uaew 4 şiir değil bu

Page 1

“şiir değil bu” girdap zack unthatow


önsez-i şiirin ne anlama geldiğini bilmiyordum, önemsemiyordum da bunu. yazıyordum sadece.. ve hiçbir koşulda, “abi bu bir şiirdir, ben de şairim” diye diretmedim. ama birileri gelip, “şiir değil bu” dedi, o kadar çok dediler ki bunu, en sonunda bana da “şiir değil bu” dedirttiler. evet abi, bunlar şiir değil ve ben de “şiir değil bu” türünde besteler yapıyorum. türün adı bu: “şiir değil bu.” insanları genellikle anlayamamışımdır. bir etiketlenme çabasına girişmişlerdir. günümüzde şair olmak, yazar olmak, edebiyatçı olmak, bir şeylerin çı’sı, çi’si olmak ve bu etiketlerle anılmak zor olmasa gerek. sonuçta, günümüzde herkes yazıyor artık. yazmayan kalmadı. ama okuyan yok. okuyucu sayısının, yazar sayısının altında kaldığı bir dönemde, benim de okumam yok abi. okur yazar değilim ben. sadece yazıyorum, okumuyorum çoğu şeyi. bu yüzden kendimi birilerinden aşağıda hissetmem için ellerinden geleni de yaptı birileri bugüne kadar zaten. “aa nasıl okumazsın x kitabını”. gocunmuyorum, durumu anlatıyorum sadece. evet, bunlar genel algı düzeyine göre ya da edebi performanslar kategorisinde şiir olarak anılmayabilir, ama şu var ki, bu da benim umrumda değil. ne olarak aldığınız, algıladığınız, ne anladığınız ve nasıl hissettiğiniz sizi ilgilendirir. ben yazdım geçtim sadece, gerisi hortlaklar kasabasındaki bir gerçek kadar absürt duracak. okumak isterseniz, memnun olurum elbette, ama sonrasında nolur, “bu olmamış”larınızın ardından gelecek somurtmaları kendinize saklayın. beğenmeyebilirsiniz, ben de çok matah bir şey yaptığımı düşünmüyorum zaten. çoğunluğun yazar olma hevesini ben de paylaşıyorum sadece. evet böyle bir hevesim olduğu aşikar, ama heves olmaktan öteye geçip realiteye dönüştü mü bilmiyorum. insanların kendi kendilerini etiketlendirmelerinden, oldurmalarından hazzetmiyorum çünkü. mütevazilik de değil bu yaptığım. hiç de mütevazi değilim çünkü. sanırım değilim. ama yine de, düşünecek olursak eğer, yazdıklarımın şiir olup olmadığından önce, ne hissettirdiği ve ne anlattığım ile ilginenilseydi, -ilgilenilmiş olursa- hoşnut olurdum. burada okuyacaklarınız için ise, benim tabirim, zırvalamak. zırvalıyorum abi. hemen hemen her şey hakkında yazmaya istekliyim. bu koşullardan da hoşnutum. kendi kitabını kendi kendine basma noktasında yani.. yüzünüzde, bazen acı bazen tatlı bir gülümseme bırakabiliyorsam, bu bana yeter. dediğim gibi, gerisi hayaletler kasabasında var olma savaşı vermek kadar saçma olucak. hepsi bu. eyvallah… 30 mart 2016. girdo


birinci bölüm havaalanı


baş gargamel odada volta atıyorum şimdi bir ileri bir geri bir geri bir ileri ne yapacağını bilmez bir şekilde ve hiç bir şey yapamayacağının bilincinde senin için uygun görülen asgari ücretle sorun; çalışmak zorunda olmak ve yine de paranın yetmemesi günde ortalama on iki saat hafta da beş gün bazen altı ve bazen gündüz bazen gece giderek işe ve her geçen gün biraz daha bıkarak ve bırakamayacağını bildiğin halde istifayı düşünmek servisi beklerken sabahın dördünde beş iş başı için kimse yokken dışarıda herkes uyurken sinek kaydı yanaklar yarı uykulu gözler aç karnına üçüncü sigarayı içerken ve on beş saat sonra evdeyim derken beş iş başı on sekiz paydos on dokuz ev bedenen bitik ruhen bitik tahammül sınırın çoktan patlamışken yama dolu ruhunla soğuktan titreyerek maaşı hesap ederek faturaları ve kirayı ve biriken bakkalı ve hiçbir şeye ilaç olmayan zamanı nereye kadar derken hiçbir yere gitmediğini biliyorken yerinde bile sayamayıp aynı odada aynı tempoda dakikalarca attığın volta bir ileri bir geri bir geri bir ileri


odamdayım şimdi duvarlarımla baş başa kesilmeyi bekleyen yüzlerce gazete sayfası ve yapıştırılmayı bekleyen kolajlar ile bir sigara sarıp bir boklar yazıyorum siz ne derseniz deyin adına şiir ya da değil ya da ölümün son hecesi umurumda bile değil hiçbir şey diyorum umurumda oysa uçup giden günler kayıp giden zaman ve her geçen gün biraz daha ayak uydurmakta zorlanan ruhum hayatta kalma mücadelesi bir şekilde kalırsın hayatta iyi veya kötü günleri yaşarsın çalışarak ya da dilenerek direnmekten vazgeçerek patronlara sorun yaşam şartların değildir oysa sorun seninle birlikte yaşamaya çalışan insanların çalışmana muhtaç olmasıdır ve öyle ya da böyle bir vefa borcun vardır onlara yetmişindeki babana mesela ve karışıp gitmeden o toprağa balkondayım şimdi moruk gecenin bir yarısı elimde yazmayan bir kalemle harflerin izini bırakıyorum kâğıtta bir sigara daha yakıyorum ve biliyorum yaşamanın yazmaktan daha zor olduğunu bir cümle için iki saat düşünerek best-seller olan adamlara yazmanın daha zor geldiğini de biliyorum ve odada volta atıyorum işte bir ileri bir geri bir geri bir ileri sonra duvarlara bakıyorum sanki bir şey delip içeri girecekmiş gibi kahrolası atlar her geçen gün daha kötü koşarken


ve tat almazken artık kadın ruhundan ağzına yapışan sigara kokusunu umursamazken duvarlara bakıyorum ve bir duvar daha görüyorum arkasında sonra bir duvar daha sonra bir duvar daha ve başımızdaki gargamel “kriz bizi etkilemez” derken 27 yıldır kriz geçirip şirinleri göremiyorum 04.aralık.2008


karanlıkta gülümseyen ahtapot bazen her şeyi yitirdiğinin farkına varır ve ümitsizliğe kapılıp karanlığa bularsın zihnini uçağın ambarındayken mesela o ufak ama külçe kadar ağır kolileri içi dergi dolu paketleri araba parçası olan demirleri demirden yapılmış makineleri televizyonları buzdolaplarını ve daha birçok şeyi düzgünce dizmeye üst üste, yan yana, çaprazlama sığdırmaya çalışırken ve göremezken aşağıda kaç araba daha kargo kaldığını yavaş yavaş sıralar ve kapıya doğru yaklaşırsın aşağısı görünür en sonunda “üç araba daha bagaj gelecek” derler “tamam” dersin beklersin gelir dizersin onları da güçlükle sığdırır ve kapağı kapatıp aşağı atlarken piste diğer uçağın indiğini görürsün uzaklaşırsın bir uçaktan uzaklaşır bir uçak senden diğeri yakınlaşır biri kalkıp diğeri inene kadar bir sigara yakar sigaraya fondip yapar üç dakika sonra yerini alırsın diğer ambarda sonra bir diğer ambar ve bir diğeri daha ve saatine bakmazsın asla bilirsin çünkü önemli olan zaman değil bitişe kaç uçak kaldığıdır “on uçak” dersin dokuz sekiz yedi


ve gittikçe güçten düşer kendini bayatlamış hissedersin pinero gibi ruhun bayattır etin çürümüştür öldüğünü inkâr eden bir zombi gibi ve ister istemez karanlık peşinden gelir herkes seni terk ederken karanlık peşindedir ve kaçacak takatin kalmamıştır artık hava kapanır bulutlar hız alır yağmur hız alır soğuk hız alır ve beklersin ambarda aşağı iner ıslanır ve tekrar başka bir ambara girersin kimse “hasta olacaksın” demez sana herkes hastalanmıştır zaten ruhen ve bedenen ve son arabasına 54 milyar verdiğini öğrenirsin oradaki üst düzey bir yöneticinin elinde değildir bir hesap yapmamak 54 milyar? kaç maaş ederdi lan? on sene çalışsam kazanamazdım lan bu tip birçok fikir karmaşası güneşin önüne çin seddini inşa eder yolcular hostesler kaptanlar edebiyat ve yazmak ne alâkası var uçaklarla şiirin bunu bilmiyorum yazmak mı, çalışmak mı? bir seçim yapman gerekir yazarak çalışmak çalışarak yazmak yazmaktan para kazanmak para kazanmadan yazmak gittikçe zayıf düşer düşler gerçek parlıyordur güneşin yerine karanlıktaki bir kutup yıldızı gibi hem de çöldeki bir kar tanesi gibisindir ve eriyip gitmene göz yumar herkes önemli değilsindir hiç kimse önemli değildir orada


o şekilde dolanıp dururken ve diğerleri iyi bir sigara içip bira muhabbeti yaparken sen evde sardığın tütünü ateşler ve “alkole bile param kalmadı” dersin dert etmezsin ama para dert olmaktan çıkmıştır yazı dert olmaktan çıkmıştır aşk dert olmaktan çıkmıştır kaç uçak kaldı kaç ton kargo geldi koliler sığar mı gibi işsel sorunlardır zihnini meşgul eden ve nedenini bilmiyorum ama tüm bu hengâmeden sağ çıksan bile bu kez de evde peşine düşer karanlık hiçliğin koynunda güzel bir gece geçirmiş var olmayan her şeyle sevişmiş ve uyanmışsındır nihayet maaşın ertesinde dolap yine boşken posta kutun doludur ağzına kadar okumazsın ama, okuyamazsın bakkala gider defteri uzatır “ekmek, yumurta, kahve, gazete, fare zehri” dersin “zehir kalsın” dersin sonra “dilim sürçtü” sürçer dilin bilinçaltın her koşulda açığa çıkar “yeraltında değil bilinçaltında yaşıyorum” dersin bir yazar bozuntusuna “elim genzimde yazıyorum” “hah şimdi şiire benzedi” der o “bu mecazlar gerekliydi” ama bir şey anlamadım, dersin içinden kimse bir şey anlamıyordur zaten “izlanda iflasın eşiğinde” derken gazete hiçbir şeyin değişmeyeceğini bilirsin karanlık bir mızrak şeklini alıp sırtından midene girerken ileriye bakar ve okursun manşeti “türk asıllı izlandalı yazar bir zamanlar iflasın eşiğindeymiş ama şimdi sarhoş olup


kar üzerine şiir yazıyor” ( ya da kâr) gülersin kendine yataktan doğrulur yanında uyuyan hiçliğe “günaydın” der ve başlarsın konuşmaya kendi kendine odaya giren annen yastıkla konuştuğunu görüp irkilir “başka bir psikoz?” hayır! daima psikoz daima yalnız daima yanında bir boşluk ile gezinip ideal devinimi gerçekleştiren ideal karanlık ıssız bir adadan farkın yoktur ve aklına düşen her kadın yanına üç şey alır; dönüş bileti güneş yastık sonra bileti işletir güneşi çantasına atıp “yastık sen de kalsın” der büyük piyango büyük fiyasko ne diyorduk? uçaklar ambarlar paralar yazılar yastıklar gelip giden akıl gidip gelen yağmur karanlıkta gülümseyen ahtapot 11.ekim.2008


körük diyalogları bazen uçağın körüğünde ama yolcuların görmeyeceği bir yerde durur ve x-ray'den geçmediği için kapıdan verilecek olan bebek arabalarını beklerim kontuardan geçen 155'dir mesela bizim yüklediğimiz 154 bir tane kapıdan gelince mutabık olursun şutaltı ile ve o bir parçayı beklersin bazen iki ya da üç dört beş altı uçaktaki bebek sayısına göre yolcular seni görmez sen yolcuları arkalarından görürsün kapının arkasında elleri eldivenli ve nefes nefese kalmış biri bazıları geri dönüp bir bakış atarlar bazıları gülümser bazıları kavrayamaz orada ne işim olduğunu ve bende kavrayamam onların yurtdışına gitmek için ne tür bir işleri olduğunu amsterdam lyon manchester berlin bir bebek arabası gelir nihayet ve onu alıp aşağıya iner ön ambara sallayıp kapıyı kapatırım pusback bağlanır uçak piste doğru gider yakında iniş yapacak başka bir uçak yoksa gider bir sigara içersin yasak alanda sonra döner gelirsin uçak iner ve pencerelere bakarsın yolculara onlarda sana bakar


ve sen önemli bir iş yapıyormuşçasına eldivenlerini takar ve havaya girersin ama daha sonra altmış santim yüksekliği olan üç dört metre derinliğinde bir ambara girer diz çöker ve iki büklüm şekilde boşaltır ve yüklersin sonra tekrar körük bebek arabası yolcular şefler kaptanlar hostesler hava boşlukları düşünce boşlukları kelime boşlukları… önünden geçen 162 yolcuyu izlerken hayatı çözersin parmak izleri gibi giysileri de farklıdır saçları konuşma tarzları yürüyüşleri ve bekleyişleri her gün binlerce insan görüp binlerce öykü yazarsın kafanda ve sonra deri ceketli deri sakallı henüz üniversite öğrencisi olan bir yolcu yanındaki hatuna yazar olmanın bu ülkede çok zor olduğunu söyler yurtdışına özellikle bu yüzden gidiyorum der çok heyecanlıyım der pekala git dersin içinden bir daha geri dönme de tekrar bagajınla uğraşmayalım dersin yazar olmak isteseydim ben de yurt dışına giderdim herhalde dersin gidenleri uğurlamakla yetiniyorum dersin ve göz göze geldiğin bir bebek düşünce balonunu patlatır bu karede arabayı alır ambara atar


kapağı kapatır gidip bir sigara içerken “türk asılı izlandalı yazar girdo” dersin kendine gülmen kahkaha halini alır tutamazsın kendini ani bir sinir boşalması meydana gelir ve yanındaki tip “noldu lan” der hiç" dersin "bizim uçak frekansa girdi mi?" "inişe bile geçti oğlum, kalk hadi" telsizden geçen anonsu duyup “inişi de geçmiş” dersin koşmaya başlarsınız… onur-dublin taşta pozisyon 34 numara 29 eylül2008


apron çoğu zaman iyidir ama bazen kendimi kafese tıkılmış gibi hissederim apronda yüzlerce insanın arasında tanıdık bir yüz görmek umuduyla yolculara bakarken camın ardından aşağıda ve konuşup dururken insanlar izledikleri diziler becerdikleri kadınlar ve ek iş yapma planları ve hep aynı cümleler aynı hayaller aynı espriler üzerine tek bir söz bile söylemeye gerek duymayacağın kadar ölü muhabbetler döner durur çevrende dönüp dururken uçaklar “sen niye hiç konuşmuyorsun” derler “a-a sen televizyon izlemiyor musun?” derler “hosteslere neden bakmıyorsun?” “neden tütün içiyorsun” “adam gibi sigara alsana” senle aynı yaşta olup kaliteli sigara içen adamlar marka giyinen kira ödemeyen ailesinin yanında yaşayıp evlenmeyi bekleyen çeyiz düzen mesela çocuk yapan sonra sağlam bir işi olmadan daha parası olmadan ve düşünmeden bunları boş zamanı önemsemeyen bıraksalar yirmi dört saat çalışabilecek durumda maaşı az bulsa da halinden memnun iktidardan memnun ülkeden memnun tek sorun terörmüş gibi sanki tek ihtiyaçları kadınmış gibi ve sonra yolcular oradan oraya giderken


bagajları elli kilo gelen ve check in’e geç gelen ve hostesler, hostlar, kaptanlar dünyanın bütün insanları üzerine geliyormuşçasına çaresiz ve bitkin bir halde o uçaktan o uçağa koşarken sürünürken hatta tek bir sigara içemeden yemek yiyemeden güneşi görmeden yitip giden günler üstelik artan baş ağrısıyla günden güne çürüyen iç organlarınla ruhunu korumaya çalışırken kaybederek biraz daha biraz daha yaşlanırken düşünmeden geleceği kimseyle konuşmadan saate bakmadan takvime bakmadan yirmi yediye yaklaşırken seksen yedi gibi hisseden çoktan ölmesi gerekirken şans eseri hayatta kalmış gibi yaşamak için çabalamadan ölmek için çabalamadan öylesine işte gerçekten öylesine yaşaman ve hiç biri senden üstün değilken sen hiçbirinden üstün değilken aynı işi yapıp farklı hayatlar sürdürürken ve anlatamazken farklı olduğunuzu farklı hissettiğini sadece farklı bir amcık yerine pall mall’ı tercih edebileceğini yanında votka ile kordonda bir gece sessiz sakin gerçekten konuşabileceğin iki sıkı dost ile haftada bir gün olsa bile ve sadece bunun için belki de atlatman gereken iki gece iki gündüz iki akşam sonra tatil


sonra başa saran vardiya başa saran kabus sarpa saran hayat karıncalar misali işçiler ağustos böceği misali iş verenler ve masaldaki gibi gitmeyen işler güçlü ağustos böcekleri aptal karıncalar çalış dur sabahtan akşama ne için olduğunu düşünme işe git ve eve gel sadece televizyon izle gazete oku çocuk yap bir maske çıkarıp bir maske tak aynen bukalemunlar gibi renk değiştiren yüzler renk değiştiren ruhlar ve renk körü olan insanlar renk körü bir bukalemun gibi hissederken ben savunmaya geçemezken nerde nasıl davranılır bilemezken ve önemsemezken bunu önemsemezken toplumu adab-ı muaşereti mesela ya da her ne boksa içimden geldiği gibi giderken ayaklarım mesai saatleri dışında orada haftanın altı günü acayip insanlarla bir arada olurken atıp tutanları izlerken tüm bu komediye gülmek isterken ya da yüzlerine vurmak isterken sahte unutkanlıklarını kendimi kafese tıkılmış gibi hissederim!! sadece kendimi değil herkesin kafese tıkıldığını ve bir anahtarın olmadığını ya da ölüm dışında bir çıkış kapısının ama onlar parmaklıkları görmez ve el izleri de yoktur onların ya da dünü hatırlayabilecek kadar samimi olmaz hafızaları


yoktur ve yok olmak istesen de var olmak istesen de elinden bu sıkıcı aptal dizeler dışında hiç bir şey gelmediğini bilirsin ve olan biteni anlatmak da zaten hiç bir şeyi çözmez bir günü daha atlattım dersin sadece önünde binlercesi olsa bile.. ve sonra eve gelip odanda tek başına kağıt uhu ve makasla uçak yaparken nefes almaya başlarsın 3.aralık.2008


bir pazartesi sendromu evdeyim bir pazartesi günü günlerdir süren ağır vardiyalardan sonra nihayet üstelik günün pazartesi olması üstelik bayram sonrası ilk pazartesi olması durumu biraz tuhaf kılıyor açıkçası sabahın sekizinde balkondaydım kaldırımla tümleşik bir balkon ve işe giden insanları izledim bu sabah keyifliydi bir pazartesi sabahı işe gitmiyor olmak herkes tatilini yaparken onların gezgin ruhunu taşıyan bagajları ile savaştığıma göre hak etmiş olmalıyım bunu yine de anlayamıyorum insanları bir komşum "bugün de mi tatil sana" dedi "evet" dedim ona "bugün de tatil" sanki bayram boyu tatildeymişim gibi bir havaya büründüm uzaklaştı sonra bir sigara daha yakıp devam ettim güne kedileri izledim gizlice öğlen olduğunda bir paket bitmişti tütün içiyordum sarma yani daha kolaydı böylesi sar-yak-iç, sar-yak-iç zaman geçiyordu işte ölüyordu geri gelmiyordu keyifliydi ben de ölüyordum ve "geri gelmem umarım" dedim bir kaç sene içinde kapımı çalacak olan ölümün ardından başka bir hayata ya da başka bir dünyaya


geri gelmem umarım “bu kadar çok sigara içersen öleceksin”, dedi doktor “sen hiç ölmeyecekmişsin gibi konuşuyorsun doktor” dedim ona herkes ölecekti kaçarı yoktu bu işin zaman fark etmiyordu hem öyle mücadele vermek falan da gerekmiyordu ölmek için bir şekilde gelirdi zaten ölüm zamanı vardı ve en ufak bir hastalıkta intihar tutkusu ritmini arttırır komada ya da sakat bir hayatı tercih etmeyeceğimi hatırlatırdı bana ama şimdi düşünüyorum da bir pazartesi öğleden sonrasında daha fazla sakat-aşk yaşamaktansa komada kalsaydım keşke, diyorum o lanet olası ameliyat masalarından hiç kalkmasaydım bir şey kaçırmış olmazdım sanırım bir şey de kazanmamıştım onca yıl içinde yaşıyordum işte seke seke zig zag çize çize yaşamaya devam dedim içeri girdim perdeleri örttüm bir sigara yakıp ertesi gün gelecek olan ölümcül vardiyamı düşündüm sabah sekiz akşam sekiz uçaklar bagajlar kargolar ve insanlar ve lanet olası insanlar 6 ekim 2008


ingiliz hostesler ve türk erkekleri “boşa uğraşıyorsun” diye fısıldıyor kulağıma “hiçbir şey değişmeyecek” “bir şeyleri değiştirmeye çalışmıyorum” diye çığlık atıyorum ama kimse duymuyor ve devam ediyor kulağıma fısıldamaya “hiçbir şey değişmeyecek” “değişiyor” diye çığlık atıyorum “ben değiştirmeye çalışmıyorum bilakis stabil kalmasını istiyorum her şeyin herkesin boşluğa akmasını en doğal hali ile yok olmasını ya da patlayıp dağılmasını harikulade hiçlik ama değişiyor zigzag çiziyor ortama uyum sağlıyor herkes hızlandırılmış evrim insan ruhunda alev aldı” ses devam ediyor “boşuna uğraşıyorsun, boşuna” -uçağa girdik temizlemek için ingilizler fırst choice her neyse temizlik ekibindeydim 8 kişi 8 erkek hostesler ingiliz güzeller ve pek türkçe bilmiyorlar uçak alabildiğine batık ve zamanımız az buraya kadar tamam mı? devam ediyorum hostesler gülüp şakalaşıyordu kendi aralarında kendi dillerinde kendi kültürlerince biz ingilizce bilmiyorduk hiç birimiz ingilizce bilmiyorduk


ve onlar belki de bizim hakkımızda konuşuyorlardı olabilir türk erkekleri sürekli bakıp duruyorlardı bize biz de onlara mini etek ve azmış durumda olan sekiz erkek her neyse sonra işim bitti masaları ve koltukları siliyordum ben görev dağılımı yapılmıştı kimi kemerleri düzeltiyor kimi çöpleri topluyor kimi yastıkları düzenliyor falan filan benim işim bitti kapıdan çıkıyordum üç hostes kapı ağzında oturmuş vızır vızır konuşuyorlardı pardon daha önce içlerinden biri yanımdaki arkadaşıma bir prezervatif vermişti bazen kola, poğaça, kek veriyorlardı evet ama bu kez bir prezervatif vermişti ingiliz hostes yerde mi bulmuştu bilemiyorum “al sonra kullanırsın” demişti arkadaşıma bölük pörçük bir ingilizce bilen arkadaşa arkadaşım da ona “onlar bana küçük geliyor” dedi kahkahalara boğuldu hostes sonra gidip arkadaşlarının yanına onların da kahkaha atmasını sağladı böyleydi bu işler dünya seksin üzerine dönüyordu aşk safsataydı aşkın ortak bir dile ihtiyacı vardı konuşmaya tanımaya tanıdığını sanmaya aldanmaya aldatmaya aldatılmaya paylaşmaya paylaşılamamaya


tüm bu zırvalar için aşk gerekiyordu aşkın dili vardı seks dilsiz ve sağırdı dünyanın her yerinde böyleydi bu işler ve sonra işim bitti ve kapıdan çıkarken hostesin tekine baktım gerçekten baktım geçip gidene kadar sakallarımı kesmeyi unutmuştum ve “nasılda yalarım seni” diye geçirdi hostes içinden gözlerine baktım derinlemesine ve geçip gittim gülümsedi indim aşağı umurumda bile değildi en aşağı indim temizlik aracının yanına bekledim bir türlü inmedi diğer elemanlar işleri şimdiye bitmiş olmalıydı bitmiyordu ağırdan alıyorlar hostesleri kesiyorlardı fırsat olsa 7’ye 5 yaparlardı, eminim gangbang usulü herkes herkesi arzuluyordu ve aşk sadece sikişi kolaylaştırıyordu her türden sikişi fiziki ve ruhi düzenli seks düzenli acı düzenli yalan ve bekledim aşağıda kapıya çıktı elemanlar ve yolcular binmeye başlayana kadar aşağı inemediler erkeklerden nefret ediyordum kadınlardan nefret ediyordum bu gidişle bir uzaylı ile evlenecek ve karadeliğe gömülecektim kıyak olurdu boyut değiştirmek hiçliğe doğru


emin adımlarla ama olmuyordu haklıydı ses fısıldamakta hiç bir şey değişmiyordu sadece zigzag çiziyordu kıvrılıyor dolanıyor bulunduğu kabın şeklini alıyor ve yaşamını sürdürüyordu insanlar sıvı insanlar vardı bulunduğu kabın şeklini alan insanlar birde gaz halindekiler vardı her yere yayılıp büyüyen sömüren sindiren benzeştiren yapışan eriten ben katıydım donuktum soğuk bir buz kütlesiydim ve sıvı yada gaz haline geçemeyecek şekil değiştiremeyecek kaçamayacak ya da ölemeyecek kadar sıkışıp kalmıştım bir köşede fark edilmiyordum belki ama çırpınmıyordum da her nasılsa işte geldiği gibi giden odun gibi ve sonra dediğim gibi uçaktan aşağı indi elemanlar yeniydim işte ve hiçbirini tanımıyordum onlar da beni tanımıyordu tabii içlerinden biri “seni sevmedim” dedi “içtenliğin için teşekkür ederim” dedim ona “ben seni sevdim” sorun yoktu rol kesmemişti en azından samimiydi kaldı öyle durdu ve “bir ibne ya da ispiyoncu olduğunu düşünmüştüm” dedi


“uçaktan aşağı hemen indiğin için” “her ikisi de değilim” dedim “ama homofobik de değilim” “o ne demek” dedi adam “kökten sünnet edilmiş demek” diye yalan söyledim ya da doğruydu bu bilemiyorum oradaydım sonuç olarak çalışıyordum ve mesainin bitmesine 12 uçak 4 saat vardı ve artık temizlik değil yükleme ve boşaltma yapacaktım 12’sinden ilk’i alana indi yine bir ingiliz, thomas cook 238 yolcu manchester eldivenlerimi taktım ve uçak ambarına daldım ha bu arada mesai bitimi eve gidince hiçbirimiz ingiliz hostesleri düşleyemedik aletimiz kalkmadı yorgun bir şekilde yatağa girip uyuduk ve bu yüzden evli olanlarımızı eşleri anlayışla karşılamadı ben biraz bira-votka takılıp bunları yazdım ispiyoncuydum evet haklıydın moruk 4 temmuz 2008


sekiz otuz - yirmi otuz sabah sekiz otuz iş başı ramazanın ilk günü tipin teki oruç tutmaktan bahsediyor “allah’ın emri bu” diyor “tutmak zorundasın” cevap vermiyorum boş konuşuyor çünkü başka biri aynı kelimeleri aynı sırada söyleseydi belki de boş konuşuyor olmazdı ama insanları iyi tanıyorum bazı cümleler bazı insanlara büyük gelir ve diğer bazı insanlar, bunu fark etmeyip baş tacı yapar o büyük konuşkanları politikanın şifresi budur öğlen iki otuz istanbul uçağı türk hava yolları uçağın içindeyiz aynı tip oruç tutan tip “başım ağrıyor” diyor “ağrı kesici içsem orucum bozulur mu?” ortaya söylüyor bunu yüksek sesle “üzerine su içmezsen bozulmaz bilader” diyorum gülerek “harbi mi?” diyor tip ve herkes gülüyor söylediğime öğlen üç otuz alman uçağı lufthansa uçağın içindeyiz alman hostes, ingilizce bir şeyler söylüyor ben de anladığım kadarıyla cevaplıyorum basit cümleler olduğu için anlıyorum “open the door” gibi mesela “senin ingilizcen var mıydı ya?” diyor aynı tip “sana karşı yok” diyorum aval aval yüzüme bakıyor


o’ndan nefret ediyorum birinden nefret ettiğimi söylüyorsam tek nedeni samimiyetsiz oluşu ve boş konuşmasıdır başka hiçbir neden bence nefreti haklı kılmaz tamamen size zıt düşünse bile karşınızdaki akşamüstü dört otuz çalılıklar sigara içiyorum yanımda aynı tip oturuyor yanıma gelip oturan kendisi sonra da bana, “başka yerde sigara iç” diyor “oruç tutana saygım var ama karşıma oturan sensin” diyorum “burası izmir moruk rize değil!” akşamüstü altı otuz merkez az önce uçak altından çıktık tonlarca kargo yüklendi dinleniyoruz aynı tip “bir daha oruç tutarsam siksinler beni” diyor “bu işte çalışılırken oruç tutulmaz amına koyyim” diyor içimden lambamın cinine sesleniyorum; “ya şu adamı dilsiz yap ya da beni sağır” “tatildeyim moruk” diyor cin “eyvallah” diyorum akşam sekiz otuz paydos serviste cep telefonuma bir şiir yazıyorum pardon ama aslında bu bir şiir değil bu bir sihir ve yıllar önce lambamın cininden tatile çıkmasını istemiştim


“ben hallederim moruk sen keyfine bak” 01.eylül.2008 – 20:55-serviste


kırık sigara vardiya saatleri uzayıp giden vardiya saatleri, her yeni işin ilk günlerinde kolay geçen, ve zaman geçtikçe bir işkenceye dönüşen mesai saatleri sen hakkettiğin kadar kazanmadığını düşünürken yeteri kadar çalışmadığını öne süren vardiya amirleri ve bir uçaktan diğerine koşarken sonra bir diğeri, ve bir diğeri daha, sevkiyatta olabilir bu, yükleme boşaltma, koliler, çuvallar, ne olursa işte, boşalt yükle boşalt yükle ve bir süre sonra, kollarını hissetmemeye başlarsın ve bir süre sonra yumruğunu bile sıkamazken koliler ağırlaşır gitgide en hafifi bile dünyayı sırtına aldığını yada çivili tahta üzerinde yürüdüğünü düşündürtür sana, ve şiir anlamını yitirir o an, yazmak anlamını yitirir, düşünmezsin, indirir ve kaldırırsın fırlatır sıralar dizer boşaltır ve yüklersin ordan oraya ordan oraya ordan oraya saatten daha hızlı koşar ve sonra zamanın geçmesini beklersin kısa molalarda bir sigara yakmaya ancak vaktin vardır, yakar, ve nerdeyse fondip yaparsın dumana, sonra yine işbaşı,


paydos ve işbaşı paydos ve işbaşı paydos ve işbaşı aynen demir'in dediği gibi yürür bu işler, demirkafes'in kafeslenmişsindir mesai saatlerine ve o an gerçekten dış dünya yok olur ev yok olur müzik yok olur aşk, kadın, seks, sanat, her şey değerini yitirir sürekli olarak kafanda, bir sonraki tatil vardır ve o bir sonraki tatili bir sonraki mesaiyi düşünerek harcarsın uyursun genellikle bir yere çıkamazsın çünkü ne paran kalır cebinde ne de yürüyecek gücün her yerin ağrıyordur, tüm kasların ağrır kuvvetli bir şekilde ve bu ağrıyı kesicek bir ilaç, hap yada benzeri bir şey bulunmaz, işe yaramaz hiç bir şey, emekli olamayacaksındır daha iyi bir iş bulamayacaksındır benzer işlerde hayatını sürdürürken hayatını harcarken, zaman gelir geçer ve cebindeki son sigara az önceki koliyi yüklerken kolların iflas ettiği için dizinden güç aldığın için kırılmıştır, üşenmez ve tamir edersin sigarayı seni tamir edicek kimse yoktur oysa, yada sana tahammül edicek biri, evlenemezsin, biriyle birlikte yaşayamazsın, eve çıkamazsın, ailenle kalamazsın, ortadasındır, ortalık malısındır, ve yoldan geçen hiç kimse yüzüne bakmaz, senle birlikte boka batmaz kadınlar, mantıklı bir tercihtir bu, kızamazsın,


kızaramazsın da, hiçbir şeyi belli edemezsin, ne hissettiğini ne istediğini ne yaptığını donarsın çünkü gittikçe daha fazla idiotlaşır ve konuşmak zaman kaybı dersin hadi bilader, şu kargoyu da atalım, uçak kalkıcak, 3,5 ton evet tam olarak 3,5 ton toplamda 3,5 ton tutan içi balık dolu koliler üzerinden geçer, istanbul uçağına yüklersin onları, oradan israile gidicektir, ve kim bilir senin durumunda olan kaç kişi aynı malı yükleyip boşaltır, yükleyip boşaltır, yükleyip boşaltır... 23 ağustos 2008


var olmanın dayanılmaz gereksizliği üzerine gecenin dört buçuğu düsseldorf'a gidecek olan uçağı yüklüyoruz köln'den sonra en korkunç ağırlığa sahip bagajlara sahip olan insanlara sahip olan kent konvörün başındayım ambarda üç tip var ben aşağıda tek başıma bagajları konvöre veriyor boşalan arabayı çekip dolu bir araba yanaştırıyorum konvörün yanına traktörcü, yeni dört araba daha getiriyor yanaştırıyor ve arka ambardan bir tip de yardım için yanıma geliyor tipin adı ne bilmiyorum "evli misin sen?" diyor tip "hayır değilim" diyorum "neden?" diyor "henüz sözleşmeli bir işteyken üstelik bu maaşla niye evleneyim?" diyorum "allah her çocuğu riski ile beraber verir" diyor "öyledir herhalde" diyorum canım konuşmak istemiyor ama o bunu anlamıyor "aleti nasıl idare ediyorsun?" diyor gürültüden anlamıyorum ne dediğini "neee?" diyorum "evlilik gerekli" diyor "aleti nasıl idare ediyorsun?" "bu yüzden mi evlendin?" demek geçiyor içimden ama cevap vermiyorum o sırada susup uçağa yeni binen yolcuların bizden yana tarafta oturanlarına bakmak daha iyi geliyor ruhuma uçağın camlarından yolcuların hiçbiri aşağı bakmazken ve uçağın ambarında canı çıkan üç insanın onlara bagajları dolayısıyla ne küfürler ettiklerinin farkında değiller elbette tip de bu kadar çok insanın


neden sürekli hareket halinde olduğunu düşünmüyor olmalı ki ben de 1928 yılına ait ukrayna halk müziğini dinlerken yazdığım bu şeyin neye yaradığını düşünmüyorum aslında yazıyorum işte insanlar geziyor insanlar tanışıyor evleniyor sevişiyor ve çocuk yapıyorlar ve dusseldorf nasıl bir yer bilmiyorum ama ellerinden gelse bagajlarına evlerini koyacaklarından eminim amsterdam da öyle ya da stutgart manchester iyidir ama ya da paris verona ama almanya hollanda ya da irlanda'ya gidiyorsa bir uçak ve yanında söylediği her şeye karşılık içinden bir tekme savurmak geçen geri zekâlının tekiyle iş yapıyorsan bagajlardan daha ağır gelir her bir soruya karşılık içinden geleni söylemek çünkü her iş işten kovulmak isteyene kadar takman gereken bir maske ve gözünü kırpmadan öldürmeyi bile düşlediğin bir kaç geri zekâlı demektir ve o gün sabah yine aynı tip "gece işe gelirken bir hatun gördüm" diyor "gecenin bir yarısı telefonla konuşuyordu bir barın önünde" "orospudur kesin" diyor bir diğeri "ya öyle midir?" diyor tip yeni bir şey keşfeden çocuk gibi açılıyor gözleri "laf atmak istedim ama servis geldi" diyor "atsaydın oğlum bir şey demezdi" diyor "demezdi di mi?" diyor


aynı şaşkınlıkla ırkçı değilim faşişt değilim ve hiç olmadım ama günün birinde günümün içine eden bu lavuklar yüzünden katil olabilirim evet bunu başarabilirim ve gazetelerin olayı bir aşk cinayeti olarak değerlendirmeyeceğini biliyorum ama benim kendime has ruhuma ya da ruhsuzluğuma tecavüz edenleri de bir eğitim sorunu olarak değerlendirmemeleri gerektiğini düşünüyorum benim yeni insanlara yeni tatlara yeni renklere ve nüfus artışına ihtiyacım yok çocuk yapmanın gereksizliği gibi gereksiz çocukların da doğmadan ölmesi gayet makul geliyor 22 ekim 2008


ikinci bĂślĂźm polidize


460 bildiğin her şeyi unut kısa bir süre için gözlerini kapat ve sıkı sıkı tutun kendine emret de emredersin de ve yat yere sürün sürün sürün ayağa kalkma asla onlar kalk diyene kadar ayağa kalkma ve öl eğer ölmen söylenirse iradeni sıfırla kendini sıfırla bildiğin her şeyi sıfırla ve yeni baştan başla onlar sana artık gidebilirsin dediğinde hatırlamaya çalış sonra dinlediğin tüm şarkıları ve izlediğin tüm filmleri tanıdığın herkesi.. yeniden keşfet.. en baştan.. zor olacağını biliyorum küçük dostum.. ama başarabilirsin evet hatırlayabilirsin.. gabba gabba hey 27.02.2007


devletanrı devletle ilişiğimi kesiyorum ama o bana ilişmekten vazgeçmiyor çok ikiyüzlü ve aynı zamanda da yüzsüz herkes için her türlü şekle girebilecek kadar esnek ve işine geldiği durumlarda katı çarparsan üzerinde bir kesik açılır atsan atılmaz, satsan satılmaz bir şey yani aslında ortada yok gizlenme konusunda usta ve suçu başkalarına yıkmakta aceleci onun için iş gören melekleri var cebrail, medya mesela polis azrail israfil olan ordusu var ve mikail sermaye tanrı gibi bir şey işte ama tanrı kadar cool değil çok kasıyor herhangi bir noktada açık vermemek için açıklarını açıklarsan ortadan kaldırıyor sihirbaz gibi de yani aynı zamanda çok fonksiyonlu bir bilmece devlet duruma göre her türlü şekle girebilir ve din de ona ait dinsizlik de ve hepsinin aralarında tümünün bütün devletlerin gizli bir antlaşma var kaplamışlar tüm kara parçalarını ve denizleri de hatta gökyüzünü kaçılabilecek yerlerde bile peşinden geliyorlar bir hapishane dünya isyan edip duvarları yıkmaktan başka seçeneğimiz yok


ama siz yine de yeni bir iktidarın yeni bir ideolojinin yeni bir sistemin peşinden gidin değişim umudu ile. çıkış yok a-narchía’dan başka 10.haz.2014 – 16:35


gitmeyen yakup “kötü bir gece ve kötü bir sabah” dedi zack bunu kendine üç kez söyledi mutfağa geçti, kendisinin yanından ayrılıp öperek kendini, seni, hayatının kadınını onla kendi arasında herhangi bir fark gözetmiyordu geçti, mutfağa bir sigara sararken müzik açtı cure tabii ki the funeral party sardı, özenle, şarkıyla sigarayı iç içe çıktı balkona kötü bir şey olacağı hissi ile hayır, hisleri kuvvetli değildi ezberlemişti sadece birbirlerinin eşleniği günlerin ardı arkası kesilmeyen görecesizliğini cold çalıyordu bu kez yine the cure ve sigara yarıya bile inmemişken durdu müzik şarjı bitiyordu telefonunun bu muydu olacak olan kötü şey sanmıyordu bilmiyordu ama değildi değil gibiydi değil gibi yapmak zordu bitirdi sigarayı hızlıca onu içeride bekleyen bebeğini daha fazla tek bırakmamak için sarıldı öptü şarja taktı şarkısını kağıt ve kalem aldı düşündü, yazarken belki de dün gece planladıkları gibi sabah otostopla gitmelilerdi nereye olursa olmazdı


mektup yazmıştı ona ikinci mektubunu gece, cep telefonuna kalkınca mektubu bilgisayara aktardı ve pinero’yu 2009. kez tekrar izlerken kaldı uyuya uyandı öptü kendini diğer yatağa taşıdı geniş ve ferah olana sarıldı asla bırakmamacasına ve bu arada bir türlü kurbağalar batmaktan gelemiyordu denge, demişti mektupta bugün günlerden ‘denge’ gerçekte var olanın asla açığa çıkmamış enerjisi dengede olmakla sabitlenebilirdi ve o’na eğer bir şey olursa ağlarsa mesela dünya hapı yutabilirdi o kadar emindi kendinden kendinden ve içinde çıktığı nehrinden büyük konuştuğu söylendi büyük susuşları sonrası büyük oynuyordu oysa her şeyimi verip hiçbir şeyinizi istemiyorken bir şeylerinizi çalmaya mecbur etmeyin beni dedi siz orada seslice karmakarışıklığınıza sabitlenebilirsiniz sessizliğimize kulak kesilmeyin yeter dedi zack içinden dilediği bir serzeniş gibi


iyiydi nihayet iyileşmişti şimdi iyiydi ve gece iyileşmişti bir saatin boşluklarla akan tik taklarına alışmış korktuğu karanlıkta yatışabilmişti kötü bir gün mü, demişti yanılmıştı her gün kötüydü daha kötü ne olabilsindi bir hiç uğruna ölen onlarca işçi ne yaptığını anlamadan dövülen kadınlar en yakınları tarafından iğdiş edilen çocuk düşen borsadan daha önemli olamazdı tüm bunlar olmamıştı hiç bekledi aynada kendisi ile yüzleşerek zack zamanı gelmişti zamansızlığın bugün günlerden denge kaosun göbek adı anarşi motor sesleri silah sesleri uçaklar bombalar ağaçlar dünyanın bütün hezeyanları birleşin! derin bir nefes alıp öptü o’nu hayatının tek kadınını uyurken o uyumuyor uyanıyordu biri dinlenirken diğeri okunuyordu “sarmal doku çetesi” koydu adlarını iki kişilikli tekil terör örgütlerinin kimseyi öldürmezlerdi ama devlet bu kendi şiddeti dışında her şeyi yasadışılaştıran devlet kendi sergüzeştleri dışında


herkes terörist kendi kendileri dışında herkes hiç devlet bu yalanlarını doğrulatmak için gerekirse kan kullanır şerbet niyetine devlet adı soyadı her zaman ve koşula adapte bir değişkenlikte paranoyak devlet paranoyak devletler herbiri aralarında hiçbir fark gözetmeksizin herbiri şirketler medyalar ordular polisler çoğu bilim adamları çoğu mühendis hemen hemen birkaç kötü adam illuminati difüzyonun nosyonu normların paralelliği her bir ülke sınırı için ayrı ayrı paralel eğriler pasaportlar ve kan basıncı beynimi didikleyen acı beyninizi didikleyen açık çekler para para para hayır hayır hayır bi saniye lütfen bi saniye dedi zack kurbağalara bakmaya gitmeyecekti onlar gelsinlerdi eğer isterlerse prensliğin veya prensesliğin arzusunu dışlayıp gelsinlerdi eğer gelebiliyorlarsa gitmedi gitmeyecekti bunu kendine hiç söylemedi. dedi lethe: “dur bi sakin adamım çay koy sigara sarıcam” “hay hay” dedi zack


güldü ağladı dünyada o kadar haksızlık varken hangi birine karşı çıkabilirlerdi denemeye değiyor muymuşdu ki olabilir miymiş di ki? mümkün müymüş dü ki değişsin dünya hiç dert değil dedi zack ben dünyayı değiştirmekten ziyade kendimi değiştirmemek için veriyorum mücadelemi döndü lethe’sine sarıldı ve bekledi birbirlerine “durma” bile demiyorlarken hiç durmalarını diledikleri olaylar karşısında alkış tutup tempoyu ayarlayan polisin gözlerinin içine bakarak geçtiler el ele yoldan yiyosa bir şey desinlerdi korkaktı polisler askerler korkaktı politikacılar patronlar işçiler sendikalar solcular ve sağcılar ve yolsuzlar alayı ödlek bir tutkuyla bağlıyken iktidar olmaya senkronize bir sessizliğe gömülmeli kendi canları yanmasın diye canların yanmasına göz yumabilirlerdi ellerinde tuzaktan kumanda beyinlerinde porno endüstrisi durdu gerçekten durdu zack hiçbir şey demedi demeyecekti anlamasınlardı anlamayacaklardı bunu kendine hiç söyledi


kurbağalar dilsizdi çağırsalardı da gitmezdi “hiçbir şey görme” dedi kendi kendine zack “hiçbir şey duyma dilini yutmadığın sürece sorun yok nigga” 3.haziran.14


helikonomikclass.. ekonomiye kafam pek basmaz ama, geri zekâlılar ordusuna karşı tahammül sınırımı zorluyorum hâlâ bir geri zekâlı olarak burada bir dengesizlik hali görüyorum kim aptal bilmiyorum kim kandırılıyor kim üç kağıtçı gerçekleri görmemekte direnen kim inatçı olan kim ayırt etmekte zorlanıyor gerçeği artık zihnim muhalefet yapmak bana göre değil sadece şu var ki aptal yerine konmak gerçekten can sıkıcı ve aptal yerine konmayı hakkedenler de var aramızda ve sayın başbakan iki gıdımlık yolu helikopterle giderek mi çözeceksiniz ekonomiyi bilmiyorum ama 550 kişiyi sınır dışı etsek ülke zenginleşir diye düşünüyorum emekli eski 550’leri aç bırakırız yetmezse ama bu şekilde iki gıdımlık yolu helikopterle kat etmek pek akıl kârı gelmiyor bana izmir’e uçakla gelebilirsiniz tamam pekala etrafınızdaki korumalarınız da kabul edilebilir diyelim ama allahın belası bir semtten bir diğer allahın belası semte helikopterle gitmek de neyin nesi? dün gece ondokuzda inen uçağınızdan yoğun güvenlik önlemleri ile indiniz ve siz helikoptere binerken sonra ben uçağınızı temizliyordum evet bunu yapıyordum ve birkaç yıl öncesinde de siz allah’ın belası rize’den allah’ın belası ardeşen’e helikopterle geldiniz ve allah’ın belası korumalarınızdan biri de ben oldum o sırada


buna mecburdum ama askerdim çünkü ve silahım bozuk olmasa sizi vurabilirdim helikopterinizi yere indirebilirdim yapmadım yapmadım çünkü bozuk bir silahım vardı ve geçen zaman içinde hiçbir şeyin değişmediğini gördüm dün gece helikopter allah’ın belası helikopterle allah’ın belası bir pistten allah’ın belası bir açılışa gitmek için hareket ettiniz kalkınma derken bunu kast ediyor olmalıydınız kalkınma helikopterle kalkmak falan nerdeyse komünistleri bile kendi safınıza çekeceksiniz ya tek gerçeği gören benim ya da gerçekten aptalım ve mesihe karşı deccal rolündeyim bunu diyor herkes işyerimdeki herkes kral diyorlar sana bu söylediklerimden sonra da beni asma kararı alırsanız ben de kral olduğunuza inanıp size biat ederim 4.mart.2009


çalarak yaşayanlara bazen kendini bir aptal gibi hissedersin yaşanan onca şeyin karşısında ayakta durmaya çalışırken geri zekalıymışsın gibi hissedersin kendini boktan bir hisse kapılırsın ve bir hisse ararsın kendine olur olmaz her yerde sana ayrıldığı söylenecek olan özel bir bar taburesi ararsın özel olan herhangi bir şey bir kuş mesela hediye paketi yapılmış bir kuş havaya salman için havaya salarsın çünkü kafeslenen sensindir ve kimse görmez önündeki telleri özgür olduğunu düşünür herkes özgür ve umursamaz ve yine de onlara ters gelecek bir hareket yaptığında seni fevri hareket etmekle suçlarlar ve bir sonraki dizeyi düşünürsün inatla bir sonraki gün yerine bir sonraki dize kapana kısılmışsındır oysa herkes gibi bir fare gibi kapana kısılmışsındır ve inat ediyorsundur yaşamaya hayır! ben o peyniri yemeyeceğim dersin hayır! üzerime kaynar su dökemezsiniz dersin köşeye sıkıştığını bilirsin öfkenin acıya dönüştüğünü bilirsin en zor zamanlarda, en sert müzikler seni kendine getiren öfkeli adamlar seni kendine getiren öfkeli sesler korosu öfkelisindir sen de en az onlar kadar ve öfkeni içine atmaktan başka yapacak bir şey bırakmamışlardır sana kendimi bu hale getirebildiysem dersin sana neler yapardım hayal et ama yapmıyorum çünkü acıyorum sana


ve kimsenin bana acımasını istemezdim ve kimsenin bir yalancı olduğumu düşünmesini de istemezdim ama her şey bir noktaya kadar gelip başa sarar daima ya da kaset sarar ve çıkarıp inatla onu yuvasından tamir etmeye çalışırsın aynı sesleri duyacağını bildiğin halde aynı yerlerde ve sonra aradan yıllar geçince sıkar artık seni bu bant kaydı değişime değil kendine gelmeye ihtiyacın vardır senin içindeki her şeyi bir tükürükle çıkarıp atmaya kusmak değil, hayır tükürmek ve sen hiçbir zaman yapmak zorunda olduğun işlemlerin içine sinmediği bir işte çalışmak istemezsin bu yüzden buradasındır zaten bu yüzden hala evden çıkamıyorsundur bu yüzden tek başına oturmuş müzik dinliyorsundur saatlerce ve geri zekalı olan sensindir aslında çelebi hava servisi ya da amcor packaging ya da elektromed ya da girip çıktığın daha niceleri değil sensindir aptal olan senin gibi düzinelercesidir düzülesi düzineler hemen evlenip çocuk yapan sonra kendini bağlayan düzineler ellerini bağlayan dilini bağlayan öfkesini yatıştıran bir çocuk edinen düzineler nedir ki çocuk dünyada düzinelercesi var düzen ya da düzülen tarafa geçmeyi bekleyen bazen düzen bazen düzülen düzineler


ve hiçbir zaman önemsemeyen hangi tarafta olduğunu elim sende oynayan dünyanın kuralı bu diyen uyanık olmak zorundasın diyen kurnaz olmak zorundasın diyen takma, boş ver, onlarla uğraşılmaz diyen öfkesini daima kendilerinden güçsüzlere kusan düzineler sert bir duvara çarpınca arkasını dönen hemen zorlamayan hayatı hedefleri olmayan inancı olmayan düş gücü olmayan sürüyle adam sürüyle adam gelir sana ve boşuna uğraştığını söyler teslim olman gerektiğini söyler beyaz bayrağı salla der sırıtıyormuş gibi yap meselelerin üzerine fazla kafa yorma irdeleme hayatı dünya değişmez değiştiremezsin dünyayı uymak zorundasın onlara bakar ve acizliklerine acırsın ama sen de acizsindir aslında elinden gelen tek şey küfür edip, bağırıp çağırmak olur o adi, üç kağıtçı götlerin ofislerine girer sekreterlerinin dur ikazlarına karşılık vermeden kapıyı açar ve sertçe çarparak kapıyı gözlerine bakarsın patronunun “burada borcundan daha büyük hasara neden olabilirim” dersin “ve yaratacağım hasarı karşılamaz maddi durumum” dersin “ve ruhumdaki öfkeyi de yatıştırmaz bu” dersin korkutursun onu korkutursun ama sen de korkuyorsundur aslında üç buçuk atmasan bile korkuyorsundur kendinden korkuyorsundur öfkenden korkuyorsundur yapabileceklerinden adamı boğarak öldürmekten


fiziken güçlü olmasan bile delirip üzerine yürümekten bunu yaptın daha önce defalarca yaptın bunu başkaları için yaptın kendin için yaptın hak edileni almak için yaptın hak edileni vermek için yaptın kavga etmeyi sevmesen bile etmek zorunda kaldın defalarca abin için ettin yeğenin için ettin dostun için ettin ama şimdi burada o lanet olası büyük büyük büyük şirketlere karşı oturmuş bir şiir yazıyorsun elinden gelen tek şey bu çünkü ve o yasal hırsızlara karşı söyleyebileceğin hiçbir şey durumunu değiştirmez ısrar edersen yüzsüz olursun başını öne eğer, susarsan koyun olursun ve çoğunluğun aptalı oynadığı bir dünyada ne kadar çok zeki olursan o kadar çok aptal yerine konulursun hiçbir şey değişmez ve seni değişmeye zorlar herkes sinirden ağlamaya başlar sonra bir sigara yakarsın ve sonra bir sigara daha sigara üstüne sigara kendini öldürmeye çalışıyormuş gibi kendini öldürmeye kadar gider yani buna kadar götürtürler adamı sigara ya da tüfek ne fark eder ki? ne önemi var ki zamanının emeğin ne önemi var 27 günün ne önemi var 400 kağıdın ne önemi var şiir var hala sihir de olmalı öyleyse


buralarda bir yerlerde olacak bir hayal görüp kendini iyi hissetmen için biliyorsun diyecek sana geri alacağını biliyorsun kaybettiğin her şeyi senden çalınan her şeyi linç edilen her şeyi ruhunu korumaya devam et kelimelerini korumaya devam et öfkene sadık ol acına sadık ol ve bekle sadece ölmeden bekle zamanı gelecek kendini kandırma diyenler aptal olduğunu düşünenler düş dünyasında gezdiğini söyleyenler kapatıldıkları kafeste sirklerine devam edebilirler ben oyun oynamıyorum burada kurallarınızı da bilmiyorum ve kazanmaya da çalışmıyorum kendim olmak istiyorum sadece kendime kalmak istiyorum kendi başıma kalmaya çalışıyorum ve üzerinize içmemi istediğiniz bir bardak suda boğulduğunuz zaman ben sigaramı yakmaya devam ediyor olacağım aptalca gelebilir evet ama en baştan beri bir aptal olduğumu söylediniz zaten o halde şimdi çenenizi kapayıp terbiyecisini yutan aslanın filmini izlemeye devam edin 14.nisan.2009


latin anadolu belki de haklıydı ricardo edmundo karısını ve kızını öldürdüğünde tarihsel süreci dillendirmiyorum şiir uzamasın sola kırmak istedi sadece ama gerçekten istedi olmadı bir anlık refleks karmaşası bilinçaltının hayatına attığı çelme gerçekte biz kimiz diye sordu içgüdüsel olanı ne belirler bir hafta önceydi sadece yedi gün önce yani yeni günün başlangıcı bu arada şiire kafiye katmak için değil bu yedinileme ve üçerli dizeler akışını bir yerde bozmak gerekliydi konuya geri dönelim itkisel olanla istendik davranış arasındaki çatışma içindeki kaosu başlattı toplum ve doğa arasındaki arbedede ölen balık ağacı sevgilisi, yani eşi onu sarhoş bir halde gördüğü adamla basınca aklı karıştı mary’nin ve garcia yani yaygaracı olayı gören diğer kişi


tüm mahalleyi ayağa kaldırdı tam olarak ne söyledi hatırlamıyorum ama ricardo ve mary için bir cehenneme dönüşünce doğup büyüdükleri yer bir hafta içinde gitmek dışında bir seçenek kalmamıştı “istenmediğim yerde durmam” gibi bir tepkiden daha çok “istediğim alanda barınamıyorum” türü bir küsmeydi onunkisi yola çıktı eşi ve kızıyla beraber ve aklından bir an bile geçmedi mary ve luis arasında herhangi bir duygusal ya da cinsel temasın olabileceği gerçek olan da buydu olmamıştı olabilirdi belki ama o gün değil otuzbeş yıldır tanıyordu mary’yi yaşı otuzyediydi mary’nin öldüğünde ricardo ise otuz dokuz kızları yedi ama dediğim gibi dostlar tarihsel sürece girersek şiiri bitiremeyiz garcia aşıktı ricardo’ya olayı da algılamak istediği biçimde anlattı olamazdı böyle bir şey anadolunun ücra bir kasabasında yola çıktılar başka bir şehir başka bir hayat kör bir toplumun dilini kesmek gerekir sadece kulaklarının sesini dinleyip ait oldukları yapay doğa ve


ahlaki travmadan sıyrılabilirlerse yola gelebilirler belki bu tüm dünya insanları için böyle arap ya da japon ya da viking veya zenci olman kabul edilir bir fark içermez yaptıklarını yapma nedeninin için içinde bulunduğun koşulları öne sürdüğün esnada isyan etme hakkını zihninde saklı tuttuğun sürece savunmaya geçemezsin aldırış edilmez ve dediğim gibi belki de haklıydı ricardo edmundo karısı ve kızı öldüğünde mahkemeye kendini sunarken aklanmaya çalışmayıp “ait olduğumuz toplumsal norm ve kurumsal bağnazlık atar damarımızı kesiyor” dediğinde karşıdan gelen kamyoncunun hikayesini de başka bir zaman anlatırım dediğim gibi şiir uzar ve beni bekleyen bir durum söz konusu bulaşıklar ve hayat eyvallah 14.haziran.2014


pes üzerimizdeler çok üzerimizdeler hem de göremiyoruz bile onları nasıl bir şey olduklarını bilmiyoruz bombalarla vuruyorlar bizi onlar da bizi görmüyor aslında nasıl bir şey olduğumuzu bilmiyorlar ya da farkımız olmadığını onlardan savaşlar böyle yapılıyor artık çok değişti her şey düğmeye basıyor ve 5 dakika sonra gemiye dönüp uçağındaki ekrandan izliyorsun olan biteni gerçek değilmişçesine gerçek gibi gelmiyor çünkü hiçbir şey gerçek gibi gelmiyor artık televizyon gerçekliği öldürdü bulunduğun yerde varsın sadece bulunduğun yerde olan biten gerçek sadece diğer her ne varsa, asla yaşanmadı hem ülken için bu çocuklarının rahat yaşaması için torunlarının asla göremeyeceğin mezar taşların için tarih önemli geçmişe dönüp baktığında “kazandık” diyebilmelisin “siktik analarını” “biziz her şey” böyle yapılıyor bu iş ve çok kolay aslında “devlet için” “rahat yaşam için” böyle diyorlar onlara üste para veriyorlar üstelik şanlı tarih intikam hırsı açlık ve sefalet olmasın diye ilerde önce kendin, sonra ailen için mahalleni kurtar evlat şehrini ülkeni dünyayı sonra da hiçbir şey olmamış gibi övün tüm bunlarla buraya da gelecekler çok az kaldı


çok az kaldı her şeyin sona ermesine üçüncü dünya savaşı dördüncü beşinci onaltıncı “asla bitmeyecek” dedi bi ses “asla sona ermeyecek” bencillik her yerde sen onu vurmazsan, o seni vurur o aç kalmazsa, sen aç kalırsın kıtlık kuraklık bitmek tükenmek bilmeyen bir intikam hırsı adını bile bilmediğin ataların ve gelecek için hadi evlat bas düğmeye israil filistin’i sikti israil lübnan’ı sikicek amerika ırak’ı sonra iran uzak doğuda görünmez tehlikeler balkanlar ve hatta mars bile tehlike altında hey bi saniye girdap hâlâ hiç bir şey yapmak istemiyor ama ve kararlı bu konuda elindeki bira ve yanındaki hatuna zarar gelmesin yeter evet o da onlardan biri evet o da bencilin teki buraya kadar dostlar her şeyi kaybettik yapabileceğimiz hiçbir şey yok beklemeliyiz sadece kapıma kadar gelecekler ve almanya’da olduğu gibi tecavüz edecekler hatunuma benim yanımda hiçbir şey yapamayacağım vuracaklar beni de sarhoş öleceğim üstelik hiçbir önemi yok ama tanrı da yok savaşmak için bir nedenimizde savun şimdi elindeki son birayı afrika’da bir çocuk açlıktan ölürken saklama gerçekleri hepimizin parmağı var bu işte ve karşı çıkmayacağız


boş vaazlar vermek dışında boşa çene çalmak ve birkaç slogan sallamak dışında hiçbir şey yapmayacağız unutulur dostlar unutturacaklar ve gerçekten hiç önemli değil vurun beni de üstü sizde kalsın hayatımın karşı çıkmıyorum artık yo, hayır korkağın teki değilim sadece beş para etmez bir adam olarak bu boktan hayatımı daha da boktanlaştırmak istiyorsanız rahat yaşamam mümkünken daha az çalışarak üstelik siz tam tersini iddia ediyorsanız savaşmanın bir anlamı yok hadi beyaz bayrakları dikelim göndere sonra da kendi kendimizi vuralım onlara kalsın bu dünya onlara kalsın izmir alsancak kilise sokağı ve efes güneşi bırakalım onlar kazansın 10.ağustos.2006 – 14-16 nöbeti


tao 1. çoğu zaman yalnız olsan da dünya içine düşürüldüğün bir ağ gibi gözükse de gözüne örümceğin gözleri güzel hiç olmazsa ve uyku hâlâ zaman kaybı bizler için çalışmak zaman kaybı düşünmek zaman kaybı ve yine de bir değeri yok akıp giden zamanın boşa harcanabilir geriye kalanı umursanmayabilinir biz istediğimiz gibi yaptıktan sonra istediğimizi hiçbir şey yapmadan, istemediğimiz gibi iki saat yaşam için satılık on iki saat duraklarda bekleyişler otobüslerde bekleyişler bir ofise sıkışıp koltuğun üzerinde güneş batana dek bekleyişler hiç batmayan güneşin kör edene dek yakacağı günleri mesailerde bir vatozla öpüşerek ve biriktirerek arda kalanı bir sonraki özgürlük için bu şekilde beş gün bu şekilde altı gün yedi veya otuz geçip giderken hayat durmadan hız alan devrilen ve dolanan çözmeye çalışmaktan sıkılan bedenler çözünmemeye çalışmaktan sıkılan bedenler sadece ve sadece bir hiç uğruna daha çoğunu vererek daha azı için on saati vererek iki saate beş günü iki güne


güneş doğmaya devam etti güneş batmaya devam etti ağaçlar sallandı ve nehirler aktı balıklar unuttu her şeyi ormanın derinliğinde yaşandı hayat okyanusların dibinde hayvanlar için ve hayvanca hiç değilse güneş doğmaya devam etti biz ozonu delerken başka bir gezegen ararken ormanları ev okyanusları çöp yaparken güneş doğmaya devam edecek bulutlar akmaya beyazdan griye griden beyaza tüm evren gülerken aptallığımıza balinalar intihar ederken ayyaşlar olacak sadece aylakça yaşadıkları için pişman olmayan toprağın altında 2. değiştirmeye çalışmak dönüşmektir biraz da hiç bir şey değişmez ne de olsa yol alır sadece çizilen rotada bir çemberin etrafında 7 gün 24 saat hafta içleri hafta sonları dön dur hayat boyu ilkokuldan ortaokula ortaokuldan liseye bir şeyler öğrenmek için bir şeyler öğretmek için sıkılarak ve oflayarak ama pes etmeden asla ve sonunda pes ederek yaşamaya dondurulmuş bir şekilde aynı saatte uyanarak ve uyuyamayarak asla geceden çalarak gündüzleri satarak bir cumartesi gecesi için alkol parası için


sahil kenarı için kovarak şarapçıları yanından boş bir şişeyi çok görerek bir sigara vermeyerek “ama ben çalıştım” diyerek hak ederek kazanmak, köleliği kendi kurduğumuz kapandan beslenerek yiyerek birbirimizi ölümüne uyuyamamak ve somurtarak uyanmak her sabah nereye kadar gideceğini bilmeden hiçbir yere gitmediğini görmeden sürekli değişimi isteyerek daima dönüşerek devam etmek daha çok yapışmak tavaya ters dönüp takla atmak değişecek demek değiştirelim demek değiştirmelerini beklemek oy vermek ve oy almak epidemik bir mikrop gibi durmadan yayılmak dönemlere bölünen tarih dönümlere bölünen toprak çağ açıp kapatan insan hiçbir şey değişmez aslında değiştirmek isteyen dönüşür en fazla giderek teslim olur karşı olduğuna devrimler yapılır isyanları bastırmak için oysa isyanla başlayabilir vahşiliğe doğru bir evrilim yani ilk insanlara kısmen aylaklığa kısmen çalışmaya karnımız acıktığında doyacağımız miktara ve milyarlarca çoğalmaktansa kaplanlar kadar kalarak dünyada tao’ya boyun eğerek akan su gibi lethe’de yıkanarak akış yönünde kayarak zamansal akışı kaldırarak not etmeden hiçbir şeyi tarih yazmadan kabileleşmeden mesela gelişmeden toplumsal anlamda ki imkansız olamayacak kadar


hâyâl ürünü oldu artık her şey var olan cenneti yok edip bir cennet vaat ettiler ölüm sonrasına koştu herkes bir şeyin peşinden ölene dek sürdü yaşam savaşı hayatta kalmadı hiç kimse geldiler ve gittiler ve yenileri geldi sonra tao kaldı yerinde her şeyi kapladı ve hiçbir şeye sarıldı 24mayıs2009


retro başkaları nasıl yapıyor bilmiyorum ama yatağa girdiğimde eğer sarhoş değilsem olasılıkların tecavüzüne uğrar beynim on yıl sonra neler olacak? umurumda bile değildir on yıl sonra bana neler olacağı ölebilirim aç kalabilirim trafik kazası deprem savaş uzaylıların istilâsı bile mümkün ve savaşa karşı değilim ve barışa karşı değilim karşı olduğum tek şey yaşamana ucu ucuna yeten bir miktar için saatlerce çalışmak zorunda olmak on yıl sonra neler olacak? on milyon yıl önce neler olmuştu? gelişim insanı sakat bırakır teknoloji insanı sakat bırakır ilkelken avlanarak veya ağaçtan beslenip bir mağarada yaşayabiliyorken şimdi on iki saat çalışmak zorundayız herkes bir şeyler üretmek zorunda döngü sürmek zorunda savaşlar çıkmaya devam edecek ve ekonomiye kafamız basmadığı için maaşımıza gelen zammın artan vergiye eşitlendiğini ve aslında daha çok verirken verdiklerinden daha çok aldıklarını asla fark edemeyeceğiz yeni bir telefon yeni bir kol saati yeni bir ayakkabı ekmek su faturası ve binlerce yıl önce daha özgür olduğumuz bir gerçek


evrim doğayı terk etti insan doğaya hükmediyor ve artık geriye dönüşü mümkün olmayan bir süreçteyken nükleere karşı olmak yerine üçüncü dünya savaşının çıkmasını bekliyorum ben hatta dört ve beşinci insan ırkının kendi kendini yok etmesini beklerken bilim kurgu kitaplarında kalacak uçan arabaların gezdiği tekno şehirler ve bana sorarsanız en başa dönüp yeniden ormanda yaşasak hiç fena olmaz 19.eylül.2008


üçüncü bölüm ara bölge


dokuz sekiz onüç bazen gitmek zorundasındır bazen gitmek zorundadır ve kefelerine zorunlulukların konulduğu bir terazi hiçbir zaman dengede durmaz tahterevalliye döner hayatın mantığı sikip atarsan ama ve zorunlulukları da yanında yani içinden geleni sırf içinden geldiği gibi yapmak için biraz cesaret sahibiysen cesareti de siktir et lan hatta bunun onunla bir ilgisi yok korkuyla ya da başka herhangi sikik olan ya da sikilmene neden olabileceğini sana hissettiren bir duyguyla alakası yok sadece sikilebilme riskini sikip atarsan yani herhangi bir şekilde her şekilde en sonunda ya da devre aralarının herhangi birinde hayat kaç devre diye düşünmeden soyulma odalarına sokulacağın vakit tabelayı görmezden gelirsen oyunda olduğunu düşünürken herkes yani bir tiyatro sahnesinde söylemen gereken replikleri ezberlediğin halde başkalarından duya duya sırf içinden geldiği gibi yakarsan o sigaranı susarak susarak ve sorgulamadan anlamalarını bekleyerek en azından daha önce defalarca anlattığın birilerinin neyi neden niçin ya da hangi çıkmaz sokağa yönelerek yaptığını bir çıkar için ya da zekice planlanmış bir taktiğe göre davranmadığını hiçbir şey anlatmadan ve herhangi bir soruya da maruz kalmadan anlamalarını bekleyerek


tahterevalliden inmişsindir moruk merdivenlerden de çıkmıyorsundur bir kaydıraktan keyifle aşağı inmek için salıncaktasındır lan tek başına sallanmayan bir salıncakta bir fırtınanın kopmasını beklersin rüzgarın seni sallaması için ve herkes içine girdiğin asansörün zincirlerini senin kestiğini söyler toprağa sürten ayakların bir ileri bir geri sallarken seni bu ninniyi dinlersin uyutulmak için sen kendini sallarken ninniyi onlar söyler uyumazsın büyürler 9 ağustos 2013


nedensiz bazen bazıları için bazı zamanlar zordur neden yaşadığını idrak etmek ölüm kararı ve ertesi daha ertesi günler arasında sıkışıp kalmaktan söz etmiyorum ya da herhangi bir şeyin daha iyisini arzulamamaya yol açan umutsuzluktan mutsuzluk da değil burada algıyı ahmaklaştıran neden oturup sigarasını yakar ve bekler adam ya da kadın ya da her neyse geçip gitmesini göremediği bir şeyin bakış açısını bulanıklaştıran -‘görüş’ değilsis bulutlarının arasından kararsızlık değil üzerinde karar verilebilecek bir şey bırakılmadığından geriye ya da fırsatlar kumpanyasında tedirginsiz bir gülüş sağlayabilecek bir kareyi yakalayamadığından sabah öğle akşam korku değil acı değil kaynağı belirsiz bir istemsizliğin dört bir yanından çekiştirilmesi sadece belirsizlik her şeyin üzerindedir üzeri boş bir fiyat etiketi gibi ve o ruhuna bir açık çek himayesi


yapmayı istediği halde önüne konan patates kızartmasını izler saatlerce birasını içerken dilinin ucunda sözcükler bozuk bir pikap gibi zamanla tozlanır yazmak istediği zaman yazamaz okumak istediğinde anlayamaz ve koşmak zorunda bırakıldığında bir duvar arar çarpabileceği hiç kimsenin düşününce açıklayabileceği bir nedeni yokken sorar herkes herkese neden diye yaşayışın anlamı hakkında intihar anlarında sıkılmış kurusıkılar büyük tiyatro büyük fiyasko mana arama uğruna heba edilmiş anlamlar bütünü sözcükler cümlelerden daha uzun gelebilir o an bütünü görebilmek yerine seçilip kesilmiş parçaları bütünselleştirir ve kendine düşündüğünü doğrulatırsın bilinçdışı bir deneyimle yanlış da anlayabiliyor olma ihtimalini sana hatırlatacak olan uzun anları görmezden gelip yerine tercih ettiğin hatırlanası sessizlikler hareket edebilme kabiliyeti kazandırır sana elini tabağa atarsın gözlerini izlemekten alıkoyan bir şeyin ardından garson dersin bir patates kızartması daha bir bira


sigara oksijen kitapsız hesap hesapsız kitap her şey birer birer gözden kaybolur geçmiş ve gelecek namına sis bulutlarının dağılıp gitmesini istersin geçip gitmemesi için görüş açından tedirginsizliğini sana anımsatan o gülüşün ardından yıllarca sırtüstü uzanabilir ve neden diye sorma gereği duymazsın 21 eylül 2012


karanlık görünmezdir o kadar yalnız ki yalnız sadece yalnız bekliyor bu karanlıkta kimse göremez tüm kapılar kapalı kapı yok hatta duvar sadece ve çürük bir duvar ve kimsenin o duvara sıkı bir tekme atacak kadar cesareti yok 18.mayıs.2009


dokuz kere üç bu tam olarak bir şey değil bütün değil kesik kesik geliyor hibe edilmiş ilham pelerini terzim çıplak yamalarımı sökmem lazım kötü görünme çabası işe yaramaz sesin çıkabilmesi için akan ritim dumana eşlik ediyor her şey herhangi bir yerde hiçbir şeyle parçalar halinde bütünleşiyor sonuç yok bir artı sıfır 5 eylül 2009


bu şeyi sevdim yatırılmış ve yatan bir çok bahis kâğıdı bülten yarınki bülten puan durumu ve kitaplar ve bozuk bir diskman ve anlatsam inanmaz kimse bekliyorum tam burada bu şiirden daha kötü ne olabilir? son bir yılımdan daha kötü her neyse 12.mayıs.2005


ara bölge ve türbülans bir şey var kimseye anlatmadığım anlatamam inanmazlar çünkü, daha önce inanmadılar hiç inanmıcaklar rahatsız ediliyorum göremediğim varlıklar tarafından deli miyim? harbi mi? peki beni etiketleme hakkını size kim verdi? ya sizseniz asıl norma uymayan pardon yanlış yazdım doğaya diyecektim doğala, tanrısala “norm” kelimesi sizin uydurmanız ben sevmem zil çaldı ve teneffüs edildi ruhun rejimi 9haziran2014-karataş’ta bir sabah..


alis'siz bir diyar annem bir dua okudu ve kapattı kapıyı üzerime ve ben de mahsur kaldım kendi zihnimin içinde telefona uzanma sakın kimse aramaz seni bu saatte belleğini kaybetme sakın her şey onun içerisinde kendini kaybetme asla bulamayabilirsin hiçbir yerde bekle sadece karanlıkta ışıkların yanacak mı diye bekle karanlıkta biri ışıklarını yakar mı diye gücün yok hareket etmeye o yüzden boşuna deneme kimse anlamayacak seni kendi 'kendi'ne direnme aksın her şey içinde yaşam son bulsun gözlerinde ve sakın anlatma o gece gördüklerin her ne ise bırak ölsün insanlık kendi içinde bırak övünsünler kendileriyle öz benliğini kaybetme egonu tatmin etme bırak yansın insanlık kendi yarattığı cehennemde bırak ağlasınlar düştükleri hallere kimseyi görme kendini gömme bırak aksın hayat istedikleri şekilde zihnin içinde bir dünya kur kendine alice'in olmasa da diyarın harikulade mutlusun sen çocuk kendi içinde bırak insanlık ölsün kendi cehenneminde


hiçbir şey duyma ve hiçbir şey görme 9.haziran.2009 – psikoz öncesi son hezeyanlar


ara bölge geçmişi çok özlüyorum ama biliyorum eskisi gibi olamaz hiçbir şey bir tekrardan ibaret her şey tarihim sona erdi akıyor zaman başa sarmak için geleceği 26.ağustos.14


biraz kimsesiz kalabilir miyiz lütfen.. kayboldum.. boşuna arama, beni bulamazsın. düştüğüm yerde kendimi aramaktan vazgeçtim solungaçlarım çalışmıyor artık ama boğulduğumu bile hissetmiyorum bu nasıl bir şey biliyor musun? baş harfimin ne olduğunu hatırlıyor musun? kaybolduğumu söyledim sana ve boşuna arama kapsamaz kaplandım kapaklandım ya da her nasılsa işte "hey naber? nasılsın?" akış.. akıyor yani hâlâ ama ne yöne olduğunu göremiyorum artık yoldan çıktım tarif edicek kimseyi de göremiyorum bu karanlıkta burası çok karanlık beyaz bir karanlık bu hiç renk yok gece bile gündüzün farklı bir evresi değişmiyor zaman akıyor sadece kayıptayız hayır kaybetmedik kayıptayız sadece eksi hanesine çizilen bir kaç saniye olan biten bu saniyeler, dakikaya ve sonra yıla dönebilir değiştirmeye çalışmıyorum hiçbir şeyi değişimden ziyade kendin olman gerekir


beni arama, dedim sana bulamazsın hayır saklanmıyorum hepsi beyaz sadece her şey aynı tonda renkleri seçemiyorum duyguları hissedemiyorum nerdesin? nerde olan ne? önümü göremiyorum arkama dönemiyorum öyleyse bu bir sobe kendi kendime kendimce basit bir oyun fazlasıyla basit karmaşıklaştıran insanlar ben değilim ben hiçbir şey değilim ben hiçbir şeyim başa dönüyor önce sondan başa baştan başa daima başa başı kimin çektiği meçhul dönüp dolanıyor elime verilen ip kördüğüm edip hadi çöz diyorlar çözüyorum ve bir yenisi daha geliyor bitmeyecek bitmesi de gerekmiyor çözmeye çalışmaktansa bir çakmak alıp yakmalısın ipi ya da sözcüklerini sağır ve dilsiz ses geçirmez bir odada tek başıma kalmak istiyorum son dileğim bu ölmeden önce 2009 haziran


değil yere düşen parçalarımı ben topluyorum daima kimse görmüyor verdiğim mücadeleyi çünkü çok karanlık etraf ve yönümü göremiyorum nereye gittiğimi veya nerden geldiğimi bazen bir ışık ya da ses oluyor yönümü değiştirmeme sebep ama yanlış taraf olduğunu gösteren levhaların fosforu tükenmiş hiçbir şey bilmiyorum ve hiçbir şey sormuyorum hiç kimseye öğrenmek isterdim ama neden bu halde olduğumu mesela beni neyin ittiğini eğittiğini mi demeliyim yoksa? hayır soru sormuyorum hayır soru sormayacağım hiç kimseye hiçbir şey sormak istemiyorum yıllar önce demiştim ben bunu her şey açık olmalı yani görülebilir kılınmalı ama bir şekilde bazen hayır bazen değil çoğu zaman görüş mesafem daralır bir sis bombası olabilir bu ya da görünmez gökkuşakları çarpıp durduğum durmadan bir çarpışan arabayım ben kendi içinde kendi kendiyle soyulmuş deniz kabuğu az pişmiş sigara bir şey var var olduğunu biliyorum bir çok şey siz nasıl ki tanrıya görmeden inanabiliyorsunuz ki inanmak görmeden olur gerçeği


yoksa şahit olarak eklenebilirsiniz tanık listesine ve ben sadece kanıt olmak istiyorum karanlıkta karanlığı avlayan tek ışık olarak ama olamayacağım çünkü gören veya bilen duyan ya da hisseden hiç kimse olmadığını biliyorum yani bu şey aslında bir bakıma şey failleri belli bir cinayetin belirsiz kurbanı olmak gibi kurban yok ortada öyle diyor herkes yani ben masumum demektense sen ölmedin diyorlar hayır ölmedin hayır acı çekmiyorsun hayır sapasağlamsın kırılmaz bir kalbin var haa diyorum ben de, doğru ya kırılmaz olduğu içinmiş demek ki şimdi anladım ney diyorlar sonra anlamamış yapar gibi aslında anlamıyorlar da hemen hemen hiçbir şeyi hemen hemen hiçbir şey ve şey diyorum yani kırılmaz işte ney kırılmaz kalbim diyorum o nedenle içerdeki tuşa basıp bir can kurtaran gelmesi için alarmı çalamıyoruz o nedenle hepsi ben sizi sağır kör ve dilsiz sanmıştım üzgünüm gerçekten çok üzgünüm sonra özürler geliyor peşi sıra profesyonel dolandırıcılar karşımda


dolanıyor aklım belime kadar uzattığınız mantığımı biraz daha sarkıtıyorum ve makas sonra sonra her şey aydınlanıyor benim açımdan ve kimse olan bitenin ne için olup bittiğini bilmiyor böyle iyiyim diyorum hayır iyileşmen lazım diyorsunuz iyi de be bilader ya aklımı kullanmak istemiyorsam artık bu çok akılsızca olacağı için mi seçenekler arasında yer almıyor? peki seçenekler arasında kalınca aklını yitirmek olasıysa? tüm olasılıkları bertaraf edip başka bir yöne sapınca geri çekiyorsanız yakamdan ve sonra tekrar pili bitiyorsa gözüme tuttuğunuz fenerin pili mi bitiyorsa dedim? aha bir yalanı daha yutmuşum demek pili mi bitiyor dedim hayır bunu siz dediniz bana ve ben de buna inandım ve ışığın sönmesi için düğmeye basanı göremediğim için olmadı bu of tanrım, çok aptalmışım neden beni aptal yerine koymalarına izin verdin söyler misin? söylemezsin öyle değil mi? sen de mi susacaksın yoksa neden kimse konuşmuyor benimle neden kimse gerçeği söylemiyor? sen inanmıyorsun diye gerçek gerçekliğini yitirmez mi? böyle mi diyorsunuz şimdi de? söylediklerinize inanmıyorun ve bu benim hatam öyle mi? üzerine giydiğin ten senin mi? ten değil abi o tren bu daha doğru


teniniz bir trene benziyor ben öküz olmadığım için kafamı çeviriyorum çırılçıplak bedenleri görünce çünkü sevgilim olmasa da kendimi aldatmak istemiyorum ve bu yüzden herkesin yalanlarına açık kapım ardına kadar gerçek dışı her ne varsa ilk bana anlatın nolur bu dünyadan çıkarın zihnimi hayatınızdan çıkarın her şeyden çıkarın silmeden yapın bunu silinmek istemiyorum çıkarılmak istiyorum bir makas yeter başka bir yere monte olmak mı istiyorsun? hayır siz benim üzerime monte olmayın istiyorum yapışmıyor yani düşüp duruyorsunuz sürekli sürekli sürekli durmadan dönüp duran akvaryumun içindeki rüzgar gülü burada dönüp duran akvaryum mu yoksa gül mü sorun yaşayabiliriz sorun yaşayabiliriz sadece sorun ama bir kez olsun görüp sorun sana ne yaptılar böyle oğlum diye ama bir saniye sordunuz zaten sordunuz ve ben anlattım olan biteni ve zihninize kazınmış olmalı ki tıpatıp aynısını bana yaparken izledim sizi anlamıyormuş gibi yaparak izledim aptalı oynamak kolaydır aptal yerine konmak kötü ve aptalı oynayan adamdır asıl aptal yerine konmayı hakkeden ve zeka ancak yanında biraz bencillik varsa işe yarar hale gelir gerisi hikaye dostum gerçekten gerisi hikaye


çok fazla düşünme gerçekten çok fazla düşünme gerçekten düşünme yalancıktan düşün düşünürmüş gibi yap ya da kafanı kaşı falan sonra biri sorunca hayırdır bir sorunun mu var diye bitlendim de o yüzden yoksa ben yani gerçekten sorunum yok abi hiç kimseyle bir sorunum yok ama neden herkes bana benimle bir sorunu varmış gibi bakıyor anlam veremiyorum gerçekten anlam veremiyorum ve bu hâl giderek kötüleşmekte yani anlam verememe hâli kötüleşmekte sonra harfler silinir bir bir ve sen kalan harflerden yeni anlamlar üretmeye çalışırken o harfleri kulağına fısıldayan zat sana yardım etmez etmez çünkü eksik kalan taraf tamamlanınca ortaya çıkacak foya yerine füme rengi bir cila atmayı tercih eder sorulan soruların üzerine kalbin ve zihnin ve şuurun güme gider sen de hiçbir şey olmamış gibi bir şey olmaya çalışırsın bakıma muhtaç bir fareden farkın yok aslında ve bu hikaye iyice boka sarıyor biliyorum aşağı doğru indikçe dizeler sonu ne zaman gelecek diye meraklanıyor izleyici meraklanma


tut çek yukarı çek en başa ve sonra sil yaşanmadı bunlar de biz yokuz aslında de birazdan uyanacak ve çalı çırpı toplamaya başlayacaksın de ormanda donmamak için de çünkü de sen bir maymunsun girdo insan olmadın insan olmaya fırsatın olmadı diğerleri iki ayağı üzerinde yürürken de seni binek olarak kullandılar sen insan olmaya fırsat bulamadın de bunu çekinme lütfen bir kez olsun bana biri gerçeği söyleyebilmeli paranoyalarımdan sıkıldım acı çektiğimden bile emin değilim artık maymunlar çalı çırpı toplar mı oğlum? en azından bunu sorsun biri be yani en azından evrime inanmıyor olsam bile gülümseyebilirim buna sessizliğin içindeki sessizlik kadar anlamı yok bu aralar hiçbir şeyin o halde susalım hep beraber ben zaten hiç konuşmadım kendim dışında herhangi biriyle konuşmuş olsaydım duyardınız öyle değil mi? 2009 haziran-psikoz öncesi son hamle..


gg ellerimi kesmek istiyorum bilekten yo hayır intihar değil yazarlığımı sakat bırakmak için 2009


hiçbir yere doğru zannediyorum lavabonun deliği tıkalı yani gitmiyor akmıyor o boşluktan her ne ise akan ruhumdan aşağıya taşmak üzere her şey ve birer birer birikti bekliyor şimdi bir mucizenin gerçekleşmesini ayakta gözleri kapalı ruhunun tabanına batan karıncaları görmezden geldi tıkandı her şey bu boşluk yetersiz anlamak için olan biteni ve gerçekten sığ bir derinlik içine doğru aktığı taşmak istiyor taşıyamadığı için olmalı sıkışık ve büyüyor daima ve bu boş alan gerçekten yetersiz içine doğru yükselen çukura baktı ve gördü olan biteni bu derinlik gerçekten gereksiz bekliyor şimdi olduğu yerde hiçbir şey yapmadan yorumlamak gerekmiyor anlamak istemiyor kaymakta bir yıldız gibi hiçbir yere doğru


ve bu sınırsız boşluk ona dar geldi kurtulmak için bir karadelik inşa etti kalbinin tam ortasına ve sonra onu gizlemek için gözlerini yumdu kimse bilsin istemedi içine doğru çekilen o büyük ve boş ve karanlık hiçliği bekle şimdi dedi bekle şimdi her şey geçecek geçip gidecek boşluk yutacak boşluğu karanlıkta karanlığı avlayan karanlık ışık yok hiçbir şey yok var olan her şey hiçbir şey küller küllere karışıncaya dek bekle 19.eylül.2009


içler dışlar "yalnızım" dediğinde kadın peşinde koştuğunu zannettiler "acı çekiyorum" dediğinde mutlu olmaya çalıştığını düşündüler "ölüyorum" dedi dikkat çekmeye çalışıyor sandılar ve "kendimi yalnız hissediyorum" dedi üzerine çullandı insanlar ordusu çullandı ki daha da yalnız hissetsin nedeni başka ne olabilir ki? ama hayır sadece yardımcı olmaya çalışıyorlardı onu yalnız bıraksalardı bu daha çok işe yarardı ona göre içinden çıkamadığı bir şehirde içinden çıkamadığı bir evde içinden çıkmayan ölülerle yaşama çalıştı yine de gidebileceğim en uzak nokta yürümeye gücümün yeteceği en uzak noktadır dedi ve kimse anlamadı neden bahsettiğini onu davet ettiler evlerine partilerine yazlıklarına ve onlara param yok dedi ve onlar da ona bizim de yok ama otostop denilen bir şey var dediler "orospuya sikiş öğretmeyin lan" demek istedi istedi sadece kırıcı olmak istemedi ama sustu sonra bir gün gerçekten sevebileceğine inandığı biri için içindeki tüm karanlığı ve aydınlığı


ve gizli odasını ve görünmeyen zamanını açtı açtı ve sonra kapıyı üzerine kilitlediler onun çıkıp giderlerken içerde mahsur kaldım dedi çıkamıyorum biri bana yardım edebilir mi? zor durumdayım bağıramıyorum sessizlik de bir imdat çağrısıdır hey orada biri var mı? sonra sineklerle arkadaş oldu yok başka yapacak bir şey evin içinde dolanıp durmaktan başka sokakta tek başına gezip tozmaktan başka insanları geç mary insanları geç dedim sana görmüyorum bile ben onları neden bu kadar gerginsin? bize bakıyorlar biz de onlara bakalım ya ama ben... sana bakan bir insanın gözlerine dikkatlice bakarsan kaybolur hemen her neyse sonra bir kaç insanla iletişim kurmaya çalıştı ve gerçekten tek amacı yeni bir kaç dost kazanmaktı ve "aseksüelim" dediğinde onun bir sapık olduğunu düşündüler sordukları kitapları okumadığını anladıklarında ciddiye almadılar onu ya da bitirdiği okulu sorduklarında gelen cevap sonrası hemen uzaklaştılar yanından


basit yazıyordu komikti acemiydi bir paçozdu onlara göre ve onlar gerçekten acayip ciddi konular üzerine onlarca sayfa kelimeyi peş peşe dizebiliyorlardı saatlerce düşündükten sonra pekala dedi pekala pekala okuduğunuz kitaplardaki kahramanların taklidini yapıp durmayın bana ya da ancak sahnede görebildiğiniz acayip süper dâhilerin bir kopyası gibi konuşmayın sıkıldım gerçekten gerçekten sıkıldım hangi kitabı okuduğunuzu hangi filmi izlediğinizi kaç üniversite bitirdiğinizi ya da altınızdan kaç hatun geçtiğini dinlemek istemiyorum anlaştık mı? ben bir sürüngenim ve altıncı yüzyıldan geliyorum sizin her şeyin post'u olan yaşam tarzınızla ve düşüncelerinizle baş edemeyeceğim sıkıldım yani sizden sizin aptal kaygılarınızdan geri zekâlı komplekslerinizden gelecek korkunuzdan ve daima daima daima söylediğim her şeyi tersinden anlamanızdan da sıkıldım dedi cesur olamadığınız için her şeyi imalarla anlatıyorsunuz ve gerçekten korkuyorsunuz gerçekten ödünüz kopuyor


kafanızdan geçenleri keşfedecekler diye dedi dedi ve sonra herkes onun bir depresyonda olduğunu düşünüp uzak durdu o da bu duruma kahkahalarla gülüp bir sigara yaktı 20.mayıs.2009


kapalı yazmaktan çekindiği şeyler vardır insanların ya da söylemekten korktuğu gerçekleşmesinden imtina ile kaçındığı onlara bağlı olmasa da gerçekleşmesi etkileyemezsin bazen olaylarının gidişatını boynuna dolanan sicimleri kesemezsin mesela ya da kalbini acıtacak birine batıracağı iğne konusunda bir seçenek sunamazsın yazmaktan da korkarsın işte ve bi çok kere bi çok yüzden yazmaktan vazgeçmişsindir bi çok şeyi anlatamayacağın için değil anlatırsan fazla kaçacağını gerekeninden kapanırsın ardından dilin ipe serilir zihnine yoğurt mayalanır ve inanmaz hiç kimse keder doğurduğuna erkekler doğurgan değildir çünkü bir nasrettin fıkrasından daha anlamlı olamaz gerçeğin algısı komik sadece gerçekten komik yaşanan her şey onca zaman gülemesek de çoğuna çoğu zamana komik işte gelişin gidişin


sonra ‘gene’ çabaları bitmeyen bir yola çıkartmış olsa da yaşanılan anları çıkmaz sokak olsa yine iyiydi lan dönerdin hiç olmazsa bulurdun ya da duvara çarpmalar sonucunda çarpacak bir duvar aramazdın kapı çaldı sanıp ayağa kalkmazdın hatta hiç kalkmazdın ayağa oturur beklerdin geçip gidecekleri bitmeyen bir sokak, kötü olan her bir adımında giderek tanıdıklaşan duvar yazıları zamanla birbirinden kopya edilen en sonunda, başlangıca döndüğünü hissettiren ve bittiğini anlamana olanak tanımayan asla bitti oysa çoktan bitti asla farklı bir frekansta baştan başlamadı dinlediğin radyo hep aynı şeyleri çalıp duran bir bant kaydından ibaret canlı yayına bağlanma çabaları anlık psikozlarının hezeyanları ile süslendi ölüyüm ölüsün yaşıyor ölüyüz ölüsünüz yaşıyorlar bu fiilin çekimi yanlış istiflenmedi ama şiirin harfleri doğru istiflenmiş olabilir


ki bu kapsadığı anlamı ifşa edebildiğini göstermez çünkü işte bazen yazamazsın çünkü konuştuğunda dinlememişlerdi ve anlamış gibi yapılıp verilmiş her cevap o bitmeyen yoldaki birbirinin aynı duvar yazılarına çarpılmış birer çizikten ibaret gitme işte o yüzden otur evinde ayağına bekliyor ayağına yat gelmeyecek duaları yağmurundan esirge evden dışarı çıkma kapı çalarsa açma seslenme biri geçerse arkasından da takip etme tahrif edilmiş bir harita üzerinden tarif ediyorum size şu an yolu o yüzden özür dilerim anlatılamıyorsam ama bazen söylemek zorunda kaldığın bir şeydir içinden “umarım anlamazlar” “umarım çaktırmam” “umarım kimse fark etmez” “umarım umabilirim” “umarım o da umabiliyordur” umarım umarsın umursamaz bitti bu arada aniden de olsa bitti şiirden bahsediyorum diğerleri nasıl olsa tekrar baştan başlar yapım ekleri çekim eklerine karışsa da istiflenirken


hayatının basamakları asla doğru noktayı koymadın 4 şubat 2014


ölü adamın parmakları boşluk artı boşluk boşluk yutacak boşluğu arda kalan hiçbir şey yok hiçlik dışında ve son zamanlarda dostlar işe gidip eve gelmek dışında yaptığım hiçbir şey yok arda kalan zaman koca bir sıfır zihnimin içinde sessizliğin korosu son yeni hitini fısıldamakta eksi bir desibelde hâlâ ölmedin derken orospuların şahı bunu çoktan ölmem gerektiği için mi yoksa hâla ölmediğimin farkında olayım diye mi söylediğini bilmiyorum evet ölmedim ne yazık ki ya da iyki de ama ölmedim ve hayatta kalmak için yerine getirilmesi gereken fiziki şartlar dışında hemen hemen hiçbir şey yapmıyorum işe git-eve gel nefes al-nefes ver arada bir yemek ye su iç uyu ve uyan ve uyu ve uyan terle ve duş al tırnaklarını kes traş ol tamam tamam pekala son üçünü yapmadan da yaşayabilirsiniz ama hakkınızda pek iyi şeyler söylemeyecektir yüzünüzü aileniz dışında tek görebilen iş arkadaşlarınız


ki pek kötü şeyler işitmedin de sen bugüne kadar onlardan ya da şunlardan ama iyi şeyler işitmediğin de aşikar hatta gerçekleri işitip işetemediğin bile şüpheliyken kafandaki durağanlığı üç beş dizeyle anlatamazsın anlayamayacakları için değil bir anlamı olmadığı için bunun ya da herhangi bir şeyin her şekilde her çıkmaz sokağın bir girişi vardır mühim olan arkanı dönebilme cesaretini orta koyabilmek vazgeçebilmek yani çıkılamayadabileceğini kabullenebilmek ve başka bir yol aramak herhangi birisini olası ufacık bir ihtimali farklı bir yol dene votka yerine viski mesela ya da esrar yerine eroin ip yerine jilet başka bir şey kadın yerine erkek belki ya da çalışmak yerine dilencilik yapmak herhangi başka bir şey ölmeden önce son kez gülümseyebilme çabası içten bir şekilde hayatın var olmadığı her koşula olasıyım hepsi bu son zamanlarda 3mayıs13


ölümsüz.. sigara içtikçe ilham geliyor günde 3 paket öksürük akciğer ağrısı -bu arada bir akciğer ameliyatı geçirdimmide ağrısı kusmalar ve bir gün sigara yüzünden erken ölen ölümsüz bir yazar diyecekler benim için oysa ne ölüm umrumda ne de öldükten sonra yaşamak. 26 kasım 2006


şirin iyi bir şiir için bir şeyler hissetmek istiyorum ama acı çekmeyi engelleyen haplarınız var pekala biraz mutlu olalım ama mutluluğu gözetleyen devriyeleriniz var o halde biraz hüzün sadece bir kaç dakika verin bana yalnız kalmam lazım ama yalnızlığı irdeleyen perdeleriniz var pekala pekala anlaşıyorum nereyi imzalamam gerekiyor? sessiz kalma hakkımı kullanıcam 27 ağustos 2009


yeni seni sevdiğini söyleyen herkesi öldür seni anladığını söyleyen herkesi öldür anneni öldür tanrıyı öldür kendini öldürme bi tek çünkü yaşam sensin 9.haziran.2009 - psikozdan bir tık önce..


yirmi yedi ciğerlerim ağrıyor evde tek başına bir silahı olmalıydı dünyayı içinden çıkarıp atması için basit bir sıyrık gibi ufak bir kurşun yarası deliğini tıkaması için nefes almasın diye duymamak için ya da sessiz film izleme karış kaybol beyaz içinde beyaz siyah içinde siyah ya da bir silahı olmalıydı kendini kapı dışarı edebilmek için bıçak işe yaramaz hap işe yaramaz kurşun işe yaramadı oku ve geç düşünme üzerinde düşünecek bir şey kalmadı bir çay koy hadi zehiri ben ayarlarım yapacak bir şey kalmadı bekleyecek bir şey kalmadı evde tek başına mutfakta tek başına bir silahı olmalıydı bıçak işe yaramadı sigara işe yaramadı alkol işe yaramaz alışkanlık her şey bir noktadan sonra fark edemiyorsun geçiştiriyorsun daha şiddetli bir patlama için dört kişiydik biri ağlıyordu diğerinin omzuna yaslı yolda tek başına ya da onun gibi bir şey


something in the way her şey başa dönüyor bir süre sonra.. ölene kadar devam edenler ya da kendini öldürenler fark yok arada üzülüp ağlamak da ve devam edebilirim şimdilik ama yapmayacağım galiba bir süre sonra something in the way something in the way 3.mayıs.2008


karışık sorup durmayın artık her işi yarım yamalak ve olduğu kadar olsunculukla tamamlayışımın nedenini yarım kalanın dokusu ruhunuza siner ve yarım olan bir şeyin üzerine hiçbir zaman hiçbir şey tam olarak inşa edilemez evet işi ekiyorum evet çok para harcıyorum ve evet çok sigara içiyorum evet hiçbir şeyi tam olarak umur sayamıyorum kötü şiir yazıyorum esprilere gülemiyorum telefonlara çıkmıyor ve size sonra geri dönüyorum çünkü gün içinde bir kaç kez düşünülen boşluktan ziyade saat içinde bir kaç dakika nefes aldığımı hissettiğim anlar yaşıyorum şu hayat üzerindeki dış görünümümle ve kötü değil hiçbir şey diyorum hemen her seferinde sorduğunuzda siz bana nasılsın zack? zack iyi misin? kötü değilim. ve duruyorum orada sonra içimden konuştuğum sözcükler bütünü asla açığa çıkmayanı ele veriyor kendime "nasıl olduğumu


kıyaslamak için iyi olanın nerede olduğunu görebilmem gerekir" susuyorum ve ardından bir sigara yakıyorum boşluğun dehlizinde kanat çırpan kelebek tek bir gün sadece tek bir gün yaşadım ben ardından o anın hafızamdan silinip gitmemesi için kaldım hayatta başka bir amacım yok gemimdeki suyu dışarı atmaya çalışmayalım dostlar delik büyük batmaktan kurtulamayız ve terk edemeyiz hiçbir koşulda karaya vuracak olan cesedimizi üzerinde hiçbir şer ve koşulda altından kalkamayacağınız kadar ağır bir tabut yatmakta ve dokunmayın ona içinde dünya üzerindeki her şeyden daha canlı bir düş yatmakta yatmakta sadece saat henüz onikiyi vurmadı prensesin pamuk şeker zannettiği elmayı kurbağaya uzatması için erken pardon masallar karıştı ama hep öyle olmaz mı zaten? düş ve gerçek arasında bir yerde kalıp düşün gerçekleşmemesinden ziyade gerçeğin düşlediğimiz şey olamayışına hayıflanırız


ve benim bu kadar karışık ve anlamsız konuşuyor oluşumun nedeni beni kendime tercüme edicek olan açmazın bakılan tüm fallarda daima karşıma belirsiz olarak çıkmasıdır çıkmasıdır ama daima çıkması rüya da bir faldır öyle değil mi? içilen kahve iskambil kağıdı tarot astroloji psikoloji paleontoloji antropoloji kardiyoloji epigenetik odandaki hiç konuşmayan ama yeri sürekli değişen eşyalarına bile başvurursun çözümün nerede olduğunu biliyor olup belki konuşurlar diye ve içinden çıkamadığın bir hale dönüşen her şeyin sonucunda olası tüm teşhisler tedaviyi mümkün kılmayan ölümcül bir hastalığı bile işaret etmezler sana didinir durursun hiç bilinmeyenli bir denklemin çözüme ulaşmayan tek algoritmasını sonucun yapmaya anjina pektoris dersin adına sonra ve sorununun herhangi bir alandaki


oksijenin ciğere gitmeyişinden çok herhangi olmayan bir akciğerden salınan karbondioksitin havaya karışmadan daha dudaklarından ciğerine gidemediği için kaynaklandığını kaynağın kendisine bile tam olarak tarif edemezsin 2 kasım 2012


kendini yakmaya bir son versen artık işte yine başladı… düşüşün hızlandırılışı karşısında son kanat çırpış başa sardık hayatı galiba yeniden başlıyoruz yine yenilmiş olarak ve önemsemeyerek bunu hükmen mağlup sayılmak oyunun kurallarını ret ettiğin için veya gördüğün hilelere alet olmamak için hiçbir yere tutunamamak… uçmak istemiyorum moruk tek derdim ayakta durabilmek ya da durabilmek sadece yerin yedi kat dibinde olsa da olur durabilmek sadece az önce elimi yaktım ve bunun hiç kimsenin umurunda olmadığını biliyorum, şayet siz de bana ölüyorum yardım et deseydiniz az önce, hiç düşünmez telefonu yüzünüze kapardım.. yardım isteyenlerin, gerçekten yardıma ihtiyaçları olduğunu düşünmüyorum, dikkat çekmeye çalışıyorlar sadece… hepsi bu.. yardım isteyemeyenlerin, yani en son noktada, mutfakta yemek arasında bıçağı boğazına dayayabilme ihtimalini düşünürken, ve boğazına kadar borca batmışken, yaşama devam edebilmek için yeni borçlara ihtiyaç duyup, bunu dahi isteyemeyenlerin, isterken bile sözcükleri boğazına düğümlenebilenlerin, safındayım galiba…. sözcükler.. ah evet tabi, jori’de benim safım da olmalı.. ve beklerken, beklerken, beklerken… işte yine başladı dedim size daha önce de bahsettim biliyorum evet kendini tekrar eden işe yaramaz bir yazarım ben ve bir üstteki satırı da tekrar etmiş olmalıyım başka bir çok öyküde ve bu şiirin ya da öykünün yada tanrının bir lütfunün, lutfünün, lütfünün, hay aksi, nasıl yazılır bu kelime? yani demek istediğim kısaca bu bokun ilk üç satırını da kullandım daha önce başka birçok öyküde evet


tekrarlar… tekrarları yaşıyorum… (bu da bir tekrar ifade) aslında hepimiz, bir tekrarın içine hapsolmuş durumdayız sorun neyi hatırlayıp hatırlamadığımız noktasında kitli kalıyor sorun neyi hatırlatıp hatırlatmadığımız noktasında kitli kalıyor düzeltiyorum efendim sorun falan yok… kitli kalan benim… saçmaladığımı düşüneceksiniz biliyorum böyle şiir mi olur, diyenleriniz de olacak aranızda ama size söyleyebileceğim tek şey kocaman ve büyük harfli da veda… tekrarlar.. dada.. tekrarlar.. da da da.. lanet olsun kekeliyorum sanıyorsunuz bu seferde “dur kalem kağıt vereyim, istersen yaz” diyecek gibi bakıyorsunuz bana ilkokulumu hatırlatmayın lütfen hatta mümkünse bana yapmam gereken hiçbir şeyi hatırlatmayın ve kategorize etmeyin lütfen beni seni onu tüm izm’leri reddederek yaşamak gerekiyor gibime gelmekte fazlasıyla… fazlasıyla ne? hiç gerçekten ama gerçekten yine başladı düşüş.. üşüşen karıncalar karıncalar sürüsü etrafımda ruhumu kemiren karıncalar ruhumu kemiren arı kovanları ruhumu kemiren yelkovanlar bak bu sefer olmaz tamam mı? yeter artık… gerçekten ama gerçekten yeter yeterli… ya sona ermeli bu döngü


ya da kendi dışına akacak bir delik inşa etmeli kendine bir dakika, yanlış ifade etmiş olmalıyım delik ? ve inşa? bir çelişki var gibi var olmak gerçekten var olmak istiyor musunuz? ben istemiyorum hatta istememek bile istemiyorum ki biliyorum nietzche açtı tüm sorunları başımıza ve bir ihtimal astı astarı olmayan asılsız bir iddia bence tanrı yani sadece bence şeytanın ta kendisi ve bir oyun oynuyor bizimle iyinin içinde kötü kötünün içinde iyi her şeyi kapsayan ve hiçbir şey olan bugün kafam karışık bir sandviçe benziyor ve tekrar söylüyorum tekrar başlıyor biri şu çakmağı elimden almalı artık…. kendini takmaya bir son versen? evet takmaya ya da gerçekten taksa seni biri yerin yedi katın dibinde bir askıya ve kimse dokunamasa ve yansa yansan yansam sonsuza dek 9 nisan 2009


bit bak dedi ona ben yarı ölü sayılırım zaten dedi ölmeme az kaldı dedi finiş çizgisine çok yaklaştım dedi hissedebiliyorum dedi bitiyorum dedi ve bu süreçte dedi birinin eridiğimi görmesini istemem dedi kimseyi istemiyorum dedi kimseyle konuşmak istemiyorum kimseyi hayatımda istemiyorum kimseye içimi göstermek istemiyorum artık bekle dedi diğeri sana bir şey göstericem ve çantasından onun için aldığı güzel bir kolyeyi çıkardı uzattı ona bak dedi sevdin mi gülümsedi gülümsedi ve ben bunu hakketmiyorum dedi ama dedi hediyeler geri çevrilmez teşekkür ederim gerçekten teşekkür ederim gözleri dolmuştu adamın gözleri dolmuştu ve sonucunu biliyordu biliyordu bir gün her şeyin biteceğini bitirileceğini ardında bırakacağı enkaza aldırış etmeden gideceğini diğerinin seni seviyorum dedi diğeri sevme dedi o da ama neden dedi diğeri çünkü acı çekmek istemiyorum dedi ama çekiyorsun dedi diğeri


bundan sana ne dedi bundan sana ne ben ölüyorum tamam mı ve bu da hiç kimseyi ilgilendirmez beni sevmiyorsun yarattığım illüzyonu seviyorsun ve onun arkasında var olan gerçek tamamen çürümüş ve onarılacak hiçbir tarafı kalmamış bir temel üzerine hâlâ ve inatla hayatta kalan ama ölümüne yaklaşan biri var ben onarabilirim seni dedi diğeri doğru dedi adam onarırsın korkuyorum ama gerçekten korkuyorum birinin gelip beni onarmasından ve sonunu biliyorum şimdiden görebiliyorum kimse için hiç kimse sonsuza dek kendini feda etmemeli ben feda ederdim dedi diğeri benim için mi dedi adam evet değmem buna değersin ördüğü koca bir duvarı hâlâ korumaya çalışarak inatla bu kadarı yeterli dedi adam hiçbir iyi şey için umut etmek istemiyorum sıkıldım artık bu bahsi kapat bana eski hikayelerimi hatırlatıyorsun konuşarak hiçbir şey hissetmek istemiyorum ben ruhumu öldürmeye çalışıyorum


bedenim ölmeden önce yoksa bedenimden sağ çıkacak ruhum 4 haziran 2009


denge o dünyanın en saf insanıdır söylenen her şeye inanır bir kelimeyle köleniz haline getirebilirsiniz kendisini çok sevimlidir neşe saçar etrafa güldürür eğlendirir ve acıdan geberse de ses etmez kimseye hiç bir şekilde görseniz çok seversiniz kendisini ama sevmeyin artık lütfen 16.04.12


yarı ölü aradan geçen uzun yıllardan ve bir şeyleri yoluna koymak için verilen mücadeleden sonra pes ettiğimi itiraf etmek istiyorum sizin dünyanız sizin kararınız ama neyse ki bayram bugün bugün bayram iş yok yani tatilmiş ve geçenlerde bir arkadaşımı muhtemel bir halı saha maçı için davet ettiğimiz de gelirim ama ben anlamam maçtan dedi birinin ayağını kırabilirim harbi mi dedim onu ciddiye alıp kimse benim ciddi olduğumu sezinlemese de o an iyiymiş benim ayağımı kıracaksan gel bi altı ay rapor alırım sanırım öyle değil mi? espri değildi üzerinde gülünülmüş olsa bile ve parmağıma bakıyorum bazen parmaklarıma hangisini kessem diye düşlüyorum ve yapabilirim bunu her an her saniye biraz daha yukarı çıkıp hatta elimi de kesebilirim sağ mı sol mu bilemiyorum biraz daha yukarı? dirsekten mi ayırsak bir parçayı ya da omuz boyna ne dersiniz? 16.ekim.2013


at a later date kimse görmüyor mu? ölüyor günden güne kimse bilmiyor mu aklından geçenleri kanser olmadığı için üzgün hissediyor kimseyle sevişmediği için aids olma riski yok ve tırnaklarını kesmeye gücü de bekliyor sadece ölümü olduğu yerde düşünmüyor artık geleceği ve geçmişte olanları unutmak istiyor tekrar uyuşturucuya mı dönsem diyor aynadakine ve kîne kapalı kalbi acı çekiyor uyuyamıyor ne gece ne gündüz günden güne kilo kaybediyor sakalları da uzadı ve gölgesinden nefret ediyor kimse görmüyor mu günden güne öldüğünü kimse o'na ihtiyacı olduğunu düşünmüyor işe yaramaz hissediyor kendini içine düştüğü bu kafesten çıkmak istiyor bekliyor azraili sigara içerek ve saflığa ulaşılamaz artık biliyor tekrar aşk - imkansız tekrar öldüğünü hissediyor uykusunda kabuslarla yüz yüze çığlık atarak uyanıyor ve biliyor bir çözümün olmadığını artık konuşmak istemiyor kimse görmüyor mu bu karanlığı kimse ışıkları yakmayacak mı biliyor geçmişin onarılamayacağını hafıza kaybı geçirmek istiyor eroin gülümsüyor hayallerinde ölen arkadaşlarını seviyor biliyor, her şey sıfırlandı yüksek bir binadan atlamak istiyor kimse görmüyor mu odada olanları duvarlar üzerine geliyor


biliyor çıkış kapısı kapalı ve içerde mahsur kalmak istemiyor kimse yok burada konuşacağı telefon rehberini inceliyor ve biliyor artık sayfalar çoğaldı artık yazmak istemiyor kimse görmüyor mu yavaş intiharını ciğerleri ona dur demiyor ve biliyor azrail unuttu onu yeni bir defter almak istemiyor bekliyor karanlıkta tanrıyı nasıl dua edilir bilmiyor ve isteyebileceği bir dilek kalmadı artık sadece durup izlemek istiyor donuk gözler ve boş bakışlar hayır hayır, kimse anlamadı saçmalıyor sadece artık saçmaladığını düşünüyor düşüyor düşüyor düşüyor ve düşüyor düşüyor düşüyor * başlık, joy division'un, warsaw adı altında yayınladığı bir şarkısının adıdır 16.nisan.2009


kafa patlatmak yaşama devam etmek için yapmak zorunda bırakıldığımız şeyler.. ve düşler var bir tarafta.. olması gereken ve gerçekte olan şeyler arasındaki fark.. boşa harcanmış 25 yıl.. (boşa harcanıcak kaç yıl kaldı) önünü göremiyor arkasını dönemiyor itekleniyor sürekli yürü yürü yürü durmalı artık bir noktada makine iflas etmeli içi parçalanmış olmalıydı şimdiye dek akciğeri darmadağın nefes almakta zorluk ve bozuk bir mide su bile ağır geliyor kesik kesik fikirler cümleler yarım yamalak kafese tıkılmış morali çok bozuk ağlamak üzre köşeye sıkışmış kaçış noktası yok çıkış noktası tıkalı ne yapması gerektiğini bilmiyor ki aslında yapabileceği hiç birşey yok farkında değil çırpınıyor bu batışı hızlandırır evil 2 back filminde hissedior kendini bir porno film bu kafeste bir hatun var hatun bir melek hapsedilmiş ve gardiyan geliyor tecavüz etmek için silahı ağzına ağlıyor hatun bu esnada boşalıyor silah tek bir mermi


herşey bu kadar darmadağınık 24 eylül 2007 – 02:37


dördüncü bölüm savunma


altay öktem’e olağanüstü enteresan harikulade şeyler yaşamış olmanız onları yazmak zorunda olduğunuz anlamına gelmez önemli olan bir yazarın gerçekte ne yaşadığı ya da nasıl biri olduğu değildir başınıza gelmemiş ve daha önce hiç kimsenin başına gelmemiş ve gelecekte de hiç kimsenin başına gelemeyecek şeyler yazabilirsiniz sahte bir geçmiş yaratabilirsiniz kendinize bir yunan tanrısı ya da tanrının oğlu olduğunuzu anlatabilirsiniz ve inanırlar buna daha önce inandılar çünkü ama bunun nasıl yapılabileceğini ya da nasıl yaptığımı bilmiyorum ne yapmamanız gerektiğinden eminim oysa; geçenlerde bir yazar bir müzik dergisinde yeraltı edebiyatı hakkında bir bölüm hazırlayacağını ve edebiyatı aşağı çekmek istediğini söyledi umurumda değildi yeraltı edebiyatı ya da edebiyatı aşağı çekmek ben aşağıdaydım zaten edebiyat kimin umurunda? hem dergi hem de yayınlayacak kişi içime sinmese de "evet" dedim "olabilir editörlerce makaslanmayacaksam sorun yok" bir kaç gün sonra, bana çok uzun olduğu ve sığmayacağı için kısalttığı bir öykümü gönderdi içine edilmişti öykünün


en önemli ve en sevdiğim yerleri yoktu sonu başkaydı kendimi göremiyordum orada "yayınlama" dedim "olmaz" sonra noldu bilmiyorum ama eğer yüxexes'de girdap varsa bu, o'nun isteği dışında gerçekleşmiştir ya da benim cevabımdan önce basılmıştır dergi yapmanız gereken şey dilinizi elletmemektir imla kurallarını siktir edin türkçeyi de yazabildiğiniz gibi yazın açık ve net konuşur gibi fazla derine inmeden ya da izin verin onlar size dokunsun kısaltıp uzatsın belki o zaman yayınlanırsınız ikinci bir elden geçmiş olarak ben yüksekseste değil eksibir desibelde yayına devam ediyorum hiç kimse duymasa da yaygaraya gerek yok bu arada hâlâ hayattayım askerde gecenin bir yarısı cezaevinde nöbet tutarken size bunları anlatıyorum hâlâ yazabiliyorum omzumdaki silah ve şarjörümdeki mermiler sürekli olarak bana "kendini vur" dese de "hiç bi anlamı yok" ve geçenlerde bir hatuna bu düşüncemden bahsettiğimde bana "umarım o an silahın tutukluk yapar" demişti "ölmeni istemem" "ben de istemem" diye cevap verdim çünkü hala yazacak çok şeyim var


ve kısalttırmayacak çok şeyim içine ettirtmeyecek kadar çok onların sesi daima benden daha yüksek çıkacak olsa da 03.06.2006 – 22-24 nöbeti


mükemmel bir yazar artık yazamadığımı söyledi bana boktan şeyler zırvaladığımı sanki daha önceleri farklı bir şey yapıyormuşum gibi çok matah değil, biliyorum bir insanın sürekli kendi sikindirik hayatından ya da kendi hayatının çok sikindirik olduğundan en büyük acısından ya da hangi gün nerde nasıl sarhoş olduğundan bahsettiği saçma sapan ve birbirinin aynı bir dolu öykü yazması hem çok zor bişi de değil bu ve çoğumuzun bunun dışında yapabileceği daha iyi bir şeyi yok başka hiç bir şey yapmadığımızı söylemek istemiyorum sadece bunun dışında yaptığımız şeyleri isteyerek yapmadığımızı söylemeye çalışıyorum ki bunu da yani yazmayı isteyerek yaptığımız söylenemez çoğu zaman ama bir şekilde bundan medet umar hale dönüşebiliyor bazılarımız ya da bu sayede olduğundan farklı görünmeye iyi yazmak hiçbir şeydir dostlarım bir at boku kadar etkisi yoktur iyi yazmanın insanın kişiliği üzerinde ama yine de biri geliyor ve senden daha iyiyim diyor bir diğeri, artık yazamıyorsun deyip sırıtıyor sanki çok sikimdeymiş gibi tüm bu güzellik abideleri dergi çıkabilir dergi hiç çıkmayabilir çıkıp batadabilir hiçbir önemi yok bunun zor bir şey başarmışız hissine bürünmeyeceğiz ya da üzülmeyeceğiz aksi bir durumda bakkala şarap alması için gönderdiğin kardeşinin gelirken şişeyi düşürüp kırması daha hüzün verici bana kalırsa


sabahın ikisinde son parayla ve geceyi atlatabilecek başka hiçbir çözüm yolu kalmadığında ah evet tabii saçmalıyorum büyük laflar edemiyorum büyük bir ruha sahip değilim çünkü ve bunu ben kabul ediyorken birinin tutup, boktansın demesi oldukça komik olmalı sizce de öyle değil mi? artık yazamıyorum doğrudur sayın bay gökkubbe ama başta da dediğim gibi yazmak hiçbir şeydir ve insanlara ya da bizzat kendine yazılanlara göre değer biçmek aptallığın daniskası bu yüzden lütfen bir daha, yazmak üzerine konuşmaktansa peggy lee’nin o harikulade sesine kulak verip sessizleşelim ki sakinleştirir de insanı, gerçekten iyi bir hatun vokal beth, karen, peggy, amanda, nina, rubella, alison ama iyi veya kötü herhangi bir sevgili insanı uçurumdan aşağı sürükler bunu isteyerek yapıyor olmasa da yani göğe çıkardığını sanıyorken aslında o yüzden bir kez daha bir aşkın büyüsüne kapılmışken yaptıklarından pişman olduğun günü hatırla ve vazgeç es geç uzak dur, daima uzak laf yarıştırabiliriz dilersen dövüşedebiliriz ama bunu müsait bir zamanda


tekrar düşünelim girdap artık yazamıyor girdap çocukça davranıyor girdap teenage vari bunalımlarından çıkamıyor girdap sitesine gelen bütün hatunları tavlamaya çalışıyor sokak edebiyatının kalitesi düştü girdap beni kıskanıyor evet pekala tüm bunları bir kenara bırakalım müzik “you deserve” diyor peggy ben de ona kulak veriyorum kimse bana hak vermese de olur ya da kulak sikmişim kaliteli yazmayı 05.mayıs.2008


belirgin belirsizlikler bi çok kere ve bi çok yerde saçma sapan şeyler konuşmuş olabilirim sonrasında unuttuğum ya da biri tekrar ettiğinde arkasında durmayıp söylediklerimin abi geyik yapıyorumdur muhtemelen diyerek kestirip atabileceğim ki çoğu kez ciddi değilimdir söylediklerimde kendimi o kadar da ciddiye almayışımdan kaynaklanır bu karşımdaki insanı ciddiyetsiz buluşumdan değil hatta ciddiye aldığım biriyle daha çok ciddi konular üzerinde ciddiye alınmayacak sözler sarf edebilirim çünkü insanlar genellikle yanlış anlamaya meyilli olurlar abi özellikle hiç tanımadıkları birileri hakkında öncesinden arda kalan belleksel yığıntılar sayesinde karşılaştırma yaparak kesin ve değişmez yargılara varırlar ki ben de yaparım bunu ve önyargıları olan bir adam olduğumu dile getirdiğimde yadsınırım sanki hiç kimsenin hiç kimseye karşı tanımadan ve konuşmadan bir fikri oluşamazmış gibi ki konumuz bu değildi ki daha önce yazdım ben bu konu hakkında daha önce bi çok şey hakkında bi çok şey yazmışımdır ve saçma sapan şeyler olduğunu söylesem de kurduğum cümlelerin yazarak resmedilenleri kast ediyorum burada ve hatırlamasam bile sonrasında


arkasında dururum biri konuyu açarsa bu yönde “evet öyle yazdım çünkü öyle düşünüyorum” ve neden öyle düşündüğümü sorgulama girişiminiz gelir hemen ardından açıklama yapmaya hiçbir zaman gerek duymadım bu anlamda hayır yazılmış ve kalmıştır o orada toparlayamadığım söylenilse bile bir bütündür içinden cımbızla çekilip alınan bir cümle için açıklama yapmamı beklemeyin “aa evet cinsiyetçi bir ifade olmuş” gibi sizi olumlayacak bir tepki vermemi de hatta mümkünse üzerinde tartışmaya veya değiştirilmeye ya da sizin deyiminizle ‘iyileştirmeye’ gebe bir anlatımım olduğu yönünde fikirler beyan etmeyin a ama evet doğru tutarsızlıklarla dolu bir hayata sahibim iki gün önce ingilizce bildiğimi söylerken ertesi gün “hayır bilmiyorum” diyebilirim biliyorum dediğim günü de hatırlamam ve ardından ne biliyorum dediğim ne de bilmiyorum dediğim gün kalır aklımda gün kalır aslında ama pardon günler aklımda kalır yüzler de öyle kelimeleri unutsam da o gözlerin bana çağrıştırdığı çeşitli zamanlardaki farklı hisleri ya da bir hayli belirgin olan belirsizlikleri aklımdan çıkartamam belirsizliğin belirgin kılınıldığı zamanları


ya da olayları ve hisleri sevmediğimden olabilir bu ve yine her şeyi birbirine karıştırıp hiçbir şey anlatamadığım yönünde gelecek olan eleştirilere kulaklarımı tıkayıp bir alt dizeye geçiyorum efendim bazen yo hayır bazen değil çoğu zaman ciddi değilimdir konuşurken size olmayan zamanlarım hakkında hiç yaşamadığım ve hiçbir zaman öyle bir kanıya kapılmadığım fikirlerle örülü masallar anlatabilirim güler geçeriz diye düşündüğümden olmalı bu güler geçeriz evet sonrasında unuturuz mesela ve ardından da karşıma aa ama sen geçen şöyle demiştin ya da iki sene önce şöyle düşünüyordun gibi bir hatırlatmayla çıkmazsınız diye hesap ederim ciddi değilimdir hiçbir zaman ciddi olamadım yaşadığım hayat içerisinde ciddi adımlarla yol alamadım mesela yerimde saydım geriye sardım ve dahası hiçbir zaman önceden planlanmış bir yol üzerinde emin adımlarla yol almadım kendimden emin oldum sadece hepsi bu hayır ingilizce bilmiyorum hayır cinsiyetçi değilim hayır underground takılmıyorum hayır anarşist değilim hayır entelektüel değilim o kitabı okumadım şu filmi izlemedim iyi bir müzik bilgim yok bilmem ne okulunun bilmem ne bölümünü de bitirmedim sıkı bir içici de değilim sigara sarmasını bile bilmeyen biriyim ben ama öyleymiş gibi yapıyorum yani bazen olmayan şeyler hakkında olabilecek kesitler sunuyorum


sonra biri gelip beklediğim gibi çıkmadın deyince beklediği gibiymişim gibi rol kesiyorum ne beklediklerini biliyorum çünkü beklentisiz ama kararlı bir şekilde ilerlerken hayat içinde pusulaya ya da rotaya ya da frene ihtiyaç duymadan ilerlerken ben ne beklediklerini çoğu insanın neye ihtiyaç duyduklarını ya da en çok neyi arzuladıklarını neyden tatmin olup neyden haz etmediklerini ve hemen hemen her şey hakkında hemen hemen her şeyin farkındaymış gibi caka satarken birilerine birileri hiçbir şeyin farkında değilmiş gibi yapmak ya da ses çıkarmadan bir köşede oturup takılmak hoş oluyor anlamsız çünkü hemen hemen her şey hakkındaki hemen hemen her şey boşa tüm bu çaba kazanma hevesleri bir şeyleri ispat etme arzusu daha iyi yazma uğraşı daha iyi yaşama uğraşı bilmem ne hakkındaki bilmem ne uğraşı boşa o yüzden lütfen tekrar karşılaştığımız da bana “ya abi geyik yapıyorum ciddiye alma” gibi bir açıklama yaptırmayın gülüp geçelim sadece sayılı olduğunu bildiğimiz ama sayısını öğrenemeyeceğimiz günlerimizin kalanında yazılanlara gelince moruk arkasında durmayacağım ya da üç sene sonra yalanlayacağım hiçbir şey yazmadım son on senedir


onları ciddiye alsanız varlığım için endişe duymak yerine fena olmaz çünkü sigarayı bırakmaya da ölmeye de niyetim yok 30ocak14


fanzin yapmak isteyen birine insanlara bakıyorum. bana "ben de fanzin yapmak istiyorum ama zamanım yok uğraşmaya" diyen insanlara "bunca işe yetişebilmene şaşırıyorum doğrusu" diyebilen insanlara ki doğrusu yetişemiyorum da ama umursuyor da sayılmam bunu periyodu umursamıyorum dağıtımı umursamıyorum önceki sayıları umursamıyorum kendimi umursuyorum sadece kendi zevkimi elime aldığımda ilk kopyayı tadacağım hissi ve sonrası önemli değil ve öncesi unutuldu gitti zaten hiç satmayan dönemler elimde patlayan dönemler kimsenin yazı göndermediği gidip almadığı gözünü bile sürmediği dönemler şimdi buradayız 2008'in son gününde ve insanlar durmadan yazı göndermeye resim göndermeye fanzini edinmeye tanışmaya ve arada sırada da silah çekmeye çalışıyor bok atmaya mesela eleştiri amaçlı başlayıp küfürle biten postalar ve hiç önemli değil diyorum onlara gerçekten hiç önemli değil öncesi veya sonrası hiç bir önemi yok şimdi buradayız 2008'in son gününde ve ben de buradayım hâlâ aynı teraneyi


gevelemeye devam ederek ağzımda do it yourself, do it yourself para yok kağıt yok uhu yok ve yine de yeni bir fanzinin hesabını yapıyorum kafadan 36 sayfadan 9 a4 diyorum 50 kopya çeksek ne yapar abi kabaca bir hesapla 40 diyor bana ve sonra tekrar adamın biri "bunca işe nasıl zaman buluyorsun" diyor "şaşırıyorum" napıyorum oysa boş boş bekleyip müzik dinlediğim zamanlar dışında ölümüne içtiğim ve sabahı kaybettiğim geceler dışında ortalama on saatimi sattığım mesailer için her gün tıraş olmak dışında koca bir hiç diyorum koca bir hiç elde var sıfır ve sonra dönüp ona "boş zamanlarında naparsın" diyorum "televizyon izlerim" diyor ben izlemiyorum "internette takılırım" ben takılmıyorum "msn’de geyik falan işte" onu da yapıyor sayılmam "ee sonra? dolu zamanların?" "ders çalışırım abi" hiç ders çalışmadım ve pek gazete okumam ayrıca kolaj içindir gazete film izlemem dizi izlemem, oradan oraya gezmem tabiri caizse ot gibi yaşayan benim evden işe işten eve ve sonra dönüp bunca saçmalık için bana


başıboş fanzinler için "helal olsun" diyorlar helal olmuyor ama genellikle sonrası tam bir işkence haline dönüşüyor kitapevleri ile kavgalar fotokopicilerle pazarlıklar insanlarla anlaşmazlıklar ve sonra dönüp evde daima evde bir sonraki sayı için şapkadan tavşan çıkaran sihirbaz gibi okus pokus yapmak zorunda kalmak "her şey hâlâ aynı" diye yazmak kapkalın duvarlara bir adam daha geliyor "senle röportaj yapalım bir dergide köşem var" "yap" ilk soru sor "nasıl oldu da bu noktaya geldi bu işler?" bilmiyorum hiç bir şey yapmadım ben kimseyi kolundan tutup çekmedim gel bilader yaz demedim al şunu git evinde oku da demedim ben burada duruyordum ve herkes kendi geldi ve kendi kendine gidecek her şey on sene sonra ne olacağının bir önemi olmasa da şimdi tam burada hâlâ aynı şekilde ilerliyor işler ve sen o bardan o bara gezerken veya msn pencereleri arasında can çekişirken ben evde oturmuş sayfaları yapıştırıyorum tek fark bu dostum zaman olduğu yerde duruyor ve ben bir şeyler yetişsin diye deli gibi koşturmuyorum sen zaman bulamıyorsan bu


aramadığın içindir o yüzden şimdi zamanının olmadığını söyleme bana çünkü öncelikle öğrenmen gereken şey fanzinin zamandan bağımsız bir şey olduğudur şimdi her ne yapmak istiyorsan yapmaya devam et ama bana tirişkadan bahanelere gömülü kalmış arzular sunma lütfen 31.aralık.2008


relax stella relax insanların senin hakkında ne düşündüğü ya da arkandan ne konuştuğu ile çok fazla ilgilenmeye başladığın anda gerçekten kendin olmaktan da ödün vermeye başladığın o tuhaf sürece giriyor olmalısın dedim ona ve ben bunu gerçekten hiç düşünmedim bir mekandasın konuşuyorsunuz saçma zırvalıklar bir kaç cümle kuruyor ve sonra üzerine kimse hiçbir şey demediği için "ben bi tuvalete gideyim abi" diyorsun geri döndüğünde birilerinin bir şeyler hakkında bir şeyler zırvaladığını görüyor ve yaklaşınca sustuklarına şahit oluyorsun daha sonra gecenin geç bir vaktinde mekandan ayrılırken durakta kalan son iki kişiden biri sana masada sen yokken dönen geyikten bahsediyor napayım diyorsun ona hakkımda ne düşündüklerini gerçekten ciddiye alıyor olsaydım kendim olamazdım ve ayrıca öğrenmek de istemiyorum bunu kafa bile yoruyor sayılmam yani ben kendimle ilgileniyorum insanların benim hakkımda ne düşündüğü ile değil ve sonra birden bire yüzü değişiyor kahramanın yani diyor onların senin hakkında düşündüğü şeyleri öğrendikten sonra bile


onlarla görüşmeye devam edeceksin öyle mi? sen diyorum ona sen benim hakkımda ne düşünüyorsun susuyor ya da benim onlar hakkında ne düşündüğümü bundan bir ay önce sadece onların anlayacağı bir tarzda yazdığımı ve o yazının yer aldığı fanzini de kendilerine verdiğimi biliyor musun okumadılar okumadılar ve sonraki diyaloglarımızda kendilerine de söyledim muhteşem olduklarını onların benim aciz kaldığımı büyüklülükleri karşısında bu durumda aptal olan kim söyler misin? ben yine de dedi bana yerinde olsam onlardan uzak dururdum iyi insanlar olmayabilirler dedim ona ama bir şekilde bana verdikleri yani kazandırdıkları bilgi ve paylaşımları yadsıyamayız bu durumda da sene de bir veya iki kez takılıp derinlemesine analiz yapmadan bir kaç sigara paylaşmanın bir mahsuru olmamalı ve sözünü ettiğin gibi bir yakın ilişki de söz konusu değil onlar kendileri için ne düşünüyorlarsa ben de kendileri için


onu düşünüyorum muhteşemler gerçekten gerçekten muhteşemler o kadar muhteşemler ki benim bir salak olduğumu düşünüyorlar ve ben de açıkçası buna gülüyorum çünkü ortada var olan bir gerçeğin farkında olmayan bir taraf diğer tarafı salaklıkla suçlarken gerçeği bilen taraf, onların ne kadar iğrenç ve kendini beğenmiş ve ikiyüzlü ve sahte varlıklar olduğunu, bilip bunu onlara söylediği halde hâlâ tutup “alo, abi görüşelim” diyorlarsa bu biraz kimin kime gerçekten ihtiyacı olduğunu ve kimin gerçekten aciz olduğunu hmm nasıl derler neyse demesinler hakkımda arkamdan söyledikleri kötü yani aslında gerçekten kötü ama birinin size ne olmadığını söylemesi onun gerçekte ne olduğunu ele veren bir ipucu taşıyabilir ve yüzüme aptal aptal bakıp hiçbir şey anlamadım dedi anlatılamadığımı söyledim bende boş ver dik 19 nisan 2009


,,,,, bukowski'nin yazılabilecek her şeyi yazdığını ve ne yazarsam yazayım onu taklit ettiğimi düşüneceğinizden yazmayı bırakıyorum orijinal bir şeyler bulursam size haber veririm şimdilik sadece sigaraya alkole ve ölmeye devam edeceğim yazmadan umarım bu sizi rahatladır 27.ocak2008


6. insanlar geliyorlar tanışmak için tebrik etmek için teşekkür etmek için insanlar geliyor fanzin istiyorlar yazı gönderiyorlar kitap gönderiyorlar soru soruyor ya da yardım istiyorlar ne yapacağımı bilemiyorum çoğu zaman ya da ne söyleyeceğimi “eyvallah” ile yetiniyorum “sağ olasın” diyorum “elimden geldiğince” “hayır okumadım ama okumak isterdim” “kargoyu ben öderim” “röportaj vermiyorum” ve bazen uzuyor muhabbet bazense selamdan öteye geçmiyor ne söylemem gerekiyor? onlar da bilmiyorlar ne söyleyeceklerini “seni tanımıyorum galiba” diyorum “şey” diyorlar “şey.. ben.. yazıların için..” boktan yazılar yüzde doksanınızın yüzüme tükürmesine neden olan yazılar duygu sömürüsü yaptığımı düşündürten yazılar bir kapitalist olduğumu düşündürten yazılar kadınlar için yazdığımı düşündürten bir kopya olduğumu sahte ya da geri zekâlı “hayır değilim” bile demiyorum çoğu zaman ses çıkarmıyorum unutuyorum isimleri unutuyorum yüzleri unutuyorum adresleri unutuyorum sürekli not tutuyorum yapmam gerekenler için ekmek alınacak elektriği öde


kargo gelicek kargo gidicek emin abi’yi ara tıraş ol uhu al sürekli notlar hatırlatma mesajları yoğun bir işadamıymışım gibi telaş etmeden ama hızlı bir şekilde yetişmesi gereken işler sürüsü nereye koştuğumu bilmiyorum önüm karanlık sağım karanlık solum karanlık düşünmüyorum bile çoğu zaman düşünmüyorum nerdeyim ve napıyorum ne için bunca çaba çaba mı gerçekten azimli değilim diyorum hiçbir şey yapmıyorum diyorum sadece kendimle ilgili tüm mesele diyorum herkes kendinden bahsediyor zaten diyorum sabahtan akşama dek kendini anlatıyor herkes diyorum dün başına gelenleri geçen hafta başına gelenleri yıllar önce başına gelenleri bir arkadaşının başına gelenleri anlatmakla bitmeyen yaşanmış abideler silsilesi herkes bir anısını anlatıyor bir diğerine herkes kendinden bahsediyor her iş yerinde her arkadaş sohbetinde her bar taburesinde sonra biri geliyor ve hep kendini yazıyorsun diyor hepimizin yaptığı şey bu diyorum ona ve ben hiç konuşmuyorum iş yerinde hiç konuşmuyorum serviste hiç konuşmuyorum evde pek konuşmuyorum dinlemek de istemiyorum ve tekrar kendime bakıyorum hangisi benim diyorum


harikulade işler çıkardığı söylenen girdap kim diyorum bu sizin uydurmanız diyorum harikuladelik bir olay yok diyorum seninle aynı yerde çalışmak isterdim diyor biri bana ve o kadar da popüler olmadığımı söylüyorum ona orada hiçbir şeyimi bilmediklerini söylüyorum kimsenin hiçbir şeyi bilmediğini söylüyorum ve günler peşi sıra dizilerken geçmiş haneme insanlar gelmeye devam ederken hayran olduğunu söylerken görüşmek ve konuşmak isterken hâlâ işyerinde ki o aptal soğuk sessiz adama susmasını emrediyorum ben hiçbir şeyden anlamayan ve hiç konuşmayan ama hızlı çalışan bir yükleme elemanıyım ve işyerinde kestiğim gazetelerden evde kolaj yaparım bayım getirisi yok ama televizyonunda bir getirisi yok siz orada ekrana bakın ben köşede işime bakayım uçak inince hep beraber boşaltırız yükleriz sonra da ve daha sonra siz anılarınızı anlatırken ben kedilerle oynarım siz izlediğiniz dizileri anlatırken seviştiğiniz kadınları yerden yere vururken hükümeti tartışıp dururken konuştuklarınızı akabinde unuturken ben kedilerle oynarım 27.kasım.2008


7. büyük ikramiyeyi kazanamadığın ya da zengin bir kadını kafalayamadığın sürece ölene dek çalışman kaçınılmaz dedi birçok iyi dönemlerin de oldu ve hayatının bundan sonraki evresinde geçmişte teptiğin fırsatlar tekrar önüne çıkmayacak ve piyango bileti de almazsın sen asla ya da bir kadın için para ödemediğin gibi para için bir kadına ödün de vermezsin her şey bir düşten ibaretti ve öyle de kaldı artık kaçınılmaz olan tek gerçekle burun buruna geldiğin zamandasın ölene dek sürecek olan vardiyalar emeklilik yaşı ortalama yaşam ömrünün kat kat üstündeyken üstelik doktorlar böyle gidersen birkaç yıl daha yaşarsın derken sen yine de alkol ve sigaraya devam edip ölmeyeceğini iddia ediyorsun ölümsüz olduğunu talihin senden yana olduğunu değil oysa ve ölümsüz de değilsin ve talih yüzüne gülse bile somurtarak sırtını döner ve bir çukur daha kazarsın kendine ya da tüm felaketler ardı ardına gelirken isyan etmekten öte yeter bile demezsin biliyorsun çünkü eğer isteseydin düşledikleri her şeyi yapabileceğini


ve gücün vardı buna mühendis olmaya mesela ya da doktor hakim savcı olmadın ama olmak istemedin ve yazılarının beş para etmeyeceğini söyledi herkes fanzinlerinin bir boka yaramadığını adam olmayacağını “size ne!” dedin onlara kapana kısıldığını düşünürken herkes isyan ederken mutsuz olmayı sürdürürken sen yarattığın o küçük evrenin tanrısı olmaya devam ettin ufak bir oda boğuk bir tını nem ve rutubet alkol kokusu uhu kokusu duman altı geceler böyle iyiyim ben dedin böyle iyiyim şikâyet yok pişmanlık yok alınganlık yok her şey olması gerektiği gibi her şey hak ettiğim gibi kimse bana bir şey vaat etmedi ben kimseye bir söz vermedim siz şimdi orada mutsuzluktan inlerken ve elde edemediklerinizin düşünü kurarken bana gelip de boktan yazıyorsun demeyin ya da beş para etmediğimi biliyorum bunları bunları biliyorum


hemen hemen her şeyi ama değişmeye ya da gelişmeye çalışmıyorum beynim kendi rayında ilerliyor yaşananlardan memnun olmasa da kendi halinden memnun pişman değil mutsuz değil mutlu değil hayal kurmuyor oyalanıyor sadece girdap oyalanıyor hemen hemen her şey bundan ibaret oyalanmak oya topu at ayşe zili çal seviyordum okuma fişlerini onları kesip kesip yeni cümleler üretmeyi ve hiçbir şey değişmedi aslında şimdi de gazeteleri kesip sonra yapıştırıyorum kolaj deniyor adına bir ilkokul çocuğu kadar mutlu olabilirim artık farkına vardığım şeyleri göz ardı edersem ya da sekseninde bir nine kadar mutsuz olurdum, istemediğim şeylerin peşinden iyi bir gelecek için koşup sonra pişmanlık çekseydim yapmadım ama bir kadın geldi bir kadın gitti elde var iki böyle düşündüm hâlâ böyle düşünüyorum kimseye küsmeden kimseye kızmadan


anlamaya çalışmadan hiçbir şeyi ve aldırmadan geçip giden zamana dört duvar arasında kendimle ödeşiyorum size iyi bir şiir borcum yok boktan olması sadece beni ilgilendirir ve boktan olduğunu düşünseydim bile şifonu çekmezdim 6 aralık 2008


sokak edebiyatı yapmam gereken onlarca iş varken oturmuş şiir bekliyorum zihnime geleceğini biliyorum geldi belki de bu şiir mi? bu olabilir yani “bu bir şiir” demek istemedim “beklediğim şiir, bu olabilir” demek istedim o halde bir sigara yakmalı şiir sigara ile yazılır beyne gelen aşırı saldırıyı keser sigara ve dumanla geri gitmeyip boğulmuş ama sağ kalan saf kelimeler kalır geriye dumanla ayıklanmış kelimeler el işlemeye başlar yazar geçersin unutarak yazarsın bir sonraki kelimeyi bilmez bir öncekini hatırlamazsın uzar gider aynen bu şekilde düşünmezsin, ortaya ne çıkacak diye ve son satıra geldiğinde ya da biteceğini hissettiğinde bittiğinde kendi kendine bittiğinde şiir dış müdahale olmadan zihne sona erdiğinde tamam, dersin bir kez okuyalım okursun sonra ve sadece kelime hatalarını onarır geri kalanı olduğu gibi bırakırsın iş yayınlamaya gelir siteni açar girişini yapar ve gönderirsin pat diye girer en üstten anasayfaya uğraşmazsın birileri onaylasın diye beklemezsin ve bir kaç kişiye de vermişsindir bu hakkı onay beklemezler seçilmiş lavuklar mıdır onlar? neo gibi yani? bilemiyorum..


sonra gelen yazılara göz atmak ister ama korkarsın çokluğundan kısa olanları hemen eler geri kalanı bekletirsin okuyacaksındır yakında ve okursun da ve her "sil" tuşuna bastığının sahibi "her" değil aslında içlerinden bazıları sana gelip "yazıma noldu" der "bilmiyorum" dersin "onaylanmamış olmalı herhalde hatırlamıyorum" hatırlamazsın gerçekten çünkü her gün mailine bir ton yazı gelmektedir ve yorum beklerler senden istemezsin yorum yapmayı sevmezsin işine gelmez bu çünkü iyi veya kötü bir şey söylersen bu, sana geri dönecektir "sen çok mu iyi yazıyorsun sanki?" "sen de çok iyi yazıyorsun abi" bu tip şeyler sonra bir de fanzin isteyenler vardır liste uzar gider ikiyüzü geçer talep ve "göndericem" dersin "göndericem biraz sabır" paran yoktur fotokopi çekemez çekince katlayamaz katlasan da kargoya gidemezsin ve sarktıkça sarkar dağıtım ama mutlaka gönderilir herkese ve mutlaka okunur her gelen yazı gecikmeler için sizden özür diliyorum ama kabul edersiniz ki herkes gibi benim de


kendime ait bir hayatım var bu işten para kazanmıyorum ve para kazanmak için çalıştığım işten arta kalan zamanları ikiye bölüyorum sokak edebiyatı işleri ve girdap'ın gerzek yaşam biçimi girdap'ın gerzek yaşam biçiminde en büyük zaman oturup beklemeye ayrılmıştır oturur beklersin şiir gelsin diye değil ama ya da öykü gelsin diye değil hayır sadece beklersin duvarlar karşında fonda bir müzik elde sigara kül tablosu evet tablosu kül tablosu ağzına kadar dolu duruma göre çay kahve ya da alkol her şey bakkala yazdırılmıştır kendimi de birine yazdırsam diye düşünürsün benim yerime o yaşasın ve sonra evet bir sigara daha yakar ve bilirsin ki şiir yola çıkmıştır müziğini açarsın bir txt dosyası açarsın ve duvarlara bakarsın duvarlarda yazıyordur her şey dört duvar arasına sıkışmak iyidir çoğu zaman ve odada seksenbindörtyüz adet kağıt parçası birikmiştir her birinin üzeri karalanmış yazılmış çizilmiş kusulmuş sigara söndürülmüş kül atılmış içinden birini çeker ve bunu yayınlayalım dersin


bilgisayara geçer ve kağıttan ekrana nakliye yaparsın oradan da siteye bazen öyle bazen böyle ve gerçekten içinden gelmez bir başka yayında onaylanmayı beklemek ama “sokak edebiyatı” gibi bir siteyi birileri kussaydı evet, kussaydı ben de sanırım denerdim şansımı çünkü benim ruhuma hitap ediyor olurdu yayınevleri mi? o bahsi çoktan kapattım dergiler mi? hayır, asla ama artık gerçekten insanlarla uğraşmaktan sıkıldım bu yüzden biraz bana da tahammül etmenizi bekliyorum sizden "fanzin nerde kaldı bilader?" “bilmiyorum eylül?” “hani ağustostu?” “param bitti, eylül?” uzar gider ve sanki parayla satın aldığı bir ürün evine teslim edilmemiş gibi gösterir tepkisini bakın, para istemiyorum sadece beklemenizi istiyorum ben de bekliyorum çünkü kitap okuyamıyorum gazete okuyamıyorum televizyon izlemiyorum -bilinçli bir seçim sonuncusu, evetbir şikayet olarak almazsanız bunu ben de sizinkileri şikayet olarak almayacağım herkes hakkını arıyor herkes anlayış bekliyor herkes ilgi bekliyor ben de siz de onlar da tanrı bile ilgi bekliyor bir çocuk gibi ve ilgi göstermeyeni yakıcam diyor ben yakmıyorum tanrı da değilim


olmak da istemezdim ve ayrıca benden hayatımı hacılayanlarla muhatap olmak da istemiyorum ama mecburum buna çalışmaya yani hayatımı hacılayan patronlar hayatımı hacılayan eski dostlar hayatımı hacılayan kadınlar herkesin bir hacılayanı var bu dünyada ruhen ya da bedenen çalıntı hayatlar çalınan hayatlar ayrıca kolunda simgem olan bir dövme taşıyan adamı bana sorup durmayın ya da diğer üstün kahramanları kimileri gider kimileri gönderilir kimileri gelir sokak edebiyatı burada ve temsil ettiği hiçbir şey yok "boşluk" dışında ve onun yarattığı boşluk hayatımızdaki tüm boşluklara nüfuz etmiş durumda benim öyle en azından geppetto'nun da öyledir yada kurşun kalem'in duvar dibi'nin güzedüşen'in fenris'in tezer’in demir’in gölge'nin tek tek sayamayacağım şiir uzamasın ama evet kimileri gönderilir aramızdan kimileri de çeker gider ve her iki ayrılma şeklinin de tek gerçek nedeni yazdığı gibi yaşamıyor ya da davranmıyor oluşlarıdır kısaca samimiyet kısaca saydamlık kısaca kısa olmak yazdığını ya da kendini ya da bir başkasını üstün tutmamak ve yazdığınız ile yaşadığınız eş değer değilse


lütfen lütfen lütfen zamanınızı harcamayın er yada geç her şey patlar ve sizler de o gel-git safına üye olabilirsiniz ama buradaysanız ya da burada olmak istiyorsanız yazmaktan ziyade yaşamayı dikkate aldığımızı bilin ya da ölmeyi o yüzden tek satır yazmayan dostlarımız sokak edebiyatı tayfasında ölüyor bizimle beraber çünkü yazmak değil önemli olan yaşamak ölmek içmek ve takılmak bir kaç saat gelen gelir giden gider beat değiliz beat olmak istemiyoruz hiçbir şey olmak istemiyoruz anılmak bile istemiyoruz öldükten sonra bir şeyi başarma hırsından mahrum bırakılmış kendi ufak hayatlarında kendi gibi ufak insanları mıknatıs gibi çeken bir kaç kafası kırık elemanız sadece ve açığız herkese gelen gelir giden gider yazı arka planda kaldığı sürece daima içebiliriz gülebiliriz ağlayabiliriz ama şunu kanıksamak gerekiyor hiçbir şey yapmıyoruz sadece yazıyoruz sadece yaşıyoruz sadece ölüyoruz geriye kalan ne varsa nam şan şöhret para ünvan reklam poster röportaj haber onların olabilir herkes istediğini kazansın hakkettiğini değil


istediğini kazansın herkes hakketmese de kazansın ben nobeli istemiyorum mesela hakketmeyen biri de kazanabilir onu ya da kitabım basılsın da istemiyorum ben basıyorum zaten kitabımı hakketmesek de, istediğimiz gibi yaşayalım istiyorum herkes için geçerli bu sessiz sakin kendi halinde o yüzden lütfen lütfen lütfen sevin yada sevmeyin ama övmeyin de sövmeyin de çok sıkıldım gerçekten sıkıldım 24.ağustos.2008


tanıdık olan birkaç şair bir kitapları olan, eski arkadaşlarımı düşünüyorum şimdi pardon arkadaşım diyemem onlara ve onlar da beni arkadaş olarak görmüyorlardır sanırım tanıdık diyelim birkaç kez görüşmüş olmak birkaç ayak üstü sohbet belki bir iki ortak arkadaş ve sürekli olarak onların gözünde bu yarışta saf dışı kalması gereken ben itiraz etmiyordum elbette yarış onların yarışıydı seyirci bile olmak istemiyordum bu yarışta üstelik ama yine de zaman zaman gözüm kayabiliyor ya da gözümün içine sokulabiliyorlardı birkaç yıl önce tanıdığım birkaç şair adam söz konusu hâlâ zaman zaman tanışıyorum böyleleri ile eskiden de olduğu gibi yani fanzinleri ya da siteyi görüp veya bir ortak arkadaşın benden ona veya ondan bana bahsetmesi sonucu gerçekleşen tanışma fasılları ve ardından gelen övgüye gelmeyen karşılık “iyi yazıyorsun” diyor “eyvallah” diyorum, hepsi bu yalan söylemenin gereği yok ya da “sen de kötü yazıyorsun ben de” deyip ortama gerçek bir kurşun sıkmanın ki her seferinde üstelik çok kısa bir süre içinde gözlerindeki değerim sıfıra iner ki normaldir bu şu yazarı biliyor musun bu kitabı okudun mu şu dergiyi gördün mü uzar gider sorular ve ben hepsine seri halde “hayır” derim “hayır bilmiyorum” “hayır okumadım” “hayır görmedim” sonra karşındaki insanın aslında bir edebiyat muhafızı olduğunu fark edersin ve yıllar sonra ya da birkaç ay içinde bu adamın bir kitabı yayınlanır ve sen bu kitabı


kitap çıktıktan yıllar sonra fark edersin yıllar sonra bir gün karşılaşınca yolda “napıyorsun” “iyilik sen” ve birkaç saniye içinden konu onun unutulmaz şaheserine döner “bir kitabım çıktı” “haberim yok” “birkaç yıl oldu, ufak bir yayınevi” “güzel bir duygu olmalı” dersin onun adına düşünerek çünkü ona göre benim asla ulaşamayacağım bir zirve noktasıdır bu ve tek kitabı olan yitip giden ve yine de konuşmaya devam eden seni hiçe sayan ve üstelik artık bir kitabı olan bu adam “sen neler yapıyorsun” der “fanzinlere devam mı?” ufak bir alay vardır bu soruda ve hâlâ devrimden söz ediyordur sana hâlâ mücadele savaş iktidar karşıtı savaş karşıtı ayrım ve sömürü karşıtı bana da karşı kendi dışında her şeye karşı hatta ve hâlâ çalışmıyor bir gün bile çalışmamış bir insan işçilerin adına onların haklarını haykıran şiirler yazıyor sağda solda yeraltı edebiyatı nasıl olmalı diye sana konferans çekip üzerine sanattan dem vuruyorlar sanki çok sikimdeymiş gibi yeraltı edebiyatı ya da sanat sıkıcı bir konuşma ama kaçış şansın yok işim var dersen gideceğin yere kadar seninle gelirler benimle konuşmak değil niyetleri ben bok kafalıyım o da devrimin tanrısı bunu ispat etmek ister sana sonunda sabrın taşar ve bak dersin


anlıyorum seni son kutsal kitabı yazan bir peygambersin sen ama benim eve gidip uyumam gerekiyor çalışıyorum ben bir işim var senin savunduğun işçilerden biriyim ben izin ver bana kafamı dinlemeye ihtiyacım var anlıyor musun? ve üç kuruş için günümün yarısını heba ederken kendi haklarımı savunmaya zamanım kalmıyor sen bunu benim için yapıyorsun benim için yazıyorsun sen bense kıçımı göstermek için yazıyorum ama şimdi gitmeliyim “siz hep böylesiniz” der ardından “kendinizi bi bok sanıyorsunuz” bir daha onunla görüşmeyeceğiz muhtemelen kaç tane kaldı bilmiyorum geriye beş mi altı mı izmirli tanıdık şairler şimdilerde bir kitapları var her birinin ve arada sırada onları yolda görür üç beş nasihat dinlerim kimisi otuz beş kırkında kimisi benle yaşıt ve maddi sıkıntıları yok ruhsal sıkıntılarının kaynağı ise hak ettikleri yerde olmadıklarına dair olan saf inançlarından geliyor çoktan keşfedilip yaldızlanmaları gerekiyordu etraflarında hayranlar topluluğu on beş yirmi kitap ve görsel şölen bazısı yanlış ülkedeyim der bazısı suçu çarpık yayıncılık sisteminde arar bazısı kendisine yeterli şansın tanınmadığını öne sürmekte ama her birinin tek sıkıntısı hak ettiklerine inandıkları yerde olamamak ki haklı olabilirler de bu konuda bilemiyorum ben hak ettiğim yerde miyim bunu da bilmiyorum edebi anlamda hak ettiğimi almaktansa çalıştığım sikik işlerde görmek isterim hak edileni fazla mesai ödemesi ya da zamanında maaş gibi edebiyat muhafızları beni öldürebilir ve evet evet evet


bu bir şiir değil kafamı sikip durmayın lütfen ve yayınlanmayı da hak etmiyorum bu doğru ama lütfen artık her seferinde karşıma çıkıp bana edebiyattan ve o harikulade yazarlığınızdan dem vurmayın öfkesi yatışıyor veda ederken “içelim bir gün” diyor “içeriz” deyip dönüp uzaklaşıyorum içer miyiz harbiden? ama bu kez de bara girmeden önceki konumuz ne kadar sıkı bir içici olduğunuz yönünde gelişecek birkaç bira sonra sarhoş bir adamı çekmek zorunda kalacağım “içeriz” diye yalan söylüyor ve evime geliyorum bir daha karşılaşmayız umarım ne onunla ne diğerleri ile 7ağustos2008


tuvalet şiirden önemlidir iyi yazdığını söyler durur insanlar süpersindir akıcıdır kelimeler cümleler vurucudur ve övgü karşılığında eyvallah demekle yetinirsin mahcup hissedersin kendini bulamazsın söyleyecek başka bir kelime ama daha fazlasını bekler insanlar teşekkür etmeni belki de yazılarını beğendikleri için ya da yeni bir arkadaşlık ilişkisi tanışma faslı şu veya bu ki düşününce evindeki tuvalet kadar değeri yoktur hiçbir şiirinin ve ev kirasını ödeyemezsen o tuvaletten de olursun ama lağımda da yaşasan yazarsın yine de biri alıp basar hatta ya da sahiplenir “bunları ben yazdım” der başka bir internet sitesinde ses çıkarmazsın ve insanlar sorular sormaya devam eder ama sen sorduğun sorulara cevap alamazsın asla yazar durursun ve konuşur dururlar “yerinde olmak isterdim” derler ama söz konusu takas yaşadığın hayat ya da yaptığın işten ziyade o sikik şiirleri “ben yazdım” diye gösterme isteğinden ibarettir aldırmazsın buna da hiçbir şeye aldırmazsın artık ama 238 yolculu amsterdam uçağının ambarına yüklediğin 285 parça bagajın içinde ‘118 taksim 1’ etiketli olanını ararken bir yolcu uçmaktan vazgeçtiği için ettiğin küfrün hızı yazdıklarını sollar ve tam bagajı bulduğun onda


yeni bir anons gelir telsizden yolcu tekrar uçmaya karar vermiştir son bir küfür daha savurur bulduğun bagajı yerine koyar ambarı en baştan düzenler kapağı kapatır ve inersin sonra eve gelirsin ve birisi sana “senin gibi yazmak için ne yapmalıyım?” der “bilmiyorum” dersin ona “iki yumurta kırıp karıştır mesela?” can sıkıntısından doğar şiir etrafında seni anlayan bir kedi bile olmamasından doğar kendini defolu hissedişinden doğar ki yıllar önce bir alıcısı vardı bunun ama artık her sanat ölü doğmakta ve günü kurtarabileceğin başka bir işin yoksa sürdürülmesi olanaksız edebiyatın o yüzden dilediğinizi dilediğiniz alabilir kullanabilir alan olursa satabilir ya da yeni baştan yazabilir ve hatta bok atabilir yırtıp atabilir ya da gelip ağzıma sıçabilir ama üç kuruş için zincirlendiğim mesai saatleri içinde ekstradan hortlayan her angarya bir küfre denk düşer sikik dizeler açlıktan ölecek durumda da olsan çıkar nasıl olsa ama işin yoksa açlıktan ölecek duruma gelirsin ve ben tekrardan sefilleri oynamak istemiyorum dostum ucu ucuna yeten bir yaşam kafi geliyor bana ama sen hastalık dolu bir yatakta yatan interneti ve bilgisayarı olmayan buna rağmen içen ve yazan biri olarak gerçek yeraltında yaşamayı sürdürebilirsin tolgur “gerçek yeraltı benim” diyerek bok içinde yaşadığını da söyleyebilirsin


biraz daha ileri giderek “ya bu yazıları onayla ya da bu işi bana bırak” da diyebilirsin ama unutmaman gereken şey; boktan bir hayatın ve bu boktan hayat üzerine yazmanın övünülecek bir yanının olmadığıdır ve “yeraltında yaşamak” diye tabir ettiğin o anlamsız benzetmeyi yeraltında olduğu söylenen bir çok insan bilmiyor umurlarında bile değil bu sadece yaşıyorlar kendi bildikleri şekilde kendi bildikleri düzeyde ve onları yeraltına iten ya da yeraltı olduklarını dile getirenler göz önünde yaşayıp insanların görmesini istemedikleri her şeye siyah kalın birer örtü örterek kafalarına göre etiketleyenlerdir medyadır mesela yada bestseller yazarlar akademik literatür bu arada bu şiir de beş para etmez evet ama ben kendimi çalıştığım yere saati iki buçuktan satıyorum ve daha fazla veren bir yer bulsaydım ben de onları satardım ama senin gibilerin bizim gibilere hiç bir şey satamayacağını yıllar önce dile getirmişti savaşı kazanan bir adam tekrar ettirtme: “sahtekarların bizi temsil etmemesini yeğleriz” 28.eylül.2008


hak etmiyorsun mu demiştin? itiraf ediyorum evet bu bir şiir değil ve ben de “şiirdir bu” diye bir iddia da bulunmadım sihir olduğuna dair bahse girerim ama sizle tüm gevezeleri hakkımda konuşturmak gibi ekstra bir özelliği var yazılarımın özel bir karışım bu “gevezeler için şiirler” pardon, “gevezeler için ‘şiir değil bu’lar” edebiyatta yeni bir tür yaratmama eşlik ettiniz teşekkür ederim adı “şiir değil bu” etkili bir tarz şiir dışında her şeye benziyor şiir dışında her şey mi? bir dakika şiir dışında her şey? buna da itiraz edeceğinizi hissediyorum ama değiştirmeyeceğim ve sizin gibi insanlar hakkında yazmaya devam ya da sizin gibi insanların hakkımda yazması için devam ediyorum yazmaya konuşun lütfen çok sessiz bu oda bu hayat bu adam hiç kimse yok geceye eşlik edecek birkaç vokal sadece birkaç tını etkili ama yalnız başına özel bir defile gibi özel bir konser gözlerini kapat ve izlemeye başla sonra adamın biri gelip yazacak hiçbir şeyim olmadığını söyledi bana sürekli aynı şeyleri tekrar ediyordum ve haklı olabilirdi olmasına ama girdap’ın ustalıkla yaptığı ikinci şey gerçek yazarların gülüp geçeceği ve hemen akabinde unutabileceği her türlü eleştiriyi ciddiye alıp bir cevap şiiri yazmasaydı


ve en iyi yaptığım şeyi de ben değil yazacak hiçbir şeyim olmadığını söyleyen adam belirledi; “yazacak hiç bir şeyin yok ve başın sıkıştığında da yazmakla ilgili şeyler zırvalıyorsun ustalıkla yaptığın ilk şey bu ve bir de her türlü eleştiriyi saldırı olarak görüp savunmaya geçiyorsun bu da iki” evet, bunları söyledi bana ve şu an sayfalarca gider ve sürekli bu konu etrafında dönüp dolaşabilirim ve adımdan da anlaşılacağı gibi bu sarmal dokuyu o kadar iyi işlerim ki hipnoza düşersin beni çözdüğünü söylediğine göre bir sonraki cümlemi de tahmin ediyor olmalısın ultra-budala “hipnoza düşersin” den sonra yani genellikle bu kadar kesin ifadelerin sonrasında hemen bir olumsuz yargı belirtirim “ama yapmayacağım” gibi tarzım bu benim ve evet kabul etmeseniz bile bir tarz yarattım! ve oturmuş olmalı artık ama tekrarları kesintileri ve sarmal dokuyu bu kez es geçip kısa kesiyorum mesele gayet basit yazmak da öyle ve ben sürekli kolaya kaçan bir itim zora gelemem bu yüzden okulu bıraktım bu yüzden askere gitmeden önce seksen dokuz adet rapor alıp her türlü eğitimden sıyırdım ve şimdi de dostum çalışmak zor geldiği için böyle iki dakikada


on dokuz cümle yazarak üzerinde fazla emek sarf edilmeyen öyküler ve şiirler ile köşeyi dönmeye çalışıyorum her köşe başında da bir hatunu sikmeye haklısın! kendime bir cennet yarattım ama hâlâ cehenneminizden çıkamıyorum kendi kendine yanman mümkün mü acaba, ultra-budala? evet evet dert yanmaktan bahsediyorum özür dilerim gerçek anlamda ateşte yanmayı hak eden bendim sarayları ve kadınları hak edense sen böyle dediğini unutmuşum dilersen hayatımı seninkiyle takas ederim moruk biraz kas yaparsın kadınlar yerine bavulları kucaklayarak günde on iki saat yarım metre bir ambarda asgari ücretle ter içinde kalarak ne dersin? 07.ağustos.2008


handsome and gretal ölümsüz günler geride kaldı artık sonsuza dek hatırlanacak olan o dünyanın etrafında döndüğümüz günler herkes bizim etrafımızda dönerken kafamız dönerken cigaraları dönerken her gün düşsel anlamda köşeyi dönerken hatta yırtacağımızı sandığımız günler çalışmak yok uyumak var sadece takı tezgahı açar ve alkol paranı karşılarsın sigortanın önemi yok kiranın önemi yok "faturaların canı cehenneme" dediğimiz günler bir gün düş kurmayı bırakıp gerçek anlamda köşeyi dönüyor ve çıkmaz sokağa girdiğini fark ediyorsun birbirinin aynı olan koridorlar silsilesi ışık bir yanıp bir sönüyor güneş gelip gidiyor ay gelip gidiyor para gelip gidiyor sen de işe gidip geliyorsun her geçen gün bir öncekinin aynı hiçbir şey kalmıyor aklında tek bir kare görüntü yok düne dair unutmaman gereken tek şey ertesi gün kaçta iş başı yapacağın geriye kalan her şey ertelenmiş gün boyunca kafanda dolanan tek düşününce eve gidip uyumak oluyor eve gidip uyumak eve gidip uyumak bir an önce bugün bitsin bu hafta bitsin bu ay bitsin bu sene bitsin beklentisiz bir şekilde zamanın geçmesini beklemek hadi bir sigara yakalım beş dakika daha öldürelim


bugün iş yerinde "sigara içmek öldürür" dedi adam ve ben de ona zamanı öldürür, demek istiyorlar, dedim ve iyidir zamanı öldürmek kazanacak bir şeyimiz kalmadı kaybedecek bir şeyimiz de olmadı ilerleyen dakikalarda skorda herhangi bir değişiklik beklenmiyor hayat maiden koşusundan farksız ve 27 sene önce yüksek ganyan verdiğimi biliyorum ama jokeyini öldürmek isteyen bir atım ben o yüzden üzerime bahis oynamak yerine gidip bir iş arayın kendinize yazarlık ölene kadar boktan işlerde çalışmayı gerektirir çünkü ve ancak öldükten 50 yıl sonra hâlâ adınız anılıyorsa, yazar olmuşsunuz demektir ki bunun da size bir yararı olmaz o yüzden tolgur "yazılarımı onayla ya da bu işi bana bırak" demektense 10 sene önceme geri dönüp ardımda bıraktığım ekmek kırıntılarını takip et yok etmeden masaldaki kuşlar gibi yoksa cadı evleri, her ikimizin de ağzına sıçabilir yayınevleri mi demeliydim acaba? hansel ve gretel hikâyeyi biliyorsun ama yine de tekrar ediyorum kazanmak istiyorsan üzerime bahis oynama ben zaten kaybettim bir jokey durmadan kırbaçlıyor olsa da daha hızlı koşayım diye birbirinden farksız mesai saatleri birbirinden farksız günler birbirinden farksız insanlar birbirinden farksız satırlar aşağıya doğru akmakta zaman


pardon sizinle tanışabilir miyiz? son yazın kıyaktı boktan yazıyorsun yazılarımı onayla izmir'e gelip seni becericem kendini ne sanıyorsun seninle sevişmek istiyorum birlikte yaşayalım hiç arkadaşım yok fanzin gönder sana daha iyi bir iş buldum sana gönderdiğim kitabı okudun mu? dün seni aradım, açmadın bir saniye bir saniye sessizlik bir sigara yakmam gerekiyor ölmek için on sene sonra görüşürüz 19 mayıs 2009


kendimi beğenmiş belki fazla küstah ya da burnu büyümüş olarak değerlendirileceğim bu şiir olarak kabul görmeyen dizeleri yazdıktan sonra ama yazmak zorundayım yazmak zorundayım çünkü kendimi fazlasıyla mahcup hissetmeye başladım sizin o uzun ve anlamlı ve okunmaya değer olan ama okumaya fırsat bulamadığım için cevap bile yazmadığım postalarınızdan ki fazlasıyla iyi niyetli bakıyorum meseleye şu an ama aslında gerçek olan bu işin biraz da anlamsız olduğu çünkü söz konusu sevgi veya nefreti hakkedecek olan bir adamın var olmadığı gerçeğini kanıksamamız her iki taraf için de rahatlatıcı olacaktır ben bunun farkındayım yani sizce kayda değer dahi olsa işe yarar bir şeyler yapmadığımın ben sadece kendi ruhumu kutsuyorum burada gördüğünüz üzere kendi üzerime yazıp çizmek dışında başka hiçbir şey yapmıyorum ve bir de bunun üzerine sizin benim üzerime karaladığınız övgü veya kin dolu


kelimelerinizi çekmeye hiç ama hiç gücüm yok başka bir varlığa karşı duyulan hayranlık duygusunun nerden kaynakladığını bilmiyorum henüz ama ben hayran olduğum hiç bir koca ayağa uzunluğu en az bir sayfa olan mektuplar ya da e-postalar atmıyorum ya da onlara sırf laf olsun diye merhaba demek gibi alışkanlarım da yok ya da ya da ya da daha da kötüsü tutup ambjörnsen'e aramızdaki diyaloğa güvenerek "abi yarın ilk uçakla almanya'dayım" demezdim eğer almanya'ya gidecek olsaydım anlatabiliyorum umarım ve umarım anlayabiliyorsunuz ve umarım benim kendini beğenmiş bir domuz olduğumu düşünüp nefret etmezsiniz ki gerçekten ama gerçekten nefret etmeye bile başlasanız bu değişiminiz ve içsel tavrınızla ilgili bile bir üzüntü hissetmezdim ki işin doğrusu da bu olmalı bence yani gerçek çevrenizde bile var olmayan insanların size karşı olan tepkilerine göre bir duygusal değişim veya üzüntü içinde olmamak anlatabiliyor muyum? 7 sayfalık posta da nerden çıktı john? benim o kadar vaktim yok


benim sana o kadar uzun cevap yazabilecek kadar hassas ve düşünceli bir ruhum da yok

kendini bana anlatma bunun yerine oturup bir şeyler karala mesela ve onu da bana gönderme lütfen okuyamam yani gerçekten okuyamam çünkü çünkü ben kitap bile okumuyorum pek fazla senin yorumun bu gözlerim hassastır egom şişmiştir ve kendim dışında hiç kimsenin yazdığına değer vermem bunu diyorsun bana sonra da ben de senin söylediğini tekrar ediyorum işte yazdığına karşılık hemen akabinde hiç bir cevap yazmadım diye ki sana cevap yazmak için e-postamı açtığım sırada okuyabileceğim kadar kısa olan bir nefret mektubu döşediğini görüyorum neden? çünkü insan bağımlılığı ve kendini kendinden daha üst gördüğün bir başka insana sunma ve değer görmeyi bekleme ve sonucunda kendini başka biri üzerinden olumlama ilk anda tamamen fiyasko ile sonuçlanmayacak dahi olsa sonucunda bir özgüven yitiminin açığa çıkmasına sebebiyet verecektir ki işin başında da o özgüven oluşmadığı için hissedilir karşı taraf tarafından olumlanma ihtiyacı umarım anlatabiliyorumdur


ve umarım kızmıyorsundur insan insanın kurdu olmadan önce kendi kendinin kurdu olur bunu unutma ve başına gelen hiçbir şeyden dolayı tanrıyı anneni sevgilini veya arkadaşlarını suçlama her şey senin elinde sistemin izin verdiği ölçüde ve imkanlar dahilinde bir çok ihtimalden birini seçip kendi yolunda ilerleyebilirsin veya benim gibi tamamen kaybetmeyi göze alıp her şeye karşı durabilirsin seçim senin seçimin ve sonucu da sen belirleyeceksin sonucunda nasıl hissedeceğin de sadece sana bağlı hissettiğin duygular başına gelen olaylardan ve çevrendeki insanlardan çok sende var olan özgüven ve bilinç ile ilgilidir krishnamurti, bu sıralamayı deneyim - bilgi – bellek - düşünce – hareket olarak sıralar ben bu sıranın sonuna duyguyu ekliyorum ve bu evrede hissedilen acının gerçek nedenlerden mi yoksa kendini olumlatma ihtiyacını doğuran yanlış yalnızlıktan mı kaynaklanlandığı açığa çıkar yanlış yalnızlık diye sözünü ettiğim şey tam olarak yalnızlığı kanıksamaktan duyulan korku ile ilgilidir ve bu korku yaşamı zorlaştıran ve hareket alanını kısıtlayan


ve içten gelen itkileri saklamamıza yol açan bir korkudur sonrasında bir öğretmen yol gösterici veya ideolojiye bağlı kalıp yaşamayı tercih edebilirsiniz

oysa geçmiş geçmiştir ve gelecek henüz gelmemiştir an dışında var olan hiç bir gerçek tam olarak gerçek değildir ve anlık duygular dışında geriye kalabilecek tek şey, acıdır ve bu acıyı hissetmek yerine bir arayış veya kaçış içine girdiğimiz takdirde doğal sonuç bir başkasında kendimizi aramamıza yol açar ve hiç bir insan bir diğer insanın aynası durumunda değildir hepimiz farklı ve bir o kadar da dengiz ve denkliğimizi bozanlarla savaşmak yerine küçük meseleler üzerine birbirimizle savaşıyoruz evet evet evet senin için bir dâhiyim thomas kabul ediyorum bunu dâhi ben teşekkür ediyorum bu yüzden sana ama neden sadece teşekkür edebildiğim için yani nezaketen değil de içimden geldiği için bir teşekkür ettiğimde ağzıma sıçıyorsun bilmiyorum hayır biliyorum bunu bunu bilmeyen sensin düşüncenin farkında değilsin düşüncenin nasıl oluştuğunu bilmiyorsun


bilincinin nasıl işlediğini nasıl hareket ettiğini ve neden acı çektiğini bilmiyorsun bunu sana öğretemem hiç kimseye hiçbir şey öğretemem çünkü deneyimler sonucu oluşan bilgi ve bilinç ve algı ve duygu öğretilebilir şeyler değildir o yüzden lütfen ama lütfen sen ve senin gibi insanlar önce sevip sonra nefret eden insanlar önce övüp sonra küfür eden insanlar her iki durum için de bir üzüntü veya sevinç hissetmediğim için beni suçlamasınlar ben ruhumu bıçaklayanlarla bile bir kavgaya tutuşmuyorum size karşı ne yapabilirim? asıl sorunum büyük başlarla benim büyük başların vurdumduymazlığı ve doğal yaşamı felç eden otoriter ve bencil düşünceleri ile epidemik bir mikrop gibi bulaştırıyorlar bu hastalıklarını en sıradan adama kadar onlarla savaşmayı yeğlerim sizin gibi mesnetsiz ve yüreksiz cengaverlerle kişisel bir savaşa girmektense ama bu uzun ve bir o kadarda sıkıcı şiiri yazmak zorunda kaldığım için kendimi rahatsız hissediyorum yani gerçekten rahatsız bencil düşüncesiz kaba ve insan bazen bazı durumlarda ve bazı insanlara karşı


kendini veya çevresindeki bir şeyi korumak adına küstahlaşabilir ve küstahlık hakkedenlere karşı kullanıldığı takdirde işe yarar bir duvar örer ve o duvarın arkasında da yine aynı saçma hayatı tüm sıkıcılığıyla yaşamaya devam edersiniz yerinizde saydığınızın bilincinde olarak başka şansınız yoktur tanımadığınız hatta yüzünü bile görmediğiniz insanların hakkınızda düşündükleri için veya hakkınızda hiçbir şey düşünmedikleri için oturup kederlenmek gerçekten ama gerçekten tam bir saçmalıktır ve bu saçmalık kendi ruhunuzu ıskalamanıza ve kendi kendinize yarattığınız sahte bir üzüntüden dolayı acı çekmenize yol açar ve bu sahte acının nedeni gerçek acıdan ve içinde bulunduğunuz boşluktan kaçma çabasıdır ve genel durumun tersine bu gibi durumlarda kaçanı kovalayan bir başka kaçak takibe maruz kalmaz 16 nisan 2009


sadece hatunlar yazılar gönderiyor bir sürü yazı durmadan “yazını aldım eyvallah” diyorum her seferinde durmadan göndermeye devam ediyor ben de her seferin de yazın ulaştı manasına gelen cevaplar atıyorum ve açıkçası okumuyorum da biriktiriyorum sadece kendimi hazır hissedince canım okumak istediğinde okuyacağım elbet, diye düşünüyorum çünkü diğer türlü iyi yazıları fark etmeyebilirim “bir yazı gönderdim fanzin için” “yazını aldım eyvallah” iki hafta geçiyor galiba biriken bir dolu yazıyı okumaya başlıyorum 25 kadar kişi 50 kadar öykü şiir deneme makale oku oku bitmiyor ama hepsini en ince detayına kadar değerlendiriyor ve kararsız kaldıklarım için diğer fanzin editörlerinden fikir alıyorum hiç biri kesin bir şey söylemiyor ama iyi veya kötü tek bir yorum yok “sen bilirsin girdap” “sence iyiyse bi mahsuru yok girdap” pekala, diyorum öyle olsun madem benim zevkime güveniyorsunuz… sonra başlıyorum elemeye ve kala kala üç ya da dört şey kalıyor onlara cevap atıyorum olumlu şekilde fanzine alacağım yönünde ve teşekkür ediyorum olay bu kadar basit ve kesebilirim burada şiiri


“bu da şiir mi lan” dediğini duyuyorum birinin “şiir boktur” diyorum ona “ben de bokum sen de boksun” kısa ve net o beni duymayıp “böyle şiir olmaz” diyor “pekâlâ, olmaz” diyorum “yazmayı bırak sen” diyor “senden bir bok olmaz” “senden bi bok olmuş” diyorum “ben de o bok hakkında şiir yazıyorum” o beni duymuyor her neyse daha sonra birkaç yazı daha geliyor sürekli yazı gönderen tipten arada bir de sitenin çok iyi olduğundan bahsediyor yazıların çok iyi olduğundan fanzinlerin çok iyi olduğundan falan filan “eyvallah” diyorum “oyalanıyoruz işte” ve sanırım sabrı taşıyor kahramanımızın “benim yazılara baktın mı?” “baktım” diyorum “ee fikrin ne?” “diğer editörlere de gönderdim ve formata uymadığına karar verdik” “kötü mü yani” diyor “kötü demedim” diyorum “iyi-kötü bilmiyorum o kadarını formatımızın dışında hepsi bu” “format ne?” “bilmiyorum, format işte” “hatun olsam alırdın” diyor “alırdım” diyorum “ya da arkadaşın olsam” “baş tacım, tüm arkadaşlarım” diyorum ama öfkeleniyorum gerçekten “bi işe yaramazsınız” diye devam ediyor “aksini iddia etmedik” diyorum sürdürüyor eleştirisini “birçok iyi yazı geliyor sitenize” diyor “ben bakıyorum girdiğimde ve hiç biri onaylanmıyor sonra bir gün gerçekten kötü bir yazı siteye giriyor böyle bir yere varamazsınız”


“sekiz senedir bi yere varamadık” diyorum “demek ki bundanmış ben şahşen 26 yıldır bir yere varamadım ve öyle bir amacım da yok ama dilersen sana çalışır bir sistem kurayım bir websitesi ve insanlar sana yazı göndersin sen onayla reddet sil kopyala çal ne istersen onu yap biraz da sen tanrıcılık oyna ister misin böyle bir şey?” “ihtiyacım yok diyor” “pekala” diyorum, “ben çıkıyorum moruk” “formatı anlayamadım” diyor ben çıkarken “anladığını sanıyordum” diyorum “hatunların ve yakın arkadaşlarımın yazısını onaylıyorum işte az önce de öyle demedin mi?” “bu gerçek mi?” diyor “sence?” diyorum “bilmiyorum” diyor, “sinirim bozuldu” “diğer siteler de beni kabul etmiyor” diyorum ona “ama benim sinirim hiç bozulmuyor çünkü biliyorum onların tarzı o kahvehanede, bira içemezsin mesela bunun gibi bir şey format siktir et” “tekrar yazı gönderebilirim değil mi?” diyor “ameliyat olup hatun olmayacaksan şansın yok boşuna deneme” diyorum çünkü istemiyorum yazı göndermesini falan artık öncelikle kararlı olmalı bir insan sonra yazmalı diyorum ve hâlâ, adamın biri “şiir değil o” diyor “değil” diyorum “hiçbir şey şiir değil bana ne bundan” 12.haziran.2008


yazmak üzerine yazmak bazı meslekler vardır örneğin sevkiyatçılık gibi kolay görünür göze kafanı düzmez en azından bedenini daha çok akşam eve geldiğinde tek bir tuşa basamayacağın kadar yenilmişsindir ve yine de kolay edilinilir bir sıfattır bu sevkiyatçısındır veya şoför veya memur müdür patron torbacı ya da başbakan! kolay edilinilir, çünkü bir başkasının gözünde öyle görünmenizi sağlayan tek şey kağıt üzerinde geçerli bir belgedir en fazla ya da giriş kartınıza yazılmıştır hemen adınızın altına: “işçi” bu sıfatı siz koymazsınız kendinize işiniz budur hepsi bu yazar olmayı ele alalım bazı kaplumbağaların bu konuda çok konuştuğunu biliyorum ve o kaplumbağalardan biri de benim maalesef çok konuşuyorum evet yazmak ve yazamamak üzerine (ve ben yazamayanlardanım, yazar olamayanlardan) çok fazla laf attığım da doğru yazı içinde cevap yetiştirdiğim ya da sataştığım ve yazmayı düşündüğüm ya da istediğim şeylere ayıracağım zamanı bu mahlukatlara çaldırdığıma üzülüyorum zaman zaman yine de buradan söylemem gereken birkaç söz var savunma yapmıyorum şu an bayım saldırmıyorum da


sadece artık bir meseleye açıklık kazandıralım istiyorum yazar olmak üç kitap yayınlamakla başarılamıyor çoğu zaman ve ben şimdiye kadar on bin küsur sayfa zırvalamış olsam da hâlâ kendime yazarım diyemiyorum demeyeceğim diyemeyeceğim siz de demeyin bana kalırsa kendine yazar deme bırakalım bunu okuyan, yazan, çevre belirlesin bir konuda daha anlaşalım istiyorum on senedir buradayım bayım bu arada “bayım” kelimesini on senedir bana kılıç çeken tahmini otuz sekiz şair 44 eleştirmen ve 95 yazar üzerine alınabilir tek tek isim vermek zaman kaybı bu şiir de zaman kaybı ki hatta bu bir şiir bile değil biliyorum ve itiraz da etmiyorum bu bir şiir değil bu daha hiçbir şey! yine de ne olduğumuz yada ne olamadığımız üzerine ya da yazdıklarımızın neye denk düştüğü üzerine karar vermektense , her şeyi zamana bırakalım derim ateşkeş önermiyorum ama artık boşa kurşun israf etmemeniz üzerinizde daha az delik açılmasına neden olacaktır bayım sürekli ıskalıyorsunuz bayım sürekli ıskalıyorsunuz canımızı acıtan daha çok çekip gidenler olur peşimizden koşup önce küfür edenler sonra da övenler değil yine de kendinize pay çıkartabilirsiniz buradan her şeye rağmen silahınızı ateşleyebilirsiniz ama konuyu değiştirip


en azından bundan sonra ney olduğumuzu belirlemeye kalkışmayalım bunlar şiir değil ben de yazar değilim boktan biriyim ve bunu defalarca söyledim anlaşıyoruz bu noktalarda eyvallah ve küfür de etmiyorum hiç görüyorsunuz dahası “yerin yedi kat dibindesiniz” diyorsunuz “evet öyleyiz” diyoruz öyleyse bu neyin savaşı? ispat edilmek istenen yadsınan ya da ortaya konanı ben hâlâ anlayamıyorum sadece sıkılıyorum hepsi bu sıkılıyorum öyleyse konuyu değiştirelim artık aklımda olana geri dönelim tek başına 138 yolcunun bagajını indirmek yolcular yukarda beklerken zor olmamalı aslında bu “çelik çomak oynamıyoruz, çalışıyoruz” denilebilir size azcık bekletirseniz gelen yolcuları turisttirler rusyadan geliyorlardır onbir saattir çalışıyorsundur ve mesain bitmişken, bir uçak iner tek yakalanmışsındır yedi konteynıra karşı; yolcular yukarda senin aşağıdan kayan banda atacağın ve x-ray cihazından geçecek olan bavullarını beklerken çok bekletirsen de cevap veremeyeceğin birinden laf yersin evet evet haklısınız onların intikamını sizden alıyorum cevap veremeyeceğin birinden laf yersin


cevap veremeyeceğin birinden laf yersin ve hiçbir şekilde kaçış şansın yoktur ve daha önemlisi bunu yazmak isterken yazmak üzerine yazmak epey kötü kelimeler akıyor bir satır aşağı bir satır daha ne zaman son bulucak? pekala pekala bitiriyorum şimdi sadece yazmak bir meslek değildir o yüzden yazar olmaya çalışmaktansa sadece yazı yazıp saçma sapan işlerde çalışmak daha gerçektir ve aslında yazmak ve yaşamak hayatın iki ayrı boyutudur yazmak için yaşanmaz yaşamak için de yazılmaz yazarak yaşanılmaz yaşanılmadan yazılmaz anlatabiliyor muyum joe ve andre? baştan almamı ister misiniz? çekinmeyin 26 haziran 2008


bitane! sayın ode to joy, gönderdiğiniz şiiri okudum ve yazdığım zırvayla ilgili yorumunuzu da tabii ha bu arada size cevap yazıyor olmam üstelik bu cevabı “şiir değil bu” türünde bestelemiş olmam ve dahası birazdan kendi sitemden yayınlayacak olmam eminim sizin; “cevap hakkım doğdu” diyerek ortalıkta dolanmanıza yol açacaktır ancak bir hatırlatma krallıkla yönetilen sokak edebiyatında yazar olamayanların bana verdiği yetkiye dayanarak üyeliğinize el koydum gerekli açıklama kamuoyuna yapılmıştır şiirinize gelince ve yorumunuza da tabii açıkçası sizde bir ışık görüyorum tahminen altı sene bu konunun üzerine düşerseniz doktor değil belki ama yazar olabileceğinize inanıyorum ah, az kalsın unutuyordum şiiriniz bana bukowski’yi çağrıştırdı sizin deyiminizle çin malı bir taklit idi tabii sizinki de, bizimki de arada bir fark göremiyorum bu arada sorunuzu cevaplayayım benim çingene bir klarnetçi olup olmadığımı sormuşsunuz köken olarak yörüklerden geliyorum bayım ve aynı zamanda tatar kanıda taşıyorum melezim anlayacağınız ama yirmi küsür sene çingenelerin içinde yaşadım ve bu kadarı belki çingene olmanın kötülenecek bir yanı olmadığını anlamaya yeter en azından benim için yeterli bu süre


sizin bir altı yüz seneniz daha var anlamak ve anlaşılmak için ve emin olun yazar kisvesi altında ortalıkta fink atmak umurumda olsaydı yapardım ve son olarak size tavsiyem bukowski’yi savunurken bir başkasına karşı lütfen imla hatalarını kötülemeyin komik oluyor anlaştık mı? 25 haziran 2008


abrakadabra ve yine izmir’deyim ve son zamanlarda şiir yazıyorum hoşuma gidiyor bu kısa ve düzensiz mısralar öykü gibi değil zorlamıyor adamı yazarken elin yorulmuyor sikerim deyip yarıda kesmiyorsun ve hoşuma gidiyor anlıyor musunuz? eğer beğenmiyorsanız bu sizi ilgilendirir ve eğer beğeniyorsanız bu da sizi ilgilendirir değer yargılarınız benim için hiç müzik dinleyip şiir yazıyorum hepsi bu tamam mı? 12.mayıs.2005


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.