bir ırmak gibidir: ve kayıkta değerlendirmeler otu rur, ağırbaşlı ve örtünmüş. Siz oluş ırmağının üstüne koymuşsunuz istemi nizi ve değerlendirmelerinizi; halkın iyi ve kötü diye inandığı şeyler, eski bir güc istemini açıklar bana. Bu türlü konuklan kayığa yerleştiren, onlara görkem ve gururlu adlar veren sîzdiniz, ey en büğe kişiler, — siz, bir de sizin buyruk yürüten isteminiz! Irmak almış Ueri doğru götürüyor kayığınızı: götürmesin de ne yapsın. Kınlan dalga köpüre köpüre, öfkeyle karşı koyuyormuş tekneye, ne çıkar! Irmak değildir, iyi ile kötünüzün sonu değildir sizin tehlikeniz, ey en bilge kişiler: o istemin kendi sidir, güç istemidir, — o bitmez tükenmez, doğurgan hayat istemi. İyi ve kötüyle ilgili sözlerimi anlıyabilmeniz için, hayat ve bütün canlılann neliği ile ilgili sözlerimi söyliyeyim size. Canlıyı izledim ben; onun neliğini öğrenmek için en geniş, en dar yollarda yürüdü/m. Gözleri bana söz söyliyebilsin diye, ağzı kapalıy ken, bin-yüzlü bir aynayla yakaladım bakışım. Ve göz leri bana söz söyledi. Ama nerde canlı gördüysem, orda sözdinlerlikten konuşulduğunu işittim. Her yaşayan sözdinliyendir. İkinci nokta da şudur: kendi sözünü dinlemiyen, buyruk altına girer. Canlılar böyledirler. İşittiğim üçüncü şey de: buyurmanın, sözdinlemeden daha güç olduğudur. Buyuran, bütün sözdinliyenlerin yükünü taşıdığı ve bu yükün altında kolay ca ezilebileceği için değil yalnız: — Her buyurma bir deneme, bir göze alma gibi gö ründü bana: canlı buyurduğu zaman, kendini tehli keye atar. Evet, kendine buyurduğu zaman dahi, buyurma sını ödemek zorundadır. Kendi yasasının yargıcı ve öç alanı ve kurbanı olmak zorundadır o. Nasıl oluyor bu! diye sordum kendi kendime. 131