YANKI



Ramazan ufkunda; “Biz niçin yaratıldık ve nasıl bir hayat yaşamalıyız?” sorularının cevaplarını arıyoruz. Aslında bu soruların cevaplarını da çok iyi biliyoruz. Peki Rabbimiz bizlerden sadece Ramazana ait bir gelişim ve değişim mi bekliyor.. yoksa hayatımızın devam eden diğer zamanlarını ve bütün karelerini kuşatan rıza çizgisinde bir insanlaşma sürecinin kapılarını mı bizlere aralıyor?
Evet dostlar, Ramazanda kazandığımız ve kazanacağımız güzellikler adına neler varsa.. bunların hangilerini kalıcı özelliklere dönüştürebiliyoruz? Ramazanda kazandığımız veya geliştirdiğimiz bazı güzelliklerimizden bahsedelim isterseniz:
İnsanlara karşı daha saygılı ve sevecen olmak, dürüst olmak ve yalan söylememek, dualarımızı daha içten ve kapsamlı yapmak, namazlarımızı aksatmadan daha iyi bir kul olma hassasiyetiyle eda etmek, başka insanlarla ilgili arkalarından onları rahatsız edecek söz ve davranışlardan uzak durmak, İnsanlık ve iyilik adına yapılan aktivitelerin içinde yer almak, insanlara yardım etmek... Ve daha neler neler...
Sahi bunca güzel davranışların hangilerini hayatımıza dengeli bir şekilde yayabiliyoruz?
Gelin dostlar, bu güzel ayın manevi değerlerini; Ramazanlaşarak bütün hayatımıza yayma kararlılığını ve gayretini göstermeye çalışalım.
Ramazanı ve karşılığını sadece Rabbimizin vereceği oruçlarımızı vesile kılarak.. dünyada acı ve ıstırap çeken, hapishanelerde suçsuz olarak yatan ne kadar güzel insan varsa.. Onlar için Rabbimize en güzel ve samimi dualarımızla yönelelim...
En içten duygularımızla Ramazanınızı ve Ramazan Bayramınızı tebrik ediyoruz.
Yankı Yayın Heyeti
MART
RECEP AYI ÖDÜLÜ
Recep ayı hedefine ulaşan 7 sınıf öğrenciler sinemaya gittiler
6 MART
BERAT KANDİLİ
Bay ve bayan öğrenciler Berat kandili programında bir araya geldiler
BELLEVILLE KAMPI
Liseli erkek öğrenciker Belleville şehrinde
üç günlük yatılı program yaptılar
10-14 MART 17 MART
BİLGİ YARIŞMASI
MART KAMPLARI
Ortaokul erkek ve kız öğrencilere
March break kampı yapıldı
20 MART 21 MART
8 ve 9. sınıf öğrencilerin aylık bilgi yarışması yapıldı
RAMAZAN HEDEFLERİ
Tüm ortaokul ve lise öğrencilerine
Ramazan ayı hedefleri ve posteri dağıtıldı
GRFS topluluğu, önceki yıl oldugu gibi bu yıl da iftarlarda buluştu. Ramazan, Müslümanlar olarak hepimizin yüzünü güldüren tatlı ve güzel bir ay. GRFS topluluğumuzun iftarlarında da tam olarak bu güzelligi deneyimliyoruz. Abilerimiz, ablalarımız ve kardeşlerimiz birleşerek oruçlarını açıyorlar ve bu güzel zaman dilimini samimane paylaşıyorlar.
GRFS topluluğunun iftarları sadece bununla kalmıyor ve ayrılmadan önce hep birlikte teravih namazı da kılınıyor.
GRFS topluluğunun dışında öğrenci iftarları da var. Öğrenci iftarlarında; kız ve erkek öğrencilerimiz ablalarıyla ve abileriyle toplanıp güzel ve eğlenceli zamanlar geçirerek Ramazan ayının güzelliklerini tatmış oluyor. Öğrenci iftarları ve manevi programlar, gençlerin Ramazan ayının ruhunu daha iyi anlamalarına kapılar açıyor ve aynı zamanda Türkiye’deki Ramazan güzelliklerini hissettirmeye vesile oluyor.
Her Ramazan olduğu gibi bu Ramazan da kızlarımızın iftar programında gençler birlikte buluşup oruçlarını açtılar ve namazlarını kıldılar. Ardından ablalarımızın ayarladığı çekiliş ile eğlenceli vakitler geçiren gençlerimiz; aldıkları hediyelerle mutlu oldular.
Gençlerimiz, Kübra ablanın Ramazan'ın önemini ve bu süreçte nasıl sabırlı olabileceğimizi anlatan sohbetine dahil olduktan sonra İnci Arslanargın arkadaşımızın Pennsylvania’daki
Hocamızı ziyaret hikayesini ve oradaki tatlı maceralarını dinlediler. Ülkemizden uzakta bize bu Ramazan coşkusunu
yaşatan değerli ablalarımıza ve mentörlerimize sonsuz teşekkürlerimizi sunuyoruz.
Her Ramazan ayı o kadar çok heyecanlanıyorum ve mutlu oluyorum ki anlatamam. Tanıdıklarımızla ve sevdiklerimizle açtığımız o oruçlar, onlarla birlikte iftardan sonraki sohbetler ve birlikte kıldığımız o namazlar…
Tabii ki bu anlar çok güzelken ben daha çok küçükken asla unutamayacağım, eski Ramazanların bana verdiği o coşkuyu çok seviyorum. Örneğin; sahura kalkalım diye davulcuların çaldığı o hoş melodilerle beraber söylenen maniler.. Camilerin üstündeki o mahyalar, Ramazan pidesinin sıcak kokusu ve şehir merkezlerindeki Ramazan etkinlikleri…
Bunları düşünürken Ahmet Altan'ın Ramazanı anlattığı bir makalesindeki bazı bölümler aklıma geldi. Diyor ki: “Ramazangecelerimahalleninçocuklarıylabirliktegittiğimizteravih namazları,camidekibüyüklerinbizebaşkazamanlardapekdegöstermediklerişefkati göstermeleri,halaçocukaklımlaezberlediğimbiçimdesöylediğim“...allahümmesalliala…” nınmuhteşemmelodisiyledalgalargibikabaranotuhafcoşku,namazçıkışında hissettiğimizoağırbaşlımemnuniyet…”
Başka bir bölümde de şöyle devam ediyor : “Sahurvaktisıcakyataktangözlerimyarıkapalıkalkıpsobasıyakılmışsalondahazırlanmış sofrayaoturuş,galibasadeceRamazanlardayapılanoyumurtayabulanmışekmek kızartmaları,demliçay,benisevgiylevegururlabağrınabastığınıdüşündüğümbüyükbir kalabalığınparçasıolmanıngüvenivesonsuzbirhuzur.”
Ahmet Altan yazısında “Dindarlarısevdim.” diyor. “İnançlarınıpaylaşmadımamaonlarave inançlarınaimrendim.Banaçocukluğumu,teravihnamazlarını,sahurları,iftarsofralarını, huzuruhatırlatıyorlardı.Öfkelideğillerdi,çıkarcıdeğillerdi,haramdanölesiye korkuyorlardı,muhtaçlarayardımediyorlardı,inançlarıylaböbürlenmiyorlar,dinibir gösterişedöndürmüyorlardı.Onlarasaygıgöstermeyiöğrendim.”
Altan, makalenin ilerleyen kısmında yanlış davranışlarından dolayı bazı insanların kendisini nasıl maneviyattan uzaklaştırdığını da vurguluyor maalesef. Bence Altan’ın bu yazısı yarım kalmış bir yazı. Ahmet Altan “Fetö” suçlamasıyla tutuklandığında; abilerimle, o güzel insanlarla aynı koğuşu paylaştı. İnanıyorum ki yazısına ekleyeceği çok güzel ifadeleri olacaktır bu birlikteliklerden sonra. İşte Altan’ın yaşadıkları, Ramazanda daha çok hissettiğimiz“Nasıl birinsanolursakdinimizingüzellikleriniinsanlaradavranışlarımızlagöstereniyibirtemsil ortayakoyarız.”yaklaşımı için ibretlik bir örnektir.
2023’ünRamazanınıkutlamakveihyaetmek içinfarklımilletlerdenMüslümanlar,GRFS bünyesinde;Türkahbaplarininevsahipliğinde NewDundeeCommunityCentre’dabiraraya gelerek17.iftarlarinibirlikteyaptılar.Çocuklar içinbalonveboyamaetkinliklerininyanısıra, ağızlarınsuyunuakıtanbirçikolataşelaleside servisesunuldu.Kur’an,duaveilahilereşliğinde yapılaniftarinyanindagece,hatsanatçısıFikri Güneş’inkonuklarınisimlerinimajestikbir fontlaboyaçerçevelikağıtlarayazıpkendilerine hediyeetmesijestiylesonlandı.
BuaktiviteylefarklımilletlereaitMüslümanlar,ortakiftarsofralarındabiraraya gelerekkalpvegönülbirliğiiçinde;iyivegüzelbirdünyaiçinduaedipsevgilerini paylaştılar.
Organizasyondaemeğigeçenidareciabilere,enfes yemeklerinaşçılarıablalaravegeceboyuncaordan orayakoşangönüllüçalışanlaracanıgönülden teşekküreder,hayırlıRamazanlardilerim.
Beygir 20
2023 endüstri standardı Model T'nin özellikleri
Tork 300
Son Hız 70
Satış
Fiyatı $5k
Ford Model T, 1908 yılında Henry Ford tarafından üretilen ve satışa sunulan bir araçtır. Önceden üretilen otomobillerin pratik olmamaları, güvensizlikleri ve yüksek fiyatları onların tutunmasına mani olmuştur. Ford'un Highland Park Fabrikası'nda üretilen ilk aracı, Henry Ford tarfından test edildikten sonra 1 Ekim 1908'de satıldı. 260 dolardan başlayan fiyatlarla satışa sunulan aracın en yüksek donanımlı olanları 850 dolardan daha az maliyetliydi. Bu demek oluyor ki; bugünün 5.000 dolarına denk gelen bir fiyatla, medeniyetin yönünü değiştirecek en son model bir araca sahip olabilirdiniz. 1927 yılında, 15.000.000'dan fazla üretim yapıp tescilli otomobillerin yarısından fazlası Ford olduğunda Model T'nin üretimi sona erdirildi. Bu büyük bir başarı hikayesi değil de nedir?
Ahtapot aleminin seçkin bir üyesi olan Dumbo ahtapot, nadir görülen fakat meşhur bir ahtapot türüdür. Sessiz, yalnız, gruptan uzak ve en önemlisi sırlarla dolu olan bu tür hakkında ilginç bilgiler mevcut. Örneğin, Dumbo ahtapotunun adı, Disney'in 1941 yapımı "Dumbo" çizgi filmindeki uçan fil, Dumbo'nun büyük kulaklarına benzer şekildeki yüzgeçlerine benzetilmiştir. Bu sevimli yaratıkların yüzgeçleri onlara bu adı kazandırır. Ayrıca ışığa maruz kaldığında kendini bir şemsiye gibi örtmeyi sevmesi ona "şemsiye ahtapotu" takma adını da hediye etmiştir.
Dumbo ahtapotunun keşfi, on yıldan daha kısa bir süre öncesine dayanmaktadır. Araştırmacılar tarafından, Alaska ile Rusya arasında yer alan Bering Denizi'ndeki Aleut Adaları'na yapılan bir keşif gezisi sırasında yanlışlıkla bir ağa takıldığında keşfedildi. Ahtapot dünyasının bu ilginç türü, diğer ahtapot türlerine göre daha küçük ve zararsızdır. Boyutları 20 ila 30 cm arasında değişir ancak, yaklaşık 2 metre uzunluğa erişen ve sadece bir bowling topunun ağırlığında olan türleri de mevcuttur. Bu büyüleyici yaratıklar, karanlık ve soğuk okyanus derinliklerinde yaşarlar ve 4000 metreye kadar olan derinliklerde görülebilirler. Dumbo ahtapotlarının vücutları çok yumuşaktır ve iskeletleri yoktur. Bu nedenle, korunmaları için kendilerini küçük kovuklara saklarlar. Vücutlarının balçık benzeri jelatinimsi bir maddeden oluşması onu derin ve tuzlu suda rahatlıkla yüzer hale getirmiştir.
Bu ahtapot türü, büyük avcılardan kaçmak için çok hızlı hareket edemez. Yani savunma söz konusu olduğunda, pek yetenekli değildir. Bunun yerine, kendilerini kamufle ederler veya kovuklara saklanırlar. Bunun nedeni, çoğu tür için neredeyse yaşanmaz olan derinliklerde yaşamaları ve onlar için tehlike oluşturacak doğal yırtıcılarının olmamasıdır. Tam olarak 17 farklı çeşidi olan bu nadir türler, dipsiz yaşam alanıyla ilgilenen araştırmacılara çok yardımcı olmuştur.
Merhaba saygıdeğer Yankı okuyucuları. Bu sayı ile birlikte yeni bir yazı dizisine yelken açıyoruz. Beraber ”Hocaefendi’nin hayatından” okumalar yapacağız. Manevi üstadların, hayata bakış açılarını ve fikir dünyalarını doğru anlamak için yaşadıkları hayatı, yetiştikleri ortamları ve etkilendikleri insanları bilmenin bir hayli önemli olduğuna inanıyorum. Bu yüzden bizim ve ailelerimizin hayatında çok önemli yeri olan Hizmet ve Hocaefendi hakkındaki duyum ve bilgilere, bir genç penceresinden bakmaya çalışacağım.
Hocaefendi’nin atalarından Halil Dedesi ve ailesi, Bitlis bölgesindeki, Ahlat’ta yaşarken Halil dedesinin kız kardeşinin kaçırılmasıyla bir çatışma çıkar ve karşı taraftan birisi ölür. Devlet yetkilileri, dedelerinin, kardeşini kurtarmak için bu çatışmaya girmek zorunda kaldığını
anlayınca, araya girer ve onu kan davası girdabından uzak tutmak için hapis cezası yerine sürgüne gönderilmesine karar verirler.
Halil Dede ailesiyle Erzurum’a göç eder ve daha sonra da Korucuk köyüne yerleşirler. Hayallerinde bir gün mutlaka Ahlat’a geri dönme vardır ama bu hiçbir zaman gerçekleşmeyecektir.
Halil Dede’nin torunlarından biri olan Molla Ahmet, Hocaefendi’nin dedesinin babasıdır. İlim öğrenmeyi ve takvayı hayatında öne çıkarmış, dini konularda çok hassas olan birisidir. Hocaefendi'nin baba tarafından dedesi Şamil Ağa da Molla Ahmed'in dini hassasiyeti etkisi altında yetişmiştir. Şamil Ağa’nın Hocaefendi üzerinde çok ciddi tesiri vardır. Dedesi Şamil Ağa’nın takvası, ibadet ve helal-haram hassasiyeti, dik duruşu Hocaefendi’nin karakterinin şekillenmesinde oldukça etkili olmuştur.
Hocaefendi’nin babası Ramiz Efendi, cami imamı olarak Alvar köyüne ailesiyle beraber taşınınca, Şamil Ağa’yı bu ayrılık çok derinden etkiler. Hocaefendi bir gün Korucuk köyüne gelir ve dedesi Şamil Ağa ona sıkıca sarılır ve sarsıla sarsıla ağlar. Daha önce Şamil Ağa’nın ağladığını hiç görmeyen çocukluk dönemindeki Hocaefendi de aynı şekilde ağlar, Şamil Ağa’nın kendisine çok özel bir sevgisi ve bağlılığı vardır.
Gelecek sayıda, Hocaefendi’nin hayatından okumalara kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Çernobil Nükleer faciası, 26 Nisan 1986 tarihinde Ukrayna'nın Pripyat kentinde meydana gelmiştir. Bu olay, dünya tarihindeki en ciddi nükleer kazalardan biri olarak kabul edilmektedir.KazanınnedeniÇernobilNükleerSantrali'nindördüncüreaktöründemeydana gelenbirpatlamadır.
Patlama, reaktörün çatlamasına ve büyük miktarda radyoaktif madde taşınmasına neden olmuştur. Radyasyon, facianın olduğu bölgedeki insanları, hayvanları ve bitkileri ciddi şekilde etkilemiştir. Facia sonrasında radyasyona maruz kalan insanların sayısı hakkında kesin bir bilgi olmasa da binlerce insanın hayatını kaybettiği veya radyasyon nedeniyle sağlık sorunlarıyaşadığıbilinmektedir.
Çernobil faciası sadece olup bitmiş olan korkunç birfaciaolarakgörülmemelidirçünkübufacianın insan sağlığı üzerindeki etkileri halen devam etmektedir. Bu insan eli ile oluşan faciadan etkilenen insanlar; radyasyon zehirlenmesi, kanser, kalp hastalığı ve diğer sağlık sorunları gibi radyasyonla ilişkili sağlık sorunlarına maruz kalmıştır. Bu etkiler, özellikle olay yerinde çalışanlar ve çevre halkı üzerinde daha yoğun olmuştur. Bu üst seviye radyasyondan etkilenen insanlarıntorunlarıyadaçocuklarıüzerindehala
bu radyasyonun olumsuz yansımaları görülmektedir. Radyoaktif madde maruziyeti, insanların DNA'sında hasara neden olarak, kalıtsal etkiler oluşturabilmektedir. Bu nedenle, Çernobilfaciasınıyaşayanlarinçocuklarındadasağlıksorunlarıgözlemlenmektedir.
Yapılan araştırmalar, Çernobil faciasının ardından doğan çocukların, özellikle bölgede anneleri hamile olanların, ileride sağlık sorunları yaşama ihtimalini öngörmüştür. Çoğu çocuğun anne karnında radyoaktif maddeye maruz kaldıktan sonra “anormal” bir şekilde
doğması ve insanların da bu çocuklara mutasyona uğrayan çocuklar demesi bu öngörüleri doğrularniteliktedir.
Karadeniz, doğrudan Çernobil faciasından etkilenmemiş olsa da, radyoaktif maddelerin atmosferik yolla yayılması sonucu dolaylı olarak bu faciaya maruz kalmistir. Karadeniz'e dökülen Dinyeper ve Dinyester nehirlerinin su kaynakları Çernobil'den etkilenmiştir. Bu nehirlerin suladığı tarım alanlarından üretilen ürünlerin bazıları da radyoaktif madde içermektedir. Ayrıca Karadeniz'e akan su yoluyla Çernobil'den etkilenen topraklar ve ormanlardaKaradenizkıyılarınakadartaşınmıştır.
Bu nedenle, Çernobil faciasının etkileri Karadeniz'in doğal ve ekolojik yapısında bir dizi değişikliklere neden olmuştur. Özellikle, Karadeniz'de yaşayan bazı balık türleri radyoaktif madde sebebiyle yoğun bir şekilde etkilenmiştir. Bu balıkların tüketimi sağlık açısından risk oluşturabileceğiiçinbazıülkelerdebalıkavlamayasaklarıuygulanmıştır.
Yukarıda kısaca anlattığım bu örneğin benzeri çevre ve sağlık faciaları Dünya’nın birçok yerinde, tüm canlıları ve insan hayatını tehdit etmeye devam etmektedir. Bizler, insan ve canlıların hayatına değer veren, çevre hassasiyeti taşıyan gençler olarak bu tür felaketleri anlatarakinsanlarıbilinçlendirmeçalışmalarınadestekvermeliyiz.
Evet değerli okuyucularım, bu ayki yazımda Mavi Liman şiiri ile ilgili duygularımı paylaşmakla birlikte bu şiirle alakalı bazı araştırmaları da sizlerle paylaşacağım. Beni de etkileyen bu şiir, “Nazim Hikmet”
tarafından kaleme alınmıştır. Doğma büyüme Selanikli olan Nazim hikmet, hayatının büyük bir bölümünü hapiste geçirmiştir, ilaveten bir çok şiirini vatanından çok, gurbet ellerde kaleme almıştır. Köken olarak; baba tarafı Türk ve anne tarafı Gürcüdür, biraz daha ileri gidersek Alman ve Polonya kökenleri vardır…
O, çıkmak zorunda kaldığı Türkiye'ye hep özlem duymuş, ömrü boyunca yurt dışında yaşamak zorunda bırakılmış bir gurbet şairidir…
Hasta, güçsüz ve ümitsiz gurbet günlerinde; vatanına, İstanbul'a duyduğu özlemle yazdığı “Mavi Liman” şiirinin şöyle yaşanmış bir hikayesi vardır:
1957 yılında yaşamakta olduğu Moskova'dan Bulgaristan'ın bir liman şehri olan Varna’ya gelir. Vatan özlemi ile Türkiye’ye giden bir Gemiye
bakarak “Mavi Liman” şiirini yazar. Mavi liman şiiri, Nazım Hikmet’in en çok bilinen eserlerden birisidir. Bunun önemli nedenlerinden birisi
de şiirin şarkı olarak bestelenmiş olmasıdır. Cem Karaca başta olmak üzere birçok sanatçı bu şiiri bestelemiştir. İşte şiirin ilk mısraları:
“Çok yorgunum
Beni bekleme kaptan
Seyir defterini başkası yazsın
Kubbeli, çınarlı mavi bir liman
Beni o limana çıkaramazsın”
Evet değerli okuyucularım, bu bilgilerle yetinmedim ve kafa yorup sizler için başka bilgiler de edindim. Öncelikle "Mavi Liman" ifadesi, şiirlerde sıklıkla kullanılan bir metafor olmakla birlikte, farklı yazarlar tarafından da kullanılmıştır.
Bu nedenle, "Mavi Liman" konusunda farklı türde makaleler ve yorumlara eriştim. Bu şiiri kaleme alırken iki ayrı şairin “Mavi Liman” isimli şiirine denk geldim. Cemal Süreya’nın "Mavi Liman" şiiri üzerine yazılan bir makalede, şiirdeki sembolizmin ve şairin dil kullanımının incelendiği yorumlar yer almış.
Ayrıca, şairin "Mavi Liman" şiiri, güçlü dil kullanımı ve sembolik anlatımı
ile öne çıkmaktadır ve okuyucuya insan hayatının kaçınılmazlığı hakkında düşündürür. İlaveten; Nazim hikmet'in Mavi Liman adlı eserine kıyasla gurbeti anlatan bir mana yerine daha cok yaşamın anlamı, kaçınılmaz
sonu ve insanın varoluşu hakkında düşüncelere değinmektedir.
Böylece Türk Edebiyatında iki meşhur “Mavi Liman” şiiri olduğunu da sizlerle paylaşmak istedim.
Bu konuları araştırırken Nazım Hikmet’in bir gurbet şairi olduğunu, serbest şiirlerinde çok güçlü bir anlam ve duygu yoğunluğuyla öne çıktığını da öğrenmiş oldum
Bu arada Nazım’ın mezarını, Turgut Özal’ın; insana ve sanatçıya saygı ve vefa duygularıyla Türkiye’ye getirttiğini de belirtmek isterim.
Yazımı, Nazım Hikmet’in çok hoşuma giden bir sözüyle bitirmek isterim:
“Seninle konuşabilecek kadar heybetli değildi belki kelimelerim. Ama senin ruhunu yerinden sallayacak kadar derindi hissettiklerim”.
Ahmet Selim Culfa
Çoğu zaman sömürgecilikle ithaf edilen ama daha tutarlı ve rasyonel herhangi bir ekonomik sistem ile de alt edilemeyen kapitalizm, günümüzde birçok ülkenin kalkınmasında başrol oynamaktadır. Pragmatik yaklaşan, verimliliği ve ekonomik kârı ön planda tutan ülkelerin birçoğunun ekonomik model olarak kapitalizmi seçtiği görülüyor. Peki bu dünya siyasetini dönüştüren akım tam olarak ne zaman ortaya çıktı? İlk olarak 12. yüzyılda görülür, asıl etkileri ise İngiltere'de 15. yüzyıl ile 17. yüzyıl arasında ortaya çıkan Çitleme hareketi (enclosure movement) ile başlamıştır.
Çitleme hareketi öncesinde küçük çiftçiler, kisisel mülkiyetlerinden ve onun dışında kalan ortak devlet topraklarından istedikleri gibi faydalanabiliyordu. Toprak
çevirme hareketi sayesinde, bu ortak alanlar kaldırılıp büyük toprak sahipleri tarafından ele geçirildi. Zamanla
küçük toprak sahipleri de topraklarını büyük toprak sahiplerine sattı. Tabii ki bu devlet gözetiminde gelişen bu süreçten sonra köylüler mülksüzleşti ve yoksulluktan dolayı
şehirlere göç etmek zorunda kalıp, fabrikalarda çalışmaya başladılar ve bu sayede ülke sanayileşti.
“Mülkiyet halkın elinden alındı ve halk elinden alınan mülkiyetleri kullanabilmek için modern köle olmaya zorunlu bırakıldı.” söylemi kapitalizmi sömürge olarak görenlerin savunduğu bu düşüncedir. Ama dünya tarihine bakıldığında daha fazla verim elde ettiren herhangi bir başka sistem görülmemiştir. Sadece daha fazla verimin ve kazanmanın düşünüldüğü sistemler yerine, halkın ihtiyaçlarını da dikkate alan ve destekleyen politikalarla birlikte kazanmayı düşünebilen sistemler de kısmen uygulanmakta ve ümit vermektedir.
Türk Devletinin dönemlik pratiğe geçirdiği, başa gelenin ideolojisine uymayanları tutuklama geleneğinin kurbanlarından biri de ünlü şairimiz Nazım Hikmet idi. Değerli şair, şahsını adaletsizliğin pençelerinden
kurtarmak adına tutuklanmamak için gaybubet haliyle firar içerisindeyken, ne zamandır göremediği nişanlısı Piraye ile zor bela iletişime geçip, İstanbul’un güzide parkı Gülhane’de buluşmak üzere sözleşirler. Söz verilen vakitten erken gelen Şair Hikmet, kendisini görmek için parka gelen tek kişinin müstakbel eşi olmadığını parkta nöbet tutan polisleri görünce anlar. Nişanlısı Piraye gelene kadar polislerin gideceklerini varsayan Hikmet, sık yaprakları olan bir ceviz ağacının yükseklerine tırmanıp Piraye’yi bekler.
Buluşma saatinin gelmesiyle sözleşilen lokasyana gelen Piraye, Hikmet’in görüş alanına girer, fakat ne yazıktır ki kendisi Hikmet’i fark edememiş ve polisler de Hikmet'in ceviz ağacına çıktığından habersiz oralarda beklemektedirler. Bir süre saklandığı yerden nişanlısını ve polisleri izleyen Hikmet, polislerin yakın bir zamanda gitmeyeceklerini anlar ve yanında taşıdığı defterine günümüzde de popülerliğini koruyan şu satırları yazar;
“Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı’nda Ne sen bunun farkındasın Ne de polis farkında……….”
Nazım Hikmet, baskı ve aranmalara yani gaybubet hayatına dayanamayarak 1951 yılında Sovyetler Birliği’nde yani Rusya’da yaşamaya karar verdi. Cem Karaca da Nazım gibi baskı altında kalmış ve Türkiye’den ayrılmak zorunda kalmıştır. Kendisi Nazım'ın vatanından ayrılma acısını kalbinde hissederek Ceviz Ağacı şiirini besteler ve kendine has sesiyle terennüm eder. O gün bu gündür, ekoloji biliminde geçmese de, ceviz ağaçlarının doğada ceviz vermek ve oksijen üretiminin yanı sıra devlet baskısı mağdurlarını koruma rolü de fonksiyonlarına eklenmiştir. Gelin arkadaşlar, bu hikayeyi okuduktan sonra hissedeceğiniz duygularla Ceviz Ağacı şarkısını bir kez daha Cem’den dinleyin. Eminim sizler de benim gibi kendinizden bir şeyler bulacaksınız.
Kalbiçürümüşcanavarların,gencecik,iyiinsanlarınkalplerininasılyaşlandırdığınadeğinen “SarıSıcak”belgeseligeçtiğimizgünlerdeyayımlandı.15Temmuz’afiltresizbirpencereaçıldı, şimdiyekadardilegetirilmemişgerçeklerhaykırıldı.Almanya'daikametedenbeşhakimvebir savcısonundakendisesleriniduyurmafırsatıeldeetti.
“SarıSıcak”,banabeklenmedikamahoşbirsürprizlegeldi.İçeriğinitamanlamıylabilmeden izlediğimvideodahalamEsma’yıhakimlerdenbirisiolarakgörmeyibeklemiyordum.Babamla birliktebelgeseliizlerkendahaönceailecekşahitolduğumuzolaylarındışarıyayansımalarını izlemekoldukçailginçbirdeneyimdi.Anidenbelirenannekızkavuşmasahnesiisekalbimde büyükbiryeredinmeyibaşardı.Bubelgeselsayesindedahabaşkabirsürübenzerhikayeyi,kaç tanedahaeğitimliinsanınhayatınınnasılmahvedilmeyeçalışıldığınıgörmüşoldum.
Eğitimeveadaletedayanmışbirhayatyaşarlarkenherşeybirandanasılaltüstoldu?Asılsızve ağırsuçlamalarlaçeşitlieziyetleremaruzkalmak,görevdenalınmak,hapsedilmek,aşağılanmak, bastırılmakvesusturulmak,hakkınıbilmekamasavunamamak…Adaletisavunmayaçalışırken devletadamlarıtarafındanvatanhainliğiylesuçlanmak!“SarıSıcak”görevleriniyaptıklarıiçin cezalandırılanhakimlerinvesavcılarınçığlıklarıyladolu.
“Ocüppekişiyiyargıçyapmaz.İçindekiyargıçolacaktı,amaolmadıişte…”diyorSaimNergiz belgeselde.Korkan,adaletsizliğeboyuneğenyadaparayıhaktanhukuktançokseven meslektaşlarıtarafındanyargılananlarınhikayesi“SarıSıcak”’ınanlattıkları.Adaletiyoketmek içinöncedürüsthakimvesavcılarınnasılortadankaldırıldığınaşahitlikettiler,şimdiisebizlere anlatıyorlar.
Asıl15Temmuztuzağınıkuranlarkimbilirneredeyken;masuminsanlarcezaevlerinden,tek kişilikhücrelerden,Meriç’ten,gurbetten,vehattacennettenkendilerineyapılanhaksızlıkları izliyorlar.“SarıSıcak”,gökyüzünügörmektenmahrumbırakılmışherkesiçin…Özgürlüğüelinden alınıpsevdiklerindenmahrumbırakılan,herşeyerağmenkafasınıkaldırıpsonsuzyıldızlara bakarak;“Memleketmi,yıldızlarmı,gençliğimmidahauzak?Kayınlarınarasındabirpencere, sarısıcak…”mısralarınımırıldanangüzelinsanlarınhikayesi…
Bu fotoğraf ne kadar güzel ve rahatlatıcı duruyor değil mi?
Keşke dünya gözüyle gidip görebilseydik ama maalesef buraya asla gidemeyiz çünkü bu gördüğümüz manzara gerçek değil. Çok ayrıntılı ve gerçekçi duruyor olsa da bu fotoğraf bir yapay zeka tarafından üretildi Kesin olmak gerekirse DeepAI adlı yapay zekanın bir marifetidir bu manzara.
“Text to Image” yani metinden görsel oluşturma ismi verilen bu yapay zeka türü, adından da belli olduğu gibi yazıları resimlere dönüştürebiliyor Mesela yukarıdaki örnek resim için “Dağların arkasından görünen güneş batımı ve gölden su
içen bir geyik.” şeklinde bir açıklama girmiştim ve karşımıza böyle bir sonuç çıktı. Hayal gücünüz ne kadar geniş olursa olsun bu yapay zeka yazdığınız her şeyi tam tamına olmasa da çizebiliyor Peki bunu nasıl yapıyor bir bakalım
Yapay zekalar metinlerden resim oluşturmak için belirli aşamalardan geçerler. İlk olarak daha geliştirme aşamasındayken milyonlarca resim ve metinler üzerinde eğitim görüyorlar İnternette bulunan resimleri ve bu resimlerin açıklamalarını ezberleyip kendi oluşturdukları sıfatlara göre resimleri ve kelimeleri kategorize ediyorlar Mesela bir muz resmini analiz ederken fotoğrafın her pikselini renk, şekil, parlaklık vs. tarzında kategorilere ayırıp kendi oluşturduğu bir bilgi depolama evreninde kaydediyor. Bu evreni kocaman bir kütüphane olarak düşünebiliriz; yeni öğrenilen her bilgi özelliklerine uyumlu bir rafa kaldırılıyor ve zamanı geldiğinde bu raftan ulaşılarak kullanılıyor. Kullanıcılar yapay zekanın resim oluşturması için bir komut girdiğinde, yapay zeka komuttaki kelimeleri kendi kütüphanesinden bulup, uygun görselleri birleştirerek bir resim oluşturuyor
Bu tür yapay zekalar günümüzde bilimsel verileri görselleştirmek, ürün açıklamaları için gerçekçi resimler oluşturmak, ünlü ressamlar gibi resim çizmek için ve daha birsürü sebepten dolayı kullanılıyor Yapay zekanın oluşturduğu resimler kamu malı olarak sayıldığı için ticari alanlarda da ücretsiz kullanılabiliyor. Sadece günlük hayatta kullanımla kalmayıp, yapılan bazı resimleri satıp para kazananlar bile var. Kısacası teknoloji durmadan her alanda gelişiyor ve bize de geri kalmamak için yarışmaktan başka seçenek bırakmıyor
Merhabalar değerli okuyucularım. Bugün sizler ile beraber Enneagram’ın kişilik tiplerine geçiş yapmadan evvel, temel bilgileri vermek istiyorum. Bugünkü konumuz Enneagram üçlüleri. Giriş yapmadan önce şunu da arz edeceğim. Enneagram sadece bir tipoloji sistemi değildir. Daha önceki yazımda da belirttiğim gibi insanın bir bakıma kendini tanıma sanatıdır. Bu yüzden bu seri boyunca sabırlı olabilmeyi ve bu ilmi yavaş yavaş öğrenip yaşam yolculuğumuzda kullanabilmeyi can-ı gönülden ümit ediyor ve öneriyorum. Bir sonraki sayıda Tip 1 ile ilgili yazım gelecek inşallah. O zamana kadar kendinize çok iyi bakın; hoş kalın, sevgi ile kalın güzel insanlar. Bakalım enneagram
üçlüleri bize nasıl yaklaşımlar veriyor:
Dokuz tane kişilik tipi var demiştik daha önce ancak, bu dokuz kişilik tipinin her biri üç kategoriye ayrılıyor. Bunlar; Kalp veya His Üçlüsü (Heart or Feeling Triad), Kafa veya Korku Üçlüsü (Head or Fear Triad), son olarak da İçgüdü veya Öfke Üçlüsü (Gut or Anger Triad). Bu üç kategorinin her birinde üç tane kişilik tipi bulunur ve temel olarak sizin üçlünüz aslında bir nevi hayatı nasıl algıladığınızı, nasıl işlediğinizi ve ona nasıl tepki verdiğinizi açıklamanın başka bir yoludur.
İçgüdüveyaÖfkeÜçlüsü(Enneagram8,9,1)
İçgüdü veya öfke üçlüsü olan insanlar, hayatlarında fiziksel veya içgüdüsel duygularını
öfke ile ortaya çıkarırlar. 8’ler öfkelerini bir nevi dışa vurur, 9’lar bu duyguları unutur veya reddeder velev ki bundan dolayı da kendilerini tehdit altında hissetmeleri mümkündür, Son olarak da 1’ler öfkelerini içselleştirirler, kontrol etmeye çalışırlar. Sizler, duygularınız ya da düşünceleriniz ile hareket etmekten ziyade, içgüdüleriniz ile hareket edersiniz ve dünyanızı düşünerek, hissederek değil derinlerde bir yerlerde yanıtlarsınız. Genel olarak içgüdü bir mantığa, veriye veya bir gerçeğe dayanmaz. Aksine bu bir önsezidir. Bundan
ötürü bazı insanlar önsezilerini isteseler de görmezden gelemezler.
Kalp veya His Üçlüsü olan insanlar hislere, duygulara odaklanır ve kararlarını bu yönde verirler. 2’ler daha çok karşı tarafın duygularına ve hislerine odaklanır, 3’ler kendi ve başka insanların duygularını fark etmekte güçlük çekebilirler, 4’ler ise dikkatlerini içsel olarak duygularına ve hislerine yoğunlaştırırlar. Sizler kendi duygularınızı anladığınız gibi diğer insanların da duygularını kolayca (bir 6’a ya da 8’e göre) anlayabilirsiniz. Çünkü sizler kendi kararlarınızı mantık süzgecinden geçirmek veya içgüdülerinize güvenmek yerine daha çok duygularınıza ve etik inanç sisteminize göre hareket edersiniz. İnsanlara duygusal açıdan kolayca yardım edebilirsiniz ve onları anlayıp empati kurmakta iyisinizdir. Birinin desteğe ihtiyacı olduğunda, diğer tiplere nazaran daha hızlı destek olursunuz. Sizler aynı zamanda bir aidiyet duygusu da besleyebilirsiniz. Kabul ve onay almakta bu tiplerde bilinçsizce gerçek benliklerinden ayrılıp, farklı bir imaja bürünme olasılığı yüksektir.
Kafa veya Korku Üçlüsü akıllarına, mantıklarına değer verir ve kararlarını mantık süzgecinden geçirmeyi tercih ederler. Baskın korku tarafından yönetilirler ve nasıl düşündükleri, analiz ettikleri konusunda korku duyguları ortaya çıkar. 5’ler korkularını geri çekerek ifade ederler, 6’lar için güvenlik fazla bir önem taşıdığından ötürü dış dünyaya yönelirler lâkin, içlerinde her zaman bir endişe duygusu hissederler veya onunla yüzleşirler. 7’ler ise kendilerini o korkudan uzak tutmaya çalışırlar. Sizler beyninizi kullanmayı sever ve analitik düşünmede, problem çözmede fazlasıyla iyisinizdir. Her daim bir güvende hissetme ihtiyacınız olasıdır. Kararlarınızı dikkatlice düşünüp, ona göre hareket edersiniz. Özellikle de önemli bir durum söz konusu olduğunda karar vermeniz zaman alabilir. Kafalarınız sizin için bir anahtar gibidir lâkin, herşeyin fazlası zarar olduğu gibi düşünmenin de fazlası sizleri bir zihin labirentine sürükleyebilir. Bu gibi durumlarda konu üzerinde birileri ile konuşmanız veya zihninizi dinlendirecek birkaç egzersiz yapmanız benim kanaatimce iyi olabilir. Yeni şeyler öğrenmeyi seversiniz, bilgi açlığınız vardır. Bu yüzden olabildiğince bilgi sahibi olmanız, yaşamınızda önemli bir yer kaplıyor. Son olarak ise stratejik düşünme, bilgileri sıralama, olasılıkları ve sonuçları tahmin etme konusunda yeteneğiniz vardır.
Rekordan Rekora: Erling Haaland Rekordan Rekora: Erling Haaland
ErlingHaaland,21Temmuz2000'deLeeds,BatıYorkshire, İngiltere'dedoğdu.2004yılında,üçyaşındaykenailesinin memleketiolanNorveç'inBryneşehrinetaşındı.Küçükyaşlardan itibarenfutboloynamanınyanısıra,Haalandçocukkenhentbol, golfveatletizmdedahilolmaküzereçeşitlisporlarlauğraştı.Bu Haalandiçinsadecebirbaşlangıçtı.
GünümzudeManchesterCity'ninforvetiolanErlingHaaland, kulübekatıldığındanberibirçokrekoraimzaattı.
İlkmaçındaPremierLigtarihindepenaltıkazananvegolatan ikincioyuncuoldu.İkincimaçındaise2011yılındaSergio Aguero'nunardındanPremierLig'dekiilkmaçındaikigolatan ikinciCityoyuncusuoldu.
Haalandogündenbuyana,22yaşındakariyerinin13.hat-trick'i dedahilolmaküzerebirçokhat-trickyaptıvesadecebeşmaçta attığıdokuzgollePremierLig'deAğustosayındaençokgolatan oyuncuoldu.Ayrıcasadecealtımaçta10PremierLiggolüne ulaşarakbubaşarıyaenhızlıulaşanoyuncuoldu.Ayrıca Haaland,tarihte25ŞampiyonlarLigigolüneulaşanengençve bunusadece20maçtabaşararakenhızlıoyuncuoldu.Haaland ayrıcaPremierLig'dedeplasmandaoynadığıilkdörtmaçtagol atanilkoyuncuveilkyedimaçında11golatanilkoyuncuoldu.
Eskrim,ikikişininkılıçkullanarak,kendilerine vurulmasınıönlerkenrakibininvücudunakılıçla temasederekpuankazandığıbirspordur.Fiziksel çeviklik,hızlıreflekslervestratejikdüşünme gerektirenbirOlimpiyatsporudur.Eskrimdeher
birininkendikurallarıveteknikleriolanflöre,epeve kılıçolmaküzereüçfarklısilahvardır.Eskrimciler
koruyucukıyafetlergiyervepistadıverilenuzun,dar birşeritüzerinderekabetederler.Eskrimsadece fizikseldeğilaynızamandaodaklanma,disiplinve hassasiyetgerektirenzihinselbirspordur.Budaonu, hemfizikselhemdezihinselçevikliğigeliştirmekiçin mükemmelbiryolhalinegetirir.
MilesGilbertHorton,1930'unbaşlarındaToronto'nun700 kmkuzeyindekiCochrane,Ontario'dadoğdu.AslındaO, herikibüyükbabasınınadınıdaaldı.Ancakannesi“Tim” adınıtercihettivebuadıdoğumdanitibarenresmi olmayanadıoldu.TimHorton,altıyaşındahokey oynamayabaşladıve16yasında,Kanada'dakikolej hokeymaçlarınabaşlamadanönceTorontoMapleLeafs ilesözleşmeimzaladı.19yaşında,AmerikanHokey Ligi'nde(AHL)oynadıvemeraklabeklenenilkmaçına21 yaşındaUlusalHokeyLigi'nde(NHL)çıktı.
TorontoMapleLeafsile,1962'den1964'ekadarartardaüç galibiyetdedahilolmaküzere,dörtStanleyKupası kazanantakımınayrılmazbirparçasıhalinegelmiştiTim. 3Mart1970'teNewYorkRangers'atakasedildiveLeafs'te yaklaşıkyirmiyılayayılanve1.185oyuniçerenkariyerine sonverdi.Biryılsonraisehockey'denemekliyeayrıldıve kariyerinitamamensonlandırdı.
TimHorton,liginenköklütakımlarındanbirindeseçkinbir oyuncuydu,ancakOrijinalAltıdönemindekioyuncular, çağdaşNHLsüperyıldızlarıkadarparakazanamıyorlardı. Tim,eşiLori,vedörtkızıylagenişbiraileyesahip olduğundan,gelirinidesteklemekiçingenelliklehockey sezonudışındaçalışmakzorundakalıyordu.
1964'teHorton,dahasonra"TimHorton"olarakbilinenve sonundaköklübirKanadafranchise'ihalinegelecekolan küçükbirkahvevedonutdükkanıkurdu.Hortonilkkahve vedonutdükkanınıOntario-Hamilton'da,Ottawa Caddesi'ndeaçtıve25kuruşlukkahvesattı.Ayrıcael yapımıolanelmalıturtaveDutchie'yi(birtürtatlı) sergiledi.Dükkanıoldukçabeğenildivegünümüzekadar gelen,Kanada'nınmeşhurkahvecisiTimHortonsoldu.
Selamlar, bir yazı ile daha birlikteyiz. Bugün son dönemlerde çok fazla tartışılan bir konu olan; “Çanakkaledeki zaferi Almanlar sayesinde mi kazandık?” sorusunun cevabını anlatacağız. Açık konuşmak gerekirse bu sorunun ya da tartışmanın cevabı “hayır” ancak bu “hayır” içinde ancaklar çok fazla. Gelin size bu konuyu bildigim ve araştırdığım kadarıyla anlatayım.
İlk Bölüm: Çanakkale Dönemine Yakın Almanlar ve Osmanlı İlişkisi
1913'te Balkan Muharebesinin ardından harap olmuş ve bitkin duruma gelmiş ordu için kara kara düşünmeye başlar İttihatçılar. Dönemin
subaylarından olan Mahmud Şevket Paşa ki kendisi önceden Almanlar ile silah ticareti gibi icraatler yapmıştır. Enver Paşa’ya çıkar ve der ki; Bizim ordumuz 30 yıldan fazladır Alman sistemine göre şekillenmiş, bu saatten sonra bu sistem değiştirilmez ve bu yüzden gerekirse
Almanlar ile beraber çalışılmalı; hatta gerekirse
Almanlardan idare için Alman komutan çağrılmalıdır.
Günümüzde İttihatçı subayların çoğu Alman hayranı olarak bilinir fakat o durumda tam olarak öyle değildir. Daha demin bahsettiğim bu olayda Mahmud Şevket Paşa bunu söylemiştir çünkü Osmanlı ordusu zaten uzun süredir Almanlar tarafından şekillendirilmektedir.
Ki sadece Almanlar değil mesela Fransızlar da modernleşme için kurulan jandarmanın başına subaylarını göndermiştir. Yani bu diğer ülkelerden subay getirtme Osmanlının son dönemlerinde büyük bir gerçekliktir.
Neyse Mahmud Şevket Paşa'nın bu bilgilendirmesinin ardından Osmanlı hükümeti Almanya’dan orduyu eğitmesi icin destek ister. Bunun üzerine Alman hükümeti Liman Von Sanders'i, 42 subayla birlikte Osmanlı'ya gönderir ve askeri misyonerliklerine başlarlar. Bu arada şunu da söylemek gerekir ki o dönemde Almanlar bir savaş öngörüyorlardı ve Ruslara karşı bizi öne sürmek için bizim bu tür isteklerimize pozitif yaklaşıyorlardı ve herkes çıkarları peşindeydi yani. Ancak istenilen hiçbir plan kurguladıkları gibi olmamıştır.
Liman Von Sanders kendisi Osmanlı’ya Paşa olarak gönderilmiştir. Fakat kendisi Almanya’da (Prusya’da) tartışılan bir isim Von Sanders. Osmanlı görevine seçilmesinin ardından dönemin tanınan isimlerinden Wangenheim şöyle derler; “Von Sanders yetersiz biridir.” Böyle görme sebebi ise Von Sandersin taktiksel beceriksizliği ve erken biten askeri kariyeri yüzündendir. Hatta der ki “Herhalde bu eksikliğinden dolayı Osmanlıya gönderilmiştir”. Bu şekilde alay ederler ki sadece onlar değil Von Sanders’in altındaki subaylar da genel olarak aynı düşüncededirler. Ve çok bellidir ki bu durum bizim için hayırlı olmayacaktır. Daha sonra Osmanlının yaşadığı olumsuzluklar da maalesef bu durumu doğrulamıştır.
Tarihi olaylar üzerine derinlikli düşünmeyi seviyorsanız bu yazı serimi takipte kalın, gelecek sayıda kaldığımız yerden düşünmeye ve irdelemeye devam edeceğiz.
Selim Berke Çatman
Yıl 1
Sayı 6
Yayın Tarihi
15 Nisan 2023
Yayın Yönetmeni
M. Fethullah Güneş
Sanat Departmanı Sorumlusu
Emrehan Kılıç
Dil Editörü
Sümeyra Nurcan
Yayın ve Haber Sorumluları
Büşra Subaşı
Elif Sude Ay
Esma Ekinci
Safiye Şirin
Salih Esad Şahiner
Mehmet Sami Gökçe
Selim Berke Çatman
Faruk Efe Genç
İletişim Bilgileri
Esra Anduse
İnci Arslanargın
Ahsen Üçler
Ahmet Selim Culfa
Not
YANKI, bir GRFS gençleri yayınıdır.