Editie 226

Page 1

ı z ı n ı zan r, a m R a ik ede tebr lik ler esen riz... dile

Türkçe ve Hollandaca aylık enformasyon gazetesi / Maandelijks informatieblad in het Turks en Nederlands

Mayıs/Mei 2017 yıl/jaar 18 sayı/editie 226

e-mail: dogus@dogus.nl www.dogus.nl

ler t e y “A ra d u va i l, d e ğ l e re k y ü re a l ı ” asılmS 20 >>

MÜSLÜMANIN “GERÇEK YÜZÜ”NÜ

“GÜL” İLE GÖSTERDİLER “TOPLUMSAL ALGIYI OLUMLU OLARAK DEĞİŞTİRMELİYİZ”

S 04 “YAŞI KÜÇÜK, UĞRAŞISI BÜYÜK BEYZA’NIN HİKÂYESİ...

S 08

>> Danışma Organları, kurulacak hükûmeti uyardılar... >> Düşük emekli maaş alanları ilgilendiren önemli gelişme... >> İkinci Dünya Savaşı’nda hayatını kaybedenler anıldı... >> Hollanda’nın sağlık sektöründeki çöküşü hizmeti aksatıyor... >> Yurtdışında alınan boşanma kararları Türkiye’de tanınacak...

STRESTE ÜÇ KURAL... TANIMAK ANLAMAK VE KORUNMAK...

S 05

TARİHSELCİLİK KUR’AN’DAN AYRILIŞ MIDIR?

BİR ŞEYLER YANLIŞ GİDİYOR...

S 07

S 11

“ŞİRKETLER İÇİN KURUMSAL KİMLİK ÇOK ÖNEMLİDİR”

>> S 15

HIRS VE TAMAHIN ORUÇ İLE İLİŞKİSİ...

S 27

İÇTİHAD KAPISI GERÇEKTEN KAPATILMIŞ MIYDI? ...

S 19

S 25


02 yayın odası

maandblad/aylık gazete doğuş nr. 226 - Mayıs/Mei 2017

redactie

Editörden

adnan@dogus.nl

Adnan Şahin

İnce mesajlar mı veriliyor... Esselamünaleyküm, Değerli okurlarımız, Fransa’da yapılan cumhurbaşkanlığı seçimi Avrupalıları bir hayli rahatlattı. Az kalsın aşırı sağcı ve yabancı düşmanı bir parti idareyi ele geçiriyordu ki, bunun Avrupa Birliği’nin sonu anlamına geleceği herkesçe kabul edilen bir gerçekti. Kim bilir o vakit, yabancılar ne tür zulümlere tabi tutulacak ve hatta ülkelerine dönmeleri için ne tür zorlamalarla karşı karşıya kalacaklardı. Şükür ki korkulan olmadı. Onun yerine; eşitlik ve insan haklarına vurgu yapan bir Macron geldi. Kendisini ne biz ne de dünya henüz çok fazla tanımıyoruz, bakıp göreceğiz. Ne demişler “Âyinesi iştir kişinin lafa bakılmaz”. Umarız söylediklerinin arkasında durur; ülkesinde ve Avrupa’da birliği ve bütünlüğü sağlar. Ve özellikle de Avrupa’nın Türkiye’ye karşı olan olumsuz tutumunu olumlu yönde değiştirmeye gayret eder… Hollanda’da sular durulmuş gibi görünüyor. Sert açılamalar yapılmıyor bu aralar. Gerçi hükûmet kurma telaşı kimseye başka şeylerle uğraşma fırsatı vermiyor. Biraz da bundandır belki. Evet bu arada sıkı pazarlıkların yapıldığı anlaşılıyor. Dileğimiz yapılan bu pazarlıklar sonucunda sağlık sigortalarının ağır faturaları karşısında zor durumda olan insanların bir nebze de olsa rahata kavuşmasıdır. Yoksa belli bir kesimin, bilhassa ödenek alan vatandaşın işi gerçekten çok zor. Bu konuda çok bilgi sahibi değilim ama öğrendiğim kadarıyla Belçika’da insanlar Hollanda’ya nazaran çok ama çok az sigorta primi ödüyorlarmış. Bunu Hollanda neden başaramıyor anlamakta zorlanıyorum. Tıpkı Almanya’ya göre kat be kat fazla trafik ve park cezası ödediğimizi de anlayamadığım gibi. Hollanda vatandaşına neden bu kadar yükleniyor anlamak zor vesselam… Geçenlerde izlediğim bir haber ilginçti.. Feynoord’un Exelsior’a karşı maçı 3-0 kaybetmesinden sonra taraftarların çıkardığı olaylara polis müdahale etmiş ve yine atlar ve itler devreye sokulmuş. Haberde kullanılan bir kare fotoğraf ilginçti bir polis köpeği yerde yatan bir sporcunun ayak bileğine yakın bir yerinden pantolonunun paçasını ısırıp parçalamıştı. Bu fotoğrafı görenler hiç şüphesiz aynen benim gibi hemen 11 Mart’ta yaşanan olayları ve o esnada bir polis köpeği tarafından ısırılan Türk gencini hatırlayacaklardır. Sözü şuraya getirmeye çalışıyorum: Hollanda bu fotoğrafla Türkiye’ye ince bir mesaj mı yolluyor acaba...

Haklarımız

Danışma organlarının kaleme aldıkları mektupta, iş piyasasındaki ayrımcılığın yanı sıra eğitim politikalarıyla ilgili önerilerde de bulunuluyor.

“Bakın biz sadece yabancı kökenlileri değil gerekirse yerli Hollandalıları da köpeklere ısırtabiliyoruz” diyerek dolaylı bir şekilde bir mesaj mı yolluyor acaba diye düşünmedim desen yalan olur. Bunun da böyle olup olmadığını hükûmetin kurulmasından sonra takınılacak tavırla daha net bir şekilde göreceğiz elbette. Hollanda’da ve tüm Avrupa’da uzun süredir İslam karşıtı müthiş bir algı operasyonu sürüp girmektedir. Zihinler bulandırılmaya çalışılıyor. İslam ve Müslümanlar bir öcü olarak gösterilmeye çalışılıyor maalesef. Ama “artık o kadar da karamsar olmaya gerek yok” diye düşünmememize yol açacak bir dizi karşı faaliyetlerde yapılmaktadır bu aralar hamdolsun. İşte bunlardan biri de Millî Görüş’ün tüm Avrupa genelinde “Buyurun ben Müslümanım” projesi idi. Gençler ellerinde güllerle şehir merkezlerine iniyor ve karşılaştıkları kişilere gül uzatıp “Buyurun ben Müslümanım! Sormak istediğiniz bir şey varsa konuşalım” diyor… Üç yıldır yapılagelen bu proje sayesinde aynı gün tüm Avrupa’da yüz binlere varacak sayıda insana doğrudan ulaşılıyor. Bu yolla yanlış algılar bertaraf edilmeye çalışılıyor. Takip ettiğimiz kadarıyla gayet başarılı bir proje. Diğer STK’ların da bu konuda benzer bir çalışma yapmaları arzu edilen bir davranış olsa gerek. Olumlu çalışmalar sadece bununla sınırlı değil camilerde de yoğun çalışmalar yapılıyor. Schiedam İslam Merkezi’nin yaptığı bir çalışmanın haberini okuyacaksınız bu sayımızda. Gerçekten Schiedam Merkez Camii bu çalışmayla hem çok güzel bir Hollandaca ile hem de İslamiyet ve cami çalışmaları hakkında verdiği derli toplu kısa bilgilerle komşularını bilgilendirerek onların gönüllerine girdiğini düşünüyorum… Yaşadığımız ve yaşamaya devam etmeyi düşündüğümüz ülkelerde güzel şeylerin olması için dua edelim… Evet, hem tatil konuşmalarının hız kazandığı hem de ramazan ayının yaklaştığı bir dönemdeyiz. Şimdiden hepinize hayırlı ramazanlar diliyorum.

“Hollanda’da ayrımcılığa karşı somut adımlar bekliyoruz ” Kısa adı IOT olan Hollanda’da Türkler İçin Danışma Kurulu ile kısa adı SMN olan Fas Kökenli Hollandalılar Birliği kurulacak hükümetten ayrımcılığa karşı güçlü bir entegrasyon politikası uygulanmasını istedi.

1

5 Mart 2017 Genel Seçimlerinin ardından başlayan Hükûmet kurma çalışmaları devam ediyor.

Hiç bir siyasi partinin tek başına hükümeti kuracak kadar milletvekili çıkarmadığı Hollanda’yı yine bir koalisyon hükümeti bekliyor. Koalisyon hükûmeti kurma çalışmalarıyla görevlendirilen Edith Schippers geçen süre içinde kendisine gelen görüş, öneri ve istekleri değerlendirirken, bir mektup da kısa adı IOT olan Hollanda’da Türkler İçin Danışma Kurulu ile kısa adı SMN olan Fas Kökenli Hollandalılar Birliği’nden ortak bir mektup aldı. IOT ile SMN’nin, Edith Schippers’a yazdığı ortak mektupta yeni kurulacak hükûmete tavsiyeler ve öneriler yer alıyor. Özellikle yeni hükümetin güçlü bir entegrasyon politikası ile ayrımcılığın önüne geçebileceği vurgulanan mektubun şu ifadelere yer verildi: “Ayrımcılığa karşı güçlü bir entegrasyon politikası gerekiyor!” Fas Kökenli Hollandalılar Birliği (SMN) ile Hollanda’da Türkler İçin Danışma Kurulu IOT, toplumda artan ayrışma ve ayrımcılığa karşı yeni hükümetten güçlü bir entegrasyon politikası izlemesini istedi. Koalisyon hükûmeti kurma çalışmalarıyla görevlendirilen Edith

Schippers’e bir mektup gönderen danışma organları, özellikle iş piyasasında etkileri hissedilen ayrımcılığın neden olduğu toplumsal kutuplaşmaya dikkat çektiler. Mektupta, geçtiğimiz dönemde, göçmen kökenli gençlerin eğitim seviyelerinin yükselmesine rağmen, iş bulma şanslarının artmadığı belirtildi. Ayrımcı davranışların açık şekilde yapılmadığını bu nedenle işverenleri zorlayıcı önlemlerin etkili olmayacağını savunan Türk ve Faslıların danışma organları, yeni kurulacak hükümete, iş piyasasında fırsat eşitliğini sağlamaya yönelik bazı öneriler sundular... - Resmî ve yarı resmî kamu kurumlarına fırsat eşitliği uygulama zorunluluğu getirilmeli. - Resmi ve yarı resmî devlet kurumlarıyla iş yapan şirketler çeşitlilik belgesini (Diversiteitshandvest) imzalamalıdırlar. - Şirketlere yıllık faaliyet raporlarında çeşitliliği gözeten personel politikalarına yer verme zorunluluğu getirilmeli. - Çalışanlarla ilgili çeşitli veriler birleştirilerek şirketlerin, fırsat eşitliği politikasının sonuçları tespit edilebilmeli. - Türk ve Fas’lı danışma organlarının kaleme aldıkları ortak mektupta, iş piyasasındaki ayrımcılığın yanı sıra eğitim politikalarıyla ilgili önerilerde de bulunuluyor.

Een krachtig integratie en antidiscriminatie beleid In een gezamenlijke brief aan de informateur, mevrouw Edith Schippers waarschuwen het Samenwerkingsverband Marokkaanse Nederlanders (SMN) en het Inspraakorgaan Turken (IOT) voor toenemende polarisatie door de discriminatie op de arbeidsmarkt. Het opleidingsniveau van jongeren stijgt wel, maar hun kansen op de arbeidsmarkt niet als gevolg van discriminatie. Repressieve maatregelen helpen onvoldoende, omdat discriminatie op de arbeidsmarkt meestal verhuld wordt. De samenwerkingsverbanden noemen een aantal arbeidsmarkinstrumenten, waarmee gelijke kansen kunnen worden gecreëerd. - Werkgevers in overheid en semioverheid worden verplicht naar evenredigheid streven. - Werkgevers die gebruik maken van opdrachten, subsidies of vergunningen van de overheid moeten het Diversiteitshandvest onderschrijven. - Het wordt verplicht om in het jaarverslag te rapporteren over het diversiteitsbeleid. - Door koppeling van bestanden wordt de evenredigheid per onderneming inzichtelijk gemaakt. Behalve op het arbeidsmarktbeleid, gaat de bijgesloten brief ook in op het onderwijsbeleid. Sevil Ertürk, Voorzitter IOT Haber Merkezi

«

Hızına bir türlü yetişemediğimiz ve asla yetişemeyeceğimiz teknolojinin nimetlerinden yararlanayım derken, aman ha kendimizi kaybetmeyelim. Farkında olmadan merkezden o kadar çabuk uzaklaşıyoruz ki bir süre sonra geri dönüp baktığımızda kendimiz de şaşıp kalıyoruz. Kulluk görevlerimizi ihmal etmeyelim. Ürün pazarlayanlar şöyle bir sav ile meydana çıkarlar, “Hiçbir şey ihtiyaç değildir, sen yaptığın reklamla onu bir ihtiyaç hâline getireceksin” bunu bir kenara not edelim ve ciddi manada bir düşünelim; bizim gerçek ihtiyacımız nedir? Ve bize neler, ihtiyacımızmış gibi satılmış acaba. Bu konuda uzun bir liste oluşturmamız hiç de zor olmayacak… Bu vesileyle bu günlerde idrak edeceğimiz Berat Kandilinizi en içten dileklerimle kutlarken, tatil öncesi çıkaracağımız sezonun son sayısında tekrar buluşmayı temenni ederim…


hukuk 03 juridisch

doğuş aylık gazete/maandblad nr. 226 - Mayıs/Mei 2017

Haklar gaspediliyor

Hollanda’da düşük emeklilik maaşı alanların yaşadığı geçim sıkıntısı ile ilgili yaşanan gelişmeleri değerlendiren IOT bir basın açıklaması yayımladı...

Düşük emeklilik maaşı alanları ilgilendiren gelişme...

I

OT basın açıklamasında, “Bilindiği üzere 2015 yılından itibaren masrafların paylaşımı (kostendelersnorm) ilkesi yürürlükte bulunuyor. Birden fazla ödenek alan yetişkinin aynı hanede birlikte yaşaması durumunda, ödeneklerinde kesinti yapılıyor. Bu uygulama AOW alanlar için geçerli değil. Ama düşük emeklilik maaşı nedeniyle ek ödenekle (AIO) geçinen emeklilerden ise kesinti yapılıyor. Bu haksızlık konusunda daha önce İnsan Hakları Kolejine (het College voor de Rechten van de Mens) yaptığımız başvurudan olumlu bir sonuç alamamıştık.

Buna rağmen Sosyal İşler Bakanlığı Devlet Sekreteri Klijnsma ek (AIO) ödenekle geçinmek zorunda olan emekliler için ekstra kaynak ayırdı” bilgilerine yer verirken, bu durumun düşük emekli maaşı alanlar için ne kadar etkili olabileceğini ele aldı. IOT’nin yaptığı açıklama şöyle: Düşük emeklilik maaşı alanlar için ekstra kaynak yeni bir fırsat (mı? Hükûmet, 2017 bütçesinde tam emeklilik maaşı almayan yaşlılar arasındaki yoksullukla mücadele amacıyla 7,5 milyon Euro kaynak ayırdı. Geçim sıkıntısı çeken ve zor durumda olan emeklilerin bu paradan yararlanıp

yararlanamayacakları ise henüz net değil. Geçim sıkıntısı çeken düşük maaşlı emeklilerin bu kaynaktan yararlanabilmeleri için başvuruda bulunmaları gerekiyor. Bilindiği üzere 2015 yılından itibaren masrafların paylaşımı (kostendelersnorm) ilkesi yürürlükte bulunuyor. Birden fazla ödenek alan yetişkinin aynı hanede birlikte yaşaması durumunda, ödeneklerinde kesinti yapılıyor. Bu uygulama AOW alanlar için geçerli değil. Ama düşük emeklilik maaşı nedeniyle ek ödenekle (AIO) geçinen emeklilerden ise kesinti yapılıyor. Bu haksızlık konusunda

Soru ve sorunlarınız için: www.hukukburosu.nl

« «

Türkiye’deki avukatları sizlerle buluşturuyoruz...

Avukatlık işleriniz için artık Türkiye’ye gitmeye gerek kalmadı... Türkiye’deki avukatlarınız artık Hollanda’da size hizmet verecek...

Tel: 010-215 13 11 - www.hukukburosu.nl

Yeni mal rejimi kanunu... Evlenirken dikkat! Senato kanunî mal rejimi olan mal ortaklığı rejiminin kapsamını sınırlayan yasa tasarısını onayladı. Senato, evlilikte kanunî mal rejimini değiştiren tasarıyı kabul etti. Buna göre yasanın yürürlüğe girmesiyle birlikte Hollanda’da, Türkiye’de de kanunî mal rejimi olarak kabul edilen ‘edinilmiş mallara katılma reji-

mi’ uygulanmaya başlayacak. Değişiklikle birlikte eşlerin evlilik öncesi varlıkları (tüm aktif ve pasifler) kanuni mal rejiminin kapsamı dışında bırakılıyor. Eşlerin miras yoluyla kazandıkları ile aldıkları kişisel hediyeler de aynı şekilde ortaklık mallarına dâhil edilmiyor. Uygulamada çiftlerin çoğu evlilik sözleşmesi yapmadan evleniyorlar. Evlilik sözleşmesi olmadığında eşler arasında kanuni mal rejiminin varlığı kabul edilir. Mevcut rejimde ortaklık, eşlerin evlenirken sahip olduğu ve evlilikten sonra edindiği bütün malları kapsıyor. Bu kuralın istisnasını ise eşlerden birisine miras bırakanın, iradesiyle ortaklık mallarının kapsamı dışında bıraktığı mallar ile ortaklık mallarının kapsamına girmeyen hediyeler oluşturuyor. Örneğin; eğer evlilik öncesi bir şirkete sahipseniz evlilikle birlikte şirket, ortaklık malları arasına giriyor ve boşanma halinde şirketin değeri (hisseleri) yarı yarıya paylaşılıyor. Yeni kanunun 1 Ocak 2018 tarihinde yürürlüğe girmesi bekleniyor. Sizleri gelişmeler hakkında bilgilendirmeye devam edeceğiz.

daha önce İnsan Hakları Kolejine (het College voor de Rechten van de Mens) yaptığımız başvurudan olumlu bir sonuç alamamıştık. Buna rağmen Sosyal İşler Bakanlığı Devlet Sekreteri Klijnsma ek (AIO) ödenekle geçinmek zorunda olan emekliler için ekstra kaynak ayırdı. Ayrılan kaynak büyük değil ve aynı zamanda belediyelerin bu miktarı nasıl değerlendirecekleri de tam belli değil. Sosyal Hizmetler Dairesine yardım için başvuranlar bu haberi (https:// www.gemeente.nu/sociaal/werk/ compensatie-kostendelersnor mprobleemgevallen-aow/) kaynak gösterebilirler. Devlet Sekreteri ilgili yasanın Birinci Meclis’te görüşülmesi sırasında gelen eleştiriler üzerine, 7,5 milyon Euro’luk bir kaynak ayırma kararı aldı. Birinci Meclis’te, uygulamanın, bireylerin bakıma muhtaç anne ve babalarıyla aynı evde yaşamasını olanaksız hâle getireceği ifade edilmişti. Burada önemli olan, belediyelerin bu amaçla ayrılan ekstra kaynağı, ne ölçüde bakıma muhtaç (mantelzorg) dar gelirli emekliler için kullanacağıdır. Bu kapsamda belediyeye yardım için başvuranların bu kaynaktan ekstra para alıp alamadıklarını IOT’ye (info@iot.nl) bildirmelerini rica ediyoruz. Haber Merkezi

«

Kısa haber

Ödeneklilerin maddî durumu çalışanlara göre daha iyi Ödenek alanların çalışanlara göre daha avantajlı olmalarının ödenek almaya devam etmeyi cazip kılmasına yönelik yaptırımlar uygulanması gerektiği belirtiliyor. Amsterdam Belediyesi Meclis Üyesi VVD’li Marianne Poot, ödenek almanın çalışmaya göre daha avantajlı olduğunu belirterek, ödeneğin vatandaşlara cazip gelmesi konusu ile ilgili değişiklikler yapılmasını istedi. Daha önce de VVD partisi özellikle Amsterdam belediyesinin ödenek almanın çok kolay olmasını eleştirmiş, ödenek şartlarıyla ilgili yeni kuralların belirlenmesi gerektiği yönünde Amsterdam heyetini uyarmıştı. VVD, Amsterdam belediyesinin uyguladığı ödenek ve yardımlarla ilgili yalnız yaşayan bir ebeveyni baz alarak yaptığı hesaba göre bu kişilerin çalışan yalnız ebeveynlerden 750 euro daha fazla gelir elde ettiğini belirtti. VVD’li Poot, ödenek alanların asgari ücret aldıklarını ancak ücretsiz laptop, İD kartı, 2 çocuğun devlet okulunda eğitim masrafı gibi yapılan yardımların da hesaba katıldığında çalışanlardan daha çok avantajlı olmalarının çalışmak yerine ödenek almaya devam etmeye teşvik ettiğini ve buna bir an önce müdahale edilmesi gerektiğini ifade etti.

7 yıl yasal sorumlusunuz! Yasalara göre bir işletmecinin muhasebe tutma yükümlülüğü vardır. Ancak muhasebe yükümlülüğü tam olarak ne anlama gelmektedir? Bu haftaki yazımda kısaca bu konuyu ele alacağım. Her işletmeci / meslek icra eden kişi muhasebe tutma yükümlülüğüne tabiidir. Örneğin, bir ‘eenmanszaak’ veya ‘VOF’. Bunlara ek olarak tüzel kişiliğin (örnek: ‘B.V.’) yönetiminin de muhasebe tutma yükümlülüğüne tabiidir. Muhasebe tutma yükümlülüğü mali durumu ve şirketin faaliyetleri ile ilgili bilgileri kayıt altına almak demektir. Bu bilgiler her an incelenebilecek şekilde saklanmalıdır. Buna ek olarak, mali yılın bitiminden sonra en geç 6 ay sonra bilanço ve kar zarar hesabı hazırlanmalıdır. Tüm bu bilgiler en az yedi yıl süreyle saklanmalıdır. Eğer, işletmenizi iflas etmeden kendi rızanız üzerine feshetmişseniz (yani kapatmışsanız), fesih/ kapatma tarihinden itibaren muhasebe yine de 7 sene boyunca telafi edilmesi gerekmektedir. Yani, kısacası işletmeyi kapattım, bundan sonra isim kalmadı diyemiyorsunuz. Eğer muhasebe tutma yükümlülüğü yerine getirilmemişse şirketin iflası durumunda yönetimin görevini yerine getirmediği kanaatine varılır. Bu iflasın nedeni olarak görülür. Böyle bir durumda kayyum (cüratör) maddi zararı yöneticilerden talep etme hakkına sahip olur.

Kemal Tosun

Köse Hukuk Bürosu Law Office hakkında... Köse Hukuk bürosu/Law Office 2001 yılından itibaren Rotterdam’da faaliyet göstermektedir. Halen Hollanda’nın en büyük Türk Hukuk Bürosu olarak deneyimli ve uzmanlaşmış avukatlarıyla Türk vatandaşlarımızın hem bireysel hem ticari davalarında önemli ve ses getiren hukuk mücadele ve başarılarına imza atmıştır. Özellikle (uluslararası) sözleşme hukukuna odaklanarak, Ankara antlaşması, AB Hukuku, AB-Türkiye Ortaklık Hukuku, Uluslararası Hukuk ve Ticaret Hukuku alanlarda uzmanlaşmıştır. Köse Hukuk bürosu/Law Office bireysel davalara baktığı gibi, şirket, dernek ve kurumlar hukuku davalarına bakmaktadır. Hukuk büromuzun müvekkilleri arasında yurtiçi ve yurtdışında küçük, orta ve büyük ölçekli şirketler bulunmaktadır. Köse Hukuk bürosu/Law Office avukatları, danışmanları ve tüm çalışanları bütün davalarla en yoğun şekilde ilgilenip, kaliteli ve üst düzey hukuki ve ticari hizmet sunmayı özellikle kendilerine ilke edinmişlerdir. Köse Hukuk bürosu/Law Office geniş çapta danışmanlık faaliyetlerine ek olarak belirleyici ve etkin bir dava takibi de yürütmektedir. Ticari ve hukukî alanda geniş bir tecrübe ve birikime sahip olan Köse Hukuk bürosu/Law Office, ayrıca uluslararası Tahkim Kurullarında dava yürütme ve danışmanlık yapabilen çok deneyimli hukukçulara/avukatlara sahiptir. Ulusal ve uluslararası geniş bir iş çevresine (network) sahip olan Köse Hukuk bürosu/Law Office, müvekkillerine daha iyi hizmet sunabilmesi amacıyla bu çevresinden gerektiğinde dışardan kendi uzmanlık alanında ihtisas yapmış uzmanlar ve avukatlar ile kolayca işbirliği yapabilmektedir. Kısacası Köse Hukuk bürosu/Law Office uzmanlaşmış avukatlarından şirketinize kaliteli, üst düzey ve özenli danışmanlık ve hukuk hizmetleri alacağınızdan emin olabilirsiniz.


maandblad/aylık gazete doğuş nr. 226 - Mayıs/Mei 2017

04 haber nieuws

Fotoğraflarla Hollanda gündemi...

Sadin Ayyıldız:

“Negatif gündem konuşmak yerine bu gün burada kültürel, sanatsal faaliyetleri konuşmak isterdim. Şu unutulmamalıdır ki Türkler bulundukları topluma her zaman hizmet etmişlerdir”

İlişkilerin düzeltilmesi için arayışlar sürüyor

Hollanda ile Türkiye arasında gerginliği ortadan kaldırmak amacıyla TOVER (Leiden ve çevresi Türk Girişimciler Derneği) girişimiyle Leiden Mimar Sinan Camii salonunda Leiden Belediye Başkanı Henry Lenferik ile Leiden’da faaliyet yürüten, Mimar Sinan Camii, TOVER, Fatih Vakfı, HTIB, Güney Vakfı, D66 Belediye Meclis Üyesi Vahit Köroğlu ve Golsport derneklerinin yöneticileri bir araya geldiler.

“Hollanda, Türklere teşekkür borçlu” Döngeloğlu, Hasene Derneğini ziyaret etti

İlahiyatçı yazar Ömer Döngeloğlu Hasene Derneği’nin Köln’deki merkezini ziyaret etti. Hasene birimlerini tek tek dolaşan ve çalışmalar hakkında bilgi alan Döngeloğlu, “Anlamlı ve güzel çalışmalar yürütüyorsunuz. Ümmetin yetim ve öksüzlerinin başlarını okşuyor, sahipsizlere sahip çıkıyorsunuz. Allah Hasene Derneği’nin işlerini kolaylaştırsın.” diye konuştu.

Halka hizmeti, Hakk’a hizmet bilenler...

Hollanda Kraliyet Nişanına layık görülen Deventerli vatandaşlarımız, Müyesser Koçak, Nuran Kapıkıran, Safiye Coşkun ve Hasan Bulduk Deventer Başkonsolosu Zafer Ateş’i makamında ziyaret ederek bir süre görüştüler ve Deventerliler için yaptıkları hizmetleri anlattılar.

Hollanda Mehteran, halk oyunları ekibi kurdu

2011’den beri Hollanda’da faaliyetlerini sürdüren Hollanda Mehteran ekibi Avrupa’nın pek çok kentinde yüzlerce konser vererek on binlerce insanla buluştu; ecdat yadigarı Mehter takımını neslimize ve Avrupalılara tanıtı. Grup içerisinden oluşturulan halk Oyunları Ekibi de büyük bir açığı gidermekte. Ekip, 7 bölgenin oyunlarıyla izleyenlere keyifli anlar yaşatmakta.

Hoogeveen HDV Hicret Camii’nin temeli atıldı

Hollanda Diyanet Vakfı’na bağlı Hoogeveen Hicret Camiinin inşaatının temeli atıldı. Temel atma törenine HDV Genel Sekreteri ve Din Hizmetleri Müşavir Vekili Mehmet Yürek, HDV Koordinatörü Cevdet Keskin katıldılar ve birer konuşma yaptılar. Yaklaşık 400.000 Avroya mal olacak olan cami inşaatının 2017 yılı içerisinde tamamlanması planlanıyor.

Bizim Hollanda Platformu tarafından Rotterdam Laleli Camii’nde düzenlenen panelde, 11 Mart’ta Rotterdam Başkonsolosluğu çevresinde yaşanan olaylar ve sonrası masaya yatırıldı.

M

oderatörlüğünü Aydemir Çetin’in yaptığı panele Hollanda eski milletvekillerinden Ayhan Tonca, Avrupa İslam Üniversitesi Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Aliye Çınar, İşkadını ve siyasetçi Cemile Sezer, İslam Hukuku Öğretim Görevlisi Mevlüt Koç konuşmacı olarak katıldı. T.C. Rotterdam Başkonsolosu Sadin Ayyıldız ve Hollanda Türk STK temsilcilerinin yanı sıra, Türk siyasiler, basın mensupları ve vatandaşların katılımı ile gerçekleşen panel, Bizim Hollanda Platformu Başkanı Fehmi Uzun’un selamlama konuşması ile başladı. Panelistler programın ilk bölümünde kendilerine ayrılan eşit zaman diliminde panelin temasına uygun olarak konuşmalarında yaşanan sorunlara teşhis koymaya çalıştılar. Mevlüt Koç: “Hollanda’ya yakışmadı” Kendi pencerelerinden ve uzmanlık alanları çerçevesinde olayları değerlendiren panelistlerden Mevlüt Koç olayların temelindeki sorunun bir ırkın kendini diğer ırktan üstün görmekte yattığını vurguladı. Koç konuşmasında, “Biliyorsunuz bu yeni bir şey değil. Yaratılanın kendini diğer bir yaratılandan üstün görmesi insanlığın var oluşu ile başlar. Şeytan kendini ateşten, Adem’in çamurdan yaratıldığını söyleyerek kendini Adem’den üstün görmesi ile başlayan bir sürecin günümüze kadar gelmesidir. 11 Mart 2017 gecesi ben de oradaydım. Polis kendisine verilen yetkilerle hiç nazik davranmadı. Ben de o kargaşada hiçbir taşkınlık yapmamama rağmen 5 kez jop yedim. Hollanda polisi hiç de nazik değildi. Âdeta olayları körükledi. Polisin bu tutumuna rağmen yine de insanlarımız sağduyulu davrandı. Aslında Holland, Türklere bir teşekkür borçlu. 11 Mart gecesi yaşananlar, polisin aldığı emir ve tutum, Hollanda kültürüne, hoşgörüsüne, demokrasi anlayışına yakışmadı” diyerek konuşmasını tamamladı. Cemile Sezer: “Hollandalıların korkuları arttı” Cemile Sezer ise “Hollanda

benim birinci ülkem” dediği için zaman zaman Türkler tarafından ağır eleştirilere uğradığını, hatta vatan haini olarak adlandırıldığını söyleyerek başladığı konuşmasında, korkuların zirve yaptığını söyledi. Bu korkuları Hollandalıların Türklerden, Türklerin Türklerden olmak üzere ikiye ayrıldığını belirten Sezer, yapacağı bir toplantı için kiralayacağı salonun kendisine verilmediğini ifade ederek, salon sahibinin, “Ben bu kadar çok Türk’ü bir arada görmek istemiyorum” dediğini söyledi. Sezer, 11 Mart gecesi yaşanan olaylara durup dururken gelinmedi. 2012 yılında Hollanda-Türkiye dostluğunun 400. yılı kutlandı. 2013 yılında ailesinden alınıp koruyucu aileye verilen Yunus olayı yaşandı. 2015 yılında Hollandalı bir gazetecinin Türkiye’de tutuklanması, ardından Ebru Umar’ın göz altına alınması, 2016 yılında Türkiye’de darbe girişimi sonrası Hollanda’da yapılan protesto eylemlerinde binlerce kişinin bayraklarla Erasmus köprüsünde yürümesi bu korkuları artırdı. 11 Mart gecesi iki tarafında yanlışı var. Belediye Başkanı kendisinin yanlış bilgilendirildiği söylüyor. Bu olaylar bizi 15 yıl geriye götürmüştür. Özeleştiri yapmak zorundayız” diyerek sözlerini tamamladı.

Türklerden değil, Türklerin İslam’a bağlı olmasından kaynaklanıyor. Şu anda bu korku Hollanda’da ve Batı ülkelerinde Erdoğan üzerinden yürütülüyor. Türkiye’de sol eğilimli idareciler başta olsaydı, olaylar bu şekilde gelişmezdi. Hiç kimse cebine Hollanda pasaportu koymakla Hollandalı olmadı. Hollanda baba vatanımız, Türkiye anavatanımız. Gelinen noktada, ya ananı seç, ya babanı’ diyorlar. Yapmamız gereken bizim burayı yurt edinmemiz. Bizler, Hollanda’yı da anavatanımız kadar sevdiğimizi anlatmak zorundayız. 15 Temmuz’da Türkiye’de olduğu gibi burada da bir şey olsa ben inanıyorum ki buradaki Türkler, Hollanda’yı savunmak için Türkiye’de olduğu gibi bir an bile düşünmeden Hollanda için kendilerini tankların önüne atmaktan çekinmezler. Tüm Dünya’da aşırı sağa kayma var. Bugün aşırı sağcıların söylemlerine bakıyorsunuz, diğer partiler de aynısını söylüyor. Bir ülkenin başbakanı çıkıp ‘Beğenmiyorsan çek git’ diyorsa, bu ülkeye katma değeri olan, bu ülkeyi kendi ülkesi gibi seven insanların tepkisini de anlamak ve anlatmak zorundayız. Hollandalı komşularımıza, tanıdıklarımıza her fırsatta, bizden korkmamaları için çaba sarf etmeliyiz” dedi.

Ayhan Tonca: “Mesele, İslamofobi eşittir Erdoğanafobi” Sadece Hollanda’da değil tüm Batı Dünyası’ndaki korkunun temelinde İslamofobi olduğunun altını çizerek konuşmasına başlayan Ayhan Tonca, siyasi literatüre bir kelime daha ekledi. 1985 yılına kadar Hollanda’da yaşayan Türkler için kalıcı politikalar üretilmediğini öne süren Tonca, “1985 yılında anadil dersleri okullardan kaldırılarak, yaşadıkları topluma daha iyi ve çabuk entegrasyonun sağlanacağı düşünüldü. 11 Eylül 2001’den sonra tüm dünyada olduğu gibi, İslamofobi oluşan Hollanda’da Türk demek Müslüman demek, İslam demek algısı oluştu. Erdoğan’a kadar Türkiye’deki yöneticiler Batı ülkelerine karşı hep ılımlı, onların istediği şekilde davranan idarecilerle yönetildi. Fakat Erdoğan’ın dinine bağlı muhafazakâr olması korkuları artırdı. Aslında korkuları

Prof. Dr. Aliye Çınar: “Türkiye’nin güçlenmesi Avrupa için sorundur” 2010 yılından beri Hollanda’da olduğunu belirterek konuşmasına başlayan dördüncü panelist Prof. Dr. Aliye Çınar, “Bir insan özelini, sevgisini, hasretini, özlemini, daha doğrusu kendini hangi dilde en güzel ifade edebiliyorsa o dile, o kültüre sarılıyor. Birinci nesil kaybolma, yok olma korkusu ile dillerine sıkı sıkıya sarıldı. Aynı korkular ikinci, üçüncü nesilde görüldüğünden bir yere tutunmak için dernekler, cemaatler etrafında toplanıldı. Türk demek Müslüman demektir. Siz her ne kadar domuz eti yeseniz de, içki içseniz de onlar gibi giyinseniz de kimliğiniz de Türk yazdığı sürece siz Hollandalıların gözünde bir Müslümansınız. Türkiye’nin güçlenmesi Avrupa için en büyük sorundur” dedi. Haber: Sonhaber.nl

«


nr. 226 - Mayıs/Mei 2017

Fotoğraflarla Hollanda gündemi...

Huzur İklimi

info@compasscare.nl

Esma Küçük

“Özeleştiri yapalım ama, kendimizi suçlayarak bir yere varamayız”

Amsterdam Tartışmalarının 52’ncisi gerçekleştirildi. Alışılmışın dışında farklı bir formatın uygulandığı tartışmada “Hollanda-Türkiye Diplomatik Krizinin etkileri ve bunu aşma yolları” ele alındı. Katılımcılar, 15 Temmuz darbe kalkışmasının Türk toplumun kimyasını bozduğunu ve bunun yansımalarının her alanda hissedildiğini ifade ettiler. İki ülke arasında ortaya çıkan bu gerginliğin temelinde de bu kalkışmanın sebep olduğu öfke patlamasının yattığı ve bu durumun gençleri oldukça etkilediği de yapılan bir başka tespit oldu.

Soest’taki İslami Kurumlardan örnek davranış...

2016 yılı sonlarında istişare için bir araya gelen Soest kasabasında bulunan İslami kuruluşlar, başlattıkları istişareye resmiyet kazandırarak IPS (Islamitische Platform Soest) - Soest İslam Platform’u adı altında bir platform kurdular. Kuzey Hollanda Bölgesine bağlı Milli Görüş Soest’u Numan Akyüz’ün, Türk-Hollanda Kültür Merkezi’ni Baki Emektar’ın, Tavhid Camii Somali Toplumu’nu Mustafa’nın, Tavhid Camii Faslılar Toplumu’nu Najim’in, Fatih Diyanet Camii’ni Erdal Öztürk’ün, Türk Kültür Merkezi Karadeniz’i) Kenan Kalyoncu’nun temsil ettiği platformun amacı, içinde bulunduğumuz topluma daha faydalı olabilmek ve Müslümanların da aktif katılımını sağlamak...

dosya 05 dossier

doğuş aylık gazete/maandblad

HDV Ede Ulu Camii ibadete açıldı...

Yapımına 2016 Yılı başlarında başlanan Hollanda Diyanet Vakfı Ede Ulu Camii inşaatı tamamlanarak ibadete açıldı . Düzenlenen ve HDV Yönetim Kurulu Üyesi Deniz Özkanlı tarafından sunulan açılış törenine, D.İ.B. İnsan Kaynakları Genel Müdürü Osman Tıraşçı, Lahey Din Hizmetleri Müşavir vekili Mehmet Yürek, Deventer Başkonsolosu Zafer Ateş, Ede Belediye Başkanı, Cees van der Knaap, Kiliseler birliği temsilcisi bayan Erna Hulstein, HDV Yönetim Kurulu üyeleri Deniz Özkanlı, Göksel Arıbaş, HDV İdari Koordinatörü Cevdet Keskin, HDV Şube yöneticileri ile Ede şehrinde oturan Türk, Hollandalı ve Faslılar katıldı.

İkinci Dünya Savaşı sırasında yaşamını yitiren kurbanlar anıldı

Hollandalılar, başta 2. Dünya Savaşı olmak üzere şimdiye kadar ülke dışında farklı operasyonlarda hayatlarını kaybeden askerleri törenlerle andılar. Törene katılan Başbakan Mark Rutte ile Senato ve Meclis Başkanları, Naziler tarafından öldürülen yaklaşık 18 bin askerin isminin yazılı olduğu yere çelenk bırakarak saygı duruşunda bulundu. Farklı milletlere mensup 3 öğrencinin okuduğu şiirlerle başlayan törende konuşan Meclis Başkanı Khadija Arib, Hollanda’nın bağımsızlığı için 2. Dünya Savaşı’nda verilen mücadelenin genç nesillere aktarılması gerektiğini söyledi.

Streste üç kural; tanımak, anlamak ve korunmak... İnsan ömrü uzadı, yaşam standardı geçmiş yüzyıla göre çok yükseldi. Geçmiş yüzyıllarda bilinmeyen bir kavram, ‘’STRES’’ kavramı günlük yaşantımızda çok kullandığımız kelimelerden biri oldu. Hatta 7 yaşında çocuk bile, “Stres yaşıyorum” diyebiliyor. Yaşam standardı yükseldikçe, insanlar daha zengin ve daha bilgili oluyorlar, fakat daha rahat olamıyorlar. Stresi kontrol etmenin ilk adımı onu tanımak, sonra anlamak ve korunmaktır. Stresin yol açtığı belirtilerden, yakınmalardan kurtulmak, stresle baş etmek bilgilenmeyle olur ancak. Stres sözcüğü Latince “estrictia” fiilinden türetilmiştir. Sözlüklerde fiil olarak, baskı yapmak, bastırmak, yüklemek, zorlamak; isim olarak, baskı, basınç, güç, yük, zarar, zor karşılığı kullanılıyor. Stresin Türkçe karşılığı olan “Yüklenme ve zorlama” sözcüklerini kullanabiliriz. Başlangıç olarak, her tür stres kötü değildir. Aslında, bazı küçük zorluklar olmasa hayatımız ne kadar tekdüze ve sıkıcı olurdu. Bu, sağlıklı ve normal bir durumdur; bizi mutlu kılar ve motive eder. Psikoloji bunu “pozitif stres” olarak adlandırır. “Negatif stres”i ise, üzerimizde çok fazla baskı hissettiğimiz ve bunların üstesinden gelemeyeceğimizi düşündüğümüz zamanlarda yaşarız. Stres günlük yaşamımızın bir parçasıdır. Gerilim veya panik şeklinde yüksek düzeylerde gerçekleşmesi şart değildir. Günlük endişeler, zamanın baskısı, ve günlük yaşamın bizden istediği her şey stres oluşturabilir. Günlük hayatta stressiz bir yaşam sürdürmek imkânsız olmakla birlikte zararlı ölçüdeki stres düzeyini en aza indirmek mümkündür. İş, aile ve yakın çevredeki sorunlar ve yoğunluk nedeniyle hemen herkes stres tepkileri gösterir. Stres karşısında insan organizması savaş ya da kaç tepkilerinden birini gösterecektir. İnsan organizması eğer stresli durumla baş edebilecekse, savaşma ve mücadele etme yöntemini kullanır, eğer baş edemeyeceği bir durumla karşı karşıyaysa bu kez de kaçma

yöntemini kullanacaktır. “Savaş” ya da “kaç” tepkilerinin her ikisinde de insan vücudu savunmaya geçtiği için vücudun hormonel dengesinde değişiklikler meydana gelir. Buna bağlı olarak da stres belirtileri ortaya çıkar. Stres altında olup olmadığımızı aşağadaki belirtiden anlayabiliriz. • Saldırganlık... • Sıkıntı, gerilim hâli... • Sınırlılık... • Neşesizleşme, durgunlaşma, çokkünlük hâli... • Dinlenmeyle geçmeyen yorgunluk. • Unutkanlık... • Korkulu rüyalar... • Kendini küçük görme, yalnızlık isteği... Organik açıklaması olmayan: • Ağız kuruluğu... • Vücutta uyuşukluk, karıncalanma hissi. • Sebepsiz çarpıntı... • Baş ağrıları, baş dönmeleri... • Mide bulantısı, kusma, ishal... • Uyku, iştah bozukluğu... • Uykuda dış gıcırdatma, konuşma • Gürültüye ve sese karşı duyarlılık... Stresi azaltmada yardımcı yollar • Hayatınızın tekdüze olmasına ve hayatınızda değişiklikler yaparak iki gününüzün birbirine eşit olmasına izin vermeyin. • Beslenme ve uyku düzeninize dikkat edin •Altından kalkmakta zorlanacağınız sorumluluklar almayın ve gerektiğinde “hayır” demekten çekinmeyin • Egzersize zaman ayırın ve temiz havada yürüyüş yapın • Yeni uğraşı alanları belirleyin • Sevdikleriniz ve sevdiğiniz ortamlara daha fazla zaman ayırın •Günlük sıkıntılardan sizi uzaklaştıracak egzersiz, dua ve ibadete zaman ayırın... İçini dökme ve Stres Danışma... Gergin olan kişi iyi ve ilgili bir kişiye içini dökerek rahatlayabilir. Dinleyicinin güvenilir olması ve konuşmayla, ne olduğu ile ilgilenmesi gerekir. İyi ve güvenilir bir dinleyici aktif dinler, başını sallar, konuşmacıya yardımcı olacak sözler söyler, onu rahatlatır, gerekirse nasihat verir. Nasihat vermek yetenek ve hüner ister.



mesaj 07 message

doğuş aylık gazete/maandblad

nr. 226 - Mayıs/Mei 2017

Ergün Madak

Mutad” kelimesini çok severim: Âdet hâline gelmiş, anlamına geliyor. Şöyle her yılın bir panoramasını çıkaracak olsak hayatımız “mutad” olduğu üzere geçiyor: Okul tatillerinde, maddî gücü olan Türkiye’ye tatile gidiyor, gitmeyen ise evinde kalıyor. Sonra okullar açılıyor ve bir hengame başlıyor. Bazen eylül, ekim aylarında, insanlar, kış bastırmadan düğünlerini yapıyor ve ardından kış başlıyor. Mart-nisan-mayıs ayları olduğunda ise hemen hemen her hafta sonu düğünler yapılıyor. Arkadaşlarla cumartesi akşamları salon futbolu oynadığımız için aramızdan muhakkak bir arkadaşın düğüne gittiğine şahit oluyoruz. Çocukluğumdan beri düğünlerin hiç birinden haz etmedim, hâlâ da etmiyorum, edemiyorum. Müziği sevmediğim gibi bir intiba edinmeyin, çünkü maalesef seviyorum, üstüne üstlük, nadiren de olsa kendi çapımda bağlama tıngırdatıyorum. Şehir çocuğu olarak yetiştiğim için köy halaylarını da öğrenemedim. Oysa İç Anadolu halaylarını çekmeyi çok isterdim mesela. Ama yaş kemale erdi, izlemekle iktifa ediyorum ancak... Neyse düğünlerde kalmıştık. Beni rahatsız edenleri sıralayayım da meramım anlaşılsın: • Kadınlar oynuyorlar; kimi doğrudan, kimi de kaçamak bakışlarla da olsa onları izliyor. Kadınlar kadınları, “ne giymiş, neyi ne ile kombine etmiş?” diye bakarken, erkekler de futbol maçı izler gibi izlemiyordur herhâlde. Hatta bir düğünde, kadın erkek oynanmasına

Analiz

Bir Şeyler Yanlış Gidiyor itiraz edenlere, bunu sorun edinmeyen bir diğeri şöyle diyordu: “Ne var ki bunda, hepimiz akrabayız” (Böyle buyurmuş Zerdüşt, oysa biz hayatı kendimiz için anlamsızca zorlaştırıyormuşuz demek ki.) • Temel maksadı gözden kaçırmamak gerekiyor. Kadın; erkek için cazip, ilgi çekici bir varlık olduğuna göre İslam’ın getirdiği sınırlar var. Kadına o yüzden, hicabı uygun görmüş Rabbim. Ama “hicablı olarak, kadın erkek oynayabilirsiniz ya da oynayamazsınız” denmemiş kesin naslarda. Fakat İslami ahlâk, biraz hicab etmeyi gerektirmez mi? En çok takvalı olan, O’ndan en çok korkan olduğuna göre, bir yerlerde ciddi bir sorun var demektir. • Yukarıdaki endişeler zamanla ‘İslami düğünler’ alternatifini oluşturdu biliyorsunuz. Çok şükür kadın-erkek oynamıyor ama, yukarıdaki düğünlerle hemen bir ortak yönleri oluşuyor: Yüksek ses. Gümbür gümbür seslerle “Tala al bedru” zulüm gibi geliyor. ‘Karışık’ düğünlerde de aynı eziyet (karışık tabirini de ben uydurmadım, kendi kendini üreten bir olgu oldu, biz de ortaya karışık kullanıyoruz bu vesile ile). En son gittiğim bir ‘karışık’ düğünde en arka masada oturuyordum ve bir anda sesi ölçmek aklıma geldi. Ben ölçümün resmini çekerken 91 desibel oldu, aslında ses genelde 96 db civarındaydı ve en fazla alet 98’e kadar ölçüyor. Bu kulak sağlığına zarardan başka nedir? Sonrasında da Ramazan geliyor ve desibeli düşük derin bir sessizlik

İslam’a karşı saldırıların her gün biraz daha arttığı Avrupa’da, yeni bir cami yakma girişimi Hollanda’nın Heemskerk kasabasında yaşandı. Yakma girişiminden güvenlik şirketinin haber vermesi ile haberdar olan cami yöneticileri itfaiyeye haber verdiklerini ve itfaiyenin duruma kısa zamanda hâkim olduğunu belirttiler. Güvenlik kamerasının görüntülerine göre iki kişi oldukları anlaşılan saldırganların kimlikleri polis tarafından araştırılıyor.. Yakma girişimi ile ilgili görüşlerine başvurduğumuz Cami Başkanı Niyazi Yılmaz gazetemize şu

başlıyor. Üstelik bu sessizlikten hepimizin Ramazan’ın manevî havasına bürünerek riyazete daldığımız sonucu da çıkmamalı. Genel olarak açlık çekiyoruz. Sadece ‘kuru bir açlık’. Nerden mi biliyorum? O zaman ben şöyle bir soru sorayım. Diyelim iftara davet edildiniz. Hiç ‘bugün Kur’an okurken, hatim indirirken şöyle bir ayetle karşılaştım, çok etkilendim’ türü cümlelerle karşılaştınız mı? Eğer yanılıyorsam, ne mutlu size! Bilakis, bazı durumlarda uyarmam bile gerekiyor: “Arkadaşlar, biz oruçluyuz!” İkaz edilen din kardeşlerimizden, beraber günaha düşmemek için bir teşekkür beklerken, yüz ifadelerinden memnun olmadıklarını hissediyorsunuz. Ama güzel bir dille uyarmaktan, emr’i bi’l maruf ve nehy’i ani’l münker’den ısrarla vazgeçmemek gerekiyor. Kutsal Toprakların Fevkinde Olmak Her okuyuşumda beni mest eden Gazali, Mekke’de yaşayan insanların, davranışlarına çok özen göstermeleri gerektiğini, eğer bir günah işlerlerse cezasının da daha ağır olacağını anlatır İhya’da. Hacıların ise kavga yapmamaları gerektiği ise zaten bir ayet. Doğuş yazarlarından Mehmet Şükrü Oflaz bey, geçen ayki Maskeli Balo başlıklı yazısında şöyle diyor: “Harem-i Şerif’te sevgilisine Batı usulü serenatla evlenme teklif eden insanlar, hangi duygu ve düşüncelerle bu işi eylemişlerdir. Yani bugün umreye

Amsterdam Ayasofya Camii, Kabaktepe’ye karşı açtığı davayı kazandı

Hollanda’dan kısa haberler

Hollanda’da cami saldırılarına bir yenisi eklendi

ergunmadak@hotmail.com

açıklamalarda bulundu: “Kamera görüntülerinde iki kişi oldukları görünen saldırganlar, kadınlar girişi tarafında bulunan eski kağıt ve karton konteynerini ateşe vermişler. Anlaşılan kapıya dayayarak yaktıkları bu konteyner vasıtası ile camiyi yakmak istemişler. Alarm çalınca alarm merkezi bize haber verdi, biz camiye geldiğimizde yangınla karşılaştık ve itfaiyeye haber verdik. İtfaiye Allah’a şükür yangını söndürdü. Şu anda polis eldeki görüntüleri de değerlendirerek saldırganları yakalamaya çalışıyor. Cemaatimizde herhangi bir korku yok. Gerek belediye yöneticilerinin gerek polisin gösterdiği ilgiden memnunuz”. Yakma girişiminin yaşandığı Heemskerk Ulu Camii, uzun süren bir inşaat döneminden sonra haziran 2016’da kalabalık bir davetli topluluğu ile açılmıştı. Haber: Recep Sosysal

2007’de başlayan dava, Mayıs 2017 de sonlandı. Kabaktepe, caminin banka hesabından kendi şirketinin hesabına aktardığı (zimmetine geçirdiği) 945 bin euro parayı icra yoluyla derhal ödeyecek. Zikredilen meblağın on yıllık faizini de ödemek zorunda olan Kabaktepe, mahkeme ve avukat masraflarını da karşılayacak. Karar “derhal uygulanabilir” özelliğine sahip. Yani kaçış yok. Zaten kamuoyu vicdanında bu yolsuzluğu yaptığı bilinen mezkur şahsın durumu mahkemece de tescillenmiş oldu. Nisan 2015 yılında cami inşaatını tamamlayıp Kuzey Hollanda Millî Görüş’e teslim ettiğimizde Kapaktepe’nin mahkemesini sürdürmeyi eski idareciler olarak üzerimize almıştık. “Mücadeleye devam” demiştik. Üyelerin bize verdiği yetkiyle devam ettirdiğimiz

gidenler, nelerine maske olması için bu işi yapıyorlar. Yani maske. Âdeta insanımız maskeli balo bir hayatı kabullenmek üzeredir...” Yani herkes gerçek, doğal ve samimi olmayan bir rol kesiyor. Daha da ilerisine gidelim... İnternette, kendilerine milyonları izlettirip bundan paralar kazanan gençler, bu işi ‘bir de umreye gidip taçlandıralım’ demiş olacaklar ki soluğu Arabistan’da alıyorlar. Mekke ve Medine’nin bu turistik hâlini hiç görmemiştim. Taksiye biniyorlar, taksiciyle ve kendi aralarında cıvık cıvık konuşuyorlar, sokakta katır gibi tepinerek koşup, bunları vlog çekip yayınlıyorlar. Kendilerine ‘o kutsal topraklarda nasıl davranıyorsunuz!’ diye tepkiler gelince de: ‘ben ne yaptım ki’ diyerek suratlarına bir masumiyet maskesi takıyorlar. Aslında “maske” de dememek lazım. Gerçek hâlleri bu demek ki. Yan sanayi değil, orijinal malzeme bu anlaşılan. Fecaat Bakın, bir başka facia daha geliyor... Gazetelere konu oldu: Kıyam Der ve Fatih Medreseleri müritleri Mekke’de birbirlerine girmişler. Gruplardan biri diğerine 150 kişi ile saldırmış, diğerleri de kendilerini savunmuş. Hastanelik olmuş bazıları, Mekke’de, daha doğrusu ummu’l kur’a Mekke’de. Hani Allah Rasulü’nün ‘kavmim beni çıkarmasaydı seni terk etmezdim’ dediği mübarek şehir. Sonra da İstanbul havalimanında, ‘Hoş geldiniz Mekke’nin Gazileri’ yazan pankartlarla karşılıyorlar. Aslında Akif’in bu mısraını hiç

davayı da alnımızın akıyla kazandık. Bu süreçte bize güvenen ve destek veren üyelerimize, cami cemaatimize ve hayırseverlere şükrânlarımızı sunarız. Mutlaka zikredilmesi gereken bir başka isim ise projenin en kritik zamanında, 2009 yılında bu caminin yapılmasına devam kararını veren Merhum Prof. Dr. Necmettin Erbakan hocamızdır. Allah kendisinden ebeden razı olsun. Bu zorlu ve uzun süreçte inancını hiç yitirmeyen kıymetli idarecilerimize özellikle teşekkür ediyoruz. Bu sonucun başta Hollanda’daki Müslümanlar olmak üzere tüm Müslümanlara ve insanlara hayırlı olmasını niyaz ederiz. Osman Paköz - Amsterdam Ayasofya Camii eski idarecileri adına.

Hasene, kutsal topraklarda...

Dünyanın 100’den fazla ülkesinde insani yardım çalışmaları yürüten Hasene Derneği Mekke’deki umrecilere kampanya ve projelerini tanıtıyor. Su kuyusu, yetim projeleri gibi sürekli devam eden projelerin yanı sıra aktuel olarak yürütülen kumanya kampanyasının tanıtımı da yapılıyor. Kampanya ile ramazan

beğenmesem de sanki şöyle bir pankart buraya daha da bir güzel oturuyor: Bedr’in aslanları ancak bu kadar şanlıydı. Vay be! İçimden kızgınlıkla karışık şu düşünceler geçiverdi hemen: Aferin size, kapıştın mı Mekke’de kapışacaksın. Sizi Fatih, Çarşamba kesmiyor demek ki. İhramlı olunca yeşil yaprak koparamaz, sinek bile öldüremezsin, çünkü sen ölüsün. Bu arkadaşlar, ihramdan çıkar çıkmaz dalmışlar birbirlerine... İnşallah Mekke’den sonra Medine’ye gidip, Ravda’da şöyle demişlerdir: “Ya Rasulullah! Senin için şu cemaatten şu arkadaşları tartakladım ya da tartaklandım”. Şefaat ya Rasullallah!!! Ne mi demek istiyorum? Mübarek topraklardaysan, elini kaldıramazsın, sana kaldırılan ele vursa da sövse de karşılık vermeyerek erdemli davranacaksın. Asıl o zaman onurlu ‘gazi’ olursun. Velev ki 150 kişi gelsin. Allah’ın Müslümanlara en değerli hediyesi o mübarek topraklar. Ne için? Hayatımızın gidişatını marufa dönük değiştirmek için, hatalarımızı görüp söz vermek ve bir daha yapmamaya niyet etmek ve uygulamak için, sufilerin tabiriyle, “murakabe” etmek için. Allah ıslah etsin. ◄◄

ayı öncesi, mazlum ve mağdurların sofrasına katkı sağlamak, gıda yardımında bulunmak amaçlanıyor. Önümüzdeki haftalarda 250’den fazla gözlemci, planlanan 50 ülke için yola çıkacak ve gıda yardımlarını ihtiyaç sahiplerine ulaştıracak. Kumanya kampanyasının sloganı “Sofranı ve gönlünü aç”.

Trafik kazasında ölenlerin sayısı arttı

Merkezi İstatistik Bürosu CBS tarafından yayımlanan raporda özellikle araç kullanırken telefon kullanımı nedeniyle trafik kazalarında ölenlerin sayısında artış olduğu belirtiliyor. CBS, 2015 yılına kadar trafik kazasından ölenlerin sayısında ciddi düşüş yaşandığını ancak bu durumunun 2016’da değiştiğini bildirdi. Geçtiğimiz yıl trafik kazasından 629 vatandaşın hayatını kaybettiğini aktaran CBS, hükûmetin tüm çalışmalarına rağmen konuyla ilgili kalıcı çözüm getiriemediğini vurguladı. Hükûmetin de uzun süredir mecliste tartıştığı konulardan biri de trafik kazaları. Son olarak sunulan önergede özellikle akıllı telefonların kazalara neden olduğu belirtilirken, araçta sürücülerin hiçbir şekilde telefon kullanmaması gerektiği istenmişti. Hollanda hükûmeti, 2020 yılında trafik kazasında hayatını kaybedenlerin sayısının 500’ü geçmemesini hedefliyor. ◄◄


maandblad/aylık gazete doğuş nr. 226 - Mayıs/Mei 2017

04 haber 08 nieuws

Bakış Açısı

elif_1705@hotmail.com

Elif Bayraktar

İnce Bir Çizgi... ‘Teslimiyet’ ‘Bir filozofu önemli kılan şey, doğru cevaplar vermesi değil, doğru soruları sormasıdır.’ diyor Kant. Filozof, herhangi bir konuda düşüncelerin ötesini soruşturan, sorgulayan, arka perdesini bulmaya çalışan kişilere yakıştırılan bir unvandır. Derinlemesine düşünebilen, düşündüğünün arka perdesini görebilen ve bulduğu her gerçeğin tek bir gerçekten ortaya çıktığını bilen kişiye ise “Mutasavvıf” denir. Her sırrın arkasında Rabbinin olduğunu idrak edebilen kişidir. Tüm mü’minleri düşünmeye, sırları keşfetmeye davet eder Rabbimiz. Bu sebepten ‘Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız?’ diye sorar bize. Önünde duran binlerce delillere rağmen Rabbini bulamayan nice cahil filozoflar, bilim insanları, profesörler de vardır. Öyleyse akıllı kişi Allah’ın varlığını bilen, O’na iman eden kişidir. ‘O, diriltendir, öldürendir. Gece ile gündüzün takip etmesi de O’na aittir. Hala aklınızı kullanmıyor musunuz?’ (Mu’minun – 80) Her şeyi yaratan bir Yaratıcı olduğuna iman etmek daha kolay olandır hâlbuki. İman eden insanın yaşadığı huzur onun tüm maddî - manevî sıkıntılardan kurtuluşuna işarettir. Teslim olur ve her şeyi Allah’tan bilir. Tevekkülün kişiyi kuşatıcı rahatlığına bırakıverir kendini. Gerçek anlamda Allah’a inanmış kişi korkulardan emin olur. Dünyaya dair sıkıntı, üzüntü, stres, hayal kırıklığı, depresyon olmaz lügatinde. Her zaman ümit içinde Allah’ın rahmet ve merhametine sığınır. Elbette her insanın hayatında olumsuz olaylar olacaktır. Başına türlü musibetler gelecektir. Kur’an ahlâkını yaşayamayan insanları bu olumsuz olaylar çepeçevre sardığında, tam da bu anda, musibet anında başlar yanlış sorular; ‘Neden bu benim başıma geldi? Ben bunu hak ediyor muydum sanki?’ gibi sorularla kişi kendisini yer bitirir. Bir de soru anlamı olmayan fakat kişiyi isyana götüren ‘Keşke’ ile başlayan cümleler vardır. İnsanın en büyük tuzaklarından biri de bu cümlelerdir; ‘Keşke erkek olarak doğsaydım! ‘Keşke dünyaya gelmeseydim!’ Bu cümleler de imanı zedeleyen cümlelerdir ve hatta insanın dinden çıkmasına sebep olan cümlelerdir. Sorularımız, cümlelerimiz, iç konuşmalarımız, damarlarımızda dolaşan şeytanın ve nefsimizin vesveselerinden başka bir şey değildir aslında! Tüm bu sorulara, vesveselere ve dış kaynaklı engellere rağmen iman

etme şerefine nail olmuş Müslümanların hayat karşısındaki bakış açıları tamamen teslimiyet odaklı olmalıdır. Çünkü ‘İman tevhidi, tevhid teslimi, teslim tevekkülü, tevekkül de saadet-i dareyni iktiza eder’ ve ‘Hakiki anlamda iman etmiş kişi kainata meydan okuyabilir’ der Bediüzzaman Said Nursi. İşte mutluluğun şifresi! Kadere teslim olandır o kişi ki; Rabbinden gelene razı olur. Ne gelirse gelsin başına “bu Rabbimdendir” deyip sabreder. Konu teslimiyet olduğunda aklıma her zaman Hacer annemiz gelir. Hz İbrahim oğlu Hz İsmail ile beraber Hacer annemizi ıssız, çöl topraklarına bırakırken sorar Hz Hacer; ‘Ey İbrahim, bizi kime bırakıyorsun!.. Yoksa bu, Allah’ın emri mi?’ der, İbrahim (a.s) arkasına dönmeden, ‘Evet, bu Rabbimizin emri, der’ Ve o andan sonra artık Hz Hacer gözyaşlarına “dur” emrini verir ve, ‘Git ey İbrahim! Bu madem Allah’ın emri, O bizi zayi etmeyecek, yalnız bırakmayacaktır’ diye seslenir. Safa ve Merve tepelerinde yedi defa koşarak bir annenin çaresizliği ile, ağlayan bebeğine su bulabilmek için çaba gösterir. Sonra Rabbinden gelen büyük ikram ‘Zemzem’ suyu olur. İşte teslimiyet, çaba, gayret ve Allah’ın lütfu. Öyleyse ey bugünün insanı! Vazgeç kendini yıpratmaktan. “Neden bu benim başıma geldi” demekten. “Keşke bende şunlara şunlara sahip olsaydım o zaman her şey çok farklı olurdu” diye hayıflanmalardan vazgeç. Kafandaki deli sorularla ziyan etme ömrünü. Dünyaya bir defa gelmişken senin için en iyi ve hayırlı olanı bulmaya çalış. Her koşulda ve her şartta… Peygamberlerin hayatlarına bakıp ibret almayı öğren. Rabbimiz; en sevdiği kulu, “Habibim” dediği, Sevgili Peygamberimizi bile türlü imtihanlarla sınamışken; bizlerin imtihanları hafif kalmaz mı O’nunkinin yanında! İşte bu sebepten Rabbimiz, ‘Hiç akletmez misiniz?’ diye sorar... Akıllı, kamil insan gemiye binip de yükünü sırtında taşımaz, yükünü gemiye bırakır ve teslim olur. Ne duruyorsun bırak sırtında ki yükleri Rabbine. O’na güven ve dayan. O’ndan iste. Doğru soruyu sor kendine, doğru dualar düşsün yüreğine, diline...

“Safa ve Merve tepelerinde yedi defa koşarak bir annenin çaresizliği ile, ağlayan bebeğine su bulabilmek için çaba gösterir. Sonra Rabbinden gelen büyük ikram ‘Zemzem’ suyu olur. İşte teslimiyet...”

Beyza Öpöz:

“Herkes başarabilir, değişebilir...

Yaşı küçük, uğraşı büyük.. 17 yaşındaki Beyza ilk kitabını yazdı... Bu ay yazıhanemizi genç bir misafir ziyaret etti. Henüz 17 yaşında. Pırıl pırıl genç bir kızımız. O yaşına rağmen 200 sayfaya yakın bir kitap yazmış; ama mütevaziliğin doruğunda gezinen bir genç. Ablası Elif Hanım ve kuzeni ile yazıhanemizi şereflendiren bu misafirimize Doğuş’un kapılarını sonuna kadar açtık. Yazması durumunda köşe vereceğemizi, söyleşilerle kendisini daha ileri boyutlara taşıyabileceğini teklif ettik. Memnun kaldı. Kendisiyle kısa bir söyleşi yaptık. İki dilde gerçekleşen söyleşimizi, yeni kuşağın da takip etmesi ve örnek alması için gerekli gördük. Biz bu misafirimizden hayli memnun kaldık. Sizlerin de seveceğine ve onun eserine sahip çıkıp, onu yüreklendireceğinize inanıyoruz. İşte, Beyza Öpöz ve işte “Vlinder Jongen”...

V

linderjongen”, “Kelebek Oğlan”... Rotterdam şehrinde Lise öğrencisi Beyza Öpöz’ün “Vlinderjongen”, “Kelebek Oğlan” adlı kitabı Hollanda’da okurları ile buluştu. “Hayallerime doğru adım adım ilerliyorum” diyen ufku geniş Beyza Öpöz, kelebek hastalığı olan ölümcül bir deri hastalığına yakalanan bir gencin hayatını anlatıyor romanında. Kaleme aldığı kitabına “Vlinderjongen”, “Kelebek Oğlan” adını vermiş. “Karakterim hayal ürünü ama hastalık gerçek ve çok zor” diyor, Beyza. Peki bu “Kelebek Oğlan” adını neden romanına başlık yaptın? Bu hastalığın gerçek adı epidermolysis bullosa. Hasta çocukların derileri kalkarken kelebek kanatları gibi ince olduğu için bir de biraz yumuşatmak için kelebek çocuklar deniyor. Bu hastalığı olan birini tanımıyorum Youtube’ta bu hastalığı olan bir kız görmüştüm sonra takip etmeye başladım ve videolarını seyrettim çok acı çektiklerini görünce çok etkilendim nasıl bir hastalık olduğunu araştırdıkça yazmaya

karar verdim ve hikâyem adım adım ilerledi. Bu hastalığa yakalanan bir tanıdığın var mı? Yok, tanımıyorum. Sadece bu hastalığa yakalanan birisini Youtube üzerinde takip ettim. Yazarlık merakı nasıl başladı? 8 yaşındayken ablamın eski bilgisayarında yazmaya başladım ablam da küçük hikâyeler yazıyordu, ilk başta onu taklit ediyordum ama sonra yazmayı sevdiğimi keşfettim. Kitap ne kadar sürede tamamlandı? 2 yıl sürdü. Ben aslında basılacak diye değil, o an yaşadıklarımı, hissettiklerimi kağıda döküyordum. Bir nevi günlük gibi. Ama ben, roman kahramanının duygularını anlamaya çalışarak hareket ettim hep. Kitabınız ne zaman yayımlandı? 30 Aralık 2016’da okurlarla buluştu. Nasıl tepkiler aldınız? Yayınevinin editörü, uzun bir yazı yazmış kitap hakkında. Hikâyenin çok orjinal ve inandırıcı olduğunu,

yaşıma göre çok iyi bir kurgu olduğunu ve ileriye dönük bir potansiyele sahip olduğumu yazmış. Okuyanlardan da olumlu tepkiler alıyorum. Bu da beni yüreklendiriyor, yazmak için. Var mı yeni denemeler? Şimdilik okulumu bitirmeyi düşünüyorum. Yazmak bende bir tutku gibi. Evde, yolculukta hep bir şeyler yazıyorum. Şu sıralar kısa hikâyeler yazıyorum. Yazmayı sevdiğim için yazmaya devam ediyorum ama yazdıklarımın kitap olması konusuna sadece kısmet diyorum.

Beyza nasıl biri? Hayata bakış açısı nasıl? İnsnalara, hayvanlara ve çevreye karşı oldukça duyarlı biriyim. Çöp atanaları bile uyarırım. Çeveryi kirletmemeleri için. Barış, huzur ve refah dolu bir dünya özlemi duyan biri... O uğurda da üzerine düşeni yapmayı göze alacak biri... Kun je jezelf even voorstellen aan onze lezers? Mijn naam is Beyza Öpöz en ik ben 17 jaar oud. Ik kom uit Mersin en ben zelf in Rotterdam geboren.

Hollanda’nın sağlık sektörü çöküş yaşıyor Hollanda’da sağlık sigortası katkı payı (eigen risico) nedeniyle bir çok vatandaş hastaneye gidemiyor. Devletin son bir çıkışla, aile hekimlerinin, uzman doktorların görevlerini de üstlenmelerini istedi. Devlet uzun zamandır sağlık masraflarını kısmak için aile hekimlerinin yetki ve görevlerini artırmak istiyor. Bu durumda vatandaşların hastaneye gitmeden aile hekimleri tarafından tedavi edilmeleri bekleniyor. Ulusal aile hekimleri birliği LHV yaptığı açıklamada aile hekimlerinin

uzman doktorların görevini üstelenebilmesi için kayıtlı olan hasta sayısını yüzde 20 azaltması gerektiğini belirtti. Aile hekimlerinin yaşadığı yoğunluğa değinen LHV, şu an ortalama aile hekimlerinin 2170 hastasının olduğu, daha iyi hizmet verebilmek için bu sayının önümüzdeki yıllarda 1800 civarına düşürülmesinin önemini vurguladı. Kayıttan çıkarılacak hastaların nasıl

belirleneceği ve ne kadar yeni aile hekimine ihtiyaç olduğu konusunun henüz netleşmediğini ifade eden LHV, sigorta kurumlarının aile hekimlerine ayrılan bütçeyi kullanmamasın da ayrı bir tartışma konusu olduğuna değindi. Hastanede bir uzmana görünmenin neredeyse imkansız hale geldiği Hollanda’da, çoğu vatandaş, ” Paran varsa gidersin, yoksa eğer aile hekimlerine emanetiz ” yorumunda bulundu.


söyleşi 09 interview

doğuş aylık gazete/maandblad

nr. 226 - Mayıs/Mei 2017

Kalemdâr

Yeter ki, yürekten iste...”

Mehmet Şükrü Oflaz

Muhafaza-Kâr Rambo

..

Beyza Öpöz kimdir?

Bayza Öpöz 17 yaşında. Rotterdam doğumlu, aslen Mersinli. Rotterdam’da Grafisch Lyceum’da tahsil hayatını sürdürüyor. Oyun Geliştiricisi (Game Developer) bölümünde okuyor. 13 yaşından beri kısa hikâyeler yazan Beyza, 2016 sonlarında yayımlanan “Vlinder Jongen” adlı kitabıyla yazarlık serüvenini başlatmış oldu.

Ook studeer ik op het Grafisch lyceum aan de opleiding media vormgeving en heb ik gekozen om iets met “Games” te gaan doen. Ik schreef al sinds mijn achtste leeftijd, maar toen probeerde ik nog alleen mijn oudere zus na te doen die zelf ook aan het schrijven Was. Toen merkte ik dus dat ik erg van schrijven hield en ging er mee door.

tegenkomt en heel veel dingen met elkaar te maken krijgen.

Hoe is het idee gekomen om het boek te schrijven? Eigenlijk schreef ik voor mijzelf. Altijd al schreef ik verhalen puur voor mijzelf en nooit Had ik het idee gekregen om het naar een uitgeverij te sturen. Mijn moeder kwam met het idee om het naar een uitgeverij te sturen, wat ik dus ook deed.

Hoe kunnen onze lezer het boek te krijgen? Je kunt het bestellen via “https:// www.boekscout.nl/shop2/boek. php?bid=7312” en dan wordt het gedrukt. Het kost 20 Euro en wordt ongeveer binnen 3 dagen verstuurd.

Wat is het onderwerp van het boek? Het boek gaat over een jongen met een zeldzame huidziekte genaamd “epidermolysis bullosa”, afgekort “EP”. Het Is een ziekte waar de huid van de kinderen bij geboorte net zo dun zijn als de vleugels van een vlinder. Eigenlijk volgt het verhaal eerder een jongen, een pestkop die de zieke jongen

Naam van het boek, hoe is het ontstaan? Heel simpel, eigenlijk. Het Is gebaseerd om het ziekte zelf: “EP”. Want de kinderen die deze ziekte hebben, worden ook “vlinder kinderen” genoemd, van daar dat de boek zelf “vlinderjongen” heet.

Uw laatste woorden en uw boodschap.. In het verhaal zelf heb Ik het meeste aandacht op familie en vriendschap gericht, en zo heb ik geprobeerd een boodschap in het verhaal achter te laten: iedereen kan veranderen, als ze dat willen en ervoor vechten. (Kitabı aşağıdaki adresten temin edebilirsiniz. www.boekscout.nl) Söyleşi - Fotoğraflar: Zeynel Abidin

«

Yabancı mahkemeler tarafından verilen boşanma kararlarının Türkiye’de doğrudan tanınmasını sağlayan düzenleme, yürürlüğe girdi.

Tanıma-tenfiz davaları sürecinin yaklaşık 2-3 yıl sürmesi ve yüksek masraflı olmasından dolayı birçok mağduriyetlere sebep oluyordu. Yurtdışında bir çok kişiyi mağdur eden ve Türk hükümetlerden

yıllardır istenen Tanıma-tenfiz davaları hakkında kanunun resmi gazetede yayınlanması Avrupalı Türkler tarafından sevinçle karlşılandı. Yurt dışında boşanmış ancak Türkiye’de bir mahkeme tarafından tanınmadıkları için yeniden dava açmak zorunda kalan boşanan çiftler, bu işlere maddi imkanları vei zin süreleri yetmediğinden ayrılamıyor, Türkiye’de evli görünüyor, hâliyle tekrar

“Gezegenimizde 2000 yetişkinin 1 milyar dolardan fazla parası var. en zengin 62 kişinin serveti en yoksul 3 milyar 700 milyon kişinin servetinden daha fazla. Yine en zengin yüzde 1’in serveti kalan yüzde 99’un servetinden daha fazla. (Yani 74 milyon kişinin serveti 7 milyar 326 milyon kişinin servetinden daha fazla) 1 milyon dolara Türkiye’de 4+1 ya da 3+1, 20 daire alınabilir. 1 milyar dolara 20.000 daire alınabilir. 5 milyar dolara 100.000 daire alınabilir. 50 milyar dolara 1.000.000 daire alınabilir. (1 milyon daire 5 milyon kişinin barınağıdır.) Belirli ellerde toplanmış bu servet, alın terinin el emeğinin karşılığı olmayıp faize dayalı küresel bankacılık ve finans sisteminin getirisidir.” Muammer Bilgiç Bey, Facebook hesabından bu bilgileri paylaştı. (Aynen ve bir kısmını aldım). Yakın tarihlerde bir Cuma hutbesinde, yardım kampanyası sebebiyle buna yakın bilgiler paylaştı hocalarımız. Mesela her gün 21.000 insan açlık ve açlığa bağlı sebeplerden ölmektedir. Tabi bu verilere dâhil olma fırsatını(!) dahi bulamayanlar işin cabası. Hutbeyi dinlerken aklımdan, Cuma namazı çıkışında “bu düzen değişecek” diye geçti. Yanılmışım. Bunun pek çok sebebi var tabi.

Yurtdışında boşanma kararları Türkiye’de tanınacak Yabancı mahkemelerin boşanma kararları doğrudan tanınacak. Yabancı mahkemeler tarafından verilen boşanma kararlarının Türkiye’de tanınması mahkeme sürecine tabi idi.

oflaz-aliya@hotmail.com

evlenmeleri mümkün olmuyordu. Nüfus Hizmetleri Kanunu’nda yapılan yeni düzenlemeyle mahkemede dava açmaya gerek kalmayacak. Yabancı ülke mahkemelerinin verdiği boşanma kararları Türkiye’de doğrudan tanınacak Bunun için Yurt dışındaki boşanma kararları Türkiye’ye gitmeden o ülkede buluan T.C. temsilciliklerine gidilerek tamamlanmış olacak.

Şöyle bir durum var: Müslümanca duyarlılık, içten dışa, dıştan içe her daim bir deveranı gerektirir. “Agâh” olmak meselesi var. Bütün algıların açık olması. Tabi bu büyük bir mücadele gerektiriyor. Ama her alanda. Sadece içimizde ve sadece dışımızda değil. Şu anda hâkim olan sistemin haz etmediği insan, dünya ile bağlantısında yükü az olan insandır. Her şeye sahip olmak isteyen, paylaşmayan, çevresine bigane insan, hâkim sistem tarafından kullanılabilirliği en fazla insandır. Bu durum yeni değil elbet. Her devirde vardı ve çeşitli isimlerle anılıyordu. Bugün ise bu durum “muhafazakârlık” olarak karşımızda arz-ı endam ediyor. Müslüman duyarlılığı inceltmek, tepkisiz bırakmak, hâkim sistemin işleyişini kolaylaştıran dişliler hâline getirmek için bugün bize dayatılan şey muhafazakârlıktır. Gücün ve sağladığı imkânların, çoğunluğun yanında olmanın verdiği güven duygusunun, neden ve nasıl sorusunun sorulmasının yukarılara havale edildiği bir kontrol mekanizmasının muhafazası anlamına geliyor bugün bize dayatılan muhafazakârlık. “Ebu Zer tavrı” sadece öğrencilik zamanlarının, çay muhabbetlerinin ve bir makama gelinceye kadar geçerli olduğu bir güzergâh. Tarihi unutmamak lazım. Dizilerden pompalanan hamaset, hayatları anlatılan büyüklerin tavırlarının arkasında ki şuurun üstüne bir perde vazifesi görmektedir. Ve bu dizileri seyrederek tarih bilincine, sorgulamadan kabul

edilen mensubiyetlerden cemaatçiliğe, Facebook üzerinden ne kadar saçma şey varsa, sövgüler ekleyerek paylaşmanın tebliğ olduğu duygusu hâkim kılınmaya çalışılıyor. Bunu uzatabiliriz. Muhafaza-kâr-lığın bize açtığı alan, İslam’ın bize uygun gördüğü alanı izale etme vazifesi görmektedir. Bu rahatsız edici durumdan bizi kim ve ne uzak tutuyorsa, insanlar yüzlerini o cenaha dönüyor. Tabi burada ufuk açan Efendimizin (sallallahu aleyhi ve sellem) bir hadisini almalıyım. Bu konularla meşgul iken bu aralar, bu mübarek hadis çıktı karşıma... Hadis şöyle: Muaz b. Cebel’den (radiyallahu anh) aktarılan bir hadisinde Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)şöyle buyurdu... “Dikkat edin! Muhakkak ki İslam değirmeni dönmektedir. Siz de Kur’an’ın döndüğü yerden dönün (ona göre hareket edin). Dikkat edin! Şüphesiz ki Kur’an ve sulta (otorite, kanun) birbirinden ayrılacaktır. Siz Kur’an’dan ayrılmayın. Dikkat edin! Muhakkak ki başınızda, lehinize hüküm vermeyip kendi lehlerine hüküm veren yöneticiler olacak. Şayet onlara karşı çıkarsanız sizi öldürürler, itaat ederseniz sizi saptırırlar.’ (Sahabeler): ‘Ey Allah’ın Rasûlü! (O zaman geldiğinde) nasıl yapalım?’ dediler. Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) de: ‘Meryem oğlu İsa’nın ashabının yaptığı gibi yapın. Onlar ki testereyle biçildiler, kereste üzerine getirildiler. Allah (azze ve celle)’ye itaat üzere ölmek, Allah (azze ve celle)’ye masiyet içerisinde yaşamaktan daha hayırlıdır” Şimdi bu hadisin bize sağladığı bilinç ve sorumluluk, bu dünyada bulunuşumuzu manalandıracaktır. Geriye kalanlar dünyanın oyuncaklarıdır. Akıl baliğ olanların oyuncaklarla oyalanması düşüklük göstergesidir…

“Şu anda hâkim olan sistemin haz etmediği insan, dünya ile bağlantısında yükü az olan insandır. Her şeye sahip olmak isteyen, paylaşmayan, çevresine bigane insan, hâkim sistem tarafından kullanılabilirliği en fazla insandır.


RAMAZAN AYINIZI EN İÇTEN DUYGULARIMIZLA TEBRİK EDİYOR, ESENLİKLER DİLİYORUZ...


prizma 11 prisma

doğuş aylık gazete/maandblad

nr. 226 - Mayıs/Mei 2017

........................................................................................................................................................................................................................................................................................ ........................................................................................................................................................................................................................................................................................ ........................................................................................................................................................................................................................................................................................ ........................................................................................................................................................................................................................................................................................

TARİHSELCİLİK KUR’AN’DAN AYRILIŞ MI?

İ

slam dinî, tevhid üzere bina edilmiş İlahî bir nizamdır. Bu nizam, Allah (c.c) kaynaklıdır. Bu hakikati değiştirmek hiç bir beşerin haddi değildir. Kula lazım olan, O’nun muradına mutabık, koyduğu ilkelere göre hayatını inşa etmesidir. Her önüne gelen keyfince, işine geldiği gibi davranma lüksüne sahip değildir. Hele dinî konular olursa!.. İslam uleması, Kur’an’ın ve Sünnetin anlaşılmasında, bir takım usuller (metotlar) geliştirmiş, buna göre hükümler istinbat edilmiş ve amele döndürülmüştür. “Tarihsellik” tek başına bir usul olarak takdim edilmesi, ne ilmi nede ahlâkîdir. Haşa! Allah’ın, mazide koyduğu hükümlerin, sadece ahlâkî olanlarını almak, geri kalanları ‘o günün şartlarına ve toplum yapısına özeldir’ iddiası ile kabul etmemek; Kur’anî hükümleri, zamanla sınırlandırmak büyük bir savrulmadır. Tarihe dönüp bakıldığında, bu düşünceleri ortaya atanların eğitim hayatlarında, İslami ilimlerin dışında, bir takım felsefî fikirlerin tesirinde kalarak böyle kanaatlere vardıklarını, Fazlurrahman örneğinde görülmektedir. Kendisi, “İslami ilimleri tahsilden sonra, 1950’ler de felsefe okudum. Dinî ilimler konusunda ciddi şüphelere düşerek, bunalıma girdim” diyerek, işin nereden çatlak verdiğini söylemiş oluyor. Bu itiraflardan sonra, kendi düşüncesine ve değişen fikrî yapısına göre, tarihselliği bir “usul” olarak benimsiyor ve böylece bir çözüme gidebileceğine inanıyor. Bu düşünce değişikliğinin temelinde, dünyanın çeşitli ülkelerinde tahsil görmüş olmasıdır. Buralarda yaşadığı bazı olayları bizatihi yazmış olduğu kitaplarında anlatıyor. İslam tarihinde, “Kur’an’ın tarihselliğini iddia eden ve tartışan” kaç âlim gösterilebilir? Onların Kur’an’a karşı saygıları, düşünülemeyecek kadar derindir. Onlar, Allah’ın emirlerini yerine getirmede son derece titiz davranırlardı. Akıllarına geldiği gibi konuşmazlardı. Son derece takva, ilimleriyle amil, ihlaslarıyla kamil insanlardı. Kur’an ve Sünnet çerçevesinde çözümler üreterek, Müslümanlara yol göstermişlerdir. Bu duruşlarıyla, tarihe eserleriyle tanıklık yapmış ve bu zamana kadar saygıyla anılmayı hak etmişlerdir. Diğerleri ise, yaptıkları yanlışlarıyla hatırlanmaktadırlar. “Tarihsellik” kavramının ortaya çıkışına, 16’ıncı yüzyıldan itibaren Batı’da başlayan modernite sebep olmuştur. Bu çıkışla, ivme kazanmış ve yeni toplumsal dönüşümün ayak sesleriyle tarihe adımını atarak, daha sonraki olayların meydana gelmesine sebep olmuştur. Bu düşünce hareketleri, daha

sonra kendilerini takip eden bireyler tarafından kurumsal hâle getirilerek, kimliklerini alarak tarihe mal olmuşlardır. Kilise ile Modernistler mücadelesinde, dinî ve pozitif anlayış arasında seküler bağlamda, şartlara ve olaylara göre gelişen ve değişen düşüncelerin, sosyal ve toplumsal dönüşüm hareketleri anlamında, dünyevî amaçlarına ulaşmakla, bu değişimler devam etmiştir. Pozitivist ve rasyonel anlayışın galibiyetiyle, dinî anlayışın önüne geçmişlerdir. Gözlem ve deneyle ortaya çıkan sonuç, dînin ortaya koyduğu umdelerin önüne konularak ve o zaviyeden bakılarak, ya doğrulanma veya yanlışlanma modeliyle karar vermeye başlanmış ve günümüze kadar faaliyet göstererek, dine bağlılığın zayıflanmasına yol açmış, mabedlerin (Kiliselerin) kapanmasına, böylece zemin hazırlanmış oldu.

Bu gün birileri, aynı argümantasyonlarla/düşüncelerle, son din olan İslam için sahneledikleri oyunları ve hezeyanlarını, TV’leri dolaşarak ifa etme gayretindeler Yüce İslam dinînin aydınlık güneşini söndürmeye âdeta koşmaktadırlar. Hâlbuki İslam’ın terakkiyle/ilerlemeyle herhangi bir uyuşmazlığı yoktur. Uyuşmazlık, kafalardadır. Kur’an’ın ilk emri, “Oku!” değil midir? “Oku, ama her şeyi oku” demektir. Böyle başlayan bir Kitabın ayetlerini, tarihsellik anlayışıyla yorumlayarak, “tarihe mal olmuştur” iddiasında bulunmak, son derece acı ve onlar adına talihsizliktir. Üzücü olanda şudur: “İlahiyatçı, hafız, aynı zamanda Pof. Dr. olduğunu” söyleyenler tarafından bu nevi uç fikirlerin pazarlanmış olmasıdır. Halka yol gösterecekleri yerde, Müslümanların itikatlarını bozmaya çalıştıkları hâlde, sanki “hayra hizmet ettiklerini” rahatlıkla söyleyecek pişkinliktedirler. Bunların iyi niyette olduklarını söylemek, bir başka pişkinliktir. Önce “Sünneti inkâr ederek” başlayan ve daha sonra “Kur’an bize yeter” diyerek, Kur’an’ın tefsirini onların yapabileceğini,

ve bunun daha doğru olduğunu, geçmiş müfessirlerin tefsirleri o günün kültür ve şartlarında yapıldığını, o günü yansıttığını, bu günden oradan alabileceğimiz fazla bir şey olmadığını iddia ederek, “günümüzün çağdaş imkân ve şartlarına göre, Kur’an’ın ahlâk ilkelerini alarak, hayatımızı inşa etmemiz gerekir” diyorlar. Modern dönemde, Fıkıh Usulünün yenilenmesi, tecdid anlamında bir takım çalışmaların varlığından bahsetmek mümkündür. Bu çalışmalar, “zamanın değişimiyle ahkamın değişimi inkâr olunamaz” usul kaidesinin anlamına mutabık yeni içtihatların yapılması, asla (Kur’an ve Sünnetin ortaya koyduğu) hükümler bağlamında, ferd’e ait çalışmaların yapıldığı anlaşılmaktadır. Bu tür fıkhî faaliyetlerin, iyi niyetle yapılması esas olmakla birlikte, elbette ki, sonradan çıkan sorunların çözümünde, faydalı olmuştur.

İhtiyaçların ortaya çıkışıyla, yeni çözümlerin aranması gerekirdi. Burada Şatibi ve Tufi gibi klasik dönem âlimlerinin, Mekasid ve Maslahata dair düşüncelerini, Batı’ya ait tarihsellik bağlamında atıflarda bulunduklarını söylemek gerekir. Bunların bu tür çalışmalarını, kendilerine ilham kaynağı olarak alanlar, bunu daha ileriye götürerek, ümmetin içinden çıkmış bu insanlar, bu nevi çalışmalara kendilerini âdeta vakfetmişlerdir. Bunlardan birinciliğe koşmuş olan, Çağdaş ve Modernist Fazlurrahman’ı hatırlamamak mümkün değildir. Fazlurrahman, fıkhı, düşünce dünyasından çıkararak geçmişe bırakmamış, Sünneti iki kısma ayırarak: a) Yaşanmış Sünnet: Peygamber Efendimizin asrını kastederek, o geçmişte kaldı. b) Yaşanan Sünnet: Şu anda yeryüzü Müslümanlarının yaşadığı Sünnet ki, din de delil olarak alınamaz. Sünnetle amel etmek, tarihsellik bağlamında düşünüldüğünde, onun için bir şey ifade etmiyordu. İşi daha ileriye götürerek, Kur’an’ın ahkam ayetlerini tarihe bırakarak, ahlâk ilkelerini savunmuştu. Bu çerçevede geliştirdikleri düşüncelerini, ümmet içinde yaymaya çalışmış ve daha sonra

Mihenk İbrahim Turgut ortaummet_45@hotmail.com

gelen bazı ilahiyatçılar, görevi devralarak ifsat çalışmalarına devam ediyorlar. Aslında ne kendilerine ve ne de ümmetin hayrına, katkı yapmaktan ziyade, zarar vermektedir. Müslümanların kahir ekseriyeti onlar gibi düşünmüyor. Bundan ders çıkarmaları en büyük dileğimizdir. Aşağıdaki ayetlere bakıldığında, Peygamberin (a.s) bütün insanlığa gönderildiğini ve son peygamber olduğunu Kur’an’dan anlamak zor değildir. Bu ayetlerin hitap kitlesi, dünyadaki bütün insanlardır. Bu hitabın dışında kalan kimse yoktur. Buna benzer çok müteaddit ayetler vardır. Bu ayetleri nereye koyacağız? İşte ayet: “Biz seni bütün insanlara ancak müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik; fakat insanların çoğu bunu bilmezler.” (Sebe s:28) Cahiliye döneminde evlat edinme âdeti yaygındı. Öyle ki, evlat edinilen çocuk, ev halkından biri olarak kabul edilir ve onlara

“mirasçı” olurdu. Bu ise fıtrata aykırı bir durumdu. İslam bunu da kaldırmıştı. Zira, kaldırılan bu âdet, İslam’ın ilk yıllarında vardı. İslam’dan önce mer-i (geçerli) olan evlat edinme geleneğinde, tıpkı kendi evlatlarına yaptıkları muameleyi, evlatlıkları içinde yaparlardı. Mesela evlat olarak alınan, ölünce, geride bıraktığı hanımıyla, evlatlık babası evlenemezdi. Her ne kadar küçük yaşta evlatlık edinmek caiz olsa da, mükellef olunca, ev sahibinin hanımına ve çocuklarına yabancı olur. Burada esas olan, mükellef olma durumudur. Peygamber Efendimiz de (s.a.v), Hz. Hatice validemizin pazardan parasını ödeyerek hürriyetine kavuşturduğu ve sonra da Peygamberimize hediye ettiği Zeyd b. Haris’i, evlatlık edinmişti. Artık çarşıda pazarda, “Muhammed’in (a.s) oğlu” olarak çağrılmaya başlanmış ve daha sonra büyüyünce Efendimizin (a.s) akrabasından olan Zeyneb ile evlendirmiştir. Zeyneb’in bu evliliği kabul etmesi mecburi olmuştu. Çünkü onu Zeyd’e isteyen, Fahri Kainat Efendimiz Hz. Muhammed’di. Bu evliliğe “yok” diyemezdi. Aralarında çıkan bazı sorunları Zeyd (r.a) zaman zaman Peygambere

şikâyet ediyordu. Her seferinde “sabretmesini, hanımını korumasını tavsiye etmiş”, fakat bir türlü aile yuvalarına huzur getirememişlerdi. Bunun sebeplerinden bir tanesi, Zeyneb’in hem soy hem güzellik hem de makam olarak ondan ileri olmasıydı. İşin için de “denklik” sorunu vardı. Evlilikleri devam etmedi ve ayrıldılar. Zeyd, (r.a) Zeyneb’i bıraktıktan sonra Peygamberimiz Zeyneb’le evlenmişti. İslam, bütün bunları, gelenekleri ya tamamı veya ıslah ederek kaldırmıştı. Bizatihi Peygamberin şahsında ümmetine, Zeyneb’le evlenmesiyle göstermiştir. Günümüzde bu olaya tarihselciler, farklı anlamlar yükleyerek açıktan söyleyemediklerini, insanların kafalarına soru işareti bırakmak suretiyle; -işaret diliyle- lafı ağızlarında yuvarlayıp durduklarını, TV ekranlarında halk seyrediyor. Peygamberimizi, “Biz seni, bütün âlemlere, rahmet olarak gönderdik” buyuran Rabbimiz, Sebe suresinin 28. Ayetiyle de, “Son Peygamber” olduğunu ilan ediyor. Ayet-i Kerim’e, iyi incelendiğinde “ve hatemen nebiyyin” oldukça manidardır. İsmi fail olarak “Hatem” ifade ettiği mana, “Son peygamberlik mührünü vuran” anlamındadır. Buradan çıkarılacak mana, bütün bu peygamberlik zincirinin ilk halkası, Adem (a.s), sonuncusu Hz. Muhammed’dir (a.s). Bu kadar açık ve seçik olan ayetleri anlamamak, nasıl ifade edilebilir? Burada ya bilerek veya bilmeyerek konuştuklarını, kabul etmekten, üçüncü bir yolun olmadığı ortadadır. Bu iki şey arasında tercih edilecek olursa, birincisinin zihinlerde öne çıktığını ifade etmek gerekir. Normal bir ümmiye anlatılsa, aynı sonuca varacağı, ihtimal dairesindedir. İşte ayeti kerime: “Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir. Fakat o, Allah’ın Resûlü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah her şeyi hakkıyla bilendir.” (33.40 – D.V/M) Bu ayetin hükmü, hem indiği topluma ve hem de günümüze hitab etmektedir. Tarihsellikle hiçbir ilgisi bulunmamaktadır. Her şeyi tarihe mal etme rahatsızlığının, bazı insanlarda bulunduğunu, yukarda verilen örnekle anlam kazandığını söylemenin, ifrada kaçmayacağı ortadadır. Psikologların araştırmaları, bütün bu gerçekleri ◄◄ teyid etmektedir!..


maandblad/aylık gazete doğuş nr. 226 - Mayıs/Mei 2017

04 haklarımız 26 12 onze rechten

Mr. Alperen Doruk, Jurist & Expert Personenschade

a.doruk@letseladvies.nl

Kaza Tazminatlarında En Doğru Yol... Randstad Kaza Uzmanı Sunar! Bir kaza mağduru hızlı bir şekilde güvence ve netlik ister tazminatı hakkında. \ Davaların bir an evvel sonuçlanması psikolojik olarak da hayata tekrar tutunmak için ciddi bir güç kaynağıdır. Kaza tazminatı davalarının sonuçlanması ise bir “süreç”tir. Bu süreç, bir çok dosyalarda birkaç haftadan 3-4 aya kadar sürebilir. Tazminat alım süreci bazı durumlarda beklenenden daha uzun sürebilir. Bu konu zararın ispat edilmesi, sağlık bilgilerin toparlanması, sağlık danışmanlarının farklı görüşte olması ve bazı durumlarda sigortaların az ödemek için uyguladıkları tavır ile alakadır. Süreç ne olursa olsun, gerekli sabır ve özen gösterilirse mağdurun hakkı tamamen alınır. Sağlık açısından ciddi riskler görmediğimiz vakit, tazminat davasını hızlı sonuçlandırmak uygundur. Bazı durumlarda ciddi bir tazminat teklifi olsa bile, tazminat rakamının

uygunluğu gelecekteki iyi olasılıkları ve kötü riskleri de düşünmek lazım. Kaza tazminatı hakkı arayışında yapılması gereken en son şey umutsuzluğa kapılmaktır. Mağdurun durumu ve dosyası titizlikle takip edildiği sürece hukuk yolu ile tazminat hakkı tamamen alınır. Bazı durumlarda görüyoruz ki, insanlarımız maalesef kendi dosyalarını, kulaktan duyma bilgilerle başka mağdurların aldıkları tazminat rakamları ile karşılaştırabiliyorlar. Oysa her kişinin rahatsızlığı, iyileşme süresi, işi ve geliri ve sosyal ortamı farklıdır. Bu sebepten dolayı çok yüksek tazminat vaadinde bulunup ama gerisini getiremeyen hukukçular insanlarımızı mağdur etmektedir. Hiç kimsenin bir mağduru daha da mağdur etme hakkı yoktur. Aniden gelen bir kazanın sonuçları aniden gitmez. İyi bir kaza hukukçusu davayı titizlikle takip eder, müşterisine süreç hakkında önceden doğru bilgileri verir, bütün riskleri anlatır, dosyasını içerik olarak güçlendirir ve sorumlu sigortaya karşı hukukî mücadelesini verir ve tazminat alınır. Mağdur ise, sadece tedavileri ile meşgul olur. En doğrusu da bu değil mi? ◄◄

Mesaj...

“Aslında bayramları eskiten bizleriz. Bayramların gayesi sevindirmektir, mutlu etmektir”

“Nerede o eski Ramazanlar” dememek için... Hollanda İslam Federasyonu Başkanı

Mehmet Erdoğan

A

vrupa’da Ramazan... On bir ayın sultanı, rahmet, mağfiret ve kurtuluş ayı Ramazanı Şerifin bir kez daha evimize, sokağımıza, mahalle ve kentimize, cami ve cemiyetimize; hayatımıza, kuşatıcı ve hayat verici tarafları ile giriyor olmasının haz ve sevincini yaşıyoruz. Ramazan her gelişinde sanki ilk kez geliyormuş gibi heyecan ve sevinci ile girer müminlerin hayatına. Ramazan ayında, günlerin daha uzun olması nedeni ile oruç, iftar ve teravih ibadetleri noktasında daha dikkatli olmamız gerekir. Namazlarımızı camide cemaatle kılmak için azami gayret ederken, çocuklarımız ve diğer aile fertlerimizin de bu manevî havayı teneffüs edebilmeleri için aynı duyarlılığı göstermeliyiz. Dahası, komşu ve akrabalarımızı bu konudaki sorumluluklarımız arasına katmalıyız; oruç tutmaya ve teravih namazlarına teşvik etmeliyiz. İnanç değerlerimiz bağlamında komşuluk hukukunun bir mümin açısından bağlayıcı olduğunu, ahiret boyutu itibarı ile de ya mükafat ya da cezayı gerektirecek sonuçlar doğurduğunu bilmemiz gerek. Avrupa’da yaşayan Müslüman bireyler olarak Müslim, gayrimüslim farkı gözetmeden, komşularımıza karşı olan ilişkilerimizi de yeniden güzden geçirmek durumundayız. Komşularımızı iftar sofralarına davet etmek, ziyaretlerimizi daha da sıklaştırmak, hasta olan kardeşlerimizi ziyaret etmek, muhtaç olanın ihtiyacını gidermek ve kimsesizin kimsesi olmaya çalışmak, İslam’ın müminlere yüklediği sorumluluklar arasındadır. Ramazanın tesiri ve bereketi yedisinden yetmişine toplumun tamamını kapsamaktadır. Ramazan ayında Müslümanlar orucuyla, mukabelesiyle, iftarıyla, sahuruyla, teravih namazıyla, itikaf, zekât ve fitresiyle, bu mübarek ayı idrak ederler. Peygamber Efendimiz’in (sav) ifadesiyle “Ramazanın başı rahmet, ortası mağfiret, sonu cehennem azabından kurtuluştur”. Bu hadise mazhar olabilmek için, Ramazan ayının bizim son oruç ayımızmış gibi değerlendirmek ve Allah’ın rızasına ulaşmak için gayret etmeliyiz. Ramazan ayını ailece ve bütün toplum ile beraber manevî bir atmosfer içinde, gündüzüyle gecesiyle âdeta bizim hayatımıza, nefsimize tesir etmiş bir şekilde yaşamamız gerekmektedir.

Yaşadığımız toplumda iftar programları düzenleyerek ırk, din, etnik grup ayırmadan İslam’ın güzelliklerini, Müslümanların mütevaziliğini bu ayda sergilemeliyiz. Ayrıca yeryüzündeki mazlum, mağdur, yetim, dul, sıkıntı içinde olan kardeşlerimizi de unutmamak gerekir. Dualarımızla, malî desteğimizle onların yanında olmamız gerekir. Ramazan ayında camiler, Müslümanlar için önemli ve vazgeçilmez bir konuma sahiptir. Dolayısıyla bu ay çocuklar için de çok önemli bir aydır. Onlara Ramazan ayının bütün hissiyatı, hazzı ve tadı verilmelidir. Niçin oruç tutulduğunun mahiyeti, camilerdeki havayı bir ay boyunca teneffüs ederek, o anı yaşayarak öğrenmeleri daha da faydalı olacaktır. Ramazan ayında, sadece midelerimizi boş bırakarak oruç tutmanın hiçbir faydasının olmayacağını söylemek isterim. Oruç bizim için kalkan olması lazım. Tefekkür ederek, nefsimizi ıslaha çalışarak; âdeta bütün vücut azalarımız ile oruç tutmamız gerekmektedir. Birileri ile sözlü münakaşaya girildiği zaman Peygamberimizin (as) ifadesiyle “Ben oruçluyum” desin. Böylelikle orucuna zarar getirmemiş olur. Nefis terbiyesiyle beraber kimseyi kırmadan bu mübarek ayı ihya etmemiz, ahiret için bir yatırımımız olacaktır. Mukabelenin önemi… Bu ayda oruç ibadetinden sonra en önemli ibadetlerden birisi de, gelenek hâline getirdiğimiz mukabeledir. Her gün bir cüz okuyarak ramazan ayı içerinde Kutlu Kitabımızı hatmetmiş oluruz. Kur’an-ı Kerîm bu ayda, Kadir Gecesi’nde nazil olmuştur. Ayrıca Kur’an-ı Kerîm’i bilmeyen kardeşlerimiz bu ayı fırsat bilerek öğrensinler. Peygamberimiz, “Sizin en hayırlınız Kur’an-ı öğrenen ve öğretendir” buyurmaktadır. Ramazan ayı Kur’an ayıdır, Kur’an’ın en çok okunduğu aydır. Mümin Kur’an’la bütünleşir. Peygamberimiz (sav) “Farz namazlarından sonra en faziletli namaz gece kılınan teheccüd namazıdır” buyurmaktadır. Gecenin ortasında kılacağımız teheccüd namazları ile oruçlarımızı süsleyelim. Ayrıca vakti olan kardeşlerimiz günlük beş vakit namazlarını da camilerde kılarlarsa Ramazan ayını bütünüyle ihya etmiş olurlar. Ramazan, oruç ve takva mevsimidir. Ramazan her şeyden önce oruç ayıdır, En makbul en faziletli oruç Ramazan orucudur. orucun amacı takvadır. Allah korkusunun gönülde ve hayatta kökleşmesidir.

Oruçlu, ince ruhlu ve nazik olmalı; gönül kırıcı davranışlardan uzak durmalıdır. Ramazan, ikram ve cömertlik mevsimidir. Ramazan, kardeşlik ve yardımlaşma, bereket ve fazilet ayıdır. Ramazan müminlerin hayra koştuğu aydır. Ramazan, dul, yetim ve yoksulların gözetildiği aydır; gariban, kimsesiz ve güçsüzlerin elinden tutulduğu aydır. Ramazanın son on gün içerisinde itikafa girmek, dünya işlerinden el çekerek kendini âdeta Allah’a adamış bir şekilde, Allah’ın evinde ibadetle meşgul olmak da önemli bir ibadettir. Peygamberimiz Medine’ye hicret ettikten sonra kendisi de itikafa girerek ibadetle meşgul olmuştur. Bu sünneti de imkânı olan kardeşlerimizin de yaşatmalarını candan arzularız.

Bu mübarek ayda Millî Görüş Teşkilatlarımızın zekât, fitre müessesinin başlatmış olduğu “Bir Kelebek de Sen Uçur” kampanyasına katılmanızı bekleriz. Zekâtlarınıza ve fitrelerinize talip olduğumuzu bildirmek isteriz. Peygamberimiz “Mallarınızı zekât vermek suretiyle temizleyin” buyurmaktadır. Ayrıca Kadir Gecesi’nde her sene olduğu gibi mazlum ve mağdurların yanında olduğumuzu ilan etmek için yardımlarınıza talip olunacaktır. Rabbim, malî yardımlarınızı kabul eylesin. Amin!.. Bin aydan hayırlı olan Kadir Gecesi’ni de ibadetle, aile fertlerimiz ve toplum ile beraber geçirmemiz gerekir. Dualarımız arasında dünya Müslümanlarını da unutmayalım. Ramazanın ayının sonunda da Ramazan Bayramı’nı idrak edeceğiz. Bazı insanlar “Aah! Nerede o eski bayramlar” diye serzenişte bulunurlar. Aslında bayramları eskiten bizleriz. Bayramların gayesi sevindirmektir, mutlu etmektir. Bizler büyüklerimizi, eşimizi dostumuzu, hasta olanları bu minval üzere ziyaret edersek; kalbini kırdığımız kişiden helallik alırsak; bütün toplum birbiriyle İslam kardeşliği çerçevesinde ilişkisini kurarsa, Allah’ın izniyle huzurlu bir ortamda, kardeşlik duyguları içeresinde bayramların sevincini de paylaşırız. Değerli kardeşlerim Ramazan ayında yapacağımız bütün ibadetlerimizin yüce Allah c.c tarafından kabul olunmasını temenni ederim. Şimdiden Ramazan ayınızı, Kadir Gecenizi, ve Ramazan Bayramınızı tebrik ediyorum. Bütün Müslümanlara hayırlar, huzur, bereket ve barış getirmesini ve bütün insanlığın kurtuluşuna vesile olmasını niyaz ediyorum. ◄◄


nr. 226 - Mayıs/Mei 2017

Column

nourdeen@wildeman.eu

Weerstand Tegen De Adhaan (Azaan)*

Fotoğraflarla Hollanda gündemi...

Hollanda’da Kutlu Doğum Rüzgârı Esti

Hollanda genelinde HDV camilerinde Kutlu doğum haftası büyük bir coşkuyla kutlandı. Pazar gününü Pazartesi’ye bağlayan gece, ilahî lütuf ve bereketler barındıran, hikmet ve muştularla gelen Miraç Kandiline de denk gelen kutlu doğum haftasını idrak etmek üzere erkek kadın, çocuk, yetişkin, tüm Müslümanlar camilere ve salonlara koştu...

Nourdeen Wildeman

W weerstand.

anneer een moskee besluit om de adhaan te laten klinken zorgt dat telkens voor veel

In Enschede wordt bijvoorbeeld een nieuwe moskee gebouwd, met extern hoorbare adhaan. Dit tot grote ergernis van een deel van de omwonenden, onder andere georganiseerd in de ‘Werkgroep Kuipersdijk’. Omdat het hun niet is gelukt hun zin door te drijven, klagen zij nu dat zij “niet worden gehoord” en “geen luisterend oor” vonden bij hun wethouder. Als schijnargument wordt vaak aangehaald dat de adhaan tegenwoordig niet meer nodig is om mensen te informeren hoe laat het gebed begint; dit zou ook via een smartphone kunnen. De adhaan is echter een op zichzelf staande vorm van aanbidding in islam. Zelfs wanneer een moslim helemaal alleen is, kan hij voorafgaand aan zijn gebed de adhaan uitspreken. De Profeet heeft gezegd: “Wanneer je met je schapen bent, of in de wildernis en je wilt de adhaan uitspreken voor het gebed, verhef dan je stem, want diegene die de adhaan hoort, dan wel een mens, een djin of ieder ander schepsel,

hij zal een getuige voor je zijn op de Dag van de Opstanding” (Bukhari). Het laten klinken van de adhaan is tevens een (grond)wettelijke vrijheid. Artikel 6 van de grondwet stelt: “Ieder heeft het recht zijn godsdienst of levensovertuiging, individueel of in gemeenschap met anderen, vrij te belijden, behoudens ieders verantwoordelijkheid volgens de wet. De wet kan ter zake van de uitoefening van dit recht buiten gebouwen en besloten plaatsen regels stellen ter bescherming van de gezondheid, in het belang van het verkeer en ter bestrijding of voorkoming van wanordelijkheden.” Specifieker is artikel 10 van de Wet Openbare Manifestatie, waarin staat: “Klokgelui ter gelegenheid van godsdienstige en levensbeschouwelijke plechtigheden en lijkplechtigheden, alsmede oproepen tot het belijden van godsdienst of levensovertuiging, zijn toegestaan. De gemeenteraad is bevoegd ter zake regels te stellen met betrekking tot duur en geluidsniveau.” Mensen die zeggen dat de vergelijking met kerkklokken niet opgaat

omdat de adhaan een tekst is en niet slechts een geluid, gaan dus voorbij aan het feit dat de wet zowel klokgeluid als oproepen toestaat. Het hoeft niet hetzelfde te zijn, want het mag allebei! Doordat de gemeente kaders kan stellen over het geluidsniveau wordt ten alle tijden de leefbaarheid gegarandeerd.

Moeten alle moskeeën de adhaan laten klinken? Ik ben hier een voorstander van, maar dat is niet zo relevant. Belangrijker is dat elke moskee de wettelijke vrijheid heeft om zelf hun eigen afweging en keuze te maken. Niemand mag die vrijheid van hen afnemen. De vraag die resteert is deze: hoe egocentrisch zijn zij die anderen hun vrijheid en geluid willen afnemen, maar zelf klagen dat zij daarbij niet worden gehoord? De Adhaan (Azaan)*: Oproep tot gebed

AB AC CO UN TA NC Y.

NL

Üyelerimizden, Halima Mahmoud Mohammad, Rahime ATAK, Faruk Basel, Akif Öcalan Hakk’ın Rahmetine kavuşmuşlardır. Merhum ve merhumelere Allah’tan rahmet, kederli ailelerine ve sevenlerine sabr-ı cemil ve başsağlığı diliyoruz. (Stichting Yeni Çınar)

“Muhasebe, Mali Müşavirlik ve Vergide zirve nokta”

Batı Avrupa Türk İslam Merkezi ve ATİB ailesi ile birlikte çalışma kararı aldılar. BATİM lokalinde yapılan görüşmede, BATİM Başkan Uğur Arısoy ve ATİB Genel Başkanı İhsan Öner çalışmaları ve Avrupa’da ki Türk milletinin durumu hakkında bir değerlendirme konuşması yaptılar.

‘Avrupa’da İslami Eğitim’ Çalışmaları Başlıyor

Rotterdam İslam Üniversitesi (IUR) ile Viyana Katolik Üniversitesi (KPH ) arasında Erasmus Charter birliği imzalandı. İmza töreninde IUR’i temsilen Rektör Prof. Dr. A. Akgündüz ve Rektör Yrd. Drs. Gökçekuyu, KPH’i temsilen ise KPH Rektörü Prof. Dr. C. Berger, Rektör Yrd. Mag. N. Grosser, Dr. Rektör Yrd. Dr. A. Weissenback hazır bulundu.

• Muhasebe ve Vergi hizmetleri

• Mali Müşavirlik ve Denetim hizmetleri

• Muhasebe ve Finansal destek hizmetleri

• Vergi Beyannamesi hizmetleri

• Kurumsal finans

W

.IN

Yeminli Mali Müflavir (YMM)

+31 6 21 38 83 57 numan@inabaccountancy.nl

Ortak çalışma kararı alındı... Birlikten Güç Doğar

• Bordro hizmetleri

¸ Akyüz RA (Numan) drs. S. Koningsweg 2-15 3762 EC Soest (NL)

Beyazay, Sakarya’da 23 Nisan Coşkusu Yaşattı

Beyazay Hollanda Şubesi bu yıl bir ilke imza atarak 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı özel çocuklarla birlikte özel bir şekilde kutladı. Sakarya Şubesi ile işbirliği yaparak Hollanda’dan götürülen 9 özel çocuk ve ailelerine unutulmaz bir 23 Nisan coşkusu yaşattı.

Wie een moskee per definitie wil verbieden om de adhaan te laten klinken keert zich derhalve tegen de Nederlandse wet en de vrijheden die alle burgers in Nederland hebben. Vanzelfsprekend vinden deze mensen de Nederlandse en/of lokale overheid niet aan hun zijde.

TAZİYE

W

aktüalite 13 actualiteit

doğuş aylık gazete/maandblad

W

• Yönetim danışmanlığı

• Risk yönetimi danışmanlığı

• Diğer hizmetler


vleeswaren Koç Et Mamulleri B.V.

Hikmet Gürcüoğlu

Adres Productieweg 48 2382 PD Zoeterwoude İleti: info@sancak.nl - Web www.sancak.nl Telefon +31(0)71 581 00 30

nu

si

n i ve r s i t e

ri

ch

ş tır t m a s o n u

iz : R TL Telev

yo

“İslam okulları Cito’da en başarılı, en iyiler”

a ra

cu

De Stichting Islamitisch Primair Onderwijs Rijnmond

ve M a a st

Bezoekadres: Paradijsplein 1 - 3034 SL Rotterdam www. sipor nl - T. (010) - 240 94 46

Al-Ghazali

Van Lennepstraat 17 3027 SP Rotterdam Tel. (010) - 415 21 67 E-mail nbelah@sipor.nl www.al-ghazali.nl

Ibn-i Sina

Zegenstraat 120 3082 XZ Rotterdam Tel. (010) - 428 25 90 E-mail adurmus@sipor.nl www.ibn-i-sina.nl

Ikra

Spirea 3 3317 JP Dordrecht Tel. (078) - 639 01 51 E-mail ssalem@sipor.nl www.ikra.nl

Noen

Paradijsplein 1 3034 SL Rotterdam Tel. (010) - 240 94 46 E-mail fkocak@sipor.nl www.ibsnoen.nl

Ibn-i Sina

(Dislocatie) Overijselsestraat 49 3074 VA Rotterdam Tel. (010) - 4484 87 50 E-mail aarabou@sipor.nl www.ibn-i-sina.nl

Oz&Er FOOD B.V.

Rooseveltstraat 39 2321 BL Leiden

E-mail info@ozener.com Tel. +31(0)71 - 589 09 99 Fax +31(0)71 - 589 20 26 www.ozener.com


prizma 15 prisma

doğuş aylık gazete/maandblad

nr. 226 - Mayıs/Mei 2017

Zekeriyya Budak:

“İslam, ulaşılması en zor olan cennetin anahtarının anaların ayaklarının altında olduğunu söyleyerek, kadına verdiği değeri gözler önüne sermektedir”

Camilerde, önyargıları yıkma çalışmaları sürüyor Hollanda İslam Federasyonu’na bağlı Schiedam İslam Merkezi Camii, bir kez daha komşularına gönlünü ve kapılarını sonuna kadar açarak, İslam ve Müslümanlar hakkında oluşan önyargıları bitirmeye çalıştı.

K

ısa süre önce “Hallo, we zijn Moslim” sloganıyla Avrupa’nın birçok kentinde olduğu gibi Schiedam’da gül dağıtıldı. Bu esnada ilgi duyan Hollandalılar için bir bilgilendirme ve tanışma günü yapılması düşünüldü ve gül alanlar, 7 Mayıs’ta camiye davet edildi ve kendilerine İslam ve cami çalışmaları hakkında bilgi verileceği vaad edildi. Bu davete icap ederek 7 Mayıs Pazar günü İslam Merkez Camii salonunda bir araya gelen ve çoğu cami çevresinde yaşayan Hollandalılar, yöneticiler tarafından oldukça sıcak bir ilgi ile karşılandılar. Daha sonra onlara “hoş geldiniz” diyen Cemiyet Başkanı Zekeriya Budak, genel hatlarıyla cami ve İslam hakkında yaklaşık bir saat süren bir sunum yaptı. Budak, önce cami hakkında teknik bilgi vererek, ibadetlerin yanı sıra ne kadar çocuk burada ne tür eğitim alıyor ve bütün bunlar nasıl ve kimler tarafından yapıldığını anlattı. “İslam’da komşuluk hakkı çok önemlidir” Budak sunumunda, Peygamber Efendimizin, “Cebrail bana komşu hakkında öyle şeyler anlattı ki, ben komşunun komşuya varis kılınacağını sandım” dediğini hatırlatarak İslam’ın komşuluk hakkında çok duyarlı olduğunu ifade etti. Budak, “İslam kadına çok değer vermektedir. İslam gelmeden hemen önceki dönemde insanlar, kendi öz çocuklarını sırf “kız” olduğu için diri diri toprağa gömmüşlerdir.

Cahiliye döneminde insanlar, faiz sistemiyle iliklerine kadar sömürülmüşlerdir. İslam, bu sömürü sistemini de şiddetle yasaklamış ve “haram” ilan etmiştir. İslam ulaşılması en zor olan cennetin anahtarını anaların ayaklarının altında olduğunu söyleyerek, kadına ne kadar büyük bir değer verdiğini gözler önüne sermiştir” dedi. “Tüm peygamberler haktır” Zekeriya Budak, “İslam, bütün peygamberleri kendi peygamberi miz bilmeyi, saygı duymayı öğütler bizlere. Hz. İsa’nın da büyük bir peygamber olduğunu kabul ederiz, onun annesi Hz. Meryem’i, Müslümanlar arasında dünyaya gelmiş en temiz bir kadın olarak biliriz Peygamberimiz Hz. Muhammed ise, bu peygamberler zincirinin son halkasıdır. Müslümanlar olarak bundan sonra başka peygamber gelmeyeceğine inanırız. Hicret, çok ağır şartlar altında gerçekleşmiştir.. İlk Müslümanlar, yıllar boyu pek çok baskı ve zulümlere maruz kaldılar. İlk hicret, bir Hristiyan kralı olan Etiyopyalı Necaşi’nin ülkesine

yapılmıştır, dolayısıyla İslam ve müntesiplerinde, her zaman kitap ehline karşı bir itimat olmuştur. Birçoklarının İslam’ı karalamak adına anlattıkları gibi İslam savaş arayan, kelle kesen bir din asla olmamıştır” diye konuştu. “İslam barış dinîdir” Daha sonra Hollandalılara o gün için hazırlanan workshoplar gezdirildi. Hollandalı bayanlara başörtüsü takılarak aynada kendilerini seyretmeleri sağlandı. Onlara Kur’an dinletildi ve ebru sanatından örnekler gösterildi. Caminin içi ve ders lokalleri gezdirildi. Mustafa güzel sesiyle Aslan’ın okuduğu ikindi ezanı birlikte dinlendi. Son olarak birlikte yenen yemekle program sona erdi. Görüşlerini aldığımız Hollandalılar çok olumlu duygularla evlerine gittiklerini ifade ettiler. Programın organize sorumlusu ve Islam Color yöneticisi sonradan İslam’ı seçen Jeffrey Xavier, “katılımdan duyduğu memnuniyeti ve amaçlarının son zamanlarda oluşturulan İslam hakkındaki ön yargıları yıkmak olduğunu belirtti. Haber -Fotoğraflar: Adnan Şahin

«

Mavera

Recep Soysal

Bir Beyaz Gül’ün Yüz Yıl Hatırı Olurmuş... Gazetemizin yayınlandığı nisan başından beri gözlemlediğim ve ‘şunu da yazayım’ dediğim o kadar çok olay var ki bilmem bana ayrılan yere sığdırabilecek miyim. Bir deneyelim bakalım, haydi bismillah... Nisan ayının ilk pazarı, takip edip de haberini yapmak istediğimiz iki faaliyetin nerde ise aynı saatlerde olduğu bir gündü. Birisi bu sayıda haberini yaptığımız ‘Soest İslam Platform’u haberi, diğeri ise geçen sayıda yayınlanan ‘Kırmızı Şapka’da Türkiye tartışıldı’ haberimiz. İlk önce biraz bu tartışmadan bahsetmek istiyorum. Tartışmanın yapıldığı yer ‘De Rode Hoed’, Amsterdam’ın merkezinde, ünlü Keizersgracht’da idi. Haberde de biraz değindim, siyasette ve yönetimde söz sahibi olan böyle elit bir grubun bulunduğu tartışmada en azından birkaç Türk arkadaşımız olsa ne iyi olurdu. Salonda Türkiye karşıtlığı çoğunlukta olsa da sağduyulu Hollandalı katılımcılar da yok değildi. 11 Mart olaylarında polisin sert müdahalesini eleştirip, “ne gerek vardı?” anlamında bir soru sordum ve bir gazeteci olarak salonda fotoğraf çektim. Programdan sonra boyu benden oldukça uzun; tabiri caizse, “zebella” gibi 70 yaşlarında Hollandalı bir katılımcı geldi ve “neden 11 Mart olayları ile ilgili bir soru soruyorsun?” diye beni sıkıştırmaya çalıştı. Bende “Bir gazeteci olarak buna hakkım olduğunu” söyledim. İkinci sorusu daha da ilginçti: “Salonda fotoğraf çekmeden önce neden izin almıyorsun?” Sonradan anladım ki fotoğraf çekmemden bazı vatandaşlarımız rahatsız olmuş. Bu büyük ihtimal ‘Hollanda Rockefeller ailesi’ mensubu yaşlı bayla bir noktada buluşamasak da, el sıkışarak ayrıldık. “Bu insanlarla daha fazla konuşmalı ve kendimizi anlatmalıyız” diye düşündüm o an.. “Buyrun Ben Müslümanım...” Konu tam iletişim kurmaya ve kendimizi anlatmaya gelmişken müsaadenizle biraz da Nisan sonunda yapılan ‘Buyrun ben Müslümanım’ kampanyasından bahsedeyim. İslam Toplumu Millî Görüş (IGMG) tarafından bu yıl üçüncü defa yapılan ve Avrupa’da 12 ülkede 200 noktada icra edilerek 150 bin kişiye ulaşılan bu kampanyanın bir noktasında, Hollanda Soest ayağında birkaç saat bulundum. Biraz fotoğraf çektim, çekim yaptım ve bir iki kişi ile röportaj yapma fırsatım oldu.

Süpermarket | Restorant | Kasap | Balıkçı | Fırın

recepsoysal123@hotmail.com

Fotoğraflarda göründüğünden veya haberlerde okunduğundan biraz daha zor olduğunu gördüm. Yine de hediye edilen gül’ün

konuşma ve fikir alış verişinde bulunmak için bir vesile olduğuna tanıklık ettim. Hollanda halkında oluşmuş olan “önyargı”nın büyüklüğüne şahitlik ettim. Bazıları sanki Rotterdam olaylarından sonra böyle bir kampanya yapıldığını zannediyor ve ‘bunu yapmanıza gerek yoktu’ diyordu. Gençlerin çalışmalarını takip ettiğim ve zaman zaman yardımcı olduğum bir sırada komşularımla karşılaştım. Birisi aynı blokta kaldığımız bir komşumdu. Diğeri de yolun karşısındaki komşularımdı. 50’li yaşlardaki komşularım, orta yaşlı bu çiftle konuşurken kendimle de yüzleşme fırsatım oldu. Bana “bugüne kadar, yani 15 yıldır neden tanışmadığımızı ve neden sadece birbirimize uzaktan merhaba dediğimizi, el sallayarak geçip gittiğimizi” sordular. Açıkçası dolaylı olarak “burada gül dağıtıyorsun, iletişim kuruyorsun güzel de; neden 15 yıldır ne kahve içmeye geldiniz ne kendinizi tanıttınız ne de bizi davet ettiniz” demek istiyordu. Haklılardı bence. Ne dersiniz bir de ‘komşularla tanışma’ kampanyası düzenlense yerinde olmaz mı ? Bu kampanya sayesinde Hollanda’da yapıcı ve pozitif bir rüzgârın estiği kanısındayım. Kampanyanın planlayıcısı, icra heyetleri ve gönüllülerini tebrik ediyorum, Allah kendilerinden razı olsun.. Hollanda Kralı’mızın 50. yaşını kutladık.. Hollanda Kral’ının doğum günü 27 Nissan’da, yeni akrabalarımızın daveti üzerine Rotterdam’da idik. Güzel ve dolu dolu bir gün geçirdik. Büyüklerimizi ziyaret etme ve dualarını alma fırsatı yaşadık ve onların duaları, güler yüzü ile bir yıllık enerjiyi birden depoladık. Geçen yıl birkaç Avro’ya birkaç kitap almıştım. Bunlardan birisi Apple bilgisayarları kurucusu Steve Jobs’un biyografisini anlatan bir kitaptı. Severek okudum. Bu yıl kitaplara bakma fırsatım olmadı derken son anda sokakta Hollanda’nın entelektüellerinden, hayatına birçok eseri ve başarıyı sığdırmış, yakından tanınması gereken yazar, gazeteci, televizyoncu Geert Mak’ın, birkaç dile çevrilmiş ve Hollandaca baskısı yarım milyondan fazla satmış “De Eeuw van Mijn Vader” kitabını 150 kuruşa alma fırsatım oldu ve çok sevindim... Bu yılın Kral Günü hediyem buymuş demek ki, ne dersiniz.. Gelecek yazıda buluşmak üzere... Allah’a emanet olun.


maandblad/aylık gazete doğuş nr. 226 - Mayıs/Mei 2017

04 haber 16 nieuws

“Böyle bir çalışma çok daha önceleri yapılmalıydı” Yüz binlere gül ile ‘Merhaba’ denildi... 100.000’den fazla değerli görüşme için teşekkürler... Millî Görüş Bu yıl da Güllerle Sokaklara İndi... “Buyrun biz Müslümanız” “Hallo, we zijn Moslims” sloganıyla Avrupa’nın birçok kentinde ve 200’ü aşkın noktasında sokağa inen Millî Görüş gençliği ellerindeki güller ve yüzlerindeki tebessümle sokakları renklendirdiler. üç yıldır yapılan bu faaliyet bilhassa Hollanda’da çok olumlu

olaylar yüzünden Müslümanlara yapılanların bir haksızlık olduğunu söyledi. Rotterdam’daki çalışmalara da katılan başkan Mehmet Erdoğan programın gayet olumlu geçtiğini genelde çok olumlu reaksiyonlar aldıklarını dile getirdi. Yapılan çalışmanın yerinde ve zamanında yapılmış bir çalışma olduğunun altını çizidi. Bu aksiyonun Hollanda sorumlusu Durmuş Ali Karataş’tan edindiğimiz bilgiye göre bu yıl Kuzey ve Güney Hollanda federasyonlarından (NIFMGNN) toplam 200 gönüllünün 25 ayrı noktada 25 bin gül dağıtarak yaklaşık 75 bin insan ile birebir temas sağladıklarını söyledi.

Millî Görüş, Güllerle Sokaklara İndi, Gönüllere Dokundu...

Millî Görüş Bu yılda Güllerle Sokaklara İndi İslam Toplumu Millî Görüş tarafından 2015 yılında başlatılan ‘Buyurun ben Müslümanım’ adlı iletişim kurma ve kendini ifade etme kampanyası bu yıl da yapıldı. Avrupa’nın 8 ülkesinde 200 civarı stant kurularak yapılan kampanya çerçevesinde 100 binden fazla beyaz gül dağıtıldı. “Buyurun, ben Müslüman’ım” isimli kampanyaya binden fazla gönüllü Müslüman, işlek caddelere kurulmuş stantlarda vatandaşlarla bire bir iletişime geçerek tanışıklığı artırmak ve ön yargıları yıkmak için çaba gösterdi.

ifadesi olarak gül takdim edildi. “Buyurun, ben Müslüman’ım” aksiyonu ilk kez 2015 yılında İslam Toplumu Millî Görüş tarafından gerçekleştirildi. Kampanya Avrupa genelindeki İslam Toplumu Millî Görüş şubeleri tarafından düzenleniyor. Kampanya çerçevesinde Berlin, Hamburg, Hannover, Dortmund, Köln, Frankfurt, Amsterdam, Rotterdam, Paris, Brüksel, Stuttgart, Münih gibi metropollerin de aralarında bulunduğu birçok şehirde toplam 106 stant kurularak 2015 yılında 130 bin kişiye ulaşılmıştı. Adnan Şahin - Recep Soysal Rotterdam - Den Haag - Amsterdam

Millî Görüş Teşkilatları, İslam’a karşı oluşan önyargıya son vermek için Avrupa sokaklarında yüzlerce genç ile, 100 binlerce insana gül uzattılar, İslam hakkında yazılan broşür dağıttılar... ses getirmeyi başardı. Kızlı erkekli Müslüman gençler Hollandalılara İslam adına gül verip, onların sorularını cevapladı. Son yıllarda onların kafalarında oluşturulmaya çalışılan İslam hakkındaki olumsuz algıları gidermeye çalıştılar. Her bakımdan donanımlı olan geçler sorulara cevap vermeye hazır olduklarını gösterdiler. Hollanda İslam federasyonu Başkanı Mehmet Erdoğan ve DENK partisi millet vekili Tunahan Kuzu Schiedam’da gençlerin yanında hazır bulunarak çalışmaya start verdiler. Erdoğan yaptığı değerlendirmede son zamanlarda İslam ve Müslümanlar hakkında oluşan ön yargıyı bertaraf etmeyi amaçladıklarını söyledi. Kuzu ise Batı Avrupa’da İslam’a karşı bakış açısının çok negatifleştiği bir dönemde bu gibi programların çok önemli olduğunun altını çizdi. Schiedam Belediye Başkanı Cor Lammes’da etkinliği ziyaret etti. Lammers Müslümanların toplumun bir parçası olduğunu belirterek dünyada yaşanan olumsuz

Çok olumlu yaklaşımların olduğunu belirten Karataş İslam’a karşı samimi ısınanların da olduğunun altını çizdi. Avrupa genelinde çok sayıda büyük kent ve yüzlerce noktada bu çalışmayı yapan gençlere hitaben kısa bir sesli mesaj yayınlayan IGMG Genel Başkanı Kemal Ergün, gençlere yaptıkları bu güzel çalışmadan dolayı teşekkür etti. Ergün şunları kaydetti “Esselamüaleyküm değerli kardeşlerim, 29 Nisan 2017 tarihinde yapmış olduğunuz “Buyurun ben Müslümanım” aksiyonuna, Avrupa kıtasından Avustralya’ya, Kanada’dan tüm diğer ülkelerde göstermiş olduğunuz ilgi ve alakadan dolayı, ana teşkilatımızdan gençlik teşkilatımıza, kadınlar gençlik teşkilatımızdan, kadınlar teşkilatına ve üniversiteli kardeşlerimize yürekten teşekkür ediyorum. Allah’ın davasını daha güzel bir şekilde anlatabilmenin adı olan bu aksiyonu içtenlikle üstlendiğiniz için, karşılığında Allah’ın hepinize cennet vermesini diliyorum”

Kampanya öncesi bir açıklama yapan İslam Toplumu Millî Görüş Genel Sekreteri Bekir Altaş şunları söyledi: “Geçmiş yıllarda edindiğimiz pozitif tecrübeleri devam ettirerek aynı toplumda yaşadığımız insanlarla iletişimimizi güçlendirmek için çalışacağız, yabancı ve İslam düşmanlığının, ön yargının en yoğun olduğu yerler Müslümanlarla iletişimin en az yaşandığı bölgeler olduğunu gösteren bilimsel araştırmalar var.” Altaş, “Buyurun, ben Müslüman’ım aksiyonu aynı toplumda yaşadığımız insanlara zahmetsiz ve doğrudan bizlerle iletişim kurma imkânını sunan bir çalışmadır. Aynı zamanda Müslümanları yakından ve yerinde tanımak için sunulmuş güzel bir fırsattır. Buna çok önem veriyoruz.” ifadelerinde bulundu. Aksiyon için hazırlanan stantlarda bilgilendirme broşürlerinin yanında beyaz güller de vardı. Toplumsal birliktelik için doğrudan iletişim ve fikir alışverişinin neden önemli olduğunun aktarıldığı kampanyada, konuşma teklifini kabul eden insanlara teşekkürün küçük bir


doğuş aylık gazete/maandblad

nr. 226 - Mayıs/Mei 2017

“Bu güzel atmosferi farklı etkinliklerle pekiştireceğiz.”

etkinlikler 17 aktiviteiten

Gül yüzlü gençler, İslam’ın barış ve dostluk mesajlarını sundular...

“Allermooiste evenement, die georganiseerd is tegen de radicalisering!”


RAMAZAN AYINIZI EN İÇTEN DUYGULARIMIZLA TEBRİK EDİYOR, ESENLİKLER DİLİYORUZ!..


yaşam ve inanç 19 leven en religie

doğuş aylık gazete/maandblad

nr. 226 - Mayıs/Mei 2017

“Hırs/ihtiras, aşırı tamah insanı anlamsız bir yarışın içine sokar, onu faydasız şeylerin peşine koşturur, asıl görevlerini yapmasına engel olur, gaflete düşürür. Sonunda da onu tatmin duygusundan uzaklaştırıp huzursuz eder...”

HIRS, TAMAH ve ORUÇ İLİŞKİSİ İ

nsanda “nefis”, “hırs” ve “tamah” duyguları vardır. Bunlar esasında olumsuz değillerdir. Bunları olumsuz yapan, kişinin onları yanlış yerlerde kullanmasıdır. Nefis; ruh, can, hayat, hayatın ilkesi, nefes, varlık, zat, insan, kişi, hevâ ve heves, kan, beden, süflî arzular demektir. Nefis Kur’an’da “ruh” (En‘âm 6/93) ve “zât ve “öz varlık” (Âl-i İmrân 3/28, 30) anlamında kullanılıyor. Nefse kötülüğü emretme (Yûsuf 12/53), yaptığı kötülükleri kınama (Kıyâmet 75/2), daha ileri bir aşamada huzura erme (Fecr 89/27) gibi birbirinden farklı görevler yüklenmiştir. Nefis bir taraftan insanın bizzat kendisini ifade ettiği gibi; ondaki istekleri, meyilleri, arzuları, hevâ ve hevesleri de anlatır. Nefsin aşırıya kaçan ve ‘meşru’ olmayan rolüne “hevâ” denir. Hevâsına uyulan nefis, insana hataya ve günaha sürükler, hırsın ve tamahın kulu-kölesi yapar. Kur’an, bazılarının nefse tanrılık rolü verecek kadar sapıttıklarını söylüyor. (Câsiye 45/23) Ancak nefsi ıslah ve terbiye edip disiplin altına almak mümkündür. (Uludağ, S. TDV İslâm Ansiklopedisi, 32/527) Şüphesiz nefsi çok şeye sahip olmak ister. Bir nimete, imkâna, makama, dünyalığa sahip oldu mu, bir diğerini talep eder. Nitekim Kur’an, insana böyle bir duygu verildiğini söylüyor. (Âli İmran 3/14) Ama aynı âyette, dünya hayatının geçici (fani) olduğu, asıl barınacak yerin ise Allah’ın yanında olduğu hatırlatılıyor. Demek ki nefsin ‘meşru’ arzuları

yasak, haram, aşağılık bir şey değil, hayatın devamı için insana bahşedilen manevî bir güçlerdir. Burada önemli olan nefsin isteklerine sınır koyabilmek, nefsin esiri olmamaktır. Nefsin isteklerinin aşırı hırs ve tamah noktasına varmamasıdır. Şu bir gerçek ki dünyadaki bütün kötülüklerin, zulüm, haksızlık ve savaşların en önemli sebebi nefsinin hevâsına uyan insanlardır. Tamah; açgözlülük, şiddetli arzu, bir şeye fazlasıyla meyil ve rağbet göstermek; mal toplama, biriktirme hırsıdır. Dünyalıklar, zevkler, harcamalar, biriktirmeler, satın almalar yönünden doymamaktır. Daha fazlasını, daha ötesini, daha çoğunu istemektir. Eldeki ile yetinmeyip, başkasının elindekine göz koyacak kadar iştahla dünya malına meyletmektir. İslâm, aşırı isteklere, doymak bilmeyen iştahlara, sınır tanımayan hırs ve tamaha (açgözlülüğe) “iyi” dememektedir. İslâm bunlara bir sınır konulmasını ister. Alabildiğine başıboş bırakılmış nefis hevâya uyar, sahibinden helâl haram her şey ister, gözünü karartır. Bu duruma düşen bir kimse yanlış yapar. Günah da işler, suç da. Huzurunu ve mutluluğunu kaybeder. Tamah (gözü doymamışlık) ve kıskançlık kötü huylardandır. Tamahın azı bile pek çok zararları beraberinde getirir. “Az tamah çok ziyan getiri” atasözünde söylendiği gibi. Elde edilenle yetinmeyip daima “Daha çok, daha çok” felsefesini taşıyanlar bu tutumlarından dolayı pek çok zarara uğrarlar.

Müslümandan beklenen hırs ve tamahına, aşırı emeline (tutkularına) ve nefsinin hevâsına uymadan hayatını güzelce devam ettirecek kadar dünyalığa sahip olması ve bununla iki dünya saadeti kazanmaya çalışmasıdır. İnsandaki aşırı tutkunun iki çeşidi vardır: Birisi hırs, diğeri ihtirastır. Hırs da tamaha benzer. Hırs; “bir şeyi şiddetle arzu etme, ona aşırı derecede tutkun olma, şiddetli ve sonu gelmeyen istek, taşkın arzu, aç gözlülük” demektir. İnsanlara yönelik kullanıldığı zaman “acımak, şefkat etmek, birini iyiliği için çalışmak” manasına gelir. İslâmî literatürde genellikle mal, mevki, şöhret, ilim gibi maddî veya mânevî imkânları elde etme yahut daha genel olarak belli bir amacı gerçekleştirme hususunda kişinin bütün benliğini saran tutkular için kullanılır. Sadece mal tutkusu için kullanıldığı da görülür. Hırs sahibi kimselere “harîs” denilir. Bu da tümüyle olumsuz değildir. İstenilen şeyin meşrû veya gayrimeşru oluşuna göre hırsın ahlâkî değeri değişir. Bununla birlikte yalın olarak kullanıldığında genellikle “kötü huy”u ifade eder. (Çağrıcı, M. TDV İslâm Ansiklopedisi, 17/384) İhtiras; doymazlık, aşırı istek, gözü dönmüşlük anlamına gelir. Öyle ki kişi isteklerine, amacına ulaşmak için her yolu dener, her yolu mubah görür. İhtiras sahibi kimseye “muhteris” denir. Muhterisler bazı hedeflere her yolu deneyerek varmak isterler ama günün birinde tepetaklak düşerler.

Emellerine kavuşmak için çok enerji sarf ederler ama çoğunlukla mutlu olamazlar. Hırs ve ihtirası “azim ve ısrarla bir şeyi takip etmek, hayırlı bir işi zorluğuna rağmen ısrarla yapmak” anlamında değerlendirmek güzel olandır. Ancak ‘sufli, gayrimeşru’, zararlı istek ve arzuların peşine gitmek, ihtiraslarının esiri olmak, nefsin esiri olmak gibidir. Halbuki insan ne bütün arzularına ulaşabilir, ne de her arzu ettiği şeyi elde etmek kişi için gereklidir. Hırs/ihtiras, aşırı tamah insanı anlamsız bir yarışın içine sokar, onu faydasız şeylerin peşine koşturur, asıl görevlerini yapmasına engel olur, gaflete düşürür. Sonunda da onu tatmin duygusundan uzaklaştırıp huzursuz eder. Muhterislerin mesut oldukları görülmemiştir. Ya da onlar hırs içinde boğulmayı mutluluk zannederler. Tüketimi hayatın gayesi hâline getiren, kazanmak ve harcamaktan başka düşüncesi olmayan, dünyalık elde etmekten başka davası olmayan modern insan aç gözlüdür, cimridir, egoisttir, doyumsuzdur. Yalnızca kendini düşünecek kadar madde delisidir. Günümüze muhteris kişiler başkalarının elinde olana göz dikiyorlar. Başkalarının haklarını çeşitli hileli yollarla, hatta savaşlarla ellerinden alıyorlar. Acı ve elemlere, hüzünlere, yıkımlara, felâketlere, göz yaşlarına sebep oluyorlar. Nefsin hevâsı, hırs ve tamah

Hikmet Pınarı Hüseyin Kerim Ece kerimece@hotmail.com

insanı doyumsuz, aşırı cimri, bencil, çıkarcı, kıskanç ve huzursuz eder. Bu iki huyun esiri kimselere kişiyi haksızlığa, yolsuzluğa, zulme, hak yemeğe, sahtekârlığa, rüşvete, hırsızlığa, yalana, ikiyüzlülüğe, hatta fakirliğe sürükleyebilir. Her insanda tıpkı nefis olduğu gibi, hırs ve tamah da vardır. Burada önemli olan nefsin aşırı isteklerine sınır koymak, nefsin hevâsına, hırsa ve tamaha aldanmamaktır. Onları kontrol altında, meşru sınırda tutabilmek, istekleri makul ölçüde karşılayabilmektir. Kendi yularını onlara teslim etmek yerine, onların yönetimini eline alabilmektir. Oruç ve tabi ki Ramazan ayı Müslümana nefsinin isteklerine, hırs ve tamahına, sınır koymasını, onları kontrol altına almasını, onları güzel hedeflere doğru gütmesini, tutkularının tutsağı olmamasını öğretir. Mü’mini bunların kulu-kölesi olmaktan oruç korur. Ramazan ve oruç, kişinin hevâsının karşısında zafer kazanma zamanıdır. Oruç sıradan bir aç kalma, perhiz yapma, ataların geleneğini sürdürme, hele hele folklorik bir faaliyet değil; nefse gem vurmanın, hırs ve tamahı yönetebilmenin, ihtirasları meşru bir seviye tutmanın, arınmanın-nefsi tezkiye (temizlemenin) yapmanın, şükretmenin imkânıdır. Oruçlu, imsaktan iftara kadar helâl yiyecek ve içeceklerden uzak kalmayı başardığı gibi, hırs ve tamahına, onların yanlış yönlendirmelerine karşı kendini korumayı öğrenir. ◄◄


maandblad/aylık gazete doğuş nr. 226 - Mayıs/Mei 2017

04 anma 20

herdenking

Dr. İhsan Şenocak:

“Seni eğlence ve dizilerle kuyuya attılar. Filistinli biri öyle diyor. ‘Bizi de sizin diziler yıktı’. Hz. Yusuf gibi “bütün kapılar kapansa da, semanın kapıları kapanmaz” diyerek “dik” duruyorsan, önünde bütün kötülükler eğilecektir”

“Ayetleri duvarlara değil, yüreklere asmalıyız”

Hollanda İslam Federasyonunun geleneksel hâle getirdiği ve ‘Kutlu Doğum’ çerçevesinde düzenlediği “Hz. Muhammed’i (s.a.v) Anma Programı” bu yıl Schiedam’da bulunan Theater aan de Schie salonunda gerçekleştirildi. Yoğun bir katılımla düzenlenen etkinliğe, STK temsilcileri, işadamları, cami ve cemiyet yöneticileri, bölge sakinleri ve Peygamber âşıkları katıldı. Bölge Gençlik Teşkliatı’ndan Mustafa Aktalan’ın sunumuyla gerçekleştirilen programa konuşmacı olarak, İlmî ve Fikrî Araştırmalar Merkezi Başkanı Dr. İhsan Şenocak katıldı.

B

u yılki anma programına, NIF bünyesinde hizmet veren cami ve cemiyetlerde eğitim gören çocuklar damgasını vurdu. Camilerin, çocukların ve gençliğin yetiştirilmesinde, toplumu inşasında nasıl bir işleve sahip olduğunun gözler önüne serildiği programda çocuklar, öğrendiklerini katılımcılarla paylaştılar. Kur’an-ı Kerîm yarışması birincisi Doğan Ayhan’ın Kur’an tilaveti ile başlayan program, Hollanda İslam Federasyonu Başkanı Mehmet Erdoğan’ın konuşmasıyla devam etti. Salonu dolduran Peygamber sevdalılarını selamlayan ve katılımdan duyduğu memnuniyeti ifade eden Erdoğan konuşmasında özetle şunları söyledi: “Burada alacağımız ders, Hz. Muhammed’in herkesi kucaklamasıdır” Saygıdeğer misafirlerimiz, âlemlere rahmet olarak gönderilen Efendimizi anlatmak kolay değildir. O, yaşayan bir Kur’an’dı, O bir kaynaktı. Onun örnek hayatını, onun çizgisini, onun güzelliğini buradan alıp gitmemiz lazım. O yüce peygamberimizin en büyük özelliği “ıslah edici” olmasıydı. O yüce Peygamberimizin en büyük özelliği, barışın elçisi olmasıydı. O yüce Peygamberimizin vazifesi tebliğ etmekti. O, nefret ettiren değildi, müjdeleyendi. O, korkutan değildi sevdirendi, O, dağıtan değildi, toparlayıcıydı. O bizim için örnek bir insandı. O, düşmanlarına bile merhamet okuyan bir anlayış içindeydi. Mekke müşrik toplumu içinde Peygamberimiz “el emin, güvenilir” diye anılıyordu. Burada alacağımız ders, Hz. Muhammed’in herkesi kucaklamasıdır. Peygamberimizin hedefi, Allah’ın davasını yeryüzüne yaymaktı, Allah’a karşı sorumluluğunu yerine getirmekti. Peygamberimizin bize tavsiyesi nafile ibadetlerden en üstün olan bir konu ise, insanların arasını düzeltmektir, iki kişinin arasındaki problemi, aracı olup bitirmektir. Avrupa’da, Hollanda’da İslami teşkilat çalışmalarımız devam etmektedir. Eğitim gören çocuklarımıza İslami kimlik kazandırıyoruz. Bizim yaptığımız cihat çalışmalarımız, amel defterimize yazılacak en büyük sevaplar olacaktır, inşallah. Bizler korku ile ümit arasında bir hayat

yaşamamız gerekir. Allah’ın rızasını kazanmak için mücadele etmeliyiz. Hz. Peygamber (s.a.v.) Veda Hutbesi’nde, “Size iki şey bırakıyorum, birisi Allah’ın kitabı diğeri Ehl-i Beytimdir, Sünnetimdir.” buyurarak bizlere bir istikamet göstermiştir. Rabbim bizi, bu istikamet üzere olanlardan eylesin.” Konuşmanın ardından, ISEM’de (İskender Paşa) eğitim gören çocuklar, ilahîler eşliğinde sema gösterileri sundular. Den Haag Erkam Gençlik’ten Ahmet Köse’nin okuduğu ilahînin ardından, bu yıl çeşitli yarışmalarda birincilik elde eden Sinem Fırat, Meriem Sofiç, Müberra Zehra Döne, Sude Korkmaz, Abdullah Kondu, Reyhan Bostancı, Harun Bilgiç, Abdullah Bilgiç adlı talebeler, onur ödülleriyle ödüllendirildiler. Tiyatro sanatçısı Ömer Atıf, sahnelediği “Yetim” adlı skeç ile salonun atmosferini bir anda değiştirdi. Bülent Aktaş da, sesiyle Ömer Atıf’a eşlik ederek, salonda oluşan duygu hâlini zirveye taşıdı. Iraklı Hafız, Hasan Sadıqi, yarım saat süren Kur’an sofrasında katılımcıları ağırladı. Çağlara meydan okuyan Kutlu Kitab Kur’an’ın mesajı güzel bir ses ve yorumla bir kez daha mü’minlerin kulağına fısıldandı. Akşam namazı için salondakiler, Abdullah Bilgiç ve Mehdi Urgenç tarafından okunan çifte ezanla namaza davet edildiler. “Ayetleri yüreklerimize yazdığımız an kurtuluruz” Molanın ardından Türkiye’den gelen İlmî ve Fikrî Araştırmalar Merkezi Başkanı Dr. İhsan Şenocak, günün manasına uygun bir konuşma gerçekleştirdi. Şenocak, bir saat süren konuşmasında şunlara değindi. “Peygamber Efendimiz, Kur’an ayetlerini ashabının yüreklerine yazdı. Onun telefonu, billboardları, tabelaları yoktu. İlk gelen ayet “Oku” idi. Kur’an’ın sahibi her şeyden önce okumayı emretti. Hem dünyayı, hem ukbayı okuyacaksın. Mekkeliler putlar önünde eğiliyorlardı, ama ilk gelen ayet, “putlara tapmayın, Allah’a kul olun” değildi, “Oku” idi. Yani şuna işaret ediliyordu: “Bu ümmet, ne za-

Haber- Fotoğraflar : Zeynel Abidin

Mehmet Erdoğan: “Yapmış olduğumuz “Kutlu Doğum” programlarımızdan ders çıkarıp; nefsimize, kalbimize, zihnimize bu dersleri aksettirmemiz gerekmektedir. Burada alacağımız ders, Peygamberimizin Rahmet Peygamberi olduğunu anlama dersidir. Burada alacağımız ders, Peygamberimizin lanet edici bir anlayıştan uzak durmasıdır”

Dr. İhsan Şenocak: “Evinizi İslam okuluna çevirin. Örtüsüyle anıtlaşan İslam’ın kızlarına selam olsun. Yanlış gördüğün yerde binlerce doğru doğar. Doğru gördüğün yerden de yanlışlar çıkar. Muhacirler, Medine’ye gelince açtılar. Ona rağmen el açmadılar. Taviz vermediler. O anlayış, bütün dünyayı ayağa kaldırdı. Sıra Anadolu’da. Bölüşmeye paylaşmaya devam edelim. Yol, peygamberin yoludur”

man dağılır, parçalanırsa, yere düşerse, âlimler öne geçip ümmeti ayağa kaldıracak, dağılmaktan, parçalanmaktan kurtaracaklardır. Sadece okumak yeterli değil. Ondan sonra gelen ayet, “okudun, şimdi yaşayacaksın, amel edeceksin”. Üçüncü gelen ayet... “Örtüsüne bürünen Peygamber! Kalk ve anlat!”. Niçin dünyaya geldik anlat. Etrafındakileri bu dini yaşamaya davet edeceksin. O, “Ben Peygamberim, herkes benim yanına gelsin” demedi. Herkesin ayağına gitti ve uyardı, müjdeledi. Küsmeyeceksin. Kenara çekilmeyeceksin. Anlatacaksın. İnsanlığın değerlerini anlatacaksın. Peygamberimize kıyamazdı ashab. Yolculuk sırasında onlar yürümeyi, Resulullahı devesine binerek gitmesini isterlerdi. O devesinden iner, arkadaşlarından birinin binmesini ister ve “Siz benden daha güçlü değilsiniz” derdi. Güneş taşları eritiyor, Peygamber bu davranışıyla yürekleri eritiyordu. Takva noktasında birbirinizle yarışmalıyız. Ayetleri yüreklerimize yazdığımız an kurtuluruz. Yetimlere el uzatırsak, Allah yeniden bize eski gücümüzü verecektir. Peygamberimiz, insan hak ve hukukuna dair en büyük inkılabı yaptı. Allah, atlara yemin ediyor. Atlarla insan arasındaki ilişkiyi Peygamber olmasa anlayamazsın. At sizi zafere ulaştırıyor ve ölüme gidiyor ama seni bırakmıyor. Ama sen, seni yaratan Rabbinin çağrısına kulak tıkıyorsun. Bu kadar nimeti veren Rabbine karşı kulluk vazifeni ne kadar ifa ettin? Ne kadar vefalısın? Üniversitelere sünneti koyarsak Ömerler, Aliler yetişir. Müslümanlar gücünü namazdan alacaklar . Diğer ibadetler bizden düşer, namaz bizden düşmez. En zor zamanlarda namaz kılanlar ayakta kalmışlar; Seyyit onbaşı gibi. Rabbimiz “Beni hatırlamak için namaz kıl” buyururken, O’nu anmadan geri kalmak mü’mine yaraşmaz. Namazın bedeli var. Yüreğe sekinet ve vakar gelecek semadan. Huşu gelecek. “Kardeşimin ayağının bastığı yere benim başım secde edecek” diye küçülürsen, sekinet gelecek. Namaz münkerden, şerden, kötü fiiliyattan alıkoyar. yaşayan kanaat ediyor. Tevekkül ediyor. Seni eğlence ve dizilerle kuyuya attılar. Filistinli biri öyle diyor. “Bizi de sizin diziler yıktı”. Program, “Kutlu Doğum” anısına yazdıkları şiir ve resimlerin sergilenişinin ve Hafız Abdullah Kondu’nun okuduğu Kur’an-ı Kerîm ile sona erdi. ◄◄


toplum 21

samenleving

doğuş aylık gazete/maandblad

nr. 226 - Mayıs/Mei 2017

Avrupa’da İslam’ın sancağı ilelebet dalgalanacak

G

24 Nisan 2017 tarihinde Uden’de Hollanda İslam Federasyonu’na bağlı şubeler arasında Kur’an-ı Kerîm güzel okuma yarışması yapıldı.

Gençler, Kur’an-ı “Güzel” Okumada Yarıştılar ençlerden ve çocuklar oluşan iki kategoride yapılan yarışma oldukça heyecanlı geçti.

Birbirinden güzel okuyuşlarıyla yarışan gençler kendilerini izlemeye gelen veli ve yakılanlarına Kur’an ziyafeti verdiler. Bölge İrşad Başkanı Mustafa Uysal’ın düzenlediği yarışmada Bölge Başkanı Mehmet Erdoğan, Teftiş Başkanı Mehmet Yücel, Cemiyet Başkanı Bilal Haznedar ve diğer Bölge Yönetim Kurulu üyeleri de hazır bulundular. “Bu gençlerimiz bizim yüzümüzün akı” Yarışmanın ardından bir konuşma yapan Mehmet Erdoğan şunları kaydetti. “Hollanda İslam Federasyonumuzun tertip etmiş olduğu bu yarışmaya katılma cesareti gösteren bu gençlerimizi ben gönülden tebrik ediyorum. Cenabı Allah inşallah bu gençlerin vesilesiyle

birincidir ve biz hepsini tebrik ediyoruz. Bununla birlikte şubelerimizde bu gençlerimizin yetişip buraya gelmesinde emeği geçen hocalarımıza, eğitmenlerimize ve velilerimize çok teşekkür ediyorum”

Avrupa’da İslam’ı, İslam’ın sancağını ilelebet dalgalandırsın diye dua ediyorum. Bu gençlerimiz bizim yüzümüzün akı ve bu gençlerimiz İslam davasını burada temsil edecek olan insanlarımız. Büyüklerimiz görevlerini yaptılar. Camilerimizi teşkilatlarımızı oluşturdular. Allah onlardan razı olsun. İşte bu gayretli çalışmaların ürünü olarak arkasından bu tür nesillerimiz imanlı ve İslami kimliğe bürünmüş olarak gelmiş olması bizleri gerçekten gururlandırıyor, göğüslerimizi kabartıyor. Ben gençlerimizi bir kez daha tebrik ediyorum. Hepsinin ayrı ayrı Anıllarından öpüyorum. Gerçekten yüce kuranımızı tecvidiyle makamıyla çok güzel bir şekilde okudular. İnşallah jüri üyelerimiz hassasiyetle ve adilane bir şekilde değerlendirmelerini yapacaklardır. Neticede birinci, ikinci, üçüncü ve dördüncü olanlar olacaktır. Ama önemli olan cesaret gösterip bu yarışmaya katılmaları idi. Dolayısıyla bizim gözümüzde hepsi

Yarışmada ilk üçe giren çocuklar şunlar: Küçükler kategorisinde Rotterdam İskender Paşa Cemiyetinden Selim Gökmen üçüncü. Den Haag Mimar Sinan Cemiyetinden Musab Akdoğan ikinci. Rotterdam Ayasofya Cemiyetinden Doğan Ayhan Birinci oldular. Büyükler kategorisinde: Den Haag Mimar Sinan Cemiyetinden Enhar Çelik üçüncü. Oss Mescidi Cuma Cemiyetinden Batuhan Akdemir ikinci. Schiedam Cemiyetinden Tayyip Uysal birinci oldular. Programı Ulft Cemiyet imamı Murat Altun sundu. Jüri masasında ise Ali Türk, Sabri Gökçe ve Şükrü Koç Hocaefendiler yer aldılar. Haber: Adnan Şahin

PARA TRANSFERi MÜBAREK AYLARDA FÍTRE, ZEKAT VE KURBAN PARALARINI EN HIZLI, GÜVENÍLÍR VE HESAPLI GÖNDERMENÍN TEK ADRESÍ HAVALEM.

Beklemeye son, havaleniz 10 dakikada Türkiye'de. İsme veya banka hesabına para gönderilir. Euro gönderin, Euro alınsın. Alıcı komisyon ödemez. Çeklerinizi ödeyebilirsiniz.

EN YAKIN ACENTAMIZA UĞRAMAYI UNUTMAYIN ! www.havalem.com | facebook.com/havalem

+31(0)78 655 16 50 | info@havalem.com


04 haber 22 nieuws

Hollanda nereye gidiyor?

Hollanda’da koalisyon görüşmeleri tekrar başladı Hollanda’da 15 Mart genel seçimin ardından başlanan koalisyon görüşmelerine 20 Nisan’dan 2 Mayıs’da kadar tatil nedeniyle ara verilmişti. Görüşmelere bugün tekrar start verildi. Normal şartlarda 2 Mayıs tarihinde başlayacak olan koalisyon görüşmeleri Groenlinks lideri Klaver’ın da annesini kaybetmesi nedeniyle görüşmeler 4 Nisan tarihine ertelenmişti. Jesse Klaver yaptığı açıklamada, annesinin defnedilmesinin ardından görüşmelere katılmasını annesinin kendisine öğrettiklerini dikkate almasına bağladı. Klaver annesinin kendisine verdiği öğütü örnek vererek, zor günler geçirdiğini ancak yaradanın kimseye kaldıramayacağı sınavdan geçirmeyeceğini belirterek, “Burada olmak bana verilen bir sorumluluk. Bende o sorumluluğunu yerine getirmek zorundayım. Annemde böyle olmasını isterdi” dedi. VVD, CDA, D66 ve Groenlinks’ın koalisyon görüşmelerinden nasıl bir sonuç çıkacağı merak konusu oldu. ................................................................................................................................... ................................................................................................................................... ................................................................................................................................... ...................................................................................................................................

Kur’an sevdalıları

Hafız adaylarına moral ve teşvik gecesi düzenlendi Kuzey Hollanda Millî Görüş Teşkliatlarına bağlı olan Zaandam Selimiye Camii bünyesinde oluşturulan Osmanlı Eğitim Merkezinin Tulp 2 salonunda düzenlediği hafız adaylarına moral ve teşvik gecesi, ailelerin ve bölge sakinlerin yoğun katılımla gerçekleştirildi. Hafızlık kursu sınıflarının 10’ar dakikalık sunum yaptıkları programda, teşkilat yararına satışlar da yapıldı. Sebahattin Uçar’ın konuşmacı olarak katıldığı etkinliğe, Gökkuşağı Sanat Grubu, seslendirildikleri ilahilerle programa renk kattılar. Hafızlar tarafından Kur’an-ı Kerîm tilaveti yapıldı, ilahîler ve şiirler okundu. Programda, Osmanlı Eğitim Merkezinin çalışmaları ve özellikle hafızlık eğitiminin tanıtımı yapıldı. Cami Başkanı İsmet Korkmaz, Ali Kartal ve Selimiye Camii imam hatibi Ahmet Kaya birer konuşma yaptılar. Doğuş Haber Merkezi

Hollanda halkı borçtan kurtulamıyor

Hollanda’da zaman zaman ekonominin iyiye gittiği, alım gücünün yükseldiği söylense de dar gelirliler ay başını getiremiyor. 17 milyon nüfuslu Hollanda’da Nisan ayı içinde 268 bin kişinin aylık sağlık sigorta katkı payını ödeyememesi dikkat çekti. 198 bin kiracının kirasını geçiştirdiği ya da ödeyemediğinin yanı sıra 729 bin kişinin de kredi borcundan dolayı kırmızı listeye alınması yeni kurulacak hükümetin başını ağrıtacak sorunların başında geliyor. Borç batağı içinde kıvrananların sadece dar gelirli ya da sosyal ödenek alanların olmadığı belirtilen borç haritasında geçtiğimiz yıl 676 bin öğrencinin de borçlandığı belirtildi. Borç haritasında dikkat çeken bir başka veri ise her sekiz Hollandalıdan birinin gelirlerinin giderlerini karşılamadığı vurgulandı. Bu rakamların yabancılar arasında ise en az iki kat daha fazla olduğu tahmin ediliyor.

Kumanya Gözlemcileri Hazır!.. Kumanya kampanyasıyla ramazan ayı öncesi on binlerce ihtiyaç sahibinin sofrasına katkı sağlamayı amaçlayan Hasene Derneği, kampanya için yüzlerce gözlemciyi 50 ülkeye gönderiyor.

K Selimiye Camii’nde güller yetişiyor...

maandblad/aylık gazete doğuş nr. 226 - Mayıs/Mei 2017

Murat Kubat

umanya yardımlarının ihtiyaç sahiplerinin sofrasına sağlıklı bir şekilde ulaşması için görev yapacak olan gözlemcilerden, görev yapacakları ülkeye gitmeden önce duygu ve düşüncelerini aldık. İlk defa görev yapacak gözlemcilerde tatlı bir heyecan, daha önce görev yapmış olan gözlemcilerde ise hayra vesile olmanın tekrar eden bir mutluluğu var. Ayrı bir heyecan... Üstlendiğimiz görev farklı bir sorumluluk; mazlum ve mağdurlar için bir sorumluluk. Böyle bir görevde ilk defa yer alıyor olmayı da hesaba katarsak, ayrı bir heyecan içerisindeyim diyebilirim. Uzun süredir bekledim, böyle bir çalışmada yer alabilmek için. Gittiğim yerlerde ne ile karşılaşacağımı bilemiyorum; fakat benim için ibret alabileceğim bir ders niteliği taşıyacağı kesin. Yakınlarım, çevrem, arkadaşlarım da kumanya kampanyasını tanıtmada yardımcı oldu, duyarlı davrandı. Mahmut Piri (26) – Gelsenkirchen Serbest Meslek Tanzanya Kumanya Gözlemcisi Dualarla bizlere yol açıyorlar... Daha önceki yıllarda Bangladeş, Arakan kampları ve Nijer’de gözlemci olarak görev yaptım. Avrupa’ya gelen mültecilere Viyana ve Macaristan’da yapılan yardım çalışmalarına katıldım. Bangladeş’te kurban bayramı öncesinde ağlayan bir mazluma el uzattığımızda nasıl bayram sevinci yaşadığına tanıklık ettim. Bu tür çalışmalarda yer almayı, görev yapmayı imani bir sorumluluk, insani bir vazife olarak değerlendiriyorum. Herşeyin sahibi, malikül mülk olan Allah’ın

bizlere verdiğinden paylaşalım, bu tür paylaşımları teşvik edelim ve yaygınlaştıralım, yaptığımız iyiliklerle insanlara umut olalım; böylece sorumluluklarımızın gereğini yapmış oluruz. 3 yıldır evliyim. Önceki yıllarda kurban kampanyasında gözlemci olarak görev aldığım için, kurban bayramını eşimle birlikte hiç yapmadım. Allah ondan razı olsun. Hz. İbrahim a.s.’a yol veren Hacer annemiz misali, ‘Gittiğin yol emin ve güzel bir yol. Allah seni zayi etmeyecektir’ diyerek, hayır duaları ile bana yol veren eşimden Allah razı olsun. Bu dualarla düşüyoruz yollara her defasında, bir mazluma, bir mağdura el uzatabilmek için. Toplumda Hasene’ye dair güzel bir güven var. Bu güven meramımızı anlatmada işlerimizi kolaylaştırıyor. Bu güvenle on binlerce ihtiyaç sahibine el uzatılacak. Zira açlığın hüküm sürdüğü geniş bir coğrafya var malesef. Enes Demir (32) – Viyana Eğitim Merkezi Müdürü Togo Kumanya Gözlemcisi Vicdan sahiplerinin sorumluluğu... Yardımların ulaşmasına vesile olmak, aracılık etmek insanı mutlu ediyor. Dünyada açlık ve açlığa bağlı nedenlerden dolayı milyonlarca insan ya mağdur ya da bu mağduriyet sebebiyle hayatını yitiriyor. Bu mağduriyeti görmek ve birşeyler yapmak, vicdan sahibi her insanın geri duramayacağı bir sorumluluktur. Gözümüzün gördüğü karşısında vicdanımızın hareket geçmemesi ne mümkün. Vicdan sahibi insanların Hasene Derneği’nin kumanya kampanyasına destek olmalarını ve böylece daha fazla ihtiyaç sahibine ulaşılmasını diliyorum. Abdullah Ateş (33) – Ludwigshafen İş Adamı Güney Afrika Gözlemcisi

Muhtaçlara karşı sorumluluklarımız var... Aynı dili konuşmadığım, aynı renge sahip olmadığım ama kardeş olduğum kişilerle tanışacak olmaktan dolayı heyecanlı ve sevinçliyim. Görev yapacağım ülke Cibuti. Burası, açlığın hakim olduğu, bu sebeple ölümlerin gerçekleştiği bir coğrafya; Afrika’nın doğusunda, Etiyopya ile Somali arasında, aynı kaderi paylaşan mazlum ve mağdurların çok fazla olduğu bir ülke. Muhtaç ve yoksullara karşı sorumluluğumuz olduğu gerçeğini unutmamalıyız. Ali Yurt (45) – Fransa Elektrikçi Cibuti Kumanya Gözlemcisi İyiliğe vesile olmak insanı mutlu eder... Hayır yapmak ve hayra vesile olmak gibi güzel bir duygu mu var! Fakire, fukaraya, ihtiyaç sahibine el uzatmak, varlık içerisinde yaşayan insanın sorumluluğu olmasının yanı sıra, yapanı mutlu eden ve sevindiren bir hadise. Bu çalışmaları yaparken çevremdeki insanların da destek olduğunu görüyor ve mutlu oluyorum. Nebi Demiroğulları (37) – Belçika Serbest Meslek Senegal Kumanya Gözlemcisi

Mazlumların dualarına çok ihtiyacımız var... Yardıma muhtaç insanlara el uzatma imkânı veren Allah’a şükrediyorum. Beni neler bekliyor bilmiyorum; tek bildiğim tatlı bir heyecan içerisinde olduğum. Bu çalışma ile ümmete ve insanlığa bir faydamız dokunacak. Kampanyayı çevremdeki kişilere anlatıyorum. Mazlumların dualarını önemsiyorum. Onların dualarına girmek, dualarında yer almak önemli bir hadise. İbrahim Yüksel (33) – Hannover Eczacı Moldova Kumanya Gözlemcisi Bir kumanya bedeli 50 Euro’dur. Yardım için: Hesap sahibi: Hasene International e.V. Banka: KT Bank AG IBAN: DE21 5023 4500 0145 2900 01 | BIC: KTAGDEFFXXX Amaç: Adresiniz, 0002356 ◄◄

Yatılı Eğitim Semineri

İnternet üzerinden kredi almayın uyarısı

Hollanda’ya yılda yaklaşık 1 milyar Euro’ya mal olan Hollanda Finans Piyasaları Denetleme Kurumu (AFM) vatandaşları kredi almamaları konusunda uyardı. AFM Başkanı Merel van Vroonhoven vatandaşların yurtdışından kredi almamalarını ve borsaya para yatırmamaları yönünde uyarıda bulundu. Van Vroonhoven yaptığı açıklamada yurtdışından bazı firmaların inernet üzerinden cazip kampanyalar sunarak tüketiciyi kandırdıklarını belirtti. Yapılan incelemelerde bazı vatandaşların tüm parasını yurtdışı borsalarına yatırıp kaybettiklerini ve sahte faiz oranlarıyla kandırılarak sözde daha avantajlı olduğu belirtilen kredilerin borcunu ödemekte zorlandıklarının ortaya çıkmasıyla AFM’in harekete geçtiği bilgisi verildi. Vatandaşların internet üzerinden yurtdışı merkezli finans firmalarından kredi almamaları tavsiye ediliyor. ◄◄

NIF Kadınlar Kolu kampta buluştu...

Çocuklar yarıştılar

Güney Hollanda Millî Görüş Teşkilatları Kadın Kolları tarafından düzenlenen İYES kampı çerçevesinde teşkilat yöneticileri bir araya geldiler. Kampa, Almanya’dan Dr. Yusuf Işık, IGMG Kadın Kolları Genel Başkanı Hatice Şahin, Türkiye’den Rabia Hanım, Çınar Cenaze Vakfı’ndan Feyzi Aksoy katılarak birer sunum gerçekleştirdiler. Dolu dolu geçen kampta, NIF Kadın Kollar Başkanı Nejla Erdoğan da bir değerlendirme konuşması yaparak, çalışmalarının hayli verimli geçtiğine vurgu yaptı.

NIF Kadın Kolları tarafından düzenlenen Kur’an-ı Kerîm yarışması sonuçlandı. Küçükler de İskender Paşa şubesinden Hürrem Betül Gökmen, birinci olurken, büyükler de Den Haag şubesinden Yuseyranur Yılmaz birinciliği elde etti.


spotlar 23 spotligt

doğuş aylık gazete/maandblad

nr. 226 - Mayıs/Mei 2017

AP Türkiye Raportörü Kati Piri:

“AB’ye girmek isteyen kriterleri yerine getirir” Hollanda AP Türkiye Raportörü Kati Piri, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın AB’ye yönelik sözleri üzerine yeni bir faslın açılmasının “kesinlikle söz konusu olmadığını” söyledi. Deutsche Welle Türkçe’de yer alan haberde Avrupa Parlamentosu Türkiye Raportörü Kati Piri’nin “Türkiye gerçekten üyelikle ilgileniyor olsaydı, Ankara’nın bunu göstermesi gerekirdi” şeklindeki ifadelerine yer verilerek, yeni bir faslın açılmasının “kesinlikle söz konusu olmadığını” söylediğine dikkat çekildi Alman Die Welt gazetesine konuşan Türkiye raportörü, Avrupa Birliği’nin (AB) üyelik konusunda hiçbir ülkenin şantajına boyun eğmeyeceğini, bunun Türkiye için de geçerli olduğunu vurguladı ve “AB’ye girmek isteyen, kriterleri yerine getirmek zorunda. Ama Türkiye’de bunu hiç göremiyorum. Bu yüzden müzakerelerin kesilmesi gerekiyor” dedi. ................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................. ................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................. .................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................

İlişkiler düzelecek...

Reyhan Şeker

Kardelen

yunus322@hotmail.com

“Buyrun ben Müslümanım” Kriz, NETUBA köprüsüyle geçilecek Hollanda- Türkiye İş Konseyi üyeleriyle , bakanlık yetkilileri Den Haag’da buluştu. Den Haag’taki Dünya Ticaret Merkezi WTC de organize edilen yemekli toplantı oldukça fazla ilgi gördü. Kısa adı NETUBA olan Hollanda – Türkiye İş Konseyi , Hollanda ile Türkiye arasındaki girişimlere ivme kazandırmayı amaçlamaktadır. NETUBA tarafından iki ülke arasındaki ilişkileri daha üst düzeye taşımak için organize edilen yemekli toplantıda, Türk ve Hollandalı girişimciler bir araya geldiler. Hollanda ve Türk firma yetkililerinin yanı sıra, girişimcilerin ve Hollandalı bakanlık yetkililerinin de hazır bulunduğu yemekte, sektör ve bakanlık temsilcileri kendilerini tanıtmalarının yanı sıra, bir birleriyle ile sohbet ederek karşılıklı fikir alışverişinde bulundular. Toplantıda konuşan Edelstaal CEO’ su Ertan Torunoğulları “Mayıs ayı içersinde NETUBA ve Edelstaal işbirliğiyle Marmaris ORKA otelde bir zirve toplantısı gerçekleştirilecek” dedi. ◄◄

Işık neslin ayak sesleri...

Çocukların yarışma heyecanı...

Güney Hollanda Millî Görüş Teşkilatları Kadın Kolları tarafından Schiedam Merkez Camii salonunda düzenlenen hadis yarışması sonuçlandı. Küçükler kategorisinde gerçekleştirilen yarışma sonuçları şu şekilde açıklandı: Birinci, Ayşenur Bişgin (Roterdam Birlik/Şafak), ikinci, İrem Saruhan ( Schiedam/Yüsra), üçüncü: Ceren Gökmen (Roterdam İskender/Ennisa)

Bir Gençlik Geliyor...

Birlik Gençlik üyeleriyle kamptaydı

NIF’e bağlı olarak faaliyet yürüten Rotterdam Birlik Cemiyeti Gençlik Teşkilatı yöneticileri, üye ve sempatizanlarıyla iki günlük bir eğitim kampında bir araya gelerek sezon öncesi çalışmalarını değerlendirdiler. Sebahattin Türk’ün konuşmacı olarak katıldığı kampta, Başkan Davut Şengönül de yeni sezon çalışmaları hakkında katılımcıları bilgilendirdi.

Ön yargı” sözlükte “bir kimse veya bir şeyle ilgili olarak belirli şart, olay ve görüntülere dayanarak önceden edinilmiş olumlu veya olumsuz yargı, peşin yargı, peşin hüküm, peşin fikir” anlamına gelmektedir. Çocukluk yaşından itibaren aile ve sosyal çevremizde görmüş olduğumuz davranış biçimlerini beynimiz resmettiği için bu durum kişiliğimizi etkileyebiliyor ve ön yargının temellerini oluşturabiliyor. Maalesef ön yargı insanî ilişkilerimizi olumlu anlamda kısıtlıyor ve İslam dininin tasvip etmediği, uzak durmamızı istediği düşüncelerden biri olan su-i zanna sebebiyet veriyor ve bu durum bizi ayetlerdeki sert uyarıların muhatabı kılıyor. Rabbimiz Kur’an’da; “Ey iman edenler, zandan çok kaçının; çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin gizli yönlerini araştırmayın. Birbirinizin gıybetini yapmayın. Herhangi biriniz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz! Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah tövbeyi çok kabul edendir, çok merhamet edendir”(Hucurat/12) Bu ayette rabbimiz “tecessüs etmeyin” buyuruyor. Yani birbirinizin gizli yönlerini araştırmayın ve insanların kusurlarını öğrenmeye çalışmayın. Mümin, din kardeşi hakkında hüsnü zanda bulunmalı ve efendimizin buyurduğu gibi, “mümin, mümine karşı, parçaları birbirini kuvvetlendiren bina gibidir” hadis-i şerifinin ihtiva ettiği manaya göre hareket etmelidir. Neden ön yargı kavramı ile yazıma başladığıma bir açıklık getirmek isterim. Malumunuz üzere 29 Nisan Cumartesi günü, Millî Görüş’ün inisiyatifi ile yüzlerce gönüllü kardeşimiz kar tanelerini anımsatan beyaz giysileriyle efendimizin “remzi” olarak kültürümüzde kabul gören ve çoğu kültürlerde “sevginin sembolü” olarak bilinen güllerle Avrupa sokaklarını şenlendirerek insanlara güller dağıttılar. “Buyrun ben Müslümanım” projesi ile

175.000 insanla birebir konuşularak tebliğ etmenin zevki yaşandı. Fakat maalesef bu projede yer almamış olmalarına rağmen, bazı kardeşlerimizin Facebook üzerinden yazmış oldukları ön yargılı cümleleri İslam kardeşliği adına üzücü bulmaktayım. Çünkü birçok insanın İslam’ı anlatmamız neticesinde ön yargılarını yıktığını müşahede ettik. İşi sadece “gül dağıtmak” olarak basite indirgeyen kardeşlerimizin ön yargılarını hüsnü zanna çevirmelerini temenni ediyorum. Size bu proje esnasında yaşadığım birkaç deneyimimi aktararak konuya açıklık getirmek isterim... Gül verdiğim bir bayan ile konuşuyorken, ön yargılı bir bayan uzaktan istihza ile bana şöyle seslendi: “Gül dağıtan bayan kendinden çok emin duruşun var” Öyle seslenir seslenmez herkes ona baktı ve benim ne cevap vereceğimi merak ederek bakışlarını tekrar bana yönelttiler. Öyle bir cevap vermeliydim ki, söylediğim söz hem sorunun muhatabına hem de meraklı bakışlarla bana bakan kişilerin ön yargılarını silmeliydi. Düşünmek için zamanım yoktu ve gayriihtiyari ağzımdan şu cümleler çıktı. “Sevgili bayan, doğru ben kendimden emin duruyorum. Fakat bu duruşum kendimden emin olduğum için değil, dinimden emin olduğumdan dolayıdır. Çünkü insan hata yapabilir. Zaten hata yaptığımız için ön yargılar oluşuyor ve bana yakın olmanıza rağmen (tebessüm ederek) uzaktan sesleniyorsunuz.” Böyle der demez bayanın gözleri buğulandı ve yanıma gelerek “bana da bir gül verir misin?” dedi. Mesleğim icabı insanlarla sürekli iletişim hâlinde olmama rağmen, o bayanın yumuşadığına şahit olmak ve insanlar tarafından ona farklı bakılacağını bilmesine rağmen yanıma gelerek benden gül istemesi, gördüğüm en güzel tablolardan biriydi. Elbette biraz realist olmak gerekiyor. Ön yargılardan kurtulmak o kadar kolay değildir. Fakat üstad Necip Fazıl’ın dediği gibi “Tohum saç, bitmezse toprak utansın.” Biz güzellikleri anlatmakla mükellefiz. Kalplerde güzelliği

yeşertecek olan rabbimizdir. Karınca misali ateşi söndürmek için su taşımaktır gayretimiz. Gül takdim ederken bize en çok söylenen cümle şu oldu. “Keşke sizi gül dağıtmak zorunda bırakmasaydık”. Eminim ki, bu aksiyonda yer almış birçok gönüllü kardeşim bu cümleyi işitmiştir. Bana bu şekilde cevap verenlere ben şöyle dedim: “Evet, amacımız ön yargıları azaltmak. Fakat en önemlisi bu mekânda birbirimizi her gördüğümüzde bu vesileyle birbirimize tebessüm edebilmektir”. Bayanlardan birisi de yaptığımız aksiyonu çok beğendiğini, fakat çarşıda çok gezeceği için gülün solmasını istemediğinden alamayacağını söyledi. Bizim yanımızdan ayrılarak yürümeye başladı. Sonradan fikri neden değişti bilemiyorum bana doğru hızlı adımlarla yürüyerek geldi ve “bana bir gül verir misin?” dedi. Benim şaşırdığımı görünce şöyle dedi: “Ben şimdi çarşıda çok gezeceğim. Büyük ihtimal gülü çantama koyduğumda yarısı dışarıda kalacak ve gülü görenler sizle konuştuğumu ve sizi benimsediğimi anlayacaklar. O nedenle seve seve gülü taşımak istiyorum” Bu sözü çok hoşuma gitti. “İzniniz varsa size sarılabilir miyim?” dedi. Sarıldık. Gözlerinin dolduğunu gördüm. “Ardından fotoğraf çekilebilir miyiz?” dedi. Bende “memnuniyetle” dedim. Ondan “paylaşmamda bir sakınca olup olmadığını” sordum. Bana verdiği cevap çok güzeldi: “Evet, özellikle paylaş ki, herkes farklı dinlere mensup olan insanların barış içerisinde yaşayabileceklerine şahit olsun” dedi. Bu projeyi düşünen ve hazırlayan büyüklerime ve samimi niyetlerle hayata geçiren siz Millî Görüş gönüllülerine yürekten teşekkür ve dua ediyorum. ◄◄


maandblad/aylık gazete doğuş nr. 226 - Mayıs/Mei 2017

04 görüş 26 24 opinie

“Bütün dünya nimetlerine karşı öyle bir oruç tut ki, iftarın ölüm olsun.” ....................................................................................................................................................................................................................................................................................... ....................................................................................................................................................................................................................................................................................... ....................................................................................................................................................................................................................................................................................... .......................................................................................................................................................................................................................................................................................

KERÎM MİSAFİR...

S

evgili dostlar!.. Kendi cömertliği, keremiyle sofralarımızı, gönüllerimizi nimete erdiren kerîm misafirimiz Ramazan’a erdik şükürler olsun. İçinde Kur’an’ın indiği; başta oruç, teravih ve mukabelesiyle... Zekât, fitre ve mazlumlara yardımlarıyla... Kardeşlik hukukunun geliştiği aile, komşu ve cemaatler arası iftarlarla sosyal/toplumsal buluşmalarla... İtikaf’la; içe dönük, kendinle baş başa... “Boşuna gezmişim, yok tabîatta, İçimdeki kadar iniş ve çıkış. . .” (N.F.K) İşte böyle, içe doğru, derinleşme (irfan) kendini tanıma, bilme: “men arefe nefsehu feqad arefe rabbehu- Nefsini bilen rabbini bilir”- hikmetli sözünde, marifetullaha bu ayda ereceğiz inşallah. Değerli kardeşim; “Bir zarf, değerini mazrufundan alır.” “Şerefü’l-mekân bi’l-mekinBir mekân şerefini, orada oturandan alır” demişler. ‘Ramazan-ı Şerif’ denilmesi boşuna değil ya.. Ramazan niçin bu kadar şerefli, kıymetli?.. Onu, on bir aya “Sultan” yapan şey nedir?.. Kadir Gecesi’ni bin aydan daha hayırlı, bereketli yapan sebep nedir?.. Çünkü: “Ramazan ayı; öyle bir aydır ki, insanlara doğru yolu gösteren, hak ile batılı ayıran Kur’an, o ayda indirilmiştir...”(Bakara 185.) Ramazan/oruç, bize cennetin lâhûti ikliminden tatlar, kokular ve duygular ikram eden, rahmet ve bereket kaynağıdır. İnsan, oruç tutarak nefsin (bedenin) kesafetinden kurtulup, ruhun letâfetine erişir. Beşeriyeti biraz aşıp melekler âlemine doğru yükselir. Çünkü melekler yemezler, içmezler ve cinsel ilişkiye de girmezler. Yâni her dâim “oruçludurlar.”

“Andolsun, elçilerimiz (melekler), İbrahim’e müjde getirip: “Selâm sana!” dediler. O: “Size de selâm olsun” dedi ve sonra da oyalanmadan onların önüne kızartılmış bir buzağı getirdi. Ellerini yemeğe uzatmadıklarını görünce, onları yadırgadı ve onlardan dolayı içinde bir korku duydu. Dediler ki: “Korkma, çünkü biz Lût kavmine gönderildik.” Hûd 69-70. Selam olsun İbrahim as.’a.. Ne yüce, ne cömert bir insan. “Ne yersiniz, ne içersiniz?” demeden kocaman buzağıyı kesiyor, kızartıp sahanda yağları akar hâlde getiriyor. İbrahim peygamber yemeğini

RAMAZAN-I ŞERİF!.. yemeyen misafirlerden korkuyor. O yüzden ikramı reddetmek -melek değilsek- veya ikram etmemek hoş görülmemiştir. Allah rasûlü sav: “Allah’ım! korkaklıktan ve cimrilikten sana sığınırım” buyurmuşlardır. Hz. Mûsa,Tûr dağında otuz gün oruç tutuyor ve on gün daha ekleyerek kırk günü tamamlayınca Allah cc. ile konuşmaya nâil oluyor. Demek ki Kudüs ve Subhan olan yüce Allah ile muhatap olabilmek; insanın midesinden başlayan bir ameliye ile kalbinin işlenip cevherleşmesiyle safiyet kazanıyor ve ilâhî kelâma nâil oluyor. Hz. Musa’nın bu kıvama gelmesi (orucu) bir ay on günle mümkün oluyor... 30+10=40 gün. Yunus Emre, Hacı Bektaşi Velî, Mevlânâ Celaleddin ve nice evliya/ ermiş, çile ve erbain(kırklamak)la bu mertebeye ermişlerdir. Bu mübarek şerefli ay -ramazanbize de “arınmak” için bir fırsattır böylece. Oruç, rûh’un beden’e (mânânın maddeye) olan üstünlüğünün açık bir delilidir. Çünkü yemekiçmek ve cinsellik gibi en temel, zarûrî ihtiyaçları, ‘Allah’ın emri’ deyip, nefsi emmarenin cellat gibi boynunu vurmak, Allah’a karşı samimiyetin göstergesidir. İçine riya karışmayan bir ibadettir. Bundan dolayı Allah cc. mükafatını ‘sürpriz’ diye saklıyor: “Ademoğlunun her ameli kendisi içindir. Yalnız oruç hariç. Çünkü o benim içindir. Onun mükâfatını da ben vereceğim.(...) Muhammed’i irade ve kudretiyle yaşatan Allah’a yemin ederim ki, oruçlunun ağzının kokusu, Allah katında misk kokusundan daha iyidir. Oruçlu için ferahlanacağı iki sevinç vardır: 1. İftar ettiği zaman (açlıktan kurtulduğu için) sevinir. 2. Rabbine kavuştuğu zaman orucunun sevabıyla (alacağı mükâfattan dolayı) sevinir.” (Buhari, Müslim) Değerli kardeşlerim, Allah bizim müttaki olmamızı istiyor. “Hikmetin başı Allah korkusudur (takva)” buyurmuş Peygamber Efendimiz sav. Mehmet Akif merhum da: “Ne irfandır veren ahlâka yükseklik ne vicdandır; Fazîlet hissi insanlarda Allah korkusundandır.” demiş. Nasıl olacak bu iş pekî... “Takva” denilen şey hemen marketten alınacak bir nesne değil ki. Bir formül gerek; işte o da oruçtur!.. “Ey iman edenler! Oruç, sizden öncekilerin üzerine yazıldığı (farz kılındığı) gibi sizin üzerinize de yazıldı. Umulur ki böylece siz TAKVA sahibi olursunuz.” Bakara-183.

Demek ki illeti, hikmeti bu imiş. Ama bütün ibadetler sadece kul olana, Rabbi emrettiği içindir. Bu konuda küçük bir sorun var sanırım... Tebliğ eden kardeşlerimiz bazen bir ibadetin maksadını anlatırken (gayrimüslimlere) ikinci, üçüncü sıradaki söylenecek hikmetini sanki, illeti/şartıymış gibi anlatıveriyor: “Niçin namaz kılıyorsunuz” “Efendim, işte kireçlemeye iyi geliyor” Bel ağrısı falan kalmıyor. İşte tıp dünyası gözlerin namazdaki düzenli hareketlerinin görme gücünü artırdığını bildiriyor. “Niye Kurban kesiyorsunuz?” “Efendim işte fakiri, garibi doyuruyoruz...” “O zaman kurban yerine para versek olmaz mı adamın belki başka ihtiyacı vardır” derse ne diyeceğiz? Veya: “Kan dökerek bayram mı olur”... “Madem fakiri sevindireceksen et yerine ayakkabı al...” “Niye oruç tutuyorsunuz?” “Diyet oluyor, sağlık kazanıyoruz, fakirin hâlinden anlıyoruz vs”. Hepsi doğru da... Milletin yarı canı çıkıyor akşam iftara kadar. Ramazanın lügat anlamı tam da kendisi gibi ‘sıcaktan susuzluktan ‘yanmak’ demektir. Desene ki “Ben Allah için yanıyor, ölüyorum...” Bundan başka daha güzel, yüce bir söz mü var? Deki: “Şüphesiz benim namazım, ibadetlerim hayatım ve ölümüm âlemlerin Rabbi olan Allah içindir.”(En’am 162) Her türlü nimetler; meyveler, yemekler, meşrubatlar... Böylece sene boyunca yediğimiz nimetlerin o kadar da kıymetsiz zerzevattan olmadığını oruçken içimize çektiğimiz pidenin o burcu burcu kokusunda fark ediyoruz. Ve yine, fakir-fukaranın hâliyle hâllenip açlığın nemenem bişey olduğunu anlıyoruz... Çünkü: “Tok olan dünya âlem tok sanır; aç olan dünyada ekmek yok sanırmış”. Rivayet odur ki; Allah Teâla akıldan sonra nefsi yaratmış ve nefse sormuş: “Ben kimim, sen kimsin?”. Nefis kaba, serkeş bir şekilde, “Ben benim, sende sensin” demiş. Bunun üzerine Allah Teala nefse değişik azaplar uygulamış tekrar sormuş: “Ben kimim sen kimsin?”. Nefis yine “Ben benim, sende sensin” demeye devam etmiş. Bunun üzerine Allah Teala nefsi aç bırakıyor ve açlıktan sonra tekrar soruyor: “Ben kimim, sen kimsin?”. Nefis o zaman haddini artık bilir vaziyete geliyor “Sen benim Rabbi Rahimimsin, bende Senin aciz kulunum” diyor. Açlık, nefsi terbiye(adam) ediyor. Bâyezîd-i Bistâmi Hazretleri;

“Niçin açlığı medh ü senâ ediyorsun?” diyenlere: “Çünkü, eğer Firavun aç olsaydı (acziyetini hisseder); ‘En büyük Rabbiniz benim!’ diyemezdi.” der... Osmanlıdan bugüne gayrimüslimler dahî ramazanda açıktan yemek yemez, lokantalar, meyhaneler kapanır, mâzuretli olanlar göz önünde yemez-içmezlerdi. Meselâ bizim Temel... Çobanlık yaparken Ramazan ayı şimdiki gibi sıcak yaz mevsimine denk gelmiş. Temel bakmış ki günün biteceği yok, iyice de acıkmış, susamış garibim. Sivri zekasını kullanıp, şöyle çalı-çiplisi bol olan bir ağacın altına sıvışıp, tam yemeğini gizlice yerken, köpeği de yaklaşıp yemek için havlamaya başlamış. Temel korkudan “Şıst..hoşt, hoşt karabaş..Cenabu Allahu şüphelendüreceksün” demiş. Değerli kardeşlerim!.. Bizler imanla tevekkül ettiğimizden Allah cc. açlığı bize kolaylaştırıyor ve ramazan kültürüyle yetiştiğimizden bize oruç doğal/kolay gelebiliyor. Normal günde üç-beş saat kahvaltı yapmadığımızda bile midemize kriz girerken, ramazanda bütün hücrelerimiz Allah’a cc. teslim olup zerre kadar isyan etmiyor hamd olsun. Onun için oruç tutmayanlara algılaması bile mümkün olmayan bir muamma geliyor. Hollandalı gayrimüslim komşu: “God maakt jullie dood” diyerek öleceğimizi zannedip korkuya kapılıyor. Oruç, Allah’a miskten daha hoş gelen kokusuyla gök kapılarını aşıp bize şefaat edecek bir nûr’dur. Nasıl ki koruyucu zırh yelekleri(kalkan) ateşli silahlardan koruyorsa, oruç da kabir azabını savacak, cehennem ateşinden koruyacak ateş/azab savardır. “Oruç, ateşten koruyucu kalkandır” Hz. Muhammed (sav.) “Oruç perdedir. Biriniz bir gün oruç tutacak olursa kötü söz sarf etmesin, bağırıp çağırmasın. Birisi kendisine yakışıksız laf edecek veya kavga edecek olursa “ben oruçluyum!” desin (ve ona bulaşmasın).” (Müslim, Sıyam 164, (1161)) Susma orucu, bizi muhatabın, muhatabı da bizim eziyetimizden korur. Hz. Meryem’in, Yahudilerin soru ve iftiralarına karşı ‘susma orucu’yla kendini koruması önemli bir örnektir. (Meryem 26...) Demek ki Oruç’u sadece midemizle değil, gözümüzle haramdan, dilimizle dedikodudan ve bütün bedenimizle kendimize çeki düzen vermekle -kendimizi tutarak- tutmuş olacağız. Yoksa her sene kutlanılan bir merasim ayına çevirmek, alışagelmiş âdetler olarak şuursuz, irfansız bir oruç sadece farziyyet açısından yerine getirilmiş(?) olacak. “Savm u(oruç) salât u hac ile / Sanma biter zâhid işin / İnsan-ı kâmil olmaya / Lâzım olan irfan

Muştular Murat Altun murat.7701@hotmail.com

imiş.” Niyâz-i Mısrî. Bu şuur ve huzurla, birazda zahmetle tutulan orucun misali dünya; sonunda yiyip içerek ve akraba, dostlarla eğlenerek yapılan bayramda cenneti temsil eder. Cennette ‘hiç bir nimetten men edilmek yoktur’ buyuruyor Kerem sahibi Allah. Zaten bayramda oruç tutmakta caiz değildir. “Bütün dünya nimetlerine karşı öyle bir oruç tut ki, iftarın ölüm olsun.” Burada yiyip-içip ağustos böceği gibi kışa (âhirete)hazırlığı olmayanların pişmanlığından Rabbim bizi muhafaza eylesin. “Kâfirlere, ateşin karşısına (getirilerek) gösterileceği gün (denilir ki), Siz bütün zevkleri(nizi) dünyâ hayatınız içinde (yaşayıp), yiyip-içip, eğlenip)bitirdiniz. Bunlarla safa sürdünüz...” (Ahkaf 20.) Zekâtımız, fitremizle, infak ettiğimiz sadakamızla... Özellikle ramazanı ‘paylaşım’ ayı olarak rasulullah sav.in sünneti deyip sadece tabağın dibini “sünnetleme” anlayışından tabağın yarısını da paylaşma(sünnetleme) hâline getirelim inşallah. İbrahim Edhem bir gün büyük velilerden Şakik Belhi ile karşılaştı ve ona sordu: “Ey Şakik siz nasıl geçiniyorsunuz?” Şakik Belhi cevap verdi: “Bulunca yiyoruz, bulmayınca sabrediyoruz.” İbrahim Edhem: “Horasan’ın köpekleri de aynı şeyi yapıyorlar, bulunca yiyorlar, bulmayınca sabrediyorlar” diye karşılık verdi. Belhi sordu: “Peki siz ne yapıyorsunuz?” “Biz bulunca paylaşıyor, bulmayınca şükrediyoruz”. Birde îsar sahipleri var ki -kendi ihtiyacı olduğu hâlde kardeşini tercih edenler- daha da ileri. Onu da rasulullah(sav)ın, Ehli Beyt’in ve Sahabe-i Kiramın(Allah razı olsun) hayatında görüyoruz. (“Bir gün biri seni yâ Rasulallah!.. cömertlikte bulutlara benzetirse medhinde hata etmiş olur. Çünkü bulutlar verirken ağlar, fakat sen, verirken gülersin.”) - Düşküne, yetime ve esire seve seve yemek yedirirler. - Size sırf Allah rızası için yemek yediriyoruz. Sizden ne bir karşılık, ne de bir teşekkür bekliyoruz. - Biz sert ve belalı bir günde Rabbimizden korkarız.” derler. İnsan Sûresi 8-9-10. Ramazan sizden, siz de ramazandan, Allah da hepimizden razı olsun ◄◄ dostlar.


mozaik 25 mozaïek

doğuş aylık gazete/maandblad

nr. 226 - Mayıs/Mei 2017

Geleceğe yatırım...

6 ve 7 Nisan tarihlerinde, De Wesenthorst ortaokulundan 10 sınıf, Ulft Cami’ne ziyarette bulundu.

Genç Gözüyle Talha Yıldız

İçtihad kapısı kapatılmış mıydı?

Okulların Ulft Camii’ne yaptıkları geleneksel ziyaretleri sürüyor Ulft Millî Görüş’ün yıllardır temsil ettiği İslam’a davet, tanıtım ve tebliğ hareketi, bu seneyle yeni bir ivme daha kazandı.

H

ollanda’daki eğitim sisteminin (Öğretmen ve öğrencilerin) İslam’a saygısı, ilgisi ve hoş görüsü bizi ümitlendirmeye devam ediyor. “Rabbinin yoluna, hikmetle ve güzel öğütle çağır...” (Nahl 125.) ayetinin ışığında yapılan bu programda, okuldan gelen öğrencilere İslam’ın inançtan kültüre bazı özellikleri anlatıldı,, tanıtıldı. Camiye giriş bölümünde büyük bir tabloda bulunan Kabe ve Rasulullah’ın (sav) Mescidi ve buna ilaveten Mescid-i Aksa’nın İslam tarihi içindeki yeri, Cami Başkanı Mehmet Alakay, kendi üslübuyla Adem as. ile başlayan bu sürecialtın silsileyi-peygamberlerin atası Hz. ibrahim, Hz. Mûsa, Hz. İsâ ve diğer peygamberlerin imanın bir esası olduğunu, hepsinin bir kaynaktan geldiğini dile getirdi. Caminin diğer bölümleri de ayrı ayrı incelendikten sonra teşkilatlanma Başkanı Bayram Sünnetçi, mescitte sunumuna devam etti. Burada mihrap, minber, kürsi anlatımına ek olarak ezan okundu ve Kur’an kıraat edildi.

Bazı sorular cevaplandıktan sonra sıra namaza geldi. Namazın vakitleri ve diğer özellikleri anlatılırken ilham olunan şey aslında, balı anlatacağına bir parmak yedirip tadını onlara da tattırmak oldu. Ve hep beraber Fatiha’yı açıktan okuyarak, rüku ve secdeyle ruhlardaki kayıp hakikat hatırlatılmış oldu. Son bölümde de soru-cevap şeklinde tesettür, Kur’an alfabe eğitimi, İslam’da aile ve kadının yeri gibi konular Sultan Durmaz’ın sunumuyla nihâyete erdi.

«

talhayildiz_@hotmail.com

İslam Hukuku’nun temel iki kaynağı Kur’ân ve Sünnet’ten ibarettir. Bu iki temel kaynağın anlaşılması, yorumlanması ve ortaya çıkmış olan yeni olaylara tatbik edilmesi ise içtihad ile mümkündür. İçtihad, müçtehidin bazı yöntemler vasıtasıyla yeni hükümler elde etme çabasıdır. İçtihad aynı zamanda, yaşanacak dinîn hayat pınarıdır. Zira içtihad olmadan din, sürekli değişim içinde olan dünyada uygulanabilme özelliğini kaybeder. İslam hukuk tarihi alanında eserler kaleme alan bazı Batılı ve modern Müslüman araştırmacılara göre, Hİcrî dördüncü asırdan itibaren âlimler içtihad kapısını kapatmaya karar vermişler ve bu asırdan itibaren İslam Hukuku, ilmî taklitçi bir yapıya dönmüştür. Asrımızda bu görüşü şiddetle tenkid edenlerin en başında Filistin asıllı Amerikalı İslam Hukuk Profesörü Wael b. Hallaq gelmektedir. Wael b. Hallaq bu konuyla alakalı kaleme aldığı müstakil bir çalışması ile, kanaatimce bizleri kendi ilim tarihimizi daha iyi anlamaya, hatta yeniden düşünmeye davet etmektedir. Herkesin bir nebze bu çalışmadan faydalanması için, aşağıda bu makalenin özetini sunmaya çalışacağım. İçtihad şartları ağır mıydı? Her ilmin bir erbabı olduğu gibi, içtihad edecek kişinin bazı şartları taşıması gerektiği gayet doğaldır. Hicrî üçüncü asırdan sonra yaşamış olan İmam Gazzâlî (v. 505/1111) gibi âlimler, bu konu üzerinde durmuştur. İmam Gazzâlî’ye göre içtihad edecek kişinin hafız olmasına gerek yoktur, fakat fıkıhla alakalı 500 ayeti ezbere bilinmesi zorunludur. Aynı şekilde içtihad edecek kişinin bütün hadisleri ezbere bilmesi de zorunlu değildir. Bununla birlikte eğer hukukçu sadece aile hukuku gibi müstakil bir alan üzerinde içtihad faaliyetinde bulunmak istiyorsa, o takdirde sadece o alanla ilgili kaynaklara vakıf olması yeterlidir. İmam Gazzâlî’nin halefleri olarak kabul edilen âlimler, Gazzâlî tarafından öne sürülen şartları kabul etmiştir. Âlimler tarafından tespit edilen şartları değerlendiren Hallaq, âlimlerin, içtihadı sona erdirecek yaklaşımda olmadıklarını, bilakis içtihad faaliyetini kolaylaştırdıklarını söylemektedir. Devlet idaresi içinde içtihadın önemi Öte yandan Hicrî beşinci/miladî on birinci asırda devlet idaresi üzerinde eserler kaleme alan âlimlerin içtihada olan yaklaşımları da çok dikkat çekicidir. El-Bağdadi (v. 463/1070) ve Maverdi (v. 450/1058) gibi âlimlere göre halifeliğe ehil olan kişiler, içtihadda bulunabilecek derecede ilim sahibi olması gerekmektedir. Hatta Maverdi’ye göre sadece halife değil, halife tarafından önemli vazifelerde görevlendirilen üst düzey bürokratlarda içtihad ehliyetini taşımaları zorunludur. Gazzâlî’ye göre halife, içtihad ehliyetini taşımayabilir, ancak bu durum içtihadın sona erdiği anlamına gelmez. Zira içtihad faaliyeti halifenin görevlendirdiği

bazı hukukçular tarafından devam ettirilebilir. Dolayısıyla Gazzâlî için önemli olan içtihadın belirli şahıslar tarafından değil, bizzat kendisinin yerine getirilmesidir. Buradaki görüşler içtihadın Hicrî beşinci/ Miladî on birinci asırda Müslümanların siyasi ve hukukî hayatında çok önemli bir yere sahip olduğunu göstermektedir. Mezheplerin gelişimi... Diğer taraftan ilk üç asır ve daha sonraki dönem arasında önemli farklılıkların olduğunu belirtmemiz gerekir. Zira dördüncü asırdan itibaren her âlim kendini bir mezhep mensubu saymış ve artık içtihad faaliyeti mezhep sınırları içerisinde devam etmiştir. Ancak Hallaq’a göre bu durum fıkhın donuklaştığı anlamına gelmemektedir. Çünkü bugün isimlerini çokça duyduğumuz mezheplerin bazıları ilk üç asırda değil, daha sonraki dönemde tam manasıyla oluşmuştur. Mesela Hanbeli Mezhebi Hicrî yedinci/miladî on üçüncü yüzyılda oluşurken, Hanefi Mezhebi de üçüncü asırdan sonra kemâle ermiştir. İmam Serahsi (v. 490/1096), el-Semerkandi (v. 539/1140) ve Kâsânî (v. 587/1191) gibi âlimler her yönüyle mensubu oldukları mezheplerinin gelişmesine katkı sağlamıştır. Dolayısıyla dördüncü/onuncu asırdan sonraki âlimlerin sadece geçmiş eserleri tekrarladıkları tezi doğru bir yaklaşım değildir. Buradaki gelişmelerden yola çıkan Hallaq, ilk beş asırda içtihadın sona ermesinden bahsedilemeyeceğini belirtmektedir. Nitekim o dönemde yaşayan âlimlerin eserlerinde içtihad kapısının kapandığından bahsedilmemektedir. Taklide karşı içtihadın savunulması Bununla birlikte altıncı asırla birlikte bazı âlimler, müçtehidsiz bir asrın bulunulmasının mümkün olduğunu öne sürmüşlerdir. Bu görüş doğal olarak içtihad faaliyetinin sona erdiğini beraberinde getirmektedir. Çünkü içtihad ancak bu işin ehli olan müçtehid tarafından yerine getirilebilir. Fakat bu görüş bütün âlimler tarafından kabul edilmemiş ve bundan dolayı bir icmadan söz edilmemektedir. Ayrıca bu tartışmalar devam ederken değişik düzeylerde aralıksız içtihad faaliyeti devam etmiştir. Her ne kadar Suyuti’den (v. 1505) sonra yaklaşık iki asır müçtehid olduğunu öne sürenler olmamışsa da, on sekizinci ve on dokuzuncu asırlarda içtihad yanlısı sesler yeniden yükselmeye başlamıştır. Bu meyanda Şah Veliyullah edDehlevî (v. 1176/1762), San’ani (v. 1182/1768), Şevkani (v. 1250/1839) ve el-Senusi’nin (v. 1313/1895) isimleri zikredilebilir. Burada özetlemeye çalıştığımız çalışma göstermektedir ki, ilk beş asırda yaşayan İslam âlimleri içtihad kapısının kapatıldığından bahsetmemişler ve İslam tarihinin hemen hemen bütün evrelerinde değişik düzeylerde içtihad faaliyeti devam etmiştir. Dolayısıyla İslam âlimlerinin, dinîn her devirde yaşanılması konusunda gayret gösterdiklerini söyleyebiliriz. Son olarak, Müslümanların tarihte ilmî alanda birçok çalışma yaptıklarını, düşünceye önem verdiklerini ve bilhassa gençlerin bunun bilincinde olup, özgüvenlerini kaybetmemeleri gerektiğini düşünüyorum.


maandblad/aylık gazete doğuş nr. 226 - Mayıs/Mei 2017

04 cemiyet 26 samenleving

Toplum

Amsterdam’da Acıbadem Hastanesi açıldı NIF Bölge Gençlik Teşkilatı, ortaöğretim birimlerini kampta buluşturdu

Hollanda İslam Federasyonu Bölge Gençlik Teşkilatı geleneksel hâle getirdiği eğitim kamplarından birini daha Elspeet Kasabasındaki Mennerode kamp merkezinde yoğun bir gündem ve katılımla gerçekleştirdi. Güney Hollanda Bölgesindeki Ortaöğretim birimlerinin, komisyon üyelerinin ve üyelerinin de hazır bulunduğu kapmta, toplumsal, ilişkiler başta olmak üzere pek çok konuda uzmanlar tarafından sunumlar yapıldı. Bölge Başkanı Mehmet Erdoğan ve Gençlik Teşkilatı Başkanı Bahri Bulut da değerlendirme konuşması yaptılar.

Amsterdam Sloterdijk’da açılacak olan Acıbadem hastanesi 11 farklı uzmanlık alanında hizmet verecek. Hastanede görev alacak doktorların tamamı Hollanda’da eğitim almış kişilerden oluşuyor. Konuyla ilgili açıklamalarda bulunan hastane basın sözcüsü, hastane masrafları için henüz sağlık sigortası kurumları ile sözleşme imzalamadıklarını ancak anlaşma sağlandığını ifade ederek sigortanın masrafları karşılayacağını duyurdu. Acıbadem Healthcare Group’un 5 ülkede hizmet verdiği belirtildi.

Kral Willem Alexander’ın 50. yaş coşkusu Hollanda Kralı Willem Alexander’ın doğum günü tüm Hollanda’da ve dış temsiciliklerinde coşku ile kutlandı. Soğuk havaya rağmen sabahın erken saatlerinden itibaren sokaklarda tezgahlarını açan Hollanda halkı, bir yandan kullanmadıkları eşyalarını satarken bir yandan da kendilerine lazım olan eşyaları çok ucuza (ikinci el) alma derdinde. Yüzlerce yıldır geleneksel hale gelen Kral/ Karaliçe günü kutlamları uzun yıllar ana Kraliçe Juliana’nın doğum günü olan 30 Nisan’da kutlanıyordu. Willem Alexander’ın tahta çıkması ile birlikte 27 Nisan’da kutlanan Kral gününün bu sene farklı bir anlamı da Kral Willem Alexander’ın 50. Yaş günü olması.Kutlamalar bütün günün ardından akşam saatlerinde de devam edecek. Büyük şehirlerin meydanlarında kurulan devasa podyumlarda konserler verilecek. Hollanda’nın portakal rengine büründüğü Kral gününde neden insanların eşyalarını sattıkları bu geleneğin nerden geldiği sorusu üzerine yaptığımız araştırmaya göre 19. yüzyıl sonlarında Kraliçe Wilhelmina’nın doğum günü şerefine düzenlenen kutlamalarla başlayan Kral/Kraliyet gününde

Türkler, Kraliyet Ödülü ile ödüllendirildiler

bu gelenek hala devam etmektedir. Ağır vergilerin uygulandığı o yıllarda Kraliçenin doğum gününde bir günlükte olsa hallkın vergisiz ticaret yapmasına lütuf olarak müsade edilmiş. Her yıl sokakların pazar tezgahları ile dolması, bir şeyler alıp satması hala devam ederken Hollanda’nın büyük kısmının Pazar yerine dönmesinin gerçeği budur.

Hollanda’da toplum adına gönüllü olarak çalışma yapanlara verilen Kraliyet Nişanı’na bu yıl 10 Türk layık görüldü Hollanda genelinde her yıl verilen ve toplum adına gönüllü olarak çalısma yapanlara takdim edilen Kraliyet Nisanı’na bu yıl 10 Türk de layık görüldü. Türklere nisanları bulundukları kentlerde düzenlenen törenlerde, belediye baskanları tarafından takdim edildi. Kraliyet Nisanı alan Türklerin isimleri söyle: Safiye Çoşkun Eren, Suat Delice, Zeynep H. Killi, Metin Çift, Emine Güney, Fatma Ateş, Tekin Ateş, Müyesser Koçak Gencer, Hasan Bulduk ve Nuran Kapıkıran.

Uçan araba için imzalar atıldı Hollanda merkezli Pal-v şirketi tarafından geliştirilen ve 2018 yılında piyasaya sürülmesi beklenen uçan otomobillerin Türkiye’de distribütörlüğünü Edelstaal Group ile Isr BV firmaları üstlenecekler.

Saadet Partisi Hollanda şubesi kampta üyeleriyle buluştu

Saadet Avrupa Temsilciliğinin Hollanda’nın Elsbeet kasabasında düzenlediği eğitim kampında büyük bir heyecan ve coşku hâkimdi. Toplantıya Türkiye’den Teşkilat Başkanı Mesut Doğan, Tanıtma Başkanı Atik Ağdağ, Eğitim Başkanı İsmail Hakkı Akkiraz, Sosyal İşler Başkanı Fatih Aydın, GİK Üyesi ve Din Bir Derneği Genel Başkanı Muhittin Yıldırım. Saadet Avrupa temsilcisi Abdussamet Temel, Bölge Temsilcileri Bölge, Kadın Kolları ve Gençlik Kolları yöneticileri ve Milli Gazete Avrupa Sorumlusu Dr. Mehmet Karacabey katıldılar.

NETUBA (Hollanda Türk İş Konseyi) yönetim kurulu adına Pal-v şirketi yetkilileri ile Ramazan Altıntaş’la birlikte görüşmeler yapan Edelstaal Group CEO’su Ertan Torunoğulları, Türkiye distribütörlüğü konusunda anlaşmaya varıldığını açıkladı. Turgut Torunoğulları başkanlığındaki Edelstaal Group, çelik tencere üretimi ve satışından, turizme, gayrimenkule kadar farklı sektörlerde başarılı çalışmalarıyla tanınıyor. Merkezi Hollanda’nın Den Bosch kentinde bulunan Edelstaal Group, ülkedeki büyük Türk aile şirketleri arasında yer alıyor.


introduction

tanıtım 27

doğuş aylık gazete/maandblad

nr. 226 - Mayıs/Mei 2017

Erol İlbay:

“Kurumsal Kimlik bir şirketin kendini dışa yansıtmasıdır. Bazı kurumlara bu konu hakkında brifing verdim”

“Şirketlerimiz kurumsal kimlik’lerine önem vermeliler”

S

izi tanıyabilirmiyiz? Erol İlbay, 1970 doğumlu aslen Yozgatlıyım. 1982’den beri Hollanda’nın Soest şehrinde yaşamaktayım. Sever Design ve matbaacılığın kurucusu ve sahibiyim. Dizayn ve matbaacılık işine nasıl girdiniz? Ben teknik tasarımcıyım. Teknik tasarım ile uğraşırken Apple bilgisayar ile tanıştım. Bende resim çizme hastası olduğumdan dolayı, Apple’ın verdiği grafik kolaylığı imkânından kendimi geliştirerek bu işe başladım, şu anda yaptığım grafik tasarım işi daha önce yaptığım teknik tasarım işinden daha cazip geldi, 1998-2000 yıllarından beri bu işteyim. Teknik tasarım derken, Mimarlığı kastediyorsunuz değil mi? HTS Mimarlık bölümü mezunu musunuz? Evet mimarlığı kastediyorum.. bir müddet mimar olarak çalıştım, 3,5 sene falan ama tam umduğumu bulamadım, bu iş daha cazip geldi bana. Bazı yakınlarımın desteği ve teşviki ile bu yöne atıldık. 1998’den beri bu işi yapıyorum. İlk Hilversum’da bir yer kiralayarak bu işe başladım, 5 sene falan Hilversum’da idi şirketimiz. 2003 yılından beri de Soest’tayiz ve burada faaliyet göstermekteyiz. -Tanınmış birçok logo/amblem sizin elinizden çıktı.. Kimleri sayabiliriz? İlk aklıma gelenler, Komfort Tours, Aton tours, Aton travel, Isbo, Simon okulları, Amersfoort Bilal

okulu, şu anda aklıma gelmeyen epey bir şirketlerin logolarını biz çizdik ve kurumsal kimliklerini biz geliştirdik. Mesela Millî Görüş Hollanda’nın logo’sunu ham halde alıp, geliştirip Kurumsal Kimlik’e büründürdük. Bunun dışında hala daha logo’lar hazırlamaktayız. Hangi işleri yapıyorsunuz? Dizayn, baskı ve reklamcılık. Tabelacılık daha doğrusu. bu konularda A’da Z’ye hizmette bulunuyoruz. Herhangi bir logo’dan başlayıp, dış görünüm giydirimleri, araba giydirimleri, levhalar, Elbise baskıları, baskı ile ilgili bütün reklam tekniklerini yapıyoruz. Branda’lar, araba yazıları, cam yazıları, kartvizitler, makbuzlar, mühür vs.. Müşterileriniz daha çok kimlerden oluşuyor? Müşterilerimizin %70’i yabancılardan yani Türkler, Faslılar, Mısırlılar, Afganistanlılar, Kosovalılar, Boşnaklar.. %30-40’i da Hollandalılardan oluşuyor. Son zamanlarda baya Çinli müşterilerimiz oluştu. Krizin size bir etkisi oldu mu? 2004’ten itibaren kriz var denmeye başlandı. Biz direk olarak bunun farkına varmadık. Müşteriler ödeme sorunları yaşamaya başlayınca ancak farkına vardık. Yaptığımız işlerin parasını almakta baya bir zorlandık. Müşteriler krizden dolayı ödemekte zorlandıklarını söylediler. Sizi hayır işlerinde de görüyoruz, bilhassa camilere, derneklere, yardım kuruluşlarına yaptığınız hizmetlerin hepsinden para almadığınızı biliyoruz...

1989’den beri Millî Görüş Teşkilatında görevli olarak çalıştığımızdan dolayı dini konulara karşı elbette ki hassas davranıyoruz. Bizim yanımızda camilerimizin, teşkilatımızın ayrı bir yeri var. Bundan dolayı çok gerektirmediği yerde para almıyoruz ama bazen çok vakit harcadığımız oluyor ve en azından masraflarımızı alıyoruz ama genelde camiler, vakıflar, kurumlara verdiğimiz fiyatlar, herhangi bir şirkete verdiğimiz fiyatların en az yarısı. Kurumsal Kimlik konusunda birçok büyük şirkete, organizasyona yol gösterdiniz bildiğim kadarı ile.. Kurumsal Kimlik konusunda oldukça uzmanlaştım. Kurumsal Kimlik bir şirketin kendini dışa yansıtması meselesidir. Bazı kurumlara bu konu hakkında brifing verdim. Yabancı şirketlerin maalesef bu konuda fazla bir bilgisi yok ve önem vermiyorlar bu konuya ve bundan dolayı da pek ileri gidemiyorlar. İlla bizim yapmamıza gerek yok, bu konuyu araştırsınlar ve şirketlerine nasıl bir kimlik kazandırabilirler bunun yollarını araştırsınlar. Ciddi şekilde, güzel bir şekilde şirketlerini dışarıya yansıtmaları lazım. Artık biz burada Hollanda’da kalıcıyız, yaptığımız reklamların Hollandalılardan eksik olmaması lazım. Yarım yamalak yapılan bir reklam sizin şirketinize artı puan kazandırmayacaktır hatta size zarar verebilir. Çünkü reklamınızda görülen hatalar size ters yansıyabilir. Kurumsal Kimlik’i nasıl tarif edebiliriz ? Kurumsal Kimlik bir şirketin dışarı

Sever Design Matbaa Sahibi Erol İlbay yansımasıdır. Şöyle bir örnek verebilirim. Dışarda tabelası kırık, eğri duran bir yerden bilet almak ister misiniz? veya saçı sakalı birbirine karışmış, üstü başı düzgün olmayan bir esnafla muhatap olmak ister misiniz? Bu da böyle bir şey düzgün bir şirketle herkes iş yapmak ister. Görünüm olarak, Kurum olarak, bunu böyle görmek lazım. Vitrin çok önemli. Görünüm çok önemli. Şirketinize ne kadar çok çeki düzen verirseniz o kadar çok ciddiye alınırsınız ve iş hayatınızda başarılı olursunuz. Son olarak ne söylemek istersiniz? İş yapan arkadaşlar ucuzluktan, fiyatın uygun olmasından çok kaliteye dikkat etsinler. Kalite hiçbir zaman ucuza satılamaz. Fiyat mutlaka kalite ile alakalıdır. Yapılan reklamların hedefe ulaşabilmesi için düzgün ve güzel olması lazım. Söyleşi-Fotoğraf: Reecp Sosyal


maandblad/aylık gazete doğuş nr. 226 - Mayıs/Mei 2017

04 sanat ve kültür 28 cultuur & kunst

Spotlar Mehmet Şükrü Oflaz oflaz-aliya@hotmail.com İki seçim atlattık. Yoğunlaştırılmış bir gündem eşliğinde iki seçim atlattık. İnsanların bir şeyleri seçtiğini düşünerek yol aldıkları bu ortam, gecesi ve gündüzü ile karşımıza tekrar çıkacak. Dünyada olup bitenlerin, neden olduğu ve nasıl bittiği, çoğu defa bizimde âlet edildiğimiz kurulu bir değirmenin dönmesi ile olup bitmekte. Değirmenin çarkı dönüyor. Bizlerde o dönen çarkın dişlileriyiz. Kullanılabilirliğimiz nispetinde makbuliyetimiz var. Bunu kabul edip etmediğimiz ve ne kadar agâh olduğumuz önemli. Bir Cuma hutbesinde hoca efendi “Dünyada en zengin sekiz insanın toplam serveti, üç buçuk milyar insanın toplam servetine denk” deyivermişti. Cuma namazından sonra değişen bir şey olmadı. Bir şeylerin değişmesi gerekiyor muydu? İnsanların o sekiz insanın arasına nasıl gireriz yollu kabulleri, düşünceleri ve çabaları bizi ürkütmesi gerekiyor. Suskunluğumuz ikrar anlamına geliyor. Şimdi bu sayfanın üstünde Yunus Emre’nin “Göçtü kervan kaldık dağlar başında” mısraı var. Dünyanın ve kurulu sistemin çarkına kendimizi kaptırdığımızda kaybedeceğimiz bizi Allah’a götüren kervan olacaktır. Yolsuz kalacağız. Yolsuz kalanın varacağı bir menzil yoktur. İş bu kadar tehlikelidir. İnsanlardan ümit kesiliyor ama Allah’tan ümidimizi kesmiyoruz. Umarım sadra şifa işler yapıyoruzdur. Zira kervanı kaçırmaya sebep olmaktan Allah’a sığınırız. İyi okumalar dileriz...

AY’IN KİTABI

E

, ER ER, . L ÜÇ DİL AR.. YE R K L KI

fendim, Evveli, âhiri, zâhiri, bâtını selamlarım. ElEvvelü Allah, El-Âhirü Allah, Ez-Zâhirü Allah, El-Bâtınü Allah. Sâhib’i selâmlarım. Sâhib-i Hakîki’yi selâmlarım. Sağımı, solumu, önümü, ardımı selâmlarım. “Levlâke Sırrının Mazharı”nı selâmlarım. Vâlidesini, Hadîce Vâlidemi, Fâtıma Vâlidemi selâmlarım. Cihâr-ı Yâr-ı Güzîn’i selâmlarım. Erkânı Erbaa’yı: Selmân’ı, Mikdâd’ı, Ammâr’ı, Ebu-Zerr’i selâmlarım. İmâmeyn’i Muhteremeyn’i selâmlarım. Tâife-i ecinnîyi selâmlarım, mü’minlerini ve müslimlerini. Ve sizi selâmlarım. Peygamber-i Ekber bir hadîs-i nebevîlerinde buyuruyorlar ki, “Önce selâm, sonra kelâm”. Önce sizi selâmlıyorum. Yine Peygamber-i Ekber buyuruyorlar ki bir hadîs-i nebevilerinde, “Önce refîk, sonra tarîk”. Önce yolda yoldaş, sonra yol. Dostluk üzerine konuşmak gibi, hiç mu’tâdım değil konuşmak. Elli üç yaşındayım. Kırk senedir söz orucu tutuyorum. En az yirmi senedir, yirmi beş senedir yazı orucu tutuyorum. Ne yazarım, ne çizerim. Zaten okur-yazar takımından da değilim. Ama bu sözleri size sanki bir vedâ gibi, sanki son sözlerim gibi… “Hâl sârîdir” buyurulmuştur. Maraz da sârîdir. Dilerim ve umarım ki, benim marazım sârî olmasın ve burada şevk sârî olsun, cezbe sârî olsun ve aşk sârî olsun. Tabiî, ezelde aşk vardı. “Levlâke levlâke lemâ halaktü’l-eflâk”de kâinâtın aşk için halk edildiği meydanda. Onu… Eşrefoğlu diyor ki: “Yoğ idi levh ü kalem, aşk var idi,

DOSTLUK ÜZERİNE...

Fethi GEMUHLUOĞLU Âşık u ma’şûk u aşk bir yâr idi Âşık u ma’şûk u aşk bir yâr iken Cebrâil ol arada ağyâr idi” Cebrâil, Cibrîl-i Emîn, Nâmûs-ı Ekber ol arada ağyâr idi, der. Demek ki, kâinât, eflâk aşk üzere, dostluk üzere halkedilmiştir. Size bazı dostluk, remzî de olsa bazı dostluk hikâyeleri anlatmak isterim. Bu hikâyeler hakîkatın ta kendisidir. Dost ol kişidir ki, öldürülmesi muhakkak ve mukarrer olan gecede Peygamber-i Ekber’in yatağında yatar, O’na Şâh-ı Velâyet denir. Dost ol kişidir ki, Yâr-ı Gâr’dır. Kucağında, mübârek bir emânet vardır. Bütün delikleri elbisesinden muhtelif parçalarla tıkar, son deliğe tabanını dayamıştır. Kucağındaki mübârek emânet, uyumayan uyanıklık içinde uyur görünmektedir. Oradan Ebû-Bekr’i yılan sokar. Dost son deliğe tabanını, taban gibi görünen gönlünü uzatandır, gönlü ile orayı tıkayandır.

Kitaptan Alıtılar... “Her milletin doğal yeri tarihidir. Bir milletin doğal yerini bulması o milletin özünün gürleşmesini, özgürleşmesini sağlar. Bu nedenle her millet eğitim ve terbiye sistemini doğal yerini verecek bir biçimde organize etmelidir. Aksi takdirde, millet yapay yerde yapaylaşır; bir süre sonra da iç-çatışmaya yuvarlanır. Sonuç: maddî ve manevî

(=zihnî) imkânların tükenmesi ile birlikte o milletin de tarih sahnesinden silinmesidir. Unutulmamalıdır ki tarih yalnızca ibret alınacak değil, aynı zamanda kuvvet alınacak/devşirilecek bir zemindir.” “Ancak ve ancak kendisinin bilincinde olan bir insan yeryüzünde kapladığı mekanın, bulunduğu yerin anlamını idrak edebilir; gökyüzünün ayrımına varır. Böyle bir eşiğe ulaşmanın tek yolu var: Kişinin, milletin kendine, kendisine ait bir dünyasının bulunması… Öyleyse kendi dünyanı kur, orada kök sal, derinleş. Başkasının dünyasına özenen, o dünyayı taklit eden kendi dünyasını kaybeder. Araç olan amaç halini alır. Öyle ya Tanzimat’tan bu yana ‘mukabele-i bi’l-misl’ ilkesiyle yola çıkanlar kendi misallerini kaybettiler, kendileri misal olmaktan çıktılar. İhtiyaç amaç oldu; amaç ise ihtiyaç.” “Denilenlere örnek olması bakımından şu hatıram yeterlidir sanırım: 2002’de ABD’li bir oryantalist İslam felsefesi uzmanına ‘Türkiye’yi nasıl buldunuz’ diye sorduğumda şöyle bir cevap vermişti: “Kendimi biraz katolik hissettim”. O zaman anladım ki ‘unsur asılla ilgili değil-

ilâhîdir; tefhîmi Rabb’dandır, teklîmi Peygamber-i Ekber’dendir, Levlâke Sırrının Mazharı’ndandır. Her şey söylenmiştir. Türkiye’deki yanlışlık tenkid fikrinden başlıyor. Yanlışlık dost olmamak, fikre dost olmamak… İnsana dost olmak, fikre dost olmak, coğrafyaya dost olmak, tarihe dost olmak, kendi vücûduna dost olmak, komşuya dost olmak, gibi kademe kademe, ama entegre bir bütün içinde bütün dostluklar söylenmeye mecbûrdur. Bütün dostluklar söylenmelidir. Ama fikre dost olmak, İslâm’da tenkidi mümkün kılmıyor. Tenkid İslam’da yok. İslâm, Mübelliğ-i Hakîkî’ye imtisâlen -ki Mübelliğ-i Hakîkî Peygamberlerin Peygamberi, Peygamberlerin İmâmı olan, Levlâke Sırrının Mazharı olan Zât-ı Akdes’dir- tenkid yok; ama O’nun tebliği var. İslâm

Osmanlı’da misafir odasına yazılan beyit:

“Ey misafir, kıl namazın, kıble bu caniptedir. İşte leğen, işte ibrik, işte peşgir iptedir.”

İhsan Fazlıoğlu

se, asla dönmüyorsa bize yabancıdır’. Yabancılık ise kişinin kendisi hakkındaki bilinç yoksunluğudur; tarihsizliktir desek yeridir”. “Hüsrev Paşa’nın 1830 sonrasında Paris’e tahsil için yolladığı, Fransız Harp Okulu mezunu, bir süre de Fransız ordusunda görev yapan Kıbrıslı Mehmet Emin Paşa, Tanzimat devrinde de sadrazamlık yapan devlet adamlarımızdandır. Fransız ordusunda görev yaparken bir gün, Fransa kralı, Paris’teki Osmanlı elçisi Fethi Paşa ile birlikte yanına gelir. Kral konuşmasında geleceğini gördüğü bu genç askere, Osmanlı Devleti’ne başta subay olmak üzere teknik sahalarda uzman ve eğitmen göndermeyi arzu ettiğini, böylece Fransa’nın Türklerin Medeniyette ilerlemeleri için katkıda bulunmak istediğini belirtir. Mehmet Emin Paşa kralın bu sözlerine şöyle karşılık verir: “Haşmetmeab, yapmayı düşündüğünüz bu şey hiçbir işe yaramaz. Hem bu göndereceğiniz adamlar istekleriyle bizim canımızı sıka-

onun için tenkid üzere değildir; İslâm tebliğ üzeredir. Biz şimdiye kadar… Bizim son zamanlarda çektiğimiz, tenkid ile vakit geçirmiş olmamızdandır. Meseleyi bir disiplin üzere, meseleyi bir nizâm üzere ortaya koymuş olamamanın hicâbıdır bu. Meseleyi bu şekilde va’z etseydik… Tenkidle vakit geçireceğimiz yerde tebliğ vazifesini yüklenseydik, o zaman dünya, ki yaşama sevincini yitirmemek gerekir; “Dünya bir cenâbetin elinden bir cenâbetin eline geçen hamam tasıdır” dense bile, dünya yaşanmaya değer. . Ve Bedri Rahmi doğru söylüyor tabiî, tasavvufla hiç alâkası olmadığı halde bir şair hassasiyetiyle “Dünya, kiri ile pası ile sevmeye değer”. Batı adamınındır bunalım. Fikre dostluk, nasıl fikre dostluk tebliğ ile başlıyorsa… -----◄◄ (Devam edecek)

FOTOĞRAFLAR DİLE GELSE...

Her şey gönülde cereyan ediyor. Ve insanlar, biz zannediyoruz ki, hâl-i cimâ’dan doğuruyorlar. İnsanlar hâl-i cimâ’dan doğmuyorlar. İnsanları gönül döllüyor. Gönül çocukları onun için ayrı oluyor. Ve gönül çocuklarının çoğu onun için “yol evlâdı” oluyor, “bel evlâdı” olmuyor. Tasavvufta, yol oğlu olmak, bel oğlu olmaktan; yol evlâdı olmak, bel evlâdı olmaktan onun için mukaddemdir. Benim, size, bir mübârek söz gibi arz edeceğim bir husus yok. Her şey söylenmiştir. Kur’ân-ı Mecîd’de söylenmiştir, Kelâm-ı Kadîm’de söylenmiştir. Peygamber-i Ekber Hadîs-i Şerîflerde söylemişlerdir; tefhîm edilmiştir, teklîmi Peygamber-i Ekber’dendir. Tefhîmi ilâhîdir, teklîmi de

“AKILLI TÜRK MAKUL TARİH”

İnsan tabiata doğar, hayatı ise kurar. Hayat hafızayla, geçmişle, tarihle hayat bulur. Tarihi bilmeyen insan, geçmişi bilmeyen insan demek değildir; geleceği bilmeyen, hayatı ön-göremeyen insan demektir. 1000 yıldır bu topraklarda tarih yazmış Türkler, ancak tarihi tecrübelerine mensubiyet; inşa ettikleri medeniyete aidiyet duymakla dik durabildiler. İşte bu deneme Türk kimliğini teşrihe çalışıyor. İnsan olmaklığı en temel varoluş tarzı olarak benimseyen, bu yüzden de sırtlanların arasında yalın-ız kalmış ama dik-duruşunu, yürüyüşünü, kısaca kendilikini koruyarak yeni bir hayatı teklif ve temsil etmeye çalışan Türk’e, bu gayreti kemale taşıyacak ilkeleri ve hedefleri işaret eden yazılardan oluşuyor.

Papersense yay.

caklar, hem Fr a n s a ’ n ı n hem de Avrupa’nın medeniyetinden bizi soğutacaklardır. Gelin bunun yerine bize birkaç bin, akıllı ve güzel yosma gönderin. Bu yosmalar bizi daha çabuk medenileştirirler; Farksızlaştırırlar bile…” Mehmet Emin Paşa, bu ilginç isteğini önce kendi nefsinde tatbik etmiş, karısı Melek Hanım böyle biri olmuş, kendi de kestirmeden medenileşmiştir.(!) Öte yandan bu isteği duyan Fransızlar, pek çok yosmayı Türkiye’ye, özellikle İstanbul’a yollayarak seçkin(!)… Türklerin hizmetine sunmuş; bu çerçevede kurulan dadılık kurumuyla, bu Avrupalı yosma dadıların yetiştirdiği pek çok Türk çocuğu, daha hızlı medenileşmiş(!)… -----◄◄ İşte Tanzimat erkânı…”

HEDİYELİ SORU Hatıra türünün en yetkin örneklerinden biri olan

“Yaşamak” adlı kitabının yazarı kimdir?

Sorunun cevabını yukarıdaki mail adresine ulaştıran ilk 5 okurumuz arasında çekilecek kurada, adı belirlenecek olan talihli okurumuza

“Yaşamak”

adlı kitap hediye olarak gönderilecektir.


kültür ve sanat

doğuş aylık gazete/maandblad

göçtü kervan, kaldık dağlar başında

nr. 226 - Mayıs/Mei 2017

O

, ER ER, . L ÜÇ DİL AR.. YE R K L KI

ve Ben adlı otobiyografisinde kaydettiğine göre 25 Mayıs 1905’te İstanbul Çemberlitaş’ta cinayet mahkemesi reisliğinden emekli büyük babası Mehmed Hilmi Efendi’nin konağında doğdu. Asıl adı Ahmed Necip olan Necip Fazıl okuma yazmayı büyük babasından öğrendi. Çeşitli okullarda kesintili ve düzensiz bir öğrenim hayatı geçirdi. Önce Gedikpaşa’da bir Fransız, sonra aynı yerde bir Amerikan mektebinde, Büyükdere Emin Efendi mahalle mektebinde, Büyük Reşid Paşa Numune, Vaniköy Rehber-i İttihad mekteplerinde okuduktan sonra Heybeliada Numune Mektebi’nden mezun oldu. Aynı yıl Heybeliada Bahriye Mektebi’ne kaydoldu. Burada da beş yıl okudu, ancak diploma alamadan ayrıldı. 1921’de İstanbul Dârülfünunu Felsefe Şubesi’ne yazıldı. Bu öğrenimini de tamamlayamadan kazandığı devlet bursu ile felsefe tahsili için Paris’e gitti. Fakat Paris’te de düzenli bir öğrenci olamadı, kısmen sanat çevrelerinde bulunduysa da kendini daha çok eğlenceye ve bohem hayatına verdi. Türkiye’ye dönüşünde İstanbul ve Anadolu’da bazı bankalarda memuriyet ve müfettişlik yaptı. Bir Fransız mektebinde, Ankara Devlet Konservatuarı’nda, İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi’nde ve Robert Kolej’de çeşitli dersler okuttu. Bu arada felsefe öğrenciliğinden beri girmiş olduğu basın çevresini daha çekici ve eser vermeye daha uygun bir ortam olarak gördüğünden 1942’den itibaren memuriyetlerini bırakıp geçimini yazılarından ve yayıncılıktan sağlayamaya başladı. Son yıllarına kadar Büyük Doğu dergisinin ve Büyük Doğu yayınlarının sahibi ve yazarı olduğu gibi bazı günlük gazetelerde fıkra ve makaleleri de yayımlanmaktaydı. Necip Fazıl, ilk şiir denemesinin Millî Mücadele yıllarında on üçon dört yaşlarında iken Tercüman gazetesinin edebî ilâvesinde çıktığını ifade eder. Bilinen ilk şiiri ise 1 Temmuz 1923 tarihli Yeni Mecmua’da yayımlanan, daha sonra Örümcek Ağı kitabına “Bir Mezar Taşı” adıyla girecek olan “Kitâbe” başlıklı şiirdir. Bu tarihten başlayarak 1939’a kadar Yeni Mecmua, Millî Mecmua, Anadolu, Hayat ve Varlık dergileriyle Cumhuriyet gazetesinde şiirleri ve hikâyeleri çıkar. Kaldırımlar kitabına adını veren uzun şiiri kendisine “Kaldırımlar şairi” olarak şöhret kazandırmıştır. Oyunculuğuna büyük değer verdiği Muhsin Ertuğrul’un tesiriyle tiyatroya ilgi duymaya başlayan Necip Fazıl’ın ilk tiyatro eseri Tohum 1935’te yayımlanır ve Muhsin Ertuğrul tarafından sahneye konur. Bu tarihten bir yıl kadar önce, kendi ifadesiyle “çocukluğunda ve gençliğinde masal gibi bir rüya ikliminden topladığı karanlık ve karışık haberlerin apaydınlık ve dümdüz gerçeğini verdiğine” inandığı Nakşibendî şeyhi Abdülhakim Arvâsî ile karşılaşmasından sonra sanat anlayışında ve eserlerinde dinî-mistik bir eğilim ağırlığını hissettirmeye başlar.

BUHRANDAN AYDINLIĞA BİR ŞAİRİN YOLCULUĞU:

NECİP FAZIL KISAKÜREK

Necip Fazıl, 1950’de Büyük Doğu Cemiyeti adıyla o yıllardaki mevzuata göre siyasî parti kavramıyla eş anlamda bir de siyasî dernek kurmuş, derneğin başkanı sıfatıyla Anadolu’nun birçok şehrinde konferanslar vermiştir. Gerek dergideki yazıları gerek siyasî faaliyetlerinden dolayı değişik iktidarlar devrinde takibata uğramış, hakkında mahkûmiyet kararları verilmiştir. Necip Fazıl’ın kitap ve dergi yayını olarak en verimli devresi 1950’den sonraki yıllardır. Şiir kitaplarını yeniden gözden geçirip yayımladığı gibi yeni tiyatro, senaryo, hikâye, roman, hâtıra, dinî ve tasavvufî eserler, siyasî ve tarihî incelemeleri de bu döneminin ürünleridir. O ve Ben adlı otobiyografisinde on iki yaşlarında aşırı hissî romanlar ve polisiye romanları okuduğunu, bu yıllarda “marazî bir hassasiyet, acıtan bir hayal kuvveti ve dehşetli bir korku” içinde bulunduğunu yazan Necip Fazıl’ın şiirini açıklamada çocukluğundan getirdiği bu duygularla yukarıda çağın özellikleri olarak belirtilen akımlar arasındaki paralellik de dikkate alınmalıdır.

Tiyatroyu güzel sanatlar arasında bir zirve kabul eden Necip Fazıl’ın oyunları da şiirleri gibi trajik bir karakter gösterir. Şiirlerinde soyut olarak hissedilen korku, dehşet, sıkıntı, vehim, şüphe, yalnızlık gibi duygu ve temalar tiyatrolarında kahramanların kişiliklerinde âdeta somutlaşır. Bu oyunlarda günah duygusu, vicdan azabı, kader-irade, akıl-duygu-sezgi ilişkileri, madderuh mücadelesi, bilinmeyenin araştırılması, aklın sınırlarının zorlanması, her şeyin ötesinde bir sır bulunduğu inancı gibi metafizik ve psikolojik problemler işlenmiştir. Tiyatroyu “tezin laf olmaktan çıkıp büyü olduğu yer” olarak benimseyen Necip Fazıl’ın oyunları tezli tiyatro türüne girerse de bunlarda ana fikir eserin güçlü tekniğiyle ve ustalıkla eritilmiştir. Yer yer tesirli ve nüfuzlu bir ifade tarzı, çok defa teatral davranış ve konuşma şekilleri, kahramanlık, âlicenaplık, şeref, izzetinefis gibi duyguların yüceltilmesiyle klasik tiyatrolara yaklaşır. Sanatkârlığı dışında siyasî ve fikrî yazılarıyla daha yaygın bir şöhret kazanan Necip Fazıl bu açıdan Cumhuriyet döneminin birkaç büyük polemikçi yazarı arasında sayılır. Özellikle yakın dönem tarihi ve daha aktüel konular üzerinde yazdıklarının arkasında adları da zikredilmek şartıyla devrin siyaset, yönetim, basın gibi alanların kişileri hakkında tenkit sınırlarını aşan ağır ifadeler, suçlamalar bulunmaktadır. Polemiklerinden

başka fikir yazılarında ve hatta tarihî-fikrî araştırma kategorisine girebilecek eserlerinde esas olan, ilmî disiplin ve metodik düşünce değildir. Fikir ürünlerinin arkasında yer yer bir disiplin bulunmakla beraber bu ölçüleri aşan heyecanlı ve mübalağalı çıkışları belki sistemli fikirlerinden daha fazla itibar görmüştür. Onun din, tarih, felsefe, kültür, edebiyat (tenkit) vb. konularda arka arkaya sıraladığı bir yığın hadise ve kişi adı vurucu bir üslûpla, belâgat ustalıklarıyla okuyucuyu bir anda cezbetme amacındadır. Bununla beraber bu alanlara genel nüfuzuyla, kişi ve olaylar arasındaki gözden kaçmış ilişkileri yakalayan zekâsıyla etrafında kendisine hayran bir okuyucu kitlesi oluşturmuştur. TASAVVUF VE NECİP FAZIL Tasavvuf, Necip Fazıl’ın dünyasında bir koridordur. Bu koridordan geçen şair; roman, şiir, tiyatro, makale, eleştiri, deneme, dergicilik gibi fikir ve aksiyon odalarına uğrar. Necip Fazıl’ın dünyasına nüfuz edebilmek, mesajlarını anlayabilmek, hedeflediği gençlik seviyesine ulaşabilmek ve nihayetinde eserlerini anlayıp özümseyebilmek için bu tasavvuf koridorunun havasını teneffüs etmek zorunluluğu vardır. Necip Fazıl’ın hayatında, düşünce ve sanat anlayışının inşâsında en önemli payın tasavvufa ait olduğu göz önünde bulundurulduğunda Necip Fazıl’ın hayatının en önemli kişisinin Abdulhâkim Arvasî olduğu söylenebilir. Zaman geçtikçe tefekkür boyutunda derin düşüncelere dalan Necip Fazıl, kendisi ile İmam Gazali arasında bir ilişki kurar. Gazalî, El-munkizu Mine’d-delal kitabında, yaşadığı buhranı ve ardından ulaştığı iman hususiyetini dile getirir. Necip Fazıl da bu minval üzere bir tefekkür ve iman süreci yaşar. Kendisindeki değişimi ise Batı Tefekkürü ve İslam Tasavvufu adlı eserinde şu sözlerle anlatır: “Ben de bir manevî buhran geçirdim. Tefekkür ve büyük sanat, -ki böyle bir iddiam yok – büyük nefs muhasebesine, entelektüel krize ve buhrana girmeden olmaz. Bütün itimat hislerimi kaybetmiştim. Deliliğin de ufkundaydım. İlerisinde… Çile şiirim söylüyor bunu… Nihayet Allah’a hamd ederim imanım ucuz bir iman olmamıştır! Mümin doğdum. Allah’ın bir lütfu ile de o imanı çile kapısına kadar götürebildiğimi sanıyorum. Yani o nura intikal ettim ve bulur gibi oldum.” Necip Fazıl, bu tanışmadan sonra hayatını ve sanatını İslami bir çizgiye kaydırmış ve “Allah için sanat” ilkesi doğrultusunda hareket ederek, eserlerinde ve aksiyonunda genel olarak İslam’ı, özel olarak ise tasavvufu dillendirmiştir.Necip Fazıl, tasavvufu yok sayanlara karşı da şiddetli eleştirilerde bulunur. Ona göre tasavvufun yok sayılması İslam’ın özünün de inkâr edilmesi anlamını taşımaktadır. Necip Fazıl, Arvasî ile tanışmasından önceki şiirlerinde daha çok ölüm, yalnızlık, korku, arayışı, cinler periler gibi boşlukta

olmanın ifadesi olan kavramları işlerken; onu tanıdıktan sonra şiir ve sanata bir misyon yükleyerek onları, Mutlak Hakikat olan Allah’ı sır ve güzellik yolunda arama işi olarak görür. Üslubunu muhafaza etmekle beraber temalarında büyük bir değişime gider. Çile şiirinden itibaren Allah ile olan münasebete hep vurgu yapar. Birçok şiirinde tasavvufî temalar kullanılırken, kimi şiirlerinde ise tasavvufî unsurlara göndermeler yapar. Şair, şiirlerini topladığı ve “Çile” adını verdiği şiir kitabının arka sayfalarına eklediği poetikasının “Şiir ve Din” başlıklı bölümünde, sanat ve şiir hakkındaki düşüncelerini aktarır; “Dinîn olmadığı yerde hiçbir şey yoktur; yokluk bile yok… Şiir ve sanatsa hiç yok… ”,“Allah’ı bulamamacasına aramak, ebediyen aramak olan şiirin gayesi, ilk dayanak ve çıkış noktası olarak din temeline muhtaçtır.”, “Şair, madde değil de mana halinde cami kapılarının önünü dolduran Allah dilencilerinin en güzelidir.” Necip Fazıl, tıpkı Gazalî ve Mevlana’da olduğu gibi şeriat ile tasavvuf arasındaki birliğe vurgu yapar ve onları birbirinden ayrılmaz ve tecezzüv kabul etmez bir bütün halinde görür. Dünyaya, tasavvufla perçinlediği bir tür dinî pencereden bakar. O, İslam’ın topyekûn ruhunu, hikmetini, ahlakını, edebini, eşya ve hadiselere bakışını, bu dünya ve ötelerin dış ve iç nizam sırrını, var oluş sebebini, ölümsüzlük yolunu tasavvufta bulur. Başlıca Eserleri: Şiir: Örümcek Ağı (1925), Kaldırımlar (1928), Ben ve Ötesi (1932), Çile (1962), Şiirlerim (1969) Tiyatro ve Senaryo Romanı: Tohum (1935), Bir Adam Yaratmak (1938), Künye (1938), Sabır Taşı (1940), Para (1942), Vatan Şairi Namık Kemal (1944), Nâm-ı Diğer Parmaksız Salih (1949), Reis Bey (1964), Ahşap Konak (1964), Siyah Pelerinli Adam (1964), Ulu Hakan Abdülhamid Han (1969), Yunus Emre (1969), Mukaddes Emanet (1971), Hikâye ve Roman: Meşum Yakut (1928), Birkaç Hikâye Birkaç Tahlil (Ankara 1933), Ruh Burkuntularından Hikâyeler (1965), Hikâyelerim (1970), Aynadaki Yalan (1980), Kafa Kâğıdı (1984). Hâtıra. Cinnet Mustatili (1955), Büyük Kapı (1965), Yılanlı Kuyudan (1970), Hac’dan Çizgiler, Renkler ve Sesler ve Nur Mahyaları (1973), O ve Ben (1974), Bâbıâli (1975). Din-Tasavvuf: Halkadan Pırıltılar (1948), O ki O Yüzden Varız (1961), İman ve Aksiyon (1964), Hazret-i Ali (1964), Peygamber Halkası (1968), Çöle İnen Nur (1969), Son Devrin Din Mazlumları (1969), Nur Harmanı (1970), Doğru Yolun Sapık Kolları (1978), İman ve İslâm Atlası (1981), Batı Tefekkürü ve İslâm Tasavvufu (1982). Deneme, Fıkra, Siyasî-Tarihî İnceleme. Abdülhak Hamid ve Dolayısıyla (Zonguldak 1937), Namık Kemal. Şahsı, Eseri, Tesiri (Ankara 1940), Çerçeve (1940), Müdafaa (1946), Maskenizi Yırtıyorum (1953), At’a Senfoni (1958), Büyük Doğu’ya Doğru (1959) -----◄◄ C.D.TUNÇ

29

40 HADİS - () ------------

“Gâle Sâhibü’d-dîn ‫ﷺ‬ Aleyhi salâtü’l-vâridîn Es-salâtu imâdu’d-dîn” “Namaz, dinin direğidir.” ------------

“Vaktiyle, Hak Dostları’nın namazlarını sahibinden dinlemiştik: Namaz vakti gelip kıbleye döndükleri zaman mübarek çehreleri renkten renge girerdi. Nitekim Hazreti Ali (r.a.) Efendimiz hakkında şöyle anlatılmıştır: Hazreti Ali (r.a.) namaz vakti gelince yüzünün rengi değişir, vücuduna titreme gelirdi. Kendisine; “Ya Emir’el Mü’minin, size ne oluyor?” diye sorulduğunda şöyle buyurdular: “Cenabı Hak, göklere, yere ve dağlara arz ettiği emanet vakti geldi. Onlar o emaneti yerine getiremeyecekleri korkusuyla onu yüklenmekten çekindiler de onu insan yüklendi. [Ahzab:72] Yüklendiğim bu vazifeyi yerine getirip getiremeyeceğimi bilemiyorum.” Hazreti Pir Efendimiz, namazda tam bir huşu’ ile kendilerinden geçerler, Hak sıfatına ulaşırlardı. Namazdan maksat da Hak ile alaka kurmaktır. Şöyle buyururlardı: “Namaz Allah ile yakınlık kurmaktır. Bu yakınlığın nasıl olduğunu zâhir ehli bilmez.” Resulu Ekrem (s.a.s.) buyurmuşlardır: “Namaz ancak kalp huzuru ile olur.” Hazreti Pir Efendimizden defalarca görülmüştür ki, yatsı namazına kalkıp tekbir alırlar, tâ sabaha kadar iki rekat namazda müstağrak kalırlardı. Rükû’ ve secdelerde bir gün ve bir gece boyunca müstağrak oldukları da görülmüştür. Nitekim buyurdular ki: “Akşam namazı herkes lambayı yakıp, yemek sofrası kurunca ben yârin hayalini gözümün önüne getirir, kederlere düşüp figan etmeye koyulurum. Göz yaşlarımla abdest aldığım için namazım böyle ateşli oluyor. Ezan sesi kalbimin mescidine öyle yakıcı gelir ki, onun tesiriyle o gönül mescidinin kapısı yandıkça yanar. Kıblemin yüzü ne tarafta kalmış ki, benim namazım böyle kazaya kalıyor? Evet kazadan dolayı daima bana sana bir imtihan geliyor. Acaba Allah aşkı sarhoşlarının namazı doğru mudur sen söyle! O ne zamanı, ne mekânı bilir. Acaba kıldığım bu ikinci rekât midir, yoksa dördüncü müdür? Acaba ben hangi sureyi okudum diye şaşkındır. Çünkü diline hakim değil ki… Evet, ilâhî dergâha nasıl varayım? O büyük kapıyı nasıl çalayım, nasıl çağırayım? Ben de ne güç kaldı, ne de dil… Yarabbi, bana eman ver! Zira gönlümü de, ihtiyarımı da sen aldın. Namaz kılarken acaba rükû’ tamam oldu muydu, yoksa imamlık yapan filan mıydı? Bunların hiç birinden vallahi haberim olmaz.” Bir kış mevsimiydi. Oturdukları medresede gecenin başlangıcında secdeye kapanmış, mübarek gözlerinden pek çok göz yaşı akmıştı. Havanın soğukluğundan, mübarek yüzü buz tutmuş, derisi döşeme tahtasına yapışmıştı. Gündüz olunca yakınları sıcak su hazırlayıp yüzüne dökerek erittiler… Buraya kadar anlatılanlar zâhiri namazlarıydı. Bâtın namazlarının sırlarına kim vâkıf olabilir? Zira şöyle buyururlar: “Mihrabı dost cemali olan kimse için; yüz türlü namaz, rükû’ ve secde vardır.”


maandblad/aylık gazete doğuş nr. 226 - Mayıs/Mei 2017

04 bizim sayfa 30 ons pagina

Tebrik Taziye Şifa dileği

- Taziye... Hollanda Mehteran ekibinden ve işadamlarımızdan Sevgili Ömer ve Oğuz Vural’ın muhterem amcaları Ömer Vural’ın vefatını teessürle öğrenmiş bulunmaktayız. Merhuma Allah’tan rahmet, kederli aileye sabr-ı cemil ve başsağlığı diliyoruz.

- Tebrik... Hollanda Mehteran Genel Koordinatörü Sevgili Ünal ve Hayriye Fırat’ın mahdumu Yaser ile, İsmail ve Ayten Ayhan’ın kerimesi Rabia 15 Nisan Cumartesi günü düzenlenen düğün merasimi ile dünya evine girdiler. Rabia ve Yaser’i tebrik ediyor, iki cihan saadeti diliyoruz.

- Taziye... Rotterdam-Zuid sakinlerinden ve Kocatepe Camii cemaatinden Sevgili Celal Çakır’ın (Uşaklı) vefatını teessürle öğrenmiş bulunmaktayız. Merhuma Allah’tan rahmet, kederli aileye sabr-ı cemil ve başsağlığı diliyoruz.

- Şifa dileği... Rotterdam Birlik Camii hafızlık kursu müdürü Sevgili Mehmet Emin Dündar’ın rahatsızlığı nedeniyle bir operasyon geçirdiğini öğrenmiş bulunmaktayız. Hastamıza geçmiş olsun diyoruz, acil ve hayırlı şifalar diliyoruz. - Şifa dileği... Hollanda Mehteran ekibinden Sevgili Ergin Albay’ın bir iş kazası geçirdiğini öğrenmiş bulunmaktayız. Hastamıza geçmiş olsun diyoruz, acil ve hayırlı şifalar diliyoruz. - Tebrik... Rotterdam Birlik Camii Gençlik üyelerinden Sevgili Samet Soyyiğit ile Uğur ailesinin kerimesi Ayşe 16 Nisan Pazar günü düzenlenen düğün merasimi ile dünya evine girdiler. Ayşe ve Samet’i tebrik ediyor, iki cihan saadeti diliyoruz. - Tebrik... Rotterdam Birlik Camii Gençlik üyelerinden Sevgili Mücahit Bilgiç ile Şahin ailesinin kerimesi Esra 21 Nisan Cuma günü düzenlenen düğün merasimi ile dünya evine girdiler. Esra ve Mücahit’i tebrik ediyor, iki cihan saadeti diliyoruz. - Tebrik... QFlouwers sahibi Sevgili Yunus ve Müşerref Özdemir’in mahdumu Yakup ile, Osman ve Hayriye Tekin’in kerimesi Yasemin 22 Nisan Cumartesi günü düzenlenen düğün merasimi ile dünya evine girdiler. Yasemin ve Yakup’u tebrik ediyor, iki cihan saadeti diliyoruz. - Tebrik... Rotterdam Ayasofya Camii yöneticilerinden Sevgili Yusuf ve Ayşe Baloğlu’nun kerimesi Feyza ile, Ramazan ve Huriye Yıldız’ın mahdumu Kubilay 23 Nisan Pazar günü düzenlenen düğün merasimi ile dünya evine girdiler. Feyza ve Kubilay’ı tebrik ediyor, iki cihan saadeti diliyoruz. - Tebrik... Kayserililer Vakfı yöneticilerinden Sevgili İzzet ve Sevgi İlksoy’un mahdumu Mustafa ile, Hanifi ve Gülcan Karki’nin kerimesi Şenay 30 Nisan Pazar günü düzenlenen düğün merasimi ile dünya evine girdiler. Şenay ve Mustafa’’yı tebrik ediyor, iki cihan saadeti diliyoruz.

Taziye... Amsterdamlı işadamlarımızdan Sevgili Zeki Cenan’ın kıymetli annesinin vefatını teessürle öğrenmiş bulunmaktayız. Merhumeye Allah’tan rahmet, kederli aileye sabr-ı cemil ve başsağlığı diliyoruz. Taziye... İskender Paşa Camii üyelerinden Sevgili Yavuz Başer’in muhterem kayınbabası, Nazife Başer’in kıymetli babasının vefatını teessürle öğrenmiş bulunmaktayız. Merhuma Allah’tan rahmet, kederli aileye sabr-ı cemil ve başsağlığı diliyoruz. - Taziye... Rotterdam İskender Paşa Camii üyelerinden Sevgili Hasan Kaya’nın kıymetli validesinin vefatını teessürle öğrenmiş bulunmaktayız. Merhumeye Allah’tan rahmet, kederli aileye sabr-ı cemil ve başsağlığı diliyoruz. - Şifa dileği... Saadet Partisi Hollanda şube yöneticilerinden Sevgili Ferruh Pınar’ın rahatsızlığı nedeniyle bir operasyon geçirdiğini öğrenmiş bulunmaktayız. Hastamıza geçmiş olsun diyoruz, acil ve hayırlı şifalar diliyoruz. - Şifa dileği... Avrupa İslam Üniversitesi Rektörü Sevgili Nedim Bahçekapılı’nın rahatsızlığı nedeniyle bir operasyon geçirdiğini öğrenmiş bulunmaktayız. Hastamıza geçmiş olsun diyoruz, acil ve hayırlı şifalar diliyoruz.

Koenendelseweg 1 5222 BG ‘s-Hertogenbosch Tel.: +31(0)73 6220025 www.sws-simtronic. com info@sws-simtronic.com

Software problemen in Windows verhelpen Componenten in uw computer vervangen bij upgrade Installeren van compleet ADSL of kabel internet pakket (UPC, KPN, Telfort, Ziggo enz.) Volledig thuisnetwerk installeren incl. backup functies Draadloos internet installeren of hulp bij storingen/klachten Antivirus Software DATA Recovery Online Backup LCD en Plasma TV reparatie Saratech PC Service geeft support aan alle versies van Microsoft: Windows 98/ME/2000/XP Vista/Windows 7 en Windows 8

SARATECH ICT Quintstraat 60 3083 JN Rotterdam Tel. +31 649 77 76 78 E-mail info@saratech.nl www.saratech.nl

oedd spoe or sp Vo Voor nt uu ku kunt n! llen! belle /7 be 24 24/7 76 77 76 49 77 06 06 -- 49

Colofon Doğuş is een maandelijks informatieblad in het Turks en af en toe Nederlands o.a. kunst, cultuur, politiek, educatie, wetenschap, literatuur en filosofie. Uitgever/Sahibi Stichting Dogus/Doğuş Vakfı Hoofdredacteur/Yayın Yönetmeni Doğukan Ergin Eindredacteur/Yazı İşleri Müdürü Oğuzhan Kılıç Art Directeurs/Görsel Düzenleme Ali Alemdar Advertenties/İlan- Reklam Servisi dogus@dogus.nl Afdeling Nieuws en Tips/Haber Dairesi M. Şahin Abonnement / Abone Servisi dogus@dogus.nl Yayın Kurulu/ Redactie Raad Adnan Şahin, Ergün Madak, Havva Koç, Mehmet Şükrü Oflaz, Zeynel Abidin, Ercan Kuzu, Sezer Değmez, Esma Taner Aksoy,Doğukan Ergin, Furkan Aktalan, Recep Konuksever, Esra Yılmazer. Oplage/Tiraj 8.000 Verspreiding/Dağıtım Alanı Landelijk/Hollanda Geneli Adres Strevelsweg 700 unit 413, 3083 AS Rotterdam Tel. (010) 471 68 47 e-mail dogus@dogus.nl website www.dogus.nl Met dank aan InterAjans.nl, SONHABER.nl, M.Ali Topcu, Verzonden artikelen vallen niet onder de redactionele verantwoordelijkheid. Alle auteursrechten van deze uitgave worden uitdrukkelijk voorbehouden. Druk/Baskı Rodi

78 78

Adres: Binckhorstlaan 340 2516 BL Den Haag İleti: info@borabouw.nl Web: www.borabouw.nl Telefon: +31(0)634 33 91 41

Abone

65ABNA0430045980


doğuş aylık gazete/maandblad

nr. 226 - Mayıs/Mei 2017

Bulmaca

bilmece-bulmaca 31 puzzels - raadsels

Hazırlayan: Mücahid Çeçen Soldan sağa: 1- Fotoğrafta görülen, Plevne Muharebelerindeki üstün savunmasının ardından Sultan II. Abdulhamid tarafından “Gazi” unvanına layık görülen paşa * Argonun simgesi. 2- Paylama * Anadolu’da Türkçe şiirin öncüsü olan mutasavvıf ve Alim Yunus’un isminin kalan bölümü * Bir şey’in olmasına çok az kalmak. 3- Rivayet eden kimse * Kısaca metre * Yüksek ses * Karışık renk. 4- Dolaylı anlatım * Cet, soy * Beyaz renk * Argonun simgesi * Rütbesiz asker. 5- Meşe ağacı * Atom numarası 20, atom ağırlığı 40,80, yoğunluğu 1,55 olan, 845 °C’de eriyen, kireç ve alçının birleşimine giren, sarımtırak beyaz bir element. 6- Kısaca Türk parası * Boyalı karton, kumaş veya plastikten yapılan ve başkalarınca tanınmamak için yüze geçirilerek kullanılan yapma yüz * Bazen, kimi vakit, bazı bazı * Potasyumun simgesi. 7- Potasyumun simgesi * Bir komşu ülkemiz * Birleşikgillerden, geniş ve uzun olan yeşil yaprakları taze olarak yenilen bir bitki. 8- Kamer * Tatlının zıttı * Emmekten emir * Eksik olmayan. 9- Atın bir yürüyüşü * Derinin gözeneklerinden sızan, kendine özgü bir kokusu olan, yapışkan, renksiz, tuzlu sıvı, arak * Bir bağlaç. 10- Duru, sakin havada çıkan kuru soğuk * Dede, ata * Tayin etmek. 11- Bor’un simgesi * Eksik, tam olmayan, bitmemiş, noksan * Hayvan barınağı * Kısaca metre * (Tersi) yemek. 12- Tırnak boyası * Alfabemizin on dokuzuncu harfi * Soyadı El Roman olan sanatçı * Argonun simgesi * Azotun simgesi. 13- Son dönem Osmanlı ordusunda, askerlik görevini bitirdikten sonra yedeğe ayrılan er * Eski Türk gelenek, görenek, töre ve hayatına uygun. 14- Belli bir tipe göre yapılmış veya ayrılmış, ölçün, ölçünlü * Lorentiyumun simgesi * Karışık renkli. 15- Argonun simgesi * Azotun simgesi * Genişlik * Bir şeyin yapılmasını, gönderilmesini, getirilmesini isteme, ısmarlama. Yukarıdan aşağıya: 1- Kimsesiz, zavallı * Piyasada olmayan bir malın gizlice yüksek fiyatla alınıp satılması işi. 2- Ululuk, büyüklük * Ok atmaya yarayan, iki ucu arasına kiriş gerilmiş, eğri ağaç veya metal çubuk * Tepkili motorlarla çalışan, özel cihazların çıkardığı gazla basınç sağlanan, hızı çok olan uçak, tepkili uçak. 3- Acınacak kadar kötü durumda bulunan * Hükümdar, devlet büyüğü vb. bir kişiye dayanan soy, büyük aile. 4- Olağandan daha hacimli, olağanı aşan büyüklüğü olan * İyodun simgesi * Hz. Peygamberin (s.a.v.) evinin sınırlarını içine alan yer * Hayvan barınağı. 5- Oksijenin simgesi * Yırtıcı bir kuş * Genellikle çekilmiş etten, bazen de tavuk, balık veya patatesten yapılan, türlü biçimlerde pişirilen yemek. 6- Şehirde yerleşim bölgesi, yaka * Düşman ülkesine akın yapan savaşçı * Kısa zaman parçası. 7- Kısaca mili metre * Dingil * Gizler, sırlar. 8- Fasıla * Beyaz * Tirityumun simgesi * Üstün karşıtı. 9- Azık * Yapma, etme * Kükürdün simgesi. 10Fosfor’un simgesi * Dingil * Dayanıklı, metin. 11- Arz * Oturma * Turpgillerden, yaprakları tüylü, çiçekleri beyaz, sarı, mor renkli bir bitki. 12- (Tersi) yemek * Bir aygıtın gereken işi yapabilmesi durumu * Boyun eğen, kendini başkasının buyruğuna bırakan * Alfabemizin yirmi birinci harfi * Argonun simgesi. 13- Gözleri görmeyen * Hz. Hamza’nın da aralarında bulunduğu ve yetmiş sahabenin şehid düştüğü Mekkeli müşriklerle yapılan savaş * Kısaca metre * Gelir getiren mülk. 14- Bayrak * Mayalı hamurdan tandırda pişirilerek yapılan ve yapıldığı yere göre büyüklüğü değişen ince ekmek türü * Dördüncü halife. 15- Gelir getiren mülk * Potasyumun simgesi * Bulunulan yer * Yemek.



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.