çok önem veriyordu. Bu sebeple sofradan kalkmakta ısrar et ti. Süleyman da boyun eğmekten
başka bir çare bulamadı.
<<Kabul» dedi. <<Fakat şimdi benden aynlmanıza iki şartla ra zıyım». - Nedir şartlarınız? - Bu gece çok tatlı. Ama sizinle birlikte olmak daha da tatlı. Bana herhalde bir saatinizi vereceksiniz. - Peki. - İkinci şart olarak da, buradan giderken, bana ait olan hiçbir şeyi heraberinizde götürmeyeceksiniz. Belkıs, hiç tereddüt etmeden kahkahalar atarak, «anlaş tık» dedi. - Gülmeyiniz kraliçem, hiçbir şeye ihtiyacı olmayan in sanların bile, başkalannın mallarını gizlice almak gibi garip zevkleri vardır. - Peki! Ama hiç aldatmaca yok! Aramızda bir barış an laşması yapılmıştır. - Henüz bir mütareke! Konuşmaya yeniden başladılar. Süleyman, kraliçeyi müm kün olduğu kadar fazla konuşturmaya gayret ediyordu. Salo nun öbür tarafında, kuş cıvıldamalanna benzeyen bir ses çı kartan küçük bir fıskiye konuşmalara refakat ediyordu. Çok tuzlu ve baharatlı yemekleri hiçbir şey içmeden ye dikten sonra, bu kadar çok konuşmak, insanı susuzluktan çat Iayacak hale getiriyordu. Saha'nın sevimli kraliçesi, şu anda bir tas su için, neredeyse şehirlerinden birini verecek gibiydi. Ama, küçük düşmek endişesi ile yine de bu isteğini açı ğa vurmaktan çekiniyordu. Bu arada, hemen yanıbaşındaki havuzun fıskiyesi sanki ona nisbet
ediyormuş gibi serin ve
berrak incilerini havuza akıtıyordu. Susuzluğu gittikçe daya
nılmaz hal alıyordu. !34