Dört Duvar

Page 1

dortduvar@outlook.com

www.ydicagri.net

Yeni Dünya İçin ÇAĞRI * Emekçi Kadınlar Özel Sayısı * Fiyatı 1,00 TL

Yıl: 2 Sayı: 3

Şubat-Mart / 2013

Yasa ile sendikal alandaki değişiklikler üzerinde durmayacağız. Yazımızın 821 sayılı Sendikalar sayılı Sendikalar yasası konusu yeni yasada bizler ve 2822 sayılı Toplu aslında bir takım değişiklikler için neler olduğu veya İş Sözleşmesi, Grev yanında, eski yasaların olmadığıdır… devamı 2. sayfada ve Lokavt Kanunları ufkunu aşmıyor. Bu yürürlükten kaldırılarak anlamıyla işçi sınıfına ve biz yerine 6356 sayılı Sendikalar kadınlara getirdiği yeni ve Toplu İş Sözleşmesi demokratik haklar yok Kanunu yürürlüğe girdi. denecek kadar az. AKP’nin “ileri demokrasi” Sermayenin partisi AKP’den diye yutturmaya çalıştığı de başka bir şey yasalardan biri olan 6356 beklemiyorduk zaten.

2

B

ir erkekten bulaşık yıkamasını istediğimizde “bu kadın işi” dediğini duyarız. Ya da sık sık evde bulunan bir erkekten “ben gideyim de sende işini rahat rahat yap” dediğini… Bu durum çizgi filmler aracılığıyla da çocuklarımıza kavratılmaktadır.(1) Hiçbir işin cinsiyeti yoktur! İşler cinsiyetlerine göre ayrılmazlar. Ama erkek

egemen kapitalist sistem bazı işleri kadın işi olarak bazı işleri kadın işi diyerek görmekteyiz. devamı 4. sayfada hem küçümsemekte, hem de sadece kadınların İçindekiler omuzlarına bırakmaktadır. 2. Sendikalar yasası... Ve ne yazık ki biz kadınlarda

Ev işi köleleştiricidir!

3. “Futbol’da Devrim” mi? 4. Erkeklerde yapabilir! 6. Kadına karşı şiddet... 7. Sağlık Köşesi... 8. Kılık kıyafet serbestliği 10. Dahası Var 11. Güneş enerjisinden elektrik 12. 8 Mart


devamı baş sayfada... denk düşen 26. maddede 4.

Bu konuda yeni Sendikalar yasasının hakkını yememek gerekiyor! Sendikalar ile ilgili bir yasada ilk kez “toplumsal cinsiyet eşitliği” kavramı kullanılıyor. 2821 sayılı Sendikalar Kanunu’nun 32 ve 33. maddeleri Sendika ve Konfederasyonların Faaliyetlerini düzenlemekteydi. Bu maddelerde sendikaların yapabilecekleri ve yapamayacakları faaliyetler yer alıyordu. Yeni yasa da ise Faaliyetler 26. madde de, eskisine göre biraz genişletilerek ve sadeleştirilerek yer alıyor. Eski yasanın 33. maddesinin 4. fıkrası şöyleydi: “4. Herhangi bir bağışta bulunmamak kaydı ile evlenme, doğum, hastalık, ihtiyarlık, ölüm, işsizlik gibi hallerde yardım ve eğitim amacıyla sandıklar kurulmasına yardımcı olmak ve nakit mevcudunun yüzde beşinden fazla olmamak kaydıyla bu sandıklara kredi vermek,” Bu maddede yer alan “doğum” kelimesi dışında, eski yasada kadın cinsi ile ilgili hiçbir şey yoktu. Aynı maddenin 7. fıkrasının ikinci paragrafı ise şöyleydi: “Sendika ve konfederasyonlar faaliyetlerinden yararlandırmada, üyeleri arasında eşitliğe uymak zorundadırlar.” Yeni yasada aynı hükümlere

fıkra hükmü yer almıyor. Böylece yasa sendikalara eskiye göre daha geniş bir olanak sağlamış oluyor. Sendikalar yasalara aykırı olmadığı sürece ve tüzüklerinde yer alması koşuluyla yardım sandıkları kurabilirler. Ancak asıl önemli değişiklik eski yasanın 7. fıkrasının ikinci paragrafında gerçekleşti. Bu hüküm yeni yasanın 3. fıkrasında şöyle yer alıyor: “(3) Kuruluşlar, faaliyetlerinden yararlanmada üyeleri arasında eşitlik ilkesi ve ayrımcılık yasaklarına uymakla yükümlüdür. Kuruluşlar, faaliyetlerinde toplumsal cinsiyet eşitliğini gözetir.” Yasanın ne demek istediği aslında çok ta açık değil ama hem değişikliği hem de yeni hükmü biraz inceleyelim. Yasanın önceki hali sendikaların üyeleri arasında eşitlik ilkesine uymak zorunda olduklarını söylüyordu. Eski yasaya göre sendikalar herhangi bir faaliyet konusunda “üyeleri arasında

eşitliğe” uygun davranmak zorundaydılar. Yani kadınlar lehine bir faaliyette 2

bulunduklarında bunun yasanın eşitlik ilkesine aykırı olduğu söylenebilirdi. Şimdi yeni yasa aynı hükmü korumasına rağmen ek olarak sendikaların faaliyetlerinde “toplumsal cinsiyet eşitliğini” de gözetmeleri gerektiğini söylemektedir. Gözetmek ne demek, pek açık değil tabi ki… Biz yine de olumlu olarak yorumlayalım. Yeni yasaya göre sendikalar faaliyetlerinde toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması konusuna da önem vermeliler. Yani eşitsiz konumda olan kadınlar için pozitif ayrımcılık uygulayabilirler, uygulamalıdırlar. Hatırlanacağı üzere bazı sendikalar son genel kurullarında kadınlar ile ilgili kararlar aldılar. Bu konuda geçen sayımızda yer alan “Sendikalarda Kadınlar” başlıklı yazıda durmuştuk. Pozitif ayrımcılık ile ilgili bu kararlar yasa zoru olmadan yapılmıştı. 6356 sayılı yasa “gözetir” diyerek yarım ağızla da olsa sendikaların artık bu tip kararlar almasını zorunlu kılıyor. Örneğin sendikalarda kadınların az temsil edilmesi ya da hiç temsil edilmemesi, kadınlar ile ilgili komisyonlar kurulmaması vb. toplumsal cinsiyet eşitliği açısından önemli sorunlardır. Bu sorunu çözebilmek için sendikalar yasasında böyle bir hükmün yer alması müca-


delemiz açısından önemlidir. Yine de biliyoruz ki bu tür şeylerin yasalarda yer alması önemli olmasına rağmen ama pek bir anlam ifade etmiyor. Çünkü uygulanabilmesi için basınç uygulanması, peşinin izlenmesi oldukça önemli. Bu nedenle biz kadınlar bu hükmün uygulanması için müca-

dele etmeliyiz. Sendikaların her kademesinde yasanın bu hükmünün uygulanması için çalışmalıyız. Mesela genel kurullarda yasanın bu hükmüne dayanarak yeni önergeler verebiliriz. Sendikalarda daha fazla temsil edilmek ve daha fazla örgütlenebilmek için özel çalışmalar yapılması-

nı talep edebiliriz. Kırıntı da olsa bu hakka sahip çıkmak, uygulanması ve genişletilmesi için mücadele etmek bizlerin görevidir. Ama asıl görev toplumsal cinsiyet eşitsizliğini yaratan erkek egemen sistemin bir bütün olarak yerle bir edilmesidir. Dört Duvar

gündeme gelen Fenerbahçe ile Manisaspor maçı idi. Daha sonrasında da uygulama farklı kulüpler için de gündeme geldi. Bir erkek sporu olarak algılanan, genelde kadınların hiç anlamadıkları varsayılan bir “Futbolda Devrim”, “En spordur futbol. Futbol fanatiGüzel Ceza”, “Kadıköy’de ği olan kadınlar garipsenir. Bu Kadın Devrimi” vs. Türkiye nedenle televizyonlarda yaFutbol Federasyonu bu uygu- yınlanan spor programlarının lamayı ilk başlattığında hesunucuları büyük çoğunlukla men hemen tüm basın yayın erkeklerdir. Spor spikeri olan organlarında bu başlıklarla kadın sayısı herhalde bir elin yer aldı. Neydi bu uygulama? parmaklarını geçmez. Biliyorsunuz Futbol FedeBir spor türü olarak futbol, rasyonunun futbol kulüpleri- elbette ki yalnızca erkeklerin ne yönelik kimi ceza uygula- tekelinde değildir. Fakat hem maları var. Bu cezalardan sahalara hem statlara baktığıbirisi de seyircisiz oynama cezası idi. Fakat ilk defa 2011 sezonunda hayata geçirilen bir uygulamayla seyircisiz oynama cezası verilen maçları kadınlar ve 12 yaş altı çocuklar ücretsiz izleyebiliyorlar. İşte futbolda devrim diye nitelendirilen uygulama bu. Bu şekilde oynanan ilk maç, o dönem şike iddialarıyla

mızda profesyonel futbolun erkeklerin hakimiyetinde olduğunu görüyoruz. Nitekim statların yalnızca kadın ve çocuklara açılmasının ancak bir ceza olabileceği anlayışı da bu durumun bir göstergesidir. Futbol takımlarını seyircisiz oynatmanın mantığı, söz konusu takım üzerinde psikolojik bir baskı, bir moral çöküntüsü yaratmaktır. Çünkü taraftarları ne kadar ateşli ve canlı ise bir takım o kadar ateşli ve canlı bir futbol oynayabilir. Seyircisiz maçları kadınlara açmak ise futbolun bir erkek sporu olduğunun kavrandığı yerde söz konusu

3


takımı küçük düşürme yöntemi olarak verilen bir ceza. Devrim diye nitelenen şey, futbol federasyonu tarafından bir lütuf gibi biz kadınlara sunulan şey, fanatik erkekler ve futbol kulüpleri açısından bir cezadır. Statları kadınlara ücretsiz açarak futbol kulüplerine ceza veriliyor. Tersinden okursak bu ceza kadınları aşağılamanın bir başka yöntemi. Futbolla ya da herhangi bir

spor dalı ile uğraşmak yalnızca erkeklerin tekelinde olamaz. Biz kadınlar da her türlü spor ile ilgilenebilir ve istersek icra edebiliriz. Kaldı ki bunun çok sayıda örneği de vardır. Biz kadınları bir futbol maçını ücretsiz izlemeyi lütfederek aşağılamak tam da profesyonel futbola, yani kapitalizmin erkek egemenliğinin hakimiyeti altındaki bu spor dalına ve onun federasyonuna yakışan bir şeydir.

devamı baş sayfada...

Kadın işi yoktur! Kadın işi diye bir iş yoktur. Kastedilen ev işleridir. Bu işleri de erkeklerde kolayca yapabilir. Bunun çok sık örneklerini de görüyoruz. Mesela tek başına yaşayan bekar bir erkek birçok işini kendisi görür. En çokta öğrencilik yıllarında bu yaygındır. Erkek öğrenciler kendi yemeklerini, ütülerini yapar, evi temizler ve çamaşırlarını yıkarlar. Hem de oldukça ilkel yöntemlerle. Evine döndüğünde ise böyle bir dönem hiç yaşanmamış gibi olur, unutulur gider. Bazen bunun sorumlusu da yine biz kadınlarız aslında… Oysa askerden veya başka bir ildeki öğrencilik yaşamında dönen oğlumuza ev işlerini yaptırmanın, en azından kendi işini kendisinin görmesini söylemenin tam zamanıdır. Yine evlendiğimiz erkeğe 4

Böyle bir ceza uygulaması ile devrim yaptıklarını iddia edenler, aslında kadına bakışlarını ortaya sermişlerdir. Böyle bir bakışın hakimiyeti altındaki futbolun oynandığı statlardaki tezahüratlardan bahsetmeye bile gerek olmadığı gibi, bu maçları spor olarak nitelendirmekte en basit ifadeyle naifliktir. Dört Duvar


bu zamanları hatırlatarak ev işlerine katılmasının gerekli ve zorunlu olduğunu söylemek mümkün. Ama bunlar işin bir tarafı… Diğer tarafı da şu… Belki ayda yılda bir kez bulaşıkları yıkayan, temizlik yapan eşimize/oğlumuza bu işleri beceremediğini söylememiz doğru mu? Elbette hayır. Tersine eksik ve yanlış yapsa bile, doğrusunu göstermek ve ev işi yapmasını teşvik etmek daha doğru olacaktır. Hatta bazen yaptığı işle alay bile ederiz: “hiç eline yakışmıyor”, “hayatından hiç yapmadığın belli” vb.

Kadınlar sakın erkekleri küçümsemeyin! Erkeklerde bulaşık yıkayabilir, yemek yapabilir, çocuk bakabilir, temizlik yapabilirler. Eğer azmederlerse bu işleri yapabilecek yeteneği kazanabilirler.

dınlar yetiştirmektedir. Yaşamın olmazsa olmazı olan ev işleri hep kadınların sırtındadır. Ekonomik alanda da (hala çok yetersiz olmasına rağErkeklerde yapabilir! men) varız, hayatı üretiyoruz. Kadınlar sakın erkekleri O halde üretken olan kadın, küçümsemeyin! Erkeklerde üretimi hakkında bilinçli davbulaşık yıkayabilir, yemek ranırsa dünyayı değiştirme yapabilir, çocuk bakabilir, gücüne sahiptir. Yetiştirdiğitemizlik yapabilirler. Eğer miz çocuklarımızı yeni bir azmederlerse bu işleri yapa- dünya için büyütelim. Çocukbilecek yeteneği kazanabilir- larımız “kadın işi” kavramını ler. Bugün kadınların yapahiç bilmesinler bile. Bugünde madığı hiçbir iş yok! Maden- dünyayı değiştirmek için külerde, fırınlarda, ağır işlerde çük ama her geçen gün büyüçalışabiliyor, askerlik, polislik yecek adımlar atabiliriz. Eryapabiliyor, cephelerde sava- kek egemenliğine karşı ilk şabiliyoruz. Bizim için “erkek mücadele ateşini evde yakişi” diye bir şey yoktur. Ama mak zorundayız. Yeter mi, ne yazık ki erkekler her işi yetmez… yapamıyorlar!!! Bunun için Başta dediğimiz gibi erkek onlara yardım etmeliyiz. Bir egemen kapitalist bir dünyagün mutlaka bu işleri yapma- da yaşıyoruz. Sermayenin ve yı öğrenebileceklerdir. Ama erkeklerin egemen olduğu bir nasıl! dünya. Bu dünya sadece evde Dünyayı bugün esas olarak yürüteceğimiz mücadeleyle kadınlar her gün yeniden değiştirilemez. Bu dünyayı üretmektedir. Erkekleri kakadın ve erkek işçiler, emek5

çiler birlikte mücadele ederek değiştirebilirler. Yeni bir dünya kurabilirler. Ama yine de kadınların işi bitmez. Çünkü böyle bir dünya da erkek egemenliğine karşı mücadele etmeye devam etmek zorundayız. Ta ki sermayenin egemenliği son buluna ve cinsler arasındaki tüm eşitsizlikler tamamen ortadan kalkana kadar… Bu dünya bir gün kurulacak! Erkeklerde yapabilir diyerek adım atmaya başlayalım… Dört Duvar (1) Trt Çocuk kanalında yayınlanan ve oldukça popüler olan Pepee’nin bir bölümünde kedinin yemek masasını dağıtmasından sonra dede çocuklara aynen şöyle demişti: “Hadi çocuklar biz gidelim de anneniz işini rahatça yapsın.” Özellikle bu çizgi filmde çocuklara kültürümüz denilerek erkek egemen aile yapısı kavratılmaktadır.


Pakistan’ın kuzeyinde, özellikle Taliban militanlarının güçlü olduğu Svat Vadisinde, yaşayan Malala Yusufzai, Taliban güçleri tarafından, 9 Ekim günü okuldan eve dönerken silahlı saldırıya uğramış, başından ve boynundan vurulmuştu. Malala Yusufzai kimdir? Malala Yusufzai henüz 14 yaşında. O

eğitim ve kadın hakları konusundaki mücadelesiyle tanındı. Daha 11 yaşındayken Taliban yönetiminde yaşamanın nasıl bir şey olduğunu konu alan yazılar yazmış ve 2009’da tüm kız öğrencilerin okullarının kapatılması üzerine bir belgeselde konuşmuştu. Ülkesinde kızların okuması için yürüttüğü kampanyalarla bir sembol haline geldi. Aynı zamanda kız çocuklarının eğitimi için verdiği mücadele dolayısıyla 2011’de Pakistan hükümetince “ulusal barış ödülü”ne layık görüldü. Ve bütün bu mücadeleleri sonucu Taliban

güçleri tarafından okul servisi içerisinde, evine dönerken vuruldu. Şu anda hastanede tedavi altında olan Malala’nın kafasına isabet eden fakat beynine zarar vermeyen kurşunun çıkartıldığı ve bir süre daha uyutulacağı son haber olarak verildi. Bunun üzerine bütün dünyadan tepkiler geldi. Pakistanlı kadınlar sokağa döküldü. Kadına yönelik şiddet sınır tanımıyor. Sadece yaşadığımız ülkede değil, bütün ülkelerde özellikle geri bırakılmış ülkelerde, en ufak bir hak arayışı korkutmayla, sindirmeyle bastırılmaya çalışılıyor. İnsanın en temel hakkı olan eğitim hakkı ellerinden alınıp yasaklanıyor. Kız çocuklarının okumasına bile tahammül edemeyen bu zihniyet, kadınları cehaletin karanlığına sürüklemek ve erkek egemen sisteme birer ev kölesi ve çocuk doğurma makinası yaratmak istiyor. Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü’nün (KSGM) hazırladığı "Türkiye’de Kadının Durumu" raporuna göre, Türkiye’de okur yazar olmayanların yüzde 75,5’ini kadınlar oluşturuyor. Hala 5 kadından biri, yanı yaklaşık 5 milyon 732 bin kadın okuma yazma bilmiyor. 6

Şüphesiz Türkiye’de kadınların durumu, Taliban yönetimi ya da ona benzer rejimler ile karşılaştırıldığında arada önemli farklar vardır. Çünkü orada kadınların tüm hakları din adına ellerinden şiddet kullanılarak alınıyor, kadınlar en ufak nedenlerden dolayı ölüme mahkûm ediliyor. Fakat kadınların eğitimi üzerine konuşulduğu yerde çok büyük bir fark yoktur. İçinde bulunduğumuz erkek egemen sistem en ufak yaşlarda, kız ve erkek çocuklarına rolleri paylaştırıyor. Erkekler okuma, kariyer sahibi olmaları için teşvik edilirken kadınlar en iyi halde liseden sonra okuldan çıkıp ya çalışmaya ya da evde evlenmeyi bekliyorlar. Yapılan araştırmaya göre sadece kadınların yüzde 3,9’u yüksek okul mezunu. Bu veri bile kadınların Türkiye’deki durumlarının ne olduğunu gösteriyor. Bütün bu sömürüye ve eşitsizliğe karşı mücadele etmek, hangi ülkede olursak olalım biz emekçi kadınların görevi. Erkek egemen sistemin karanlığından kurtulmanın tek yolu örgütlü mücadelemize sahip çıkmaktır. Baskı ve şiddette karşı bütün gücümüzle haykırmaktır. Dört Duvar 18.11.2012


1. Grup: Et, Kuru bakliyat, yumurta; Her çeşit et, balık, tavuk, nohut, mercimek vb. ile yumurta bu grupta yer alır. Normal bir kadının bu gruptan günde iki porsiyon yemesi gerekirken, emziren annelerin 2.5 porsiyon yemesi gerekir. 2 Yumurta = 1 Porsiyon et veya kuru bakliyat yemeği 2 Etli Sebze yemeği = 1 Porsiyon 2. Grup: Süt ve türevleri; Süt, yoğurt, peynir, çökelek bu grupta yer alır. Normal bir kadının bu gruptan günde iki porsiyon yemesi gerekirken, emziren anneler 3 porsiyon yemelidir. 1 Su Bardağı Süt = 1 Porsiyon 1 Su Bardağı Yoğurt = 1 Porsiyon 2 kibrit kutusu büyüklüğünde peynir = 1 Porsiyon 3. Grup: Sebze ve Meyveler; Mümkünse 3 porsiyon yeşil yapraklı sebzelerden, 3 porsiyon meyvelerden veya domates seçilmelidir.

4. Grup: Tahıllar ve Türevleri Ekmek, pirinç, bulgur, makarna, börek vb. bu gruba girer. Emziren bir anne için günlük 4-6 dilim ekmek ve 12 porsiyon diğer tahıllardan seçilmelidir.

ne pekmez tüketilmesi emziren anneler için yararlı olacaktır. Emziren anneler eski formlarına yeterli ve dengeli beslendikleri takdirde daha çabuk kavuşurlar. En iyi zayıflama rejimi bu dönemde emzirmektir. Başarılı bir emzirmeyle 6 ayda normal kilonuza dönebilirsiniz.

5. Grup: Yağlar ve Tatlılar Yarısı bitkisel sıvı yağlar (Ayçiçek, soya, mısır özü vb.) ve zeytinyağı olmak üzere Kaynak: Annenin ve Bebeğin yemeklerin içinde toplam 2-3 yemek kaşığı kadar yağ konu- Beslenme Kılavuzu, Doç.Dr. Esat Yılgör - Dyt. Özlem Özen Doğan. larak tüketilmesi yeterlidir. Gebelikte alınan kilo fazla ise şeker ve tatlılar yenilmemelidir. Yemeklere konan yağ, tatlılar ve içeceklere konan şekerde mutlaka ayarlı olmalıdır. Emzirme döneminde tavsiye edilen 12 bardak sıvı alımını anneler; şekersiz komposto, hoşaf ve limonata ile tamamlayabilirler. Ayrıca şeker katılması annenin emzirme döneminde kilo alımını arttırır. Şeker yeri7


B

ir yılı daha geride bıraktık. AKP hükümetinin iktidar olmada önemli adımları attığı bir yıl oldu 2012 yılı. Kemalist iktidarı önemli ölçüde gerileten AKP, iktidar olmanın en önemli ayaklarından biri olan eğitimde de önemli adımlar atmaya başladı. Başbakan Erdoğan’ın “Dindar bir nesil yetiştireceğiz” startı ile başlayan eğitimdeki 4+4+4 uygulaması ile özellikle dindar bir neslin yetişmesinde önemli bir rol oynayacak olan imam hatip okullarının önünü sonu-

na kadar açtılar. Yalnız İmam Hatip okullarında eğitimle yetinmeyip, okullarda da Kuran ve Muhammed’in hayatının seçmeli ders olarak okutulmasını, MHP’nin de desteği ile müfredata koydular. Hemen arkasından öğrencilerin üniforma giyme zorunluluğunu kaldırdılar. Kemalistlerin bugüne kadar tek tip insan yetiştirme mantığının en önemli ayaklarından biri olan eğitimde, AKP eğitimi dindar nesil yetiştirme siyasetine uygun hale getirmeye başladı. İmam Hatip Okullarındaki kız öğren8

ciler türbana bürünürken, diğer okullardaki kız öğrencilerde Kuran ve Muhammed’in hayatı derslerinde zorunlu olmasa da örtünmek zorunda bıraktırılıyorlar. Biz okullarda ve hayatın her alanında tek tip insan yetiştirilmesinin doğru olmadığını, bunun bu ülkedeki ırkçı, faşist ideolojinin sonucu olduğunu söylüyoruz. Bu anlamda okullardaki tek tip kıyafete de her fırsatta karşı çıktık. Her bireyin nasıl giyineceğine kendisinin karar vermesi gerektiğini söyledik, söylüyoruz. Kıyafet serbestisine karşı çıkanların esas argümanları, okullarda yoksul ve zengin çocuklar arasındaki farkın ortaya çıkması ile yoksul çocukların mağdur olacağı üzerine. Bu konuda bir soru üzerine Milli Eğitim Eski Bakanı Ömer Dinçer şu açıklamayı


yapmıştı. “Siz zannediyor musunuz, zengin ve fakir çocukları aynı okula gidiyor”. Ömer Dinçer bu ülkenin bir gerçeğini itiraf etmişti. Bugün de zengin ile yoksullar arasında uçurum devam etmektedir. Kapitalizm koşullarında bunun tersini beklemek boş bir hayaldir. Yoksulluğun, açlığın kaynağı kapitalizmdir. Yoksulluk ancak kapitalizmin yıkılıp yerine demokratik bir iktidar kurulduğunda kalkacaktır. Burada AKP’nin derdi tek tip elbise değil, böylelikle okullarda türbanı yaymaktır. Önüne hedef olarak koyduğu, “Dindar bir nesil yetiştirmenin” temellerini atmaktır. 4+4+4 olarak adlandırılan 12 yıllık temel eğitimde de esas hedef budur. Kemalistlerin ve Ulusalcı kanadın bu eğitim sistemine karşı çıkmasının esas nedeni kendi egemenliklerinin temellerinin yok olmakla yüz yüze olmasıdır. Eğitimin içeriğinde değişen bir şey olmadığı gibi, dini eğitimin daha da yoğunlaştırılarak verildiği bir model uygulanmaktadır. Biz uygulamalı, bilimsel ve demokratik bir eğitimden yanayız. Biz gerici eğitim ile özellikle kız çocuklarının erkek egemen kapitalist sistemin köleleri haline dönüştürülmesine

bestliğinin, tek tip kıyafet uygulamasına göre daha ileri ve doğru olduğunu söylerken, diğer taraftan da AKP’nin gerçek amacının ne olduğunu ve Kemalist kesimin

Bu nedenle kılık kıyafet serkarşıyız.

9

uygulamaya karşı çıkma nedenlerini teşhir etmeye çalışmaktayız. Çünkü kadınların ağır bir şekilde sömürüldüğü erkek egemen kapitalist sistemin bekçiliğinde hiçbirinin birbirinden farkı yoktur. Dört Duvar


Bunu biliyor muydunuz?

K

olanın içinde renklendirici maddeler, karamel, fosforik asit, tatlandırıcılar, keçi boynuzu özütü ve kafein bulunur. Bu maddelerden özellikle fosforik asit oldukça kuvvetli bir asittir ve diş çürümelerine sebep olur.

Baba maden kuyularında işçiydi. Ana el kapılarında hizmetçi. Oğlan sürünürdü sokaklarda, görgüsünü sokaklarda pişirirdi.

Akşamları gelirdi üçü bir araya. Ortada su maşrapası, çorba tası. En doğal hakkını kullanırdı baba, çekerdi önüne tabağın okkalısını. Oğluna verirdi kendi payını anacık. Oğlu da yuvarlardı çanağı bir solukta.

Çikolata, mandalina falan isterdi canı. Sus ulan, derdi baba, sus hergele, ve sıradan dümdüz giderdi baştakilere. Zıkkımlanmadığı akşam pek yoktu zaten. Çizmeleriyle sızar kalırdı az sonra. Oğlan da kıvrılır kalırdı dirseği üstüne. Ana güçbela kaldırıp yatağına yollardı onu. Sonra gider musluk başında dökerdi içini; “Bu nasıl dünya, tanrım, bu nasıl dünya!”. Tabakları durular kurulardı bir yandan da. Sonra alır yıkardı gömleğini kocasının lanet ede ede kara kaderine. Sonra gider yatardı, uyurdu zenginler gibi.

Ertesi sabah, erken erken, baba gene boylardı kuyuları, ana çıkar giderdi el kapılarına, oğlan da sokağa fırlardı. Dahası var… Dahası var… Dahası… (Ne diye anlatmaya başladım bunu sanki. Öğürtü verir insana bu, can sıkar. Bu öykünün sonunu bilmeyen kaldı mı ki?)

Çev.: A.Kadir - Süleyman Salom 10


A

rtık bir miktar para harcayabilecek herkes kendi elektriğini rüzgar enerjisi, güneş enerjisi ve su gibi kaynaklardan üretip fazlasını satabilecek. Örnek uygulamalardan biri İzmir'de hayata geçirildi. İzmir'in Menderes İlçesi'ne bağlı Gümüldür Beldesi'nde yer alan Devlet Su İşleri Eğitim ve Dinlenme Tesisleri elektriğini, rüzgar ve güneş enerjisinden kendisi üretiyor. Rüzgar ve güneş enerjisinden üretilen elektrik akülerde toplanıyor, gerektiğinde buradan kullanılabiliyor. Yenilenebilir Enerji Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Numan Sabit Çetin; "Lisanssız herkes, şahıs da olabilir, kurumsal kimlik olabilir, kendi tüketmiş olduğu elektrik enerjisini rahatlıkla güneş, rüzgar, biyokütle, jeotermal gibi hangi yenilenebilir enerji kaynağı varsa bu kaynaktan veya bu kay-

nakların birlikte olduğu hibrit bir sistemden karşılayabilir" diye konuştu. Siteler, tesisler, küçük ve orta büyüklükteki işletmeler, hatta müstakil evler bile bu uygulamadan yararlanabiliyor. Eğer üretilen enerji kullanımdan fazla dağıtım şebekesine satılıp gelir elde edilebiliyor. Türkiye'nin rüzgar enerjisi potansiyeli Almanya'nın 7 katı. Bu potansiyel diğer birçok ülkeden de fazla. Ancak kullanımı çok az. Çetin; "Türkiye'nin 280-300 milyar kilovat saat elektrik enerjisini rüzgardan karşılayabileceğini ama bunun belki 30 40 yıl sonra gerçekleşebileceğini" söyledi. 11

Kendi konutu için elektrik üretmek isteyenlerin elektrik dağıtım şirketlerine müracaat etmesi ve güneş enerjisi üretebilen sistemin kurulması gerekiyor. Şimdiden bu işi yapmaya başlayan şirketler piyasada boy göstermeye başladı. Ancak bu sistemin kurulması oldukça pahalı. Bu nedenle özellikle konutlarda yaygınlaşması zor. Hala dünyada çoğunlukla fosil yakıtlar kullanılıyor. Bu da dünyanın her geçen gün onarılamaz derecede tahsibata uğramasına neden oluyor. Bunun gerçek çözümü çevreye dost yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımının arttırılması. Ama kapitalizm bunu da ranta çeviriyor. Bu durum bile bu işin kapitalizm de olmayacağının göstergesidir. Dört Duvar


Yeni Dünya İçin ÇAĞRI’nın Emekçi Kadınlar Özel Sayısı İki ayda bir yayımlanır. Yeni Dünya İçin ÇAĞRI Sahibi ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Metin Yoksu Yönetim Yeri ve Adresi: Fatih Mh. Bahçeyolu Sk. Ülbeği İş Merkezi No:9 Kat:4 Esenyurt/İstanbul Tel/Fax: (0212) 620 67 57 Yeni Dünya İçin Çağrı Sayı 161’in Emekçi Kadınlar Özel Sayısı Şubat-Mart/2013 Fiyatı: Türkiye 1,00 TL Yurtdışı 1,00 Avro Yayın Türü: Yerel Süreli dortduvar@outlook.com www.ydicagri.net

12


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.