cagdas divrigi gazetesi mayıs 2013

Page 9

kültür-sanat

Divriği

Mayıs 2013

Özlemle geçen 20 yıl... Mehmet ATAY, 10 Mart 1968 tarihinde, Divriği’nin Göndüren köyünde 6 kardeşin en küçüğü olarak dünyaya geldi. 1 yaşına geldiğinde ailesiyle birlikte Ankara’ya göç ettiler. 25 yıllık yaşamının büyük bir bölümünü de Ankara’ da geçirdi. İlkokul, ortaokul ve lise eğitimini Ankara’ da tamamladıktan sonra Gazi Üniversitesi Maliye Meslek Yüksekokulunu kazandı.1988 yılında üniversite öğrencisi iken gezmek için geldiği İstanbul’ a hayran kaldı ve büyük İstanbul tutkusu bu tatille başladı diyebiliriz. Daha sonra bu şehirden ayrılmak istemedi, İstanbul’ da yaşamaya başladı ve eğitimini dışa-

rıdan sınavlara girerek tamamladı. Amatör fotoğraf sanatçısıydı. Fotoğrafa olan tutkusunu İstanbul’ un güzelliği tetikledi. Kısacık ömrüne birçok fotoğraf karesini sığdırmıştır. Fotoğraflarına dikkat edildiğinde karelerinde İstanbul’un birçok farklı hali gözlemlenebilir. Özgür bir ruha ve duygusal bir kişiliğe sahipti. Bu özelliği onu daha çok çocuk ve doğa fotoğrafları çekmeye yöneltmiştir. 1988 yılında İstanbul’a yerleştikten sonra Divriği Kültür Derneği’ ne gitmeye başlamış, derneğin birçok komisyonunda aktif rol almıştır. 1993 yılında Divriği Kültür Derneği yönetim kurulu üyesi ve derneğin o dönemde çıkardığı Çağdaş Divriği Gazetesi’nin de muhabiri idi. 2 Temmuz 1993’ te 32 aydın arkadaşıyla birlikte Madımak otelinde katle-

dildi. O tarihte orada bulunmasının nedeni hem Pir Sultan Abdal Şenliklerine katılmak hem de muhabiri olduğu Çağdaş Divriği Gazetesine, Şenlikleri haber yapmaktı. Geride yanmış film negatifleri ve fotoğraf makinesi kaldı. Sivas Katliamı bu ülkenin yüzünü bir daha hiç aklanmayacak kadar karartan bir utançtır. Aradan 20 yıl geçmesine rağmen katliamın asıl failleri hiç bulunamamış ve hiç ceza çekmemişlerdir. O kanlı günde, o otelde bu ülkenin yüzyıllar geçse de yerine başkalarını koyamayacağı değerleri katledilmiştir. Katliamın ardından, Divriği Kültür Derneği, her yıl Kültür ve Pilav Şenliklerinde Mehmet ATAY’ ı ve Madımak katliamında yitirdiğimiz 32 aydını anmak amacıyla kompozisyon, resim, şiir dallarında yarışmalar dü-

zenledi. Son olarak Madımak katliamını özellikle 2 Temmuzdan farklı bir tarihte de anmak gerekliliğinden yola çıkarak 4 yıldır Aralık ayında düzenlenen MEHMET ATAY FOTOĞRAF GÜNLERİ’ ne dönüştürdü. Mehmet ATAY ’ın fotoğrafa olan tutkusundan ilham alınarak önceden karma dallarda yapılan yarışma sadece fotoğraf dalına dönüştürüldü . Madımak Katliamında yitirdiklerimiz fotoğraflarıyla, kalemleriyle, bağlamalarıyla, karikatürleriyle, şiirleriyle, semahlarıyla, türküleriyle, yazılarıyla yolumuza ışık tutacaklar. Ve Mehmet ATAY gazetenin logosundan uzanan fotoğraf makinesinin objektifiyle gazeteye destek olmaya devam edecek…

Mehmet ATAY’ ın ailesi adına yeğeni Özgür Ceren KILIÇ

09

Emek sineması ve sanat Ali Yıldırım Emek sinemasının kapatılması ve sinemanın kapladığı alanın alışveriş merkezine dönüştürülme isteği sadece bu gün ortaya çıkmış bir durum değil. Burasının ranta dönüştürülmesi iktidarların içinde yer alan müteahhit iş adamlarının hep ağzının suyunu akıtmıştır. Bu işin rant tarafıdır. Ama bu gün durum biraz daha farklı şekilde gelişiyor. Dünyada gelişen ve ülkemizde de mantar biter gibi çoğalan alışveriş merkezleri(AVM) yeni bir yaşam tarzı öneriyor bu topluma. İlk önce zenginlerin gidip geldiği vakit geçirdiği yaşam alanları olarak planlanan ve dünyanın bütün markalarının bir arada bulunduğu yaşam alanları, şimdi yoksul mahallelere varoşlara kadar ulaştı. Özellikle İstanbul, Ankara ve İzmir gibi büyük kentlerimizde yeni AV’ lerin yapıldığını görüyoruz. Evet yeni bir yaşam tarzı öneriyor kapitalizm. Mahalle

Festival bu yıl “... rağmen ...” diyecek Uçan Süpürge bu yıl 16.sını gerçekleştireceği Uluslararası Kadın Filmleri Festivali’nin temasını da “… rağmen…” olarak belirledi. Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde Uluslararası Kadın Filmleri Festivali için geri sayımı başlatan Uçan Süpürge 9 Mayıs’ta sinemaseverlerle buluşmaya hazırlanıyor. Uçan Süpürge bu yıl 16.sını gerçekleştireceği Uluslararası Kadın Filmleri Festivali’nin temasını da “… rağmen…” olarak belirledi. Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde Uluslararası Kadın Filmleri Festivali için geri sayımı başlatan Uçan Süpürge 9 Mayıs’ta sinemaseverlerle buluşmaya hazırlanıyor. 9-16 Mayıs tarihlerinde Ankara’da yapılacak festival, “…rağmen…” temasıyla kadın mücadelesine selam göndererek dayanışmanın ve tüm eşitsizliklere direnmenin sinemadaki yansımalarına kadınların gözünden bakacak. 9 Mayıs akşamı Ankara Devlet Opera ve Balesi’nde gerçekleşecek açılış töreniyle başlayacak olan festival, bu yıl kadınların sokakta, evde, erk ve iktidarın nefesini kestiği her alanda “…Rağmen…” diyerek soluklandığı anlara odaklanacak. Festival filmler, paneller, atölye çalışmaları ve film okumalarıyla dolu bir program sunarken bu anların sinemanın olanaklarıyla birer sorgulama alanına dönüşmesine de aracılık etmiş olacak. Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali, 16. yılında, kadın mücadelesi deneyiminin başardıklarına ve direnişin doğasına referansla “… Rağmen…” teması üzerinden huzursuzluğa, umuda, gerçeğe, kabullenmeyişe, sese, harekete, başarmaya, koşmaya, dik durmaya, çılgınlığa, eyvallah etmemeye, inada, cürete, cesarete ve sınırsızlığa davet edecek. Festivalde bu yıl ilk kez verilecek olan ödüllerin de sahipleri belli oldu:

Onur Ödülleri

Daha okuma yazmayı öğrenmemişken tiyatro sahnesine adım atan, yıllara üretkenliğiyle direnen, kuşağının en sevilen oyuncularından PERİHAN SAVAŞ festivalin bu seneki Onur Ödülünü alacak. Beş yaşındayken tiyatroda sahneye çıktı. 19 yaşındayken sinemada ilk ödülünü aldı. 100’ün üzerinde filmde birbirinden çok farklı kadın rollerini canlandırdı. Televizyonda dizi oyunculuğunun yanı sıra çeşitli yapımlarda sunuculuk yaptı. Birlikte çalıştığı ilk kadın yönetmen olan Bilge Olgaç’ın unutulmaz filmleri ‘Kaşık Düşmanı’ ve ‘İpekçe’ ile akıllarda yer etti. Küçük yaşta zorluklarla başladığı

oyunculuk kariyerini başarıyla sürdüren, yüzü hep üretime dönük, aklı hep sinemada ve kalbi her daim sevgiden yana bir yıldız… 16.Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali’nin Onur Ödülü, Perihan Savaş’a veriliyor. Onur Ödüllerinin bir diğeri, 20 yaşındayken Altın Portakal kazanan, iki yıl sonra sinemaya veda edene dek 40 filmde başrol oynayan ZEYNEP AKSU’ya verilecek. 60’lı yılların sonunda başrollerle başladığı kariyerini 70’lerin ortasına gelmeden sonlandırdı. 20 yaşındayken en iyi kadın oyuncu dalında Altın Portakal aldı, 39 filmde başrol oynadı. 22 yaşında vedalaştığı sinemaya nankörlük ettiğini düşündüyse de bir daha dönmedi. Geçmişini yakmaya cüret etti, ama sinemayı çok özledi. 16. Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali Onur Ödülü’nün ilkini sinema oyuncusu Zeynep Aksu’ya veriyor.

Bilge Olgaç Başarı Ödülü

Sinemanın mutfağında oyuncuları canlandırdıkları karaktere yaklaştıran makyajıyla bir usta… Tiyatro, televizyon ve sahnede de yeteneğini konuşturan SUZAN KARDEŞ, Bilge Olgaç Başarı Ödülü’nün bu seneki sahibi. Yugoslavya topraklarında gözünü açtı, hep özlediği ülkesine dönene kadar yıldızlara ulaşmanın hayalini kurdu ve sonunda kendisi de bir yıldız oldu. Kuaförlükle başlayan çalışma yaşamını yeteneği sayesinde sanata yaklaştırdı, sinema ve tiyatronun mutfağında saç ve makyaj ustası oldu. Hünerini kamera arkasından kamera önüne de taşıdı, oyunculuk yaptı, şarkılar söyledi.

16. Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali, bu seneki Bilge Olgaç Başarı Ödülü’ne Suzan Kardeş’i değer buldu.

Tema Ödülü

“Dayanışma, Direniş, Devinim” temasıyla düzenlenen 16. Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali yeni bir ödülle, uğraşına bir ömür vermiş kadınları selamlıyor. “Tema Ödülü”nün ilk sahibi Yıldız Kenter. 1940’larda başlayan tiyatro yaşamında binlerce kez sahneye çıkmış, öğrenciler yetiştirmiş, kendinden sonraki kuşaklara örnek olmuş, oyun gücünü beyazperdede de göstermiş bir ‘kuyrukluyıldız’. Ölüme sanatla direnen, ışığıyla bugünün oyuncularının yolunu aydınlatan Yıldız Kenter, Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali’nin ilk “Tema Ödülü” ödülünü alıyor.

Sanat geleceği içinde barındıran bir silahtır! Bu ay ki film önerimiz yönetmenliğini Achero Manas’ın yaptığı 2003 İspanya yapımı olan para için sanat yapılmaz fikrini savunan bir grup genç tiyatrocuyu anlatan Kasım – Noviembre filmi. “Bizler sanatın kalpleri değiştirebileceğine inanıyoruz. Ve onlara güç verebileceğine. . . Sanat, insanlara yaşadıklarını hissettirebilir. Sanat, erkek ve kadın ruhuna erişebilir. Sanat topluma şuur getirir. Bizleri daha iyi birer birey yapar. Sanat evrensel olabilir. Sınırsız, her türlü dinden ve ırktan bağımsız. sanat, bir silah olabilir. Ama bir dekor asla! Gerçek bir silah. Silah sesi duyulmalı! Hedef vurulmalı! Sanat içinde geleceği barındıran bir silahtır.” (Alfredo Baeza) Sanat alanında ve sistemde yaşanan yozlaşmışlığı değiştirmek, daha doğrusu sanat aracılığı ile dünyayı değiştirmek isteyen gençlerin hikayesi Noviembre. Konservatuar okuyan gençler için sanat, eğitim alanında amacının dışına cıkmışdır. Bu durum onları önemli bir karar almaya iter. Hayatlarının en güzel cağları; hayalci, girişimci, en önemlisi de ilgi duydukları alan olan tiyatroda yaratıcıdırlar. Sanatlarını or-

taya koyabilmek için ihtiyaçları olan tek yer sansürün uygulanmadığı ve paranın dönmediği en geniş sahne sokaklardır. Alfredo Baeza bu oluşumun öncüsü olur. Manifestolarını sokağa taşıyacakları gösterileriyle hem radikal tutum sergileyecek hem de senaryo olmaksızın doğaçlama skeçlerle insanlara yaşıyor olduklarını, özgür olduklarını hissettireceklerdir. Çivisi cıkmış dünyayı değiştirebilmenin tek yolu, bu sokak gösterileri veya kendi tabirleri ile belgesel tiyatrodur. Sanatı sanat için yapan gerçek aktörler. Alfredo ve arkadaşlarının, fikirlerini savunan diğer devrimcilerden hiçbir farkı yok. Sanatı, tiyatroyu ticari kaygıdan uzak bir şekilde, herke-

se, her bireye ulaştırmaya çalışıyorlar, bunun içinde sokakları mesken tutup, halkla iç içe geçiyorlar, yapaylıktan uzakta, samimiyet ve içtenlikle anlaşılmayı bekliyorlar. Ceplerine para indirme dertleri yok, bu yolu benimseyenlerin kendileri ile çeliştiğini düşünüyorlar. Karşılıksız, saf iyilikten ve paylaşmaktan yanalar, kendilerini, sokaktaki herhangi bir bireyden farklı görmüyorlar. “Dünyayı değiştirmek istemiştik. Ama perişanca yenildik. Şimdiyse değişmemek için ben dünyaya direniyorum ve Sanat içinde geleceği barındıran bir

silahtır.” Amaçları provakatiftir, heyecan vericidir. Kurdukları ekibin bağlı olması gereken on emir üzerinde prensip kararı alırlar. Bu kararlar içerisinde en önemli olanı, gösterilerinin karşılığında para almamaları ve yerleşik gösteri birimlerinden ve usullerinden uzak kalmalarıdır. Dünyayı değiştirmek için yola çıkan her idealistin heyecanını bu filmde en etkili haliyle buluruz; ancak ne var ki her değiştirmek isteyenin perişanlığını, hüsranını da buluruz . Belgesel niteliğindeki Noviembre’nin kurgusu ,konuşmacılar ve oyuncuların yasadığı yıllar izleyicide film sonunda bir karmaşaya yol açıyor, hikayenin gerçek mi yoksa kurgu mu olduğu sorusu ortaya çıkıyor. Kasım – Noviembre, Alfredo ve arkadaşlarının hikayesi hiç tereddüt edilmeden arşive alınması gereken bir filmdir. İyi seyirler.

kültürünü ortadan kaldırmak istiyor. Halkın sanatını, şiirini, öyküsünü ve romanını ortadan kaldırmak istiyor .En önemlisi de arkadaşlığı, komşuluğu, yani insan ilişkilerini ortadan kaldırmak istiyorlar. Akşama kadar çalışsınlar, akşam veya hafta sonları AV’ lerine doluşsunlar oradaki küçük ama teknolojik olarak gelişmiş sinemalara gitsinler AV’ lerinde ki yaşam tarzını anlatan. Marka üzerinden gelişen ilişkileri anlatan tiyatrolara ve sinemalara gitsinler hamburger yiyip bowling oynasınlar. Mahalle köşelerinde toplanıp çekirdek yiyip sohbet etmelerinin kapitalizme hiç bir faydası yok. Tam tersi zararı var çekirdek yiyip örgütleniyorlar ve kapitalizmin bu dönüşümüne karşı çıkıyorlar. Açılan her AVM çok sayıda bakkalın, tuhafiyecinin ve manavın yani küçük esnafın iflasını getiriyor bu esnaflar AVM lerde işçilik yapmaya başlıyor. Büyük sermayenin küçüğü yuttuğu kuralı değişmiyor. Haksız rekabet kuralları, vahşi kapitalizmin yasaları acımasızca işliyor ülkemizde. Bu bütün dünyada yürütülen bir projedir. Yaşam biçimi sanatını,, kültürünü da belirliyor. Çok uluslu sermaye merkezlerinin desteklediği üniversite kürsüleri danışma merkezleri bu geçişi nasıl daha çabuk ve sorunsuz geçeriz diye gece gündüz kafa yoruyorlar. Ve bunun için inanılmaz paralar alıyorlar. Emek sinemasının yıkılması ya da ortadan kaldırılması ya da başka yere taşınması bu iktidarlar için önemli değil. Yeter ki amaca hizmet etsin.1884 yılında inşa edilmiş bu güne kadar farklı işlerle Beyoğlu’nda işlev görmüş bir yerin tarihi değerinin parasal değerlerle ölçülemeyeceğini bu müteahhit kafalara anlatmak elbette zor olsa gerek. Erdoğan surların yıkılarak inşaat alanına dönüştürülmesi tartışmaları vardı. Bizans’ın surlarını yıkacaklardı neredeyse. Bu zihniyetin sanata bakış açılarını tartışmaya bile gerek yok. Para getiriyorsa iyidir mantığı işliyor, yada iktidarlarına ne kadar hizmet ediyor. Bütün mesele bu, her şey bizimle başladı diyorlar geçmişi silmeye çalışıyorlar. Aynı bakış açısı meydanlar için de karşımıza çıkıyor. Taksim Meydanı ‘ndaki katliamı unutturmak için Taksim Meydanı’nı bir mayısa kapatmaya çalışıyorlar. Saldırı bizim yaşam biçimimize yapılıyor. Ama tiyatro, sinema ve sanatın diğer dalları halkın gelişen mücadelesiyle gelişecek. Bu coğrafyada yaşayan bütün emekçilerin işçilerin, köylülerin ve emekçilerin mücadelesini anlatacak onların yaşam biçimlerini sahneleyecektir. Nasıl kazanıldığı belli olmayan yaşam biçimlerini değil.


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.