hunu kabzedecekse Gıripin ınıripinin ne hükmü olurdu? Etmi yecekse, boşuna yirmi beşi gidecekti. İsterneye istemeye cebinden çıkarıp uzattı. Köse TopaJ aldı: - üstünü de ben yetireyim bari, sevabıma . . . Kalktı. Sırları yer yer dökülmüş, iri, mor çaydanhğı san dığından çıkardı. Paslı bir tel, kulp yerini tutsun diye takıl mıştı. Doldurup ocağa oturttu, fabrika bakkahndan gripin al mağa gitti. Hasan yalıiız kalınca gözlerini yeniden yumdu. Günler, ge celerdenberi aklına takılan köyünü, karısını, kızını, ille de kızı m yeniden düşünmeye koyuldu. Buralarda kalacak, yavrusuna hasret gidecekti. Köyden ayrılırken, anasından gizli: << - Bu bam, bubam » demişti. (( - Şehirden gelirken bana şu Kara Ha fızın torunu Dürdane'nİnki gibi yeşil bir saç tokasıyla kırmızı bir tarak getirir misin? » İçini çekti, sesli sesli: - Vay yavrum vay, dedi. Ve artık zaptedemediği gözyaşlarıyla snrsıla sarsıla ağla maya başladı. Neden sonra değişti; allaması dinmiş, baya�ı fe rahlamıştı. ölüm Allahın emriydi. Allah cmrctmcden kuş ka nadını oynatamaz, karınca adımını atamazuı. - Eech, dedi kendi kendine. Ben hu dertten iyi olur kalkarsam Yusuf . . . Kafasından tflahsızm Yusuf, ardmdıın da Ali geçti . tflahsızın Yusuf'la Pehlivan Ali'yi .ıtam d a bu sırada Çır· çır dairesinin tozlu, boş odalarından bİrisine çeken Irgatbaşı: - Ulan ibneler, dedi. Ne için ettiniz beni şikayet? Yusuf da Ali de sarsıldılar. Irgatbaşı'mn elleri arkasındaydı, sokuldu. Hiç bekleme diği anda Yusuf'a bir tokat. Yusuf'un kasketi uçtu, sende2edi. Kollarıyla yüzünü kapamıştı. - Hep senin başının altından çıkar bunlar değil mi? Acı dık, aldık işe, ettin beni şikayet . . . Defolun, iş miş yok size, yallah! 98