lge Türkiye'deFantastik Hayat Dosyası

Page 17

Özel Dosya

Özel Dosya

bunca meraka karşın, bu kitapları yazarken , genetik konusunda bilgimin yetersiz olduğunun bilincine vardım. Aylarca uzmanların kapıların aşındırdım. Sonra ilk romanı yazdım. Çok sevildi. Yeni bir soluk yeni bir konuydu. Orada yarattığım Mo tipi de okurlarca benimsendi. Mo’lar, karada, derin deniz diplerinde ve uzayda yaşayabilen, çok özel, çok sevimli canlılar. Aslında, bu üç ortamda da yaşabilmeyi, çocukluğumdan beri ben de çok istiyorum. Kendi isteklerimi Mo’larda gerçekleştirmiş oldum. 1998’de yayınlanan ilk kitap ülke çapında çok okundu. Türkiye içinde, değişik kentlerde, kasaba ve köylerde gerçekleştirdiğim söyleşi ve imza günlerinde, Mo Okurları bana kitabın devamı için, sürekli baskı yapıyorlardı. 2006 yılına kadar, başka konularda romanlar yazdım. Sonunda Mo’2’yi de kaleme aldım. O da beğenildi ki, okurlarım merakla Üçüncü kitabı beklemeye başladılar. Ama benim içimden yine, başka bir konuyu islemek geliyordu. Ancak 2011 yılında, Mo 3’ü yazıp okurlarıma sunabildim. Birkaç ay geçmeden okurlarım, dördüncü kitabı sormaya başladılar. Artık Mo dizisi burada bitti. Şimdilerde okurlarımla birlikte, başka serüvenlere kanat açabileceğimiz bir roman planı yapıyorum. Türk Çocuk Edebiyatında herhalde eserlerinin caddeler boyu reklam panolarında tanıtıldığına şahit olduğumuz nadir yazarlardansınız (belki de tek). Üstüne bir de Vakıf kurarak her sene çocuk edebiyatımıza yetkin eserler kazandıran yarışma düzenliyorsunuz. Bu süreci etkileyen başlıca etmen eserlerinizin fantastik türü olabilir mi? Reklam yöntemleri yayınevimin seçimidir. Vakfa gelince: Uzun yıllardır Çocuk Edebiyatına destek verecek bir vakıf kurmayı hayal ediyordum. Amacım, tecimsel kaygı gözetilmeden, nitelikli çocuk kitaplarının yazılıp yayınlanmasına katkı sağlamaktı. Vakfımız bu hedef doğrultusunda, ”aile vakfı niteliğinde” kuruldu. Vakfın işleyişi ile ilgili olarak gereken tüm maddi gereksinimler, aile varlığımızdan karşılanmakta, şimdilik bağış kabul edilmemektedir. Kendi yağımızla kavrulmayı yeğliyoruz. Vakfı ve işlevlerini ayrıntılarıyla tanımak isteyenler. www.gultendayioglu.com‘dan web sayfamızdaki Vakıf bölümüne girebilirler. Son iki yıldır, ödül törenlerimiz (parasal giderler vakıf tarafından karşılanma koşuluyla“ üniversitelerde yapılmakta. Bu uygulama ilk olarak 2011 yılında Kütahya Dumlupınar Üniversitesinde gerçekleşti. Sayın Aysun Berktay Özmen’e ödülü verildi. 2011 yılı ödülü ise 15.5.2012 tarihinde, Burdur Mehmet Akif Ersoy Üniversitesinde sayın Hüsnan Şeker‘e sunuldu. Ödül etkinlikleri de ayrıntılı olarak, web sayfamızda yer almaktadır. 2012 yılı ödülü, Gençlik romanına verilecek. Ödül töreni ise Zonguldak Kara Elmas Üniversitesinde gerçekleşecek. Ödülün koşulları da web sayfamda yer almakta. Yine de son başvuru tarihinin 31 Aralık 2012 olduğunu belirtmekten kendimi alamıyorum.

Bu kitaplar hızla ülkemizde yayıldı. Anadolu’da Milliyet Gazetesi için bir inceleme yaparken, sokakta garip oyunlar oynayan çocuklara rastladım. Başlarına tavuk tüyünden yapılma derme çatma, Kızılderili başlıkları geçirmişlerdi. Ellerinde de tabanca yerine, yamuk bir patlıcanlar vardı. Çığlık çığlığa bağrışarak birbirlerine meydan okuyorlardı. Elbette bu tür sokak oyunları, başka biçimlerde de birçok kez karşıma çıktı. O dönemler sade ben değil, Almanya ve İsviçre gibi uygar ülkelerde de bu tür çizgi romanlara karşı çıkılıyordu. Hatta kampanyalar düzenleniyordu. Çizgi romanların çocuk okurlarda “Resim aptallığı “ oluşturduğu savı yaygın biçimde benimseniyordu. Bu deyim çizgi roman kavramıyla birlikte kullanılır olmuştu. Gerçekten de öğretmen olarak bu görüşe ben de katılıyordum. Çünkü çocuk, sürekli olarak çizgi roman okuduğunda, resimsiz paragrafları içeren kitapları okumaktan kaçınıyordu. Bunun nedeni zihninin, eserdeki konunun resimle desteklenerek anlatılmasına, koşullanmasıydı. Okumakla elde edilen dil gelişimi, çizgi romanda söz konusu değil elbette. Çocuklar için, en fazla, sekiz dokuz yaşına kadar resim destekli metinler uygun olabilir. Ama yaşları büyüdükçe resimler azalır sonra tümüyle resimsiz kitaplar okumaları önerilir. Ben ilk gençlik yıllarımdan beri, Tenten okumayı çok severim. Yazarın kültür birikimi, beni de zenginleştirmiştir. İlgi alanlarımı çeşitlendirip renklendirmiştir. Ama o dönemlerde yine de okuma eylemimde ağırlık, dünya klasiklerindeydi. Öğretmenlerimin listeleyerek önerdiği nitelikli kitaplardan zaman ayırıp, polisiye romanlar ya da Tenten okumanın keyfi de bir başkaydı. Ben o zamanlar, çizgi romana öğretmen ve anne gözüyle bakıp, öğrencilerim ve çocuk kesimi adına tedirgin olduğum için, olumsuz görüşlerimi yazma gereksinimi duydum. Uzun zamandır çizgi roman konusuna eğilmedim. O nedenle günümüzde durum nasıldır bilmiyorum. Bu konuyu irdelemeye de zamanım yok. Çünkü düzenli olarak, çocuk ve genç okurlarıma yeni kitaplar sunmaya çalışıyorum.

Çizgi roman sanatı hakkındaki görüşleriniz çok merak ediliyor. 60’lı yıllarda çevirisini yaptığınız bazı uzman görüşlerinde çizgi romana karşı ciddi suçlamalar yer alıyordu ve bunlar bir şekilde sizin de görüşünüzmüş gibi kaldı akıllarda. Gerçekten, yazar Gülten Dayıoğlu’nun çizgi roman hakkındaki gerçek değerlendirmesi nedir? Elbette çizgi roman da evrim geçirmiş bulunuyor. O zamanki eserlerle bugünküler arasında içerik ve sağduyusal farklar bulunuyor. Sizin görüşleriniz o zamanlar nasıldı, bugün nasıl? Çizgi romanlara gelince, 1960-197’li yıllarda Cumhuriyet ve Milliyet gazetelerinde çizgi romanla ilgili olumsuz görüşlerimi içeren birkaç yazı yazmıştım. Çünkü o süreçte çocuk kitapları çok azdı. Nitelikli niteliksiz her türden çizgi roman, dışardan ithal edilip, özensiz bir şekilde basılıyordu. Resimler, çubuk yazılar, çeviriler ve içerik çocuğa göre değildi. Çocuklara insanları kurşunlayıp yere devirmek, doğal bir eylem olarak benimsetiliyordu. Alkol, sigara, kaba espriler vb. motifler edebi ve eğitsel süzgeçten geçmeden, çalakalem kullanılıyordu.

Benim tanıdığım Gülten Dayıoğlu hiç durmadan üreten, çimlere uzanan ve çocuk gibi yuvarlanarak negatif enerjisini üzerinden atan biriydi. İnsanların çalışmayacakları ama oturdukları yerden para kazanacakları günleri iple çektiği, çimlere oturmaktan kaçındığı, üzerlerinde yuvarlanarak dünyayla tek vücut olmayı akıllarından bile geçirmeyecekleri bir dönemde bunları yapabilen bir sanatçı… Hayatınız zaten fantastik geçiyor gibi. Var mı eserlerinizin dışında da bize hayata bu şekilde tutunabileceğimiz önerileriniz? Ümit bey kardeşim, kimliğim ve yaşama karşı duruşumla ilgili güzel görüşlerinize çok teşekkür ederim. İlkbahar’da çimlerde yuvarlanmaya, Kütahya’nın Emet kasabasında, doğum yerimde başladım. Tüm çocuklar bunu yapardık Bilinçli bir bahar kutlaması mıydı bilmiyorum. Ama KOCA KIRAN kırsalındaki bayırı hiç unutmadım. Bin bir renkli halı ile kaplamış gibi görünen, çimen ve çiçeklerin üzerinde yuvarlanabilmek için, kendimizi taaa tepeden aşağıya doğru koyuverirdik. Kahkahalar, sevinç, coşku… Sonraları ben bu eylemi içselleştirdim. Her bahar, nerede olursam olayım bir fırsat yaratır, çimenlerin üstünde yuvarlanırım. Bazen Mayıs yaklaştığı halde hala yuvarlanıp, otlarla, toprakla, dünyamızla bütünleşememişsem ”Ben hala bahar yuvarlanmamı yapmadım“ diye tedirgin olurum. Ne yapar eder, eylemi gerçekleştiririm. Bunu yapınca kabuk değiştirmiş gibi olduğumu duyumsuyorum. Siz de bu yuvarlanmalardan birine tanık olmuştunuz. En ilginç bahar yuvarlanmamı, dünyamızın Güney’indeki en uç kara parçası olan, Patagonya’nın Ushia burnundaki çimenlikte yaşamıştım. Yuvarlanacak hiç bir yer bulamazsam, çocuk parklarındaki çimenlere koşarım. Bu yıl Nisan ayında, Büyükada‘da çamlıkların altında gerçekleştirdim doğayla bütünleşmeyi. İlginize teşekkür ederim. Sizi ve bu söyleşi okuyanları, sevgi ve dostlukla selamlıyorum. Ümit KİREÇÇİ

32

33


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.