Dogus 224

Page 1

: u z u K n a h Tuna ar t’ta !” M k 5 a c 1 “ zıla a Y Tarih S 16

Türkçe ve Hollandaca aylık enformasyon gazetesi / Maandelijks informatieblad in het Turks en Nederlands

Mart/Maart 2017 yıl/jaar 18 sayı/editie 224

Adres:Schiekade 594 Rotterdam Elke dinsdag 10:00 tot 17:00 open

U kunt elke dag 9 tot 21 uur bellen voor een afspraak

Tel:0618474283 Tel:0639831512

kutahyaporselennl

>>

e-mail: dogus@dogus.nl www.dogus.nl

an, . k r a D b . r Pro f e d d i n E ı Necm ının 6’nc a l t ve f a a d u a l a r d yılın ı anıld 21 >> S

ÇIKMAYAN SESİNİ

OY’UNLA DUYUR! “YANLIŞLIKLARA ‘DUR’ DİYEBİLMEK İÇİN SİYASETE GİRDİM”

S 27 “SOSYAL SORUMLUK GİRİŞİMCİLİĞİ TEŞVİK EDILMELİ”

S 04

>> Babalık ve velayet farklılıkları... >> Konsolosluklara gitmeye gerek kalmadı... >> Vatandaştan UWV ‘ye şikâyet yağıyor... >> Yurtdışındaki Türkler KDV’siz konut alabilecek... >> Azınlıklar Raporu: Hollanda hükûmeti yetersiz kalıyor...

“MÜSLÜMANIN ANAYASASI KUR’AN MIDIR?”

S 06

“SEÇİMLERDE OY’LARIN RENGİ NE OLACAK?”

“TARİHSELCİLİK KUR’AN’DAN AYRILIŞ MIDIR”

S 11

S 15

“EĞİTİMLE ALAKALI SORUNLARI ÇÖZMEYE ÇALIŞIYORUZ”

S 12

>> S 25

“NEYE GÖRE İYİ NEYE GÖRE KÖTÜ?”

ÖZGÜVEN EKSİKLİĞİ VE ÇÖZÜM YOLLARI...

S 20

S 23


02 yayın odası

maandblad/aylık gazete doğuş nr. 224 - Mart/Maart 2017

redactie

Editörden

adnan@dogus.nl

Adnan Şahin

Güzel şeyler yazmak istiyorum Değerli okurlarımız, sizleri yeniden selamların en muteberi olan Allah’ın selamıyla selamlıyorum. Esselamünaleyküm… Her şeyinizin yolunda olmasını diliyorum. Bu gazeteyi elinize alıp sayfaları çevirmeye başladığınızda ilk olarak göz göze geldiğiniz bu yazının neşeli, keyifli, hoş bir yazı olmasına özen gösteriyorum. Hani şöyle okuma iştahınızı kabartacak; salata da “nar ekşisi” kabilinden bir şey olsun istiyorum. Ama bu konuda ne kadar başarılı oluyorum bilemiyorum. Zira, niyetim öyle yazmak, bunu bilin isterim. Amacım hem gazetemizin içeriği ile alakalı sizlere bazı ipuçları vermek hem de sizlere, o içeriği; bir solukta okuyabileceğiniz bir motivasyon yüklemektir. Bu çok zor bir iş biliyorum. Bu şu demektir: “Ver şunu da al şu gazeteyi, eskiden telefon mu vardı” diyerek o sevgili telefonunuzu elinizden çekip almak demektir. Bunu yapmak da yürek ister. Maalesef bu hareketi baba oğluna, anne kızına dahi yapamıyor. Hem de en yumuşak ricalarda bile bulunsa yine de o telefonu almak mümkün gözükmüyor. Ama ben yine de söylemekten geri durmayacağım: Elinizde tuttuğunuz bu gazetede de, gerçekten sizlerin ve yakınlarınızın istifade edebileceği çok değerli yazıların, kıymetli bilgilerin bulunduğunu söylemek istiyorum. Yazarlarımızın yüreklerini ortaya kayarak kaleme aldıkları yazıları lütfen okuyun. Onlarla yazdıkları yazıları hakkında görüşlerinizi paylaşın. İletişim kurun. Dostluk köprüleri oluşturun, hem onlar yazdıklarının bir işe yaradığını görüp mutlu olsunlar hem de sizler duymadığınız bilgileri edinin. Okumanın keyfine varın kısacası… Bakın mesela bu sayıda hangi yazarımız hangi konularda neler yazmışlar... Talha Yıldız “Müslümanın Anayasası Kur’an mıdır?” diye sormuş insanların hazırladığı anayasa ile Müslümanların “anayasamız” dedikleri Kur’an’ın bu şekilde anılıp anılamayacağını değerlendirmiş. Reyhan Şeker Hanımefendi “Okumak mı Dediniz?” başlıklı yazısında, benim de yukarıda biraz değindiğim o can alıcı soruyu sormuş. Toplum olarak “okumak” ile aramızdaki derin uçurumun altını çizmiş. Ayrıca bize kolaylık olsun

Haklarımız

KDV istisnasından yararlanarak Türkiye’de konut veya işyeri satın alanlar, bu gayrimenkullerini bir yıl satamayacak...

diye çıkarılan her yeniliğin bizim huzur ve mutluluğumuzu nasıl sinsice çalıp götürdüğüne dikkat çekmiş. Ergün Madak Bey “Oyların Rengi” başlığı altında dosya konumuz olan ve kapımıza dayanan seçimlere değinmiş. Hem Hollanda’da hem de Türkiye’de bu çerçevede yapılan tartışmalara bir anlam vermediğini kendince anlatmış. İnsanların “ya kırk katır, ya kırk satır” seçeneği ile karşı karşıya bırakılmalarından duyduğu rahatsızlığı dile getirmiş. Elif Bayraktar Hanımefendi ise çocuklara verilen sözün ne anlama geldiğini, onun ne kadar hayati bir şey olduğunu izah etmiş yazısında. Bu konuda Peygamber Efendimizden çok çarpıcı örnekler vermiş. İbrahim Turgut Hocamız “Tarihselcilik Kur’an’dan ayrılış mı?” başlığı altında günümüzde raydan çıkmış bazı Prof. unvanlı kişilerin ekranlarda boy göstererek, hadlerini aşan açıklamalarda bulunarak Müslümanların kafalarını karıştırmaya çalıştıklarına değinmiş. Günümüzün en önemli konularından biridir bu konu. Ahmet Yıldırım “Sessiz Sahne” başlıklı yazısında, Hollanda’da yaşayan yabancıların siyasi arenada hangi noktaya çekilmek istendiğine bakmış. Esma Küçük Hanımefendi ise yine çok önemli bir konuda yazmış. “Özgüven eksikliği ve çözüm yolları” başlıklı yazısında, bir çocuğun büyüme döneminde şiddetle ihtiyaç duyduğu “öz güvenin” nasıl oluşacağını ve yahut velinin yanlış davranışları neticesi nasıl heba edildiğini anlatmış çok sade bir dille. Bilhassa genç anne babaların istifade edebileceğini düşünüyoruz. Hüseyin Kerim Ece Hocamız bu günlerde ufak rahatsızlık geçirdi öncelikle biz buradan sizler adına da “geçmiş olsun” diyelim yine de yazısını eksik etmedi sağ olsun. “İyinin ve kötünün belirlenmesi, kime, neye göre ve nasıl yapılmalıdır?” sorusu çerçevesinde yazmış yazısını. Murat Altun Hocamız “Hilafet, adalet, güç: Diriliş” demiş ve seçimler üzerinden bir değerlendirme yaparken Kur’an’ın perspektifinden bakmış olaylara. Ve bu ay aramıza katılan Recep Soysal kardeşimiz bize Amsterdam dolaylarından sesleniyor. Bu kardeşimiz hem gazetemizin oralarda daha çok okura ulaşması için çalışacak hem yazı, haber ve söyleşileriyle gazetemize güç katacak inşallah. “Hoş geldin” diyoruz. Mehmet Şükrü Oflaz kardeşimiz üçüncü kez “Kültür-Sanat” bölümünü hazırlıyor. Bu bölüm, gerçekten atlayamayacağınız güzel bir köşe. Bu sayıda İstiklal Marşı yazarımız Mehmet Âkif Ersoy misafirimiz. Gelecek sayı yeniden birlikte olmak dileği ile, Allah’a emanet olunuz... Şuurlu bir seçim yapma dileğiyle hoşça kalınız..

Yurtdışındaki Türkler KDV’siz konut alabilecek Çalışma veya oturma izni alarak 6 aydan daha fazla yurt dışında yaşayan Türk vatandaşları Türkiye’de aldıkları ilk konut ve iş yeri için KDV ödemeyecek.

T

BMM Genel Kurulu’nda görüşülen Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 7. maddesi üzerinde, AK Parti Grup Başkanvekili Mehmet Muş ve milletvekili arkadaşlarının önergesi kabul edildi. Önergeyle, yabancılara, Türkiye’de aldıkları ilk konut ve iş yeri için tanınan KDV istisnası, çalışma veya oturma izni alarak 6 aydan daha fazla yurt dışında yaşayan Türk vatandaşlarına da tanındı. KDV istisnasından yararlanarak Türkiye’de konut veya iş yeri satın alanlara, bu gayrimenkullerini bir yıl satmama şartı getirildi. Bu konut

Haklarımız

ve iş yerlerinin bir yıl içerisinde satılması hâlinde, zamanında alınmayan vergi tahsil edilecek. Önergeyle değiştirilen maddeye göre, Türkiye’ye yerleşmeyen yabancı uyruklu kişiler ile iş merkezi Türkiye’de olmayan iş yeri ya da Türkiye’de kazanç elde etmeyen kurumlar, satış bedelini yurt dışından getirilecek dövizle ödemeleri şartıyla, ilk aldıkları iş yeri ve konutta KDV ödemeyecek. Çalışma veya oturma izni alarak 6 aydan daha fazla yurt dışında yaşayan Türk vatandaşları da Türkiye’den konut ya da işyeri almaları durumunda KDV ödemeyecek. Ancak, resmi daire ve müesseseler ile merkezi Türkiye’de bulunan te-

şekkül ve teşebbüslere bağlı olup; bu daire müessese, teşekkül ve teşebbüslerin işleri dolayısıyla yabancı memlekette oturan Türk vatandaşları bu haktan yararlanamayacak. Düzenlemede yer alan şartları taşımadığı halde, yaptıkları satışlarda istisna uygulayanlar ile istisna hükmünden yararlananlar, zamanında alınmayan vergi, vergi zayii cezası ve gecikme faizinden sorumlu olacak. KDV istisnasından yararlanarak Türkiye’de konut veya işyeri satın alanlar bu gayrimenkullerini bir yıl satamayacak; bu konut ve işyerlerini bir yıl içerisinde satması halinde, zamanında alınmayan vergi tahsil edilecek. Haber Merkezi

«

UWV doktorları vatandaşı mağdur ediyor... Kurumun hastane raporlarını ciddiye almadığı iddia ediliyor...

Vatandaştan UWV ‘ye şikâyet yağıyor Ödenek kurumu UWV’nin hastane raporlarını dikkate almadan kendi doktorlarının teşhisi ile yola çıkarak vatandaşa çalışamadığı hâlde çalışabilir raporu verdiği belirtildi.

D

e Monitor programına konuşan Rob, UWV’nin vatandaşa yaşattığı sorunları ve stresin kamuoyu ile paylaşılmasını istedi. Yaşadıklarını De Monitor programına anlatan Rob, kurumun hastane raporlarını ciddiye almadığını aktardı. Rob, hastanede kendisine kemik erimesi, kireçlenme nedeniyle omurga çökmesi teşhisi konulduğunu ancak UWV’nin doktorlarının bu hastalığı çok fazla ciddiye almadıklarını gördüğünü belirtti. “UWV’nin eline düştükten sonra yaşattıkları stresten daha fazla hastalanıyorsunuz. Bu zor süreç içerisinde aynı zamanda eşimden boşandım. İş hayatımın yanı sıra özel hayatım

da alt üst oldu” sözlerine yer veren Rob, ”hastanedeki doktorun 15 dakikadan fazla yürümemin doğru olmadığını ancak UWV doktoruna göre 4 saat hiç durmadan yürüyebileceğimi söylemesi beni çileden çıkardı” dedi. Programa ulaşan bir diğer isim ise Bayan Miek oldu. Rob’un anlattıklarının tanıdık geldiğini ifade eden Miek, kendisinin de psikolojik sorunlar yaşadığını ve bu nedenle şu anda çalışamayacak durumda olduğunu hem aile hekimi hem de psikoloğu onaylasa da UWV’nin doktorlarının bu konuda aynı fikirde olmadıklarını söyledi. Bir diğer şikâyetçi ise eşinin yüzde 80-100 emekli olduğunu ve bir yıl

sonra yapılan kontrollerde hastalığının geçmediğini aktaran UWV doktorunun bu kez eşini yüzde 100 çalışabilir gösterdiğini belirtti. UWV’de yaşanan sorunların başını sağlık raporlarının ciddiye alınmadan kafalarına göre teşhis vermeleri çekse de, çalışmak isteyip UWV’nın saçma kurallarına takılan, daha önce çalıştığı yerden daha az maaşı olan işi kabul edenlerin çalışmasına izin verilmemesi gibi akla gelmeyen bir sürü çarpık uygulamaların vatandaşı artık çileden çıkardığı bildiriliyor. De Monitor UWV ile ilgili gelen şikâyetlerin inceleneceğini ve daha sonra değerlendirileceğini açıkladı. Haber Merkezi

«


Dr. Serdar Ekinci:

“İşçi, işveren ve sosyal yardım alan kişilerin emeklilik aylığı alma hakları yoktur”

‘Türkiye’den emekli olma hakkınız var’

D

e v e n t e r Başkonsolosluğu Çalışma ve Sosyal Güvenlik Ataşeliği tarafından emeklilik, sosyal güvenlik konularına yönelik olarak gerçekleştirilen bilgilendirme toplantıları kapsamında Çalışma ve Sosyal Güvenlik Ataşesi Dr. Serdar Ekinci, Arnhem HDV Türkiyem Camii’nde gerçekleşen bilgilendirme seminerinde emeklilik için yurtdışından borçlanma ve Hollanda’daki sosyal güvenlik aylık ve ödenekleri konusunda vatandaşları bilgilendirdi. Ataşe Serdar Ekinci, Türk vatandaşı olanlar veya çifte vatandaş olanların 3201 sayılı Kanuna göre borçlanarak emekli olabilmelerinin mümkün olduğunu

hukuk 03 juridisch

doğuş aylık gazete/maandblad nr. 224 - Mart/Maart 2017

belirterek konuyla ilgili detaylı bilgi verdi. “Bu yasadan faydalanmak isteyenlerin Türk veya çifte vatandaşı olmaları şart. Mavi kartı olanlar bu yasadan faydalanmak için başvuruda bulunabilir ancak sadece Türk vatandaşlığında geçen ikamet ve çalışma sürelerini borçlandırabiliyorlar” dedi. Yasanın kadınlara pozitif ayrımcılık çerçevesinde özel haklar tanıdığını ve Hollanda’da hiç çalışmışlığı olmayan kadınların da yasadan yararlanabileceğini ifade eden Ekinci, “Hiç çalışması olmayan bir bayan 18 yaşından itibaren Hollanda’da ikamet sürelerini borçlanmak suretiyle emekli olabilir. Erkeklerde ise çalışmış olma ve bunu belgelendirme şartı aranıyor” dedi. Yurtdışı sigortalılık sürelerinin

yanında bir yılı geçmeyen işsizlik dönemlerinin de borçlanılabileceğini ifade eden Ekinci, işçi ve işveren olarak çalışmakta olanlar ile sosyal yardım alan kişilerin emeklilik aylığı alma haklarının olmadığına dikkat çekerek, alındığı takdirde bu durum tespit edilirse verilen tüm sosyal yardımın geri alınacağını ve para cezasına çarptırılacağını dolayısıyla kişilerin başvurularında doğru beyanatta bulunmaları gerektiğini kaydetti. Türkiye’den emekliliğe başvurmak isteyen vatandaşlarımızın yapması gereken işlemleri sorunsuz ve başarılı bir şekilde gerçekleştirmelerinin yolunun Müşavirliklere ve Ataşeliklere başvurmak olduğunu ifade eden Ekinci, “Büyükelçiliğimiz ve Başkonsolosluklarımız nezdinde Müşavirliğimiz ve Ataşeliklerimizin her zaman vatandaşlarımızın hizmetinde olduğunu belirtmiştir” dedi. Ekinci “Yurtdışı borçlanması yoluyla emeklilik, çalışma ve sosyal güvenlik hayatına ilişkin tüm soru ve sorunların hafta içi her gün saat 09.00-13.00 ve 14.00-17.00 saatleri arasında Ataşeliğin 0570 611394 no’lu telefonu veya deventer@ csgb.gov.tr e-posta adresi üzerinden iletilebileceğini” kaydetti. Ekinci’nin açıklamalarından sonra salonda bulunan vatandaşlar kendisine konuyla ilgili sorular yönelttiler. Haber Merkezi

Soru ve sorunlarınız için: www.hukukburosu.nl

« «

Türkiye’deki avukatları sizlerle buluşturuyoruz...

Avukatlık işleriniz için artık Türkiye’ye gitmeye gerek kalmadı... Türkiye’deki avukatlarınız artık Hollanda’da size hizmet verecek...

Tel: 010 - 215 13 11 www.hukukburosu.nl

UWV kararına itiraz etmeniz mümkündür İtiraz edeceğiniz kurum UWV’dir, yani kararı alan kurum. Zaten red vermiş olan kuruma itiraz edilmesi bazen tartışmalara sebebiyet verebiliyor. Bu konuyu şu şekilde açıklamamız mümkün: Hollanda İdari Hukuku bir kurumun (UWV) yaptığı olası bir hatayı düzeltmesi için bir fırsat sunmaktadır. Bu fırsat itiraz prosedüründe UWV’e veriliyor. UWV verdiği kararlarda gerekçelerini genelde açıklamamaktadır. Bu gerekçeleri öğrenmek için önce (gerekçelerinizi

içermeyen) itiraz dilekçenizi sunmanız gerekmektedir. Bu dilekçenizde dosyanız hakkında bilgi ve verilen kararın gerekçelerini UWV’den istemeniz gerekmektedir. Bunların yanı sıra kendi doktor ve aile hekiminizden tıbbi dosyanız istenecektir. Gelen bilgi ve belgeler doğrultusunda itirazınızın gerekçeleri tamamlanacaktır ve itirazınız UWV tarafından değerlendirilmeye alınacaktır. İtirazdan sonra UWV ilgili şahsa bir duruşma tarihi (hoorzitting) verecektir. Bu duruşmada UWV-doktoru (verzekeringsarts) ve iş uzmanı (arbeidsdeskundige) hazır bulunacaklardır. İlgili sahsı ve verdikleri kararı tekrar değerlendireceklerdir. Bilgi ve belgeler doğrultusunda FMLlistesine, yani rahatsızlığınıza rağmen yapabildiğiniz işler listesi, ve buna dair yapılan değerlendirmelere yüklenmesi çok mantıklı olacaktır. Yapılan itiraz ve gerçekleşen randevudan sonra UWV yeni bir karar verecektir. Bu karar lehinize olduğu taktirde dava kapanacaktır. Eğer negatif bir sonuç çıkarsa mahkemeye dava açma hakkınız bulunmaktadır. Mahkeme süreci Mahkeme sürecinde UWV-doktorunun ve iş uzmanının değerlendirmeleri ve tezleri çürütülmelidir. Hakim UWVdoktorunun değerlendirmelerinin hukuksal dayanağını inceleyecektir. Bu hususta ilgili şahıs, eğer isterse, bağımsız

«

bir doktorun görevlendirilmesini mahkemeden talep edebilir. Geçmişte bu tür talepler mahkeme tarafından çok az kabul ediliyordu. Zira, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) 8 Ekim 2015’te Korosec davasında verdiği kararla birlikte bu duruma bir değişiklik getirdi. Eğer bir doktor bir kuruma (UWV’ye) bağlı ise ve ilgili kurumun verdiği karar bağımsız olmayan doktorun raporu neticesinde verildiyse, bağımsız bir doktorun görevlendirilmesi mecbur kılınmaktadır. Buna ilişkin UWV-doktorunun verdiği kararın şüphe çekici olması oldukça ehemmiyetlidir ve karara tesir etmektedir. Kısacası, avukat ve müvekkil, el-ele vererek, ekip çalışması yaparak, verilen olumsuz karara karşı mücadele etmeleri gerekmektedir. Müvekkil konuyla ilişkin evrakları bir araya getirmekle mükellef, avukat bu bilgileri hukuki açıdan değerlendirerek, içtihatları göz önünde bulundurarak, mahkemede savunma değil, ofansa geçmesi gerekmektedir.

Babalık ve velayet farklılıkları... Hollanda Devlet İstatistik Kurumunun (CBS) internet sitesindeki verilere göre, doğan çocukların % 44’ü evlilik birliği dışında, yani anne ile baba arasında resmi nikah olmaksızın doğuyor. Buna bağlı olarak, sadece imam nikahı ile bir

Kemal Tosun arada yaşayan çiftler hukuk önünde evli sayılmayıp evlilik birliği dışında yaşayan çiftler kapsamında yer alıyor. Oran bu kadar fazla olmasına rağmen, hukuk evli çiftler ve evlilik dışı bir arada yaşayan çiftler açısından (özellikle babalık ve velayet kurumları yönünden) önemli farklar getiriyor. Düzenlemelerdeki farklar, daha çok birlikte yaşam sona erdiğinde etkisini hissettiriyor. Evlilik dışı doğan çocuk Eğer çocuk evlilik içinde doğmuşsa, kadının kocası başka bir işlem gerekmeksizin, kendiliğinden çocuğun babası kabul edilir. Eğer çocuk evlilik birliği dışında doğmuşsa, bu durumda babanın hukuk nezdinde de çocuğun babası olabilmek için ‘tanıma’ adi verilen işlemi gerçekleştirmesi gerekir. Tanıma ile birlikte, çocuk ile babası arasında soy bağı ilişkisi kurulmuş olur. Babanın çocuğu tanıması için çocuğun velayetini doğum anında, kendiliğinden kazanan annenin tanımaya rıza göstermesi gerekir. Eğer rıza göstermezse, babanın mahkemeye başvurarak hakim kararıyla tanımayı gerçekleştirmesi mümkündür. Hukuken babası değilse, velayete de sahip olamaz. Küçük, normal şartlarda 18 yaşını doldurmamış kişiye denir. Küçük üzerinde anne ve babası velayete sahiptir. Velayet çocuğu yetiştirme ve çocukla ilgilenme yönünden hem bir hak, hem de bir yükümlülüktür. Velayete sahip olan ebeveyn, çocukla ilgili karar verme yetkisine de sahip olur (nerede yasayacağına, hangi okula gideceğine gibi). Evlilik birliği içinde doğan çocuk üzerinde her iki ebeveyn de velayete sahiptir. Evlilik dışında doğan çocuk üzerinde ise sadece anne velayete sahiptir. Evlilik dışı doğan çocuk üzerinde velayete sahip olmak isteyen babanın öncelikle çocuğu tanıması gerekir. Tanımanın ardından (yukarıda da anlatıldığı üzere annenin rızasını alarak veya alması mümkün değilse mahkemeye başvurarak) babanın velayet hakkini kazanması mümkündür. Süreç basit olmakla birlikte, genellikle babaların tanıma yoluna pek gitmediğini görmekteyiz. Çoğu durumda anne ile ilişkisi sona eren babanın çocuk ile hukuki bağı bulunmamaktadır.


maandblad/aylık gazete doğuş nr. 224 - Mart/Maart 2017

04 haber nieuws

Fotoğraflarla Hollanda gündemi...

Tartışma...

Amsterdam Tartışmaları’nın 50. toplantısı “Diaspora, Sivil Diplomasi ve TürkGirişimcilerin Katma Değeri” temasıyla yoğun bir katılımla gerçekleştirildi.

MGT Amsterdam-West’ten seçim paneli

MGT Amsterdam-West teşkilatı 15 Mart’ta düzenlenecek olan genel seçim öncesi, hem gençlerin siyasi partileri daha yakından tanımaları hemde siyasilerin genç seçmeni daha yakından tanımaları için bir seçim paneli organize etti. Panele, CDA, SP, GL, DENK, Piratenpartij ve Libertaristische Partij’dan milletvekili adayları katıldı

Sosyal sorumlu girişimcilik teşvik edilmeli

Kocatepe Camii yönetimi iş başında

Rotterdam-Zuid’te 40 yılı aşkındır bölge insanına dinî, millî, sosyal ve kültürel hizmet veren Kocatepe Camii yapılan istişareler sonucunda yeni yönetimini belirledi. Ahmet Gündoğdu başkanlığında toplanan yeni yönetim, devraldıkları hizmet sancağını daha ileri götürmek için kolları sıvadılar.

T

artışmaya Hollanda’nın tanınmış girişimcilerinden, aynı zamanda da Hollanda Türk İşadamları Derneği yöneticileri Yüksek Petrol Mühendisi Hikmet Gürcüoğlu, Yüksek Makina Mühendisi Şerif Aktürk ve kamuoyunun pek tanımadığı ancak işletmecilikte ciddi bir örnek teşkil eden İsmail Üngüç konuşmacı olarak katıldılar. Tartışmaya misafir konuşmacıların iş hayatına atılma hikâyeleri ile başlandı. Her birinin ilginç bir hikâyesi olduğu ve bu noktaya gelmelerinin de çok çalışmak ve yaptıkları işe inanıp profesyonel yaklaşımları mümkün olduğu anlaşıldı. Koç Vleeswaren (et ürünleri) ortaklarından olan Hikmet Gürcüoğlu Hollanda’ya okumak

amacıyla gelip Delft Teknik Üniversitesinden petrol yüksek mühendisi olarak mezun olmuş, ancak eğitimin ardından ağabeyinin başlattığı aile şirketinde çalışma hayatına başlamış. Kaasmakerij Özgazi sahibi Şerif Aktürk de Almanya’ya okumak için gelmiş ve Aachen Üniversitesinde lisans ve yüksek lisans eğitimi alarak makine yüksek mühendisi olmuş ve akabinde de evlilik yoluyla Hollanda’ya gelmiş. Peynir işine de bir arkadaşının tesadüfen yaşadığı bir tecrübe sayesinde girmiş. Serhat Impex’in kurucusu İsmail Üngüç ise tabiri caizse 17 yaşında cebine 100 gülden konarak Hollanda’ya salınmış ve ne hâlin varsa gör denilmiştir. Her ne kadar İsmail Üngüç kendisini emekli edip işi oğluna devretmiş olsa da, her üç

girişimci de yaptıkları işte çok ciddi bir konuma gelmişlerdir. Tartışmada 50 yılı aşkın göç sürecinin bu aşamasında artık sadece kendi etnik grubuna yönelik girişimciliğin yaşama hakkının olmadığına, hem çeşitliliğin hem de profesyonelliğin geliştirilmesinin elzem olduğuna da vurgu yapıldı. Gürcüoğlu’na göre çeşitlilik noktasında ciddi gelişme söz konusuyken, Aktürk bu alanda anlayış problemlerinin olduğuna dikkat çekti. 25 bine yakın girişimci olmasına rağmen nitelik konusunda ciddi sıkıntılar olduğunu söyleyen Aktürk, ciddi bir işletme planı eksikliği, yanlış bütçe yönlendirmesi ve profesyonelliğe uymayan tavırların da gözlemlendiğini söyledi. Haber - Ahmet Suat Arı

«

Müezzinlik yarışmasına çocukların damgası

Hollanda İslam Federasyonu bünyesinde faaliyet yürüten cemiyetler arası müezzinlik yarışması, Rotterdam İskender Paşa Camii’nde icra edildi. 15 şubenin katıldığı yarışmada, aşağıdaki şubeler ve isimler dereceye girdi: 1’inci, Doğan Ayhan(Rotterdam Ayasofya), 2’nci, Berkin Malkoç (Schiedam Yıldız İslam Merkezi), 3’üncü, Yunus Şeker (Ede Teşkilatı)

㄀㠀⸀ 䔀洀椀渀攀 䈀漀稀欀甀爀琀

Hollanda Türk metal işverenleri dernekleşti

Hollanda da Metal sektöründe faaliyet gösteren demire hayat veren Türk işadamları dernekleşme kararı aldı. Bu kararlarını medya ile paylaşan Türk Metal işverenler derneği öncüleri “daha önce dedelerimizin babalarımızın işçi olarak geldikleri Hollanda’da güçlü olacağız “ dediler.

Ali Börek’ten imamlara “İhsan Sohbetleri”

NIF bünyesinde hizmet veren cemiyet imamlarının aylık toplantısının bu ay ki misafiri Genel Merkez İhsan Sohbetleri sorumlusu Ali Börek idi. NIF Başkanı Mehmet Erdoğan’ın da bulunduğu ve gündemin değerlendirildiği toplantıda Ali Börek de imamlarla sohbet etti.

吀 䤀 唀 刀 伀 伀 嘀   匀䄀䴀䔀一


dosya 05 dossier

doğuş aylık gazete/maandblad

nr. 224 - Mart/Maart 2017

Haydin sandığa!..

15 Mart Çarşamba günü sandıklar ülke genelinde sabah 07:30 gibi açılacak ve akşam 21:00’e kadar açık kalacak.

Ayaklar yere sağlam basmalı...

Osman Suna Utrecht Eyalet Meclisine Atandı

Genel seçimler ve Türk adaylar 15 Mart tarihinde yapılacak olan seçimde Hollanda’da 12,5 milyon dolayında seçmen sandık başına giderek, ülkeyi önümüzdeki 4 yıl yönetecek temsilcileri seçecek.

H

ollanda’da, 15 Mart’ta yapılacak genel seçim hazırlıkları çerçevesinde Temsilciler Meclisi’nin tatile girmesiyle seçim kampanyaları hızlandı.150 milletvekilinden oluşan temsilciler meclisinin yeni adayları arasında farklı partilerden 20 Türk kökenli aday da seçim yarışına katılıyor. Türk Adaylara, kurucu ve yöneticilerinin Türk olduğu DENK partisi 7 milletvekili ile en çok yer veren parti oldu. Partilere göre Tür kökenli adaylar ve sıralamadaki yerleri. DENK Partisi 1. Tunahan Kuzu (doğrudan seçilebilecek yerde) 3. Selçuk Öztürk (doğrudan seçilebilecek yerde) 8. Ayşegül Kılıç 12. Şerif Uysal 13. Rabia Karaman 15. Yunus Kayış 18. Keziban İnce GroenLinks – Yeşil Sol partisi Zihni Özdil 7. Sıra (doğrudan seçilebilecek yerde) Nevin Özütok 11. Sıra (doğrudan seçilebilecek yerde) Armağan Önder 29. Sıra (seçilmesi tamamen adına alacağı kişisel oylara bağlı) PvdA İşçi Partisi – Keklik Yücel 16. sıra Emine Bozkurt 18. Sıra Emre Ünver 37’inci sıra

Sultan Günal-Gezer ise 50. Sıra VVD Liberal Parti Dilan Yesilgöz-Zegerius 19. Sıra (doğrudan seçilebilecek yerde) D66 – Demokratlar 66 Hülya Kat 39. Sıra (seçilmesi tamamen adına alacağı kişisel oylara bağlı) CDA – Hristiyan Demokratlar Mustafa Bal 40. Sıra (seçilmesi tamamen adına alacağı kişisel oylara bağlı) SP – Sosyalist Parti Saadet Karabulut 5. Sıra (doğrudan seçilebilecek yerde) Cem Laçin 10. Sıra (doğrudan seçilebilecek yerde) Mahir Alkaya 16. Sıra (Seçilmesi tercih oylarına kalabilir) TÜRK SEÇMEN Seçimlerde bu ülke vatandaşlık hakkını da kazanmış seçmen yeterliliğine sahip Türkler de oy kullanabiliyor. 400 binin üzerinde Türk vatandaşının yaşadığı ülkede 230 bin civarında Türk seçmen bulunuyor. DOĞRUDAN SEÇİLME ve TERCİH OYLAR İLE SEÇİLME Doğrudan seçilme partilerin aday sıralamasına bağlı. Burada son komuoyu yoklamasına göre partilerin sandalye dağılımı baz alındı. Bu seçimlerde en az 6 Türk vekil doğrudan seçilebilek sırada.

Diğer 12’sinin akıbeti ise tamamen adlarına alacakları tercih oylarına bağlı olacak. Hollanda’nın seçime katılım oranı göz önüne alındığında bir adayın liste sıralaması dışında meclise girebilmesi için adına en az 30 bin oy alması gerekiyor. Ancak DENK gibi yeni partilerin doğrudan vekil çıkartabilmesi için yine seçime katılım oranına bağlı olmak üzere ortama 65 ile 70 bin arası vekil başına oy gerekiyor. BİR KİŞİ KENDİSİ İLE BİRLİKTE 3 OY KULLANABİLECEK Hollanda’da oy kullanmak çok kolay. Adresinize gönderilen oy pusulası ile birlikte Hollanda Kimlik Kartı, veya pasaportunuz ile belirtilen adrese gitmeniz yeterli. Bir kişi kendi oyu ile birlikte iki kişinin oyunu da vekalet yolu ile kullanabilir. Eğer kendiniz oy kullanmaya gidemeyecek durumdaysanız, oy pusulasının arka kısmındaki vekalet bölümünü doldurup oyunuzu vekaleten kullanacak kişiye Hollanda Kimlik Kartı, veya pasaportunuzun kopyasını vermeniz o kişinin adınıza oy kullanabilmesi için yeterli olacak. 15 Mart Çarşamba günü sandıklar ülke genelinde sabah 07:30 gibi açılacak ve akşam 21:00’e kadar açık kalacak. Haber - Türkinfo

«

2014 yılında belediye seçimleri sırasında partisi PvdA ile yaşadığı bir anlaşmazlıktan dolayı Hollanda çapında gündeme gelen Osman Suna, 2006 yılından beri sürdürdüğü Soest Belediye Meclisi Üyeliğine veda ederek Utrecht Eyalet Meclisi Üyeliğine geçiş yaptı. 2006 yılında belediye meclis üyesi, 2010 yılında ise İşçi Partisi (Pvda) Soest Fraksiyon Başkanı olan Suna özellikle konutlaşma, kiralık evlerin yapımı ve kiracıların ev edinebilmeleri konusunda yasa değişikliklerinin yapılmasında aktif rol aldı. Sağlık ve bakıma ihtiyacı olanların bakımından sorumlu meclis üyeliğinin yanı sıra Osman Suna, Hollanda devletinin belediyelere aktardığı konuların sağlıklı bir şekilde takip edilmesi konusunda belediye meclisinde komisyon kurulmasını ve çıkabilecek sorunların takip edilmesi ve eksiklerin giderilmesi için bütçe ayrılmasını sağladı. Sosyal konularda özellikle yoksulluk sınırında olan insanlara sahip çıkılması için öneriler sunan Osman Suna, Utrecht Eyalet meclisine geçmeden önceki son toplantısı olan 9 Şubat günü, yoksullara yönelik geniş kapsamlı yeni bir programın belediye meclisinden geçmesini sağladı. Osman Suna bütün bunların dışında ulaşım, spor ve kültürel alanlarda da aktif çalışmalar yaptı. Osman Suna ile kısa bir söyleşi gerçekleştirdik. Belediye ile Eyalette görev yapmanın farkları nelerdir? “Eyalet meclisi, belediye meclisine kıyasla çok daha büyük bir alan ve çalışma alanı farklı.

Utrecht eyaletinin 26 belediyesi var, buna Utrecht şehri de dahil. Belediyeler arası ulaşım, ekonomi, turizm ve kültür şimdiki benim görev aldığım dallar. Özellikle eğitim ile iş alanının birbirine daha iyi adapte edilmesi, iş imkânlarının arttırılması ve staj yerlerinin çoğalması için çalışmalarım olacaktır. Bunun yanında bir üst düzeyde vekil olmuş oluyoruz. Hollanda’da bulunan 12 Eyaletten biri olan Utrecht eyaletinde mecliste olmak ile yaklaşık 450 belediyenin birinde meclis üyesi olmak farklı şeyler. Daha önceleri toplantılarımızı Soest Belediye Meclisi’nde yapıyorduk, bundan sonra Utrecht Eyalet Meclisi binasında yapacağız. Eyalet Meclisi Utrecht şehrinin dış bölgesinde A27 ve A28 oto yolunun kesiştiği kavşakta bulunuyor. 11 yıl Belediye Meclisi’nde görev yaptım, yeni bir adım atmanın zamanı geldiğini düşündüm. Sonuçta yine politika içinde ve yine halkın temsilcisiyim tek fark daha büyük kitlelere hitap etmek” 6 Şubat Pazartesi günü yapılan toplantıda resmen Eyalet Meclisi asıl üyesi olarak göreve başlayan Suna, 2016 yılında da aynı partiden Pauline van Vliegen adlı vekil arkadaşının hamilelik ve doğum iznine ayrılmasından dolayı vekaleten eyalet meclis üyeliği yapmıştı. Aynı vekilin şimdi de tamamen bırakma kararından sonra ise bu göreve asıl olarak devam edecek. Eyalet meclisi üyeliği nelerden ibarettir? “Haftada ortalama 15 saatten oluşan bir görevimiz var. Toplantılarımızı pazartesi günleri yapıyoruz. Bunun yanı sıra değişik zamanlarda iş gezilerimiz olabiliyor. Bazı konular hakkında toplantılara ve konferanslara katılmamız gerekebiliyor. Okul yönetimleri, işçi ve işverenlerle görüşmeler yapıyoruz.” Haber: Recep Soysal ◄◄


maandblad/aylık gazete doğuş nr. 224 - Mart/Maart 2017

04 haber 06 nieuws

Genç Gözüyle

t.yildiz@iue-edu.nl

Talha Yıldız

Müslümanın anayasası Kur’ân mıdır? Siyaseti az-çok takip eden birisi bilir ki, bir dönem “Anayasamız Kur’ân’dır” söylemi İslami kesimler tarafından çokça dile getirilmiştir. Bu söylemin içerisinde yüce kitabımız Kur’ân’a yer veriliyor olması, bu söylemi hiç şüphesiz sempatik kılmaktadır. Ancak diğer taraftan bir söylemin doğru olması, o söylemin kulağa hoş gelmesiyle ilgili değildir. Çünkü bir söylemi doğru kılan, o söylem içerisindeki kavramların ne kadar doğru anlaşıldığı ile alakalıdır. Ben burada “anayasa” ve “Kur’ân” kavramları ve bu iki kavramın birbiriyle olan ilişkisi üzerinde durmak istiyorum. Öncelikle “anayasa” kavramı üzerinde duralım. Anayasanın mahiyeti... Anayasa, bir devletin yapısını, devlete hâkim olan rejimi, devletin organlarını (bakanlıklar, belediyeler, kurumlar vs.), bu organların birbiriyle münasebetlerini ve vatandaşların hak ve özgürlüklerine ilişkin kuralları barındıran bir kanun metnidir. Keza anayasa, bir devlet içerisinde en üstün kanun metni olma özelliğine sahiptir. Bundan dolayı hiçbir kanun anayasaya aykırı olamaz. Şayet kanunlar anayasaya aykırı ise, o kanunlar geçerliliğini kaybetmiştir. Şu hâlde anayasanın iki temel özelliğinden bahsedebiliriz: 1. Devlet teşkilatını düzenleyen ve vatandaşların hak ve özgürlüklerini belirleyen kanun metni... 2. Mevcut hukuk mevzuatı içerisindeki en üstün kanun... Kur’ân ile anayasa yarışabilir mi? Yukarıda anayasanın mahiyeti üzerinde kısaca durduktan sonra, şimdi de anayasa ve Kur’ân arasındaki ilişki üzerinde duralım. Yukarıda demiştik ki, anayasanın temel özelliklerden birisi devlet içerisindeki en üstün kanun konumuna sahip olmasıdır. Anayasanın bu yönü ile Kur’ân arasında bir benzerlik olduğunu söyleyebiliriz. Zira ilahî iradeye dayalı olan İslam Hukuku’nun temel iki kaynağı, Kur’ân ve Sünnet’tir. Bu bağlamda hukuk kuralları ya doğrudan ya da dolayı yoldan bu iki kaynaktan çıkarılmaktadır. Müctehidin bu meyandaki görevi, ilahî irade tarafından öngörülmüş olan hükümleri keşfetmekten ibarettir. Eğer müctehidin ictihadı Allah’ın iradesine aykırı olduğu tespit edilirse, bu hukuk kuralının geçerliliği yoktur. Öte yandan Kur’ân hükümlerine peygamber dahi, hiç kimse muhalefet edemez. Çünkü Kur’ân hükümleri, bağlayıcı olma özelliğine sahiptir. Yukarıdaki bilgiler ışığında, anayasanın en üs-

Türkü diyarı...

ROTTERDAM YURTTAN SESLER KOROSU (RYSK), TÜRKÜ SEVENLERİ HALK MÜZİĞİ KONSERİNE DAVET EDİYOR...

tün kanun olma özelliği ile Kur’ân’ın İslam Hukuku’ndaki konumu arasında bir benzerliğin olduğunu pekâlâ söyleyebiliriz. Anayasanın bir başka temel özelliği ise, devlet teşkilatını düzenleyen ve vatandaşların hak ve özgürlüklerini belirleyen kanun metni olmasıdır. Peki bu çerçevede anayasa ve Kur’ân arasında bir benzerliğin olduğunu söyleyebilir miyiz? Kur’ân, başkanlık, cumhurbaşkanlığı veya parlamenter sistemden bahsetmemektedir. Keza Kur’ân, cumhurbaşkanı ve başbakanının yetkileri ve aralarındaki ilişkinin hangi şekilde olması gerektiğini de bizlere bildirmez. Bununla birlikte Kur’ân, hükûmetin kaç kişiden oluşacağı, meclisteki milletvekili sayısı, seçimlerin kaç yıl süreyle olması gerektiğini, hâkimlerin atanma prosedürü, belediyelerin yetkileri, valilerin yetkileri ve atamaları gibi konularla alakalı da bizlere bilgi vermemektedir. Hâlbuki bu hususlar, günümüz anayasaların en temel konularıdır. Eğer bu hususlara ilişkin hukuk kuralları belirlenmez ise, devlet teşkilatının düzenlenmesinden asla bahsedilemez. Buna karşılık Kur’ân bu konulara dair somut prensiplerden ziyade, adaletle hükmetmek, ulül-emre itaat etmek (Nisa 4/58-59) ve işlerin istişare ile yapılması (Şura 42/38) gibi genel prensiplerden bahsetmektedir. Tüm zamanlara hitap eden bir ilahî kitaptan elbette cumhurbaşkanlığı veya parlamenter sistemden ya da kaç yıl arayla seçimlerin yapılması gerektiğinden bahsetmesi beklenemez. Zira bu hususlar toplumların gelenek ve ihtiyaçlarıyla ilintili olmasından dolayı, zamanla değişebilen hükümlerdir. Kur’ân bu konularla alakalı sadece genel çerçeveyi çizmektedir. Bunun geliştirilmesi ise insana bırakılmıştır. Sonuç olarak, Kur’ân ile anayasa arasında bazı benzerlikler olsa da, “Anayasamız Kur’ân’dır” şeklindeki bir söylemin doğru olduğunu söyleyemeyiz. Yüce kitabımız Kur’ân’ı, devlet teşkilatını tanzim eden ve devlet içerisindeki üst kanun metni konumunda olan bir kavramla yarış hâline sokmak, Kur’ân’ın hayatın her alanı için kılavuz olma özelliğini göz ardı etme anlamı taşıdığını söyleyebiliriz. Çünkü bizler biliyoruz ki, Müslümanın hayatı sadece devlet ve siyasetten ibaret değildir. Müslümanın siyaset kadar, iman, ibadet ve güzel ahlâka da ihtiyacı vardır. Bu bağlamda Kur’ân, beşikten mezara kadar insan hayatının her alanı için bir kılavuz konumundadır. Son olarak burada belirtmek gerekir ki, anayasa hazırlayanlar Kur’ân’ı kılavuz edinmediği takdirde, o anayasa her daim “nakıs” olacaktır.

“Müslümanın hayatı sadece devlet ve siyasetten ibaret değildir. Müslümanın siyaset kadar, iman, ibadet ve güzel ahlâka da ihtiyacı vardır”

Türküler dile gelecek Türk halk müziği korosu olan Rotterdam Yurttan Sesler Korosu (RYSK), geleneksel hâline getirdiği yıllık “İlkbahar Konserleri”nin 4’üncüsünü bu yıl, 9 Nisan 2017 Pazar günü, şef Sami Dalmış yönetiminde, Rotterdam Theater Zuidplein’de organize ediyor.

R

otterdam Yurttan Sesler Korosu, yaklaşık 8 yıl önce kuruldu. Günümüze kadar birçok podyumda ve organizasyonlarda hiçbir ticari kaygı gütmeden, profesyonel kalitede ama amatörlüğe gönül vererek yer almaktadır. RYSK, Anadolu’yu diğer coğrafyalardan ayıran ve yerleşimi Anadolu sınırlarının dışına taşmış Anadolu insanını ayrıcalıklı yapan en önemli özelliklerden birinin türkülerimiz olduğuna inanmaktadır. RYSK, bir konser tanıtımında şöyle diyor: “Anadolu türküleri bir denizdir. Kimi zaman semah, kimi zaman zeybek ya da horon olarak, kimi zaman da uzun hava olarak ya da maniler şeklinde karşımıza çıkmıştır türküler.. Bugün taa Balkanlardan Kerkük’e, Girit’den Tebriz’e, Bakü’den Kıbrısa, nereye giderseniz gidin bizim diyeceğiniz türküler dinlersiniz. Bugünkü Anadolu coğrafyasında yaşayan insanları birleştiren en önemli etmenlerden biri türkülerimizdir.

Anadolu insanını, Anadolu dışındaki topraklarda yaşayan insanlarla iç içe kılan da budur. Türkülerimiz acılarımızın, s e v i n ç l e r i m i z i n , ayrılıklarımızın, sevdalarımızın ifade ediliş biçimi olmuş. En çok birbirimizi bulduğumuz zamanlar türkülerimizi dinlediğimiz ve söylediğimiz anlar olmuştur.” Rotterdam Yurttan Sesler Korosu (RYSK), Türk Halk Müziğimizi geniş kitlelere tanıtmak ve sevdirmek, yaygınlaştırmak ve ayrıca gelecek kuşaklara aktarmak amacını hedeflemektedir. Bunu, konser ve benzeri faaliyetler aracığıyla sergileyerek gerçekleştirmektedir. Ve bu yolla kültür değerlerimizi yaşatmaya ve gelişimine katkıda bulunmakta olduğuna inanmaktadır. Rotterdam Yurttan Sesler Korosu (RYSK), 9 Nisan 2017 Pazar günü, Rotterdam’da Theater Zuidplein’de sergileyecekleri 4’üncü “İlkbahar Konseri”ne tüm türkü severleri davet etmektedir. Repertuarında, koro elemanlarının

ve özellikle koro şefi Sami Dalmış’ın belirlediği türküler yer almaktadır. Konser bileti, Theater Zuidplein’in websitesinden veya 06-52841869 numaralı telefon numarasıyla irtibata geçerek sağlanabilir. Rotterdam Yurttan Sesler Korosu (RYSK), türkü severleri konserlerine davet etmenin yanı sıra, bir diğer daveti de koro kadrosuna katılmak isteyenler ve türkü severler için yapmaktadır. Her hafta salı akşamları saat 19:30-22:00 arası, Rotterdam’da Schommelstraat 69 adresindeki Buurthuis Mozaik’te koro çalışmaları yapılmaktadır. Koro çalışmalarıyla ilgili daha detaylı bilgi edinmek veya deneme dersine katılmak isteyen türkü severler, 06-41773771 numaralı telefon numarasından Kamuran Uslu ile irtibata geçebilirler. İLETİŞİM: Adres: Buurthuis Mozaik, Schommelstraat 69, 3035 CG Rotterdam info@rysk.nl; www.rysk.nl Haber Merkezi

«

Stajyerden polise ırkçılık suçlaması Hollanda’nın parlamento merkezi Lahey’de bulunan Uluslararası Adalet Divanı’nda staj gören bir Amerikalı kadın, polisi ırkçılık yapmak ve şiddet kullanmakla suçladı. Chaka Laguerre adlı siyahi kadının iddialarını reddeden Lahey polisi, kadın hakkında Adalet Divanı’na şikayette bulundu. Polis, kadının haklarındaki ırkçılık suçlamasından dolayı kendilerinden özür dilemesini istedi. Polis hakkındaki şikayetine sosyal paylaşım sitesi Facebook’ta yer veren stajyer, polisin trafik suçu işlediği gerekçesiyle kendisini durdurduğunu ve üzerinde Adalet Divanı kartının dışında

kimlik bulunmadığı için gözaltına alındığını, polis otosunda kendisine şiddet uygulandığını ve nezarette telefon görüşmesi yapmasına izin verilmediğini iddia etti. Irkçılık ve şiddet iddialarını reddeden Lahey polisi ise kadının bir kavşakta çok tehlikeli geçiş yaptığını, bir otobüsün kendisine çarpmasına ramak kaldığını, kimliğini göstermediğini ve gözaltına alınacağı sırada kaçmaya çalıştığını, memurlara karşı geldiğini

ileri sürdü. Polis, olaydan kamera görüntüleri bulunduğunu ve bunlar incelendiğinde polisin suçsuz olduğunun görüleceğini savundu. Görüntüleri incelediğini belirten Telegraaf gazetesi, internet sayfasındaki haberinde kadının polisi haksız yere suçladığını, polise karşı gelen kadına şiddet uygulanmadığını ifade etti. Amerikalı stajyerin yalnızca kimlik göstermemekten para cezasına çarptırıldığı bildirildi.


nr. 224 - Mart/Maart 2017

Emine Bozkurt:

“sağduyu sahibi insanlar oy sandığına giderse PVV’nin birinci olması mümkün değil. ”

“Yaptıklarım, yapacaklarımın garantisidir” Zaandam’da misafir işçi çocuğu olarak dünyaya geldim. Poelenburg semtinde büyüdüm. Bulunduğum çevrede sosyal demokrasinin etkilerini doğrudan yaşadım.

G

yönelik parlamentodan sunduğum yasa önergesinin kabul edilmesi ile çocuk istismarcılarını amansız bir takibe alınmalarını sağlayarak onların diğer Avrupa ülkelerinde suç işlemelerine engel oldum. Organize suçlarla mücadele ettim, yine Avrupa parlamentosuna verdiğim yasa önergesinin kabulü ile yolsuzluk yapan bankerlerin en az 4 yıl hapis cezası almalarını sağladım. Emekli olup Türkiye’ye dönen vatandaşlarımızın ek ödeneklerinde kesinti yapılmasına karşı, yaşanan ayrımcılıklara karşı, ve Türklerin Hollanda toplumunda daha iyi temsil edilmesi için sürekli çalıştık, gençlerimizi destekledik, siyasete katilimi desteklemek için hep gençlerle bir araya geldim, üniversitelere, derneklere gittim. Avrupa Komisyonu’nun, Avrupa Parlamentosu’nun gündemine hep Türklerin sorunlarını taşıdım, bu sorunlara çözüm bulunması için gece gündüz çalıştım. Sorunlar, şikâyetler iletilebilsin diye kapım her zaman acıktı, gerek e-mail ile, gerek toplantılar sırasında bana ulaştırılan tüm sorunlarla ilgilenmek hep en büyük önceliğim oldu. Ve

simdi bu çalışmalarıma Hollanda Parlamentosu’nda sizleri temsil ederek devam etmek istiyorum. Hollandalı Türkler ve Hollandalı Faslılar ülkenin ayrılmaz bir parçasıdır. Onların sorunları ile diğer vatandaşlarımızın sorunları arasında çok fazla bir fark yok. Tabi ki ayrımcılık var ve biz parti olarak da ben Emine Bozkurt olarak ta ayrımcılıkla her türlü mücadeleyi edeceğiz. Hollandalı Türk ve Hollandalı faslı gençlerin eğitimine ve iş pazarındaki katkılarını artırmak için gereken adımları atacağız. Eşitlik, sosyal demokrasinin en temelinde var. Sosyal devlet ilkesi sayesinde sosyal güvencelerimiz, ödeneklerimiz var. Yaşanan ekonomik kriz sonucunda VVD gibi partiler çok uğraştık kesmek için ama sosyal demokrat PvdA direndi. Ve geri alınmak istenen her sosyal ve ekonomik hak için direnmeye devam edecek. Bunları yaparken de toplumun her kesiminin de beklediğimiz sorumlulukları Hollandalı Türklerden ve Hollandalı Faslılardan da bekliyoruz. Ayrıca inanç özgürlüğünün garantisi biziz. Herkesin inancını yaşaması için önünde ne engel varsa kaldırmak bizim görevimiz. Buna tabi ki radikal gruplar dahil değil. Biz bu ülkede yaşayan hiçbir kimseye, dininden, dilinden, renginden, cinsel tercihinden dolayı ayrımcılık yapılmasına yapılamayacağının garantisiyiz. “Yaptıklarım meydanda, bunlar aynı zamanda neler yapacağımın da garantisidir” Ben şahsen Hollanda’da PVV’nin birinci parti olacağına inanmıyorum. Bu ülkede yaşayan insanların sağ duyusuna güveniyorum. Eğer sağduyu sahibi insanlar oy sandığına giderse PVV’nin birinci olması mümkün değil. Bu yüzden ben Hollanda Türk toplumuna bir çağrıda bulunarak 15 Mart’ta 15 dakikalarını ayırıp oylarını lütfen kullansınlar. Kullanırken de iyi düşünerek kullansınlar. 15 martta onların oyu ile başbakanın oyu arasında bir fark yok. Haber Merkezi

I N A B A C C O U N TA N C Y

.

N L

enç yaşta bile eğitimin önemini çok iyi anladım. Amsterdam’da üniversiteye gittim, Avrupa bilgileri okudum. Uzun yıllar PvdA Sosyal Demokrat İşçi Partisi’nin çeşitli kademelerinde yer aldım. Amsterdam il yönetim kurulu üyeliği, ülke genelinden partinin kadın kollarına başkanlık ettim, çeşitli komisyonlarda bulundum. Ben 2004’ten 2014’e kadar Avrupa Parlamentosu’nda milletvekiliydim. 10 yıl boyunca hem Türkiye ile hem de Hollanda’da yasayan Türklerle ilgili sayısız çalışma yaptım. Türkiye’nin üyelik müzakereleri başlamasına katkıda bulundum. Parlamentoda bulunduğum süre içerisinde her türlü ayrımcılıkla mücadele ettim. Irkçılık, İslamofobi gibi ayrımcılıklara karşı etkinlikler düzenledim, kararlar çıkartım. Küçük bir örnek vermek istiyorum, KPN 2012 yılında sadece Hollanda vatandaşları için bir ucuzluk kampanyası başlatmıştı. Bu öğrenir öğrenmez KPN’in CEOsunu arayarak olayın düzelmesini ve indirimin Hollanda’da yaşayan herkes için geçerli olmasını sağladım. Çocuk istismarcılarına

“Muhasebe, Mali Müşavirlik ve Vergide zirve nokta”

Başta Bursa olmak üzere tüm Türkiye’den Hollanda’ya uzanan yeni ticaret ağları oluşturmak için yola çıkan Hollanda Türkiye Ticaret Odası’nın (HTTO) Türkiye Merkez Ofisi Bursa’da, şubesi de Rotterdam’da hizmete açıldı. 2013 yılında Hollanda Amsterdam’da kurulan Hollanda Türkiye Ticaret Odası’nın Türkiye merkez ofisi Bursa’da açıldı. Bursa’da yer alan ilk yurtdışı kökenli ticari yapılanma özelliği taşıyan Hollanda Türkiye Ticaret Odası’nın ofis açılışı yoğun bir katılımla gerçekleşti. Bursa tekstil ve ticaret merkezi ( BUTTİM)’de gerçekleştirilen açılışa Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Altepe, Büyüksehir Başkan vekilleri Abdülkadir Karlık ve Muhsin Özlükurt , Hollanda Türkiye Ticaret Odası Başkanı Ethem Emre, Hollanda Türkiye Ticaret Odası Başkan vekili Onur Kurtay, BUTTİM Yönetim Kurulu Başkanı Ali Tiryaki,STK temsilcileri ve basın mensupları katıldı.

. W

Ethem Emre: “Öncelikle iki ülke arasında ekonomik ve kültürel bir köprü oluşturmak. Oluşan bu köprüden her iki ülke adına ekonomik ve sosyal kazanımlar elde edilmesine katkı sağlayarak her iki ülkenin kalkınmasına pozitif yönde destek vermek. Türkler 50 yıldan beri Hollanda’da yaşamaktadır. Bu süreç içinde 23.000 den fazla Türk girişimci Hollanda ekonomisine katkı sağlamaktadır. Bu gün Hollanda da mevcut yerleşik bu Türk girişimcilerin yıllık toplam cirosu ve Hollanda ekonomisine sayısal katkısı 7.6 milyar Euro’dur. Bu rakam sadece sayısal bir anlamdan ziyade iki ülkenin ayni zamanda birbirine ne kadar bağlandığının göstergesidir. HTTO olarak bizlerde bu trendin yükselerek devam etmesi için elimizden gelen çabayı göstereceğiz. HTTO olarak Hollanda yapılanmamız ise şu şekildedir genel merkezimiz Amsterdam olmak üzere diğer ofislerimiz Rotterdam, Utrecht ve Roosendaal’dır.”

Hollanda Türkiye Ticaret Odası’nın Kuruluş amacı nedir?

• Muhasebe ve Vergi hizmetleri

• Mali Müşavirlik ve Denetim hizmetleri

• Muhasebe ve Finansal destek hizmetleri

• Vergi Beyannamesi hizmetleri

• Yönetim danışmanlığı

Yeminli Mali Müflavir (YMM)

+31 6 21 38 83 57 numan@inabaccountancy.nl

Hollanda’ya açılan yeni ticaret kapısı...

• Kurumsal finans

¸ Akyüz RA (Numan) drs. S. Koningsweg 2-15 3762 EC Soest (NL)

«

HTTO hizmette

• Bordro hizmetleri

W

aktüalite 07 actualiteit

doğuş aylık gazete/maandblad

W

• Risk yönetimi danışmanlığı

• Diğer hizmetler


maandblad/aylık gazete doğuş nr. 224 - Mart/Maart 2017

04 yaşam 26 08 het leven

....................................................................................................................................................................................................................................................................................... ....................................................................................................................................................................................................................................................................................... ....................................................................................................................................................................................................................................................................................... .......................................................................................................................................................................................................................................................................................

“OKUMAK MI” DEDİNİZ!?

D

inimizin ilk emri “oku“ olmasına rağmen, okumak yerine toplum olarak konuşmayı daha çok tercih ediyoruz. Peki okumayan biri ne kadar düşünebilir ve ne kadar doğru konuşabilir? “Her yazı yazan iyi bir okuyucudur?” mantığı ile de bu duruma bakmamak gerekir. Okumanın da bir yöntemi vardır. Yöntemini bilmeden yapılan her okuma, kafa karışıklığından başka bir şey değildir. İnsanoğlunun kolaycılığı seçme gibi bir eğilimi olduğunu fark eden popüler kültür, bunu bir avantaj olarak kullanmıştır. Televizyon bu anlamda popüler kültürün en etkili yöntemi diyebiliriz. Bunun etkilerini Türk toplumunda görmek mümkündür. Televizyon tek yönlü etki yaptığından dolayı, seyirci için bilgilendirmeden ziyade eğlendiren bir araç olmuştur. Türk toplumunun dizi seyretme oranına bakıldığında dünyadaki bir çok ülkeyi geçtiğimiz görülmekte, bu da bizim popüler kültürün etkisi altında kaldığımızı göstermesi bakımından dikkate muciptir. Okuma eylemi, kişiyi kültürüyle buluşturur. Gelişmiş toplumlardaki insanların çok kitap okuduğu görülmektedir. Teknolojinin ilerlemesiyle birlikte birçok güzellikten de uzaklaşmaya başladık. Mektuplaşmaların yerini e-posta almışken kitapların yerini

de dijital okumalar almıştır. Bazı kolaylıklar getirmiş olsa bile bizden çok şeyi alıp götürdüğü aşikârdır. Saatler boyunca boş konuşmalar yaparken rahatsız olmuyor ve zamanın geçip gitmesini önemsemiyorken, gazete başlıklarını okurken bile zamanı ziyan ettiğimizi düşünerek hızlıca okuyup geçiyoruz. Çünkü önemsemiyoruz. Hatta gazeteleri okumak yerine, mutfakta tezgahın üzerine serilen ve üzerinde balık temizlemeye yarayan bir malzeme olarak görüyoruz. Kitap ve gazete okumak için emek harcamadığımız gibi, o işe gönül vermiş ve hasbelkader elinden geleni yaparak insanlara faydalı olmaya çalışanlara bile saygımız yok. Önceden kişilere olan saygımız okuduğu kitaplara olan saygımızdandı. Şimdi herkes yürüyen kütüphane. Kimsenin kimseye ihtiyacı yok havasındayız. Bir kişiye “bu işin dindeki hükmü nedir?” diye sorsanız “ne var onda şimdi arama motorundan bakarız” diyerek cevap vermesi, bilgi konusunda ne kadar hazırcı olduğumuzu ve seçici olmadığımızı göstermektedir. Bilgi bu kadar ucuz olmamalı. Geçenlerde Hollandalı bir bayanla bu konuda konuşuyorken bana şöyle dediğini iyi hatırlıyorum: “Ben okumayı seviyorum. Kitap okumamın en önemli sebeplerinden biri de, bunama

ve alzheimer hastalığına yakalanmamak için beynimin aktif kalmasını istememdir” Okumayı beceremediğimiz gibi konuşmayı da beceremiyoruz. İnsanoğlu gerektiği zaman, gerektiği yerde ve gerektiği kadar konuşmayı bir türlü öğrenemiyor. Sürekli bir şeyler söylemek, her mevzuya bodoslama dalmak, konu hakkında en küçük bir malumatımız olmadığı hâlde o işin doktorasını yapmış edasıyla cevap vermek, bize yabancı gelen durumlar değildir. Çünkü toplum olarak “bu konuda malumatım yok” demeyi içimize sindiremediğimizden veya daha açık söyleyecek olursak “hayır” demeyi bize küçükken öğretmediklerinden “konuya açıklık getirelim” derken konuya “malzeme” olduğumuzun farkına bile varamıyoruz. Maalesef bunun altında yatan sebeplerden biri muhatabımızın bize soru sorduğunda o konu hakkında bizden kesin cevap vermemizi beklediğini düşünmemizdendir. Her şeye cevap vermek zorunda hissetmemeliyiz kendimizi. Bilmediğimizi biliyor gibi yapmak, bizi insanların gözünde komik duruma düşürebilir. En önemlisi kendimize olan saygımızı yitirebiliriz. Toplum olarak okuma alışkanlığını nasıl kazanabiliriz? Okuma alışkanlığı çocukluk

döneminde kazanılır. Gençlik ve yetişkinlik döneminde devam eder. Kişi sonraki dönemlerde de kitap okuma alışkanlığı kazanabilir. Fakat çocukluk döneminde etkilenme ve algılama en üst seviyededir. Bu dönemde çocuklara bu beceriyi kazandırabilmek için ebeveynin de okuma alışkanlığını kazanmış olması ve bu işi önemsemeleri çok önemlidir. Çocuğa pahalı hediyeler almak yerine kitap hediye etmek, ya da onun için evin en kıymetli bir köşesini okuma köşesi olarak hazırlamak, okuma alışkanlığını kazandırmak için güzel bir adım olacaktır. Özellikle gençlere kitap okuyup okumadıkları sorulduğunda genellikle “evet” cevabı verirler. Ne tür kitap okudukları sorulduğunda ise okul kitaplarından bahsederler. Hâlbuki kitap okumak derken anlatılmak istenen zorunlu okunan değil, isteğe bağlı ve düzenli olarak okunan kitaplardır. Olumsuz örnekler olsa bile yüz güldürücü ve bizi mutlu kılan örneklerle de vardır. Örneğin bin bir meşakkat ile okula gitmekte olan bir öğrencinin, okul dışında çalışarak para biriktirmesi ve bu parayla kitaplar satın alarak okuma ve kendini geliştirme gayreti içerisinde olması güzel örneklerden bir tanesi olarak zikredilebilir. Bu örneklerin çoğalmasını diliyoruz. Kitap okuma alışkanlığı okulda da kazandırılabilir. Bu alışkanlığı ancak ezberci sistemden kurtularak

Kardelen Reyhan Şeker yunus322@hotmail.com

kazandırabiliriz. Çocuklara gereğinden fazla ezber yapılması için ödev veren ve tamamıyla test çözmek üzere hayatları kontrol edilen bir neslin, kitap okuma alışkanlığı kazanmasını bekleyemeyiz. Başını ödevlerden kaldıramayan çocuklarımız hangi arada hayal kurup farklı bakış açılarını öğrenecekler? Bu anlamda Hollanda’da yaşayan çocuklar biraz daha şanslı gibi görünüyor. Kitap okuma alışkanlığını kazandırmanın bir yolu da kitapları süslü ve kapaklı dolapların ardında saklamak yerine, evde gözle görülür ve çok kullanılan yerlere okunabilecek kitapları koymaktır. Etrafın düzensiz görüneceğinden endişe etmeyin. Kitaplar çevreyi düzensiz göstermez. Aksine, onlar zenginliğin nişanesidir. Cemil Meriç’in dediği gibi, “Seçiş hürriyetimizin sınırsız olduğu tek dünya, kitaplar dünyasıdır”. Bırakın etrafa koyduğunuz kitaplardan birini seçerek çocuklarınız sınırsız bir hürriyete kavuşsun. ◄◄

Halk Oyunları ekibi, Soest “Efeler Taburu” birinci oldu Hollanda’da düzenlenen Türk Halk Oyunları yarışmasının 13’üncüsünü “Soest Efeler Taburu” ‘sergiledikleri Zeybek’ oyunuyla kazandı.

H

er sene geleneksel olarak yapılan Hollanda Türk Halk Oyunları yarışmasının 13’üncüsü Rotterdam Stadsschouwburg Kültür Merkezinde yapıldı. Geceye ünlü piyanist Karsu Dönmez ve PvdA AB eski milletvekili Emine Bozkurt ile çok sayıda vatandaş katıldı. Stichting Turks Volksdansen tarafından organize edilen Hollanda Türk Halk Dansları yarışmasının açılışı geçen yılın şampiyonu Tuğra Amsterdam/Rotterdam, Zeybek ekibinin gösterisiyle başladı. Yarışmada bu sene Soest “Efeler Taburu” Halk Oyunları ekibi Zeybek oyunu ile birinci oldu. Soest Efeler Taburu ekibi 1’incilik kupasını Türkiye’nin Rotterdam Başkonsolosu Sadin Ayyıldız’ın elinde alırken çok mutlu olduklarını, düzenli çalışma ve azimle bu başarıya ulaştıklarını söylediler. Başkonsolos Sadin Ayyıldız,“Bu tür kültürel çalışmaları organize eden Hollanda Türk Halk Dansları Vakfı’na ve yarışmaya katılan tüm

ekipleri kutlarım. Birinciyi seçmek için jüri üyelerinden birisi olmak istemezdim. Çünkü ekiplerin hepside çok başarılıydı” dedi. Gecede Paloina Amsterdam folklor ekibi Kafkas oyunu ile ikinci Belçika Brüksel’den katılan Dillere Destan ekibi Burdur yöresi oyunuyla üçüncü Rakkas Amsterdam ise Kafkas oyunuyla dördüncü oldu. Cem Evi Alkmaar çocuk Halk Oyunları ekibi ve Bihro-Bosna Rotterdam ekibi özel ödül alırken

Halk Jürisi Özel ödülünü EKD Haarlem Halk Oyunları ekibi Adıyaman yöresi oyunuyla kazandı. Gecenin sonunda Stichting Turkse Volksdansen Başkanı Altay Demirci amaçlarının Türk kültürünü Hollanda’ya tanıtmak ve bu kültürü yaşatmak olduğunu söyledi. Rotterdam Stadsschouwburg Kültür Merkezinde düzenlene 13. Hollanda Türk Halk Oyunları Yarışmasına; Efeler Taburu, Soest Zeybek Paloina Amsterdam, Kafkas

Dillere Destan Brüksel, BurdurRakkas Amsterdam, Kafkas EKD Haarlem, Adıyaman Tuğra A’dam/Rotterdam, Zeybek Turquaze-Vlinder Utrecht,

Tekirdağ Cem Evi Alkmaar, Siirt, DSB Devran Rotterdam, Diyarbakır/ Adıyaman,Cem Evi Amsterdam, RomanBihro-Bosna Rotterdam’dan oluşan 11 folklor ekibi katıldı. ◄◄


Brouwersdijk 149 Dordrecht Putselaan 127-A Rotterdam Volkerakstraat 10 Arnhem

Konut kredisi uzmanınız 1991 yılından bu yana hizmetinizde

Danışmanlık ücreti SADECE

€ 1899* HAYALİNİZDEKİ EVİ Mİ BULDUNUZ?

• En kapsamlı banka seçenekleri • En düşük aylık giderler • 2013 yılının en iyi konut kredisi uzmanı adayı gösterilen danışmanımız hizmetinizde • 24 yıllık deneyimle kişiye özel danışmanlık hizmeti

PARA TRANSFERi MÜBAREK AYLARDA FÍTRE, ZEKAT VE KURBAN PARALARINI EN HIZLI, GÜVENÍLÍR VE HESAPLI GÖNDERMENÍN TEK ADRESÍ HAVALEM.

Beklemeye son, havaleniz 10 dakikada Türkiye'de. İsme veya banka hesabına para gönderilir. Euro gönderin, Euro alınsın. Alıcı komisyon ödemez.

Randevu için 078-6551655 nolu numaramızdan bizi arayabilir veya en yakın şubemize başvurabilirsiniz

yilmaz.nl

Çeklerinizi ödeyebilirsiniz.

EN YAKIN ACENTAMIZA UĞRAMAYI UNUTMAYIN ! www.havalem.com | facebook.com/havalem

* Sartları sorunuz

sigorta, kredi, ipotekli kredi, finansal danışmanlık

+31(0)78 655 16 50 | info@havalem.com



nr. 224 - Mart/Maart 2017

Ergün Madak

Analiz

ergunmadak@hotmail.com

................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................. ................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................. .................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................

1

5 Mart seçimleri anketlerinde milletvekilliği sayısı PVV (29) -VVD (25) arasında çok az bir farkla göze çarpıyor. Onlar kendi aralarında mücadelelerini versinler. Siz bu satırları okuduğunuzda belki koalisyon görüşmeleri çoktan başlamış da olabilir. 19 yaşındaki oğlum geçenlerde şöyle bir soru sordu: “Seçimlerde kime oy vereceğiz?” Lafı fazla evirip çevirmeden oyumun rengini ben de böylelikle hemen ifşa edeyim: “DENK’e vereceğiz oğlum” deyiverdim. Neden? • İlkeli bir nedenle PvdA’dan ayrıldılar ve kendi yönlerini çizdiler. Çünkü başka partilerin altında güdümlü olarak siyasetle bir yere varılmıyor. • Mecliste PVV’nin karşısına dikilmeleri, kim ne derse desin hoşuma gidiyor. • www.bewegingdenk.nl sitesine girip, standpunten bölümünü tıkladığımda ciddi politikalarının olduğunu gözlemledim. Eleştirilerim var mı? Tabii ki var... • Netanyahu geldiğinde T. Kuzu’nun el vermemesini açıkçası hoş

mesaj 11 message

doğuş aylık gazete/maandblad

OYLARIN RENGİ karşılamadım. Üstelik önce videoya çekip sonra da bunu uygulamaya dökmek bence hiç hoş değil. Eğer birini sevmiyorsanız, tepki olarak gitmezsiniz. İmajı çok önemsiyorum. Tepkinizi böyle vererek belki gündeme gelmiş olabilirsiniz. Ama sizin ahlâkî, kimlik prensipleriniz, sevmediğiniz birisine nasıl davranmanız gerektiği ile ilgili neler tavsiye ediyor acaba hiç araştırdınız mı? • Marihuana, haş, wied denilen uyuşturucunun üretimine izin verilmesi yasa teklifine DENK de destek verdi. İslam dünyası örneğin sigaranın bile acaba mekruh mu yoksa haram mı diye tartışmasını yıllardır yaparken, acaba DENK bu konuyla ilgili yine kendi kimlik kodlarına bakarak mı bir karar vermişlerdir? Bana göre ciddi bir yol kazası. • Hollanda medyasının, DENK’in her verdiği demeçten bir açık arama arayışında oldukları aşikâr. Örneğin, ölüm döşeğindekilerin ailelerine yapılan uygulama ile ilgili yaşanan olaylar. Bu konuyu gündeme getirmeleri tabii ki yerinde. Hiç bir itirazım yok. Üstelik aynı cümlelerin, örneğin bir Yahudi Sivil Toplum Kuruluşundan yapıldığını farz etsek, acaba aynı tepki gelir miydi? Tabii ki hayır. Burada mesele Hollanda toplumunun çifte standardı, bu da DENK açısından

Aşırı dinci SGP partisinin lideri Kees van der Staaij, İslam’ı tehdit olarak gördüğünü söyledi. Van der Staaij, yayın kurumlarından NOS’e yaptığı açıklamada, “Tartışmaya katılan liderlerin İslam’ı tehdit olarak görmedikleri belirtiliyordu. Bunu çok dikkat çekici buldum. Ben İslam’ı tehdit olarak görüyorum” ifadesini kullandı. Parlamentonun alt kanadını oluşturan Temsilciler Meclisi’nde 3 temsilciyle yer alan SGP’nin lideri, “İyi İslam ile radikal İslam arasındaki fark konusunda dikkatli olunmalı. Ne yazık ki farklar her zaman açık ve net değil” iddiasında bulundu. Van der Staaij, Hıristiyanlığın şiddeti reddettiğini, İslam’ın ise farklı düşünenlere karşı şiddet çağrısı yaptığını ileri sürdü.

Eski sağlık sistemi isteniyor Yaklaşık 11 yıl önce özelleştirilen sağlık sektörünün tekrar devlet tarafından yönetilmesi beklenirken, eski sağlık sistemine

Ne kadar siyasetten uzak durmaya çalışsam da bir taraftan yakalıyor hemen. Hollanda siyasetinden sonra bir de Türkiye referandumundan da bahsetmeli... Referandum... Kendisini hiç tanımıyorum, tanışmayı da isterim. Arada sırada düşünceleri Doğuş’ta da yayınlanıyor. İlhan Karaçay Bey’den bahsediyorum. Kopyalayıp yapıştırıyorum. Şöyle diyor: “16 Nisan’da Türkiye’de, Başkanlık sistemini getirecek olan yeni anayasa için referandum oylaması var. Başkanlık sistemine sıcak bakanlarla, bu sisteme karşı olanların tartışmalarını ibretle izliyoruz. Ben şahsen, yurtdışında 50 yıldır gazetecilik yapan ve her zaman Türklerin yanında yer almış olan

Sözleşmeli işçilere garanti verilmeli

Hollanda’dan kısa haberler

İslam’ı tehdit olarak görüyor

kılı kırk yarmayı gerektiriyor. • DENK’e karşı olanların, dünkü işçi çocuklarının mecliste bir yerlere gelmelerini içlerine sindirememeleri hemen hissediliyor. Nereden? Konuşma tarzlarından, tepeden bakmalarından, ses tonlarından. Fakat buna takılmamak gerekiyor. DENK, websitesindeki STANDPUNTLERİNİ ısrarla gündeme getirmeli, provokasyondan uzak bir tavır ve dil, zannediyorum daha çok yol almalarına sebep olacaktır.

geçilmesi isteniyor. İpsos Araştırma Bürosu tarafından yapılan anketin sonuçlarını yayımlayan Trouw gazetesi, vatandaşın sağlık sektörünün 11 yıl önce özelleştirilmesinin yanlış olduğunu düşündüğünü ve devletin yine eskisi gibi sağlık sistemini yönetmesini istediklerini yazdı.

Adlî sicil kaydı olan gençlere iş imkânı Amsterdam belediyesi adli sicil kaydı olan gençlere iş imkânı sunacağını duyurdu. Amsterdam belediye meclisi bazı meslekler için istenilen iyi hâl belgesi (verklaring omtrent goed gedrag VOG) ile ilgili şartların hafifletileceği önergeyi kabul ettiğine yer verildi. Gençlerin yaptığı saçma hataların yıllarca önüne çıkmaması gerektiğine inanan Amsterdam belediye meclisi üyeleri, bu gençlerin çocukluk denebilecek hatalarından dolayı iş piyasasından uzak tutulmaması gerektiğini belirtti. Bakanlık ve işverenlerle de görüşecek olan Amsterdam Belediyesi, bu gençlere imkân tanınması için kolları sıvadığını aktardı.

Hollanda’da 2008 yılında başlayan ekonomik krizin ardından işçilere genelde geçici sözleşmelerle iş imkânı sunulduğu ve bunun tam tersi ekonomiye daha çok zarar verdiği açıklandı. Wetenschappelijke Raad voor het Regeringsbeleid (WRR) yaptığı açıklamada vatandaşın kadrolu iş bulmakta zorlandığını ve çalıştıkları işlerde geçici sözleşme yapılması sonucu kendilerini güvende hissetmediklerinden dolayı ekonomiye faydası olan konut alımı, çocuk sahibi olmak gibi konuları ertelediklerini ifade etti. Bu durumun da ekonomiye tam tersi zarar verdiğini aktaran WRR, “Çalışan insanlara garanti verirseniz kreatif olurlar ve harcama yapmaktan çekinmez aynı zamanda hayatlarına farklı yön vererek ekonomiye katkıda bulunabilirler” dedi. Krizden önce 1 yıllık geçici sözleşmenin ardından genelde işçilerin kadrolu olarak işe alındığını hatırlatan WRR, şu anki duruma göre aynı sistemin uygulanamayacağını ancak kolaylık sağlanabileceğini belirtti.

Müfettişlikten su firmalarına son uyarı Hollanda’da su firmalarının faturalarda yeteri kadar açık olmadıklarını düşünen müfettişlik, vatandaşın ne ödediğini bilmesine hakkı olduğunu savunarak firmaları son kez uyardı. Çevre ve Ulaşım Müfettişliği 10 su firmasına son uyarıda bulunduğunu belirtti. Tüketiciler ve Piyasalar De-

‘taraflı’ bir gazeteci olarak, referandum konusunda tarafsızlığımı ilan ediyorum. Zira, ne ‘Vatansever’ olarak onurlandırılmaya, ne de ‘Vatan haini’ olarak damgalanmaya meraklı değilim. Şimdi bana yine ‘Renksiz’ diyecekler olacak ama, varsın öyle olsun. Ben birleştirmekten yanayım. Gelin siz de öyle yapın. Gerek Hollanda’da ve gerekse Türkiye’de oyunuzu mutlaka kullanın ve kendi inancınızın doğrultusunda seçim yapın. Kimin, kime oy verdiği konusunda da meraklı olmayın.” Referanduma karşı olanlarla olmayanların ibretlik tartışmalarını ben hiç izlemiyorum. Hatta okumuyorum bile. Akşam işten eve gidince, sadece denk gelen bir kanalın haberlerinin ilk 15 dakikasını göz ucuyla, zor güç izliyorum, üstelik her gün de değil ha, Allah muhafaza! O da tabletten. Bir kaç yıldır TV’de açılmıyor bizim evde. Yani anlayacağınız sadece internette gazete başlıklarına günde 10 dk. göz atıyorum ve evde de arada sırada 15 dk. haberler. Özetle şunu söylüyorum: 50 yıldır gazetecisiniz ve Türklerin yanında taraf olmuşsunuz, ne güzel. Ben gazeteci değilim, ayda bir Doğuş’ta makaleler yayınlansa da kendimi netleme Kurumu ACM’in daha önce yaptığı araştırmada çıkan sonuçları değerlendiren müfettişliğin, faturalarda tarifeler ile ücretlerin net olmadığına karar vermişti. Faturalarla ilgili vatandaşın ne ödediği hakkında net bilgilere sahip olması gerektiğini ifade eden müfettişlik içme suyunun ücretleri konusunda firmaları son kez uyardığını açıkladı. ACM, firmaların içme suyu ve içilmeyen su için yaptıkları masrafların da gizemini koruduğunu belirtti.

Enflasyon neredeyse ikiye katladı Enflasyon oranı ocak ayında neredeyse ikiye katladı. Merkezi İstatistik Bürosu, ocak ayı enflasyon oranını yüzde 1,7 olarak açıkladı.

Rotterdamlı kadınlar şikâyetçi Rotterdam Belediyesi tarafından Erasmus Üniversitesi’ne yaptırılan araştırmada Rotterdam kentinde yaşayan kadınların yüzde 84’ü sokakta taciz edildikleriyle ilgili şikâyetçi oldu. Yapılan atıştırmaya 1200 Rotterdamlı kadının katılım gösterdiği bildirildi. Rotterdam Belediyesi Güvenlikten Sorumlu Encümen Azası Joost Eerdmans çıkan sonucun beklediklerinden çok daha yüksek olmasını kabullenemediklerini ifade etti. Belediyenin yapılan araştırmayı derinlemesine inceleyip, sokakta kadınların rahatsız edilme oranının bu kadar yüksek olmasına sebep olan unsurların ortaya çıkarılabile-

hiç ‘köşe yazarı’ olarak görmedim. Fakat rengim belli: “Evet” diyeceğim. Fakat bu vatansever olduğumdan değil. Çünkü hayır verecek olanların da vatansever olduğunu düşünüyorum. Anlıyorum ne demek istediğiniz; politize olmuş herkes, aşırı derecede voltaj yüklemesi var. O yüzden gerginlik var, siyah beyaz gözlükler takılmış demek istiyorsunuz. İyi hoş da bu yeni bir vakıa mı? Her zaman böyle olmadı mı? Toplum olarak biz bunu kıramadık, bu bir gerçek. En çok da üzüldüğüm, meclisimizin durumu. Utanç duyulacak bir şey. Ha Türkiye parlamentosu ha Tayland. Ne fark var? Fakat kafama takılan şöyle bir soru var: Vatanseverlik ya da sevmezlikten ziyade, acaba İlhan Karaçay Bey’in rengi belli olsa, eğer “evet” derse iktidara yakın, “hayır” derse muhalif mi olacaktı? Endişe bu mudur? ◄◄ ceğini savunan Eerdmans, özellikle aile eğitimi, kültür, bilinçli birey, ebeveynlerin rolü ve okulların etkili olduğunu aktardı. Araştırmada kadınlara rahatsız edildiklerinde polise suç duyurusunda bulunup bulunmadıklarının da sorulduğu belirtilirken, bu soruya kadınların yüzde 87’sinin “hayır” cevabı verdiği ortaya çıktı.

Fişimiz erken çekiliyor... Hollanda DENK parti lideri Tunahan Kuzu, ülkede göçmen hastaların fişi daha erken çekiliyor dedi. Sosyal medya hesabı üzerinden görsel demeç yayınlayan DENK parti lideri Tunahan Kuzu, birkaç doktorun kendi ağızlarından duyduklarına inanamadığını belirterek şunları söyledi: “Ülkede hasta yatağında yatan göçmen kökenlilerin yaşam fişi daha erken çekiliyor. Bu durum, hiçbir mantıkla izah edilemez Sağlık Bakanı’ndan bu konuda açıklama bekliyoruz. Yaşlı göçmenlerin dil sorunu, anlaşmazlık nedeni olarak gösteriliyor ve ötenazi olarak kullanıyor”

Yoksullukla yaşayan aile sayısı artıyor CBS tarafından açıklanan yoksulluk verilerine göre, ülkede 2015 yılı sonu itibariyle uzun süre yoksulluk sınırı ve altında yaşayan aile sayısı 221 bine yükseldi. Bir önceki yıla göre yüzde 3 oranında arttığı belirtildi. Bu rakamlar 4 yıl boyunca yoksulluk sınırı olarak belirlenen asgari gelir seviyesi altında yaşayan aileleri kapsıyor.


maandblad/aylık gazete doğuş nr. 224 - Mart/Maart 2017

04 haber 12 nieuws

Bakış Açısı

elif_1705@hotmail.com

Elif Bayraktar

Çocuklarla İletişimde “Söz”ün Gücü Bir söz… Bir söz insanı uçuruma da götürebilir, karanlıklardan aydınlığa da çıkarabilir. Özellikle çocuklarımızla konuşurken, belki bin defa düşünüp bir defa söylemeliyiz. Çünkü âdeta fotoğraf makinesiyle video kaydı yapar gibi çocuk beyni de konuştuklarımızı ve davranışlarımızı kaydediyor. Daha dün ne giydiğimizi, ne yiyip içtiğimizi hatırlayamazken çocukluğumuzla ilgili anıların bir çoğunu hatırlarız. Ve öğrendiğimiz hayata ait bilgilerin çoğu çocukken bize öğretilen bilgilerdir. “Çocuk ne anlar” deyip geçiştirdiğimiz önemsemediğimiz birçok kelimeyi çocuğumuzdan duyduğumuzda şaşırmamalıyız. Çocuk unutmaz, ayrıntıya önem verir. Çocuğumuza söylediğimiz her bir söz bu nedenle çok kıymetlidir. Sadece sözcükler değil, izlediğimiz TV programları, telefon oyunları, çocukların izlediği çizgi filmler, şarkılar her biri çocuğun bilinç altına yerleşen ve kişiliğini oluşturan etmenlerdir. Bu sebepten Müslüman bir anne- baba olarak çok daha hassas davranmamız gerekir. Çocuklarla konuşmanın sırrı nelerde gizlidir? Nelere dikkat etmeliyiz? Hangi kelimeleri nasıl söylemeliyiz? Hepsinin cevabını ayet ve sünnet ışığında inceleyelim.

yemeğini ye’ gibi sözlerle çocukları kandırırsak, eğer söylediklerimizin arkasında gerçeklik payı yoksa sadece çocuğu o anlık ikna etmek için söylediğimiz sözlerse bu sözler, çocukların temiz dünyalarına âdeta bir leke sürmüş oluruz. Kandırılmışlık hissini yaşayan çocuk, ilerde anne-babasına ve hatta tüm insanlara inanmamayı ve güvenmemeyi öğrenecektir. Ve tabi ki yalan söylemeyi! “Bir sözden de bu kadarı olur mu?” demeyin. Olur! “Ağaç yaşken eğilir demiş” atalarımız. Her söz ve davranışımız küçük çocuklarımızın ilerde nasıl insanlar olacağını belirler. Kişilik gelişiminin henüz çocukluktan başladığını unutmayalım. Din güzel ahlâk üzerine kurulmuştur, doğruluk ve dürüstlük üzerine. Bu sebepten her bir davranışımızla ve sözümüzle örnek olmalıyız. Küçük gibi gördüğümüz her bir ayrıntı ve detay çocuklarımızın gözünden asla kaçmaz. Bir diğer husus da sözümüzde sadık kalmak ve çocuklarımıza da bunu öğretmektir. ‘Eğer ödevini bitirirsen, dışarı oynamaya gidebilirsin’, ‘Yasin suresini ezberlersen sana son çıkan telefondan alacağız’ gibi daha bir çok vaatlerde bulunabiliriz çocuklarımıza. Her ne olursa olsun sözün arkasında durmak gerekir. ‘Bir genç, peygamberliğinden önce Allah Rasûlü (asv) ile bir alışveriş yapmış, biraz beklerse hemen getireceğini va’dederek oradan ayrılmış, ama sözünü unutmuş. Üç gün sonra hatırlayıp konuştuğu yere geldiğinde, onu aynı yerde beklerken bulmuş. Allah Rasûlü (asv), bu yaptığı karşısında kendisine serzenişte bulunmayıp sadece: “Ey delikanlı! Bana zahmet verdin, üç gündür burada seni bekliyorum.” demiştir. (bk. Ebu Davud, Edeb, 82, h. No: 4996)

Çocuklara şakadan da olsa asla yalan söylenmemelidir. Onlar o kadar masumlardır ki şaka yaptığımızı anlayamaz, söylediğimize çabuk inanırlar ve eğer o gerçek değilse o an hayal kırıklığına uğrayabilirler. Böylece söz tesirini yitirir, bize olan güvenleri zedelenir. Bu davranışımızdan ötürü farkında olmadan çocuklarımızı yalan söylemeye alıştırmış olabiliriz. Dikkat etmemiz gerek en önemli hususlardan biri budur; şakalarımızı asla yalan üzerine inşa etmemeliyiz.

Sözünde sadık olmak çocuğumuzun kişiliği üzerinde büyük tesir bırakacaktır. Ve çocuğumuzun dürüst, güvenilir bir kişi olarak yetişmesine vesile olacaktır.

Abdullah b. Amr şöyle demektedir: “Bir gün Allah’ın Rasûlü bizim evde oturuyorken, annem beni, ‘Buraya gel! Sana bir şey vereceğim.’ diyerek çağırdı. Rasûlüllah anneme ne vereceğini sordu. Annem ‘Biraz hurma’ cevabını verdi. O zaman Rasûlüllah ‘Eğer ona bir şey verilmeyecek olsaydı, bu yalan sana karşı yazılacaktı.’ dedi.” (Ebû Dâvud, Edeb, 88; Müsned, 2/452)

Çocuklarla her zaman yumuşak ve sakin şekilde konuşmaya gayret etmeliyiz. Çocuğunun hâlini anlayan, onunla konuştuğunda derdine sıkıntısına çare bulan merhameti ve şefkati öne çıkaran ebeveynlerden olmalıyız.

‘Bak çocuğum baban gelmiş, gel bak sana ne vereceğim, seni gezmeye götüreceğim hadi

Müslüman, duyarlı anne- babaların önce kendilerini eğitmesi gerekir. Bir baba veya anne sözünde durmuyorsa, yalan konuşuyorsa, öfkelendiği zaman bağırıp çağırıyorsa onu örnek alan ve zihinleri bomboş olan evlatlarda tabi ki bu davranışları zamanla kendisine huy edinecektir.

Çocukla çocuk olabilmeli, şakalaşıp oyunlar oynayabilmeliyiz. İnsan yetiştirmenin, Peygambere ümmet yetiştirmenin, Allah’a kul yetiştirmenin bilinciyle çocuklarımızı yetiştirmeliyiz. Niyetler halis olunca Allah elbet yardımcımız olacaktır.

K. H. Millî Görüş Bölge Eğitim Başkanı Fatih Yıldırım:

“İnsanımızın ihtiyacı olan, eğitimle ilgili bütün mese çözmek için plan ve projem Hollanda’da faaliyet yürüten ve sosyal, kültürel, dinî ve millî anlamda insanlarımıza hizmet veren pek çok saygın ve güçlü kuruluşumuz var. Bunları tanıtmayı ve çalışmalarını sizlere anlatmayı bir vazife bildik. İşte, onlardan birini daha bu sayıda sizlerle buluşturuyoruz. Kuzey Hollanda Millî Görüş Bölge Eğitim Başkanı Fatih Yıldırım... Sohbetimizden istifade edeceğinizi umuyoruz...

E

ğitim faaliyetlerinden bahsedecek olursak neleri zikretmemiz gerekir? Bizim “7’den 70’e” diye bir atasözümüz var bildiğiniz gibi. Biz bu 7 yaşını 3’e düşürdük şu anda 3’den 70 yaşına kadar her yaştan, her kademeden öğrencilerimize eğitim faaliyetlerimiz var. 3 yaşından 6 yaşına kadar ana sınıflar olmak üzere değişik eğitim faaliyetlerimiz devam etmekte. Biraz açacak olursak. Psikologlar 3-6 yaş arasının üzerinde çok duruyorlar, kişilik ve şahsiyet oluşumunun, 7 yaşına kadar tamamlandığını söylüyorlar. Yani artık ondan sonra eğitim faaliyetlerine başlamakta mutlaka fayda vardır. Fakat şahsiyet oluşumundan sonra belli şeylerin üzerine bina edilmiş olması kolay olmuyor. Dolayısı ile biz bunu anasınıfında 3-6 yaş olmak üzere başlattık. Ondan sonra bunun üzerine hafta sonu eğitimlerimiz var, hafta içi “Dar’ül Furkan” kurslarımız, “Kur’an Okulu” diye belirttiğimiz özel eğitim faaliyetlerimiz var. Bunlar son dönemlerimizde özellikle Amsterdam ve çevre şubelerimizde baya güzel, ses getiren çalışmalar oldu. Buralarda göstererek, görerek, yaparak öğrenme metodu ile yeni çağdaş eğitim ve öğretme metotları

ile öğrencilerin severek geldiği, kısa zamanda çok büyük mesafeler kat ettiği eğitim çalışmalarını planladık. Birkaç yıldır bunları devam ettirdik. Bunların üzerine şu an “öncüler” diye bir eğitim faaliyeti başlattık. Camilerimizde genelde 12-15 yaş arası çocuklarımızı fazla tutamıyoruz. Bu, diğer teşkilatların da büyük bir sorunu. Biz bu sorunu eğitim, öğretim yöntemlerini değiştirerek engelledik yani o yaştaki çocukların dışarı gitmelerini, camiden uzaklaşmalarını engellemiş bulunduk birçok yerde ve şu anda bu eğitim çalışmaları devam ediyor. 15 yaş sonrası bizim İslami İlimler çalışmalarımız var. Türkiye’deki İmam Hatip Lisesi’nin müfredatına yakın bir şekilde, İslami İlimler Kurslarımız var. Buralardaki öğrencilerimiz de bu İslami İlimler derslerini alarak hem şubelerimizde eğitimci, hem idareci, hem topluma faydalı, birer genç olarak, Hadis, Fıkıh, Tefsir derslerini usulleri ile birlikte İslami ilimlerini de almış olarak, öğrenerek topluma hizmet ediyorlar. Bunun bir sonrasında “Akademi” olarak belirttiğimiz, burada üniversite seviyesinde üniversite hocaları tarafından ders verilen dört yıllık bir eğitimimiz var. Türkiye’deki Açık Öğretim İlahiyat Ön Lisans ders

programını esas aldığımız, tabii ki birkaç farklı ders programı ile birlikte. Bu da tabii ki, en üst seviyedeki eğitimlerimiz. Bunun yanında Avrupa’da şu an isminden söz ettiren bir bölge olarak “hafızlık” çalışmamız var. Çok ileri seviyede. Bölgemizde başlatılan bu hafızlık çalışmamız Avrupa’nın birçok yerine örnek olmuş, hatta Türkiye’den Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden bir öğrenci doktora tezi olarak ‘Avrupa’da nasıl hafızlık yapılıyor?’ diye Hollanda’ya gelip bununla ilgili doktora tezi yapmış durumda. Elhamdülillah şu anda 30’a yakın hafızımız mezun oldu. Bunların birçokları, Diyanet’in açmış olduğu Avrupa’daki Hafızlık sınavlarında diplomalarını almış oldular. Şu anda şubelerimizde haftalık mezun etme durumuna geldik nerdeyse. Bundan inşallah 5-10 yıl sonra Bölgemiz diğer yerlere İmam, Hafız gönderecek duruma gelecek inşallah. Ana sınıfı, İslami İlimler, Akademi dedik, bir de kadınların da bir çalışması var değil mi? Tabii ki. Bunlarla birlikte yetişkinler eğitim kurslarımız, farklı seviyelerde farklı yerlerde çok değişik kurslarımız var. Söylemeyi unuttuğumuz bir konu daha var.

Belediye’den yoksul çocuklara anlamlı destek Rijswijk belediyesi hazırladığı yeni sosyal proje kapsamında maddî sıkıntısı olan ailelerin çocukları için ayrı bir bütçe oluşturduğunu duyurdu. Rijswijk Belediyesi Sosyal İşlerden Sorumlu Encümen Azası Björn Lugthart maddî sıkıntı yaşayan ailelerin çocuklarının da doğum günlerini kutlamaya hakları olduğunu ve bu nedenle yoksulluk bütçesinden onlar için bütçe ayıracağını açıkladı. Rijswijk Belediyesinde yer alan verilere göre yaklaşık 2300 aile yoksulluk sınırı veya altında yaşıyor. Bu durumda Rijswijk’lı çocukların yüzde 15’i yoksulluk

içinde yetişiyor. Bu ailelerde her ay ortalama 300 euro açık olduğunu belirten belediye heyeti, borçlanmaların önüne geçilmesi için maddî alanlarda devlet desteğinin önemini vurguladı. Özellikle sosyal yaşamda maddî sıkıntısı olan ailelerde yetişen çocukların okulda yapılan doğum günlerine katılamamasının onlara olumsuz yansıyacağını aktaran Rijswijk belediyesi her çocuğun sosyal anlamda mutlu edilmesi gerektiğinin altı çizildi.

Belediye’nin daha önce de okul masraflarında ailelere yardımcı olduğu ve birçok çocuğa tablet bilgisayar gibi eğitim de temel ihtiyaçların karşılandığı bilgisi verildi.


söyleşi 13 interview

doğuş aylık gazete/maandblad

nr. 224 - Mart/Maart 2017

“Çocukların eğitimle ilgili sorunları ve bunların çözümü ile ilgili burada uzman kişiler onlarla gerekli irtibatı sağlıyor, gerekirse okulları ile görüşüyoruz”

Bu başlığı bizim hacı görse ‘tövbe tövbe’ diyerek pek çok şey söyleyecektir. Sadece hacı mı? Hemen herkes bir şey söyleyecektir. İş konuşmaya gelince, mangalda kül bırakmamak gibi bir tercih herkesin gözdesidir. Özellikle medya ağları üzerinden, insanların birbirlerine söylediklerini hesaba katınca, kimse bizim bileğimizi bükemez.

Fatih Yıldırım kimdir?

1978 yılı Kayseri Develi Doğumlu, 2003 Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi mezunu, 2009’a kadar Türkiye’de imamlık yaptı, 2009’da Hollanda’ya geldi. 2009-2011 arası Amsterdam Cafer-i Sadık Camii İmam-Hatipliği yaptı. 2011 yılından beri KH Millî Görüş Federasyonu Bölge Eğitim Başkanlığını yürütmekte.

Bir zamanlar, deli yürek dizisi moda olduğu zamanlar, Bursa’nın sokaklarında toylar yaz-kış paltoyla gezerlerdi. Şimdi cami avlularında herkes börk takmakta. Herkes Bamsı, Ertuğrul vs. modunda. Sorsak börk giyen günümüz alperenlerine, Ertuğrul’un babası “dizide böyle, sizce doğru mu?” Süleyman Şah’ın lakabı nedir, bilen çıkmaz zannımca. Kutalmışoğlu Süleyman. “Kutalmış ne demek?” Töre almış demek. Töre ise şeriat demektir. Töreyi veren Allah’tır. Törenin esası adalettir. Adalet ise tevhiddir. Adil olmak ahlâkı gerektirir. Ahlâk ise, fıtrat üzere yaşama çabası. Sünnetin diğer bir anlamı fıtrattır.

lim, halkımızın neye ihtiyacı varsa, insanımızın neye ihtiyacı varsa, eğitimle ilgili tüm meselelerini çözmeyle ilgili plan ve projelerimiz var. Normal okullarda okuyan gençler, okulda yaşadıkları problemleri aileleri ile birlikte gelip burada çözüm mü arıyorlar. Evet, dersleri ile ilgili bir sorun varsa. Eğitim sistemi ile ilgili bir sorunları varsa. Orda yaşadıkları bir problem varsa. Derslerinde başarısız ya da başarılı olduğu hâlde başarısız tavsiye verilmiş ise, kötü, düşük tavsiye verilmişse bunları düzeltme ile ilgili de gerekli çalışmalarda bulunuyoruz. Doğuş gazetemizin her kesimden okuyucusu var, diyelim ki Amsterdam’da veya Kuzey Hollanda bölgesinde herhangi bir ailenin bu tür sorunları olduğunda size başvurabilirler mi? Tabii ki. Ne tür sorunları olursa olsun aile ile ilgili bize başvurabilirler. ailem@milligörüş.nl mail adresimiz var. Ya da eğitim@milligörüş.nl’ye de aynı şekilde mail gönderebilirler. Buradaki yetkili kardeşlerimiz kendileri ile irtibata geçip gerekli yardımı sağlarlar inşallah.

Son zamanlarda gözlemlediğim bir konu var: Özellikle sosyal medya üzerinden ve meclislerde İslam ahlâk ve edebine aykırı konuşmalar ve davranışlar...

Söyleşi - Fotoğraflar: Recep Soysal

«

Konsolosluklara gitmeye gerek kalmadı Yurtdışında yaşayan Türk vatandaşlarının bazı işlemler için konsolosluklara gitmesine gerek kalmayacak. Yurtdışında yaşayan Türk vatandaşlarını da yakından ilgilendiren yasaya göre, Kişiler; kendilerine ve alt ya da üst soylarına ait işlemlerini e-Devlet (internet aracılığı ) üzerinden yapabilecekler. T.C. İçişleri Bakanlığının söz konusu yönetmelik değişikliğinin yürürlüğe konulması 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu ile 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu hükümleri doğrultusunda 6 Şubat’ta Bakanlar Kurulunca kararlaştırıldı.

Buna göre, 29 Eylül 2006 tarihli Bakanlar Kurulu kararı ile yürürlüğe konulan Nüfus Hizmetleri Kanununun Uygulanmasına İlişkin Yönetmeliğin 151’inci maddesine eklenen fıkra şöyle: Kişiler; kendilerine ve alt ya da üst soylarına ait nüfus kayıt örnekleri ile kendilerine ve velayeti altında bulunan ergin olmayan çocuklarına ait yerleşim yeri bölgelerini, güvenlik kimlik doğrulama araçlarını kullanarak e-Devlet kapısı üzerinden sorgulayabilir, sonucu

fiziki veya elektronik ortamda merciine verebilir. E-Devlet kapısı üzerinden alınan belgeler, nüfus idarelerinden alınmış resmi belgeler ile aynı hukuki değere sahiptir. Bu düzenleme ile e-Devlet kapısı üzerinden alınan nüfus kayıt örnekleri ve yerleşim yeri belgeleri, nüfus idarelerinden alınmış resmi belgeler ile aynı hukuki değerde olacağı için yukarıda sözü edilen belgeler için konsolosluklara gitmeye gerek kalmayacak.

oflaz-aliya@hotmail.com

Mehmet Şükrü Oflaz

Namaz Kıldın Ne Oldu, Hacca Gittin Ne Değişti?

, elelerini miz var”

Bizim bir de “Talim Eğitim Merkezi”miz, ev ödevlerine yardım kursları, bu kurslar da Amsterdam’da 6-7 şubede devam ediyor. Yani çocuklarımızın grup 4’ten itibaren, grup 8’e geldikten sonra bile bir çok şey çocuklarda yerleşmiş oluyor. Ondan sonra çocuğa müdahale etmek zor oluyor. Onun için biz grup 4’ten başlattık bu ev ödevi yardım kursunu. Hollanda’nın birçok yerinde bu çalışmalarımıza devam ediyoruz. O yaştan itibaren okuldaki dersleri başladığından dolayı çocuklara gerekli yardımları yapıyoruz. Sadece bu değil aslında bu derslerle birlikte “Aile Eğitim Danışmanlığı” da yapıyoruz. Çocukların eğitimle ilgili sorunları ve bunların çözümü ile ilgili burada uzman kişiler onlarla gerekli irtibatı sağlıyor, gerekirse okulları ile görüşüyor. Öğretmenleri ile bu çalışmaları yapıyoruz. Bunların yanında “Dar’ül Saadet” diye bir aile eğitim çalışmalarımız, aile eğitim merkezimiz var. Burada aile eğitim danışmanlığı, sosyal danışmanlık, eğitim seminerleri vs. diğer bütün çalışmalar yürütülmektedir. Aile ile ilgili problemlerin çözümü ile ilgili de çalışan bir ekibimiz var. Bu çalışmalarımız ile de halkımıza hizmete devam ediyoruz. Yani şunu söyleye-

Kalemdâr

Müslüman; namaz kılan, hacca gitmiş koca koca insanlar birbirlerine kavgada bile söylenmeyecek ağız dolusu küfürler savurmaktadırlar. Bu gerçekten tükenmişliğimizin en büyük göstergesidir. Galibiyete odaklanmışlık sebebiyle varlık sebeplerimizden, ahlâkımızdan, edebimizden vazgeçeceksek, niye mücadele ediyoruz.

Her işin başı Allah korkusu… Bunun kanaatimce sebebi şu olabilir: Müslümanlar olarak, İslam ile bağımız ibadetler üzerinden şekillenmektedir. İbadetler ise salt hareketlerden ibaret değildir. Kalbimize, ailemize, cemiyetimize ve bunları kuşatan şuurumuza yön veren ruhu vardır ibadetlerin. Bunun yanında hukuk vardır. Mesela yalancı şahitlik yapan bir Müslümanın karışılacağı hukukî bir yaptırım vardır. Burada karışılacağı bir müeyyide, ahirette vereceği bir hesap. İbadetler, bizi Allah’a ve insanlara karşı sorumluluğumuzu hatırlatması ve disiplin kazandırması yönüyle önemlidir. Bunu pek çok defa zikrettim: Dünyada sene içinde en büyük toplantı hacdır. İkinci en büyük toplantı Bangladeş’teki ‘içtima’ toplantısı. Mesela milyon insan bir metre yükseklikten hep beraber atlasalar, deprem meydana gelir. Lâkin dünyada olup bitenlere dair bu toplantıların bir etkisi olmamaktadır. Hiç kimse “Müslümanlar bu yıl ne karar alacaklar?” diye merak bile etmemektedir. Bunu akl-ı selim ile düşünmeliyiz “Namaz kıldın ne oldu, hacca gittin ne değişti?” diye sorduğumuzda, şekilden öteye geçemeyişimiz sebebiyle, dayatılan gündemlerin, yönlendirilmiş zihinlerin, yerlerde sürüklenen ahlâkın cenderesinde kıvranmaktayız. Camide “Müslümanlar kardeştir” düsturunun baskısı altında musafaha edenlerin, ellerindeki telefonlar aracılığıyla birbirlerine hakaret etmelerini, temizleyecek olan hesap gününün dehşeti olacaktır. Korkmalı mıyız? Bence korkmalıyız. Zira hiç birimiz peygamber değiliz.


Bir trafik kazası mı geçirdiniz?

Ne yapacağınızı mı bilmiyorsunuz?

Kaza tazminatı hakkınızın olduğunu biliyor musunuz?

Bize ulaşın, hukuksal takibinizi başlatalım.

Oz&Er FOOD B.V.

randstadpersonenschade.nl

iz : R TL Telev

nu

si

u

cu yo

“İslam okulları Cito’da en başarılı, en iyiler”

n i ve r s i t e

De Stichting Islamitisch Primair Onderwijs Rijnmond

letseladvies.nl

Rijswijkseweg 582 2516 HV Den Haag 070-810 08 08

tri

ch

kazauzmani.nl

Dordtselaan 32-A 3073 GC Rotterdam 010-766 00 25

ır t m a s o n

E-mail info@ozener.com Tel. +31(0)71 - 589 09 99 Fax +31(0)71 - 589 20 26 www.ozener.com

Ondiep Zuidzijde 6 3551 BW Utrecht 030-711 13 70

a şt

Tussen Meer 1-B 1068 EX Amsterdam 020-410 94 94

ar

Rooseveltstraat 39 2321 BL Leiden

ve M a a s

Bezoekadres: Paradijsplein 1 - 3034 SL Rotterdam www. sipor nl - T. (010) - 240 94 46

Al-Ghazali

Van Lennepstraat 17 3027 SP Rotterdam Tel. (010) - 415 21 67 E-mail nbelah@sipor.nl www.al-ghazali.nl

Ibn-i Sina

Zegenstraat 120 3082 XZ Rotterdam Tel. (010) - 428 25 90 E-mail adurmus@sipor.nl www.ibn-i-sina.nl

Ikra

Spirea 3 3317 JP Dordrecht Tel. (078) - 639 01 51 E-mail ssalem@sipor.nl www.ikra.nl

Noen

Paradijsplein 1 3034 SL Rotterdam Tel. (010) - 240 94 46 E-mail fkocak@sipor.nl www.ibsnoen.nl

Ibn-i Sina

(Dislocatie) Overijselsestraat 49 3074 VA Rotterdam Tel. (010) - 4484 87 50 E-mail aarabou@sipor.nl www.ibn-i-sina.nl

vleeswaren Koç Et Mamulleri B.V.

Hikmet Gürcüoğlu

Adres Productieweg 48 2382 PD Zoeterwoude İleti: info@sancak.nl - Web www.sancak.nl Telefon +31(0)71 581 00 30


prizma 15 prisma

doğuş aylık gazete/maandblad

nr. 224 - Mart/Maart 2017

........................................................................................................................................................................................................................................................................................ ........................................................................................................................................................................................................................................................................................ ........................................................................................................................................................................................................................................................................................ ........................................................................................................................................................................................................................................................................................

TARİHSELCİLİK KUR’AN’DAN AYRILIŞ MI?

İ

slam’ı manada, “tarihsellik” kavramı incelendiğinde önemli olan, önceleri tarih için kullanılan ve daha sonra dinî metinler için de kullanılmaya başlanılan bir usul olarak ortaya çıkmış olmasıdır. Bu günden ortaya çıkmış bir kavram olmadığını, bunun alt yapısının olduğunu, hatta bir usul olarak da sunulduğunu, tarihî serüvenine bakıldığında, nasıl ortaya çıktığını, bu işin temelinde hangi amaçların bulunduğunu anlamak çok zor değildir. Daha sonra, bu kavramı ilk ortaya atan ve kitaplaştıran, İslam’ın temel iki kaynağı, Kur’an ve Sünnete yönelik olarak kullanan Fazlurrahman’dır; babası Ehl-i Sünnet âlimlerinden biri olarak tarihe geçmiştir. Aynı zamanda, Hindistan’da Diyobent Medreselerinde Müderrislik yapmış âlim, fazıl olan birinin oğludur. Usul olarak benimsediği iddiasında şöyle diyor: “Tarihsellik, Kur’an ve sünnet için de geçerlidir. Kur’an’ın indiği tarih ve toplumsal şartlara bakmadan anlaşılması mümkün değildir. Her olay, meydana geldiği zaman ve mekân şartları içinde değerlendirilmesi gerekir. Aksi takdirde Kur’an’ı anlamak ve sonuç almak mümkün değildir.” Bu zat, tarihsellik bağlamında olayları ele almanın en doğru

yöntem olduğunu ileri sürmüştür. Tarihsellik konusunda yazdığı yazılar ve neşrettiği kitapların ve fikirlerin, zaman içinde İslam ülkelerinde de bazı İlahiyat çevrelerince kabul gördüğünü görüyoruz. Bu şahıs yaşadığı ve bu fikirleri öne sürdüğü yer olan Pakistan’da, halkın inançlarına karşı öne sürdüğü fikirlerinden dolayı, kendi ülkesinde vefatı nasip olmamış, bir başka ülkeye gitmek zorunda kalmış ve orada ölmüştür. Bu tür fikirler ve görüşler, İslam ümmetine her daim zarar vermiştir. Müslümanların ekser çoğunluğunun bu tür çıkışlara pirim vermediğine tarih şahittir. Bu tür gayretler, Müslümanların itikatlarını tezyif ve ifsat etme anlamı taşıdığı ortadadır. Tarihte kalmış bu insanların, fikirlerini, kitaplarını pazarlamaya çalışan Proflarımıza ne demeli? Kendi ilmî çalışmalarını, Müslümanlarla paylaşma yerine, geçmişi sil baştan bir anlayışla, Kur’an’a yeni bir yorum getirmeye çalışan bu zevat, inananları rencide etme görevini kimlerden aldıklarını merak etmemek mümkün değildir. Bunların bu tarihsellik tezviratına maalesef, birilerinin alet olduklarını görüyoruz.

Hollanda Diyanet Vakfı Yönetim Kurulu, Hollanda’da görev yapan

İnananların gözünün içine bakarak Kur’an’ın, Evrensel İslam anlayışını, tarihin bir kısmına haşa mahkûm etmeye çalışan, sözüm ona ilahiyatçıları tanımak, çok önemli bir görevdir. Bunu yapacak olanlar, medya gücünü elinde tutan inanmışlardır. TV’lerinde, gazetelerinde vs. iletişim araçlarında, dinî ilimlerde âlim zatları çıkartarak, başta etkin ve yetkin kurum olarak D.İ.B. tarafından sağlanması, Müslümanların imanlarını hedef alan bu kişilerin fikirlerinin yanlışlığını ortaya koyması gerekir. Bunu yapmayı, dinî bir vecibe olarak telakki etmeleri, sorumluluklarının gereğidir.

Sözde Ehl-i Sünnet olduklarını her dem vurgulayan bu insanlar, TV’lerinde onlara alan açarak

Kur’an-ı Kerim, “Tarihselcilik” anlayışını tarihin çöplüğüne atmıştır. Her seviyede insanın anlayabileceği açıklıkta İlahî buyruk şudur: “Biz, seni ancak bütün insanlara müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik. Fakat insanların çoğu bilmezler.” (Sebe, 28). Bu ayeti kerime vs. ayetlerin delaletiyle, Peygamber’in (a.s) bütün insanlığa gönderildiğini ve kendisine nazil olan Kur’an

din görevlileri ve HDV Şube Cami Yöneticilerinin katıldığı geniş katılımlı bir toplantı düzenledi. HDV Soest Fatih Camii konferans salonunda yapılan toplantıya, Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı ve HDV Genel Kurul Başkanı Prof. Dr. Mehmet Emin Özafşar, D.İ.B. Dış İlişkiler Dairesi Başkanı Kazım Türkmen, Din Hizmetleri Müşavir Vekili Mehmet Yürek,

HDV Yönetim Kurulu Üyeleri, HDV Denetleme Komisyonu üyeleri, HDV Kadın ve Aile Komisyonu üyeleri, Din Görevlileri ve HDV Şube Yöneticileri katıldı. Toplantının öğleden önceki bölümünde camilerde görev yapan din görevlileriyle bir araya gelindi. Kur’an’ı Kerim tilavetiyle başlayan toplantıda, HDV faaliyetleri hakkında bilgi verildi. D.İ.B. Dış İlişkiler Dairesi Başkanı Kazım Türkmen din görevlilerine hitap etti. Daha sonra ise Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Mehmet Emin Özafşar din görevlilerine bir konuşma yaptı. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın yurtdışında büyük bir ekonomik yük getirmesine rağmen vatandaşlarımıza doğru ve tarafsız din hizmeti sunmaya devam ettiğini belirterek din görevlilerimizin bu görevi yerine getirirken siyasi ve politik görüşünü ifşa etmeden,

HDV’den istişare toplantısı

“Doğru, tarafsız din hizmeti sunuluyor”

yardımcı olduklarını üzülerek görüyoruz. Eğer bunu bilmeden yapıyorlar ise, en kısa zamanda bunlara bu alan açma fikrinden dönmeleri ve tövbe etmeleri gerekir.

ayetlerinin muhatabının bütün bir beşer olduğu, zorlanmadan her hangi bir tevile gitmeksizin apaçık ortadayken, bu ayetlere farklı manalar yükleyen bu zevat, nazil oldukları tarihe bırakma anlayışını nasıl bir ruh hâli içinde savunduklarını ve kendilerini âdeta nasıl inkâr ettiklerini, varın siz tefekkür edin!.. İnanma veya inanmama hürriyetini tanıyan bizatihi Kur’an’ın kendisidir: “Dileyen iman eder, dileyen inkar eder” İnanıyorsan, inancının gereği ne ise ona göre yaşamak, iki yüzlü olmaktan seni koruyacak sahici bir duruştur. Kur’an’ın ve Sünnetin sana yüklediği sorumluluğu, Peygamberimizin (s.a) gösterdiği gibi davranma asaletini göstermen gerekir. “Hem inanıyorum hem de Kur’an’ı tarihe bırakıyorum” diyemezsin. Kur’an’ın hükümleri, her asra hitap eden, Müslümanların içtima-i hayatlarını ve hukuklarını düzenleyen İlahî kitap olarak devam edecek ve bu Kitabın tercümanı olan, Efendimizin hadisleri Müslümanlara ışık olmaya devam edecektir. İlahî irade, bu ölçüyü değiştirmeye yeltenen hiç kimseye izin vermeyecektir. Allah Resulünün hadislerini devre dışı bırakarak, Kur’an’ın tarihselliğini tartışan Prof’lar, dünyaya ait bir takım kazanımlar elde

tarafsızlığını bozmadan ve sosyal medya kullanımında insanları rencide etmeden, Diyanet mensubu olmanın idraki içinde görev yapmaları gerektiğini ifade etti. Toplantının öğleden sonraki bölümünde ise, Hollanda Diyanet Vakfına bağlı şube yöneticileriyle bir araya gelindi. HDV şube yöneticilerine Vakfın faaliyetleri hakkında kısa bir brifing verildi. Daha sonra son günlerde Hollanda da yaşanan, Diyanet odaklı gelişmeler konusunda HDV Yönetim Kurulu Üyesi Ayhan Tonca tarafından bilgi verildi. Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı ve HDV Genel Kurul Başkanı Prof. Dr. Mehmet Emin Özafşar şube yöneticilerine bir konuşma yaptı. Prof. Dr. Mehmet Emin Özafşar konuşmasında, Diyanet İşleri Başkanlığının yurtdışındaki teşkilatlarının burada yaşayan

Mihenk İbrahim Turgut ortaummet_45@hotmail.com

edebilirler. Fakat onların en büyük zararları, yanlış bilgilendirdikleri Müslümanların, onlara tabi oldukları takdirde, dünyada da, ahirette de kazançlı çıkmayacaklarıdır. Bazı ayetlerin tarihselliğini kabul etmek başkadır. Kur’an’ın bütün ahkâmını Mekke ve Medine’ye (Hicaz Bölgesine), tarihe mal olmuş bir olay gibi iddia etme cinneti ise, bambaşka hezeyandır. On dört asırdan beri akıp gelen birikimin, müktesebatın reddi miras olarak takdim edilmesinin kabulünü, hiç kimse Müslümanlardan beklemesin. Önemli olan, doğrunun muhataplara aktarılması, ehil ve yetkin kişiler tarafından yapılmasıdır. İslam’ın evrensel barış anlayışının, doğru ağızlardan anlatılması, bütün insanlık için bir ihtiyaçtır. Bildiğimiz şudur ki: İslam: “Allah’ı tazim, mahlukatına şefkatten ibarettir.” ◄◄

vatandaşlarımız tarafından 80’li yıllarda kurulduğunu, kuruma büyük bir maliyet getirmesine rağmen vatandaşlarımızın Diyanet hizmetlerine ve din görevlisine olan taleplerinin günümüze kadar devam ettiğini, HDV gibi 35 yıllık bir kurumun şahıslarla kaim olmadığını, sistemin işlediğini ve herhangi bir telaşa yer olmadığını, Hollanda’da bulunduğu iki gün içerisinde yaptığı temaslardan edindiği izlenimler neticesinde gördüğünü belirterek, mevcut HDV Yönetim Kurulunun son gelişmeler ışığında izledikleri yolun memnun ettiğini belirtti. Toplantının son bölümünde ise, HDV Şube yöneticileri söz alarak görüş ve önerilerini dile getirdiler, faaliyet ve hizmetlerle ilgili sorular yönelttiler. Şube yöneticileri tarafından yöneltilen sorular HDV yönetimi tarafından cevaplandırıldı.

ŞİFA DİLEĞİ

Gazetemiz Genel Yayın Yönetmeni Sevgili Adnan Şahin’in rahatsızlığı nedeniyle hastanede müşahede altına alındığını ve bir operasyon geçiridğini öğrenmiş bulunmaktayız. Hastamıza geçmiş olsun diyoruz, acil ve hayırlı şifalar diliyoruz.


maandblad/aylık gazete doğuş nr. 224 - Mart/Maart 2017

04 aile 16

gezin

Huzur İklimi

info@compasscare.nl

Esma Küçük

Özgüven Eksikliği ve Çözüm Yolları Doğuştan gelmiyor özgüven; zaman içerisinde, özellikle çocukluk çağında büyürken özgüven gelişiyor özgüven. Özgüvenin eksik olması, genellikle çocukluk çağına dayanmakla birlikte hayatın herhangi bir dönemindeki sorunlarla ilgili olabilir. Daha çok hayatın ilk altı yılında çocuğun özgüveni gelişmektedir. Özgüvenli büyümüş bir insan bile hayatının çeşitli dönemlerinde yaşadığı sorunlarla, karşılaştığı travmalarla ya da hayal kırıklıklarıyla dönem dönem özgüvenini yitirebilir. Kendini ifade etmekte güçlük çekebilir, hayallerini istediklerini kendi potansiyelini becerisine ilişkin inancı azalabilir, yeterince sevilmediğini yeterince saygı görmeyeceğini, değerli olmayacağını düşünebilir. Özgüven eksikliği, yaşanmış bir takım olaylardan kaynaklanabileceği gibi depresyon, kaygı bozuklukları gibi bazı ruhsal rahatsızlıklar nedeniyle de oluşabilir. Özgüven, kişinin kendi özelliklerini olumlu olumsuz farkında olarak ve kabul ederek hayatın getirdiği olaylarla baş etmek gücüne, kendisini ifade edebileceğine, başka insanlarla ilişki kurabileceğine, amaçladığı hedeflerine ulaşabileceğine duyduğu güvendir aslında. Daha çok kişinin toplum içerisinde kendisini ifade etmesi özgüvenin en önemli göstergelerinden bir tanesidir. Özgüvenin eksik olması ne demektir? Kendini ifade etmekte zorluk yaşamak, fikirlerini ifade etmekte güçlük çekmek, itiraz etmek istediği bir konumda hayır diyememek, Potansiyeline ulaşmak için alması gereken riskleri alamama. En ufak hayal kırıklıklarında büyük çözümsüzlükler ve çöküntü yaşama ya da diyelim ki insanlarla ilişki kurarken geri durma, ortaya çıkmama, söz almak istememe, kendi özelliklerinden memnun olmadığı için sosyal olarak “içe çekilme” diyebiliriz özgüven eksikliğine. Özgüven eksikliği nelerden kaynaklanabilir? Bunları bir kaç maddede sıralayabiliriz... 1- Birincisi yetiştiği ailedeki tutumlar oldukça önemlidir kişinin özgüveni için. Ailedeki gördüğü tutum “Sen yapamazsın, Sen edemezsin, Aptalsın, Beceriksizsin, Sen zaten hiçbir şeyden anlamazsın” gibi kalıplarla büyüyen bir çocuğun ileride özgüven sahibi olmasını beklemek biraz zordur, çünkü hep o kalıplar kişide yerleşmiş olacaktır. 2- Ya da okulda arkadaşları tarafından Bullying (Akran Zor-

balığı) dediğimiz alaya uğrayan, aşağılanan, hor görülen çocuklarda özgüven eksikliği görülür. Bu anlamda kişinin özgüven kazanımında ailenin ve çevrenin rolü çok büyüktür. Aile çocuğa güvenirse, desteklerse, hata yaptığında bile arkasında durursa, çocuğun özgüveni gelişecektir ve ileride özgüvenli bir birey olacaktır. Hata yaptığında arkasında durmakta şunu kast etmek istiyorum: Tabi ki hatasını söyleyecek ve doğrusu göstereceğiz. Hatasıyla kişiliğini ayırt etmek gerek. Yani hata yaptığı için o kötü bir çocuk değildir, sadece hatalı bir davranış yapmıştır. Bu davranış düzeltilebilir. Ama o çocuk kötü, yetersiz, aptal, salak değildir. Ailede özgüvenli bir çocuğun yetişmesi için vermesi gereken mesaj budur: ‘Hata yapabilirsin, hepimiz hata yapıyoruz, ama bu sen değersizsin demek değildir.’. Çünkü özgüvenin temelinde “değersizlik” algısı yatar. Kişi kendini “değersiz” ve “yetersiz” hisseder. Özgüven nasıl kazanılır? Özgüven eksikliği çeken kişilerde öncelikle benim çalışmalarımda yaptığım şey şudur: Kişinin davranışlarıyla kendi verdiği şeyleri ayrıştırmaya çalışmaktır. Yani bu değersizlik şemasının oluşturduğu ‘Ben hata yapıyorum o yüzden değersizim’ algısını kırmak. “Hayır, sen insan olduğun için hata yapıyorsun, ama aynı zamanda insan olduğun için değerlisin, biriciksin ve özelsin”. der, bunu aşılamaya çalışırım. Bunu aşıladığınız noktada yavaş yavaş yaptığı davranışlara daha objektif bakmaya başlar. Başkalarının da hata yaptığını görmeye başlar. Şunu eklemek istiyorum: Özgüven eksikliği olan kişiler, başkalarını “mükemmel” olarak görme eğilimindedir, yani bir tek kendileri hata yapıyordur ama başkaları mükemmeldir diye düşünürler. Fakat böyle bir şey yok, herkesin doğruları ve yanlışları, herkesin hataları ve iyi tarafları vardır. Kişinin bunu görmesi gerekir ve kendi iyi taraflarını kabul etmesi gerekir. Bir de özgüveni olan kişiler kendilerinin iyi taraflarını görmezler. Bizim burada amacımız kişinin iyi tarafını görmesine yardımcı olmak, onları daha fazla büyütmesine, öne çıkarmasına ve içselleştirmesine yardımcı olmaktır. Kendimizle barışık olmamız ve potansiyelimizi geliştirmemiz dileğiyle.. (Psiko-Sosyal Danışman) Tlf: 00316- 17 59 29 70 info@compasscare.nl http://www.facebook.com/CompasscarePsikolojikDanışmanlık htttp://www.compasscare.nl

“Sen zaten hiçbir şeyden anlamazsın” gibi kalıplarla büyüyen bir çocuğun ileride özgüven sahibi olmasını beklemek biraz zordur”

Seçim hattı

Tunahan Kuzu: “BİZİ BİZİM İNSANLARIM

20 Şubat akşamı Türk basın mensuplarını davet eden DENK partisi yetkilileri, gazetecilerle enine boyuna bir sohbet ederek 15 Mart seçimleri ile ilgili tüm gelişmeleri masaya yatırdılar...

H

ollanda’da 15 Martta bir tarih yazacaklarının altını bir kez daha çizen DENK yetkilileri, DENK’in Rotterdam Schiekade 10 adresinde bulunan merkez binasında Türk basın mensuplarının karşısına çıktılar. Aynı gün bu merkez binada yaşanan hareketlilik gözlerden kaçmıyordu. Bir yanda “seçim kampanya ekibi” toplanmış, basılmış afiş broşür ve flayer gibi tanıtım malzemelerini kendi aralarında paylaşıyorlardı. Bir başka bölümde 15 kişiden oluşan tüm parti meclis adayları Farid Azarkan’ın başkanlığında toplanmış ve arazide, yani tüm Hollanda genelinde sokaklara çıkıldığında yapılacak olan siyasi çalışmaların “nasıl yapılması” konusunda bilgilendirme yapılıyordu. Kıpır kıpır bir heyecanla çalışan gençler dikkatlerden kaçmıyordu.

Bir diğer bölümde ise basın mensupları olarak biz bir araya gelmiştik. Bu toplantıya Selçuk Öztürk ve Tunahan Kuzu katıldılar. İlk olarak basın mensuplarını selamlayan Selçuk Öztürk şunları kaydetti. “Basınımızın değerli mensupları, bu gün sizlerin huzurunda seçim kampanyamızın startını veriyoruz ve ‘Oyunuz DENK’e’ diyoruz. Elbette genel sloganımız “Hollanda Hepimizin” olacaktır. Biz herkesin oyuna talibiz ve bu nedenle tüm dillerde “bir ilk olarak” broşürler bastırdık. Parti programımızı da aynı zamanda Türkçe olarak da yazdık. Bunları size ulaştıracağız” Tunahan Kuzu ise basın mensuplarına kısa başlıklar altında partilerinin durduğu yeri ve geliştirdiği söylemleri aktardı. Kuzu, DENK Partisi olarak iki yıldır Hollanda’da söylenmeyen ve söyletilmeyen şeyleri

DENK, 15 M

söylediklerini ve yapılmayan şeyleri de yaparak birçok insanın hislerine tercüman olduklarını onların gurur duydukları bir parti olduklarının altını çizerek sözlerine başladı. Kuzu sözlerini şöyle sürdürdü... “IRÇILIK ARTIYOR” “Hollanda’ya baktığımızda, özellikle geçtiğimiz 20 yıl içerisinde ırkçılık, yabancı düşmanlığı, İslamofobia hızla artmaktadır. Bu gelişmelere karşı bir mücadele verilmesi gerekiyor. Zira bu ötekileştirme politikası gün geçtikçe artmaya devam ediyor. Bir yandan Geert Wilders, apaçık bir biçimde, “ben İslam’ı ve Kur’an’ı yasaklayacağım, camileri kapatacağım” diyor, öte yandan başbakan Mark Rutte gazetelere verdiği tam sayfa ilan ile “Ya normal davran ya da çek git” diyor. 15 Temmuz olaylarından sonra burada doğup büyüyen, buranın vatandaşı olan bir gence bu tür şeyler söylenebiliyor. Hollanda’nın başbakan yardımcısı ısmarlama bir araştırma sonucuna dayanarak Türk gençlerinin yüzde sekseninin IŞİD sempatizanı olduğunu söyleyerek onlara hiçte hak etmedikleri bir lekeyi sürebiliyor. Hollanda’da bütün siyasi partiler entegrasyonun başarısız sonuçlandığını ifade ediyor. Hep entegrasyondan bahsediliyor. Biz elli yıldır bu toplumun bir parçasıyız. Dedelerimiz, zamanında buraya gelmişler, babalarımız amcalarımız, dayılarımız vesaire burada çalışmışlar. Ve çocukları artık burada dünyaya geliyor. Onun için kabul etmemiz gereken mesele de zaten budur. Biz bu toplumun bir parçasıyız. Hollanda’da entegrasyon problemi diye bir şey yok, Hollanda’da kabullenme problemi var.” “IRKÇILIK OKULLARDA BAŞGÖSTERİYOR” “İlkokuldaki çocuklar küçük yaştan itibaren ırkçılığa maruz kalıyorlar. Hak ettiklerinden daha düşük advies (yönlendirme)alıyorlar. Böylelikle hayatlarında yıllar kayboluyor. İlkokuldan sonra VMB’ya, oradan MBO’ya sonra HBO’ya ondan sonra da üniversiteye gidip dört yıl ha-

yatlarından kaybediyorlar. Aynı seviyeye ulaşabilmek için 4 yıl bir yana; normalden 3 kat daha çok çalışmak zorunda kalıyorlar. Bu tür söylemler gençler arasında gün geçtikçe artıyor. Ortaokul çağına geldiğinizde staj yeri problemi var. Hollanda’daki işverenlerin yüzde 30’u “ben yabancı kökenli stajyer istemiyorum” diyor. Ve Hollanda’ya baktığımızda maalesef gün geçtikçe okumanın sadece zenginler için ulaşılabilir bir durum olduğunu görüyoruz. Eskiden Studiefinanciering, (eğitim finansmanı) vardı şimdi borçlanma sistemine geçildi. Başbakan kendisi eğitimini 8 yılda tamamladı. Ama şimdi gençlere eğitimlerini 4 yılda tamamlamalarını aksi takdirde cezaya çarptırılacaklarını söylüyor.”

“SAĞLIK SİSTEMİ ÇOK KÖTÜ DURUMDA” “Hollanda’da sağlık sisteminde gün geçtikçe sigorta birimleri dayanılmaz boyutlarda artıyor. Eskiden 3 gulden sağlık sigortası primi ödeyen kişi şimdilerden ayda 350 Euro’dan aşağı kurtaramıyor. Ve bunun yanında 385 Euro kişisel katkı payı(eigen riziko) ödüyor. Bundan başka eczaneye gittiğinizde ödenen ek ödemeler var. Kısaca her geçen gün sağlık sistemi ödenemez hâle gelmeye devam ediyor. Evet, yaş ortalaması da yükseliyor. Doğrudur bunun etkisi vardır elbette ama sistemde de çarpıklıklar var. Sağlık sektörüne, hastanelere, bakım evlerine baktığımızda bu kurumlarda milyarlarca kâr yapılıyor. Bu vatandaşın cebinden çıkıyor. Vatandaşın sırtından bu yükün alınması gerekiyor. Edinilen bilgilere göre, Hollandalıların yüzde 12’si masrafı ödeyemem korkusuyla hastaneye gitmiyor. Biz katkı payının tamamen kaldırılmasını istiyoruz. Merkezi Planlama Bürosu bunu hesaplayarak mevcut bütçe içinde bunun olabileceğini söy-


tanıtım 17 introductie

doğuş aylık gazete/maandblad

nr. 224 - Mart/Maart 2017

MIZLA VURMAYA ÇALIŞIYORLAR”

Mart’ta “Tarih Yazmak” konusunda iddialı lüyor. Kurumların yaptığı kârın vatandaşa geri dönmesi lazım.”

“HAKSIZ YERE YAPILAN MAL VARLIĞI ARAŞTIRMASI” “Biz diyoruz ki, ömür boyu asgari ücretle çalışarak biriktirdiği üç beş kuruşla Türkiye’den bir ev alan insanlardan elini çekin diyoruz. İnsanların üzerine haksız yere böyle bir yükün konmaması yönünde çalışmalarımız var. Bu konuyu geçtiğimiz iki yıl boyunca gündeme taşıdık bundan sonra da taşımaya devam edeceğiz.” “HOLLANDA’DA İLKLERİ GERÇEKLEŞTİRDİK” “Bu zamana kadar Wilders’ın karşısında ‘Buraya kadar. Bundan sonrasını yapamazsın. Aksi hâlde karşında bizi karşında bulursun’ diyebilecek çok az siyasetçi var parlamentoda. Yabancı kökenli ise sadece âcizane ben varım. Selçuk Bey’le yaptığımız çalışmalara baktığımızda biz buradaki yaşayan bütün insanların hakkına sahip çıkarak, açık ve net bir şekilde azınlık toplumların burada yaşayan Türk, Faslı, Surinam ve Antil kökenli vatandaşları bir araya getirerek sesimizi duyurmaya çalıştık. Birlik ve beraberlik içinde olduğumuzu göstererek Hollanda’da bir ilke daha imza atıyoruz. Ve ilklere imza atmaya devam ediyoruz. 15 Mart tarihi geldiğinde tarih yazarak bir ilke daha imza atacağız. Bu elbette vatandaşlarımızın duyarlı olmasına bağlıdır. Eğer sandığa gitmez isek o tarihi yazamayız, aksine tarihe gömülebiliriz. Ama bizim amacımız 15 Mart’ta sandığa gidip tarih yazmak istiyoruz. Bu nedenle insanlarımızın oylarına çok şekilde ihtiyacımız var. Hollanda Türk basını olarak geçtiğimiz yıllar-

da bizi desteklediniz, çok sağ olun var olun. Önümüzdeki günlerde de yine sizin desteğinizle mesajımızı insanlarımıza ulaştırmayı umuyoruz.” “HOLLANDA’DA YAŞAYAN TÜRKLER SANDIĞA KÜSMÜŞ” Son yıllarda yabancı kökenlilerin Hollanda seçimlerine katılımında bir hayli düşüş gözlenmektedir. Şu sıralar sokaklardasınız bu konuda neler gözlemliyorsunuz? şeklindeki soruya Kuzu ve Öztürk birlikte cevap verdiler. Tunahan Kuzu: “Doğrusu biz vatandaşı sandığa gitmiyor diye şikâyet eden siyasetçilerden değiliz. “Vatandaş neden sandığa gitmiyor?” sorusuna cevap vermekle meşgulüz. Geçtiğimiz yıllara baktığımızda, 1986’da Hollanda’da yaşayan azınlık toplumlarına seçme ve seçilme hakkı verildi. O dönemlerde sandığa gitme oranı yüzde 85-90 civarındaydı. Vatandaş koşa koşa sandığa gidiyordu. Ama maalesef şuanda vatandaştaki algı şu; ‘Ben oyumu kullanıyorum, benim kullandığım oy âdeta bana karşı kullanılıyor’ Keşke hiç oy kullanmasaydım’ diye dövünen birçok vatandaş var. Biz geçtiğimiz yıllarda şunu göstermeye çalıştık. Buradaki haklarımıza sahip çıkmak için yüreğimizi, geleceğimizi, kellemizi ortaya koyarak siyaset yapmaya çalıştık. Ve böylelikle insanların sesi olduk ve güvenini kazandık. Ve gittiğimiz her yerde hangimiz olursak olalım Hollanda’nın her yerinde müthiş bir destekle karşılanıyoruz. Özellikle gençler arasında baktığımızda müthiş bir heyecan var. Hollanda’da bu zaman kadar görülmemiş bir heyecan var.” Selçuk Öztürk: “Ben hayatımda bu kadar heyecanlanan bir kitle görmedim. Bilmiyorum bu fark ediliyor mu ama biz Hollanda’da gençlere siyaseti sevdirdik. Etnik kökenli insanlara Hollanda siyasetini sevdirdik. Eskiden devlet vatandaşı sandığa yönlendirmek için para veriyordu. Biz bunu bedava yapıyoruz. Fakat zamanla sandıklara küsmüşler. Çünkü benim oy verdiğim, meclise yolladığım insanlar

benim oylarımla benim aleyhimde karar alınması, kanun çıkartılması için çalıyor, düşüncesi oluşmuş. Biz bu düşünceyi yıktık, yıkacağız da. Çünkü DENK Partisinin felsefesi, düşüncesi ve ilkesi; camide, sokakta, meclis dışında ne konuşuyorsak, ne diyorsak meclis çatısı altında da aynı şeyleri aynı heyecan ve üslupla söylüyor, gündeme getiriyoruz. Bunu gerek Meclis TV’den gerekse sosyal medyadan herkes izliyor. Bu yüzden sokaklarda, tren istasyonlarında bizi gören herkes inanılmaz sevgi gösterilerinde bulunuyor. Bu durum da bizim var olan umudumuzu daha da güçlendiriyor.” “HOLLANDA ÇOK KÜLTÜRLÜ BİR ÜLKEDİR ARTIK BU KABUL EDİLMELİDİR” 2014’de PvdA’dan ayrıldığımızda bize radikal dediler. Selçuk Bey’in sakalı ile uğraştılar, “ne korkunç adam” diye bir imaj oluşturmaya çalıştılar. Bizi Hollanda’ya karşı “sadakatsizlikle” suçladılar. Ama başaramadılar. Daha sonra “Türkiye’nin, uzun kolu” dediler. Türklerin, Faslıların partisi dediler. İslamcı parti dediler. Slyvana Simon katılınca yabancıların partisi olduk. Ayrılınca yeniden Türk ve Faslıların partisi olduk. Oysa adaylarımıza baktığınızda her kökenden insan görebilirsiniz. Hollanda artık 50 yıl önceki Hollanda değil. Elli yıl sonra da daha farklı olacaktır. Çok kültürlü zengin bir ülke olacaktır. Bunu artık kabul edilmesi gerekiyor. Bazıları bunu kabul etmekte çok zorlanıyorlar. Biz hakkımıza sahip çıkmak istiyoruz. Hakkımızdan fazlasını istemiyoruz ama azına da razı değiliz. Aleyhimizde bir algı oluşturulmaya çalışılıyor biz bunlarla mücadele ediyoruz. “MEDYANIN HEDEFİNDEYİZ” Tunahan Kuzu, kendilerine gösterilen ilgi ve sevgi arttıkça, saldırılarında paralel olarak arttığını söylüyor. “Hollanda’da konuşulmayan konular konuşulmaya başlandı. Bir örnek vermem gerekirse; “polis teşkilatında ayrımcılık var” demek âdeta tabu idi. Ama bu artık konuşuluyor. DENK aslında bir çözüm partisidir. DENK, anahtar rolü üstlenmiş bir

partidir. Fakat Başta Medya olmak üzere bazı kesimler bizi “korku” partisiymişiz gibi gösteriyor. Bu yüzden başta bir kısım Hollanda medyası sistematik olarak üstümüze geliyor, bizi toplumun gözünden düşürmeye, itibarsızlaştırmaya çalışıyor. Ne yaparlarsa yapsınlar başarılı olamadıklarını görünce iyice sinirlenip daha da hırçınlaşmaları bu yüzden.” BİZİ BİZİM İNSANLARIMIZLA VURMAYA ÇALIŞIYORLAR” “İlk ciddi saldırı Eylül ayında oldu. Yaptırılan ciddi bir araştırma sonuçlarına göre DENK Partisinin 4 milletvekili çıkaracağının görülmesi ile top yekûn bir saldırı başladı. Bu saldırıların dozu gerçek dışı haberler yaparak devam etti ve ediyor. Geçtiğimiz günlerde yalan yanlış yaptığı haberler yüzünden bir medya organını mahkemeye verdik. Hollanda’da bir siyasi partinin bir gazeteyi mahkemeye vermesi görülmüş bir şey değildir. Bu, Hollanda tarihinde bir ilktir. Siyasi partileri güçlü medya organları yönlendiriyor.

Siyasi partilerde bir medya korkusu var. Fakat bizde bu korkunun olmaması, onları çileden çıkartırken siyaseti takip eden vatandaşların duygularına tercüman oluyoruz. Fakat saldırılar durmayacak, biliyoruz. Bizi bizden olan insanlarla STK’larla vurmak istiyorlar. Şöyle ki, bazı STK’ları sübvansiyon vererek dolaylı olarak aleyhimizde çalışmalarını, bazı kişilerin aleyhimizde yazmalarını konuşmalarını sağlıyorlar. Bunları biliyoruz ve herkese karşı verilecek cevabımız var.” “500 KİŞİLİK GÖNÜLLÜ TANITIM EKİBİ SOKAKLARDA” Türk basın mensuplarının çeşitli konulardaki sorularını cevaplandıran Kuzu ve Öztürk önümüzdeki Perşembe günü meclisin tatile girmesinin ardından yaklaşık 400-500 gönüllü ile sokaklara çıkacaklarını, 15 Mart tarihine kadar Hollanda’da gitmedik yer, çalmadık kapı bırakmayacaklarını belirterek 16 Mart’ta bir tarih yazacaklarını ifade ettiler. Söyleşi ve Fotoğraflar: Adnan Şahin

«


maandblad/aylık gazete doğuş nr. 224 - Mart/Maart 2017

04 haklarımız 26 18 onze rechten

Drs. Ali Durmuş (Kaza Eksperi)

Fotoğraflarla Hollanda gündemi...

TOVER resepsiyonunda Türkler ve Hollandalılar buluştu a.durmus@letseladvies.nl

İkinci El Dosyalar... Ve SVI Neden Önemlidir? Randstad Kaza Uzmanı Sunar! Özellikle trafik kazaları (araba, bisiklet, motor, yaya, otobüs, tramvay, kamyon ve benzeri) ve iş kazaları davalarındaki hukuk sürecinde ilginç olaylarla karşılaşmak mümkün. Bunlardan birini siz değerli okurlarımızla paylaşmak istiyoruz... İkinci el dosya ne demektir? Biz, Randstad Kaza Uzmanı olarak yeni dosyaları ele almak ve baştan itibaren yönetmek, hukuk sürecini takip etmek en başarılı bir çalışma şeklidir, diye düşünüyoruz. Bu çalışma şekli yeni dosyalar için geçerlidir. Bir de, başka bir kurumda yürüyen dosyalar var. Kaza mağdurları çeşitli sebeplerden dolayı mevcut kurumdan başka bir kuruma geçmek isterler. Biz bu dosyalara “ikinci el dosya” diyoruz. İkinci el dosyaları alırken, dosyaların iyi bir şekilde analiz edilmesi gerekir. Kaza mağduruna bir çok sorular sorulur, örneğin: Neden başka yere geçmek istersiniz? Dosyası ne zamandan beri sürmektedir? Dosyada ne tür sorunlar var? Bu ve buna benzer bir çok sorular sorulur, kısa ya da detaylı bir görüşme yapılır. Dosyayı almak gerekiyorsa, bir de dosya hızlı bir şekilde incelenir. Müşteri sadece dosyasının gidişatı ile ilgili danışmak istiyorsa, yani dosyayı alması gerekmiyorsa, o zaman kişiye dosyanın gidişatı ile ilgili tavsiyelerde bulunulur. Bu hizmetimiz için de kişiden herhangi bir ücret talep edilmez. Eğer dosyayı biz işleme alıyorsak, sigortaya yeni temsilci olduğumuzu ve bundan böyle dosya ile iletişimin bizimle yapılmasını bildiririz. Müşterinin eski temsilcisinden mevcut dosyanın kısa bir zaman içinde bize göndermesi talep edilir.

Böylelikle dosya hızlı bir şekilde işleme alınır ve gerekli hukuksal takip çalışmaları başlatılır... Bir sigorta şöyle bir soru sordu: “Merak ettik, müşteri neden sizi yeni temsilci olarak seçti?” İlginç bir soru ve bu soruyu kısa cevaplamak da mümkün ama biz sigortaya şu şekilde cevap verdik: - Müşterilerin, başka hukuk alanında olduğu gibi kaza hukukunda da başka biri ya da kurumu temsilci olarak seçme hakkı vardır. - Biz kültürlerarası kaza hukuku hizmeti veren bir kurumuz. - Özellikle kültürlerarası kaza hukuku hizmetleri konusunda, ilk ve öncü bir kuruluşuz. Bu konudaki deneyimiz oldukça iyi. - Müşteri kendi dilinde kendini daha kolay ifade edebiliyor, bizimle kaza ile ilgili her konuyu konuşabiliyor. - Karşılıklı güven, birbirini rahat ve kolay anlama, başka bir deyişle müşterinin ne demek istendiğini daha kolay anlayabilme gibi artı değerlerimiz vardır. - Müşteri memnuniyetine azami özen göstermekteyiz. Müşteriyi önemsiyoruz. Hukuk sürecini, dosya sürecini, sağlık sürecini konuşurken müşteriyi iyi dinliyor, sorularını cevaplıyor ve görüşlerine önem veriyoruz. - Sürekli daha kaliteli hizmet vermek için gayret gösteriyor, yenilikleri izliyor, uyguluyor ve kalitemizi daha da artırıyoruz. Sigortanın cevabı: “Evet, haklısınız. Dosya sürecinde başarılar dileriz!” oldu. Randstad Kaza Uzmanı kurumumuzla ilgili tescilli isimlerimiz şu şekildedir: • Kurumumuzun Hollandaca adı: Randstad Personenschade B.V • Kurumumuzun Türkçe adı: Randstad Kaza Uzmanı www. kazauzmani.nl • Kurumumuzun bir başka markası: Letseladvies www.letseladvies. nl. Kolay olsun diye bazen bize Randstad Letseladvies de diyorlar. • Kaza hukukundaki özel başarı alanımız ve bize ait markamız: Kültürlerarası kaza hukuku hizmetleri (Interculturele Letselschadepraktijk) ◄◄

Leiden Merkezli Rijnland Türk İşverenler Derneği ( TOVER ) bir ilki gerçekleştirdi. TOVER Leiden şehir merkezinde verdiği resepsiyonda yaklaşık yüz B.V Leiden üyesi Hollandalı iş verenle Türk işverenleri bir araya getirdi. Tanışmanın yanı sıra karşılıklı bilgi alışverişinde bulunan işverenler ve girişimciler, birlikte nasıl çalışabileceklerinin zeminini oluşturdular. TOVER Başkanı Durmuş Doğan Hollandalı işveren misafirlerine hitaben bir konuşma yaptı.

Prof. Dr. Harun Arıkan: “AB’nin Türkiye’ye yalvarması yakındır”

Stratejik Düşünce, İnovasyon Organizasyonu’na ev sahipliği yapan T.C. Amsterdam Başkonsolosluğu onlarca davetli ile birlikte konuşmacı olarak Çukurova Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Harun Arıkan’ı ağırladı. Türkiye ve Avrupa Birliği İlişkilerinde Gelinen nokta ve son gelişmeler” konulu program, Hollanda Stratejik Düşünce, İnavasyon Organizasyonu Başkanı Saadet Koral tarafından organize edildi.

Birinci nesil vatandaşlarımızdan Hollanda parlamentosuna ziyaret Kralingen Crooswijk komisyon üyesi Oktay Ünlü’nun girişimi ve PvdA Partili Milletvekili Yasemin Cegerek’in davetlisi olarak, ağırlıklı birinci nesil vatandaşlarımızdan oluşan 35 kişilik bir gurup geçtiğimiz günlerde Hollanda Parlamentosunu ziyaret etti. Bu ziyaret de Yasemin Cegerek, Parlamento Başkanı Khadija Arib, PvdA parlamento gurup başkanı Attje Kuiken, Ahmed Marcouch, Mohammed Mohandis, Sultan Günal, Charlois Belediye Başkan yardımcısı Zeki Baran ve PvdA’nın 18 sıradan adayı Emine Bozkurt da hazır bulundu.

HOKAF, basın mensuplarıyla sohbet toplantısı düzenledi

Kısa adı HOKAF olan Hollanda Karamanlılar Federasyonu, kuruluşunun üçüncü yılını basın mensuplarıyla organize edilen bir sohbet toplantısında değerlendirdi. Rotterdam Meent Simit Sarayı’nda tertip edilen ve medya temsilcilerinin katıldığı programda, HOKAF’ın faaliyet ve projeleri anlatıldı. Programda HOKAF Başkanı Mustafa Duyar, HOKAF’ın ilk temellerini atan Nusret Öksüz, Mehmet Tütüncü ve Uğur Şen’e ayrı ayrı teşekkür ve HOKAF’ın amacı, vizyonu ve misyonu hakkında bilgi verdi. Başkan Yardımcısı İlhami Gülmüş de yapılan çalışmaları anlattı.

“Şu-bu, siz-biz diye bir şey yok her şey Türkiye için”

Hollanda Laik Sosyal-Demokratlar Derneği tarafından Medeni Kanunun 91. Yılı nedeniyle düzelenen programa ilgi yoğundu. Programa Türkiye Barolar Birliği ( TBB ) Başkanı Av. Prof. Dr. Metin Feyzioğlu ve İzmir Baro Başkanı Aydın Özcan konuşmacı olarak katıldı. Dernek Başkanı İlham Atay kısa bir konuşma yaptı. Mevcut Anayasanın bağımsızlık ve tarafsızlık teminatı vermediğini fakat referanduma sunulan anayasa teklifinin mevcut anayasadan daha beter olduğunu vurgulayan Feyzioğulu, “Bizim derdimiz, şu-bu, sağ-sol veya kişiler değil, bir hukuk devletinin olması ve herkesin – burada adalet var- diyebileceği bir devlet” dedi


ekonomi 19 economie

doğuş aylık gazete/maandblad

nr. 224 - Mart/Maart 2017

Pusula

ahmethulya@live.nl

Ahmet Yıldırım

1

Siyasetin kendine has bir deyimi var: Bazen 24 saat çok uzun, bazen de 4 yıl kısadır. İşte bu da Hollanda’daki uygulanan siyasetin özü, karakteri. Yıl içerisinde kendine kapalı kapılar ardında siyaseti uygun bulan partilerle, sokakta halkla içli dışlı olan partiler arasında dağlar kadar fark var. Mesela Hollanda’da bu birinci kategoride PVV partisi var, ikinci kategoride ise İşçi Partisi PvdA vardı. Atmosfere göre vizyon, misyon değiştirenlerin hâlini gördük. “Samimiyet...samimiyet....dürüstlük” dedik, demi! Diğer bir kategori ise, bu iki ucun ortasında gezmekte. Bazen içeri, bazen de dışarı çıkarlar. Mevsim gibiler maşallah! Ahan da kulaklarım çınlıyor…. Seçim zamanı geliyor ya, bizimkiler yine camilerde, derneklerde, pazarda, sokak ortalarında boy gösterirler. Bunları yıllarca aktif siyaset aldığım dönemlerde, çokça duyuyor, sitem ediyordum. “Ya ne zaman gelecektik?” derdim, benim her zaman burada olmamla değil, görüşümle, vizyonumla, duruşumla, tecrübemle, toplumun düşüncesini meclise aktarırdım… Yani bir deyimle, “sizin sesiniz, aklınız, davranışınız” olurdum mecliste! Olmadı mı? Hollanda’da köklü ve uzun ömürlü bir siyaset yapılması çok zor; bilhassa yabancı kökenli Hollandalılar için, yani “Allochtoonlar” için, yani “Nieuwe Nederlanders” için. Siyaseti kendi kültürümüzle bağdaştırır, hatta bazen de siyaseti kendimize göre uygulardık.

2010 yılından itibaren, köklü partilerdeki esen rüzgâr, bizim işimize yaramıyordu artık. Tek tek, yetkili, etkili, aktif siyaset yapan veya kapasitesi olan kişiler, partilerden uzaklaştırılıyordu. Bazıları parti içinde savaşa devam, bazıları ise, kendilerinden taviz vermeyerek, ayrılıyor veya zorunlu olarak terk ediyorlardı üye oldukları partileri. 2014-2016 yıllarında sert esen siyasi rüzgâr, siyasete son şeklini veriyor, dizaynını belirliyordu. İlk önce Antilyanlar, daha sonra Faslılar (Marokkanen) ve şimdi ise Türkler; Hollanda siyasetinin tam ortasına çekiliyordu. Tüm olumsuzluklar bu kez de artık Türk toplumuna yansıyordu. Başbakandan tutun tüm medya bunu açık açık beyan etti: “Ey Türkler, şimdi sıra sizde!” Hollanda’da yaşamak için, uyum içerisinde olmak yetmiyormuş maalesef. Adamların niyeti bozuk! Hollanda siyasi tarihine, geçmişine baktığımızda, yabancılar için biriken, gruplaşan, parti kurumlarının hepsi fiyaskoyla sonuçlandı. Siyaset sadece azınlıklar için mi yapılırmış?! Hükûmet partilerinin ve muhalefetin, bu tür gelişmelere çok büyük bir alerjisi olduğunu açıkça gördük; hatta adamlar hissettiriyorlar. Ta Türkiye‘deki gelişmeleri, buradaki topluma endeksliyorlar... Yuh yani!

böyle hareketsiz, tatsız tuzsuz bir seçim dönemi yaşamadım… Umarım son olur. Sadece sosyal medyaya, Facebook’la Tweet atarak, siyaset yapılır zannediyorlar. NOS kanalının geleneksel hâle getirerek yayınladığı partilerin seçim propaganda konuşmaları iptal edildi... Neymiş, Wilders ile Rutte yan yana gelmek istemiyorlarmış. Sanki gizlice görüşmüyorsunuz? Diğer bir enteresan karar ise şöyle: 2006 yılından sonra yine elektronik cihazla seçim yapacağız. Yani, oy pusulasıyla değil de, tuşa basarak seçim yapacağız!.. Bu sonuçlar da doğrudan Seçim Genel Merkezi’ne gidecekmiş. Tüm internet güvenliğinin sağlanacağı açıklaması da hemen geliverdi... Ne manaya geliyorsa artık. Son olarak da, Hollanda siyasetine göre madem Türkiye’mizle, kopamamışız, o zaman hadi buyurun referanduma... Aynı dönemde iki kez oy kullanacağız, nasipse... Birisinde sessiz sahne var; diğerinde ise davul zurna…

50 senedir Hollanda’dayız ya, 50 adım ileri atamamışız ya ona yanarım! Neyse, artık önümüzdeki döneme, sürece bakalım. Sağ, sol... Yok mu bunun ortası! Karar sizin… 15 Mart 2017 tarihinde Hollanda Genel Seçimleri yapılacak. Demokratik hakkınızı kullanın. Ben bu zamana kadar, böyle pasif,

Süpermarket | Restorant | Kasap | Balıkçı | Fırın

recepsoysal123@hotmail.com

Recep Soysal

Baskı, Sindirme, Sorgulama ve Fişlemelere Artık Son Verilsin

Sessiz Sahne... 998 yılından itibaren siyaseti takip eder, inceler, analiz yapar, vizyon geliştirir ve bilgi aktarırım; Hollanda da yaşayan vatandaşlarımıza.

Mavera

Hepimizin malumu olduğu gibi Hollanda parlamento seçimlerine çok az bir zaman kaldı. Herhangi bir sebepten dolayı duymamış veya kaçırmış olanlar için tekrar duyuralım, 15 Mart Çarşamba günü, Hollanda vatandaşı olanlar siyasi tercihlerini sandıkta gösterecekler. ‘Mutlaka oy kullanalım’ cümlesini artık kullanmak istemiyorum çünkü ‘Hollanda vatandaşı olup da oy kullanmamak’ hem kendi geleceğini, hem de çocuklarının ve torunlarının geleceğini önemsememek anlamına gelir ki, bunu herhâlde hiçbirimiz istemeyiz. Seçimlerde oy kullanınca hemen her şey düzelecek olmasa da, sihirli bir değnek dokunduğu her şeyi güllük gülistanlık yapacak olmasa da oylarımızla dengeleri az veya çok değiştirebiliriz. Kullandığımız oylar sayesinde gücümüzü gösterdiğimizde bu ülkeyi yönetenler mecburen bizleri de hesaba katmak zorunda kalacaklardır. Son seçimler 12 Mart 2012’de yapılmıştı. O seçimlerden önce de Hollanda’da gergin bir hava vardı, Müslümanlar o zaman da baskı altında idi. 2012 seçimlerinin ardından Müslümanlara karşı baskının dozu daha da arttırıldı. Türk vatandaşlarına yönelik baskı ise 15 Temmuz darbe girişiminden sonra daha da trajik bir hâl aldı. Âdeta darbenin gerçekleşmemesinin intikamı Anadolu insanından alınmaya çalışıldı. Bu da Hollanda’da yaşayan biz Türklerin bir değil bin şoku birden yaşamasına sebep oldu. Dostu da düşmanı da iyice seçmiş olduk. Dostlar 15 Temmuz gecesi sabaha kadar dua ettiler, Rablerine hainlerin başarılı olmaması için yalvardı, yakardılar. Düşmanlar da kafalarını sabaha kadar duvara vurdular, böyle en ince ayrıntısına kadar düşünülüp yapılmış bir planın niye başarılı olmadığını anlayamadılar. Allah’ın izni ile onlar kafalarını daha çok duvara vuracaklar. Onların bir hesabı varsa Allah’ın da bir hesabı vardı nitekim... Darbe gecesi Hollanda’da yaşayan Türklerin bir kısmı, Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde olduğu gibi

Hollanda’da da konsoloslukların önünde toplandı. Diğer kısmı da kahvelerde, derneklerde, camilerde televizyonun karşısında hareketsiz olayları takip etti. O saatlerde hep, Avrupa ülkeleri liderlerinden olduğu kadar Hollanda başbakanından, muhalefet liderlerinden de darbeyi kınayıcı reddedici açıklamalar bekledi. Fakat beklenen o açıklamalar bir türlü gelmedi. O gece o açıklamalar gelmeyince, acaba “daha sonra bir açıklama gelir mi?” diye beklense de sonuç yine maalesef olumsuz idi. Gerçi sonra gelecek açıklamanın da pek bir ehemmiyeti olmayacaktı ama yapılsa gene de acıyı bir nebze olsun dindirebilirdi. Madem bir açıklama yapılmamıştı o zaman birkaç gün sonra en azından Türk kurumlarına bir geçmiş olsun ziyareti yapılabilirdi. Hadi kurumları da geçtik, Amsterdam veya Rotterdam’da bir camiye de mi ziyaret yapılamazdı. Beklenen açıklamalar, ziyaretler gelmeyince işin rengi beklenmeyen bir açıklama ile açıklığa kavuştu. Açıklamayı yapan Hollanda başbakanı Mark Rutte idi. Âdeta darbenin başarısız olması ağırına gitmiş gibi açıklamasında Türklere “defolun gidin!” diyordu. Açıklamayı yapma sebebi de şöyle idi: 15 Temmuz darbe gecesi Deventer konsolosluğu önünde vatandaşlarımız darbe karşıtı gösteri yaparken, bir-iki gençte göstericileri çekmeye çalışan Hollanda Devlet Televizyonu (NOS) muhabiriyle NOS’e olan öfkelerinden dolayı tartışıyorlar. Tabii bu tasvip edilecek bir olay değil. Sonuçta o gazeteci de işini yapmaya çalışıyor. İşte o göstericilere kızan Başbakan onlara, ‘defolun gidin’ diyor ama bu çıkış Hollanda Türk toplumu tarafından kendilerine yapılmış bir hakaret gibi algılanıyor âdeta. Zaten o günden sonra da baskı ve sindirme kampanyası tüm hızı ile devam etmekte. Eğer bu baskı, sindirme, sorgulama ve fişlemelere son verilmesini istiyorsak elimizde şu anda altın gibi bir fırsat var. Yapmamız gereken sadece 15 dakikamızı ayırıp oy kullanmak. Bu kadarcık zahmete de katlanalım artık...


maandblad/aylık gazete doğuş nr. 224 - Mart/Maart 2017

04 anma 20

herdenking

NIF Başkanı Mehmet Erdoğan:

“Onlar zor zamanlarda önden gittiler. En zorlu dönemlerde Hak dine sahip çıktılar. Tarihe damga vurdular, ümmeti sahiplendiler”

“Önden gitmek yürek ister, bedel ödetir” NIF irşad başkanlığı tarafından organize edilen “Önden Gidenler” programında, İslam davasına hizmet etmiş büyükler ve Millî Görüş lideri merhum Prof. Dr. Necmeddin Erbakan anıldı. Bu çerçevede, Shiedam Merkez Camii salonunda düzenlenen mütevazi bir programda, son asra mührünü vuran ve “İslam’ca inanan, İslam’ca düşünen ve İslam’ca yaşayan” Müslüman liderler anıldı ve onlar bir kez daha anlaşılmaya çalışıldı.

P

rogramda Mehmet Akif Ersoy, Necip Fazıl Kısakürek, Mehmet Zahid Kotku, Süleyman Hilmi Tunahan, Hasan el Benna, Malcolm X, Aliyya İzzetbegoviç, Mahmud Sami Ramazanoğlu, Muhammed İkbal, Dr. Yusuf Zeynelabidin, Osman Yumakoğulları ve Millî Görüş lideri Prof. Dr. Necmeddin Erbakan’ın örnek hayatları, mücadeleleri, veciz sözleri örneklerle anlatıldı ve bir kez daha rahmetle anılarak, onlar için dualar edildi. NIF Basın-Yayın Başkanı Ercan Kuzu’nun sunumunu yaptığı program, Schiedam İslam Merkezi Hafızlık Kursu talebelerinden ve Avrupa Kur’an-ı Kerim Yarışması birincisi Abdullah Kondu tarafından okunan Kur’an-ı Kerim ile başladı.

“Onlar, en zorlu dönemlerde Hak dine sahip çıktılar” Çok sayıda kadın ve erkek teşkilat mensubunun katıldığı programda Hollanda İslam Federasyonu Başkanı Mehmet Erdoğan bir selamlama konuşması yaptı. Programa katılanlara ve programı gerçekleştiren çalışma arkadaşlarına teşekkür eden Erdoğan, Necip Fazıl’ın “Kökünü beğenmeyen dal ve dalını beğenmeyen meyve çürümeye mahkûmdur” sözleriyle değerlerimize ve aslımıza sahip çıkmamız gerektiğine vurgu yaptığı konuşmasında özetle şöyle konuştu: “Bizlere yol gösteren, önümüzü aydınlatan büyüklerimizi anmak ve onların verdikleri mücadeleyi anlamak, bu vesileyle onlara olan vefa borcumuzu ödemek ne güzel bir duygu. Onlar zor zamanlarda önden gittiler. En zorlu dönemlerde Hak dine sahip çıktılar. Tarihe damga vurdular, ümmeti sahiplendiler. Onların yaşamları bizim için güzel numunelerle doludur. Bizlerde onlara bu vesileyle sahip çıkıyoruz. Avrupa’da ve bütün dünyada İslam’ın hayat bulması için onlar büyük mücadele verdiler. Son yüzyılın İslam mücahidlerinin verdikleri mücadele bizler için birer örnektir. Onların bilgi, birikim ve tecrübeleri arkadan gelenler için birer hazine kıymetindedir. Onların İslam’a verdikleri hizmetten dolayı onların haklarına hürmet etmek ve onların gayret ve hizmetlerinden

esinlenerek, heyecan, şuur ve azimle çalışmak bizim vazifemizdir. Şubat ayı şehadet ayıdır. Bu ay içerisinde Hasan el Benna, Malcolm X ve Erbakan Hocamızı hakka uğurladık. Hocamız dünya Müslümanlarını bir araya getirmek için ömrünü harcadı. Yaptığı her şey, Hak rızası ve ümmet anlayışı çerçevesinde idi. Onların önümüzü aydınlatmak için yaktıkları ışık hep yanacaktır. Allah hepsinden razı olsun” Erdoğan, Erbakan Hoca başta olmak üzere diğer önde gidenlerin hayatından, mücadelesinden ve sözlerinden birer kesit sundu. “Bu davada ayağı kayanlardan değil yere sağlam basanlardan eyle” diye dua ile konuşmasını sürdüren Erdoğan, Hollanda’nın bizim ikinci anavatanımız olduğunun altını çizerek, 15 Mart seçimlerinde mutlaka sandığa gidilmesi gerektiğini ve gücümüzün siyasi tabloya yansıtılmasını isteyerek sözlerini tamamladı. Konuşmanın ardından, Erbakan Hocanın hayatını, mücadelesini ve tarihî konuşmalarını içeren video görüntüleri izletildi. İsmail Güven, seslendirdiği anlamlı ilahi ile programa renk kattı. Osman Tunç okuduğu “Bilemedik Efendim” adlı şiirle davetlileri duygulu bir atmosfere sürükledi ve onlara bir muhasebe yapma fırsatı verdi. Yıldız Eğitim Kurs Müdürü hafız Kenan Aslan, o güzel sesi ve yorumuyla katılımcılara bir Kur’an ziyafeti verdi. Öncülerin sıfatları: “İman, yiğitlik, sadakat, vefa ve sebat…” Dünya Âlimler Birliği ve Avrupa Fıkıh ve Araştırma Konseyi üyesi ve Avusturya Müftüsü Mustafa Mullaoğlu yaklaşık bir saat çok akıcı bir üslupla yaptığı konuşmasında önden gidenleri anlattı ve özetle şunlara değindi: “Bu toplantılardan aldığımız güzellikleri hayatımıza tatbik edelim. Önden gidenlerden olmak için şu 5 temel esas olmazsa olmazlardandır: “İman, yiğitlik, sadakat, vefa ve sebat.” Namazımız vefadır. Allah’a, peygamberimize ve diğer peygamberlere, anne ve babamıza karşı bir vefadır. Selam verirken bile etrafa barış dağıtıyoruz. Namazı hakkıyla eda etmiş olabilsek bile, yaşanan pek çok sorunu yaşamıyor olacaktık. Önden gidenler bize

Haber- Fotoğraflar : Zeynel Abidin

Mehmet Erdoğan: “Şubat ayı şehadet ayıdır. Bu ay içerisinde Hasan el Benna, Malcolm X ve Erbakan Hocamızı hakka uğurladık. Hocamız dünya Müslümanlarını bir araya getirmek için ömrünü harcadı. Yaptığı her şey, Hak rızası ve ümmet anlayışı çerçevesinde idi. Onların önümüzü aydınlatmak için yaktıkları ışık hep yanacaktır. Allah hepsinden razı olsun”

Mustafa Mullaoğlu: “Biz koşarsak arkamızdakiler yürür, biz yürürsek arkamızdakiler durur, biz durursak arkamızdakiler oturur, biz oturursak arkamızdakiler yatar, biz yatarsak arkamızdakiler uyur, biz uyursak arkamızdakiler ölür. Dünya çok kötü bir yöne doğru gidiyor. Bu durumdan da ancak İslam’la yani sahih İslam anlayışı Millî Görüş’le kurtulur. İşte bu yüzden koşmak zorundayız.”

davayı miras bıraktılar. O emanete sahip çıkmak bizim görevimiz. Dünyevileştik. Bir avuç gönle koca dünyayı sığdırdık. Millî Görüş, Efendimizin yaşadığı gibi yaşamaktır. Böyle bir davaya kurban olunmaz mı, böyle bir dava için canla başla çalışılmaz mı? Elbette çalışılır, kurban olunur. Erbakan Hocamızı son günlerinde hastanede ziyaret ettiğimizde bizi oturarak karşıladı ve şu tarihî tavsiyelerde bulundu...“Bizim davamız İslam’dır. Gayemiz Allah’ın rızasını kazanmaktır. Hedefimiz Hakk nizamını hâkim kılmaktır. Arzumuz bütün insanlığın saadetidir. Yolumuz cihaddır, cihad ise bütün insanlığın kurtuluşu için mücadele etmektir. Metodumuz ikna metodudur. Zorbalık yoktur bizim kitabımızda. İnsanlığın kurtuluşu İslam’la mümkündür. İslam Allah yapısıdır, mükemmeldir. Dolayısıyla, ne bir eksiklik ne bir fazlalık vardır. Ümmetçi bir teşkilatız, ümmetçi bir hareketiz. İslami bir cemaatiz. Dinî bir teşkilatız. Bu dava için çalışmak herkese nasib olmaz. Allah bir kulunu severse davasına hizmet ettirir. Eğer sizler de işin bir ucundan tutmuşsanız, bilesiniz ki bu Allah’ın size olan sevgisindendir. Ya baba ya da anne duası mıdır ya da bir iyiliğinizin semeresi midir mutlaka bir sebeple burada bu hareket içerisinde yer almışsınızdır. Allah’ın hoşuna gitmiş ki sizi dinine hizmet ettiriyor. Bu çok şerefli bir şeydir.” Dünya imtihanını kazanmanın yolu şu 3 şeyden geçer.. 1- İslam’ca inanmak. 2- İslam’ca düşünmek. 3- İslam’ca yaşamak. İlkelerimizi öteledik. Dünya imtihanını kazanmak için bu ilkelere önem vermeliyiz: Biz kimseyi uçurmaya çalışmıyoruz, buna bizim gücümüz yetmez, onların da ihtiyacı yok zaten. Ama özelde Müslümanlar genelde bütün insanlık onu anlayamamanın faturasını çok ağır bedellerle ödüyorlar. Allah, bugün burada yarın öbür tarafta olanlara rahmetini göndermez ki. Bizden sonrakiler için de bizler önden gidenleriz. Biz doğru olacağız, doğru yaşayacağız ki onlar da istikametini şaşırmasınlar, dosdoğru gelsinler. Aranızdaki muhabbete, birliğe ve kardeşlik duygularına sahip çıkın” Programda, misafirlere çeşitli hediye ve çiçekler takdim edildi. NIF İrşad Başkanı Mustafa Uysal’ın teşekkür konuşmasının ardından program, Dordrecht Camii imamı Mustafa Bilen’in yaptığı hatim duası ile son buldu. ◄◄


toplum 21

samenleving

doğuş aylık gazete/maandblad

nr. 224 - Mart/Maart 2017

KHMG Başkanı Oktay Dalmaz:

“Önden yürüyenler olduğu gibi sürünenler de olmuştur. Tarihe mal olmuş şahsiyetler olduğu gibi, tarihte kara bir leke olarak kıyamet sabahına kadar lanetle anılacak şahsiyetler de olmuştur”

“Avrupa’da kalıcı olmak istiyorsak İslam’ı kurumsallaştırmalıyız.” Her yıl şubat ayının sonuna doğru Kuzey Hollanda Federasyonu’na bağlı değişik teşkilatlarda yapılan ‘Önden Gidenler’ programı, bu yıl Amersfoort teşkilatında yapıldı. Öncelikli amacının Millî Görüş hareketinin kurucusu ve rahmetli lideri Prof. Dr. Necmeddin Erbakan’ı anmak olan programda aynı zamanda İslami uyanışa katkıda bulunmuş son devrin büyük simaları da anılıyor.

K

uzey Hollanda teşkilat yöneticileri, üyeleri ve cemaatin katıldığı ve sunuculuğunu Bölge İrşad Başkanı Ali Kartal’ın yaptığı programın açılışı genç bir hafız tarafından okunan Kur’an-ı Kerim’le yapıldı. Daha sonra kürsüye gelen Bölge Başkanı Oktay Dalmaz şunları söyledi:” “Avrupa’da kalıcı olmak istiyorsak teşkilatlanmalı ve İslam’ı kurumsallaştırmalıyız. İslam’ı kurumsallaştırmak istiyorsak teşkilatımızın yürüttüğü infak kampanyasına destek olmak zorundayız. Cenab-ı Hak insanları iyiliğe çağırın, iyiliğe emredin, bunu yapamıyorsanız yapacak olanları yetiştirin diyor. Sizleri bu tür kampanyalara destek olmaya davet ediyorum. Sizler hepiniz bu davanın elçilerisiniz.. Hafta sonu 16 bölgenin katılımı ile bir hafta sonu kampımız var orada çelikleşeceğiz ve tekrar araziye dağılacağız.” Bol bol salavatların getirildiği programda, içinde, Malcolm X, Aliya İzzetbegoviç, Muhammed İkbal gibi dava önderlerinin hayatlarının ve yaptıkları mücadelenin anlatıldığı bir sinevizyon gösterildi.

Daha sonra, Ali Kartal, “Ben milletim uğruna adamışım kendimi, bir doğrunun imanı bin eğriyi düzeltir, zulüm Azrail olsa ben hakkı tutacağım, mukaddes davalarda ölüm bile güzeldir” sözleri ile günün hatibi ve İslam Toplumu Milli Görüş Teşkilatlanma Başkanı Murat İleri’yi kürsüye davet etti. Necmeddin Erbakan Hoca’nın yaptığı çalışmalardan bahseden ve hayatından kesitler sunan İleri, hazır bulunanlara şöyle bir konuşma yaptı: “Bu güzel mabedi dolduran hanımefendiler beyefendiler, hepinizi saygı ve muhabbetle selamlıyorum. Cenab-ı Hak, bugün andığımız, anacağımız, sevdiğimiz ve inşallah da ilelebet de sevmeye devam edeceğimiz mübareklerin şefaatine cümlemizi nail eylesin. Birkaç yıldan beri özellikle asrımıza, yaşadığımız çağa mühür vuran şahsiyetleri rahmetle, minnetle anıyoruz. Biz inanıyoruz ki, Ahzab Suresi’nde Cenab-ı Hak’kın buyurduğu gibi, “Mü’minlerden öyle adamlar vardır ki, öyle şahsiyetler vardır ki, Allah’a verdikleri sözü tuttular, onların bir kısmı ecel şerbetini içti ve Rablerine teslim oldular,

Erbakan, vefatının 6’ncı yıldönümünde anılmaya devam ediliyor Türkiye Cumhuriyeti siyasi tarihinin son 40 yılına damgasını vuran, eski Başbakanlarımızdan Prof. Dr. Necmettin Erbakan, ölümünün 6. yılında Rotterdam’da anıldı.

P

rograma, Hollanda SP yönetimi, SP GİK Üyesi Selman Esmerer, SP Özel Kalem Müdürü İbrahim Titiz, SPİOR Başkanı Mehmet Akbulut, işadamlarından Abdurrahman Yazır, Tuncay Çifçi, siyasiler, STK temsilcileri, bölge sakinleri ve Erbakan sevdalıları katıldılar. Zuidplein Tiyatro salonunda gerçekleştirilen anma programı, Iraklı Hafız Ali Jawwad Al Touraihi’nin Kur’an tilavetiyle başladı. Ramazan Oturak tarafından sunulan programın açılış konuşması SP Hollanda Temsilciliği Başkanı Bayram Başalan tarafından yapıldı. Konuşmasına, Erbakan Hoca’nın İslam’la alakalı önemli tesbitlerini ifade ederek başlayan, Başalan özetle şunlara değindi: “Erbakan Hocamızı 6’ncı vefat yıldönümünde onu rahmet ve saygıyla anıyoruz. O, 7 milyar insanın saadetinden başka bir şey istemedi. Biz son nefesimize kadar Erbakan Hocamıza ve onun davasına sadakatten asla ayrılmayacağız. Onun emanet ettiği da-

vada temizlikçi olmak, diğer davalarda en büyük makamlarda olmaktan daha büyük şereftir” Gökkuşağı sanatçılarından Burak Tanrıverdi ve Ali Turanoğlu’nun okudukları “Savunan Adam” ezgisi, duygu dolu anlar yaşanmasına sebep oldu. Erbakan’ın hayatını, mücadelesini anlatan video görüntülerinin ardından Osman Tunç, Erbakan’ın “Gençliğe Hitabe”sini okudu. Ardından, Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu telefonla programa katılarak katılımcıları selamladı. 35 yıldır Erbakan Hoca’nın Özel Kalem Müdürü olarak yanında bulunan İbrahim Titiz, Erbakan’ın anne tarafının anıldığı lakap olan “Öküzoğulları”nı şu cümlelerle açıklayarak konuşmasına başladı: Osmanlı, ordu için yardım topluyor. Yardım için gelen heyeti doyurmak için Erbakan’ın anne tarafı bir öküz kesiyor ve öküzün derisinin alabildiğince altın doldurarak orduya destek oluyor. Bu yüzden bu lakapla anılmışlardır.

diğerleri de sıralarını beklemekteler. Onlar asla sözlerini değiştirmediler. Allah’a verdikleri sözü tuttular” İşte kıymetli mu’minler, tarih, tarihe iz düşen, iz bırakan böyle şahsiyetlerle dolu. Bunların ilk halkası şüphesiz ki peygamberlerdir. Peygamberlerin sonuncusu da Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v.), gerek verdiği mücadele ile gerek şahsiyeti ve duruşuyla gerekse temsil ettiği davasıyla da bizim için en büyük örnektir. Cenabı Hak şefaatine nail eylesin. Ancak tarihte şüphesiz ki iki tür insan olmuştur. “İz bırakanlar” olduğu gibi izi olup da tarihin küllü sayfalarına karışanlar da olmuştur. Önden yürüyenler olduğu gibi sürünenler de olmuştur. Tarihe mal olmuş şahsiyetler olduğu gibi, tarihte kara bir leke olarak kıyamet sabahına kadar, Nemrut’lar, Firavun’lar, Ebu Leheb’ler, çağdaş Firavunlar gibi lanetle anılacak şahsiyetler de olmuştur”. Konuşmanın ardından, şube imamları tarafından Kur’an-ı Kerim tilaveti yapıldı. Bölge İrşad Başkanı’nın yaptığı duadan sonra, katılımcılara çiçek takdim edildi ve hatıra fotoğrafları çektirildi. Yapılan ikramdan sonra program son buldu. ◄◄ Erbakan Hoca’nın, kendisini, çoluk çocuğunu düşünmediğini, inancından taviz vermediğini, Hakkı hâkim kılmak için yola çıktığını ifade eden Titiz, özetle şunlara değindi: “Millî Nizam partisinin isim babası Eşref Edip, Hocamızı şöyle tarif ediyor: ‘Güzel bir siması var. Başı dimdik tutuyor. Kibirli değil, vakur. Asık suratlı değil, güler yüzlü... İnandığı, bağlandığı ve bütün emirlerini yerine getirdiği İslâmiyet’in temizliği yüzünde billurlaşmış, yavaş sesle ve çok düzgün bir Türkçeyle konuşuyor... Kızmıyor... İcabında en saçma şeyi bile sonuna kadar dinliyor. Konuşunca çok ikna edici... Dediklerinin doğruluğuna en aksi insanı, en ters fikirliyi bile inandırıyor. Çünkü söylediklerine önce kendisi inanıyor. Bilgi ve ilim sahibi, Halk çocuğu... Halkını çok iyi tanıyor’. Ona göre ehveni şer yoktu. Sadece Hakk vardı. Hatta ehveni şerden şedit bir şey yoktu. Zira aldatması kolaydı. Hakkı temsil etmiyorsa çokluk neye yarar ki. Hocamız, kapatılan 5 partisinin beratıyla Rabbinin huzuruna gitti. Partilerin kapatılma gerekçesi ise hep aynıydı: “Siz İslam’ı ve Osmanlı’yı temsil ediyorsunuz…” O da bu gerekçelerden onur duyardı. Zira onlar da Hakk yolunun yolcusu olduğuna şahitlik ediyorlardı.” Günün ikinci konuşmacısı SP Genel İdare Kurulu Üyesi Selman Esmerer ise, Erbakan Hoca ile alakalı çok kapsamlı bir konuşma gerçekleştirdi. Program, hediye takdimi ve Zekeriya Budak’ın okuduğu Kur’an-ı Kerim ve dua ile sona erdi. ◄◄


23500


yaşam ve inanç 23 leven en religie

doğuş aylık gazete/maandblad

nr. 224 - Mart/Maart 2017

“Bunlar galiba kendi hâllerini gözden geçirmeden, aynaya bakmadan, yüzlerindeki kirleri görmeden, iyi olduklarını zannediyorlar”

NEYE GÖRE İYİ NEYE GÖRE KÖTÜ? İ

nsanlardan kimileri, kendilerinin diğerlerinden ya “iyi”, ya “üstün”, ya da “seçkin” olduklarını iddia ederler.

ölçülerini birbirine karıştırıyorlar. Sahi bunlar neye göre iyi? Bunların kötü dedikleri neye göre kötü? Bunlara kim “iyi” diyor ve hangi mihenge göre “iyi” diyor?

O zaman şu soruları sormak gerekir: “Siz neye göre iyisiniz, başkaları neye göre iyi değil? Başkaları kötü, siz iyisiniz... Başkaları berbat, siz düzgünsünüz.. Başkaları barbar, siz medenîsiniz... Diğerleri zalim, siz adaletlisiniz... Başkaları terörist, siz mazlumsunuz, mağdursunuz, insan hakları savunucusunuz... Başkalarının görüşleri, fikirleri, kararları yanlış, ama siz en doğrusunuz... Başkaları kötülüklerin kaynağı, ama siz iyilik perisisiniz... Öyle mi?”

Bunlar galiba kendi hâllerini gözden geçirmeden, aynaya bakmadan, yüzlerindeki kirleri görmeden, yaptıkları sayısız yanlış ve hataları hatırlamadan boş şeylerle övünüyorlar, iyi olduklarını zannediyorlar.

Bazıları bu şekilde iddia ediyorlar. Daha doğrusu propaganda yapıyorlar. Kendilerine bağlı adamlar, medya, güçler, mahfiller, ekipler aracılığıyla, ellerindeki imkânları kullanarak çevreye bu iddiayı yayıyorlar, sonra da çevrenin de bu yalana ve boş iddiaya inanmalarını bekliyorlar. Kötü dediklerini, hiç düşünmeden, onların tanımladığı gibi kendilerini kötü kabul etmelerini bekliyorlar. Bu konuda kendi görüşlerinden o kadar eminler ki; “yanlış bir şey mi dedik, dediğimiz gerçeğin ta kendisi” havasındalar. Onlar gerçekten “iyi” de başkaları, yani onların kötü dedikleri gerçekten “kötü” mü? Ya da kendilerini bu iddiaya o kadar alıştırdılar ki, hem uydurdukları temelsiz iddiaya inanıyorlar, hem de iyilik ve kötülük

Bunlar kendi yaptıkları her şeyin, inandıkları her inanç ilkesinin, aldıkları her kararın, uygulamaya koydukları her planın, başkaları dediklerine karşı gösterdikleri her tavrın doğru olduğunu kabul ederler. Fikir ve eylem olarak ürettikleri her şeyin isabetli olduğunu hayal ederler. Kendilerini hep merkezde, başkaları dışarıda, ama onların kendilerine ait merkeze bağlı olmak zorunda olduklarını düşünürler. Böyleleri kendilerini dev aynasında görürler. Fildişi kulesinde otururlar ve ahkâm keserler. Kendi ördükleri kozadan başkasını görmezler. Çevreye, başkalarına, kendi yaptıklarına at gözlüğü ile bakarlar. Başkalarını beğenmezler, değer vermezler, onları ikinci, üçüncü sınıf insan sayarlar. Herkesin hakkına saygı duyduklarını söylerler, ama iş pratiğe gelince kıvırırlar. Başkaları aleyhine, ama kendi çıkarlarına uygun olaylarda üç maymunu oynarlar. Sözleri ile eylemleri arasında çelişki vardır. Ellerine kamera, medya, mikrofon, kürsü, demeç imkânı, propaganda sahası, kalem/

klavyeye geçince “Biz iyiyiz, onlar kötü. Biz iyiliği temsil ediyoruz, onlar kötülüğü. Biz medeniyetin savunucularıyız, onlar barbarlığın” derler veya yazarlar. Gerçek böyle midir acaba? İnsanın bakış açısı, baktığı yer, hareket noktası yanlış olunca, vardığı sonuç da, verdiği hüküm de, iddia aetiği şey de yanlış olur. Bu şekilde bakanlar, “geceye gündüz, gündüze gece, siyaha beyaz, beyaza siyah” derlerse şaşırmamak gerekir. Zira ellerindeki ölçü hak ve hakikatin, insaf ve adaletin, merhamet ve vicdanın ölçüsü değil. Böylelerinin iz’anları ve basiretleri bağlı olduğu gibi, başlarındaki gözleri de apaçık gerçeklere, herkesin gözünün önünde olan olaylara karşı kördür. Bunların bir kısmı “tanrı bizimle beraberdir” derler, paralarının sırtına da bunu yazarlar. İyiler kimlerdir? Allah kiminle beraberdir? Kur’an böyle iddia edenler hakkında şöyle diyor: “Sabret! Senin sabrın da ancak Allah’ın yardımı iledir. Ondan dolayı kederlenme; kurmakta oldukları tuzaktan kaygı duyma. Çünkü Allah muttakilerle (kötülüklerden sakınan) muttakilerle ve muhsinlerle (güzel davrananlara) beraberdir.” (Nahl 16/128. Ayrıca bakınız: Bakara 2/194. Tevbe 9/123) Kur’an’ın takva sahibi veya muhsin (iyi insan) dediği kimseler, “biz en iyileriz” diyenlerin elbette bir ilgisi yok. Zira Kur’an’ın esas aldığı

Hikmet Pınarı Hüseyin Kerim Ece kerimece@hotmail.com

ölçüler Yüce Yaratıcının ölçüleridir ve boş iddia sahiplerinin uyduğu ölçülere benzemez. Takva sahipleri Allah’a karşı sorumluluk duygusu ile hareket edenlerdir, O’na, günün birinde yaptıklarının hesabını verme bilinciyle yaşayanlardır. Allah’ı ve âhireti her konuda hesaba katanlardır.

önemli olan bir kimsenin “ben iyiyim, ben üstünüm, ben yüksekteyim” diye atıp tutması değil. Önemli olan herkesin, insanı iyilerden yapan ölçü ve ilkeleri bilip uygulamasıdır. ‘Biz iyiyiz’ diyenler, bu ölçülere bakmalılar. Kafa yapılarını, görüşlerini, değer yargılarını ve kendilerini gözden geçirmeliler.

Yine Kur’an’a göre değerli, şerefli, saygın ve iyi olmanın ancak takva bilinci ile, yani sorumlu davranmakla kazanılacağını öğreniyoruz. (Hucurât 49/13) Buna göre iyi olmak boş övünmelerle, havai laflarla, başkalarını küçümsemekle değil; herkese karşı sorumlu davranmakla, herkese değer vererek, iyi olan davranışları sergileyerek, iyilik ederek, iyilerden yana, zalimlere karşı olmakla gerçekleşir.

Başkalarını aşağı görenler, haksızlık ve zulmedenler, değerlerini ve varlıklarını yağma edenler, başkalarına hayatı zorlaştıranlar, ya da dar edenler, sırf başka etnik kökenden, başka dinden, başka ülkeden diye birilerini aşağılayanlar, ya da ayrımcılık uygulayanlar nasıl iyi olduklarını iddia edebilirler ki? Kendi varlık sebeplerini onların aleyhine söylemlerle kuranlar, başkalarının dediklerine karşı politikalarla güç ve iktidar sahibi olmaya çalışanlar, başkalarına karşı kibirli, kaba, tepeden bakan tavır sahipleri nasıl iyi olduklarını iddia edebilirler ki?

Kur’an bir başka âyette Allah’ın (cc) muhsinlerle beraber olduğunu söylüyor. (Ankebût 29/69) Kur’an’ın “muhsin” dediği kimseler aslında “en iyi” insanlardır. Çünkü onlar imanlarının verdiği şuurla her alanda, her işde, her oluşta, her zaman iyi davranırlar, güzellik üretirler, güzel ahlâklıdırlar. Yukarıdaki iddia sahipleri; bu bilinçte olmalı, ortaya koydukları pratikler bu anlayışa uygun olmalı, değil mi? Elâleme karşı ‘biz iyileriz’ demek, bağırıp çağırmak kolay. Adama sormazlar mı? “Siz gerçekten böyle misiniz? Siz gerçekten muhsin ahlâkına sahip misiniz?” Eğer öyleyse mesele yok. Ama

Birileri istedikleri gibi iyi, başkalarının da kötü olduğunu iddia etsinler. Günümüzdeki imkânları kullanarak istedikleri kadar konuşsunlar, yazsınlar. Kim ne derse desin; gün gelir ak ile kara, iyi ile kötü belli olur. Öyleyse boş konuşmalar, ham hayaller, temelsiz övünmeler hiç bir işe yaramaz. İnsanların görevi boş gururla, zanna dayalı temennilerle (ümniyye) ile oyalanmak, boş iddialarda bulunmak değil, kul olmanın gereğini yapmak, adam gibi adam olmaktır. ◄◄


maandblad/aylık gazete doğuş nr. 224 - Mart/Maart 2017

04 spotlar 26 24 soptligt

....................................................................................................................................................................................................................................................................................... ....................................................................................................................................................................................................................................................................................... ....................................................................................................................................................................................................................................................................................... .......................................................................................................................................................................................................................................................................................

SİYASET HİLAFET ADALET GÜÇ: “DİRİLİŞ”

Allah’ın rahmetinin eserlerine bir bak: Arzı, ölümünün ardından nasıl diriltiyor! Şüphesiz O, ölüleri de mutlaka diriltecektir. O, her şeye kadirdir.” (Rûm 50) Cemre suya, toprağa ve siyasete düştü. Gönlümüz ısındı baharı bekliyor... “Bir çiçekle bahar olmaz ama her bahar bir çiçekle başlar” (Necmeddin Erbakan) tabii ki. Değerli dostlar, gerek Hollanda gerek Türkiye’de yapılacak seçimlerin âdeta bir “kader” meselesi hâline gelmesi bu ayın konusunu da böylece belirlemiş oldu. 15 Mart’ı ‘DÜŞÜN’üyorum... O hâlde varım!” (ik ‘DENK ‘wel) Gençlerimize bazen soruyoruz: “Hangi mesleği düşünüyor, ne olmak istiyorsunuz?” diye. İmamlık ve siyaset hariç her konuda istekliler. İmamlığı gerçek manasıyla anlamak gerek... Sadece beş vakit namaz kıldıran, kara cübbeli, iri göbekli, ölü yıkayan, ahiret işlerine bakan ruhban din adamı değil; Ümmete her konuda önder ve örnek olacak, ibadette olduğu gibi siyasette de ön safta millete yön veren “lider” kişiye “imam” denir. Kelimenin aslî manası ve imamın hakiki rolü budur. İnşallah Avrupa’da ve dünyada genç nesil Müslümanlar bu işe el atacak. Fakat namazda vücudu Kabe’ye yönelip, ruhuyla da şer güçleri “kıblegâh” edinmiş “namaz kılan köleler” değil. Salih, sadık neslimizin istikbalde riyâseti dileğiyle... “Andolsun ki, Zebur’da Zikir’den sonra yazmıştık ki, muhakkak yeryüzüne Benim sâlih kullarım vâris olacaklardır.” (Enbiya 105.) Eskiden beri politika/siyaset dendi mi, herhâlde Müslümanlar uyanmasın diye hep olumsuz bir anlam yüklenirdi. Hâlbuki kötü olan siyasetin kendisi değil onun uygulanma şekliydi. Misal, bıçakla salatalık kesersen güzel bir hacet, adam öldürürsen kötü bir suç aleti, cinayettir. Ve “idare etme, yönetme sanatı”dır siyaset. Siyaset; “güç” demek, “makam” ve “şöhret” demektir. Adamın ayağını yerden keser. Adalet, Demokles’in kılıcı gibi emirin/ yöneticinin başında durmalı ki zulüm etmesin. İnsan için adil olmak o kadar da kolay değil ki: “Bir gün adaletle muamelede bulunmak, altmış yıllık ibadetten üstündür.” buyurmuş Hz. Muhammed (sav) Fakat adalet var kuvvet yoksa, bu da acizliktir. Böylece: “Zâlim yine bir zulme giriftâr olur âhir. Elbet olur ev yıkanın hânesi vîrân.” (Ziyâ Paşa) Allah’ın (cc) El Adl, El Âlim, El Kuddûs gibi yüce sıfatları var. Fakat El Aziz, El Kahhar, El Cebbar, El Kavî gibi; asla yenilmez, kahredici, kuvvet sahibi ve zorla

mecbur edici olmasıyla kullar üzerinde buyruğunu icra eder. Allah Rasûlü Efendimiz(sav): “Ben rahmet ve savaş peygamberiyim” buyurmuşlar. Bunun anlamı “denge”dir... Âlemlere rahmet olmak demek: Kullara şefkatli, merhametli olacaksın ama bunu suiistimal ettirmeyeceksin. Küfür ve zulme karşı hakkı savunup dengeyi korumak için bir elinde “adalet terazisi” varsa bir elinde o mizanı korumak için “kılıç” olması gerek. Adalet saraylarının önündeki heykeller (bir elinde kitap, bir elinde kılıç) -iki terazinin ortasındaki kama- bu manayı verir: “...ve insanların adaleti yerine getirmeleri için beraberlerinde kitabı ve mizanı indirdik. Biz demiri de indirdik ki onda büyük bir kuvvet ve insanlar için faydalar vardır...” (Hadid 25) “Zor -her zaman- oyunu bozar” Müslümanın bugün dünyada en büyük sorunu: “Zorlu” olamamak. Napolyon’un komutanlarından biri ihanet edip düşman tarafına geçmiş. Adamlar çok sevinmişler tabi hemen sormuşlar: Ne yapacağız, sen onun zayıf tarafını bilirsin. Şöyle mi saldıralım, böyle mi?” “Olmaz!” demiş. “Bu ona sökmez” “Şu noktadan bir hareket yapsak” “Bu da çare değil, o bundan da korkmaz” “Peki ne yapalım öyleyse?” “Yok yok.. Siz en iyisi onun olmadığı bir yere saldırın” demiş. İşte buna “Zor” denir. Zor her hileyi/oyunu bozar. Allah (cc.), ilk insanı, meleklere ve cin(iblis)e başka sıfatta değil, ancak Halife olarak tanıttı. İlimle donatıp sonra secde etmelerini-biat edip, liderliğini benimsemeleriniemretmiştir. (Bakara:30,31,34.) Allah’ın en seçkin kulları peygamberlere olan en değerli lütfu da, “Kitap, hikmet ve nubüvvet/ hilafettir.” (Enâm 89) İnsanoğlu yeryüzünü ele geçirdiği bu imkânlarla ya âbad veya berbat eder-ediyor. Müslüman olarak bizler siyasetin ne kadar elzem ve zaruret olduğunu daha yeni yeni haklarımızın gasp edildiği şu günlerde anlıyoruz. “Bu gibileri, işbaşına geçti mi, yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya, ekonomik ve sosyal düzeni-(tabiatı, ekini veya doğal ürünleri, aile hayatı ve nesli)-bozmaya çalışırlar. Ama Allah bozgunculuğu sevmez.” (Bakara:205) Amerika, Irak’a kıtalar ötesinden “Barış ve demokrasi” götürdü. Bağdat’ı harap etti. Milyonlarca insanı katletti. İsrail’in canı sıkılmaya görsün. Filistinli Müslümanların nasıl icabına bakılacağı konusunda hiç kusur işlemez. Arakan, Doğu Türkistan, Mısır, Suriye ve diğer İslam coğrafyasının hâli ortada.

Hareket eden başsız bir vücut gibi. Halifesiz (lidersiz.) Bundan dolayı rabbimiz: “Onlara (müminlere) eğer yeryüzünde iktidar, mevki (ve servet) verirsek (şımarıp sapmazlar), namazı dosdoğru kılarlar, zekatı verirler, iyiliği emrederler, kötülüğü yasaklarlar. (Çünkü bilirler ki) işlerin sonu ancak Allah’a aittir.” (Hac Suresi 41.) buyurarak hâkimiyeti mü’minlere vermek ister. İslam’ın en önemli bir farkı da cihadı, siyaseti ve muamelatı ile ruhbanlıktan ayrılması ve her alanda kemâle ermesi; “Ekmel Dîn” olmasıdır. Çünkü İslam bir bölgeye, bir topluma değil, bütün insanlığa gelen; dünya ve ahirete dair hiçbir eksik bırakmayan bütün insanlığın ortak değeridir. İslam hak/evrensel, tabii/fıtri yâni hayat dinîdir. (Rûm 30) İşte bu donanım, ikmal ile bu zilleti tatmak, Medine’de devlet olan, medeniyet kuran Rasûlün ümmetinin bir nevi başsız/halifesiz olmasındandır. Osmanlı Hilafeti’nin yıkılışının ardından imamesi kopmuş tesbih taneleri gibi sağa-sola savrulan ümmet, sağcı-solcu, bilmem neci olarak izmlere, uluslara bölündü. Netice: “...bölük bölük olanlardan her fırka, kendilerinde olan ile gururlandı.” (Rum 32) Misal: “EVET” mi “HAYIR” mı?.. Bu iki kelimenin milleti giyotin gibi ikiye ayırması tam da bir Firavun politikası: “Firavun, (Mısır) toprağında gerçekten azmış, halkını çeşitli sınıflara bölmüştü…” (Kasas 4.) “Evet” diyenlerin bir kısmı Kur’an’dan referans alarak: “Melekler EVET’ şeytan da da ‘HAYIR’ demişti.” diyorlar. “Hayır” diyenler de Tevhidi referans alarak ‘La ilahe’nin ‘La’HAYIR’-ını’ Hayra yorabilirler bu mantıkla. Kalû belâ (Evet mi diyecekler) La ilahe (Hayır, tanımıyor, reddediyorum) mu diyecekler. Vallahi ne denecekse denseydi de, bu milleti birbirine düşürmeselerdi. Akrabalar, arkadaşlar, din ve soy kardeşler birbirine düştü. TV’de, internette küfürlerin haddi hesabı yok. En yakın dostlar, birbirine kin kusuyor. “Hayır” dersen “hain PKK’lı Fetöcü’sün. “Evet” dersen “işbirlikçi, koyun sürüsü”. Her iki taraf da “vatan sevgisi, millet kaygısından” dolayı karşıdakini “HAİN”likle suçluyor. “Sağcı mısın-solcu musun” “Evetçi misin Hayırcı mı..” Necisin gardaş?... Amerika’nın dediği gibi “ya bizim yanımızda olacaksınız, ya da terörün yanında.” Üçüncü bir yol, bir fikir alternatif yok. Öyle mi... Seni zübük seni... Yersen iyi bir zoka. yemezler... İslam Birliği (Siyasal İslam):

Muştular Murat Altun murat.7701@hotmail.com

Hz. Muhammed (sav) Efendimiz henüz peygamber olmadan genç yaşında bir düzen ve âsayişin olmadığı Mekke’de mazlumları zalimlerden korumak için birkaç yiğitle bir araya gelip “Hilfü’lFudûl” (Faziletliler Antlaşması) teşkilatına katılmıştır. Efendimizin (sav.) bu teşkilat hakkında- “...Kırmızı develerden daha hayırlıdır. Bugün çağrılsam yine giderdim.” buyurması küçük-büyük, kurumsal herhangi bir yapıda olup zulümle mücadele edecek ve insan onurunu koruyacak her hareketi kapsamaktadır. Biz bugün böyle teşkilatlara üye olarak dünyada bir rüzgâr estirebiliriz kelebekler misali. İmanda birlik olduğu gibi fikirde de teşkilatlar, cemaatler birleşmeli. “Üzerimizdeki avcının ağını kaldırabilmek için ayrı ayrı değil hep beraber kanat çırpmalıyız.” Bunun bir örneği var mı?.. Bugün dostun-düşmanın hakkını teslim ettiği, en çok diline dolayıp, zayıf iken terk ederek yalnız bıraktıkları Millî Görüş Lideri merhum Erbakan Hoca’nın kurduğu D-8’ler. Erbakan Hoca, Siyonizm’in ve emperyalizmin bütün özelliklerini biliyordu. Bunu bilmek mesele değil; büyük bir savunma stratejisi geliştirdi. Bütün bunları da teoride bırakmadı. Hoca, reel mevcut olan imkânlarla; Ortak Pazar, Ortak Para Birimi, Ağır Millî Sanayi (...) ve en önemlisi İslam NATO’su D-8’leri kurmuştur. D-8’ler ilerleyerek mazlum ülkeleri de içine alıp D-60 olacaktı. İşte bu asrın Hilfü’lFudûl’üydü. Hocanın 30 sene önce söyledikleri tek tek çıkıyor öyle mi? Nasıl oluyor?.. Hoca keramet mi gösteriyor? Gündemin kilit ismi sanki hâlâ yaşıyor. Elbette Hocanın siyasi basireti vardı. Elbette tecrübesi, dirayeti, hidayeti, tarih şuuru ve kaya gibi imanı vardı. Madem Hoca haklı, neden bağıra bağıra söyledikleri sözler tutulmadı. Onlar da 10 sene sonra çıkınca, yine, “biz yanılmış, aldanmışız” mı diyeceksiniz? Tarihin, Hocayı haklı çıkarmasının yegâne ölçüsü aslında(kerameti); O’nun ilkeli, hakka bağlı olmasıdır. Çünkü doğrular zaman ve mekâna göre değişebilir. Ama HAK hiçbir zaman değişmez. Bugün Hoca bizden “ah hocam vah hocam” dememizi değil, bıraktığı Millî Görüş’ün mirasını, davasını hedefe götürmemizi ister. Hoş.. Allah da cc., Peygamber de bunu emrediyor ya. Bizler Cemil Meriç’in dediği gibi: “Üzerine vazife olan önemli işleri küçümseyip beğenmeyen, büyüklere de erişemeyen ‘hayal âleminde, cami, cemiyet lokallerinde kumdan devlet kurup devlet yıkan sahildeki çocuklar gibiyiz. Kafir ve münafıkların hedefi ise ‘siyasal

İslam’ diye negatife aldıkları bu kavramla işi radikalizm ve teröre bağlayıp aslanın pençelerini kopararak kuzulaştırmaktır. İslam’a, kılıcı elinden alınmış, gözü bağlı, teraziyi kendilerinin tarttığı ‘adalet heykeli’ (put) muamelesi yapmaktır.” Türkiye’de laiklerin, Hollanda’da Wilders’ın ve bütün İslam düşmanlarının istediği din; namazı, orucu, haccı olsun ama dünyaya dair bir sözü, kaidesi olmasın. “Din işi vicdan işi, Allah ile kul arasına girilmez, Din ayrı devlet ayrı (Laiklik)olsun.” Ölçüleri, tartıları bu. “...düşündü taşındı, ölçtü biçti. Kahrolası nasıl da ölçtü biçti!” (Müddessir 18-19.) Bu devran böyle gitmez. Ağlatan Allah güldürecek inşallah: “Ve tilkel eyyamü nüdavülüha beyne-n nâs.” –“İşte bu günler-zaferiinsanlar arasında döndürürüz.” (Âli İmran 140) Dostlar!.. Haklarımızı savunduğuna inandığımız partiye destek vermek gelecek açısından tarihin bize bugün yüklediği bir mesuliyettir. Her şey kendimizi değiştirmekle başlar. Madem “insanların fikrini değiştirmek atomu parçalamaktan daha zor.” O hâlde işe kendimizden başlayalım. İdealimiz ne ise kendi nefsimize emredelim. Ne kadar samimi olup olmadığımızı göreceğiz.

Ne İstedik de Allah vermedi. Öyleyse önce sahih bir niyet. Her şey niyetle başlar!.. Hayallerle devam eder. Samimi bir dua. Sadık bir rüya. Ve birde gayret ettik mi. Artık Allah’a tevekkül et dayan… “Hakk şerleri hayreyler, Zannetme ki gayreyler, Arif anı seyreyler, Mevlâ görelim neyler, Neylerse güzel eyler.” (İbrahim Hakkı hazretleri) “Bizler şubat soğuğunda kardelenleriz kar. Cemre düştü toprağa önümüz bahar. Güneşli güzel günler inşallah, bizi bekliyor dostlar...” “Mehmed’im, sevinin, başlar yüksekte! Ölsek de sevinin, eve dönsek de! Sanma bu tekerlek kalır tümsekte! Yarın, elbet bizim, elbet bizimdir! Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir!” (N. F. Kısakürek) ◄◄


“Fiyatlarımız her bütçeye uygundur, kapımız da herkese açıktır”

Mercan Balıkçı’da üç ayrı lezzet bir arada Avrupa’da çığ gibi büyüyen, büyük – küçük pek çok yatırımcılarımız kendi mesleklerinde yenilikler yapmaya ve birbirlerini tamamlamaya devam ediyorlar. Bu çerçevede Rotterdam-Zuid’te bir buçuk yıl önce açılan Ercan balıkçı balığın yanı sıra şimdi pizza ve döner de servis etmeye başladı. Bu gün bunun tanıtımını ses sanatçısı ve şuan Show Türk’te program yapan Yunus Bülbül ile yaptı. Programda bu mekâna döner veren Jilpaq dönerin imalatçısı Faruk Halıcı bazı özel davetliler ve Hollanda Türk basın mensupları katıldılar. Rotterdam’ın en güzel yerlerinden olan Zuidplein semti içinde şirin bir mekâna sahip olan genç girişimci Abdul Uyrum bu gün için şu değerlendirmede bulundu.

“Bilindiği üzere biz bu işe 15 yıl evvel balıkçılıkla başladık ve yıllardır müşterilerimize bu şekilde hizmette bulunduk. Bir buçuk yıl önce açmış olduğumuz bu Zuidplein şubemizde de balıkçılıkla başladık. Ancak müşterilerimizin talebi üzerine konseptimize pizzayı da ekledik. Daha sonra pizzayı balıklı yaptık bu Hollanda’da bir ilk oldu. Bir süre sonra ve yine müşterilerimizin talepleri üzerine konseptimize döneri de ekledik. Böylece balık, pizza ve döner olarak üçlü bir konsept oluşturduk. Döneri ilk bu şubemizde başlattık ileriki günlerde diğer şubelerimizde de başlatacağız. Geleceğe dönük planımız bu konsepti Hollanda geneline yaymak ayrıca bir ilk olarak balık döner yapmayı da planlıyoruz. Hamdolsun burada iyi bir müşteri potansiyeli var. Burası Rotterdam’ın kalbi gibi bir yer aslında. Çok yakınımızda Ahoy salonu var; hemen karşımızda tiyatro salonu yanımızda metro istasyonu, kısacası çok işlek bir yer. Fiyatlarımız her bütçeye uygundur, kapımız da herkese açıktır. Üç ayrı seçeneğimiz var: Aynı çatı altında üç ayrı lezzeti tadabilirler. Farkımızda budur. Herkesi bekliyoruz gelip gönül rahatlığı ile ailecek yemeklerini yiyebilirler. Baba Ercan Uyrum bu şubenin sorumlusu olan oğlu Abul ile gurur duyduğunu onun bu mekânı en güzel şekilde yöneteceğini ifade etti. Tanıtımda televizyon için çekim yapan ses sanatçısı Yunus Bülbül hazırdakilere espri okuduğu türkülerle hoş dakikalar yaşattı.

BALIK MERCAN’DA YENİR!

Saglıklı, taze ve lezzetli balık, pizza ve döner çeşitlerini Mercan Balık Sarayı’nda ağız tadıyla yiyebilir ve siparişlerinizi “online” olarak saat 12:00 - 22:00 arası verebilirsiniz...

Rotterdam Noord Crooswijkseweg 86 3034 HM Rotterdam Tel: 010-411 11 70

Rotterdam Zuid Zuidplein 86 3083 CW Rotterdam Tel: 010-846 40 66

Schiedam Mgr. Nolenslaan 420 3119 EL Schiedam Tel: 010-473 55 01

www.mercansplace.nl restaurantelmercan@gmail.com


maandblad/aylık gazete doğuş nr. 224 - Mart/Maart 2017

04 haber 26 nieuws

Gündem

IGMG Bölge Yönetim Kurulları Yatılı Eğitim Semineri gerçekleştirildi...

Meseleler konuşuldu IGMG Bölge Yönetim Kurulları Yatılı Eğitim Semineri 25 ve 26 Şubat tarihlerinde gerçekleştirildi. Kuzey Avrupa’da yer alan Bölge Yönetimlerine yönelik olan seminer, Hollanda’nın Esvet kasabasında, Mennerode Kamp Merkezi’nde icra edildi.

Gündem

Yapılacak genel seçimlere Hollanda Türk Toplumu topyekûn yükleniyor.

Hollandalı Türkler birleşti Hollanda genelinde hizmet yürüten 11 Türk hemşeri derneği, vakfı, federasyonu Rotterdam Oba Restoran’da bir araya gelerek, “Hedef Seçim Sandıkları” dediler.

H

OL- NEV: Hollanda N e v ş e h i r l i l e r Federasyonu (Şengezer Kürk ), HOKAF: Hollanda Karamanlılar Vakfı ( İlhami Gülmüş), ASBİR: Avrupa Sivaslılar Birliği Hollanda Şubesi (Göksel Soyugüzel ); Hollanda Kayserililer Vakfı (Hasan Tekten); Hollanda Yozgatlılar Federasyonu (Nihat Koçak); Hollanda Sivaslılar Derneği (Adem Topbağ), Amsterdam Karadenizliler Derneği (Cemil Kuvvet) temsilcilerinin hazır bulunduğu, Hollanda Posoflular, Rizeliler, Konyalılar, Samsunlular dernekleri ile birlikte Kümbet Vakfı’nın da desteklediği toplantı hazır bulunan temsilcilerin konuşmaları ile başladı.

I

GMG Merkez Teşkilatlanma Başkanlığı’nın organize ettiği seminer, her zaman olduğu gibi Kur’an-ı Kerim tilaveti ile başladı. Seminerin ilk gününde; Kurumsal İletişim Başkanı ve Genel Sekreter Bekir Altaş’ın sunduğu “IGMG’nin Güncel Meselelere Bakışı”, Teşkilatlanma Başkanı Murat İleri’nin sunduğu “Teşkilatçının Çalışma Esasları” ve Gençlik Başkanı Ünal Ünalan’ın sunduğu “Gençlik ve Aidiyet” başlıklı dersler yer aldı ve her birimin kendi grup çalışması ile son buldu. Geleneksel olarak sabah namazı ve Evrad-ı Ş erif ile başlayan seminerin ikinci gününde; Eğitim Başkanı Abdulhalim İnam’ın sunduğu “Eğitim Çalışmalarımız ve Geleceğimiz” ve İrşad Başkanı Celil Yalınkılıç’ın sunduğu “Ehl-i Sünnet Akaidimiz” başlıklı derslere yer verildi. Son olarak IGMG Genel Başkanı Kemal Ergün’ün değerlendirme konuşmasının yer aldığı seminer, yine her zaman olduğu gibi Kur’an-ı Kerim tilaveti ile kapandı.

Column

Konuşmacılar çok düşük olan Hollanda seçimlerine katılma oranını yükseltmek için çalışmaların hızlandırılması üzerinde durdular. Desteklenmesi için her hangi bir siyasi parti veya aday ismi söylemekten itina ile kaçınan konuşmacılar, desteklenecek parti veya adaydan daha önemli olanın sandık başına giderek oy kullanmak, “bu ülkede bende varım” mesajını vermek olduğunu söylediler. 15 Mart genel seçimlerinin bir kader günü olduğunu vurgulayan konuşmacılar, “Benim oyumla ne olacak, verdik de ne oldu” gibi

Recep Konuksever

‘Doe normaal, of ga weg’ Op 15 maart a.s. zijn er verkiezingen voor de leden van de Tweede Kamer. Alle politieke partijen zijn volop bezig met het voeren van campagne. Overal kom je ze tegen, dit keer komen we zelfs gesponsorde campagnespotjes van politiek partijen tegen op Facebook. We ontkomen er niet aan. Politici geven zelf toe tijdens campagnes het randje van het toelaatbare te roepen, om de dag na de verkiezingen het weer te verge-

ten en te vergeven. Echter, tijdens campagnes worden er ook allerlei uitspraken gedaan die simpelweg niet te vergeten en te vergeven zijn. Immers, de gevolgen blijven lang zichtbaar binnen de maatschappij. Neem nou de paginagrote advertentie van onze premier in alle landelijke dagbladen, met de oproep: ‘Doe normaal, of ga weg’. Dit was overduidelijk een vervolg op de bekende ‘pleur zelf op’ uitspraak van onze premier tijdens het programma Zomergasten. De premier somt een aantal ergernissen binnen de samenleving op waarmee allochtone Nederlanders geassocieerd worden en negeert daarmee de kritiek van onder andere politici dat hij een deel van de bevolking uitsluit. ‘Pleur op’ als campagnethema, hoe diep kun je zinken. Erger is dat een groot deel het VVD-electoraat het eens was met de ‘pleur op’ uitspraak van de premier, bleek uit onderzoek. In zijn advertentie heeft onze pre-

sudan sebeplerle oy kullanmak ihmal edilirse her kullanılmayan oyun, istemediğimiz, beğenmediğimiz partiler lehine olacağını söylediler. Sık sık “katılımcı ve duyarlı olduğumuzu göstermenin yolu oyumuzu kullanmaktır” diyen konuşmacılar, şu günlerde evlere gelmiş oy pusulalarının reklam zannedilip çöpe atılmamasına, 15 Mart’a kadar iyi saklanmasına dikkat çektiler. Ayrıca, seçim günü hastalık, yurt dışı seyahati vb. gibi nedenlerden oy kullanamayacak olanların vekaletini bir kişiye vererek kendi adlarına da oy kullanıldığının bilinmesini ve çevrelerine bildirilmesi istendi. Daha sonra basın mensuplarının sorularını cevaplayan konuşmacılar, böyle bir birliktelik ve birlikte hareket etmek için kimseden tavsiye almadıklarını, tamamen kendi inisiyatifleri doğrultusunda bir araya geldiklerini söylediler. Başbakan ile sokaktaki her hangi bir vatandaşın da sandık başında bir oy’a sahip olduğu ifade edilirken, yabancıların oylarının sayısının küçümsenmemesi, Hollanda’da yaşayan başta Türkler olmak üzere yabancı kökenli seçmenlerin oylarının “belirleyici” rolü olduğunun unutulmaması gerektiği konusunda vatandaşları uyardılar.

recep.konuksever@gmail mier het over ‘we moeten onze waarden actief verdedigen’ en aan ‘mensen die zich niet willen aanpassen, afgeven op onze gewoontes en onze waarden afwijzen’ heeft hij het advies ‘doe normaal of ga weg’. Met ‘onze waarden’ wordt o.a. handjes schudden bedoeld. Lekker belangrijk. Over mensen die een asielzoekerscentrum met vuurwerk belagen, tijdens inspraakavonden racistische of vrouwonvriendelijke opmerkingen maken, mensen die een democratisch proces met geweld verstoren rept hij met geen woord. Jammer. Verder vindt de premier dat homo’s met rust gelaten moeten worden, schijnbaar niet wetende dat ruim 80% van het homogeweld op het platteland plaatsvindt waar juist de mensen die voor allerlei ergernissen in het land verantwoordelijk zouden zijn er niet wonen. Hiermee doet hij mee aan de gewoonte om autoch-

tone Nederlanders vrij te pleiten van allerlei negatieve elementen, zoals het plegen van geweld, en het vervolgens te projecteren op ‘anderen’, namelijk allochtone Nederlanders. Dit is een direct gevolg van het feit dat in Nederland nieuwkomers nooit als landgenoten zijn geaccepteerd. Politici hebben altijd gepleit voor het tolereren van nieuwkomers, maar nooit om ze te accepteren. Met de opkomst van Pim Fortuyn kregen mensen die moeite hebben met de aanwezigheid van ‘anderen’ een stem. Sindsdien zijn er steeds meer politici die juist dat soort mensen naar de mond praten, terwijl we als samenleving juist politici nodig hebben met een duidelijke visie over een inclusieve samenleving. Het gevolg hiervan is dat de segregatie langs etnische lijnen en de frustraties over en weer alleen maar toeneemt

TAZİYE

Rotterdam’dan Durmuş Ali Çelikkaya, Doğan Taş, Güleser Topal Taş, Ridderkerk’den Maida Keranovic, Lieden’den M. Furkan Çavdar, Celal Oruç’un babası Hacı Hamit Oruç, Helmond’dan Nosarat Jabuari Hakk’ın Rahmetine kavuşmuşlardır. Merhum ve merhumelere Allah’tan rahmet, kederli ailelerine ve sevenlerine sabr-ı cemil ve başsağlığı diliyoruz. (Stichting Yeni Çınar)


panorama 27 uitzicht

doğuş aylık gazete/maandblad

nr. 224 - Mart/Maart 2017

Yunus Kayış:

“Kadına şiddete ve çocuk istismarına yönelik ağır yaptırımların olması için çalışma yapacağım”

................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................. ................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................. .................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................

“Olası yanlışlıklara ‘dur’ diyebilmek için siyasete girdim”

S

izi tanıyabilirmiyiz? Ben Yunus Kayış.1980 Rotterdam doğumluyum. ilk, orta, liseyi ve Turizm Otelcilik eğitimimi Rotterdam’da aldım. Evliyim, 2 çocuk babasıyım. Bir süre amatör ve yarı amatör şekilde futbol oynadım. Hakemlik kariyerimde 2. lige kadar devam ettim. Sultan Lounge ve Restoran Mastika işletmesini yaptım. Şu an İskender Restoran, Salon ve Lounge işletmesini yapmaktayım.1996 yılından bu yana da devam ettirmekteyim. Bu arada ben ve eşim, ustalık ve işletme belgesi verme yetkisinde olan öğretmenlik yapıyoruz

Bu zamana olmamış, neden şimdi siyasete girdiniz? Kendi sosyal yaşamım ve iş yerlerimle uğraştım. Ancak son yıllarda başta Hollanda olmak üzere tüm Avrupa’da yaşanan yanlış politikalar nedeniyle yaşanan sorunların beni de rahatsız etmesi nedeniyle siyasete girip en azından gücüm yettiğince olası yanlışlıklara “dur” demek için siyasete girdim. Sizce partinizin durumu nedir? Partimiz DENK yeni olmasına rağmen halk içinde çabuk kabul edildi ve insanların umudu oldu. Bu seçimlerde biz hiç bir zaman çok

iddialı laflar etmedik etmeyeceğiz, ama umudumuz partimizin en az 3 kişi ile mecliste temsil edilmesi. Halkımızın tercihli oylarıyla bana destek olacağını umuyorum. Tercihli oyların bu seçimde de önemi çok fazla. Bu konuda sizin düşünceniz nedir? Tercihli oylar tüm partilerde olduğu gibi bizim partimizde de aktif adaylar arasında büyük bir avantaj. Çünkü eğer siz toplumca sevilen sayılan biriyseniz liste sıralamasındaki yerinizin hiç bir önemi yok. Alacağınız 15.000 bin tercih oyu ile listenin üst sıralarına tırmanmak hiç de zor değil. Bende bu ülkede bunca zamandır hem ailem hem kendi yaşamımda insanlarımızla hep yakın olduğumdan tercihli oyların bana da destek olacağını umuyorum. Sizce Hollanda’nın başlıca sıkıntılar nelerdir? Anadilde eğitim, işsizlik, iş alanlarında yaşanan ayrımcılık, ülke çapında yabancılar üzerinde değişik konularda psikolojik baskıların kaldırılması, emeklilikte yabancı ve Hollandalı arasındaki fark, erkek ve kadınlar arasında maaşlardaki düzensizlik, çocuk parasının yetersizliği, kişisel sigortanın yüksek olması, hatta sıfıra indirilmesi

gerekliliği, küçük ve orta ölçekli esnafların vergi düzensizliği, okul önlerinde güvenlik eksiklikleri, Hollanda’da giderek artan uyuşturucu kullanımı. Ben kendimde işveren olduğum için öncelikli çalışmam yine buna bağlı olacak. Siz seçildikten sonra öncelikli olarak ele almayı düşündüğünüz konu hangisi olacak? Yeni şirketleşmelerde yaşanan sıkıntıların başında gelen yetersiz bilgilendirme nedeniyle şirketlerin yanlış ve bilgisiz kuruluşlarına bağlı olarak yaşanan iflasları önlemek için parti çalışmamız içerisinde de yer alan her yeni işverenin ticaret odasına kayıt olmasının ardından kendilerine doğru bilgi edinebilmeleri için 750 Euro’luk bir çek verilerek. Bu bilgileri doğru kaynaklardan temin etmesini sağlamak ilk işlerimden biri olacak. Bir diğer konuda bu ülkede insanların yerli ya da yabancı olmasına bakılmadan bir çok hakları var. Ama Hollanda bu bilgileri eğer kendiniz edinmezseniz size bunları direkt olarak açıklamıyor. Siz öğrendikten sonrada hiç biri şey yokmuş gibi normal prosedürü devam ettiriyor. Biz bununda önlemi olarak ileride bir kitapçık içerisine tüm devlet desteklerinin nasıl alındığı konusunda bilgileri toplamayı,

DENK Partisi adayı Yunus Kayış dikkat edilecek konuların altını çizmeyi ve buna benzer konularda bilgi vermek amacıyla bir kitapçık çıkarmayı düşünüyorum. Kadına şiddete ve çocuk istismarına yönelik ağır yaptırımların olması için çalışma yapacağım Başka öncelikleriniz var mı? • Küçük ve orta ölçekli şirketlere vergi indirimi; vergi indiriminden sonra oluşacak olan kâr fazlalığıyla ek işçi alımı ve iş alanları oluşturma. • Öğrenci sübvansiyonun eski sisteme döndürülmesi. Öğrenci okul sonrası iş hayatına borçsuz başlamalı. Öğrenci okul döneminden önce kendi zorunlu staj yeri bulacak, bulamazsa okul zorunlu staj yeri bulacak öğrenci için.

• Kadınlara karşı şiddetin engellenmesi için ve yeni ağır cezai işlemlerin kanunda düzenlenmesi yönünde çalışmalar yapacağız. Çocuk şiddetinde ve çocuk istismarında gerekli cezai kanuni değişikliklerin yapılması. • Ve son olarak internetten çocukların korunması istismarının önlenmesi ve daha iyi takip edilmesi için veliler teşvik edilecek. Buna ek olarak resmî kurum kurulması yönünde gerekli çalışmalar yapıp interneti bu tür faaliyetlerden arındırma çalışmalarının yapılması. Değerli politikacımız Yunus Kayış’ı aşağıdaki web sayfasından ve Facebook gibi sosyal medyadan yakından takip edebilirsiniz. www.kieskayis.nl


maandblad/aylık gazete doğuş nr. 224 - Mart/Maart 2017

04 sanat ve kültür 28 cultuur & kunst

Konuşmanın Sonu...

Spotlar Mehmet Şükrü Oflaz oflaz-aliya@hotmail.com

Bismillah Yoğun bir seçim gündemi içindeyiz. Âdeta kuşatıldık. Müslüman tavrımız, seçimlerden galip çıkana kadar askıya alınmış gibi gözüküyor. Galibiyete odaklanmış bir çabanın insanı ahlaktan uzaklaştırdığını, insanı kör ve sağır ettiğini gözlemliyoruz. Taşralı tavırla şehirde yaşanamayacağını, hayat bize acı şekliyle gösterecektir. Büyük medeniyet hareketine mekânlık etmiş bu ülkede, taşralı olarak kendi köylerimizde birbirimizi ötekileştirerek tüketeceğiz. Şu anda en başat ahlaki düşüklük örnekleriyle bezeli tavırların cari olduğu bu ortamda, geri çekilmek yenilgiyi kabullenmek olur zannımca. Ama ne yapmalıyız? Efendimizin buyruğuna uyarak evimize, evimizin en kuytusuna çekilerek, söz orucuna niyetlenerek, içimize dönmek bir çözüm olabilir mi? Bu sayımızda mücadelenin, ahlaklı bir insan olmanın mücadelesine dair işaret taşı mesabesinde yazılar bulacaksınız. Yine söylemeliyim. Genç arkadaşlardan telefonlarını ve sosyal medya ağlarını bırakarak, yazmaya davet ediyorum. Eyvallah.. İyi okumalar…

H

erkesin önündeki ekrana baktığı bir dünyada kimse kimsenin yüzüne bakmıyor demektir. Yüze bakarak konuşmak, muhatabını ciddiye almaktır. İnsan karşısındaki insanın hâline dikkat kesilerek, mimiklerini ve ses tonunu izleyerek onun kalbinin haritasını okuyabilir. Kalbe giden yolları bulamadığımız insanlarla oturduğumuzda, ekrana bakarız. Bu bazen bizi kendi kalbimize götüren yolları bilmediğimizde de olur. Söyleyecek bir sözümüz yoktur, ekrana bakarız. Kendimizden sıkılır bakarız, dünyadan sıkılır bakarız. Böylece karşılıklı konuşma yerini mesajlaşmaya bırakır. Konuşmanın sonu. Tek başınalığa tahammül edemiyoruz. Bir lokantada tek başına yemekten rahatsız olan insanlar biliyorum. İçimizi yaşantılarla, insanlarla tıka basa dolduruyor ama insan ve deneyim ile aramıza akıllı telefonumuzu koyuyoruz. “Masanı terk etme” demişti Kafka, ‘masanda otur ve dinle. Hatta dinleme bile, sadece bekle, sessiz, sakin ve tek başına olmayı öğrenmen gerek. İşte o zaman dünya senin karşında maskelerini indirecek, kendisini sana sunacaktır.’ Thomas Mann “Tek başınalık içimizde özgün olana geçit verir, aşina olmadığımız güzelliğe ve şiire” demişti.

HURAFATTAN HAKİKATE Büyük eserler büyük ve çilesi çekilmiş tek başınalıklardan doğar. Hayır yalnızlık değil, tek başınalık. Bile isteye uzak kalabilmek insanlardan. Halvet der encümen. Zihnimizi etrafımızdaki insanlardan ve şeylerden aldığımızda kendi düşüncelerimizle ilgili daha iyi muhasebe yapabiliriz. Bu herkesin yapabileceği bir şeydir. Sürekli bağlantıda olduğumuz bir hayatın içinde ise bu yeteneğimizi kaybederiz. İlginç bir durum yaşıyoruz günümüzde, dijital ortama bağlanmadığımızda huzursuz oluyoruz. Bağlantısızlık endişesi. İnsanlar zamanın içinde, zamanla tek başlarına ne yapacaklarını bilemeyebiliyor. Yoğunlaşamıyor, sıkılıyor, hemen akıllı telefonları açıyor, mesaj yazıyor veya oyun oynuyorlar. Bir şeyin parçası olmak, birinin kapsama alanında olmak istiyoruz. Oysa sıkıntıdan kaçarak değil, ancak ona katlanabilmekle içe döner ve ruhsal manada gelişiriz. Nasıl geliştirmeli tek başınalık yeteneğini? Dikkat ve saygılı konuşmayla elbette. Çocuk, dikkatli bir ötekinin varlığında tek başınalık yeteneğini geliştirir. Kendimizle arkadaşlık etmeyi öğreniriz tek başınalıkta, kendimizi dinleyebilmeyi öğreniriz. Yalnızlık yalnız kalmanın sancısı iken, tek başınalık yalnız olmayı seçmenin zaferidir. Yalnızlık fiziksel ve duygusal olarak acı verir, onu en çok istediğimiz anda bizden uzak kalan bir yakınlığın yokluğunu belirtir. Tek başınalık ise bilinçli

ve iradi bir biçimde yalnızlığı yeğlemektir. Tek başınalığın ruha verdiği tatmin hissini yaşayamayan kişi, yalnızlığın verdiği ıstırabı tadar. Tek başınalık, lazım geldiğinde o yalnızlıktan dışarı çıkabilmektir de. Zihinlerimiz gezinmeyi sever, çevresinde en ilginç bulduğu şeye yönelir. Çocuklar ve gençler şu sıralar çevrelerindeki en ilginç şeyin telefonları olduğunu düşünüyor ve en ufak bir fırsatta elleri oraya gidiyor. Onlara iç dünyalarına da bir şans vermelerini söylemeliyiz. Evet cihazlarımızdan eriştiğimiz her yeni bilgi kırıntısı zihinlerimizi uyarıyor ve bize bir doyum veriyor. Evet yeni olanın zihnimizi uyarması bize çabuk erişilebilir bir hedef sunuyor. Bizim ani doyumlara değil hayal kurmaya ihtiyacımız var oysa. Hayal kurmak, gündüz düşlerinde gezinmek sağlam bir benlik oluşumuna ve yeni çözümlere imkan tanır. O hâlde elimiz telefona uzandığı her seferinde soralım: Neden gizleniyorum ben? Hangi endişeden kaçıyorum? Çok çalışmamı isteyen iyi bir fikirden mi? Üzerinde mesai harcamamı gerektiren çetrefilli bir sorudan mı? Kendimle baş başa kaldığımda ortaya çıkabilecek gerçeklerden mi? Bu soruyu soralım ve gerçek hayata dönelim. Kendi nefislerimizi terbiye ederken çocuklarımızı da ihmal etmeyelim. Çocuklarımıza sıkılmaları için fırsat verelim ve onların “boş zaman”ını tıka basa etkinlikle doldurmayalım. Çocuklarımızın sıkılmakla tek

“Gâle Sâhibü’l-muhâmid Aleyhi tahiyyetü’l-Hâmid Riyâzü’l-cenneti el-mesâcid” (Câmiler, mescidler cennet bahçeleridir.)

ler olmalarını tavsiye buyurmuş ve Allah’ın adının anıldığı, O’nun tazim edildiği, ilim meclislerinin, sohbet halkalarının kurulduğu bu mekânları cennet bahçelerine benzetmiştir. Risaletpenah Efendimiz bir gün, “Cennet bahçelerine uğradığınız zaman oralardan bolca isti-

fade ediniz.” buyurdu. Bunun üzerine Ebû Hüreyre (ra), “Yâ Resûlallah, cennet bahçeleri neresidir?” diye sordu. Resûl-i Ekrem (s.a.s.), “Mescitler.” diye cevap verdi. Ebû Hüreyre (ra), bu defa kendisine mescitlerden bolca istifade etmenin

“Yeryüzünün Lanetlileri”

“Soylu ruhlarımız ırkçıdır!” Bu gerillalar benimsenmek için şövalyece davranmalıdırlar; insan olduklarını kanıtlamanın en iyi yolu budur. Bazen sol onları ayıplar: “Fazla ileri gidiyorsunuz, sizi daha fazla destekleyemeyiz.” Yerliler onların desteğine hiç mi hiç aldırmazlar; bu desteği alıp bir taraflarına sokabilirler, değeri bu kadardır. Savaş başlar başlamaz bu sert gerçeği gördüler: Biz de herkes gibiyiz, hepimiz onlardan yararlandık, bir şey kanıtlamaları gerekmez, kimseye ayrıcalıklı muamele etmeyecekler. Görev tek, amaç tek: her tür araçla sömürgeciliği sürüp atmak. En uyanıklarımız gerektiğinde bunu kabul etmeye hazırdırlar, ama bu güç denemesinde

Konuşma iyileştirir. Yüz yüze konuşma kendimize ve başkalarına daha çok saygı duymamızı, başkalarıyla daha güzel bir biçimde ilgilenmemizi mümkün kılar. Konuşmak birbirimizi işitmek ve birbirimizle ilişki kurmak için elimizdeki en büyük imkân. Gözler kalbin aynasıdır. Yüzde gördüğümüz şeyi hissederiz. Ahlâk yüzde başlar çünkü yüz, “beni öldürmeyeceksin!” der. Şimdi elindeki o telefonu usulca yere koy ve konuşmaya başla dostum.

11 NİSAN 2016 – GERÇEK HAYAT

-----◄◄

aşağı insanların bir insanlık belgesi elde etmek için kullandıkları tamamen insanlık dışı yöntemi görmeden gelemezler: Hemen verin şu belgeyi de barışçıl yollarla bunu hak etmeye çalışsınlar. Soylu ruhlarımız ırkçıdır. Fanon’u okuyun. Fanon, bu bastırılamaz şiddetin ne de bir bardak suda fırtına, ne barbar içgüdülerinin yeniden ortaya çıkışı ne de bir hınç olduğunu kusursuzca gösteriyor: kendine gelen insandır bu. (Jean-Paul Sartre) Kitaptan Alıntı... “Sömürge halkının öğrendiği ilk şey, kendi yerini bilmesi ve sınırları aşmamasıdır. Bu nedenle sömürge halkının hayalleri her zaman kaslarla ilgilidir: eylem hayalleri, saldırgan hayaller. Rüyamda sıçradığımı, yüzdüğümü, koştuğumu, tırmandığımı gördüm. Kahkaha attığımı, bir sıçrayışta bir nehri geçtiğimi, peşimdeki araba konvoyunun beni asla yakalayamadığını gördüm. Sömürgeleştirme döneminde sömürge halkı akşam dokuzdan sabah altıya kadar özgür olmaktan asla vazgeçmez.” “Sermaye birikimi evresinin ardın-

ne mânâya geldiğini sordu. Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem de “Sübhânellahi ve’l-hamdülillâhi ve lâ ilahe illâllahü vallahü ekber” sözlerini söylemek suretiyle Allah’ı zikrederek ve O’nu yücelterek mescitlerden ziyâdesiyle istifade edebileceğini buyurdular.” -----◄◄

FOTOĞRAFLAR DİLE GELSE... dan bugün kapitalizm karlılık nosyonunu değiştirmiştir. Sömürgeler pazar olmuştur. Sömürge nüfusu, tüketici pazarıdır.” “Sömürgelerde görülen sömürünün totaliter özelliğini ifade için, sömürgeleştirilen insanı ‘kötülüklerin sembollü’ yapar. “Zaten sömürgecinin sömürgeleştirdiği insanı anlatmak için kullandığı dil zoolojik bir dildir.” Yeryüzünün Lanetlileri Frantz Fanon Versus Yay. ----◄◄

Ota Benga (1883 – 20 Mart 1916)

Frantz Fanon’un sömürgeciliğin sömürge halkları üzerindeki psikolojik sonuçlarını analiz etmeye çalıştığı en ünlü eseri olan “Yeryüzünün Lanetlileri” sömürgecilik karşıtı mücadelenin ve Üçüncü Dünya’nın özgürlüğünün manifestosu olarak bilinmektedir. Afrika’daki ulusal kurtuluş hareketlerinin ve Amerika Birleşik Devletleri’ndeki Kara Panterler örgütünün esin kaynağı olmuştur.

başına kalma yeteneklerini geliştirebileceklerini, sükûnet ile kendi kimliklerini bulabileceklerini unutmayalım. Konuşma devam etmeli zira yüz yüze konuşmak bizi insan kılar. Kendi incinebilirliğimizle başımızın hoş olması, üretkenlik ve mutluluk için kaçınılmaz. Sosyal medya ise bizden ne kadar incinmez, nasıl da vurdu mu devirir olduğumuzu göstermemizi bekliyor. Kendi sahici benliklerimizi mi ifade edeceğiz yoksa en iyi benliklerimizi mi çevrim içi dolaşıma sokacağız? İşte bu gerilim sosyal medyanın sık kullanılmasının neden daha çok depresyon ve toplumsal endişeye yol açtığını da açıklıyor. Bazı araştırmalar sosyal medyayı çok sık kullanan insanlarda, hem kendi hem başkalarının duygularını okuma yeteneğinin azaldığını gösteriyor.

40 HADİS - (3)

“Habîbi Kibraya Hazretleri, ashabına gönülleri mescitlere bağlı kimse-

AY’IN KİTABI

Ota Benga (ölüm belgesindeki adı: Otto Bingo, d. c. 1883[1] – ö. 20 Mart 1916), Belçika Kongosu’ndan (bugünkü Demokratik Kongo Cumhuriyeti) ABD’ye getirilen bir pigme’dir. 1904 yılında ABD’li misyoner Samuel Philips Verner tarafından Belçika Kongosu’nda yakalandı ve diğer renkdaşları gibi zincire vurularak ve çok zor şartlar altında Amerika Birleşik Devletleri’ne götürüldü. 1904 yılında St. Louis Dünya Fuarı’nda çeşitli maymun türleriyle birlikte aynı kafeste “İnsana En Yakın Ara Geçiş Formu” olarak teşhir edildi. 2 yıl sonra New York’taki Bronx Hayvanat Bahçesi’nde birkaç şempanze, bir goril ve bir orangutan ile birlikte “İnsanın Eski Ataları” adı altında sergilendi. Hayvanla insan arası geçiş aşamasını bulma iddiasındaki bilimadamları, üzerinde çeşitli deneyler yaptılar. Daha sonra bazı Hıristiyan hayır kurumlarının baskısıyla hayvanat bahçesinden çıkartıldı ve medenileştirme adı altında çeşitli uygulamalara maruz bırakıldı. Maruz kaldığı bu uygulamaların etkisinden kurtulamadı ve 20 Mart 1916 yılında 32 yaşında iken çaldığı bir tabancayla kendisini kalbinden vurarak intihar etti. Afrikalı kabilelerden Chirichiri’lerin bir ferdi olan Ota Benga’nın ismi kendi dilinde “Dost” demektir. Evli ve iki çocuk babasıydı.


kültür ve sanat

doğuş aylık gazete/maandblad

göçtü kervan, kaldık dağlar başında

nr. 224 - Mart/Maart 2017

B

, ER ER, . L ÜÇ DİL AR.. YE R K L KI

MEHMET ÂKİF VE İSTİKLAL MARŞI VEYA KAYBETTİĞİMİZ ŞUURU NEREDE ARAMALI?

ir milletin var kalma ile yok olma arasında ince bir hat üzerinde verdiği emsalsiz bir kavganın eksiksiz biçimde kelimelere dökülmüş hâli ile karşı karşıya kalırız İstiklal Marşı’nı her okuduğumuzda. Yüksek bir sanat eseri olmadan bu manaya erişmesi beklenemezdi elbette. Bu nedenle millî marşlar içerisinde İstiklal Marşı ile boy ölçüşebilecek pek az metin çıkar karşımıza. Bu üstünlüğün kodlarını çözmek istersek, istisnasız her mısra ve titizlikle seçilmiş her bir kelime üzerinde uzun uzadıya durmamız gerek. Lakin sınırları belli olan bu yazıda, sadece marşın umumi hissiyatı üzerinde söz edebileceğiz. İstiklal Marşı’na itiraz yükseltenlerin dayandığı başlıca argümanlardan biri marşın “Korkma!” nidasıyla başlamasıdır. “Korkma” nidasını bir zayıflık işareti sayanların bilerek gözden uzak tuttukları şey, İstiklal Marşı’nın ruhunu, doğrudan doğruya Peygamber Efendimizin risalet mücadelesinden aldığıdır. Hicret esnasında, saklandıkları mağarada, en yakın arkadaşına “Korkma, Allah bizimledir.” diyen Resulü Ekrem’in kastettiği şey ne ise Âkif de şiirine aynı hissiyatla başlamıştır. Bin bir zaruret içinde, dört bir cephesi ateş altındayken, şehit oğullarına verilecek en büyük teselli “Korkma, Allah bizimledir” sözü olabilirdi. Marş’ta iki kez söylenen sadece bir mısra var: “Hakkıdır Hakk’a tapan milletimin istiklal”

UYANDIRMA SERVİSİ HİKEM’ÜL ATÂİYYE, İbn Atâullah el-İskenderi (HİKMETLER KİTABI) Atâullah el-İskenderi, hicri yedinci yüzyılın ikinci yarısında yaşamış, döneminin ve sonrasının en önemli yol göstericilerinden biridir. Mâlikî mezhebi âlimlerinin ve Şâzelî tarîkatının büyüklerindendir. 1309 (H. 709) senesinde Mısır’da vefât etti. Kabri, Karâfe Kabristanındadır. Hikmetler Kitabı, akledebilenler, kavrama yeteneğini yitirmeyenler ve kalbi tümüyle karartılmayanlar için, insana Hakk’ı göstermekte, işaret etmektedir. Onu gerçeklik bilgisine, arınmaya götürecek yola ışık tutmaktadır. Soylu konumunu, varlık nedenini, görev ve amaçlarını hatırlatmaktadır. Çoğu hikmet anlaşılmaz, bir bölüğü de çok basit hatta gereksiz gibi görülebilir. Bu doğaldır ama gerçekte öyle olduklarından değil, konumumuzun kaçınılmaz sonucu olduğu için. Belirli bir çaba harcamadan, şartlanmalarımızdan, kafamızı dolduran aykırı bilgilerden kendimizi kurtarmadan hakikatle, gerçek bilgiyle yüz yüze gel-

Bu mısra esasında, marşın bütün ruhunu kendinde toplayan bir karaktere sahip. Zira hitap edilen milleti millet yapan husus sadece Hakk’a boyun eğmesidir. İstiklali olmayanın itaati yahut boyun eğmesi, başka türlüsü mümkün olamadığı için kıymetli değildir. Bu nedenle Hakk’a tapmayanın istiklalinden bahsedilemeyeceği gibi, istiklali olmayanın da Hakk’a taptığını iddia etmek mümkün değildir.

“Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.” Ezelden beri hür yaşamanın ifade ettiği derinlik kavranabilirse, hür olmak ile Bezm-i Ezel’de “bela” demek arasındaki ayrılmaz ilişkinin mahiyeti anlaşılmış olur. Bu yüzden İstiklal Marşı, Rablerine olan ahitlerine sadakat göstermeksizin hür olunamayacağını bilen şehitlere ve onların mirasına talip olan şehit oğullarına hitap etmektedir. Bir vatanı cennet kılan şeyin ne olduğuna en güzel cevabı yine marşın içinde buluruz. Dünyalara mukabil gözden çıkaramayacağımız bu vatan, toprağından şüheda fışkırdığı için cennet vasfını kazanmıştır.

HİKMETLER KİTABI memiz, bilgilenmemiz imkânsızdır. Öğrenmenin ilk koşulu istemekse, ikincisi de teslimiyet ve zihni gereksiz fazlalıklardan temizlemektir. Şu unutulmamalı; testi denizden içindeki boşluk ve nasibi kadarını alır. Dolu bir testiye kalansa yalnız nasipsizliktir. Doğruyu en iye bilen ve sözün en güzelini söyleyen Allah’tır. “Hikmeti dilediğine verir. Kime hikmet verilmişse kuşkusuz ona çokça -----◄◄ hayır verilmiştir.”

Toprağından şüheda fışkırmasına sebep ise, Müslümanlığın ancak bir vatan sahibi olmakla yaşanabileceğine dair olan itikadımızdır. İstiklal harbi günlerinde, büyük bir taraftar kitlesi olmasına rağmen İngiliz ya da Amerikan himayesinin katiyetle reddedilmesi de bütünüyle bu anlayışla irtibatlıdır. Mabedinin göğsüne namahrem eli değen, kubbesinde ezanların inlemediği bir yurdun Müslümanların vatanı olması beklenemez. Sömürgeleştirdiği topraklardan taşıdığı zenginlikle büyüyen, kan ve gözyaşı üzerine yükselen batı medeniyetinin sadece zulmet ürettiğini gösteren en büyük delil 20. Yüzyılda iki dünya savaşı yaşanmış olmasıdır. Hali hazırda da bildiğimiz yahut bilmediğimiz pek çok yerde adı konulmamış bir dünya savaşı sürmektedir. Yüzyılın başında Müslümanların hür olarak yaşadığı yegane vatan toprağı olan Türkiye’yi de yutmak üzere harekete geçen güçleri tek dişi kalmış canavar olarak vasıflandıran Mehmet Âkif, milletin iman dolu göğsüne atıf yaparak bir çıkış yoluna işaret etmiştir. Aslında Âkif’in de belirttiği üzere, bu harikulade marş, doğrudan doğruya, ruhunu Asr-ı Saadette verilen mücadeleden alan bir kavgayı veren milletin eseridir. Bu nedenle, Âkif, marş kabul edilirken Mecliste bulunmayı ve ödülü almayı, marşı şiir kitabı olan Safahat’a koymayı uygun görmemiştir. Ez cümle, bu harikulade marş vesilesi ile Mehmet Âkif, milletin ruhuna tercüman olmuş, bu büyük kavgada kim olduğu ona hatırlatmış; ondan 96 sene

HEDİYELİ SORU

Süleyman Çobanoğlu’nun “Kendiliğinden yetişen (bitki), başıboş büyümüş (kimse), eğitim görmemiş, kendi kendini yetiştirmiş olan (kimse)” anlamlarına gelen kitabının adı nedir. Sorunun cevabını yukarıdaki mail adresine ulaştıran ilk 5 okurumuz arasında çekilecek kurada, adı belirlenecek olan talihli okurumuza Süleyman Çobanoğlu’nun ‘nun kitabı hediye olarak gönderilecektir.

29

GÖNÜL İNSANLARI

gelen bizlere de eğer bulmak istersek, ikamesi mümkün olmayan bir millî şuur miras bırakmıştır. Mehmet Âkif Ersoy’u tanıyalım... Mehmed Râgıf, daha sonra Mehmet Âkif Ersoy (20 Aralık 1873 - 27 Aralık 1936), Türk şair, veteriner hekim, öğretmen, vaiz, hafız, Kur’an mütercimi ve siyasetçi. Mehmet Âkif Ersoy, Türkiye Cumhuriyeti’nin ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin (KKTC)[2] ulusal marşı olan İstiklâl Marşı’nın yazarıdır. “Vatan Şairi” ve “Millî Şair” unvanları ile anılır. İstiklal Marşı’nın yanı sıra Çanakkale Destanı, Bülbül ve 1911-1933 yılları arasında yayımladığı yedi şiir kitabındaki şiirleri bir araya getiren Safahat en önemli eserlerindendir. II. Meşrutiyet döneminden itibaren Sırat-ı Müstakim (daha sonraki adıyla Sebil’ür-Reşad) dergisinin başyazarlığını yapmıştır. Kurtuluş Savaşı sırasında milletvekili olarak 1. TBMM’de yer almıştır. -----◄◄

Zulmü Alkışlayamam Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem; Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem. Biri ecdadıma saldırdımı, hatta boğarım! ... -Boğamazsın ki! -Hiç olmazsa yanımdan kovarım. Üçbuçuk soysuzun ardından zağarlık yapamam; Hele hak namına haksızlığa ölsem tapamam. Doğduğumdan beridir, aşığım istiklale; Bana hiç tasmalık etmiş değil altın lale! Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum? Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boyunum! Kanayan bir yara gördüm mü yanar ta ciğerim, Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim! Adam aldırmada geç git! , diyemem aldırırım. Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım! Zalimin hasmıyım amma severim mazlumu... İrticâın şu sizin lehçede ma’nâsı bu mu? ------------◄◄

ŞEHİDLERDEN GÜL KOKULARI


maandblad/aylık gazete doğuş nr. 224 - Mart/Maart 2017

04 bizim sayfa 30 ons pagina

Tebrik Taziye Şifa dileği

- Taziye... Hollanda Mehteran ekibinden Sevgili Sinan Sungur’un dayısının vefatını teessürle öğrenmiş bulunmaktayız. Merhumlara Allah’tan rahmet, kederli ailelere sabr-ı cemil ve başsağlığı diliyoruz.

- Taziye... Rotterdam Birlik Camii üyelerinden Doğan Taş’ın vefatını teessürle öğrenmiş bulunmaktayız. Merhuma Allah’tan rahmet, kederli aileye sabr-ı cemil ve başsağlığı diliyoruz. - Taziye... SPIOR Başkanı ve gazetemiz emektarlarından Sevgili Mehmet Akbulut’un’un kayınbabası Recep San’ın vefatını teessürle öğrenmiş bulunmaktayız. Merhumlara Allah’tan rahmet, kederli ailelere sabr-ı cemil ve başsağlığı diliyoruz - Taziye... Gazeteci, yazar-şair Sevgili Yavuz Nufel’in dayısı İlyas Kurtça’nın vefatını teessürle öğrenmiş bulunmaktayız. Merhumlara Allah’tan rahmet, kederli ailelere sabr-ı cemil ve başsağlığı diliyoruz - Şifa dileği... Yazarlarımızdan Sevgili Hüseyin Kerim Ece’nin rahatsızlığı nedeniyle hastanede müşahede altında olduğunu öğrenmiş bulunmaktayız. Hastamıza geçmiş olsun diyoruz, acil ve hayırlı şifalar diliyoruz. - Şifa dileği... Hollanda Mehteran ekibinden ve yazarlarımızdan Sevgili Halil Yanar’ın babası Mustafa Yanar’ın rahatsızlığı nedeniyle hastanede müşahede altında olduğunu öğrenmiş bulunmaktayız. Hastamıza geçmiş olsun diyoruz, acil ve hayırlı şifalar diliyoruz. - Şifa dileği... Hollanda Mehteran ekibinden Sevgili Süleyman Bingöl’ün dedesinin rahatsızlığı nedeniyle hastanede müşahede altında olduğunu öğrenmiş bulunmaktayız. Hastamıza geçmiş olsun diyoruz, acil ve hayırlı şifalar diliyoruz.

Colofon Doğuş is een maandelijks informatieblad in het Turks en af en toe Nederlands o.a. kunst, cultuur, politiek, educatie, wetenschap, literatuur en filosofie. Uitgever/Sahibi Stichting Dogus/Doğuş Vakfı Hoofdredacteur/Yayın Yönetmeni Doğukan Ergin Eindredacteur/Yazı İşleri Müdürü Oğuzhan Kılıç Art Directeurs/Görsel Düzenleme Ali Alemdar Advertenties/İlan- Reklam Servisi dogus@dogus.nl Afdeling Nieuws en Tips/Haber Dairesi M. Şahin Abonnement / Abone Servisi dogus@dogus.nl Yayın Kurulu/ Redactie Raad Adnan Şahin, Ergün Madak, Havva Koç, Mehmet Şükrü Oflaz, Zeynel Abidin, Ercan Kuzu, Sezer Değmez, Esma Taner Aksoy,Doğukan Ergin, Furkan Aktalan, Recep Konuksever, Esra Yılmazer. Oplage/Tiraj 8.000 Verspreiding/Dağıtım Alanı Landelijk/Hollanda Geneli Adres Strevelsweg 700 unit 413, 3083 AS Rotterdam Tel. (010) 471 68 47 / Mob. 06-43 85 74 32 e-mail dogus@dogus.nl website www.dogus.nl Met dank aan InterAjans.nl, SONHABER.nl, M.Ali Topcu, B. Doğan Verzonden artikelen vallen niet onder de redactionele verantwoordelijkheid. Alle auteursrechten van deze uitgave worden uitdrukkelijk voorbehouden. Druk/Baskı Rodi Rotatiedruk

- Şifa dileği... Hollanda Mehteran Genel Koordinatörü Sevgili Ünal Fırat’ın yeğeni Abdullah Er’in ciddi bir kaza geçirdiğini ve hastanede müşahede altında olduğunu öğrenmiş bulunmaktayız. Hastamıza geçmiş olsun diyoruz, acil ve hayırlı şifalar diliyoruz. - Tebrik... Rotterdam Birlik ve Kocatepe Camii üyelerinden Sevgili Nuri ve Safiye Topaloğlu’nun mahdumu Abdulhamid ile, Şemsettin ve Zümrüt Alkan’ın kerimesi Döndü 4 Mart Cumartesi günü düzenlenen düğün merasimi ile dünya evine girdiler. Döndü ve Abdulhamid’i tebrik ediyor, iki cihan saadeti diliyoruz. - Tebrik... İskender Paşa Camii cemaatinden Sevgili Hasan ve Nesibe Kaya’nın mahdumu Muhammed Yusuf ile Mehmet ve Leyla Tokoğlu’nun kerimesi Reyyan, 5 Mart Ocak Pazar günü düzenlenen müstesna bir düğün töreni ile dünya evine girdiler. Reyyan ve Muhammed Yusuf’u ailelerini tebrik ediyor, iki cihan saadeti diliyoruz. Tebrik... De Optik çalışanlarından Sevgili Engin Çuhadaroğlu ile Kübra Öztürk’ün evliliğe ilk adımı atarak sözlendiklerini öğrendik. Kübra ve Engin’i tebrik ediyor, Rabbimden tamamına erdirmesini ve iki cihan saadeti diliyoruz. Tebrik... Sevgili Çağatay Ünver ile Gökçe Hatun’un evliliğe ilk adımı atarak sözlendiklerini öğrendik. Gökçe Hatun ve Çağatay’ı tebrik ediyor, Rabbimden tamamına erdirmesini ve iki cihan saadeti diliyoruz. - Tebrik... Kadir ve İlknur Ocak çiftinin 7 Ocak 2017 tarihinde Mahir İsmail ve Alvina adını verdikleri nur topu gibi ikiz çocukları dünyaya geldi. Minik Mahir İsmail ve Alvina’ya dünyamıza hoş geldin diyor, genç çifti ve ailelerini tebrik ediyor, sağlık ve mutluluk dolu uzun ömürler diliyoruz. - Tebrik... Hoş geldin bebek! Yaşama sırası sende... Nagehan Aslan Polat ve Recep Aslan çiftinin 9 Şubat 2017 tarihinde Neslişah Zeyneb adını verdikleri nur topu gibi bir kız çocukları dünyaya geldi. Gültepe Camii üyelerinden Sevgili Kaya Polat’’a 7’nci kez dedelik unvanı kazandıran minik Neslişah Zeyneb’e dünyamıza hoş geldin diyor, genç çifti ve ailelerini tebrik ediyor, sağlık ve mutluluk dolu uzun ömürler diliyoruz. - Tebrik... Ömerül Faruk ve Güleser Bilgin çiftinin 1 Mart 2017 tarihinde Hatice adını verdikleri nur topu gibi bir kız çocukları dünyaya geldi. Veghel cemiyeti önceki başkanlarından Sevgili İbrahim Bilgin’e ilk kez dedelik unvanı kazandıran minik Hatice’ye dünyamıza hoş geldin diyor, genç çifti ve ailelerini tebrik ediyor, sağlık ve mutluluk dolu uzun ömürler diliyoruz.

Koenendelseweg 1 5222 BG ‘s-Hertogenbosch Tel.: +31(0)73 6220025 Fax: +31(0)73 6220054 www.sws-simtronic.com info@sws-simtronic.com

- Tebrik... Hoş geldin bebek! Yaşama sırası sende... Weert sakinlerinden Volkan ve Dudu Soyugüzel çiftinin 21 Şubat tarihinde Alpaslan adını verdikleri nur topu gibi erkek çocukları dünyaya geldi. Minik Alpaslan’a dünyamıza hoş geldin diyor, genç çifti ve ailelerini tebrik ediyor, sağlık ve mutluluk dolu uzun ömürler diliyoruz. - Tebrik... Hoş geldin bebek! Yaşama sırası sende... Hollanda İslam Fedeasyonu Sosyal Hizmetler Başkanı Sevgili Süleyman ve Aysu Küçükuysal çiftinin Gülşen adını verdikleri nur topu gibi kız çocukları dünyaya geldi. Minik Gülşen’e hoş geldin diyor, genç çifti ve ailelerini tebrik ediyor, sağlık ve mutluluk dolu uzun ömürler diliyoruz.

YANDAKİ BULMACANIN DOĞRU CEVAPLARI SOLDAN SAĞA:1-TUNAHAN KUZU *KİM. 2-UMUR * NEON * KRAL. 3-RUH * E * VT * EBABİL. 4-UT * İSRA *ABA * AKA. 5-N * EBE * LİSE * İN * V. 6-CUMARTESİ * AN * HA. 7-UMAN * A * ASAYİŞ. 8-UN * YY * KATAR. 9-ARENA * AL * SEL. 10-İSTİSNA * ARALAMA. 11-TA * HA * AL * KAK * F. 12-MUAMMA * AA * T * D. 13-CA * YAMAK * KRİTER. 14-EKMEK * ARI * FENA. 15 – T * ET * DİRETME * KM. YUKARIDAN AŞAĞIYA:1-TURUNCU * AİT * CET. 2-UMUT * UMURSAMAK. 3-NUH * EMANET * U * ME. 4-AR * İBAN * NİHAYET. 5-H * ESER * YASAMAK. 6-AN * R * TAY * N * MM * D. 7-NEVALE * A * AA * İ. 8-KOT * İS * A * KAR. 9-UN * ASİ * ALA * RE. 10-Z * EBE * AKAR * AKIT. 11-UKBA * ASALAK * R * M. 12-RA * İNAT * LATİFE. 13-KABAN * YASAK * TE. 14-İLİK * HİREM * DENK. 15-M * LAVAŞ * LAF * RAM.

- Taziye... Rotterdam Birlik Camii üyelerinden Ahmet Lütfi ve Mustafa Çelikkaya’nın muhterem babaları Durmuş Ali Çelikkaya’nın vefatını teessürle öğrenmiş bulunmaktayız. Merhuma Allah’tan rahmet, kederli aileye sabr-ı cemil ve başsağlığı diliyoruz.

Abone


bilmece-bulmaca 31 puzzels - raadsels

doğuş aylık gazete/maandblad

nr. 224 - Mart/Maart 2017

Bulmaca

Hazırlayan: Mücahid Çeçen

Soldan sağa:

1 - Fotoğrafta görülen DENK partisi lideri * Hangi kişi? anlamında cümlede, özne, tümleç, nesne, yüklem görevinde kullanılan bir söz. 2- Aldırış etme, önem verme * Atom sayısı 10, atom ağırlığı 20,2, yoğunluğu 0,7 olan, sıvı durumuna getirilmiş havadan elde edilerek ışık araçlarında kullanılan, havada pek az olarak bulunan, asal gazlar sınıfından bir element * Hükümdar. 3- Dinlerin ve dinci felsefelerin insanda vücuttan ayrı bir varlık olarak kabul ettiği öz, tin, can kuşu * Aynştaynyumun simgesi * Tersi televizyon * Fil suresinde adı geçen, sağanlardan, kentler ve açık alanlarda yaşayan, kırlangıca göre kanatları daha uzun ve kavisli bir tür kuş, dağ kırlangıcı. 4- Utanma duygusu * Yükseliş, göğe çıkış anlamına gelen bir sure adı * Kalın kumaş * Ağabey. 5- Azotun simgesi * Doğum yaptıran kadın * Orta dereceli bir okul * Hayvan barınağı * Vanadyumun simgesi. 6-Haftadanın bir günü * Kısa zaman parçası * İstek uyandırmak için kullanılan bir söz. 7- Umudu olan, bekleyen, umutlu * Argonun simgesi * Bir yerin düzen ve güvenlik içinde bulunması durumu, düzenlilik, güvenlik. 8- Öğütülmüş buğday * Yüz yıl * Tren.9Amsterdam’daki AJAX futbol kulübünün sahası * Kırmızı renk *Su taşkını. 10- Bir kimse veya bir şeyi benzerlerinden ayrı tutma * Aralamak işi. 11- Uzaklık işaret eder * İstek uyandırmak için kullanılan bir söz * Kırmızı renk * Elma, armut vb. meyvelerin kurutulmuşu * Florun simgesi. 12- Bilmece * Anadolu ajansı * Trityumun simgesi * Döteryumun simgesi. 13-Kalsiyumun simgesi * Bir işte yardımcı olarak çalışan erkek * Ölçüt. 14- Nan * Bal yapan hayvan * Kötü. 15- Trityumun simgesi * Bir besin maddesi * Direnmek işi, inat * Kilometre. . Yukarıdan aşağıya: 1- Hollanda’nın da simgesi olan bir renk * İlgilendiren, ilişkin, ilişik, ilgili * Dede, büyük baba, ata. 2- Ummaktan doğan duygu, ümit * Aldırış etmek, önem vermek. 3- Bir Peygamber * Birine geçici olarak bırakılan ve teslim alınan kişice korunması gereken eşya, kimse vb., inam, vedia * Uranyumun simgesi * Kuzu sesi. 4Utanma duygusu * Açılımı (International Bank Account Number), para transferlerinin yanlış hesap numaralarına yapılmasını önlemek amacıyla ilk olarak Avrupa Birliği ülkelerinde ortaya çıkmış olan bir hesap numarası standardı * Son. 5-Hidrojenin simgesi * Yapıt * Düzen vermek, yasa koymak. 6- Kısa zaman parçası * Alfabemizdeki yirmi birinci harf * Atın yavrusu * Azotun simgesi * Mili metre * Döteryumun simgesi. 7-Azık * Argonun simgesi * Anadolu ajansı * İyodun simgesi. 8- Giysi yapılan bir tür mavi, kaba pamuklu kumaş, blucin * Duman kiri * Argonun simgesi * Bir yağış şekli. 9-Öğütülmüş buğday * İsyan eden * Karışık renk * Bir nota. 10- Alfabemizde son harf * Doğum yaptıran kadın * Gelir getiren mülk * Akıtmaktan emir. 11-Ahiret, öbür dünya * Parazit * Alfabemizdeki yirmi birinci harf * Kısaca metre. 12- Radyumun simgesi * Ayak diretme * Şaka. 13- Çeşitli kumaşlardan yapılmış, kalçaya kadar inen ve paltoya benzeyen üst giysisi * Bir işin yapılmasına karşı olan yasal veya yasa dışı engel, memnuiyet * Bir tür cetvel. 14- Kemiklerin iç boşluklarını dolduran yağlı madde * Tersi bir gezegen * Selçuk Öztürk ve Tunahan Kuzunun öncülüğünü yaptığı ve Hollanda’da ilk defa genel seçimlere girecek olan parti. 15- Metre * Mayalı hamurdan tandırda pişirilerek yapılan ve yapıldığı yere göre büyüklüğü değişen ince ekmek türü * Söz, lakırdı * Boyun eğen, kendini başkasının buyruğuna bırakan.

Adres: Binckhorstlaan 340 2516 BL Den Haag İleti: info@borabouw.nl Web: www.borabouw.nl Telefon: +31(0)634 33 91 41



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.