mayıs-ekim

Page 1



1


güneybursa dergisinde yer alan yazı ve fotoğraflar tanıtım amacı dışında izinsiz kllanılamaz. Dergimizde yer alan ilan, yazı ve fotoğrafların sorumluluğu sahiplerine aittir. www.guneybursa.org www.dagder.org.tr

MAYIS-EKİM 2012

Dağ-Der Yardımlaşma ve Kültür Derneği Adına İmtiyaz Sahibi ve Yazı İşleri Sorumlusu Erkan Aydın (Dağ-Der Genel Başkanı) Görsel Yönetmen Sefer Göltekin Yayın Kurulu İsmail Fedai, Hüseyin Koçak, Fethi Yıldız, Selami Acar, İhsan Aydın, Kamil Yılmaz İletişim Dağ-Der Kültür Merkezi Fışkırık Caddesi Tahtakale / BURSA Tel: 024 272 58 58 Reklam Rezervasyon-İletişim 0535 564 94 25 guneybursa@gmail.com Baskı ROTA OFSET Barışçı İş Merkezi, Mudanya Yolu, Fethiye Mah. Sanayi Cad. No: 317 Nilüfer / BURSA Telefon: 0 224 242 72 00

29

BURSA’NIN YEREL KÜLTÜR DERGİSİ

SAYI

İçindekiler 03 Başkan’dan 04 Haberler 06 Orhaneli Karagöz Şenlikleri 07 Keles Kocayayla Şenlikleri 08 Harmancık Kültür Şöleni 09 Görecik Yaylası Şenlikleri 10 Fİlçe Festivalleri - Fahrettin Beşli 18 Dağ Yöresinin Osmanlı İçin Önemi - Ö. Faruk Dinçel 20 İshaklar 22 Ana Sultan Hayırına Yemek 24 TKB Üyeleri Dağ Töresinde 26 3. Yağlı Güreş Şöleni 30 Mehmet Ruhi Efendi - Ö. Faruk Dinçel 36 Şehir Tasavvuru ve Bursa - Sefer Göltekin 40 Üftade’nin Mirası - Aziz Elbas 42 Irgandı Köprüsü ve Çarşısı 44 Kocaçay Deltası 46 Foto-Öykü -İznik- Nilay İlcebay


03

İlçe Festivallerimiz...

M

ERKANAYDIN

Bu sayımızı özellikle Orhaneli, Keles, Büyükorhan ve Harmancık ilçelerimizde geleneksel hale gelen şenlik ve şölenlere değiniyoruz.

erhaba değerli Güney Bursa okuyucuları. Dergimi zin 28. sayısıyla karşınızdayız...

Bir önceki sayımızla bu sayımız arasında elimizde olmayan sebeplerden dolayı uzun bir süre geçti. Bu konuda dergimizin takipçilerinin hoşgörüsüne sığınıyoruz. İnşaallah bu aydan itibaren iki aylık periyotlarla yeniden okuyucularımızla birlikte olmaya devam edeceğiz. Geçtiğimiz aylarda ilçelerimiz birer birer şenlik ve şölenlerini gerçekleştirdiler. İlçelerimizin yerel kültür ve folklorunu öne çıkaran, ekonomik açıdan hareketlilik kazandıran, her şeyden öte yöre insanımızın buluşup kaynaştığı etkinlikler olarak her birine katıldığımız ilçe festivallerimizin her yıl biraz daha zenginleşerek devamlılık gösterdiğini görüyoruz. Bu sayımızı özellikle Orhaneli, Keles, Büyükorhan ve Harmancık ilçelerimizde geleneksel hale gelen şenlik ve şölenlere değiniyoruz. Bu etkinliklerden hareketle değerli araştırmacı yazarımız Fahrettin Beşli tarafından kaleme alınan “İlçe Festivalleri” başlıklı yazısını yayınlıyoruz. Bunun dışında yine dağ yöresinin saklı tarihini gün yüzüne çıkaran Ömer Faruk Dinçel hocamızın “Osmanlı Devleti için Dağ Yöresi’nin Önemi” başlıklı yazısı da özellikle okumanızı istediğimiz bir araştırmadır. Bu yıl 3.sünü gerçekleştirdiğimiz güreş şöleni yine büyük bir katılımla Bursa Botanik parkta gerçekleştirildi. Etkinliğimize katılan tüm hemşehrilerimize teşekkür ediyorum. Malumunuz yeni bir eğitim öğretim yılı daha başladı. Dağ-Der olarak bir çok öğrenciye burs vermeye çalışıyoruz. Bu konuda duyarlı yardımsever hemşehrilerimizin de desteğini bekliyoruz. Yeni sayımızda buluşmak üzere...

ydın A n a k r E


4

Dağgüney Köylüleri Vali Harput’u ziyaret etti ÇİRİŞHANE MAHALLE MUHTARI APDİL DURMUŞ VALİ HAR-PUT’U ZİYARET EDEREK DAĞGÜNEY KÖYÜNE DAVET ETTİ.

Bursa Tanıtım A.Ş. VALİ ŞAHABETTİN HARPUT, BURSA TANITIM A.Ş.’NİN KURULMASIYLA İLGİLİ AÇIKLAMALARDA BULUNDU. HARPUT, BURSA’NIN ÇOK YÖNLÜ ZENGİNLİKLERE SAHİP OLDUĞUNU, BUNLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ GEREKTİĞİNİ SÖYLEDİ.

M

uhtar Durmuş, Orhaneli Dağgüney köyünde kendi tarlasında yetiştirdiği organik domateslerden Bursa Valisi Şahabettin Harput’a getirdi. 80 haneli köyde organik domates yetiştirildiğini belirten Apdil Durmuş yetiştirdikleri organik domatesleri kendi ihtiyaçları için kullandıklarını ifade etti. Ziyaretten duyduğu memnuniyeti dile getiren Vali Harput “ organik domatesin nekadar özel ve güzel olduğunu bu örnekle görmüş olduk. Ben muhtarımıza ve tüm köylülerimize teşekkür ediyorum. Aslında bizim organik, hormonsuz, lezzetli kendi öz ürünlerimizi yaşatma adına da güzel bir faaliyettir. Bu konuda vatandaşımızı da destekleyeceğiz. “ dedi Ziyaretin sonunda Vali Harput en kısa sürede köyü ziyaret edeceğini belirtti.

T

arım, turizm termal, tarih, Uludağ gibi zenginliklere sahip şehirde önemli bir tanıtım eksikliği olduğuna dikkat çeken Harput, “Bu hazinelerle Bursa, Türkiye’nin değil, dünyanın en önemli cazibe merkezi olmasına bir aday. Şimdiye kadar istediğimiz noktaya gelemedik. Burada tarihi bir adım atıyoruz. Özellikle öncelikle bu kongre merkezinin çok üst düzey nitelikli ve dünyanı değişik ülkelerinden önemli meslek gruplarının burada toplanmasını istiyoruz. Kongre merkezinin cazibe merkezi olabilmesini sağlamayı hedefliyoruz” dedi. İlk olarak bir tanıtım ofisinin kurulacağını dile getiren Harput, şöyle devam etti: “Bu maksatla bugün burada İl Özel İdaresi. Büyükşehir Belediyesi, BTSO, TÜRSAB, GÜMTOB, İTSO, Yenişehir Ticaret Odası yetkilileriyle birlikte Bursa Tanıtım A.Ş ortaklığı oluşturmak için toplandık. Arkadaşlarımızla

bu konuşu paylaşmak üzere bir araya geldik. Ben bu hareketin Bursa’ya ülkemize hayırlı olmasını diliyorum. Bu profesyonel tanıtım ofisiyle Bursa’nın tüm zenginliklerinin dünya ölçeğinde en üst düzeyde olmasını sağlamak istiyoruz. Bursa’ya her ay on binlerce insanın gelmesini istiyoruz. Bugün için 1 milyar dolar olan ve 2023’de 2 milyar doları bulacak dünya turizm pastasından Bursa’nın kendi hakkını alması lazım.”


5

Orhaneli Futbol Sahası açıldı BURSA BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ TARAFINDAN ORHANELİ’NDE FIFA STANDARTLARINDA YAPTIRILAN FUTBOL SAHASI TÖRENLE HİZMETE AÇILDI.

B

u dönem hayata geçirilen 100’ün üzerinde tesisle spor yatırımları açısından Büyükşehir Belediyesi tarihinin hizmet rekoru kırılırken, Büyükşehir sınırları dışında olmasına rağmen Orhaneli’ye de FIFA standartlarında futbol sahası kazandırıldı. Bölgeye kazandırılan futbol sahasının açılış törenine Başkan Altepe ve Orhaneli Belediye Başkanı İrfan Tatlıoğlu´nun yanı sıra Orhaneli Kaymakamı Mustafa Serdar Bakır, BESAŞ Genel Müdürü Mustafa Bektaş, AK Parti 22. dönem milletvekili Faruk Ambarcıoğlu, DAĞ-DER Genel Başkanı Erkan Aydın, Büyükorhan, Karıncalı, Kınık ve Göynükbelen belediye başkanları, siyasi partilerin temsilcileri, vatandaşlar, Orhanelispor´un genç ve A Takım oyuncuları katıldı. Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Altepe, sahanın Orhaneli halkı için hayırlı olmasını diledi. 3.5 yıl boyunca 4 dönemde yapılamayan hizmetleri yaptıklarını, gerçekleştirdikleri belirten Başkan Altepe, kendilerini en mutlu eden hizmetlerin spora yapılan yatırımlar olduğunu söyledi. Başkan Altepe, “Gerçekten Orhaneli´ye yakışan bir tesis oldu. Burada toprak zeminde drenaj çalışmaları yapıldı. Sahanın etrafı duvarlar ve korkuluklarla çevrilerek, tüm tribün ve bölgeler elden geçirildi. Saha FIFA standartlarında 55 milimetre kalınlığında, çimle kaplandı. Federasyon maçlarının oynanabileceği, 68´e 105 ölçülerinde nizami bir futbol sahası oldu. Artık burada maç yapmak, Orhaneliler için büyük bir zevk olacak. Hayırlı uğurlu olsun” dedi. Törende söz alan Orhaneli Kaymakamı Mustafa Serdar Bakır ise, Başkan Altepe´nin yaptığı yatırımların bölge insanı üzerinde büyük etkisinin olduğunu belirtti.

Orhaneli Belediye Başkanı İrfan Tatlıoğlu da yapılan yatırım nedeniyle Başkan Altepe´ye müteşekkir olduklarını söyledi. Konuşmaların ardından protokol üyeleriyle birlikte açılış kurdelesini kesen Başkan Altepe, daha sonra

Orhanelisporlu futbolcularla hatıra fotoğrafı çektirdi. Başkan Altepe ve Orhaneli Belediye Başkanı İrfan Tatlıoğlu’nun penaltı atışlarının ardından sahadaki ilk karşılaşma da Başkan Altepe’nin başlama vuruşuyla start aldı.


6

21. Orhaneli Karagöz Kültür Şenlikleri ORHANELİ KARAGÖZ KÜLTÜR ŞENLİKLERİ FİNALİNDE SAHNE ALAN ÜNLÜ SANATÇILAR HALUK LEVENT VE MUAZZEZ ERSOY, SEVENLERİNE KEYİFLİ DAKİKALAR YAŞATTI.

O

rhaneli Belediyesi tarafından 21.’si düzenlenen Karagöz Kültür Şenlikleri final programına Eskişehir Valisi Kadir Koçdemir, Orhaneli Belediye Başkanı İrfan Tatlıoğlu, Orhaneli Kaymakamı Serdar Bakır, Bursa AK Parti İl Başkanı Sedat Yalçın, Dağ-Der Genel Başkanı Erkan Aydın, Orhaneli Belediyesi ile kardeş ilçe olan Bulgaristan’ın Kukken kasabasından Belediye Meclis Üyeleri Dimitar Bakarliev ve Elbena Kostadimova katıldı. Katılımın yoğun olduğu programda, Dağ-Der’in düzenlediği temsili gelin alma töreninin ardından yöresel sanatçılar ve Kuklen kasabasından gelen konuk folklor ve dans grubu gösterilerini sundu. Türk Sanat Müziği sanatçısı Muazzez Ersoy’un sahneye çıkması ile birlikte şenlik alanında büyük coşku yaşandı. Belediye Başkanı İrfan Tatlıoğlu, unutulmaz bir konser veren Ersoy’a çiçek takdim etti ve bir küçük altın taktı. Ardından rock müziği sanatçısı Haluk Levent sahne aldı. Levent, beğenilen şarkılarıyla şenliğe katılanları mest etti.


7

47. Keles Kocayayla Şenliği GELENEKSEL OLARAK HER YIL DÜZENLENEN KOCAYAYLA KÜLTÜR ŞÖLENİNİNDE İTALYAN GELİN HERKESİN İLGİ ODAĞI OLDU.

K

eles Kaymakamlığı ve Keles Belediyesi tarafından 47’ncisi düzenlenen Keles Kocayayla Kültür Şöleni renkli görüntülere sahne olurken Ankaralı Ayşe ve Ebru Yaşar’ın sahne aldığı şölende Kelesliler doyasıya eğlendi. Bu yıl 47.si yapılan Kocayayla Kültür Şöleni geçtiğimiz pazar günü Keles ilçesinde yapıldı. Şölene AK Parti Bursa Milletvekili İsmet Su, Ak Parti Bursa İl Başkanı Sedat Yalçın, İl Genel Meclisi Başkanı Nedim Akdemir, İl Özel İdaresi Genel Sekreteri Bilal Çelik, Keles Kaymakamı Abduülkadir Duran, Keles Belediye Başkanı Süleyman Kaynak ve çok sayıda vatandaş katıldı. 700 yıllık tarihe sahip Keles Kocayayla I. Murad Hüdavendigar´ın savaş hazırlığı yaptığı ve Orhangazi´nin Nilüfer Hatun ile düğününün gerçekleştiği bölge olarak bilinirken geçmişten kalan geleneklerin hala günümüzde uygulandığı bölgeler arasında yerini alıyor. Temsili olarak yapılan düğünde, kağnı arabasına bindirilerek gezdirilen İtalyan geline ilgi büyük oldu. Avrupalı gençleri ağırlayan

Keles Kaymakamlığı kendi isteği ile gelin kıyafetleri giyen İtalyan genç, şölene katılanlardan alkış alırken gence Kaymakam Abdülkadir Duran tarafından altın hediye edildi. Şölenin sonunda ünlü sanatçılar Ankaralı Ayşe ve Ebru Yaşar sahne aldılar.


8

65. Harmancık Kültür Şöleni HARMANCIK İLÇESİNDE HER YIL GELENEKSEL OLARAK DÜZENLENEN KÜLTÜR ŞÖLENİNİN BU YIL 65’İNCİSİ YAPILDI.

H

armancık ilçesinde her yıl geleneksel olarak düzenlenen kültür şöleninin bu yıl 65’incisi yapıldı. Şölenin açılışına Kaymakam Kemal Karahan, Belediye Başkanı Mustafa Çetinkaya, Jandarma Bölük Komutanı Kıdemli Başçavuş Ali Kadir Yılmaz, daire amirleriyle vatandaşlar katıldı. Kültür Şöleni kapsamında 13 Temmuz Cuma günü Hakan Altun ve Süreyya konser verdi. Şölen 15 Temmuz Pazar günü düzenlenen yağlı pehlivan güreşleriyle sona erdi. Belediye Başkanı Mustafa Çetinkaya, “Şölenin ve yağlı güreşlerin daha uzun ömürlü olması için elimizden geleni yapacağız” dedi.


9

9. Görecik Yaylası Şenlikleri GÖRECİK YAYLASINDA YAPILAN ŞENLİĞE BÜYÜKORHAN VE ÇEVRE İL VE İLÇELERDEN YOĞUN BİR KATILIM OLDUĞU GÖZLENDİ.

9

. Büyükorhan Görecik Türkmen ve Yörük şenliği Atatürk anıtına çelenk konulmasıyla start aldı. Akşam saatlerinde ilçe pazar yerinde yöresel sanatçıların konser verdiği eğlence programı düzenlendi.Eğlencede Büyükorhan’lılar ve misafirler gönüllerince eğlendiler. Her yıl olduğu gibi Görecik yaylasında Belediye ve Kaymakamlığın organize ettiği bu yıl 9. su düzenlenen Görecik yaylası Türkmen ve Yörük şenliğine Bursa Ak parti milletvekili Mustafa Öztürk,il başkanı Sedat Yalçın, dağ ilçeleri Belediye başkanları,sivil toplum kuruluşları katıldı. Görecik yaylasında Pazar günü saat 13’te başlayan etkinliklere ilk başta yöresel sanatçılar izleyenleriyle buluştu.Yöresel parçaların okunduğu programda dağlılar ve konuklar müzik dinletisi yaşarlarken, hareketli parçalarda Ak parti İl başkanı Sedat Yalçın, Belediye Başkanları, Dağ-Der genel başkanı ve yönetim kurulu sahnede oynadılar. Akşam saatlerine yakın sahne Alan Ankaralı Namık hareketli oyun

havaları parçalarıyla izleyenleri çoştururken,izleyenlerden gelen istek parçaları okudu.Saatler 19:30’u gösterdiği vakitle rock müzik sanatçılarından Grup Kolpa sahne aldı. İzleyenlerin yoğun ilgi gösterdiği Grup konserin son anlarında yoğun ısrar ve isteklerle geç vakitlere kadar sahneyi terk edemedi. Görecik şenliğine geçen yıla oranla katılımın daha fazla olduğu gözlendi.


10

İlçe Festivalleri Şölen mi, Şenlik mi, Panayır mı, Toy Mu BURSA’NIN TARİHİ VE KÜLTÜREL MİRASINI AYAĞA KALDIRMA ÇALIŞMALARINI HIZLA SÜRDÜREN BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ, SOMUT OLMAYAN KÜLTÜREL MİRAS ÇALIŞMALARI KAPSAMINDA AÇTIĞI ‘DÜNDEN BUGÜNE BURSA’DA GELİNLİK SERGİSİ’YLE, HER GENÇ KIZIN HAYALİNİ SÜSLEYEN GELİNLİĞİN TARİHSEL SÜRECİNE IŞIK TUTUYOR.

H FAHRETTİNBEŞLİ

ayat yalnızca bedeni ve zihni çalışmalardan ibaret olmadığından bütün insanlar yorgunluğunu giderici meşgalelere de ihtiyaç duyarlar. Dolayısı ile Türkler de dâhil herkes ve her kesim için eğlenmek ve dinlenmek de hayatın mütemmim bir cüzüdür. Eğlenebilme özelliği kişiden kişiye, toplumdan topluma değişiklik

gösterir. Bir milletin eğlenme yöntemi başka bir millet için sıkıcı olabilir. İnsan hayattan daha çok keyif alıp rahatlamak için eğlenir. Bireysel dinlenme ve eğlenme yöntemleri o kişilerin ilgi alanları ile kişisel zevkleri ile ilintili olarak sonsuz çeşitlilik gösterir. Ancak toplu yapılan aktivitelerle, organizasyonlarla ve faaliyetlerle gerçekleştirilen kalabalık eğlenceler birer sosyal aktivite


11

mahiyeti kazanarak geleneklerin sürdürülmesine, inançların tazelenmesine, değer yargılarının kökleşmesine hizmet eder. Ayrıca her eğlencenin toplumsal bir işlevi vardır. Mesela cirit gibi spor mahiyetli karşılaşmalar, devamlı savaşan bir yapıya sahip olan Türk insanının yeteneklerini koruyucu ve geliştirici rol oynardı. Böylece insanlar eğlenirken yeteneklerini geliştirirler, dönem gereği her zaman çıkması muhtemel savaşlara hazırlanırlardı. Osmanlı ordusu; bir dönem batılı gezginlere “cıva gibi akıcı ve yakıcı bir ordu” benzetmesi yaptıran hızlı hareket kabiliyetini kısmen bu oyunlara borçludur. Bireysel uygulamalar ve toplumun tamamını ilgilendiren törenler, güç ve anlamlarını o toplumun tarihinden, mitolojisinden, yani toplum dinamiklerinden almaktadır. Biz Türkler de dinlenmeye ve eğlenmeye vakit ayırmışız, bunu da bir disiplin çerçevesi içinde gerçekleştirmişiz. Dini ritüeller, bayram ve geleneksel kutlamalar, hıdrellez, nevruz gibi baharı karşılama etkinlikleri yanında muhtelif gerekçelerle şenlik, şölen, panayır, toy, hayır formunda toplu eğlenme programları yapagelmişiz. Protokol için ayrı, halk için ayrı içeriklerle düzenlenen “şenlikler” içerik olarak zengin, eğlenceli ve renkli organizasyonlardır. Meddah, orta oyunu, hokkabazlık, kukla

ve Karagöz Osmanlı Türk toplumumuzun Şenlik kapsamındaki seyirlik sanatlarını meydana getirirdi. Çeşitli halk hikâyelerinin dramatize edildiği seyirlik oyunlar daha çok kırlık kesimlerde yaygındı. Meddah, meydanlarda veya sohbet yerlerinde çeşitli taklitler yapar, ders alınacak hikâyeler anlatırdı. Yahudiler tarafından getirilen hokkabazlık XVI. yy’da yayılmıştır. XVIII yy’da eski Türk oyunu kukla da çok sevilmiştir. Büyük Türk toplumlarında olduğu gibi Osmanlı Türk toplumunda da spor, savaşa hazırlanmak amacını taşırdı. Ata binmek, güreşmek, cirit oynamak gibi oyunların hepsi iyi savaşçı yetiştirilmesi ile ilgiliydi. Her çeşit yerleşme merkezinde ve konar-göçer toplumlarda ata binmek ve güreşmek en hararetle seyredilen yarışma sporları idi. Osmanlı Türk sosyal yaşamının en önemli etkinliklerinin başında gelen şenliklere toplu yemek eklenirse bu defa eğlencenin adı “şölen”e dönüşürdü. Şenliğe katılan kalabalık için yemek, saray mutfağından meydanın ortasına getirilir, tulumbacılar kalabalığı sıraya sokar ve borular, davullar eşliğinde yemeğe başlanırdı. Genelde şölen niteliğindeki yemeklerde; tavuk, ekşili tavuk, güvercin, piliç, ekşili piliç, börek, bohça (poğaça), tatamaç (mantı benzeri bir yemek), ıspanak böreği, çorba, katı çorbası, kefal çorbası, baklava, çeşitli dolmalar, kebaplar ekşi aşı, muhalle-

bi, pilav, tavuklu pilav, kıymalı- sade ve ballı börekler bulgur pilavı, zerde, yahni, paça, kabak reçeli (kabak tatlısı olabilir) aşure, turşu, çörek, gözleme, girde (açılmış yufka) nukul (bir çeşit tatlı), tarhana çorbası, simit, erişte ördek, kuzu kebabı, tavuklu börek, aşure, çeşitli soğuk şerbet ve hoşaflar sofrada yer alırdı. İlk çağlardan beri süregelen “Panayır” geleneği ise göçebelerin yetiştirdikleri hayvanları satmak için getirdikleri pazaryerlerinde oluşmuştur. Hayvanlarını satan göçebelere mal satmak isteyen esnafların kurdukları tezgâhların yanlarında falcılar, hokkabazlar, cambazlar, dansözlerin yer alması ile eğlenceli bir hal almıştır. Panayırlar bu günkü fuarlarında atası olarak kabul edilir. Hepimizin hatırları içinde panayırlar birçok renkli özellikleri ile yer almıştır. Sihirbazlar, demir bükenler, silindir içinde motor sürenler, küçük hayvanat bahçesi, malzeme satanlar, tablacılar,(halkacılar) piyangocular, tombalacılar, kaleye şut çekenler, langırtçılar, falcılar, denizkızları tel cambazları jonklörler, trapezciler, dönme dolaplar, uçan sandalyeler, her biri eğlenceyi zenginleştiren detaylarını oluşturur. Türk’ün Orta Asya’dan Anadolu’ya beraberinde getirdiği geleneklerinden biri de “toy”lar idi. Yazları Domaniç’te; kışları da Söğüt’te geçiren Ertuğrul Gazi Söğüt’e her dönüşte “kazasız belasız geri döndüğünden


12

yüce Allaha şükranlarını sunmak üzere” toy yani şölen düzenlemiş, yardımseverliğini ve büyüklüğünü gösterircesine bütün oba beylerini, halkını ve dost tekfurları bu şölene davet etmiştir. Toy’a çağırılmamak gözden çıkartılmak, toy’a çağırıldığı halde katılmamak ise Bey’e isyan anlamına geliyordu. Toylarda o yılın ürün değerlendirilmesi, siyasi, kültürel ve sosyal ilişkilerin gözden geçirilmesi, barış veya savaş kararları alınırdı. Toy boyunca halka yemekler verilir, güreş, cirit gibi oyunlar oynanırdı. Ertuğrulgazi sağlığında başlayan bu gelenek O’nun vefatından sonra da bu güne kadar devam etmiştir. Bilecik tekfuru, Osmaneli tekfuru, Harmankaya tekfuru onun bu insancıllığından etkilenip Ertuğrulgazi ile iyi geçinen tekfurlardan bir kaçıdır. Bir de bizlerin çok aşina oldukları daha mütevazı ve daha inanç temelli olan Köy Hayırları var. 2000’li yıllardan sonra imkânlar zorlanarak ve köylerde hane başına belli miktarda para toplanarak gerçekleştirilen köy hayırları hız kazanarak dalga dalga yayılarak bütün köylerde kabul görmüş ve gereklilik halini almıştır. Paylaşma yardımlaşma duygularının ve dini inançlarının gereği olan hayır yapma duygu ve düşüncensin bu tür organizasyonlara katılımın gönüllü

olmasında önemli bir tesire sahiptir. Hangi adla yapılırsa yapılsın bütün törenler, fert ve cemiyet hayatını birbirine perçinleyen temel dini değerlerin ürettiği “biz” şuurunu desteklemektedir. Günümüzde Türkiye’de keşkek, yumurta gibi yiyeceklerden leylek, flamingoya, yağmur duasına, çiçek, çocuk ve spordan turizme birçok alanda yaklaşık 1.300 festival, anma günü, şenlik ve şölen tarzında etkinlik düzenleniyor. Bu yıl İzmir 67 etkinlikle ilk sırada yer alırken bu kenti Bursa, Konya, İstanbul ve Antalya takip ediyor. Bursa anma günleri, kültür-sanat, gençlik ve spor, leylek, çilek, kiraz, yamaç paraşütü ”Âşıklar Bayramı” ile incir, zeytin, kukla ve gölge oyunları adı altında festivaller; çocuk olimpiyatları, uluslararası karikatür bienali, ilkbahar panayırı, pehlivan güreşleri gibi alanlardaki şenliklerle öne çıkıyor. Türkiye’nin hemen hemen tüm merkez, ilçe ya da belde belediyeleri de bölgelerinde kültürel varlıkları tanıtarak gelecek kuşaklara taşırken aynı zamanda da sosyal yardımları da etkinlik ve şölen havasında gerçekleştiriyor. Sözü kendi bölgemize getirecek olursak dağ yöresi batı Anadolu’nun

Türk kültürü ile ilk tanışan coğrafyasıdır. İlk önce Keles; Bursa, İnegöl ve Atranos (Orhaneli)’tan önce Osmanlıların hâkimiyetine girmiş, Bizans’a ait bu üç tekfurluğun ortasında ve oldukça stratejik bir konumda bulunduğu için buraların fethi sırasında üs olarak kullanılmıştır. Bir rivayete göre Orhan Gazi ile Nilüfer Hatun’un düğünleri de Osmanlıların kuruluş dönemlerinde civardaki Yörük aşiretleri tarafından Domaniç yaylarıyla birlikte yaylak olarak istifade edilen bu yaylada yapılmıştır. Konar-göçer Yörük aşiretleri her yıl yaz başlangıcında hayvanlarını otlatmak üzere yaylalara çıkmadan önce yazı karşılamak ve yaz mevsiminin gelişini kutlamak amacıyla burada toplanır ve şenlikler düzenler, çevredeki dede yatırırlarının başında “hayır” yaparlarmış. Zira Yörükler için yaz, bir yayla mevsimi ve Yörüğü Yörük yapan unsurları icra edebilme mevsimidir. Yazın gelişi Yörük için en önemli bayramdır. Bu nedenle Orta Asya’dan beri yazın müjdecisi olan hıdrellezde tüm Yörükler bir araya gelip kurbanlar keser, dualar eder, yemekler yer, oyunlar sergiler, at koşturur, cirit oynar, gençler güreş tutar, ozanlar atışır hülasa topluca bayram yaparlarmış. Aynı zamanda bilge ve ulu kişilerin mezarlarının zi-


13

yaret edildiği, “toy” adı da verilen bu şölenler Şamanist gelenekleri içeren umumi bir kurban ziyafeti şeklinde gerçekleşir, katılan tüm Türk boylarına kurbandan birer parça verilirmiş. Ayrıca; artık yaylalara çıkılacağı için insanlar 5-6 ay gibi uzun bir süre birbirini göremeyeceklerinden bu şölenler bir nevi “helalleşme” işlevi de görürmüş. Bu şölenleri yaşatmak amacıyla; Keles’ Kocayayla’ da halen her yıl Haziran ayında “Geleneksel Keles Kocayayla Şöleni” düzenlenmektedir. Oldukça eski bir geçmişi olan bu şölen Osmanlıların son dönemlerine kadar yaşatılmış, ancak Kurtuluş Savaşı yıllarında ara verilmiş daha sonra 1966 yılında tekrar canlandırılmıştır. Bu yılki afişlere bakıldığında (Keles:47, Harmancık 65, Orhaneli:27, Büyükorhan:9,) Harmancık en eskisi gibi görünmekle beraber panayır formatında süregelmiş. Şenlik çerçevesinden baktığımızda bilinen tarihi geçmişi açısından Keles Kocayayla şenlikleri en eskisi olarak görünüyor. Onu Orhaneli Karagöz Şenlikleri ve ardından da Büyükorhan Görecik Yaylası şenlikleri takip ediyor. Her yıl gerçekleştirdikleri etkinliklerle; dört dağ ilçesi belediyeleri hem ilçelerini tanıtma, kendilerini gösterme, varsa taleplerini duyurma

imkânı buluyorlar, hem de ilçedeki köylere yılda bir defa eğlenme imkânı sunuyorlar. Geçen zaman içinde bu festivaller kendilerini yenileyemedikleri, sanatçı ve program içeriği açısından beklentileri yerine getiremediği için memnuniyetsizlikler ve eleştirilere konu olmaya başladı. Özellikle bu yılki konser tercihleri geçmiş yıllardaki mırıltıları yüksek sesli tenkitlere dönüştürdü. Çok da yersiz değil, ben de kendimi “ne işi var Ankaralı Ayşe Dinçer’in, ne işi var Hakan Altun’un ya da Süreyya’nın, ne işi var Ankaralı Namık’ın Grup Kolpa’nın Dağ Yöresi KÜLTÜR festivalinde?” demekten alıkoyamıyorum.

Bu yıl bu hatalı tercihler pik yaptı ne hikmetse? Sebebi üzerinde ister istemez kafa yoruyor insan. Herhalde; bu işlerin erbabı menajerler dağ yöresinde iyi mesai yapmışlar ya da sanatçı bakmaya Ankara’ya gidenler iyi ağırlanmışlar. Yoksa koskoca belediye başkanlarımız, gururumuz, şehr-i eminlerimiz tek başlarına böyle kararlar vermiş olamazlar, belli ki birilerinin yanıltmalarının kurbanı olmuşlar. Etkinliklere gelen protokolün zayıflığı, etkinlik sonrası basında hakkı ile yer alamamış olması, buna mukabil eleştirel yazıların olması bu konuda bir hassasiyet olduğunu açıkça ortaya koyuyor.


14 Yetkili olanlar genelde şu mazerete sığınıyorlar: “Efendim dağ yöresi o şarkıcıları televizyonda hep seyrettiği için onu görmek istiyor, hatta çok da memnun olmuşlar”. Burada da topyekûn bir hatamız ve eksiğimiz yok mu? Bu noktaya gelmesinin temelinde de geçmişten bu yana kendi kültürünün tadına vardıramayışımız, kendi müzisyenlerimizi sunamadığımızdan ortaya çıkan boşlukları çakma şarkıcıların doldurulması yatmıyor mu? Orhaneli Karagöz Şenliğinde sahnede ünlü bir sanatçı konseri sürerken şenlik alanındaki bir kalabalığa sokulduk. Baktık, Karıncalı’lı Ali Oral, “Kılipir Ali” ve Gümüşpınarlı Niyazi Dayı yerde çulun üstüne bağdaş kurmuş oturmuşlar, üçü beraber zurna çalıyorlar. Onları dinlemek, sahnedeki sanatçıyı dinlemekten çok daha lezzetli geldiğinden olsa gerek başları çok kalabalıktı. Sakın böyle düşünenlere kızmasınlar, kendi şahsi şirketleri ya da çocuklarının düğünleri üzerinde değil, üstlendiğiniz kamu hizmeti üzerinde fikir beyan ediyoruz. Keşke bu kadar beklemeseydik de yıllar önce sesimizi çıkarsaydık da bu noktaya gelmeseydi. Bu ifadeler muhalefet ya da yıpratma değil sadece iç yangını ile yapılan öz eleştiriler. Bu dört dağ ilçe belediyesinin başarılı olması he-

pimizin gururu hepimizin temennisi olduğundan hiç şüphe duyulmasın. Ayırım yapmadan dört dağ ilçesi olarak, bu konulara kafa yoranlar, karar verenler, doğrulara sevinip yanlışlara üzülenler, başımızı ellerimizin arasına alıp, takkeyi önümüze koyup düşünelim. Ne yapalım? Benim teklifim şu: hadi dört dağ ilçesi olarak uzun zamandır özenip de gerçekleştiremediğiniz müşterek şenliği ilk ve son defa gerçekleştirelim. İlk defa çünkü hep konuşulup, niyet edilen ancak “sen büyük, ben büyük, senin bölgen, benim bölgem, ben gölgede kalırım, sen öne çıkarsın” yaklaşımları ile hayata geçirilemediği için heba olan dört belediyenin şenlik bütçesinden ilk defa ulusal bazda parmak ısırtan bir organizasyon çıkarabilirsiniz. Son defa çünkü sizlerde biliyorsunuz ki yeni büyükşehir belediyeleri yasası hayata geçtikten sonra ilçe belediyelerinin yetkileri çok azalacak, belki de 2014 bir şenlik organizasyonu imkânınız olamayacak. Son defa güzel bir şölene ortak olarak belediye başkanlığı koltuğundan kalkıp yöre insanın gönül tahtlarına oturabilirsiniz. Adını bu bölgenin tamamını içerecek şekilde koyarak, tüm dağ yöresi ilçe ve belde belediyelerinin proje

ortaklığına birçok kurum ve devletin maddi manevi desteğini almak mümkün olabilecektir. Böylelikle büyük bir bütçe hayal olmaktan çıkar ve gerçeğe dönüşür. Başkanlardan oluşan bir komisyona bağlı bir yürütme kurulu oluşturulur. Bu ekibe “Organizasyon Komitesi” değil de “ Organizasyon Delikanlı Teşkilatı” demek sureti ile tepeden tırnağa bir kültür organizasyonu havası verilir. İster Bursa da olsun ister başka diyarlarda Yöremizin tüm değerleri ile diğer illerde varlıklarını ve kültürlerini muhafaza eden Yörük Türkmen temsilcileri bu şölene davet edilir. Üç ya da dört gün sürecek şölenin etkinlikleri, Bursa Merkezi ile dört dağ ilçesine o merkezlerin özellikleri ve imkânları dikkate alınarak dağıtılır. Şölen etkili bir tanıtımla duyurulur. Şölenden bir hafta önce Bursa’da uygun bir yere kurulmuş büyük bir kıl çadır içinde görsel öğelerle desteklenmiş bir ortamda kamuoyuna organizasyonun maksadı, içeriği, program detayı sunulur. Bir haftalık sürede de gazete haberleri, televizyon etkili kullanılarak dikkatler bu şölen üzerinde tutulup katılımın azami seviyeye çıkması sağlanabilir. Etkinliğin ilk günü Heykel’den Tophane’ şölen alayı yürüyüşü ile başlayabilir. Önde Türk bayrakları, çeşit çeşit delikanlı bayrakları, ilçe flamaları, dernek federasyon flamaları, dürüler, davul zurnalar, düğün alayı, gösteri ekipleri, katılımcılar, konuklar, hatta develerle desteklenmiş bir göç kervanı ile çok etkili bir kortej beğeni ve ilgiyi şölen üzerine toplar. Bu yürüyüş hakkı ile uygulanabilirse Bursa Festivalini de, Fetih Şenliklerini de gölgede bırakır. Tophanedeki atalarımıza saygımızı sunduktan sonra şölenin meşveret kısmına geçilir. Dilenirse Bursa Kent Merkezinde dilenirse ilçelerden birinde büyük bir konferans yada toplantı salonunda aksakallılar, akil adamlar, bilenler, düşünenler, elinde bilgi olanlar, söyleyecek sözü olanlar,


15

merak edenler bir araya getirilir. Panel, konferans ya da çalıştay hangi formatta olursa olsun bu istişarede yöre kültüründen ekonomisine, doğanın korunmasından turizme kadar tüm konular görüşülür. Gerek içimizden gerekse ulusal zeminde konusunda isim yapmış kişiler, araştırmacı, tarihçi, yazar, bilim adamı, şair, sanatçı davet edilerek; ortaya çıkacak bildiri ve sunumlar kitaplaştırmak sureti ile literatüre kazandırılır. Akademik bir sonuç ortaya çıkmasa dahi bu vesile ile hemen her yöreden gelen akil insanların bildiri sunmalarından öte Yörük ve Türkmen dünyasının ihtiyacı olan dertleşme ile görüşlerimizi taleplerimizi veya beklentilerimizi ifade edecek şekilde kamuoyuna sesimizi duyurabilme imkânı yakalanabilir. Gerek bu coğrafyadaki gerekse ulusal zemindeki diğer Yörük ve Türkmenlerin yaşam alanlarını, günlük yaşantılarını, kültürlerini, sanatlarını sunabilecekleri, resim, fotoğraf, malzeme sergileri açılır. Yöremizin ve Yörük Türkmen Kültürünü azami ölçüde sunumunu yapabilmek bu organizasyonun birincil hedefi olmalı. Bu nedenle Orhangazi’nin düğününün yeniden canlandırılması şeklinde bir düğün, toplu sünnet töreni ile bir sünnet, yöresel çocuk oyunları, yemekleri, ritüelleri, gelenekleri, asker uğurlaması, yaylaya çıkışı, erfenesi, danışık

gecesi bu program içine serpiştirilmek sureti ile canlandırılır. Özellikle yöresel kıyafetlerin giyilmesi teşvik edilerek; göstericisinden seyircisine herkesin rengârenk kendi otantik giysileri ile katılımlarının sağlanması da organizasyona ayrı bir değer katacaktır. Hatta en otantik, en orijinal giysi ile gelenin ödüllendirileceği duyurularak özendirici girişimler faydalı olacaktır. Müzik açısında tüm festivale sadece dağ yöresi müzisyenleri ve Yörük Türkmen kültürüne haiz ulusal bazda ün yapmış sanatçılar damgasını vurmalı. Öncelikle bu yörenin müzisyenlerinin envanteri çıkarılmalı. Çoğunluğumuz birçok yerel müzisyenlerimizi tanımıyoruz. Oysa dedemizin babamızın düğünlerini bu müzisyenler yaptı. Hiç biri unutulmadan bunların varsa eserleri veya derlemeleri tespit edilerek hepsi bir tabloda gösterilip kayıt altına girmesi sağlanmalı. Oluşan listeler mazide kalanlar, kaynak kişiler, icra edenler, müziğin uluları gibi başlıklar altında tasnif edilmeli. İmkân varsa yaşayan bir ya da birkaç yerel sanatçı ödüllendirilebilir. Aramızda ayrılmış olan, Merhum Yağcılar’lı Kara Mehmet ve Celalettin, Güneyli Hüseyin, Halil İbrahim, Hasan Ağa ve Koreli; icralarını sürdüren sesini duyunca kanımızın damarlarımızda bir başka türlü akmaya başladığı Necati Ekşi, İsmet

İnci, Menteşeli Cengiz, Güneyliler, Ali Oral ve ismini hatırlayamadığım yahut bilemediğim yaşayan tüm yöresel ozanlarımız hak ettikleri değeri önce bizlerden görmeliler. “Türklerde ozanlık geleneği güçlüdür ve ozanlar saygı görür. Çünkü toplumun her derdi onların mısralarında dile gelir ve nağmeleriyle yayılır. Ozan saygı görür ve o da sazına saygı gösterir. Sazını adeta vücudunun bir uzvu gibi görür ve bütünleşir. Azerbaycanlı ozanlar sazı göğüslerinin üzerinde çalar. Sebebi gönüllerinin sesini daha iyi duyurabildikleri içindir. Çünkü ozanlık gönül işidir…” Bununla da kalmayıp, Türk dünyasında olup da bizim az bildiğimiz, sanatçı, grup, müzik ve enstrümanlar bulunup bu programa davet edilebilir. Türk Dünyasının ünlü müzisyenleri kopuzla, sazla, dombra ile kendi yörelerine ait türkülerden örnekler sunabilirler. Ayrıca teşvik edici olmak üzere 18 yaş altı bir ekip kurup onların da programda yer almaları sağlanabilir. Sportif müsabakalar da bilindik şablonun dışına çıkılmalı. Elbette dört dağ ilçesinin takımlarının katılacağı futbol ve voleybol turnuvaları ile karakucak ve yağlı güreş müsabakaları programlanmalı. Ancak bu şenliğe özel farklı branşlar da sportif gösteriler ve yarışmaları düzenlenmeli. Örneğin cirit, at üzerinde ok atma, “gökbörü” gibi Türk’ün geçmişinde önemli yer tutan aktiviteler en


16

azından biri gösteri olarak program içinde yer alsa hem iç konuklara hem de kamuoyunda ilgi çeker, beğeni ile karşılanır. “Türkler’in en eski atlı oyunu olarak bilinen Gökbörü, Türkistan, Özbekistan, Türkmenistan, Kazakistan ve Kırgızistan’da yaygın olarak oynanıyor. 12 ile 40 atlı arasında oynanabilen oyun başlamadan önce, alanın ortasına kireçle ‘halhal’ ya da ‘adalet çizgisi’ adı verilen daire çiziliyor. Katılımcılar, bu dairenin etrafına dizilip, daire içine bırakılan koyun postunu alarak, rakip sahadaki kireçle boyanan dairenin içine bırakmaya çalışıyor”. Tuvaletler, su ihtiyacı, çevre temizliği, sağlık, yangın, emniyet tedbirleri bize yakışır ölçülerde olacak şekilde şölenin gerçekleştirildiği tüm alanlarda lojistik dikkatli planlanmalı ve yürütülmeli. Bu gerçekleştirilirse organizasyonların adında geçen KÜLTÜR kelimesinin hakkı verilmiş olacak, hatıralarda çok önemli bir yer tutacak bir hizmet gerçekleştirilmiş olacaktır. Ayrıca dağ yöresi olarak birlikte

büyük işler başarabileceğimiz ispat edilecek, renkli, coşkulu ve zengin kültürümüz sergilenerek tüm hemşerilerimizin ilgi, takdir ve teveccühleri kazanılacktır. “Hangi konuda olursa olsun geçmişi, bulunduğu güne ve geleneğe yansıyan bir kültür birikimi, köklü toplumların varlığına işaret eder.” Biz köklü bir toplumuz. Ancak kendimizi daha yeni yeni keşfetmeye başladık, bizi biz yapan değerleri yeni fark etmeye başladık. Hangi soydan geldiğimizi, Oğuz’u, Kayı’yı, Ertuğrul’u, Manas’ı, sazımızı, sözümüzü, özümüzü önce kendimize sonra da başkalarına anlatmamız; Cengiz Aytmatov’un literatüre soktuğu “Soyunu unutan Mankurt” kavramının artık gerçekleşmemesi için gerekeni yapmamız lazım. Sonuç olarak başkalarının şefaatini ve himmetini ummayı bırakıp bu bölgeye ne yapılacaksa; eğitimden ekonomiye, siyasetten sosyalleşmeye, tarımdan ticarete kadar her şeyi biz yapacağız Oturmayı, didişmeyi, itişmeyi, düşünmeyi, üşenmeyi, konuşmayı

bırakıp ayağa kalkmalı, birbirimize daha çok yanaşmalı ve daha çok çalışmalıyız. Bize miras kalan dünyayı tüm güzellikleri ile çocuklarımıza eksiksiz devretmek bu hayattaki en öncelikli vazifemizdir. Yarın vereceğimiz ömür hesabının içinde eminim bu da olacaktır.

Kaynakça: “Panayırlar”, Ekrem H. Peker, Makale, GÜNEYBURSA Dergisi Sayı:28 Sayfa:20. “Biz Osmanlıyız”. Yavuz Bahadıroğlu, Nesil Yayınları, 2011 “Kuruluş Ve Kurtuluşun Beşiği Ertuğrul Gazi Ocağı Söğüt”, Söğüt Kaymakamlığı “Gelenek ve İnançları ile Uludağ’ın Arka Yüzü” Alaattin Dikmen B.B.Ş.B Kültür A.Ş. “Türklük Bilgisi”, Ali Güler, Suat Akgül, Atilla Şişek.Türkar Araştırma Dizisi www.keles.bel.tr, www.orhaneli.bel.tr, www.buyukorhan.bel.tr, www.harmancik.bel.tr,


17

FESTİVAL ORGANİZASYON PROJESİ Ham bir başlangıç olarak, düşünmeye ve planlamaya maya olabilecek şekilde bir organizasyon taslağının ana hatları şöyle belirlenebilir: Organizasyon Adı: Uludağ Yörük Türkmen Şöleni Organizasyon Paydaşları: 4 dağ ilçe belediyeleri ve belde belediyeleri Organizasyona Destek Verenler: 1.Kültür Bakanlığı 2.Bursa Büyükşehir Belediyesi 3.Dağ-Der 4.Hüdavendigar Yörük Türkmen Dernekleri Federasyonu 5.Ünidağ 6.Köy Dernekleri 7.Sponsorlar. Organizasyon Bütçesi: 1. Dört Dağ İlçe Belediyesi festival bütçeleri 2. Sponsor gelirleri 3. Büyükşehir Belediyesi desteği 4. Kültür bakanlığı fonu* * “Kültür ve Turizm Bakanlığı, bu yıl birçok ilde toplam 48 etkinliğin konaklama, yemek, kokteyl, hediyelik eşya ve tanıtıcı materyal gibi ihtiyaçlarını karşılanması için destek verecek.

Buna göre, Ankara, İstanbul, Antalya, Van, Diyarbakır, Konya, Afyonkarahisar ve İzmir’in yanı sıra, Muğla, Mardin, Çanakkale, Erzurum, Karabük, Bursa’da da birer etkinliğe maddi destek sağlanacak.” Organizasyon Hedef Kitlesi: 1. Dağ yöresinde yaşayanlar 2. Bursa da yaşayan dağlılar 3. Ulusal bazda Yörük ve Türkmen kültürüne haiz kesimler 4. Türk dünyası ülkeleri 5. Türkiye genelindeki dağ yöresi değerleri (bü rokrat, iş adamı, akademisyen, siyasetçi, vb..) 6. Devlet 7. Hükümet 8. Siyasi erkler 9. Medya aracılığı ile kamuoyu 10. Uluslar arası kültür organizasyonları ve fon- ları 11. Turizm firmaları Organizasyon Süresi: 4 gün (Perşembe Cuma Cumartesi Pazar) Organizasyon Ana Başlıkları: 1. Kortej yürüyüşü, 2. Panel, konferans, çalıştay, istişareler, 3. Resim, fotoğraf, malzeme sergileri, 4. Sportif müsabaka ve gösteriler, 5. Bilgi, ürün, otantik kıyafet yarışmaları, 6. Kültürel canlandırmalar, düğün, danışık, erfene, delikanlı odası vb. 7. Konserler 8. Gösteriler 9. Ödül törenleri

R I T K A TASL


18

ÖMER FARUKDİNÇEL

Dağ Yöresi’nin Osmanlı Devleti için önemi OSMANLI ORDUSUNUN OK, SARAY MUTFAĞI OLAN MATBAH-I AMİRE’NİN TAVUK, HİNDİ VE YUMURTA İHTİYACI DAĞ YÖRESİNDEN SAĞLANMIŞ, İLK KROM MADENİ CEVHERİ YİNE YÖREDE BULUNMUŞ VE ÇIKARILAN KROM CEVHERİ YURTDIŞINA İHRAC EDİLMİŞTİR.

Günümüzde dört dağ ilçesini kapsayan Dağ Yöresi, Osmanlı Devleti için her zaman önem arz etmiş ve devlet, yörenin ekonomik potansiyeli ile gelişiminden daima haberdar olmuştur. Osmanlı Arşiv belgelerinde de görüleceği üzere Dağ Yöresi, çıkarılan krom cevheri sayesinde bir zamanlar Osmanlı ekonomisinin can damarı haline gelmiştir. Aşağıda da okuyacağınız gibi Osmanlı Ordusunun ok, saray mutfağı olan Matbah-ı Amire’nin tavuk, hindi ve yumurta ihtiyacı Dağ Yöresinden sağlanmış, ilk krom madeni cevheri yine yörede bulunmuş ve çıkarılan krom cevheri yurtdışına ihrac edilmiştir. Osmanlı, yörenin ekonomik yönden kalkınması için 1835 Yılında köylerde bulunan Sipahilere dut ağacı dağıtmış, ipekböcekçiliği ve koza üretimini de teşvik etmiştir. Osmanlı Ordusunun Ok İhtiyacı Bursa Okçular kâhyası Azeb oğlu Yusuf, 1486 senesinde Atranos kadılığından Alduk tarafından 4.000 ve Beyce köyünden Koyuneri tarafından 6.250, Kozağacı köyünden Süleyman oğlu Ali tarafından 11.500 okluk ağacın

getirilip teslim edildiğini mahkemede itiraf eyledi. (BS.5/126) Kâmil Kepecioğlu. Bursa Kütüğü Cilt 4,Sayfa 5 (Ok maddesi). 2009 Bursa. Saray Mutfağının Yumurta ve Tavuk İhtiyacı Dağ Yöresi’nden 1595 senesi Mayısında gelen bir emirde; “İstanbul’da saray matbahları için Bursa’dan, Kite’den, Atranos ve Simav’dan altışar bin tavuk tedarik olunup hassa tavukçulardan Ali’nin nezaretiyle kavî kafeslere konup kira davarlarıyla münasib mahal ve iskelelere nakl ve oradan da navlun ile gemilere yüklenip gönderilmesi ve bedelinin hassa mukâtaat akçelerinden alınıp verilmesi, ne kadar tavuk alınmış ise adedi ve bahası ile yazılması” bildirilmiştir. (BS.189/96). Kâmil Kepecioğlu. Bursa Kütüğü Cilt 4, Sayfa 172. (Tavuk Maddesi) Başbakanlık Osmanlı Arşivinde Cevdet Saray Fon kodunda ve tasnif numarası 2806 olan Hicri 1143-Miladi 1730 yılına ait belgede; Adranos ve Harmancık kazaları’nın, Osmanlı Sarayının mutfağı olan Matbah-ı Âmire’nin tavuk ocaklığı olduğu yazılıdır.


19

BELGE: B.O.A. A.MKT.MHM. Dosya no: 17/91 Harmancık yakınlarında krom bulunmasıyla ilgili belge

İlk Krom Madeninin 1839 Yılında Harmancık yakınlarında bulunması

BELGE: B.O.A. Cevdet Saray. 2806/Tarih: 1730 Yörenin, Sarayın tavuk ocaklığı olduğunu gösteren belge.

Bazı kaynaklar İlk krom madeninin Harmancık’ta 1848 yılında Amerikalı Jeolog Lawrence Smith tarafından bulunduğunu yazarlar (Bkz. Der Erz -Metallmarkt, Sayfa 340. ve Yurt Ansiklopedisi. Cilt 3. Sayfa 1696). Fakat son yaptığımız araştırmada Osmanlı Arşivinde bulduğumuz ve ilk defa tarafımızdan yayımlanan bu belge, madeninin bulunuş yılının 1839 yılında olduğunu ortaya koymaktadır. Başbakanlık Osmanlı Arşivinde A.MKT.MHM. Fon kodunda, 17 Dosya numarasında 91 numaralı vesikada yer alan, Hicri 12/04/1255, Miladi 1839 Yılına ait belgede; Harmancık’a bağlı Kozluca köyü’ne iki saat mesafede ve o dönemde

Dağardı kazasına günümüzde ise Tavşanlı’ya bağlı Doğanlar köyü yakınlarında krom madeni keşf edildiği yazılıdır. Belgede Madenci Ebsimet’in marifetiyle “Sarı boya” tabir olunan bu krom madeninin Harmancık Kazasında keşf olunduğu belirtilmiştir. Bulunan bu maden sahalarının üç-dört dönümden ibaret olduğu, kimsenin uhdesinde olmadığı belirtilmiş ve Fabrika-i Hümâyûna bağlanması istenmiştir.

Osmanlı Ordusunun zahire ihtiyacının karşılanması Harmancık’ta konakları olan ve halk arasında Paşabey olarak bilinen Veyisoğlu Mustafa Nuri Bey, Sultan II.Abdülhamid döneminde Osmanlı Ordusu’na külliyetli miktarda zahire yardımı yapmıştır. Bu yardım karşılığında da Padişah Harmancık’a bir sancak göndermiştir. Bu sancak Harmancık’ın merkezi olan Çardı’ya Gedikoğlu Hüseyin Ağa tarafından getirilmiş ve uzun bir zaman merkez camiinde muhafaza edilmiştir.

II.Abdülhamid tarafından gönderilen sancak

Osmanlı SarayMutfağı


20

Yörük Türkmen kültürünü yaşatan ve gelecek kuşaklara taşımaya çalışan köy:

İSHAKLAR

Kültürleri gelecek kuşaklara taşımanın, aktarmanın en kolay yolu şenliklerden geçer. Burada birlikte yaşanılan topluluğun örf, adet ve gelenekleri canlandırılır, gelecek nesiller de buna tanıklık ederler. Geçtiğimiz günlerde Bursa’nın dağ ilçelerinden Harmancık’a bağlı İshaklar Köyü’nde işte bunun en güzel örneklerinden biri sergilendi. Merkezi Bursa’da bulunan İshaklar Köyü Dayanışma ve Kültür Derneği’nin organizasyonu ve köy muhtarlığının da desteğiyle Kaynarca Mesire Alanı’nda bu yıl altıncısı gerçekleştirilen Hıdırılellez Şenlikleri görülmeye değerdi. Orman Bölge Müdürlüğü’nün tahsisi ve İl Özel İdaresi’nin katkılarıyla ilçeye kazandırılan 60 dönümlük Kaynarca Mesire Alanı’nın açılış töreni

de yağmurun azizliğine uğradı. Köylülerin çalışmasıyla şenlik öncesi etrafı tel çitle çevrilen ve koruma altına alınan piknik alanının açılışı ise ileri bir tarihe ertelendi. YAĞIŞA RAĞMEN KÜLTÜR... Her ne kadar sağanak yağış programı etkilese de hazırlıklar sanki hiç yağmur yağmayacakmış gibi yapılmıştı. Yörük çadırı, yöresel yemekler, eski bugün artık kullanılmayan tarımsal ve ev aletleri sergisi, gelin alma ve kına merasimi, ikramlar, kermes, yayık ayranı, gözleme pişirme vb gibi etkinlikler şenliğe damgasını vurdu. Hele, tarihte var olan ama artık bugün kullanılmayan dönme dolap şeklindeki salınacak çocukların en çok ilgisini çeken mekanlardan biriydi. Programın öğleden önceki bölümünde köyün bugün hayatta olmayanları için Kur’an ve mevlid okutuldu.

Bursa’da Bayduz Yemek Sanayi’nde pişirilip getirilen ızgara köfte, bulgur pilavı, un helvası ve ayran damaklarda nefis bir iz bıraktı. Öğrenci bursları için düzenlenen kermes ise yağışın kurbanı oldu. Satışın hızlandığı saatte başlayan yağmur kermesi etkiledi. Yine öğrenciler için köylülerin yaptığı ekmekler de yarım saatte satılarak çabuk tükendi. Köylülerde oluşan en genç, gen ve yaşlı folklor ekibi de yağmura rağmen gösterilerini sergilediler. Yöresel sanatçı Mehmet Çetin’in sazı ve davul zurna sesleri de Kaynarca’da farklı bir atmosfer oluşturdu. Şenliğe, Elegans Düğün Salonları ve Yıldırım Sanayici ve İş adamları Birliği YILSİAB’da sponsorluk desteğinde bulundular.


21 2 BİN KİŞİ KATILDI... O gün çevre köylerden de gelen yaklaşık İKİ bin civarındaki bir topluluk burada doyasıya eğlenme ve ikramlardan faydalanma şansı buldular. Şenliğin açılış konuşmasını İshaklar Köyü Dayanışma ve Kültür Derneği Başkanı Mehmet Arı yaptı. Arı, derneklerinin bugün için 13 üniversite öğrencisine burs verirken bir yanda da bu tür etkinliklerle kültürlerini yaşatma ve ayakta tutma çabası içinde olduğundan bahsetti. Köy Muhtarı Mehmet Sevinç ise konuklarını bir kez daha köyünde görmenin mutluluğunu yaşadığını ifade etti. Kaymakam Kemal Karahan ise, köylülerin kültürü yaşatma adına biraraya gelmelerinin önemine işaret etti. Harmancık Belediye Başkanı Mustafa Çetinkaya, Kaymakam Kemal Karahan, İl Genel Meclisi Üyesi Fethi Yıldız, İlçe Emniyet Amiri Mahmut Mahmut Çankır ve İlçe Jandarma Bölük Komutanı Kadir Yılmaz şenliğin onur konuklarıydı. MTA UZMANLARI ETKİLENDİ İshaklar Köyü Hıdırellez Şenliği’nin Ege ve Ankara’dan da konukları vardı. Bölgede yeraltı zenginliklerinin yüzeye çıkarılması için araştırma yapan MTA ekibi de şenlik alanında gördüklerinden etkilendiler. Dokuz Eylül Üniversitesi İzmir Meslek Yüksek Okulu Takı Tasarımı ve Kuyumculuk Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Murat Hatipoğlu ile 5 kişilik MTA ekibi de şenlikte yoğun bir ilgiyle karşılaştılar. Köylüler, bölgedeki krom madenlerinden kendilerinin faydalanamadığını belirterek, ekibin hazırlayacağı ve devlete sunacağı raporda, buradaki zeniliklerden civardaki yerleşimlere de pay verilmesini yazmalarını istediler. Prof. Hatipoğlu ise, bir ay süreyle bölgedeki süs taşları da dahil olmak üzere bir sondaj ve araştırma çalışması yapacaklarını aktardı. Hatipoğlu ayrıca, BBC televizyonun bölgede önümüzdeki aylarda çekimler yapacağını da sözlerine ekledi.


22

n i ç i t e Berek ultan” S a n k e A “ m e Y a n ı r Hay

N TU’NU ZA B I R A YÜ Şİ S KARDE LTAN” ADINAYOR. N İ N ’ İ ENİ GAZ A SU OSMAN BEY) EŞİ “AN EĞİ DÜZENL ZENLENM (SAVCI DIR HAYIR YE EMEĞİNİN DÜTİĞİNE Y R YILLA İLER, HAYIR EKETSİZ GEÇ KELESL YILLARIN BER MEDİĞİOR. İNANIY

(Savcı Bey) eşi “Ana Sultan” adına yüzyıllardır hayır yemeği düzenleniyor. Keles’te, Osmangazi’nin kardeşi Sarı Batu’nun (Savcı Bey) eşi “Ana Sultan” adına yüzyıllardır hayır yemeği düzenleniyor. Kelesliler, hayır yemeğinin düzenlenmediği yılların bereketsiz geçtiğine inanıyor. Keles Küçükkovacık Anasultan Yardımlaşma ve Dayanışma Eğitim ve Kültür Derneği (Kanas-Der) Başkanı Recep Koçdemir, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Osmangazi’nin kardeşi Savcı Bey’in eşi Avna Hatun’un, genç yaşta Keles’in Küçükkovacık Mahallesi’nde hayatını kaybettiğini belirtti. Savcı Bey’in erken yaşta eşini kaybetmesi nedeniyle büyük üzüntü duyduğunun anlatıldığını ifade eden Koçdemir, Sarı Batu’nun sancağını, genç yaşta ölen eşinin türbesine verdiğini söyledi. O günlerden bu yana yaklaşık 726 yıldır Ana Sultan adına hayır yemekleri düzenlendiğini vurgulayan Koçdemir, şöyle devam etti: “719 yıldır Küçükkovacık halkı tarafından yapılan bereket hayrı organizasyonu, Kanas-Der’in kurulmasından bu yana daha kapsamlı hale getirildi. Daha planlı ve binlerce kişinin katılımıyla düzenlenen hayır yemekleri yapılmaya başlandı. Bu yıl 726’incisi düzenlenen Ana Sultanı Anma ve Bereket Hayrı, büyük katılımla gerçekleşti.” -726 YILLIK GELENEKTE HAZIRLIKLAR GÜNLER ÖNCESİNDEN BAŞLIYORKoçdemir, 726 yıllık gelenekte hazırlıkların günler öncesinden başladığını belirterek, şunları kaydetti: “Dernek olarak planlamamızı yapıyoruz. Kaç kişinin geleceğine tahminen yemek programı hazırlıyoruz. Hayvanlar cuma günü kesiliyor. Cumartesi günü Ana Sultan Türbesi ve mezarlık, temizleniyor. Aynı gün akşam kesilen hayvanlar pişiriliyor. Pazar günü ise sabah saat 08.00’de başlayan organizasyonda mevlit okunuyor. Ana Sultan Türbesi, ziyaret ediliyor. Saygı duruşu ve istiklal marşının okunmasından sonra katılanlara saat 15.00’e kadar yemek dağıtımı yapılıyor. Bu yıl 4 dana kesildi ve 3 bin kişiye yemek dağıtıldı.” Keles’te bu hayır yemeğine büyük önem verildiğini vurgulayan Koçdemir, “Ana Sultan hayrına yemek verilmezse önümüzdeki yılın bereketsiz geçeceği inancı tüm halkımızda hakim. Bereketli bir yıl için bu hayır yemeği her yıl düzenlenir. 725 yıllık geleneği en iyi şekilde sürdürmeye, yüzlerce yıl daha devam etmesi amacıyla gelecek kuşaklara aktarılması için çalışıyoruz” diye konuştu.


23


24

Osmanlı’nın anayurdunda tarih gezisi BURSA BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ’NİN, OSMANLI İMPARATORLUĞU´NUN TEMELLERİNİN ATILDIĞI DAĞ YÖRESİNDE DOĞAL VE KÜLTÜREL DEĞERLERİN ÖNE ÇIKARILDIĞI ÇALIŞMALARI, TARİHİ KENTLER BİRLİĞİ ÜYESİ BELEDİYE BAŞKANLARININ ÖVGÜSÜNÜ KAZANDI.

B

üyükşehir Belediyesi´nin ev sahipliğinde düzenlenen ´Tarihi Kentler Birliği Bursa Buluşmaları´ için kente gelen Tarihi Kentler Birliği´ne (TKB) üye belediyelerin temsilcileri, Osmanlı İmparatorluğu´nun temellerinin atıldığı Keles´in Kocayayla bölgesiyle Gelemiç Köyü´nde incelemelerde bulundu. ´Kırsal Yaşam Kırsal Mimari´ temalı ´Tarihi Kentler Birliği Bursa Buluşmaları´nın ikinci gününde ilk olarak Kocayayla’ya giden belediye başkanları, Bursa Mehter Takımı ve Rahvan atlarının özel gösterisiyle karşılandı. Bursa Tahtakıran Kılıç Kalkan Halk Oyunları Derneği, İnegöl Ertuğrulgazi Derneği ve Bursa Ertuğrulgazi Osman Gazi Yörük Türkmen Derneği ekipleri de törende bölgelerine has oyunları sergileyerek konuklara unutamayacakları anlar yaşattı.

Kocayayla´da geleneksel adetlere göre düzenlenen kıl çadırda 2012 Yılı Meclis 2. Olağan Toplantısı´nı gerçekleştiren belediye başkanları, toplantının ardından yine aynı alanda sergilenen kırsal yaşama dair ürünler hakkında yetkililerden bilgiler aldı. Kocayayla´nın ardından Gelemiç Köyü´ne geçen heyet, köyün eski evlerini tek tek gezerek, kırsal mimari hakkında gözlemlerde bulundu. Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Altepe´nin tarihi ve kültürel miras adına dağ bölgelerinde yaptığı çalışmalar, TKB´ye üye belediyelerin temsilcileri tarafından takdir edildi. “Başkan Altepe´ye minnettarız” Gösterilerin ardından, TKB´nin 2012 Yılı Meclis 2. Olağan Toplantısı gerçekleştirildi. Keles, Orhaneli ve Harmancık ilçelerinin belediye başkanları, toplantıda söz alarak tarihi ve kültürel miras


25

adına dağ bölgelerinde gerçekleştirdiği hizmetler nedeniyle Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Altepe´ye minnettar olduklarını ifade etti. Bursa´da tarihi ve kültürel miras adına yapılan çalışmaların Türkiye´ye örnek olduğunu ve Balkanlar´a taştığını vurgulayan Keles Belediye Başkanı Süleyman Kaynak, Başkan Altepe´nin himayesinde dağ bölgelerinin de makus talihlerini yendiğini söyledi. Orhaneli Belediye Başkanı İrfan Tatlıoğlu ise, Büyükşehir Belediyesi´nin dağ bölgelerinin doğası ve kültürüyle ilgili çok önemli hizmetler gerçekleştirdiğini söyledi. Başkan Altepe´nin dağ belediyelerinin hazırladığı eserlerin basılması ve hizmetlerin açığa çıkması noktasında çok büyük kolaylıklar sağladığını vurgulayan Tatlıoğlu, “Hakikaten yöre insanının şimdiye kadar arayıp da bulamadığı bir liderlik sergileniyor. Halkım adına, yapılan hizmetler ve yapılacaklar için Büyükşehir Belediye Başkanımız Recep Altepe´ye teşekkürlerimi iletiyorum” dedi. Harmancık Belediye Başkanı Mustafa Çetinkaya da dağ bölgelerinin kalkınması noktasındaki görüşlerini dile getirdi. TKB üyelerinin Kocayayla ve Gelemiç Köyü gezisine ev sahibi olarak katılan Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Altepe, sergi alanında bulunan Halvetiye TarikatıŞabaniye Kolu´nun kurucusu Şeyh Şabani Veli Hazretleri´nin Kemaliye

Köyü´ndeki halifesine yolladığı sancağı büyük bir dikkatle inceledi. Sancağın ardından Kocayayla’da kurulan çadırları ziyaret eden Başkan Altepe, kırsal bölgelerde kullanılan ürünler hakkında bilgiler aldı. Programın ikinci durağında da Keles İlçesi’ne bağlı Gelemiç Köyü´ne geçildi. Köyün girişinde halk oyunları gösterileriyle karşılanan Başkan Altepe ve konuk heyet, eski evleri tek tek dolaşarak, kırsal mimari hakkında fikir alışverişinde bulundu. Dağ yöresi gezisine, Şanlıurfa Belediye Başkanı Ahmet Eşref Fakıbaba ile ÇEKÜL Başkanı ve Tarihi Kentler Birliği Danışma Kurulu Başkanı Metin Sözen de katıldı.


26

3lı G.üreş

Yağ eni l ö Ş


27


28

Başpehlivanlığı Aykırı kazandı YAĞLI GÜREŞ ŞÖLENİ BOTANİKPARK’TA GERÇEKLEŞTİ. KIYASIYA MÜCADELENİN SONUNDA SÜLEYMAN AYKIRI’NIN BAŞPEHLİVAN OLDU.

B

üyükşehir Belediyesi ile Dağ-Der’in bu yıl üçüncü kez düzenledikleri Yağlı Güreş Şöleni Botanikpark’ta gerçekleşti. Kıyasıya mücadelenin sonunda Süleyman Aykırı’nın Başpehlivan olduğu güreşlere Bursa bölgesi ve diğer illerden 200’ün üzerinde güreşçi katıldı. Güreşleri, aralarında Büyükşehir Belediye Başkanvekili ve Güreş Federasyonu Asbaşkanı Abdullah Karadağ ile Nilüfer Belediye Başkanı Mustafa Bozbey, Gençlik ve

Spor İl Müdürü Süleyman Şahin, AK Parti İl Başkan Yardımcısı Hasan Taş’ın da bulunduğu protokol üyeleri ile çok sayıda vatandaş izledi. Dağ-Der Genel Başkanı Erkan Aydın, ata sporuna Büyükşehir Belediye ile birlikte destek olmanın onurunu yaşadıklarını söyledi. Dağ-Der Yönetim Kurulu Üyesi iş adam Kamil Yılmaz’ın yeniden Güreş Ağası seçildiği müsabakalarda konuklara gözleme ayran ve köfte ikram edildi.


29 Güreş müsabakasında kategorilerinde dereceye giren güreşçilerin isimleri şunlar: MİNİK 1 1. Serdar YILDIRIM 2. Murat AĞLAR 3. Ömer AĞTAŞ 4. Emir TÜLÜ MİNİK 2 1. Umur AYBEY 2. Zeki ÇİMEN 3. Ensar BIYIK 4. Eyüp Sabri ÇAVDAR TEŞVİK 1 1. Ali Osman ERBAYY 2. Cafer YAHŞİ 3. Ali İzzet ÇAVDAR 4. Vedat BALABAN TEŞVİK 2 1. Ömer KAYA 2. Tarık GÜR 3. Kaya VURGUN 4. Eyüp ÖZÇAKIR TOZKOPARAN 1. Ramazan SARI 2. Gökhan YILMAZ 3. Enes USLU 4. Ömer ATABEY AYAK

1. Samet ÖZDEMİR 2. Süleyman ERBAY 3. Burak DOĞAN 4. Ramazan DURAN DESTE KÜÇÜK 1. Mustafa Sait TÜRKKAYA 2. Ahmet ÖZDEMİR 3. Barış KAYA 4. Aykut IŞIK DESTE BÜYÜK 1. Hüseyin GÜMÜŞBAKAN

2. Abdulrefik ÖNEL 3. Engin BOZKURT 4. Emre GÜRBÜZ KÜÇÜK ORTA KÜÇÜK 1. Hakan AYDOĞAN 2. İsmail CAN 3. Gürcan ÇALIŞKAN 4. Yalçın ÖNCEL KÜÇÜK ORTA BÜYÜK 1. Ekrem AKIN 2. Burak KAYA 3. Rıfat POYRAZ 4. Ertuğrul DAĞDEVİREN

BÜYÜK ORTA 1. Abdulhamit ALTUN 2. Semih TURGUT 3. Bekir OKUMUŞ 4. Mustafa BULDAN BAŞALTI 1. İsmail VAROL 2. Rıza YILDIRIM 3. Mustafa YENİSANCAK 4. Metin KILIÇ BAŞPEHLİVANLIK 1. Süleyman AYKIRI 2. Murat AYDOĞDU 3. Şükrü KAZAN 4. Enver ERİŞTİ


30

Hizmete adanmış bir ömür:

Mehmet Ruhi Efendi (Sarı Hoca) MEHMED RUHİ, ASKERLİĞİNİ BURSA’DA YAPAR. ASKERLİK BİTİMİNDE BÜYÜKORHAN MERKEZ CAMİİNDE GÖREV ALIR VE İMAMLIĞA BAŞLAR. HEM GENÇLERE HEM DE İHTİYARLARA KUR’AN VE DİNİ BİLGİLER ÖĞRETİR, HALKA DA VAAZ-I NASİHAT EDER. BABASININ VASİYETİ ÜZERİNE TALEBE YETİŞTİRMEYE BÜYÜK ÖNEM VERİR.

ÖMER FARUKDİNÇEL

S

arı Hoca lakabıyla anılan Mehmet Ruhi (Turan) Hocaefendi, 1899 yılında İnegöl’de dünyaya gelir. Ataları aslen Saray Bosnalı olup, babası Durak Begoviç soyundan Süleyman Bey’in oğlu Derviş Selim Bey’dir. 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında ailesi Anadolu’ya gelip Bursa’nın İnegöl İlçesine yerleşir. Babası Derviş Selim Bey’in İnegöl’e geldiğinde hanımı vefat eder. Bu olaydan sonra Derviş Selim Bey yine Bosnalı olan Çarıkçı Salih Ustanın kızı Habibe ile evlenir. 1899 yılında Habibe Hatundan Mehmed Ruhi dünyaya gelir. Mehmed Ruhi’nin babası İnegöl’de saatçilik mesleğini yapar.Küçük Mehmed Ruhi, ilk olarak İnegöl’de Murat Hoca’nın oğlu Ahmet Hoca’dan temel dini bilgileri öğrenir. İnegöl’de iken bir gün dükkanlarının önünde bir hırsızlık olayı olur. Bu olaydan sonra tasavvuf ehli olan

babası Derviş Selim Bey; ”Buralarda durulmaz artık” diyerek 1905 yılında Orhaneli’ye hicret eder. Küçük Mehmed Ruhi henüz 6 yaşındadır. Çocukluğu ve gençliği Orhaneli’de geçer. Mehmed Ruhi, Orhaneli’de önce ibtidaiyi bitirdikten sonra yine ilim tahsili için Orhaneli’de bulunan medreseye gider. Hafız Ali Efendi’den ders alır ve bir yıl zarfında Kur’an-ı Kerimi ezberleyerek hafızlığını bitirir. 15 yaşına kadar medrese tahsiline devam eder fakat I.Dünya Savaşının çıkması üzerine eğitimine ara vermek zorunda kalır. Zira yaşı gelen medrese talebeleri askere alınmaya başlar. Mehmed Ruhi de yaşı tutmadığından askere gitmez, kendi kendine ilim tahsil etmeye başlayıp çeşitli fıkhi ve tasavvufi kitapları okur. Hacı Yusuf’tan da tasavvufi bilgiler öğrenir. İki yıl sonra 17 yaşında iken Fatih müderrislerinden olan Murat oğlu İbrahim’in başkanlığındaki bir heyet


31

Mehmed Ruhi, halk arasında “Sarı Hafız Hoca” adıyla anılmaya başlanır. Dursunbey’in başta Bayıryüzü Güney, Karyağmaz ve Delice köylerinde birçok talebe yetiştirdi. tarafından imtihana tabi tutulur. İmtihanı başarıyla geçer ve böylece icazet almış olur. Mehmed Ruhi, askerliğini Bursa’da yapar. Askerlik bitiminde Büyükorhan merkez camiinde görev alır ve imamlığa başlar. Hem gençlere hem de ihtiyarlara kur’an ve dini bilgiler öğretir, halka da vaaz-ı nasihat eder. Babasının vasiyeti üzerine talebe yetiştirmeye büyük önem verir. Muhsine hanımla 16 yıl süren bir evlilik yapar. İlk hanımından 6 çocuğu dünyaya gelir. ilk hanımı vefat ettiğinde çocuklarına valideleri bakar.1939 yılında Büyükorhan’dan ayrılarak Balıkesir’in Dursunbey ilçesine yerleşerek Mollaoğlu Camiinde imamlığa devam eder. Mehmed Ruhi, Dursunbey’de Hacı Mehmed Hocanın kızı Hatice ile ikinci evliliğini yapar. Bu evlilikten de 4 çocuğu dünyaya gelir. Mehmed Ruhi, halk arasında

“Sarı Hafız Hoca” adıyla anılmaya başlanır. Dursunbey’in başta Bayıryüzü Güney, Karyağmaz ve Delice köylerinde birçok talebe yetiştirdi. 1951 yılında Balıkesir’de vaaz vermeye başlar. Resmi belgesi olmadığından şikayet konusu olur ve Ankara’ya çağrılır. Burada Diyanet İşleri Başkanlığınca imtihan edilir. İmtihanı geçer. Kendisine Diyanette çeşitli makam ve mevkiiler ihsan edilir fakat O kabul etmeyip talebe okutmaya ve yetiştirmeye devam eder. Kütahya’nın Bölcek köyünde de imamlık yapar ve burada da birçok talebe okutur. Yetiştirdiği talebelerle birlikte insan eğitimine çok büyük önem verir. İzmir’den Kütahya’ya kadar olan bölgede binlerce talebe yetiştirmiş olup halen halk arasında hayırla yâd edilmektedir. Mehmed Ruhi Efendi (Sarı Hafız Hoca), 1981 yılının Ramazan ayında vefat etmiştir. Allah(cc) kendisinden razı olsun.


32

Muy Mubarek TARİH MERAKLILARI HATIRLAR BELKİ, KARAMANOĞLU OSMANLININ FETRET DEVRİNDE BURSA’YA KADAR GELİR. YILDIRIM’IN MEZARINI AÇTIRIP CESEDİNİ YAKMAK İSTER. BU ESNADA OSMANLI YAKLAŞTIĞINI DUYUNCA HEMEN GERİ DÖNÜŞ EMRİNİ VERİR...

M

EKREM HAYRİPEKER

uy Mübarek veya Muy Moyna, gezmediğim tarihi yerlerden biriydi. Edebiyat müzesini gezdiğimde müze müdürü yakında bulunan iki yere gitmemizi önermişti. Muy Mübarek ve Sarık Kurgan. Muy mübareğin Hokant’a yakın Sarık Kurganın ise yirmi kilometre uzak olduğunu söyledi. Cumartesi saat üçte işten çıkıp kaldığımız konağa geldim. Üzerimi değiştirip, sokağın başındaki berberimize Muy Mübarek’in yerini sordum, bilmiyorum dedi. Beraber çevredeki insanlara sormaya başladık. Nihayet orta yaşlı bir insan yerini tarif etti, o da Muy Moyna olarak biliyormuş. Sonunda adresi bulduk, geçen bir taksiciyle anlaştık. Komşulardan birisine de gel sende görürsün dedim ve beraber yola koyulduk. Mu; Arapça tüy-kıl demek. Muy Mübarek kutsal tüy, kıl demek, yani Sakal-ı Şerif. Şehrin dış mahallelerinde epeyce yol aldıktan sonra toprak

surlarla çevrilmiş bir höyüğe geldik. Höyüğün önünde mevcut küçük caminin ek inşaatı hızla sürüyordu. İnşaatın başındaki görevli ile beraber höyüğü gezdik. Höyüğün ortasında mimari özelliği olmayan küçük kubbeli sade bir yapı içinde boş bir sandık vardı. Görevli birkaç asır önce Osmanlı imparatorluğundan bu topraklara Peygamberimizin sakalından bir tüy geldiğini bununla ilgili Arapça yazılı fermanları odasında sakladığını bir dahaki gelişimizi önceden haber verirsek bize göstereceğini söyledi. Höyük anladığım kadarıyla düz ovada yaşayanlar tarafından savunma amacıyla binlerce yıl önce yapılmış. O çağdaki insanla sırtlarında taşıdıkları topraklarla bu höyüğü meydana getirmişler; etrafına sur örmüşler. Belki de bir tapınak kurmuşlar. Asırlar gelip geçmiş; yıkılan yapıların üzerine yenileri yapılmış. Kâh terkedilmiş. Kâh yeniden üzerine yerleşilmiş. Kim bilir kaç istilacı gelip geçmiş;


33

kaç kere yakılıp yıkılmış. Bütün bunlara rağmen asırlarca ‘kutsal’ niteliğini korumuş. İslamiyet bölgeye yayılınca eski kült yerleri bu sefer İslami kimlikle, kimine şehit adı, kimine âlim adı, kimine peygamberimizin soyundan gelenlerin adı verilecek kutsal niteliklerini sürdürmüşler. Görevlinin verdiği bilgiler düşündüklerimi doğruladı. Bize Kazı yapılan yerleri gösterdi. Milattan önce 2500 yıl öncesine ait tarihi eserler bulunmuş. Arkeologlar höyükteki yerleşimin daha eski olduğunu düşünüyorlarmış. Nereden baksan beş bin yıllık tarih. Burada mahkemeler işlediği ve AB’ye girme dertleri olmadığı için, suçlular hemen cezalandırılıyor; bu yüzden höyükler define avcıları tarafından yağma edilemiyor. Darısı başımıza diyelim. Sarık kurgan’ı ziyareti ertesi güne bırakmıştım. Dostum Talip Eke’yle gidecektik. O da daha önce oraya hiç girmemiş. Sabah Novay’da buluşup Kosmanavtlar semtine gittik. Burada küçük minibüsler sıralanmış. Yedi kişilik bu küçük minibüsler çevredeki küçük yerleşim birimlerine ulaşımı sağlıyorlar. Minibüste o yöreye giden ve tarih öğrenimi gören Mamure Hanım bize rehberlik etmeyi kabul etti. Yirmi kilometrelik bir yolculuktan sonra aynı adlı köye ulaştık. Minibüs şoförü bizi kurgana kadar götürdü. Yol boyunca ezilmesi için yola serilmiş sapları görünce bunlar pirinç mi? Dedim dostum Talip’e. Değil kızıl fasol (barbunya) dedi. Sonuçta her iki ürününde yola serildiğine karar verdik. İnip bakınca her iki ürününde yola serili olduğunu gördük. Pirinç taneleri önce ezilerek saplardan ayrılı ayrılıyor. Sonra elenerek

kabuk ve samanından ayrılıyor. Pirinç bitkisine; çeltiği şali diyorlar. Tane olunca ise guruç deniliyor. Kabuklarından ayrılınca birinç oluyor. Barbunya fasulyeleri de - bodur bitki- köklerinden sökülerek yola atılıyor. Bitki parçalandıktan sonra fasulyeler ayıklanıyor. Barbunyanın adı oruslavya. Beyaz fasulyeye Lovya, Lubya deniyor. Bizde de bazı yörelerde, Karadeniz bölgesinde fasulyeye Lobya deniliyor. Tepenin etrafında Oş Irmağının getirdiği alüvyonlarla oluşmuş verimli ova su ve sulama ihtiyacını karşılayan Oş Irmağı var. İstilalara karşı sığınılacak kale görevini gören höyük düzlükte yükseliyor. Kurgan Orta Asya’da ve Türk boylarının yerleştiği yerlerde hanların, beylerin gömüldüğü yerlere verilen ad. Genelde höyük gibi mezarın üzerine toprak yığarak bir tepe oluşturulur ama höyüğe göre daha küçüktü. Kurganlar Alaşehir Civarındaki Lidya medeniyetinden kalma Tümülüslere benziyorlar. Gördüğüm kurgan daha ziyade höyüğe benziyordu. Kurganın tepesine çıkınca höyük olduğuna inancım daha da arttı. Tarih öğretmeni Mamure Hanım höyüğün tarihinin Milattan sonra dört yüzlere gittiğini söyledi ama bence daha eski tarihlere uzanıyor. Belki Muy Mübarek höyüğü ile yaşıt olabilir. Kurganın etrafı bizdeki piknik yerleri gibiydi. Yemek pişirmek için ocaklar var. Anlaşılan burası da kutsal bir yere dönüşmüş. Kurganın yan başında bir türbe ve namaz kılınacak bir sundurma var. Türbe Seyyid Buğa adına yapılmış ama Buğa/Boğa isminden yola çıkarak Seyyit değil Şehit

Boğa olabileceğini karar verdik. Belki Müslüman Türklerle “Kâfir” Türklerin savaşında ölen bir bey için yapılmıştır; kim bilir. Tarih meraklıları hatırlar belki, Karamanoğlu Osmanlının Fetret devrinde Bursa’ya kadar gelir. Yıldırım’ın mezarını açtırıp cesedini yakmak ister. Bu esnada Osmanlı yaklaştığını duyunca hemen geri dönüş emrini verir. Maiyetindekilerden Boğa Bey dayanamaz şunları söyle. “Beyim Osmanlının ölüsünden kaçıyorsunuz, ya dirisi gelse karşınıza ne yapacaksınız.” Karamanoğlu Boğa Beyi hemen oradaki ağaçlardan birisine astırıp, kuvvetleriyle kaçar. Türbe ve kurganla ilgilenen yaşlı görevli köyde elyazması bir tarih kitabı olduğunu; kitabı Altın Miras vakfı yerel görevlisinin alıp Riştan’a götürdüğünü söyledi. Türbeden çıkıp köyün biraz ilerisindeki küçük baraja gittik. Oş suyunu düzenleyen bu regülâtör ırmağın fazla suyunu köyden geçen sulama kanalına veriyordu, Regülâtör ikinci dünya savaşından sonra yapılmış. Yapımla ilgili fotoğrafların yer aldığı müze kapalıydı. Dönüşü Riştan üzerinden yaptık. Riştan’da dostum Talip Eke’den ayrıldım. Bir hafta sonu da inşallah Kırgızistan’ın Özgen kentini gideriz dedik. Güzel bir geziydi. Güzel olmayan tarafı ise Türkiye’ye giderken çektiğim fotoğrafları CD ye alması için arkadaşıma bıraktığım fotoğraf makinesinin çalınmasıydı. Sadece o fotoğraflar değil Riştan ve Fergana fotoğrafları da kayboldu. Bilmiyorum belki yeniden fotoğraflarını çekmeye giderim. Bakalım zaman ne gösterecek.


34

Rahvan Atlar bin yıllık gelenek için koştu

Y

unuseli hayvan pazarı alanında yapılan Rahvan Atlar Koşusu’na Bursa’nın yanı sıra Kütahya, Afyon, İzmir, Antalya, Balıkesir, Denizli, İzmit ve Aydın’dan 110 rahvan at katıldı. ‘Baş’, ‘Başaltı’, ‘Büyük Orta’, ‘Küçük Orta’, ‘Deste’, ‘Taylar’, ‘Tozkoparan’, ‘Arap Doludizgin’, ‘Yerli Doludizgin’ ve ‘İthal Rahvan’ branşlarında yapılan yarışlar gün boyu renkli görüntülere sahne oldu. Tüm yarışmacıların katıldığı şeref koşusu ile başlayan koşuları Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Altepe, Osmangazi Belediye Başkanı Mustafa Dündar ile çok sayıda vatandaş izledi. ‘Rahvan Atları Koşusu’ ile bin yıla ulaşan geleneklerden birini daha yaşatmaktan dolayı mutluluk duyduğunu belirten Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Altepe, “Ecdadımızın yadigarı olan bir kültürü, bu kültüre yakışır güzel bir organizasyonla hayata geçiriyoruz. Bursa’da yaşayan Rahvan atı yetiştiricilerinin yanı sıra çevre illerden de katılım olması bizi çok sevindirdi. Büyükşehir Belediyesi olarak bu dönem ecdadımızın tüm emanetlerine sahip çıkıyoruz. 100’lerce yıl ecdadımızı sırtında taşıyan rahvan atlar da kültürümüzün önemli bir parçası. Hem bu geleneğin yaşatılması hem de rahvan at sayısının artırılması için bu çalışmalarımız sürecek. Bu etkinliğe katılarak bu geleneğin yaşatılmasına katkı sağlayan tüm

BURSA BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ TARAFINDAN DÜZENLENEN ‘RAHVAN ATLARI KOŞUSU’, SAYESİNDE ECDAT YADİGARI BİR GELENEK DAHA COŞKUYLA YAŞATILDI. ÇEKİŞMELİ YARIŞLARIN GERÇEKLEŞTİĞİ ETKİNLİĞE KATILAN BAŞKAN ALTEPE, BU GELENEĞİN YAŞATILMASINA KATKI VEREN TÜM RAHVAN ATÇILARA TEŞEKKÜR ETTİ.


35

rahvan atçılara teşekkür ediyorum” diye konuştu. Osmangazi Belediye Başkanı Mustafa Dündar da yerel yönetimlerin bu tür değerlere sahip çıkmasının yanında sivil toplum örgütlerinin de bu kültüre değer vermesinin önem taşıdığını söyledi. Bursa Rahvan Atçılık Kulübü Başkanı İhsan Gür ise, Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Altepe’nin katkıları sayesinde bu geleneğin ecdada yakışır bir şekilde sürdürüldüğünü belirtti. Destekleri nedeniyle Başkan Altepe’ye teşekkür eden Gür, “Ben çarşıda 55 senelik kuyumcuyum. Önceden çarşımıza sadece seçim zamanı gelip, ‘oyunuzu bize verin’ derler, bir daha uğramazlardı. Ancak Başkanımız Recep Altepe, sağ olsun hem çarşılarımızı ihya etti hem kültürümüze sahip çıktı. Bu kültürümüze sahip çıkmaları nedeniyle Büyükşehir Belediye Başkanımıza ve Osmangazi Belediye

Başkanımıza teşekkür ediyorum” dedi. Ödülleri Başkan Altepe verdi ‘Rahvan Atları Koşusu’nda tüm yarışların tamamlanmasının ardından dereceye giren atların sahiplerine Büyükşehir Belediye

Başkanı Recep Altepe ve Osmangazi Belediye Başkanı Mustafa Dündar tarafından ödülleri verildi. Baş kategorisinin birincisi Mustafa Sertkaya birincilik şiltini Başkan Altepe’nin elinden alırken, Bursa Rahvan Atçılık Kulübü Başkanı İhsan Gür ise katkıları nedeniyle Başkan Altepe’ye plaket verdi. Baş kategorisi birincisi Mustafa Sertkaya, Başaltı kategorisi birincisi Hikmet Ürgüt, İthal Rahvan kategorisi birincisi Mustafa Sertkaya, Büyük orta birincisi Ahmet Gökçe, Küçük orta birincisi Ali Dedeoğlu, Deste birincisi Zafer Çavuşoğlu, 4’lü Taylar birincisi Birol Babanoğlu, 3’lü Taylar birincisi Mustafa Çetin, 2’li Taylar birincisi Mehmet Koçak, Safkan birincisi Şükrettin Gedik ve Yerli Doludizgin birincisi Enver Öztürk ile bu kategorilerde dereceye giren at sahipleri katılım sertifikası ve toplam 49 bin TL para ile ödüllendirildi.


36

Osmanlı’nın ilk yıllarında şehir tasavvuru ve Bursa

D

izler bırakır. Bu yüzden tarihi mirası yoğun üş; görülünce rüya, kurulunşehirlerin hikâyeleri yüzlerce hatta binlerce ca umuttur. Düş kurmak dua yıl öncesine uzanır. Bir işaret taşı, bir deniz etmektir. Şehirler, iktidar yeteneği olanların feneri, bir kutup yıldızı gibi yeryüzünün umududur. Bir şehrin muhasara altına farklı noktalarından başını uzatan bu alınması, fethedilmesi, ele geçirilmesi, şehirler değişen/dönüşen dünyanın belleği, düşürül-mesi, bir duanın fiiliyat kısmıdır. şahidi ve başvuru kaynağıdır. Kimi şehirler inşa, kimi şehirler ihya edilip özgün bir duruş kazandırılarak Osmanlı’nın, beylik döneminde çadır hayatı SEFERGÖLTEKİN yekdiğerinden ayrılırlar. Krallar, sultanlar, yaşarken kalıcı evler yaparak, sulak alanı hanlar, beyler, devletlerinin sınırlarını ve geniş ovası dolayısıyla ordunun Anadolu genişletmek için girdikleri şehirleri inşa ve/veya ihya ve Ortadoğu seferlerinde kullandığı bir üs olarak inşa ederek abat etmişlerdir. Bazı şehirler inşa ve/veya ihya ettiği ilk şehir, Yenişehir’dir.(1) Şehircilik anlayışının edilerek devletlerin medeniyet ölçütlerinin uygulama, yansıtıldığı, İslam medeniyetinin estetik kaygılarının geliştirme ve yayılma merkezi olarak kabul edilse de ince ince işlenerek ihya edildiği ilk Osmanlı şehri bazı şehirler imha edilerek tarih sahnesinden silinmeye ise Bursa’dır. Osman Gazi’nin 1316 yılında zabtına mahkûm edilmişlerdir. Başka bir açıdan baktığımızda karar verdiği ancak ömrü yetmediği için oğlu Orhan şehirler suya benzer. Kap nasıl suya şekil verirse, hâkim Gazi tarafından on yıllık bir muhasaranın ardından iktidar da şehirleri şekillendirir. Bu ikisi arasındaki 1326’da alınan Bursa;(2) bu tarihten itibaren bir kutup tek fark, kap değişse de su özelliğinden bir şey yıldızı gibi sabit kalıp, Osmanlı’nın, baba ocağı olarak kaybetmezken, iktidar değişimi şehirlerde derin teklifsiz girip çıktığı evi(3) olmuştur. Altı buçuk asır


37 boyunca, Fas sınırlarından doğuda Basra Körfezi’ne; kuzeyde Ukrayna steplerinden, güneyde Somali ve Eritre’ye ve Mezopotamya’da Fırat’a kadar uzanan(4) bir alana yayılan imparatorluğa 130 yıl boyunca başkent olarak hizmet vermiş, İstanbul’un fethinden sonra unutulmuş gibi görünse de, gönüllerdeki yerini daima muhafaza etmiştir. Tanpınar’ın ifadesiyle; “uğradığı değişiklikler, felaketler ve ihmaller, kaydettiği ileri ve mesut merhaleler ne olursa olsun o, hep kuruluş çağının havasını saklamıştır…”(5) Çünkü o, Sadrazam Keçecizade Fuad Paşa’nın ifadesiyle, “Osmanlı’nın dibacesi”dir. Osmanlı’nın şehir tasavvurunun ilk yansıması olan Bursa’nın, medeniyet merkezi olma özelliğini nasıl kazandığını anlayabilmemiz için şehrin kuruluşundan bugünlere uzanan inşa, imar ve ihya süreci hakkında bilgi sahibi olmamız gerekir. Bugün ülkemiz sınırları içinde kalan yerleşim yerlerini toplu olarak gözden geçirdiğimizde ve çağlar boyu süren gelişmeleri yakından izlediğimizde, belki dünyada en devingen toprak parçasının Anadolu ve yakın çevresi olduğunu görürüz. Uygarlığın ilk izlerinin yaşandığı, ticaretin ilk adımlarının atıldığı Asya, Avrupa, Akdeniz, Yukarı Mezopotamya coğrafyalarının birikimi, sonunda gelip Anadolu’da düğümlenmektedir. Bir bakıma kültür yolu-ticaret yolu dediğimiz ağ da Anadolu’da buluşmaktadır.(6) Hayatı boyunca yaklaşık 120 bin km yol kat eden Mağripli Seyyah İbn Battuta Anadolu’yu anlattığı notlarında; “Bilâd-ı Rum (Anadolu) denilen bu ülke dünyanın en güzel memleketidir. Allah Teâlâ, güzellikleri öteki ülkelere ayrı ayrı dağıtırken, burada hepsini bir araya toplamış!”(7) demekten kendini alamaz. Arkeolojik bulgular, “cennetten bir köşe” tabirini hak eden Bursa ve çevresinin çok eski çağlardan beri yerleşimlere sahne olduğunu gösteriyor.(8) Öyle ki, bilim adamları Phrygialılar, Mysialılar, Dolienler, Mygdonlar ve Troilılar’ın Bursa ve çevresinde yaşayan farklı halklar olduğunu belirlemekle birlikte, yerleşim sınırlarını kesin sonuçlarla açıklayamamaktadırlar.(9) Bölge, Bithynia Devleti kurulana dek, Lidyalılar, Persler, Yunanlılar Chalchedon’lar gibi çeşitli kolonilerin ve ülkelerin egemenliğinde yaşamıştır. Çıkan savaşlarda bölge çok tahrip olmuştur. Kartaca Kralı Hanibal Roma ile yaptığı savaşları kaybedince Bithynia Kralı Prusias’a sığınır ve gördüğü itibar üzerine Prusias onuruna bir kent kurar. Kurulan kente Prusa adı verilir.(10) Maalesef Bithynia döneminin kentsel kurgusu ve yapısal çevresiyle ilgili eski yazarlardan bilgi edinilememektedir. Roma döneminden bahseden yazılarda ise Bursa ve civarındaki yerleşim yerlerinde kütüphane, hamam, avlulu evler, tapınaklar, kamu konutları, su kemerleri, stadyum, hipodrom, tiyatro, ticaret yapıları ve mekanları yapıldığından bahsedilmektedir. Doğu Roma döneminde ise Bizans

yapılarının karakteristik örnekleri olan tapınaklar, kiliselerden söz edilmektedir. Buna rağmen kaynaklar, hisar içinin yüzyıllar boyu durağan kaldığından bahsederler.(11) Müslümanlar ilk kez Abbasiler döneminde, Türkler ise ilk kez Selçuklular döneminde Bursa bölgesine gelmişlerdir. 1097 yılında Haçlı Savaşları’na sahne olan bölge, yapılan savaşlarla tekrar Türklerin eline geçse de Bizanslılar bazı anlaşmalarla 1326’lara kadar buralardaki hâkimiyetlerini sürdürdüler.(12) Malazgirt Zaferi’nden sonra Selçuklu Devletinin Anadolu’da Türk Birliğini sağlaması üzerine Anadolu’ya göç eden Oğuzların Bozok Kolu’na mensup Kayı Boyu önce Ankara yakınlarına sonra Söğüt ve Domaniç tarafına yerleştirilmiştir. 1281’de aşiretin başına geçen Osman Bey, 1299’da İnegöl’ü alarak istiklalini ilan eder. Osman Bey sonraki 27 yıl boyunca, Bursa civarındaki İzmit, Adranos, Kestel, İmralı, Akhisar, Lefke, Tekfurpınarı, Yenikale, Yanıkcahisar, Mudanya ve Karamürsel’i topraklarına katarak devletin büyümesine zemin hazırlamış olur. Ancak Osman Bey’in devlet tasavvurunun merkezinde Bursa vardır ve mutlak alınmalıdır. 1316 yılında başlatılan kuşatma hareketi on yıl sürer. Şehrin fethi, 1326 yılında Orhan Bey’e nasip olur. 1326 tarihi aynı zamanda Bursa’nın ve Bursa’ya benzeyen şehirlerin inşa, ihya ve imar sürecinin de başlangıç noktası sayılır. Bursa bu tarihten itibaren, İstanbul’un fethine kadar sadece bir “Osmanlı Başkenti” olarak kalmadı. Büyük bir şehir niteliği kazanması ve sürekli yenilenen ve genişleyen bir şehir olması noktasında sur dışına taşan yapılaşmasıyla önemli eserler kazandı. Yeni oluşan mahallelerin yanında Orhan Gazi’nin yaptırdığı külliye içinde yer alan cami, imaret, medrese, hamam ve bedesten devletin Bursa’ya yüklediği misyon gereği kısa sürede üretim ve ticaret merkezinin çekirdeğini


38 oluşturdu.(13) Orhan Gazi’nin kardeşleri ve akrabaları tarafından yapılan camiler, mescidler, medreseler, zaviyeler hamamlar ve evlerle Bursa iyice genişledi. (14) Nilüfer Hatun’un daha sonra kendi adını taşıyacak çay üzerine yaptığı ve ticaret kervanlarının her koşulda geçişini sağlayan köprü, Lala Şahin Paşa’nın yaptırdığı dükkanlar (15) da Osmanlı’nın mimari anlamda verdiği ilk örnekler olmanın dışında şehrin gelişimini tetikleyen eserler arasındadır. Bursa, fethedilmesinin üzerinden daha on yıl geçmeden bambaşka bir havaya bürünmüştür. Bu durum Mağripli Seyyah İbn Battuta’nın gözünden kaçmaz. Bursa’nın güzel çarşıları, geniş caddeleriyle, bahçeleri ve gür çaylarıyla muazzam bir şehir olduğunu vurgulayan seyyah, Orhan Bey hakkında da; “Bursa’nın sultanı Osmancık oğlu İhtiyaruddin Orhan Bey’dir. Bu hükümdar Türk padişahlarının en ulusu olduğu kadar, toprak, asker ve varlık bakımından da onların en üstünü bulunmaktadır. Yüz kadar kalesi vardır. Çoğu zamanını bunları dolaşmakla geçirir ve her kalede bir müddet kalarak durumlarını anlamak, noksanlarını tamamlamakla meşgul olur. Anlatıldığına göre, hiçbir şehirde bir aydan fazla oturmaz, aralıksız olarak kâfirlerle savaşı sürdürür, onların kalelerini bir bir kuşatarak fethedermiş!” der.(16) Bu bilgiden hareketle, Osmanlı’nın, bir şehri inşa, ihya ve imarıyla askeri, siyasi ve ticari oluşum ve gelişimleri aynı anda yürüttüğünü anlıyoruz. Orhan Gazi’den sonra idareyi ele alan Murad Hüdavendigar, Bursa’yı batıya doğru şekillendirme arzusu doğrultusunda, Çekirge’de bir cami, bir medrese, bir imaret, kaplıca binası hamam, han inşasının yanında su yolları yaptırmıştır. Orhan Gazi zamanında ticarethaneler yapan Lala Şahin Paşa, hisarda bir medrese ile Pazar yerinde bir han yaptırmıştır. Şehrin doğu hududu ise Yıldırm Bayezid zamanında gerçekleşmiştir. Edirne’de tahta çıkan Yıldırım, Bursa’ya gelip cami, medrese, imaret, hamam, hastane inşasının yanında Akçağlayan suyunun şehre getirilmesini sağlamıştır. Damadı Emir Sultan ise cami, medrese ve hamam yaparken Atpazarındaki büyük çifte hamam ile, Kütahya hanı onun adına yaptırılmıştır. İnebey subaşısı da Tahtakale civarına hamam ve medrese; başvezir Çandarlı Halil paşa ise maskem civarında bir hamam ve gümrük hanı inşa ettirmiştir.(17) Yıldırım Bayezid tarafından yaptırılan en önemli yapılardan biri ise Ulucami’dir ve daha önce Anadolu’da yapılan çok kubbeli camilerin hiçbirine benzemeyen yapısıyla(18) özgün bir eser olarak tarihe damgasını vurmuştur. Bursa’nın sembol yapılarından olan Yeşil Cami, medrese, türbe ve imaret ise Çelebi Sultan Mehmed’in armağanıdır. Sultan Mehmed, Bursa’nın gözbebeği olan bu yapıların dışında, cami, han, çarşı ve büyük

binalarla şehri süslemiştir.(18) Sultan II. Murad ise çekirge ve Hisar arasında kalan sahayı doldurmaya gayret etmiş ve bu doğrultuda, cami, imaret ve medreseler inşa etmiştir. 1451 yılına kadar, en kalabalık zamanlarını yaşayan Bursa, camiler, mektepler medreseler, çeşmeler, köprüler, imaretler, hastaneler, hanlar, hamamlar, bedestenlerle devletin en mamur ve zengin piyasa yeri olmuştur.(20) Bursa zaman içinde türlü talihsizlikler de yaşamıştır. Bu talihsizlikler tarihi yapılar için tamiri imkansız etkiler bırakmıştır.(21) Özellikle 1402 yılında Timur ve destekçilerinin Bursa’yı işgali şehirde büyük yıkıma neden olmuştur. Çelebi Mehmet’in müdahaleleri onun “devleti ikinci kez kuran sultan” olarak anılmasını sağlamıştır.(22) Celali isyanları, yangınlar, yüz-yüz elli yıl aralıklarla meydana gelen ve adeta Bursa’nın tümüyle yok olmasına sebep olan depremler Bursa’nın acı yılları olarak tarihteki yerini almıştır.(23) Ne ki, Osmanlı’nın ilk göz ağrısı olan bu şehir her yıkılışın ardından yeniden yağa kalkacak dirayeti göstermiş, kuruluş çağının havasını saklayan sırrını bugünlere ulaştırmayı


39 yeni mahalle kurulmuştur. Bu tarihten itibaren Bursa göçlerle şekillenen bir şehir olmuştur. Özellikle 1970’li yıllarda başlayan sanayi hamleleri dolayısıyla yoğun göçe sahne olan Bursa, 1987’ye gelindiğinde yüzde 20’lik bir kesim dışındakilerin göçmenlerden oluştuğu bir şehir haline gelmiştir.(26) Bu göçler şehri farklı kültürlerin harman yerine çevirirken plansız ve çarpık yapılaşmaya davetiye çıkararak geleneksel inşa hareketini sekteye uğratmıştır. Bütün bu olumsuzlukların yanında, ecdat yadigârı eserlerin unutulmuşluğu, kaderine terk edilmişliği, modern diye tabir edilen ancak Bursa’nın geleneksel yapılarıyla hiç ama hiç uyuşmayan mimari akımlar gibi sebepler yüzünden şehir özgün kimliğini yitirme aşamasına gelmiştir. Ancak son dönemlerde yerel yönetimler tarafından başlatılan, şehri yeniden planlama, tarihi dokuyu muhafaza ederek geleceğe taşıma gayretleri takdir edilecek girişimlerdir.

başarmıştır. Yunanlıların Bursa’yı işgalinde yaptıkları katliam ve yıktıkları yapıların haddi hesabı yoktur. Yaşanan, savaş hukukuna aykırı bir süreçtir. Osman Gazi’nin türbesine girip hamle yapar gibi kılıcını sallayan Sofokles’in; “Kalk ey koca sarıklı, Koca Osman! Kalk da torunlarının halini gör! Kurduğun devleti yıktık. Seni öldürmeye geldim!” narasından sonra ayağını sandukanın üzerine koyarak yanındaki fotoğrafçıya “çek bakalım bir Bursa hatırası” demesi işgallerin aynı zamanda bir psikolojik harekat olduğunu göstermektedir. Bu işgal, sade bursayı değil tüm ülkeyi yasa boğan bir işgaldir. Akif’e; “...Çökük bir kubbe kalsın mabedinden Yıldırım Han’ın / Şenaatlerle çiğnensin muazzam kabri Orhan’ın…” dizelerini yazdırmış,(24) TBMM kürsüsüne asılan siyah örtü Bursa’nın kurtuluşuna kadar kaldırılmamıştır.(25) 1880’li yıllarda başlayan ve bugünlere uzanan toplu göçler de şehrin inşasında belirleyici rol üstlenen gelişmelerdendir. Bu göçler sonunda Bursa merkez ilçede 18 yeni köy, 15 de yeni mahalle kurulmuştur. Gemlik´te 12 yeni köy, İnegöl´de de 32 yeni köy, üç de

Dipnotlar:________________________________ 1 wikipwdia.org, Yenişehir, Bursa, http://tr.wikipedia.org/wiki/ Yeni%C5%9Fehir,_Bursa 2 Kamil KEPECİOĞLU, Bursa Kütüğü, BBB Kültür A.Ş Yayınları, 2. Basım, Bursa 2010, Cilt: 1, Sayfa: 216 3 Prusa’dan Bursa’ya… 4 İlber ORTAYLI, Osmanlı’yı Yeniden Keşfetmek, Timaş Yayınları, 7. Baskı, İstanbul Haziran 2006, Sayfa: 155 5. Ahmet Hamdi TANPINAR, Beş Şehir, MEB Yayınları 6. Prof. Dr. Metin SÖZEN, Kentlerin yaşam odağı: Çarşı, Çarşının Öyküsü: Bursa, BBB Bursa Araştırmaları Merkezi Yayınları, 3. Baskı, Bursa Haziran 2011, Sayfa: 6 7. Mefail HIZLI, Bursa’ya Gelen İlk Seyyah: İbn Battuta, Bursa Hayat Gazetesi, 24.2.2011 8. İsmail CENGİZ (Hazırlayan), Prusa’dan Bursa’ya, BBB Kültür A.Ş. yayınları, Sayfa:25 9. Dr. Mustafa SÜEL, Antik Dönemde Bursa, Bursa, T.C. Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 1996, Sayfa: 26 10. Prusadan bursaya… 11. Engin YENAL, Osmanlı (Baş) Kenti Bursa, BBB, Bursa Araştırmaları Merkezi, Bursa Kültür A.Ş Yayınları, Sayfa: 33-52 12. İsmail CENGİZ (Hazırlayan), A.g.e., Sayfa: 30 13. Doç.Dr. Yusuf Oğuzoğlu, Osmanlı Döneminde Bursa, Bursa, T.C. Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 1996, Sayfa: 36-38 14. Kamil Kepecioğlu, A.g.e., Cilt: 1, Sayfa: 218 15. Engin Yenal, Osmanlı (Baş) Kenti Bursa, BBB, Bursa Araştırmaları Merkezi, Bursa Kültür A.Ş Yayınları, Sayfa: 62 16. Mefail Hızlı, Bursa’ya Gelen İlk Seyyah: İbn Battuta, Bursa Hayat Gazetesi, 24.2.2011 17. Kamil KEPECİOĞLU, A.g.e, Cilt: 1, sayfa 218 18. Engin YENAL, A.g.e., Sayfa, 223 19. Kamil KEPECİOĞLU, A.g.e., Cilt:1, sayfa 219 20. Kamil KEPECİOĞLU, A.g.e., Cilt:1, sayfa 220 21. Hans Wilde, İlk Osmanlı Döneminde Küçük Asya’da (Anadolu’da) Türk Mimarisinin Geliştiği Yer, BBB Etüd Projeler Dairesi Başkanlığı Yayınları, Sayfa: 8-9 22. İsmail CENGİZ (Hazırlayan), A.g.e., Sayfa: 40 23. İsmail CENGİZ (Hazırlayan), A.g.e., 46-54 24. Mefail Hızlı, Ecdada Saygısızlığımızın Kitabesi, Şehrengiz dergisi, Mart 2012, sayı 24 25. İsmail CENGİZ (Hazırlayan), A.g.e., Sayfa: 46 26. İsmail CENGİZ (Hazırlayan), A.g.e., Sayfa: 113-117


40

AZİZELBAS

Üftade’nin mirası * yaşama döndürülüyor KENDİ KADERİNE BIRAKILAN VE ÖNEMLİ BİR KISMI SANDIKLAR İÇERİSİNE UYGUNSUZ KOŞULLARDA SAKLANMAYA ÇALIŞILAN MALZEME VE EŞYALAR BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ TARAFINDAN BU AMAÇLA KURULAN LABORATUVAR BÜNYESİNDE KONUSUNDA UZMAN SANAT TARİHÇİSİ LEVENT İNAN TARAFINDAN RESTORASYON VE KONSERVASYON TABİ TUTULMAKTADIR.

Ü

ftade Tekkesi Molla Fenari Mahallesi olarak anılan Uludağ’ın eteklerinde kurulmuştur. Kurucusu Mehmed Muhiddin Üftade Hz.leridir. H.815 –1495 yılında Araplar mahallesinde dünyaya gelmiş olup babası Manyaslı, annesi ise Hamamlıkızık Köyü’ndendir. Üftade Hazretleri aynı zamanda Celvetiye Tarikatı’nın da kurucusudur. Başta Kadı Aziz Mahmud Hüdai olmak üzere birçok Sufi burada yetişmiş ve burada hizmet etmiştir. Tekke uzun yıllar bir yandan talebeler yetiştirirken diğer taraftan önemli sonuçgörmüştür. bir türlü elde edilem ir. 2006 bir sosyal merkez olarak işlev Uzunemişt yıllar yılınd a Osma ngazi Beled iyesi’ nin de Ulu Cami ve Doğan Bey Cami’de hizmet eden Üftade deste ğiyle bir derne k tarafı ndan yeni Hazretleri ipekçilikle yaparak hayatını idame ettirmiştir. bir girişi mde bulun ulmu ş ise de farklı Tarihi kaynaklar ve rivayetlere göre Üftade Hazretleri sebep lerde n ötürü tamam lanam amışt ır. Çoban Şeyh olarak anılan ve Karacabey’de çobanlık Tekke ait proje yapan Hızır Dede adındaki biryezattan aldığı derslerle ler özelli kle tekke kültüDede’nin rü konus unda tartışÜç masız ilmini tamamlamıştır. (Hızır kabri Kuzular engin bir bilgi biriki mi ve deney ime sahip Camii alt tarafında yol üzerindedir) Hacı Bayram-ı değer li üstad Mehm ed Safiy üddin Veli’nin halifesi Akbıyık Sultan’a intisab ettiği ve Erhan ’ın yardı mıyla özgün kimli ği göz dolayısıyla Bayramiye Tarikatı’na böylelikle bağlandığı önüne alınar ak hazır lanmı ştır.

2009 yılınd an itibar en Bursa Büyü kşehi r Beled iyesi’ nin konuy a müda hil olma talebi doğru ltusun da Vakıf larla imzal anan proto kol gereğ i restor asyon çalışm aları yenid en başla tılmış tır. Tekke ve müşte milat ıyla birlik te cami, sema hane ve son cema at maha l

kaynaklarca ifade olunmaktadır. Vakıat adında bir eseri bulunmaktadır. Tekkesini Uludağ eteklerinde kurmasının yanında hiçbir zaman kendisini halktan soyutlamamıştır. 30 yaşına değin imamlık ve müezzinlik yaparak hayatını devam ettirmiş, bu yıldan sonra tamamen irşad görevine kendisini adayarak Kayıhan, Namazgah ve Doğan Bey camileri gibi camilerde vaaz ve nasihatlerde bulunmuştur. Kadı Aziz Mahmud Hüdai kendisini Kayıhan Cami’de dinledikten sonra talebesi olmağa karar vermiştir . 40’lı yaşlarda birziyar yandan tekkedeki vazifesini ettirirken etçile rin sosya l ihtiya çları dikka tedevamkayna klana bilece k dış etkile re karşı alınartaraftan ak düzen lemel diğer da resmi tayin edildiği Emir er yapılolarak makta dır. dayan ıklı durum a getiri lmişt ir. Tüm Sultan Cami’de de imamlık görevini yerine bu eşyalgetirmiş ar Tekke bünye sinde ayrıla n Yapıs al restor asyon ların yanın da olduk ça 1580 sergiyılındaki veönem 93 yaşında olduğu 26 Temmuz odala rında özel olara k üretil ecek senm esi gerek en diğer bir konu vitrin ler vasıtasonrası sıyla sergil enece ktir. vefatına bu görevini sürdürmüştür. Vefatı ise Üftaddeğin e Hazre tleri’n e ait özel eşyal ar Bu özel olara k vitrin lerde zarar lı hisarda yaptırmış olduğu caminin yanındaki türbesine ve tekke ye ait eşyal arın restor asyon ve ışıma lar UV ve İNFR ARED ışınla rını defnedilmiştir. Üftade türbesi ve camisi konse rvasy onu konus unda Hazretleri’nin başla tılan %99, 9 oranı nda kesec ek özel filmle rle çalışm alard ır. en günümüzde çok ziyaret edilen manevi odaklar Kend i kader ine bırak ılan kapla nacak tır. Eserl er özel ışık kayna kları ve önem li bir kısmı sandı klar içeris ine arasındadır. ile aydın latıla caktır. Vitrin içind e uygun suz koşul larda sakla nmay a eserlesonra rin yaşla nmas ını yavaş latan son 1925 yılında Tekkelerin kapanmasından adeta çalışı lan malze me ve eşyal ar Büyü kşehi r Beled iyesi tarafı ndan bu amaç la kurul an labor atuva r bünye sinde konus unda uzma n sanat tarihç isi Leven t İnan tarafı ndan restor asyon ve konse rvasy on tabi tutulm aktad ır.

derec e güven li azot ağırlı klı bir ortam da tutula caktır. Bu ortam zarar lıların içeriy e girme sine engel olaca k ve micro organ izmal arın gelişi mine müsa ade etmey ecekt ir. Yapı ve müşte milat larıyl a birlik te eşyal arının da bu bütün içeris inde restor asyon unun tamam lanma s


41 kendi kaderine terk edilen tekke ve müştemilatı uzun yıllar aynı soydan oldukları ifade edilen aileler tarafından konut olarak kullanılmıştır. 2000’li yılların başında Vakıflar Müdürlüğü’nce bir anlamda mahkeme kararıyla el konulan yapı bu tarihten sonra restorasyonu amacıyla Vakıflar Müdürlüğü ve farklı derneklerce türlü girişimlerde bulunulmuş ancak istenilen sonuç bir türlü elde edilememiştir. 2006 yılında Osmangazi Belediyesi’nin de desteğiyle bir dernek tarafından yeni bir girişimde bulunulmuş AYRINTI ise de farklı sebeplerden ötürü tamamlanamamıştır. Tekkeye ait projeler özellikle tekke kültürü konusunda tartışmasız engin bir bilgi birikimi ve deneyime sahip değerli üstad Mehmed Safiyüddin Erhan’ın yardımıyla özgün kimliği göz önüne alınarak hazırlanmıştır. 2009 yılından itibaren Bursa kurulan laboratuvar bünyesinde Büyükşehir Belediyesi’nin konuya konusunda uzman sanat tarihçisi müdahil olma talebi doğrultusunda Levent İnan tarafından restorasyon Vakıflarla imzalanan protokol ve konservasyon tabi tutulmaktadır. gereği restorasyon çalışmaları Kumaş, deri, ahşap ve metal yeniden başlatılmıştır. Tekke ve malzemelerden oluşan eşyalar müştemilatıyla birlikte cami, tamamen doğal malzemeler Aziz ELBAS semahane ve son cemaat mahallide kullanılarak yapılan çalışmalarla Bursa Büyükşehir Belediyesi restorasyona tabi tutulmuştur. Tarihi Miras Projeler Koordinatörü yeniden hayata döndürülmüştür. Çalışmalar hız kesmeden ve Eşyalar, çevre, iklim, Uv ve İnfrared özgünlüğüne resmi olarak tayin edildiği Emir ilmini tamamlamıştır. (Hızır Dede’nin Üftade Tekkesi Molla Fenarizarar Mahallesiverilmeden ışınlarınadaSultan duyarlılıkları ve Cami’de de imamlık arttırılmış görevini kabri Üç Kuzular Camii alt tarafında olarak anılan Uludağ’ın eteklerinde devam ettirilmektedir. Çalışmalar yerine getirmiş ve 93 yaşında olduğu yol üzerindedir) Hacı Bayram-ı Veli’nin kurulmuştur. Kurucusu Mehmed ziyaretçilerden kaynaklanabilecek 26 Temmuz 1580 yılındaki vefatına halifesi Akbıyık Sultan’a intisab ettiği Muhiddin Üftade Hz.leridir. H.815 –1495 kapsamında tekke çevresinde değin karşı bu görevini sürdürmüştür. Vefatı ve dolayısıyla Bayramiye Tarikatı’na yılında Araplar mahallesinde dünyaya dış etkilere dayanıklı duruma yerolupalan alanı sonrası hisarda yaptırmış olduğu caminin böylelikle bağlandığı kaynaklarca ifade gelmiş babasıbahçe Manyaslı, annesi ise yapılan getirilmiştir. Tüm bu eşyalar yanındaki türbesine defnedilmiştir. olunmaktadır. Vakıat adında bir eseri Hamamlıkızık Köyü’ndendir. Üftade kamulaştırmalarla yaklaşık Üftade Hazretleri’nin türbesi ve camisi bulunmaktadır. Hazretleri aynı zamanda Celvetiye Tekke bünyesinde ayrılan sergi günümüzde en çok ziyaret edilen manevi Tarikatı’nın da kurucusudur. Başta beş kat daha artırılmıştır. odaklar arasındadır. Tekkesini Uludağ eteklerinde odalarında kurmasının Kadı Aziz Mahmud Hüdai olmak üzere özel olarak üretilecek Gelecek sosyal yanında hiçbir zaman kendisini halktan birçok Sufi burada ziyaretçilerin yetişmiş ve burada vitrinler vasıtasıyla sergilenecektir. 1925 yılında Tekkelerin kapanmasından soyutlamamıştır. 30 yaşına değin imamlık hizmet etmiştir. Tekke uzun yıllar bir ihtiyaçları dikkate alınarak sonra adeta kendi kaderine terk edilen ve müezzinlik yaparak hayatını devam yandan talebeler yetiştirirken diğer Bu özel olarak vitrinlerde zararlı tekke ve müştemilatı uzun yıllar aynı ettirmiş, bu yıldan sonra tamamen irşad taraftan önemli bir sosyal merkez olarak düzenlemeler yapılmaktadır. soydan oldukları ifade edilen aileler görevine kendisini adayarak Kayıhan, işlev görmüştür. Uzun yıllar Ulu Cami ışımalar UV ve İNFRARED restorasyonların yanında tarafından konut olarak kullanılmıştır. Namazgah ve Doğan Bey camileri ve Yapısal Doğan Bey Cami’de hizmet eden 2000’li yılların oranında başında Vakıflar kesecek gibi camilerde vaaz ve nasihatlerde Üftade Hazretleri ipekçilikle yaparak ışınlarını %99,9 oldukça önemsenmesi gereken Müdürlüğü’nce bir anlamda mahkeme bulunmuştur. Kadı Aziz Mahmud Hüdai hayatını idame ettirmiştir. Tarihi özel filmlerle kaplanacaktır. kararıyla el konulan yapı bu tarihten kendisini Kayıhan Cami’de dinledikten kaynaklar göre Üftade diğerve rivayetlere bir konu ise Üftade sonra restorasyonu amacıyla Vakıflar sonra talebesi olmağa karar vermiştir. Hazretleri Çoban Şeyh olarak anılan Eserler özel ışık kaynakları ile ait Hızır özel eşyalar vebir yandan tekkedeki Müdürlüğü ve farklı derneklerce türlü 40’lı yaşlarda ve Hazretleri’ne Karacabey’de çobanlık yapan girişimlerde bulunulmuş istenilen vazifesini devam ettirirken diğer taraftan Dede adındaki bir zattan aldığı derslerle aydınlatılacaktır. Vitrinancak içinde tekkeye ait eşyaların restorasyon eserlerin yaşlanmasını yavaşlatan ve konservasyonu konusunda son derece güvenli azot ağırlıklı başlatılan çalışmalardır. Kendi bir ortamda tutulacaktır. Bu ortam kaderine bırakılan ve önemli bir zararlıların içeriye girmesine engel kısmı sandıklar içerisine uygunsuz olacak ve micro organizmaların koşullarda saklanmaya çalışılan malzeme ve eşyalar Büyükşehir gelişimine müsaade etmeyecektir. Belediyesi tarafından bu amaçla Yapı ve müştemilatlarıyla birlikte

AYRINTI

ÜFTADE’NİN MİRASI YAŞAMA DÖNDÜRÜLÜYOR

ÜFTA MİRA DÖN

Fotoğraflar: Fatih ÖZENBAŞ

70

bursa’da zaman

Aziz ELBAS Bursa Büyükşehir Tarihi Miras Proje Fotoğraflar: Fatih ÖZENBAŞ

eşyalarının da bu bütün içerisinde Üftade Tekkesi Molla Fenari Mahallesi restorasyonunun tamamlanmasıyla olarak anılan Uludağ’ın eteklerinde Bursa en önemli manevi kurulmuştur. Kurucusu Mehmed Muhiddin Üftade Hz.leridir. H.815 –1495 odaklarından birisini daha gelecek yılında Araplar mahallesinde dünyaya kuşaklara taşımanın gururunu gelmiş olup babası Manyaslı, annesi ise taşımakla kalmayıp o kültürün Hamamlıkızık Köyü’ndendir. Üftade tamamlayıcısı Hazretleri aynıniteliğindeki zamanda Celvetiye Tarikatı’nın da kurucusudur. Başta eşyaların gelecek ziyaretçilere Kadı Aziz Mahmud Hüdai olmak üzere teşhiriyle de ayrı bir zenginliği birçok Sufi burada yetişmiş ve burada paylaşmış olacaktır. hizmet etmiştir. Tekke uzun yıllar bir yandan talebeler yetiştirirken diğer taraftan önemli bir sosyal merkez olarak işlev görmüştür. Uzun yıllar Ulu Cami ve Doğan Bey Cami’de hizmet eden *Bu yazı, Bursada Zaman Dergisi’nin 3. Üftade Hazretleri ipekçilikle yaparak sayısından hayatınıalınmıştır. idame ettirmiştir. Tarihi kaynaklar ve rivayetlere göre Üftade Hazretleri Çoban Şeyh olarak anılan ve Karacabey’de çobanlık yapan Hızır Dede adındaki bir zattan aldığı derslerle

ilmini tamamlamıştır. ( kabri Üç Kuzular Cami yol üzerindedir) Hacı B halifesi Akbıyık Sultan ve dolayısıyla Bayrami böylelikle bağlandığı k olunmaktadır. Vakıat a bulunmaktadır.

Tekkesini Uludağ etekl yanında hiçbir zaman k soyutlamamıştır. 30 ya ve müezzinlik yaparak ettirmiş, bu yıldan sonr görevine kendisini ada Namazgah ve Doğan B gibi camilerde vaaz ve bulunmuştur. Kadı Azi kendisini Kayıhan Cam sonra talebesi olmağa k 40’lı yaşlarda bir yand vazifesini devam ettirir


42

Irgandı Köprüsü ve Çarşı IRGANDI KÖPRÜSÜ VE ÇARŞISI BURSA’NIN SİMGESEL DEĞERLERİNİN GEZİLİP GÖRÜLECEĞİ VE HATTA NASIL ORTAYA ÇIKTIĞINI BİREBİR GÖREREK ÖĞRENME FIRSATI YAKALANABİLECEĞİ BİR MEKANDIR.

B

ursa Tarih ve Kültür Yolu’nun en önemli geçiş noktalarından birisi Irgandı Köprüsü’dür. Gökdere üzerinde Yıldırım ilçesini Osmangazi ilçesine bağlayan, sıra gerdanlıklar gibi dizilen köprülerden en nitelikli ve en önemlisidir. Irgandı Köprüsü h.846 /m.1442 yılında Pir Ali oğlu Tüccar Muslihiddin tarafından yaptırılmıştır. Tarihi kaynaklarda üzerinde 31 dükkân ve bir mescit ile 2 adet depo(ahır) bulunduğu belirtilen köprü, 1855 depreminde büyük zarar görmüştür. 1922 yılında Yunanlıların şehri terketmesi sırasında ise bombalanarak tahrip edilmiştir. Köprünün 1442’de inşa edilen 31 adet dükkan ve 1 mescitten oluşan arasta yapısından, yaşanan yıkıcı deprem ve bombalamalar


43

nedeniyle günümüze hiçbir şey kalmamıştır. Bu yıkıcı unsurlar dışında köprüye şehrin sahipleri tarafından yapılan beton ve asfalt kaplamalar ve de altyapı elemanlarıyla yıkıcı zararlar verilmiştir. Nitelik açısından dünya üzerinde yer alan arastalı dört köprüden (İTALYA: Ponte Vecchio, Ponte Rialto, BULGARİSTAN: Osma Köprüsü, TÜRKİYE: Irgandı Köprüsü) birisi de Irgandı Köprüsü’dür. Köprü kâr amacından uzak bir sanat köprüsü olması sebebiyle üzerinde hat, ebru, tezhib, minyatür, sedefkârlık, ahşap oymacılığı, nakkaşlık, geleneksel Türk el sanatları, Bursa bıçağı ve metal işleme sanatı, Bursa-İznik yöresi çiniciliği, Bursa dağ yöresi kültürü, Bursa’ya özgü damak tadıyla sunulan mantı, sepet ve köfüncülük, Bursa üzerine oldukça değerli araştırmaların yer aldığı Bursa kitaplarının satış ve teşhirinin yapılacağı mekânlar bulunmaktadır.

Bursa yöresinin simgesel değerlerini gezip görülecek ve hatta nasıl ortaya çıktığını birebir görerek öğrenme fırsatı yakalanabilecek bir ortamdır bir mekandır. Tarihi köprüde sanat atölyeleri, Mantı evi ve resim atölyesi (sergi salonu) bulunup sanatseverlere hizmet vermektedir. Köprünün Irgandı adını alışı ile olarak köprü başındaki bir

tabelada, şu Evliya Meseli yazmaktadır: Irgamak; oynamak, kımıldamak demektir. Orhan Gazi Bursa’yı fethettiği sırada Tanrı uğrunda savaşan yiğitlerden biri bu köprü yerinde “çıkayım mı, geleyim mi” diye bir ses işitir. Gazi hemen kılıç çekip “Çık bakalım, ne yapabilirsin” diyerek sesin geldiği bir yere kılıç vurunca vurduğu yerden gürleyip büyük bir hazine meydana çıkarak yer ırgalanıp sallanır, sarsılır. Gazi, hayrette kalarak şaşırır. İki yanına bakarak ne görse iyi? Derenin içi sikkeli altınlarla dolu. Hazineyi bulan, hemen koşarak Orhan Gazi’ye olanları anlatır. O da: “Ne hayır ettin! Allah sana kısmet etmiş. Git Bursa’da hayra sarf et.” diye emreder. Savaşçı bütün hazineyi evine taşıyarak onda birini devlet hazinesine verdikten sonra kalanı ile büyük bir köprü yaptırır. İşte Irgandı Köprüsü denmesinin sebebi budur.


44

Kocaçay Deltası KOCAÇAY DELTASI, BÜTÜN BU ÖZELLİKLERİYLE DOĞASEVERLERE, HEM KUŞ GÖZLEMCİLİĞİ YAPMA HEM PİKNİK YAPMA HEM DE ARKALARINA GÜZEL BİR DOĞA MANZARASINI ALARAK, DENİZE GİRME OLANAKLARINI SUNUYOR.


45

Güney Marmara akarsularının büyük bölümünün birleşmesiyle oluşan Susurluk Irmağı, Bursa’nın Karacabey ilçesine bağlı Yeniköy yakınlarında Marmara Denizi ile buluşmaktadır. Susurluk Irmağı’nın oluşturduğu Kocaçay Deltası, göl, bataklık, kumul ve longoz ormanından meydana gelmektedir. Marmara Denizi’nin güney kıyısında yer alan delta, göl, bataklık, kumul ve subasar orman ekosistemlerinden meydana gelir. Deltanın batı yarısında, toplam alanı 194 ha olan ve Maliç Deresi tarafından beslenen Dalyan ve Poyraz gölleri, 600 ha alan kaplayan sazlıklar, 730 hektarlık bir alana yayılmış dişbudak, kızılağaç ve söğütlerden oluşan subasar ormanlar ve çok çeşitli floraya sahip geniş bir kumul bandı bulunmaktadır. Deltada üreyen türler arasında kara leylek, pasbaş patka, bataklıkkırlangıcı, akça cılıbıt, küçük balaban, gece balıkçılı, alaca balıkçıl, küçük ak balıkçıl, gri balıkçıl, kuğu, yeşilbaş, çıkrıkçın, macar ördeği, elmabaş patka, ak kuyruklu kartal, sakarmeke, poyrazkuşu, sumru, küçük sumru ve pek çok ağaçkakan türü sayılabilir. Ayrıca göç esnasında küçük karabatak, ak pelikan, kışın ise sakarmeke başta olmak üzere büyük sayıda sukuşu bulunur. Kocaçay Deltası, bütün bu özellikleriyle doğaseverlere, hem kuş gözlemciliği yapma hem piknik yapma hem de arkalarına güzel bir doğa manzarasını alarak, denize girme olanaklarını sunuyor. Bakanlığımız koordinatörlüğünde 12. 10. 2007 tarihinde gerçekleştirilen Ulusal Sulak Alan Komisyonu toplantısı sonucunda Kocaçay Deltası, sulak alan koruma bölgelerinin sınırları belirlenmiştir. Koruma bölgeleri sınırlarında yapılması planlanan faaliyetler de “Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği” ile ilgili hükümler çerçevesinde verilmektedir.


46

İZNİK


47

AYDINLIĞA NİLAYİLCEBAY

yüzme bilmiyordum suya düştüğümde. derine, bir hayli derine inmişim. koyu, kopkoyu bir hayat. aklımdan geçen; balıklar nasıl yaşar burada. koyu kopkoyu bir zaman. ve ne yapacağını bilemeden çırpınmak. nefesini yitirmek, gözyaşlarının karıştığı sularda hayatının son bulacağı düşüncesi ve paniği. çırpınırken çarptığın kayalar, aldığın yaralar. kan kokusuna gelen köpek balıkları ve bilinçsizlik. hiç bitmeyecek sanıyorsun. yüzeye çıkamayacakmışsın gibi. birilerinin düştüğünü görmüş olmasını umut ediyorsun. acaba çırpınmayı bırakmalı mıyım. dibe vurur muyum korkusu sarıyor o an içimi. ümitsizce bir yaşama isteği ile doluyorum. bir ışık... o ışıkla uzanan bir el. o ele uzattığım iki elim. dibe vurmadan, uzanan o elin kıymetini bilemiyor insan. tecrübeler olgunlaştırıyor insanı. sonraki hayatında karşılaştığın her zorlukta sana yol gösteriyor bu tecrübe. karanlıktan aydınlığa çıkılıyor, çıkılıyor elbet de sen yüzmeyi öğrenebiliyor musun işte bütün mesele bu.


48 48




Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.