Golge e-Dergi Ocak 2013 Sayi 64

Page 36

Sinema

Sinema istediğini söylediğinde düştüğü durum için annesini suçlayan Silviu, kardeşinin de kendi durumuna düşmemesi için buna izin vermiyor. Ama içerden yapabilecekleri kısıtlı, telefon etmek ya da annesini görüşmeye çağırmak yetmiyor. Böyle olunca da bir noktada olay kopuyor. Filmin ilk yarısı için Romen ıslahevlerinin durumunu yalın bir şekilde yansıttığı söylenebilir (zaten başrol oyuncusu dışındakiler gerçek mahkûmlarmış). İkinci yarısı ise bir rehine dramasına dönüşüyor. Ama bu kısımda da pek abartıya kaçılmamış, ilk kısımdaki gerçeklik hissi devam ediyor. Yönetmen Florin Serban, tarzını haffiften Dardenne’lerden ödünç almış sanki ama etkili bir film ortaya çıkarmış. Yakalarsanız izleyin derim. 11 Aralık Salı: 15:00 – Aslında Pazartesi günü de hafif bir kırgınlık vardı üzerimde ama akşam hastalık vurdu geçti. Yine de Salı günü gücümü toplayıp gitmek şifa niyetine filmlere gitmek üzere yola çıktım. Kano (La Pirogue / The Pirogue) filmini izlemek üzere Cepa’ya vardığımda bir sürpriz ile karşılaştım. Salonda yer kalmadığı için bekleyenleri alamıyorlardı. Neyse ki sonradan birkaç sandalye koyarak bizleri de içeri aldılar. Ancak en öne oturabildik ama oradan film izlemek çok kolay olmadığı için film başladıktan sonra merdivenlerde oturmayı tercih ettiğimi söylemeliyim. Bu arada salonun dolu olmasının nedeni seyircinin ilgisi değil, gösterime getirilen lise öğrencileriydi (büyük ihtimalle Fransız Kültür ayarlamıştı). Kano, etkinliğin ilk gününde izlediğimiz Denizdeki Adam’a benzer bir konu anlatıyordu. Deniz üzerinde sıkışıp kalan bir grup insanın çatışması. Bu kez Senegal’den İspanya’ya ufak bir tekne ile gitmeye çalışan bir grup insanın çabasını izledik. Bu filmde okyanus bir tekne ile aşılmaya çalışıldığı için, işin doğa ile mücadele kısmı daha baskındı. Aslında en baştan umutsuz bir çaba bu. Başarı şansı çok düşük olsa da insanlar bunu bir kurtuluş yolu olarak görüyor. Bazıları hayatlarında deniz bile görmemişken okyanusa açılıyorlar. Filmin büyük bir kısmı okyanusta küçük bir teknede geçiyor. Yönetmen bu kısıtlı mekânı iyi kullanmış. Ama karakterlerin çok boyutlu olarak çizildiğini söylemek zor. Genelde her biri belli özellikleri temsil etsin diye yazılmış gibiydi. Yine de seyre değer bir filmdi Kano (bu arada filmin Türkçe ismi Kano pek olmamış, kayık ya da tekne olabilirmiş). Eklemeden geçemeyeceğim bir konu var. Ne yazık ki filme getirilen öğrencilerden bir kısmı hem benim hem de başka seyircilerin uyarılarına karşın, sürekli konuştular. Bu öğrenciler muhtemelen zorla getirildi ama madem filmi sevmediler dışarı çıkıp arkadaşlarıyla muhabbet etselerdi keşke, film izlemek isteyenleri de rahatsız etmeselerdi. Neyse ki filmde müzik ve denizin sesi baskındı da yine de tahammül edebildik, bir sonraki filmde olsaydı çok daha kötü olurdu. 17:30 – Bir sonraki film Sadece Rüzgar (Csak a Szél / Just the Wind), Macaristan’da gerçekleşen çingene cinayetlerinden yola çıkan bir filmdi. Filmden önce Macaristan büyükelçisinin söylediği sözler önemliydi. Bu film Macaristan’ın güzel yanını göstermiyor ama sanatçılar özgür olmalı, her istediklerini anlatabilmeliler ki biz de kendimizle yüzleşebilelim, iyiye gidebilelim dedi. Elçiliğin filmi bu etkinlik için seçmesi bir yana Oscar’lara da Macaristan adına bu film gönderilmiş. Macarları ülkelerindeki ırkçılığı bizde böyle şey olmaz diye saklamaya çalışmadıkları, sanatçıları kısıtlamadıkları için tebrik etmeli, birileri de bundan ders almalı. Filme gelince, açıkçası bu kadar minimalizm bana fazla gelebiliyor zaman zaman. Tüm film boyunca bir çingene

70

ailesinin 24 saatini belgesele varacak yalınlıkta izliyoruz. Kamera aile üyelerinden her birinin peşine takılıp onun ne yaptığını bize gösteriyor. Aslında sürekli olarak aile üyelerinden birinin başına bir şey geleceği hissi ile tetikteyiz ama finale kadar sıradan gün devam ediyor. Bu sıradan güne tezat olarak finaldeki vahşet etkili ve akılda kalıcı oluyor elbette ama o final için bu film gerekli miydi tartışılır. 12 Aralık Çarşamba: 15:00 – Görünmez Adamlar (The Invisible Men), İsrail’de kaçak olarak yaşayan Filistinli eşcinseller ile ilgili bir belgeseldi. Filistin’de cinsel tercihlerinden, İsrail’de etnik kökenlerinden dolayı hayatları tehlikede bu insanların. İsrail’de resmi makamlarca yakalanırlarsa Filistin’e geri gönderiliyorlar. Bu da onlar için çoğunlukla ölüm anlamına geliyor. Onlar da bu nedenle, herhangi bir Avrupa ülkesinden sığınma talep ediyorlar. Film genelde biri üzerinden ilerleyerek bu durumdaki 3 genci getiriyor karşımıza. Bir belgesel olarak çok geniş kapsamlı değil belki ama derdini iyi anlatmış bir yapım. İsrail-Filistin meselesinin farklı bir boyutunu getiriyor karşımıza. 17:30 – Adalar (Isole / Islands), çalışmak için bir adaya giden ama parasını alamayınca oradan çıkamayan bir adamın öyküsü. Ama filmin üç ana karakteri var aslında. Sadece adada sıkışıp kalan adamın değil adada yaşayan bir rahibin ve ona bakan, hiç konuşmayan kadının da öyküsünü izliyoruz. Aslında ada motifinin bir metafor olarak kullanıldığı belirgin. Bu üç insan da kendilerini çeşitli nedenlerle dışarıya kapamış karakterler. Zamanla birbirlerine yakınlık hissederek sınırlarını kırmayı başarıyorlar. Her ne kadar senaryoda bazı aksamalar olsa da üç karakter de başarılı oluşturulmuş. Başkarakter Ivan’ın adadan ayrılamama nedeni çok inandırıcı değil ama bunu belki de ayrılmamayı seçiyor diye yorumlamalıyız. Bu arada genelde bu etkinlikteki filmlerin oyuncuları pek tanımadığımız isimler olunca filmde kimler oynuyor bakmamışım. Bir anda Asia Argento’yu başrol oyuncularından biri olarak görmek güzel bir sürpriz oldu. Bu da filmi sevmem için yeterli bir sebep olabilir. 19:30 – Etkinliğin son filmi olan Kuma aslında sadece davetlilere gösterilecekti. Ancak çok istek olunca normal seyircilere de birkaç sıra ayırmayı kabul etmişler. İlerde tekrar izleme fırsatı olurdu belki de ama burada izleyebilmek iyi oldu. Umut Dağ’ın Kuma filmi sıkıntılı yanları olsa da bu meseleye farklı açıdan yaklaşan vasatın üzerinde bir film. Yapım koşulları nedeniyle Türk filmi kabul edilmiyor belki (Antalya’da ulusal yarışmaya katılamamış ve Avusturya filmi sayılmıştı, burada da yine Avusturya Büyükelçiliği’nin seçtiği bir film olarak gösterildi) ama diğer tüm özellikleri ile bizden bir film. Kuma olayında kolaya kaçıp genç kızı ya da ilk eşi çaresiz kurbanlar, erkeği de zalim adam olarak kurgulamıyor. Tam tersi kumayı zaten ilk eş kendisi öldükten sonra ailesine baksın diye elleriyle seçiyor. Aslında burada olayı tam anlamıyla kuma olarak yorumlamak yanlış olur. Öleceğini düşünen bir kadın ailesine iyi bakacak birini arıyor. Aslında başta iki eş de durumdan memnun ama olaylar beklenmedik şekilde gelişince iş değişiyor. Filmin temel derdinin aile içinde herkesin bildiği sırların dışarıya yansıtılmaması olduğunu söylemek mümkün. Herhalde gösterime girecektir buralarda. Görmeye çalışın derim. Bu filmle Ankara’daki sinema etkinliklerine kısa bir ara verdik. Ama etkinlikler bitmez, daha önümüzde Kuir Fest, !f Ankara, Ankara Film Festivali ve Uçan Süpürge var. Onlarla ilgili yazılarda buluşmak üzere. Hasan Nadir Derin http://sinemamanyaklari.com/

71


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.