Dogus 231

Page 1

nda ı ş ı d Yur t anların n boşa lerinin i l i ş l e m e g e çe r ı ye’d laştırıld i k r Tü kolay sı S 03 a > m > l o

Türkçe ve Hollandaca aylık enformasyon gazetesi / Maandelijks informatieblad in het Turks en Nederlands

Sevgiye, Özgürlüğe, Adalete; Barışa...

Ekim/Oktober 2017 yıl/jaar 18 sayı/editie 231

e-mail: dogus@dogus.nl www.dogus.nl

n mizi î n i “ D t ve a nî şefk amet di h mer unu ğ ğ oldu se tebli e herk liyiz ” etme S 10

>>

2018 YILI

DAR GELIRLILERE

”DAR” GELECEK!

YURTDIŞI BORÇLANMASI NEDİR VE BAŞVURUSU NASIL YAPILIR?

S 02

Fotoğraf: Doğuş Arşivi

>> S 11-13

DUALARLA UĞURLANDILAR GÜLLERLE KARŞILANDILAR

“MALULEN EMEKLİLİK İÇİN İTİRAZ HAKKINIZ VAR”

S 03

S 12

>> S

11

DA N N Y E M OR A İŞ T S E R M İLEN N E Y YL E . . Ü Z Y Ü E T T E. HİZM 05 >> S

>> ÖZGAZİ, Uşaklıların ufkunu açtı... >> Hollanda’dan Arakan katliamına tepki!... >> HDV Venlo Tehvid Camii’ne ırkçı saldırı düzenlendi... >> Bir gezginin günlüğünden... 2017 yılı tatil notları...

İ... M O N EKO R, A BİR V K!.. O BİR Y

2018 , R IU MİK E D AK A LINA I Y İM EĞİT DI A L Ş BA 09 >> S Hicrî (1439) Yeni Yılınızı tebrik ediyor, insanlığa huzur, saadet, esenlik getirmesini ve insanlığın kurtuluşuna vesile olmasını diliyoruz...

KURBANLARINIZ ULAŞTI DUA VE SELAMLA DÖNDÜLER

S 24

HOLLANDA TÜRKLER’İ REHİN Mİ ALINDI?

S 27


02 yayın odası

maandblad/aylık gazete doğuş nr. 231 - Ekim/Oktober 2017

redactie

Editörden

dogus@dogus.nl

Zeynel Abidin

Takiye düştü kel göründü… Şevki dayım vardı. Erken yaşta saçları döküldüğü için ‘Kel Şevki’ diye anılırdı hep. Bir gün, ikinci evliliği için kız bakmaya gideceklermiş. Kız hem güzel hem de kendinden 10 yaş küçükmüş. Şevki dayım, bu evliliğin olmasını istediği için işi sağlam tutuyormuş. İyi bir elbise ve sinekkaydı bir tıraş ile işin büyük bir bölümünü hâlletmiş ama “kellik” onu korkutuyormuş. Dikkat çekici, güzel bir kasketle de kelliğini kamufle etmeye çalışmış. Rüzgârda, her hangi bir temasta düşmemesi için de biraz dar olanı seçmiş ve düşmüş yollara. Kasketin dışına taşan saçlarında ak olmadığı için, Şevki dayım ne yaşını ne de kelliğini göstermiyormuş. Bu kadar çabaya rağmen, istemeye gittiği kız dayımın “kel” olduğunu biliyormuş. Sordum dayıma: “Kız senin kel olduğunu nereden anlamış dayı?” “Ulan yeğenim” derdi, “lakabı kelliğe çıkmış, babası ve kardeşiyle aynı tarlada çalışan bir adamın kelliği evleneceği kızdan gizlenir mi hiç, ben oraları hiç hesap etmemiştim.” Havva yengemiz, Şevki dayımı o hâliyle kabul etmiş ve uzun süren mutlu bir beraberlikleri olmuştu. İnsanları oldukları gibi kabul edip onların yanında olmak ayrı şey, onların yanlışlıklarını, hatalarını, bilmek ve o hâlleriyle kabul edip, onların tarafında olmak ya da tavır alıp karşısında durmak çok ayrı şeylerdir. İbrahim’i yakacak olan ateşe, deve olup odun taşımaktansa; karınca olup su taşımalı. İnsan tarafını Hakk’tan yana, ateşi söndürenlerden yana koymalıdır. Biz yıllardır birilerinin “hem kel hem fodul” olduğunu; kusurlarına aldırmadan övündüklerini, yeteneksiz olduğu hâlde üstünlük tasladıklarını âdeta haykırdık durduk. Yukarıdaki hatıratta olduğu gibi , ‘takke düşüp kel görünmedi’, “kellik” zaten vardı ve biliniyordu. Aslında bunu anlamak için bunca zaman kaybına da gerek yoktu. Birileri “kel” olduklarını her fırsatta, her ortamda, her söylem ve eylemde dile getiriyorlardı, ama “kör bir taassup” onların bu hâlini görmeyi engelliyordu. Birilerinin gizlediklerini bulmak için müneccim olmaya da gerek yoktu. Az biraz basiret, az biraz ferasetle bakmak yetecekti… Dünya ve Hollanda gündemi, Almanya seçimleri ve kukla Barzani’nin referandum oyunu için uzun uzun yazılar yazmaktansa, “arif olan anlar” esprisinden hareketle böyle bir kıssayla gönderme yapmanın daha uygun olacağını düşündüm… Bilenler biliyor da, şu bilmeyenler ve kandırılanlar ne zaman farkına varacak hakikatlerin…

Topluca gidiliyor ölümlere... Son birkaç ayda genç-yaşlı, hastasağlıklı demeden onlarca tanıdığımız insanı ebediyete uğurladık. Başta kendi nefsim olmak üzere gidenlere rağmen, yaşayanlardaki hissizliğe, duyarsızlığa, ibret alamama hâline ithaf olsun… Mevsim sonbahar. Tabiatta ölüme doğru göç var. Ölüm korkusuyla renkten renge girip, renk cümbüşüne dönmüş ağaçlar. Atıyorlar üzerlerinde ne varsa, sanki kefen giymek için yapılıyor tüm hazırlıklar. Her şeyi gizleyen o bembeyaz örtü, kefen niyetine vücudu sarar. Ve ölü bir ağaç aylar sonra çiçek açar; can bulur, meyveye durur... ‘Her can ölümü tadacak’ ilahî buyruk gereği bir sırra doğru yol alıyoruz. İnsan için, ölüm ‘bitiş/ tükeniş’ olamaz. Ölümsüzlük özlemi insanoğlunun bitmeyen umudu olagelmiştir. Öyleyse, ‘ölmeden evvel ölmeli, ölümü öldürenlerden’ olmalıyız. “Hoş geldin ölüm derken, merhaba hayat” diyebilmeliyiz. Ölümü, ‘sevgiliye verilen randevu vaktinin gelip çattığı, sevgiliyle aradaki perdenin kalkıp O’na kavuşulduğu an’ eylemeliyiz. Ölümsüzlük sırrını yakalamanın hazzı ile ölüme meydan okumalı ve “Ölüm, bize ne uzak ne yakın bize ölüm Ölümsüzlüğü tattık, bize ne yapsın ölüm” diyebilmeliyiz. Kaçıp gidiyorlar ellerimizden can dostlarımız, bizim yanmamız, sızlayıp, ağlamamız faydasız; onlar memnun ki yerlerinden dönmüyorlar seferlerinden... Bize de belki onlardan davetiye vardır. Derhâl başlatılmalı hazırlıklar. Ölümü görmezlikten gelerek, hayatı ebedileştireceğimizi sanıyor, “ölümsüzlüğe açılan kapıdan ancak, ‘ölümle’ girilebileceğimizi” akıl edemiyoruz. Peygamberimizin (s.a.v) irtihali üzerine Hz. Ebubekir’in, onun yüzüne bakarak; “Öldün, bir daha ölmeyeceksin!” demesi, insanın ancak ölerek “ölümsüz” olan bir hayata kavuşabileceğinin mesajını veriyordu. Yok olup bittiğini sandığın yerde, var olmaktır; yeniden doğuştur ölüm. Ayrılık vakti değil, dosta, sevgiliye kavuşmaktır ölüm. Yeniden dirilişe giden yolun başlangıcıdır, ölüm. Ve Mevlânâ’nın mısralarında tatlanır şeker olur ölüm... “Canı değil mi ki sen alıyorsun Ölüm şeker gibi tatlanır. Seninle olduktan sonra Tatlı candan daha tatlıdır ölüm” Ölüm etkin nasihat, en güçlü hakikat… Hayat, umut ve korku arası bir dengeye oturtulmalı. ‘Ölüm değil korkutan; hesap, kitap ve çaresizlik’ diyebilmeli, bu şuurla, her hareketimizin hesabıyla haşrolacağımızın idrakiyle nefes alıp vermeliyiz. Öyle ya; mazlum olarak gidenlerle, zalimce ölenlerin bir hesaplaşma yeri olmalı ki, var olmak, yaşamak anlamlı kılınsın... İbret alalım ölümden, ve hazırlıklı olalım istedim. İncitmeyelim kimseyi, sevelim, sayalım, hoş görelim, dost olalım. Doğduğumuzda biz ağlarken onlar gülüyorlardı. Öyle bir ölümle göçelim ki buralardan, biz gülerek gidelim, onlar ardımızdan ağlasınlar...

Kadir Denizci:

“Emekli olmak ciddi bir iş. Siz de işinizi sağlama alın”

Yurtdışı Borçlanması Nedir?

EMEKLİLİK, GELECEĞİNİZİN SERMAYESİ

E

mekli olurken pirim gün sayınız o kadar da önemli değil. Emeklilik şartlarına yetecek kadar pirim gün sayınızın olması yeterli. Bu devirde çok çalışan değil az çalışan daha çok maaş alıyor. Önemli olan esas pirim kazancının ne kadar olduğudur. Esas pirim kazancınız yüksek ise maaşınızda o kadar iyi olur. Emekli olmak istiyorsunuz, ama günleriniz yetmiyor. O zaman borçlanma yapın Erkekler için askerlik borçlanması Emekli olmak için gününüz yetmiyor ise, askerlik yapmış olduğunuz süre kadar borçlanma yapabilirsiniz. Yani askerlik yaptınız, hizmeti satın alırsınız. Önemli olan ihtiyacınız olduğu kadar süreyi satın almak. Sigortanız askerden sonra ise, borçlanma sayesinde işe girişi geriye çekerek erken emekli olabilirsiniz. Ancak sigorta girişi askerden önceyse, sadece borçlanma yapabilirsiniz. Önemli olan az ödeyip, geri çekebilmek. Gününüz yeterli ise, askerlik için fazla para ödemeyin. Mutlaka bu tür işlemleri yaparken bir Sosyal Güvenlik uzmanına danışın Kimler borçlanma talebinde bulunabilir? - Kanuna göre, hizmet akdi veya doğum tarihinde hizmet akdi çalışması bulunup daha sonra kendi nam ve hesabına bağımsız çalışma kapsamında sigortalı sayılanlar, - Daha önce hizmet akdi çalışması bulunup, 2008 yılı Ekim ayı başından sonra ilk defa Kanuna göre kamu görevlisi kapsamında sigortalı olarak çalışmaya başlayanlar, - 5510 sayılı Kanunun 5’inci maddesi gereğince haklarında bazı sigorta kolları uygulananlar, 2925 sayılı Kanuna tabi sigortalılar ile bunların hak sahipleri talepte bulunabilirler.

YURTDIŞI EMEKLİLİK NEDİR Yurtdışı emeklilik dediğinde ilk akla gelen yurtdışında emeklilik oluyor ama aslında bizim anlatmak istediğimiz sadece yurtdışında değil Türkiye’de de emekli olunabilmesidir. Yurtdışında yaşayan gurbetçi vatandaşlarımız hem yurtdışında emekli olabilir hem de yurtdışındaki günlerini satın alarak Türkiye’de emekli olabilirler. Biz, yanlış işlem ve yanlış borçlanma yapmadan, tam haklarını alarak herkesin emekli olmasını isteriz. Yurtdışı (Yurtdışındaki günlerin satın alınması) borçlanma nedir Vatandaşlarımızın yurtdışında geçirdikleri süreleri belgelemek suretiyle, bu süreler karşılığında hesaplanacak miktarda primin, Türk Sosyal Güvenlik Kurumuna (SGK) isteğe bağlı olarak ödenmesidir. Borçlanma işleminde, 08/05/1985 tarihli ve 3201 sayılı “Yurtdışında Çalışan Türk Vatandaşlarının Yurtdışında Geçen Sürelerinin Sosyal Güvenlikleri Bakımından Değerlendirilmesi Hakkında Kanun”, 08/05/2008 tarihinde yürürlüğe giren 5754 sayılı “Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 79’uncu maddesi ile 3201 sayılı Kanunda yapılan düzenlemeler ve 06/11/2008 tarih ve 27046 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan “Yurtdışında Geçen Sürelerin Borçlandırılması ve Değerlendirilmesine İlişkin Yönetmelik” ile ilgili genelgelerin hükümleri uygulanmaktadır. BORÇLANMAYI KALDIRMAYI DÜŞÜNÜYORLAR Dünyada sosyal güvenlikte en düşük açığı veren ülke olmamıza rağmen, sosyal güvenlik açıkları bahane edilerek, gurbetçilerimizin yurtdışı borçlanması ile emeklilik haklarını ellerinden alma durumu gerçekleşebilir. Bu sebeple okurlarımız ve gurbetçilerimizin yasa değişmeden bir an önce

borçlanma haklarını kullanmalarında fayda var. Biz, sizler için danışmanlığımızı ücretsiz yaptık bizi arayarak ücretsiz danışma hizmetimizden faydalanabilirsiniz. Kadir Denizci Kimdir? Şuan Ankara’da Çözüm Emeklilik ismiyle çalışmalarını sürdüren Kadir Denizci, 2008 yılında stajyer unvanı ile sosyal güvenlik uzmanının yanında dört yıl uzmanlık eğitimi aldı. Uzmanlık eğitiminden sonra sosyal güvenlik alanında ilk atılımları gerçekleştiren sosyal güvenlik uzmanı sertifikasını alarak eğitimini tamamladı. Sosyal güvenlik eğitimi dışında Ankara’da ilköğretimini ve lise öğrenimini tamamladıktan sonra Eskişehir Anadolu Üniversitesinde hâlen ikinci üniversitesine devam ediyor, fakat sosyal güvenlik alanına yoğunlaşmayı tercih etti. Kadir Denizci TGRT EURO ekranlarında Kadir Denizci ile A dan Z’ye Sosyal Güvenlik Programı ile yankı uyandırdı ve sevilmeye başlandı. Show Türk’de Kadir Denizci ile Türkiye’den emeklilik programını sundu ve Beyaz TV ana haber bültenlerine katılıyor. Gazete ve dergide köşe yazarlığı da yapan Kadir Denizci, Türkiye Sakatlar Derneğinin danışmanlığını yapmaya başladı 2016 yılında ve bir çok engelli ve malul vatandaşlarımıza yardımcı oldu. Ücretsiz danışma hattı: 0312 431 19 11 ve 0554 507 48 45 cozumemeklilik@gmail.com Doğuş Haber Merkezi

«


hukuk 03 juridisch

doğuş aylık gazete/maandblad nr. 231 - Ekim/Oktober 2017

Şerife Akdemir:

Yurtdışındaki Boşanma Kararlarının Tanıma/Tenfiz Davası kolaylaştırıldı...

Mine Gümüş:

“Eğer kişi, rahatsızlıkların arttığını doktor raporlarıyla ispat edebilirse malulen emekli olma hakkı yeniden doğuyor”

Yurtdışında boşananların işlemleri Türkiye’de de geçerli

Henüz geç kalmadınız! İtiraz hakkınız var…

B

S

ilindiği üzere, yurtdışında alınan boşanma kararlarının Türkiye’de geçerli olabilmesi için tarafların Türkiye’de tanıma/tenfiz davası açmaları gerekmektedir. Her ne kadar taraflar yurtdışında geçerli olarak boşanmış olsalar da, söz konusu boşanma kararı Türk mahkemelerince tanınmadan kişiler Türkiye’de hâlen evli sayılmakta, tekrar evlenememekte ve birbirlerinin miraslarında hak sahibi olmaya devam etmektedirler. Ancak tanıma/tenfiz davası çoğu zaman uzun ve meşakkatli bir süreç olarak işlemektedir. Bu sorunu ortadan kaldırmak için yeni düzenlemeyle yurtdışında boşanan Türk vatandaşlarına büyük bir kolaylık getirilmiştir. 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu’nda 29.04.2017 tarihinde yapılan değişiklikle ‘Yabancı ülke adlî veya idarî makamlarınca boşanmaya, evliliğin butlanına, iptaline veya mevcut olup olmadığının tespitine ilişkin olarak verilen kararlar; bizzat veya vekilleri aracılığıyla tarafların (1) birlikte başvurması, (2) verildiği devlet kanunlarına göre konusunda yetkili adlî veya idarî makam tarafından verilmiş ve usulen kesinleşmiş olması ve (3) Türk kamu düzenine açıkça aykırı bulunmaması şartlarıyla nüfus kütüğüne tescil edilir’ hükmü getirilmiştir. O hâlde, yurtdışında boşanan kişiler yetkili mercilere birlikte başvurdukları takdirde tanıma ve tenfiz davası açmalarına gerek kalmadan boşanmalarını Türkiye’de geçerli olarak tanıtabilecek ve nüfus sicillerine işletebileceklerdir. Kişilerin yurtdışında aldıkları boşanma kararlarını doğrudan nüfus kütüklerine işletebilmeleri için Türkiye’de Bakanlık tarafından belirlenen nüfus müdürlüklerine, yurtdışında ise büyükelçilik veya konsolosluklara başvurmaları gerekmektedir. Böylece, yurtdışında

on senelerde UWV’den alınan hastalık ödeneklerinde veyahut malulen emeklilik ödeneklerinde önemli bir kısıtlama görüyoruz. Müvekkillerimizden duyduğumuz ve davalarda gördüğümüz üzere ciddi problemler oluşmaktadır.

yaşayan vatandaşlarımız Türkiye’ye gitmelerine veya Türkiye’de tanıma/tenfiz davası açmalarına gerek kalmadan kararın verildiği dış temsilciliğe başvurarak boşanmalarını Türk nüfus sicillerine işletebileceklerdir. Ancak bu yeni düzenleme sadece boşanma, evliliğin butlanı/ geçersizliği, iptali veya mevcut olup olmadığının tespitine ilişkin olarak verilen kararların Türk nüfus kütüğüne doğrudan tescil edilmesine olanak tanımaktadır. Örneğin, yurtdışında boşanıp başvurusu kabul edilen kişilerin nüfus kayıtlarında medeni hâlleri ‘evli’ durumundan ‘bekâr/boşanmış’ olarak değiştirilecektir. Oysa birçok boşanma kararı velayete, mal paylaşımına veya tazminata ilişkin hükümler içerebilmektedir. Bu tarz kararların Türkiye’de geçerli olabilmesi için tanıma/tenfiz davası açılması gerekmektedir. Taraflar veya vekilleri birlikte başvuramıyorsa boşanmanın Türkiye’de geçerli olabilmesi için tanıma/tenfiz davası açılması yoluna gidilmelidir. Bazı durumlarda ise taraflar birlikte başvurmalarına rağmen idarî makamlar başvurularını reddedebilir. Bu takdirde de tarafların Türkiye’de tanıma/tenfiz yoluna başvurarak boşanmalarını tanıtma imkânı bulunmaktadır. www.erasmusak.nl

«

Bir kişi hastalandıktan sonra, malulen emekli olabilmesi için 104 hafta hasta kalması gerekiyor. Bu tip durumlarda kişinin durumu değerlendiriliyor ve bu durumda kişinin kendisi de, sağlığında iyileşme öngörülmediğini ispat edebilmesi gerekiyor. UWV için önemli olan nokta, bir kişinin rahatsızlıkları geçici veyahut kalıcı olup olmadığıdır. Eğer kişi rahatsızlıklarının kalıcı olduğunu ispat edebilirse, malulen emeklilik hakkı doğuyor. Öte yandan, malulen emekli olmuş bir kişinin emekliliği UWV kararıyla durdurulursa (iyileştiği için) kişinin 6 hafta içerisinde bu karara itiraz etme hakkı vardır. Bu süre geçtikten sonra itiraz hakkı ortadan kalkıyor ve karar kesinleşiyor. Ancak kişi gerçekten iyileşmişse ve haklı olarak malulen emekliliği UWV tarafından durdurulmuşsa (sosyal ödenek almaya başlamış) ve daha sonra rahatsızlık yeniden artarsa bu kişi yeniden müracaat ederek malulen emeklilik isteyebilir. Bu durumda önemli olan kişinin bu başvuruyu rahatsızlığının arttığı tarihten itibaren 5 yıl içeresinde yapması ve doktor raporuyla ispatlaması gerekiyor. Veyahut, sağlık durumunda belirlenen is göremez yüzdeliği değişmişse (artmışsa) yine bunu bildirerek emekli değilse malulen emeklilik isteyebilir ya da emekliği elinden alanmışsa tekrar verilmesini isteyebilir.

Öte yandan eğer bir kişi itiraz süresini geçirmiş ve soysaldan ödenek almaya başlamış ve rahatsızlık derecesi artmış ise 5 sene içerisinde müracaat ederek yeniden malulen emekli durumuna geçebilir. Mesela, bir kişinin psikolojik rahatsızlıkları var ve bu rahatsızlık 2015 senesinde başlamıştır. Eğer 2018 senesinde bu kişi 2015 senesinde oluşan psikolojik rahatsızlıklarının arttığını ispat edebilirse, doktor raporlarıyla malulen emekli olma hakkı yeniden doğuyor. Veyahut düşük bir yüzdelikte malulen emekli olmuş ise bir kişi, bu yüzdelik yükselebiliyor. Bunları elde edebilmek için kişinin bir an önce UWV’ye bu artışı bildirmesi gerekiyor. Mesela benim bir davamda müvekkilim 2010 senesinden itibaren rahatsızlıkları başlamış ve daha sonrasında malulen emekli olmuştur. Belirli bir yüzdelikte malulen emekli olarak karar verilmiş. 2014 senesinde UWV’den aldığı bir mektuptan sonra müvekkilimin ödeneği durdurulmuştur. Müvekkilim bu kararı onaylamadığı için itiraz etme hakkını kullandı ve

HUKUKSAL KONULARDA HER ZAMAN YANINIZDAYIZ!

Çalışma alanlarımız: Yabancılar Hukuku (Oturum, Vize sorunları) İş Hukuku (İşten çıkarılma, iş sözleşmeleri vs.) Aile Hukuku (Boşanma, nafaka, mal rejimi vs.) Kira Hukuku (Kira sözleşmeleri vs.) İcra Hukuku (Alacak-verecek, tahsil davaları) Sosyal Güvenlik Hukuku (işsizlik - hastalık ödemeleri vs.) Schiekade 560, 3032 AZ Rotterdam Tel: 010-4655115 Fax: 010-4657753 E-mail info@erasmusak.nl www.erasmusak.nl

de itirazın sonucu olumsuz olduktan sonra davayı adliyeye taşımaya karar verdi. Uzun uğraşlardan sonra müvekkilim seneler önce başlayan rahatsızlıklarının başlangıçtan sonra 5 sene içerisinde arttığının ispatlayabildi. Bu yüzden malulen emeklilik hakkının devam ettirilmesini ve de malulen emeklilikte yüzdeliğinin arttırılmasını istedik ve de davayı kazandık. Yeniden entegrasyon yükümlülüğü UWV, malulen emeklilik durumunda yeniden entegrasyon yükümlülüğü olduğunu belirtebiliyor. Mesela kişi 10 senedir çalışmıyor ama UWV yeni araştırmalar sonucunda kişinin en azından gönüllü olarak çalışmasını isteyebiliyor. Bazı durumlarda bu yükümlülüğe itiraz etme hakkı doğabiliyor. Bu tamamen kişinin durumuyla alakalı bir konu. Bunu da müvekkillerin iyi bir şekilde değerlendirmesi ve gerektiğinde bir avukattan bilgi almaları gerekiyor. www.erasmusak.nl

«


maandblad/aylık gazete doğuş nr. 231 - Ekim/Oktober 2017

04 haber nieuws

Genç Gözüyle

talhayildiz_@hotmail.com

Talha Yıldız

Tarih bilincinden yoksun olma(ma)k Ağustos ayında İtalya’nın Venedik, Floransa, Pisa, Como ve Milano şehirlerini gezebilme fırsatını buldum. Burada bu gezi sürecinde edindiğim izlenimler ışığında tarih bilincinin önemi üzerinde durmak istiyorum... Çocukluk yıllarımdan hatırladığım kadarıyla, büyüklerimize İslam Dünyası’nın içinde bulunduğu kötü durumun sebeplerini sorduğumuz zaman, bunun Osmanlı’nın yıkılışından sonra meydana geldiği söylenirdi. Bununla beraber aslında yüzyıl önceye kadar Müslümanların dünyaya hâkim olmasına karşılık, Avrupa’nın her açıdan kötü durumda olduğuna dair anlatımlar dinlerdik. Bu konuyla alakalı yaptığım okumalar yanında, Batı medeniyetinin en önemli merkezlerinden olan İtalya’nın farklı şehirlerini gezdikten sonra, bu anlatımların duygusal hikâyeden öte gitmediğini söyleyebilirim. Örneğin, her açıdan kötü durumda olduğu söylenen insanların yüzyıl önce değil, 500 sene önce Venedik Şehir Devleti’nde, içinde parlamento, senato, bakanlıklar ve mahkemeleri barındıran Dükler Sarayı’nı inşa ettiklerini göz önünde bulundurduğumda, dönemin Venedik Şehir Devleti’nin belirli bir düzene sahip olduğunu söyleyebilmek mümkün. Dahası deniz ticaretinin idaresinde önemli bir yeri olan su kanallarının varlığı, mazide büyük çaplı bir ticaret merkezinin kurulduğunu bizlere göstermektedir. Hatta Osmanlı’nın en güçlü olduğu dönemlerde bile Akdeniz’deki deniz ticaretinin Venediklilerin elinde olmaya devam ettiğini buraya eklediğimiz zaman, o dönem hakkındaki kulaktan dolma bilgilerin çokta doğru olmadığını söyleyebiliriz. Aynı şekilde Floransa’nın saray ve bilhassa sanat eserleriyle dolu olması, o dönemlerde din, medeniyet, siyaset ve sanatı içine alan güçlü bir devlet geleneğinin olduğunu bizlere göstermektedir. İtalya gezisinde dikkatimi çeken bir diğer konu ise, tarihî yapıların korunmasına verilen önemdir. Örneğin, Venedik ve Floransa sokaklarında yürüdüğünüzde, tarihi yüzyıllar öncesine dayanan bir şehirde yürüdüğünüzü kolayca fark edebiliyorsunuz. Üstelik, tarihî yapıların korunmasının yüzyıllık bir çabanın ürünü olmadığının da altını çizmek

gerekir. Nitekim 500 yıl önce inşa edilmiş bir binanın hâlâ ayakta olması, 500 yıldır tarihî yapıların korunmasına dair bir bilincin bir şekilde var olduğunu göstermektedir. Ayrıca milyonlarca turist ziyaretçisine rağmen, bu şehirlerde tarihî dokuyu bozacak yüksek binalı hotellerin inşa edilmemesinin, dikkat çekici olduğunu söyleyebilirim. Keza İtalya’nın moda ve finans merkezi olarak bilinen Milano’nun şehir merkezinde bile tarihî yapıların muhafaza edilmiş olması, moda ve finansın tarihî yapıları bertaraf edemediğini göstermektedir. Bununla beraber doğa güzelliklerine sahip İtalya’nın Como gölü çevresine gösterilen özen ve çabanın, mesela ülkemizdeki Uzungöl’e gösterilmemesinin, üzüntü verici olduğunu herhâlde söyleyebiliriz. Örneğin Como’da binaların aynı hizada olması ve yürüme/araba yollarının düzgün olmasına karşılık, Uzungöl maalesef rant ya da başka sebeplerden dolayı tanınmaz hâle gelmesi, o bölgenin sakinleri tarafından bile dile getirilmektedir. Hatta bu durumun devlet içindeki en üst makamlar tarafından dile getirilmiş olması, durumun vahametini ortaya koymaktadır. Tarihî yapıların korunması yaşayan ve gelecek nesillere, o toprakların tarihini, değerlerini, geleneğini, kimliğini ve medeniyetini, kısaca kim olduğunu hatırlatır. Bundan dolayı korkarım ki İslam Dünyası’nda gökdelen ve aşırı lükse olan ilgiden dolayı tarihî binaların yok olması, gelecek nesillerin kendi geçmiş ve kimliğinden habersiz; yani tarih bilincinden yoksun yetişmesine yol açacak. Yazımı tarih bilincinin önemini anlatan Şeyh Edebali’nin şu sözleriyle bitirmek istiyorum: “Geçmişini bilmeyen geleceğini bilemez oğul! Geçmişini iyi bil ki geleceğe sağlam basasın, nereden geldiğini unutma ki nereye gideceğini unutmayasın!”

“Bundan dolayı korkarım ki İslam dünyasında gökdelen ve aşırı lükse olan ilgiden dolayı tarihî binaların yok olması, gelecek nesillerin kendi geçmiş ve kimliğinden haber siz; yani tarih bilincinden yoksun yetişmesine yol açacak.”

Şerif Aktürk:

“Ortadoğu’daki pazar payımızı artırmak için, başta ülkemizin Tarım ve Hayvancılık Politikasında köklü değişim şart” en kısa zamanda sanayileşmesi lazım. Öte yandan Hollanda’da en küçük çifliklerde 500 inek bulunurken, Türkiye’de 3- 5 inekle bu iş yapılmaya çalışılıyor. Küçük üreticilerden sütün toplanması işlenmesi hâliyle fiyatlara yansıyor, Avrupa ile rekabet imkânsız hâlde.”

Özgazi, Uşaklıların ufkunu açtı Uşak Ticaret ve Sanayi Odası’ndan (UTSO ), çeşitli temaslarda bulunmak için Hollanda’ya gelen bir heyet, Merkezi Etten-Leur şehrinde bulunan Özgazi Holding BV’yi ziyaret etti.

H

ollanda’nın sayılı Türk işdamlarından ve aynı zamanda HOTİAD Başkan Vekili Şerif Aktürk’ün sahibi olduğu Etten Leur şehrinde bulunan Özgazi BV’ye gerçekleştirilen ziyarette UTSO Yönetim Kurulu Başkanı Suat Selim Kandemir, Osman Çalıkuş (UTSO Y. K.B.Y), Hasan Ali Türkcan (UTSO Y. K.B.Y).) Aytaç Yüce (UTSO Y.K.Ü), Ahmet Demirci (UTSO Y.K.Ü),Bekir Kuyucak (UTSO Y.K.Ü), Coşkun Güngör (UTSO Y.K.Ü), Ahmet Gültekin (UTSO üyesi) hazır bulundu. Avrupa’nın 5 büyüğünden biri Uşak heyetine bir brfing veren Şerif Aktürk, Hollanda’da bulunan Türk işadamlarının Hollanda ekonomisine katkılarını ve HOTİAD olarak faaliyet gösterdikleri iş kollarındaki başarılarını ve başarı öykülerini anlatı. Şerif Aktürk, Sektörde 25 yıllık bir geçmişe sahip olduklarını ve Avrupa’da bulunan en büyük 5 tesisten birinin Özgazi olduğunu söyledi. Günlük 150 ton üretim Almanya’ya okumak için gelip makine mühendisi olduktan sonra Hollanda’ya geldiğini ve 25 yıl önce günlük 100 kilo beyaz peynir üretiminden bu günlere geliş öyküsünü anlatan Aktürk,

Tesisin günlük kapasitesinin 150 ton süt ürünü olduğunu vurguladı. Avrupa’da satılan 20 değişik markanın ürünlerinin de kendi tesislerinde üretildiğini ifade eden Aktürk, sadece peynir değil, zamanla diğer süt ürünlerini de üretmeye başladıklarını söyledi. Ürünleri 43 ülkede satılıyor Özgazi olarak çeşitli peynirler başta olmak üzere yoğurt, ayran da üretmenin yanı sıra, ürünlerin ambalajlandığı teneke kutuları da kendilerinin ürettiği bir fabrika ile birlikte bir de salça fabrikaları olduğunu belirten Aktürk, “Ürünlerimiz toplam 43 ülkede satılmakta” dedi. Müşterilerinin sadece Türk tüketiciler olmadığına vurgu yapan Şerif Aktürk, Kanada’dan Avusturalya’ya yayılan bir coğrafyaya satış yaptıklarını belirterek, “Geçtiğimiz haftadan itibaren Avrupa’nın ünlü süpermarketlerinden ALDI ile de anlaştık” dedi. Şerif Aktürk konuşmasına şöyle devam etti, “Türkiye süt ve süt ürünlerinin üretim ve tekonolisinde malesef Avrupa’nın 1980’lerini yaşıyor. Süt üretimi konusunda da durum şöyle: Küçücük Hollanda’da yılda 13 milyar litre süt üretilirken bu rakam 80 milyonluk Türkiye’de malesef 16 milyar litredir. Türkiye’de sektörün

1000 çiftlik 1000 inek projesi Türkiye’nin acil olarak bu konuya el atarak yatırım yapması gerektiğinin altını çizen Aktürk, “Bugün Türkiye hem kendi ihtiyacını hem de Ortadoğu ülkelerinin ihtiyacını karşılaycak kapasiteye sahip. Maalesef Ortadoğu’da Türk ürünleri yok denecek kadar az, Ortadoğu pazarı, başta Danimarka olmak üzere Avrupa ülkelerinin elinde. Durumu lehimize çevirmek için 1000 çiftlik 1000 inek projem var. Eğer bu proje hayat geçirilirse faydaları kısaca şunlar olacaktır: 1-) 500/600 bin kişiye iş imkânı doğacak. 2-) Türkiye’nin mevcut üretimi en az 8 milyar litre artacaktır. 3-) Avrupa ülkeleri ile kalite ve fiyat konusunda rekabet gücümüz artacağı için Ortadoğu pazarındaki payımız artacaktır. Bunu hayata geçirmek için, başta ülkemizin Tarım ve Hayvancılık Politikasında köklü değişim şart” dedi. Bedava danışmanlık Aktürk, sık sık Tükiye’den gelen heyetlere ve sektörde yatırım yapmak isteyenlere bedava danışmanlık yaptığını, Uşak için de elinden geleni yapacağını söyledi. 30 bin metre kare alanda yer alan Özgazi tesislerinin en son tekonoloji ile donatıldığını, dünyada eşi benzeri olmadığını, el değmeden ve maksimum hijyenik kurallarla üretim yapılan tesislerdeki robotların ve sistemlerden çoğunun Özgazi tesisleri için özel üretildiğini ifade eden Aktürk, Türkiye’deki yönetciler ve yatırımcılarla temas hâlinde olduğunu ihtiyaç duyulduğunda ve zamanı el verdiği sürece bedava danışmanlık yaptığını, konferanslar verdiğini anlattı. Suat Selim, “Şerif Aktürk’e başta ev sahipliği ve paylaştığı bilgiler için çok teşekkür ediyoruz” dedi. www.sonhaber.nl

«

‘Hollanda, Müslümanların ayrımcılığa maruz kalmasına duyarsız’ Hollanda’da, Türklerin kurduğu Denk Partisinin, AB Temel Haklar Ajansının (FRA) Müslümanlara yapılan ayrımcılık ile alakalı yaptığı anket sonucunun parlamentoda tartışılması teklifi reddedildi. FRA’nın “Avrupa Birliği (AB) ülkelerinde en çok Hollanda’da Müslümanların ayrımcılığa maruz kaldığına” yönelik tespitlerinin parlamentoda tartışılması için Denk Partisinin verdiği teklif kabul edilmedi. Denk Partisinin lideri Tunahan Kuzu, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Hollanda parlamentosunun kendisini sorgulamaktan kaçtığını ve geçiştirme siyaseti uyguladığını söyledi. Kuzu, “Başka bir ülkede insan

hakları çiğnendiği zaman saatlerce tartışıp eleştiride bulunan Hollanda parlamentosu kendisi söz konusu olunca susmayı tercih ediyor.” ifadelerini kullandı. Parlamentonun FRA’nın anketini sadece hükümetin mektup ile değerlendirmesini yeterli bulduklarını belirten Kuzu, “AB’nin bir kurumu tarafından yapılan bu araştırmanın sonucunda çıkan Müslümanların ayrımcılığa maruz kalmasını tartışmaktan çekiniyorlar.

Değerlendirme mektubunu da daha henüz kurulmayan yeni hükümetin yapmasını istiyorlar.” diye konuştu. FRA’nın, Müslüman göçmenler ve onların AB ülkelerinde doğan çocuklarının yaşadıklarını araştıran bir anketinde Müslümanların büyük çoğunluğunun giderek artan ayrımcılığa ve tacize maruz kaldığı ortaya çıkmıştı. Ankete göre Müslümanlar, AB ülkelerinde en çok Hollanda’da ayrımcılığa maruz kalıyor.


aktüalite 05 actualiteit

doğuş aylık gazete/maandblad

nr. 231 - Ekim/Oktober 2017

Tahsin Özer:

“Meydan’ı bir marka olarak ülke geneline şubeler hâlinde yaymak istiyoruz”

Kardelen Reyhan Şeker

İslam Karşıtlığı

Cağ Kebabı’nın yeni adresi: “MEYDAN RESTORAN” 2014 yılından beri Rotterdam-Zuid’te hizmet veren Meydan Restoran, el değiştirerek Tahsin Özer ile ortakları Sefa Özer ve Yalçın Ersoy tarafından yenilenerek hizmete açıldı.

R

otterdam-Zuid bölgesinin alışveriş çarşısı olan Boulevaardzuid’te (Bijerlaandslaan) uzun süredir hizmet veren Meydan Restoran, Tahsin, Sefa Özer ve Yalçın Ersoy adlı ortaklar tarafından alınarak ve yenilenerek halkın hizmetine yeniden açıldı. Açılış için verilen davete, Feyenoord Semt Belediye Başkanı Fatih Elbay, Hollanda Türk Federasyon Başkanı Murat Gedik ve Yönetim Kurulu Üyeleri, HOKAF Başkanı Mustafa Duyar, JİLPAQ sahibi ve HOTİAD adına Faruk Halıcı, Hollanda Yozgatlılar Derneği Yönetim Kurulu Üyeleri, Hollanda Kayserililer Vakfı Başkanı Hasan Tekten, Alps Impex sahibi Bekir Karakoç, Türk Sivil Toplum Kuruluşu temsilcileri, işadamları, basın mensupları ve vatandaşlar katıldı. Uzun yıllardır Hollanda’da yaşayan ve 10 yılı aşkındır da Düğün Salonu organizatörlüğü yapan Yozgatlı Tahsin Özer, bugüne kadar elde ettiği tecrübeyi restoran alanında kullanmak isteyerek oğlu Sefa ve eniştesi Yalçın ile bu yola çıktıklarını ifade ediyor. İç dizaynı ve logosunda değişiklik

yapılan restoranın, en önemli ve iddialı çıkışı da, Erzurum’un ünlü Cağ Kebebı’nın Hollanda’ya uzman eller tarafından sunulmuş olması. Bunun içim özel girişimde bulunarak Erzurumlu uzman bir ustayı bünyelerine katan Meydan Restoran sahipleri, Türk ve Hollandalı müşterilerimize usta aşçılarımızın özel hazırladığı cağ kebabını sunmaktan gurur duyuyoruz. Güler yüzlü personelimizle her zaman müşterilerimizin hizmetindeyiz” diye açıklamalarda bulundu. Piyasaya “MD” olarak iddialı bir şeklide girdiklerinin altını çizen Tahsin Özer, “Meydan’ı bir marka olarak ülke geneline şubeler hâlinde yaymak istiyoruz. Her iki yılda bir, farklı şehirlerde Meydan Restoran’ın şubelerini açmayı hedefliyoruz. Öncelikli ağırlığımız Rotterdam olacak ve buradan Türk mutfağının eşsiz tadlarını uzman kadro eliyle bütün Hollanda’ya sunacağız. Bulunduğumuz alan, Rotterdam’ın en işlek caddelerinden biri olan Bijerlandselaan’ın tam meydanında. Restoranımız da ismini bu meydandan almakta. Teras müsaademizi aldık. Rotterdam’ın o çok kültürlü yapısından da istifade ederek, başta kahvaltılarımız olmak üzere Meydan’a has yemekler ve özellikle Cağ Kebebı’nı ülkede

İslamofobi, İslam ve fobi kelimelerinin bir araya gelmesiyle oluşan bir kavramdır. Fobi, “İslamofobi” denildiğinde, nefret, tiksinmeyi içeren ve İslam’a karşı tahammülsüzlük noktasına varan bir duygu hâlinden bahsediliyor demektir. İslamofobi kavramının anlamsal olarak doğru kullanılmadığını düşünüyorum. İslam ve fobi (Phobia) kelimesi yan yana getirilerek insanlarda oluşturulmak istenen algı, İslam’ın korkulacak bir din olduğu yaklaşımını benimsetmektir. İslamofobi kavramı 1990’lı yılların başında İngiltere’de kullanılmaya başlanmış. Modern çağda kitleler, siyasi, dinî ve ekonomik menfaatler uğruna görsel ve işitsel medya tarafından yönlendirilmekte ve arzu ettikleri neticeye kolaylıkla ulaşabilmektedirler. Psikoloji biliminden faydalanılarak kitleler üzerinde olumsuz algı oluşturulmakta ve insanların o doğrultuda şartlanmaları sağlanmaktadır.

yaşayan insanlarının damak zevkine sunacağız. Şimdiden müşterilerimizin büyük bir bölümünü farklı kültürden oluşan insanlar oluşturmakta. Bu özel günümüzde bizleri yalnız bırakmayan eş-dost, müşterilerimize sonsuz teşekkürler”. 2014 yılından beri bölgede hizmet veren Meydan Restoran, kalite, temizlik, ev yemekleri tadındaki seçenekleriyle ve güler yüzlü personeliyle bir marka olma yolunda kendinden emin adımlarla ilerliyor. Haber-Fotoğraflar: Adnan Şahin

«

yunus322@hotmail.com

Nitekim 2010 yılında Time dergisinin yapmış olduğu bir anket sonucuna göre İslam karşıtlığının oluşmasında medyanın etkisi ortaya çıkmıştır. İlginç olan ise, bu ankete katılan Amerikalıların % 62’si hayatları süresince hiçbir Müslümanla karşılaşmadıklarını ifade etmiş olmalarıdır (Moustafa Bayoumi, “Fear and Loathing of Islam” The Nation, July 2/9, 2012, s.12.) Kısa bir süre önce sosyal deney olarak Hollanda’da İncil’in kapağını Kur’an ile değiştirerek, sokaktaki insanlara içinden Kur’an ayetleri okuyormuş gibi yapılarak tepkileri ölçülmüştü Genel olarak herkesin tepkisi Kur’an’ın katı, fakat İncil’in daha kucaklayıcı bir yaklaşımı olduğu yönündeydi. Kur’an ayetleri zannettikleri sözlerin İncil’den alıntı olduğunu anladıklarında çok şaşırmışlardı. Yapılan bu sosyal deney Time dergisinin yapmış olduğu anketin sonuçlarını destekler nitelikte. Tarihî sürece baktığımızda bu anlayışın ortaya çıkmasına zemin oluşturan birçok sebep olmakla birlikte 11 Eylül olayı ile Müslümanların gerçek kimliklerinin önüne set çekilmiştir. Her olumsuz eylemde asıl suçlular ortaya çıkarılmadan olay Müslümanlara mâl ediliyor, İslam’da bir insanı öldürmenin bütün insanlığı öldürmekle eşdeğer olduğu bilindiği hâlde Müslümanlık kisvesine bürünmüş başka örgütlerin bu işi “Allah-u Ekber” nidalarıyla yapıyor olmaları, İslam dinini gerçek anlamda bilmeyenler üzerinde olumsuz imaj bırakmaktadır. İslam’ın, faydadan çok zarar veren bir din olduğu ve göçmenlerin Avrupa toplumu için büyük bir tehdit olabileceğini savunan entelektüeller de bu anlayışın yayılmasında ve

gündemde tutulmasına katkı sağlamışlardır Böyle olmakla birlikte yakın çevrelerindeki Müslümanlarla iletişim hâlinde olan ve onların olumlu davranışlarıyla karşılaşan gayrimüslimlerin, IŞİD ile aynı zihniyete sahip olamayacaklarını düşündüklerinden, İslam’ı araştırmaya başladıklarını ve Müslüman olmaya karar verdiklerini okuyor ve duyuyoruz. Kanaatimce, İslamofobi kavramı nefret söylemi kapsamında değerlendirilmesi gerekir. Çünkü bu söylemin doğurduğu sonuçlara bakacak olursak insanların sadece dinînden dolayı küçük düşürüldüğünü ve ötekileştirildiğini görmekteyiz. Bu kavramın Müslümanlara karşı retorik bir nefret söylemini aşarak okul, cadde, iş alanlarında fiziksel şiddete dönüşen somut bir eylem hâline dönüştüğüne şahit oluyoruz. Peki İslam karşıtlığını azaltmak için Avrupa’da yaşayan Müslümanların yapabilecekleri nelerdir? - Müslümanların, gayrimüslimlere karşı insanî ilişkilerinde hassas ve seviyeli davranmaları gerekmektedir. İslam’ın çizmiş olduğu toplumsal ahlâk kurallarının dışına çıkılmamalıdır. Her olumsuz eylemin şahıslardan çok İslam kimliğine zarar verdiği düşünülmelidir. Müslümanlar taşıdıkları sorumluluğun farkında olmalı, haklı iken haksız konuma düşmemek için mantıklı hareket etmelidirler. -İslam’a karşı olumsuz yaklaşımların olduğu ortamlarda, İslam’ın yeterince doğru bilinmediğinden dolayı bu yaklaşımların var olduğu düşünülerek ılımlı yaklaşılmalıdır. -Müslüman kuruluşlar, bulundukları Avrupa ülkelerinde sosyal ortamla daha çok iç içe olmalı ve farklı aktiviteler düzenleyerek ön yargıların kırılmasına katkı sunmalıdırlar. -Müslümanlar dinlerini gerçek anlamda öğrenmeli ve örnek olmalıdırlar.

“İslamî kuruluşlar bulundukları Avrupa ülkelerinde sosyal ortamla daha çok iç içe olmalı ve farklı aktiviteler düzenleyerek önyargıların kırılmasına katkı sunmalıdır”


maandblad/aylık gazete doğuş nr. 231 - Ekim/Oktober 2017

04 haber 06 nieuws

Huzur İklimi

info@compasscare.nl

Esma Küçük

Aldatan Eşin Psikolojisi Erkekler aldatırken ya da aldatmasının orijinalinde hep cinsellik var ya da cinselliğin dışında yeni bir heyecan ve arayış var. Yeni birini keşfetmek, yeni birini tanımak, yeni birini elde etmek var. Kendini biraz daha farklı tanımlamak; güç ve iktidar sahibi gibi hisseder, başkası tarafından beğenildiğini hissetmek, kendini güçlü, büyük ve yüce hisseder. Bunu sürekli devam ettirmek ister, tekrarlamak ister. Bir başkası tarafından daha beğenebilmek ister. Kendini önemli, başarılı, yetenekli, şeytan tüyü olan bir erkek olarak hatta bir gurur vesilesi olarak bahseder. Ne kadar çok bayan elde ettiğini hissediyorsa, o oranda da cinsel iktidar sahibi olduğunu düşünür. Aslında her seferinde “ben erkeğim, ben erkeğim” demeye çalışan bir erkek görürsünüz. Kimse “erkek misin?” diye sormaz elbette. Kendi kendine deyim yerindeyse “erkek oluşumunu” kendi kendine sürekli tekrarlar. Her ilişkiye girdiğinde erkek olduğunu yeniden hatırlar, bu onun iç dünyasıyla ilgili bir takım çatışmaları da anlatır... Doğasında bir diğerini elde etmek, score yapmak ve bununla omnipotent, yani tüm güçlü özgüvene sahip olmak ister, güçlülüğe erişmek ister. Aldatan erkek bunu gururla anlatır ta ki yakalanıncaya kadar. Yakalandığı anda ağlamak, yalvarmak, karşı tarafı kayıp etmemek için “şeytana uydum, hata yaptım” diyerek eşini bastırmaya çalışmak ister. Maalesef toplumsal değer yargılarımız da, erkeğin böyle hareket etmesini onaylar. Yakalanmazsa eğer görülmezse, gözden kaçırırsa sorun değil “elinin kiridir” denilir. Aldatan kişilerin çoğu çocukluk dönemlerinde sevgisiz bir ortamda büyümüş ve sağlıklı bir aile yapısına sahip olamamıştır. Ve bu kişiler yetişkin bir birey olduğunda da kendi ilişkilerindeki ya da evliliklerindeki duygusal boşlukları da, “heyecan” ve “cinsel tatmin duygusu” ile doldurmaya çalışırlar. Özellikle bağımlı narsist kişilerde ve depresyonda olan erkeklerde aldatma fazla görülür. Ayrıca, yalnız kalma ve özgüven korkusuna sahip kişiler de aldatmaya meyillidir. Temelde kendini değersiz hissetmeler, belli aralıklarda geçici değer görmeler ile bunu kapatmaya çalışmak yerine psikoterapi almak en sağlıklıdır.

Aldatan eşi yakalamak için ipuçları Aldatmaya yakın olan bir insan porno dergilerine bakar, kadınlara çok dikkatli bakar. Bir insan hayal dünyasında karşı cinsle ilgili fazla fantezi kuruyor ve bu konuyla ilgili Google’ dan çok bilgi okuyorsa, dış dünyada nasıl tanınırsa tanınsın, bir müddet sonra mutlaka fire verecektir. Çünkü kişinin önce hayal dünyası hazırlanır, sonra eyleme geçilir. Bu sebeple fanteziler, cinsel aldatmanın başındaki aşamalardır. Bu konuda çok konuşan ve gereğinden fazla hayal kuran eşlerin riski daha fazladır. - Evde olduğu zamanlarda telefonuyla daha çok zaman geçirmesi. - Cep telefonunu yanından hiç ayırmaması - Tuvalette telefonuyla çok uzun kalması - Daha fazla para harcamaya başlaması. - Zamansız banyo yapıp çamaşırlarını değiştirmesi. - Eve sık sık geç gelmesi. - Sürekli iş yemeklerine ve şehir dışı gezilerine çıkması. - Evlilik yüzüğünü takmaması veya iş yerinde unutması. - Daha önce denemediğiniz yeni cinsel fantezilerinin olması. - Cinsel performansında azalma olması. - Telefonundaki arama listesini ve mesajları sürekli silmesi. - Aldattığına dair sorduğunuz sorulara “Ne alakası var, ben seni asla aldatmam, yok artık, daha neler” gibi kaçamak cevaplar vermesi. - Cep telefonuna şifre koyması ve ortalıkta bırakmaması - Sürekli kafası karışıktır ve dalgınlık belirtileri göstermesi - Duygusal inişleri ve çıkışları kuvvetli yaşamaya başlaması - Hafta sonu ek çalışma saatlerinin eklenmesi. - Ön koltuk ayarının sürekli olarak arabaya binen birisi tarafından değiştirilmesi. - Afrodizyak etkisi olan gıdaları tüketmesi - Tanımadığınız, duymadığınız bir çocukluk arkadaşının ortaya çıkması - Sosyal uyumumuzdan (arkadaşlardan ve aileden) uzaklaşması Kadın erkek ilişkisinde üç aşama vardır: Birincisi, arkadaşlık aşamasıdır. İnsani ilişkiler içerisinde giden süreçtir. İkincisi, sevgililik, üçüncüsü ise, cinsel beraberliktir. Aile saadetine zarar verecek böyle bir davranış , onaylanacak bir davranış değildir. Bir insan “hem evli kalırım hem cinsel olarak istediğimi yaparım” diyorsa evliliğe aykırı davranmış olur. Bu yanlış yaşayışı yüzünden er ya da geç bedel ödemek zorunda kalacaktır. Unutmayalım ki, dünyalık zevklerinin peşinde koşan insan, olgunlaşmamıştır ve asla mutlu olamaz. Esma Küçük (Psiko-Sosyal Danışman) Tlf: 00316- 17 59 29 70 info@compasscare.nl http://www.facebook.com/CompasscarePsikolojikDanışmanlık htttp://www.compasscare.nl

Dr. Hla Kyaw:

Myanmar’daki uygulanan bu soykırım için soruşturma başlatılmasını ve suçluları adaletin karşısına çıkarılmasını bekliyoruz”

Hollanda’da Arakan protestosu Hollanda’nın Lahey kentinde, Myanmar’da Arakanlı Müslümanları hedef alan şiddet olayları protesto edildi.

F

arklı sivil toplum kuruluşları tarafından Uluslararası Adalet Divanı (UAD) önünde düzenlenen gösteriye Avrupa Rohingya Konseyi (ERC) Başkanı Dr. Hla Kyaw başta olmak üzere kalabalık bir grup katıldı. “Arakan’daki soykırımı durdurun” , “Arakan Müslümanlarına yardım edin” ve “Arakan Müslümanlarını kurtarın” yazan döviz ve pankartlar açan göstericiler, Arakan’da

katledilen Müslümanların fotoğraflarını da taşıdı. Gösteride konuşan Kyaw, Arakan Müslümanları adına bu gösteriye destek veren herkese teşekkür etti. Myanmar yönetiminin Arakan Müslümanlarına soykırım işlediğini söyleyen Kyaw, “Bireysel ya da devletler olsun bu soykırımı durdurmak herkesin sorumluluğudur. UAD’nin acilen Myanmar’daki uygulanan

bu soykırım için soruşturma başlatmasını ve suçluları adaletin karşısına çıkarmasını bekliyoruz.” diye konuştu. Kyaw, Hollanda hükümetinin Myanmar yönetimine diplomatik baskı uygulaması ve medyanın şiddet olaylarına duyarsız kalmaması gerektiğini kaydetti. Gösteri, okunan dua ve Kur’an-ı Kerim ile son buldu. Haber: AA

«

Hanımeli Aşevi, birinci yılını kutladı Rotterdam’da geçen yıl 18 Eylül tarihinde görkemli bir açılışla Restoran sektöründe yerini alan Hanımeli Aşevi, geride bıraktığı birinci yılını kutladı. İşadamı Yahya Arslan ve ekibi, bir yılı geride bırakan Hanımeli Aşevi’nde, birinci yıl için küçük bir kutlama yapıldı. Kutlamaya tevafuken katılan misafirler de bu mutlu güne ortak olmaktan memnun olduklarını ifade ettiler. İşletmeci Yahya Arslan bir yılı değerlendirirken “Bir yıl içerisinde verdiğimiz hizmetle ülke genelinde tanınan bir yer ve âdeta bir ‘marka’ hâline geldik. Bunda herkesin katkısı var. Bizleri hiç yalnız bırakmayan bütün dost ve müşterilerimize teşekkür ediyorum. Hep birlikte

daha nice yıllara esenlik içerisinde ulaşmayı diliyorum” dedi. Birinci yıl kutlama merasiminde müşteriler ve davetliler, sürpriz bir şekilde kanun ve ney eşliğinde sevilen müzikleri de dinleme şansı buldular.

Aileye yönelik ev yemekleri ile kendine özgü bir konsept oluşturan Hanımeli Aşevi’nde kadınlardan oluşan aşçı grubu ile, her gün sabah 09:00’dan akşam 22:00’ye kadar kahvaltı dâhil çeşitli ev yemekleriyle hizmet veriliyor.

Software problemen in Windows verhelpen Componenten in uw computer vervangen bij upgrade Installeren van compleet ADSL of kabel internet pakket (UPC, KPN, Telfort, Ziggo enz.) Volledig thuisnetwerk installeren incl. backup functies Draadloos internet installeren of hulp bij storingen/klachten Antivirus Software DATA Recovery Online Backup LCD en Plasma TV reparatie Saratech PC Service geeft support aan alle versies van Microsoft: Windows 98/ME/2000/XP Vista/Windows 7 en Windows 8

SARATECH ICT Quintstraat 60 3083 JN Rotterdam Tel. +31 649 77 76 78 E-mail info@saratech.nl www.saratech.nl

Voor spoed kunt u ! 24/7 bellen 06 - 49 77 76

78


prizma 07 prisma

doğuş aylık gazete/maandblad

nr. 231 - Ekim/Oktober 2017

Murat Altun

S

Muştular

murat.7701@hotma´l.com

Allah’a yükselen sözler...

evgili Peygamber’imiz Hz. Muhammed’e (sav) atfen: “Ufku beyazında eser kızıl çizgiler/ Sırrı buğusunda gizem siyah gözlerin/ Sûr-u mu israfil’in dirilten, elimi Mesih’in/ Âb-ı hayat gönlüme füsun sözlerin.” ~~~~~~~~~~~~~~~~~~ Bu asırda elimize internet vd. sanal-dijital şeyler gibi bir takım oyuncaklar verildi. Teknoloji çok gelişti ve ışık hızıyla ilerlerken(!) ışıktan da hızlı olan ruhumuz maalesef geride kaldı.

Kızılderililer atlarına binip süratle yol alınca bir yerde durup “Ruhumuz geride kaldı, gelsin sonra devam ederiz” deyip, beklerlermiş. Bu durum modern insana ilkel bir inanç gibi gelebilir. Çünkü, “onun arabası var, güzel mi güzel/ bastımı gaza, gider mi gider/ (Ruh’un çokta bir önemi yok) (......)maalesef ruh’u(da)yok.” İşte bunun gibi ‘üslup’ ve ‘söz’ de modern çağda çok erişilip, kullanılmasına rağmen ruh’unu/özünü yitirdi. Sosyal medyada gezen ayetler, şiirler, hikmetli sözler; amel ve şuurdan bağımsız o kadar çok kullanılıyor ki, âdeta kuru sıkı tabancalar gibi kimseye etki yapmıyor. Çünkü hakkı verilmemiş, bedeli ödenmemiş hazır sözleri tüketiyoruz. Mesela, “Hamdım, piştim, yandım.” kısa, kafiyeli herkesin ağzından kolayca çıkan bir söz. Ama kendini bilen herkesin söyleyemeyeceği kadar derin, acı/yakıcı ve temsil edemeyeceği bir söz değil mi?.. Rabbimiz; “yapmadığımız hâlde başkalarına ettiğimiz nasihatlerden dolayı nefret ettiğini” haber veriyor. Erdemli konuşmak, edebiyat yapmak, sözlerin en güzelini seçmek dahi, salih amelsiz Allah’a erişmiyor: “En güzel sözler Allah’a yükselir. “Onu da salih ameller yükseltir.” buyuruyor rabbimiz. Günümüzde özellikle Türkiye’den örnek verecek olursak; siyasiler, TV. oyuncuları ve futbol yorumcuları dahi kendi mesleğiyle hiç ilgisi olmayan terimler ve aşırı iddialı kavramları kullanıyorlar. En çok tüketilenler: Dâvâ, onur, şeref, vatan bayrak vs...

Peygamber Efendimiz (sav) bir gün: “Annenize ve babanıza sövmeyin” buyurdular. Ashab-ı da: “Hiç insan kendi ana-babasına söver mi ya Rasulallah” deyince; Efendimiz (sav) “Siz başkalarının anasınababasına sövdüğünüz zaman onlarda sizin ana-babanıza söver. İşte bu kendi kendinize (anababanıza) sövmektir” buyurdular. Veya tam tersine, muhatabıyla tartışırken özürle dâhi telafisi olmayan hakaretleri savuruyorlar: “alçak, hain, kalleş, şerefsiz gibi..” Avukatlık dönemlerinden tecrübeyle Rauf Denktaş, hakaretin ne kadar kötü sonuçlar doğurduğunu şöyle dile getiriyor: “Adliye/ mahkemeye gelen davacıların geliş sebeplerinin çoğu, sövme ve hakaretten oluşan sözlerdir” Efendimiz (sav) bir gün: “Annenize ve babanıza sövmeyin” buyurdular. Ashab-ı da: “Hiç insan kendi ana-babasına söver mi ya Rasulallah” deyince; Efendimiz (sav) “Siz başkalarının anasına-babasına sövdüğünüz zaman onlarda sizin anababanıza söver. İşte bu kendi kendinize(ana-babanıza) sövmektir” buyurdular. İşte “dil yarası” denilen onulmaz yara budur. İnsanın kendi başını yakar. Timur’la Bayezid’ın arasında geçen söz üslubunun, aşağılama ve hakaret sınırını aşması, iki orduyu birbirine kırdırıp koskoca Osmanlı Padişah’ının yenilmesiyle sonuçlanmıştır. (Bayezid’ın hakaret ederek Timur’u tahrik ettiği söylenir) Tarihte olduğu gibi bugün de diplomasinin, devlet ve milletler arasında ne kadar hayâti bir öneme sahip olduğunu görüyoruz. Başkanlık sistemi için girilen referandum sürecinde Rotterdam’da çıkan olayda, Türk Bakan’ın düştüğü durum ve darp edilen Türklerin çilesi, sanırım diplomasinin ne kadar güçlü olması gerektiğini anlatmaya yetecek acı bir tecrübedir. “Koca Yunus” diye boşuna dememişler ya… Sözleri su gibi akıcı kolay, berrak ve derin: “Söz ola kese savaşı/ Söz ola kestire başı/ Söz ola ağulu aşı/ Yağ ile bal ede bir söz.” En yukardakinden-aşağı (halka) varana dek herkes, Kurtlar Vadisi’nden Polat ve Memâti

havasında lügat patlatıyor, racon kesiyor. Bu argo tabirlerle şimdi yeni bir üslup ortaya çıktı. Bu da toplumun kişiliğini elveriyor. Bir insanın sözlerinden, onun hangi tahsil/ilim, kültür, ideoloji ve inanca sahip olduğunu, üslûbundan da hangi kişilik/karaktere sahip olduğunu analarız.

Fotoğraflarla Hollanda gündemi...

Gazetemizin Yayın Kurulu üyeleri toplandı

Her ay düzenli olarak bir araya gelen gazetemizin Yayın Kurulu Üyeleri, sezonun ilk toplantısını yaptılar. Genel Yayın Yönetmeni Adnan Şahin başkanlığında toplanan, Ergün Madak, Recep Soysal ve Zeynel Abidin Kılıç, yeni yayın döneminde yapılacakları yeniden gözden geçirdiler.

“Üslûbu beyan ayni’yle insan.” (Konuşma şekli, jest ve mimikleri ne ise ahlâkı/kendisi de aynen öyledir) vecibesi bize bunu anlatıyor. Hz. Muhammed (sav.) Efendimiz her konuda olduğu gibi, iş bu üslup konusunda da yegâne örneğimizdir. Sevgili Efendimiz insanlardan incinip kızdığı zaman dahi, hakaret ve rencide etmeden, aşırı dolayımı tercih edip, suçluya değil de kendi zâtına eksiklik(beleğaten)atfedip: “Bana noluyor ki bazılarını şu (yanlışlıkları)yapıyor görüyorum.” Veya isim ve sıfat vermeden: “Bazılarına noluyor ki şöyle şöyle yapıyorlar.” buyurarak “Allah’ın yoluna hikmetle ve güzel bir öğütle” çağırıyordu. İşte ses’in ve sözün gücü/etkisi yokluktan-varlık çıkaracak, var olanı da yok edecek kadar tesirlidir: Âlem yokluktan-varlığa başka bir şeyle değil bir tek sesle/söz’le erişti. Allah cc. “Ol” dedi, her şey oluverdi. Azgın olan insanlar da etkileyici bir tek sesle (sayhaten vahideten)helak oluverdiler. Yuhanna İncil’i de: “İlk önce söz vardı. Söz Tanrı’ydı ve söz insan olup aramızda yaşadı...” diyecek kadar söze uluhiyet atfediyor ve “insan olup aramızda yaşadı” demesinden de Hz. İsa’yı (a.s), “Tanrının onun cisminde tecelli etmesini” kastediyordu. Doğru olan tabi ki Cebrail’in Meryem annemize üflediği ruh’un neticesi, Allah’ın izniyle Hz. İsa’nın (a.s), can verme derecesinde diriltici bir nefese sahip olmasıydı. Sözün, sesin, usul ve üslûbun önem ve etkisinin nelere kadir olduğunu anlatmaya çalıştığımız şu noktada; işe yaramadığı bir istisnayı da; İsa’yı (a.s), gibi hastalara şifa, hatta can veren ulu zâtın çaresiz kaldığı durumu arz ederek bitirelim: Bir gün Hz. İsa (a.s),yukarı doğru canhıraş koşarak giderken bir adam O’na, “Ey yüce peygamber! Niçin böyle koşuyor, neden kaçıyorsun?..” diye sorarak önüne çıkar. Hz. İsa o adama der ki: “Çekil önümden çekil!.. kaçıyorum!. Ahmaktan kaçıyorum. Ben nefesimle hastaları iyi ettim. Ben nefesimle mezardan ölüyü dirilttim. Bu ses, bu nefes her şeye tesir etti de, bir tek ahmağa tesir etmedi ondan kaçıyorum.” Sözü(n) tesir ettiği özü güzel kullar cümlesinden olma dileği ile ◄◄

Hollanda Kitap Kulübü okumaya devam ediyor

Genel koordinesi İsmail Coşkun tarafından yapılan kulübün üyeleri her ay bir kitabı okuyorlar ve okunan o kitabın bir toplantıda analizi, tahlili yapılıyor. Uzun zamandır bu önemli, örnek girişimi ısrarla ve azimle devam ettiren kulüp üyeleri, okumanın insanda bıraktığı o güçle, o birikim ve donanımla hayata sarılıyorlar...

IFN Finans Network Etkinliği Amsterdam’daydı

International Finance Network (IFN) Başkanı İlgün Şahin ve BaşkanYardımcısı Mehmet Tikiz tarafından organize edilen, Taxture Uluslararası Vergi Danışmanlığı ve Amicorp Grubu sponsorluğunda gerçekleştirilen buluşmaya T.C. Amsterdam konsolosları Akın Özden ve Üner Ülker, Türkiye ile iş ilişkisi bulunan veya Türkiye’ye ilgi duyan Hollandalılardan oluşan 70 kişi katıldı.

Hollanda Türk Federasyon hacıları döndüler

Hollanda Türk Federasyon’la kutsal beldelere giden hac kafilesi Hollanda’ya döndü. Den Haag Türk İslam Kültür Vakfı Başkanı Tahsin Çetinkaya ve ekibi tarafından havaalanında güllerle karşılanan hacıların mutlulukları yüzlerinden okunuyordu. Kafile Başkanı Ensar Kalemli sıkıntısız bir hac farizası yaparak döndüklerini ifade etti.

Kayıtlı ilk abonemiz Ufuk Çelik Türkiye’ye döndü

Maddî ve manevî her türlü fedakârlığı üstelenerek Millî Görüş davasında yıllarca hizmet veren Ufuk Çelik, kesin dönüş kararı alarak Türkiye’ye döndü. Başkanlığını da yaptığı Eindhoven Mevlana Camii’nde düzenlenen veda programında dostları onu yalnız bırakmadı. Ufuk Çelik, gazetemizin de kayıtlı ilk abonesiydi. Biz de onun bu kararının kendisi ve ailesi için hayırlı olmasını ve bundan sonraki hayatının gönlünce geçmesini diliyoruz...


maandblad/aylık gazete doğuş nr. 231 - Ekim/Oktober 2017

04 haber 08 nieuws

Bakış Açısı

elif_1705@hotmail.com

Elif Bayraktar

Yeni Nesil Meslekler... Gençler ve aileler için en zorlu süreçlerden biridir meslek seçimi. Bir kimsenin kendine temel çalışma alanı edindiği ve geçimini sağlamak için yaptığı sürekli işe “meslek” denilir. Tarih boyunca hayat serüveninde her insanın geçimini temin edebilmesi için yapığı uğraşlardır. Tarım, hayvancılık, sağlık, ekonomi ve eğitim yıllar boyu değişmeyen meslekleri barındırır içinde. Doktorluk, öğretmenlik ve mühendislik en çok bilinen ve çoğu zaman en popüler meslekler arasındadır. Bununla birlikte teknoloji alanında ise her geçen gün farklı meslek türleri ortaya çıkmaktadır. Yıllar öncesinde henüz telefon yokken telefon satıcılarından veya bu konu üzerinde uzman mühendislerden söz etmek mümkün değildi. Aynı şekilde internetin yayılmasıyla birlikte ‘internet kafe’ kültürü ortaya çıktı ve bu da bir meslek hâline geldi. İnsanlar gibi bazı meslekler de doğar, büyür ve ölür. İnternetin cep telefonları vasıtasıyla cebimize girdiği güne kadar yaşadı bu kafeler zinciri. Eskiden ‘Tüpçü’ diye anonslarla, tüp arabalarıyla tüp satan bir nesil vardı. Bu sektör de her eve kalorifer ve doğal gaz girdiğinden beri iflas bayrağını çekti. Soba üreticileri ve satıcıları, ufak esnaflar ve bakkallar... Yeni çağ, çoğu zaman beraberinde getirdiği ihtiyaçtan doğan yeni mesleklerle, eskiye dair var olan meslekleri yok etti. Bilgisayar çağındayız ve tabi ki bu çağın getirdiği yeni meslekleri de kanıksamak durumundayız. Sosyal medyanın çok kullanılmasından şikâyet ederiz. Lâkin hemen herkesin bu hengame içinde şiddetle vazgeçemediği bir platformdur burası. Eleştirmeni, politikacısı, öğretmeni, doktoru, evhanımı kısacası tüm insanları birleştiren ortak bir nokta. Ve en önemlisi reklam yapmak ve tanınmak için bulunmaz bir fırsat. Bunun doğal sonucu yeni meslekler arasında Youtube, blogger ve instagram’da popüler olma gibi çoğunluğu gençlerin geçim kaynağı hâline gelmiş bir sektörden söz edebiliriz. Ciddi anlamda buradan geçimini sağlayan bir çok insan var. Bu konuyla ilgili kendi bulunduğum çevrede ortaöğretim seviyesindeki kızlarla minik bir anket yaptım. Merak ettiğim şey şuydu: Genç-

lerimizin bu tarz meslekleri seçip seçmemeleri ve bu mesleklere bakış açısı. Öncelikle “hayal ettiğiniz meslek nedir?” dediğimde; bir çoğu “doktor, psikolog, pedagog ve öğretmen” diye cevap verdi. Üçte biri kararsızlar arasındaydı. Gerçekçilik gözüyle baktığımızda gençler yılların eskitemediği meslekleri seçmeye odaklanmış vaziyetteler. “Youtube veya instagram’da popüler olmak ister miydiniz?” sorusuna yarı yarıya “evet” cevabı aldım. “Hangi alanda tanınmak isterdiniz?” dediğimdeyse “günlük hayatım, cilt bakımı-makyaj ve birtakım ürünler satmak” cevapları geldi. Bu anketin küçük bir alanda yapılmış olduğunu ve sadece genç kızlara yönelik olduğunu tekrar hatırlatmak isterim. Anket sonucu ve benim gözlemlerime göre bu mesleklerin popülaritesi bir müddet daha devam edecek. Fakat teknoloji çağı sürekli yenilendiğinden, bir müddet sonra bu meslekler de tıpkı ‘İnternet Cafe’ler gibi yok olup gidecek. Gençlerin bu mesleklere merakı da karşılarında sürekli kendileri gibi gençleri görüp onlara özenmesinden ve kolay yoldan para kazanma isteklerinden kaynaklanıyor. Fakat yine de hemen çoğunun hayalinde eskimeyen meslekler yer edinmiş vaziyette. Yada aile baskısı da diyebiliriz buna. Çünkü ailelerin bir çoğunun Youtube veya blogger olmayı meslekten saydığını düşünmüyorum. Bununla ilgili de bir anket yapılabilir tabi. Gelelim en can alıcı noktaya: Genç kızlara sorduğum diğer bir soru da “Kur’an eğitmenliğini, İslamî ilimleri öğretmeyi meslek olarak tercih edip etmemeleriyle” ilgiliydi. Çoğu “daha önce hiç düşünmedim” dedi, ‘evet’ diyenler ve ‘hayır’ diyenler yarı yarıyaydı. Özellikle Avrupa’da yaşayan gençlerin bir çoğu bunu bir meslek olarak görmüyorlar bile. Türkiye’de ‘İmam Hatip Liseleri’ ve ‘İlahiyat Fakülteleri’ bu mesleği tercih edenlerin gidebileceği ideal okullar. Avrupa’da ise bu okullardan söz etmek pek mümkün değil. Bu sene Güney Hollanda bölgesinde İmam Hatip Lisesi denginde, Açık Öğretim İmam Hatip Lisesi adı altında Millî Görüş’e bağlı bir okul açılacak ve eğitime başlanacak. Ailelerin yönlendirmesiyle bu okullara gitmek isteyen öğrenciler var. Fakat çok yaygın değil. Lâkin şu da bir gerçek ki, burada kaliteli, iyi eğitim almış Kur’an eğitmenlerine ve İslamî ilim veren kişilere ihtiyaç çok fazla. Bu sebepten gençlerimizi bu mesleğe yönlendirmemiz hem kendileri hem toplum için de çok faydalı olacaktır diye düşünüyorum. Her ebeveyn çocuğunun kariyer sahibi olmasını, güzel bir meslek sahibi olmasını, iyi para kazanmasını ister. Dünya için çocuklarımız adına istenecek en güzel isteklerden biridir bu. Dünyalık menfaatlerin yanında bir de ahiret adına çocuklarımızın kazanacağı iyi mesleklere sahip olmaları dileğiyle..

RAADSMAN BİLGİ EDİNMEYE, FİKİR DANIŞMAYA İHTİYACINIZ MI VAR? O HÂLDE BİZİ ARAYINIZ! Vergi Formu - İtiraz dilekçesi-- Oturum/istek müracaatı - UWV, SVB, WWi vs. muamelerinde - Resmî işlem takibatı - Evinize veya iş yerinize gelen sizi meşgul eden bütün resmi evraklarda ilk yardım. Tel: 06 17566608- mail: raadsmann@gmail.com

Sağlığa farklı bir bakış

“Online danışmanlık hizmeti almak isteyenler, telefon yolu ile Çarşamba ve Cumartesi günleri saat 16.00 18.00 arasında arayarak bu hizmetten faydalanabilirler”

İbn-i Sina Sağlık Danışmanlık Merkezi hizmette Kutu kutu ilaç içiyor, iyileşemiyorsunuz... Kanser teşhisi aldınız, hayatın sonu mu? Büyük bir eksikliği giderecek, şifa bekleyenlere yol gösterecek bir anlayışla temelleri atılan ve Temmuz ayı içerisinde resmî kuruluşunu gerçekleştiren ve yoğun bir katılımla tanıtımı yapılan İbn-i Sina Sağlık Danışmanlık Merkezi bu alanda bir ilk’i oluşturuyor.

İ

bn-i Sina Sağlık Danışmanlık Merkezi Genel Koordinatörü Hasan Koç ile oluşum ile alakalı kısa bir söyleşi gerçekleştirdik. Kurumunuzu kısaca tanıtır mısınız, neden böyle bir oluşuma gerek duyuldu? İbn-i Sina Sağlık Danışmanlık Merkezi Hollanda Rotterdam merkezli olarak kurulmuş olan ve insanlara sağlık alanında danışmanlık hizmeti veren bir kurumdur. Sağlıklı olmak ve sağlıklı kalmak insan hayatındaki en önemli husustur. Bugün çocuğundan yaşlısına, hemen herkes hastadır ve bunca hastane, bunca doktor ve torbalar dolusu ilaca rağmen insanlar iyileşememektedir. Halbuki asıl olan hastalık değil, sağlıktır ve şifadır. Kurumumuz doğru tedaviler ile gerçek şifaya nasıl kavuşulacağı hususunda insanları en geniş ve doğru bir şekilde bilgilendirmeyi temel vazife olarak görmektedir. “ÇARESİZ DEĞİLSİNİZ!” İbn-i Sina Sağlık Danışmanlık Merkezimiz özellikle kanser konusunda geniş bir bilgilendirme potansiyeline sahiptir. 2020 yılı itibari ile her iki kişiden birisi kanser

olacaktır. Kanser herkesin korkulu rüyası olmuştur. Belki yarın, belki daha yakın bir zamanda, bu yazıyı okuyan bir insanımıza veya yakınına kanser teşhisi konulacaktır. Kanser denildiği zaman bu hem hasta için hem ailesi için yıkım ve yolun sonu anlamına gelmektedir. Merkezimiz dünyadaki onlarca farklı ve etkili kanser tedavileri konusunda geniş bir bilgilendirme ağına ve bağlantılarına sahiptir. Kansersiz Hayatlar projemizde bizden destek almak isteyen herkese kanserden nasıl korunulur ve kalıcı tedaviler için neler yapılabilir hususlarında özel paketler sunulmaktadır. Kanser mutlak ölüm demek değildir ve hangi evresinde olursa olsun tedavi için her zaman umut vardır. Gerek Hollanda, gerek Avrupa, gerek Türkiye, gerekse dünyanın farklı yerlerinde kanser tedavisi uygulayan bir çok uzman doktor ve tedavi merkezleri ile olan bağlantılar ile insanlara bir umut kapısı aralamak ve yeniden sağlıklarına kavuşmalarına vesile olmak bizim için en büyük mutluluktur. Ayrıca Kanser ile birlikte en çok yaygın olan belli başlı hastalıklarda da gerek danışmanlık, gerekse

beslenme destek programı ile hastalara yardımcı olunmaktadır. Danışmanlık hizmeti verilen alanlar Kanser, Şeker, MS, Otizm gibi hastalıklarda hem danışmanlık hizmeti, hem de beslenme destek protokolü hizmeti verilmektedir. Beslenme her şeyin başı Bütün hastalıkların temelinde % 90 beslenme problemi yatmaktadır. Yanlış beslenme, yetersiz ve dengesiz beslenme ve özellikle zararlı gıdalar ile beslenme alışkanlıkları sonucunda hastalıklar çocuk yaştan itibaren kapımızı çalmaktadır. Artık kalp krizi yaşı 12’ye kadar indi. Doğru ve sağlıklı beslenme her tedavinin başlangıcıdır. Tıbbın bu temel ilkesinden hareket ile kurumumuz internet sitesi üzerinden % 100 doğal, el yapımı, ürünleri insanların hizmetine sunmaktadır. Ayrıca sağlıklı ve doğal el yapımı ürünlerden sürekli olarak indirimli faydalanmak isteyenler, özel üyelik sistemi ile bu avantajı kazanabilirler. Üyelik ve avantajları hususunda detaylı bilgi almak için web sitemizi ziyaret edebilirler. www.avicennah.com Doğuş Haber Merkezi

«

Polis, Zeki Yumuşak cinayetiyle ilgili yardım istedi Hollanda’da 6 hafta içerisinde öldürülen 5 işadamından biri olan Zeki Yumuşak’ın silahlı saldırı sonucu hayatını kaybetmesinin ardından Rotterdam polisi yaptığı incelemelerde olayla bağlantısı olduğunu düşündüğü çeşitli bulgulara rastladı. Polis, konuyla ilgili vatandaşlardan yardım istedi. Hollanda’da 6 hafta içerisinde cinayete kurban giden Türk işadamlarından biri olan Zeki Yumuşak’ın cinayet zanlılarının bulunması için vatandaştan yardım istedi. Opsporing verzocht programında ele alınan Yumuşak’ın cinayeti canlandırıldı ve polisin elde ettiği detaylar kamuoyu ile paylaşıldı.

Polis, Zeki Yumuşak’ın saldırıya uğradığı yere bilinçli olarak çağrıldığı ve gelir gelmez bir kaç el ateş edilerek öldürüldüğünü belirtti. Aynı gün olayla bağlantısı olduğu düşünülen biri Rotterdam diğeri ise Den Haag’da yanmış halde bulunan iki aracın tespit edildiği aktarıldı. Yumuşak’ın saldırıya uğramadan hemen önce üç kişinin olay yerinden geçtiğini mobeselerde gördüklerini ifade eden polis, bu kişilerin polisle irtibata geçmesi istendi.


perspektif 09 perspective

doğuş aylık gazete/maandblad

nr. 231 - Ekim/Oktober 2017

Abdülkadir Erbalcı:

“Öğrencilerimizin, zamanın en güvenilir, en bilgili, ihlaslı ve samimi Müslümanlar olarak yetişmesi için hep birlikte gayret edeceğiz”

Halil Yanar

hm_yanar@hotmail.com

Gitsek mi İyi Kalsak mı?! Bilemedim... IUR 2017-2018 Akademik Eğitim Yılı açılışını yaptı Rotterdam İslam Üniversitesi (IUR), 2017–2018 Eğitim-Öğretim yılının açılış programını 20. kuruluş yıldönümü ile birlikte gerçekleştirdi.

1

4 Eylül Perşembe günü Rotterdam İslam Üniversitesi (İUR), 20. kuruluş yıldönümünü, 20172018 Eğitim-Öğretim yılının Açılış programı ile kutladı. Akademik açılışa, Mütevelli heyeti Başkanı Dr. A. Erbalcı, ve diğer üyeler; Şeyh S. A. Al Hashimi (Birleşik Arap Emirlikleri Devlet Başkanı Dini ve Yargı İşleri Müşaviri), M. Erdebil, Sayın N. Çelenk, Sayın A. Kweens, IUR Murakabe Kurulu üyeleri, T.C. Rotterdam Başkonsolosu Sayın Sadin Ayyıldız, Hollanda İslam Federasyonu Başkanı Mehmet Erdoğan, Müslüman büyükelçiliklerinin temsilcileri, Hollanda üniversitelerin teoloji fakülte profesörleri ve Türk STK temsilcileri ile gerçekleşti. Resmî açılışı yapan Rektör Prof. Dr. Ahmet Akgündüz, sosyal toplum ve eğitim ile alakalı önemli şu mesajları verdi: ‘Hollanda’nın istikbaldeki Müslüman din adamlarının akademik eğitimlerinin verilmesinde önemli bir sosyal ve toplumsal vazife üstlenmeyi önemsiyoruz. İnanıyorum ki radikalizme karşı mücadele, korku ile değil, tek

yol olduğuna inandığım eğitim, araştırma ve bilime dayanmalı. Bu şekilde dinler ve kültürlerarası eğitimde, ve çok kültürlü bir toplumda sosyal ve dinî konuların araştırılıp tartışıldığı, bir araştırma merkezi olarak batıda önemli bir merkez olmayı hedefliyoruz’. Aynı zamanda Rektör, Rotterdam İslam Üniversitesi (İUR)‘nin bilimsel araştırma ve öğrenci değişimi açısından, uluslararası düzeyde yüksek eğitim kurumları ile işbirliği faaliyetlerini de dile getirdi. Mütevelli Heyeti Başkanı Dr. Abdülkadir Erbalcı sözlerine şöyle başladı: ‘Bugün Rotterdam’da bir güneş doğdu, bu güneş, 20 sene öncesinde de doğmuştu. Bu güneş sadece Hollanda’yı değil, inşallah tüm Avrupa’ya ışıklarını, nurunu gönderecek ve aydınlanmaya vesile olacak. Rotterdam İslam Üniversitesi çok önemli bir misyonla kapılarını Rotterdam’da öğrencilerine açtığından bu güne kadar bir çok hayırlı hizmete vesile olmuş, talebe yetiştirmiş, sesini duyurmuş ve en önemlisi de Müslüman insanın güzel bir temsilcisi olmanın sorumluluğunu

üstlenmiştir. Bugün yeni öğretim yılı sezonu açılırken, yeni başlayan ve devam eden öğrencilerimize hayırlı bir eğitim dönemi diliyorum. Bizler yönetim kurulu olarak her zaman bu üniversitemizin daha ileriye gitmesi konusunda elimizden gelen maddî ve manevî desteklerimizi inşallah devam ettireceğiz. Öğrencilerimizin de zamanımızın en güvenilir, en bilgili, ihlaslı ve samimi Müslümanlar olarak yetişmesi için hep birlikte gayret edeceğiz.’ Birleşik Arap Emirlikleri Devlet Başkanı Dini ve Yargı İşleri Müşaviri Hashimi yaptığı konuşmasında, ‘Rotterdam İslam Üniversitesi (İUR), Avrupa kıtasında akredite olunmuş ilk yüksek eğitim kurumudur. Bu Üniversite, eğitim, din ve ifade özgürlüğü çerçevesinde Hollanda Kraliyetine gurur ve değer katan bilimsel ve kültürel bir kurumdur’ dedi. Rotterdam İslam Üniversitesi, bu eğitim-öğretim yılında 50 yeni öğrenci ve toplam 300’den fazla öğrencisiyle eğitimine devam edecektir. Haber: Kaynak IUR

İndirimli satışlarımızı ve kampanyalarımızı takip edin! www.facebook.com/sahansupermarkten

«

Yine güzel bir izin sezonunu geride bırakarak döndük gurbet ellere... Memlekette “gurbetçi”, burada “yabancı” olarak yaşamaya devam etmeye... Bazen düşünüyorum da, “gitsek mi memlekete yoksa kalsak mı?” diye bir türlü çıkamıyorum işin içinden. Gurbetçi- yabancı ikileminde olduğumuz gibi yine iki arada bir derede kalıyorum aslında. Ben en iyisi kendimi fazla yormadan sadece bu sene gördüklerimi kaleme almaya çalışayım ve kararı size bırakayım... Yolculuk, arabada olsa uçak da olsa mutlaka bir zahmeti var. Memlekete uçakla inişimizdeki hava bizi, bu yaz muhteşem karşıladı. Masmavi bir gökyüzü pırıl pırıl bir güneş ve Atatürk Havalimanındayız. Tam memlekete kavuşmanın sevincini yaşarken pasaport kontrolündeki sırayı gördüm ve “eyvah” dedim. Kaçış yok tabi ki. Tam 2 saat 45 dakika sürdü. “Olabilir, bekleme her yerde olur” diyor gibisiniz ama gişelerin yarısından fazlası boş ve hizmet vermezken böyle bir bekleme bize biraz zor geldi. Yolun devamı Kayseri’ye arabayla. Yollar harika, tekerinize taş değmiyor. “Ama kardeşim, nasıl bir araba kullanış şekli böyle” anlamıyorum. Sanki, “trafikteyseniz başka kimseyi umursamayın” diye bir kural varmış gibi. Her an her şeyin olabileceği, sorumsuz ve pervasız bir araba sürüşümüz var ki sormayın gitsin. Sebebini bilmiyorum ama İstanbul- Ankara otobanında arka

arkaya park edip halay çekenleri de gördüm. Ankara çıkışında yolun ortasında birbirine sopalarla girenleri de. Ama yine söylüyorum “yollarımız harika…” Memlekette toplu ulaşım çok değişmiş. Son model otobüsler alınmış, klimalı harika arabalar ama hâlâ binerken kapının önüne yığılıp, birbirimize omuz atarak biniyoruz ya; ne deyim, bilmiyorum. Hastanelerimiz çok güzel olmuş. İlgi ve alaka oldukça iyi, tedavi masrafları derseniz o derece makul, odalar özelleşmiş. Tam gülümseyip “bu iş tamam” diyeceksiniz ki, sizi tedavi eden doktoru, torpili biraz daha ağır başka bir hasta yakını alıp gidiyor. Beklemek yine kaderimiz. Asansörde, ameliyattan yeni çıkan hastanın yanında, hastane çöplerini toplayan görevliyi de çöp arabasıyla görürseniz şaşırmayın. Bizim oralarda hiç enfeksiyon kalmamış, bulaşmaz korkmayın. Çok güzel yeşil alanlar yapılmış, masa sandalye o biçim. Ama nedendir bilmem, hepsinin altı ve üstü çekirdek kabuğu ve poşetlerle dolu. Demek ki âdet böyle. Aslında anlatacak çok güzel şeyler var ama ne hikmetse o güzellikleri gölgelemeye çalışanlar da hazır kıta bekliyorlar gibi. Çok güzel yemekler var örneğin... Ama sipariş için saygısızca önünüze geçmeye çalışanlar da. Son sistem para çekme makineleri da var, ama siz para çekerken sizinle beraber sırtınızda ekranı takip edenler de. Uyarıncaya fırçayı yiyorsunuz “ne var paranı mı yedik” diye. İşte böyle… Daha nice örnekler ve çelişkilerle kararsızlığımız devam ediyor. Şimdi siz söyleyin lütfen; “gitsek mi iyi kalsak mi?” Halil Yanar Beden Eğitimi Öğretmeni


maandblad/aylık gazete doğuş nr. 231 - Ekim/Oktober 2017

04 haber 10 nieuws

Mustafa Mullaoğlu:

“Ümmet derdi ile dertlenmeyen bizden değildir” buyuruyor Efendimiz. Millî Görüşçülerin dertleri var. Onun adı da ‘ümmet derdi.’ Allah bu derdi başımızdan eksik etmesin...”

Haber: Adnan Şahin

“Sizler bu ümmetin şerefi ve ümidisiniz”

Hollanda İslam Federasyonu’nun Genişletilmiş Bölge Yöneticileri ve Şube Yöneticileri Toplantısı gerçekleştirildi. Yeni sezonda bir araya gelen yöneticiler, çalışmaları yeniden gözden geçirdiler.

K

ısa adı NIF olan ve 700’ün üzerinde idarecisi, 7 bine yakın üyesi bulunan Hollanda İslam Federasyonu (Millî Görüş) yılda bir kaç kere idarecileri ile bir araya gelerek istişare toplantısı düzenlemekte. Bu toplantıda, yapılan faaliyetler tüm yöneticilerin huzurunda bir kez daha gözden geçirilir. Ayrıca yeni sezonda nelerin yapılacağı başlıklar hâlinde yöneticilere takdim edilir. Bu toplantıya bay ve bayan çok sayıda yönetici katılmaktadır. 10 Eylül 2017 tarihinde Leerdam “Het Dak” salonunda yapılan toplantıda yine gelenek bozulmadı ve önemli konular konuşuldu. Nihat Ulusoy’un sunumu ve Ali Rıza Yaman’ın kuran tilavetiyle başlayan programda önce Teşkilatlanma Başkanı Muhammed Başalan yoklama yaptı. Programda, IGMG Genel Başkan Başdanışmanı ve Avusturya Müftüsü Mustafa Mullaoğlu özel konuşmacı olarak hazır bulundu. BÖLGE BAŞKANI’NDAN DEĞERLENDİRMELER Bölge Başkanı Mehmet Erdoğan söz alarak yöneticilere hitap etti. Erdoğan öncelikle başta Arakan olmak üzere dünyanın değişik coğrafyalarında zulme uğrayan Müslümanlar ve tüm insanlığın kurtuluşu için dua ederek sözlerine başladı. Yapılan toplantının teşkilat için çok önemli olduğuna dikkat çeken Erdoğan “Bu toplantıda davamızın teşkilat çalışmalarını birbirimizle paylaşmak için,

motivasyonumuzu yükseltmek için, birbirimizle kaynaşmak için bir araya geliyoruz. Bu programın, günahların affına, sevapların çoğalmasına vesile olmasını diliyorum” dedi. Erdoğan, geçen sezonda yapılan faaliyetlerle alakalı kısa değerlendirmelerde bulundu. Millî Görüş Teşkilatlarının olmazsa olmazlarından olan “ev sohbetlerinde” çıtanın istenilen ölçüde yükseltilmediğine dikkat çekerek, yöneticilerin bu konuya ivme kazandırmalarını istedi. Mehmet Erdoğan, camilerde verilen eğitimlerin önemine değinerek, bazı camilerde eksik kalan bilhassa 13, 14 ve 15 yaşlarında çocuklara İslami ilimlerin verilmesi konusunda tüm camilerin bu yaşlara yönelik düzenlenen kurslara kalite getirilmesi gerektiğine işaret etti. Erdoğan, teşkilatlarda yeni atanan birim başkanlarına mutlaka eğitim verilip onların teşkilat çalışmaları konusunda donanımlı bir hâle getirilmesinin önemli olduğunun altını çizdi. ÇOK BAŞARILI BİR BÖLGE ÇALIŞMASI Erdoğan, IGMG’nin tüm Avrupa’da üç yıldır yapmakta olduğu ve bu yıl Nisan ayında yapılan “Buyurun Ben Müslümanım” adlı proje çalışmalarında Güney Hollanda’nın 36 bölge içinde en aktif en başarılı bölge olduğunu duyurdu. Bu çerçevede çok güzel bir çalışma yapan proje sorumlusu KİB Başkanı Hasan Hüseyin Göğüş ve ona eşlik eden gençlik teşkilatına ve

Mullaoğlu, “Rabbimiz bizi böyle bir davaya hizmetçi ettiği için, her şeyden önce bizi Müslüman olarak yaratığı için hep hamd edeceğiz. Çok hamd edeceğiz. Zira hamd kulluğun özüdür. Demek ki, doğru yolda devam ediyoruz. Rabbim onların sayılarını artırsın” kadınlar gençlik teşkilatına teşekkür etti. Bu çalışmanın esasen geç kalınmış bir çalışma olduğunu belirten Erdoğan, bu çalışma esnasında Hollandalı komşuları camilere davet ederek daha geniş bilgi verilmesi konusunda da bir çalışmanın öngörüldüğünü ancak bunu sadece birkaç cemiyetin yaptığına dikkat çekti. Erdoğan, “Oysa bu kendimizi ve davamızı daha iyi tanıtmak için iyi bir fırsattı. Biz kendimizi ve dinimizi onlara en güzel şekilde tanıtmalıyız ki “İslam” denildiği zaman “eşittir terör” algılanmasın. Bizim dinimizin şefkat ve merhamet dinî olduğunu mutlaka her yerde ve herkese her platformda tebliğ etmemiz gerekmektedir” diye konuştu.

ÇINAR CENAZE VAKFI’NA İLGİ BÜYÜYOR Erdoğan Yeni Çınar Cenaze fonunun son sene itibariyle bünyesine 900 adet yeni üye kattığını, bunun memnuniyet verici bir gelişme olduğunu, en acı günlerinde insanımızın yanında olup onların yardımına koşmanın çok önemli olduğunu belirtirken Çınar Cenaze sorumlusu Feyzi Aksoy’a teşekkür etti. Hac ve umrenin bu yıl da tam doluluk ile gerçekleştiğini belirten Erdoğan, Millî Görüş Hac-Umre biriminin sadece Hac-Umre değil aynı zamanda geziler ve diğer seyahatleri de düzenlediğini söyledi. Teşkilatların bu imkânı da çok iyi değerlendirmelerini istedi. 18 YILDIR TEŞKİLATIN GÖZÜ KULAĞI Başkan konuşmasında 18 yıldır teşkilatın gözü kulağı olan Doğuş Gazetesinin teşkilatlarda hak ettiği ilgiyi görmesi gerektiğinin altını çizerken gazeteye reklam bulmak dâhil, maddî ve manevî destek verilmesini söyledi. Başkan yıllardır dışa dönük Hollandaca olarak tebliğ çalışması yapan İslam Color’u, NIF’in

yeni bir birimi olarak açıkladı. Başkanlığına da Hollanda kökenli Müslüman Faruk van der Wele’nin getirildiğini duyurdu. Erdoğan önceki Gençlik Başkanı Dr. Bahri Bulut’a hizmetlerinden dolayı teşekkür ederek çiçek verdi. Bulut’un başkan danışmanı olarak görevinin devam edeceğini açıkladı. BİRİMLERDEN SUNUMLAR Toplantıda diğer birim başkanlarından bazıları kısa sunumlar yaparak çalışmaları hakkında bilgiler verdiler. Bunlar Teşkilatlanma Başkanı Muhammed Başalan, Gençlik Başkanı (Bu yıl atanan) Mustafa Aktalan, Kadınlar Teşkilatı Başkanı Nejla Erdoğan, Kadınlar Gençlik Teşkilatı Başkanı Büşra Kandemir ve Hollanda HASENE Başkanı Mehmet Yaramış kısa sunumlar yaptılar. Diğer birimler adına da kısa sunum yapan Muhammed Başalan onlar hakkında da kısa bilgilendirmeler yaptı. Başalan en son Kurban gönüllüsü olarak gittiği Zimbabwe’den bahsederek, oraya tek başına yıllar önce hicret eden bir Pakistanlı ailenin İslam’ı anlatmakta başarılarla dolu örnek hayat hikâyelerinden kesitler aktardı. Haber ve Fotoğraflar: Adnan Şahin

«


ekonomi 11 economie

doğuş aylık gazete/maandblad

nr. 231 - Ekim/Oktober 2017

Ahmet Yıldırım

Pusula

Ekonomi... Bir var, bir yok!..

D

oğuş Gazetemizin değerli editörü Zeynel abim, Hollanda ekonomisi ile ilgili yazımı 18 Eylül’den önce istedi. Kraliyet Günü (Prinsjesdag 2017) ise 19 Eylül’e denk geliyordu. Bildiğiniz veya takip ettiğiniz gibi Kraliyet Günü’nde, Hollanda’nın ekonomisi, siyasi istikrarı masaya yatırılıyor ve 2018 yılı ile ilgili tüm plan ve projeler ele alınarak yürürlüğe geçiriliyor. Zaman açısından bu yazım aslında 19 Eylül’den sonra yazılması gerekiyordu, zaten 20 yıldır hep bu Kraliyet Günü’nden sizlere başlıklar, bilgiler, detaylar aktardım. Geleneği bu kez bozmak zorunda kaldım. Olsun… Bu kez de benim tahminlerim, tavsiyelerimle ve beklentilerimle Hollanda ekonomisini ele alacağım. Zaten “ekonomi” kavramı beklentiler, tahminler ve icraatlar üzerine kurulmuştur. Eğer tutmazsa garanti vermiyorum, haberiniz olsun.

Bugünün tarihi ise 11 Eylül. 2001 yılında yaşananlar anılıyor, hatırlanıyor. İkiz kulelerin, uçakla nasıl yerle bir edildiğinin görüntülerini bol bol, tekrar tekrar seyrektik. “O gün” ve “sonrası” diye biliyor Amerikalılar dünyayı. Analizciler, borsacılar, yatırımcılar o gün şöyle açıklama yapmışlardı: “Bitti her şey bitti, yani Dünya borsası bitti, ekonomi bitti, yatırımlar bitti. Bu yıkıntının üzerinden Dünya kalkamaz” deniyordu. Yok, hiç de öyle değilmiş, yıkımdan sonra, tekrar inşa etmekte gayet de mümkünmüş. 2017 ekonomisi ve 2018 için beklentiler...

Toplam gelir beklentisi: 261 milyar Gider düzeyi ise şöyle: -Sosyal Güvence ödenekleri ve İş Pazarı -Sağlık sektörü -Eğitim, Kültür ve Bilim sektörü - Belediye ve eyalet Fonları -Güvenlik ve Hukuk sektörü -Devlet Borcu faizi -Silahlı Kuvvetler -Konut teşviki -Ekonomi ve Finans işleri -Uluslararası ilişkiler ve Yardım Fonu

78 milyar 73 milyar 36 milyar 25 milyar 11 milyar 7 milyar 8 milyar 3 milyar 5 milyar 13 milyar

Toplam gider beklentisi: 259 milyar Bilanço: Artı 2 milyar avro. Bu 2 milyar avro için politikacılar, “bu parayı nereye aktarabiliriz” diye âdeta birbirleriyle yarışıyorlar, proje üstüne proje, plan üstüne plan yapıyorlar. Hâlbuki bunu 14,5 milyon kişiye adilce dağıtsalar, yılda 145 avro ekstra herkesin cüzdanına yansır. Ve bunu biz nasıl ve nereye harcayacağımıza karar versek daha iyi olmaz mıydı? Daha demokratik bir çözüm olmaz mı? Hayatımız daha kolay olmaz mı? İşsizlik sayısı 465.000 kişi. İş pazarına katılım 8,5 milyon işçi İş katılımındaki cinsiyet oranı: Erkekler % 72 , kadınlar % 62. Orta ve yüksek eğitim (300.000 ve 276.000) görenlerin sayı 576.000. Eğitimine diplomasız son verenlerin sayısı: 17.000 Yabancı uyruklu kişilerin sayısı: 3,8 milyon Ortalama kişi başına düşen millî gelir seviyesi, yani yıllık alım gücü: 48.000 avro Avrupa Birliği’nin içindeki finansal durum, yani 28 ülke arasında zenginlik derecesi:

ahmethulya@live.nl

Hollanda ekonomisinde yılda ne kadar para dönüyor biliyor musunuz? Yaklaşık 710 milyar avro. Nüfus 17 milyon kişi. Gelir düzeyi şöyle: -Direkt gelir ve mülkiyet vergisi 76 milyar -Btw, accijns (benzine, sigara ve alkole) 82 milyar -Sosyal Güvence ve sigorta primleri 45 milyar -İşçiler sigorta primleri 58 milyar

Lüksemburg 1’inci, İrlanda 2’inci ve Hollanda 3’üncü. Sağlık primlerinin yine kişi başı yıllık 72 avro yükseleceği, ve Zorgtoeslag Yardımının dar gelirliler için yılda 130 avro yükselmesi b e k l e n i y o r. Diğer gelir düzeylilerin (brüt 21500’den fazla) bu durumdan çok zararlı olacakları bekleniyor. “Adil düzenleme, yükü paylaşma, sosyalleşme, sosyal devlet, demokrasi” herhâlde bu olsa gerekiyor. Ya ekonomik büyüme nasıl tahmin ediliyor? Devlet Planlama Bürosu’na (CPB) göre, 2017 yılı için % 2,4 büyüme beklenirken, 2018 yılı için % 2,0 büyüme bekleniyor Hani ekonomiler, beklentiler üzerine kurulurdu ya, tahminlerim bazen tutar, bazen de tutmaz! İşte görüyorsunuz ya (okuyorsunuz ya), cüzdanımıza tüm bu kararlar yansıyor ya, kimi zaman kimine ekonomi var, kimine de yok Ya da ekonomi bir var, bir yok. ◄◄

Oz&Er FOOD B.V.

Rooseveltstraat 39 2321 BL Leiden

E-mail info@ozener.com Tel. +31(0)71 - 589 09 99 Fax +31(0)71 - 589 20 26 www.ozener.com

vleeswaren Koç Et Mamulleri B.V.

Hikmet Gürcüoğlu

Adres Productieweg 48 2382 PD Zoeterwoude İleti: info@sancak.nl - Web www.sancak.nl Telefon +31(0)71 581 00 30


maandblad/aylık gazete doğuş nr. 231 - Ekim/Oktober 2017

04 mozaik 26 12 mozaïek

İbrahim Turgut - MİHENK

Peygamber âşıkları döndüler

“Hac, Millî Görüş ile yapılır”

ortaummet_45@hotmail.com

Cemaat Anlayışımız ve Taassub!..

etmeyi geciktiriyor. Bazı özel günlerde ziyaret etmenize rağmen karşılık bulmayınca, gitme arzunuz ve isteğiniz ortadan kalkıyor. Elbette bundan doğacak dinî sorumluluğun vebalini onlar çekecektir.

İslam’da “cemaat” kavramı denilince, lügatte şu ma’na anlaşılmaktadır: Herhangi bir yerde, bir araya gelme, toplanma veya özel mekânlarda bir araya gelmek. Mescitlerde, namaz kılmak için gelen ve imamın arkasında saf bağlayan kalabalığa denir.

Bütün bunlar, İslam’ın, Kur’an’ın ve Sünnetin ruhuna aykırı davranışlardır. Peygamberimiz bir hadislerinde, mümini şöyle tarif eder: “Mümin, insanları karalayan, lânet eden, kaba ve kötü sözlü, hayâsız birisi olamaz.” (Tirmizi: İyilik Bahsi)

Diğer bir anlamı ise: Aynı ideal ve aynı gaye etrafında toplanan ve bir disiplin içinde, kişilerin meydana getirdikleri organizasyona denilmektedir. Geçmişte var olan bu tür kurumların varlığı bilinmektedir. Ancak, gelişmiş değillerdi. Bugün içinde bulunduğumuz asırda cemaatler, son derece gelişmişlerdir. Her konuda veya fikirde farklı cemaatlerin oluştuğunu görmek mümkündür. Her birinin farklı savlarının bulunduğunu ve diğerlerinden daha gerçekçi olduklarını, her fırsatta insanlara deklare ediyorlar. Bu cemaatler, hem dinî ve hem millî (yerli) olarak, yaşamlarını sürdürmektedirler. Dinî anlamda var olan hayır kurumları, diğer yapılardan daha güçlüdür. Bunların faaliyetlerinde, maddî çıkar elde etme gibi bir amaca yönelik hizmetleri doğru değildir. Diğer kurumlar ise, dünyevî ve maddî endişeler üzerine kurulmuştur. Bunların faaliyetlerinde, kazanmak veya kaybetmek vardır. Ancak dinî cemaat ve kurumlarda, kaybetme endişesi yoktur. Hem bu dünyada ve hem ahiret hayatında kazançlı olduklarına inanmaktadır. Dinî cemaatlerin topluma yönelik yaptıkları çalışmalar, takdire şayandır. Yanlış olan, her cemaat kendini diğerlerinin üstünde görmesidir. Bunun takdirini Allah (c.c) yapar. İstikametleri, Kur’an ve Sünnet ölçülerine göre ayarlanmışsa, ne mutlu! Burada şu gerçeğin altını çizelim: Hayırlı işlerin yürütülmesi adına, bu tür kurumlar, yardım faaliyetleri kapsamında, toplum kesimlerinin alt gurup (düşük gelirli) insanlara da maddî destek sağladıklarını da unutmamak gerekir. Buraya kadar her şey güzel. Ancak, cemaat fikriyatını benimsemeyen insanları dışlamaları, İslam kardeşliğiyle yakından ve uzaktan hiç bağdaşmadığını söylemek gerekir. “Bizden olursan ihvan, başka bir cemaatten olursan düşman” ilkesini işletir bir biçimde, aralarına katıldığınız zaman hissedersiniz. Manalı bakışların ve mimik hareketlerinin, sizi rahatsız ettiğini hemen anlarsınız. Size karşı ön yargılı olduklarını hemen seziyorsunuz. Bu ise, bir araya gelerek hasbihâl

Hadisi şerifte “İNSAN” sözcüğüne dikkatinizi çekmek isterim... Sadece müminlere değil, diğer inanç guruplarına ve bütün insanlara aynı ölçüde davranılmasını, insanları karalamaktan, lanet okumaktan, kabalıktan, kötü sözlü olmaktan, hayasız olmaktan, menediyor. Mevzumuzla ilgili ayetler ve hadisler çoktur. Biz bu makalede, günümüzde canlı yaşanan bu tür hadiselere parmak basarak, insanların malumat sahibi olmalarını ve böyle bir olayla karşılaştıklarında, nasıl davranacaklarını en azında bilmelerine katkı sunmaktır. Özellikle Avrupa’dan bahsedecek olursak, yaşanan bu tür hadiselerin canlı şahidi olarak şöyle bir misalle anlatmak mümkün: Yukarda ifade ettiğim gibi, zaman zaman kendi cemaatimizin dışındaki cemaatleri ziyaret ederek hâl hatır sormayı, İslam kardeşliğimizin bir mecburiyeti olduğuna inanarak, ziyaretlerde bulunmayı, dava bilincimizin gereği olarak yapmaya çalışırız. Mescide namaza giriyorsunuz İmam yok. Sünnetler kılındıktan sonra, farza kalkıyorsunuz. İmamlık vasfını taşıdığınız için, dînen ve fıkhen sizin öne geçmeniz gerekirken, imameti size vermiyorlar, çünkü o cemaatten değilsiniz. Cemaatin içinden biri kalkıyor ve öne geçiyor. İftitah tekbirini alırken işin ehli olmadığını hemen anlıyor, fakat -cemaatten ayrılmak şık olmaz deyip-kılmakta olduğunuz namazın, olmadığını bile bile o şahsın arkasında namazı bitiriyorsunuz. Cemaat taassubunun, dînin önüne bilerek veya bilmeyerek geçtiğini görüyor ve üzülüyorsunuz. Oradan ayrıldıktan sonra, olmadığına inandığınız namazınızı, iade etmeniz gerekiyor.

NIF, hacılarını güllerle karşıladı Hollanda İslam Federasyonu iki kafile hâlinde gönderdiği hacılarını güllerle karşılayarak bir hac dönemini daha geride bırakmış oldu.

Hac Millî Görüş İle Yapılır” sloganıyla yaklaşık yarım asırdır hizmet veren IGMG Hac ve Umre Organizasyonu bir hac sezonunu daha başarıyla tamamladı. Avrupa genelinde binlerce hacıyı kutsal topraklara taşıdı. Her yıl verdiği güzel hizmetlerle gündeme gelen Milli Görüş Hac ve Umre Organizasyonu her seferinde edindiği tecrübeye yenilikler ekleyerek hacıların en iyi şekilde görevlerini yapmalarına imkân sağlıyor. Son birkaç yıldın Arafat çadırlarını klimalarla donatan Millî Görüş Hac ve Umre Organizasyonu hacılarına en iyi hizmeti sunmaktan geri durmuyor. Güney Hollanda 36 bölgeden oluşan bu teşkilatın 2 Hollanda bölgesinden biri oluyor. Güney Hollanda yıllık yaklaşık 200 hacı gönderme kontenjanına sahip. Güney Hollanda İslam Federasyonu Başkanı Mehmet Erdoğan ve Sosyal Hizmetler birim başkanı Süleyman Küçükuysal her yıl olduğu gibi bu yılda Amsterdam havaalanında hazır bulunarak hacıları güllerle karşıladılar. Gazetemizi bilgilendiren başkan Mehmet Erdoğan geçen hafta gelen 100 kişilik kısa kafile ve bu gün gelen 124 kişilik uzun kafile ile toplam 224 hacının sağ salim

evlerine döndüklerini söyledi. Yoğun bir karşılama yapıldığını belirten Erdoğan karşılamaya katılan ailelere teşekkür ederken henüz hacca gitmemiş olanların da bir an önce gitmelerini diledi. Erdoğan bu yıl kafile başkanı olarak giden Celalettin Bahadır ve hanımlar görevlisi Hamidiye Kaplan ve onları karşılamaya gelen Oss’lular ile günün anısına toplu resim çekindi. Yediden yetmişe her yaştan insanın ellerinde çiçek ve sevgi ve hasret belirten pankartlarla, hınca hınç doldurdukları havaalanı 4 nolu geliş salonunda; hacılar çıkış kapısında görüldükçe attıkları heyecan çığlıkları gerçekten görmeye değerdi. Hasretle yakınlarını kucaklayan hacılar ve yakınları oldukça duygulu anlar yaşadılar. Haber-Fotoğraflar: Adnan Şahin

«

de Optiek’ten memnun ayrılan bir müşterimiz daha...

Bütün bu olaylar, cemaat taassubunu göstermesi açısından keyfe kafidir. İslam kardeşliğine, cemaat olma anlayışına, aykırı davranışlar teşkil ettiğini bilmemiz gerekmektedir. Bir cemaatin çokluğu, onun haklılığını göstermez. Allah cümlemizi kendi muradına uygun davranmayı ve hayatını bu minval üzere, insanlığa hizmet ederek sonlandırmayı, böylelikle cennete dâhil olmayı nasip etsin!.. Amin!..


hayat 13

het leven

doğuş aylık gazete/maandblad

nr. 231 - Ekim/Oktober 2017

Kemerler sıkılacak

“Zorunlu sağlık sigorta katkı payı 2018 yılında 400 avroya yükseliyor”

2018 bütçesi dar gelirliler için fiyasko Açıklanan 2018 yılı bütçesi düşük gelirlilere fazla bir şey vaat etmiyor. “Milyonlar Notası” olarak adlandırılan 2018 yılı mali tasarısı açıklandı.

B

ütçe fazlasının yüzde 0.8 ve ekonomik büyümenin yüzde 2.5 olarak hesaplandığı tasarıya göre, işsiz sayısı 390 bine gerileyecek. Alım gücünün toplumun tüm kesiminde ortalama yüzde 0,6 düzeyinde artacak. Hollanda’da yeni yasama yılı her yıl Prens Günü yapılan kutlamalar çerçevesinde Kral Willem Alexander’in geleneksel açılış konuşmasıyla başlar. Açıklanacak bütçe planında düşük gelirliler için fazla iyimser bir tablo yok. Kaşıkla verdiklerini kepçe ile alacaklar. Düşük gelirlilerin ödemekte zorlandıkları Zorunlu sağlık sigorta katkı payı 2018 yılında 400 avroya yükseliyor. Önümüzdeki günlerde açıklanacak bütçe ile ilgili sızan bilgilere göre 2018 bütçesi ne vaat ediyor? Güvenlik… Yeni mali bütçede güvenliğe 116 milyon avro ek bütçe ayrılarak Hollanda istihbarat örgütü AİVD, Hollanda Ulusal Güvenlik ve Terörle Mücadele Koordinatörlüğü (NCTV) ve Terörle Mücadele Mükemmeliyet Merkezi güçlendirilecek. Eğitim… Son ayların en yoğun tartışması olan ve Hollanda tarihinde öğretmenleri ilk defa greve götüren maaşların iyileştirilmesi içinde adım atılıyor. Hükûmet 275 milyon avro eğitmenlerin maaşı için ek olarak ayırdı. 2018 Yılı yeni Mali bütçesinde yer alan diğer ekonomik göstergeler: 1- Zorunlu sağlık sigorta katkı payı 2018 yılında 400 avroya yükseliyor. 2- Sağlık sigorta primlerin yıl bazında ortalama 130 avro artacak 3- Ülke ekonomisindeki büyüme 2018 yılı için yüzde 2,5 olarak öngörülüyor 4- Yıllardır açık veren bütçe ilk defa

yüzde 0,8 oranında bütçe fazlası verecek 5- 2018’de işsizlik sayısı 390 bine gerileyecek 6- Herkesin alım gücü ortalama yüzde 0,6 oranında ilerleyecek 7- Hükûmet, alım gücü zayıf ve güçsüz olanlar için 425 avroluk ek bütçe ayırdı 8- Çalışan kesim en iyi iyileşmenin görüldüğü kesim olacak. Yüzde 0,7 oranında artacak 9- Sosyal ödenek ve ödenek alanlar ortalama yüzde 0,3 oranında alım gücü iyileşecek 10- Emeklilerdeki iyileşme ise yüzde 0,6 oranında olacak. 11- Vergi dairesine 75 milyon avro ek bütçe ayrıldı 12- 2 milyon avro ise insan tacirleri ile mücadele için ayrıldı.

Aboutaleb Türklerle barış sağlayamadı Rotterdam kentinde toplumun büyük bir kısmını oluşturan Türk vatandaşları ile yaşanan gerginliğe son vermek için bir araya gelen Belediye Başkanı Aboutaleb toplantıda beklediğini bulamadı. Hollanda’nın Rotterdam Belediye Başkanı Ahmed Aboutaleb, şehirde ve çevresinde yaşayan bazı Türklerle toplantıda bir araya geldi. Az sayıda katılımın olduğu toplantıda, Belediye Başkanı Aboutaleb masaları gezerek geçmiş faaliyetlerini ve gelecek planlarını anlattı. Toplantıya katılanlardan Halil İbrahim Karaaslan, AA muhabirine değerlendirmesinde, Aboutaleb’in kendilerini dinlemekten çok katılımcılara icraatlarını anlattığını söyledi. Karaaslan, “Türkleri bir araya getirmek yerine Hollanda’da gündemde ve daha önemli olan ırkçılık ve ayrımcılık ile alakalı aşırı

Süpermarket | Restorant | Kasap | Balıkçı | Fırın

sağcı Hollandalıların da bulunduğu bir toplantı yapmak daha iyi olurdu.” dedi. Toplantının amacına ulaşmadığını aktaran Doğukan Ergin de “Türkler, Mart 2017’deki genel seçimler öncesinde Rotterdam’daki gösteride yaşananlardan dolayı belediye başkanına hala kızgın ve tepkili. Onun için çok kişi katılmadı ve bu yüzden tek taraflı bir toplantı oldu.” ifadelerini kullandı. Öte yandan bazı katılımcılar toplantıya girişte üst araması yapıldığını ve salonda güvenlik görevlerinin bulunduğunu dile getirerek yetkililere tepki gösterdi. Denk’ten araştırma talebi Denk Partisi, Aboutaleb’in ülkede yaşayan göçmenlere karşı ayrımcı tutumu nedeniyle hakkında araştırma yapılmasını istemişti. Denk Partisi kurucularından Selçuk Öztürk, yaptığı yazılı açıklamada, Aboutaleb’in Türklere yönelik ayrımcı tutumu ve haddini aşan sözlerinden dolayı Rotterdam Belediye Meclisince bağımsız bir araştırma yapılmasını talep etmişti. Öztürk açıklamada, Mart 2018’de yapılacak belediye seçimleri öncesinde Aboutaleb’in Türklerle barışmak için bir girişimde bulunmasını samimi bulmadıklarını kaydetmişti. Mart 2017’deki genel seçimler öncesinde Rotterdam’daki gösteride yaşananları hatırlatan Öztürk, Aboutaleb’ten özür beklediklerini vurgulamıştı. Açıklamada Öztürk, “O gece, siyasi olsun veya olmasın, fikir ve görüş beyan etme özgürlüğünün ülkede herkes için geçerli olmadığını ortaya çıkardı. Aboutaleb’in sergilediği aciz tutumun sonucunda haksız gözaltılar, gösteri hakkının engellenmesi ve özgürlüklerin kısıtlanması gibi hukuksuzluklar yaşandı.” ifadelerini kullanmıştı.

Kalemdâr

oflaz-aliya@hotmail.com

Mehmet Şükrü Oflaz

HASBİHÂL

onları da kaybettik. Onlarda akıllı telefonlarla meşguller.

“Gölgesi Olmayan Çınar” başlıklı yazı hakkında ayaküstü birkaç kelam etmiştik. İhtiyarlarımızın örnekliğinin bitmek üzere olduğunu, gençlere yakışacak hareketlere bulaştıklarını ve akıllı telefonlara mahkûm olmaya başladıklarını anlatmaya çalışmıştım. Anlaşılmayan yerler vardı ise benim kabahatim. Belki de buradan biraz daha açarak devam edebiliriz...

Durum böyle, bizler nasıl bir yol takip edeceğiz. Bizlerde teslim olacak mıyız? Bunun cevabını verebilmeliyiz. Burada bize yardımcı olacak şey, bir davamızın, bir yolumuzun olmasıdır. Dert sahibi olmalıyız. Gerçekleşmesi için çabalamamız, ter ve gözyaşı akıtmamız gereken bir yolumuz olmalı. Yürüdüğümüz yola uygun bilgi ve ahlâk donanımına sahip olmalıyız. Göklerle ilişkimizi kesmemeli, bu ilişkiyi kesebilecek hâllerden ve araçlardan uzak durmalıyız. Bilmemiz gereken bir şey var ki, bu dünyaya yalnız geldik yalnız gideceğiz.

Geçenlerde şöyle bir hadis okudum; Resûlullah (aleyhisselâtu vesselâm) şöyle buyurdu: “Müslüman, harcadığı her şey için sevaba erer, ancak şu inşaat işi hariç.” (Buhârî,Marda 19, Da’avât 30, Rikâk 7, Temennî 6; Müslim, Zikr 12, Nesâî, Cenâîz 2). Dikkatimizi çekmesi gereken bir hadis. Şimdi bu hadisi sadece inşaat yapmaya hasredersek, püf noktasını kaçırmış oluruz. Biraz geniş düşünebilmeliyiz. Bu dünyada yaşıyor olmamızın omuzlarımıza yüklediği sorumlulukları, ahlâkı birinci sıraya koyarak yerine getirmeliyiz. Sorumluluk, yani mesuliyetimizi, ahlâkımızı, gerçekleşmesine bel bağladığımız davamızı bir kenara koyarak, inşaat işine girersek, kaybedeceğimiz ebedi hayatımızdır. Tamam, bunlar biraz afili cümleler, kabul. O zaman şöyle bir adım daha atalım ileriye... Sevgili Mustafa, İnsanın en kıymetli değeri özgürlüğüdür. Bu çağda pek çok değerimiz tehdit altında ama en çok özgürlüğümüz tehlike altında. Bilerek veya bilmeyerek buna biz de katkı sağlıyoruz. Arı duru bir zihnimiz yok. İşgal altında zihnimiz. Tepkilerimiz de o şekilde anlaşılır değil. Bu işgalin araçları var. Onların en başında sosyal medya ağları ve elimizde düşürmediğimiz akıllı telefonlar. Biraz abartıyor muyum ne dersin. Etrafımıza bakalım, bilinçli bir şekilde başını sosyal medya ağlarından kaldırıp, gökyüzüne bakabilen, bir elmayı cemal nazarıyla seyredebilen ve hayret edebilen bir kişi görebiliyor musun? İşte tam burada ihtiyarlarımız bize örnek olacakken,

Arkadaşım Mustafa, Bir de yazının dağınık olduğunu söylemiştin. Evet doğru, dağınık. Bam telini bulmak, işe yarar kelam etmek inan ki çok zor. Hayatın içinde nefes alabilecek alanlar çok az. O azlığın içinde nefesimiz bu kadarına yetiyor. Yukarda ki hadisi okuyup, kendimi o yanlıştan nasıl uzak tutacağımı düşünürken, zaman geçiyor. Tedirgin oluyor insan. Dağınık yazıyı, okuyanlar bir araya toplasın. O kadarını hak ediyor herhâlde... O günkü sohbetimizde söylediklerin hakkında bunları aklımdan geçirdim, şimdi yazıya döküyorum. Abidin abi her defasında “yazıları vaktinde ulaştırın” diye uyarıyor bizi. Biz bu işlerin erbabı değiliz. Ama cüret ediyoruz. Yazmaktan başka, kaçacağımız başka bir alan yok. Umarım meramımı anlatabilmişimdir. “Ağlarım, ağlatamam; hissederim, söyleyemem;/ Dili yok kalbimin, ondan ne kadar bîzârım!”

Açıkoturum

Aidiyet bir gönül meselesidir Geçtiğimiz günlerde oylanan Avrupa Parlamentosu Türkiye raporuna bir tepki de Avrupa Türk diasporasından geldi. Avrupa Türk diasporası, raporda Avrupalı Türkleri çok yakından ilgilendiren bir maddeyi gündeme getiren Türkiye raportörüne çok anlamlı bir cevap verdiler. Bir ülkeye aidiyetin pasaport veya kimlik kartı meselesi olmadığını, aidiyetin bir gönül meselesi olduğunu ifade ettiler. Konuyla ilgili Amsterdam merkezli

Türkevi Topluluğu’nun açıklaması şöyle: Kati Piri teklifini bizim vizyonumuzu da düşünerek bir kez daha gözden geçirsin. Etkisi altında kaldığı FETÖ ve PKK yandaşlarına bir kez olsun eleştirel baksın. Piri’nin aklından hiç çıkarmaması gereken başka bir gerçek ise, Avrupa’daki Türk diasporası sadece Türkçe konuşan topluluklarla sınırlı değildir. Mesele Türkiye ve hassaten Erdoğan meselesiyse o zaman bu sayının bir kaç kat arttığını, bayan Kati Piri üzülse de ifade etmek isteriz. Kati Piri’ye tavsiyemiz, gönül işlerine bulaşmamasıdır. Aidiyet bir gönül işidir. Pasaport veya kimlik kartı ile sınırlı değildir. Aidiyet, kontrol veya yasaklama ile sınırlandırılamaz.



yaşam ve inanç 15 leven en religie

doğuş aylık gazete/maandblad

nr. 231 - Ekim/Oktober 2017

“Hicret korkudan umuda, pasif direnişten aktif direnişe, bireysel davetten kitlesel davete, baskıdan ve eziyetten özgürlüğe, şirk site devletinin esiri olmaktan, İslâm devletinde bağımsız olmaya bir geçişti”

HİCRET ve MUHÂCİR H

icret “Hicret”; kişi veya kişilerin bulundukları yerden göç yoluyla, bir sebeple ayrılmaları demektir. (el-Isfehânî, Râgıb. el-Müfredât, s: 782) Bir şeyden veya bir yerden ayrılma, bir şeyi terk etme beden ile olabileceği gibi, dil ile veya kalb ile de olabilir. Nitekim bu anlamda Kur’an’da kullanılıyor. (Bak: Müzemmil 73/10. Nisâ 4/34. Meryem 19/46. Müdessir 74/5. Mü’minun 23/66-67) Bir âyette kalbi Allah’ın dışındaki şeylerden ayırıp yine O’na yönelmek anlamında kullanılmaktadır ki bu, Allah’a hicret (yönelme) ibadetidir. (Ankebût 29/26) Hicret bir yerden başka bir yere göç, hareket ise bütün bir kâinat hicret halindedir. İnsan da hicretle iç içedir. Bu açıdan insan hayatı da doğumdan ölüme doğru bir hicret, bir yolculuktur. *Büyük Hicret Ancak hicret deyince aklımıza Hz. Muhammed’in hicreti gelir. ‘Hicret’ tarihsel bir terim olarak Peygamberin ve Mekkeli Müslümanların milâdî 622 yılında Mekke’den Medine’ye göç etmeleridir. Fıkhî bir terim olarak da, küfür diyarından dinî maksat ve gayelerle İslâm diyarına göç etmektir. Tarihe iz bırakan en büyük hicret Hz. Muhammed’in hicreti ve en büyük muhâcir de Hz. Muhammed’dir. Çünkü onun hicreti sıradan bir göç değil, etkisi yüzyıllara yayılan, günümüze ulaşan ve Kıyâmete kadar devam edecek olan bir hicretti.

Bu nedenle onun Mekke’den Medine’ye gidişine göç etme, taşınma, kaçma, iltica etme demiyoruz. “Hicret” diyoruz. Zira başka hiç bir kelime onun bu eşsiz yolculuğunu asıl manası ve kapsamıyla ifade edemez. *Hicretin sebebi Âlemlerin Rabbi Allah (cc) âlemlere rahmet olan Hz. Muhammed’i son elçi olarak herkese gönderdi. O, peygamberlik hayatı boyunca insanları Tevhide, hakka, iyiye, güzele, insanlığa, adalete ve kullara veya eşyaya kulluktan Allah’a kulluk yapmaya davet etti. İnsanca yaşamanın, dünyada mutlu olmanın, ebedî kurtuluşun yollarını gösterdi. Dünya hayatını cennet gibi yapmanın, sonsuz cenneti kazanmanın nasıl olabileceği yaşayarak, anlatarak öğretti. Zulme, haksızlığa, zorbalığa, hırsızlık ve sömürüyü azaltmanın nasıl olacağını gösterdi. Ataların yanlış yoluna değil Allah’ın dosdoğru yoluna çağırdı insanları. Ama putlara, uydurma tanrılara, ya da nefsinin hevâsına tapanlar, atalarına tabi olanlar bunu anlamadı. Bu davetin sahibine ve bu daveti kabul edenlere düşman oldular. Onları sindirmeye, azaltmaya, eziyet ederek etkisiz hâle getirmeye çalıştılar. Peygamber (sav) Mekke’de İslâmî davetin önü kesilince çıkış yolları, bu daveti ulaştırabileceği insanlar aradı. Sonunda Medine’de bu ilâhî rahmete kapı açıldı. Allah’ın izni, Peygamberin işareti ile tarihsel hicret gerçekleşti. Hicret edenler, Mekke’de adi suç işleyen kimseler değillerdi. Kimse onlara “en kötü, zararlı, soyguncu,

haydut” diyemezdi. Tam aksine Peygamberin davetine uyanlar ahlâken daha iyi oluyorlardı. Ama onlar “Lâilâhe ilallah muhammedü’r RasûlüllahAllah’tan başka tanrı yoktur, hz. Muhammed O’nun elçisidir” diyorlardı. Bu sözü söyleyen değişiyor, Peygamber’e uyuyor, onun söylediklerini hayatına uyguluyordu. Mekke oligarşisinin çizdiği sınırın dışına çıkıyor, dahası kontrol dışı kalıyordu. İşte asıl problem bu idi. Bu sözü tasdik edip Müslüman olanlar; müşriklerin dinlerini, hayat sistemlerini, anlayışlarını, değer yargılarını, tasavvurlarını, dünya görüşlerini, atalarının dinlerini reddediyorlardı. Bu red ediş Mekkeli kodamanları, putçuluğu çıkara çevirenleri, bâtıl din anlayışıyla saltanat sürenleri rahatsız etmişti. *Hicretin anlamı ve sonuçları Hicret hem nebevî direniştir, hem de önce Mekke’nin fethine, sonra genel anlamıyla fethe giden yoldur. Bu yolculuk (hicret) ekonomik nedenlere dayanan yer değiştirme, daha rahat yaşamaya yöneliş, ya da başka diyarların zenginliklerinin çekici daveti de değildi. Hicret, korkudan umuda, pasif direnişten aktif direnişe, bireysel davetten kitlesel davete, baskıdan ve eziyetten özgürlüğe, şirk site devletinin esiri olmaktan, İslâm devletinde bağımsız olmaya bir geçişti. Hicret, tarihte İslâm medeniyetinin kurulmasına yol açan önemli bir strateji idi. Hicret toprağa atılan İslâmî davet tohumunun filiz vermesi, meyveye durmasıydı. Mekke’ye yeniden gelmek için şimdilik orasını terk

etmekti. Allah’a hakkıyla kulluk yapmaya ve O’nun yolunda mücadeleye uzanan bir yolculuk, Müslümanların örgütlenmesinin önünü açan bir siyasetti. Hicret hem Peygamberin hayatında, hem de ondan sonra İslâmî davetin başarıya ulaşmasına açılan kapı idi. *Muhacir Muhâcir; kelime anlamı hicret (göç) eden, bir yerden ayrılan, bir şeyi terk eden demektir. Terim olarak Muhâcir; Peygamber (sav) ile Mekke’den Medine’ye dinleri uğruna hicret eden Mekkeli Müslümanlardır. Bu ismi onlara Allah (cc) verdi. Kur’an Peygamberle birlikte hicret destanını yazan bu güzel insanları beş âyette “muhâcirler” şeklinde çoğul olarak, bir âyette de “muhacirât – kadın muhâcirler” diyerek, dokuz âyette de “Alla yolunda hicret ettiler” şeklinde muhâcirleri işaret ederek, Medine’de onlara yardım eden Ensarla birlikte övüyor. Zira onlar “Rabbimiz Allah’tır” dedikleri için yurtlarından çıkarılmış, Allah yolunda pek çok fedakârlık göstermiş kimselerdi. (bak: Nahl 16/41. Tevbe 9/20, 100, 117. Enfal 8/74-75. Bekara 2/218. Mümtehane 60/10) *Hicreti günümüze taşımak Kurumsal anlamda hicret Mekke’nin fethiyle bitmiştir. Ancak Müslümanlar bazen kötülük ve zulüm diyarından, baskı ve işkence yüzünden, ya da tabii âfetler veya başka sebeplerden dolayı başka diyarlara göç etmek zorunda kalabilirler. Unutmamak gerekir ki Allah (cc) yolunda hicret edenler yeryüzünde kolaylık bulurlar. (Nisâ 4/100) Hicretin esprisi, taşıdığı mana,

Hikmet Pınarı Hüseyin Kerim Ece kerimece@hotmail.com

onun gerekliliği ve faydaları kıyâmete kadar devam edecektir. Hicret yer değiştirme, hareket etme, kötülük diyarından uzaklaşma ise; Müslümanlar kendi içlerinde seyyiâttan hasenâa, günahtan sevaba, kötüden iyiye, yanlışlardan doğruya, vahşilikten medeniliğe, ibadette tembellikten gerçek abidliğe doğru manevî hicreti sürekli yaşarlar. Zaten hayat da tekâmüle doğru bir yolculuk (hicret) değil midir? *Sonuç Peygamber (sav) şöyle buyurdu: “Fetihten sonra hicret yok, lakin cihad (Allah yolunda yoğun çaba) ve niyet var.” (Buhârî, Cihad/27. Müslim, İmâre/85. Ebu Davûd, Cihad/2) Günümüzde muhâcir (hicret eden) olmak mümkün mü? Cevabı şu hadis veriyor. Peygamber (sav) burada muhâciri farklı bir şekilde tanımlıyor: “Müslüman, dilinden ve elinden Müslümanların zarar görmediği kimsedir. Muhâcir ise, Allah’ın yasakladığı şeylerden uzak duran kimsedir.” (Buhârî, Îmân/45, Rikâk/26. Müslim, Îmân/64-65. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Cihâd/2. Tirmizî, Kıyâmet/52, Îmân/12. Nesâî, Îmân/8, 9, 11 ◄◄


maandblad/aylık gazete doğuş nr. 231 - Ekim/Oktober 2017

04 haber 26 16 nieuws

Geert Wilders’ten İslam karşıtı açıklama Hollanda’da aşırı sağcı Özgürlükler Partisinin (PVV) lideri Geert Wilders, İslam’ın, ülkenin anayasasında güvence altına alınan dini özgürlükler kapsamından çıkarılması gerektiğini söyledi. Wilders, Telegraaf gazetesine yaptığı açıklamada, “İslam’ın bir din değil, totaliter, tehlikeli ve şiddet dolu bir ideoloji olduğunu, bu nedenle anayasanın güvence altına aldığı din özgürlükleri kapsamından çıkarılması gerektiğini” savundu. Bunun hukukî açıdan nasıl olacağını bilmediğini kaydeden Wilders, en azından bunun yollarının araştırılması gerektiğini ve buna değeceğini ifade etti. PVV, parti programında ülkedeki camileri kapatmayı, Kur’an-ı Kerim’i yasaklamayı ve sığınmacılara verilen oturma izinlerini iptal etmeyi vadetmişti. Wilders liderliğindeki PVV, ülkede mart ayında yapılan genel seçimlerde mecliste 20 sandalye elde ederek ikinci büyük siyasi parti olmuştu. ................................................................................................................................... ................................................................................................................................... ...................................................................................................................................

Hollanda’da hükûmetin kurulmasına ramak kaldı Hollanda’da yaklaşık üç hafta daha koalisyon görüşmeleri devam ettiği takdirde 40 yıllık rekorun kırılacağı belirtilirken, görüşmelerde sona yaklaşıldığı bildirildi. Koalisyon görüşmelerinin gidişatı ile ilgili açıklamalarda bulunan D66 lideri Alexander Pechtold, “Görüşmelerde sona yaklaşıyoruz. Ancak daha yapılması gerekenler var ” dedi. Görüşmelerin içeriği hakkında bilgi veremeyeceğini aktaran Pechtold, şu ana kadar olumlu geçtiğine değinerek en kısa zamanda görüşmelerin tamamlanacağı sinyalini verdi. Görüşmeler 9 Ekim tarihine kadar tamamlanmadığı takdirde 1977 yılında Van Agt kabinesinin 208 günde hükümet kurma rekorunun egale edileceği belirtildi. .................................................................................................................................................................................................................. .................................................................................................................................................................................................................. ..................................................................................................................................................................................................................

Muhakkak Allah güçlü ve üstündür

NIF Kadınlar Teşkilatı’ndan Islahevine bayram ziyareti...

Hint Yarımadası Âlimleri Temsilcisi Selman El-Hüseyni En-Nedvi’nin, Kabe İmamı Es’südeys’iye Verdiği Cevap...

Allah için sana soruyorum: “Öldürülenler kimlerdi, işkence görenler kimlerdi, hapsedilenler kimlerdi?” “Seni ümmetin Salihlerinin en hayırlılarından biri olarak umuyorduk. Hakkı söylüyordun. Dualar ediyordun. Mübarek geceleri ihya ediyordun. Fesih ve akıcı bir dil sana bahşedilmişti. Allah’ın bahşettiği nimetleri ibadetlerde kullanıyordun.Bir de baktık ki, Haremin minberine çıkıyorsun ve İslam ümmetine hainlikleri, nefretleri ve kinleri ortaya çıkmış olan fasık ve zalim idarecilere yalakalık yapıyorsun. Onlar için mücadele ediyorsun. Peki, kıyamet günü Allah’ın huzurunda kim senin için mücadele edecek? Harem topraklarında açık ve net bir şekilde yalan söylüyorsun, kan dökücü mücrim katilleri savunuyorsun, iyi ve salihlerden olan müminleri de itham ediyorsun. Allah için sana soruyorum: Dr. Mursi mi terörist? Muhammed Bedi mi terörist? Karadavi mi terörist? Ezher Alimler Cephesi mi terörist? Dünya Müslüman Alimler Birliği mi terörist? Ureyfi, Selman Avde, Aid Karni ve Harem bölgesinin onlarca alimi mi terörist???? Allah için sana soruyorum:Öldürülenler kimlerdi, işkence görenler kimlerdi, hapsedilenler kimlerdi ve Allah için eza çekenler kimlerdi? Merkezleri yakıldı. Polis ve baltacılar onları katletti. Askeri Konsey terörist mi peki?!!!! Başkalarının uşağı olan Mısır ordusu mu güvenliği ve huzuru sağlayacak? Kirli ve iğrenç olan polis mi güvenliği ve rahatlığı sağlayacak? Oruçlularken ve Allah’a yönelmişlerken sabah namazını kılanları katledenler mi güven ve huzuru yayacak??? Baltacılar mı güven ve rahatlığı yayacak?!! Kıptilerin Papası, İsrail’in Netanyahu’su, Siyonist çocukları ve haçlılar mı Mısır’ın güven, barış ve rahatlığını istiyorlar? Adli Mansur, Muhammed Mursi’den daha mı iyi? Yahudiler sana göre müminlerden daha mı iyidirler?! 16 Şevval 1434 tarihli cuma hutbeni dinledim. Sen, Haremin minberine takvan ve iyiliğin için değil belki tağutlara meyledenlerin, zindanları iyi insanlarla dolduranların, hayâsız ve müstehcen kanallarla fuhşiyatı yayanların borazanlığını yapmak için çıkıyorsun. Sen onların Haremi Şerifte yayıldığını da görüyorsun. Faizle çalışan bankaları kurarak ve koruyarak Allah’a ve Resulüne savaş açanları övüyorsun, paklıyorsun ve savunuyorsun, ama sıkıntı ve işkence altındaki Rahman’ın kulları müminlere ise, savaş açıyorsun ve saldırıyorsun?! Allah’tan korkmaz mısın? Seni yerin dibine geçirmesinden çekinmez misin? Allah’ın gazabının üzerine inmesinden ürkmez misin? Allah’ın rızasını mı istiyorsun, yoksa tağutların rızasını mı? Gerçekten Hind, Pakistan, Bangladeş ve diğer milletler teravihlerdeki imamlığını, hutbelerini ve dualarını seviyorlardı.Şimdi ise iş tersine döndü ve bu milletler; nifak, yalan ve Harem topraklarında Allah’a karşı olan cüretinden dolayı seni sevmiyorlar ve nefret ediyorlar. Harem senden Allah’a sığınıyor, O’ndan yardım istiyor ve alim olduğu halde hakkı gizleyen ve hakkı batılla örtenlere lanet ediyor. Sizin yanınızdakiler biter, ama Allah katındakiler kalıcıdır. Şüphesiz Allah, dinine yardım edenlere yardım eder. Muhakkak Allah güçlü ve üstündür. Selman El-Hüseyni En-Nedvi (Hint Yarımadası Âlimleri Temsilcisi)

◄◄

Hollanda İslam Federasyonu Kadınlar Teşkilatı 4 Eylül 2017 tarihinde Spijkenisse de Hartbogt Gençler hapishanesine Kurban Bayramı hasebiyle oradaki bulunan genç mahkûmlara sıcak yemek ikramında bulundular. Kadınlar Teşkilatı Başkanı Nejla Erdoğan, ziyaret amacını “gençlere, toplumdan dışlanmadıkları hissini verebilmek, onları topluma geri kazandırabilme ve aradaki güven duygusunu yeniden kazandırabilmektir” sözleriyle özetledi. Hasene Vakfı’nın katkılarıyla kurban eti, pilav ve baklavadan oluşan bir menü, paketler hâlinde hapishane görevlisine teslim edildi. Din danışmanı F. Tüfekçi’nin yardımları ile bütün bölümdeki gençlere ve çalışan personele dağıtıldı. Ayrıca F. Tüfekçi, Hasene müdüründen çalışan personele kadar İslam Federasyonu Kadınlar Teşkilatı başkanı ◄◄ N. Erdoğan’a ve emeği geçenlere şükranlarını sundular.

Ekonomi büyüyor ama maaşlar geriden geliyor

Hollanda’da Rabobank ekonomistleri ekonomide yaşanan olumlu gelişmelerin maaşlara yansımadığı ve şu anki tabloya göre geride kaldığını belirtti. 2008 Yılında başlayan ekonomik krizin geride kaldığına dikkat çeken ekonomistler, ekonominin beklenilenden hızlı büyüme kaydetmesinin neden maaşlara yansımadığı ile ilgili açıklamalarda bulundu. Ekonomide olumlu gelişmeler yaşanmasına rağmen işsizliğin hala devam ettiğini vurgulayan ekonomistler, “yedek kulübesi” olarak adlandırdıkları bir kesimin aktif olarak iş aramadığından, işverenlerin bu gruptan işçi elde etmesinden dolayı daha ucuza çalıştırdıklarını bildirdi. Bunun yanı sıra iş dünyasındaki masraflara da değinildi. Ekonomistler işverenlerin yükünün hafifletildiğinde bunun maaşlara da yansıyacağını ve daha fazla kişinin işe alınacağını ◄◄ tahmin ediyor.

Sağlık Bakanlığı: “Eigen Risico’ya indirim yapmak imkânsız” Hollanda Sağlık Bakanı Edit Schippers, basına sızan sağlık primleri ve “Eigen Risico” zam haberlerinin ardından bazı partilerin seçim vaadi olan Eigen Risico’ya 100 euro indirimin yapılmasının imkânsız olduğunu belirtti. Bakan, bunun için yeni hükûmetin kurulmuş olması gerektiğini hatırlattı.. Basında çıkan haberlerde 2018 yılında sağlık primlerine yaklaşık 6 euro zam yapılacağı ve Eigen Risico’un da 400 euro’ya yükseltileceği bilgisi vatandaşları ve siyasileri çileden çıkarmıştı. Konuyla ilgili açıklama yapan Sağlık Bakanı, koalisyon görüşmeleri sonuç bulmadığı, yeni hükûmetin kurulamadığı ve Eigen Risico’da 100 euro indirim yapılabilmesi için 1 Ekim tarihinden önce yeni yasanın çıkması gerektiği nedeniyle bunun imkansız olduğunu ifade etti. VVD ve D66 dışında diğer partiler Eigen Risico’nun kaldırılması veya 100 euro indirim yapılmasından yana. Koalisyon görüşmelerinde yer alan CU ve CDA’nın seçim vaadi olmasına rağmen bu konuda nasıl bir anlaşmaya vardığı ◄◄ da muamma.

Ödenek alan ailelerde yetişen çocuk sayısı arttı Merkezi İstatistik Bürosu CBS tarafından açıklanan verilerde, Hollanda’da her yıl ödenek alan ailelerde yetişen çocukların sayısında ciddi artış yaşandığı yer alıyor. CBS, 2012 yılından bu yana ödenekli ailelerde yetişen çocuk sayısında her yıl artış yaşandığına dikkat çekerek, 2016 yılında bu sayının 4400 artarak 114 bine ulaştığını belirtti. Verilerin üç yıldan fazla ödenek alan aileleri kapsadığı bildirildi. Ödenek alan ailelerde yetişen çocukların üçte ikisinin yabancı kökenli olduğu aktarılırken, özellikle Suriye ve Eritreli aileler dikkat çekiyor. Somali ve Afgan kökenli vatandaşlar arasında ödenek alanların sayısında ◄◄ düşüş yaşandığı belirtiliyor.

Educatief Onwikkeling Centrum (EOC) eğitim yılına başladı İslam Toplumu Millî Görüş Teşkilatları bünyesinde Den Haag’da hizmete açılan Educatief Ontwikkeling Centrum (Eğitim Geliştirme Merkezi) geçen yıl 20 talebeyle başladığı eğitim sezonunu başarıyla tamamladı. Bu yıl 70 talebeyle kapılarını açan EOC yetkilileri, verdikleri kaliteli ve kalıcı eğitim sayesinde talebe sayısının her geçen gün katlanarak artacağı görüşünde. Eğitmenlerden İsmail Kızılırmak, kurumlarına yönelik başlatılan haksız kampanyanın kendiliğinden bitirildiğine işaret ederek, IGMG Genel Merkez Eğitim Başkanı Abdülhalim İnam’ın da kurumlarını ziyaret ederek destek verdiklerini ve kurumdun verdiği eğitimden memnun kaldıklarını ifade ederek ayıldığını belirtiyor. IGMG tarafından hazırlanan eğitim materyalleri ve müfredatının ◄◄ kullanıldığına dikkat çeken Kızılırmak, velilerin desteği ile çok başarılı bir eğitim sezonu geçireceklerini ifade etti.


17 panorama 23 uitzicht

doğuş aylık gazete/maandblad

nr. 231 - Ekim/Oktober 2017

Kral: “Umarım iyi giden ekonomimiz halkımıza yansır” Hollanda’da Eylül ayının üçüncü Salı gününde yapılan Prinsjesdag’da halka seslenen Kral Willem Alexander, özellikle ekonomide yaşanan olumlu gelişmeleri vurgulayarak, ”umarım vatandaş da bu durumdan yararlanabilir ” ifadesini kullandı. Kral, ekonomik gelişmelerin yanı sıra geçtiğimiz hafta Sint Martin, Saba ile Sint Eustatius adalarını vuran kasırganın ardından mağdur olanlara yapılan yardımlar ve birlik beraberliğin önemine dikkat çekti. Ülkede olumlu gelişmelerin olduğunu belirten Kral, işsizliğin düştüğünü, girişimcilerin daha fazla yatırım yaptığını, konut alanların sayısında artış olduğunu ve ekonominin beklenilenden hızlı büyüme kaydettiğini bildirdi. Bu yıl Prinsjesdag’ın yeni hükûmetin kurulma dönemine denk gelmesinden dolayı yapılacak değişiklikler ve bütçeler konusunda ölçülü davrandıklarını açıkladı. 2012 Yılından bu yana ülkenin çok iyi bir konuma geldiğini söyleyen Kral, AB ve NATO’da yer almanın önemini aktardı. Ulusal ve Uluslararası çalışmalarda AB’nin katkılarını göz ardı edemeyeceklerini belirten Kral, AB’den ayrılmanın doğru olmayacağını savundu. ................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................. ................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................. .................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................

“Uyum sağlayın ya da defolun.”

“Bir kamyon okula ya da camiye çarpabilir. Bunu unutma!”

Hollanda’da İslami kuruluşlara yönelik saldırılarda artış Hollanda’da aşırı sağcı grup ve hareketlerin mensupları, ülkedeki İslami kuruluşları hedef almaya başladı Mart ayında düzenlenen seçimlerin ardından Hollanda’daki cami, İslami okul ve kuruluşlara yönelik saldırılar arttı.Hollanda’da, mart ayında ırkçı söylemler, İslam karşıtlığı, yabancı düşmanlığı ve Türk bakanlara yönelik skandal tavırların gölgesinde gerçekleşen genel seçimlerin ardından, İslami kuruluşlara düzenlenen İslamofobik saldırılar arttı. Ülkede, Kurban Bayramı’nda inşası süren bir camiye ve yeni açılan İslam okuluna 48 saatlik bir zaman dilimi içinde düzenlenen saldırılar ve benzerleri, Hollanda’daki Müslüman toplumun hem tepkisini çekiyor hem de endişeye yol açıyor. AA muhabirinin derlediği bilgilere göre, Hollanda’da geçen mart ayında yapılan genel seçimlerin ardından İslamofobik saldırılarda artış oldu. Saldırılar şu şekilde sıralanıyor: 24 Mart 2017: Assen kentinde kimliği bilinmeyen kişiler, Türk İslam Vakfına bağlı Mevlana Camisi’nin duvarlarına, “Uyum sağlayın ya da defolun.” ifadesinin yer aldığı posterler astı. 27 Mart 2017: Weesp kentinde aşırı sağcı bir grup, yapımı süren Assoenat Camisi’nin giriş kapısına, “İslam eşittir terör. İnşaatı durdur, mücadele et.” yazılı pankart astı. 2 Mayıs 2017: Tilburg kentinde, yeni bir caminin yapılmasına karşı olan grup tarafından El Feth Camisi’nin dış kapısına İslamofobik ve ırkçı ifadelerin bulunduğu pankartlar asıldı. 26 Haziran 2017: Lahey’deki As-Soennah Camisi’ne İslamofobik ve ırkçı ifadeler içeren tehdit mektubu gönderildi. Oyuncak bir kamyon ile gönderilen mektupta “Bir kamyon okula ya da camiye çarpabilir. Bunu unutma!” ve “Her hafta ayrı bir arabanın size yapacağı saldırı, uyanmanıza sebep olacaktır. Onun için sakının!” ifadelerine yer verildi. 18 Temmuz 2017: Veghel kentinde, Hollanda Diyanet Vakfına bağlı ve inşası süren Selimiye Camisi’nin giriş kapısına, “Bu caminin yapılışı tarafımızdan engellenmiştir. İslam’ın bizim ülkemizde yeri yoktur. Bu iş burada bitmedi.” sözlerinin yer aldığı bir yazı asıldı. Saldırıyı, İslam ve göçmen karşıtı PEGIDA hareketinin mensupları üstlendi. 21 Ağustos 2017: Leiden kentinde, Er-Riseleh İslam Okuluna “Hollandalılar, İslam okullarına karşı çıkın. İslam, Avrupa’da terör saldırıları düzenliyor. İslam okullarının yol açtığı problemi kökünden çözmek lazım. İslam okullarını Hollanda’da istemiyoruz.” ifadeleri ile kuru kafa resminin olduğu bir kağıt asıldı, okul bahçesinin kapısı zincirle kilitlendi. Bu saldırılar da PEGIDA tarafından üstlenildi. 2 Eylül 2017: Venlo kentinde, Hollanda Diyanet Vakfına bağlı yapımı süren Tevhid Camisi’nin çatısı ve minaresine, Türkçe ve Hollandaca olarak düzenlenen ve “Uzak dur, Hollanda bizim. Semtimizde cami istemiyoruz, İslamcıları istemiyoruz.” ifadelerini içeren bir pankart asıldı. Polis, eylemcileri gözaltına aldı. Saldırıyı üstlenen aşırı sağcı ID Verzet Hareketi, ırkçı ifadelerin olduğu pankartı sosyal medyadan da paylaştı. 4 Eylül 2017: Başkent Amsterdam’da, yine aşırı sağcı ID Verzet Hareketi’nin mensuplarından oluşan bir grup, Amsterdam İslam Eğitim Vakfının (AİEV) açtığı Cornelius Haga Lisesi’ne İslamofobik ve ırkçı ifadelerin bulunduğu bir pankart astı. Pankartı asan iki kişi, polis tarafından gözaltına alındı. ◄◄ Kaynak: AA

Hollanda mahkemesinden “Türklere ayrımcılık yapılıyor” kararı” çıktı Hollanda’da belediyenin sadece ödenek alan Türklerin, yurtdışındaki (Türkiye) mal varlıklarını incelemesiyle ilgili mahkeme, ayrımcılık yapıldığına karar verdi. Ödeneklerle ilgili en yüksek yargı kurumu olan Merkez ve Temyiz Mahkemesi, Almelo belediyesinin sadece ödenek alan Türklerin yurtdışındaki mal varlıklarını incelemesini ayrımcılık olarak değerlendirdi. Daha önce Overijssel mahkemesinin aldığı kararı bozan Merkez ve Temyiz Mahkemesi, riskli bulunan profillerin oluşturulmasında sakınca olmadığını, ancak bu durumda sadece Türk kökenli vatandaşlara uygulandığı için ayrımcılık olduğuna karar verdi. Belediyenin, ödenek alan 238 kişiye kendisinin veya anne babalarının Türk vatandaşlığı bulunması nedeniyle inceleme başlattı. Bu kişilerden 66’sı Türk,172’si de Hollanda vatandaşlığına sahip olduğu belirtiliyor. İncelemeye alınan kişilerden 20’sinin Türkiye’deki mal varlıklarının araştırıldığı bildiriliyor. Sadece Türk vatandaşlarına uygulanan bu sözde “thema” kontrolleri ‘ayrımcılık’ olarak görüldü. Almelo belediyesinin komik savunmasında kentte çok sayıda Türk vatandaşının yaşadığı ve Türkiye’de inceleme yapılmasının kolay olması nedeniyle böyle bir uygulama gerçekleştirdiklerini belirtmesine Mahkemeden, “Almelo’da yeteri kadar başka milletlerden vatandaşlar da yaşıyor ve kolaylık nedeniyle inceleme yapılması geçerli bir sebep ◄◄ değildir ” cevabı geldi.

Amsterdam Belediye Başkanı Van der Laan görevini bıraktı Amsterdam’ın sevilen belediye başkanı Eberhard van der Laan (62) hastalığı nedeniyle görevini bıraktığını açıkladı. Bu yılın başında akciğer kanseri teşhisi konulan Van der Laan’ın tedavi gördüğü hastanede doktorların, “artık yapabileceğimiz bir şey yok” demesi üzerine görevini bıraktığını kamuoyu ile paylaştı. Amsterdam halkına yazdığı mektupla vatandaşları ile vedalaşan 62 yaşındaki belediye başkanı, “Dünya’nın en güzel kenti olan Amsterdam’ın Belediye Başkanlığını yapmak büyük bir şerefti. Bana güvenen ve bu zor dönemde yanımda olan herkese teşekkür ederim” sözlerine yer verdi. Başta Başbakan Mark Rutte olmak üzere siyasiler Van der Laan için duygu dolu destek mesajları paylaştı. Konuyla ilgili açıklama yapan basın sözcüsü, Van der Laan’ın ailesi ile daha fazla vakit geçirebilmek için görevinden ayrıldığını aktardı. Akciğer kanseri olduğu ortaya çıkan Van der Laan’ın o dönemden itibaren bazı görevlerini devrettiği biliniyordu. Van der Laan’ın görevini tamamen bırakmasının ardından belediye başkanlığı görevine geçici olarak Kajsa Ollongren getirildi. ◄◄

Ruh ve Sinir Hastalıkları merkezleri hasta kabulünü durduracak GGZ Ruh ve Sinir Hastalıkları merkezlerinde sigorta firmalarının imkân olmasına rağmen yeterli bütçe ayırmadığı için hastalara uygun tedavi hizmeti sunulamadığı belirtiliyor. GGZ Ruh ve Sinir Hastalıkları merkezlerinde hasta kabulünün durdurulacağını bildirdi. Konuyla ilgili açıklama yapan GGZ, sigorta firmalarının yeterli bütçe olmasına rağmen GGZ’e gerekli miktarda bütçe ayırmadığını ifade etti. Hastalara gereken müdahalelerin yapılamadığını ve ayrılan bütçenin hastaların tamamına hizmet vermek için yeterli olmadığını belirten GGZ, yaklaşık 10 merkezin sigorta firmalarıyla yeni sözleşme anlaşması için görüşmelere devam ettiğini aktardı. GGZ, “Yaşanılan sıkıntılar nedeniyle hasta kabulünü durdurmamız gerekiyor. Bu nedenle hastalar tedavi için uzun süre beklemek zorunda kalıyor. Bütçemiz olmadığı için bazı hastaları tedavi edemiyoruz” uyarısında bulundu. Daha önce Zeeland ve Friesland merkezleri hasta kabulünü durdurmuştu. Zeeland’da Emergis NZa’nın devreye girmesiyle ◄◄ bu kararından geri döndü.

FNV’den maaşlara zam ve kadrolu iş şartı Sendika, yeni CAO görüşmelerinde büyüyen ekonominin artık vatandaşa da yansıması için çaba sarf edeceğini duyurdu. FNV, özellikle ekonomik kriz nedeniyle flex çalışma sisteminin artık ekonominin iyiye gitmesi ve bu sayede firmaların daha fazla gelir elde ettiğini ifade ederek bu durumun çalışanlara da olumlu dönüş sağlaması gerektiğini savundu. Belirlenen şartlara göre maaşlara en az yüzde 3,5 zam yapılması ve çalışanlara kadrolu iş imkânı sunulması istenilecek. Aynı zamanda her çalışanın yıllık bin euro brüt gelirinde ilerleme kaydetmesi talep edilecek. Bu duruma göre en düşük gelirli kişilerin maaşlarına yaklaşık yüzde 5 oranında zam yapılması bekleniliyor. FNV’nin üçüncü şartı ise, iş dağılımının yaş ortalamasına göre yapılması. Gençlerin önünü açmak için yaşı ilerlermiş kişilere daha az iş imkânı sunulmasını istiyor. FNV üyeleri tarafından belir◄◄ lenen şartların aralık ayında yeni CAO görüşmelerinde masaya yatırılacağı aktarılıyor.

Küçük Hacı, ‘Bakan’ olmanın gururunu yaşadı Hollanda’da Nationaal Geldexamen’da Rotterdam belediye başkanı Aboutaleb’in, “Maliye Bakanı olsan bütçeni ne için harcardır ” sorusuna en iyi cevabı veren Hacı Nuh Prinsjesdag’da ‘küçük bakan’ olma şansını yakaladı. Aboutaleb’in sorusuna, “bütçemi sığınma kampları, sığınmacılar, kentin güveni ve huzuru, herkese eşit şartlar ve anıtlar için harcardım” cevabı ile Nationaal Geldexamen’da birinci olan Hugo de Groot öğrencisi Hacı Nuh, küçük bakan olarak Prinsjesdag’da Maliye Bakanı Dijsselbloem ile birlikte bir gün geçirdi. Dijsselbloem Hacı ile ilgili yaptığı açıklamada, “30 yıl sonra yerime geçecek isim” ifadesini kullandı. Sonhaber ◄◄


18 görüşler

maandblad/aylık gazete doğuş nr. 231 - Ekim/Oktober 2017

meningen

Ay’ın Tezi:

Arif Yakışır

İmkânım olsa, Türkiye’de yaşamak isterdim, çünkü… İmkânlarımız dâhilinde en az senede bir defa da olsa sıla-i rahim yapmamızın uygun olacağı düşüncesindeyim. Bir çoğumuzun anne-baba ve akrabaları Türkiye’de bulunmakta. Bundan dolayı hem büyüklerimizi hem de akraba, eş dost ve arkadaşlarımızı ziyaret

Selamün Yavuz

Hollanda’yı kim yönetiyor? 15 Mart’ta parlamentonun alt kanadını oluşturan Temsilciler Meclisi seçimleri yapılmış, ardından da koalisyon görüşmeleri başlamıştı. Ne zaman koalisyon müzakerelerini yazmak için otursam elim bir türlü tuşlara gitmiyordu. Çünkü seçimlerden sonra Hollanda siyasi gündemi hızlanmış; haberler çabuk bayatlar, analizler ve tezler gün ışığı görmeden çöp tenekesini boylar hâle gelmişti. Bugünün bilinen şartlarında kaleme alınan bir yazı, yarın hiç bir şey ifade etmeyebilirdi. Yaklaşık 6 ay geçmesine rağmen yeni koalisyonun henüz kurula-

“Öğret ona öğretmenim!” Ahlâk ve maneviyatın matematik ve edebiyattan önce geldiğini öğret ona öğretmenim. İyi insanların gönlündeki hakedilen makamın, yüksek yerlere haksız

“İmkânım ve fırsatım olsa bundan sonra Türkiye’de yaşamak isterdim, çünkü...” ederek onlarla hasret gidermek güzel bir duygu. Tatil, aynı zamanda çocuklarımızın akrabalarımızı yakından tanımaları için güzel bir fırsat. Ayrıca, tatilin bir kısmını Türkiye’mizin üç tarafı güzel denizlerle çevrili sahillerini çocuklarla gezmek, oraları görmek, denize girmek, dinlenmek de insanın yorgunluğunu almakta. Çocuklarımızın sahil ve tarihî yerlerimizi görmelerine de imkân sağlamalıyız. Tabi ki, bunun yanında çocuklarımıza yöremizin örf, âdet ve törelerimizi görmeleri, öğrenmeleri de bizler açısından büyük bir kazanç sayılır. Bütün bunlara rağmen, bizler hasretliğimizi giderebilmek için ülkemizi, akrabalarımızı ziyarete giderken, maalesef oradaki yakın akraba, eş-dost ve akrabalarımızdan gerekli yakın ilgi, alaka ve samimiyetini göremiyoruz. Yıllar önceki samimiyet ve ilişki yok artık. Kişiler artık her şeyi maddiyatla ölçmekte ve bakmaktalar. İnsanlar arasında yıllar önceki güven de kalmamış artık. Bu da akraba ve insanlar arasındaki ilişkilerin zayıflamasına neden olmakta. Türkiye’mizde güzel şeyler yapılmakta. Mesela, ulaşım ve sağlık

alanında atılan güzel adımlar ve yapıtlar. Her şehirde güzel ve modern hastanelerin sayıları gün geçtikçe artmakta. Bunların içerisinde tabi ki özel hastanelerin sayısı hayli fazla. Hasta olduğunuzda, bakım ve tedavinin iyi olması, fazla sıra beklememek için genelde özel hastaneleri tercih etmekteyiz. Herhangi bir hastalık durumunda özel hastaneye gittiğimizde hangi hastalık olursa olsun, doktor kan tahlili, röntgen çektirme vs. gibi birçok şeyler istemekte. Bunlar bazı hastalık durumları için belki gerekli olabilir. Ama, her hastaneye müracaat etmede bu gibi istekte bulunmakta doktorlar. Amaç hastayı soymak, bir hastalık muayenesi için ne kadar kabarık fatura çıkarırsa hastane sahibi, patronunun gözüne o kadar çok girebilmektir. Diğer bir durum da, herhangi bir rahatsızlık için (özel) hastaneye gittiğinizde muayene olduğunuz doktor tarafından “durumunuz çok ağır, hemen ameliyat olmanız gerekir” gibi gereksiz vakalarla da çok sık karşılaşmaktayız. Güzel Türkiye’mizde tatil döneminde maalesef bu gibi olumsuz ilişkiler yaşamak insanı derinden üzmekte. Yaşamımızı idame ettirdiğimiz ülke olan Hollanda’da

maması, müstafi eski koalisyon partileri arasındaki tartışmalar ile buna paralel giden yeni koalisyon görüşmeleri ‘Hollanda’yı kim yönetiyor’ sorusunu da beraberinde getiriyor. Bu arada, ilk kurulduğunda ömrü aylarla biçilen VVD – PvdA hükûmetinin 2. Dünya Savaşı’ndan sonraki en uzun ömürlü hükûmet olduğu özelliğini de unutmayalım. 8 Eylül 2017 tarihi itibari ile VVD – PvdA hükûmeti tam 1768 gündür iktidarda.

rumluluğu almaları çağrısını yaptı. Koalisyon görüşmeleri bugün itibari ile 177. gününe girdi, bu ay sonuna kadar da olumlu şekilde sonuçlandırılacağı sanılmıyor. Böyle giderse Hollanda siyasi tarihinin en uzun süren koalisyon görüşmesi olmaya namzet.

Koalisyon müzakereleri... Bir yandan mevcut hükûmet yaklaşık 6 aydır müstafi olmasına rağmen rutin işlerini yaparken, diğer yandan VVD, CDA, D66 ve ChristenUnie partileri arasında yeni koalisyonu oluşturmak için yoğun görüşmeler devam ediyor. Dört partili hükûmet kurulursa bu koalisyon hem Temsilciler Meclisi’nde hem de Senato’da çoğunluğa sahip olacak. Daha önce Yeşil Sol (Groen Links) koalisyon görüşmelerine katıldı, ancak VVD ve CDA ile aralarındaki uçurumu kapatmayı başaramadılar.

Hollanda geleneklerine göre bir sonraki yılın bütçesi her yıl Eylül ayının 3. Salı günü Maliye Bakanı tarafından meclise sunulur. Bu tören sırasında hangi ritüellerin uygulandığını geçen yıl yazmıştım. Devletin bütçesini hazırlamak elbette bir hükûmetin en önemli görevlerinden biri. Özellikle bürokrat ve teknokratların katkılarıyla aylarca süren bu süreçte zaman zaman siyasilerin de aralarında tartıştıklarına tanık oluyoruz.

2018 bütçesi... Yaz tatilinden önce yeni hükûmet kurulamadığından 2018 bütçesini yapmak da müstafi hükûmete düştü.

PvdA lideri Lodewijk Asccher’a özellikle Başbakan Rutte tarafından koalisyon görüşmelerine katılması yönünde baskı yapılsa da, Asscher oylarının dörtte üçünü kaybetmiş bir partinin lideri olarak seçimleri kazanan partilerin seçmenlerin isteği doğrultusunda koalisyon so-

2018 bütçesinin şimdiye kadar en önemli tartışma konusu, koalisyon ortağı PvdA’nın öğretmen maaşlarına yapılmasını istediği zam. PvdA yeni koalisyon hükûmetinde yer almayacak olmasına rağmen, öğretmen maaşlarına zam yapılması için 300 milyon euroya yakın bir bütçe ayrılmasını talep ederken, yeni hükûmetin olası yeni koalisyon ortakları buna pek sıcak

atanmanın üstünde olduğunu öğret ona öğretmenim. Anne babanın gönlünü kazanmanın, en prestijli bölümleri kazanmaktan daha karlı olduğunu öğret ona öğretmenim. Rızk’ı verenin Allah olduğunu bilmenin, tüm getirisi güzel işlerden daha güven verici olduğunu öğret ona öğretmenim.

Helal kazanılan 5 liranın, haram kazanılan 50 liradan daha bereketli olduğunu öğret ona öğretmenim. Allahtan başkasının önünde eğilmeyen başın, yükseklere çıkan bütün başlardan daha dik olduğunu öğret ona öğretmenim. Huzur için yapılan ufacık fedakarlığın, mutluluk için diretilen bencillikten daha değerli olduğunu

eş-dost ve akrabalarımızla olan ilişkilerimiz ülkemizdeki insanlardan çok farklı. Gerçekten burada insanlar arasında bir samimiyet, güven ve ciddiyet var. Sağlık alanındaki burada doktor ve hastanelerdeki (bazıları müstesna) ilgi, alaka, muamele, dürüstlük, insanı acaba buralar ülkemizden daha mı iyi diye düşünmeye sevk ediyor Bazı olan olumsuz olaylar, insanların yaptıkları kişisel hatalar bizleri ülkemizdeki insanlardan, kurumlardan soğutuyor mu acaba? Ama bütün bunlara rağmen içinde yaşadığımız Hollanda da gül pembe değil artık. 70’li, 80’li yılların Hollanda’sı yok artık. İnsanlar arasındaki ayırımcılık, ırkçılık, islamofobi gibi din düşmanlığı aldı başını gidiyor. Bir ırkçı parti lideri çıktı (PVV) yabancılara karşı ağzına geleni söylüyor. Neymiş efendim, “fikir özgürlüğü”. Birkaç gün önce ırkçı parti lideri Wilders’in söylediği “Kanunen İslam bir din sayılmamalı. İslam, anayasada belirtilen hürriyet haklarından istifade ettirilmemeli” gibi söylemleri gün geçtikçe hız kesmeden devam etmekte. Bazı ırkçı kişiler bu söylemlerden cesaret alarak sokakta başörtülü bayan kardeşlerimize saldırmakta, insanbakmıyorlar ve bunun ancak bütçenin tümüne baktıktan sonra kararlaştırılabileceğini öne sürüyorlar. Demokratik temayüller gereği 15 Mart seçimlerinden bir önceki gece istifa eden hükûmetten PvdA’nın ayrılarak siyasi bir kriz oluşmasını önlemek için Başbakan Rutte öğretmenlerin maaşına zam sözü verdi, ancak bütçede bunun için herhangi bir ödenek ayrılmadı. Bu, ne içerdiği tam da belli olmayan çözüme hem eski koalisyon ortağı PvdA, hem de yeni ortaklar CDA, D66 ve Christen Unie razı oldular. Müstafi hükûmetin ve yeni koalisyon hükûmetinin en büyük partisi VVD bütçenin diğer tartışmalı konularında da her defasında hem eski ortağı PvdA’yı, hem de yeni ortakları CDA, D66 ve Christen Unie’yi memnun etmek için formüller bulmak zorunda. Her ne kadar mevcut koalisyon ortakları VVD ve PvdA olsa bile, bir sonraki hükûmetin koalisyon ortakları da karar mekanizmalarının merkezine girmiş durumda. Bu şartlarda ister istemez Hollanda’yi kim yönetiyor sorusunu sormak gerek. Yaşasın bürokrasi... Yeni koalisyonun kurulması konusundaki belirsizlik devam ederken hafta arasında ikinci çeyreğin kesinleşmiş ekonomik rakamları ve öğret ona öğretmenim. Evde bir tane bile olsa ümmete yar olacak muhammed yetiştirmenin, bütün stk çalışmalarından daha gerekli olduğunu öğret ona öğretmenim. Evliliği devam ettirmek için yutkunup susmaların, rahatlamak için öfkeyle atılan tafralardan daha saygın bir davranış olduğunu öğret

lara sataşmaktalar. İş pazarındaki gençlerimize yapılan ayrımcılık artık herkes tarafından bilinmekte. 11 Mart’ta Rotterdam’da olan olaylar, acımasız tavır ve saldırılar da gösterdi ki, eski Hollanda’dan pek eser kalmamış artık. Eski günlerimizi çok arar olduk. Türkiye’mizdeki insanların, akraba ve dostlarımızın bizlere soğuk davranmaları, güvensizlik vs. gibi durumları bizleri onlara karşı soğutmakta. Bundan dolayı, “iki arada, bir derede” kalmış gibiyiz. Bunun yanında içinde yaşadığımız, ekmeğimizi kazandığımız Hollanda’da da durumlar malum. Burası da hiç iç açıcı değil. Ama bütün olumsuzluklara rağmen burada yaşamaya bir yerde mecburuz. Fakat, var olan hukukî haklarımızın farkında olarak, mücadelemize devam ederek, yaşamımızı sürdürmeye çalışacağız. Çok sevdiğimiz ülkemize kesin dönüş yapmamız da zor görünmekte. Tabi ki anavatanımız, güzel Türkiye’mizden de vazgeçmemiz mümkün değil. Bütün olumsuzluklara rağmen ülkemizi, akraba ve dostlarımızı, insanları seveceğiz, sevdireceğiz. Oralar, onlar bizlerin her şeyi... önümüzdeki dönemle ilgili ekonomik beklentiler açıklandı.

Buna göre; Geçen yılın ikinci çeyreğine göre ekonomi yüzde 3,3 büyüdü ve yıl sonu büyümenin de bu düzeyde olacağı tahmin ediliyor. Önümüzdeki yıl Gayri Safi Millî Hasıla (GSMH) yüzde 2,5 artacak. İhracat yıl sonu itibarı ile yüzde 4,9 artacak, ithalatta azalma var. Dolayısıyla dış ticaret fazlası var. Enflasyon öngörülenin aksine yıl bazında yüzde 1,3’lerde kaldı. Son bir yılda yaklaşık 200 bin kişiye yeni istihdam alanı açıldı; işsizlik oranı yüzde 4,9’dan 4,3 seviyesine kadar düşecek. Uluslararası kredi değerlendirme kuruluşu Standard & Poor’s (S&P) Hollanda’nın kredi notunu en yüksek seviyede (AAA) tutmaya devam ediyor. Her ne kadar seçimlerden altı ay sonra henüz hükûmetin kurulamadığı Hollanda’da önemli siyasi kararlar ertelense de, ekonominin böylesine iyi sinyaller vermesi ülkeyi adeta bürokrat ve teknokratların yönettiği izlenimini veriyor. Ekonomideki gidişata bakılırsa işlerini iyi de yapıyorlar vallahi. 8 Eylül 2017 Kaynak: www.interajans.nl ona öğretmenim. Velhasılı, karaktersiz bir kariyerin hezimet olacağını, karakterli bir kariyerin en büyük hizmet olacağını öğret ona öğretmenim. Hürmet eder, edeple ellerinizden öperim.” Alıntı: Abdulaziz Yılmaz


Ergün Madak

Sonbahar...

B

ir “melankoli” hâli var üzerimde epeydir, sıyrılamadığım. Sonbaharın getirdiği bir etki midir nedir bilemiyorum. Her şeyi yeniden, tekrar tekrar yaşıyormuşum gibi, devaju! Sabah kalk, işe git, akşam gel, yat-uyu ve tekrar kalk. Hafta sonu zaten jet hızıyla geçiyor ve tekrar başlıyorum aynı kısır döngüye. Bazı insanlar kendi kısır döngülerini, yerinde ve zamanında tercihler yaparak kırabilmişler. Tercih yapmak çok önemli. Burada insanı zorlayan en önemli konu ise doğru bir tercih yapabilmek tabii ki. Tercih yapmamak ise hayatı sürüncemede bırakmak, değiştirmemek, belki olduğu yerinde saymak anlamına geliyor. İş gereği bir çok insanın sızlandığına, (hatta benim de kısır döngü diyerek yaptığım gibi) ama bir türlü karar alıp tercih yapmadığına defalarca şahit oldum. İnsan olarak, sızlanıyoruz, kızıyoruz, üzülüyoruz ama bir türlü tersini düşünüp şu soruyu sormuyoruz: Beni ne mutlu eder? Beni mutlu edecek şeyi gerçekleştirmek için hangi imkânlara sahibim? Şimdi sahip değilsem, ne zaman sahip olabili-

basından 19 uit de pers

doğuş aylık gazete/maandblad nr. 231 - Ekim/Oktober 2017

Mehmed Şevket Eygi

Pek Ümitli Değilim Allah’tan ümit kesilmez. Lakin toplumun, halkın, gidişatın; İslam dünyasının, insanlığın durumu ümit verici değildir. Bu hükme nasıl vardın?.. İslamî kriterlerle ölçüp biçerek… Müslümanlar farkında değiller ama dini kendi elleriyle yıkıyorlar. İmkân, fırsat, hürriyet, para olduğu halde mutlaka yapılması gereken, yapılabilir hizmetler yapılmıyor. Bugünkü parçalanmışlığı ve bölünmüşlüğü giderecek, Ümmet birliğini kuracak en ufak bir teşebbüs ve

Analiz

rim? Tüm bu beklentilerim ve hesaplarım gerçekçi mi? Eğer değilse, nasıl gerçekçi hâle getirebilirim?” Düşünmek, ama esaslıca düşünmek ve uygulamak bence yakınmaktan daha iyi. Youtube’a girip TEDX Talks (hatta TEDX Türkçe de olabilir) videolarını izlerseniz, ideallerin nasıl gerçekleştirildiğini görebilirsiniz. Almanya-Türkiye ve Dünya... Bu yıl Türkiye’den aracıyla tatilden dönen Hollanda’dan bir gurbetçi, Almanya otobanında yol daralmasının olduğu bir yerde çevriliyor. Polis, “yanlarında ne kadar para-altın olduğunu” soruyor. Gurbetçi aile de, belki bir şey olmaz düşüncesiyle eksik beyanda bulunuyor. Sonra da arabayı tepeden tırnağa arayıp ne kadar para ve altın varsa ortaya döküyorlar (öyle ahım şahım miktarlar da değil ha). Bu da yetmemiş gibi, iyi bir final yapalım dercesine, aileyi yakındaki havaalanına götürüyorlar ve bayanı scanner/tarama cihazından geçiriyorlar. Bir şey bulamıyorlar. Bitti mi? Bitmedi. “Madem öyle eksik beyanda bulundunuz, sizi mahkemeye de verelim” demişler ve vermişler. Dava şu an devam ediyor.

yavaş yavaş Almanya, Türkiyelilere karşı bir yıldırma politikasına mı başladı diye sormadan edemiyoruz. Bu cesareti nereden alıyorlar acaba? Türkiye’nin dış politikasında eksikliğini hissettiğim en birinci konu: Acaba biraz fazla mı reflektif konuşuyoruz? Bana öyle geliyor. Dış politika uzmanı değilim, uluslararası ilişkiler ya da siyasal okumadım. Ama yaşanan bazı olguları gördüğümde şu soruları sormadan edemiyorum: Trump, Başkan olunca ilk ziyaretini neden Suudi Arabistan ve İsrail’e yaptı acaba? 11 Eylül’ü yapanların bir çoğunun Suudlu olmasına rağmen, 11 Eylül’ün ertesi günü Ladin ailesinin bütün fertlerini bir uçağa doldurup geri göndermelerine rağmen, nedendir acaba ilk ziyaret edilen ülke olması? Sakın S. Arabistan’ın sadece ABD’deki yatırımlarının 1 trilyon dolar civarında olması ve yeraltının kara elmas ile dolu olması olabilir mi?

Ne kadar üzücü değil mi? Artık

Demem o ki; ‘ye kürküm ye” misali; eğer ekonomik olarak bir güç iseniz, o derecede ciddiye alınıyorsunuz. Yani Türkiye için bence öncelik, çalışmak ve dünyanın büyük ekonomileri içinde en az ilk 8 ülke içerisinde olmak. Bakın ondan sonra hem bizim konuşma-

kıpırdanma göremiyorum. Müslümanlar birleşmemek konusunda birlik içindeler. Hepsi için söylemem ama nice dinî faaliyet ve hizmet futbol holiganlığı zihniyetiyle yapılıyor. Tekelcilik, meşreb taassubu son haddinde. Mü’minlerin birbirlerini ötekileştirmeleri yaygın hâle gelmiş. Ortaklaşa yapılması gereken hizmetler yüzüstü bırakılmış. Gerçek ulemanın, fukahanın, şeyhlerin, ziyalı Müslümanların ellerinden öperim ama beride haddinden fazla yaman ve yavuz din baronu var. Onlar Ümmet birliği, ittihad-ı İslam, iman kardeşliği, tesanüd, ortaklaşa hizmet ve faaliyet istemez. Önemli olan kendi saltanatlarıdır. Osmanlı devletini, bilhassa kuruluş ve yükseliş devirlerinde İslam medreseleri ve tasavvuf tekkeleri ayakta tutuyordu. O iki temel kurum yok artık. Âhir zaman fitneleri, fesatları, krizleri toplumu temellerinden sarsıyor. Lakin İslamın emr-ı mâruf nehy-i münker farzı esas alınarak yapılmış topyekûn bir ıslah projesi yok. Dinin direği olan namaz terk edilmiş. Şeriat çoktan elden gitmiş, din ve iman elden gidiyor.

Siyasal İslam yükselirken din geriliyor. Onların dinleri para, kıbleleri karıdır şeklinde tarif edilen bir güruh-i lâ yüflihûn dehşet saçıyor. Gaflet ve dalalet sisleri o kadar koyu ki, göz gözü görmüyor. Karşısında bir Ebubekir olmayan irtidat yangınları her yeri sarmış. Kelime-i Şehadet’in ne olduğunu bilmeyen Müslümanlar. Son Ramazan’da sere serpe açıkta açıkça oruç yendi. Cuma ezanı okununca işyerleri, dükkânlar, ticaret mekanları açık; caddeler meydanlar insan kaynıyor, toplu taşıma vasıtaları lebalep dolu. Zekat farizası bir âlem. Ya hiç verilmiyor, ya dosdoğru ve tastamam verilmiyor, yahut birtakım zekat eşkıyasının eline geçiyor. Bir kısım (yüzde kaçı) Müslüman kadın ve kızların kılık kıyafeti bir fâcia. Anasıyla zina etmek kadar iğrenç ve çirkin bir günah olan riba yaygın mı yaygın. İslam ahlâkı, İslami faziletler yerlere serilmiş. Azgınlık=fuhşiyyat ayyuka çıkmış. Kur’an’ın, Sünnetin, Şeriatın, İslam hikmetinin yap dedikleri terk edilmiş, yapma dedikleri yapılır olmuş. Şimdi biri kalkıp itiraz etse:

ergunmadak@hotmail.com

larımız hem de dış dünyanın bize konuşmaları nasıl değişecek! Türkiye Projeksiyonum... Madem ki, “ilk 8 ekonominin içine girmek gerekli” diyorum, o zaman nasıl olabileceğini de anlatayım: • Günlük çalışma saatleri aynı kamuda olduğu gibi özel sektörde de düzenli hâle gelmesi: Ben gençliğimde saat 09:00’da işe başlar, saat 20:00’de iş hanı kapanana kadar çalışırdım. Yıllık izin, sigorta, hiç bir şey yoktu. Restoran, otel, tamirhane, aklınıza gelen bir sürü küçük ölçekli iş yerlerinde hâlâ böyle çalışıldığını biliyor musunuz? Meslek etiği hak getire. İşçinin sırtından kazanılan bu para kimlerin cebine kazanç olarak giriyor? Haberlerde duyduğunuz ‘bayram tatili uzatıldı’ gibi haberler sadece kamu için geçerli. Özel sektörde, bırakın 3 gün tatili, 1 günle sınırlı tutup, bayramın 2.-3. günü işe gelmeyenleri tehdit eden muhafazakâr iş yerlerini de duyuyoruz. Bu işyerleri nasıl denetleniyor: DÜRÜST ÇALIŞMAK İÇİN DENETİM. • Meslek etiği, adil gelir dağılımı ve vergi sistemi ayrı bir düzen gerektiren bir alan. Haberlerde, ‘son gün’ ya da ‘uzatıldı’ gibi haberleri sık sık duyarsınız. Bir de ‘af’ tabii. Hollanda’da ne “vergi affı” ne de

Yahu bu kadar karamsar olma be!.. Yüz bin minareden avaz avaz 100 desibel ezan okunuyor ya… Şadırvanlardan şar şar sular akıyor ya… 15 Temmuzda bütün gece salâ okundu ya… Lüks, israflı, açık büfeli, ihtişamlı umreler yapılıyor ya… Kehkeşan Hoca bir milyonluk lüks arabayla geziyor ya… Binlerce İmam lisesi açıldı ya… Şu fettan manken, şu zampara sporcu umreye gitti ya… Bunları dinin ilerlemesi sanan geri zekalının beynine limon sıkmak lazım. Din öyle ilerlemez, geriler. Din, gerçek dindarlıkla, ilimle, irfanla, hikmetle, ferasetle, marifetle, bildiğini hayata uygulamakla yükselir. Uçan Hazretler edebiyatıyla din yıkılır. Ümmet birliği olmazsa, âkibet Endülüs ve Suriye Müslümanlarınınkilere benzer. İslam dinî ile İslamcılıklar bid’atini ayırt edemeyenler ilerlemeden ve gerilemeden bahsetmesinler. Peygamber (Salat ve selam olsun ona) “Namaz dinin direğidir. O direği ayakta tutan dinini ayakta tutmuş olur, o direği yıkan dinini

“vergi barışı” gibi kavramları hiç duymadım. Af ve son hatırlatmalardan da vazgeçmek lazım. Yani biraz çalışma disiplini şart değil mi? Meslek etiği, esnafın verdiği sözü tutmaması gibi konuları yine serbest piyasa mantığında değerlendirmemek lazım. DENETİM. Ama bu kez meslek odalarının kendi kendilerini denetlemesi belki olabilir. Fakat müeyyidesiz olmamalı. • Trafik: İnsanları strese sokan bir diğer dert. Medeniyet yol ve sudan geçiyor ise, yolu kullananların da medeniyetten nasiplerini alması gerekiyor. Hâlâ sopayla insanlar trafikte kavga yapıyorlarsa ciddi bir sıkıntı var demektir. Bu da çözülürse, medeniyette bir sınıf daha atlamış oluruz emin olun. Maddeleri çoğaltmak mümkün. Hollanda’dayım ama herkes gibi gözümüz yüreğimiz hâlâ Türkiye’de. En kısa zamanda tüm işlerimizin yoluna girmesi dileği ile.

yıkmış olur” buyuruyor. Namazı ve cemaati terk ve ihmal eden Müslüman bir toplum yıkılmaya mahkumdur. Suriye Müslümanları birleşik olsaydılar, tek bir Ümmet yapısına sahip bulunsaydılar, râşid bir İmam’a biat ve itaat etmiş olsaydılar, bugünkü yürekler acısı duruma düşerler miydi? Dinîn kıstasları (Kriterleri, ölçütleri) vardır. Müslüman bir toplumun iyi veya kötü oluşu bunlarla anlaşılır. Namaz kılanların oranı yüzde ona veya yirmiye düşmüşse, camilerin kubbeleri altınla kaplansa, minarelerden avaz avaz 110 desibel ezan okunsa bile o toplum yıkılır. Binlerce İmam-Hatip okulu açıldı. Bu okullardaki bütün öğrencilerin beş vakit namazı cemaatle kılmaları gerekir. Bu konu üzerinde niçin durulmuyor? Fırka-i Nâciye Ehl-i Sünnet ve Cemaat İslamlığını bütün halka öğretmek için niçin ortak (tekrar ediyorum ortak) bir çalışma yapılmıyor? Yazıklar olsun, bin kere milyon kere yazıklar olsun ki, temel ve ana din hizmetlerine cami helaları, hoparlörler, kaloriferler, klimalar kadar önem vermiyoruz. İktibas: Millî Gazete

Koenendelseweg 1 5222 BG ‘s-Hertogenbosch Tel.: +31(0)73 6220025 www.sws-simtronic. com info@sws-simtronic.com


maandblad/aylık gazete doğuş nr. 231 - Ekim/Oktober 2017

04 haber 26 20 nieuws

Umut fakirin ekmeği

“Belediye Başkanı birçok durumda çifte standart uyguluyor”

“Aboutaleb önce Türklerden özür dile!” Rotterdam Belediye Başkanı Aboutaleb’in Rotterdamlı Türk vatandaşları ile biraraya gelmek için yaptığı çağrıya, Milletvekili Selçuk Öztürk’ten açıklama geldi.

S

elçuk Öztürk’ün açıklaması: “Rotterdam Belediye Başkanı Ahmed Aboutaleb, olaylar karşısındaki yanlış tutumunu tekrarlamaya devam ediyor. Belediye seçimleri yaklaşırken Rotterdamlı Türklerle barışmak için girişimde bulunması hiç de tesadüf değil. DENK Milletvekili Selçuk Öztürk’e göre zeytin dalı uzatmak için artık çok geç. Rotterdamlı Türklerin çoğu, belediye başkanının barışma çabasını samimi bulmadıklarını belirtiyorlar. Aboutaleb’in Rotterdamlı Türklerle konuşmak istemesi karşısında sosyal medya üzerinden yoğun tepkiler geliyor. “Şimdi mi aklına geldi? Seçimler mi yaklaşıyor? Önce hakaret edip sonra konuşmak mı istiyor?” gibi tepkiler DENK Milletvekili Öztürk’e de ulaşmış. Öztürk; “Bu insanların duygularını anlıyorum. Geçtiğimiz dönemde Aboutaleb hiç de demokratik olmayan tutum sergiledi ve bu yönde kararlar aldı. Belediye başkanı birçok durumda çifte standart uyguluyor. Belediye başkanının kararları ve davranışları ile ilgili bir araştırma başlatılmalı” dedi. Belediye başkanının sergilediği aciz tutumun sonucu olarak haksız

Brouwersdijk 149 Dordrecht

gözaltılar, gösteri hakkının engellenmesi ve özgürlüklerin kısıtlanması gibi hukuksuzluklar yaşanmıştı. Mart ayındaki genel seçimler öncesinde yaşananlar, siyasi olsun veya olmasın, fikir ve görüş beyan etme özgürlüğünün herkes için geçerli olmadığını ortaya çıkarmıştı. Polis o gece göstericilere orantısız güç kullanarak gösteri hakkını ihlal etmişti. Yerde yarı baygın hâlde yatan bir vatandaşın polis köpeği tarafından dakikalarca ısırması kabul edilemez. Belediye başkanı şimdi Rotterdamlı Türkleri konuşmaya davet ediyor. Daha önceki görüşme çağrısı da başarısız olmuştu. Birçok kurum, Belediye Başkanının gösteri sırasındaki tutumu ve haddini aşan sözlerinden dolayı önce özür dilemesi gerektiğini belirtiyor. Selçuk Öztürk: “Rotterdamlıların bize anlattıkları insanı şok ediyor. Bazı kurumlar ve vatandaşlar daha fazla kontrol edilmek, desteklerin alınmasında ya da sürelerin uzatılmasında zorluklar yaşatılması gibi misilleme yapılmasından korktuklarını ifade ediyorlar. Aboutaleb’in bu görüşmeyi vatandaşlar arasında ayrım yapmak için kullanacağından kaygılandıklarını belirtiyorlar. Toplumsal barışı sağlamak ve bağlantı kurmak adı altında, kimin kendisini desteklediğini ve kimin desteklemediğini görmek için yapılmış bir plan olduğunu düşünüyorlar.” Bu olaylar, Rotterdam Belediye Başkanı Ahmed Aboutaleb hakkında büyük soru işaretleri oluşmasına neden oluyor. Selçuk Öztürk, Belediye Başkanının tutumu hakkında Rotterdam Belediye Meclisi’ne bağımsız bir araştırma yapılması çağrısında bulunuyor. Selçuk Öztürk: “Maalesef Rotterdam Belediye Meclisi, buna benzer durumlarda Aboutaleb’i durduramıyor” dedi. Doğuş Haber Merkezi

Putselaan 127-A Rotterdam

“Yükselişe geçen ekonomi vatandaşa ne zaman yansıyacak ?..”

H

ollanda’da ekonominin yüzde 3,3 büyüme kaydetmesi ve önümüzdeki yıl yüzde 2,5 büyüme beklenmesine karşılık alım gücünün yüzde 0,5 olması nedeniyle maaşlara zam tekrar gündeme getirildi. Ekonomistler seçimden önceki kabinenin ekonomik krizle mücadelede kemer sıkma politikası uygulamasının devletin bütçesini artırdığını ancak vergilere ve primlere yapılan zamların vatandaşı zorladığını ifade ediyor. Kabineyi eleştiren ekonomistler, yaklaşık 2 yıldır ekonomide yaşanan olumlu gelişmelerin bir türlü vatandaşa yansımadığından yakınırken, buna en büyük nedenin işverenlerin maaşlara zam yapmaması gösterildi. Maaşlara zam konusunda işverenlerin topu temsilciler meclisine attığı ancak oradan da konuyla ilgili bir adım atılmadığı görülüyor. Merkezi Planlama Bürosu CPB’nin yayımladığı rakamlarda ekonomide ciddi anlamda büyüme kaydedilirken, alım gücünde küçük çaplı yükselişin yer aldığı aktarılıyor. Maliye ve Ekonomi Bakanlıkları tarafından yapılan açıklamalarda çok

çalışmalarının sonucunda ekonominin düzelmeye başladığını vurgulasa da, ekonomistler bu konuda aynı fikirde değiller. Ekonomistlere göre ekonomide yaşanan olumlu gelişmelerin dünya ekonomisinin iyiye gitmesi sonucu ihracatın arttığı ve bu nedenle ekonomide büyüme kaydedildiği belirtiliyor. Aynı zamanda maaşlara zam yapılmaması da firmalara avantaj sağlarken vatandaşı zor durumda bırakıyor. Ekonomistler ve vatandaşların aklındaki “Yükselişe geçen ekonomi vatandaşa ne zaman yansıyacak” sorusuna yetkililer hâlâ cevap veremiyor. ◄◄

Volkerakstraat 10 Arnhem

Konut kredisi uzmanınız 1991 yılından bu yana hizmetinizde

Danışmanlık ücreti SADECE

€ 1899* HAYALİNİZDEKİ EVİ Mİ BULDUNUZ?

• En kapsamlı banka seçenekleri • En düşük aylık giderler • 2013 yılının en iyi konut kredisi uzmanı adayı gösterilen danışmanımız hizmetinizde • 24 yıllık deneyimle kişiye özel danışmanlık hizmeti

PARA TRANSFERi MÜBAREK AYLARDA FÍTRE, ZEKAT VE KURBAN PARALARINI EN HIZLI, GÜVENÍLÍR VE HESAPLI GÖNDERMENÍN TEK ADRESÍ HAVALEM.

Beklemeye son, havaleniz 10 dakikada Türkiye'de. İsme veya banka hesabına para gönderilir. Euro gönderin, Euro alınsın. Alıcı komisyon ödemez.

Randevu için 078-6551655 nolu numaramızdan bizi arayabilir veya en yakın şubemize başvurabilirsiniz

yilmaz.nl

Çeklerinizi ödeyebilirsiniz.

EN YAKIN ACENTAMIZA UĞRAMAYI UNUTMAYIN ! www.havalem.com | facebook.com/havalem

* Sartları sorunuz

sigorta, kredi, ipotekli kredi, finansal danışmanlık

+31(0)78 655 16 50 | info@havalem.com


21 toplum 23

samenleving

doğuş aylık gazete/maandblad

nr. 231 - Ekim/Oktober 2017

Myanmar Hükûmetine büyük darbe!.. Uluslararası Daimi Halk Mahkemesi, Myanmar hükümetinin ülkedeki Müslümanlara soykırım uyguladığına hükmetti. Bazı medya kuruluşlarında yer alan haberlere göre, Uluslararası Daimi Halk Mahkemesi Malezya’da, Myanmar hükümetinin ülkedeki Müslüman azınlıklara karşı tutumunu görüştü. Davada, 5 gün süren duruşmalar boyunca mahkemenin 7 kişilik uluslararası heyeti, belgeleri, uzman görüşlerini ve 200 tanık ifadesini inceledi. MYANMAR HÜKÜMETİ SUÇLU BULUNDU Myanmar’daki Arakanlı Müslümanlar başta olmak üzere Müslüman azınlığa yönelik işlenen suçlara dair hükmü açıklayan mahkemenin Başkanı Daniel Fierstein, davada, Myanmar yönetiminin soykırım, savaş suçları ve insanlığa karşı suç konusunda soruşturulduğunu ve suçlu bulduğunu bildirdi. 17 TAVSİYEDE BULUNULDU Ayrıca mahkeme, kararın ardından 17 maddelik tavsiyesini de duyurdu. Tavsiyeleri okuyan Yargıç Gill H. Boehringer, “Birleşmiş Milletlere bağlı araştırma heyetine, Myanmar’ın Arakan, Kaçin ve diğer bölgelerindeki Müslüman gruplara karşı işlenen suçları soruşturması için vize ve serbest erişim verilmelidir” dedi. ................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................. ................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................. .................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................

Devletin yardımı gelecek...

Olası saldırılar için özel olarak hazırlanmış kitapçıklar, cami cemaatine dağıtılacak

Rotterdam’da ikamet eden cami cemaati, saldırılara karşı güvenlik dersi alacak Rotterdam kenti ve çevresindeki cami cemaati, camilere yönelik olası saldırılara karşı güvenlik dersi alacak. Rotterdam Rijnmond Bölgesi Müslüman Kuruluşlar Üst Platformu (SPIOR) tarafından organize edilen dersler, özel güvenlik kurumu uzmanları tarafından verilecek. Beş ayrı oturumda verilecek derslerde toplam 100 kişi eğitim görecek. Konuyla ilgili konuşan SPIOR Müdürü Marianne Vorthoren, son zamanlarda camilere yapılan İslamofobik saldırıların artmasıyla cemaate güvenlik eğitimi vermek zorunda kaldıklarını söyledi. Camileri ve cemaati korumak istediklerini belirten Vorthoren, cemaate konuya ilişkin hazırlanmış kitapçık dağıtılacağını ifade ederek, şu değerlendirmelerde bulundu: “Cemaatin alacağı eğitimin yanı sıra belediyenin belirlediği uzman kişiler tarafından camilerin zayıf noktaları kontrol edilerek belediyenin maddi desteği ile cami yöneticileri gereken önlemleri alacak. Ayrıca olası saldırılar için özel olarak hazırlanmış kitapçıkları cami cemaatine dağıtacağız. Bu önlemleri alarak en azından Hollanda Ulusal Güvenlik ve Terörle Mücadele Koordinatörlüğünün (NCTV) belirlediği tehdit unsurlarına karşı camileri korumuş olacağız. Umarız bu şekilde güvenliği sağlamış oluruz.” Vorthoren, çalışmayı NCTV ile iş birliği içerisinde yaptıklarına dikkati çekerek, “Bize sadece camiler bağlı olduğu için bu sadece camilere yönelik yapılan bir çalışma olacak. Bunun dışında son zamanlarda İslamofobik saldırılara maruz kalan diğer İslami kuruluşlarla bir araya gelerek onlarla istişarelerde bulunuyoruz.” ifadelerini kullandı. Cami yöneticileri ile düzenli irtibatta olduklarını belirten NCTV sözcüsü Lodewijk Hekking ise “Camiler tehdit altında hissedildiğinde Hollanda devleti her zaman yardım edecektir. Devletin yardımının yanı sıra cami cemaati ve yöneticilerinin de önlemler alması gerekir. Onun için SPIOR tarafından böyle bir inisiyatifin ◄◄ alınmasını olumlu karşılıyoruz.” diye konuştu.

GS STORE Yeniden hizmette 27 Haziran 2014’te açılışı yapılan ancak geçtiğimiz 21 Mayıs tarihinde yan tarafta bulunan Fenerium Mağazası’nın elektrik kontağından çıkan yangında büyük hasar görerek kapatılan GS STORE yeniden açıldı. Yeniden açılışının mutluluğunu yaşayan GS STORE sahibi Sercan Arslan’ın “Hiç beklemediğimiz bir anda yaşadığımız yangın sonucunda maalesef bir süre kapalı kaldık. Yapılan araştırma ve incelemelerin ardından yeniden düzenlediğimiz mağazamızı hizmete sunmaktan son derece mutluyuz. Bu arada bizlere desteklerini esirgemeyen kulüp yöneticilerine ve bütün taraftarlarımıza teşekkür ederiz” dedi. GS STORE, Galatasaray’ın Avrupa’da ikinci mağazası olarak Rotterdam kentinde Zwart Janstraat ◄◄ 131 B adresinde hizmet vermeye başlamıştı.

Hastanenin yanlış teşhisi candan ediyordu Altı haftalık Kırşehir tatili sonrası Hollanda’ya dönüş yapan dört çocuk babası Mustafa Bozkurt (56), ölümden döndü. Zaandam kentinde kaldırıldığı hastanede ‘safra kesesinde sorun var’ teşhisi konulan Bozkurt, iki hafta boyunca hastane odasında acılar içerisinde ölüme terk edildi. Hastanede yeterince ilgi ve tedavi görmediği gerekçesiyle eşi ve çocukları Bozkurt’u Amsterdam’da başka bir hastaneye kaldırdı. Orada da ilgi bulamayınca üçüncü hastaneye yatırılan Bozkurt’a yanlış teşhis konulduğu ortaya çıktı. Bozkurt, apar topar açık kalp ameliyatına alındı. İKİNCİ SINIF İNSAN MUAMELESİ Fatma Bozkurt, “Hollanda ile Türkiye arasında yaşanan olaylar sonrası artık ikinci sınıf insan yerine konuluyoruz. Eşim az kalsın yanlış teşhis sonucunda hayata veda ediyordu” dedi. Eşinin ani şekilde dayanılmayacak acılar içerisinde kaldığını anlatan Bozkurt, “Ancak üçüncü hastanede şifa bulabildik” diye konuştu. HEMEN AMELİYATA ALINDI Eşinin tatil dönüşü çığlıklar atacak derecede ağrı çektiğini ifade eden Bozkurt, “Bize doğru dürüst bakmadılar ve ‘safra kesesinde sorun var’ dediler. Bizi bir odaya koydular. İki hafta bekledik durduk. Eşim gözyaşı döküyor, acılar çekiyordu. İçimiz parçalandı. Çocuklarla birlikte isyan ettik. Son gittiğimiz hastanede kalbinin üç damarının değişmesi gerektiğini söylediler. Hiç bekletmeden de ameliyata aldılar” dedi. ÖLECEK HASTAYI BAKIM EVİNE GÖNDERİYORLAR Hollanda’da akciğer hastalıkları uzmanı Sander de Hosson, ülke genelindeki hastanelerin çirkin oyunlar içerisinde olduğunu iddia etti. Hosson, hastanelerin ölüm vakaları sayılarını düşük göstermek için, ölümü bekleyen bakıma muhtaç hastaların bakım evlerine nakledildiğini ifade etti. Hosson, hastanelerin kalitesi ve başarısının ölüm sayıları ile ölçülmesi nedeniyle bu yönteme başvurulduğunu dile getirdi ve “Buna artık dur demeliyiz. Hastaların günleri sayılı olsa bile onlara ihtiyaçları olan en iyi bakım ve tedaviyi ancak hastaneler verebilir” diye konuştu. Haber: Fatih Özyar ◄◄

Eigen risico oylaması çoğunluk tarafından kabul edildi Hollanda’da Temsilciler Meclisinde yapılan oylamada eigen risico’nun aynı kalması kabul edildi. 2018 Yılında eigen risico’nun 385 euro’da kalması oylamasında Temsilciler Meclisinde çoğunluk evet dedi. SP, DENK ve Hayvanlar Partisinin oylamada hayır oyu kullandığı belirtildi. SP eigen risico’nun tamamen kaldırılmasından yanaydı. DENK de eigen risico konusunda yetkililerin kolaylık sağlamasını desteklemiş, ancak seçim vaadi olmasına karşın müdahele edilmemesine tepki vermişti. Daha önce kabinenin önümüzdeki yıl eigen risico’yu 400 euroya çıkaracağı bilgileri basına sızdırılmış ve sözde VVD, CDA, D66 ve CU bu duruma müdahele etmiş gibi aynı kalmasını sağladığı başarı olarak lanse ediliyor. Muhalefet partilerinin eigen risico ile ilgili sunduğu farklı alternatiflerin ilgi görmediği aktarıldı. Yapılan oylamanın ardından eigen risi◄◄ co’nun aynı miktarda kaldığı ve primlere zam yapılacağı kesinleşmiş oldu.

Hollanda’da hükûmetin, ekim ayında kurulması bekleniyor Yaklaşık 6 aydır süren koalisyon görüşmelerinin önümüzdeki günlerde anlaşma ile sonuçlanması bekleniyor. Daha önce Groenlinks ile yapılan görüşmelerden eli boş dönen Başbakan Rutte, dörtlü koalisyonda uzun süredir CU’nun katılımı ile CDA, D66 ve VVD koalisyon hükûmetini kuracak gibi. Alınan bilgilere göre hazırlanan raporlar Merkezi Planlama Bürosu CPB’ye iletildi. Önümüzdeki günlerde raporun koalisyon partilerine tekrar iletildiğinde son düzenlemelerin yapılmasının ardından koalisyon hükûmeti için anlaşma sağlandığının açıklanacağı tahmin ediliyor. Anlaşma sağlandığı takdirde hükûmeti kurma görevini üstlenen Gerrit Zalm, Temsilciler Meclisi üyeleriyle bir araya gelecek. Bu görüşmenin ardından Meclis Bakanların listesini belirlemek için bir isim seçecek. Tahminlere göre bu görev Mark Rutte’ye verilecek. Bütün bu gelişmelerin ◄◄ yaklaşık 10 gün süreceğini ifade eden yetkililer, hükûmetin 13 veya 22 Ekim’de kurulmuş olacağını bildiriyor.

Trafik cezalarındaki artış devam ediyor Hollanda’da kesilen trafik cezalarının geçtiğimiz yıla göre artmaya devam ettiği bildiriliyor. Trafik cezalarının en çok sürücülerin telefonla kullanırken kesildiği belirtilirken, artışın kontrollerin sıkı tutulmasına da bağlı olduğu aktarıldı.2016 yılının Mayıs-Ağustos ayları arasında trafik cezası oranı 20.968 olarak açıklanırken, 2017 yılında aynı dönem içerisinde 26.296 trafik cezası kesildiği bildirildi. Hız kontrollerinde ise geçen yıla göre 24 bin gerileme yaşandığı bilgisi veriliyor. Trafik cezalarında radara yakalananların sayısında düşüş olduğu, araç seyir halindeyken telefon kullanımında ise ciddi artış ◄◄ olduğu gözlemlendi.

Devlet yardımlarıyla ilgili karar açıklandı Kişinin sağlık giderlerine katkı amaçlı olarak hükümet tarafından verilen yardımının (Zorgtoeslag) yükseltileceği belirtildi. Kira yardımı ve Çocuğa bağlı yardım (Kindgebonden Budget) hakkında da bilgi verildi. Temsilciler Meclisine bilgi veren hükûmeti kurma görevlisi Gerrit Zalm, VVD, CDA, D66 ve CU’nun sağlık sigortası primine yapılacak olan zam nedeniyle Zorgtoeslag’ın yükseltileceğini, ancak Kira Yardımı ve Çocuğa bağlı yardım (Kindgebonden Budget) ile ilgili bir değişiklik yapmayı düşünmediklerini bildirdi. Önümüzdeki yıl için sadece zoergtoeslag’da değişiklik yapılacağını vurgulayan Zalm, “bildiğim kadarıyla diğer yardımlar konusunda yeni adımlar atılmayacak” dedi. Zalm’ın basın sözcüsü yeni yılda yürürlüğe girecek olan değişikliklerin 15 Ekim öncesinden belirlenmesi gerektiği için acil ◄◄ kararlar alındığına dikkat çekti.


maandblad/aylık gazete doğuş nr. 231 - Ekim/Oktober 20172017

04 cemiyet 22 samenleving

Din Hizmetleri Müşavirliği ve Hollanda Diyanet Vakfı tarafından organize edilen 2017 Yılı Hac Organizasyonuna katılan hacı adaylarına seminer düzenlendi. 23 Temmuz 2017 tarihinde

iz : R TL Telev

yo

“İslam okulları Cito’da en başarılı, en iyiler”

nu

si

cu

De Stichting Islamitisch Primair Onderwijs Rijnmond

n i ve r s i t e

Hollanda Diyanet Vakfı olarak bu

HDV, Yeni Eğitim Sistemini Uygulamaya Başladı

Bu saldırılar artık bir istisna değildir. İslam ve Müslüman karşıtı sloganlar, camların kırılması ve tehditler günlük olaylar haline gelmiştir. Ineke van der Valk’ın yaptığı araştırmada, Hollanda’da tahmini 475 caminin yüzde 39’u son bir yıl içinde en az bir defa ayrımcılık tarzında saldırı ve şiddete maruz

Hollanda hükûmeti kısa bir zaman önce “Güvenli Cami Rehberi” adı altında bir kılavuz yayınladı. Bu iyi bir başlangıç, zira bu sayede ilgili taraflar (camiler, belediyeler ve polis teşkilatları) birbirlerine daha kolay ulaşabilmektedirler. Ancak Müslüman toplum, bunun yeterli olup olmadığından giderek endişe etmektedir. Tıpkı bu terör saldırısında olduğu gibi, eylemlerin Müslüman toplumundaki etkisi çok ağır olmasına rağmen, toplumun genelinin tepkisi çoğu zaman zayıf kalmaktadır. Hatta bazen bu tür aşırı eylemlerin kabul görüldüğü ve anlayışla karşılandığını algılıyoruz.

HDV Ede Ulu Camii konferans salonunda düzenlenen seminere, Müşavir Vekili Mehmet Yürek, HDV Koordinatörü Cevdet Keskin, Hac organizasyonunda görev alan bütün görevliler ile 646 hacı adayı ve yakınları katıldı. Kur’an’ı Kerim tilavetiyle başlayan seminer, Müşavir Vekili Mehmet Yürek tarafından yapılan konuşmayla devam etti. Müşavir Vekili Mehmet Yürek konuşmasında, Organizasyonun başarılı olması için gerekli bütün tedbirlerin alındığından bahsederek hacı adaylarına çeşitli konularda tecrübelerini aktardı. Uyarılarda ve tavsiyelerde bulundu. Seminerde bir sunum yapan HDV Koordinatörü Cevdet Keskin ise, kafile düzeni uçuş planı ve diğer konular bilgiler vererek, hacı adaylarının hac yolculuğuna hazırlanmasının öneminden bahsetti.lu’na gönderdiği bir mektupla cemaati sağduyulu olmaya v

ri

ch

Venlo HDV Tevhid Camii’ne Yapılan Terör Saldırısıyla İlgili Basın Açıklaması Maalesef Hollanda’da yine bir cami terör ve ırkçılık saldırısına uğramış, bu kez Hollanda Diyanet Vakfı’na bağlı Venlo Tevhid Camii hedef alınmıştır. Bize göre bu eylemler tamamen terör ve ırkçı saldırılardır. Zira bu eylemlerin gayesi, toplumun belirli bir kesiminde aşırı korku yaratmak, insanları birbirlerine düşürmek ve böylelikle toplumun genelini

ciddi biçimde sarsmaktır. Bu terör saldırısını nefretle ve şiddetle kınıyoruz. Hem Cami Yönetimi hem de HDV olarak bütün hukuki yolları sonuna kadar kullanacağımızdan ve olayın faillerinin en ağır bir şekilde cezalandırılması için sonuna kadar takipçisi olacağımızdan kimsenin şüphesi olmasın. Zaten olayla ilgili derhal suç duyurusunda bulunulmuş ve olayın faillerine dava açılması için girişimler başlatılmıştır.

Uluslararası siyasi gerginlikler, sosyal gelişmeler, İslam ve Müslüman karşıtı partilerin oylarının yükselişinden dolayı, bu olumsuz gidişatın daha da artacağından endişe ediyoruz.

olaydan dolayı üzüntümüzü kamuoyu ile paylaşmak istiyoruz. İslam dini, Müslümanlar ve camiler, Hollanda’nın ayrılmaz bir parçasıdır. Bu tür olaylar toplumun tamamını derinden etkilemektedir. Mevcut gerginlikler ve camilere yönelik tehditler inkâr edilemez bir gerçektir. Güvenlik önlemlerinin daha ciddi bir şekilde alınması yanında daha sağlıklı bir diyalog ortamının oluşturulmasının da önemine inanıyoruz. Mümkün olan en kısa sürede ilgili makamlarla diyaloğa geçip, bu konuyu birlikte ele almak istiyoruz. Saygılarımızla, Hollanda Diyanet Vakfı Yönetim Kurulu

ş tır t m a s o n u

“İslamofobi içeren her adım en hafif ifadeyle insanlık suçudur”

kalmıştır. Bu rakamın aslında daha yüksek olduğu düşünülmektedir, zira yaşanan her olay kaydedilmemektedir. Yine yapılan araştırmalar, Müslümanların Hollanda’da kendilerini güvende hissetmediklerini göstermektedir.

a ra

Hollanda’dan kısa haberler

ve M a a st

Bezoekadres: Paradijsplein 1 - 3034 SL Rotterdam www. sipor nl - T. (010) - 240 94 46

Al-Ghazali

Van Lennepstraat 17 3027 SP Rotterdam Tel. (010) - 415 21 67 E-mail nbelah@sipor.nl www.al-ghazali.nl

Ibn-i Sina

Zegenstraat 120 3082 XZ Rotterdam Tel. (010) - 428 25 90 E-mail adurmus@sipor.nl www.ibn-i-sina.nl

Ikra

Spirea 3 3317 JP Dordrecht Tel. (078) - 639 01 51 E-mail ssalem@sipor.nl www.ikra.nl

Noen

Paradijsplein 1 3034 SL Rotterdam Tel. (010) - 240 94 46 E-mail fkocak@sipor.nl www.ibsnoen.nl

Ibn-i Sina

(Dislocatie) Overijselsestraat 49 3074 VA Rotterdam Tel. (010) - 4484 87 50 E-mail aarabou@sipor.nl www.ibn-i-sina.nl


introduction

tanıtım 23

doğuş aylık gazete/maandblad

nr. 231 - Ekim/Oktober 2017

Avukat Şerife Akdemir:

“ Toplum olarak çok daha iyi konumda olmamız gerekirken, olduğumuz yerle yetinmemeliyiz. Her konuda kendimizi geliştirmek için çaba sarf edelim”

“Haklarınızı arayın, almak için de uzman birinden yardım isteyin!” Doğuş olarak her sayıda önemli misafirleri büromuzda ağırlıyor, onlarla önemli ve hoş sohbetler gerçekleştiriyor ve sizlerle paylaşıyoruz. Bu sayıda da bizler bazı dostları ziyaret ederek hoş sohbetler gerçekleştirdik. Bunlardan biri de Avukat Şerife Suzan Akdemir Hanımefendi idi. Uzun yıllar Lahey’de Lucardie en de Visser avukatlık bürosunda hizmet veren Şerife Hanım, 2009 yılında Rotterdam merkezde kendi bürosunu kurarak çalışmalarına başlamış. Hoş bir mekânda, sıcak bir ortamda ağırlıyor bizi Şerife Hanım, eşi Mustaf Akdemir Bey ve kurumda hizmet vermeye başlayan Mine Gümüş Hanım ile. Hakları bir bir budanan, türlü sorunlarla boğuşan insanlarımıza hizmet için böyle bir girişime kalkışan Şerife Hanım, hizmet etmek için ideal bir alan ve mekânda sizleri ofisine bekliyor. Aile, Ceza İş, İcra ve Kamu ve Sosyal Sigortalar Hukuku alanında uzman olan avukatlarımız Şerife Suzan Akdemir ve Mine Gümüş’le yapmış olduğumuz söyleşiden hayli istifade edeceğinize, keyif alacağınıza inanıyor, sohbetimizle sizi baş başa bırakıyoruz…

K

urumunuzla alakalı biraz bilgi verebilir misiniz? Erasmus Avukatlık Bürosu olarak kuruluşumuzdan beri hizmet kalitesi ve müşteri memnuniyeti prensipleriyle çalışıyoruz. Yaptığımız işi sadece bir ekmek kapısı olarak görmüyoruz. Aynı zamanda, topluma hizmet etme misyonuyla, mağdura ve mazluma destek olma sorumluluğu olarak görüyoruz. Bu bağlamda ücretsiz görüşme günleri, bilgilendirme seminerleri düzenliyoruz. Misyonumuzun çevremiz ve müşterilerimiz tarafından anlaşıldığını ve kabul edildiğini müşteri memnuniyetlerinden ve aldığımız pozitif tepkilerden anlıyoruz. Şu an 2 avukat, 1 hukukçu, 1 ofis şefi ve 2 stajyer olarak toplam 6 kişilik ekibimizle Rotterdam’da hizmet sunmaya devam ediyoruz. Ekibi güçlendirince sizin çalışma pozisyonunuzda değişiklik oldu mu? Elbette oldu. Aramızda iş bölümü yapıp belli alanlarda uzmanlaşmaya gittik. Mesela ben, Aile Hukuku ve Yabancılar Hukukunda uzmanlaşırken Mine Hanım, Kamu Hukuku ve İş Hukukunda uzmanlaştı. Öte yandan ofis olarak Avrupa Hukuku’na daha çok yoğunlaştık. Mine Gümüş Hanım, siz kendi çalışmalarınızdan bahseder misiniz? Ben Kamu Hukuku yani devlet kurumlarıyla (sosyal hizmetler, UWV, belediyleler gibi) alakalı konulara bakıyorum. Ayrıca İş Hukuku (iş sözleşmeleri, işçi-işveren sorunları, işten çık(arıl)ma, kira kontratları vs.) da benim uzmanlık alanım. Son yıllarda, belediye, Soysal Hizmetler ve UWV gibi kurumlarda yapılan bazı değişiklikler nedeniyle yeni sorunlar ortaya çıktı ve buna bağlı olarak mağduriyetler arttı. İnsanlarımız haklarını aramakta ve almakta zorlanıyorlar. Bunun temel sebebi de, insanlarımızın haklarını ve mağduriyet durumunda atılacak adımları bilmemesidir. Bizler de onları gerek bilgilendirerek, gerek yönlendirerek elimizden gelen desteği sağlıyoruz. Mine Hanım, hasta olduğu hâlde malulen emekliliği iptal edilen pek çok insanımız mağdur durumda. Yeni bir yasa ile bu gibi durumda olan insanlarımızın yeniden itiraz ve başvuru hakkı olduğu söyleniyor. Nedir bu işin aslı? Malulen emekliliği sağlık koşullarında iyileşme olduğu bahanesiyle iptal edilen bir kişi, Soysal Dienst’e düştükten sonra hastalığı artarsa 5 yıl içerisinde bunu UWV’e bildirilerek yeniden malulen emekli olma hakkına sahiptir ki zaten biz bir davamızda Sosyal ödenek

alan bir müvekkilimizin seneler sonra bu manada malulen emeklik hakkını aldık. Çoğu insanımız bu durumdan habersiz. Bu gibi sorunu olanlar lütfen bir uzman avukatla görüşsünler. Hastalığı olduğu hâlde UWV’nin aldığı karar gereği sosyal ödeneğe mahkûm olan ve o ödeneği alabilmesi için 60 yaşından sonra ve hatta hasta olduğu hâlde çalışmaya zorlanan pek çok insanımızın olduğunu biliyoruz. Hiçbir şey için geç kalmış değilsiniz. Hastalığınız sürüyorsa ve gittikçe artıyorsa itiraz etme hakkınız ve kararı lehinize döndürme imkânınız var. Hatta bazen heyet, yüzde yüz çalışabilir kararı veriyor. Vatandaşımız itiraz ediyor, onu da kaybedince bu hakkını almaktan ve aramaktan tamamen vazgeçiyor ve mecburen Sosyal ödenek başvurusu yapıyor. Rahatsızlıkları artsa ve çalışamıyor durumda olsa bile malulen emeklilik hakkının artık olmadığını düşünüyor. Sosyal ödeneği için başvurduğunda da, bunun karşılığı olarak (mecburen) gönüllü olarak bir yerlerde çalışması isteniyor. (Mine Hanımın, üstelendiği ve detaylarını sohbetimiz sırasında anlattığı çok önemli bir davanın ayrıntılarını gazetemizin 3’üncü sayfasından okuyabilirsiniz) Şerife Hanım, 14 yıla yaklaşan bir meslek hayatınız var. Bunca yılda toplumumuz alakalı neler gözlemlediniz? Bu konuda pek çok hukukçu arkadaşımızın ortak kanaati sudur ki, geçmişe nazaran Türk toplumu daha bilinçlendi, haklarını arama ve alma noktasında hayli yol kat etti ancak bu arzu edilen noktada değil. İstenilen yere gelinmesi için de hep beraber el ele vererek çalışmamız gerekiyor. Herkesin bildiği bir konu hakkında bazen müvekkilimin hiçbir şey bilmediğini görmek beni şaşırtıyor. Bilgiye ulaşmak artık çok kolay. Toplumu bu manada harekete geçirmek ve uyarmak bir görev aslında. Bu konuda her kurum üzerine düşeni yapmalı. Biz Erasmus Avukatlık Bürosu olarak vatandaşlarımızı bilgilendirmek için farklı camilerde, derneklerde ve sair Sivil Toplum Kuruluşları nezdinde bilgilendirme seminerleri organize ettik. Ayda bir gün, Cuma akşamları ise ofisimizde ücretsiz danışma saatleri düzenleyerek halkımızı aydınlatmaya, bilgilendirmeye çalışıyoruz. Yeter ki, aynı duyarlılığı insanlarımız da göstersinler. Çünkü düzenlenen bir hukuk seminerine ancak bir problemi varsa katılıyorlar, “hiç bir problemim yok ama gidip dinleyeyim yeni şeyler öğreneyim mantalitesi” maalesef yok. İnsanlarımız özelinin ifşa olmasından mı yoksa avukatlık masraf-

tediklerini söyledi. Evlilik gibi kutsal bir müessesenin bu kadar basit gerekçelerle yıkılması, çiğnenmesi olacak şey değil. Evliliği kurtarmak için mücadele verileceğine “nasıl bitiririz” diye çaba sarf ediliyor sanki. Çok çabuk pes ediliyor. Maddî ve manevî rahatlığın bedelini bu şekilde evlilikler ödememeli.

Şerife Suzan Akdemir kimdir? Şerife Suzan Akdemir, 2003 yılında Erasmus Üniversitesi Hukuk Fakültesinden mezun oldu. 2004 yılında Lahey’de Lucardie en de Visser adlı avukatlık bürosunda göreve başladı. 5 yıl burada çalıştıktan sonra 2009 yılında Erasmus Advokatenkantoor adı altında kendi avukatlık bürosunu açtı. Şu an Rotterdam’ın merkezî ve tanınmış caddelerinden biri olan Schiekade 560 adresindeki bürosunda avukatlık görevine devam eden Şerife Hanım evli ve 2 çocuk annesidir. Mine Gümüş Kimdir? Mine Gümüş, 2012 yılında Erasmus Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun oldu. O tarihten itibaren farklı hukuk bürolarında ve bir gümrük şirketinde hukukçu olarak çalıştı. 2015 yılından beri de Erasmus Avukatlık Bürosu’nda avukat olarak hizmet vermektedir. larının yüksek olabilme endişesiyle geri duruyorlar? Mustafa Akdemir: Yaptığımız bilgilendirme çalışmaları esnasında (mesela 2015 yılında, YTB ile ortaklaşa farklı şehirlerde 15 bilgilendirme semineri düzenledik) şunu gözlemledik: İnsanlarımızın bir çoğu haklarını tam olarak bilmiyorlar ve maalesef öğrenmek ve haklarını almak için de çaba sarf etmiyorlar. Ayağına kadar gelmiş avukatı bile bir problemi varsa dinlemeye geliyor. Bu sebepten katılımlar hep istenenin altında kalıyor. Bunun yanı sıra, avukatlık ücretinin çok yüksek olduğunu ve bunun tamamını kendisinin ödeyeceğini sanıyor ve bu yüzden de avukata kolay kolay gitmiyor. Hâlbuki geliri düşük olan kimselerin avukatlık masrafları devlet tarafından karşılanıyor ve hatta çoğu zaman kişinin ödemesi gereken 143 Euro’luk kişisel katkı bedeli bile devlet tarafından ödeniyor. Bunun için diyoruz ki, avukata gitmekten korkmayın zaten gittiğinizde sizin yardım alıp alamayacağınız ve ne kadar kendiniz ödemeniz gerektiği size avukatınız tarafından bildirilecektir. Bilgilendirme çalışmaları devam edecek mi? Şerife Akdemir: Evet, devam edecek inşallah. Şu an yeni sezonun planlamasını yapıyoruz. STK’larla irtibata geçip bilgilendirme çalışmalarımıza bu sezonda da devam etmeyi arzu ediyoruz. Boşanmaların en önemli sebepleri sizce nelerdir? İstatistik Araştırma Merkezi’nin (CBS)verilerine göre, Hollanda’da evli çiftlerin yaklaşık yüzde 42’si boşanıyor ve bu oran her sene yükseliyor. Bu gerçekten çok yüksek ve çok korkutucu bir rakam. Bizim Türk toplumumuza baktığımız zaman tablo çok da farklı değil maalesef. Benim gözlemlediğim en önemli boşanma sebepleri ise “aldatmak ve şiddet uygulamak” diyebilirim. Nesil değiştikçe, boşanma sebepleri de değişiyor tabi. Eskiden boşanmalar ancak üçüncü bir şahsın araya girmesiyle olurdu. Şimdi pek çok sebep boşanma gerekçesi olabiliyor. Bazen gerekçeyi duyunca şaşırıyoruz ve bu sebeple yuva yıkılmamalı gibi telkinlerde bulunuyor, tekrar düşünmeleri için zaman tanıyoruz. Evlilikte esas olan “fedakârlık” unsuru eşlerin dikkate aldığı bir şey değil. Kimse kimseye katlanmak, evliliği için fedakârlık yapmak istemiyor. Geçenlerde bir çift geldi, 1 ay evli kalmışlar ve boşanmak is-

Ailelerin bile çocukları üzerinde etkisi olmuyor ama siz ayrılmaya karar verenlere yeniden denemeleri için telkinlerde bulunuyorsunuz. Faydası oluyor mu? Ben bu gibi durumlarda farklı bir yol izliyorum. Ben daha çok ayrılmak isteği ile bana gelenlere “tekrar denemeleri, bir daha düşünmeleri için” zaman vermeye ve birbirlerini anlayarak, sağlıklı düşünerek karar vermelerini tavsiye ediyorum. Geçenlerde boşanmak isteği ile 3 çocuklu bir çift geldi. Bazen kişilerin hâllerinden bile pişmanlıkları rahatlıkla anlaşılıyor. Eğer ben bu evliliği kurtarma adına bir ümit görüyorsam onları bir terapiye yönlendiriyorum, ya da aileden sözü geçen biriyle veya kendi aralarında sakin bir ortamda konuşmalarını öneriyorum. Ben bu çifte böyle bir yol önerince sanki ikisinin de gözlerinde bir sevinç parıltısı, umut ışığı gördüm. Biz bunları sunuyoruz. Onların rahatlamış olmaları ve iyice düşünmeye ve tekrar denemeye karar vermeleri evliliği kurtarma ihtimalini doğuruyor ve bu da bizi çok mutlu ediyor. Gençlik Dairesi’nin (Jeugdzorg) uygulamalarında bir değişiklik var mı? Kurumun işleyişinde bir değişiklik yok. Çocukla alakalı olarak aile hakkında bir şüphe olduğunda derhal müdahale ediliyor ve çocuk evden uzaklaştırılabiliyor. 2 yıl önce Gençlik Dairesi’nde (Jeugdzorg) yaşanan olumsuzluklar sonucunda hem Türkiye’nin hem de Hollanda’daki STK’ların yaptığı çalışmalar belli bir etki oluşturdu. Ama maalesef, bu konuda da yeterli bir seviyede değiliz. Hâlen koruyucu ailelere çok ihtiyaç var. Yeterli sayıda Türk/Müslüman koruyucu aile olmadığı için çocuklar yabancı ailelere veriliyor. YTB’nin bu manada bir desteği de söz konusu ama ona rağmen koruyucu aile noktasında bir eksiklik, bir sıkıntı var. Son sözler olarak neler söylemek istersiniz… Şerife Akdemir: Klişe bir söz olacak ama, hakkınızı aramayı ve almayı ihmal etmeyin. Olduğumuz yerle yetinmeyip toplum olarak çok daha iyi yerlerde olmak için gayret etmeliyiz. Mine Gümüş: Geri durmayalım. İçimize kapanmayalım. Cesurca haklarımızı arayalım. Söyleşi - Fotoğraflar: Zeynel Abidin ◄◄


maandblad/aylık gazete doğuş nr. 231 - Ekim/Oktober 2017

04 gezi 24

reizen

Recep Sosyal... Kurban Gözlemleri...

Burkina Faso’lu kardeşlerimizden selâm ve dualar var ‘Mazlum ve Mağdurlar için el ele’ sloganı ile milyonlarca insana hizmet götüren Hasene Derneğinin bu yılki gözlemcileri arasında bizler de yerimizi aldık. 28 Ağustos 4 Eylül tarihleri arasında, Burkina Faso kurban gözlemcisi olarak hizmet ve sayısız güzelliklere şahitlik ettiğimiz bu seyahatimizden sizlere notlar sunmak istiyorum...

B

urkina Faso’lu Şeyh Süleyman: “İslam Ülkesi liderlerine yaptığım konuşmada, Kurban bayramında bizler de et yemek istiyoruz. Sizler gelmeden önce biz burada Kurban bayramında et yiyemiyorduk” demiştim... Burkina Faso, Batı Afrika’da, denize kıyısı bulunmayan bir ülke. Komşuları Mali, Nijer, Benin, Togo, Gana ve Fildişi Sahili. Geçmişte Fransa sömürgesi olan ülke, 1960 yılında Yukarı Volta adı ile bağımsızlığına kavuşmuş ve ülkede bağımsızlık sonrası dönemde siyasi belirsizlikler neticesinde darbeler yaşanmış. 1983’te Thomas Sankara önderliğinde gerçekleştirilen devrimden sonra ülkenin adı “özgür ülke” anlamına gelen “Burkina Faso” olarak değiştirilmiş. Ülkenin başkenti, 2 milyona yakın nüfuslu Vagadugu (Ouagadougou) şehri. 18,5 milyon nüfuslu Burkina Faso Türkiye’nin üçte biri kadar ülke toprağına sahip (Burkina Faso 274.200 kilometre kare, Türkiye 755.688 kilometre kare) olmasına karşın sulak alanı sadece 400 kilometre kadar. En fakir ülkeler sıralamasında ilk beşte olan ülkenin yüzde 75’i Müslüman. Yıl boyunca sıcaklığın 5 derecenin altına düşmediği bu fakir fakat cömert insanların ülkesi, yatırım yapmak için son derece uygun bir ülke. 7 kişiden oluşan Hasene Burkina Faso ekibimizin 6’sı ilk olarak İstanbul’da buluştu. Ekip başkanlığını Badenwürtemberg bölgesinden Harun Murat (Enzweihingen) kardeşimizin yaptığı grubun diğer gözlemcileri şunlardan oluşuyordu: Köln bölgesinden Zekeriya Birel, Hannover bölgesinden Hamza Ocaktan (Braunschweig), Schwaben bölgesinden Ahmet Varol (Kempten Şubesi Sosyal Hizmetler), Ruhr-A bölgesinden Abdülkadir Boyun (Hamm Herringen Gençlik Başkanı), Hollanda Soest’tan bendeniz ve ekibimize bir gün sonra dâhil olan Belçika bölgesinden Ahmet Çetin Kaya (Lommel) kardeşimiz. 1000 büyükbaş hayvanın kesildiği Burkina Faso’da bu yıl iki partner kuruluş ile çalışıldı. Bunlar, başkanlığını doktor Ömer’in yaptığı An-Nasr ile 44 yıldır eğitim hizmetleri ile uğraşan ve Burkina Faso’nun tanınmış âlimlerinden olan Şeyh Süleyman Konfe’nin başkanlığını yaptığı AnNour idi. Vagadugu’ya ulaştığımızın ertesi günü (29 ağustos) ilk işimiz, Şeyh Süleyman Konfe’nin 2000 çocuğu

okuttuğu ve içinde ailesinin de oturduğu evinin bulunduğu özel okulunu ziyaret etmek oldu. Daha sonra kurban kesilecek yerlerden bazılarını gezdik ve kurbanların alındığı hayvan pazarında incelemelerde bulunduk. Şeyh Süleyman aynı zamanda sadece eğitim ile uğraşan Konfe ailesinin de ileri gelenlerinden birisi. Büyükdedesi Fransa ordusunda görev yaparken, 1800’lu yıllarda Cezayir’de çatışmalar sırasında Müslümanlarla tanışıyor, İslam ile şerefleniyor ve Burkina Faso’ya döndükten sonra da çocuklarına İslam’a hizmet etmelerini ve sadece eğitim ile uğraşmalarını emrediyor. Geldiğimizin ikinci gününde (30 Ağustos) ise programımızda T.C. Büyükelçiliğini ziyaret etmek vardı. Sayın Büyükelçi Nihat Civaner ve ekibi bizleri çok sıcak karşılıyor ve çalışmaları hakkında bizlere bilgiler veriyor. Burkina Faso Devleti’nin yatırımcılara çok yardımcı olduğunu belirtiyor. Ne kadar Türk girişimcinin olduğu sorumuzda, ‘çok fazla olmadığını sadece Gana sınırındaki bir altın madeninde faaliyet gösteren bir Türk şirketinde 50 kadar işçinin bulunduğunu’ söylüyor. Büyükelçilik ziyaretinden sonraki programımız, kurban kesilecek köyleri gezmek oldu. Şeyh Süleyman yolda bizlere bir sürprizinin olduğunu söylüyor. İki araçtan oluşan ekibimiz köylerde durarak ilerliyor. Son olarak birkaç defa yol tarifi aldıktan sonra, Vagadugu’ya 110 km uzaklıkta oldukça sapa ve yolları da hayli bozuk bir köye doğru ilerliyoruz. Bir dere yatağından geçerken arabaların birisi çamura saplanıyor. Uzun uğraştan sonra arabamızı kurtarıyoruz ve köye doğru ilerliyoruz. Yolda Şeyh Süleyman 16 yıldır tebliğ ettiği bu köyde bulunan 200-300 kişinin Müslüman olmak istediğini bizlere bildiriyor. Bu haber ekibimizi oldukça heyecanlandırıyor. Köye ulaştığımızda köylüler bizi sevinçle karşılıyorlar. Ağaçların altında oturuyoruz ve Şeyh Süleyman’ın vaazını köylülerin ilgi ile dinlediklerini görüyoruz. Esprilerle süslediği vaazında zaman zaman köylüleri güldürmeyi başarıyor. Vaazının sonunda işaret parmağını kaldırarak köylüleri İslam’la şereflenmelerini sağladığı görüntüler hepimizi duygulandırıyor. Yanımızda bulunan hediyelerden köylülere yardımda bulunuyoruz. Ekip adına ben inglizce bir konuşma yapıyorum. Hasene ve yaptığımız çalışmalar hakkında bilgiler veriyorum. Şeyh Süleyman’ın büyük oğlu Muhammed’in yaptığı tercümeden sonra köylülerin

gözlerinin içlerinin güldüğünü görüyorum. Köylüler, köyün adını Hasene olarak değiştireceklerini ve yapılacak caminin adına da Necmeddin Erbakan cami vereceklerini bizlere bildiriyorlar. Geriye döndüğümüzde yemek esnasında kurban çalışmalarının etkisi hakkında konuşurken Şeyh Süleyman bize nasıl başladığı hakkında bilgiler veriyor. “Bunları çekmem lazım” diyorum. Yemekten sonra Şeyh’in çalışma odasına geçiyoruz. Türkiye’de Kayseri Erciyes Üniversitesinde okuyan Lokman Savadogu’nun tercümanlığı sayesinde Şeyh ile bir röportaj gerçekleştiriyoruz. “Bu çalışmalar nasıl başladı?” soruma Şeyh duygulanarak şöyle cevap veriyor: “Bundan 20-25 sene kadar önceydi. Libya’da İslam ülkelerinin liderlerinin katıldığı bir İslam konferansı düzenlenmişti. Orada liderlere yönelik olarak ‘Kurban bayramında bizler de et yemek istiyoruz’ diye bir konuşma yaptım. Daha konuşmamı bitirmeden Necmeddin Erbakan yanıma geldi ve Almanya’ya Sefer Ahmedoğlu’na bir mektup yazacağım ve inşallah o size yardım edecek dedi. Burkina Faso’ya geri geldikten sonra Sefer Hoca benimle irtibata geçti ve o gün bugündür Kurban bayramında et yiyoruz. “Bu çalışmalardan önce yardım yapılmıyor muydu? sorumuza ise, “İslam ülkelerinden zaman zaman yardım için gelenler oluyordu fakat siz Türkler buraya gelmeye başladıktan sonra her şey daha sistemli bir şekilde işliyor. Burkina Faso’da sizlerin yaptığı yardımı sadece Müslümanlar değil, Hristiyanlar da başka dine mensup olanlar da biliyor. Herkes sizlere müteşekkir” diye cevap verdi. Şeyh Süleyman’a Sefer Ahmedoğlu’nun vefat ettiğini bildiriyoruz. Hafif daldıktan sonra üzüntü ile ‘ben de telefonla neden ulaşamıyorum, diye kendi kendime soruyordum. Telefonu hep meşgul çalıyordu’ diyor. Arefe günü kendi aramızda bir görev bölümü yapıyoruz. Fildişi Sahili sınırına ve Gana sınırında bulunan Leo şehrine Abdülkadir Boyun, Ahmet Varol ve Zekayı Birel ağabey gidiyorlar. Kuzeye, Mali sınırına ise tehlike olmasından dolayı gözlemci göndermiyoruz ve Şeyhin iki oğlu gidiyor. Bizim nasibimize Şeyh Süleyman ile gezmek düşüyor. Bizim üç kişilik ekip Hamza Ocaktan ağabey ve ekibimize sonradan dahil olan Ahmet Çetin Kaya’dan oluşuyor. Ekip başkanımız Harun Murat ise iki ekip arasında mekik dokuyor.

Bayramın ilk günü sabah erkenden en son durak Yimigou köyüne varıyoruz. En güzel elbiselerini giymiş köylüler karşılıyor bizi. Çevre köyün Sultanları (muhtarları) ile selamlaşıyoruz. Daha sonra, Sultanların da Sultanı olan kişiye varıyoruz. Kendisi hasta olduğu için bayram namazına gelemiyor. Çok büyük bir kalabalık ile bayram namazını dışarda kılıyoruz. İlk kurbanların kesimine şahitlik ediyoruz ve parçalanan birkaç büyükbaşın dağıtımını yapıyoruz. 70 büyükbaşın kesildiği bu noktadan, köylüler ve Sultanlar ile vedalaştıktan sonra ayrılıyoruz. Sırası ile 5 noktada daha kesimler yapıyoruz. Şeyhe gösterilen hürmet ve saygı gözümüzden kaçmıyor. Vardığımız hiçbir yerde beklemiyoruz. Her şey en ince detayına kadar hazırlanmış bir şekilde bizleri bekliyor. Cuma namazını Yamane adında bir kasabada kılıyoruz. Buraya vardığımızda da herkesi bizi beklerken buluyoruz. Şeyhin vaazı ve cuma namazı sonrası Hamza Ocaktan ağabeyimiz cemaate hitap ediyor ve Fransızce tercümeyi de Ahmet Çetin Kaya kardeşimiz yapıyor. Bayramın ikinci günü Vagadugu’da mezbahada kesilen kurbanların Şeyhin okulunda dağıtılacağı bilgisi veriliyor bizlere. Sabah Şeyhin evine/okuluna vardığımızda insanların beklemeye başladığını görüyoruz ve dikkatimizi kapıdaki polisler çekiyor. Mezbahadan gelen etlerin parçalanması öğlen 2-3’e kadar sürüyor. Büyük bir kalabalığın sıcağın altında 8-9 saat beklemesi bizleri şaşırtıyor. Elimizdeki paralarla çevre dükkandaki tüm suları satın alıyoruz ve kalabalığa dağıtıyoruz fakat su yine de

yetmiyor. Arkadaşlarımız kalabalığın saldırısından ancak polisler sayesinde kurtulabiliyor. Bayramın üçüncü günü hedefimizde Vagadugu’ya 150 km uzaklıktaki Kaya şehri var. Hasene olarak ilk defa kurban kesimi yaptığımız bu şehirde henüz hiçbir Sivil Toplum Kuruluşu çalışma yapmamış. Ayrı bir sevinç ve heyecanı yaşadığımız bu şehir bizlerde derin izler bırakıyor. Şehirde müftü konumundaki Şeyhler gelecek yıllarda mutlaka geri gelmemizi istiyorlar bizden. Kurban bayramının son gününde Hamza Ocaktan ağabeyin teklifi ile iki hasta ziyaretinde bulunuyoruz. Birincisi, ailesi ile birlikte oturan yaşlı bir amca. O kadar seviniyor ki, bizlere, “sizlerin şu kapıdan içeri girmesi benim için en büyük mutluluk” diyor. “Sağ olursam seneye yine gelin” diye tembih ediyor. İkinci ziyaretimizi 105 yaşında tek göz toprak bir evde yaşayan bir neneye yapıyoruz. Bu ziyarette çok duygulanıyorum ve kendi kendime “iyi ki gelmişim” diyorum. Hastalara, yaşlılara, ihtiyaç sahiplerine bizimle gönderilen sadakaları ulaştırdık. Çocuklara, yetimlere balonlar ve kardeşlerimizin gönderdiği hediyelerden dağıttık. Avrupa’dan bir hayırseverin gönderdiği para ile evlenmiş bir çiftin düğün merasimine katıldık. Hayırseverlerin gönderdiği 1000 büyükbaşın kesim ve dağıtımının gözlemciliğini yaptık. Bir büyükbaştan 25 hisse çıktığı hesaplandığında, 25 bin aileye ulaştığımız ortaya çıkıyor. Küçümsenecek bir sayı değil. Allah katkıda bulunan tüm kardeşlerimizden razı olsun.… ◄◄


spotlar 25 spotligt

doğuş aylık gazete/maandblad

nr. 231 - Ekim/Oktober 2017

Bir gezginin günlüğünden (1)... Adnan Şahin... Gitmek bir dert, kalmak ayrı bir dert...

“SILA YOLU, OLDU BİTTİ HEP ÇİLE DOLU...” TATİL NOTLAR 2017 Türkiye’den döneli bir haftayı geçti, hamdolsun biz de birçok kardeşimiz gibi sağ salim Hollanda’daki evimize döndük. Ancak, sanki buraya daha tam odaklanamadım gibi. Haftalardır bilgisayardan uzak kaldım ve tekrar klavye ile buluşmak kolay olmadı. Bir ”soğukluk” düşmüş gibi aramıza. Ama bu gün “Bismillah” deyip yeniden klavye başı yaptım. Sizlere; çok sıkıcı olmayacak şekilde az da olsa “tatil”, ya da “sıla-i rahim” izlenimlerimden bahsetmek istiyorum. Beni Facebook’tan takip edenler bu konuda biraz bilgi sahibidirler ancak paylaşacak epey detay var. Hepsini olmasa bile bazı önemli olduğunu, ya da ilginizi çekeceğini düşündüğüm anılarımı paylaşmaya çalışacağım inşallah...

ÇOK KEYİFLİ BİR GİDİŞ YOLCULUĞU Doğrusu son 6-7 yıldır araba ile gitmiyordum Türkiye’ye. Önceki yılların çileli yolculukları düşününce, uçakla gidip Türkiye’den araba kiralamayı tercih ediyordum. Ama bu yıl biraz daha uzun kalacağımı hesaba katarak kendi arabamla gitmenin daha avantajlı olacağını düşündüm; kendi arabamızla gitmeye karar verdik. Hanımla ben…

YOL İÇİN ÇOK İYİ HAZIRLANDIM Elbette insana yolda yemek içmek için azık lazım. Ancak bence daha önemlisi yola gideceklerin uzun uzun yürümek veyahut koşmak gibi egzersizler yaparak iyi bir kondisyon çalışması yapması lazım. Uzun yolculuklarda direksiyon başında oturan insanların, bilhassa yaşı ilerlemiş olanların bel ve omuz ağrıları ile karşılaşmaları çok büyük olasılık olduğunu söylemek yanlış olmaz. Bu yüzden günler önce uzun yürüyüş ve uygun egzersizlerle karın kaslarını bir güzel güçlendirerek hazırlandım. (Ve peşinen söyleyeyim müthiş faydasını gördüm) Takvim 8 Temmuz 2017’yi gösterdiği gün yola çıktık. İlk hedefimiz Almanya’nın Heilborn kenti. Orada değerli askerlik arkadaşım Seyfettin Kopuzoğlu ile buluşup bir gün sonra oradan üç araba yola revan olacağız. Bizim arabada ben ve hanım. Seyfettin’in yanında 19 yaşındaki ortanca kızı Hilal var ve üçüncü arabada ise Seyfettin’in büyük kızı Tuğba, damadı Mustafa ve sevgili torunu Salih var. Ekibimiz bu kadar olacak. “Heilborn bana yaklaşık 500 kilometre uzaklıkta...” Kuşluk vakti yola çıktık. Venlo üzerinden 61 numaralı otobandan devam ettik. Bir-iki kısa mola verdik. Almanlar otobanları tamir ederken bazen 5-10 kilometrelik mesafeyi aynı anda ele alıyor. Oldukça daraltılan yolda sürat yapmak mümkün olmuyor. Birkaç kez böyle yerlerden geçtik. Nihayet

gün batımına yakın Heilborn yakınlarındaki Donboorn köyüne vasıl olduk. Arkadaşım sağ olsun bizi güzel bir mangal ziyafetiyle karşıladı. Birlikte yiyip içtik, sohbet ettik ve dinlemeye çekildik. Ertesi gün sıkı bir kahvaltı yaparak ve uykumuzu da almış bir şekilde saat 09.00 gibi yola koyulduk. Hedefimiz Macaristan’da bulunan, yaklaşık 900 km. mesafe olan, bir Türkün işlettiği bir otel. Rezervasyon yapmadık ama yolda arayıp yer varsa orada konaklamayı planladık. Çok rahat ve keyifli bir yolculuk yaparak ilerliyorduk. Arabalarımızın içinde bol miktarda yiyecek ve içecek olduğu için atıştırıp gidiyorduk ve zorunlu durumlar dışında pek sık mola verme ihtiyacı duymuyorduk doğrusu. Yollar sakin olduğu gibi görünürlerde polis falan da yoktu. Önce Avusturya’nın, insanı büyüleyen yol manzaralarını izleyerek devam ettik. Tabi ki, Avusturya için Vinyet almayı ihmal etmedik. Yağış yok, trafik yok… Saatler sonra Macaristan’a girdik. Macar’ın yolları da gayet güzel ve sakindi. Kısa molalarla iyi yol alıyorduk. Derken, Macar’daki otele 200 km. mesafede bir yere ulaştık. Güneşin batmasına yarım saat kadar bir zaman vardı. Hemen oteli aradık yer olup olmadığını sorduk. Bize telefonda net olarak “yerimiz var” veyahut “yerimiz yok” demediler. Size bir WhatsApp hattı verelim oradan rezervasyon yapın dediler!.. Tamam dedik. “Arkadaşlar sağlamcı galiba” diye düşündük… WhatsApp’da bize önce “kaç kişi” olduğumuzu sordular, ikişer kişilik üç aile olduğumuzu ve sadece birinin yanında bir çocuk olduğunu söyledik. Kayıt için bir isim istediler verdik. Fiyatı sorduk söylediler. Bizde bunun üzerine “Tam o vakit birazdan geliyoruz” diye yazdık. Biz yazdık yazmasına ancak onlardan her hangi bir cevap gelmedi. Lakin biz rezervasyonumuzu yaptık diyerek rahat bir şekilde otele ulaştık. Resepsiyonda bir delikanlı işlem yapıyor önümüzde birkaç kişi var. Ancak işlem yapan delikanlının yüzünden düşen bin parça oluyor. Bazen telefonda biriyle görüşüyor yüzünde acı ifadeler oluşuyor. Karşı tarafa; bizim gibi gelen müşteriye karşı otelde yerin olmadığını nasıl söyleyeceğini soruyor galiba… Ama belli ki, karşı taraf olumlu bir şey söylemiyor olmalı ki, telefonu kapattıktan sonra hayli kızgın bir şekilde homurdanıyor… Bir ara durduğu yeri bırakıp gitti beş – on dakika sonra tekrar geldi ve suratı hâlâ asık ve kızgın… Uzatmayayım önümüzdeki iki kişiden biri oda alabildi ama diğeri beklemeye alındı ve sıra bize geldi. İsim söyledik. Bilgisayara girdi, baktı “Kayıt görünmüyor ne zaman rezervasyon yapmıştınız” dedi. “İki saat kadar önce WhatsApp aracılığıyla” dedik. Daha fazla araştırma gereği duymadan bizi, dışarıda ana girişe yakın köşeden konuşlanmış, masa üstünde açılmış Laptop’dan durumu takip eden mal

sahibi ve yardımcısının yayanına yönlendirmeye çalıştı. İtiraz edip “Nasıl olur daha 2 saat önceki bir olay” demeye çalıştım ama genç “Lütfen siz en iyisi oraya gidin” deyiverdi. İşin içinde bir bit yeniği olduğunu sezinlemekle birlikte çaresiz oraya yöneldik. Masada birkaç kişi vardı. Sorumluyu sorduk. “Buyurun” dediler meseleyi anlattık. “İki saat önce yer arıttık ama sistemde gözükmüyor” dedik. “Nasıl ayırttınız, oda onayı yaptırmış mıydınız” diye sordular. “Yahu iki saat önce biz kimle yazıştık WhatsApp’la? Kim bakıyor o işe? diye telaşlı hâlde sordum. “Ben bakıyorum” dedi, elli yaşlarında kirli sakallı, birkaç gecedir iyi uyumadığı yüzünden belli olan biri. Ona dönüp “E o zaman sorun nedir. Yerimizi gösterin” dedik. “Siz odayı onaylatmış mıydınız?” diye yeniden sormaya başladı. “Yahu biz oda sorduk, siz “kaç kişisiniz” diye sordunuz. Biz fiyat sorduk siz söylediniz, üstelik kayıt için bir de isim sordunuz verdik ve de peşinden geleceğimizi söyledik daha nasıl onaylanacak?” diye kızgınlığımı ortaya koydum. “Siz WhatsApp’a bir daha bakın, onay var mıdır” diye ısrar ediyor. Evet, birlikte bir kez daha bakıyoruz tabi ki, onun dediği şekilde bir “onay” yok. Ama el insaf yani. Biz “geliyoruz” dedikten sonra bize “hayır gelmeyin. Yerimiz yok” diyebilirlerdi. Anlaşılan orasını bilerek cevapsız bırakmışlar ve bizim her hâlükârda oraya varmamızı sağlamaya çalışmışlar. Bizi orada yedekte bekleme de tutup eğer yer boşalırsa yer vermek niyetiyle veyahut da bizim oraya uğrayıp hiç olmazsa yemek falan yiyerek orada alışveriş yapıp katkı sağlamamızı düşünmüş olmalılar Doğrusu derin bir hayal kırıklığı yaşadık. Oysa yolculuğumuz nasıl da güzel devam ediyordu. Tabi bizde de kabahat var “Geliyoruz arkadaş tamam mı!?” diye bir defa daha sorabilirdik. Onlarla irtibatı arkadaşımızın kızı Tuğba yapıyordu. Ben olsam belki bu boşluktan “nem” kapar bir daha sorardım. Ancak onlarla irtibatı kuran kızımız, Almanya’da doğup büyüme ve aklında zerre kadar kötü ihtimal bulunmayan birisi. O buradaki boşluğun ne anlama geldiğini tam kavrayamamıştı. Ama otel sahiplerinin yaptıkları doğru değildi. Yerin olmadığını bile bile bizi oraya yoruyorlardı. Bu bir manipülasyondu bu dürüst bir davranış değildi. Bize açıkça “Yerimiz şuan yok, ama boşalırsa verebiliriz” demeleri gerekirdi. Bizde ya gelirdik ya da oracıkta bir başka otele bakardık. Tabi netice olarak karşılıklı hoş olmayan tartışma içine girdik. Onlara bunun bilerek bir yanıltma taktiği olduğunu söyledim ve öylece ayrılıp gittik oradan. Orasının hangi otel olduğunu bu yıl gidenler anlamıştır. “Reklam olmasın” diye otelin ismini vermiyorum. İnternetimiz çalıştığı için hemen çevredeki diğer otelleri taradık. 4 kilometre ötede “Orchide” Orkide adında bir otelde yer bulduk. Bulunduğumuz yerden ayrılırken hemen bir “T” yola geliniyor. Sola devam ederseniz tekrar otobana çıkarsınız, sağa devam ederseniz o

yol sizi 4 km. ilerdeki Orkide otele götürüyor. Burası çok büyük bir otel değil ama yeterli. Fiyatı da iki kişilik bir oda 40 avro. Park yeri güvenlik kamerası ile takip ediliyor. Klimalı ve temiz, orta hâlli bir otel. Orada geceleyip sabah kalkıp Allah ne verdiyse masaya serip güzel bir kahvaltı yaparak yola revan olduk. Doğrusu Türkiye yolunun yarısında yeni evden çıkıyormuş gibi olduk. Yollar oldukça sakin. Yolculuğumuz o kadar güzel geçiyor ki hanımla; “son altı yıldır neden arabayla gitmediğimize” hayıflanıyoruz. Ve bundan sonra Allah ömür verirse, her yıl arabayla gelebileceğimizi bile düşlüyoruz. Yol keyifli keyifli devam ederken bu keyfimizi canlı yayın yaparak sık sık Facebook takipçilerimle paylaşıyorum. Eşten-dosttan güzel reaksiyonlar alıyoruz bu da bize bir kat daha moral oluyor. Ancak reaksiyonlardan bir kaçı ilginçti. Canlı yayın esnasında hanım gözükmek istemediği için kamerayı tamamen kendime ayarlamıştım. Nasıl olmuşsa sanki ben sağ tarafta oturuyormuşum hanım arabayı kullanıyormuş gibi bir ters görüntü izleyenlere intikal etmiş. Önümde direksiyonda gözükmüyor bu yüzden takipçiler arabayı hanımın kullandığını sanıyorlar ve “Abi yeter artık yengeyi yorma, sen ne zaman arabayı kullanacaksın” diye mesaj atıyorlar. O takipçilere temin ederim ki, yengeniz ne giderken, ne Türkiye’de, ne dönerken elini direksiyona sürmedi!.. Evet, dönüş yolunda sadece; hani o 10 - 15 saat beklediğimiz kuyruklarda biraz katkısı oldu elbette.

GÜN BATMADAN SINIRA VARDIK... Yolların oldukça boş olduğunu söylemiştim. Sadece bu kadar mı? Hayır. Yollarda sanki polis de yoktu. Oldukça süratli gittiğimiz oldu. Hem Macar’da hem Sırp’ta hem de Bulgar’da hiç durdurulmadık. Tek tük polis noktaları görüyorduk sadece. Sınırlarda en fazla yarım saat bekliyorduk. Ve gün batarken Anavatan’a “merhaba” dedik. Orada da en fazla 1 saat kadar bekledik ve artık ülkemizde idik. Yolumuza devam etmeden önce sınırdaki camide akşam namazını eda ettik. Ancak bunu söylemeden geçemeyeceğim: O caminin yanındaki tuvaletler ve abdest alınacak yerler çok berbat bir durumdaydı. İlk intiba olarak hiç hoş değildi. Yola devam etmeden önce bir istişare yaptık. Düşüncemizde, Edirne’de yatıp bir güzel dinlenip ertesi gün devam etmekte var. Şimdi devam edip gece yarısı İstanbul’un ne olacağı belli olmayan trafiğine “merhaba” demekte vardı. İstanbul’da ikiye bölünecektik. Mustafa ile Tuğba Kadıköy’deki amcazadelerine uğrayıp orada kalacak. Biz de asker arkadaşım, onun diğer kızı ve biz Pendik Esenyalı’da bulunan bizim fakirhaneye gidecektik. Uzatmayalım sonradan “Yanlış” olduğu ortaya çıkan bir karara vardık. Yani hemen devam etmeye karar verdik. Nasıl olsa yollar sakin. En fazla birkaç saatlik yolumuz var, diye düşündük... (Devam edecek...) ◄◄



27 düşünce 23 mening

doğuş aylık gazete/maandblad

nr. 231 - Ekim/Oktober 2017

“Türkiye ile ilgili oluşmuş hava onları ‘rehin’ almış. Bir şey söylersen, ya ‘hain’ olursun ya da ‘uzantı’. Arası yok!” ....................................................................................................................................................................................................................................................................................... ....................................................................................................................................................................................................................................................................................... .......................................................................................................................................................................................................................................................................................

HOLLANDA İÇİN MAKBUL OLAN TÜRK PROFİLİ:

Gözlem Raşit Bal rasit.bal@inholland.nl

“BEN TÜRKİYE’YE UZAĞIM!”

Y

akın zamanlara kadar, Hollanda Türklerinin iyi organizeli olması, sivilleşmenin, bağımsız olmanın ve daha genel olarak gelişmişliğin alameti olarak görünmekte idi. Çünkü, örgütlü toplum, gelişmiş toplum idi. Bireyselliği aşıp, kolektif bir ihtiyaç veya kimlik etrafında birliktelik oluşturmak. Bilinçli bir tercih. Olumlu veya olumsuz bütün sonuçlarına katlanarak… Sivil Toplum Kuruluşları bir taraftan kendi tabanı için hâkim kimlikleri esas alarak hizmet çıkartıyor ve onların toplumda etkin olmalarını sağlıyor, diğer taraftan da politik otoritenin, göreceli olarak çok büyük olan gücünü dengeliyordu. Türklerin bu ‘örgütlü’ durumuna karşı, Faslı Müslümanların ‘örgütsüz’ ve ‘bireyselleşmiş’ durumu yer alıyordu. Bu kıyaslamada Faslılar, çözülüyor, dinî ve kültürel kimliklerinde belirgin olarak tutarsızlaşıyodu. Ortak algı, Faslıların anadillerini kaybederken, Türkler anadillerini aktif olarak kullanıyorlar ve yeni nesillerine aktarabiliyorlardı. Faslı gençlerin dinî yaşantılarında ‘ta’at’ ve ‘isyanı’; ‘günâh’ ve ‘sevabı’ bir arada ve aynı anda yaşamaları herkesin dikkatini çekmekte. Faslılar, atomize olurken, Türkler içlerine kapanıyor ve ‘birlik’ olmaya yöneliyorlar. Türklerin ‘örgütlü’ olmaları artık olumlu anlamlar çağrıştırmıyor. En azından hâkim toplum ve politik söylemde. Türklerin sivil kuruluşları bir donanım, hizmet üretici ve üyelerinin sosyal olarak önünü açan bir ‘yuva’ olmaktan çıkmaktadır. Mevcut hükûmetin iktidara geldiği yıldaki ilk adımı, Türk kuruluşlarını ‘paralel’ olarak nitelemek olmuştu. Daha sonraları, bu niteleme daha da keskinleşerek ‘hücre’ ve ‘hapishane’ olarak ifade edildiler. Türkiye’deki siyasi gerilime bağlı olarak bunun üzerine ‘Türkiye politikasının uzantısı’, ‘Troya Atı’, ‘ajan kuruluşlar’ nitelemeleri geldi. Bu durumda uluslararası gerilimler dahi, buradaki Türkler ve kuruluşları üzerinden yürütülür hâle geliyor. Çünkü ‘paralel’, ‘hücre’ ve ‘uzantı’ olmak, dış odakları ve bağlantıları çağrıştırıyor. Türkiye politikası ile Almanya politikası geriliyor, ilgili kişiler birbirlerini suçluyor veya hakaret ediyor, hırslarını birbirlerinden aldıktan sonra, her iki taraf da dönüp, buradaki Hollanda Türklerine bakıyor. Onlara ‘sen ne taraftansın’ deniyor. Türkiye’nin politikası veya cumhurbaşkanı hakkında görüşleri soruluyor. Türkiye ile ilgili tutumdan, Hollanda’ya olan sadakat, yakınlık

veya entegre olmanın seviyesi ölçülüyor. Bir Hollandalı-Türk, Türkiye’nin politikası hakkında çok şey bilmesinden, ‘demek ki Hollanda ya çok uzaksın’ sonucu çıkartılıyor. Türkiye’nin tarihini derinlemesine bilmek, Hollanda tarihini bilinçli olarak ‘ihmal’ etmek anlamına geliyor. Türkiye politikasının otoriterleşmesini kabul etmiyor, ‘böyle bir şey yok’ diyorsan, demokrasiyi, özgürlükleri ve Hollanda’nın temel İlkerlerini kabul etmiyorsun sonucu çıkıyor. Yani, Türkiye üzerinden Hollanda’daki Türklerin, yaşadıkları yere karşı tutumları oradaki konumları ölçülüyor. Böylece ‘makbul’ olan Hollandalı-Türkün profili çıkartılıyor. ‘Türkiye’den uzaklaşan’, Türkiye hakkında daha çok ‘bilmiyorum’ veya ‘ben de anlamıyorum’ tepkisi gösteren Türk, ‘ümit vadeden Türk’ oluyor. Hatta daha da takdir edilen Türk olup olmadığını görmek için ise, Türkiye’nin politikasını eleştirmek, Türkiye’nin cumhurbaşkanına öfkelenmek ‘iyi’ olmanın alametleri olarak konumlanıyor. Türkiye politikasına ‘uzaklaşan’ ve ‘anlamıyorum’ diyen veya Türkiye’nin gündelik politik yönünü eleştiren ve böylece, Hollanda’nın hâkim algısına göre ‘makbul’ olan bir Türk, Türkiye’nin hâkim toplumunda ve politik söylemde nasıl algılanıyor? Pek farklı değil. Yalnız tersinden: Kendi öz kimliğinden taviz veren, dost olmayanla dostluk kuran, ‘onların içimizdeki uzantısı’, ‘kendine, kültürüne ve dinî kimliğine yabancılaşan’ gibi. Paralellikten, hücreye, oradan da dış politik odakların (Türkiye’nin) ‘uzantısı’ olmak yetmiyormuş gibi, bir de Hollanda toplumunun güvenliği için ‘tehdit odağı’ olma durumu oluşmakta. Bunu biraz açmam lazım… Hollanda’ya gelen Müslümanların kültürel arka planları oldukça farklılık içermekte. Aynısı dinî pratikleri için de geçerli. Türkiye’den gelen Müslümanların tedeyyünleri (dinî pratikleri ve hayatı kavrayışları), Faslı veya Surinamlı Müslümanlardan farklı. Bu farklılık, gruplar küçüldükçe daha da artmakta ve keskinleşerek dikkat çeker olmakta. Ahmadiya, Somali’den gelen veya Shii olan Müslümanlar da olduğu gibi. Hatta denebilir ki, Irak’tan gelen Şii Müslümanlar ile Türkiye’den gelenler arasında fark belirginleşmekte. Dinî grup küçüldükçe, grubun dinî kimliğine vurgusu ve keskinleştirmesi artmakta. Varlıklarını sürdürebilmek için ‘ayrıştırmak’ ve ‘kimlikle alakalı sınırları’ keskince ifade etmek gerekmekte. Böylece mevcut üyeler, kimlikleri hakkında daha

emin olmaktalar ve onu daha yoğun idrak edebilmektedirler. Böylece aday üyeler daha çabuk ikna edilebilmektedir. Bu ayrıştırmada, fark atmada en öne çıkan Müslüman kesim, zorla da olsa, kendilerini ‘Selefî’ olarak niteleyen Müslümanlardır. Bu kesim kendi kimliklerini ve dinî pratiklerini Hollanda toplumuna nazaran ‘karşı’, ‘aykırı’, onun ‘zıttı’ olarak konumlandırmakta. Sanki demektedirler ki: ‘Biz sizden değiliz çünkü siz kafir bir toplumsunuz’. Diğer taraftan kendilerini, kendileri gibi olmayan, onlarla aynı dinî pratiği yaşamayan diğer Müslüman kesime karşı da konumlandırmaktadırlar. Sanki onlara şunu demektedirler: ‘Biz sizden değiliz çünkü sizin dinî yaşantınız ‘sapık’ ve ‘şirk içermekte’. Bu dinî duruşlarını, hâkim toplumla gerilimleri artıkça daha da keskinleştirmektedirler ve sürekli daha çok efor ve enerji üretmektedirler. Güçlü propaganda yapabilmek ve diğer Müslümanları ikna edebilmek için, söylemlerini sürekli keskinleştirmekteler. ‘Tevhid’, ‘şirk’, ‘bidat’, ‘saf İslam’, hadislere dayalı ‘emir ve yasaklar’, ‘selef neslinin dinî pratikleri’ gibi referanslar, çağrılarının merkezî konuları olmakta. Kullandıkları yöntem ise ‘lafızcı’ ve ‘keskin’ olan bir yaklaşımla, ‘buyurgan‘ ve ‘talimata yönelik’ dinî bir söylem üretmektedirler. Anlamaya, donatmaya ve içselleştirmeye değil. Selefî kesimler hakkında buraya kadar ifade ettiklerim yeni değil. Bunlar hep bilinen hususlar. Selefîlerin, diğer Müslüman gruplara yönelik tutumu en hafif olarak ‘uyandırılması’ gereken kesimdir. Veya ‘kandırılmış’ ve hakiki İslam’dan uzak tutulan zavallı Müslümanlar. Bu algıya bağlı olarak onları (Selefî olmayanları) ‘tevhid’e çağırmak bir dinî vecibe olmakta. Hatta ‘şirk’ içinde olduklarını söylemek onların daha da çabuk uyanmasına sebep olur yaklaşımı oluşmaktadır. Buna karşı, diğer Müslüman kesim, özellikle büyük cemaatler, onlar hakkında pek bir şey söylemezler. Onlar hakkında yaygın tutum ‘aşırı giden Müslüman kardeşlerimiz’ şeklindedir. Bu tutuma bağlı olarak, çok yakınlara kadar, Selefî olan birisinin veya grubun, bu büyük cemaatlerin camilerinde bulunmaları mümkün olmakta. Ne zaman ki ‘Selefî kesim’, toplumu geren, dinsel ayrımcılığı körükleyen, nefrete çağıran ve hatta tehdit ve şiddet üreten bir kesim olarak nitelendi, bundan sonra Selefî olmayan çoğunluğun ‘ses çıkarmama’,

‘kayıtsız kalma’ tutumu sorun oldu. Çünkü ‘Selefî’ kesim üzerinden bütün Müslümanların başka bir bağlama oturması söz konusu oldu. Yani hâkim politik otoritenin ve emniyetten sorumlu resmî kuruluşların, Müslümanları birbirine karıştırıp onların hepsini ‘Selefî’ olarak konumlandırması yaşanmakta. Yani bir çeşit ‘şaşılık’. Hollanda toplumunun güvenliğinden sorumlu bütün kamu kuruluşları ve bilim adamları ‘Selefî kuruluş ve şahısları kamu güvenliği için tehdit’ olarak görürken, diğer İslami kesimler ne yapmakta? Onlara destek mi vermekteler veya onları içlerinde mi saklamaktadırlar? Yoksa Selefîlerle mücadele mi etmektedirler? Başka bir ifade ile, ‘tarafsız’ kalma veya ‘onlar bizim biraz aşırı giden kardeşlerimiz’ tutumu, bu tutumu gösterenlerin ‘Selefî kampından’ sayılmaları şeklinde anlaşılmaktadır. Selefî kesimin ‘biz de normal Müslümanız, tıpkı diğer Müslümanlar gibi İslam’ın emirlerini yerine getiriyoruz’ ifadesi, bu ‘Selefî kampından’ sayılmayı teyit etmektedir. Ve böylece, bütün İslami kesimin ‘Selefî’ zannedilmesi söz konusu olmaktadır. Bu algı ve konumlamaya bağlı olarak bütün Müslümanlar, hâkim politik söylemde, bir ‘tehdit kaynağı’ veya, en hafif deyimi ile, ‘şüpheli’ olmaları ortaya çıkmaktadır. Bu politik ve toplumsal durumda en kırılgan kesim tabi ki, somut ve ortada olan, Hollanda-Türk kuruluşları olmaktadırlar. Faslıları ve diğer İslami kesimlerin çoğunu bütüncül olarak temsil eden kuruluşlar yok. Türk kuruluşları ise somut ve ortada. Ve büyük bir kesimi temsil ediyorlar. Dolayısıyla yerleşiklerin öfkesinin kanalize edildiği ‘odak’ olmaya çok elverişliler. Üstelik, yerleşik politika ve büyük bir kesim açısından, onlar ‘paralel toplum’, kendi üyeleri için ‘hücre’, Türkiye hükûmetinin ‘ajanı’ ve ‘Ortodoks dinî pratiğin odakları’. İşte tam bu durumda, Türk kuruluşlarının, kamu güvenliği için, en az Selefî kesim kadar, bir “tehdit” olma nitelenmesi ‘savunulabilir’ olmaktadır. Türk kuruluşlarının bu konuma gelmelerinde kesin olan bir şey var: O da, bu gelişmelerin tamamen onların dışında gelişmesi. Yani, bu kuruluşlar seksenli yıllarda nasıl idilerse, hâlen öyleler. Denebilir ki onların, dinî pratiklerinde, yorumlarında, faaliyetlerinde, algılarında pek bir şey değişmedi. Hatta şunu demek mümkün görünmektedir: Onlar bütün eforlarını ve kaynaklarını ‘değişmeme’ yönünde

kullanmaktadırlar. Onlar değişmedi ama bulundukları zemin değişti. Onların dışında ortaya çıkan bu değişiklerden dolayı, kendileri bu konuma düştüler. Pek de farkında olmadan. Yani, çok kısa bir zaman içinde, aniden, ayaklarını bastıkları zemin kaymış ve sanki yeni bir zaman ve bağlama gelmişler gibi. Onlar değişmiyor; değişen şey, toplum, zaman ve temel algılar. Belediye başka olmuş, iş arkadaşı başkalaşmış, okul, kurumlar, basın, hepsi başkalaşmışlar. Medyanın soruları iyice değişmiş. PvdA, CDA ve VVD tanınmaz olmuşlar. Onlar, Türk kuruluşlarını ‘Selefîlerle’ karıştırıyorlar ve ‘siz artık tehditsiniz’ diyorlar, Türk kuruluşları da bu partileri ‘PVV’ ile karıştırıyorlar. Hâkim toplum ve kültürle ara açılıyor, toplumsal kutuplaşma kolektif algıyı ‘işgal’ ediyor. Bu algının ‘ötekisi’ ve dolayısıyla ‘mağduru’ kim? Tabi ki bireysel olarak ‘Müslüman’, kolektif olarak da ‘Türk kuruluşlarıdır’. Bu baskın ve kutuplaşmış politik ortamda, kim konuşabilir? Kim tavrını toplumsal olarak, kamu alanında, ifade edebilir? ‘Ben Türkiye’den yanayım’ diyebilir? Veya ‘Selefî Müslümanlar kardeşlerimiz’ diyebilir? Ya da ‘Selefîler bizim de huzurumuzu kaçıran bir kesim ve onlardan biz beriyiz’ diyebilir? ‘Türkiye diktatörleşiyor’ şeklinde bir söz söylemek, sosyal olarak, hemen sonuçları olan bir ifadedir… Ayağınızın altından zemin yeniden bir daha kayabilir… Böylece, koskoca ve binlerce üyesi olan ve Türk kuruluşlarının bunca olanlara rağmen niçin ‘sessiz’ kaldıklarını, söz ve görüş ütemediklerini açıklamış oluyoruz. En temel görev ve sorumlulukları temsil ettikleri kesimin sözcülüğünü yapmak, onların toplumsal konumunu iyileştirmek için çaba sarf etmek, Hollanda toplumu ile irtibatlarını sağlamak, kamu alanında söz söylemek, ortak bir faaliyet yapmak, yerlilerle ortaklık kurmak ve hatta İslam’ın güzelliğini anlatmak şöyle dursun, onlar tamamen ‘felç’ olmuşlar veya ‘rehin alınmış’ duruma gelmişler gibi. Bir taraftan, Türkiye ile ilgili oluşmuş hava onları ‘rehin’ almış. Bir şey söylersen, ya ‘hain’ olursun ya da ‘uzantı’. Ara konumlar, mümkün olmayan pozisyonlar. Diğer taraftan da ‘Selefî Müslümanların’ rehin alması. Lehte veya aleyhte konuşmak kişiyi ya ‘din kardeşine karşı hain’ ya da ‘toplum için tehdit’ yapar. Ara pozisyonlar yine mümkün değildir. Diğer taraftan da toplumdan kaçan, ona uyuma karşı direnen ‘paralellik’ toplumlar ve yapılar. Tıkandık. Aslında ben de tıkandım. Yazıya başlarken, maksadım bu değildi. Ancak, yazı kendiliğinden geldiği yere geldi. Belki bu tıkanıklığı ifade etmek, söz söyletir. Bu ümitle...


maandblad/aylık gazete doğuş nr. 231 - Ekim/Oktober 2017

04 sanat ve kültür 28 kunst & cultuur

Spotlar

HURAFATTAN HAKİKATE...

Mehmet Şükrü Oflaz oflaz-aliya@hotmail.com Evvel Bismillah Ahir Bismillah... İzin sonrası yine mukim olduğumuz topraklara döndük. Kısa bir aradan sonra, bir dahaki izine kadar buralardayız. Memleketten getirdiğimiz öteberinin yanında, gördüklerimiz ve duyduklarımız var. Bunlar da burada sohbetlerimize çerez olacak. Hiç kimse birbirine ne olup bittiği hakkında soru sorma ihtiyacı hissetmeyecek, zira hemen hemen herkesin ne yaptığına sosyal medya ağlarından herkes şahit oluyor. Her şeyin anlık kullanımda olduğu çağımızda, bir o kadar gözümüzden kaçan/kaçırılan konular var. İnsanımızın bunlara vakıf olmak adına çabası, daha çok mal sahibi olmak ve hayatını garanti altına alma çabasıyla yer değiştirmiş durumdadır. Dünyada cari olan sistem bize, bizim itiraz edemeyeceğimiz yolları kullanarak, şirin göstererek kendisini kabul ettiriyor. Bugün fert olarak dönüp kendimizi bir kontrol ettiğimizde, mahkûmluğumuzun boyutlarını kolayca görebiliriz. Buna kültür hayatımızda itiraz eden öncülerimiz vardır. Bunlardan birisi de Nurettin Topçu merhumdur. Bu sayıda kendisini misafir ettik. Ahlâkı birinci mesele olarak milletimizin gündemine getiren kıymetli bir büyüğümüz. Umarım bu ülkede yaşayan bizlerin gündemine konu olabilir. Geçenlerde bir milletvekili, adab-ı muaşeret dersinin okullarda okutulmasını gündeme getirdi. En güvensiz yerlerin okullar olması, insanların bedenen ve ruhen ifsâd ediliyor olması vb. konular, ahlâkın ne olduğunu bilerek ve hayatın merkezine yerleştirerek aşılabilir. Zira boynuzsuz koç boynuzlu koçtan hakkını alacaktır. Şehre bir inelim bakalım, keyfimizi kaçıracak neler neler göreceğiz... İyi okumalar...

AY’IN KİTABI

E

fendim, tabiî, orman dedik, komşu dedik… Ana toprak diyelim isterseniz, çünkü gök yağmurla, rahmet-i ilâhîyle ana toprağı döllüyor. Azîz olan ana toprak; döllenen ana toprak; gizleyen ana toprak, settarü’luyûb olan kendisinden aksi gibi, simgesi gibi ana toprak… Burada bir husûsu arzedeyim. Bu büyük Osmanoğlu, bu efsanevî Osmanoğlu, bu İ’lâ-yi Kelimetullah üzere halkedilmiş olan Osmanoğlu… İ’lâ-yi Kelimetullah kendisine verilmiş olan Osmanoğlu, ve alınmamış olan Osmanoğlu… Verilmiş de alınmış değil; buna bilhâssa işâret ederim. Aklımızı başımıza devşirelim; bu emânet onlara verilmiş fakat alınmamıştır. Bunu gönlünüze nakşediniz. Gönlünüze menkuş hâle getiriniz. Bu emânet verilmiştir, alınmamıştır. Min tarafillah’dır. Min tarafillah kaldırılabilir. Min tarafillah kaldırıldığına dâir bir işâret yok. Bu Osmanoğlu’na çok ihânet edilmiş. Âl-i Osman yerine Âl-i Midhat kurmak istemişler. “Niye Âl-i Midhat olmasın” demiş. Âl-i Midhat olsun diyen, Rumelihisarı’ndan bir misyonun hem de bir Bektâşî Tekkesi toprağından, ama Türklerin girdiği yerden şehre girmesini istemiş; bayrağa haç koymuş. Bakınız kitaplara, bilhâssa son devrin ciddî kitaplarına bakınız. Büyük Reşid Paşa’dan, -beyefendiler ve hanımefendiler-, Büyük Reşid Paşa’dan Bülent Ecevit’e kadar gelen ihânet çizgisini iyi bilmezseniz tarihe de dost olamazsınız. Büyük Reşid Paşa’dan, Âl-i Midhat’ı yapmak isteyen Midhat Paşa’dan, Carbonari Cem’iyyetlerinin ilk nizâmnâmelerini tercüme eden Ziyâ Paşa’dan, oğlu Ali Ekrem Bey’i sünnet ettirirken Cennetmekân Abdülhamîd Han’dan, Hân-ı Mahlû’dan atiyye talebinde bulunan, hürriyet kahramanı zannedilen, hâlâ –mekteplerin, edebiyat fakültelerinin hocaları

“İsyan Ahlâkı”

Biz, hem uysallığa, hem de anarşizme karşıyız. Her türlü sosyolojizme, yani toplum gerçeğinin her şey olduğu anlayışına karşı olduğumuz kadar, bencil ve katı ferdiyetçiliğin de karşısındayız. Sadece bütün iradeleri aynı şekilde belirleyen bir İrade karşısındaki uysallığı kabul ediyoruz. Bize göre selamet, tarih ve insanlıkla birlikte, tarihin ve insanlığın var oluş sebeplerini içinde bulacakları bir mutlak’a bağlanmaktan ibarettir. Aklı başında bir insanlık, kendini asla gayesi ve gerçekleştireceği mukadderatı olmayan bir varlık olarak düşünemeyecektir. Kendi gayesini bilecek noktaya erişmese bile o, sanki bu gayeye arka arkaya gelen nesillerin sonsuzluğunda ulaşılacakmış gibi hareket edecektir. Ferdin boyun eğmek zorunda kaldığı bir baskı unsuru olarak toplum, zorbalık ve zulme kanat germekte, bu şekilde esirliği ve esaret derecesinde uysallığı yaratmaktadır. O, böylelikle ferdin iradi güçlerini öldürmektedir. Oysa toplum tam aksine, fer-

DOSTLUK ÜZERİNE...

FETHİ GEMUHLUOĞLU burada- edebiyat fakültelerinin resmî devlet şairi olan Nâmık Kemâl ve Fikret’i şimdi anlatmak isterim size. Fikret’ten Bülent Ecevit’e kadar olan zevâtı –zevat-ı kirâm demiyorum, onlar da küfür vazifelerini, nifâk vazifelerini yapmışlardır- bilmezseniz tarihe de dost olamazsınız. Ali Suâvi kendisine, yanına, koynuna verilen kadınla birlikte ajandır. Prens Sabahattin, Ermeni komitecileri ile Paris toplantıları yapan, prens olmayan ama bir prensesin çocuğu olan, yani eski Türk ahlâkına göre, töresine göre yabgu olan, ama kendisini prens olarak takdim eden Prens Sebahattin… Edmond Demolins’in, yani “science sociale”i [Fréderic Le Play’nin sosyoloji ekolünü] getirmek isteyen Prens Sebahattin’in de Katolik Kilisesi’nin ajanı olduğuna ait vesikalar vardır. Katolik Kilisesi’nden maaş almıştır. Eski Jön Türklerle bugünkü yeni Jön Türklerin arasında, ihânet bakımından çok büyük bir fark olduğunu zannetmiyorum. Tarihe dost olunamadığı için, tarihe dost olamadığımız için… Tarihe dost olacak kadar ciddî bir ilimle ilimlenmediğimiz için, talib olmadığımız için ilim ve irfana, tarihe de, tarih fikrine de dost değiliz. Ağaca dost, komşuya dost, süflî olmayana dost…. Görüyorsunuz, tabîatde her şey yerli yerinde. Nasıl klasik medrese târifinde Allah “ezdâdı câmi” ise, insan da ezdâdı câmi’dir. İnsanda da süflî yoktur. İnsan bağırsaktan ibâret değildir. Bağırsak da insanda vardır. Ama insan gönülden ibârettir. “Elem neşrah leke sadrek” diyor, “Biz Sen’in Sadr’ını yarmadık mı, genişletmedik mi?” diyor, “Biz Sen’in Sadr’ını yarmadık mı, genişletmedik mi?” Sizin sadrınız ne zaman yarılacak, ne zaman genişleyecek? Size, coğrafyaya da dost olmadığımız için, Anadolu Beyler-

Nurettin Topçu - Dergah Yay. 2015

di hareketin özlem duyduğu, atıldığı bir ideal, yani merhametin ve isyanın esiri olan ideal olmalıdır. İnsanlıkta inançların tesirli bir şekilde yayılması, gerçekten, toplumun ve medeniyetin yaratıcısıdır. İşte bu yayılmadır ki, her birimizi gücümüz nisbetinde birer asi, yani birer ahlâkî varlık haline getirir. Biz, bütün insanlığın selametini bu inançların yayılması olgusunda aradık.” Kitaptan... “Evrensel nizamın dışında gerçek ahlâklılık yoktur. Bilim, vatan, sanayi, devletin selâmeti, bunların hepsi de ahlâkî bakımdan aynı derecede iyiliğe veya kötülüğe yol açabilirler. Hareketini evrensel ölçüye vurarak ve kendi hareketiyle evreni kucaklayarak orada kendi bilgisini araması, işte insanın ahlâkî davranışı bu şekilde olmalıdır. “ “Varlığın sahip olduğu bütün kuvvetlerle kendisinden başka birine kendini teslim etmesi anlamında îman, aşkla aynidir. “ “Benliğin âlemin özünü teşkil ettiği ve dünyada geri kalan her şeyin ârızî olduğu anlayışı sebebiyle gururda benli-

ğe tapınma vardır. Bu bir çeşit benlik dinine göre benliği kayıtlarla bağlayan sosyal hâl, bir gerileme, bir düşüştür. Zire benlikte hürriyet, toplumda esaret vardır.” “Biz okuyucular veya dinleyiciler, bir tesadüfle karşılaştığımız bir sanat eseri karşısında titremekteyiz. Fakat sanatkâr, eserini yaratan heyecanı tesadüfen bulmuş değildir. Bu heyecan bu hâliyle onun tarafından istenmiş ve aranıp bulunmuştur; bu demektir ki, kendisinde sanattan önce gelen bazı şeyler, sanat aşkından önce bulunan bir aşk vardır. Buradan şu sonucu çıkarabiliriz: Sanat eşyada değil, insandadır. ---◄◄

beyliğini de artık çok görüyorlar. Hânedân-ı Âl-i Osman’ın mülkünü, particilik yaparak 1912’den 1920’ye kadar bitirdiniz. Eskiden vâlî gönderdiğiniz yerlere şimdi sefîr-i kebîr gönderiyorsunuz. Son Bağdad vâlîlerinden biri, Süleyman Nazif Bey; Vâlâ Nureddin Bey’in babası son Beyrut vâlîlerinden Nureddin Bey. Bıraktığımız Beyrut’u görüyorsunuz. Bıraktığımız Lübnan’ı görüyorsunuz. Bıraktığımız Suriye’yi görüyorsunuz. Bıraktığımız Irak’ı görüyorsunuz. Bıraktığımız Suriye meydanda. “Fitnenin evveli Şam, âhiri Şam.” Görüyorsunuz. Sefîr gönderiyorsunuz, utanmıyorsunuz. Çünkü kendinize de dostluğunuz yok. Uzuvlarımıza da dostluğumuz yok. Uzuvlarımıza dostluğumuz olsa… “Dost yüzünü göremezsem bu gözlerim nemdir benim” diyor. Biz dost yüzünü göremiyorsak gözlerimizin vazîfesi nedir? “Dilsizler haberini kulaksız dinleyesi” diyor. “dilsizler haberini kulaksız dinleyesi” diyor; kulağımıza dost değiliz. Gönlümüze dost değiliz. Gönlümüz Beytullah değil. Kan deverân ettiren –ettiriyor mu ettirmiyor mu benimki, o da meçhul- bir uzuv. Biz uzuvlarımızın da hakkını vermiyoruz. Çünkü kendimize dost değiliz. Kendisine dost olmayanlar, gayrıya dost olamazlar. Kendileri ile barışa varamayanlar, gayrı ile barışa varamazlar. Kaldı ki, savaş yoktur. Dünya, dostluk üzere halk edilmiştir. Makâm-ı Mahmûdiyyet, Makâm-ı Ahmediyyet ve hepsinin müncer olduğu Makâm-ı Ahadiyyet dostluk makamlarıdır. Derece derece dostluk makamlarıdır. Ve Levlâke Sırrının Mazharı’na mevdû’dur. Tarihe dost değiliz. Coğrafyaya da dost değiliz. Coğrafyaya dost olmadığımızı göreceksiniz. Türkiye bir iç harbin eşiğindedir. Bir doğubatı meselesi çıkabilir. Anadolu Beylerbeyliğini bile size çok

görürler. Sonra, bu içinizdeki çocuklardan Batı Trakya’yı yahut Kırım’ı kurtarmalarını ve belki orada yaşamak imkânımız olup olmadığını araştırmak gibi bir gaflete düşeriz. İnsanın uykuya sırt çevirmesi lâzım. Peygamber-i Ekber uyumazlardı. Eğer Türkiye’de insanlar, Türk insanı, Müslüman insan, Millet-i İslâmiyye’nin insanı, İslâm Milleti’nin insanı, yeniden bir “ba’sü ba’de’lmevt” sırrını yaşamak istiyorsa, onu ihyâ etmek istiyorsa, yeniden bir ba’sü ba’de’l-mevt’e doğmak istiyorsa, uykuyu kaldırmalıdır. Uykuya düşman mı olalım? Hayır! Uykuya dost olmayalım. Her şeye dost olalım, politikaya dost olmayalım. Her şeye dost olalım, hırs-ı mâl ve hırs-ı câha dost olmayalım. Ben parayı sol elleri ile tutanların destanımsı, mucizemsi hikâyeleri ile büyümüş bir arkadaşınızım. “Feleğin kahpe başında paralansın parası”, “Ben güzel sevmeye geldim, değil ekmek yemeye” diyor büyük Hazret-i Neyzen. Kaddesallahu sırrâhul azîz, diyorum. Belki şaşıracaksınız bir şâribü’l-leyli ve’n-nehâr, bedmest bir zât-ı âliye öyle diyorum. Öyle demenin, bu şekilde kendisini tekrîm etmenin dahi gerçekte tekrîm mânâsının dışında kaldığına kailim; yetmiyor, bu tekrîm ve bu takdîs dahi yetmiyor. Kusura bakmayın, ben, meslekinde konuşmak olan bir arkadaşınız değilim. Biraz önce, pek muhterem ve muazzez Süleyman Bey, “1948’de” dedi. Biraz sonra, “İlk geldiğiniz zaman”, Ergun Bey, “ilk geldiğiniz zaman, Almanya’dan döndüğünüz zaman 1964’de konuşmuştunuz” dedi. Beni müsâmaha ile karşılayın. Kelâmın hakkını veremiyor olabilirim. Kelâma saygısızlık etmekten, Hakk beni vikaye buyursun. Himâyet-i Azîzân’a ilticâ ederim. Burada bu itirâfımı da yapayım. (Devam edecek) -----◄◄

FOTOĞRAFLAR DİLE GELSE...

Gözün varsa gör, kulağın varsa dinle! Ruhumuzu ve şehirlerimizi kaybediyoruz!


kültür ve sanat

doğuş aylık gazete/maandblad

göçtü kervan, kaldık dağlar başında

nr. 231 - Ekim/Oktober 2017

H

, ER ER, . L ÜÇ DİL AR.. YE R K L KI

BİR AHLÂK FİLOZOFU:

NUREDDİN TOPÇU (1909-1975)

ayat Hikayesi: Nurettin Topçu baba tarafından Erzurumlu Topçuzâdeler ailesine mensuptur. Dedesi Osman Efendi, Erzurum’un Ruslar tarafından işgali sırasında Türk ordusunda topçuluk ettiği için bu lâkabı almıştır. 1909 yılında, Süleymaniye Hatap Kapı sokağında bir ahşap evde doğan Nurettin Topçu altı yaşında Bezmiâlem Valide Sultan Mektebi’nin ana kısmına yazılır. Burayı bitirdikten sonra Büyük Reşit Paşa Numune Mektebi’ne verilir. Mektebi birincilikle bitirir. Daha sonraki yıllarda Vefa İdadisi’ne devam eder. Birinci sınıfta babasını kaybeder. Evlerinin bir katını kiraya verirler. Ağabeyi Hayrettin Topçu mektepten ayrılarak ailenin yükünü omuzlar. Topçu Vefa İdadisi’nde de sınıflarını birincilikle geçer. Liseden mezun olan Topçu, kendi kendine Avrupa’da tahsil imtihanlarına girer ve kazanır (1928). Topçu önce Bordeaux Lisesi’ne kaydedilir. İlk yazı denemelerini burada kaleme alır ve üye olduğu Sosyoloji Cemiyeti’ne gönderir. Mourice Blondel’i bu lise döneminde tanır. Daha sonra mektuplaşırlar. Burada psikoloji sertifikasını verir. İki sene sonra Strazbourg’a geçer. Üniversitede felsefe tahsil eder. Ahlâk kurslarını tamamlar, sanat tarihi lisansı yapar. Topçu’nun Avrupa’daki hayatı okul, ev, kütüphane çerçevesi içinde geçer. Ancak hafta tatillerinde derneklerin tertip ettikleri toplantılara gider. Strazbourg’da doktorasını hazırlayan Topçu, Sorbon’a giderek “Conformisme et Révolte” (İsyan Ahlâkı) başlıklı doktora tezini verir.. Bu üniversitede felsefe dok¬torası veren ilk Türk öğrencisidir. Bu tez Paris’te kitap halinde yayınlanır (Paris 1934). 1934’de yurda döner. Galatasaray Lisesi’nde felsefe öğretmeni olarak göreve başlar (1935).. Galatasaray Lisesi Müdürü Behçet Bey, o sene Haziran imtihanından geçmesini istediği altı kişilik bir öğrenci listesini Topçu’ya teklif etmiştir. Nurettin Topçu bu teklife karşı “Eğer bunlar çalışkan talebelerse elbette geçerler” cevabını verir. Neticede talebelerin bir kısmı imtihanda kalır. Ankara’nın tepkisi ani olur ve Topçu’nun tayini İzmir’e çıkar. Nurettin Topçu Hareket Dergisi’ni İzmir’de bulunduğu yıllarda yayımlamaya başlar (1939). Dergi İstanbul’da basılır. Bu arada eşinden ayrılır. Hareket’te yayınlanan “Çalgıcılar” başlıklı yazıdan dolayı açılan soruşturma neticesinde Denizli Lisesi’ne sürgün edilir. Denizli’de bulunduğu yıllarda Said-i Nursi ile tanışır, o sırada yapılan mahkemelerini takip eder. Daha sonra Haydarpaşa Lisesi’ne tayini çıkar. Bir müddetten sonra da Vefa Lisesi’ne geçer. Son olarak İstanbul Lisesi’ne tayin edilen N. Topçu buradaki görevinden emekli oldu (1974). N. Topçu, bir süre (1948-49) Edebiyat Fakültesi’nde H. Z. Ülken’in kürsüsünde eylemsiz ahlâk doçentliği yaptı, “Bergson” konusunda doçentlik tezi hazırladı. Fakat kendisine kadro verilmemiş ve muhtelif entrikalarla üniversiteye alınmamıştır. 27 Mayıs 1960’a kadar uzun yıllar Robet Kolej’de ve İstanbul İmam Hatip Lisesi’nde

tarih, dinler tarihi, din psikolojisi okuttu. 27 Mayıs’tan sonra devrim aleyhtarı bulunarak görevine son verildi. Fikri faaliyetlerini Türk Kültür Ocağı, Türk Milliyetçiler Cemiyeti, Milliyetçiler Derneği ve Türkiye Milliyetçiler Derneği’nde sürdürdü. 1975 Nisanında hastalandı. Hastalığının teşhisinde güçlük çekildi. Pankreas kanse¬rine yakalandığı ameliyatta belli oldu. Topçu, 10 Temmuz 1975’te vefat etti. Fatih Camii’nde kılınan namazdan sonra Kozlu kabristanına defnedildi. Türk Düşüncesindeki Yeri: Nurettin Topçu, yirminci asır Türk düşünce dünyasında önemli etkiler bırakmış düşünürlerden birisidir. Etkilerini sadece Hareket Dergisi etrafında kendilerini yetiştirenler üzerinde değil, farklı görüşlerden insanlar üzerinde de görmek mümkündür. Nurettin Topçu, kendilerini milliyetçi, muhafazakâr ya da İslamcı olarak tanımlayan farklı kesimlerden insanın düşüncelerine etki etmeyi başarmış özgün bir entelektüeldir. Çağdaş Türk düşünce tarihinin önemli isimlerinden olan Nurettin Topçu, bütün yaşamı boyunca eğitimden ekonomiye, siyasetten ahlaka, edebiyattan felsefeye kadar sosyal bilimlerin birçok alanında eserler vermiş ve bu konularda önemli fikirler ortaya koymuş bir aydınımızdır. Topçu, bütün entelektüel yaşamını, döneminin siyasi, ekonomik, ahlaki, dinî yapısını ve bu yapıdaki değişmeleri anlamaya adamış, hatta kendi açısından da bir takım modeller önermeye çalışmıştır. Topçu’da Hareket Felsefesi: Topçu’nun düşüncelerinin odağında “hareket felsefesi” yer alır. O, eğitime, ahlaka, insana ve diğer birçok konuya hareket felsefesi açısından yaklaşır. “Hareketi, felsefenin merkezi yapmalıdır. Çünkü hayatın merkezi de harekettir” diyen Topçu’nun hareket felsefesine olan eğilimini, içinde bulunduğu siyasi şartlar ve bu şartlar karşısında oluşan düşünce akımlarından bağımsız düşünmek mümkün değildir. Ayrıca onun düşüncelerinin oluşumunda Anadolu gerçeği ve İslam dini de önemli bir rol oynamıştır. Hatta Topçu’yu şahsiyetli bir duruşun sembolü haline getiren de onun Anadolu gerçeğini bilmesi, kendi tarihi ve kültür dünyasının farkında olması gerçeği yatar... Topçu’ya göre, evrenin sorumluluğu ellerimize verilmiştir. Bu bağlamda sorumluluğumuzun şahidi hareketlerimizdir. Ancak hareketlerimizle sorumluluklarımız hakikat olur. Öte yandan insanın, hareket dünyasına girilmedikçe insanı tanımak mümkün değildir. Şu hâlde hareket, insan varlığının cevheridir. Bu nedenle insanı anlamak, insanın hareketini anlamaya bağlıdır. Başka bir deyişle, insan hareketlerinin zengin dünyasına dalmadıkça insan anlaşılmaz olarak kalır Topçu’nun Felsefesinde Din ve Ahlâk ilişkisi ve Ahlak Eğitimi Nurettin Topçu bir ahlâk filozofudur. Onun bütün görüşlerinin belli tarzda şekillenmesinde de temel kaygı, ahlâktır denilebilir. Ahlâk sahasında Onun amacı, ahlâk problemini evrensel ölçüler içerisinde halletmektedir. Çünkü evrensel

ölçüye uymayan her ahlâk görüşü eksiktir. Ahlâk ile din arasındaki ilişki üzerinde de duran Topçu’ya göre, din gibi ahlakın da amacı insan ruhunu temizlemek ve sonsuza doğru yükseltmektir. Örneğin, toplum içinde dinin yaptığı iş, ruhlar için kuvvet kaynağı olmaktır. Bununla birlikte insanlara bir takım bilgiler sağlamak değildir. Ayrıca dinî bilgiler, ruh kuvvetini kazanmanın yollarını öğretir. Bunlar, evrene ait açıklamalar olmayıp insanın iç hayatına düzen ve değer sunucu bilgilerdir. Böylece Topçu’ya göre, din insanlar için bilgi kaynağı değil, kuvvet kaynağı olmaktadır. “Ruhu kuvvetli olmayanlar, kendilerine bir kötülük, bir hakaret yapılırsa bunu ellerinden gelen bir kötülükle karşılarlar. Ruhu kuvvetli olanlarsa, kendilerine yapılan fenalığı affeder ve bunu yapan insanı kötülüğünden kurtarmaya çalışırlar. İntikam almazlar, yapılan fenalığı iyilikle karşılarlar.” diyen Topçu’ya göre, bu yolda hareket eden fertler ve toplumlar mutlu olurlar. Ruhu kuvvetli insan, ahlaklı insandır. Ahlaklı insan, ruhundaki kuvveti arttıkça, kötülüklerden kurtulur, olgunlaşır ve yükselir. Felsefesinin merkezine ahlâk konusunu yerleştiren Topçu’nun ahlâk eğitimine ilişkin düşüncelerinden bazı önemli sonuçlar çıkarmamız mümkündür: 1. Bireyleri düşünen, sorumlu ve söylediklerini eyleme geçmesi için âdeta çabalayan bir aksiyon insanı olarak yetiştirilmelidir. 2. Bir ahlâk varlığı olarak insanı kendine, ailesine, milletine, insanlığa ve yaratıcısına karşı ödev ve sorumluluklarının olduğu bilinciyle yetiştirmeli ve eğitmeliyiz. 3. İnsan şahsiyetli bir duruş sergileyerek kendi tarih ve kültür dünyasının bilincinde olmalıdır. 4. Bir insan bütün insanlarında kendi gibi bir takım haklara sahip olduğu gerçeğini asla unutmamalı ve başkalarına karşı son derece adil olmalıdır. 5. Okullarda zihin ve beden eğitimine verilen önem gibi ahlak eğitimine de gerekli ve yeterli önem verilmelidir. 6. İnsanın biyolojik varlığının yanında onun ruhsal bir dünyaya sahip olduğu gerçeği hiç zaman göz ardı edilmemelidir. 7. İnsanları ahlaki açıdan eğitmede en önemli nokta model olmadır. Bu anlamda öncelikle kendimiz ahlaki değerlere sahip olmalı, daha sonra da bizdeki çalışma, saygı, adalet ve millet sevgisi gibi ahlak değerlerini örnek vererek insanların ahlak ideali yolunda yürümelerini sağlamalıdır. 8. Millî mukaddesatına sahip ve milletini bütün milletlerin üstüne çıkarmayı gaye edinen insanlar yetiştirmelidir. 9. Bu gayeye ulaşmak için eğitimin alacağı yol, geleneklere bağlı, aynı zamanda yeniliklere açık, materyalist eğilimlerin dışında, idealist ve şahsiyetçi bir çizgide olmalıdır. Topçu’nun Tasavvuf Anlayışı Nurettin Topçu’nun mistisizm, İslâm tasavvufu ve sûfîlikle ilgili görüşlerine gelince, ona göre mistisizm, her şeyden önce dinî bir yaşayış, aynı zamanda metafizik bir görüştür. İslâm’da mistisizm, tasavvuf şeklinde ortaya çıkmıştır. Yine İslâm’da tasavvufun başlangıcında

sûfîlik vardır. M. VII. asırda, yani Hz. Peygamber’in yaşadığı dönemde, gelen ilk mutasavvıflar tasavvufu, ahlâkî temizlenme yolu olarak ortaya koymuşlardır. Bunlara “sûfî” adı verilmekteydi ki, Hasan-ı Basrî ilk sûfîlerdendir. Sûfîlik, sonraki asırlarda tasavvuf şeklini almış, daha sonraları ise gerçekten mutasavvıf olmadıkları halde, mutasavvıflık taslayanlar meydana çıkmıştır ki, bunlara mustasvife denilmiştir. Sûfî, durmadan Allah diyen değil, irâdesini Hak ile birleştirmiş, O’nun irâdesini kendi irâdesi yapmış olan kimsedir. Tasavvufu, bir kalp terbiyesi olarak ele alan ve İslâm tasavvufunu, Kur’ân’dan kalp ilmini çıkaran felsefe, Hz. Peygamber’in samimî tarîkatının adı olarak nitelendiren Topçu, “İslam dini, mistisizmin hayat kaynağını bağrında yaşatmaktadır.” demektedir. Yine o, “tasavvuf, İslâm’ın ahlaki özünü mistik tecrübenin konusu yapan derin bir felsefi yaşayıştır” diyerek mutasavvıfları bu ahlâkî tecrübeyi nefsinde gerçekleştiren kişiler olarak görür. Eserleri: Nurettin Topçu’nun, yaşadığı yıllarda peyderpey yayınlanan veya bir kısmı da hiç yayınlanamayan yazı ve eserleri, son yıllarda Dergâh Yayınları tarafından yeniden tertiplenmiş ve “Bütün Eserleri” hâlinde büyük ölçüde basılmıştır: Fikrî ve felsefî eserleri, denemeleri:

1- İsyan Ahlâkı (Nurettin Topçu’nun 1934’de Fransa’da, tıpkıbasımı 1990’da T.C. Kültür Bakanlığınca Ankara’da yayınlanan doktora tezi Conformisme et Révolte’un tercümesi); Çev: Mustafa Kök-Musa Doğan, İstanbul, Dergâh Yayınları, 1995, 228 s. (Nurettin Topçu’nun kendi tercümesi bulunduktan sonra bu tercüme M. Kök tarafından yeniden gözden geçirilmiş ve 2. baskıdan itibaren böyle basılmıştır). 2- Yarınki Türkiye, Dergâh Yayınları, 1997, 325 s. 3- Türkiye’nin Maarif Dâvası, İstanbul, Dergâh Yayınları, 1997, 187 s. 4- Ahlâk Nizamı, İstanbul, Dergâh Yayınları, 1997, 304 s. 5- Var Olmak, İstanbul, İstanbul, Dergâh Yayınları, 1997, 134 s. 6- Büyük Fetih, İstanbul, Dergâh Yayınları, 1998, 95 s. 7- Bergson, İstanbul, Dergâh Yayınları, 1998, 136 s. 8- İradenin Dâvası-Devlet ve Demokrasi, İstanbul, Dergâh Yayınları, 1998, 206 s. 9- İslâm ve İnsan-Mevlâna ve Tasavvuf, İstanbul, Dergâh Yayınları, 1998, 171 s. 10- Kültür ve Medeniyet, İstanbul, Dergâh Yayınları, 1998, 202 s. 11- Mehmet Âkif, İstanbul, Dergâh Yayınları, 1998, 95 s. 12- Varoluş Felsefesi-Hareket Felsefesi, İstanbul, Dergâh Yayınları, 1999, 57 s. 13- Millet Mistikleri, İstanbul, Dergâh Yayınları, 2001, 111 s. 14- Amerikan Mektupları-Düşünen Adam Aramızda, İstanbul, Dergâh Yayınları, 2004, 94 s. Edebî Eserleri: 15- Taşralı (hikâyeler), İstanbul, Dergâh Yayınları, 1998, 306 s. 16- Reha (roman), İstanbul, Dergâh Yayınları, 1999, Ders Kitapları: 17- Sosyoloji İstanbul, Dergâh Yayınları, 2001, 198 s. 18- Mantık, İstanbul, Dergâh Yayınları, 2001, 95 s. 19- Felsefe, İstanbul, Dergâh Yayınları, 2002, 132 s. 20- Psikoloji İstanbul, Dergâh Yayınları, 2003, 210 s. 21- Ahlâk, İstanbul Dergâh Yayınları, 2005, 205 s. C.D.TUNÇ -----◄◄

29

40 HADİS - (6) ------------

“Gâle Habîbü’l-Mü’min ‫ﷺ‬ Aleyhi salâtü’l-Müheymin “El-Mü’minü mir’âtü’lmü’min”

“Mü’min mü’minin aynasıdır.” ------------

Cemâl Cemâl’e aynadır, Cânân ile olmaktır bu… Güzellik, aynada kendini seyre dalan sonsuzluktur. Durma sen de ayna ol da sahibini göster… “Bir kimsenin diğer bir kimsede gördüğü ilk kusur, kendi nefsinde pek âşina olduğu bir kusurdur. Kardeşinde bir ayıp görüyorsan o ayıp, sendedir de onda görüyorsun. Dünya aynaya benzer. Kendini onda görüyorsun sen. Çünkü “İnanan, inananın aynasıdır.” O ayıbı kendinden gidermeye bak. Çünkü ondan incindiğin zaman, kendinden inciniyorsun demektir… Buyurdular ki: Bir fili, su içsin diye bir su kaynağına götürdüler. Fil, kendini suda görüyor, başka bir fil var sanıyor, ürküyordu. Bilmiyordu ki kendinden ürkmektedir. Zulüm ediş, kin güdüş, hasret, hırs, insafsızlık, kibir gibi bütün kötü huylar, sende oldu mu incinmezsin. Fakat bunları bir başkasında gördün mü ürkersin, incinirsin. Bil ki kendinden ürkmedesin, kendinden incinmedesin. İnsan, kendi kelliğinden, kendindeki çıbandan iğrenmez; yaralı elini yemeğe sokar, parmağını yalar, gönlüne hiç de tiksinti gelmez. Fakat bir başkasında küçücük bir çıban, yahut azıcık bir yara görse onun yediği yemekten tiksinir, o yemek, içine sinmez. İşte kötü huylar da kelliliklere, çıbanlara benzer. İnsan, bunlar kendisinde oldu mu incinmez; fakat bir başkasında bu huyların pek azını bile görse ondan incinir, tiksinir. Sen ondan ürküyor, kaçıyorsun ya, o da senden ürker, incinirse mâzur gör; senin incinişin de onun için bir özürdür; çünkü sen onu görünce inciniyorsun ya, o da aynı şeyi görüyor da senden inciniyor. “İnanan, inananın aynasıdır” dedi, “kâfir, kâfirin aynasıdır” demedi. Amma bu, kâfirin aynası yok demek değildir; onun da aynası vardır amma aynasından haberi yoktur. O yüzden düzeltemiyor kendini.

HEDİYELİ SORU Efendimizin hayatını şiir tadında anlatan

“Çöle İnen Nur”

adlı kitap hangi yazarımıza aittir. Sorunun cevabını yukarıdaki mail adresine ulaştıran ilk 5 okurumuz arasında çekilecek kurada, adı belirlenecek olan talihli okurumuza

“Çöle İnen Nur”

adlı kitap hediye olarak gönderilecektir.


maandblad/aylık gazete doğuş nr. 231 - Ekim/Oktober 2017

04 bizim sayfa 30 ons pagina

Tebrik Taziye Şifa dileği

- Taziye... Rotterdam Ayasofya Camii cemaatinden ve Mehmet ile Ahmet Zırh’ın kıymetli babaları Mustafa Zırh’ın vefat ettiği haberini teessürle öğrenmiş bulunmaktayız. Merhuma Allah’tan rahmet, kederli ailesine sabır ve başsağlığı dileriz. - Taziye... Yazarlarımızdan ve Leiden Mimar Sinan Camii üyelerinden Sevgili Latife Uğur’un kıymetli babası Hasan Uğur’un vefatını teessürle öğrenmiş bulunmaktayız. Merhuma Allah’tan rahmet, kederli ailesine sabır ve başsağlığı dileriz. - Taziye... Rotterdam Kocatepe Camii üyelerinden Sevgili Ali Can’ın biricik eşi Kezban Can’ın vefat ettiğini teessürle öğrenmiş bulunmaktayız. Merhumeye Allah’tan rahmet, kederli ailesine sabır ve başsağlığı dileriz. . - Taziye... İşadamlarımızdan Ergin Başakçı’nın vefat ettiğini teessürle öğrenmiş bulunmaktayız. Merhuma Allah’tan rahmet, kederli ailesine sabır ve başsağlığı dileriz. - Taziye... Halal Fried Chicken (HFC) Restoran sahibi Ali Ekrem Kaynak, iş yeri önünde silahlı saldırı sonucu kimliği belirsiz kişi ya da kişiler tarafından öldürüldü. Merhuma Allah’tan rahmet, kederli ailesine sabır ve başsağlığı dileriz. - Taziye... Amsterdam Tükem Ülkü Ocağı Başkanı Sevgili Yusuf Yorulmaz’ın biricik kardeşi Nihat Yorulmaz vefat emiştir. Merhuma Allah’tan rahmet, kederli ailesine sabır ve başsağlığı dileriz.

Colofon Doğuş is een maandelijks informatieblad in het Turks en af en toe Nederlands o.a. kunst, cultuur, politiek, educatie, wetenschap, literatuur en filosofie. Uitgever/Sahibi Stichting Dogus/Doğuş Vakfı Hoofdredacteur/Yayın Yönetmeni Adnan Şahin Eindredacteur/Yazı İşleri Müdürü Oğuzhan Kılıç Art Directeurs/Görsel Düzenleme Ali Alemdar Advertenties/İlan- Reklam Servisi dogus@dogus.nl Afdeling Nieuws en Tips/Haber Dairesi M. Şahin Abonnement / Abone Servisi dogus@dogus.nl Yayın Kurulu/ Redactie Raad Adnan Şahin, Ergün Madak, Mehmet Şükrü Oflaz, Zeynel Abidin, Ercan Kuzu, Sezer Değmez, Recep Soysal Oplage/Tiraj 8.000 Verspreiding/Dağıtım Alanı Landelijk/Hollanda Geneli Adres Strevelsweg 700 unit 413, 3083 AS Rotterdam Tel. (010) 471 68 47 e-mail dogus@dogus.nl website www.dogus.nl Met dank aan InterAjans.nl, SONHABER.nl, M.Ali Topcu, Verzonden artikelen vallen niet onder de redactionele verantwoordelijkheid. Alle auteursrechten van deze uitgave worden uitdrukkelijk voorbehouden. Druk/Baskı Rodi

Tebrik...

Oss Mescid-i Cuma Camii önceki başkanlarından Nevşehirli Sevgili Ali Çetin’in mahdumu Halid Alperen ile Rotterdam’dan Yozgatlı esnaf Taner Atak’ın kerimesi Arzu Atak 9 Eylül Cumartesi günü sade bir düğün töreniyle dünya evine girdiler. Arzu ve Halid Alperen’i tebrik ediyor, iki cihan saadeti diliyoruz. - Taziye... Rotterdam Birlik Camii üyelerinden Sevgili Yaşar Sevinç’in biricik kızının vefat ettiği haberini teessürle öğrenmiş bulunmaktayız. Merhumeye Allah’tan rahmet, kederli ailesine sabır ve başsağlığı dileriz. - Taziye... Schiedam Merkez Camii üyelerinden Sevgili Kadir, Kasım ve Süleyman Öztürk’ün kıymetli validelerinin vefat ettiğini teessürle öğrenmiş bulunmaktayız. Merhumey Allah’tan rahmet, kederli ailesine sabır ve başsağlığı dileriz. - Taziye... Leiden şehrinden Cevdet ve Cavit Demirbağ’ın kardeşleri Ceyhun Demirbağ’ın vefat ettiğini teessürle öğrenmiş bulunmaktayız. Merhuma Allah’tan rahmet, kederli ailesine sabır ve başsağlığı dileriz. - Taziye... Millî Görüş Arnhem Ayasofya Camii Gençlik eski Başkanı S. Faruk Özlü’nün kıymetli babasının Türkiye’de vefat ettiğini teessürle öğrenmiş bulunmaktayız. Merhuma Allah’tan rahmet, kederli ailesine sabır ve başsağlığı dileriz. - Taziye... Den Haag Türk İslam Kültür Vakfı üyelerinden Orhan Yazıcı’nın annesi Safiye Yazıcı, Erzurumlu Mahmut Bulaca, Muhsin Sarı’nın babası Mehmet Sarı, İsmail Düzci, Yönetim Kurulu üyesi Hacı Hasan Cesur’un dayısının oğlu Bekir Güçlü, Ali Aktaş’ın kardeşi Veli Aktaş ve Aytan Çetinkaya’nın vefat ettiği haberlerini teessürle öğrenmiş bulunmaktayız. Merhum ve merhumelere Allah’tan rahmet, kederli ailelerine sabır ve başsağlığı dileriz. - Şifa dileği... Okurlarımızdan ve NIF Sosyal İşler önceki Başkanı Sevgili İsa Kandemir’in ciddi bir rahatsızlık sonucunda başarılı bir ameliyat geçirdiğini duyduk. Hastamıza ve yakınlarına geçmiş olsun diyor, acil ve hayırlı şifalar diliyoruz. - Şifa dileği... Okurlarımızdan ve SIPOR Müdürü Sevgili Cihan Gerdan ve değerli eşinin rahatsızlıkları sonucunda bir süre hastanede müşahede altında kaldıklarını duyduk. Hastalarımıza ve yakınlarına geçmiş olsun diyor, acil ve hayırlı şifalar diliyoruz. - Şifa dileği... Yazarlarımızdan ve Hollanda Mehteran ekibinden Sevgili Halil Yanar’ın kıymetli annesinin rahatsızlığı sonucunda başarılı bir ameliyat geçirdiğini duyduk. Hastamıza ve yakınlarına geçmiş olsun diyor, acil ve hayırlı şifalar diliyoruz. - Şifa dileği... Hollanda Mehteran ekibinden Sevgili Oğuz (Ömer) Vural’ın kıymetli kayınvalidesinin rahatsızlığı sonucunda rahatsızlığı sonucunda hastanede müşahede altında olduğunu duyduk. Hastamıza ve yakınlarına geçmiş olsun diyor, acil ve hayırlı şifalar diliyoruz.

Tebrik...

Nazlı ile Ömer’in Mutlu günleri Ordulu Tezcan ailesinin oğlu Ömer ile Kırşehirli Demir ailesinin kızı Nazlı 17 Eylül Pazar günü Tiel kentinde bulunan Rüya Düğün Salonu’nda görkemli bir düğün ile dünya evine girdiler. Nazlı ve Ömer’e ömür boyu mutluluklar diliyoruz…

Tebrik...

Koç Et Mamulleri sahibi Sevgili Hikmet ve Müesser Gürcüoğlu’nun mahdumu Fikret ile Şehmuz ve Ayşe Dukan’ın kerimesi Nimet 9 Eylül Cumartesi günü görkemli bir düğün töreniyle dünya evine girdiler.

Nimet ve Fikret ’i tebrik ediyor, iki cihan saadeti diliyoruz.

- Şifa dileği... Yazarlarımızdan ve Elfi Kaza şirketi çalışanlarından Sevgili Ali Durmuş’un kıymetli eşi Emine Durmuş’un rahatsızlığı sonucunda hastanede müşahede altında olduğunu duyduk. Hastamıza ve yakınlarına geçmiş olsun diyor, acil ve hayırlı şifalar diliyoruz. - Tebrik... Sevgili Hayati ve Mesude Turan’ın kerimesi Kübra ile Ali ve Ayşen Öngül’ün mahdumu Berkan 15 Eylül Cuma günü sade bir düğün töreniyle dünya evine girdiler. Kübra ve Berkan’ı tebrik ediyor, iki cihan saadeti diliyoruz. - Hoş geldin bebek! Yaşama sırası sende!..

Sevgili Ahmet ve Sefa Demir çiftinin Ömer Halis adını verdikleri bir bebeleri dünyaya geldi. Genç çifti tebrik ediyor, minik Ömer Halis’e dünyamıza hoş geldin diyor, sağlık ve mutluluk dolu uzun ömürler diliyoruz... Dedelik ve ninelik makamına oturan Sevgili Ömer ve Safiye Demir’i de ayrıca tebrik ediyoruz.

- Hoş geldin bebek! Yaşama sırası sende!.. Araştırmacı-yazar ve Doğuş emektarlarından, NIF önceki Basın yayın Sorumlusu Sevgili Bayram Altıntaş'ın mahdum Ahmet ve Feryat Altıntaş çiftinin Zeyd adını verdikleri bir bebeleri dünyaya geldi. Genç çifti tebrik ediyor, minik Zeyd'e dünyamıza hoş geldin diyor, sağlık ve mutluluk dolu uzun ömürler diliyoruz... Dedelik ve ninelik makamına oturan Sevgili Bayram ve Ganimet Altıntaş'ı de ayrıca tebrik ediyoruz.

Hoş geldin bebek! Yaşama sırası sende!.. Hollanda Mehteran ekibinden Sevgili Gökmen ve Fadime

Bekar çiftinin Ümeyye adını verdikleri bir bebeleri dünyaya geldi. Genç çifti tebrik ediyor, minik Ümeyye'ye dünyamıza hoş geldin diyor, sağlık ve mutluluk dolu uzun ömürler diliyoruz...

Abone

65ABNA0430045980


doğuş aylık gazete/maandblad

nr. 231 - Ekim/Oktober 2017

Bulmaca

bilmece-bulmaca 31 puzzels - raadsels

Hazırlayan: Mücahid Çeçen Soldan sağa: 1- Çeşitli güçlerin bir araya gelmesiyle oluşturulan birlik, ortak yönetim * Damla. 2- Tam olmayan * Sara hastalığı. 3- Hidrojenin simgesi * Soylu * Türk lirası * Radyumun simgesi * (Tersi) ovmaktan emir. 4- Bir cismin veya bir gücün biçimini değiştirmeye yarayan alet, değiştirgeç, konvertisör * Birden bire * Sarp ve ormanlık sıradağ. 5- Kelimenin sonuna geldiğinde birliktelik, beraberlik, araç, neden veya durum anlatan cümleler yapmaya yarayan bir söz * Radyo ve televizyon yayınlarında, tiyatro oyunlarında veya film seslendirmelerinde, hareketleri izlemesi gereken seslerin doğal kaynakların dışında, optik, mekanik, kimyasal yöntemlerle gerçekleştirilmesi * Eski dilde su * (Tersi) uymaktan emir. 6- Eksiksiz, tam * Kısaca metre * Minare, kubbe, sancak direği vb. yüksek şeylerin tepesinde bulunan, madenden yapılmış ay yıldız veya lale biçiminde süs, ayça * Rütbesiz asker. 7- Kamer * Baş * Söz dinleme, boyun eğme, buyruğa uyma. 8- Yumuşak davranmak, iyi muamele etmek * Aynştaynyum elementinin simgesi * Alfabemizde yirmi birinci harf * Kriptonun simgesi * Argonun simgesi. 9- Potasyumun simgesi * Şan, şöhret * Binek hayvanı * Doğu Anadolu ile Azerbaycan’da çalınan bir çalgı türü. 10- Bir yaz meyvesi * Uzaklık işaret eder * Hayvan barınağı * Bir nota. 11- Avuç içi * Metre * Gençliği ve körpeliği kalmamış * Bir uzvumuz. 12- İhmalkâr * Yıldız * Ağabey. 13- Artvin yöresine ait bir bal * Yırtıcı bir hayvan. 14- Borun simgesi * Fasıla * Sayıları göstermek için kullanılan işaretlerden her bir * Kırmızı renk. 15- Kısa zaman parçası * Trityumun simgesi * Aşırı sevgi ve bağlılık duygusu * Azotun simgesi * Önemli bir olayın veya büyük bir kişinin gelecek kuşaklarca tarih boyunca anılması için yapılan, göze çarpacak büyüklükte, sembol niteliğinde yapı, abide. Yukarıdan aşağıya: 1- Süs eşyası yapımında kullanılan, açık sarıdan kızıla kadar türlü renklerde, yarı saydam, kolay kırılır ve bir yere hızlıca sürtüldüğünde hafif cisimleri kendine çeken, fosilleşmiş reçine, samankapan, kılkapan * Şehirden küçük, köyden büyük, henüz kırsal özelliklerini yitirmemiş olan yerleşim merkezi, belde. 2- Eski bir savaş aleti * Gassal * Kısa zaman parçası. 3- Soyluluk * Florun simgesi * Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa’nın (s.a.v.) Mezarından Minberine kadar olan yer. 4- Orta öğretim * Makedonya’nın başkenti * Çizilmesi, kırılması, buruşması, kesilmesi veya çiğnenmesi güç olan, pek, katı. 5- Bir sayı * Eski dilde ben * Bir şeyin bir dizi içindeki yerini gösteren sayı, rakam. 6- Kükürdün simgesi * Lakırdı * Bir nota * Alfabemizin yirmi dokuzuncu harfi * (Tersi) Berkelyumun simgesi * Argonun simgesi. 7- Yemekten emir * Hafif ıslaklık, rutubet * Potasyumun simgesi * İslam inanışına göre göğün en yüksek katı. 8- Fizik biliminin ışık olaylarını inceleyen kolu * Bir şeyi, bir sanat veya edebiyat eserini ana çizgileriyle, türlü bölümleriyle belirten ön çalışma. 9- Mısırdan geçip Akdeniz’e dökülen nehir * Uzaklık işaret eder * Bir şey harcandıktan sonra artan bölümü. 10- Alfabemizde on beşinci harf * Borun simgesi * Türk parası * Uzaklık işaret eder * Kısa zaman parçası. 11- Ermiş kimselerin gösterdiklerine inanılan, doğaüstü, şaşkınlık uyandırıcı davranış veya durum * Boru sesi * Boyun eğen, kendini başkasının buyruğuna bırakan. 12- Çocuk emeklemek, emekleyerek yürümeğe başlamak * Sodyumun simgesi * Kükürdün simgesi * Argonun simgesi. 13- Bir Karedeniz futbol kulübümüz * Potasyumun simgesi * Arka, geri * Doğru olmayan. 14- Bir olay, bir haber veya sözü nakletme * İlgili. 15- Aynştaynyum elementinin simgesi * İnsanın kendine karşı duyduğu saygı, şeref, öz saygı, haysiyet, izzetinefis * Myanmar’ın kuzey batısında yer alan, Çin, Bangladeş, Laos, Tayland gibi ülkelerin arasında kalmış ve bir milyondan fazla Müslümanın yaşadığı, şu günlerde de uzak doğuda yaşayan Budistler tarafından insanlık dışı bir katliamın yaşandığı yer * Trityumun simgesi.



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.