Natura 008

Page 1

TAŞ MİMARLIK VE İÇ MEKAN TASARIMI STONE ARCHITECTURE AND INTERIORS

MART - NİSAN 2013 / MARCH - APRIL 2013

TAŞLA İLERİ TASARIMLAR ADVANCED DESIGN IN STONE

MUSÉE DES BEAUX-ARTS REIMS, FRANCE ONE & ORTAKÖY, ISTANBUL SOWWAH MEYDANI, KUVEYT ANGELO MANGIAROTTI DENİZ ASLAN



BAŞLARKEN / EDITOR’S NOTE Natura Yayın Kurulu Başkanı Chairman of Editorial Committe İstanbul Maden İhracatçıları Birliği adına Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Özer Istanbul Mineral and Metals Exporters Association, CEO Mehmet Özer Yayın Kurulu Editorial Commitee Mehmet Özer, Ahmet Keleş, Hasan Can Çoker, Erdoğan Akbulak, Erol Efendioğlu, Coşkun Kırlıoğlu, Fatih Özer, Nergis Büyükkınacı, Engin Yalçın, Ahmet Aslantürk Genel Koordinatör General Director Coşkun Kırlıoğlu Yayın Direktörü Editorial Director Gökhan Karakuş Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Editor in Chief Özlem Alkan K. ozlem@emedya.net Art Direktör / Art Director Özgür Çakır Konular Editörü / Features Editor Gözde Kavalcı Editör Yardımcısı / Assistant Editor Fırat Şeker Yönetim / Management Emedya İletişim Sanayi ve Ticaret Ltd. Kireçhane Gediği Sokak 8 Arnavutköy İstanbul 34345 /TURKEY Tel: (212) 359 82 88 info@emedya.net Renk Ayrımı / Color Separation Studio Tel : (0212) 283 90 12 Baskı, Cilt / Printing Stil Matbaacılık İbrahimkaraoğlanoğlu Cad. Yayıncılar Sok. No:5 Seyrantepe / İstanbul Tel: (0212) 281 92 11 www.stil.com.tr Yayın Türü / Publication Type Yerel - Süreli / Local - Periodical Mart 2013 - March 2013

GÖKHAN KARAKUŞ

İSTANBUL Maden İhracatçıları Birliği’yle birlikte yayınladığımız Natura’da ortak amacımız size Türkiye ve Avrasya bölgesinden doğal taş mimari ve tasarımın en iyi örneklerini sunmak. Bunun için İstanbul’daki merkezimizden sadece Güney Avrupa değil, giderek gelişen ekonomileriyle Arap ülkeleri, Orta Asya ve Çin ile yakın irtibat halindeyiz. Batı’daki ana yayın ağlarının pek dikkate almadığı bu bölgeler dünyanın en önemli doğal taş, mermer, granit ve traverten kaynaklarına sahip. Bu nedenle odağımızı bu pek karşınıza çıkmayan bölgelere çeviriyor, son dönemde doğal taş kaynaklarının ortaya çıkardığı, geleneksel yaşam biçimleri ve doğayla uyumlarıyla günümüzün kullanat toplumuna iyi bir karşılık veren başarılı mimarlık örneklerini karşınıza getiriyoruz. Kent merkezlerimiz gelişir ve aynı zamanda bozulurken, sağlıklı ve pratik bir yaşam için faydalı bilginin teknolojik gelişmelerde olduğu kadar, modern öncesi hayatımızın özgün metodlarında da bulunduğunun farkındayız. Bu sayıda geçmiş, ileri tasarım yöntemleriyle buluştuğunda ortaya çıkabilecek olanakları gösteren mimari proje ve tasarımlara yer veriyoruz. GAD Mimarlık’ın One & Ortaköy projesi, Divercity’den Psychiko Evi ve Boran Ekinci’nin Belkıs Apartmanı, gelişmiş bilgisayar teknolojileri ve üretim yöntemlerini, doğal taş kullanımıyla ekolojik ve tarihsel bağlama uyumlu tasarımlarda kullanıyorlar. Tarihle daha doğrudan bir ilişki ise bazen daha ölçülü bir yaklaşım gerektiriyor. Bunu David Chipperfield’in Reims Güzel Sanatlar Müzesi ve Donaire Arquitectos’un Filistin, Ramallah’daki A.M. Qattan Vakfı projelerinde onlara ödül kazandıran yenilikçi taş cephe kullanımlarında görüyoruz. Alberto Campo Baeza’nın tasarladığı, İspanya’nın Zamora şehrindeki Junta de Castilla y León Ofis Binası’nda ise daha da radikal bir modernist yaklaşımla taş duvarı, orada yokmuş gibi duran cam binayı sarmak için kullanıyor. Usta tasarımcı Angelo Mangiarotti’nin zamanötesi tasarım, sanat ve mimarisi bu sayımızın bir başka önemli konusu. Mangiarotti’nin iki mermer parçasını sadece yerçekimiyle birleştirdiği ünlü Eros masaları, basit metodlarla evrensel çekicilikte ileri tasarım ürünleri geliştirmenin mümkün olduğunu kanıtlıyor.

We publish Natura with our partners at the Turkish Stone Exporters Association, Turkey's leading stone sector organization, with the joint aim to bring you the best examples of design and architecture in stone from Turkey and the Eurasia region. From our base in Istanbul we have access to the latest developments in not only southern Europe but also the growing economies of the Arabic countries, Central Asia and China. These areas largely ignored by major media outlets in the West also happen to be home to some of the world’s most important reserves of natural stone, marble, granite and travertine. That is why we chose to focus on these geographies. Over the millennia their stone resources have created many successful examples of architecture in tune with nature and traditional ways of living that resonates as a contrast to contemporary throwaway society. Today at the beginning of the 21st century, we see that there is an emerging increase in the interest to the ways of the past. As our urban centers develop and decay at the same time, we realize that in addition to progress in technology, the knowledge useful for healthy and practical life exists in the authentic techniques of our pre-modern times. In this issue we feature a number of architectural projects and designs that show the possibilities of the past merged with advanced design methods. One & Ortaköy by GAD, Psychiko House by Divercity, Belkıs Apartments by Boran Ekinci use the latest computer generated design techniques and manufacturing methods adapted to their ecological and historical context through the thoughtful use of stone. A more direct relationship with history sometimes requires a more restrained approach as can be seen in competition winning designs implementing innovative façades in stone for the Musée des Beaux-Arts in Reims by David Chipperfield Architects and the A.M. Qattan Foundation in Ramallah, Palestine by Donaire Arquitectos. The architecture of the Administrative Offices for the Junta de Castilla y León by Alberto Campo Baeza takes an even more radical modernist approach where a stonewall is a foil for a glass building that doesn’t seem like it’s there. We complete this issue with the timeless design, art and architecture of the recently deceased 20th century master designer Angelo Mangiarotti. Mangiarotti’s famous Eros Tables, two simple pieces of marble connected only by gravity shows that it is possible to create advanced design with extremely basic methods that have universal appeal. MART - NİSAN 2013 / MARCH - APRIL 2013 • NATURA 3


MEHMET ÖZER / İstanbul Maden İhracatçıları Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Istanbul Mineral Exporters’ Association Chairman of the Board of Directors

DEĞERLI OKURLARIMIZ, İstanbul Maden İhracatçıları Birliği (İMİB) olarak doğal taş sektörü için altını her zaman çizdiğimiz iki konu var: Tasarım ve inovasyon. Günümüzün pazar ve rekabet şartlarında sürdürülebilirlik için tasarım ve inovasyonla kendinizi sürekli yenilemeniz ve bu dinamizmi kaybetmemeniz gerekiyor. Bu alana yatırım yapar; hem insan kaynağı hem bütçe hem de zaman ayırırsanız dünya çapında bir marka haline gelebilirsiniz. Bu konunun öneminin farkında olan birliğimiz, Türk taşlarının global pazarda bir marka olarak kabul edilmesi için birçok çalışma yapıyor. Sektörün sürdürülebilir büyümesinde ihracatın payının çok önemli olmasından dolayı dış pazarlarda bilinirliğimizi arttırmak ve marka algımızı yukarıya taşımamız gerekiyor. Bu amaçla 2013 yılında da yeni projeler planladık. Yıla hızlı bir başlangıç yapan İMİB, 31 Ocak–3 Şubat tarihlerinde Hindistan’ın Jaipur kentindeki India Stone Mart Fuarı’nda sektörümüzü en önemli hedef pazarı olan Hindistan’a tanıttı. Türk doğal taşlarının adından dünyada bahsettirmek için her yıl olduğu gibi bu yıl da ABD Atlanta’da 29 Nisan–2 Mayıs tarihleri arasında düzenlenecek Coverings The Ultimate Tile + Stone Experience Fuarına ve İtalya’nın Verona şehrinde 25–28 Eylül tarihlerindeki Marmomacc Fuarına milli katılım organizasyonu gerçekleştirerek hem Türk doğal taşını tanıtacağız, hem de firmalarımızın yeni iş birlikleri yapmalarına aracılık edeceğiz. Türk doğal taşlarının kaliteli, özgün, renk ve çeşitlilik açısından ne kadar zengin olduğu algısının tüm dünyada yaygınlaşması için ilkini geçtiğimiz yıl gerçekleştirdiğimiz “Thus Spoke the Marble” (Ve mermer dedi ki) sergisinin bu yıl ikincisini düzenliyoruz. Geçtiğimiz yıl “The Journey Alters You” (Yol seni değiştirir) konseptiyle hayata geçirdiğimiz sergide, serginin küratörlüğünü Demirden Design üstlenmiş, sergide dünyanın önde gelen tasarımcılarının eserleri yer almıştı. Bu yıl da “Bathing in Light” (Işıkla Yıkanmak) sergisinde, Türkiye ve dünyadan çok önemli tasarımcılar eserleriyle Milano Tasarım Haftası’nda yer alacak. İMİB olarak tasarıma verdiğimiz önemi, bu yıl ikincisini düzenlediğimiz doğal taş tasarım yarışmasıyla da ortaya koyuyoruz. Gelenekselleşmesini dilediğimiz tasarım yarışmamızın bu yılki konsepti: “Taşı Yaşatan Tasarımlar”. Profesyonellerin ve öğrencilerin katılabileceği yarışmaya 29 Nisan 2013 tarihine kadar başvurulabilir. Başvuru sonuçları değerlendirildikten sonra Mayıs ayında düzenleyeceğimiz törenle kazananlara ödüllerini vereceğiz. Yaptığımız çalışmalarla ilgili size yeni sayılarımızda da bilgi vermeye devam edeceğiz. Doğal taşların kullanıldığı önemli projeler ve eserler ile bu projelerin tasarımcıları ve mimarları hakkında ilgi çekici bilgilerin yer aldığı dergimizin yeni sayısını keyifle okumanızı dilerim. Bir sonraki sayıda görüşmek üzere. 4 NATURA • MART - NİSAN 2013 / MARCH - APRIL 2013

DEAR READERS, As the Istanbul Mineral Exporters’ Association, there are two issues that we have continuously stressed: design and innovation. In order to maintain one’s position in today’s market and competitive environment you must constantly renew yourself through design and innovation never losing your dynamism. If you invest in this area, allotting human resources, budget and time, you will transform into an international brand. Our association, very much aware of this subject, is pursuing many efforts to establish the Turkish natural stone brand in the global market. Because of the critical importance of exports in the sustainable growth of the sector it is imperative for us to increase our awareness in international markets and increase recognition of our brand. With these goals in mind we have planned a number of projects in 2013. The Turkish Mineral Exporters’ Association got the year off to a running start publicizing our sector in India, an important market for us, at the India Stone Mart trade fair that took place in Jaipur from January 31 to February 3rd, 2013. In order to secure global awareness of Turkish stones we will again this year, as we have annually done so far, organize the Turkish national participation at Coverings The Ultimate Tile + Stone Experience Fair in Atlanta, Georgia, U.S.A. from April 29 – May 2 and the Marmomacc Fair in Verona, Italy from September 25 – 28, publicizing Turkish stones and assisting Turkish firms in developing new business relationships. In order to spread the global perception of the quality, originality, color and diverse richness of Turkish stones we are organizing the second installment of the “Thus Spoke the Marble” exhibition that we initiated last year. Last year under the concept “The Journey Alters You” the exhibition’s curators Demirden Design organized the work of a select group of leading international designers. This year the concept of our exhibition is “Bathing in Light”. The work of very important designers from Turkey and the rest of the world will again be exhibited at Milan Design Week. The Turkish Stone Exporters’ Association reaffirming our commitment to design will also organize the second natural stone design competition this year. The concept of this year’s competition that we hope to turn into an annual institution is “Bringing Stone to Life Through Design”. The deadline for the competition, which is open to professionals and students, is April 29, 2013. After reviewing the entries we will announce the winners in an award ceremony in May. We will continue to keep you informed of our activities at the Istanbul Mineral Exporters’ Association in upcoming issues of Natura. We wish you a pleasant reading of this new issue of our magazine featuring meaningful information on important projects and works and their designers and architects that use Turkish natural stone and stone in general. Until the next issue.



MART - NİSAN 2013 / MARCH - APRIL 2012

İÇİNDEKİLER 12

68

38

8 Haberler: İMİB Doğal Taş Tasarım Yarışması, Türkiye’nin İhracat Başarısı 12 Sergi: Işıkla Yıkanmak 20 Tasarım: Angelo Mangiarotti 30 Portre: Deniz Aslan PROJELER: 38 Reims Güzel Sanatlar Müzesi 48 Ramallah: A.M. Qattan Vakfı 58 İstanbul: Belkıs Apartmanı 68 Zamora: Junta de Castilla y León Ofis Binası 80 Abu Dabi: Sowwah Meydanı 90 Atina: Psychiko Evi 102 İstanbul: One&Ortaköy

6 NATURA • MART - NİSAN 2013 / MARCH - APRIL 2013


CONTENTS

102

58

48 8 News: IMIB Natural Stone Design Competition, Turkey’s Success in Exports 12 Exhibition: Bathing in Light 20 Design: Angelo Mangiarotti 30 Portrait: Deniz Aslan PROJECTS: 38 Reims Museum of Fine Arts 48 Ramallah: A.M. Qattan Foundation Building 58 Istanbul: Belkıs Apartments 68 Zamora: Offices for Junta de Castilla y León 80 Abu Dhabi: Sowwah Square 90 Athens: Psychiko House 102 Istanbul: One & Ortaköy

MART - NİSAN 2013 / MARCH - APRIL 2013 • NATURA 7


Haber/News

İMİB DOĞAL TAŞ TASARIM YARIŞMASINA BAŞVURULAR BAŞLADI İSTANBUL MADEN İHRACATÇILARI BİRLİĞİ, TÜRKIYE’NİN DOĞAL TAŞ KONUSUNDAKİ ZENGİNLİĞİNİ YANSITACAK TASARIMLARI ORTAYA ÇIKARMAK ÜZERE, “TAŞI YAŞATAN TASARIMLAR” KONULU TASARIM YARIŞMASINI BAŞLATIYOR.

IMIB NATURAL STONE DESIGN COMPETITION ISTANBUL MINERAL EXPORTERS ASSOCIATION ORGANIZES A COMPETITION TO BRINGING OUT THE BEAUTY OF TURKISH NATURAL STONES. APPLICATIONS TO “BRING STONE TO LIFE THROUGH DESIGN” CAN BE MADE UNTIL APRIL 29. İstanbul Maden İhracatçıları Birliği (İMİB)’nin düzenlediği ve tasarımcılarla sanayicileri buluşturan doğal taş tasarım yarışması, bu yıl “Taşı Yaşatan Tasarımlar” konseptiyle hayata geçiriliyor. Profesyoneller ve öğrenciler için iki ayrı kategorinin bulunduğu yarışmaya başvurular, 29 Nisan 2013’e kadar sürecek. “Taşı Yaşatan Tasarımlar” yarışmasında, doğal taşlarla gerçekleştirilen, günlük yaşamda kullanılabilir, özgün ve üretilebilir tasarımlar aranıyor. Gerek iç mekân gerekse dış cephe kaplamalarında, doğal taşın kullanımını artırıcı yeni fikirlerin yarışacağı yarışmanın seçici kurulunda, çok değerli akademisyenlerin yanı sıra mimarlar, tasarımcılar, sektör temsilcileri ve İMİB üyeleri yer alıyor. Yarışmanın profesyonel kategorisinde, birinci gelen tasarımın sahibi 20 bin TL, ikinci 15 bin TL ve üçüncü 10 bin TL ödül kazanacak. Profesyonel kategoride mansiyon ödülü ise 5 bin TL. Öğrenci kategorisinde ise birinci tasarım 10 bin TL, ikinci tasarım 7 bin 500 TL ve üçüncü tasarım 5 bin TL ile ödüllendirilecek. Öğrenci kategorisinde 2 bin 500 TL’lik mansiyon ödülü de verilecek. İMİB Başkanı Mehmet Özer, günümüzde artan rekabet ortamında sanayiciler için farklılaşmanın olmazsa olmaz bir kriter olduğunu ve farklılaşmaya giden yolda tasarıma ve tasarımcılara büyük bir rol düştüğünü belirterek şunları söyledi: “Doğal taş sektöründe katma değeri yüksek ürünler için tasarım son derece önemli. Türk doğal taş sektörünün global arenadaki marka algısını yukarıya taşımak için tasarıma yatırım yapmak ve tasarımcıları desteklemek gerekiyor. İMİB olarak biz de bu amaçla doğal taş tasarım yarışmamızın ikincisini düzenliyoruz. Bu yıl yarışmamızın konseptini ‘Taşı Yaşatan Tasarımlar’ olarak belirledik. Doğal taş kültürünü yaşatacak ve kullanımını yaygınlaştıracak özgün ve yeni tasarımları bekliyoruz.” Yarışma başvuru koşulları ve diğer tüm detaylara www.tasiyasatantasarimlar.com adlı web sitesinden ulaşılabilir. 8 NATURA • MART - NİSAN 2013 / MARCH - APRIL 2013

Istanbul Mineral Exporters Association has organized the second edition of its natural stone design competition with the aim to increase the areas of use for natural stone both in façades as well as in interiors, as well as connecting designers with the industry. “Taşı Yaşatan Tasarımlar” (Bringing Stone to Life through Design) will have two categories, one for professional designers and one for students, looking for distinctive designs of daily objects made with natural stone. The winners of the competition picked by a jury of respected academicians, architects designers, industry representatives and IMIB members, will receive various monetary awards. Rules, applications and other details can be found at www.tasiyasatantasarimlar.com website.



Haber/News

TÜRKİYE DOĞAL TAŞ İHRACATINDA DÜNYA ÜÇÜNCÜSÜ TÜRKİYE’NİN DOĞAL TAŞ İHRACATI GEÇEN YIL %13.6 ORANINDA ARTTI.

TURKEY IS THE THIRD LARGEST NATURAL STONE EXPORTING COUNTRY IN THE WORLD TURKEY’S NATURAL STONE EXPORTS INCREASED BY 13.6%, REACHING 1.9 BILLION USD.

Türkiye’nin doğal taş ihracatı 2012’de %13,6 oranında artarak 1,9 milyar USD’ye ulaştı. Blok doğal taş ihracatı bir önceki yıla göre %19’luk artışla 950 milyon USD’ye ulaşırken, işlenmiş doğal taş ihracatı da %8,6’lık bir artışla 952 milyon USD’ye ulaştı. Türkiye’nin en büyük doğal taş ihracatını gerçekleştirdiği Çin’e ihracat %22 oranında artış göstererek 782 milyon USD’ye ulaştı. Çin böylece toplam doğal taş ihracatında %41’lik pay alırken A.B.D. %13’lük pay ile ikinciliği korudu. Irak 101 milyon USD’lik ihracat tutarı ile üçüncü olurken, Suudi Arabistan ve Hindistan sırasıyla %38 ve %33 gibi büyük oranda artışlarla dördüncü ve beşinci sırayı aldılar. Türkiye dünyanın en çok doğal taş ihraç eden ülkeleri arasında Çin ve İtalya’dan sonra üçüncü sırada yer alıyor. 10 NATURA • MART - NİSAN 2013 / MARCH - APRIL 2013

Turkey has one of the richest natural stone reserves in the world and thus providing distinctive stones to countries from all over the world. Turkey’s natural stone exports took another leap last year increasing 13.6% in value, reaching 1.9 billion USD. The increase in block natural stone exports was 19% amonting to a value of 949 million USD, while processed stone exports increased by 8.6% reaching 952 million USD. The biggest importer of natural stone from Turkey is China. Exports to China have increased by 22% last year reaching 782 million USD. 41% of total natural stone exports were made to China, while U.S.A. was second with 13% share and Iraq came third with exports worth of 101 million USD. Saudi Arabia and India came fourth and fifth, increasing their imports from Turkey by 38% and 33% respectively. Turkey currently holds the third place among natural stone exporting countries after China and Italy.


EXCELLENCE IN MARBLE

Headquarters: Vizyon Park Ofisleri Yenibosna Merkez Mahallesi Ofis 2 Plaza No: 1 Kat:4 Daire: 30 - 31 Bahçelievler/İSTANBUL T: +90 212 603 12 25 F : +90 212 603 23 47

Quarry: Beyşehir Derebucak Çamlık Kasabası Mevkii KONYA bts@btsmarble.com info@btsmarble.com www.btsmarble.com


Sergi/Exhibition: Işıkla Yıkanmak/Bathing in Light

Işıkla yıkanmak TÜRK DOĞALTAŞININ HİKAYESİ MİLANO TASARIM HAFTASI’NDA SERGİLENİYOR.

B

u yıl 9-14 Nisan tarihleri arasında gerçekleşecek Milano Tasarım Haftası’nda, İstanbul Maden İhracatçıları Birliği (İMİB) sahipliğinde organize edilen ‘Işıkla Yıkanmak’ sergisi ile Türk doğaltaşının eşsiz hikayesi gündeme geliyor. Geçtiğimiz sene hayata geçirilen “Ve Mermer Dedi ki: Yol Seni Değiştirir” sergisinin ardından, bu sene de Zona Tortona Superstudio Piu Art Garden’da 900 m2’lik alanda “Işıkla Yıkanmak” sergisi tasarım severlerle buluşuyor. Demirden Design’ın küratörlüğünü üstlendiği sergide farklı disiplinlerden gelen altı tasarımcı ve mimarın, 4 bin yıllık bir geleneğin parçası olan mermeri konu edindiği çalışmalar, Türkiye topraklarında yer alan kültürü, tarihi ve mitleri çağdaş tasarımlarla buluşturuyor. Sergide mermeri, mimari açıdan, Massimiliano-Doriana Fuksas (İtalya), Melkan Gürsel Murat Tabanlıoğlu (Türkiye), Alişan Çırakoğlu (Türkiye), endüstriyel tasarım odaklı olarak Mathieu Lehanneur (Fransa), moda gözüyle Dice Kayek (Türkiye) ve sanatçı-tasarımcı Arik Levy (Fransa) ele alıyor. “Işıkla Yıkanmak” sergisinde, mermer, su ve ışığa odaklanarak, temizlik, saflık ve arınma gibi kavramları ifade ediliyor. Mermer kendini pürüzsüz, parlak, ideal yüzeyiyle konumlandırırken, bu elementler tarafından dokunulduğu zaman tüm ihtişamı ve güzelliğiyle de var oluyor. Limitsiz potansiyeli olan mermerin ana malzeme olduğu çalışmalar, anıların, rüyaların, hayal gücünün ve efsanelerin geçmişten günümüze tükenmez bir kaynağı olarak hayata geçiriliyor. Türk üretimciler ve atölyeler tarafından üretilen çalışmalar, mermerin ve doğal taşların dokunma ve görme hissine yönelik karakterini açığa çıkararak ziyaretçileri maneviyatla buluşturacak zihinsel bir yolculuğa davet ediyor. Dünyadaki en eski mermer üreticilerinden biri olan Türkiye, 120 renk ve desendeki eşsiz mermer zenginliği ile mermer ihracatında dünyanın bir numaralı ülkesi konumunda. ‘Işıkla Yıkanmak’ sergisi, Türk doğal taş sanayisinin vizyonunu, tasarımı kullanma yetkinliğini ve Türk mermerlerinin güzelliğini dünyaya tanıtmayı hedefleyen İstanbul Maden İhracatçıları Birliği (İMİB) sahipliğinde gerçekleşiyor. 12 NATURA • MART - NİSAN 2013 / MARCH - APRIL 2013

ARIK LEVY Mermere Dönüşmek “Projenin brifingini okuduğumda, aklıma gelen ilk düşünce bu taşın gücü oldu. Mermeri kucaklamak ve ona dönüşmek istedim. Bu enstalasyon insanları içinden geçmeye ve oradayken dönüşüm halindeki bir kanyonun içindeymiş gibi hissetmeye davet ediyor. Bir ruh halinden diğerine, bir duygudan başka bir duyguya, sıvıdan katıya ve tekrar başa döndükleri bir dönüşüm yolculuğu... Bu geçit; fiziksel, zihinsel ve duygusal anlamda bir deneyim. Yatay düzlemler taşların geçmişlerini, oluşmaları, şekil almaları için geçen zamanı sembolize ederken, aynı zamanda bizim kendi gelişimimizi, insani ve spritüel gelişimimizle yan yana olan teknolojik ilerlemeyi de sembolize etmekte.”


BATHING IN LIGHT THE STORY OF TURKISH NATURAL STONE WILL BE EXHIBITED DURING SALONE DI MOBILE IN MILAN.

T

Become Marble “Reading the project’s brief, the first thought that jumped into my mind was the power of the stone. I just wanted to hug one and become marble. This installation invites people to walk through it and feel as if they are in a canyon of transformation, a journey of transition from one state of mind to another, from one feeling to a new one, from liquid to solid and back again. It is a gateway, physically, mentally, emotionally - an experience. The horizontal levels describe the time the stones take to be created or to form, their history, but also our own growth, the progress of technology going side by side with the human and spiritual.”

he unique story of Turkish natural stone will come to light at the ‘Bathing in Light’ exhibition during the week of Salone di Mobile, between April 9 - 14 2013. Organized by the Istanbul Mineral Exporters’ Association (IMIB), and curated by the Turkish design firm Demirden Design, it will be the second edition of the exhibition held last year, ‘Thus Spoke the Marble: The Journey Alters You’. The exhibition featuring the designs of six internationally acknowledged designers, will be spread over the 900 m2 Art Garden of Superstudio Piu in Zona Tortona. These designers and architects from different disciplines are bringing Turkish culture, history and mythology together with contemporary designs in marble. The architectural aspects of marble are developed by architects Massimiliano-Doriana Fuksas (Italy), Melkan Gursel-Murat Tabanlioglu (Turkey), and Alisan Cirakoglu (Turkey), while designer Mathieu Lehanneur (France) looks at it from an industrial designer’s point of view. There is also the works of the fashion duo Dice Kayek (Turkey) and Arik Levy (France), a designer whose work has evolved more and more in an artistic direction. ‘Bathing in Light’ focuses on the way in which marble, water and light have always come together as the perfect combination to express notions like cleanliness and purity. Marble positions itself in this interplay as the ideal surface, smooth and reflective, while in turn it only attains its full splendor when touched upon by these elements. The installations, in which marble, with its unlimited potential is the main material, represent the inexhaustible source of memories, dreams, myths and legends from the past to the present. The installations produced by Turkish manufacturers and workshops expose the tactile and visual characteristics of marble and natural stone and invite visitors on a mental journey while introducing them to their spiritual aspects. As one of the world’s oldest producers of marble, with a tradition going back four thousand years, Turkey has been fascinating the world with its natural stones that have become well-known brands. Turkey is the number one marble exporting country in the world with its unique treasure of marble of consisting of 120 colors and designs. Istanbul Mineral Exporters’ Association, the organizer of the exhibition, aims to communicate the importance given to design and innovation by the Turkish natural stone industry, while strengthening the notion of the country as a powerful manufacturing center for these precious materials.

MART - NİSAN 2013 / MARCH - APRIL 2013 • NATURA 13


Sergi/Exhibition: Işıkla Yıkanmak/Bathing in Light

14 NATURA • MART - NİSAN 2013 / MARCH - APRIL 2013


MERMER, ANA MALZEME OLDUĞU ÇALIŞMALARDA, ANILARIN, RÜYALARIN, HAYAL GÜCÜNÜN VE EFSANELERIN GEÇMIŞTEN GÜNÜMÜZE TÜKENMEZ BIR KAYNAĞI OLARAK HAYATA GEÇIRILIYOR. MARBLE IS THE MAIN MATERIAL OF THE INSTALLATIONS AS THE INEXHAUSTIBLE SOURCE OF MEMORIES, DREAMS, MYTHS AND LEGENDS FROM THE PAST AND PRESENT.

Asya “Mermerin estetik ve fonksiyonel özelliklerini vurgularken aynı zamanda izleyicileri bu değerli malzemenin kullanımındaki farklı deneyime tanık etmeği hedefledik.” Enstalasyonun merkezinde bulunan mimari olgu, eserin ana kavramını belirlerken, sergi mekanını da mineral bir yapıta dönüştürür. Zemin ve duvarlarda kullanılan siyah mermer, beyaz mermer ile birlikte enstalasyonun çekirdeğini oluşturur. Beyaz mermer çokgenlerin oluşturduğu bu değerli zincir, adeta yerden güç almışçasına, düzensiz sinüzoidal bir yapıda, enstalasyonun siyah mermer duvarına tırmanırmışçasına yükseldiği görülür Geometrik tasarım ile oluşan heykelsi formlar, kırılmalar, kesikler ve kalbinde bir nabız gibi atan sarı, kırmızı, mavi renkli ışıklar, enstalasyonun sadece izlenecek düz bir obje olarak değil, yoğun bir deneyim olarak algılanmasını sağlar. Onu mineral dünyasının sanatsal bir anlatısına dönüştürür... ”

DORIANA & MASSIMILIANO FUKSAS Asia “Our goal was to highlight the aesthetic and functional characteristics of marble, while also inducing the audience to a different experience in the use of this valuable material. The concept is defined by an architectural symbol that transforms the exhibition space into a mineral structure. Black marble flooring and side walls, together with a particularly bright, white marble, are at the core of the installation. A precious chain of dodecahedra in white marble rises from the ground, as if drawing strength from it. It grows in height along an irregular sinusoidal pattern while climbing the black marble wall. Sculptural shapes, geometric designs, fractures and cuts, are combined with lights in a spectrum of colours that oscillates between yellow, red, and blue – creating a pulse. This installation was not just conceived as an object for contemplation, but as a catalyzing experience. An artistic narrative of the mineral world.”

MART - NİSAN 2013 / MARCH - APRIL 2013 • NATURA 15


Sergi/Exhibition: Işıkla Yıkanmak/Bathing in Light

DICE KAYEK Nebula “Yüzyıllar boyunca mermer, gücü ve zarif görünümü ile Türk banyo kültürü için vazgeçilmez bir yapı taşı olmuştur. Bu enstalasyon, Türk hamamının bir arınma, yenilenme, içe dönüş ve iç huzur mekanı olduğunu tekrar hatırlatarak, aynı zamanda malzemenin ruhani özelliklerine yapılan bir keşif niteliğine de taşımakta… Enstalasyondaki önemli bir unsur ışığı kullanarak yaşayan bir mekan hissi yaratmaktır. Mermer duvarlar yavaşça açılıp kapanırken, oluşan aralıklardan buhar yavaşça dışarı süzülür. Dışarıdan bakıldığında mekan adeta nefes almakta, içeri girildiğinde ise ışığın sürekli değişen hareketi deneyimlenmektedir. Güneşin doğuşundan batışına kadar, mermer plakaların hareketi, mekanın iç yüzeylerinde benzersiz bir etki yaratmaktadır. Zeminden yükselen buhar bulutunun değişken varlığı, bizi iç dünyamıza yönlendirir. Gökyüzündeki bulutlara karşılık yerden yükselen buhar bulutları, içeriye karşılık dışarısı – bu sürekli ilişki, değişen ve birbirinden farklı deneyimler yaşatır.” Nebula “With its strength and elegant look, marble has been an indispensable construction component for the Turkish bathing culture over the centuries. This installation is an exploration of the spiritual properties of the material, beyond its structural and visual qualities, while commemorating the Turkish Bath as a place of regeneration, contemplation and inner peace. The main challenge behind the installation was the way in which light could be modulated to generate an active environment. As the circular wall that consists of slowly rotating marble slabs constantly moves between an open and closed position, steam escapes through narrow openings in the floor. Looking from the outside, one gets the impression that the space is breathing. Once inside, you experience the incoming light in constant motion. From sunrise to sunset, the rotation of the slabs and the way in which they refracture and reflect the light create an almost otherworldly effect, while clouds of steam further blur the viewers’ connection with the surrounding environment. There’s the clouds above, versus the clouds of steam coming from down under, and there’s the inner versus the outer – their interplay creating an inexhaustible richness of impressions that are never the same.”

16 NATURA • MART - NİSAN 2013 / MARCH - APRIL 2013


TABANLIOĞLU ARCHITECTS Mekanın Sürekliğinin Biçimleri “Tekil mermer parçalarının bir araya gelerek, oluşturdukları yerin sürekliliğine biçim vermesiyle, bütünlüğü olan “Bir” Mekan kurgulandı. Aynı bedeni oluşturan farklı organizmalar gibi, her bir parçanın diğerine benzemezliğine rağmen, bu birleşim sonunda elde edilen, uyumlu üretimin somut bütünlüğü oldu. Hareket ve akışkanlığı hedefleyen her bir parça, “sonsuzluk” kavramına çağrışımla bu kesintisiz alanda bir araya geldi. Mermere dönüştürülmüş olan kristalize karbon minerallerinin yolculuğu pırıldayan, ışıltılı bir mekanın çerçevesini kurmakla sonuçlandı. Mermerin sert ve kalıplaşmış duruşuna nazire olarak, yansıttığı ışık biçim verdiği mekana dinamizm taşıdı. Mermerin tabiatından doğan bir araya gelebilme potansiyeliyle, uyumlu tek bir resim ortaya çıktı. Parlak yüzeyler ayna etkisiyle çevresini yansıttı ve çoğalttı, haleti ruhiyenin bir sureti oldu. “Zaman, mekan, hareket, birbirlerinden bağımsız değildirler.” Burada, bu siyah kutu içinde, “kaynak” ve “insan yapımı ürün” ün imgeleriyle rastlaşan izleyici kaçınılmaz olarak deneyimin bir parçası olmalı. Dış cephede ise, müdahale edilerek kazanılan mat ve sessiz yüzeyde taşın iç dünyası yeniden görünürlük kazandı.”

Forms of Continuity of Space “Despite their dissimilarity, the pieces of marble that were assembled in this space, each one unique, create one continuous and harmonic whole, like the organisms that make up one body. It is a continuity that - because of the material - even implies ‘eternity’, and each element is positioned in such a way that they suggest movement, fluidity, and a seamless transition. Reflections on the way crystallized carbonate minerals are processed into pieces of marble made us decide to outline a space that would sparkle and gleam. In contrast to its robust character, the flashes which the marble reflects add a dynamic to the space, and gives it shape. The polished surfaces are like a mirror, reflecting and duplicating the images, and altering the mood that comes with them. ‘Time and space are relative to the motion of an observer and they are not independent of each other.’ Here, the observer in the black box inevitably becomes the witness of an experiment, exposed to the constantly overlapping images. The exterior walls are silent, revealing the inner world of the stone.”

MART - NİSAN 2013 / MARCH - APRIL 2013 • NATURA 17


Sergi/Exhibition: Işıkla Yıkanmak/Bathing in Light

ALİŞAN ÇIRAKOĞLU Derin Işık “Işık mekanı arındırır. Yüzeyler boyunca ilerleyerek, hacimlerin içerisine işler. Mermer ışık için; onu yansıtan ve aynı zamanda mekana yayan bir yol oluşturur. Mermer gün ışığını yıllanmış teninden süzerek içeri davet eder. Böylece ışığın hareketi mekanı şekillendirir. Işığı yansıtan mermer plakalar, içerideki değişken ve akışkan kütleyi belirleyen ışıktan bir kabuk oluştururlar. Aydınlatmalar bu akışa renk katar. Renkler yüzeylerden yansıyarak seker ve yavaşça kaybolurlar. Bu kütlenin içerisinden geçerken ışık etrafımızı sarar. Mermer ışığı hayatla buluşturur. Mermer bize arınma duygusunu hem zamansız bir boyutta hem de süregelen gelenekler ışığında hissettirir.” Deep Light “Light purifies the space. It travels along the surfaces and penetrates through the masses. Marble makes the path for the light; it reflects, it transmits. Marble takes the daylight in and filters the light through its aged tissues. The movement of light then shapes the space. The projecting marble blocks create a thick shell of light, which defines the fluid volume inside. Artificial light adds color to this flow. Colors bounce from the surfaces as they blend and fade away. As we pass through this volume light surrounds us. Marble renders the light. Marble brings us the feelings of purification from both a timeless dimension and a continuity of tradition.”

18 NATURA • MART - NİSAN 2013 / MARCH - APRIL 2013


MATHIEU LEHANNEUR Akışkan Mermer “Uçup giden anları gösterme fikrini taşıyan, “akışkan mermer”, 3D modellemenin sınırlarını keşfederek, gündelik hayatımızda sıradan gibi gözüken ve gözden kaçan anları somutlaştırıp, dondurarak, sonsuza dek yok olup gitmelerini engellemeye çalışıyor. Ziyaretçilerin mekana adım attıklarında, Alice’in harikalar diyarına ilk adım attığında ya da büyülü bir geçitten geçerek yasak bir mekana ulaşan sayısız masal kahramanının başına gelenlere benzer bir deneyim yaşamalarını istiyoruz. Bu mekanda her şey akışkan ve gelip geçici, ama hayal edilebilecek en kalıcı ve katı malzemelerden biri ile oluşturulmuş.” Liquid Marble “Based on the idea of showing ephemeral things - of capturing indistinct, random moments and transforming them into something solid - the project ‘Liquid Marble’ explores the possibilities of algorithm-based 3D-modelling, in an effort to hold and freeze what usually disappears into vanity. We hope that, when entering this room, the visitor will experience something that comes closes to what happened to Alice on her journey into Wonderland, or to the many characters who opened a magic portal to a forbidden place in so many other fairytales. Everything is liquid in this space, evanescent, and yet it is executed in a material that is the most solid imaginable.”

MART - NİSAN 2013 / MARCH - APRIL 2013 • NATURA 19


Tasarım/Design: Angelo Mangiarotti

SafVizyon ANGELO MANGIAROTTI’NIN ORGANIK MODERNIZMI... YAZI-TEXT: GÖKHAN KARAKUŞ

M

imar, şehir plancısı, sanatçı ve tasarımcı Angelo Mangiarotti 20. yüzyıl mimarlık ve ürün tasarımının, ülkesi İtalya’da olduğu kadar dünyada da en önemli figürlerinden biriydi. Geçtiğimiz yıl kaybettiğimiz Mangiarotti, ardında miras olarak önce mimar, daha sonra da çoğunlukla tasarımcı, heykeltraş ve eğitimci olarak, dünyanın çeşitli yerlerine gezilerinden de etkilenen evrensel bir modern tasarım modeli bıraktı. Mangiarotti asıl ününü ise mermer gibi doğal malzemelerle yarattığı ve aralarında meşhur Eros masasının da bulunduğu işlerle, ürün tasarımcısı olarak kazandı. 1921’de Milano’da doğan Angelo Mangiarotti, üniversite eğitimini tamamladıktan sonra dünyanın dörtbir yanına yayılan tasarım macerasına başladı. 1950’lerde A.B.D.’de yoğunlukla mimar olarak çalıştıktan sonra 1960’larda mimarlık ve tasarım çalışmaları için Milano’ya döndü, daha sonra Japonya’da bir tasarım ofisi açtı. Mangiarotti 1960’larda İtalya’da yaşanan tasarım patlamasının önemli bir parçası olarak Cassina, Molteni, Poltronova ve Artemide gibi ülkenin önemli mobilya üreticileri için tasarımlar yaptı. Mangiarotti’nin tasarımlarındaki organik modernizm 1970’lerde Japonya’da da popülerlik kazanınca Tokyo’da Mangiarotti & Associates’i kurdu. Malzemelerin ve şekillerin saflığına dayalı organik stilinde tasarladığı cam ve mermer objeleri, ona uluslararası ün kazandıran ve 20. yüzyıl tasarımına özgün katkılarını teşkil eden en önemli işleri oldu.

20 NATURA • MART - NİSAN 2013 / MARCH - APRIL 2013

PURE VISION THE ORGANIC MODERNISM OF ANGELO MANGIAROTTI...

A

rchitect, urban planner, artist and designer Angelo Mangiarotti, was an important figure in architecture and product design in his native Italy and in many different cultures throughout the world in the 20th century. He died in 2012 leaving an important legacy for a universal mode of modern design influenced by his wide-ranging travels initially as an architect and later primarily as a designer, sculptor and teacher. He achieved his greatest notoriety as a product designer creating many important works with natural materials such as marble including his signature Eros table. Born in Milan in 1921 he would attend university there but would soon leave Italy to begin his exploration of the world. He primarily worked as architect in the U.S in the 1950s, returned to Milan in the 1960s to pursue architecture and design and later in life opened a design office in Japan. He has


Eros (1971) Eros masalar serisi, birleştirme elemanı kullanılmadan mobilya inşa etme konusu üzerine odaklanan bir araştırma sonucu olarak ortaya çıktı. Tepesi kesilmiş bir koninin masa ayağı olarak kullanılması ve üzerine gelen masa tablasının yüzeyinde bir boşluk bulundurması, bu iki parçanın bir bağlantı elemanı kullanılmadan bir araya gelip sıkıca birleşmesini mümkün kılıyor. Eros masalarının strüktürü, yerçekimi tabanlı bir birleşmeyi içeriyor. Masanın farklı form ve boyutlarda varyasyonları bulunuyor. Eros tables were created as a result of an experiment in building furniture without any joinery elements. A cone whose tip has been cut off was used as the leg which was combined with a top who had a matching gap on its surface, allowing these two pieces to come together without any joinery elements. The structure of the Eros table enables its parts to join together only with the pure force of gravity.

Angelo Mangiarotti 1948’de efsanevi Politecnico di Milano’nun mimarlık bölümünden mezun oldu. 1953’te A.B.D.’ye taşınarak Chicago’daki Illinois Institute of Technology’de ziyaretçi Öğretim Görevlisi olarak çalışmaya başladı. Mangiarotti bu üniversitede 20. yüzyıl modern mimarisinin ustalarıyla tanıştı: Frank Lloyd Wright, Walter Gropius, Ludwig Mies van der Rohe ve Konrad Wachsmann’ın Mangiarotti’nin hem kişisel, hem de profesyonel gelişimine büyük etkileri oldu. Kariyeri boyunca uyguladığı mimarinin temelleri bu dönemde geliştirdiği modernizm anlayışına dayanır. Mangiarotti 1955’te İtalya’ya dönerek -1960’a kadar Bruno Morassutti ile birlikte yürüttüğü- mimarlık firmasını kurdu. Çoğunlukla konutlardan oluşan mimari projelerinin en önemli özelliğini beton ve endüstriyel malzemeleri kullanım şekli oluşturuyordu. Pek çok ev ve apartmana imza attığı mimarlık kariyerinin en dikkat çekici projesi 1991’de Carrara’daki IMM fuarı için inşa ettiği ofis binası oldu. Bu projede blok halindeki siyah Carrara mermeri bilgisayar kontrollü bir sistem ile düz tonozlar halinde kesilip, yan yana dizilerek masif bir mermer çatı oluşturuldu. Burada mermerin özellikle yapısal özellikleri nedeniyle kullanılması önemliydi. Tamamı Carrara mermerinden 5 metre genişliğinde 7 tonozdan oluşan bu benzersiz çatı, malzemenin sadece kendi estetik özelliklerini değil, -ağırlık, kuvvet, sertlik, doku ve şeffaflık gibi- fiziksel özelliklerini de ortaya çıkaran bir teknolojik girişimin örneğiydi. Mangiarotti’nin teknolojiye ve malzemeye olan ilgisi daha sonra modüler endüstriyel yapı sistemlerinde ve etkileyici betonarme kullanımında da ortaya çıktı.

designed for important furniture producers in Italy such as Cassina, Molteni, Poltronova, Artemide as part of the boom in Italian design that started in the 1960s. His organic modernism in design, popular in Japan since the 1970s, prompted him in 1989 to establish Mangiarotti & Associates in Tokyo. His designs of objects in marble and glass would be his most important work gaining him international recognition in an organic style relying on the purity of materials and shapes that was his distinctive contribution to 20th century design. In 1948, Angelo Mangiarotti graduated from the architecture department of the legendary technical university Politecnico di Milano in Milan, Italy. He moved to the United States in 1953, working in Chicago as a visiting professor at the Illinois Institute of Technology. While at the Illinois Institute of Technology, Mangiarotti met the masters of 20th century modern architecture, Frank Lloyd Wright, Walter Gropius, Ludwig Mies van der Rohe and Konrad Wachsmann, all of whom were formative in his personal and professional growth. His architecture throughout his career would be based primarily on the modernism he developed in this period. Mangiarotti went back to Italy in 1955 opening in Milan his architectural firm (with Bruno Morassutti until 1960). His architecture in principally residential projects was characterized by the use of concrete and industrial materials. He produced a number of singlefamily homes and apartment buildings but perhaps his most important building of his career was the office building he produced for the IMM trade fair exhibition company in Carrara in 1991. In this project a block of Carrara marble was cut using numerically controlled computation in flat arcs and laid side by side to produce a solid marble roof. Marble was used here importantly for it structural properties. The unique roofing, made up of 7 vaults with 5-metre spans all in Carrara marble, is a technologically enterprising work where the material is used in a way that exposes not only its aesthetic features but above all its physical properties (weight, strength, hardness, texture, transparency). Later Mangiarotti’s MART - NİSAN 2013 / MARCH - APRIL 2013 • NATURA 21


Tasarım/Design: Angelo Mangiarotti

Malzemesel özelliklerden yararlandığı saf geometrik formlara olan ilgisi Milano ve Venedik’te 1980’lerde yaptığı bir dizi demiryolu istasyonundaki inceltilmiş beton formlarda net olarak görülür. Bütün bunlara rağmen Mangiarotti’nin esas yenilikçiliği ürün tasarımında ortaya çıkar. Malzemenin özünü şekil yaratmakta kullanarak önce betona daha sonra mermer ve cama uyguladığı bu metodla kendi tasarım dilini oluşturdu. Cam ve mermer gibi doğal malzemelere el ve makine ile istediği şekli verebilmek ona cam kaplar ve mermer masalar gibi işlevsel objeler tasarlama olanağı sağladı. Tasarımcının adıyla özdeşleşen, ünlü Eros masa serisi sadece şekilleri ve yerçekimi sayesinde bir arada tutulan iki mermer elemanın kombinasyonundan oluşuyordu. Masanın tabanıyla üst kısmını birleştiren yerçekimi bağlantısı mermerin özelliklerini yepyeni bir şey yaratmak üzere kullanmanın temel ancak dahice bir yoluydu. Mangiarotti, Eros masayı çok farklı şekil ve ebatlarda yeniden çalışarak, mermerin çok çeşitli formatlara kolayca adapte olabilen esnek bir malzeme olarak potansiyelini ortaya çıkardı. Mangiarotti’nin organik modernizmi bu objelerde saf formel bir ergonomiyi hayata geçirdi. 1960’larda İtalya’da yaşanan tasarım patlaması esnasında Gio Ponti ve Joe Colombo gibi pek çok İtalyan tasarımcı onun saf biçimleri günlük tasarım objelerine uygulamaya dair ilgisini paylaşıyordu ama Mangiarotti’nin doğal malzemelere olan ilgisi onun tasarımlarını daha ileri bir noktaya taşıdı. Yuvarlak, akıcı formlarla belirlenen dili, cam ve mermerin yüzey dokuları ile ağırlık ve kütle gibi malzemesel özellikleriyle işlevsellik arasında uyumlu bir denge kurdu. Bu uyum sayesinde, dünyanın çok farklı bölge ve kültürleri

fascination with technology and materials was applied to modular industrial buildings systems and the expressive use of concrete. His interest in pure geometric forms drawn from material properties could be seen in attenuated shapes in concrete were most completely realized in a series of railway stations in Milan and Venice in the 1980s. But it was in his product design that Mangiarotti established something new. Using the essence of materials to develop form, the success he had with concrete now applied to marble and glass allowed him to create his own design language. Natural materials such as glass and marble fashioned by hand and machine became for him an opportunity to generate functional objects such as glass containers and marble tables. His famed series of Eros tables, one of his signature design pieces, were a combination of two marble elements joined only by their shape and gravity. The gravity joint connecting the base and top of the table was a basic yet technically ingenious way of using the properties of marble to achieve something new. The Eros table was reworked by Mangiarotti in many different shapes and sizes each realizing the potential of marble as a flexible material that could be easily adapted to various formats. The organic modernism of Mangiarotti introduced ergonomics in a pure formal way in these objects. While many other Italian designers from this period of the great Italian boom in design in the 1960s such as Gio Ponti and Joe Colombo shared his interest in pure shapes applied to everyday design objects Mangiarotti’s interest in natural materials took his designs further. His language of round, flowing shapes harmoniously balanced function with the surface textures of glass and marble and the material properties

Eccentrico Masa (1984) Eccentrico, Mangiarotti’nin mobilya tasarımındaki ustalığının bir göstergesi. Eski Japon mobilya sistemlerinde ahşap malzemeyle uygulanan geçme yöntemi, tamamen mermer olan iki parçadan oluşan bu masada tekrar yorumlanmış. Eğimli olarak duran silindirik bir kütleden oluşan ayak ve tam olarak bu sütuna geçecek şekilde bir boşluğa sahip eliptik bir yüzey malzemenin kendi ağırlığından faydalanarak bir arada duruyor. Beyaz için Carrara, siyah için Marquinia mermerleri tercih edilmiş. Masa ve sehpa olarak iki versiyonu bulunuyor. Eccentrico Table (1984) Eccentrico is an all-marble table continuing Mangiarotti’s experimentation with gravity joints, featuring a special elliptical table-top design embedded asymmetrically into an inclined cylindrical leg blocking any vertical sliding by means of friction and eccentricity, using its own weight to push down and fully close an otherwise open joint. The table made Angelo Mangiarotti one of the great furniture “builders” of the 20th century.

22 NATURA • MART - NİSAN 2013 / MARCH - APRIL 2013


in weight and mass. This harmony made these objects appeal to cultures throughout the globe that responded to Mangiarotti’s organic approach. At its core still in the style of design from Italy yet something universal, Mangiarotti’s furniture and objects resounded with cultures where craft and an appreciation for natural materials was still a living part of the culture. Mangiarotti was popular in Japan opening an office there in 1989. He was also important in design in Turkey especially in the 1970s with interior designers such as Yıldırım Kocaciklioglu and Azmi and Bediz Koz creating marble furniture inspired partly by his examples. In cultures such as Turkey where design objects were still made by hand Mangiarotti’s direct use of materials became a model for their own experiments in craft oriented design with natural materials such as glass and marble. Mangiarotti’s longevity would allow him to outlast his Italian contemporaries from the 1960s to translate his approach into the latter part of the 20th century to a global audience. For example, from 1986 to 1992, he was art director of Colle Cristalleria producing object designs in crystal. His enduring popularity in the east as well as the west is a testament to the possibilities of design in the hands of a master that was keenly aware of the power of objects made by hand with a modern aesthetic.

Mangiarotti’nin organik yaklaşımından etkileniyor, onun tasarladığı ürünler her birine hitap edebiliyordu. Özlerinde İtalyan tasarım stilini sürdürmekle beraber evrensel bir unsuru da barındıran Mangiarotti tasarımı mobilya ve objeler, doğal malzemelerin hala takdir edildiği ve zanaatin hala yaşayan kültürün bir parçası olduğu toplumlarda karşılık buldu. Mangiarotti Japonya’da gördüğü ilginin bir sonucu olarak 1989 yılında Tokyo’da bir ofis açtı. Özellikle 1970’lerde Türkiye tasarım dünyasında da önemli bir etkisi vardı. Bu dönemde Yıldırım Kocacıklıoğlu ve Azmi ve Bediz Koz gibi iç mimarlar kısmen onun yaklaşımından ilham aldıkları mermer mobilyalar tasarladılar. Türkiye gibi tasarım objelerinin hala el ile yapıldığı kültürlerde, Mangiarotti’nin malzemeleri doğrudan kullanımı, tasarımcıların cam ve mermer gibi doğal malzemelerden zanaat odaklı tasarım deneyleri için bir model oluşturuyordu. Mangiarotti’nin uzun süren kariyeri yaklaşımını, 1960’lardaki diğer İtalyan tasarımcılardan çok sonra, 20. yüzyılın ikinci yarısında bile küresel bir kitleye aktarmasını sağladı. Örneğin 1986’dan 1992’ye Colle Cristalleria’nın sanat direktörü olarak kristal objeler tasarladı. Angelo Mangiarotti’nin batıda olduğu kadar doğuda da çok uzun dönemler boyunca devam eden popülerliği, el yapımı nesnelerin modern bir estetikle birleştiğinde sahip oldukları gücün farkında olan bir ustanın ellerinde gelişebilecek tasarım olanaklarının bir kanıtı niteliğindedir.

Variazioni Mermer Vazo (1971) 1821 yılında Carrara’da kurulan ünlü İtalyan doğal taş firması Henraux tarafından üretildi. 1971 yılına ait tasarımda Caracatta Oro mermeri tercih edildi. Birbirinden hafifçe farklılaşan versiyonları bulunan Vairazioni vazo serisine aittir Variazioni Marble Vase (1971) The vase was manufactured by the famous Italian natural stone company Henraux, established in Carrara in 1821. The Carracatta Oro marble was used in the 1971 design. The Variazioni vase collection has various versions which subtly differ from each other.

MART - NİSAN 2013 / MARCH - APRIL 2013 • NATURA 23


Tasarım/Design: Angelo Mangiarotti

M4 Masa (1985) Silindir formundaki ağır mermer tabanın üzerine kristal bir yüzeyin oturtulmasıyla ortaya çıkan tasarım, güçlü geometrik bir forma sahip. Beyaz mermerden oluşan taban ne kadar kütlesel bir algı oluşturuyorsa, tabandan hafif yükseltilmiş kristal yüzey de bir o kadar hafiflik hissi veriyor. Hem malzeme seçimi hem de kullanım tercihi açısından obje, zıtlıklarla beslenen bir ahenge sahip. M4 Table (1985) The design composed of a crystal surface placed on a heavy cylindrical marble base has a strong geometric form. The crystal surface slightly raised from the base has a very light feel ,in contrast with the volumetric impression created by the white marble base.

Lito 1 Lavabo (2003) Mermer bloklardan oyularak üretilen lavabolar, İtalyan tasarım firması Agape için tasarlanmış. Tercih edilen malzeme ise Carrara mermeri. Mangiarotti, sert bir malzeme olan mermeri kütlesel parçalardan kıvrımlı şekillerde işleyerek, yumuşak bir hissiyat oluşturmuş. Ters çevrilmiş L formunun karakterize edilmesiyle tasarlanmış ürün, hafif kıvrımlara sahip. Kıvrım aşağıya doğru derinleşip, zemin ile birleşiyor. Duvara monte bataryalarla kullanılmak üzere tasarlanmış. Lito 1 Basin (2003) Mangiarotti’s basin produced by carving out marble blocks were designed for the Italian design company Agape. Mangiarotti processed the Carrara marble in volumetric rounded forms to give it a soft, subtle look. The basin designed in an upside down L shape, has rounded, softened edges.

24 NATURA • MART - NİSAN 2013 / MARCH - APRIL 2013


Lito 2 Lavabo (2003) Lito 2, öne doğru çıkan açısıyla mermerin dinamik bir his kazandığı bir tasarım. Lavaboya monte bataryalarla kullanılmak üzere tasarlanan ürün, duvar ile bir ilişkisi olmadan zemin üzerinde yükseliyor. Mermerin ürünün ön kısmında içe doğru hafif bir yay oluşturacak şekilde kesilmiş olması, Mangiarotti’nin ergonomi çalışmalarının bir göstergesi. Lito 2 Basin (2003) Mangiarotti’s basin produced by carving out marble blocks were designed for the Italian design company Agape. Mangiarotti processed the Carrara marble in volumetric rounded forms to give it a soft, subtle look. The basin designed in an upside down L shape, has rounded, softened edges.

Lito 3 Lavabo (2003) Özellikle küçük banyo alanları için tasarlanmış lavabo, Lito serisindeki diğer ürünlere göre daha az bir derinliğe sahip. Tamamen duvarla bütünleşen ürünün formunda, serinin diğer elemanlarına nispeten keskin hatlar tercih edilmiş. Lito 3 Basin (2003) The basin especially designed for smaller bathrooms, is shorter in length compared to other products in the Lito series. The basin has a strong, angular shape and fully leans against the wall.

MART - NİSAN 2013 / MARCH - APRIL 2013 • NATURA 25


Tasarım/Design: Angelo Mangiarotti

Forma in Equilibrio Heykel (1999) Beyaz Vicenza taşı kullanılarak yapılan Forma in Eqilibrio Mangiarotti’nin kendine ait özel koleksiyonundan. Tek parça olmak üzere tasarlanan heykelin yapılışından yedi yıl sonra Wright tarafından satışı gerçekleştirildi. Forma in Equilibrio Sculpture (1999) The sculpture made with white Vicenza stone belonged to Mangiarotti’s personal collection. The sculpture was sold in 2006 by Wright.

26 NATURA • MART - NİSAN 2013 / MARCH - APRIL 2013


‘’

Lesbo Lamba (1966) Artemide için tasarlanan ve cam üfleme yöntemi ile isli Murano camı kullanılarak üretilen Lesbo aydınlatma, yuvarlak formu ile Mangiarotti’nin ikonik tasarımlarından biri...

‘’1955 SENESINDE GIRDIĞIM G.S.A. (MIMAR SINAN GÜZEL SANATLAR ÜNIVERSITESI) YILLARINDA ANGELO MANGIAROTTI VE DIĞER İTALYAN TASARIMCILARIN IŞLERIYLE TANIŞTIM, BU IŞLERDEN ETKILENDIM VE ONLARI MESLEK HAYATIMDA REFERANS ALDIM. MANGIAROTTI, ÖLÜMÜNE KADAR DEVAM EDEN KARIYERINDE, ESERLERIYLE TASARIM VE SANAT DÜNYASINA ÖRNEK TEŞKIL ETTI. EVIMDE DE KENDISINE AIT TASARIM OBJELERI OLDU. 1986 SENESINDE COLLE FIRMASI IÇIN TASARLADIĞI KYATHOS SÜRAHISINI 25-30 YIL ÖNCE MILANO SEYAHATINDE ÇOK BEĞENEREK DANESE’DEN ALMIŞTIM. HEYKELSI, AYNI ZAMANDA DA DOĞRU FONKSIYONELLIKTE BIR IŞ OLDUĞU IÇIN BU TASARIMINI MUTLULUKLA KULLANDIM.’’ I WAS INTRODUCED TO ANGELO MANGIAROTTI AND WORKS OF OTHER ITALIAN DESIGNERS IN 1955, WHEN I ENTERED G.S.A (MIMAR SINAN UNIVERSITY OF FINE ARTS). I WAS VERY IMPRESSED BY THEIR WORKS, THEY BECAME MY REFERENCES IN MY CAREER. DURING HIS CAREER WHICH LASTED UNTIL HIS DEATH, MANGIAROTTI FORMED AN EXAMPLE WITH HIS WORKS TO THE DESIGN AND ART WORLDS. I'VE ALSO HAD HIS DESIGN OBJECTS AT MY HOUSE. I LOVED AND BOUGHT HIS KYATHOS PITCHER WHICH HE DESIGNED FOR COLLE, 25-30 YEARS AGO IN A TRIP TO MILAN. IT IS BOTH A SCULPTURAL DESIGN AND A FUNCTIONAL PRODUCT, WHICH I'VE BEEN HAPPILY USING. YILDIRIM KOCACIKLIOĞLU İÇ MİMAR/INTERIOR DESIGNER

Lesbo Lamp (1966) The Lesbo lighting, designed for Artemide and produced with smoked Murano glass, is one of Mangiarotti’s signature pieces.

Knoll Vazo (1970) Mangiarotti’nin Knoll ile ilk çalışması 1968’de mermer vazo ve kase tasarımları ile başladı. İtalyan mermeri ile üretilen vazolar, farklı form ve boyutlarda varyasyonlar içeriyor. Torna ile işlenerek üretilen vazoların iki yönü de kullanılabiliyor. Knoll Vase (1970) Mangiarotti first began working with Knoll in 1966, designing marble vases and bowls for the company. The legendary Knoll vases come in different shapes, all characterized by their form that allows them to be used upside down as well.

MART - NİSAN 2013 / MARCH - APRIL 2013 • NATURA 27


Tasarım/Design: Angelo Mangiarotti

IMM Ofis ve Sergi Binası, Carrara (1991) Mangiarotti, Carrara Fiere ofislerinde 5 metrelik küçük tonozlar yaratmak için beyaz Carrara mermerinden faydalanmış. Bir parçanın iç kısmı diğer parçanın dış kısmıyle eşleşecek şekilde tasarlanan mermer parçalar, elmas kablo teknolojisi kullanılarak hiçbir malzeme israfı olmadan üretilmiş. Tonozları içeren binanın tabanı ise gri Cardoso taşı ile yapılmış. IMM Office and Exhibition Building, Carrara (1991) For the Carrara Fiere Offices, Mangiarotti used White Carrara marble to create small “vaults” spanning 16.4 feet in size. For these pieces, the marble was cut with diamond wire technology to obtain the individual pieces without wasting any of the marble - since the internal sides of one piece match the outside of the next. To stage the building, the base is made from a gray Cardoso stone that complements the White Carrara.

28 NATURA • MART - NİSAN 2013 / MARCH - APRIL 2013


‘’

MANGIAROTTI ZAMANININ ÇOK ILERISINDE TASARIMLARA IMZA ATAN BIR KIŞIYDI. MERMERI OBJELERDE HEYKELSI BIÇIMDE KULLANMAYI VE BÖYLESINE SERT BIR MALZEMEYI ATALARININ HEYKELDE YAPTIĞI GIBI YUMUŞATMAYI ÇOK IYI BILIYORDU. O DÖNEMDE MERMER KULLANARAK SEHPA VE MASALAR TASARLAMAMIZDA BUNLARIN DA ETKISI VARDI MUTLAKA. EN ETKILEYICI BULDUĞUMUZ TASARIMI, 1967’DE ARTEMIDE IÇIN TASARLADIĞI AYDINLATMA ELEMANI SAFFO’YDU. ONUN TASARIMLARINDA YENILIK VE ILERICILIĞIN FARKINA VARDIK HEP. DAIMA ÇAĞDAŞ KALABILEN ZAMANSIZ ÇIZGISI, SANIYORUM ÜNÜNÜ HER ZAMAN KORUMASININ SEBEBI. MANGIAROTTI WAS SOMEONE WHO CREATED DESIGNS THAT WERE VERY ADVANCED FOR HIS TIME. HE KNEW HOW TO USE MARBLE IN A SCULPTURAL WAY IN HIS OBJECTS AND SOFTEN THIS HARD MATERIAL LIKE HIS ANCESTORS DID WITH SCULPTURE. THIS DEFINITELY INFLUENCED US TO DESIGN MARBLE TABLES IN THAT PERIOD. WE WERE MOST IMPRESSED BY THE SAFFO LIGHTING ELEMENT HE DESIGNED FOR ARTEMIDE. WE ALWAYS OBSERVED INNOVATION AND ADVANCEMENT IN HIS DESIGNS. I THINK HIS TIMELESS LINES WHICH ALWAYS STAY CONTEMPORARY ARE THE REASON BEHIND HIS LASTING FAME. BEDIZ KOZ, TASARIMCI/DESIGNER

Cono-Cielo (1987) Cono Cielo, Mangiarotti’nin tasarladığı Carrara Fiere Ofis Binası ile ilişkili olarak Carrara Fiere sergi merkezinin girişinde yer alıyor. Heykel “Malzeme hakkında ileri seviyede bilgi ve kaliteli malzeme işleme yöntemlerinde kullanılan teknolojideki potansiyelin bir sentezi” olarak nitelendiriliyor. Proje için konik şekilde, içi boş 11 adet parça, mermer bloklarından bilgisayar kontrollü makinelerle Carrara’da işlendi. İşlenen bu parçalar, birbirinin üzerine koyularak parçaların ortasından geçirilen gergin bir kablo ile sabitlendiler. Sky Cone (1987) The Sky Cone, located at the entrance of the Carrara Fiere exhibition center is described as '“the synthesis of an extensive knowledge of the material and the potential of technology applied to quality processing.”

MART - NİSAN 2013 / MARCH - APRIL 2013 • NATURA 29


Portfolyo/Portfolio: Deniz Aslan

DENIZ ASLAN IS ONE OF THE LEADING LANDSCAPE ARCHITECTS IN TURKEY, DEFTLY COMBINING NATURAL MATERIALS SUCH AS STONE AND WOOD. KEMERBURGAZ KEMERLIFE XXI, ISTANBUL

30 NATURA • MART - NİSAN 2013 / MARCH - APRIL 2013


Deniz Aslan TÜRKİYE’NİN EN ÖNEMLİ PEYZAJ MİMARLARINDAN BİRİ OLAN DENİZ ASLAN, TAŞ VE AHŞAP GİBİ DOĞAL MALZEMELERİ, DOĞRU BİTKİ TERCİHLERİYLE BİR ARAYA GETİREREK DİKKAT ÇEKİCİ PROJELER TASARLIYOR. YAZI-TEXT: ÖZLEM ALKAN K. - FOTOĞRAF-PHOTO: GÜRKAN AKAY

D

eniz Aslan Türkiye’de peyzaj mimarlığı dendiğinde akla gelen birkaç önemli isimden biri… 15 yılı aşkın bir süredir faaliyet gösteren DS Mimarlık bünyesinde Kanyon Alışveriş Merkezi, Mısır Çarşısı Yeni Camii ara meydanı, Babylon Alaçatı, Ulus Savoy Konutları gibi pek çok kamusal, kurumsal, ve konut projelerinin yanı sıra Sapanca Gölü’nde olduğu gibi sürdürülebilir planlama çalışmaları gerçekleştiriyor. 1964 doğumlu Aslan, mimarlık eğitimini İstanbul Teknik Üniversitesi’nde aldıktan sonra Yıldız Teknik Üniversitesi’nde Peyzaj Mimarlığı üzerine yüksek lisansını, yine İstanbul Teknik Üniversitesi’nde de mimarlık doktorasını tamamlamış. Aslan, peyzaj mimarlığına yöneldiği yıllarda peyzaj mimarlığının ağırlıklı olarak bitkilendirme üzerine yoğunlaştığını, buna destek olarak da yürüme yolları, örtüler, su oyunları gibi konularda neredeyse bir ezbere dönüşen bir alan olduğunu belirterek, peyzaj mimarlığına yönelişini şöyle anlatıyor: “Beni peyzaj mimarlığına yönelten iki kişi oldu. Birincisi Turgut Cansever’dir. Turgut Bey’in zarif vaziyet planları, avlu çizimleri, doğa ile insan ve varoluş üzerine mimari okumaları ve aklımdan hiç çıkmayan felsefe üzerine sohbetleri bana mimariye mimarinin dışında bakmayı öğretti. İkinci önemli isim de Günel Akdoğan oldu. Çocukluk yıllarımda Akdoğan’dan her fırsatta edindiğim alaylı tecrübe, daha sonra bu tecrübenin yine Akdoğan ile bir akademik tecrübeye dönüşmesi ve onunla yıllar boyunca yaptığım profesyonel çalışmalar benim mimarlık ile olan ilişkimi olgunlaştırdı. Akdoğan ile her fırsatta peyzaj mimarlığının bir mimarlık durumu oluşu üzerine yaptığımız uzun konuşmalar, tüm Anadolu yolculuklarımız ve gözlemlerimiz üzerinden tartışmalarımız, bitkinin mimari ile olan bağını anlamamı sağladı.” Türkiye’de peyzaj mimarlığı hala ‘bitkilendirme’ ile eş anlamlı kabul ediliyor, hatta mimarlık ve tasarım alanında çalışan kişiler bile bu algıyı sürdürüyor. Deniz Aslan bu durumun uzun yıllar dünyada da paralel bir seyir çizdiğini, ancak Türkiye’de akademik ortamın pseudo-germenik yapısının peyzaj mimarlığının evrilmesini engellediğini vurguluyor. Uzun yıllar ziraat ve orman mühendisliğinin içine sıkışan peyzaj mimarlığının, lisansını doğrudan peyzaj mimarlığı üzerine yapmamış tasarımcılar tarafından dönüştürülmeye başlandığını ve nihayetinde çok büyük bir gecikme ile Mimarlık Fakültelerinde yer almaya başladığını belirtiyor. Aslan, peyzaj mimarlığının mimarlık ediminin üzerine eklenebilecek bir alan olduğunu, peyzaj mimarının artık bitki ile ilgilenen biri değil, çevresel ölçeğin mimarlık ile olan ilişkisini tartışan,

D

eniz Aslan is one of the few names that come to mind in the area of landscape architecture in Turkey. With his company DS Architecture, he has undertaken public, corporate and residential projects such as the Kanyon Shopping Center and Ulus Savoy Residences in Istanbul, Babylon Alaçatı in Izmir, as well as sustainable planning projects like their work for the Sapanca Lake. Deniz Aslan was born in 1964. After graduating from the architecture department of Istanbul Technical University, he received his master’s degree in landscape architecture at Yıldız Technical University, finally getting his PhD from Istanbul Technical University’s architecture department. He says that when his interest in landscape architecture began, landscape architecture was focused on planting, while walkways, coverings and designing with water was seen as supporting tools, which did not allow much in terms of creativity. He adds that two people have played a major role in his decision to pursue landscape architecture. The first was architect Turgut Cansever: ‘’His graceful plans, patio drawings, his architectural readings on nature and people and existence in combination with his conversations on philosophy were carved into my mind, which in turn taught me to perceive architecture outside of architecture.’’ says Aslan. The second important person was landscape architect Günel Akdoğan. Aslan says that he received his non-academic training from Akdoğan in his childhood years, which was followed with an academic experience also with him, matured his relationship with architecture, adding that their talks on landscape architecture as an architectural condition, their travels to Anatolia and their exchange of observations allowed him to understand the connection of plants architecture. Landscape architecture in Turkey is still widely seen as ‘planting’ even in architecture and design circles. Deniz Aslan states that the situation was similar across the world for many years but the pseudo-Germanic state of MART - NİSAN 2013 / MARCH - APRIL 2013 • NATURA 31


Portfolyo/Portfolio: Deniz Aslan

MİMARİSİ 2005-2008 YILLARI ARASINDA EMRE AROLAT ARCHITECTS TARAFINDAN GERÇEKLEŞTİRİLEN KEMERLIFE XXI’NİN PEYZAJINDA YAĞMUR SUYUNUN TOPLANDIĞI GEZİLEBİLEN SU BAHÇELERİNİN YANI SIRA TÜM TERASLAR KULLANILABİLİR BİR BAHÇE, SOSYAL TESİS İSE SU BAHÇESİ OLACAK ŞEKİLDE TASARLANDI. KEMERLIFE XXI WAS DESIGNED BY EMRE AROLAT ARCHITECTS BETWEEN 2005-2008. TERRACE GARDENS, WATER GARDENS COLLECTING RAIN WATER AND A SOCIAL BUILDING DESIGNED AS A WATER GARDEN ARE THE MAIN FEATURES OF THE LANDSCAPE DESIGNED BY DENIZ ASLAN.

kuramlaştıran ve kurgulayan bir tasarımcı olduğunu söylüyor: “Sıkça verdiğim bir örnek; hiç bitki kullanmadan da peyzaj mimarlığı üretimi olabilir. Hatta peyzaj mimarlığı tek bir şey değil çoğul bir durumdur.” Deniz Aslan öğrenciliğinden bu yana mimari ve kent arasındaki ölçeği bir deneyim alanı olarak algıladığı için tasarım hayatının da bir tür arakesit mimarlığı olarak sürdüğünü belirtiyor. DS Mimarlık, mimarlıkrestorasyon ve kentsel alanlarda çok farklı ölçeklerde hizmet verse de, tasarım gruplarının ana hizmet alanını bu arakesit teşkil ediyor. Deniz Aslan aynı zamanda, 2002 yılında kurulan İstanbul Teknik Üniversitesi Peyzaj Mimarlığı bölümünde ders vererek yeni peyzaj mimarlarının yetişmesine katkıda bulunan bir eğitimci… Aslan kendisi için bir hayal olan Peyzaj Mimarlığı bölümünün İTÜ’de kurulması için ciddi ölçüde kulis yaptığını ve kuruluşundan itibaren sekiz yıl boyunca öğretim üyesi olarak iyi bir tasarımcı jenerasyon yetiştirdiklerini, ancak 2010’dan sonra yönetimin bölümü hızla tasarım alanından uzaklaştırması ve söz söyleme yetisini kaybettiren kadro yapılanması sonucunda yeniden Mimarlık bölümüne geçtiğini belirtiyor. Kalbinin bir yanının yine Peyzaj Mimarlığı bölümü ile olduğunu da eklemeden duramıyor. Deniz Aslan taş ve ahşap gibi doğal malzemeleri projelerinde sıkça bir arada kullanıyor. Mimar, tüm doğal malzemelerin, özellikle de taş ve 32 NATURA • MART - NİSAN 2013 / MARCH - APRIL 2013

academia in Turkey prevented the evolution of landscape architecture. For many years, landscape architecture was stuck between agricultural and forest engineering. After transformation efforts by designers who had not studied landscape architecture, the subject began appearing in architecture departments of universities. Aslan thinks that landscape architecture is to be added onto the architectural experience, a landscape architect is not someone working with plants but a designer who discusses, theorizes and builds the relation of environmental scale to architecture: ‘’I often give the example that landscape architecture can be produced without a single plant. Landscape architecture is not a sole thing, it is a plural state.’’ He adds that since he has perceived the scale between architecture and the city as an area of experience, his career in design has been an architecture of these intersections. Deniz Aslan has also been teaching in the Department of Landscape Architecture established in Istanbul Technical University in 2002. He says that he has worked intensely to realize his dream of a Landscape Architecture Department in the university and helped raise a solid generation of designers in the first eight years. Yet he switched to the Department of Architecture again after 2010, when the management took the focus out of design and established an organization where it was harder to speak their views. Nevertheless, he adds that a part of his heart will always be in the Landscape Architecture Department which he helped establish. Deniz Aslan uses natural materials like stone and wood extensively in his projects. The architect thinks that all


ahşabın birbirine çok yakıştığına ama metal olmadan bu iki malzemenin yeterince evlenemediğine inanıyor: ”Taş tonu, tekstürü, boyutu, ahşabın türü, sertliği, rengi özellikle yeşil malzeme ile daha da okunaklı oluyor. Bu nedenle kötü bir bitkilendirme bu büyüyü bozar, kesinlikle çok hayati bir konudur.” Aslan’ı taşla tanıştıran Kemal Erguvanlı olmuş: “Erguvanlı hoca inanılmaz bir şekilde, taşı bir canlı gibi algılamakta ve öğrenci üzerinde akıldan çıkmayacak izlenimler bırakmaktaydı. Bu nedenle Erguvanlı ile Türkiye’nin bütün taşlarını öğrendim. O dönemde kayrak Türkiye’de kesilmiyordu. İlk olarak Four Seasons Otel’de kesilmiş kayrak kullandım. Bu Türkiye’deki ilk örneklerimden idi. Benim için tüm kayraklar çok heyecan vericidir. İkinci ana taşım özellikle Diyarbakır’ın bazaltıdır. Bazalt, Yasemek’ten sonra benim bir tutkum oldu. Ancak bazaltı olması gerektiği gibi kullanamadığımızın da farkındayım. Yine de bazaltın yağmur sonrası topraksı kokusu benim için çok önemli bir izlenimdir. Bununla beraber tüm taşlara çok yakınım; her taşın bir kullanım potansiyeli var ve bu ancak taşla yaşayarak öğrenilebiliyor.”

İSTANBUL ÜMRANİYE’DE URAS DİLEKÇİ ARCHITECTS TARAFINDAN TASARLANAN KARMA KULLANIMLI BUYAKA’NIN BAHÇESİ, MİMARİNİN İZDÜŞÜMÜNÜ ÖNE ÇIKARACAK ŞEKİLDE 2007-2008 YILLARI ARASINDA GERÇEKLEŞTİRİLDİ. THE GARDEN OF THE MULTI-USE BUYAKA DESIGNED BY URAS DİLEKÇİ ARCHITECTS WAS REALIZED BETWEEN 2007-2008.

these materials, especially wood and stone go well with each other but metal is needed to really make them fit: ‘’The tone, texture and size of the stone and the type, hardness and color of the wood comes out better with green materials. Thus a bad planting breaks the spell, this is a vital matter.’’ He says that his teacher Kemal Erguvanlı introduced him to stone: ‘’He perceived stone as living matter, leaving unforgettable impressions on his students. I learned all the stones of Turkey through Erguvanlı. In those days slate wasn’t cut in Turkey. I used it for the first time in The Four Seasons Hotel. Slates are very exciting for me. My second main stone is Diyarbakır’s basalt. I am aware that we aren’t able to use basalt as we should, but the earthy smell of basalt after the rain is such an important sensation for me. Nevertheless, I feel very close to all kinds of stones, they all have their own usage potential. One learns this through experience.’’ MART - NİSAN 2013 / MARCH - APRIL 2013 • NATURA 33


Portfolyo/Portfolio: Deniz Aslan

ZEYNEP-SAMI EROL EVI, ÇANAKKALE ZEYNEP-SAMI EROL HOUSE, ÇANAKKALE

2002 yılında Çanakkale’nin Asos bölgesinde gerçekleştirilen ZeynepSami Erol Evi’nin peyzajında binanın zemin altında yer alan mekanların da bahçe kullanımı hedeflenerek, alt iç avlular ile hem ışık, hem de dış kullanım sağlanıyor. Üst bahçede ise binadan farklı çıkışlarla, farklı mevsim kullanımlarına izin veren gölgelik, sera gibi ögeler yer alıyor. Volkanik Ege coğrafyasının parçası olan Asos’ta takı tasarımıcsı Zeynep Erol’un 3.500 m2’lik bir arsa üzerinde yer alan evinin peyzajı 3.000 m2’lik bir alanda gerçekleşmiş. Deniz Aslan projeyi şöyle anlatıyor: “Sevgili Çiğdem (Eren)’in renove ettiği bina, birlikte yaptığımız tartışmalar, çevrede yaşayan mülk sahiplerinin “Burada çim yapamıyoruz, hep ayrık basıyor.” söylemine bizim “O zaman bırakın ayrık olsun.” mesajımız halen hafızamızda. Burada ortak niyetimiz eğlenceli, aynı zamanda yerini bulan bir bahçe yapmak oldu. Tümü ile Asos taşı ile yaptığımız tüm sert imalatlar bizi Asos’un taşından toprağından kopartmadı. Hatta diyebilirim ki bir anlamda fazla tasarlanmışlık tatlı bir kırsallıkla eridi. Bir takı tasarımcısı olan Zeynep Erol’un bahçesi de bir takı tadındadır. Süs kabağı, ay çiçeği, lavanta, çakıl, kaktüs ve yoncadan oluşan bu bahçe, bir de her açıdan ayrı bir fon olarak algılanan yaklaşık 20 metre uzunluğunda, var olan yapıyla başa çıkmaya çalışan, aynı anda bahçenin mevcut ağaçlarını koruma altına alan bir tapınak örtü ile bir anlamda antikiteye de tutundu. Aslında ortada tapınak falan yok; o da basit bir açıklık geçme probleminin aynı basitlikteki çözümünden ibaret. Bu örtü üst bahçe ve alt bahçeyi birbirine bağlayan ve manzaraya doğru uzanan açık bir yapıdır. Tüm korkutucu boyutlarına rağmen bahçenin ölçeğini tanımlar ve Asos’a bağlanır. Bu örtüye dik gelişen üst bahçeyse tümü ile bir oyun, bir renk ve yeni bir deneyim alanıdır. Bu yeni bahçenin sonunda yer alan bir bademin altına kurulan ağaç ev, yükseltilmiş bir odadan ibarettir. Bu da oyunun son durağıdır.” 34 NATURA • MART - NİSAN 2013 / MARCH - APRIL 2013

ZEYNEP-SAMİ EROL EVİ’NDEKİ TÜM SERT İMALATLAR YÖREYE ÖZGÜ ASOS TAŞI KULLANILARAK YAPILDI. ALL THE HARD SURFACES IN THE ZEYNEP-SAMI EROL HOUSE WERE MADE WITH THE LOCAL ASSOS STONE.

The landscape design of Zeynep-Sami Erol House built in the Assos region of Çanakkale in 2002, aims to enable the below-ground floors of the house to benefit from the garden. This was obtained by low patios providing both light and outdoor usage to the lower floors, while the upper garden can be reached through different exits from the house, allowing a versatile use according to different seasonal conditions. Jewellery designer Zeynep Erol's house, is situated on a land of 3,500 m2 in Assos, part of the volcanic Aegean geography. The landscaping was done on a land of 3,000 m2. Deniz Aslan says their mutual intention with Zeynep Erol was to create a garden which is both fun and in place. They connected to the land of Assos by using the local Assos stone, also preventing the garden from looking over-designed and giving it a natural, country-side feel. He adds that the jewellery designer's garden is also like a jewellery. ''The garden embellished with squash, sunflower, lavender, pebbles, cactus and clover, holds onto antiquity with a 20 meter long cover that protects the trees of the garden while trying to cope with the building, perceived as a different background when looked from different angles, a cover-temple, so to say. In reality a simple solution to a simple gap crossing problem. This cover is an open structure combining the upper


TAKI TASARIMCISI OLAN ZEYNEP EROL’UN BAHÇESİ DE TAKI NİTELİĞİNDE: SÜS KABAĞI, AY ÇİÇEĞİ, LAVANTA, ÇAKIL, KAKTÜS VE YONCA... JEWELLERY DESIGNER ZEYNEP EROL’S GARDEN HAS ITS OWN JEWELS: SQUASH, SUNFLOWER, LAVENDER, PEBBLES, CACTUS AND CLOVER...

Bu oyunda rol alan herkes oyunu sonuna kadar oynadı; bahçe projedeki çizgilerden kurtuldu, doğaçlama eklerle kişilik buldu. Yapılan her yanlış anlama, önümüze yeni manevra alanları sundu; Asos’a beton da yakıştı. Bahçede “Ayrık ile baş edemiyoruz; ne olacak bizim çimimiz.” diye bir sorun yok. Çünkü ayrık, yonca, papatya, gelincik kendi iç yaşam mücadelelerini acımasızca sürdürüyorlar. Bize ise her hafta yeni bir görsel şöleni izlemek düşüyor. Bahçenin köstebekleriyle bile iyi geçinmenin yolu bulundu.’

and lower gardens, extending towards the view. Though enormous in size, it defines the scale of the garden and connects it to Assos. On the other hand, the upper garden placed vertically to this cover is totally a game, a splash of color, a new space of experience. A tree-house placed at the end of this garden, which is actually just a raised room under the almond tree, is the last stop of this game. Everyone in this game played their roles to the end. The garden freed itself from the lines of the plans, found its character with improvised additions. Every misunderstanding, opened up new ways of getting by. No more problems of having to deal with witch grass, because witch grass, clover, poppy, daisy, they all relentlessly continue their struggle to survive. What's left for us is to watch a new visual feast every week.'' MART - NİSAN 2013 / MARCH - APRIL 2013 • NATURA 35


Portfolyo/Portfolio: Deniz Aslan

FOLKART NARLIDERE KONUTLARI, İZMIR FOLKART NARLIDERE RESIDENCES, IZMIR

İzmir’in yeni gelişen bölgelerinden Narlıdere’de 30.800 m2’lik bir alan üzerinde yer alan ve yapımı 2009’da tamamlanan Folkart Narlıdere Konutları’nın peyzaj tasarımı, mimarinin enformel hatları ile peyzajın örtüşmesi üzerine odaklanıyor. Emre Arolat Architects (EAA) tarafından tasarlanan projenin bahçesinde yaratılan enformel etki, Ege’nin zengin bitkisel potansiyelinin de yardımıyla özgün bir deneyime olanak sağlıyor. Akdeniz’in karakteristik bitkilerinden narenciyeler, balkonların ritminde ön planda yer alıyor. Kullanılan su yüzeylerinin yansıtıcı özelliği tüm bahçenin görsel olarak genişlemesine olanak tanırken, gece peyzajının da ekranı rolünü üstleniyor. Yine gece peyzajının en dominant karakteri olan düşey bahçeler, ritmik zakkum kullanımıyla Akdeniz florasının bu olağan bitkisine özel bir değer yüklüyor. Özellikle zemin bahçelerinde alışılmış teras–çim ilişkisi, teras ile bitkisel doku arasında kullanılan çim yüzeyler olarak yeniden kurgulanıyor. Öte yandan aydınlatma ile gece peyzajının yeni bir etki sunması sağlanıyor. Narlıdere peyzajında hem bütünsel, hem de tekil kullanımlar yeni bir kurgusal doğa içinde yerlerini alıyorlar. Deniz Aslan, Folkart’ın o dönemdeki vitrin projesi olan Narlıdere Konutları’nda EAA ile tüm projelerinde olduğu gibi verimli bir tasarım ve imalat süreci yaşadıklarını belirtiyor. Folkart grubunun son derece yapıcı tavrı ve projeyi yapma konusundaki bilincinin de bu projede onları çok rahatlattığını ekliyor. Peyzaj imalat grubu da bu sürece aynı düzeyde katılım göstermiş. Mimaride tercih edilen bazalt peyzaj projesinde de ana taş olarak kullanılmış. Buna ek olarak özellikle toprakla oluşan arakesitlerde istiflenmiş ya da yayılmış Muğla kayrağı farklı ebatlarda kullanılmış. Hafif oksit tonlarla peyzajın toprak renkleriyle buluşması sağlanmış.

36 NATURA • MART - NİSAN 2013 / MARCH - APRIL 2013


Folkart Narlıdere Residences were completed in 2009 on a 30,800 m2 side in Izmir’s newly developed Narlıdere neighborhood. The landscape design of the project focuses on integrating landscape with the informal aspects of the architecture by Emre Arolat Architects (EAA). The informal effect of the garden, combined with the rich plant potential of the Aegean produces a distinctive outdoor experience. The signature citrus fruits of the Aegean play an important role in the rhythm of the balconies. The reflecting abilities of the water surfaces visually expand the garden, while serving as a screen for the night landscape. Vertical gardens are the most dominant characteristic of the night landscape, with their rythmical use of rosebay, honoring this common plant of the Mediterranean flora. The familiar grassterrace relationship is reinterpreted as grass surfaces between the terraces and the plant texture, especially on ground level gardens. The lighting brings a brand new effect to the night landscape. Both individual and overall applications in the Narlıdere landscape take their part in this fictional nature. Deniz Aslan says that they had an easy design and production process with EAA in Folkart Narlıdere as they have had in all the projects they work together. The construction company Folkart’s positive attitude and willingness to follow the project through also played a part in the outcome. The basalt stone used in the architecture was also the main stone for landscape design. Muğla’s slate stone was used in different sizes, especially in the intersections with the soil. Soft, oxidized tones of the stone helped blend the landscape to the soil. PROJEDE BAZALT VE MUĞLA KAYRAĞI ANA TAŞ OLARAK KULLANILDI. BASALT AND MUĞLA SLATE WERE THE MAIN STONES USED IN THE PROJECT.

MART - NİSAN 2013 / MARCH - APRIL 2013 • NATURA 37


Projeler/Projects: Reims

Mermerin ışığı DAVID CHIPPERFIELD ARCHITECTS TARAFINDAN, FRANSA’NIN REIMS ŞEHRI IÇIN TASARLANAN MUSÉE DES BEAUX-ARTS (GÜZEL SANATLAR MÜZESI) MERMERI IŞIĞA DÖNÜŞTÜRÜYOR. YAZI-TEXT: GÖKHAN KARAKUŞ TÜM GÖRSEL VE ÇİZİMLER-ALL IMAGES AND DRAWINGS: © DAVID CHIPPERFIELD ARCHITECTS

38 NATURA • MART - NİSAN 2013 / MARCH - APRIL 2013


MART - NİSAN 2013 / MARCH - APRIL 2013 • NATURA 39


Projeler/Projects: Reims

MÜZE, REIMS’İN ESKİ VE YENİ KENT MERKEZLERİ ARASINDA BULUNAN BİR ALANA İNŞAA EDİLECEK. THE MUSEUM WILL BE BUILT BETWEEN THE OLD AND THE NEW TOWN CENTERS OF REIMS. Vaziyet planı/Site plan

D

avid Chipperfield Architects, başta 2009 yılında tamamlanan Çağdaş Mimarlık Avrupa Ödülü – 2011 Mies Van der Rohe Ödülü’nün sahibi Berlin Neues Museum restorasyon projesi olmak üzere, dünyanın birçok kentinde tasarlayıp uyguladıkları sanat müzesi ve galeri projeleriyle bu alanda yetkin bir mimarlık ofisi olarak kabul görüyor. Sanatın insanlara aktarıldığı bu binaların başarılı bir şekilde tasarlanmasında şüphesiz mekan ve ışık, mimar için önemli bir nokta. Sanat ve mimarlığın bir araya geldiği bu zor süreçte Chipperfield, rasyonel ve detay odaklı bir tutum sergilemeye devam ediyor. David Chipperfield Architects’in Kengo Kuma, Dominque Perrault ve Parisli X-TU gibi isimleri geride bırakarak 2012 yılı sonlarında Reims Güzel Sanatlar Müzesi’nin tasarımı için düzenlenen proje yarışmasını kazanması sürpriz olmadı. Chipperfield’ın mimariye karşı değişmeyen zamanötesi yaklaşımı, Avrupa klasik gelenekerine adanmış ve eşsiz tarihi değerlere sahip Reims kentinde inşaa edilecek müze projesine çok iyi uydu. Manastır olarak kullanılan Aziz Denis Sarayı’nda 1913'den beri hizmet veren Reims Güzel Sanatlar Müzesi, Cranach ve David gibi eski ustaların koleksiyonları ve 19. yüzyıla tarihlenen sanat nesneleri ile tanınan bir müze.

40 NATURA • MART - NİSAN 2013 / MARCH - APRIL 2013

MASSIVE LIGHTNESS DAVID CHIPPERFIELD’S DESIGN FOR THE MUSÉE DES BEAUX-ARTS IN REIMS TRANSFORMS MARBLE INTO LIGHT

D

avid Chipperfield Architects have become specialists in art museums and galleries having completed a number of buildings in worldwide in the past decade including their European Prize for Contemporary Architecture – Mies van der Rohe Award 2011 winning restoration of Neues Museum in Berlin in 2009. The architects’ emphasis on space and light has undoubtedly been a key factor in the success of these buildings devoted to the display of art. Chipperfield is above all a detail oriented and rational designer who appreciates the rigor required in the difficult process of harmonizing art and architecture. It was therefore no surprise when at the end of 2012 David Chipperfield Architects won the competition to design the new Musée des Beaux-arts in Reims, France beating out respected international names such as Kengo Kuma, Dominque Perrault and X-TU of Paris. Chipperfield’s steady, timeless approach to architecture is well suited to a Museum devoted to the European classic tradition of art in a city with a distinct historical character. Located in a section of the former abbatial palace of Saint Denis since 1913, the Musée des Beaux-arts in Reims is known for its collections of old masters,


KENT SURLARINDAN GERİYE KALAN MARS KAPISI, MÜZENİN YANI BAŞINDA BULUNUYOR. THE REMAINS OF THE 'PORTE DE MARS' PART OF THE ROMAN CITY WALLS IS ADJACENT TO THE MUSEUM.

MART - NİSAN 2013 / MARCH - APRIL 2013 • NATURA 41


Projeler/Projects: Reims

1- Ana giriş/Main entrance, 2- Fuaye/Foyer, 3- Kitapçı-Kafeterya/Bookshop-Café 4- Vestiyer/Cloakroom, 5- Vestiyer (toplu ziyaretler için)/Group visitors’ cloakroom 6- Fuaye (toplu ziyaretler için)/Group visitors’ foyer, 7- Yönetim/Administration 8- Dağıtım/Delivery, 9 Güvenlik/Security

1- Sergi alanı, 17.yy/Exhibition space 17th century 2- Sergi alanı, 15-16. yy/ Exhibition space, 15th-16th centuries 3- Eğitim/Education, 4- Depo/Storage, 5- Galeri boşluğu/Gallery void

Giriş kat planı/Ground floor plan

Birinci kat planı/First floor plan

42 NATURA • MART - NİSAN 2013 / MARCH - APRIL 2013


Tasarımı halihazırda devam eden müzenin inşaatına 2015’te başlanıp, 2017 yılında tamamlanması planlanıyor. Galyalılar tarafından Fransa’nın kuzeyinde, Paris’e yakın, ChampagneArdenne bölgesinde kurulan Reims kenti günümüzde 190.000 nüfusa sahip. Geç antik dönemde önemli bir merkez konumundaki kent, Roma Dönemi ve Ortaçağ'a tarihlenen kalıntı ve anıtlara ev sahipliği yapıyor. İkinci Dünya Savaşı sonrası yeniden inşaa edilen tarihi merkezi ile kent, Ortaçağ ve neo-klasik dönemden korunarak günümüze ulaşmış Reims Notre-Dame Katedrali, Aziz Remi Manastırı ve Tau Sarayı gibi iyi bilinen anıtlarıyla UNESCO kültür mirası listesinde bulunuyor. Reims Güzel Sanatlar Müzesi’ne ayrılan arsa, şehrin eski ve yeni kent merkezleri arasında yer alıyor. Tasarımı devam eden proje eğik çatılı, bar formlu üç kütle ile kütleleri çepeçevre saran mermer ve camdan oluşan yarısaydam cepheden oluşuyor. Binada büyük ölçüde doğal ışıkla aydınlanacak olan üç kata yayılmış modüler galerilerde 15. yüzyıldan günümüze kadar çok çeşitli sanat eserleri sergilenecek. Projede ana galerilerin yanı sıra, çeşitli koleksiyoner ve sanatçılara ait kişisel sergilerin de düzenleneceği mekanlar ve butik galeriler düşünüldü. Ortaçağ kalıntıları üzerine konumlanacak olan müze, 12m yüksekliğe varan giriş holü ile kazı alanına farklı açı ve yükseklikten bakma olanağına sahip olacak. Erişim akslarıyla yapılaşmış çevreye entegre olan bu hol, müze ve dış çevre arasında kamusal bir geçiş noktası olarak öngörülüyor. Tasarımın en çarpıcı özelliği mermer ve cam kaplı yarısaydam cephesi. Dış cephede 6 mm. kalınlığında kesilen Statuario Venato mermeri iki cam panel arasına gelecek şekilde kullanılırken; iç mekandaki fuaye, kafeterya, kitapçı, oditoryum ve merkezi merdivenler gibi yerlerde Fransız kireçtaşına yer verilecek. Proje ekibinin bu mermeri seçmesindeki nedeni yarısaydam özelliği, rengi, damarlı yapısı ve cephenin üst bölgesinde kullanılacak geri dönüştürülmüş cam ile uyum içinde olması şeklinde tarif ediyor.

from Cranach to David, as well as its rich 19th century holdings. Construction is slated to run from 2015 to 2017. The historic city of Reims founded by the Gauls is located in the Champagne-Ardenne region, in northern France near Paris and today has a population of 190,000. A major regional center in ancient times the city is home to many notable remains from the Roman Period and significant monuments from the Middle Ages. It is a UNESCO cultural heritage site with renown buildings such as the Cathedral of Notre-Dame de Reims, the former Abbey of Saint-Remi and the Palace of Tau highlighting the city’s mix of medieval and neo-classic architecture and it’s historic center reconstructed after WWI. The site for the museum of art is between Reims’ old and new town. The design envisages a building composed of three bar-formed volumes with mono-pitched roofs and a façades composed of translucent marble and glass ceramic panels. The exhibition galleries on three floors display works of art from the 15th to the 21st century, which are predominantly naturally lit. In addition to the main exhibition, flexible exhibition halls, smaller side galleries are devoted to individual artists or collectors. A twelve-meter high hall spans an existing excavation site with mediaeval findings. This hall provides a publicly accessible transition space between inside and outside integrated into the urban fabric. The translucent façades clad with marble, glass and ceramic panels is the most dramatic feature of the architect’s design.

1- Sergi alanı, 18.yy/Exhibition space 18th century 2- Sergi alanı, 19.yy/Exhibition space 19th century 3- Eğitim/Education, 4- Depo/Storage 5- Çalıştay odası/Restoration workshop, 6- Yönetim/Administration

1- Geçici sergi alanı/Temporary exhibition space, 2- Avlu/Courtyard 3- Eğitim/ Education, 4- Sergi alanı 20-21. yy/Exhibition space 20th-21st centuries 5- Depo/Storage, 6- Yönetim/Administration

İkinci kat planı/Second floor plan

Üçüncü kat planı/Third floor plan

MÜZE, ORTAÇAĞA TARİHLENEN KALINTILARIN ÜZERİNE İNŞAA EDİLECEK. THE MUSEUM WILL BE BUILT ON MEDIEVAL RUINS.

MART - NİSAN 2013 / MARCH - APRIL 2013 • NATURA 43


Projeler/Projects: Reims

SANAT ÜRÜNLERİ DOĞAL IŞIK İLE AYDINLANAN MODÜLER GALERİLERDE SERGİLENECEK. ARTWORKS WILL BE EXHIBITED IN MODULAR GALLERIES FILLED WITH NATURAL LIGHT.

44 NATURA • MART - NİSAN 2013 / MARCH - APRIL 2013


Doğu cephe/East elevation

Bu iki malzemenin (Statuario Venato mermeri ve Fransız kireçtaşı) kullanıldığı mekanlarda, ziyaretçilere öncelikli olarak malzemenin etkisiyle karşılanması düşünülmüş. Gün ışığının bina içerisine iletimi ve dağıtımını sağlayacak olan cephe, aynı zamanda gece koşullarında etrafına saçtığı aydınlık ile etkili ve çekici bir görsel etki yaratacak. Dünya genelindeki tarihi çevrelerde bilgisayar destekli 3 boyutlu kesim tekniklerinin popüler olmaya başlamasıyla yaygınlaşan bu gibi uygulamanın belki de en bilinen örneği, 1963 yılında Skidmore, Owings ve Merrill (SOM) tarafından tasarlanan, Yale Üniversitesi kampüsündeki Beinecke Nadir ve Yazma Eserler Kütüphanesi. Benzer projeler arasında 2010 yılında İtalya’nın Udine şehrinde, David Adjaye tarafından tasarlanan, mobilya üreticisi Moroco’ya ait Merkez Binası; yine aynı yılda Üsküp’de Kjellgren Kaminsky tarafından tasarlanan Makedonya Müzesi ile Fransa’nın Nantes kentinde, Stanton Williams’nin tasarladığı yarışma ödüllü projesi Musees des Nantes Musée d’Arts sayılabilir. Chipperfield’in tasarladığı yarısaydam cephe, binayı tıpkı bir palto gibi saran büyük ebatlarda kesilmiş mermer ve düşey pencere boşluklarından oluşuyor. Gün boyu içeri sızmasına izin verilen ışık, geceleri ise müzedeki mekanları tanımlayıcı öge rolünü üstleniyor. Işığın yayılma ve ışık-gölge oyunu yaratma gibi hünerlerini öne çıkaran, bu basit ama şık tasarımın

BİNA, EĞİMLİ ÇATIYA SAHİP VE BAR FORMLU ÜÇ KÜTLEDEN OLUŞUYOR. THE BUILDING IS COMPRISED OF THREE BAR-FORMED VOLUMES WITH SLOPED ROOFS.

Güney cephe/South elevation

MART - NİSAN 2013 / MARCH - APRIL 2013 • NATURA 45


Projeler/Projects: Reims

This façades is intended to aid in the diffusion and transmission of both daylight and to provide a distinct visual affect in day and night conditions. In historical settings and worldwide these types of large translucent marble façades have started to become popular made possible by computerized production methods in the detailed 3 dimensional cutting of marble. The Beinecke Rare Book and Manuscript at Yale University, designed by Skidmore, Owings and Merrill in 1963 is the perhaps the most famous example in the 20th century. Similar recent examples include the proposed designs by David Adjaye for the furniture producer Moroso’s headquarters, Udine, Italy, 2010, Kjellgren Kaminsky’s Macedonian Museum, 2011, Skopje and Stanton Williams winning competition proposal for the Musees des Nantes Musée d’Art, Nantes, France, 2011. Chipperfield’s façades consist of large square marble slab tiles set within horizontal mullions that envelop the building in a white coat. Light is allowed to seep in during the day and defines the internal rooms at night. The success of this design is due to this subtle integration of materials in the straightforward yet elegant architecture where light is the key element to be shaped and dispersed. Daylight is the primary source of exhibition lighting, provided by light-diffusing TASARIMI HALEN DEVAM EDEN PROJENİN, 2015-2017 YILLARI ARASINDA TAMAMLANMASI BEKLENİYOR. THE PROJECT WHICH IS CURRENTLY BEING DESIGNED, WILL BE BUILT BETWEEN 2015 AND 2017. Kesit/Cross section

Kesit/Longitudinal section

46 NATURA • MART - NİSAN 2013 / MARCH - APRIL 2013


DIŞ CEPHESİ KOMPLE STATUARIO VENATO MERMERİ KULLANILARAK TASARLANAN PROJE, GECELERİ ÇEVRESİNE IŞIK SAÇACAK. THE BUILDING WILL RADIATE LIGHT AT NIGHTS, THROUGH ITS FAÇADES COVERED WITH TRANSPARENT STATUARIO VENATO MARBLE.

başarısı aslında farklı malzemelerin kurnazca bir araya getirilmesinde saklı. Cephe üzerinde bulunan serbest açıklıklar, ziyaretçilere şehrin ve Reims Katedrali’nin görüntüsünü sunacak. Baş mimar David Chipperfield mimaride ışık ve mekan tarafından üstlenen rolün önemini şu şekilde ifade ediyor: “Sergi alanlarının çok büyük bir bölümü doğal ışık ile aydınlanacak. Yapının üst kat tavanından sızan günışığını içeri dağılacak. Ziyaretçiler pencereden katedrali izlerken; sergi mekanları için tercih edilen ışık düzeyi, ilk iki katta bulunan yarısaydam cephe ile kontrol edilecek.” Işık ve mermere ait hünerlerin en üst seviyede kullanıldığı projede David Chipperfield Architects, tarihi çevrede yer alan yapısının ayırt edilip öne çıkmasını sağlıyor. Çok yakınında bulunan kent parkı, çevresini saran binalar ve içinde sakladığı kazı alanıyla müze, çoktan bütünün bir parçası olmuşa benziyor. Modern anlamda iyi bir örnek olan yapının içinde bulunduğu çevrenin yıldızı olacağı kesin.

ceilings and the large translucent façades areas. Individual windows and gaps in the façades draw the visitor’s attention, providing views up to Reims’ cathedral. The architect’s point out the importance of the role of light and space in the architecture: “A large proportion of the exhibition space is naturally lit. Lightdiffusing ceilings in the uppermost floor distribute the daylight evenly through the pitched roofs. The large, translucent façades areas in the first two floors make it possible to control the incidence of side light, the preferred lighting for the exhibits on display, while individual windows draw the visitor’s attention providing views up to the cathedral.” There are a variety of combinations of light with materials such as the translucent Statuario Venato marble of the plinth area, translucent white recycled glass in the upper façades area, and the transparent insulated glass panels open to the exterior combined with the French limestone on the floor of the high circulation areas. Of these Chipperfield’s innovative design for a large area of the façades using a glass laminated marble panel (glass-stone-glass) with a finely cut 6 mm translucent Statuario Venato layer of marble in the middle is a subtle yet deft solution that is characteristic of the practice’s attention to the details of construction leading to extraordinary aesthetic results. The potential of marble and light maximized in a discrete way by David Chipperfield Architects gives the design a distinctive face in the historical fabric of the city. Sitting in a natural tree lined setting inside ruins and completed buildings throughout history the design weaves together the bits and pieces of man and nature into a new whole. Although strikingly contemporary the design is as characteristic of the practice’s work, quite at home in its historic setting yet poignantly adding more of a sense of modern timelessness to Reims then taking away.

MART - NİSAN 2013 / MARCH - APRIL 2013 • NATURA 47


Projeler/Projects: Ramallah

48 NATURA • MART - NİSAN 2013 / MARCH - APRIL 2013


Tepedeki ışık SEVILLA’DAN DONAIRE ARQUITECTOS ÖDÜLLÜ A.M. QATTAN VAKFI BINASI PROJELERINDE FILISTIN’IN KÜLTÜREL PEYZAJI ILE HAYAT BULAN ÇAĞDAŞ BIR ANIT TASARLIYOR.

MART - NİSAN 2013 / MARCH - APRIL 2013 • NATURA 49


Projeler/Projects: Ramallah

2

0. yüzyıl başlarında Ramallah, Filistin’in batı kıyısının kayalık peyzajında kurulu; Kudüs’ün 10 km. kuzeyinde, müslüman bir azınlık ile Filistinli hırıstiyanların yaşadığı birkaç yüz nüfusa sahip bir köydü. Roma ve Bizans gibi bir dizi uygarlık tarafından yönetilen bölge 16. yüzyılın başlarında Osmanlı hakimiyeti altına girdi. Kent, I. Dünya Savaşı sonrasında İngiliz idaresinde kaldıktan sonra, 1947’de ilan edilen Filistin sınırlarına dahil oldu. Günümüzde İsrail işgali altındaki Batı kıyısının de facto başkenti statüsünde olan Ramallah, son dönemde yaşadığı inşaat patlaması ile Filistin kontrolü altındaki bölgenin ekonomik ve politik merkezi olarak temsilini üstleniyor. Ramallah, son yıllarda birçok ulusal ve uluslararası vakfı etkileyerek bu kuruluşların merkez binalarına ev sahipliği yapmayı başardı. 1994 yılında Filistinli bir iş adamı olan Abdul Mohsen Al-Qattan tarafından Londra’da kurulan A.M. Qattan Vakfı bu kuruluşların başında geliyor. Vakıf, 1998 yılından bu yana Filistin’de özellikle çocuklar, eğitimciler ve umut vaat eden genç sanatçılar odaklı olmak üzere kültür ve eğitimin gelişmesi amacıyla aktif olarak faaliyet gösteriyor. Ramallah’da mevcut olan altyapısı ile gelişme gösteren vakıf, şehrin çeperinde bulunan Tireh bölgesinde yeni bir vakıf binasının inşaatı için 2012 yılında bir yarışma başlattı. Vakıf yöneticileri tarafından yeni binanın

50 NATURA • MART - NİSAN 2013 / MARCH - APRIL 2013

THE LIGHT ON THE HILL DONAIRE ARQUITECTOS OF SEVILLE DESIGNS A CONTEMPORARY LANDMARK IMBUED WITH THE SPIRIT OF THE HISTORICAL LANDSCAPE OF PALESTINE IN THIS WINNING COMPETITION PROPOSAL.

I

n the early 20th century Ramallah, located in the rocky landscape of the West Bank 10 kilometers north of Jerusalem, was a village with only a few hundred inhabitants mostly Palestinian Christians with a Muslim minority. After being ruled by a succession of ancient and medieval civilizations from the Roman to the Byzantine Empires, the area was under the administration of the Ottoman Turks from the first half of the 16th century. In the 20th century after the First World War it was under British control and was included within the Palestinian borders drawn up in 1947. Today it is the de facto capital of the Palestinian Authority in the Israeli occupied West Bank territories with the recent building boom in Ramallah solidifying the city as the center of economic and political activity in the territories under the control of the Palestinian Authority.


A.M. QATTAN VAKFI BİNASI, RAMALLAH’IN TİREH BÖLGESİNDE EĞİMLİ BİR ARAZİ ÜZERİNE İNŞAA EDİLECEK. THE A.M. QATTAN BUILDING WILL BE BUILT ON A SLOPE IN THE TIREH NEIGBORHOOD OF RAMALLAH.

Vaziyet planı/Site plan

As the administrative center for the Palestinian Authority, Ramallah has attracted many international and national organizations that have made the city their base. One of the most prominent is the A.M. Qattan Foundation established by Abdul Mohsen Al-Qattan, a wealthy Palestinian businessman who set-up the charity organization in 1994 in London. Since 1998 the Foundation has been working for the development of culture and education in Palestine with a particular focus on children, teachers and young, promising artists. Having outgrown its existing facilities in Ramallah, the Foundation decided in 2012 to initiate a competition to start the process of constructing a new building in the Tireh area on the outskirts of the city. As well as responding to the Foundation’s functional needs, the new building is expected to set a standard for the architecture of subsequent public buildings in Palestine. The competition brief required a balance between local and global factors stating, “The new building should act as a catalyst for the Palestinian architectural scene MART - NİSAN 2013 / MARCH - APRIL 2013 • NATURA 51


Projeler/Projects: Ramallah

PROJEDE, KAPALI ALANLARIN YANI SIRA ÇOK SAYIDA TERAS VE AVLU TASARLANMIŞ. THE PROJECT FEATURES VARIOUS TERRACES AND PATIOS AS WELL AS CLOSED SPACES.

mevcut birtakım ihtiyaçlara cevap verebilmesinin ötesinde, gelecekte doğabilecek gereksinimleri de karşılayacak şekilde tasarlanması talep edildi. Yeni binanın modern olmasının yanında, yöresel mimariden de birtakım ilkeleri ihtiva etmesi, vakıf yöneticileri için son derece önemliydi. Katılımcılara ulaştırılan yarışma şartnamesinde ifade edilen yöresel ve küresel faktörler arasındaki denge “Günümüz Filistin mimarlık ortamını temsil edecek, yerel ve küresel mimari pratikler arasında duran; bilinçli ve yenilikçi mimari yaklaşımlar arasında katalizör görevi gören ve uluslararası mimarlık ortamında dikkatleri üzerine çekecek bir bina” şeklinde belirtilmişti. Ekim 2012’de proje yarışması için başvurular tamamlandı. Daha sonra finale kalan dört proje ekibi, önerilerini sunmak üzere Aralık 2012’de Ramallah’daki Birzeit Üniversitesi’ne davet edildi. İspanya, Sevilla’dan Donaire Arquitectos dışında finale kalan diğer ekipler İspanya, Pamplona’dan Francisco Mangoda Arquitectos, İngiltere, Londra’dan MRJ Rundell & Associates ve yine İspanya’dan Pesquera Ulargui Arquitectos oldu. Juan Pedro Donaire yürütücülüğünde sunuşu yapılan proje önerisi, jürinin “Yarışmaya katılan dört proje arasında sahip olduğu estetik değerleri, zarafet ve güzelliğinin ötesinde, en esnek ve fonksiyonel tasarım olması” şeklindeki notuyla yarışmada birinci seçildi.

ÇEVRESINE KULAK VERIRKEN, TOPOGRAFYAYA YENIDEN ŞEKIL VERIYOR... Donaire Arquitectos’un tasarım önerisi bölgenin kültürel peyzajı ve yöresel mimari dinamikleriyle uyuşan ve çok çeşitli ikonik ve arkitektonik tasarım ilkeleri ile şekillendirilmiş. Ekip tasarladıkları projede, malzeme ve malzemenin sunduğu görsel etki üzerine vurgu yapıyor ve ekliyor: “A.M. Qattan Vakfı yöneticilerinin Filistin kültürü adına yaptığı bu girişim, sosyal alanlardaki liderliğinin mimari bir yapıyla temsil edilmeyi hak

ÜST/TOP Birinci kat planı/First floor plan 1- Kütüphane/Library

ORTA/CENTER İkinci kat planı/Second floor plan 1- Yönetici/Director, 2- Yönetici Asistanı/Adm. Assistant 3- Ofis/Office, 4- Sınıf/Classroom 5- Bilgisayar labaratuarı/Computer lab

52 NATURA • MART - NİSAN 2013 / MARCH - APRIL 2013

ALT/BOTTOM Üçüncü kat planı/Third floor plan 1- Grup yöneticileri/Chairman’s wing 2- Yardımcı yönetici/Executive director 3- Ofis/Office, 4- Toplantı odası/ Meeting room


Maket/Model

YAPI, FARKLI KOTLARA OTURAN BİRİMLERDEN OLUŞTUĞU İÇİN TOPOGRAFYAYA YEDİRİLMİŞ HİSSİ UYANDIRIYOR. THE STRUCTURE IS FORMED OF DIFFERENT UNITS SET ON VARIOUS LEVELS TO BLEND WITH THE TOPOGRAPHY.

MİMAR / ARCHITECT: Donaire Arquitectos YER / LOCATION: Ramallah, Filistin / Palestine YIL / YEAR: Tasarım / Design, 2012 PROGRAM / PROGRAMME: Vakıf binası Administrative and programmatic office for charitable foundation MALZEMELER / MATERIALS: Kireç taşı, cam ve beton / Limestone, glass and concrete TASARIM EKİBİ / DESIGN TEAM: Juan Pedro Donaire Barbero, Pablo Baruc García Gómez, José Francisco García Gutiérrez, Hector Arderius Salvador, Carlos Iglesias Carbonell

by offering an informed and innovative approach that reconciles local vernacular architecture with international contemporary discourses and practices that present an alternative to the current Palestinian architectural production, whilst also stimulating an international audience.” After the completion of the application process in October 2012, four finalists were invited to Birzeit University in Ramallah to present their projects. These were Francisco Mangado Arquitectos, Pamplona, Spain, MRJ Rundell & Associates, London, England, Pesquera Ulargui Arquitectos, Spain and Donaire Arquitectos, Seville, Spain. In December 2012, the proposal presented by Donaire Arquitectos led by Juan Pedro Donaire Barbero was chosen as the winning entry by the jury who remarked that, “This was the most functional and flexible of the four designs, while also enjoying a degree of elegance and beauty in a number of its aesthetic choices.”

RESPECTING THE PHYSICAL, TRANSFORMING THE TOPOGRAPHY Donaire’s winning design was based on a combination of iconic and architectonic strategies in tune with the local landscape and vernacular architecture. In their proposal they emphasize this connection between the visual and material, “ [A.M. Qattani Foundation’s] role as a flagship of Palestinian culture is in need of a recognizable image worthy to represent MART - NİSAN 2013 / MARCH - APRIL 2013 • NATURA 53


Projeler/Projects: Ramallah

Kesit/ Longitudinal section

ÇALIŞMA MEKANLARININ BULUNDUĞU ATRİUMLU KULE, KULLANICILARA RAMALLAH PANAROMASI SUNUYOR. THE ATRIUM TOWER OF THE OFFICES FEATURE A PANORAMIC VIEW OF RAMALLAH.

ediyor. Şehrin her noktasından algılanabilen ve geceleri bulunduğu tepeyi aydınlatan bu yapı modern ve çağdaş bir formda Filistin’e has doğal malzemeler kullanılarak tasarlandı.” A.M. Qattan Vakfı Binası için ayrılan arsa, Ramallah’ın sert ve kayalık zemininde ve nispeten yüksek bir nokta üzerinde yer alıyor. Donaire Arquitectos’un proje önerisi, lineer yatay bir kütle ile onun içinden yükselen cam ve taş kaplı kuleden oluşuyor. Tasarımın sahip olduğu farklı kotlardaki teras ve avlular bu çok hareketli topografyaya yedirilecek. Eğimli arsa üzerine inşa edilecek olan binanın yol seviyesinden bakılarak gerçek boyutlarını görmek pek mümkün değil. Doğal zemine yedirildiği için yol kotundan ana kütle pek fazla görünmezken, önerilen yapının yamaca bakan kısımları kullanıcılarına şehrin panoromik görüntüsünü takdim edecek. İnşaat tamamlandığında yol kotundan sunulacak görüntü, taş kaplı yola bakan cephe ile göğe doğru yükselen kulenin tepe kısmından ibaret olacak. Bir çok tasarım ilkesinin bir arada düşünüldüğü bina,

54 NATURA • MART - NİSAN 2013 / MARCH - APRIL 2013

its social leadership with a physical landmark. We imagine this landmark as a light up the mountain, seen from everywhere and, although modern and contemporary in its form, it is built from the very earth and stone of Palestine.” The A.M Qattan Foundation Building proposed site is on a high point in the hilly stone-terraced landscape of Ramallah. The proposal for the building consists of two primary elements, a linear volume with a glass and stone tower rising at its center. From the entrance side the volumes are embedded within the existing topography, allowing unobstructed views of the Ramallah skyline. When viewed from the fronting road on top of the hill, the actual height of the building is not visible. What visitors see from the road level are the stone surfaces of the exterior wall and the top part of the tower. The situation is reversed when viewed from the adjacent landscape as the building with its many levels and terraces is seen sloping down the hillside. It is a distinct landmark that can be perceived from various viewpoints in the city, the iconic “light” in stone that is the principal design strategy. The architectural program is based on the distribution of public and private spaces on a series of mixed outdoor and indoor levels. The public spaces and common facilities such as the art gallery, residence and parking space are placed within the dominant horizontal plinth. The other functions such as the library, storage/workshop areas, bookshop and the café are placed where


Kesit/Cross section

TASARIMDA ESAS KÜTLE EĞİME DÖNÜK KONUMLANDIRILMIŞ. aydınlatma tasarımı ve bu çok özel konumu sayesinde kent içindeki bir çok noktadan görülmesi mümkün bir nirengi noktasına dönüşecek. Tasarım ekibinin önerdiği mimari program açık ve kapalı alan olarak düzenlenmiş kamusal ve özel alanların dağılımı esasına dayanıyor. Sergi alanları, konuk evi ve park alanı gibi kamusal mekanlar yükselen kulenin kaidesine yerleştirilmiş; kütüphane, depo/çalıştay alanları, kitapçı ve kafeterya gibi fonksiyonlar ise kulenin kaidesi ile buluştuğu kotta çözülmüş. Atriumlu tasarlanan kulede çeşitli ofis ve eğitim birimlerinin yer alması düşünülüyor. Projenin en önemli tasarım kararları arasında, bölgeden doğal yollarla çıkartılan kireçtaşının kafes örüntüsü oluşturacak şekilde, cam ile birlikte kule cephesinde kullanılacak olması yer alıyor. Aynı kireçtaşına, lineer yatay kütlenin yola bakan cephesinde de yer verilecek. Malzeme kullanımındaki bu birlik, proje tamamlandıktan sonra farklı form ve hacimlere sahip iki kütlenin ortak bir mimari dille konuşacağına işaret ediyor. Projede kullanılan malzeme – kireçtaşı ya da “Kudüs taşı”- bölgenin yerel mimarisinde kaplama taşı olarak kullanılıyor. Buradaki uygulama, diğer örneklerinden farklı olarak kireçtaşının cam ve çeliğe ileri cephe teknolojileri yardımıyla entegre edilecek olmasıyla öne çıkıyor. Aralarında birtakım yatay ve düşey boşluklar bırakacak şekilde cam cepheye giydirilecek olan taş kabuk; bir yandan güneş ışınlarını kırmada etkin rol

THE MAIN VOLUME IS ORIENTED TOWARDS THE SLOPE.

the tower meets the plinth. The tower with its atrium houses offices and educational rooms. The building’s design character is primarily based on the locally sourced limestone that is the main material used on the tower’s glass and stone lattice facade. The same limestone is also repeated as cladding for the linear volumes on the roadside. This unity in material choice refers to a common language occurring between two volumes with different shapes and functions. This use of local material - limestone or ‘Jerusalem stone’ naturally sourced on the Palestinian territory also refers to the stone cladding of the regional vernacular architecture. The difference here is that this limestone is integrated with this advanced contemporary steel and glass façade technology. The hybrid skin with its stone vertical louvers overlapping the mullions on the glass façade provides protection from the sun while allowing MART - NİSAN 2013 / MARCH - APRIL 2013 • NATURA 55


Projeler/Projects: Ramallah

oynarken diğer yandan da binanın yakın çevresindeki görüntüleri izleme olanağı sağlayacak. Yapı, geceleri aydınlatıldığı zaman kafes örüntülü taş cephesinden dolayı, yakın çevresini ve bulunduğu tepeyi ışıldayarak aydınlatan bir fenere dönüşecek. Öte yandan zemine yedirilen kısımlarında bile kireçtaşı kullanılacak olan proje, projenin katı görünümünden dolayı yapının kayalık zemine yedirilmesini gerekli kılıyor. Hareketli topografya üzerinde kayarak ilerleyen ve farklı oturum alanlarına sahip açık alanlar, yapının insan ölçeğine indirgenmesine olanak sağlıyor. Tasarım, birbirine rampa ve geçitlerle entegre olmuş çok sayıdaki açık ve kapalı alanlarıyla, benzer iklimlere has yöresel mimarlık pratiklerinde karşımıza çıkan yerleşim düzenini akla getiriyor. Projede, Ramallah panaromasına yönlendirilmiş avlu ve teraslar, kullanıcıların yüz yüze geleceği karşılaşma alanları olarak düşünülmüş. Duvarları kireçtaşı ile kaplanan bu alanlar peyzaj düzenlemeleriyle Orta Doğu bahçe kültüründen esinlenerek çevresine güzel kokular saçan; Filistinlilerin kendilerini evlerinde hissedebileceği mekanlar olarak düşünülmüş. Kendine has dokusu olan kireçtaşı yüzeylerin, bina içindeki birtakım mekanlarda sergilenecek sanat ürünleri için zemin oluşturması planlanıyor. Projenin İslam sanatı ve yöresel geleneklerden esinlenen bir başka yanı ise, bir araya geldiğinde halı deseni oluşturacak renkli seramik parçaların resepsiyon, kafeterya ve kütüphane gibi mekanların duvarlarında kullanılacak olması. Donaire Arquitectos’un A.M. Qattan Vakfı için tasarladığı ödüllü projesi, Filistin’in yöresel mimarisinden ilham almakla kalmayıp aynı zamanda ekonomik ve rasyonel bir tasarım olmanın peşinden koşuyor. Yöreden çıkartılan kireçtaşının karmaşık cam cephe ile yenilikçi bir biçimde kullanılışı, ana hacimleri oluşturan kütlelerin dengelediği ışık ve mekan kalitesini bizlere sunuyor. Mekan, kütle, aydınlık ve ağırlık arasındaki denge ile meydana getirilen bu taş mimari örneği, son zamanlarda değişen şehir hayatıyla birlikte bu bölgenin fark edilmesine katkıda bulunacak gibi duruyor.

XXXXXXXX XXXX XXXX XXXX XXXX XXXXX XXXXXXXX XXXX XXXX XXXX XXXX XXXXX XXXXXXXX XXXX XXXX XXXX XXXX XXXXX XXXXXXXX XXXX XXXX XXXX XXXX XXXXX XXXXXXXX XXXX XXXX XXXX XXXX XXXXX XXXXXXXX XXXX XXXX XXXX XXXX XXXXX

BÖLGEDEN ÇIKAN KİREÇTAŞI, KULENİN CAMDAN OLUŞAN DIŞ CEPHESİNİ SARACAK ŞEKİLDE KULLANILACAK. THE LIMESTONE OBTAINED FROM NEARBY QUARRIES WILL ENVELOP THE GLASS FAÇADE OF THE TOWER.

views out towards the landscape. The lattice façade of the tower become a distinct transparent box from a distance and when illuminated at night, rises above its base as a glittering light tower. In contrast, the base of the building uses the limestone’s solid and weighty characteristics to anchor the building into its rocky landscape. In the geometry of these courtyards and terraces, the design achieves a human scale in tune with the flow of the rocky sloping topography. The connected spaces consists of a number of outdoor and indoor areas with walkways that take advantage of the climate in a way typical to the organization seen in the local vernacular architecture. Informal meeting spaces are arranged in these courtyard and terrace spaces with framed perspectives oriented towards the view. The landscaping and plants in the courtyards lined with limestone walls are derived from the Middle Eastern garden culture providing access to the natural scents of the area and to make the local

56 NATURA • MART - NİSAN 2013 / MARCH - APRIL 2013

Cephe detayı/Façade detail


Palestinian residents feel at home. The textured yet simple limestone surfaces also provide a backdrop for the art on display. Colored ceramic tiles with patterns similar to the local carpets are used to cover the walls of the reception area, café and library, another feature of the project inspired by Islamic arts and local traditions. Donaire Arquitectos winning design proposal for the A.M. Qattan Foundation is in search of an economic and rational plan inflected by the practical and aesthetic features of the local Palestinian vernacular architecture. Innovative use of local limestone integrated into a complex glass façades introduce qualities of light and space that is balanced with a limestone plinth and walls that emphasize solidity. For the newly developing civic life of Palestine and the Middle East this equilibrium between space and solidity, lightness and heaviness, achieved through stone architecture is a metaphor for the effort to develop an enlightened society grounded in the values of tradition. MART - NİSAN 2013 / MARCH - APRIL 2013 • NATURA 57


Projeler/Projects: İstanbul

Neo-klasisizmin izinden BORAN EKINCI MIMARLIK YENI PROJELERI BELKIS APARTMANI ILE PERA BÖLGESININ MIMARI GEÇMIŞINI YENIDEN ELE ALIYOR.

58 NATURA • MART - NİSAN 2013 / MARCH - APRIL 2013


MART - NİSAN 2013 / MARCH - APRIL 2013 • NATURA 59


Projeler/Projects: İstanbul

1

6. yüzyılda Hıristiyan azınlıkların yaşadığı Galata bölgesi çoktan yapılaşmış, etrafı surlarla çevrili bir kent iken, aynı dönemde Pera bölgesi hala kırsal niteliğini korumaktaydı. Yüzyıl ortalarında, Galata Surları dışında ilk inşa edilen yapılar arasında Venedik ve Fransız Sarayları yer aldı. Bölge, 18. yüzyıl sonlarında Müslüman olmayan kesimin yaşadığı - çoğunlukla Avrupalı elçiler, bankacılar ve ticaretle uğraşanlar ile Ermeni ve Yunan azınlıklardan oluşan - yoğun bir konut ve ticaret alanına dönüştü. 18 yüzyıldan itibaren Pera bölgesinde bahçeli evlerin oluşturduğu kentsel doku yerini yavaş yavaş birbirinden çarpıcı cephelere sahip, bitişik nizamda inşa edilmiş apartmanlara bıraktı. Gelişimine 19. yüzyılda da devam eden bölge,dönemin hünerli Ermeni ve Yunan mimar ve zanaatkarların tasarlayıp inşa ettiği neo-klasik binalara ev sahipliği yaptı. 20. yüzyıl ortalarında birtakım binaların terk edilmesiyle bölge günümüzde halen orta çağ, erken modern dönem ve 19. yüzyıl yeniden canlandırmacılığına tarihlenen yapı ve binalarıyla gerçek bir mimarlık laboratuarı olan Beyoğlu, son dönem moda olan gayrimenkul geliştirme stratejilerinin de hedef kitlesi konumuna gelmiş durumda. Müslüman kesim tarihi yarımadada (günümüz Fatih ilçesi) yaşarken, Müslüman olmayan azınlıkların yaşadığı bölge, yani günümüz Beyoğlu’su o dönemler Pera olarak adlandırılıyordu. Müslüman halkın yaşadığı mahallelerde evler genellikle geniş ailelerin yaşadığı, iki-üç katlı olmak üzere ahşap malzeme ile inşa edilirken; Galata ve Pera gibi gayrimüslim halkın yaşadığı bölgelerdeki binalar, giriş katları genellikle dükkan

Vaziyet planı/Site plan

NEO-CLASSICISM TRANSFORMED BORAN EKINCI ARCHITECTURE RE-EVALUATES THE HISTORY OF THE PERA NEIGHBORHOOD IN THE DESIGN OF THE RECENTLY BUILT BELKIS APARTMENTS.

T

Aybastı Sokak silüeti/Aybastı Street silhouette BELKIS APARTMANI GELİŞİMİNİ 19. YÜZYILDA TAMAMLAYAN BEYOĞLU BÖLGESİNDE BULUNUYOR. BELKIS APARTMENTS ARE LOCATED IN THE FORMER BEYOĞLU DISTRICT OF ISTANBUL.

60 NATURA • MART - NİSAN 2013 / MARCH - APRIL 2013

he Pera district of Istanbul used to be a rural area when the nearby walled city of Galata was a dense settlement of the Ottoman Empire’s Christian minorities in the 16th century. Major buildings like French and Venetian palaces were constructed in the early 17th century outside these walls. By the end of the 18th century, Pera itself became a densely settled housing and trade area where non-Muslim people, mostly European ambassadors, bankers and traders, lived with Armenian and Greek minorities. The area experienced a transformation from a district of independent houses with private gardens to row housing blocks with astonishingly beautiful façades starting in the 18th century. The development of Pera continued through the 19th century with many neo-classical buildings built by talented Greek and Armenian builders, architects and craftsmen.


olan ve her bir katında farklı bir ailenin yaşadığı apartmanlardan oluşmaktaydı. Demokrat Parti’nin yönetimindeki İstanbul, 1950-60 yılları arasında yasallaşan kat mülkiyeti yasası gibi birtakım araçlarla, ahşap binaların mülk sahipleri tarafından yıkılıp yerine 4-5 katlı betonarme karkas yapıların inşaatına olanak sağladı. Çok üzücüdür ki, on yıl gibi kısa bir sürede İstanbul’un ahşap konut alanları yavaş yavaş yok oldu. Şehir halkı ise sıcak su ve ısıtma sistemi gibi olanaklar sunan bu beton apartmanlardaki yaşama uyum sağlamaya çalıştı. On yıl gibi kısa bir sürede gerçekleşen bu yıkım/yapım faaliyeti, İstanbul’un tarihi dokusunda geri dönüşü olmayan birçok iz bıraktı. Şehrin tarihinde, konut alanlarının geçirdiği ikinci en önemli değişimin son on yılda meydana geldiğini bu bağlamda söylemek yanlış olmaz. Çoğu zaman gökdelen görünümlü çok katlı “rezidans”lar, Beyoğlu ve diğer tarihi alanlarda hatta su havzalarında bile birer birer inşa ediliyor. Çok sayıdaki konut projesinin tasarım ve inşaatını üstlenmiş olan İstanbul kökenli Boran Ekinci Mimarlık bu projelerinde, doğal taşın çarpıcı kullanımı ile Pera’nın altın çağını yaşadığı 19. yüzyılda sahip olduğu bina stoğu ve apartman kültürünü hatırlatma

PROJE, ÖZGÜN CEPHESİYLE DİKKATLERİ ÇEKİYOR. THE BUILDING IS CHARACTERIZED BY ITS UNIQUE FAÇADE.

After undergoing a downturn in the 20th century the district today is a true architectural laboratory with its numerous monuments dating to the middle ages, early modern era and 19th century revivalism being rapidly transformed by Istanbul’s current boom in real estate development. Historically Pera, now called Beyoğlu, was primarily home to the city’s non-Muslims as the Muslim majority was living across the Golden Horn in the historic peninsula until the early 20th century. The traditional residential architecture in the Muslim areas was two or three storey wooden houses inhabited by large families. In contrast, in non-Muslim neighborhoods, such as Galata and Pera, families lived in flats in housing blocks (apartments) with shops on the ground floor. This situation changed between 1950 and 1960 under the rule of the Democrat Party with new laws giving residents the legal right to demolish their wooden houses to construct four or five storey apartment buildings. Within a decade, the housing heritage of Istanbul simply disappeared and the residents learned to live in these apartment buildings. This was a major transformation that left a deep mark on the urban pattern of Istanbul. In the last decade, Istanbul has been experiencing its second major housing MART - NİSAN 2013 / MARCH - APRIL 2013 • NATURA 61


Projeler/Projects: İstanbul

çabası içinde. “Belkıs Residence” yerine “Belkıs Apartmanı” isminin kullanılması projede işveren ve mimarın, bir zamanlar Beyoğlu’nun sahip olduğu kent yaşantısına ne derece hassas eğildiğinin açık bir kanıtı. Belkıs Apartmanı Pera bölgesinde çok iyi bilinen Palazzo Corpi (eski Amerikan Konsolosluğu binası), Pera Palas Hotel ve Frej Apartmanı gibi binaların bulunduğu bölgede olup, tarihi Şimal Merdivenleri’ne (Kuzey Merdivenleri) cephesi bulunuyor. Ne yazık ki son on yılda inşaat patlamasının yaşandığı İstanbul’da, bu yapılardan bir kısmı yakın zamanda bakım ve onarımları tamamlanarak otele dönüştürüldü. Halihazırda hızla devam eden bu bakım ve onarım projelerinde ise korumanın seviyesi ve kalitesi mimarlık tarihçileri başta olmak üzere farklı disiplinlerden akademisyenler ile İstanbul aşıklarının tepkisini topluyor. Tarihi çevrelerde bulunan bu gibi binalar ya yanlış uygulamalar sonucunda özgün mimari bezemelerini yitiriyor, ya da tarihselci bir yaklaşımla tasarlanan neo-klasik cephe giydirilmiş, betonarme karkas binalar şeklinde yeniden inşa ediliyor.

EL IŞÇILIĞINDEN CNC’YE... Önceleri Belkıs Apartmanı’nın bulunduğu parselde, 1970’lerde inşa edildiği tahmin edilen tescilsiz, küçük bir otel binası bulunuyordu. Beyoğlu’nun tarihi katmanlarını derinlemesine inceleyen Boran Ekinci Mimarlık, projelerinde Şimal Merdivenleri’ne bakan cepheyi, mimari çevreye uyan bir atmosfer yaratma isteği ile bir Türk motifi kullanarak tasarlamaya karar verdi. Çok çeşitli Türk motifleri toplandıktan sonra baş mimar Boran Ekinci, bir tül perdede gördüğü motifin kullanılmasına karar verdi. Aslında karar verilen bu tasarım kararının en çarpıcı yanı belki de geleneksel bir motifin, doğal taş yüzeyin üzerine uygulanmak üzere büyük ölçekli bir motife dönüştürülmesi oldu. Kumtaşı gibi birtakım alternatif malzemeler denendikten sonra, tasarım ekibi İstanbul

Sekizinci kat planı/Eighth floor plan

62 NATURA • MART - NİSAN 2013 / MARCH - APRIL 2013

Normal kat planı/Typical floor plans

BİNADAKİ TÜM YAŞAMA ALANLARI SOKAĞA VE HALİÇ’E YÖNLENİYOR. ALL LIVING SPACES IN THE BUILDING FACE THE STREET AND THE FAMOUS GOLDEN HORN.

Zemin kat planı/Ground floor plan


ŞİMAL MERDİVENLERİ’NE BAKAN CEPHENİN TÜRK MOTİFLİ TAŞ CEPHE İLE KAPLANMASI ÖNCELİKLİ TASARIM KARARLARINDAN BİRİNİ OLUŞTURUYOR. IT WAS A MAJOR DESIGN DECISION TO COVER THE FAÇADE FACING THE NORTH STEPS WITH LOCAL STONE CUT IN A TRADITIONAL TURKISH PATTERN.

çevresinden çıkartılan ve içinde deniz canlılarının fosillerini içeren, bir çeşit kalkerli taş olan küfeki taşına karar verdi. Sahip olduğu gözenekler sayesinde ocaktan çıkartıldıktan sonra kolayca işlenebilen küfeki taşı, havayla temas edip karbondioksit absorbe ederek daha sert ve dayanıklı olma özelliğine sahip. Bizans ve erken dönem Osmanlı yapılarında çokça kullanılan küfeki taşı, özellikle Mimar Sinan’ın birçok başyapıtı için temel yapı malzemesi olma rolünü üstlendi. Boran Ekinci Mimarlık, çeşitli dönemlerde şehrin üstün özelliklere sahip mimari pratiklerinde sıkça kullanılan bu malzemeyi tekrar ele almakla aslında kentin geçmişine hassas bir referans veriyor. Boran Ekinci Mimarlık, Şimal Merdivenleri’ne bakan cephe için başka bir tasarım alternatifi geliştirmedi ancak malzemeye karar verilmesi ile birlikte birtakım detaylar üzerinde çalışma fırsatı buldu. Tasarım ekibi, küfeki taşı üzerine uygulanacak olan tül motifini birtakım vektörel programlar yardımıyla modelledi. Daha sonra motif, CNC (Computer Numerical Control Bilgisayarlı Sayısal Denetim) tekniği yardımıyla küfeki taşı üzerine işlendi. Bu teknikte; çizimlerin bilgisayara yüklenmesinin ardından taş kütleleri, bilgisayar kontrollü çelik uçlu kesiciler yardımıyla işlenerek son halini alıyor. İşlenme kolaylığı ve malzeme maliyeti gibi sebepler, Boran Ekinci Mimarlık’ın küfeki taşını seçmesindeki başlıca sebepler arasındaydı. Belkıs Apartmanı; bodrum katında bulunan ofis, giriş katı ve birinci katında bulunan kafeterya

transformation. “Residences” (condominiums) in the form of high-rise buildings are being built around the city including downtown Beyoğlu, the watershed areas as well as the historic neighborhoods. In a recent project in Beyoğlu by Istanbul based architecture practice Boran Ekinci Architecture, who mostly focus on residential projects, the architect’s showcased a brilliant use of natural stone reminding us of the building stock and apartment culture that Pera used to have in its heyday. The project called “Belkıs Apartments” instead of the more popular “Belkıs Residences” as the current trend would deem appropriate shows both the developer and the architect’s intent to sensitively regenerate the urban life in Beyoğlu in modern form. Belkıs Apartments is located at the historic Şimal Merdivenleri (North Steps), nearby numerous wellknown historic buildings such as Palazzo Corpi (former American Consulate Building), Pera Palas Hotel and Frej Apartments. Unfortunately many of these buildings have been or in the process of being converted to MART - NİSAN 2013 / MARCH - APRIL 2013 • NATURA 63


Projeler/Projects: İstanbul

hotels as the district is rapidly changing. While this renovation boom is moving ahead with full force, architectural historians, academics and aficionados of Istanbul’s historical character are critical of most of these renovation activities as they find the quality of architectural preservation questionable in many of these projects. Many buildings renovated in this neighborhood have lost their identity when the ornaments on their façades were either harmed due to incorrect application, or totally replaced by new designs that copy neoclassical façades with a ersatz historicist approach.

FROM HANDCRAFT TO CNC A small hotel from the 70s with little historical importance used to occupy the corner lot where Belkıs Apartments is currently located. After studying the architectural layers of Beyoğlu intensively, the architects decided to design the façade towards the Şimal Merdivenleri with a Turkish motif with the aim of creating an atmosphere befitting the historic context. After studying various motifs found in Turkish handicrafts, the chief architect Bora Ekinci picked a pattern from Turkish tulle curtains. But the dramatic part of their design strategy would be to take this traditional form and

Şimal Sokak görünüşü Şimal Street elevation

ve çeşitli katlarında bulunan 13 daireden oluşuyor (4 ve 8. katlar arasındaki daireler Haliç manzarasına sahip). Sekizinci, yani en üst katta bulunan daire tek daire olup, Haliç panaramalı teras katına sahip. Asansör ve merdivenler gibi (yangın merdiveni de dahil) düşey sirkülasyon elemanlarının bina arka kısımlarında çözülmesi, ön tarafta bulunan yaşama alanlarının Haliç ile direkt temasa geçmesi gereği ve isteğinin sonucu. Proje kapsamında tarihi Şimal Merdivenleri üzerinde tasarlanan platformun, çeşitli eğlence ve sosyal aktiviteleri ağırlaması planlanıyor. Her ne kadar bu tasarım henüz uygulanmamış olsa da, binanın şeffaf cephesi sayesinde sokaktaki hareketli yaşam içeriye ve kafeteryaya yayılmakta. Osmanlı devrinden beri Beyoğlu, en hünerli ustaların elinden çıkan cephelerin süslediği eşsiz bir mimarlık merkezi oldu. Beyoğlu binalarının cephelerinde bulunan çok çeşitli bezemeler, yüzyıllar boyunca el ile tek tek, parça parça işlenerek oluşturuldu. Şimdilerde ise, Boran Ekinci Mimarlık günümüz CNC teknolojisini kullanarak son derece çağdaş, bir o kadar da çevresindeki binalara saygı gösteren bir cephe tasarlamış durumda. Pera’nın mimari geçmişinden esinlenen Belkıs Apartmanı, çağdaş bir teknik ile tasarlanan cephesiyle, Beyoğlu’nun merkezinde ve İstanbul’un diğer tarihi alanlarında gelecekte inşa edilecek yapılar için bir esin kaynağı konumunda. 64 NATURA • MART - NİSAN 2013 / MARCH - APRIL 2013

Kesit/Cross section


BELKIS APARTMANI’NA GİRİŞ, ŞİMAL MERDİVENLERİ YÖNÜNDEN SAĞLANIYOR. THE ENTRANCE TO THE BUILDING IS FROM THE SIDE OF THE NORTH STEPS.

Doğrama üst bağlantı detayı (kesit) Window frame upper connection detail (section) 1- 10cm betonarme döşeme/Concrete flooring, 2- 40x40 körkasa profil/40x40 profile 3- OSB, 4- 40x40 körkasa profil/40x40 profile, 5- Alçı panel asma tavan 42cm/Plaster cast drop ceiling, 6- Alüminyum doğrama/Aluminum window frame 7- Isı izolasyonu/Thermal insulation, 8- OSB, 9- Isı izolasyonu/Thermal insulation 10- Cephe kaplaması taşıyıcı konstrüksiyonu/Load bearing anchorage for façade cladding 11- Desenli taş veya fibrobeton/Textured stone, 12- Taş kaplama/Stone cladding

transform it to a large-scale architectural motif created out of stone. After considering various alternatives like sandstone, the architects decided on küfeki, a type of limestone made from calcareous formation of seashells popular in the geographic areas around Istanbul. The stone is characterized by its porous nature that allows it to be shaped easily after being quarried while getting much harder, stronger upon contact with air and absorbing the carbon dioxide. Küfeki was a popular stone throughout Istanbul’s long history frequently used in Byzantine and Ottoman buildings such as the Hagia Sophia and the Suleymaniye Mosque complex, giving this distinctive stone a major presence in the architectural history of the city. Küfeki stone was also especially a favorite of the architect Sinan, who used it in many of his masterpieces. The use of this local, typical stone in downtown Istanbul is a sensitive reference to the city’s rich architectural history. The design team then experimented on different façade details, preparing the final pattern using vector-based generated design programs. Afterwards, the motif MART - NİSAN 2013 / MARCH - APRIL 2013 • NATURA 65


Projeler/Projects: İstanbul

was implemented on küfeki stone via CNC (Computer Numerical Control) technique, where the drawings given to computers are submitted as solid models that are cut by computer driven steel cutting heads. The use of küfeki stone enabled an easier application of CNC with a softer stone type as well as reducing material costs for Boran Ekinci Architects in this adaptation of modern methods to traditional motifs. Belkıs Apartments consists of an office floor on the basement level; a café on the ground and first levels and 13 flats situated on different levels (the floors between 4 and 8 have views towards the Golden Horn). A single flat occupies the 8th floor, with a roof terrace offering a panoramic view of the city. The vertical circulation elements like stairs and elevators (including the fire escape) as well as the wet spaces are placed in the back part of the main volume in order to allow the living spaces to directly face the Golden Horn. In terms of public space, a performance area is planned for the adjacent Şimal Steps for various entertainment and social activities. Although this program has yet to come to life, the transparent façade reflects the bustling urban life on these steps and its surroundings flowing inside the space of the café. Beyoğlu has always been an architectural hub, containing masterpieces whose stone façades have showcased exquisite craftsmanship since the Ottoman period. For centuries, the stone and cement architectural ornaments on these façades, were cut or formed by hand, frame by frame, element by element by local craftsmen. Today, Boran Ekinci’s Belkıs Apartments uses the current technology of CNC to design a beautiful façade paying respect to historic precedents with a design flair that is clearly contemporary. The Belkıs Apartments, inspired by the architectural history of the area, utilizes the latest techniques to adapt contemporary tastes into a new urban character that is an important benchmark for downtown Beyoğlu and the rest of Istanbul.

MOTİFE KARAR VERİLDİKTEN SONRA KUMTAŞI İLE YAPILAN DENEMELERDE, MALZEMENİN FİZİKSEL VE GÖRSEL ETKİLERİ DENENDİ. AFTER DECIDING ON THE PATTERN, THE PHYSICAL AND VISUAL EFFECTS THAT CAN BE ATTAINED WERE TESTED ON THE TURKISH KÜFEKİ SANDSTONE.

MİMAR / ARCHITECT: Boran Ekinci Mimarlık YER / LOCATION: Beyoğlu, İstanbul, Türkiye / Turkey YIL / YEAR: 2011 PROGRAM / PROGRAMME: Apartman / Apartments MALZEMELER / METERIALS: Küfeki taşı ve beton / Küfeki stone and concrete ALAN / AREA: 1.348 m2 TASARIM EKİBİ / DESIGN TEAM: Boran Ekinci, Handenur Yazıcı, Sasan Sahafi 66 NATURA • MART - NİSAN 2013 / MARCH - APRIL 2013


OSMANLI MİMARİ PRATİKLERİNDE SIKÇA YAPI ELEMANI OLARAK KULLANILAN KÜFEKİ TAŞI, GÜNÜMÜZ CNC TEKNİĞİ İLE BELKIS APARTMANI CEPHESİNDE BİR KEZ DAHA YORUMLANIYOR. THE KÜFEKİ STONE USED EXTENSIVELY IN OTTOMAN ARCHITECTURE IS REINTERPRETED ON THE FAÇADE UTILIZING THE CURRENT CNC CUTTING TECHNIQUE.

MART - NİSAN 2013 / MARCH - APRIL 2013 • NATURA 67


Projeler/Projects: Zamora

68 NATURA • MART - NİSAN 2013 / MARCH - APRIL 2013


Şeffaf bina

TAŞ VE CAMIN HÜNERI, İSPANYA’NIN ZAMORA KENTINDE TAMAMLANAN JUNTA DE CASTILLA Y LEÓN OFIS BINASI'NDA ORTAYA ÇIKIYOR.

FOTOĞRAF-PHOTO: JAVIER CALLEJAS SEVILLA

AIRTIGHT

ALBERTO CAMPO BAEZA OFFERS A SIMPLE AND POWERFUL GESTURE IN STONE AND SPACE FOR THE OFFICES OF THE SPANISH STATE GOVERNMENT OF CASTILLA AND LEÓN.

MART - NİSAN 2013 / MARCH - APRIL 2013 • NATURA 69


Projeler/Projects: Zamora

C

astile ve Leon (Castilla y León), kuzeybatı İspanya’da yer alan ve bölgeye has Castillian dilinin konuşulduğu özerk bir bölge... Geniş alanlara yayılan şarap bağlarıyla ün yapmış bölge günümüzde 2.5 milyona sahip bir nüfusu barındırıyor. Özerk bölge içinde yer alan Zamora kenti ise Portekiz sınırına yakın, kayalık ve nispeten yüksek bir noktada bulunuyor. 12. ve 13. yüzyıla tarihlenen, korunmuş Romanesk kiliseleri ile Zamora günümüzde bir “açık hava müzesi” olarak biliniyor. Tarihi çevrelerde gerçekleşen yapı faaliyetleri, özellikle malzeme seçimi hususunda tartışılıp dururken, Junta de Castilla y León Ofis Binası bu tartışmaya (yanıbaşındaki Zamora Katedrali’nde de kullanılan) kumtaşını tercih ederek yerinde bir yanıt vermiş. Eşsiz kimliğe sahip bina şeffaflık, organik tasarım ve pasif iklimlendirme gibi tasarım ilkelerine sahip çağdaş varoluşuyla, yüzyıllardır kireçtaşının kullanıldığı kentin tarihi geçmişine bir armağan niteliğinde. Castile ve Leon özerk bölgesinin kullanımına tahsis edilecek olan ofis binası için 2004 yılında bir mimari tasarım yarışması düzenlendi. İspanyol tasarım ofisi Estudio Arquitectura Campo Baeza tarafından hazırlanan proje 2006 yılında birinci seçildi. 2008’de inşaatına başlanan ofis binası 2012’de tamamlandı. Proje, aslında Estudio’nun aralarında 2000 yılında Venedik Bienali’nde sergilenen Ulusal İspanya Pavyonu da olmak üzere çok sayıdaki ödüllü projesinden biri. Junta de Castilla y León Ofis Binası aslında birbiri ile rasyonel ve kabul edilebilir bir mimari dille iletişime geçen iki ögeden oluşuyor: Cam kutu şeklindeki esas bina ve göğe doğru yükselen taş duvar. 70 NATURA • MART - NİSAN 2013 / MARCH - APRIL 2013

OFİS BİNASI, TAŞ DUVARLARIN ARDINDA KONUMLU ŞEFFAF BİR YAPIDAN İBARET. THE OFFICE BUILDING IS COMPOSED OF A TRANSPARENT STRUCTURE ERECTED BEHIND THE STONE WALLS.

H

aving to live with cultural heritage can be an impediment to the creation of modern architecture. In addition to preservation issues there is sometimes the architect’s own innate respect for a historical fabric that has taken thousands of years to develop. The issue at once ethic and aesthetic can be a tricky one especially when cultural heritage is at stake. If there have been successes when contemporary architecture is forced to contend with the monolithic presence of the past they have been usually realized in a strict application of the language of modern architecture. Examples such as David Chipperfield’s Neus Museum, Berlin, or Peter Zumthor’s Kolumba Museum, Cologne, come to mind for their spare and neutral juxtaposition of structure and material against the charged cultural weight of past architecture. But as we can also see in a new project by the muchrespected Spanish architect, Alberto Campo Baeza, the opportunity to use a spare architectural language relying on the expressive power of a material such as stone can also yield dynamic results. In this recently completed project by Baeza’s Madrid practice for the administrative offices for the state of Castilla and León in Spain, 2012, we can see the dramatic possibilities of adapting modern architecture to a historic setting using the architectonic impact of stone.


ZAMORA, KORUNMUŞ SURLARI VE KENTSEL KURUMLARI İLE EN ÖNEMLİ ORTAÇAĞ KENTLERİ ARASINDA YER ALIYOR. ZAMORA IS A DISTINCTIVE MEDIEVAL TOWN WITH ITS PROTECTED WALLS AND URBAN INSTITUTIONS.

Vaziyet planı/Site plan

1- Bekleme odası/Waiting room, 2- Danışman ofisleri/Consultants zone 3- Toplantı odası/ Meeting room, 4- Sektereter ofisi/Secretary’s office 5- WC/Toilets, 6- Bekleme odası/Waiting room 7- Toplantı odası/Meeting room, 8- Başkan ofisi/President’s office

1- Giriş/Access, 2- Hol/Hall, 3- Avukat ofisleri/Lawyers zone 4- Sınıf/Classroom, 5- Yönetim/Administration zone 6- Kütüphane/Library, 7- WC/Toilets 8- Teknik hacimler/Technical rooms, 9- Bahçe/Garden

Birinci kat planı/First floor plan

Giriş kat planı/Ground floor plan

MART - NİSAN 2013 / MARCH - APRIL 2013 • NATURA 71


Projeler/Projects: Zamora

Kesit/Longitudinal section

Ofisin tarihi Katedral Meydanı’nın (Plaza de la Catedral) morfolojisinden etkilenen arsası, önceleri eski bir manastıra ait bahçe olurak kullanılıyordu. Baş mimar Alberto Campo Baeza, yapılaşmış tarihi çevreye olan yaklaşımını, cam cepheli ofis binasını, kumtaşından örülen duvarların arkasına yerleştirmek suretiyle tanımladı. Taş duvar fikri aslında surlarla çevrili tarihi kentin batısındaki Romanesk katedral ile çevresinde bulunan diğer anıtsal yapılardan esinlenerek ortaya çıktı. Bakıldığında kale izlenimi uyandıran taş duvarda kullanılan kireç taşı aynı zamanda bahçe ve bina giriş katında da kullanıldı. Bu organik tasarım ilkesi ile binanın bütününe hakim şeffaflık, binanın neresinde durulursa durulsun, bina oturum alanı ile avlunun bir bütün olarak algılanmasına olanak sağlıyor. Ofis binasının mimari programı beklenilen kullanım alanlarını içeriyor. Bina: Avukat büroları, teknik mekanlar ve ortak alanların olduğu birinci kat; danışmanlık ofisleri, yönetim ve sekreter odalarının bulunduğu ikinci kat ile toplanma ve dinlenme amaçlı kullanılması planlanan teras katından oluşuyor. Aslında binadaki yenilikçi yaklaşım bu fonksiyonların çeşitli katlara dağıtılması şeklinde değil. Tam aksine, tasarımın dikkat çeken yenilikçi yanı mekanların akışkanlığı. Ofis binasında mekanları ayırıcı 72 NATURA • MART - NİSAN 2013 / MARCH - APRIL 2013

ROMANESQUE ZAMORA Zamora is a walled medieval city in the state of Castile and León in northwestern Spain in the heartland of the Castilian region. The rolling, rocky hills of the area, with a population of 2.5 million, are largely known for winemaking and towns and cities with well-preserved medieval architecture. Zamora typical for its region contains a number of Romanesque churches dating from the 12th and 13th centuries that makes the urban fabric of the city a true open-air museum for Romanesque art and architecture. In a dramatic yet discrete design strategy for this historic site, Camp Baeza walls off his design for the office building inside a perimeter wall of local Zamora sandstone used in the neighboring church. The glass box for the offices is hidden behind this wall, its regular L-shaped plan an echo of the irregular plan of the stone wall, thus providing a contemporary office environment yet retaining a connection to the medieval urban fabric. The stone textured surface of the historic city is applied in the new building complex as the major public element of a project design that is based on transparency and passive climate control to establish its identity. Campo Baeza separates the wall, the glass box and the structure of the building into three recognizable and clear elements giving each clear expression. The Junta office building occupies a large irregular lot facing Zamora cathedral with a tall monumental wall of local white sandstone: the material the


OFİS BİNASINA GİRİŞ, ZAMORA KATEDRALİ MEYDANI’NDAN SAĞLANIYOR. THE ENTRANCE TO THE OFFICE BUILDING IS FROM THE SQUARE OF THE ZAMORA CATHEDRAL. Kesit/Cross section

MART - NİSAN 2013 / MARCH - APRIL 2013 • NATURA 73


Projeler/Projects: Zamora

iç bölme duvarları bulunmuyor. Dahası, binada erişimi hassas olan yönetim ve sekreter odalarının bile iç duvarlar yerine cam cepheyle tanımlanması tercih edildi. Junta de Castilla y León engelli kullanımına açık rampalı girişi, iç ve dış yüzeylere hakim beyaz renk kullanımı ve daire kesitli aynı renkteki taşıyıcıları ile New York Beşlisi, özellikle de Richard Meier projelerini anımsatıyor.

ÇÖL ETKISI BINADAKI ZARAFETLE BULUŞUYOR... Zamora kentinin suriçi çekirdeğinde bulunan parselde inşa edilen binanın toplam 7.60 m’lik yüksekliği çevre binaların yüksekliğini geçmiyor. Kırık hatlara sahip olan parsel içine yine kırık hatlara sahip bir kütle yerleştiren tasarım ekibi, binanın içinde ve -dolayısıylaavluda dolaşırken kullanıcıların tüm alanı algılamalarına olanak sağlıyor. Bu tasarım tercihi kullanıcılara monoton olmayan görüntüler sunma bağlamında etkili bir biçimde işliyor. Proje kapsamında, inşaat süresince parselde bulunan bitkisel ögelerin zarar görmeden muhafaza edilmesine de dikkat gösterilmiş. Projede kullanılan çift katmanlı cam cephe estetik kaygılardan öte, pasif iklimlendirmede binaya ciddi katkılar sağlıyor. 19. yüzyıl sonlarında icat edilen ve Trombe Duvarı olarak anılan bu teknik; aralarında belli bir mesafe bulunan (bu projede 75 cm.) iki cam yüzeyi birlikte kullanmak şeklinde tanımlanıyor. Bu özel tekniğin kullanımı 1960’lardan itibaren yaygınlaştı. Trombe Duvarı genellikle kışların güneşli ama soğuk olduğu bölgelerde, güneye yönlenen duvarlarda tercih ediliyor. Bu teknikte, iki cam yüzey arasında bulunan hava, ısının binanın içine doğru hareket ederek yayılmasını sağlıyor. Böylece içerideki ısı korunarak enerji maliyeti düşürülüyor. Junta de Castilla y León’da kullanılan 600x300x2.4cm ebattaki cam paneller, yapıyı tamamen şeffaf kılmak için çok ince silikon kullanılarak birleştirildi.

74 NATURA • MART - NİSAN 2013 / MARCH - APRIL 2013

FARKLI BÜYÜKLÜKTEKİ TAŞ ELEMANLARDAN OLUŞAN DUVAR, GELENEKSEL ÖRGÜ SİSTEMİNİ ANDIRAN KAPLAMADAN İBARET. INDIVIDUAL STONES FROM LARGER TO SMALLER ARE ARRANGED USING THE AESTHETIC OF TRADITIONAL DESIGN METHODS.


Romanesque cathedral is composed of. For Campo Baeza, the choice of the sandstone also establishes a symbolic link with the religious building through the concept of the hortus conclusus, a protected garden of a convent inside which the community of nuns lives and works that now applies to the civic work of the community. Use of the same Zamora sandstone to pave the courtyard within the walls, coordinated with the color of the cement inside the offices, lends harmony to the design, openly defined in its horizontal and vertical surfaces. Massive stone slabs echoing the masonry techniques of the Romanesque architecture measuring 2.5 x 1.5 meters and 50 cm deep form walls that are only occasionally interrupted to offer views of the city while trees grow out of the pavement in a reference to the previous convent garden. The architectural program of the interior is typical for an office building. The lawyers’ offices, secondary administration zone, technical rooms and common spaces such as the library are located on the entrance level; the consultants’ zone, executive and assistants offices and other common spaces such as waiting and meeting rooms are located on the second floor; and lastly the roof floor was designed as a terrace for the adjacent meeting and communal rooms. Despite the regular hierarchical arrangement vertically there is a noticeable lack of separation between spaces horizontally. In plan there is a marked fluidity in these sequentially grouped rooms where spaces flow into one another. The sense of space and air is realized by the discrete design of the glass box with a double façade. The sheets of glass that make up the exterior of the twostorey building are joined by little more than structural silicone. “It’s as if the walls are entirely made of air,” declares Campo Baeza. Glass fins separate the outer glass skin from an inner glass wall in front of the floor plates, creating a void that mimics the proportions of a solid wall.

İKİ KATLI TASARLANAN OFİS BİNASINDA GİRİŞ KAT ZEMİNİNDE DE DOĞAL MALZEME KULLANILDI. NATURAL MATERIALS ARE USED ON THE ENTRANCE FLOOR OF THE TWO STOREY BUILDING.

MART - NİSAN 2013 / MARCH - APRIL 2013 • NATURA 75


Projeler/Projects: Zamora

İKİ CAM YÜZEY ARASINDA BIRAKILAN BOŞLUK SAYESİNDE BİNANIN ISITMA VE SOĞUTULMASI MİNIMUM ENERJİ HARCANARAK SAĞLANIYOR. THE SPACE LEFT BETWEEN THE TWO GLASS SURFACES ENABLES OPTIMAL HEATING AND COOLING WITH MINIMUM ENERGY.

76 NATURA • MART - NİSAN 2013 / MARCH - APRIL 2013


DUVAR ÖRGÜSÜNDE KULLANILAN TAŞ, SÜREKLİLİĞİNİ ZEMİNDE DE KORUYOR. THE STONE USED IN THE WALLS CONTINUES THROUGH TO THE GROUND.

MART - NİSAN 2013 / MARCH - APRIL 2013 • NATURA 77


Projeler/Projects: Zamora

1- Harç ile uygulanan, tepedeki kumtaşı blok, 100x50x8cm 2- Tepe noktası, 15cm beton bitirmeli 3- Kumtaşı kaplama, 100x75x8cm 4- Beton harcı 5- Beton harçlı tuğla sıra, 2x11.5cm kalınlığında 6- Duvar boşluğu 7- Beton harçlı tuğla sıralı duvar temeli, 2x24cm kalınlığında 8Paslanmaz çelik parça 9- Harçla örülü kumtaşı blok, 90x70x3cm boyutlarında 10- Bodrum kattan hava akışı, yaz/ kış termal kontrol 11- Cam cepheyi destekleyen çelik eleman 12- Şap 13- Sürekli hava dağıtıcı 14- Zeminde kullanılan kumtaşı blok, 45x45x3cm boyutlarında 15- Şap 16- Beton plaka, 25+5cm 17- Doğal havalandırma sağlayan Trombe Wall 18- 1.5cm kalıklıkta beyaza boyanmış asma tavan 19- Zeminde kullanılan kumtaşı blok, 90x90x8cm boyutlarında 20- Beton koruyucu katman, 4cm 21- 150g/ m2 Geotextile katman 22- 300 g/ m2 Geotextile katman 23- PVC su geçirmez membran 24- 300g/m2 Geotextile katman 25- Düzeltme şapı, %0.5-1 eğimli

78 NATURA • MART - NİSAN 2013 / MARCH - APRIL 2013

1- Capstone in sandstone 100x50x8cm set on lime mortar 2- Top of wall15cm wide concrete slab 3- Sandstone 100x75x8cm cladding of brickwork support with stainless steel anchors 4- Reinforced mortar with 10x10cm galvanized steel mesh, 6mm 5- Reinforced double brickwork (2x11.5cm width) 6- Cavity wall (to adjust) 7- Wall basis in reinforced double brickwork (2x24cm width) 8- Stainless steel frame flush with floor finish 9- 90x70x3cm sandstone-paving slabs set on mortar 10- Air circulation from basement, thermal control winter/summer 11- Stainless steel frame to support glass façade flush with floor finish 12- Concrete bed 13- Continuous linear air diffuser 14- 45x45x3cm Sandstone paving slabs 15- Mortar bed 16- 25+5cm concrete ribbed slab 17- Naturally ventilated Trombe wall 18- 1.5cm thick plaster board suspended ceiling painted white 19- 90x90x8cm Sandstone paving slabs 20- Concrete protective layer (4cm) 21- 150g/m2 Geotextile sheet – Feltemper – 150 22- 300 g/m2 Geotextile sheet – Feltemper – 300 23- PVC Waterproof membrane rhenofhol CG 1.2mm 24- 300g/m2 Geotextile sheet – Feltemper – 300 25- Light mortar bed 0.5-1% slope


Enerji tasarrufu sağlamalarına rağmen camın dış cephede bu denli yoğun kullanıldığı örnekler günümüzde hala eleştirilere maruz kalmakta. Oysa şeffaf yüzeyler arasındaki bu boşluk sayesinde bina kışları ılık, yazları ise serin kalacak. Mimariye olan yaklaşımı ve radikal malzeme tercihleriyle Zamora kentinde tamamlanan Junta de Castilla y León Ofis Binası, 2012 yılında dikkatleri çeken yapılar arasında yer aldı. Tasarım ekibinin de belirttiği üzere “İçi hava ile dolu şeffaf binalar tasarlamak her mimarın rüyasıdır.”

MİMAR / ARCHITECT: Estudio Arquitectura Campo Baeza YER / LOCATION: Zamora, İspanya / Spain YIL / YEAR: 2012 PROGRAM / PROGRAMME: Ofis binası / Office building MALZEMELER / METERIALS: Cam, kumtaşı, beton / Glass, sandstone, concrete ALAN / AREA: 12.100 m2 TASARIM EKİBİ / DESIGN TEAM: Alberto Campo Baeza, Pablo Fernández Lorenzo, Pablo Redondo Díez, Alfonso González Gaisán, Francisco Blanco Velasco.

The architect uses glass to form an ethereal barrier, a series of vertical panels, which reflect images of the outdoors generated by the change of light. This double glass facade has both an aesthetic and environmental purpose. This cavity is ventilated to keep the building cool during the summer, preventing a greenhouse effect using a passive climate control system based on the Trombe Wall invented by French engineer Félix Trombe in the 1960s. This technique of placing two different glass surfaces with a small space in between (a 75cm gap that is also a walkway in this design) is a type of passive heating and cooling where a sun-facing wall separated from the outdoors by glass and an air space absorbs solar energy and releases it selectively towards the interior at night. The Trombe Wall is mostly used for the southern façades of buildings in climates where the winters are sunny but cold. This wall allows the warm air to circulate and transmit heat inside with the help of the small space in between the two glass layers. The cavity keeps the building cool in summers and warm in winters. As Campo Baeza asserts, “To build with air is the abiding dream of every architect”. In the architecture of the administrative offices for the state of Castilla and León his light architecture is realized poignantly through its equilibrium with the mass and weight of stone. MART - NİSAN 2013 / MARCH - APRIL 2013 • NATURA 79


Projeler/Projects: Abu Dabi/Abu Dhabi

80 NATURA • MART - NİSAN 2013 / MARCH - APRIL 2013


Taşta uzman ABU DABI’NIN BATI KIYISINDA BULUNAN SOWWAH MEYDANI ÇEKICI BIR KENT MEKANI SUNUYOR. YAZI-TEXT: FIRAT ŞEKER

MART - NİSAN 2013 / MARCH - APRIL 2013 • NATURA 81


Projeler/Projects: Abu Dabi/Abu Dhabi

Vaziyet planı/Site plan

S

owwah Meydanı, Birleşik Arap Emirlikleri’nin başkenti Abu Dabi’deki Al Maryah Adası’nda (eski ismi Sowwah Adası) bulunan, kentsel ölçekli tasarımıyla öne çıkan bir proje. İnşaatına 2007’de başlanan Sowwah Meydanı’nın, başından beri Abu Dabi’nin önemli finans merkezlerinden biri olması bekleniyordu. Meydandaki inşaat devam ederken 2011 yılında ilk binalar hizmet vermeye başladı. Adadaki yapım faaliyetleri tamamlandığı zaman Sowwah Meydanı’ndaki imkanlar 12.500 kişinin istihdam edileceği dört iş kulesi (Al Sila, Al Sarab, Al Maqam and Al Khatem); iki adet beş yıldızlı otel (Rosewood Abu Dhabi ve Al Maryah Adası Four Seasons Hotel); Abu Dabi Menkul Kıymetler Borsası Merkez Binası ve meydanın altında konumlanan, perakende satış ve kıyı kenarı gezinti alanlarına sahip iki katlı Galleria şeklinde sıralanacak.

“İNSANLAR” IÇIN TASARLANAN KENTLERIN PEŞINDE... Sowwah Meydanı İngiltere, ABD ve Çin’deki ofisleriyle büyük ölçekli kent ve peyzaj alanlarını yeniden canlandırma konusunda uzmanlaşmış Martha Schwartz Partners (MSP) tarafından tasarlandı. MSP şu ana kadar 20’den fazla ülkede sayısız park/bahçe tasarımı, kültür peyzajı, nazım plan ve yenileme projeleri tasarlayıp uygulamış durumda. Peyzaj mimarı olarak 30 yılı aşkın deneyime sahip Martha Schwartz’ın kurduğu ve dünya çapında uygulanmış çok çeşitli projeleriyle MSP; vasıflı, sürdürülebilir, işlevsel ve çekici kent mekanları tasarlama konusunda küresel çapta kabul görmüş bir ofis. Her türlü tasarım problemine 82 NATURA • MART - NİSAN 2013 / MARCH - APRIL 2013

PATTERNS OF LIGHT AND SHADE MARTHA SCHWARTZ DESIGNS A MODERN URBAN OASIS IN ABU DHABI.

S

owwah Square is an exemplary urban project that is the flagship 450,000-sqm office, retail and hotel development that forms the new commercial center located on the Al Maryah Island (formerly Sowwah Island) for Abu Dhabi, the capital of the United Arab Emirates. The construction of Sowwah Square began in 2007 with the goal that the square was expected to become one of the major financial urban and business centers in Abu Dhabi and the region. The first buildings in the area were completed and opened in 2011. When the project is totally finished, the facilities of Sowwah Square will include four commercial towers – Al Sila, Al Sarab, Al Maqam and Al Khatem- where more than 12.500 people will work; two five stars hotels - Rosewood Abu Dhabi and Four Seasons Hotel Abu Dhabi at Al Maryah Island; the headquarters of Abu Dhabi Securities Exchange and the Galleria shopping


AL MARYAH ADASINDAKİ İŞ KULELERİ ARASINDA KALAN SOWWAH MEYDANI, KULLANICILARINA FARKLI DENEYİMLER SUNUYOR. SOWWAH SQUARE LOCATED BETWEEN THE OFFICE BUILDINGS ON THE AL MARYAH ISLAND OFFERS A DISTINCTIVE OUTDOOR EXPERIENCE TO ITS VISITORS.

MART - NİSAN 2013 / MARCH - APRIL 2013 • NATURA 83


Projeler/Projects: Abu Dabi/Abu Dhabi

etkili bir çözüm geliştiren MSP, alanında uzman mimarlık, şehircilik, peyzaj mimarisi ve proje yönetimi gibi alanlardan kişileri bünyesinde barındırıyor. Sowwah Meydanı projesi, “LEED Altın Sertifika” sahibi olup ofisin diğer ödüllü projeleri arasında yer alıyor.

POSTMODERN VE YEREL... Mubadala Development Company, Al Maryah Adası’nda bulunan simetrik dört iş kulesinin çevrelediği alanda, çekici ve fonksiyonel bir kamusal alan tasarlaması için Martha Schwartz Partners’a teklif götürdü. Tasarım ekibi, meydan projesi için aldıkları ilhamın Arap Yarımadası’nın doğal ve kültürel geçmişinden gelen kumullar, geleneksel sulama sistemi (faraj), vahalar, Bedevi kumaşları ve son dönem Birleşik Arap Emirlikleri’nde popüler olan, Fransız Barok şato bahçeleriyle bağlantı kuran formel çalı şekillendirmesinden geldiğinden bahsediyor. Düz alanlarda tasarım yapmanın zorluğuna karşın Sowwah Meydanı renk kullanımı, Galleria ve kıyı alanıyla çağdaş bir kent estetiği sunuyor. Simetrik tasarım, meydana yine simetrik konumlanan iş kuleleriyle eşleşiyor. Meydandaki bina cepheleri mekanın tanımlanmasını sağlarken; içinden su akan, açısal kırıklara sahip yarıklar granit oturma elemanları boyunca devam ediyor. Yekpareymiş gibi görünen, özenli kesilmiş bu oturma elemanları heykelsi bir görünüme sahip. Projede ana malzeme olarak tercih edilen doğal taş aynı zamanda Sowwah Meydanı’na bakan birkaç iş kulesinin cephesinde de kullanıldı. Bu sayede binalar sanki zeminden ayrılıp üçüncü boyutta yükseliyormuş gibi bir izlenim uyandırıyor ve genel tasarımın organik görünümüne katkıda bulunuyor.

center located beneath the central square which will consist of two levels of retail space and public spaces including a waterfront promenade.

IN SEARCH OF CITY SPACES DESIGNED FOR ‘PEOPLE’ The project was designed by Martha Schwartz Partners (MSP), an international landscape architecture practice with offices in England, United States and China that has gained international recognition for moving landscape architecture beyond its foundations in landscape gardens. Working at the “intersection of landscape, art and urbanism”, MSP focuses on activating big scale urban sites and hybrid landscapes that have become increasingly common in 21st urban cities. MSP led by Martha Schwartz have designed and implemented numerous projects including parks, gardens, institutional landscapes, master plans and urban regeneration projects in more than 20 countries. Founded by Martha Schwartz, who has over 30 years of experience as a landscape architect and artist on a wide variety of projects located around the world is globally known for creating sustainable, functional and attractive urban spaces 84 NATURA • MART - NİSAN 2013 / MARCH - APRIL 2013


Su kanalı planı 1- Özel üretim tasarlanan oturma elemanı, 2- Su yolu 3- Oturma elemanının zemine oturduğu nokta 4- Su yoluna ait katmanlar, 10mm, 5- Su yolu sınırı 6- Çalı tepesi ile olan sınır, 7- Taş oturma yüzeyi 8- Değişken su seviyesi

Sowwah Meydanı’na yayılan yeşil çalı tepeleri, ofis katlarından bakıldığında daha net algılanan, alana yayılmış yaya akslarını tanımlıyor. Çalı tepeleri boyunca ya da tepelerin arasına granit oturma elemanları yerleştirilmiş. Bazı oturma elemanları ise serinlik sağlamak için üzerleri örtülerek kapatılmış. Gerek çalı havuzları gerekse oturma elemanları irrasyonel formlara sahip. Böylece yeşil ve taş elemanlar arasında birlik de sağlanmış oluyor.

SOWWAH MEYDANI, LEED ALTIN SERTIFIKA SAHIBI... Gerek form gerekse bitkilendirme tasarımı ile abartıya kaçmayan proje, sahip olduğu sürdürülebilir tasarım ilkeleri sayesinde dikkatleri üzerine çekiyor. Sakin ve dinlendirici bir atmosfer yaratması için projede, oturma elemanları içinden geçen kanallarda su akıtılıyor. Projenin sürdürülebilir tasarım ilkelerinden bir tanesi, düşeyde kırık açılarla yükselen çalı tepelerinin, yatay bitkilendirmeye nazaran %145 oranda daha fazla yeşil alan olanağı sağlıyor olması. Düşey bitkilendirme ile su tüketimi, nemi %100’de tutarak düşürüldü. Bu çevre dostu tercihleriyle Sowwah Meydanı, çevresini saran iş kuleleri arasında etkili bir mikroklima yaratmayı başardı. Projede kullanılan aydınlatma, geceleri granit oturma elemanlarının hatlarını ortaya çıkartacak şekilde tasarlanmış. Havanın

TASARIMI TARİHTEN VE YÖRESEL MİMARİDEN ETKİLENEN MEYDAN, SU VE YEŞİL ELEMAN KULLANIMI KONUSUNDA YENİLİKÇİ ÇÖZÜMLER SUNUYOR. THE DESIGN OF THE SQUARE, INSPIRED BY HISTORY AND LOCAL ARCHITECTURE, OFFERS INNOVATIVE SOLUTIONS IN THE USAGE OF WATER AND GREENERY.

with a team consisting of professionals from related fields such as architecture, urbanism, horticulture and project management.

HYPERMODERN YET LOCAL Martha Schwartz Partners was asked by Abu Dhabi based real estate developers Mubadala Development to create an attractive and functional urban space on Al Maryah Island on a site surrounded by the district’s four symmetrically oriented commercial towers. The design team commented that the inspiration for the Square was derived from the nature and culture of the Arabian Peninsula: dunes, traditional irrigation systems (falaj), oasis, the patterns of Bedouin textiles and the popular use of formal clipped hedges in the United Arab Emirates, which themselves are inspired by formal techniques of French baroque château gardens. To overcome the difficulties of designing on a huge flat area, the design of Sowwah Square presents a contemporary urban aesthetic generated by the use MART - NİSAN 2013 / MARCH - APRIL 2013 • NATURA 85


Projeler/Projects: Abu Dabi/Abu Dhabi

of colorful natural stones arranged in ornate patterns creating a visual kaleidoscope of different zones characterized by green mounds in different shapes and volumes. On the east side of Sowwah Square there are three main pedestrian routes that access the commercial towers, the Galleria and the waterfront. In plan the symmetric layout of the project visible from the neighboring towers simply matches the symmetrical orientation of the surrounding volumes to the square. Angular lines in the pavement are utilized alongside the seating elements and the façades of the buildings, marking the edges of the site. These sculptural seating elements have been set off precisely from the perimeter of the site as part of a ripple effect that leaves an impression on the visitor as if they are made of one big piece of stone. Natural stone is the main design material of the pavement and urban furniture continuing its use from the surrounding façades. Thus, the façades look as if they continue through to the ground level and into the stone pavement. Large green vegetation mounds that define the main walking routes are spread all over the square, making it easier to see the pedestrian network from the upper levels. Marble seating elements are placed among and alongside these green mounds, some sheltered by trees to create cooler spaces. Irregular organic forms have been used to design these seating elements (also for the green mounds) that can be interpreted as an attempt to join the forms of plants and stone.

LEED GOLD CERTIFICATE SAHİBİ MEYDAN, ÇOK ÖZEL BİR AYDINLATMA SİSTEMİ İLE AYDINLATILIYOR. THE SQUARE WHICH RECEIVED A LEED GOLD CERTIFICATE WITH ITS ENVIRONMENT FRIENDLY DESIGN, IS ILLUMINATED WITH A SPECIAL LIGHTING SYSTEM.

86 NATURA • MART - NİSAN 2013 / MARCH - APRIL 2013

Oturma elemanı detayı 1- Çalı tepecik, 2- Su yolu, 3- Pürüzsüz yüzeyli granit oturma elemanı 4- Tahta çivi, 5- Beton temel, 6- Doğal taş zemin 7- Oturma elemanı ile eşleşmesi için zeminde kullanılan granit yüzey 8- Aydınlatma tesisatı, 9- Doğal taş zemin, 10- Cam ve pancur kaplı, yansıtıcı boya ile boyalı boşluk


Zemin kaplama köşe detayı Özel üretilen köşe üniteleri

MİMAR / ARCHITECT: Martha Schwartz Partners YER / LOCATION: Abu Dhabi, Birleşik Arap Emirlikleri / United Arab Emirates YIL / YEAR: 2012 PROGRAM: Kent Meydanı / Urban Square MALZEMELER / MATERIALS: Mermer ve taş / Marble and stone OTURMA ALANI / TOTAL AREA: 26.000 m2

PROJEDEKİ KÖŞE DETAYLAR İÇİN ÖZEL ÜRETİLEN PARÇALAR KULLANILDI. CUSTOM MADE CORNER UNITS WERE USED IN SOWWAH SQUARE.

MART - NİSAN 2013 / MARCH - APRIL 2013 • NATURA 87


Projeler/Projects: Abu Dabi/Abu Dhabi

PROJEDE TEK PARÇA TASARLANAN GRANİT OTURMA ELEMANLARI DİKKAT ÇEKİYOR. THE MONOLITHIC GRANITE SEATING UNITS ARE DISTINCTIVE DESIGN ELEMENTS.

88 NATURA • MART - NİSAN 2013 / MARCH - APRIL 2013


LEED GOLD CERTIFICATE. In addition to the decision to balance bold forms and materials, the project is notable for its sustainable design consciousness. To create a serene atmosphere, water features are incorporated into long stone benches that wrap alongside the green mounds. This enables a playful and tactile experience throughout the urban square. The sustainable features of the project include steep angulated green mounds that create 1.45 times more green space than level planters. In addition, water consumption is reduced by vertical planting, maximizing 100% of the irrigation moisture. With all these sustainable features, the project succeeds in creating an effective microclimate between the structures of the existing built environment and ecology of the desert climate. In terms of an ambient experience, lighting elements focus on the trees and the marble seating elements to further define their sharp outlines in the evening. After sunset, the illuminated trees also serve to define walking paths in the large city square. This innovative sustainable design by Martha Schwartz Partners has resulted in a GOLD LEED certificate at the project’s completion in 2012. As we are accustomed to noting big-scale urban design projects especially in the north from European countries, the emergence of this kind of urban practice in the south in the Arabian Peninsula is refreshing. In this respect, Sowwah Square provides a distinctive urban experience in an area of the world where urbanism and ecology are finally starting to mature. Zemin döşeme detayı 1- Sekili gelişme alanı, 2- Pürüzsüz yüzeyli granit oturma elemanı 3- Oturma elemanının zemine oturan kısmı , 4- Oturma elemanı sınırı 5- Yeşil çalı sınırı, 6- Su yolu

kararmasının ardından aydınlatılan meydandaki ağaçlar, yayaların takip edebileceği yürüme akslarını bariz kılıyor. Martha Schwartz Partners tarafından tasarlanan bu çok yönlü yenilikçi proje, bütün bu özellikleriyle 2012‘de tamamlanır tamamlanmaz ödül aldı. LEED (Leadership in Energy and Environmental Design), ABD Yeşil Bina Konseyi tarafından geliştirilen, tasarım ve uygulama aşamalarıyla sürdürülebilirlik anlamında öncü yapılar için geliştirilmiş bir puanlama sistemine verilen genel bir isim. LEED puanlama sürecinde yapıların inşaat ve kullanım süreçleri açısından çevresel etkilerini puanlayan beş farklı çevresel etki kategorisi bulunmakta. Puanlama tamamlandıktan sonra sertifika seviyesini belirleyen LEED sisteminde, 100 üzerinden 6079 puan aralığı Altın Sertifika’ya karşılık geliyor. Büyük ölçekte kentsel tasarım projelerinin genelde Avrupa ülkelerinden (çoğunlukla İskandinav ülkelerinden) geldiği günümüzde, böylesine bir kentsel deneyimin Arap Yarımadası’nda ortaya çıkması son derece umut veren bir gelişme. Birkaç ay önce tamamlanan Sowwah Meydanı, sıcak iklimli Abu Dabi’de bile ayırt edilebilir bir kentsel deneyim sunuyor.

TASARIMA HAKİM SİMETRİ, KULLANILAN FARKLI BÜYÜKLÜK VE RENKTEKİ YEŞİL TEPELER İLE TAŞ ELEMANLAR SAYESİNDE MONOTONLUĞUNU YİTİRİYOR. THE SYMMETRY OF THE DESIGN IS BALANCED WITH GREEN SLOPES IN DIFFERENT SIZES AND HUES AS WELL AS THE STONE ELEMENTS SCATTERED THROUGH THE SQUARE.

MART - NİSAN 2013 / MARCH - APRIL 2013 • NATURA 89


Proje/Project: Atina/Athens

Akdeniz efsanesi

DIVERCITY ARCHITECTS ATINA BANLIYÖSÜNDEKI PSYCHIKO EVI ILE AKDENIZ MIMARISI KAVRAMINI ILERIYE TAŞIYOR. YAZI-TEXT: GÖKHAN KARAKUŞ / FOTOĞRAF-PHOTO: ERIETA ATTALI

90 NATURA • MART - NİSAN 2013 / MARCH - APRIL 2013


A

kdeniz mimarisinin efsanesi kimi zaman gerçeğini geride bırakır. Diğer pek çok hala yaşayan gelenekte olduğu gibi, Akdeniz mimarisi de yeni, daha çağdaş gelişmelere tezat teşkil eden bir tarihi kimliğe sahip. Akdeniz mimarisi fikrinin 20. yüzyılın başlarında A.B.D.’de Akdeniz Canlanması olarak bilinen tarihselci tarzla başlamış olması durumu daha da karmaşıklaştıran bir gerçek. İspanyol emsallerinden etkilenen Akdeniz Canlanması 1910’lardan 1940’lara kadar Amerika’nın California ve Florida gibi sıcak eyaletlerinde popüler bir mimari tarzıydı. Bu tarihselci tarz, stukko duvar yüzeyleri, düz ya da az eğimli terrakotta ve seramik çatıları, kemerleri, desenli ya da seramik kaplı parapet duvarlarıyla belirginleşiyordu. Hollywood yıldızlarının Sunset Bulvarı gibi filmlerde karşımıza çıkan Akdeniz tarzı evleri, savaş sonrası Amerikan banliyölerinde beliren milyonlarca Akdeniz tipi eve ilham kaynağı oldu. Buna karşın Avrupa’da modern Akdeniz mimarisi bir tarz olarak değil, modernizmin alan ve ışığa olan ilgisine paralel, organik bir yaklaşım olarak gelişti. Josep Lluís Sert, Eileen Grey ve Le Corbusier gibi önde gelen modern mimarlar Akdeniz’de buranın iklim ve yaşam tarzından yararlanan ama bir tarz oluşturma çabası gütmeyen konut örnekleri yarattılar. Bu mimaride, iç ve dış mekanları bağlayan alan akışı, kaya, deniz ve bitkilerin dramatik topografisi ile birleşerek tarz ve biçimden çok, çevreyi vurguluyordu. Le Corbusier hayatının son dönemini bu mimarinin basit bir örneği olan Fransa’nın Roquebrune-Cap-Martin kasabasında kendi tasarladığı, taş bir temele oturtulan küçük, ahşap bir kulübede, her gün yüzdüğü Akdeniz’in kıyısında geçirdi. Bugün bu modern Akdeniz mimarisinin idealleri, özellikle Akdeniz ülkelerinde, yeni yaşam biçimlerinin gelişimine paralel, yeni ve farklı eğilimler gösteriyor. Akdeniz mimarisinde tarihselcilik ve sürekli yeniden ısıtılıp önümüze konan geç modernizm artık yerlerini giderek karmaşıklaşan müşteri gereksinimleriyle, şehirleşmeyle ve doğayla geçmişi birleştirme arzusuyla doğrudan iletişim kuran bir mimariye bırakıyor. Bunun yeni tamamlanan bir

MYTHS OF THE MEDITERRANEAN DIVERCITY ARCHITECTS EXTENDS THE IDEA OF MEDITERRANEAN ARCHITECTURE IN THE PSYCHIKO HOUSE IN SUBURBAN ATHENS.

T

he legend of Mediterranean architecture sometimes outstrips its reality. As with many other living traditions, the architecture of the Mediterranean has a historical identity that is in contrast to newer, more contemporary developments. The fact that the idea of Mediterranean architecture started off as a historicist style known as Mediterranean Revival in the U.S. in the early 20th century further complicates the issue. The Mediterranean Revival influenced by Spanish precedents was a popular style of architecture from the 1910s to 1940s in America’s warm weather states such as California and Florida. This historicist style was characterized by stuccoed wall surfaces, flat or low-pitched terracotta and tile roofs, arches, scrolled or tile-capped parapet walls. The image of hilltop mansions of Hollywood stars in the Mediterranean style visible in films such as Sunset Boulevard was the impetus for the further popularity of Mediterranean architecture in millions of examples in post-war American suburbia. In contrast, in Europe the Mediterranean modern evolved not as a style but as an approach developed in a more organic way in line with modernism’s interest in space and light. Leading modern architects such as Josep Lluís Sert, Eileen Grey and Le Corbusier created examples

AKIŞKAN KÜTLESİ İLE DİKKAT ÇEKEN PSYCHIKO EVİ ATİNA’NIN ŞIK BANLİYÖSÜ PSYCHIKO’NUN YAMAÇLARINA İNŞA EDİLDİ. THE FLOWING FORMS OF THE PSYCHIKO HOUSE ATTRACT ATTENTION ON THE HILLS OF THE UPSCALE PSYCHIKO NEIGHBORHOOD OF ATHENS.

MART - NİSAN 2013 / MARCH - APRIL 2013 • NATURA 91


Proje/Project: Atina/Athens

TAŞ VE MERMER KAPLI YÜZEYLERİN BULUNDUĞU PROJE, ATİNA AKROPOLÜ’NE GÖNDERME YAPIYOR. THE HOUSE PAYS TRIBUTE TO THE ACROPOLIS WITH ITS MARBLE AND STONE SURFACES.

92 NATURA • MART - NİSAN 2013 / MARCH - APRIL 2013


Vaziyet planı/Site plan

örneği, İngiltere-Yunanistan bazlı Divercity Architects tarafından Yunanistan’ın Atina kentinde 2007-2012 yılları arasında inşa edilen Psychiko Evi, son dönemde mimari ve yaşam tarzını entegre etmekteki başarılarıyla ün kazanan ev ve oteller arasındaki yerini aldı. Kurucu ortak Nikolas Travasaros’un babası Takis Travasaros’un şirketi ‘trac’ ile paralel yürüttüğü tasarım ile ortaya çıkan ev, çağdaş yaşam ile şehir şartlarının nasıl yeni bir mimari tasarım ortaya çıkarabileceğinin dramatik bir örneği... Beş kişilik bir aile için tasarlanan bu 600 m2’lik konut, Atina’nın kuzeydoğusunda bulunan tepelik, seyrek yerleşimli, şık banliyösü Psychiko’da, Marousi’deki 2004 Olimpiyat Parkı’na karşı konumlanmış. Önemli bir tasarım gereksinimi, çekirdek ve geniş aileleri ve arkadaşlarıyla aktif bir sosyal hayata ve geniş bir sanat ve tasarım koleksiyonuna sahip olan müşterilerinin türlü ilgi alanlarına karşılık vermek olmuş. Şehir ölçeğinde tasarım, evin eğimli konumunda şehrin dramatik manzarasından yararlanmak için gerekli açıklığı, komşu evlere karşı korunması gereken mahremiyetle dengelemek bir başka tasarım ihtiyacı olarak ortaya çıkmış. Mimarın stratejisi evin her katını bu programlardan birine tahsis etmek olmuş: Alt kat koleksiyonlara, üst kat aile yaşantısına, orta kat ise iç ve dış sosyalleşme mekanlarına ayrılmış. Tasarım, alandan fırlayan birkaç büyük hacimle çeşitli fonksiyonlar için özgür alan akışı düzenlenmesi üzerine kurulu. 21. yüzyılın bilgisayar destekli tasarım üslubunun tipik form ve hacimleri,

PSYCHIKO BÖLGESİ ATİNA’NIN AYRIK NİZAM, BAHÇELİ KONUTLARIN BULUNDUĞU BİR BANLİYÖSÜ. THE SUBURBAN NEIGHBORHOOD OF PSYCHIKO IS COVERED WITH DETACHED VILLAS AND LANDSCAPED GARDENS.

of residential architecture in the Mediterranean that was not a style but a way to take advantage of the Mediterranean climate and lifestyle. In this architecture, flowing space connecting indoor to outdoor areas integrated with the dramatic topography of rock, sea and vegetation highlighted the environment more so than style or form. In an important aspect of his legacy, Le Corbusier would spend the end of his life in a basic example of this architecture in a small wood cabin on a stone base of his own design integrated into the seaside of Roquebrune-Cap-Martin, France, swimming everyday in the Mediterranean. Today the ideals of this modern Mediterranean architecture are showing new and distinct tendencies especially in the Mediterranean countries in parallel to the evolution of new modes of living. Historicism and rehashed late modernism in Mediterranean architecture is now being replaced by a direct engagement with more complex client needs, increasingly urbanized conditions and desire to connect to nature and the past. One recently completed example is the Pyschiko House , 2007-2012 in Athens, Greece by the U.K.-Greece practice Divercity Architects, one of a number of residential homes and hotels that have gained the firm notoriety MART - NİSAN 2013 / MARCH - APRIL 2013 • NATURA 93


Proje/Project: Atina/Athens

94 NATURA • MART - NİSAN 2013 / MARCH - APRIL 2013


PSYCHIKO EVİ, YAPILAŞMIŞ ŞEHİR ŞARTLARINDA ÇAĞDAŞ TASARIMLARIN NASIL UYGULANABİLDİĞİ SORUSUNA VERİLEN ETKİLİ BİR YANIT NİTELİĞİNDE. THE PSYCHIKO HOUSE ANSWERS THE QUESTION OF HOW CONTEMPORARY DESIGN CAN BE MADE IN BUILT URBAN CONDITIONS.

MART - NİSAN 2013 / MARCH - APRIL 2013 • NATURA 95


Proje/Project: Atina/Athens

EV SAHİPLERİNİN ESKİ SPOR ARABA KOLEKSİYONU İÇİN EVİN BODRUM KATINDA ÖZEL BİR ALAN TASARLANDI. THE VINTAGE SPORTS CAR COLLECTION OF THE OWNERS ARE EXHIBITED AT THE BASEMENT OF THE HOUSE.

alan ve hacim kullanımını 20. yüzyıl modernizminin sınırlarından öteye taşıyor. Bu açık, güneş ışığıyla dolan alanlar modern Akdeniz mimarisinin tarzına paralel olmakla beraber, bu tarzı temel ancak yoğun taş kullanımı ile daha ileri götürmeyi başarıyor. Bu, beyaz duvarların alanı keserek alt katın taş duvarlarıyla kesişen kemerleri ve paralel hatlarıyla sağlanıyor. Şeritler halinde düzenlenen kayrak taşı, evleri üzerinde bulundukları alana ve coğrafyaya bağlayan ana eleman olarak kullanılıyor. Mimarlar Yunanistan’ın Attica bölgesinde arazide beneklenen taş ocaklarının, kayrak taşı kullanımına ilham verdiğini söylüyor. Bu duvarlar çok değerlikli bir tasarım stratejisi ile, gökyüzü ve toprağı, madde ve uzayı sembolik ve pratik anlamda bağdaştırıyor. Mimar bu duvarlardan evin ‘’khthonik çekirdeği’’

96 NATURA • MART - NİSAN 2013 / MARCH - APRIL 2013

for their strong integration of architecture and lifestyle. Led by founding partner Nikolas Travasaros in a practice that is aligned with his father Takis Travasaros’ firm trac, the design for the Pyschiko House is a dramatic example of how contemporary living and urban conditions can generate new architectural design. The 600 m2 residence for a family of five is located on a 1,000 m2 plot in Psychiko, a hilly low-density upscale suburb in the northeast of Athens overlooking the 2004 Olympic Park in nearby Marousi. The designers needed to integrate the diverse interests of the clients leading an active social life with immediate and extended family and friends, and also acc0mmodate a substantial art and design collection. At an urban scale the design also had to balance the openness needed to take advantage of the dramatic views towards the city from the sloping site, while providing privacy from adjacent homes. The architect’s strategy was to align each level of the home with one of these programs: the lower floor for their collection, the upper floor for family life and the middle floor for indoor and outdoor socializing. The design consists of a number of sweeping forms that project through the site organizing a free flow of space for various functions. These shapes and volumes typical of the computer generated design idiom of the 21st century expand the use of space and volume


Kesit/Section

Kesit/Section

MART - NİSAN 2013 / MARCH - APRIL 2013 • NATURA 97


Proje/Project: Atina/Athens

Bodrum kat planı/Basement floor plan

Giriş kat planı/Ground floor plan

Birinci kat planı/First floor plan

98 NATURA • MART - NİSAN 2013 / MARCH - APRIL 2013


İSİM / NAME: Psychiko Evi / Psychiko House MİMARLAR /ARCHITECTS: Divercity Architects YER / LOCATION: Atina, Yunanistan / Athens, Greece TARİH / DATE: 2012 BİNA TİPİ / BUILDING TYPE: Konut / Residential MALZEMELER / MATERIALS: Taş, mermer, cam ve beton / Stone, marble, glass and concrete

olarak bahsediyor. Yunanca’da ‘’yeraltına ait’’ anlamına gelen “khthonik” kelimesinde fiziksel olarak toprağın altına olduğu kadar, yeraltı dünyasının bereket kaynağı ruhlarına ve tanrılarına gönderme de var. Bu yerin altına gömülen kayrak taşı duvarlar, yapısal ve simgesel olarak evin temellerini meydana getiriyor. Evin çevresini sınırlayan bu taş duvarların güçlü temel formları merkezi yaşam alanını fiziksel ve sembolik olarak çevreleyip koruyarak, içeride ailenin ve sosyal ilişkilerin gelişmesine olanak sağlıyor. Bu sembolizm, özellikle mimarın çağdaş bir fonda çok yalın bir tasarımla; malzeme, tarih ve dinin taşıdığı anlamlarla bağlantı kurma arzusu açısından dikkat çekici. Taşın medeniyet boyunca insanlık için taşıdığı fiziksel ve spiritüel özellikler Divercity’nin tasarımında bariz olarak görülüyor. Projede güçlü, temel ama aynı zamanda da biraz varoluşçu bir taş uygulaması var. Ancak en önemlisi projenin tamamındaki bu yaygın taş uygulaması (Alt katta beyaz mermer, mutfakta ise damarlı beyaz mermer kullanılıyor.) malzemesel ve spiritüel eğilimli yeni bir Akdeniz mimari tipine dair potansiyeli ortaya koyuyor. Mimarlar Psychiko Evi’nde açık bir iç ve dış mekan ihtiyacını, Akdeniz ikliminin ve evin doğal/kentsel konumunun avantajlarından yararlanarak karşılıyorlar. Ama materyal ve simgesel ifade biçimi olarak doğal taşı seçerek bu ince, varoluşsal adımı daha ileri götürüyorlar. Divercity bu abartısız ve ferah mimaride, 21. yüzyıl tasarımının dramatik form ve hacimlerinde taşa, toprağa ve kendi simgesel gücüne yönelik daha derin bir anlam kazandırıyor.

past the limits of 20th century modernism. Moreso these open, sunlit spaces are in line with the style of modern Mediterranean architecture, but advance it further through a basic yet profound use of stone. This is achieved through a series of raking lines and arcs in white walls that slice through the site generating living spaces as they intersect with the stone clad walls of the houses lower floor. This stone, a grey quartzite arranged in strips, is the primary element connecting the house to its site and geography. According to the architects, the stone quarries that dot the landscape of Attica, Greece inspired the use of quartzite. These walls resolve symbolically and practically ground and sky, matter and space in a multivalent design strategy. The architect refers to these walls as the “chthonic core” of the house with the word chtonic meaning in Greek “in, under, or beneath the earth”, in reference to the earthy and subterranean but also pertains to deities or spirits of the underworld where it has connotations of the fertility of the earth and fertility in general. The quartzite walls are buried into the ground creating the foundations of the house structurally and symbolically. The strong basic forms of the stonewalls that delimit the houses perimeter physically and symbolically enclosing and protecting the central living space allowing for the

İKİNCİ KATA AİT KOLU TAŞIYAN SERBEST AYAKLAR, DOĞAL TAŞ MALZEME KULLANILARAK KAPLANDI. THE STURUCTURAL ELEMENTS SUPPORTING THE ARC ON THE SECOND FLOOR ARE COVERED WITH NATURAL STONE.

MART - NİSAN 2013 / MARCH - APRIL 2013 • NATURA 99


Proje/Project: Atina/Athens

Maket/Model

PROJE, NİSPETEN EĞİMLİ ARAZİYE OTURAN VE BİRBİRİ ÜZERİNDE KAYAN HACİMLERDEN OLUŞUYOR. THE HOUSE CONSISTS OF SLIDING VOLUMES ON A SLOPE.

Tasarım diyagramı/Diagram concept

100 NATURA • MART - NİSAN 2013 / MARCH - APRIL 2013


Detay/Detail 1- Girintiye yerleştirilmiş floresan tüp lamba 2IPE200/100 3- Çelik profil 30*10mm 4- Techno kuvars zemin döşeme seramikleri, genişlik: 12-16mm, 2mm derz 5- Su yalıtımlı membran 6- 8cm izolasyon kaplı düzeltme şapı 7- Beton zemin 8- Yağmur oluğu 9- Su yalıtımlı membran 10- VALS QUARTZITE cins doğal taş, uzunluk: 50-150cm 11- Çelik profil 12- Kenet 13- Pencere, alüminyum doğrama 14- Stor perde 15- Titus FI-30 havalandırma kanalı 16- Stor perde 17- Gizli erişim paneli

1- T5 Recessed sealed fluorescent tube lighting 2IPE200/100 3- Steel profile 30*10mm 4- Techno quartz floor tiles (w) 12-16mm, 2mm joint 5- Waterproofing membrane 6- Lightweight reinforced concrete (w) 8cm with embedded insulation 7- Concrete screed 8- Rain gutter 9- Waterproofing membrane 10- Natural stone VALS QUARTZITE, variable wall thickness, lenght: 50-150cm 11- Steel profile 12- Steel profile ties 13- Keller minimal window system/2-track aluminum sliding system with shutter 14- Roller blind 15- Titus FI-30 high throw linear slot ceiling diffuser 16- Silent Gliss motorized roller blind system 17- Hidden access panel

growth of the family and the social relations inside. This symbolism is especially of interest in how the architects desire to connect to the meanings behind material, history and religion in a very spare design for a decidedly contemporary social setting. The physical and spiritual properties that stone has always conveyed for human civilization are readily apparent here in Divercity’s design. The application of stone is forceful, elemental yet subtly existential. But importantly this expansive use of stone throughout the project, (white marble is used in the lower floor, a veined white marble for the kitchen), shows the potentials of a new type of Mediterranean architecture with material and spiritual tendencies. In the case of the Psychiko House the architects have met the needs of an open, indoor and outdoor space to take advantage of the Mediterranean climate and natural/urban setting. But they have taken a subtle and existential step further with stone as their means of material and symbolic expression. In their understated architecture, Divercity has given stone a deeper meaning tied to the land and it symbolic power but in vital forms and volumes tied to 21st century design.

DIŞ MEKANDA OLDUĞU GİBİ İÇ MEKANDA DA AÇIK RENKLER HAKİM. SUBDUED TONES PREVAIL BOTH IN OUTER AND INNER SPACES.

MART - NİSAN 2013 / MARCH - APRIL 2013 • NATURA 101


Projeler/Projects: İstanbul

Ekolojik modernite 2012 THE GREEN GOOD DESIGN ÖDÜLÜ’NÜN SAHIBI OLAN ONE & ORTAKÖY, ÇEVRESINDEKI TOPOGRAFYAYLA UYUMLU TASARIMI VE SÜRDÜRÜLEBILIR YAPISIYLA BÜTÜNSEL BIR BAŞARI ÖRNEĞI. YAZI-TEXT: GÖZDE KAVALCI

102 NATURA • MART - NİSAN 2013 / MARCH - APRIL 2013


MART - NİSAN 2013 / MARCH - APRIL 2013 • NATURA 103


Projeler/Projects: İstanbul

İ

stanbul, artan nüfusu ve hızla değişen çehresiyle birlikte büyük bir ivmeyle yükselen yapılarıyla mimarlık eleştirilerinin odağı olmuş durumda. Özellikle iş merkezlerinin konumlandığı yeni gelişen Levent-Maslak hattı ve Boğaz köprülerinin çevreleri, hızla yükselen yapıların görüldüğü bölgeler. Eleştirilerin şehir silüetini bozan ve ekoloji karşıtı yapılarda yoğunlaştığı bugünlerde, Boğaziçi Köprüsü ile Levent-Maslak hattı arasında, Ortaköy’de konumlanan One & Ortaköy birçok özelliği ile bölgedeki modern yapılaşmaya örnek teşkil ediyor. Yanıbaşındaki tepe ve bulunduğu çevre ile uyum içerisinde tasarlanan karma kullanımlı proje, iki bina ve bir avludan oluşuyor. Birbirine bağlı dört silindirik yapıdan oluşan konut binası ve yine amorf bir form olarak beliren öğrenci yurdu ortadaki avlu ile birleşiyor. Projenin formu, cepheleri ve çeşitli fonksiyonları içeren genel organizasyonu deneysel bir dizi strateji ile geliştirilmiş ve farklı iki fonksiyona ait kütleler topografik olarak ele alınmış. Projenin mimari tasarımını gerçekleştiren İstanbul ve New York tabanlı mimarlık şirketi Global Architectural Development, tasarım yaklaşımı doğrultusunda alana dağıtılan farklı programların kullanımını optimize etmek için farklı kat planları ve panaromik cephe kullanmış. Projenin bütünsel bir yaklaşımla etrafındaki topografya ile ilişkide olacak şekilde ele alınması ve bu amaçla yoğun peyzaj kullanımının, çatı başta gelmek üzere tüm alanlara yayılması projenin temel özelliklerinden birisi. GAD’ın kurucusu Gökhan Avcıoğlu, amaçlarından birisinin de, projenin eski yapılarda olduğu gibi dört mevsime adaptasyon göstermesi ve tüm yılın ihtiyaçlarını karşılayan bir yaşama alanı olması olduğunu söylüyor. Yapılarda kullanılan malzemelerin seçimi ve kullanım biçimi de, tam olarak bu amaca hizmet edecek şekilde gerçekleştirilmiş. İki binanın cephesi de, tarihi 3 milyon yıla dayanan Ünye taşı kullanılarak sarılmış. Ünye taşı doğal yapısı, dayanıklılığı, yaşlandıkça estetik değerini yitirmeden kapladığı binaya bir karakter kazandırması gibi özellikleriyle dış cephelerde tercih edilen bir taş türü olarak biliniyor. Farklı renk tonlarında da çıkartılan taş, yaz mevsiminde iç mekanları serin tutması, kış mevsiminde ise soğuğu içeriye geçirmemesi ile yapıların ikliminde büyük önem taşıyor. Ancak Ünye taşının, GAD tarafından bu amorf hacimleri kaplamak üzere kullanılmasında önemli bir sebep daha var ki, bu da yapıların güneş ışığını dört

104 NATURA • MART - NİSAN 2013 / MARCH - APRIL 2013

Vaziyet planı/Site plan

HIP ECOLOGIST ISTANBUL BASED GAD SHOWS THE POSSIBILITIES OF SUSTAINABLE ARCHITECTURE IN THEIR AWARD WINNING RESIDENTIAL COMPLEX ONE & ORTAKÖY.

A

s Istanbul’s population increases and its environment changes, the rapid rise of new construction in the city has become the target of architectural critics. This is especially true for the developing business districts on the Levent-Maslak axis and the areas on either side of the Bosphorus bridges. In these areas where the high density of new construction has been criticized for degrading the skyline and ecology, the One & Ortaköy residential project located in Ortaköy between Levent-Maslak business areas and the Bosphorus Bridge creates an exemplary model for the possibilities of modern construction in the area with its many sensitive features. This mixed-use project designed in harmony with the adjacent hillside and urban surroundings is primarily composed of two buildings and a courtyard. The primary residential building consisting of four conjoined cylindrical volumes is connected to the amorphously shaped smaller student dormitory by this courtyard. The overall form of the building, the façade and the organization of the multifunctional general plan have been developed through an experimental design strategy with the functionally separate volumes approached with the context and topography in mind. The architecture of the project completed in 2012 by Istanbul and New York based architectural practice Global Architectural Development has been conceived with the firm’s design methods optimizing the programs distributed through the site through the use of different floor plans and a panoramic façade treatment. Another one of the main features of the project is the high use of landscaping throughout the site including the


DÜŞEYDE YÜKSELMEYİ REDDEDEN PROJE, BULUNDUĞU ÇEVREDEKİ BİNALARIN IŞIK VE HAVA ALMASINA ENGEL TEŞKİL ETMİYOR. THE PROJECT HAS A RESTRAINED VERTICALITY WHICH ALLOWS THE NEIGHBORING BUILDINGS TO RECEIVE LIGHT AND AIR.

Kesit/Longitudinal section

MART - NİSAN 2013 / MARCH - APRIL 2013 • NATURA 105


Projeler/Projects: İstanbul

Tasarım diyagramı Diagram concept

KOŞU PARKURU, YÜZME HAVUZU VE SPOR ALANLARI GİBİ FONKSİYONLAR İÇERECEK ŞEKİLDE TASARLANAN ÇATI, YAPAY BİR TOPOGRAFYA NİTELİĞİNDE. THE ROOF FEATURES A RUNNING TRACK, SWIMMING POOL AND SPORTS AREA FORMING AN ARTIFICIAL TOPOGRAPHY.

106 NATURA • MART - NİSAN 2013 / MARCH - APRIL 2013

Cephe detayı/Façade detail 1- Isı yalıtımlı alüminyum doğrama/ Thermal insulated aluminum window 2- 12cm beton parapet/ Concrete parapet, 12cm 3- 40mm taşyünü izolasyon/Mineral wool insulation, 40mm 4- Konstrüksiyon boşluğu/Construction void 5- Ünye taş dış cephe yüzeyi Façade covered with Ünye stone


KONUT BİNASI, PANAROMİK CEPHEYE SAHİP SİLİNDİRİK DÖRT BİRİMDEN OLUŞUYOR. THE RESIDENTIAL BUILDING IS COMPRISED OF FOUR CYLINDRICAL UNITS WITH PANORAMIC FAÇADES.

mevsim farklı şekilde yansıtarak içinde yaşayan bireylere mevsim farklılıklarını hissettirmesi. Taşlar arasındaki fark, sabah ve akşamüstü ışıklarında dahi belirginleşebiliyor. Projede tercih edilen diğer elemanlar da aynı amaç doğrultusunda kullanılmış. Camlar mavi, yeşil ve naturel tonlarda farklılaştırılmış. Peyzajda ise, yaz-kış yeşil kalan ağaçlara ek olarak çiçek açarak veya yaprakları renk değiştirerek mevsim geçişlerini vurgulayan bitkiler seçilmiş. One & Ortaköy, ekolojik bağlamda çevredeki modernist değişime de örnek teşkil eden bir proje. Yerleştiği yamacın ve çevresindeki topografyanın özelliklerine saygı duyarak onlarla bütünleşmeyi amaçlayan, barındırdığı kütleleri gerek peyzaj, gerekse doğal malzemelerle örterek çevresine ait kılan bir mekan. Geniş hacimlere sahip iki binanın çatısı da bu doğrultuda peyzajla örtülürken, aynı zamanda yaşayanların ihtiyaçlarına karşılık verecek şekilde fonksiyonlar da içererek, mekanı her bölgesinde etkileşime açık bir alana dönüştürüyor. Koşu parkuru, yüzme havuzu ve spor alanları gibi fonksiyonlar içeren çatı, yoğun olarak barındırdığı peyzaj aracılığıyla çevredeki topografyaya uyum sağlayan yapay bir topografya oluşturuyor. Zemin ve bodrumdaki peyzaj ve dikey bahçelerle kavramsal olarak bütünleşen terasta, kullanılan bitki örtüsü ile geniş yansıtıcı yüzeyler kaplanarak yapının karbon emilimi azaltılmış.

roof to achieve a unity with the surrounding natural topography. GAD’s principal Gökhan Avcıoğlu notes that one of the aims of the design was to create a building that could adapt to the four seasons to create living areas that could meet needs throughout the year much in the way of historical buildings in Istanbul. The selection of materials and their application were determined primarily with this goal in mind. The façades of the two buildings were completely clad in Ünye stone, a type of yellow beige limestone from the northern Anatolia region of Turkey whose history dates 3 million years. Due to features such as it natural composition, strength, aesthetic durability over the long-term and the design character it gives buildings, Ünye stone has become identified as a stone favored on building façades. Furthermore, this stone which has many different tones, is known for its heat insulation properties in construction, keeping interior spaces cool in summer and insulating from cold air in the winter. For GAD, the Ünye stone that covers the diverse shapes of the building’s exterior was used because the MART - NİSAN 2013 / MARCH - APRIL 2013 • NATURA 107


Projeler/Projects: İstanbul

CEPHEDE KULLANILAN ÜNYE TAŞININ IŞIĞI KIRMA ÖZELLİĞİNDEN DOLAYI BİNADA DÖRT MEVSİMİ HİSSETMEK DAHA DA MÜMKÜN. THE ÜNYE STONE USED ON THE FAÇADE DIFFUSES THE LIGHT, ALLOWING THE RESIDENTS TO EXPERIENCE THE EFFECTS OF DIFFERENT SEASONS.

108 NATURA • MART - NİSAN 2013 / MARCH - APRIL 2013


YILDIZ SARAYI YAMAÇLARINA İNŞA EDİLEN PROJE, YOĞUN PEYZAJ TASARIMI VE TÜM CEPHEDE KULLANILAN ÜNYE TAŞI İLE BULUNDUĞU TOPOGRAFYAYA ADAPTE OLUYOR. THE BUILDING SITUATED ON THE HILLS OF THE YILDIZ PALACE GARDENS, ADAPTS TO ITS TOPOGRAPHY WITH ITS LANDSCAPE DESIGN AND STONE FAÇADE.

Çatıda yer alan ve yaz mevsiminde gölge sağlayacak, kış mevsiminde ise yağmurdan koruyacak yarı açık mekanlar ise, Ünye taşı ile kaplı cephenin terasa doğru süreklilik içerisinde uzanmasıyla oluşturulmuş. Boğaziçi Köprüsü’nün yapıya olan yakınlığı sebebiyle çatının projenin en görünür bölgesi haline gelmesi, çatıdaki bu yapay topografyanın çevresindeki yamaca uyacak şekilde gelişmesini belirlemiş. Çatıdaki sürdürülebilir tasarım göstergelerinden birisi de yağmur sularının toplanması. Biriken yağmur suları, yoğun bitki örtüsünü sulamak amacıyla kullanılıyor. Projenin, hem yapısal tasarımı hem de içinde yaşayanlara sunduğu etkileşim imkanlarıyla uluslararası bağlamda ödüllere layık görülmesi, mekanın sadece İstanbul dahilinde değil global olarak da ciddi bir önem taşıdığını ortaya koyar nitelikte. İçerdiği sürdürülebilir element ve sistemler sayesinde, The European Center for Architecture ve The Chicago Athenaeum tarafından düzenlenen ve her yıl dünyanın önde

stone surface reflects sunlight differently during each of the four seasons of the year, giving residents the opportunity to feel the change of seasons. Also adding to the variety of the experience in time, the differing color tones of each individual stone are also seen more clearly in the morning and late afternoon light. The other building elements were also used with this sense of variety of experience in mind. The glass windows are in different colors, blue, glass and transparent while landscaping consists of perennial tree types complemented by flowers and shrubs whose leaves change color and flower in different times of the year, also to emphasize the passage of time in the change of seasons. In its ecological approach One & Ortaköy is a possible model for the transformation of modern architecture happening in this quickly developing European section of Istanbul. Its primary objective is to respectfully integrate with the natural characteristics of its location on the hillside and the surrounding topography by covering its volumes with natural materials and landscaping. The large open roofs of each of the two buildings covered with landscaping provide different amenities for the use of the residents allowing for interaction with all parts of the complex. The roof that contains a running track, pool and recreation area has a dense level of landscaping that visually integrates with the natural topography behind it, creating a type of artificial topography. This roof garden conceptually

MART - NİSAN 2013 / MARCH - APRIL 2013 • NATURA 109


Projeler/Projects: İstanbul

BOĞAZİÇİ KÖPRÜSÜNE OLAN YAKINLIĞI DOLAYISIYLA YAPININ EN GÖRÜNÜR KISMI OLAN ÇATIDA YOĞUN PEYZAJ KULLANIMINA KARAR VERİLMİŞ. SINCE THE ROOF OF THE BUILDING IS VERY VISIBLE FROM THE BOSPHORUS BRIDGE, THE ARCHITECTS HAVE DECIDED TO TREAT THE ROOF AS A PART OF THE LANDSCAPE.

110 NATURA • MART - NİSAN 2013 / MARCH - APRIL 2013

combined with the landscaping on the ground floors and terrace gardens covers the broad reflective surfaces of the building reducing carbon absorption. Areas of the roof terrace covered by the extension of the Ünye stone cladding of the façade over the roof provides shade in the summer months and protection from rain in the winter. The importance of this artificial topography and its integration into the nature of the hillside also derives from the fact that the roof and other surface elements are the most visible aspects of the building when viewed from the entrance of the Bosphorus Bridge directly above. And lastly, another important ecological feature is the rainwater collection system of the roof which is used to water the thick plantings of the landscaped gardens. The project’s design for a dynamic material environment for its residents has been recognized by international awards, emphasizing its importance not only for Istanbul but also globally. Specifically, One & Ortaköy’s sustainable features and systems have gained it honors such as the European Center for Architecture and The Chicago Athenaeum 2012 Green Good Design award, the leading annual award given to ecological and sustainable projects and the 2012 International Property Awards High Commendation for a Multiple Residential Project in Turkey. The project


MİMAR / ARCHITECT: Global Architectural Development (GAD) YER / LOCATION: Ortaköy, İstanbul, Türkiye / Turkey YIL / YEAR: 2012 PROGRAM / PROGRAMME: Konut ve ofis / Residential and offices MALZEMELER / METERIALS: Ünye taşı, cam ve beton / Ünye stone, glass and concrete ALAN / AREA: 56.000 m2 TASARIM EKİBİ / DESIGN TEAM: Gökhan Avcıoğlu, Barış Uçar, Tahsin İnanıcı, Ozan Ertuğ

MART - NİSAN 2013 / MARCH - APRIL 2013 • NATURA 111


Projeler/Projects: İstanbul

YAPI, ŞEFFAF CEPHELERİ İLE DIŞARIDAKİ YEŞİLİ BİNA İÇİNE TAŞIYOR. THE BUILDING’S TRANSPARENT FAÇADES BRING THE OUTSIDE GREENERY INTO THE BUILDING.

112 NATURA • MART - NİSAN 2013 / MARCH - APRIL 2013


gelen ekolojik ve sürdürülebilir projelerinin ödüle layık görüldüğü 2012 Green Good Design ödülünü alan One & Ortaköy, International Property Awards 2012’de de Highly Commended Multiple Residence of Turkey ödülünün sahibi oldu. Proje aynı yılda AIA (The American Institute of Architects) tarafından GAD’ın diğer projelerinden Beşiktaş Balık Pazarı, Fatih Gedikpaşa GDKP kentsel tasarım projesi ve Borusan Müzik Evi ile birlikte New York LaGuardia Place-Center for Architecture’daki “Değişim: sergilenecek Ortadoğu’da 2000’li Yıllardan Bugüne Mimarlık ve Mühendislik” (Change: Architecture and Engineering in the Middle East, 2000-Present) sergisi kapsamında sergilendi. İçinde yaşayanların farklı ihtiyaçlarına cevap verecek fonksiyonların birbirine entegre olacak şekilde geliştirilmiş olması projeyi kendi içinde tutarlı kılıyor. Bu dahili entegrasyonun yanında, bulunduğu çevrenin topografyasına adeta eriyerek karışmasına olanak sağlayan tasarımıyla One & Ortaköy bütünsel bir başarı yakalıyor. İstanbul’un modernist yapılar ile imtihanındaki başarısı da, ancak yeni gelişen yapıların kendi varlığını ön plana çıkartmak adına çevresine meydan okumasından ziyade, çevresiyle denge sağlayabilmesi ve sürdürülebilir tasarım ile mümkün görünüyor.

was exhibited by the AIA (The American Institute of Architects) New York Chapter at their Center for Architecture along with other GAD buildings such as the Beşiktaş Fish Market, Fatih Gedikpaşa GDKP urban regeneration project and the Borusan Music House at the exhibition Change: Architecture and Engineering in the Middle East, 2000-Present in 2012. Responding to the diverse needs of residents through the integration of different functions has given the project a robust architectural consistency. Along with this integration, the building’s design that seamlessly blends into the topography successfully unites the whole ensemble. In contrast to the current crop of modernist buildings in Istanbul that pay no heed to their surroundings, One & Ortaköy shows that even in the city’s hodge-podge urban development it is possible to be in harmony with its topographic and ecological context while creating a visually distinct piece of architecture. MART - NİSAN 2013 / MARCH - APRIL 2013 • NATURA 113


2013 Etkinlik Takvimi / 2013 Event Calendar

YAPI TURKEYBUILD ISTANBUL, 24 – 28 NİSAN, APRIL 24 - 28, ISTANBUL

XIAMEN STONE FAIR, 6-9 MART, MARCH 6-9, XIAMEN

Xiamen Stone Fair 2013, 158.000 m2’ye yayılan alanıyla dünyanın en büyük taş fuarı olacak. Bu yıl 30.000 m2’yi aşkın büyüklükte yeni bir fuar merkezi, daha gelişmiş sergi olanakları ve şık bir sergi alanı ile uluslararası sergilere tahsis ediliyor. Xiamen Stone Fair 2013 will be the world’s largest stone exhibition with an exhibition area of 158,000 m2. A newly-built exhibition center of over 30,000 m2 of floor space will be put into use as the overseas exhibiting space, with more sufficient exhibiting facilities and spacious exhibition ground.

THE BIG 5 SAUDI, 9 - 12 MART, MARCH 9 – 12, CİDDE, JEDDAH

Suudi Arabistan’ın inşaat ürün ve hizmetleri için en büyük buluşma noktası olan fuar geçen yıl hacmini ikiye katlayarak 52 ülkeden 10.000’e yakın ziyaretçiye ev sahipliği yaptı. Saudi Arabia’s largest gathering for construction products and services ‘The Big 5 Saudi’ has doubled in size last year, attracting nearly 10,000 visitors from 52 countries.

FEICON BATIMAT, 12 - 16 MART, MARCH 12 – 16, SAO PAULO

Güney Amerika’nın en büyük ve prestijli inşaat fuarı Feicon Batimat 21 yıldır dünyanın her yerinden gelen binlerce ziyaretçisine inşaat alanındaki en son yenilikleri ve trendleri tanıma olanağı sunuyor. Feicon Batimat is the largest, most prestigious trade fair of the construction industry in South America, in existence for 21 years, bringing the best in construction innovations to thousands of visitors each year and presenting the major new releases and trends throughout the entire construction sector.

MARBLE, 27-30 MART, MARCH 27-30, IZMIR

Marble – Uluslararası Doğal Taş ve Teknoloji Fuarı katılımcıları ve ziyaretçileri ile kendisini uluslararası arenada da kanıtlamış bir etkinlik. Doğal taş endüstrisini İzmir’de buluşturan fuar, önümüzdeki yıllarda da yerel pazarın yanı sıra uluslararası pazarda da başarısını sürdürmeyi hedefliyor. Marble - International Natural Stone and Technology Fair once again proved itself in the global arena with exhibitors and the visitors in 2012. A meeting point for the natural stone industry, the fair showed that its success will continue not only with the domestic market but also the international market in the following years.

SALONE INTER­ NAZIONA­LE DEL MOBILE, 9 - 14 NİSAN, APRIL 9 – 14, MILANO 1961 yılında İtalyan mobilya ve dekorasyon malzemelerini ihracat pazarına tanıtmak amacıyla kurulan Salone del Mobile bugün ev dekorasyonunda uluslararası standartları belirleyen bir etkinlik. Ziyaretçilerinin yarısını dünyanın diğer ülkelerinden toplayan Salone del Mobile İtalya’nın mobilya ve dekorasyon alanındaki liderliğinin bir kanıtı olmayı sürdürüyor. The Salone del Mobile is the global benchmark for the Home Furnishing Sector. The Salone made its first appearance in 1961, designed to promote Italian furniture and furnishing accessories on the export market, ensuring that the quality of Italian furniture is known to all four corners of the earth, and continues so to do, with half of all its visitors coming from around the world.

114 NATURA • MART - NİSAN 2013 / MARCH - APRIL 2013

1978’den bu yana uluslararası yapı malzemeleri ve teknolojileri alanında önemli bir buluşma noktası olan Yapı – Turkeybuild İstanbul, Ankara ve İzmir’de düzenlediği fuarlarla Türkiye’nin yanı sıra Balkanlar, Kuzey Afrika, Orta Doğu ve eski Bağımsız Devletler Topluluğu ülkelerini bir araya getiriyor. Since 1978, Yapı -Turkey Build Exhibitions have been a premium gathering for international Building Materials and Technologies, offering quality services to all audiences on international standards and growing in size with an increasing number of visitors and exhibitors. With leading shows in Istanbul, Ankara, and Izmir, YAPI - TURKEYBUILD Exhibitions are dubbed the biggest inter-regional building gatherings that cover Turkey, the Balkans, North Africa, Middle East and former CIS countries.

COVERINGS, 29 NİSAN - 2 MAYIS, APRIL 29 – MAY 2, ATLANTA

A.B.D.’nin en büyük ve en önemli karo seramik ve doğal taş fuarı Coverings, 50’den fazla ülkeden katılımcısıyla dünyanın en yeni seramik ve taş ürünlerini ziyaretçileriyle buluşturuyor. Fuar aynı zamanda endüstrinin tüm segmentleri için eğitim olanağı da sunuyor. Coverings is the largest and most important ceramic tile and natural stone trade fair and expo in the United States. It features exhibitors from more than 50 countries and is the stage for introducing some of the most innovative tile and stone products in the world. The exposition also serves as a valuable resource for continuing education for all segments of the industry.

ICFF INTER­NA­TIONAL CONTEMPORARY FURNITURE FAIR, 18 - 21 MAYIS, MAY 18 – 21, NEW YORK Kuzey Amerika’nın çağdaş tasarım alanındaki vitrini ICFF tasarımdaki en son yenilikleri geniş bir kapsamda sergileyen ve ek sergi, etkinlik ve eğitim programlarıyla yoğun ve eğlenceli bir program sunan yılın en önemli fuarlarından biri olma özelliğini taşıyor. North America’s premier showcase for contemporary design, ICFF annually lures those in determined pursuit of design’s latest trends to an encyclopedic exhibition of up-tothe moment offerings, as well as a series of fascinating, fun and edifying pograms and a packed schedule of supplementary exhibits and features.




Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.