Dogus 236

Page 1

Fatih Elbay: et le m z i “H ızı gene a ğ ı m a k i ç i n ve y ay m d e n g ö r e yeni im” talib >> S 34

Sevgiye, Özgürlüğe, Adalete; Barışa...

Mart/Maart 2018 yıl/jaar 19 sayı/editie 236

e-mail: dogus@dogus.nl www.dogus.nl Varan indirimler

Bütün ocaklara uygundur

Adres Schiekade 594 Rotterdam Her Salı saat 10-17 arası açığız

Veya haftanın 7 günü saat 9-21 arası telefon edip randavu alabilirsiniz Tel:0618474283 veya 0639831512 www.kutahyaporselein.nl

Dr. . f o n Pr eddi m c Ne n, a k a Erb rla a dual ı anıld>> S 33

ÜLKELERİN SINIRLARI KALDIRILIYOR, İNSANLARIN ARASINA DUVARLAR ÖRÜLÜYOR

KUTUPLASMANIN DAYANILMAZ AGIRLIGI o o

o o

e, 7 1 d l i “14 la a d ay b ü r güm bür güm ruz ” o geliy S 14 >> ’dan G R ZO

A PRIM ir b ye n i e t : hizm Bakım” ılı “ Yat

>> S

>> S 06 - 19

Türkçe ve Hollandaca aylık enformasyon gazetesi / Maandelijks informatieblad in het Turks en Nederlands

o

y ay m

>> ÂŞIK VEYSEL DER Kİ: “MADEM GÖRÜYONUZ, HOŞ GÖRÜN!” Günümüzde, politik çıkar ve çatışmaların İslam kardeşliğini ve dostluğunu nasıl zedelediğini üzülerek seyrediyoruz. Parti yandaşlığının, aşırı hiddet ve şiddete nasıl dönüşerek insanların birbirlerini “tekfir” ettiklerini, sosyal medyadan ve bizatihi müşahede ederek takip ediyoruz. Hadis-i Şerif’teki fotoğrafı anlamaya çalışırsak, nasıl bir yanlışın içinde insanların yuvar-

landığını anlamış olacağız... Ebû Zerr’in (ra) işittiğine göre, Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: “Hiç kimse başka bir kimseyi fâsıklıkla suçlamasın ve onu küfürle itham etmesin. Eğer itham ettiği kimse dediği gibi değilse, bu sıfatlar muhakkak itham edene döner.” (Buhârî, Edeb) Şunun altını kalın çizelim: Bir topluluğun, evlerinde, sokaklarında, caddelerinde, okullarında ve hukuklarında “inançları ve

bundan kaynaklı amelleri” hâkim olursa, dünya ve ahiret kurtuluşu ancak bu şekilde, gerçekleşmiş olacaktır.

24

m’ı a l s İ A, “NID ns alan ra re fe e n ye ğ â i r ” id par t 26 >> S

İşte, olması arzu edilen ve haber verilen ümmet, bütün insanların kurtuluşuna ve barış içinde yaşamalarına katkı sunacak, kendi içinde dostluğu ve kardeşliği gerçekleştirecek ve buna vesile olacak, meleklerin bile gıpta ettikleri, örnek topluluk…

“HELAL OLSUN” DİYE VARIZ! Islamitische Slachterij New Atlas B.V. Badhuisstraat 7, 6827 AD Arnhem Tel: 026-3700034 - Web: www.newatlasbv.nl “PEYGAMBERİMİZE İNEN VAHİYLE, SÖYLEDİKLERİ AYNIYDI”

S 08

“IRKÇILIK VE YOKSULLUKLA MÜCADELE İÇİN YOLA ÇIKTIK”

S 23

“BU ŞEHRİN İHYASI İÇİN BİRLİKTE HAREKET EDECEĞİZ”

S 30

“KAHREDİCİ KUTUPLAŞMA BİTSİN ARTIK!”

“İSLAM TOPLUMU AVRUPA’NIN BİR GERÇEĞİDİR”

S 31

S 35

ak


02 yayın odası

maandblad/aylık gazete doğuş nr. 236 - Mart/Maart 2018

redactie

Adnan Şahin

H

epinizi bir kez daha en kalbi duygularımla selamlıyorum. Esselamünaleyküm... Hollanda’da yine sular ısındı. Seçim arifesindeyiz ve hiç aklınıza getiremeyeceğiniz bir dizi olaylar hortlatılıyor. En bildik olanı ise sözde Ermeni soykırımı olayı. Christin Unie partisinden Joel Voordewind’in sunduğu soykırımı kabul etme yasa teklifi sonunda parlamentoda çoğunlukla kabul edildi ve Hollanda’dan resmî temsilci Ermenistan’a giderek orada düzenlenen anma törenine katılacak. Durup dururken nereden çıktı bu demiyoruz artık zira her seçimde kaşınacak bir yara bulunuyor. Âdeta pamuk ipliğine bağlı bir kabine var ortada. Uzun uğraşlar sonrası kurulabilmiş bir kabine. Dört parti bir araya gelmiş ve sadece 1 kişi ile mecliste çoğunluğu elde tutuyor. O yüzden kabine ortakları birbirlerine oldukça saygılı davranıyorlar. İşte tam da bu hassasiyeti iyi gören Christin Unie partisi belli bir potansiyele sahip olan Ermeni cemaatinin oylarını almanın tam sırası olduğunu hesap ederek kendince yarım bırakılmış bir konuyu gündeme taşıyarak oylamaya sunmayı başarmıştır. Kesin olmamakla birlikte çoğunluğu Almelo kentinde olmak üzere Hollanda’ da 10 binden fazla Ermeni yaşamaktadır. Bunların

adnan@dogus.nl

Editör’den

Çifte standart değil de nedir? oyları elbette azımsanmayacak bir sayıdadır. Peki ama burada bir partinin bu oyları almasının ötesinde Hollanda ne kazandı veya ne kaybetti bir bakmak lazım. Hollanda’nın fazla bir şey kazandığını söylemek zor ancak Türkiye gibi güçlü bir dostu kaybetmekle yüz yüze kaldı. Önceki seçimde yaşanan krizin açtığı hasar henüz tamir edilmemişken yeni bir krize kapı aralanmış oldu. DENK partisi lideri Tunahan Kuzu bu yasa teklifini veren vekile haklı olarak soruyor: “Birileri Hollanda’nın geçmişte insanları köleleştirmesiyle alakalı bir mevzuyu dile getirdiğinde; ‘o, tarihte kaldı biz artık bu günü ve yarını konuşalım demektesiniz’. Ancak Ermeniler konusunda tarihte kalmış bir olayı gündeme getirmekten geri durmuyorsunuz. Bu çifte standart değil midir?” Ancak soruya verilen cevap “Bizim konumuz Hollanda’nın kölelik geçmişi değil Ermeni soykırımı” şeklinde oluyor.. Yasalarda insanları birbirlerine karşı kin ve nefrete sevk etmek suç sayılıyor aslında. Peki ama aslında tarihçilerin ve BM’nin araştırıp bir karara bağlayabileceği konu bu şekilde oldu bittiye getirilmekle burada yaşayan Ermenilerle Türkler arasına kin ve nefretin büyümesine yol açmayacak mı? Umarız öyle olmaz ama siz yangına körükle giderseniz söndüremez aksine şiddetlendirirsiniz. Bir parlamenter bu oylamanın hiçbir soruna çözüm olmayacağını söylemiş. Doğru düşünenlere saygılar. Değerli okurlarımız, Yazımıza seçimle başladık madem, devam edelim. Her zaman söylediğimiz üzere mutlaka sandığa gidelim. Yerel seçimler en az genel seçimler kadar önemli. Hatta size

daha yakın ve sizi daha doğrudan ilgilendirmektedir. Mahallenizde olmasını veya olmamasını istediğiniz durumlar illaki yerel yönetimlerin marifetiyle hayata geçirilmektedir. Camiler, okullar, dernekler, vakıflar ve benzeri yerler belediyelerin elinde olan ve onları verdikleri kararlar ile hayatlarını idame ettiren yerler. O nedenle yerel seçimler çok ama çok önemlidir. Mutlaka sandığa gidelim ve oyumuzu kullanalım.

“Birileri Hollanda’nın geçmişte insanları köleleştirmesiyle alakalı bir mevzuyu dile getirdiğinde; ‘O tarihte kaldı biz artık bu günü ve yarını konuşalım demektesiniz’. Ancak Ermeniler konusunda tarihte kalmış bir olayı gündeme getirmekten geri durmuyorsunuz. Bu çifte standart değil midir?

Bu sayımızda yine yazarlarımız köşelerinde sizleri ağırlayacaklar. Lütfen onları okuyun ve mümkünse onlara yazıları hakkına görüşlerinizi iletelim. Yazılarını nasıl bulduğumuzu, neden beğendiğimizi ya da neyi nasıl anladığımızı belirtirsek, bu iletişim onları motive edeceği gibi yazılarıyla alakalı size yapacakları açıklamalar da sizin o yazarı daha iyi anlamanıza yardımcı olacaktır.

Anlama ve algılama konusunda bir anekdot paylaşmak isterim… Bu gün Rotterdam Birlik Camii’nde hoca efendi cuma vaazında “Bidat”dan bahsediyordu. İlgi ile dinledim ve kelimeyi çok farklı anlayıp yorumladığımı anladım. Büyük bir ekseriyetle bu kelimeden anladığımız şeyi şöyle tarif edebilirim: “Din dışı ve uyduruk şeyler! Daha da ötesi yapılmaması gereken, dini olumsuz yönde etkileyen zararlı şeyler” Bidat.. Ama bu Cuma bu düşüncem tamamen değişti. Anladım ki; (hoca efendinin anlattıklarından yola çıkarak söylüyorum) bidat kelimesi tek başına hiç de kötü bir şey değilmiş. Ya neymiş? dediğinizi duyar gibiyim. Efendim “bidat” demek “icad”, demekmiş ortaya “yeni bir şey” koymak demekmiş. “Uydurma” demekmiş.

Ve… “Bidat-ı Hasen” denilen güzel bidatlar varmış meğer. Mesela namazlardan sonra topluca çekilen tesbih bunlardan biriymiş. Yani biri çıkıp da karşınıza, “Kardeşim bu toplu tesbih çekmek sünnet değil biattır” dese hemen kızmayın. Doğrudur sonradan yapılan bir şeydir ama güzel şeydir. Öyleymiş. Ama bu kelimenin olumsuz olmasına sebep olan konu şu ki; bilerek ve isteyerek İslam’a zarar vermek isteyenler de, İslam’da yeri olmayan hatta ona muhalif olan yeni bir şeyler uydurup ortaya koymaları olarak düşünmeliyiz. Ve neyin iyi bidat neyin kötü bidat olduklarını işin uzmanlarına Ehl-i Sünnet vel’cemaat imamlarımıza bırakarak sizlere veda etmek istiyorum. Gelecek sayımızda birlikte oluncaya dek, emanetleri asla kaybolmayan Allah’a emanet olunuz... ◄◄

Pek bilinmeyen Ermeni gerçeği... Osmanlı, henüz 1. Dünya Savaşı son bulmamışken Ermeni tehciri sırasında olaylara karışarak suçlu bulunanları yargılayarak idam etti. Fransız tarihçi Gauin, Ermeni arşivlerini görmek istediklerinde, ya bunun mümkün olmadığı yanıtını aldığını ya da hiç yanıt alamadığını söyledi.

1915 olaylarına ilişkin Ermeni iddialarını araştıran uluslararası tarihçiler Ermeni arşivlerine erişme taleplerinin reddedilmesinden yakınırken, Türkiye’nin Ermenistan ile ilişkileri normalleştirmek için şimdiye kadar elinden geleni yaptığı görüşünü paylaşıyor. 1915 olaylarına ilişkin araştırmalar yürüten Avrasya İncelemeleri Merkezi (AVİM) düşünce kuruluşunda araştırmacı olan Fransız tarihçi Maxime Gauin, AA muhabirine yaptığı açıklamada, “Türkiye, Ermenistan ile ilişkileri normalleştirmek için elinden geleni yaptı. Şimdi Ermenistan hükümetinin bir şeyler yapma zamanı. Ancak Ermenistan hükümetinin ilişkilerin normalleşmesini istemediğini düşünüyorum. Çünkü Ermenistan her zaman toprak talep ettiğini söylemiştir. Ermenistan açısından bu konu her zaman hem toprak talebi hem de varoluş konusu olmuştur” diye konuştu.

Colofon Doğuş is een maandelijks informatieblad in het Turks en af en toe Nederlands o.a. kunst, cultuur, politiek, educatie, wetenschap, literatuur en filosofie. Uitgever/Sahibi Stichting Dogus/Doğuş Vakfı Hoofdredacteur/Yayın Yönetmeni Adnan Şahin Eindredacteur/Yazı İşleri Müdürü Oğuzhan Kılıç Art Directeurs/Görsel Düzenleme Ali Alemdar Advertenties/İlan- Reklam Servisi dogus@dogus.nl Afdeling Nieuws en Tips/Haber Dairesi M. Şahin Abonnement / Abone Servisi dogus@dogus.nl Yayın Kurulu/ Redactie Raad Adnan Şahin, Ergün Madak, Mehmet Şükrü Oflaz, Zeynel Abidin, Ercan Kuzu, Sezer Değmez, Recep Soysal Oplage/Tiraj 8.000 Verspreiding/Dağıtım Alanı Landelijk/Hollanda Geneli Adres Strevelsweg 700 unit 413, 3083 AS Rotterdam Tel. (010) 471 68 47 e-mail dogus@dogus.nl - website www.dogus.nl Met dank aan InterAjans.nl, SONHABER.nl, M.Ali Topcu, Verzonden artikelen vallen niet onder de redactionele verantwoordelijkheid. Alle auteursrechten van deze uitgave worden uitdrukkelijk voorbehouden. Druk/Baskı Rodi


hukuk 03 juridisch

doğuş aylık gazete/maandblad nr. 236 - Mart/Maart 2018

Kısa haberler

“Türklerin mal varlığı araştırması için Adalet Divanı’na başvuracak

Mine Gümüş:

“1 Ocak 2015 den sonra 18 yaşına bastıysanız ve o tarihten sonra rahatsızlıktan ya da engelinizden dolayı iş göremiyorsanız, Wajong 2015 yasası geçerlidir”

“Yalnızca Türklere Genç yaşta iş göremezlik yapılması ayrımcılıktır” ödeneği olan ‘Wajong’ nedir?

T

ilburg Belediyesi, Yüksek İdare Mahkemesi’nin sosyal ödenekli Türklere yönelik mal varlığı araştırmasının ayrımcılık olduğu yönündeki kararını Avrupa Birliği Adalet Divanı’na taşımaya hazırlanıyor. Tilburg Belediyesi, sosyal ödenekli 3 Türk’ten, Türkiye’de mal varlıkları olduğu gerekçesiyle, verilen ödeneği iade etmelerini talep etmişti. Yüksek İdare Mahkemesi ise sosyal ödeneklilerin yurt dışında mal varlığı ve para birikimi araştırmasının yalnızca Türklere yönelik yapılmasının “ayrımcılık” olduğuna hükmetmişti. ‘FAS’TA BİLGİLERE ULAŞILAMIYOR’ Tilburg Belediyesi Encümen Üyelerinden Hıristiyan demokrat CDA’lı Erik de Ridder, başka ülkelerde de mal varlığı ve para birikimi araştırması yapmak istediklerini, ancak örneğin Fas’ta kayıtlara ulaşamadıkları için bunun mümkün olmadığını ifade etti. Hollanda Sosyal İşler Bakanlığı’nın talebi üzerine Tilburg Belediyesi tarafından 2014 yılında başlatılan araştırmanın toplam 515 sosyal ödenekli Türk’ü kapsadığı ve bunlardan 70’inden aldıkları ödeneği iade etmelerinin istendiği kaydedildi. Hollanda Uyuşturucu Devletine Dönüşüyor Hollanda polisi; yasa dışı uyuşturucu ticaretine veya tüketimine çok fazla katılan bir ülke haline gelecekleri konusunda uyardı. Hollanda polisi; yasa dışı uyuşturucu ticaretine veya tüketimine çok fazla katılan bir ülke haline gelecekleri konusunda uyardı. Hollanda Polis Teşkilatı’nın hazırladığı raporda, polisin paralel bir suç ekonomisinin ortaya çıkmasıyla mücadele edemediği için

ülkenin bir uyuşturucu devletine benzemeye başladığı bildirildi. Resmi rakamlar suçların düşüş eğiliminde olduğunu göstermekle birlikte, birçok kurbanın olayları rapor etmediğini ve örgütlü çetelerin başıboş dolaştığını belirtiyor. Hollanda medyasında çıkan haberde, “Dedektifler, küçük suçluların kendilerini konut piyasasında, orta sınıfta ve seyahat acentelerinde kendilerine yer edinen varlıklı girişimcilere dönüştüğünü görüyorlar” ifadelerine yer verildi. Hollanda polis sendikası gazetesi 400 polisle yapılan röportajlara dayandırdığı haberinde, Hollanda’nın bir uyuşturucu devletinin birçok özelliğini yerine getirdiğini, dedektiflerin paralel bir ekonominin ortaya çıktığını gördüklerini bildirdi. ŞANTAJ YAPAN HACİZ BÜROSUNA CEZA Tüketiciler ve Piyasalar Denetleme Kurumu ACM borçlu vatandaşlara şantaj yapıp korkutarak baskı ile borçları tahsil etmeye çalışan incassobureau Credit Invest’e 415 bin Euro para cezası verdi. Alınan bilgilere göre müşterilerine gereksiz fatura çıkaran haciz bürosunun bilgi vermeden ödemek istemeyenlere baskı uyguladığı ve borcun ödenmemesi takdirde yasal işlemler başlatılacağı, yüksek miktarda haciz masrafları ile şantaj yaptığı anlaşıldı. Haciz bürosunun farklı firma isimler kullandığı da belirtildi. Kullanılan firma isimlerinin Credit Pay, MKBusiness, Stichting Derdengelden Incasso Service ve De Nederlandse Incassocentrale olduğu bilgisi verildi. ACM’nin bir diğer haciz bürosu İntrum Justitia’yı da incelemeye aldığını bildirdi. Doğuş Haber Merkezi

«

R

ahatsızlıklarından dolayı çoğu zaman genç yaşta iş göremez hâle gelen kişiler haklarını aramakta zorluk çekiyorlar. Yazımda, bu konuyla alakalı hem bu kişilere hem de ailelerine bilgi vermek istiyorum. Genç yaşta çalışmanıza mani olan bir rahatsızlığınız veyahut engeliniz varsa, UWV’den bir ödenek talep edebilirsiniz. Bu ödeneğin adı ‘Wajong’dur. Bu durumdaki gençleri yaş bazında iki kategoriye ayırır. 1) Hastalığı 18’inden önce başlayıp 18 yaşına geldiğinde hâlâ rahatsızlığı devam edenler... 2) 18-30 yaş arasında iş göremez hâle gelenler... Dolayısıyla 18 yaşından küçük bir kişi genç ve iş göremezlik ödeneği talep edemez. İkinci kategoriye giren kişiler hastalandığında en az son 6 ay boyunca öğrenci olması gerekiyor. Her iki kategoride de kişinin Hollanda’da ikamet etmesi gerekiyor. Eğer bu şartlara uymuyorsanız Genç ve İş Göremez Ödeneği hakkınız yoktur. Ödenek için müracaat eden kişinin çalışma imkânına bakılır. Eğer UWV kişinin çalışamadığını tespit ederse, genç ve iş göremezlik ödeneği tanınır. Başvurudan sonra nelerle karşılaşabilirsiniz? Genç yaşta rahatsızlıklarından ya da engelinden dolayı iş göremeyen kişiler ilk başta, UWV tarafından kendilerini geliştirmek için çaba sarf etmeleri istenebilir. Bu şekilde UWV kişinin çalışma imkânı olup olmadığını araştırıyor. Eğer kişinin az da olsa çalışma imkânı varsa, UWV bu kişinin çalışmasını ister ve bu durumda kısmî olarak gence, iş göremezlik ödeneği tanıyabilir. UWV kişinin kendisini geliştirebileceğini düşündüğü taktirde rehber sürecine (begeleidingstraject) başlayabilir.

Bu süreçte “kişi kendisini nasıl geliştirebilir ve kendisi nasıl gelir elde edebilir” bunlara bakılır. Zaten kişinin hiç bir şekilde kendisini geliştirme imkânı yoksa rehber sürecine başvurulmayacaktır. Wajong yasaları... Eğer size, 2010 senesinden önce genç ve iş göremezlik ödeneği tanınmışsa, sizin için Oude Wajong yasası geçerlidir. 1 Ocak 2010 ve 1 Ocak 2015 arasında genç ve iş göremezlik ödeneği için başvuruda bulunduysanız veyahut da 2015 senesinden önce 18 yaşına girdiyseniz, sizin için Wajong 2010 yasası geçerlidir. 1 Ocak 2015’den sonra 18 yaşına bastıysanız ve o tarihten sonra rahatsızlıktan veyahut da engelinizden dolayı iş göremiyorsanız, sizin için Wajong 2015 yasası geçerlidir. Her 3 ödenekte de UWV kişiyi ara ara kontrole davet etme hakkına sahiptir. Kişinin durumuyla alakalı UWV, geçerli yasa çerçevesinde bir hesap yapacaktır. 2010 senesine kadar UWV için önceliğin kişiyi işe döndürmek olmadığını görüyoruz. Son senelerde, eğer kişinin çalışma imkânının olduğunu ya da olacağını öngörürse, UWV bir ‘Participatieplan’ hazırlayacaktır. Bu planda kişi şimdi veyahut da gelecekte işe geri dönmek için nasıl bir yol izlemesi gerektiğini yazacaktır. Oude Wajong’da, öncelik bu Participatie planın da değildi. Şimdilerde öncelik bundadır ve amaç da kişiyi işe döndürebilmektir. Eğer size, bahsettiğimiz ödenek tanınmışsa, UWV sizi ihtiyaç duyduğu taktirde görüşmeye davet edebilir. Bu randevu, UWV görevlisi ya da doktoruyla olacaktır. Bu şekilde UWV yolsuzluğu

engellemeye çalışıyor. Görüşmelere katılmadığınız taktirde ödeneğiniz durdurulabilir. Genç ve İş Göremezlik Ödeneği ne zaman durdurulur? • UWV’nin uyum planına uyulmadığı taktirde... • Yurt dışına taşındığınızda... • Yeniden çalışma imkânınız olduğu zaman... • Emeklilik yaşına geldiğinizde... • 1 aydan fazla tutuklu kaldığınız taktirde. Başvurudan sonra UWV’den red geldiğinde ne yapmanız gerekiyor? Bir kişinin Genç ve İş Göremez Ödeneği yasasından faydalanma talebi kabul edilmez ise, UWV tarafından Katılım Yasasından faydalanmak için belediyeye yönlendirilecektir. Bu karara 6 hafta içerisinde itiraz etme hakkınız vardır. İtiraz etmediğiniz taktirde daha sonrasında yeniden genç ve iş göremezlik ödeneğine geri dönmek zorlaşacaktır. Böyle durumlarda zamanında uzman bir avukata başvurmanız önemlidir. Saygılarımla, Mine Gümüş www.erasmusak.nl

«

HUKUKSAL KONULARDA HER ZAMAN YANINIZDAYIZ!

Çalışma alanlarımız: Yabancılar Hukuku (Oturum, Vize sorunları) İş Hukuku (İşten çıkarılma, iş sözleşmeleri vs.) Aile Hukuku (Boşanma, nafaka, mal rejimi vs.) Kira Hukuku (Kira sözleşmeleri vs.) İcra Hukuku (Alacak-verecek, tahsil davaları) Sosyal Güvenlik Hukuku (işsizlik - hastalık ödemeleri vs.) Schiekade 560, 3032 AZ Rotterdam Tel: 010-4655115 Fax: 010-4657753 E-mail info@erasmusak.nl www.erasmusak.nl

mr. Ş. Süzen-Akdemir mr. M. Gümüş


maandblad/aylık gazete doğuş nr. 236 - Mart/Maart 2018

04 haber nieuws

KALEMDÂR

oflaz-aliya@hotmail.com

Mehmet Şükrü Oflaz

Mozambik Yol Türküleri Âşık Veysel’in ölüm yıldönümü bu ay. “Madem görüyonuz, hoş görün” demiş . Daha neler neler demiş biz gözü olanlara. “Kulak kesildik mi?” diye sual etmeyeyim. Çünkü o taraklarda bezimiz yok. Çin malı kaplamış her yanı. Meydan yeri hercümerç. Bilmem ne demeli, ki işimiz asan ola. Sevgili kardeşim gel bu olan bitenleri hayra yoralım, yorulalım. “İnsan uykudadır, ölünce uyanır” buyurmuş Ulu Önderimiz. Bu mübarek söz ne der, nelerden haber eder. Uyku bir gaflet hâli, o sebepten uykusundaki dervişan “agâh ol dedem” diye uyandırılırdı. Agâh olunuz yani “uyanık olunuz”. Ölümün sizi uyandırdığındaki hâle yaklaşın demek bir bakıma. Oyuncaklarla oynayan çocuklar yerilmez, normaldir bu durum. Yaşı kemale ermiş bir insanın oyuncaklarla oynaması, hafifliğine teşmil edilir. Bu dünya hayatında, bu uyku hâlinde oyuncaklarla oyalanmaktayız. Öyle ki, en sahici hadiseler bile bizi sarsamaz olmuş. Hayatı, paketleme şirketinde, bandın üzerinde gider gibi tek düze, duygusuz, aşksız yaşıyoruz. Uyanık olmaya davet edildiğimizde arifler tarafından, bunu mal mülk biriktirmek olarak anlamak O’nun ümmeti olmaklığını izhar eden bizler için nasıl şerh edilebilinir ki. Yani demem o ki, yoksulluk kaplamış içimizi ve hatta yoksuzluk. Ve elbette ki, bu yoksul/yoksuz hâle düçar olanlardan kem sözden, gıybetten, tecessüsten vb. kötü davranışlardan başka ne sadır olabilir. Allah’ı mescide bırakmış ademler, sadece mescidde O’nun huzurunda, tadil-i erkâna uyanlar, huzurda olma hâlini/ bilincini dışarıya beraberlerinde çıkaramayanlar, her haltı rahat işleyebilirler. Bakalım şimdi, elindeki sosyal medya imkânlarının kontrol edilemez ve denetlenemez oluşunun farkında olup, hacısı, hocası, okumuşu, yazmışı ağız dolusu üstü açılmamış hakaretler ve küfürler edebilmektedirler.

Konferans...

Hafız Osman Eğin, konferans vesilesiyle Hollanda’daki sevenleriyle buluştu

Yani Allah (c.c) bunların, sosyal medyadaki paylaşımlarının hesabını sormayacak mı?!.. Bu hâlin tedaviye muhtaç bir hastalık olduğunu doktorlar söylüyor. Kemal Sayar Bey’in söylediklerine biraz kulak verirler ise, ne büyük bir hastalığa tutulduklarını görebilirler. Şöyle bir husus var: İslam, aramızda sadece ibadetler olarak geçerli. Ulu önderlerimizin hayatları menkıbe olarak aramızda anlatıla gelmektedir. Mesela Hz. Ömer (r.a) efendimiz neden “Kenar-ı Dicle’de bir kurt bir koyunu kaparsa onu Allah benden sorar” demiştir. Peki bu hassasiyetin bize söyleyeceği bir husus yok mu? Şimdi bu hassasiyeti aramızda geçerli kıldığımız müddetçe millet olabiliriz. Eğer böyle bir derdimiz varsa. Lâkin zamanımızda millet olmak, “çıkar gruplaşması” olarak gözükmektedir. İnsanlar, “pastadan ne kadar pay kaparım” endişesiyle bir yere rapt oluyorlar. Konumlarını kaybetmemek adına idare-i kelam ediyorlar. Yukarda bahsettiğimiz hassasiyet nereye gidiyor? Gümbürtüye. Gümbürtüye giderken çıkan sesin (o ses vicdanın sesidir) rahatsız edişinden kaçmak için ise, hamaset/şekil/kabuk ilaçlarına sarılıyorlar. Kimler, onlar, bunlar, şunlar, yani hepimiz. Kayığı delen, bir suç işlemiştir. Nereye kaçabilir. Nereye kaçabiliriz. Kayığı niye deldi, neden kaçıyor, nereye kaçıyor? Vatansızların elinden çıkan işler, savruk/yüzeysel/hikmetsiz oluyor. Bir vatanımız varsa ve bir millet isek, elimizden dilimizden sadır olan işlerin bir kıvamı/niteliği/hikmeti olacaktır. Atın nalını çivilerken nalbant, işinin ufuk çizgisinde fetih sorumluluğu hissediyor. O kişi vatan sahibidir. “O iş öyle de olur böyle de olur” diyen kişi kaybetmiştir. Neyini, vatanını. “İnsanlar ne der?” endişesini “Allah ne der?” düşüncesinin önüne geçirenler kaybetmiştir. Neyini, dinini. Kaybedenler, gaibten haber verircesine pervasız olabilirler. Hesap günü herkesi bekliyor. Mozambik yollarında kendi türkülerini söyleyen ademlerin, bu dünyada elbet bir yeri vardır. Biz türkümüzü ne ile değiştirdik ona bakmalı. Başkan, genel başkan, müdür, taraftar, vatandaş, seyyar satıcı, Yuotuber!, gelin, kaynana... bir rüyadadırlar, ölünce uyanacaklardır. İki kapılı handan gelip geçeceğiz. Neşet Ertaş üstadın dediği gibi “Allah şahit kılmış ruhu bedene / Kimseyi kimseden sormamak için”. Avazımız çıktığı kadar bağırıyor deli, aynanın karşısında; “Agâh ol dedem...”

HDV’den “Kur’an İkliminde Nebevî Ahlâkı” konulu konferans Hollanda Diyanet Vakfı tarafından düzenlenen konferanslar serisi devam ediyor...

D

üzenlenen konferansa konuşmacı olarak Haseki Abdurrahman Gürses Eğitim Merkezi Müdürü Hafız Osman Eğin katıldı. Aynı zamanda TRT ekranlarında Ku’ran-ı Kerim’i Güzel Okuma Yarışmasında jüri olarak görev yapan Hafız Osman Egin konferans vesilesiyle Hollanda’daki sevenleriyle buluştu. 10 Şubat 2018 tarihinde HDV Ede Ulu Camii konferans salonunda düzenlenen konferansa Lahey Din Hizmetleri Müşaviri, Prof. Dr. Yavuz

Ünal, Deventer Din Hizmetleri Ataşesi Mustafa Yeşilorman, Rotterdam Din Hizmetleri Ataşe Vekili Salih Söğüt, HDV Yönetim Kurulu Üyeleri, ile HDV şube yöneticileri, din görevlileri ve vatandaşlar katıldı. Daha önce Hollanda’da din görevliliği yapan ve Hollanda’da yasayan Müslümanların gönüllerinde taht kuran Osman Eğin “Kur’an İkliminde Nebevî Ahlakı” konulu konferansında dinleyenleri hem coşturdu hem de

ilginç tespitleriyle düşündürdü. Konferanstan sonra Din Hizmetleri Müşaviri, Prof. Dr. Yavuz Ünal da izleyicilere hitap etti. Hafız Osman Eğin hocanın konferansı ayrıca daha geniş kitlelere ulaştırılmak üzere canlı yayınlandı. Dinleyiciler tarafından çok beğenilen ve internette paylaşılan konferans HDV web sayfasında izleyicilerin ilgisine sunuldu. Haber ve Fotoğraflar: Doğuş Haber Merkezi

«

İmamlar yoğun gündemle toplandılar

Her ay düzenli olarak bir araya gelip istişare eden NIF’e bağlı cami imamları bu kez Dordrecht Mescid-i Aksa Camii’nde bir araya geldiler. İmamlar yoğun bir gündemle gün boyu toplantı yaptılar. İmamların gündemlerinde Müezzinlik, Hadis ve Kur’an-ı Kerim yarışmaları gibi konular yer aldı. Bölge Başkanı Mehmet Erdoğan imamlara hitap etti. Hatipler daha çok güncel ve sosyal konularda bilgiler verdiler. Entegrasyon, koruyucu aile konusu, seçimler ve camilere yönelik saldırılara karşı alınabilecek tedbirler konusunu ele aldılar.

Software problemen in Windows verhelpen Componenten in uw computer vervangen bij upgrade Installeren van compleet ADSL of kabel internet pakket (UPC, KPN, Telfort, Ziggo enz.) Volledig thuisnetwerk installeren incl. backup functies Draadloos internet installeren of hulp bij storingen/klachten Antivirus Software DATA Recovery Online Backup LCD en Plasma TV reparatie Saratech PC Service geeft support aan alle versies van Microsoft: Windows 98/ME/2000/XP Vista/Windows 7 en Windows 8

SARATECH ICT Quintstraat 60 3083 JN Rotterdam Tel. +31 649 77 76 78 E-mail info@saratech.nl www.saratech.nl

oedd spoe or sp Vo Voor nt uu ku kunt n! llen! belle /7 be 24 24/7 76 77 76 49 77 06 06 -- 49

78 78


prizma 05 prisma

doğuş aylık gazete/maandblad

nr. 236 - Mart/Maart 2018

Seyahat et, sıhhat bul!

M

arakeş otobüs terminaline geldiğimizde çevremdeki simsarı hiç dikkate almayarak Essaouira tabelasını aradım ve biletleri satın alarak perona doğru ilerledik (zannediyorum 150 dirhem {15 eu} ödemiştim 2 bilet için). Sabah 11 civarlarıydı etraftaki kalabalığı seyretmeye başladık. O sırada biletleri incelerken kargacık kurgacuk yazılardan şu sonucu çıkardım: koltuk numarasız rast gele oturacaktık. Çıka çıka miadını doldurmuş çift katlı bir otobüs geldi ve manzaramız güzel olsun düşüncesiyle sol en ön tarafa oturduk. Yolun yarısı neredeyse gidişli gelişliydi ve arada sollamaya çıkarken şoför, bizim de çatlak camdan dışarı bakarken yüreğimiz ağzımıza geliyordu. Geçmişten bir anı... Yaz tatillerinde köyümüze giderken bindiğimiz Yozgat otobüsleri geldi bir anda aklıma. Memlekete gitmek için bindiğimiz otobüslerin hem modeli daha eski olur, hem de aslında 3 saatte alınabilecek bir yol, sabahın çok erken saatinde çıkmamıza rağmen akşam köye zor düşerdik. Anlayacağınız otobüs değil şehirlerarası dolmuşçuluktu. 17-18 yaşlarına gelip, gözümüz biraz açılınca Sivas otobüslerini keşfetmiş, hem konforlu ve hem de Yozgat’a kadar durmadan gidilen bir yolculuk yapıyordum ve hâlimden çok memnundum. Madem konu bizim Yozgat otobüsleri şunu da anlatmadan geçemeyeceğim: Bir akrabam, ismine Halil diyelim, Yozgat otobüsüne bilet almadan önce, nerede mola vereceklerini sormuş, onlar da Sorgun’a kadar mola vermeyeceklerini söylemiş. Firma sözünde durmayıp alakasız bir yerde mola verince, Halil abi onlara çıkışınca: ‘İstediğin yere şikâyet et’ deyip başlarından savmışlar. Halil abi Ankara’ya dönünce firmaya telefon edip, aralarında şöyle bir konuşma geçmiş:

Ergün Madak

Gezi Notları...

ergunmadak@hotmail.com

Fas – Marakeş (2) - Ben geçenlerde sizin firmayla yolculuk yaptım Yozgat’a. Çok memnun kaldım. Size bir hediye göndermek istiyorum. Kaç kişisiniz? - Sayayım abi. Bir, iki, üç … on altı kişiyiz abi. - Tamam sağ ol. Ben sizin on altınızın da …. diyerek kalaylamış. Essaouira otobüsünde durum pek farklı değildi; bir damın üstünde kazara bir kuş kanadını kaldırsa neredeyse onun için de duracaktı sevgili şoförümüz: ‘Ne yaparsın, ekmek parası’ diye düşünerek 2,5 saatlik yolu, 3,5 saatte almıştık. Essaouira ve arkasındaki Atlas Okyanusu, Argan ağaçlarının arasında bir anda görünüverdi. Denizi görünce insanın içini nedense bir anda bir sevinç kaplıyor. Masmavi bir deniz, batıya doğru ilerleyen güneş. Her şey muhteşemdi. Sağ salim geldiğimiz için ‘elhamdülillah’ dökülüverdi bir anda dilimden. Terminalde 2-3 taksici peşimize takılmasına rağmen, bir manava girip koca koca portakallardan almış ve internetten ayırdığım otelin adresini sorduk: Babul Dukkala kapısı yine karşımıza çıkmış ve o kapıdan girmemizi, tekrar sormamızı söylediler. Sora sora Bağdat bulunur hesabı, otelimizi kolayca buluvermiştik (2 gece için vergiler dahil 52 euro.) Odanın kapısı açılır açılmaz, rutubeti hemen hissedebiliyorsunuz. Odamız büyük, hatta 3 kişilikti ve en üst kattaydık. Sabah kahvaltısı yapılan teras bizim kattaydı. Neyse, otele yerleştikten sonra çevreyi dolaşmak için tekrar dışarı çıktık. Otelimiz, çevresi surlarla kaplı alanın içindeydi ve etrafımız irili ufaklı turistik dükkanlarla doluydu. Peki dükkânlarda neler satılıyor: yün elbiseler, şapkalar, tahta kaşıklar, deri çantacılar, nugat şekerlemeciler, argan yağı satan kooperatifler, balık hali, manavlar, bakkallar, zeytinciler ve tabii ki restoranlar. Bizim en çok seyyar satıcılar ilgilimizi çekiyordu. Bir yaşlı amca

% 100 yünden yapılmış kazaklar satıyor ve 200 dirhem (20 eu) gibi bir rakam istiyordu. Sonra kaktüs meyvesini keşfetmiştik ve sık sık yiyorduk. Çarşıları gezerken, günün de yorgunluğu olduğu için bir yerde oturup nane çayı ve kahve içip güneşin batışını bekledik. Oturduğumuz kafe aslında çok enteresan bir yerdi. Karşımızda uzun bir duvar vardı ve dikkatli baktığımızda buranın Yahudi mezarlığı olduğunu gördük. Arkası ise sahil, Atlas okyanusu sahili. Tuhaf bir durum aslında geçmişte mezarlar, ölüler için seçilen yerler: Denize nazır. Aynısını İstanbul’da Bebek sahilinde görünce de şaşırmıştım. Dünyanın en harika manzarasına defnedilen insanlar. Kapitalist dünyada yaşadığımız için artık her meseleye ekonomik çıkar merkezli bakıyoruz. Güneşi batışına doğru sahile gittik ve sahilde bir çocuğun yüzdükten sonra üstünü giydiğine şahit oluyorduk, aylardan aralık ayı. Yarın daha ayrıntılı gezme planı ile tekrar çarşılara, oradan da otele doğru yola çıktık. Ertesi sabah ezan sesiyle uyanıp sabah namazını kılmış, sonra biraz daha uyuduktan sonra saat 09:00 gibi kahvaltıya geçtik. Güneş karşıdan vurmasına rağmen hava Marakeş’ten biraz daha serindi. Bizim köyün cızlağı, tereyağı, reçel ve nane çayı ile kahvaltımızı yaparken etrafımızda martılar uçuşuyordu. Bazı oteller de kahvaltılarını çatı katında verdiklerini görüyorduk. Terasta uzunca bir süre takıldık, çaykahve, bir daha çay-kahve derken abdestlerimizi alıp otelden ayrılıp sahile doğru yürümeye başladık.

Dar sokaklardan çıkıp genişçe bir meydana geldi Essaouri kalesi karşımızda beliriverdi. Ve okyanus, devasa deniz. Gözler görebilse sizi Kanarya Adalarına kadar götürebilirdi. Çevrede bir sürü insan tuttukları balıkları temizleyip satıyorlardı. O an, yanımda neden bir mangalım yok, ya da bu şehirde neden oturmuyorum diye hayıflandım. Şehir kalesinin yanından geçerken bir anda sağlı sollu tezgahlarda balık satıldığına şahit olduk. Sardunya, çupra, alabalık derken, asıl enteresan balıklar biraz daha ileride beliriverdi. Vatoz ve köpekbalığı. İnsan dokunmadan edemiyor, derisi kauçuk gibi. Acaba tadı nasıldır? Hemen bir turist kalabalığı göze çarpıyor. ir de bakıyorsunuz ki, taze midye satıcısıymış kalabalığın nedeni. Herhalde bundan taze ve sağlıklısı olamaz. Hani cesaret edebilsem alacağım bakacağım tadına ama bir türlü görüntüsüne alışamadığım için cesaret edemedim. Her taraf martı ve martı sesleri ile cıvıl cıvıl. Bu arada koca koca, canlı yengeçleri de unutmamak lazım. Yani böyle görünce insanın kütür kütür yiyesi geliyor yengeci. Ama yengeç nasıl yenir ki? Onu dahi bilmiyoruz. Denizi bile ilk kez 17-18 yaşımda Ankara’dan İzmir’e gidince görmüştüm. Yani bizde deniz ve balık kültürü hamsi ve palamut dışında pek olmadı. Yıllar sonra buna somonu, sardalyayı ve son yıllarda da çupra ve Türkçe adını bilmediğim zeebaarsı da ekledik. Yengeci ise ilk kez canlı olarak

Singapur’da restoranların önündeki akvaryumlarda görmüştük. Tekrar pazara dönecek olursak, sona doğru geldiğimizde etrafı bir duman bürümüştü. ‘Allah’ım! İnşallah tahmin ettiğim gibidir’ diye geçiriverdim. Evet, salaş bir dükkan ve mangal. Bir ızgarada 9 sardalya ve fiyatı 30 dirhem (3 euro), karşınızda liman, sırtınızı bir duvara yaslıyorsunuz ve duvarın arkası Atlas okyanusu. Asıl en önemlisi; bugünkü akşam yemeği meselesini mükemmel bir şekilde çözmüştük. Saat daha erken olduğu için biraz daha dolaşmaya ve saat 16:00 civarında gelmeye karar verip oradan ayrıldık. Başka bir sahilde yürümeye karar vererek limandan ayrıldık. Öğle namazı saati yaklaşışında sorduğumuz 2 kişi birazdan ezanın okunacağını ama cemaat ile 1 saat sonra kılındığını el kolla anlattılar. Biz de sahile gitmek yerine tekrar otele dönüp namazı otelde kılıp tekrar dolaşmaya ve sabırsızlıkla beklediğimiz balıkçıya doğru ilerledik. Balığımızı yedikten sonra sahile gidip denizi seyretmeye başladık. Sıcak memleketlerde aslında yerli halkın gündüz pek gözükmediğine, bilakis akşam vakitleri dışarıya çıktıklarına burada da şahit olduk. Herkes sahile doğru geliyordu. Biz de biraz sahilde yürüdükten sonra akşam namazını bir camide kılıp, çarşıdan biraz mandalina ve zeytin alıp, otelimize tekrar döndük. Essaouira anlatmakla bitmiyor. Bir dahaki sayımızda görüşmek üzere ◄◄


maandblad/aylık gazete doğuş nr. 236 - Mart/Maart 2018

04 tanıtım 26 06 introduction

İbrahim Turgut

Dost ve Kardeşlik İkliminde Yerimiz!..

M

ü’min erkekler ve mü’min kadınlar birbirlerinin dostlarıdır. İyiliği emreder, kötülükten alıkoyarlar. Namazı dosdoğru kılar, zekâtı verirler. Allah’a ve Resûlüne itaat ederler. İşte bunlara Allah merhamet edecektir. Şüphesiz Allah mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Tevbe:71)

MİHENK hayatta ve insanlığa anlam kazandırarak faydalı olmaya parmak basmaktadır. Bu çalışmaları yerine getirenlerin özellikleri: “Namaz, zekât ve Allah ve Resulüne itaatte mutlak teslim olmalarıdır”. Böylelikle, Kur’an, Sünnet ve din kardeşliği ekseninde, dostluğa dönüştürülmüş ve sistemleştirilmiş bir yapının meydana getirilmesini Kur’an, mü’minlerden istemekte ve “Allah’ın merhamet edeceği tek topluluğun” bunların olacağını haber vermektedir. Ayette; “Mü’minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin. Allah’a karşı gelmekten sakının ki size merhamet edilsin.” buyruluyor. (Hucurat:10) Allah (c.c) ayet-i kerimesinde, mü’minleri “kardeş” ilan ediyor. Bu kardeşlik “dinî” anlamda kardeşliktir. Aynı dîne iman eden ve o dînin emirleri çerçevesinde hayatını inşa eden “ümmet Kardeşliği” ve “dostluk” kavramları, güçlü bir şekilde vurgulanmaktadır.

İslam’da, kadın erkek ilişkilerinde uyulması mutlak olan temel ilkeler olmakla birlikte, hayatın inşasında beraber yapmaları gereken faaliyetler de vardır. Bu faaliyetleri yerine getirirken, her birinin Allah katında sorumlu olma bilinciyle hareke etmeleri koşuluyla, Allah’ın kendilerine yüklediği mükellefiyetleri yerine getirirler.

Dostluk, kişinin kendine en yakın gördüğü ve kabul ettiği insanlar arasında var olan, kesintisiz devam eden en sağlam ilişki biçimidir. Bu sağlamlığın çimentosu veya ruhu, “imanın” kopmaz bağıdır. Bunun dışında yapılan dostluklar, köksüz, bereketsiz ve dünyevî olmaktan öteye geçmez. Menfaatle ilintili dostluklar, menfaatin bittiği yere kadardır. Bunlar, netice hasıl olmayan ve yıkımı tez getiren ilişki biçimidir. Nice dostluklar, ihanetle bitmiştir.

Kadın erkek faaliyetlerinin, “dostlukla” vurgulanması, sosyal hayatta nasıl bir denge oluşturacakları, “Emr-i bi’l- maruf, nehy-i ani’l münker; Doğruyu emretmek, kötülükten alıkoymak” çerçevesinde ayet, sosyal

Dostluğun temelinde, sadece kuru bir ilişki biçimi yoktur. Bu dostluğun devamlılığı ve ilişkilerin akışı içinde, inanç bağlamında sürdürülen köklü oluşumu içerdiği, ayetlerde haber vermektedir. Şu bilinmelidir ki: Allah’ın rızasına

dayanmayan her ilişki, “menfaat öncelikli” bir “nitelik” ve “nicelik” taşıdığı için ve vasıtalara ve aracılara yüklenilen mana ile ilgili, kişiyi şirke kadar götüren, sosyal bir felakettir. Onlar öyle bir duruma gelirler ki, kendilerini bile kandırırlar da, içine düştükleri karanlığı aydınlatacak ışık aramazlar! Nitekim ayet, bize bu gerçeği hatırlatmaktadır… “İyi bilin ki halis (katıksız) din yalnız Allah’ındır. O’nu bırakıp da başka dostlar edinenler, ‘Biz onlara sadece, bizi Allah’a daha çok yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz.’ diyorlar.” (Zümer:3) Dostluğun, Allah’tan başka varlıklarda aranmasına dikkat çekerek, iman noktasında ne kadar büyük bir “özel” durumu ifade ettiğini, imanla bağlantılı olmasından dolayı, şirke götürür yönüne nazarları celp etmektedir. Ayrıca, dostluğun ve kardeşliğin zirve yaptığı yer, “İMANLA HARMANLANMIŞ VE İBADETLE ZİNETLENMİŞ DOST MECLİSLERİDİR.” İşte, bu tür oluşumlara, rahmetin tecelli ettiği ve “mana ikliminde” dostlukların pekiştiği manzaralara ihtiyacımız olduğunu söylemeden geçemeyeceğim... Günümüzde, politik çıkar ve çatışmaların İslam kardeşliğini ve dostluğunu nasıl zedelediğini üzülerek seyrediyoruz. Parti yandaşlığının, aşırı hiddet ve şiddete nasıl dönüşerek insanların birbirlerini “tekfir” ettiklerini, sosyal medyadan ve bizatihi müşahede ederek takip ediyoruz. Hadis-i Şerif’teki fotoğrafı anlamaya çalışırsak, nasıl bir yanlışın içinde insanların yuvarlandığını anlamış olacağız... Ebû Zerr’in (ra) işittiğine göre, Hz.

ortaummet_45@hotmail.com

Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: “Hiç kimse başka bir kimseyi fâsıklıkla suçlamasın ve onu küfürle itham etmesin. Eğer itham ettiği kimse dediği gibi değilse, bu sıfatlar muhakkak itham edene döner.” (Buhârî, Edeb) Şunun altını kalın çizelim: Bir topluluğun, evlerinde, sokaklarında, caddelerinde, okullarında ve hukuklarında “inançları ve bundan kaynaklı amelleri” hâkim olursa, dünya ve ahiret kurtuluşu ancak bu şekilde, gerçekleşmiş olacaktır. İşte, olması arzu edilen ve haber verilen ümmet, bütün insanların kurtuluşuna ve barış içinde yaşamalarına katkı sunacak, kendi içinde dostluğu ve kardeşliği gerçekleştirecek ve buna vesile olacak, meleklerin bile gıpta ettikleri, örnek topluluk… Ebû Hüreyre veya Ebû Saîd elHudrî’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: “İnsanların amellerini kayıt altına alan meleklerden başka bir de Allah’ın yeryüzünde dolaşan melekleri vardır. Bunlar Allah’ı zikreden topluluklara rastladıklarında, ‘Aradığınız işte burada, haydi gelin!’ diye birbirlerine seslenirler. Hemen oraya gelerek dünya semasına kadar onları çepeçevre kuşatırlar. Allah, o meleklere sorar: ‘Kullarımı bıraktığınızda onlar ne yapıyorlardı?’ Onlar da ‘Biz onları bıraktığımızda sana hamd ediyor, seni tazim ediyor ve seni anıyorlardı’ diye cevap verirler.”... (Tirmizî, Deavât, 129) Ahiret hayatı gelmeden önce, yaratılışın manasını kavrayarak, Allah’ın iradesine uygun hayat anlayışını, pratiğe dökerek mutluluk dünyasını kurmak varken, boş şeylerle avunmanın ne faydası vardır? Dünyada konuşmayan varlık-

ları aracı ve onlara yükledikleri mana (dostluk) dolasıyla, o günü (kıyamet günü) konuşacaklardır. Kendilerini aracı yapanlara tanıklık yapacaklardır. O zaman uyanacaklar fakat, kendilerine bir faydası olmayacaktır. Allah’ın verdiği akıl nimetini kullanmadıkları için, o gün şöyle bir sahne ortaya çıkacaktır: “O gün Rabbin, onları ve Allah’ı bırakıp da taptıkları şeyleri bir araya getirir ve (taptıklarına) der ki: ‘Siz mi saptırdınız benim şu kullarımı, yoksa onlar kendileri mi yoldan çıktılar?’ Onlar, ‘Seni eksikliklerden uzak tutarız. Seni bırakıp da başka dostlar edinmek bize yaraşmaz. Fakat sen onlara ve atalarına o kadar bol nimet verdin ki sonunda seni anmayı unuttular ve helâke giden bir toplum oldular.’ derler.” (Furkan:17-18) Bir de şu vardır: Toplumda insanlar, birbirlerine saygın davranmaları, o toplumun sosyal yapısının sağlıklı olduğunu gösterir. Böyle bir toplumun her konuda başarılı performans göstermesi, “sünnetullaha” uygun ve paralel olması, beklenen neticenin doğruluğunu ortaya koyar. Yeter ki ilahî takdire uygun olsun! Kardeşliğimizi bilelim! Bulunduğumuz ortamlarda siyasi söylemlere dikkat edelim. Önemli olan dava şuurunu taşımaktır. Fitnelere yol açmamaktır. İçinde bulunduğumuz ülkede faydalı olmaya çalışmak, en doğru hakikattir. Hiç kimse buradan, ülkesinde değişim ve etkileşim meydana getirme gücüne sahip değildir. Burada kendimizi ve neslimizi düşünelim. Dostluklarımızı, Allah’ın koyduğu “ümdeler” çerçevesinde oluşturalım ki, dünya ve ahiret hayatında mutlu olalım ve kötü bir akıbetle yüzleşmeyelim. ◄◄

Oz&Er FOOD B.V. Rooseveltstraat 39 2321 BL Leiden

E-mail info@ozener.com Tel. +31(0)71 - 589 09 99 Fax +31(0)71 - 589 20 26 www.ozener.com

vleeswaren Koç Et Mamulleri B.V.

Hikmet Gürcüoğlu

Adres Productieweg 48 2382 PD Zoeterwoude İleti: info@sancak.nl - Web www.sancak.nl Telefon +31(0)71 581 00 30


doğuş aylık gazete/maandblad

nr. 236 - Mart/Maart 2018

Hollanda Dışişleri Bakanı Zijlstra istifa etti Zijlstra, Parlamentoda konuya ilişkin düzenlenen oturumun başında yaptığı konuşmada, Özgürlük ve Demokrasi için Halk Partisi’nin (VVD) 2016 yılı kongresinde “Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile görüştüğü”ne ilişkin yaptığı gerçek olmayan açıklamasının siyasi hayatının en büyük hatası olduğunu belirterek, bu nedenle istifa ettiğini açıkladı. İstifasını açıklarken duygusal anlar yaşayan Zijlstra, Hollanda‘nın hakkında şüphe duyulmayan bir dışişleri bakanına ihtiyacı olduğunu kaydetti. Zijlstra, geçen hafta sonu De Volkskrant gazetesine verdiği bir röportajda, VVD’nin 2016 yılı kongresinde yaptığı konuşmada, Putin ile 2006 yılında bir toplantıda görüştüğüne yönelik ifadelerinin doğru olmadığını itiraf etmişti. Zijlstra, Putin’in toplantıda dile getirdiği “Büyük Rusya” ifadelerini orada bulunan bir başka kişiden duyduğunu belirtmişti. Dışişleri Bakanlığı görevini dört ay yürüten Zijlstra, Putin’in sözlerinin daha etkili olmasını sağlamak için bu yola başvurduğunu ifade etmişti.

07 toplum 23

samenleving

Organ Bağışı Yasası’na onay Senatosu, uzun süredir üzerinde tartışılan yeni organ bağışı yasasını onayladı. Hollanda Senatosu, uzun süredir üzerinde tartışılan yeni organ bağışı yasasını onayladı.Yasaya göre, ülkede yetişkin bir kişi, kendisi reddetmediği sürece otomatik olarak ölümünden sonra organ bağışında bulunduğunu kabul etmiş sayılacak. Bağış yapmak istemeyenlerin ise bunu ayrıca bildirmesi gerekecek.Senato’da, 36’ya karşı 38 oyla kabul edilen yeni organ yasası 2020 yılının ikinci yarısında yürürlüğe girecek.Yeni yasanın yürürlüğe girmesi ile ülkedeki organ bağışı ihtiyacı sorununun çözülmesi bekleniyor. Yasa, 2016 yılında Temsilciler Meclisi tarafından 74’e karşı 75 oyla kabul edilmişti. Organ bağışında bulunmamak, donör olmak istemiyorsanız bunu www.donorregister.nl adlı siteye girip kendiniz “NEE” seçeneğinden tercihinizi belirleyebilirsiniz. Kendiniz bunu bildirmeyince otomatik olarak donör oluyorsunuz.

.................................................................................................................................................. ...................................................................................................................................................................................... ................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................. ................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................. .................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................

THY Hollanda Müdürü Cengiz İnceosman’dan NIF’e ziyaret Geçen ay annesini ebediyete uğurlayan Hollanda İslam Federasyonu Başkanı Mehmet Erdoğan’a taziye ziyaretleri sürüyor. Türk Hava Yolları Hollanda Müdürü Cengiz İnceosman ile, pazarlama sorumlusu Hüseyin Yüksek, Erdoğan’ı makamında ziyaret ederek taziyelerini bildirdiler. Görüşmede, her iki kurum da yürütülen çalışmalar hakkında birbirlerine bilgi verdiler.

NIF Gençlik Teşkilatları yöneticileri Eğitim Kampı’nda buluştular Hollanda İslam Federasyonu Gençlik Teşkilatları, geleneksel olarak yıllık çalışma planı çerçevesinde idareciler için organize ettiği Yatılı Eğitim Kampı’na yoğun bir katılım oldu. Sahalarında uzman olan misafirlerin katıldığı ve dolu dolu geçen kampın ardından Teşkilat Başkanı Mustafa Aktalan, yaptığı değerlendirmede, katılımcıların donanımının, azim, aşk ve şevklerinin, hizmet sevdalarının arttığına dikkat çekti.

“Kaliteyi ucuza alın!”

Gelinlik - Nişanlık - Abiye Bruidsjurken - Avondjurken - Galajurken

İmalattan halk’a sunulan hizmet... EN yeni modelleri, EN kaliteli ürünleri, EN ucuza almanın TEK adresi...

“Size çok yakınız!” Birlik Import-Export Adres: Overbuurtseweg 8, 2665 CA Bleiswijk Tel: 0105220928 - 06 24132458 web: www.birlikimportexport.nl

Stationstraat 36 A - 5121 ED RIJEN Tel: 0161 - 227892 - 06 27 28 39 79 facebook.com/lailabruıid - instagram.com/lailabruidsjurken web: www. lailabruidsjurken.com - e-mail: info@lailagelinlik.com


maandblad/aylık gazete doğuş nr. 236 - Mart/Maart 2018

04 haber 08 nieuws

Bakış Açısı

elif_1705@hotmail.com

Elif Bayraktar

Kahraman Anne Annelik, kadına verilmiş en kutsal vazifelerden biridir. Bir annenin çocuğuna olan sevgisi, kadın fıtratında bulunan şefkatin “zirve” noktasıdır. Hatta öyle bir şefkat ki çocuğunu dokuz ay boyunca hiç itiraz etmeden karnında taşır. Doğumundan sonra kendi bağımsızlığını kazanana kadar büyük bir ilgi ve merhametle kucağında taşır. Ve aradan uzun yıllar da geçse, çocuğunun yaşı kaç olursa olsun ebediyen kalbinde taşır anne. Allah’ın güzel bir lütfudur anne olmak. Allah’tan gelen emanetlere sahip çıkmaya, onları en güzel şekilde yetiştirmeye gayret etmek gerekir. Bu sebepten şuurlu Müslüman anneler henüz bebekleri dünyaya gelmeden çocuklarının ihlaslı hayırlı evlatlar olmaları için dua etmeye başlarlar. Yediklerine ve içtiklerine daha çok dikkat ederler, kötü söz konuşmamaya, kötü ve çirkin olana bakmamaya, gıybet etmemeye, başkasının hakkına girmemeye dikkat ederler. Bilirler ki çocuğunu yetiştirmeden önce insan kendini yetiştirmelidir ve doğacak olan yavrusuna çok iyi örnek olmalıdır. Hasan el Benna’ nın çok sevdiğim bir sözü var; der ki: “Bu ümmetin yarısı kadınlardan oluşur, diğer yarısı da kadınların yetiştirdiği erkeklerden.” İslam’ın kadına verdiği değer, cenneti bir annenin ayakları altına sermesinden bellidir. Bu duygularla annelik vazifesini üstlenen her kadın, çocuğuna duyduğu şefkati bir de dua ile beslerse işte o zaman Allah’ın takdiri ve izniyle hayırlı evlatların yetişmesine vesile olabilir. Gelelim günümüz annelerine ve bu yazıya verdiğim başlığa... Son zamanlarda sosyal medyada, annelik üzerine epey çalışmalar var anneler arasında. Yani şöyle ki, hemen her anne kendisini bir alanda uzmanlaştırma gayretinde. Tabi başarılarını takdir ettiğim anneler de yok değil bunlar arasında. Hatice Kübra Tongar’ın ‘Bağırmayan anneler’ kitabı ve bu konuda çalışmaları çok güzel. Aynı şekilde Merve Gülcemal’in ‘@Oyuncuannemerve’ sayfasında “çocuklara oyunlarla dinî eğitim nasıl verilir?” diye yazdığı kitaplar ve diğer annelere de örnek olacak etkinlikleri takdire şayan. Bunların yanında daha bir sürü anneler mevcut Instagram dünyasında; @masalcianne, @uzmananne, @blogcuanne, @createanne… gibi daha bir çok anneden söz edebiliriz. Belki hepsinin amacı kendileri gibi çocuk yetiştiren annelere örnek olmak. Fakat eleştiriye açık alan şurası ki, bu annelerin aşırı başarılı ve kusursuz gibi görünen çocuk yetiştirme usullerinin zaman

Bahadır Yenişehirlioğlu:

“Gençler, “Oku” emrini yerine getirsinler. Kâinatın kitabı olan Kur’an-ı Kerim’den başlayarak okusunlar”

zaman diğer annelerde yetersizlik hissi oluşturuyor olması. Çünkü yorumların çoğunda kendileri de eleştirilere maruz kalıyorlar. “Ne yani bize çocuğa ceza vermeyin diyorsunuz, siz hiç çocuğa bağırmıyor musunuz?” gibi yorumlar yazılıyor. Bana göre her anne kendine özeldir ve en önemlisi ‘Duacı anne’ olabilmektir. “Duacı anne olmak” demek, elinden gelen her şeyin en iyisini yaptıktan sonra takdiri Allah’a bırakıp, O’na dua dua yalvarmak demektir. İnsan ne kadar uğraşırsa uğraşsın, Rabbimin dilediğinden başkası olmaz. Hz. Nuh gibi bir Peygamberin isyankâr bir oğlu olur, Firavun gibi birinin sarayında Hz. Musa yetişir. Duamız bu nedenle çok önemlidir. Bizim duamız, Fâtih Sultan Mehmed gibi evlâtlar yetiştirebilmek olmalıdır. Peygamberimizin sünnetlerini yaşatacak, ayet ve hadislerle amel edecek âlim, ihlâslı, takva sahibi çocuklarımızın olması en büyük idealimiz olmalıdır. Ve işin özü ‘Kahraman anne’ olabilmektir, çünkü en zoru da budur. Kimdir bu kahraman anne? Peygamberimizle Uhud Savaşı’na katılan birkaç kadından birini anlatacağım şimdi. O hanımın adı Hz. Nesibe’ ydi. Hz. Nesibe oğulları ve eşiyle birlikte Uhud Savaşı’na yaralıları tedavi etmek amacıyla katılmıştı. Uhud Savaşı sayıca Müslümanların az olduğu bir savaştı, önce Müslümanların gayretiyle savaş kazanılacakken, Okçular Tepesi’ndeki sahabelerin bir anlık itaatsizlikleri sebebiyle Peygamberimizin mübarek dişinin kırıldığı çetrefilli ve zorlu bir savaştı. İşte bu savaşta, oğullarının kolu kopmasına rağmen, Rasulullah zor durumdayken “daha burada ne duruyorsunuz” deyip oğullarını savaş meydanına geri yollayan kadındı Hz. Nesibe. Ve herkes yaralı vaziyetteyken Peygamberimizi yalnız görünce O’na (sas) siper olup sağında ve solunda Allah için savaşan kadındı. İşte çocuklarının Allah ve peygamber uğruna şehit olmasını isteyen hatta kendi canını da bu uğurda feda etmeye hazır olan bir kadın. Ve savaştan sonra on üç yara alarak Medine’ye geri döndüğünde Efendimiz O’na soruyor. ‘Ey Nesibe, benden bir isteğin var mı?’. Hz. Nesibe ‘Cennette sana komşu olmayı isterim Ya Rasulullah’ diyor. Ve Efendimiz o an müjdeyi veriyor. ‘İnşallah sen ve ailen cennette bana komşu olacaksınız.’ İşte bu da bir anne. Bana göre en kahraman annelerden bir anne. Bugün Afrin’de, ülkenin başka yerinde veya başka şartlar altında çocuğunun şehit haberini alıp da bu habere ‘Elhamdülillah! Allah yolunda oğlum şehit oldu’ diyebilen anne de kahramandır. Bizler sadece sözlerde, gösterişte, sosyal medyada suni annelik peşinde koşarken asıl anneliğin, en zorlu zamanda, canından öte parçanın ölüm haberini aldığında sabır ve sükûnetle “Emanetimi sana gönderiyorum, bizi cennette buluştur Rabbim” diyebilmekle olduğunu düşünüyorum. İman ve ihlâs çizgisinde, sabır dengesinde, şükür nimetinde, imtihan perdesinde ve duaların sırrındadır annelik...

“Gördüklerim beni gururlandırdı” Payitaht” dizisindeki; vatansever, dürüst ve güvenilir insan “Tahsin Paşa” rolleriyle tanıdığımız Bahadır Yenişehirlioğlu ile kısa bir söyleşi yaptık...

T

ahsin Paşam” öncelikle Hollanda’ya hoş geldiniz. Burada insanlarımızla karşı karşıyasınız. Neler gözlemlediniz? Valla siz kendinizi öyle “iki arada bir derede” gibi tanımlıyorsunuz ama benim bugün programda gördüğüm şeyler çok umut verici. Gururlandım ben kendi adıma. Yani gençlerimizi kendi değerlerine sahip çıkarak böyle programlarda performanslar sergilemeleri bizler açısından inanılmaz mutlu edici. Anlıyoruz ki, kendi memleketlerini, kendi değerlerini burada yaşatıyorlar. Tabi evlatlarımızın başındaki ailelerinin bu konudaki gayretleri de çok önemli. Ben Hollanda’daki Türk topluluğunu son derece diri ve kadim değerlerine son derece bağlı olduğunu gördüm. Bunu daha önce de tespit etmiştim. Yani Avrupa’nın göbeğinde yaşıyor olmak, Türkiye’den çok uzak olmak kendi değerlerinden uzak olmak manasına gelmiyor. Her ne kadar gurbet psikolojisi içlerinde var olsa bile, burada Anadolu’yu yaşatıyor olmaları, kendi birlik ve beraberliklerini böyle organizasyonlarla perçinliyor

olmaları çok sevindirici. Çok mutlu edicidir. Çünkü biz altı yüz sene koskoca imparatorluk devamı olan Türkiye cumhuriyeti olarak dünyaya her zaman neşvünema salmışız. Dünyayı hiçbir zaman sömürmedik eziyet etmedik, insanları inançları, dinleri ve yaşantılarından dolayı dışlamadık kınamadık. Bizim hükmettiğimiz alanlar ve coğrafyalar her daim mutlu ve mesut yaşadılar. Ama Osmanlının parçalanması bölünmesi ve Anadolu’ya hapsedilmesi neticesi emperyalist güçlerin o coğrafyaları sömürmeleri kan ve gözyaşlarının akmasına vesile oldu. Biz Türkiye olarak her geçen günden daha güçlü olarak ayağa kalkıyoruz. Ve bütün bu mazlum coğrafyalara da bir umut ışığı olmaya da devam ediyoruz. Bu sebeple Türkiye’ye her zamankinden daha fazla saldırılıyor. İşte sizlerin burada milli ve manevi değerlere sahip çıkmaları, bizim Türkiye’de yaptığımız çalışmalar el ele verdiğinde birlik ve beraberliğimizin göstergesi olarak ortaya çıkıyor. Bu çok sevindirici ve mutluluk vericidir. Bir hukuk insanı ve yazarsınız ancak dizideki oyunculuğunuzla ön plana çıktınız. Buradaki

Gençlere mesajınız ne olurdu? Buradaki gençlerimizin, ailelerin, sorumlu kişilerin, dernek yöneticilerimizin ve konsolosumuzun bu şuura sahip olması insanı mutlu ediyor. Efendim ben öncelikle bir edebiyatçı olarak şunu söyleyebilirim. Çok okusunlar. Kendi tarihlerini mutlaka öğrensinler. Çünkü tarihine vakıf olmayan gençliğin geleceğini kuşatıp var etmesi mümkün değildir. O yüzden Allah’ımızın bize ilk emri zaten “Oku”. Oku emrini yerine getirsinler. Önce bütün kâinatın kitabı olan Kur’an-ı Kerim’den başlayarak okusunlar. Ardından Efendimizin “Nebevi Sünnet Metodu” dediğimiz sünnetini mutlaka okusunlar. Bu iki mihenk taşına vakıf olduktan sonra bunun üzerine zaten yapacakları okumalar onların yönünü belirleyecektir. Biz Kur’an ve Sünnetten uzaklaşmadığımız takdirde kimse bizim belimizi bükemeyecek Allah’ın izniyle. Sosyal medyadan uzaklaşmamız mümkün değil. Kendi derdimizi, davamızı, mefkuremizi anlatmak için bir araç olarak kullanacağız. Söyleşi: Adnan Şahin

«

Hollandalı Pekünlüler Tiel’de buluştular Hollanda Pekünlüler Derneği, Tiel kentinde üyeleriyle birlikte bir aile ve kaynaşma toplantısı düzenledi. Hollanda Pekünlüler Derneği üyeleri, Gümüşhane ilimizin Kelkit ilçemizin eski adı Pekün yeni adı Ünlüpınar olan beldemizden Hollanda’ya gelmiş yerleşmişlerdir. Toplantıdan önce Hollanda Pekünlüler Derneği Yönetim Kurulu, üyelerine bir mangal ziyafeti verdi. Gurbette olmanın hasreti ile yemeğin bereketi sohbetin neşesini hep birlikte tattık ve yaşadık. Yemekten sonra ise toplantıya geçildi. Hollanda Pekünlüler Derneği Başkanı Mustafa Kunt yaptığı açış konuşmasında bugüne kadar yapılan çalışmaları değerlendirdi. Daha sonra mikrofona geçen Hollanda Pekünlüler Derneği

onursal Başkanı Bekir Cebeci, Belediye seçimleri, Sosyal medya, TERBİYE ve TAHSİL, Çifte vatandaşlık konusu ve iş, eş ve arkadaşlık konularında bir konuşma gerçekleştirdi. Daha sonra Başkan Mustafa Kunt başta Onursal Başkan Bekir Cebeci, olmak üzere 24 girişimciye plaketlerini takdim etti.

Onursal Başkan Bekir Cebeci de TERBİYE ve TAHSİL kitabını imzalayarak katılımcılara takdim etti. Toplantı geç saatlere kadar masalarda yapılan şen, neşeli sohbetlerle sürdü. Herkes evine yüksek bir moral ve neşe ile döndü. Zaten dernek olarak amaç da bu idi. Haber: HPD Basın Masası


aktüalite 09 actualiteit

doğuş aylık gazete/maandblad

nr. 236 - Mart/Maart 2018

Reyhan Şeker

R

Kardelen

yunus322@hotmail.com

GÜZEL VE KÖTÜ SÖZ

abbimiz, insanoğlunun düşünmesi ve daha iyi kavraması için Kur’an’da iyi ve kötü örnekleri karşılaştırarak misaller vermektedir. Hz. Peygamber (s.a.v) efendimizin hayatında da bu metodun büyük bir yer kapladığını görmekteyiz. Eğitimde de karşılaştırma metodunun akılda kalma, konunun iyi anlaşılması ve düşünmede büyük katkı sağladığını biliyoruz. Bu örneklerden birini bu ay köşeme taşımak istedim...

Rabbimiz Kur’an’da güzel ve kötü sözden bahsediyor. Düşünün ki, iki ağaç görüyorsunuz. Birinin kökü sağlam, dalları semaya doğru yükselmiş ve daima güzel meyveler veriyor. Diğer ağaç ise kökü yerden çıkarılmış ayakta durma imkânı olmayan çürümeye terk edilmiş bir görüntüsü var. Hangisi görüntü itibarıyla daha cezp edici ve hoştur? İşte rabbimiz, İbrahim suresinin 24-27 ayetleri arasında güzel ve kötü sözü akledelim diye bize yukarıdaki ağaç misalini veriyor. Müfessirler, İbrahim suresinde geçen güzel ve kötü sözden kast edilen şeyin “iman” ve “küfür” olduğunu beyan ederler. İman kalpte durdukça kökü sağlamlaşır. Mü’min imanına sahip çıktığı ve gereğini yaptığı sürece güzel meyveler veren bir

ağaç misali gibidir. Bu ağaç öyle bir ağaçtır ki, sürekli kokusu hoş olan meyveler verir. Malumunuz üzere meyve ağaçları sürekli meyve vermez. Bir ağacın güzel ve kaliteli meyveler vermesini arzu edenler, gerekli şartları yerine getirerek güzel netice alabilirler ki, bunun da bir zamanı vardır. Yazın meyve veren bir ağaç kışın meyve vermez. Güzel sözün yani “La ilahe illallah” demenin derin manasına vakıf olan kişi, önce kendi dünyasında bu derin mananın güzelliğini yaşar ve o güzellik onun cennete girmesine vesile olur. Gerçek iman sahiplerinin yaşantılarıyla, konuşmalarıyla, ağızlarından çıkan sözü önce tartıp sonra söylemeleriyle ve çevrelerindeki insanlara kıymet vermeleriyle ön plana çıktıklarını görürüz. Gerçek iman sahiplerinin ağızlarından kötü söz çıkmaz. Onlar ölçülü davranmayı tercih ederler. Onlar Allah’ın gönderdiği dini anlamaya çalışır ve Efendimizin öğütlerini tutarlar. Bununla alakalı olarak Efendimizin de karşılaştırma yaparak izah etmiş olduğu bir misali verelim... Efendimiz şöyle buyuruyor: “Allah’ın benimle gönderdiği hidayet ve ilim, bir araziye yağan bol yağmura benzer. Bu arazinin bir kısmı güzel ve uygundur, suyu kabul eder, çayır ve bol ot yetiştirir. Bir kısmı da çoraktır, suyu üstünde tutar. Allah ondan insanları faydalandırır, onlar da bundan içerler, hayvanları sularlar ve ekin ekerler. Yağmurun yağdığı diğer bir kısım arazi de düz ve kaypaktır, ne suyu üstünde tutar ne de çayır bitirir. İşte Allah’ın dinini anlayan, Allah’ın benimle gönderdiği dînin öğütlerini

tutan ve bunu öğrenip öğreten kimseler, suyu kabul eden veya tutan arazi gibidir. Kibrinden başını kaldırmayan ve benim kendisiyle gönderildiğim Allah’ın hidayetini kabul etmeyen kimse ise su tutmayan arazi gibidir.” (Buhari, İlim, 20) Efendimizin hadiste vermiş olduğu misal dikkate muciptir. Ayette Rabb’imiz küfür ehlinin hâlini, kökü sağlam olmayan ağaca benzetiyor. Efendimiz de, kibrinden iman etmeyenlerin hâlini su tutmayan araziye benzeterek yine topaktan misal veriyor. Yani hem ayet ve hem de hadisi şerifin ortak anlatımlarıyla verimliliğin toprakla mümkün olduğunu, aksi taktirde verimlilik elde edilemeyeceğini dikkatimize sunuyor. Kısacası kalbimizde iman olmadıkça hiçbir şeyden hayatımız süresince ve ahiret adına verimlilik elde edemeyeceğimizi anlamalıyız. Kötü söze (küfür) gelince, insanın kalbini çürüttüğü gibi, ebedi hayatını da kaybetmesine sebep olur. Kötü söz sahipleri içlerindeki o derin karanlığa kendilerini mahkum ettikleri gibi, tüm insanları da o kara deliğe çekmek isterler. Onlar insanları küçük görürler. Kötü sözleriyle bir ok gibi muhatabın kalbini delmeyi arzu ederler. Fakat onlar okun kendilerine isabet etmediği sürece rahatsızlık çekmezler. Kötü söz sahipleri dünyayı yönettiklerini düşünürler. Kendi arzu ve çıkarları için yıkıp yakmayı mubah görür, sahip oldukları o çürük ağaç köküyle sağlam kök sahiplerine efelenirler. Müminler görünenden çok görünmeyene âşıktırlar onlar bunu bilemezler. Velhasılıkelam, Rabb’imizin bize vermiş olduğu bu örnekler üzerinde daha fazla düşünerek nerede durduğumuza bir bakmamız gerekiyor.

Müşavir ’den üniversite gençlerine konferans Lahey Din Hizmetleri Müşaviri Prof. Dr. Yavuz Ünal, Hollanda’da yüksek okul ve üniversitelerde okuyan gençlere konferans verdi. HDV Utrecht Ulu Camii konferans salonunda verilen konferansa, Hollanda’nın farklı şehirlerinden gelen üniversiteli gençler dinleyici olarak katıldı. Konferansta “Medya Okur Yazarlığı” konusu işlendi. Konferans Kur’an-ı Kerim tilavetiyle başladı. Daha sonra konuşmacı, Lahey Din Hizmetleri Müşaviri Prof. Dr. Yavuz Ünal gençlere hitap etti. Prof. Dr. Yavuz Ünal konuşmasında medyanın öneminden bahsederek, insan hayatının son çeyrek asırda sosyal medyanın etkisinde âdeta savrulduğunu, dolaysıyla medyayı doğru okuma ve kullanmanın önemli hale geldiğini vurguladı.

Özellikle sosyal medyanın oluşturduğu yanlış İslam algısının zararlarından nasıl korunulması ve sosyal medya algılarının nasıl okunması gerektiğini, örnekleriyle anlattı. Prof. Dr. Yavuz Ünal konferans esnasında gençlere

sorular yöneltti. Gençler tarafından yöneltilen sorulara cevap verdi. İnteraktif bir şekilde devam eden konferans, katılımcı üniversite gençlerine ev sahibi cami yönetimi tarafından yapılan ikram ile sona erdi.

Fotoğraflarla Hollanda gündemi...

Osman Eğin, Hollanda’da konferanslar verdi

TRT’de yayınlanan Kur’an Ziyafeti programının sevilen jüri üyesi Osman Eğin’in sohbet noktalarından birisi HDV Soest Fatih Camii idi. Vatandaşlar tarafından yoğun ilgi ve sevgi ile karşılanan Osman Eğin çektirilen hatıra fotoğrafı içerisinde biz de yer aldık...

Tunahan Kuzu, Saadet’in misafiriydi

Denk Partisi Milletvekili Tunahan Kuzu, Saadet Partisi Hollanda temsilciliği Eindhoven Şubesini ziyaret ederek yöneticiler ile fikir alışverişinde bulundu. Yöneticilerle, yaklaşan seçimleri değerlendiren Kuzu’nun görüşmeden duyduğu mutluluk yüzünden okunuyordu...

Din kardeşliğinin yürekleri ısıtması

Hollanda’ya misafir işçi olarak ilk gelenlerden olan Neşet Kurt amcamız aynı zamanda baba dostlarından. Diğer baba dostlarından Trabzonlu Osman Bayzan amcamız ve Aydınlı Ayhan Sayal abimizle birlikte bir ikindi namazı sonrası hasbihâl ettik. İmam Abdulvahit Olcay Kılıç, Somalili Muhammed ve Nurettin Kurt abimiz de, bizlerle o anı ölümsüzleştirenlerdendi...

Somalili Muhtar’ın camilere vakfedilen ömrü!

Somali’li Muhtar amcamız, Soest Fatih Camii’nin gönüllü çalışanlarından. Camiye gittiğinizde onu her yerde görürsünüz ve hep bir şeylerle meşguldür. Somali’ye kendisi ile gideceğimize dair benden ve eski başkan Salih Canöz’den söz aldı. Haydi hayırlısı..

Selçuk Öztürk, Amersforot camilerindeydi

21 Mart 2018’de yapılacak belediye seçimlerinde Amersfoort şehrinden yarışacak adayları tanıtmak ve vatandaşlarla buluşmak için Amersfoort’a çıkarma yapan Denk Partisi Başkanı ve milletvekili Selçuk Öztürk’ün HDV Amersfoort Mevlana Camii’nden sonraki durağı Rahman Camii idi. Öztürk, hem adaylarını tanıttı hem de vatandaşlardan gelen soruları cevapladı.


10 gündem

maandblad/aylık gazete doğuş nr. 236 - Mart/Maart 2018

agenda

Talha Yıldız

Genç Gözüyle

Invloed Ottomaanse rechtspraak op Republiek Turkije

D

e scheiding der machten, ook bekend als de Trias-politica, die de scheiding van de wetgevende, uitvoerende en rechterlijke macht in een staatsinrichting uitdrukt, is voor velen een welbekend gegeven. Wat betreft de rechterlijke macht kent ieder land een gerechtelijke hiërarchie. Zo kan een rechtzoekende in Nederland, die het niet eens is met de uitspraak van een rechter in een straf- of civiele zaak, respectievelijk hoger beroep bij het Gerechtshof en cassatie bij de Hoge Raad aantekenen. Inzake bestuursrechtelijke zaken is de Raad van State de hoogste bestuursrechter. Vergelijkbare rechtsorganen treft men vandaag de dag ook aan in de Republiek Turkije, waar Yargıtay de equivalent is van de Hoge Raad en Danıştay die van de Raad van State. Aangezien in 1926, d.w.z. drie jaar na oprichting van Republiek Turkije, het islamitische recht volledig is afgeschaft en vervangen is door Westers recht, heerst bij velen

Mustafa Kılıç:

de perceptie dat de republiek een compleet nieuwe rechterlijke organisatie heeft opgezet. Maar niets is minder waar. Immers, de republiek heeft verschillende Ottomaanse rechtsinstanties tot op de dag van vandaag gehandhaafd. Zo was de basis van de twee rechtsinstanties die hierboven genoemd zijn, al in het Ottomaanse Rijk gelegd en heeft de republiek deze rechtsinstanties, al dan niet na invoering van hervormingen, gehandhaafd. Om de lezer inzicht te geven over de invloed van de Ottomaanse rechtspraak op deze twee hedendaagse Turkse rechtsinstanties, zal ik nu de historische achtergrond van deze twee rechtsinstanties nader beschouwen. Periode van hervormingen: Tanzimat De economische en militaire expansie van Europa in de 17e en 18e eeuw, leidde binnen het Ottomaanse Rijk tot felle en langdurige discussie over de maatregelen die moesten worden genomen om de verdere verbrokkeling van macht tegen te houden. Terwijl hervormingsgezinden pleitten voor hervormingen naar Europees voorbeeld, stonden traditionelen juist niet open voor dergelijke veranderingen. Geleidelijk voerden hervormingsgezinden de boventoon in dit debat, waarna uiteindelijk in 1839 een drastisch hervormingsprogramma onder de naam ‘Tanzimat’ werd aangekondigd. Het primaire doel van de Tanzimat was de hervorming van het staatsbestel op sociaal, politiek en juridisch vlak. Zo werd op juridisch vlak de rechterlijke organisatie naar Europees voorbeeld ingericht en werden diverse Westerse wetboeken, eerst vertaald en daarna ingevoerd. Hervormingsorgaan: Meclis-i Vâlâ-yı Ahkâm-ı Adliyye (‫ﻣﺠﻠﺲ‬ ‫)واﻻي أﺣﻜﺎم ﻋﺪﻟ ّﻴﻪ‬ Een jaar voor de aankondiging van de Tanzimat, werd in 1838 de Meclis-i Vâlâ-yı Ahkâm-ı Adliyye

opgericht. Dit overheidsorgaan kreeg de taak om nieuwe regelgeving tot stand te brengen. Na de aankondiging van de Tanzimat, zou dit orgaan echter een centrale rol gaan spelen bij de invoering van de Tanzimat-hervormingen. De Meclis-i Vâlâ was onder meer belast met de uitwerking van de Tanzimat-principes in wet- en regelgeving. Bovendien hield de Meclis-i Vâlâ toezicht op de naleving van wet- en regelgeving en viel de berechting van ambtenaren ook onder diens portefeuille. Gaandeweg kwam men erachter dat de Meclis-i Vâlâ, ten gevolge van de diversiteit en intensiteit van de werkzaamheden, niet in staat was om al haar taken naar behoren uit te voeren. Naar aanleiding van deze toestand werd in 1854 besloten om de wetgevende taak over te dragen aan een nieuw overheidsorgaan, de Meclis-i Âlî-i Tanzîmat. Omdat het duaal bestaan van twee hervormingsorganen enige vorm van chaos met zich meebracht, besloot men in 1861 om deze twee instanties wederom te herenigen onder Meclis-i Ahkâm-ı Adliyye. Daarbij werd besloten dat deze instantie uit drie afdelingen zou bestaan, namelijk een administratieve, wetgevende en gerechtelijke afdeling. Opsliting in twee rechtsinstanties Vervolgens besloot men in 1868 om de laatst genoemde instantie op te splitsen in Şûrâ-yı Devlet en Dîvân-ı Ahkâm-ı Adliyye. Ten aanzien van de achtergrond van dit besluit, stelt Davison – verwijzend naar een uitspraak van Ahmet Cevdet Pasha – dat de Europese druk een belangrijke rol heeft gespeeld bij dit besluit. Sommige Europese staten hamerden er namelijk erop dat de rechterlijke macht moest worden gescheiden van de wetgevende- en uitvoerende macht. Ottomaanse bureaucraten zoals Fuad en Midhat Pasha stonden ook open

talhayildiz_@hotmail.com

voor deze suggestie. Toen Sultan Abdülaziz Frankrijk en Oostenrijk bezocht, kreeg hij onder meer de mogelijkheid om in deze landen kennis te nemen van de Raad van State. Na zijn terugkeer stemde hij in met de oprichting van Şûrâ-yı Devlet en Dîvân-ı Ahkâm-ı Adliyye. Dit besluit zou een verdere uitbouw van de scheiding tussen rechterlijke macht en wetgevende- en uitvoerende macht realiseren. De eerste rechtsinstantie werd onder leiding gebracht van Midhat Pasha en de tweede rechtsinstantie stond onder leiding van Ahmet Cevdet Pasha. Beide rechtsinstanties zouden tot het einde van het Ottomaanse Rijk hun bestaan voortzetten en vormen de basis van de hedendaagse Danıştay (Raad van State) en Yargıtay (Hoge Raad). Şûrâ-yı Devlet (‫)ﺷﻮراى دوﻟﺖ‬ Deze rechtsinstantie werd naar voorbeeld van de Franse Conseil d’Etat (Raad van State) opgericht en was onder meer belast met de voorbereiding van wet- en regelgeving en de interpretatie daarvan, berechting van ambtenaren, beslechting van geschillen tussen overheidsorganen en ambtenaren, beslechting van geschillen tussen overheidsorganen en burgers en het verstrekken van advies aan de Sultan en zijn ministers. Hoewel gaandeweg aan de Şûrâ-yı Devlet nieuwe bevoegdheden werden toegekend of daarentegen bepaalde bevoegdheden werden ontnomen, werd deze rechtsintantie ook na de oprichting van de republiek niet ontbonden. Pas in 1940 zou deze rechtsinstantie de huidige naam dragen: Danıştay. Dîvân-ı Ahkâm-ı Adliyye (‫دﻳﻮان‬ ‫)اﺣﻜﺎم ﻋﺪﻟﻴﻪ‬ In tegenstelling tot de Şûrâ-yı Devlet, zou deze rechtsinstantie enkel functioneren als een hoger beroepsrechter in civiele- en strafzaken. Alhoewel in de islamitische geschiedenis wat zichtbare sporen

zijn die wijzen op de aanwezigheid van een hoger beroepsrechter, bestond in de islamitische wereld geen permanente Hof van Cassatie. Dit is veeleer een ontwikkeling die pas eind 18e eeuw in West-Europa voet aan de grond zou krijgen. In die zin kan de oprichting van hoger beroepsrechtbank in het Ottomaanse Rijk als een nieuwe ontwikkeling worden beschouwd. Ook deze rechtsinstantie zou na de oprichting van de republiek niet worden ontbonden en pas in 1945 zou deze rechtsinstantie de huidige naam krijgen: Yargıtay. Tot slot De historische achtergrond van de Danıştay (Raad van State) en Yargıtay (Hoge Raad) in de hedendaagse Republiek Turkije, laat zien dat de republiek, ondanks de complete afschaffing van het islamitische recht in 1926, tot op de dag van vandaag twee belangrijke rechtsinstanties heeft gehandhaafd. Dit geldt overigens niet slechts voor rechtsinstanties. De republiek heeft namelijk op politiek vlak onder meer een parlement en politieke partijen van het Ottomaanse Rijk geërfd. Ook hadden artsen, juristen, historici en filologen van de republiek een belangrijk deel van hun leven doorgebracht in het Ottomaanse Rijk. Voorts heeft de republiek niet enkel de rechterlijke organisatie, maar ook het onderwijssysteem, universiteiten, financiële- en bestuurlijke bureacratie van het Ottomaanse Rijk geërfd. Hoewel de oprichting van de republiek een radicale breuk tot stand heeft gebracht met het religieuze karakter van het Ottomaanse Rijk, heeft de republiek niet een compleet nieuwe staatsinrichting opgezet. Daarom kan worden aangenomen dat de republiek niet als ideologische maar als institutionele voorzetting van het Ottomaanse Rijk kan worden beschouwd.

“Bu karikatürler çocuklarımızın Kudüs bilincini, oraya yönelik aidiyetlik duygusunu ve şuurunu geliştirecektir”

İskender Paşa Camii’nde “Kudüs” Konulu Karikatür Sergisi

İ

skender Paşa Camii’nde “Kudüs” konulu karikatür sergisi düzenlendi. Sergiye, cami cemaati ve hafta sonu camide okuyan öğrenciler büyük ilgi gösterdiler. İskender Paşa Camii imam hatibi ve Cemiyet İrşad Başkanı Mustafa Kılıç’ın inisiyatifi ve İskender Paşa Cemiyeti bünyesinde eğitimden sorumlu birim İSEM’in de verdiği katkıyla Hollanda’da ilk defa bir karikatür sergisi düzenlenmiş oldu. Karikatürler, Türkiye’de ulusal yayın yapan Rehber TV karikatüristi Mikail Çiftçi tarafından çizilmiş olup onun karikatürleri arasından seçilmiştir. Karikatürler hakkında Mustafa Kılıç şunları söyledi: “Sayın Mikail Bey’e yüreğinden ve imanından esinlenen bu çizgilerinden dolayı kendisine teşekkürlerimi bildiririm. Mikail Bey, İslâm dünyasının haklı tepkisini kalemiyle tezahür ettirmiştir. Bu karikatürler çocuklarımızın Kudüs bilincini, oraya yönelik aidiyetlik duygusunu ve şuurunu geliştirecek-

tir. Sözlü anlatımlar kulakta çok fazla kalıcı olmadığı için karikatürler görsel ve üzerinde ince detaylarına kadar irdeleme imkânı verdiği için son derece faydalı olmuştur. İnşallah zaman içerisinde farklı konularda bu tür etkinlikler yapılacaktır. Camilerimizde bir çok alanda faaliyetler yapılmaktadır ama karikatür sanatı ise bir eksiklik olarak görülmüştü bu şekilde bu sanatsal etkinlikte artık yerini almıştır. Sayın Mikail Bey’in bu karikatürlerini diğer etkinliklerimizde daha profesyonel bir şekilde sergileyip vatandaşlarımıza ve Hollandalılara arzu edilen mesaj ulaştırılacaktır ve umuyorum bu sayede barışçıl ve insani duygular ile insanların vicdanlarında yer edinecektir” Sergiye İSEM’deki çocuklar, ders hocaları ve veliler büyük ilgi gösterip, bu tür sergilerin daha sık yapılmasını talep ettiler. İskender Paşa Camii’ndeki sergide toplamda 50 karikatür sergilendi. Sergi bir hafta süreyle Furkan Gençlik salonunda vatandaşlara, öğrencilere ve velilere açık kaldı.


doğuş aylık gazete/maandblad

nr. 236 - Mart/Maart 2018

11


maandblad/aylık gazete doğuş nr. 236 - Mart/Maart 2018

04 haklarımız 26 12 onze rechten

Ethem Emre - Kaza Eksperi

Geleceğe yatırım

Müezzinlerin Makamları ve Boyları Yüksek Olacak İnşallah”

e.emre@letseladvies.nl

Kaza Dosyalarında ‘Schadebeperkinsplicht’ Nedir? Eğer bir kazaya maruz kalmışsanız, yani kazazede iseniz, sorumlu sigorta kazadan dolayı meydana gelen masrafları ödemek zorundadır. Bu durumda kaza hukuku devreye girer. Ancak, kazazede olarak sadece haklarınız değil, aynı zamanda bazı sorumluluklarınız da vardır. Bu yazımızda ‘schadeberkingsplicht’ yani masrafları gereksiz yere artırmama konusunu ele alacağız. Her ne kadar kaza sonrası meydana gelen tüm masrafları kazadan sorumlu sigorta ödeyecektir denilse de, uygulamalarda bu konuda sorumlu sigortalarla tartışmalar yaşanmaktadır. Konuyla ilgili yasaya (Art. 6: 101 BW), mahkeme kararlarına, kural ve uygulamalara (www. letselschaderaad.nl) bakmak gerekir. Özetle şöyle söylemek mümkün: ‘Masrafların kabul edilir ve adaletli olması gerekir’. Birkaç örnek verelim: • Hasta ya da sağlık sorunu olan kişi doktora gitmeli ve gerekli tedavilerini düzenli olarak yaptırmalı... • Çalışan kişilerin hastalık döneminde düzenli olarak iş/kurum doktorlarına (bedrijfarts, arboarts, UWV-arts) gitmeli... • İş yeri sahiplerinin temsilcisi ile görüşmeden, sorumlu sigortadan

onay almadan personel işe alma ve benzeri büyük masraflara girişmemeli... • Kaza sonrası aynı işinizi yapamıyorsanız, kabul edilebilir yeni bir işi kabul etmek mümkündür; ama “her tür işi kabul etmeli” diye bir zorlama olmamalıdır... • Amsterdam’da oturuyorsanız ve orada sağlık hizmetleri almak mümkünse, Groningen’de tedaviye gitmek ve bundan dolayı ekstra masraf yapmak sigortaya çok mantıklı gelmez... • Kazazede arabası hasarlı olup ve belirli bir süre araba kiralayıp işine gidebilir. Araba hasarı için genelde eksperler erken gelir. Böyle olmasına rağmen, uzun bir süre şoförlü lüks ya da spor bir araba kiralamak ne kadar mantıklı olabilir? • Tedaviler için Hollanda’da tedavilere devam etmek uygun görülür. Yurt dışındaki tedaviler için uzman doktorların sevki, kendi sigortanızın ya da kazadan sorumlu sigortanın onayı gerekir. Hollanda, yurt dışı tedavilere: ‘burada tedavi yok muydu’ gibi genelde olumsuz yaklaşmaktadır; • Herkesin bir çok konuda ihtiyaca göre ‘second opinie’ denilen ikinci bir hakkı vardır. Bu konuyu ayrı olarak ele almak lazım... • Kaza sonrası, kazazedenin sağlık durumuna bağlı uzun tedavilerde, evde yapılması gereken zorunlu değişiklikler, etkin bakım ile ilgili destekler konusunda belediyelerin WMO bölümü ile konuşmak gerekir. Kaza hukuku konusunda, 20 yıllık tecrübe ve geniş kadromuz ile her zaman yanınızdayız. Bize ulaşmak çok kolay. Tel: 088-808 78 78 ◄◄

Geleceğin nesli müezzinlikte yarıştılar Din eksenli bir kurum olan Hollanda İslam Federasyonu Millî Görüş Teşkilatları pek çok alanda toplumun yararına olan faaliyetleri organize ediyor.

B

ilhassa dinî hassasiyetlere daha çok önem veren teşkilat, gençlerin içinde yaşadıkları ülkelerin kültürel değerlilerini öğrenmenin yanı sıra, kendi dinî ve kültürel değerlerini de öğrenmesini sağlamak amacıyla bir dizi faaliyetler düzenliyor. Kur’an-ı Kerim tilavet yarışmaları, hutbe okuma ve hadis yarışmaları bilgi yarışmaları gibi bunlardan biri de müezzinlik yarışması. Hollanda İslam Federasyonu düzenlediği müezzinlik yarışmaları ile bu makamı güzel sesli gençlerimiz doldurulmasını sağlamaya çalışıyor. Bu vesileyle Den Haag Mimar Sinan Camii’nde düzenlenen yarışmaya 9 cemiyetten katılım sağlandı. Birbirinden güzel sesleriyle yarışan gençler kendilerini dinleyen büyüklerine hoş dakikalar yaşattılar. Uğur Demirci’nin sunduğu programda bölge İrşad Başkanı Mustafa Uysal jüri başkanı, İskender Paşa imamı ve El Biruni Yatılı Yurt Müdürü Mustafa Kılıç, Ömer Güngör ve Ömer Özbolat jüri üyesi olarak görev aldılar. Federasyon Eğitim Başkanı İsmail Kızılırmak genç yarışmacılara müezzinliğin

önemi hakkında bir konuşma yaptı. Kızılırmak Müezzinliğin önemini şu cümlelerle anlattı. “Müezzinlik İslam’ın şiarı olan dinî bir vecibedir. Müezzinler Müslümanları namaza çağırır. Sonra kıyama kaldırarak namaza durdurur. Müezzinlik demek Peygamberimizin baş danışmanı demek, onun takipçisi demektir. Müezzin demek İslam’ı temsil eden demektir. Kıyamet günü boyu en uzun olan demektir. Kısacası müezzinlik vahiy ile tescillenmiş dinî bir vazifedir.” Federasyon İrşad Başkanı Mustafa Uysal ise programın gayet seviyeli olduğundan dolayı mutlu olduklarının altını çizdi. Uysal jüri üyelerine birer fincan takımı hediye ederek katkılarından dolayı teşekkür etti. Derece alan Yarışmacılar... Yarışmada dereceye giren isimler

şunlar: Yarışmanın birincisi, Selim Arda Gökmen, İskender Paşa cemiyetinden. İkincisi, Salih Emin, Schiedam Merkez Camii ve üçüncüsü, Musab Akdoğan ev sahibi Den Haag Mimar Sinan cemiyetinden. Dördüncü olarak ilan edilen diğer yarışmacılar şunlar: Hüsrev Altun, Ulft Selahaddin Eyubi cemiyeti. Mustafa Sevinçkan, Birlik cemiyeti, Murat Han Işık, Tilburg cemiyeti, Talha Çetin, Oss Mescid-i Cuma, Hasan Emre Dağal, Arnhem Ayasofya, Ömer Faruk İnan, Leiden Fatih Vakfı. Yarışmada dereceye giren birinciye 100,- ikinciye 75,- ve üçüncüye 50,- Euro ve diğer katılanlara da 10,- Euro hediye verildi.

Program, Mimar Sinan Cemiyeti’nin yemek ikramıyla son buldu. Haber-Fotoğraflar: Adnan Şahin

«

HTF’den, Dordrecht Belediye Başkanı’na ziyaret Hollanda Türk Federasyon’dan Dordrecht Belediye Başkanına hem hayırlı olsun, hem de tanışma ziyareti.

Birlikte yarınlara emin adımlarla...

B

elediye başkanları ziyaretini devam ettiren Hollanda Türk Federasyon, Dordrecht Ayasofya teşkilatı yönetim kurulu üyeleri ile eylül 2017’de Dordrecht Belediye Başkanlığına atanan Wouter Kolff’u makamında ziyaret etti. Belediye Başkanı Kolff’un makamında gerçekleşen görüşmede gündemde olan konular da değerlendirilerek, Türk Federasyon’un ve Dordrecht Ayasofya teşkilatının çalışmaları

hakkında bilgi verildi. Ayrıca 2016 yılında terör saldırısına maruz kalan Ayasofya teşkilatının yaşadıklarından dolayı alınan önlemler de karşılıklı görüşüldü. Kolff’a ayrıca Ayasofya teşkilatının almış olduğu yeni yer için düşünülen

proje hakkında ileri tarihlerde bilgi verileceği de dile getirildi. Ziyaretten memnuniyetini dile getiren Belediye Başkanı Kolff, irtibatların kalıcı olması temennisinde bulundu. Haber: HTF Basın Masası


perspektif 13 perspective

doğuş aylık gazete/maandblad

nr. 236 - Mart/Maart 2018

Muhammed Akbaş

muhammedakbas@gmail.com

RIHLE

İSLAM DÜŞÜNCE ATLASI:

İ

KAZANDIKLARIMIZ VE KURTULDUKLARIMIZ

slam dünyasındaki felsefe ve bilim faaliyetlerinin tarihini anlamak, bu tarihteki parçabütün ilişkisini anlamaktan geçer. Bazen bir filozofun bir eserini anlamak için, o eserin hangi zaman dilimine, hangi coğrafyaya ve hangi geleneğe ait olduğunu bilmek ile mümkün olur. Mesela İbn-i Rüşd’ün niye Aristoteles’in bir çok eserine şerh yazdığını anlamak için, onun kendisine kadar gelen felsefe geleneği hakkındaki eleştirisini bilmemiz gerekir. Çünkü İbn-i Rüşd’e göre, kendisine kadar gelen filozoflar, Aristoteles’in felsefesini bulandırmaktan başka bir şey yapmamışlardır; dolayısıyla yapılması gereken Aristoteles’e geri dönmektir. On sene önce İslam Felsefe-Bilim tarihine olan ilgim başladığında, bu tarihi anlamak için esaslı bir çerçeve sunan bir eser yoktu elimde. Karşılaştığım ve okuduğum kitaplardaki en büyük sorun, bana İslam Felsefe-Bilim tarihinin bütününe ilişkin bir fikir ver(e) memesiydi. Bundan dolayı parçalar/tekiller içinde âdete boğuluyordum. İslam felsefesi hakkında yazılan kitaplarda üzerinde durulan fikirler ve filozoflar ya bir çerçeve olmaksızın, ya da hesabı verilmemiş genel çerçeveler içerisinde serdediliyordu. Karşılaştığım çoğu tasnifler, İslam felsefe tarihini en fazla altı geleneğe ayırırdı: İşrakiler, Tabiatçılar, Dehriler, Meşşailer, Batıniler ve Yeni-Pisagorcular. Bu tasnife göre yazılan eserler İslam felsefe tarihini İbn-i Haldun ile ya da en fazla Molla Sadra’yla nihayete erdirir. Bu tasnife göre yazılmış bir eseri okuyan Müslim ya da gayrimüslim biri, İbn-i Haldun’dan sonra İslam dünyasında herhangi bir bilimsel ya da felsefi faaliyetin olmadığı kanaatine varır ki, günümüzde ortalama birinin bu tarihe ilişkin bilgisi Farabi ve İbn-i Sina gibi bir kaç isim saymaktan öteye geçmez. Böyle bir anlayışın zihinlerimizde yerleşmesinin elbette bir çok dâhili ve harici sebebi vardır. Dâhili sebeplerden biri, bizim Müslümanlar olarak kendi felsefe-bilim tarihimize ilişkin ilgisizliğimizdir. Özellikle İbn-i Rüşd sonrası felsefe-bilim faaliyetlerini yok biliyoruz. Bundan dolayı da İbn-i Rüşd’den sonra yazılan bir çok yazma eser hâlen dünya kütüphanelerinde yeniden keşfedilmeyi bekliyor.

İçinde yaşadığımız ülkenin Leiden şehrinin kütüphanesinde Müslüman bilgin ve filozoflara ait bir çok eser bulunmaktadır. Harici sebeplerden biri ise, siyasi ve iktisadi olarak yenilen İslam medeniyetinin, aynı zamanda kültürel olarak oryantalistler tarafından yenilgiye uğratılmasıdır. Ernest Renan ve Ignac Goldziher gibi müsteşriklerce ortaya konulan tezler, maalesef bir çok Müslüman müellif tarafından benimsenmiş ve İslam FelsefeBilim tarihi İbn-i Rüşd’den günümüze kadar bir çöküş dönemi olarak nitelendirilmiştir. Hakikaten bu durum, İhsan Fazlıoğlu’nun deyimiyle, kendi tarihimiz önünde küçük düşürülmemizden başka bir şey değildir. Son derece haksız ve yanlış olan bu tasnifler ve dönemlendirmeler son yirmi yıldır gittikçe yoğunlaşan bir eleştiriye tabi tutulmaktadır. Sadece Türkiye’de değil, aynı zamanda bazı Batı ülkelerinde de bu bakış açısının gerçeklikle örtüşmediği yazılmakta ve söylenmektedir. Son derece değerli olan bu eleştirilerin tek bir eksiği vardı, o da İslam FelsefeBilim tarihini anlamak için alternatif bir çerçeve sunmamasıydı. Bir kaç ay öncesine kadar. Çünkü artık elimizde İslam Felsefe-Bilim tarihinin parçasını ve bütününü sunan, yaptığı dönemlendirmenin ve tasniflerin hakkını veren bir şaheser var: İslam Düşünce Atlası. Editörlüğünü İbrahim Halil Üçer’in yaptığı ve yüzlerce ilim adamının katkıda bulunduğu bu eser, İslam düşüncesinin suretini, maddesini ve dahi tarihî-coğrafî bağlamını anlamak için bir başucu eserdir. Hz. Peygamber’in hicret etmesiyle başlayan ve 21. yüzyıla değin gelen İslam düşüncesini bir çok cihetten ele alan bu eser, felsefe, bilim, kelam, edebiyat, mantık, dil, tasavvuf ve müzik alanlarını kapsar ve bize bu ilimlerin İslam dünyasındaki tarihî ve coğrafî seyrini anlatır. İlk (yüzeysel) bakışta bir ansiklopediyi andıran bu eser, gerçekte bunun çok çok ötesinde olduğunu kabul ettirecek vasıflara sahiptir. Bu vasıflardan en önemlisi, İslam

düşünce tarihini dönemlendirmesi ve her dönem için giriş yazıları barındırmasıdır. İslam coğrafyasında ortaya çıkmış düşünce faaliyetlerini Klasik (7.-11. asırlar), Yenilenme (12.-16. asırlar), Muhasebe (17.-18. asırlar) ve Arayışlar (19.-20. asırlar) dönemleri olmak üzere dört döneme ayıran bu eser, bu dönemlerde ortaya çıkmış bilginleri, eserleri, düşünce geleneklerini, kurumları, şehirleri ve mimari eserleri Türkiye’mizin güzide mensup ilim adamları eliyle yazıya dökmüştür. Yaklaşık bir aydır okuyup anlamaya çalıştığım bu eserin kanaatimce en faydalı tarafı, bize bir bilginden diğer bilgine, bir dönemden diğer döneme, bir eserden başka bir esere ve bir düşünce geleneğinden başka bir düşünce geleneğine olan geçişleri ve dönüşümleri önemsemesi ve üzerinde durmasıdır. Çünkü İslam düşüncesini okuyup anlamaya çalışan birinin bugüne kadar kendisinden yoksun kaldığı en önemli şey budur. Mesela, İbn-i Sina sonrası dönemde Yeni-Eş’arilik, İşrakilik, Ekberilik gibi geleneklerin ortaya çıkmasını hangi soru, sorun, yöntem ve tepkiler ile alakalı olduğunu bildiğimizde, bu gelenekleri daha doğru anlamış oluruz. Üç ciltten oluşan bu eserin bir diğer faydası, Müslümanlar olarak İslam coğrafyasına olan bakışımızı düzeltmesi ve zenginleştirmesidir. Söz gelimi Merv, Nesef, Nişabur ve Merağa gibi şehirler bugün belki de varlığından bile bihaber olduğumuz yerlerdir. Ya da Merrakeş, İstanbul, Bursa, Endülüs ve Saraybosna gibi beldeleri ilk hitabda birer tatil beldesi olarak görürüz. İşte bu yüzeysel anlayışa karşı bir ilaçtır İslam Düşünce Atlası.

Deniz Yolu

denizcati@hotmail.com

Deniz Çatıkkaş

Gençlerle iletişim ve usulüne göre söz söylemek... Bu ayın yazısında, kısaca aile içi ve çocuklarla, özelliklede gençlerle olan ilişkilerde usulüne göre uygun söz ve iletişimin önemine değinmek istiyorum. Yazıma konuyla alakalı olarak kısa bir hikâyeyle başlamak isterim: Newyork’ta, Brookleyn köprüsünün üzerinde dilenen âmâ bir dilenci bir gün, bir şairin dikkatini çeker. Dilencinin boynunda asılı bir tabela vardır. Şair dilenciye “günlük kazancının ne kadar olduğunu” sorar. Dilenci, “8 – 10 dolar olduğunu” söyler. Bunun üzerine Şair, dilencinin boynuna asılı tabelayı ters çevirerek bir şeyler yazar: “Şimdi buraya senin kazancını artıracak bir şeyler karaladım, bir hafta sonra yanına geldiğimde bana sonucu söylersin!” der ve oradan ayrılır. Şair bir hafta sonra dilencinin yanına uğrayıp kendini tanıtınca dilenci: “Beyefendi, size ne kadar teşekkür etsem azdır. Bir haftada kazancım ikiye katlandı. Çok merak ediyorum tabelaya ne yazdınız?” diye sorar. Bunun üzerine şair gülümser ve “Tabelada, doğuştan körüm, bana yardım edin! yazıyordu; bense, bahar gelecek, ama ben yine göremeyeceğim!” diye yazdım” der. Doğruları söylemek ne kadar önemliyse, bunları en güzel şekilde ifade etmek de o kadar önemlidir… Zira güzel sonuçlara ulaşmak için güzel yollar aranmalıdır. Nice hakikatler, yanlış veya kusurlu söz ve usullerin kurbanı olmuştur...

Özellikle ergenlik çağında olan gençlerle olan iletişimde, usule dikkat etmek ve onun yasadığı fiziksel ve psikolojik durumu göz önünde bulundurmak çok önemlidir. Ergenlik döneminde, ergenin duygusal gelişimi ile ilgili ihtiyaçları ve onda kaygı oluşturan birkaç durumu sizlerle paylaşmak istiyorum: - Karamsarlık, huzursuzluk ve iç sıkıntısı gibi hoşa gitmeyen duygulardan bunalır. Kendisine güven verecek ve bu duygusal durumların yaşa bağlı, bu çağa has ve geçici olduğunu anlatacak bir anne babaya ihtiyacı vardır. - “Anlaşılmamak” bir gencin en belirgin sorunlarındandır. Anne ve babanın gencin söylediklerini, onu eleştirmeden, küçümsemeden ve yargılamadan dinlemesi ve böylelikle kendisini anlatmasına fırsat tanıması genci rahatlatacaktır. - Özellikle karşı cinsle ilgili hayal kırıklıklarında genç, kendisini anlayacak birine ihtiyaç duyar. - Anne ve babadan daha fazla izin ister. Bağımsızca davranışları engellenince gerginleşebilir ve anne babası ile çatışmaya düşebilir. Anne ve babanın, genci istediğinden farklı alanlara yöneltmesi, ondan yapabileceğinin üstünde görevler beklemesi, onu aşağılaması, onu başkaları ile kıyaslaması, ona akranları yanında kaba davranması, sık sık eleştirmesi ve çocukların yanında birbirleriyle kavga etmesi, genci kaygılandıran tipik anne-baba davranışlarıdır. Bir başka sayıda buluşmak ümidiyle hoşça kalın…

Bu eseri okuyan biri, İslam coğrafyasının herhangi bir şehrine nazar ettiğinde, o şehrin ev sahipliği yaptığı bilginleri, eserleri ve kurumları görmüş olacaktır. Sözün özü, artık İslam Felsefe-Bilim tarihine olan bakışımız İslam Düşünce Atlası ve gelecekte yazılacak bu gibi değerli eserler sayesinde daha isabetli olacak, böylelikle kendi gözlüklerimiz ile bu tarihe bakma fırsatımız olacak. ◄◄

TAZİYE... Hollanda İslam Federasyonu (NIF) Başkanı Sevgili Mehmet Erdoğan’ın kıymetli valideleri

Perihan Erdoğan ’ın Tebrik...

Kuzey Hollanda Hasene Başkanı Murat Kurt’un mahdumu Abdullah ile Yavuz Budak’ın kerimesi Esra’nın dünya evine girdiklerini duyduk. Genç çifti tebrik ediyor iki cihan saadeti diliyoruz.

Rahmeti Rahmana kavuştuğunu teessürle öğrenmiş bulunmaktayız. Merhumeye Allah’tan rahmet, yakınlarına sabır ve başsağlığı diliyoruz.


14 tanıtım

maandblad/aylık gazete doğuş nr. 236 - Mart/Maart 2018

introductie

Denk Lideri Tunahan Kuzu:

“Hollanda’nın kölelik döneminden bahsettiğimiz zaman bunun geçmişte kaldığını ve geleceğe bakmamız gerektiğini söylüyorlar. “

“Hedefimiz DENK’ten başbakan çıkarmak”

D

enk Partisi’nin düzenlediği basın toplantısında Tunahan Kuzu yaptığı konuşmada seçim nedeniyle Ermeni konusu gibi hassas konuların bilinçli gündeme getirildiğini belirterek, 20 yıl sonra DENK Partisi’nden başbakan çıkmasını hedeflediklerini ifade etti. Tunahan Kuzu, koalisyon partilerinin mecliste Ermeni konusu ile ilgili bir oturum yapmadan bunu medya aracılığı ile gündeme getirmesinin enteresan olduğunu belirterek, “Daha iki ay önce aşırı sağcı Özgürlükler Partisi konuyla ilgili sunduğu öneri koalisyonda bulunan partilerdeki bazı milletvekilleri tarafından desteklenmemişti. Bunu telafi ederek Hollanda’da yaşayan Ermeni halkından oy toplamak için yerel seçimler öncesi gündeme getiriyorlar.” dedi. Kuzu, ülkede 21 Mart’ta yapılacak yerel seçimlere ilişkin, düzenlediği basın toplantısında, parti çalışmaları hakkında bilgi verdi. Kuzu, partinin Genel Başkanı Selçuk Öztürk ile 20 yıllık plan yaptıklarını ifade etti. Misyonlarının 20 yıl sonra Hollanda’da Denk Partisi’nden bir başbakan çıkarmak olduğunu vurgulayan Kuzu, “Bu belki tuhaf gelebilir ama eğer biz kendi gücümüze inanırsak ve aynı azimle devam edersek hiçbir şey imkânsız değil.

20 yıl önce inanılması güç olan dediğimiz şeyler şu anda gerçekleşti.” diye konuştu. Geçen sene seçimlerde 3 milletvekili çıkardıklarını ama bunun yeterli olmadığını vurgulayan Kuzu, yerel seçimleri genel politikadan ayrı göremeyeceklerini bildirdi. Kuzu, geçen hafta sözde Ermeni soykırımının gündeme gelmesini eleştirerek, şu değerlendirmelerde bulundu: “Geçmişte yaşanan bir olayda hem Türkiye hem de Ermeni tarafından kayıpların verilmesi acı bir olay. Bunu inkar etmiyoruz. Ama bunu ‘soykırım’ olarak nitelendirmek çok ağır bir ifade olur. Bununla ilgili ancak BM gibi uluslararası bir örgüt açıklama yapabilir. Biz Hollanda hükümetine konuyla ilgili BM aracılığı ile bağımsız bir araştırma yapılması çağrısında bulunuyoruz. Son yıllarda Ermeni sorununu ‘soykırım’ olarak nitelendirmek için çok kez önergeler sunuldu. Aslında bu konunun tekrar gündeme gelmesi yeni bir şey değil. Daha üç yıl önce konu ile ilgili parlamentoda yapılan oturumda Selçuk Öztürk ile buna karşı çıktığımız için işlerine gelmeyince mikrofonumuzun sesini kestiler. Geçen hafta perşembe akşamı soykırım ile ilgili komisyon toplantısı gerçekleşecekti fakat dışişleri bakanı geçen hafta bu toplantıdan önce istifa ettiği için ertelendi.

Koalisyon partilerinin mecliste Ermeni konusu ile ilgili bir oturum yapılmadan bunu medya aracılığı ile gündeme getirmesi çok enteresan. Daha iki ay önce aşırı sağcı Özgürlükler Partisi konuyla ilgili sunduğu öneri koalisyonda bulunan partilerdeki bazı milletvekilleri tarafından desteklenmemişti. Bunu telafi ederek Hollanda’da yaşayan Ermeni halkından oy toplamak için yerel seçimler öncesi gündeme getiriyorlar.” Böyle bir girişimden sonra farklı kentlerde yıllardır birlikte yaşayan toplulukların karşı karşıya gelebileceğinin hesaba katılmasını isteyen Kuzu, “Biz Denk olarak Hollanda’nın kölelik döneminden bahsettiğimiz zaman bunun geçmişte kaldığını ve geleceğe bakmamız gerektiğini söylüyorlar. Fakat söz konusu sözde Ermeni soykırımı olunca bütün partiler ilk sırada yerlerini alıyorlar. Biz buna iki yüzlülük ve çifte standart uygulaması diyoruz. Denk Partisinin kuruluş sebeplerinden birisi de bunun mücadelesini vermek. Onun için bunun mücadelesini sadece mecliste değil belediyelerde de vermek istiyoruz.” ifadesini kullandı. Kuzu, ülkenin gündemindeki terör örgütlerinin gösterilerine de değinerek, şunları kaydetti: “Hollanda’da bazı topluluklar arasında gerginlikler yaşandığını görüyoruz. Açıkça ifade edeyim ki farklı toplulukları karşı karşıya getirmek için bu neredeyse bilinçli bir siyaset

uygulaması gibi gözüküyor. Üç sene önce Lahey’de bir grup insanın terör örgütü olan DEAŞ sembolleri ile gösteri yapmaları herkesin ayağa kalkmasına sebep oldu ve haklı bir şekilde bu yasaklandı. Ama Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği gibi uluslararası kuruluşların ve Hollanda’nın da terör listesinde bulunan buna benzer bir örgüt için aynı duyarlılığı göremiyoruz. Geçen hafta istifa eden ülkenin Dışişleri Bakanı Halbe Zijlstra geçen ay YPG’nin terör örgütü PKK ile bağlantısı olduğunu söylemişti. O zaman nasıl oluyor da Amsterdam, Lahey gibi büyük şehirlerde PKK yandaşları terör örgütüne ait semboller ile gösteri yapabiliyor. Almanya’da bu yasaklandı ama Hollanda hükümeti bunun için ‘ifade özgürlüğü’ demekten öteye gidemiyor. Hâlbuki ülkede ifade özgürlüğünü sınırlayan bir yasa var. Belediye olarak güvenlik gerekçesinden dolayı bu gösterilerin yasaklanması da tercih edilebilir. Onun için biz yerel seçimlerde katılacağımız 14 belediyede bunun mücadelesini vereceğiz.” Denk Parti Genel Başkanı Selçuk Öztürk ise geçen sene yapılan genel seçimlerden sonra kurdukları Denk Siyaset Akademisinde 153 aday yetiştirdiklerine işaret ederek, “Bu adaylarla herkesin hakkını savunmak için 14 belediyede yerel seçimlere gireceğiz.” dedi. Haber: AA Fotoğraf: Adnan Şahin


doğuş aylık gazete/maandblad

nr. 236 - Mart/Maart 2018

15


maandblad/aylık gazete doğuş nr. 236 - Mart/Maart 2018

04 haber 16 nieuws

Haklarımız

info@ibco.nl

Mehmet Yamaç

Türkiye’de SGK Emekliliği ile Geleceğiniz Güvencede! Bu sayımızda; Borçlanılan Sürelerin Değerlendirilmesi Nasıl Olacaktır ve Borçlanma işlemlerinden vazgeçmek için ne yapmak gerekir gibi konuları dikkatinize sunacağız. Borçlanılan Sürelerin Değerlendirilmesi Nasıl Olacaktır? Başvuru sahibince yurt dışı Borçlanma Talep Dilekçesinde borçlanmak istenilen süre belirtilmişse belirtilen süre, belirtilmemiş ise ispatlayıcı belgelerde kayıtlı bulunan tarihler arasındaki son tarihten geriye doğru olmak üzere borçlanmak istediği gün sayısı esas alınacak olup, bu tespitte 1 yıl 360 gün, 1 ay 30 gün üzerinden hesaplanır. Sosyal Güvenlik Kanunları’na tabi hizmetleri olanların, borçlandıkları gün sayısı, prim ödeme gün sayıları veya hizmetlerine eklenir. Sigortalılığın başlangıç tarihinden önceki süreler borçlanılmış ise sigortalılığın başlangıç tarihi, borçlanılan gün sayısı kadar geriye götürülür. Aynı şekilde Türkiye’de sosyal güvenlik kuruluşlarına tabi hizmeti bulunmayan istek sahiplerinin sigortalılıklarının başlangıç tarihi de, borçlarını tamamen ödedikleri tarihten borçlanılan gün sayısı kadar geriye götürülmek suretiyle tespit edilir. Birden fazla yurtdışı hizmet borçlanması yapılması durumunda da sigortalılık süresi başlangıcı borcun en son ödendiği tarihten borçlanılan toplam gün sayısı kadar geriye götürülerek belirlenir. Sosyal güvenlik sözleşmesi yapılmış ülkelerdeki hizmetlerini, 3201 sayılı Kanuna göre borçlananların, sözleşme yapılan ülkede ilk defa çalışmaya başladıkları tarih, ilk işe giriş tarihi olarak dikkate alınmaz. Ancak, uluslararası sosyal güvenlik sözleşmelerinde Türk sigortasına girişinden önce âkit ülke sigortasına girdiği tarihin Türk sigortasına girdiği tarih olarak kabul edileceğine ilişkin özel hüküm bulunan ülkelerdeki sigortalılık sürelerini borçlananların âkit ülkede ilk defa çalışmaya başladıkları tarih, ilk işe giriş tarihi olarak kabul edilir. İlk defa çalışmaya başlanılan tarihin Türkiye’de ilk işe giriş tarihi olarak kabul edildiği akit ülkeler listesi: Almanya, Arnavutluk, Avusturya, Azerbaycan, Belçika, Bosna Hersek, Çek Cumhuriyeti, Fransa, Gürcistan, Hırvatistan, Hollanda, İsviçre, Kanada, Kebek, K.K.T.C. , Lüksemburg, Makedonya, Slovakya, Kore, İtalya.

Bir vefa borcu...

“Son 10 yıl içinde Naim’e çok vefasızlık yapıldı. Onun Türkiye’ye kazandırdığı başarılar çabuk unutuldu”

Yurt dışı hizmet borçlanmasına ait sürelerin 5510 sayılı Kanuna göre hangi sigortalılık haline göre geçmiş sayılacağının belirlenmesinde; Türkiye’de sigortalılık varsa borçlanma talep tarihindeki en son sigortalılık haline göre, sigortalılık yoksa 5510 sayılı Kanunun 4’üncü Maddesi’nin Birinci Fıkrası’nın (b) bendi kapsamında geçmiş hizmet süresi olarak kabul edilir. Borçlanma işlemlerinden vazgeçmek için ne yapmak gerekir? 1) Borçlanma başvurusunda bulunup borcu tebliğ edilmeden ya da tebliğ edildikten sonra üç aylık süre içinde borçlanma başvurusundan vazgeçtiklerini yazılı olarak bildirenlerin borçlanma başvuruları geçersiz sayılacaktır. 2) Tahakkuk ettirilen borcun tamamını veya bir kısmını ödeyenlerden henüz kendilerine bağlanan aylıkları almaya başlamadan borçlanmalarının iptal edilmesi için yazılı başvuruda bulunanların ödedikleri borçlanma tutarının tamamı, faiz uygulanmaksızın Türk Lirası olarak iade edilecektir. Bu durumda kısmi iade yapılmayacak, diğer bir ifadeyle, borçlanmanın bir kısmı iptal edilerek, bir kısmı geçerli sayılmayacaktır. Ancak, farklı tarihlerde birden fazla borçlanma yapılmış ise talep sahibinin yapmış olduğu borçlanmalardan bir ya da birkaçından vazgeçme hakkı saklıdır. 3) Borçlandıkları hizmetleri ile malullük ve yaşlılık aylığı bağlanmasına hak kazanamayan sigortalılara yazılı başvuruları halinde, ödenen borçlanma miktarının tamamı faiz uygulanmaksızın Türk Lirası olarak iade edilecektir. 4) Borçlandıkları hizmetler dikkate alınarak aylık almakta olanlar, borçlanma başvurusu ve buna bağlı olarak yapılan borçlanmadan vazgeçemeyeceklerinden, bunların ödedikleri borçlanma tutarı iade edilmeyecektir.

‘Hollanda’nın Efsane Adamı’ Bülent Türker, ‘Dünya Efsanesi’ olan Naim Süleymanoğlu’nu yazdı ABD Başkanı Ronald Reagan’ın bile bir saat ağırladığı Cep Herkülü’müze yapılan vefasızlıkları dile getiren Türker’in kitabı okurlarla buluştu.

B

iri, postaya atılan ve üzerinde sadece ‘Bülent Türker’ yazılı olan zarfın, postacılar tarafından doğru adrese teslimini sağlayacak kadar efsaneleşen adam, diğeri de, Dünyayı kaldıran ve ABD Başkanlarından Ronald Reagan tarafından bir saat ağırlanacak şekilde dünya efsanesi olan iki adamın öyküsüdür bu haber. Bülent Türker, Turgut Özal tarafından Türkiye’ye getirilen Naim Süleymanoğlu ile ilk günden itibaren sık sık beraber oldu. Bülent Türker, Avustralya’dan Türkiye’ye ilticacı olarak geldiği ilk günde yanındaydı Naim Süleymanoğlu’nun. O günden ölümüne kadar sık sık birlikte olmuşlar ve büyük bir dostluk kurmuşlardı. Bülent Türker, Rotterdam’da organize ettiği ‘Altın Lale’ ödülünün ilkinde, jüri üyelerinin tümünün oyları ile, ‘50 Yılın En İyisi’ ve ‘Ömür Boyu Onur Ödülü’nü Naim Süleymanoğlu’na verilirken, aynı

törende İlhan Karaçay’a da ‘50 Yılın Gazetecisi’ ödülüne layık görülmüştü Bülent Türker, 30 yıllık arkadaşı Naim Süleymanoğlu ile uzun uzun konuşmuş ve O’nun yaşamını bir kitapta toplamak istediğini söylemişti. Süleymanoğlu, ‘Tamam ama, ben öldükten sonra yayınlanacak’ şartını koymuştu. Buna karşılık Bülent Türker de, ‘Kitabın gelirini, hayır kurumlarına bağışlama’ sözü vermişti. Süleymanoğlu’nun ölümünden sonra, sözü edilen kitabı yayınlanan Bülent Türker çok dertli. Türker dertlerini şöyle anlatıyor: “‘Şimdiye kadar 8 kitap yazdım ve yayınladım. Ama dokuzuncu kitabımda çok heyecanlandım. Kolay mı, bahse konu adam bir dünya devi. Çok heyecanlıyım. Naim ile Hollanda’daki evimde 2013 yılında bu kitabı yazmaya karar vermiştik. Ama o zaman bana, ‘Bu kitabı şimdi yayınlamıyoruz, ben öldükten sonra yayınlayacaksın’ demişti. Ben

de kabul ettim ve kitabın gelirini hayır kurumlarına bırakacağıma dair söz verdim. “Son 10 yıl içinde Naim’e çok vefasızlık yapıldı. Onun Türkiye’ye kazandırdığı başarılar çabuk unutuldu. Onun gibi bir sporcu bir daha kolay kolay gelmez. Sadece sporcu değil o özgürlüğün de bir temsilcisi idi. Bulgaristan Türklerinin ve dünya Türklerinin sevdalısı olduğu gibi, tüm dünya ona tanıyor ve seviyordu. 1985 ve 1986’da Çin’de ‘Dünyada Yılın Sporcusu’ olarak seçilmişti. Ayrıca Time Dergisi’ne kapak olan tek Türk sporcusu olma özelliğine de sahipti. Nur içinde yatsın. Hayatta iken bu değerli insanların kıymetini bilmek lazım.’”

Bülent Türker’in Ahmet Gürel ile birlikte hazırladığı 128 sayfalık kitap güzel anılarla dolu. Naim Süleymanoğlu için kalem oynatmış ve kamera kullanmış bir yığın ünlü gazetecinin anıları var kitapta. Haber-Fotoğraflar: İlhan Karaçay

«

Mehmet Aksakal: “İnşallah hep beraber güzel işlere imza atacağız”

Gelecek sayımızda; Emeklilikten Sonra Tekrar Çalışma(SGDP) ve Sosyal Güvenlik Destek Primi (SGDP ) nedir? konularını yine bu sayfada dikkatinize sunacağız. Bütün bu bilgilerin kaynağı SGK resmî sayfasından alınmıştır. SSK emeklilik işlemlerinizi elbette Türkiye’ye giderek kendiniz de yapabilirsiniz ama isterseniz Türkiye’ye hiç gitmeden bütün işlemlerinizi sizin adınıza biz buradan başlatır ve takip edebiliriz. Daha geniş bilgi ve randevu için bizi arayabilirsiniz. Emeklilik Uzmanı & Konsoloslukta kayıtlı tercüman Mehmet Yamaç 06 222 056 33

Enschede’de kongre heyecanı Enschede ve çevresinde köklü bir geçmişe sahip olan Enschede Türk Kültür Derneği 18. Olağan Kongresini gerçekleştirdi.

K

ur’an-ı Kerim tilaveti ve İstiklal Marşı’nın okunmasından sonra, Erim Uğurlu (HTF Genel Sekreteri), Baki Emektar (Soest Ülkü Ocağı Başkanı) ve Şakir Tekçe’den (Hengelo Türk Kültür Derneği Başkanı) oluşan divanın ardından kongrenin açılış konuşmasını başkan Alpaslan Adıbelli yaptı. Altı senedir teşkilat başkanlığını yürüten Alpaslan Adıbelli, güzel bir ortamda

başkanlığı devredebilmenin mutluluğunu yaşadığını ve bundan sonra da her zaman teşkilatının emrinde olduğunu söyledi. Yapılan seçim sonrası yeni dönemde başkanlığa Mehmet Aksakal getirildi. Mehmet Aksakal, yaptığı teşekkür konuşmasında şunlari dile getirdi: “Teşkilatımızın üyelerine, bana ve yönetimde görev alacak arkadaşlarımıza göstermiş oldukları güvenden dolayı teşekkür

ediyorum. İnşallah hep beraber güzel işlere imza atacağız. Disiplin içerisinde ve davamızın hedefleri doğrultusunda yürüyeceğiz.” Kongrede, Hollanda Türk Federasyon Genel Başkanı Murat Gedik, gündemdeki konulara değinerek bir konuşma yaptı, başkan ve yöneticilere başarılar diledi. Haber-Fotoğraflar: HTF Basın Masası

«


spotlar 17 spotlight

doğuş aylık gazete/maandblad

nr. 236 - Mart/Maart 2018

Murat Altun

Muştular

murat.7701@hotmail.com

Zehirli ve Sihirli Sözler:

D

“Vatan Haini vs...”

eğerli dostlar!.. “Vatan, bayrak, devlet” gibi insanın özüne ilişik şeyler; az aklı olan kimse için hıyanet ve düşmanlık yapılacak şeyler olamaz. İnsan zaten doğası gereği vatanını, milletini sever. Bizim tenkit edeceğimiz şey burada, bu kavramların ve sembollerin istismar edilmesidir. Kur’an’da, helak olan kavimlerin çoğu, peygamberlerin getirdiği mesajın, “hakikat mı - yalan mı?” oluşundan değil, gerçek de olsa atalarının dinine, kültürüne aykırı bulmalarından dolayıdır. Yani onlar da aynı şeyi; “atalarının izinde” olduğunu söylemişlerdi. Ve hepsi de “Vatan sever, din/diyanet ve töresine düşkün kimseler” idi. Peki bizim toplum veya tüm İslam âlemi, İslam’ı Allah’ın dini (hakikat) olduğu için mi kabul ediyor, yoksa atalarından kalan bir değer, emanet, anane olduğu için mi?.. Eğer dini hayattan koparmadan bir bütün olarak kabul ediyor, camiye hapsetmiyorsak; “ama, fakat, hangi çağdayız vs..” gibi sakat sözleri kullanmıyorsak; devleti, tabuları, kültürü ve her türlü (İslam’a) aykırı olan tüm sistemleri (tağutu) inkâr edip Allah’ın hükümlerine gönülden bağlı isek, işte buna “Allah’ın dini” diyebiliriz. Osmanlı’dan sonra ulusal (parçalı) ve laik sistem, zihinlerimizi de paramparça etti. Sultan Alparslan’ın Bizans’a karşı mücadelesinde, sadece İslam kardeşliğinden dolayı dâhil olan Kürtler, Çanakkale’de de Türkler ile koyun koyuna yatıyor. 950 yıllık mâziyi ki, bu çok şey ifade ediyor, etle kemik olmuş bu milleti, oynanılan ırkçılık senaryosu ayırmamalı. Dîni otorite olmadığı için, aslında “tek millet” de olamadık. Bugün Allah’ın kitabı, peygamberin nasihatleri bile bizi bir hakikatte birleştiremiyor. Muhatabımız hakikati söylese, o söylediği için, hakikate de “rakip” olabiliyoruz. Veya tevil edip şahsi görüşümüze uyduruyoruz. Bunu sadece “ümmetin ihtilafı” şeklinde açıklayamayız. Çünkü ortada ihtilaftan daha çok “tefrika” var. Hâl böyle olunca, aklıselim düşünceyi “duygusallık” ve “taassup”, insanlık ve kardeşlik hukukunu da “asabiyet” hırpalıyor. Şeytanın yaldızlı fısıltısı ve yalanları menfaatimizi(!) okşayınca, gerçekler midemizi bulandırıyor.

Zan/önyargıyla hareket ediyor, iftiradan da korkmuyoruz. Oysa, zan/sanı, -gerçeklik ihtimali olsa bile, delilsiz olduğu müddetçe-hakikat sayılmayacaktır.(Yunus 36) Bizim aidiyetlerimiz; “vatan, millet, soy, cemaat, parti, vd. şeyler, semboller...” doğal olarak bize bir sınır/çerçeve çiziyor. Doğru okuyup aşamadığımız zaman, kendimizi hapsedip, bloke edip, ufkumuzu kapatıyoruz. “Sonsuzluğu” düşünecek kadar Allah cc. özgür bir zihin vermişken,-birtakım korku ve sevgi öğretilerinden dolayı- düşünmek yerine klişe, ezber ve hamaset sloganlarıyla teselli bulup, tek düzeye, tek renge bağlanıp kısırlaşıp kalıyoruz. Hani “hikmet/hakikat müminin kaybolmuş değeri” idi. “Nerede ve kimden olsa alır” idi. Hakikati kendinden ibaret gören biri, hiç başka doğruları kabul eder mi?.. İşte, çözülmesi gereken bir muamma: “devlet, vatan ve bayrak” sembolü; öyle güçlü, öyle “yüce ve kutsal ki”, sembol ile hakikat manasını tefrik edebilmek çok zor. Bunların ya bizatihi kendisi kutsanıyor ya da bu sembollerin birer işaret/araç oluşu unutulup amaç hâline getiriliyor. Başka bir örnekle kıyaslayacak olursak; Allah’ın (Kur’an’ın) emirlerini ciddiye almayan birinin, Mushaf’ı mistik, tılsımlı bir kitap olarak aşırı kutsayıp kadife kaplı veya gümüş sedefli mahfazalarda evinin en yüksek yerine asması gibi. İstismar edilip Hakk’ın bile üstüne çıkarılan bu semboller,(devlet/ vatan, bayrak)aslı itibariyle insandan bile mukaddes değil, bilakis insan için yaratılmışlardır. Peygamberimiz (sav)’in de bayrağı, devleti/Medine’si ve Mekke’si vardı. Ama hakikatle sembolü, kutsal ile normali, insan onuruyla kutsal figürleri (araçla amacı) hiç karıştırmadı… “İnsanlar! bu günleriniz nasıl mukaddes bir gün ise, bu aylarınız nasıl mukaddes ay ise, bu şehriniz (Mekke) nasıl bir mübarek şehir ise, canlarınız, mallarınız, namuslarınızda öyle mukaddestir, her türlü tecavüzden korunmuştur.” (Hz. Muhammed sav.) Ve yine O (sav),memleketini seviyor ve koruyordu. Medine Sözleşmesi’ne ihanet eden Yahudileri ülkeden sürmesi, Onun (sav), meselenin edebiyatıyla değil özüyle ilgilendiğini bize gösteriyor. Bugün birileri T.C. vatandaşı olduğu hâlde ihanet ediyorsa ki edenler var, bu vatana ihanetinin bedelini ödemelidirler. “Allah cc. hainleri sevmez.” İstiklal Mahkemeleri de bunun için kurulmuştu ama, Frenk şapkasını Müslümanın kafasına zorla takmak için İskilipli Atıf Hoca gibi birçok insana zulmedildi.

Yâni Batıcı devrimlerle Türkün din ve töresine ihanet edenler “kahraman”, karşı çıkanlar ise “hain” oluverdi. Yıllardır bu zulümler, bu sembollerle işleniyor. Bugün de fazla bir şey değişmedi. Eğer hâkim gücün yanında değil de karşısında bir eleştiri yaptın mı, hemen o tılsımlı/ sihirli ve zehirli oku yersin: “Vatan haini!.. FETÖ’cü, PKK’lı ...” bu kadar kolay mı bir insana bunlara söylemek. Avrupa’da şimdi aynı cahiliye asabiyetine döndü. İblisin ideolojisi (faşizm) hiçbir dönem modasını yitirmedi. Çünkü çok prim yapıyor. Birazcık sessizlik çöküp insanlar düşünmeye başladı mı, hakikat anlaşılmadan bakarsın ki tehlike çanları çalmaya başlamış: “Vatan elden gidiyor, bunlar ekmeğimize ortak oluyor, yakında buraları alırlar...vs..” Amerika, Japonya’ya atom bombası atmadan önce, bir Japon’u “şeytan” karikatürüyle tasvir edip, “yok edilmesi gereken bir hainmiş” gibi zulmünü “meşrulaştırmıştı.” Aynı oyun devam ediyor. İşte bu durumda, bu ayrımı/dengeyi sağlamak için hakikat adına ne söyleseniz kâr etmeyecek; “vatan ve millet” kelimeleri, her zaman birileri için bir tapınak, bir varoluş, bir efsane ve kahramanlık olarak ortaya çıkacaktır. Her konuda koz olarak kullanılıp, hesap sorulmayan bir büyük put, tanrısal bir güç olarak boyun eğilecektir. Böyle bir hengâmede herkes kendisinin vatan sever olduğunu ispatlama acziyetine girecek ve kendi gibi düşünmeyen herkesi de düşman görüp alçakça; “VATAN HAİNİ” damgasıyla yaftalayacaktır. Her oturumda -ister dîni ister millî- “kardeşlik”, “ümmet olma bilinci” ve “birlikten” bahsedilir. Ve kimse de buna itiraz etmez. Fakat iş pratiğe geldi mi yine bakarsın ki -temsili değil gerçekşeytan damardan kana girmiş ve kan bozulunca da “falancalarfilancalar, vatan haini” demeye başlanmıştır. “Bir gemide dokuz câni bir tane de mazlum olsa, o gemi yine de batırılamaz.” O hâlde neden bir toplum bazı hainler yüzünden topluca lanetleniyor?... “1950’lerin başlarında İngiltere ile İran arasındaki bir anlaşmazlıkta hakemlik yapan ve Lahey’deki Uluslararası Adalet Divanı’nın Başkanı olan kişi İngiliz asıllıydı. Kendi ülkesi aleyhine oy kullandı. İngiliz halkı çok öfkelenmişti ama ‘vatanına ihanetle’ suçlamadılar onu.” (Özgürlüğe Kaçışım - Aliya İzzetbegovic) “Bir kavme olan düşmanlığımız bizi adaletli olmaktan ayırmamalı.” (El-Mâide 8) Tıpkı bu İngiliz Divan Başkanı gibi. Hakka teslim ve adaletli olmak temennisiyle...

Mavera

recepsoysal123@hotmail.com

Recep Soysal

21 Mart Seçimleri ve Kanayan Yara Doğu Guta Her ne kadar da bu yazımı 21 Mart’ta yapılacak olan belediye seçimleri ağırlıklı yazmak istesem de beynimin bir tarafını sürekli meşgul eden savaş görüntüleri var. Sığındıkları sığınaklarda, üzerlerine düşecek bombaları beklerken Felak ve Nas surelerini okuyan küçücük yavrularımızın görüntüleri var. Bahsetmemiz gereken, yazmamız gereken o kadar çok şey var ki, birini yazsak öteki öksüz kalıyor. En iyisi bu yazımızda hepsinden biraz bahsedelim ve bir anlamda bir yazı çorbası yapalım. Haydi bismillah.. Suriye’nin başkenti Şam’ın doğusunda bulunan ve şehir merkezinden 10 km uzaklıkta bulunan Doğu Guta 5 yıldan beri rejim muhaliflerinin elinde bulunuyor. 400 bin sivilin yaşadığı bölgede yaşayanların nerede ise yarısı çocuk. Son üç ayda uçakların saldırısı ve bombalamalardan dolayı nerede ise 1000 kişi ölmüş durumda. Birleşmiş Milletler, vahşeti tanımlamak için yeryüzünde cehennemi yaşıyorlar dese de maalesef elle tutulur bir şey yapmıyor. Son 2-3 günde 200’den fazla kişinin can verdiği Doğu Guta’dan kadınlar ve çocuklar sığınaklardan çekilmiş videolar ile bizlerden yardım istiyorlar. Bizler de video’ya bakıyor, üzülüyor ve günlük hayatımıza devam ediyoruz. Video’nun birinde bir aile sığınağa sığınmış, yiyecek ekmekleri olmadığını, bombalamalardan kurtulmak için sığınaklara sığındıklarını anlatıyor. Diğer bir video’da ise 15-20 kadar 5-6 yaşındaki çocuk koro hâlinde Kur’an-ı Kerim’den sureler okuyorlar. Bir diğer video’da bir adam, video çekip “hâlimizi anlatmaktan yorulduk” diyerek Müslümanların duyarsızlığını ifade etmeye çalışıyor. Yazımı yazdığım saatlerde taraflar 3 saatlik bir ateşkes anlaşması yapmışlardı fakat bu bile yürürlüğe girmeden son buldu. İnsanın canı dayanmıyor video ve fotoğraflara bakmaya. Allah yardımcımız olsun.. *** Yukarda da bahsettiğim gibi 21 Mart’ta Hollanda’da belediye seçimleri var. Seçimler kendimizi ifade edebilmemiz ve bir şeylerin değişmesi için katkı sağlayabilmemiz için bir fırsat. İnşallah bu fırsatı iyi değerlendiririz. Zaman zaman seçim çalışması yapan kardeşlerimizle ya karşılaştım ya telefon görüşmesi yaptım.

Doğuş dağıtım noktalarımızdan birisi olan Amersfoort Mevlana Camii’ne şubat sayısını götürdüğümde, Doğuş gazetemiz büyük ilgi gördü. Karşılaştığım ağabeylerim ve büyüklerimle biraz hasbihal ettik. Benim gelişimden 10-15 dakika önce Denk Partisi Başkanı ve milletvekili Selçuk Öztürk’ün cemaatle buluşmasından sonra ayrıldığını belirttiler. Selçuk Bey’e birçok soru sorma imkânı bulmuşlar fakat Türkiye’de mal varlıklarını araştırılması konusunda hâlâ kafalarda bazı soruların olduğunu bana bildirdiler. Bizden de gazete olarak bu konuda araştırma yapmamızı istediler. İnşallah bu konuya gelecek sayılarımızda eğiliriz. Selçuk Bey’le daha sonraki durağım Amersfoort Rahman Camii’nde karşılaştık. Cemaatle sohbetine katıldık. Rahman Camii cemaatinin sorduğu sorulardan birisi de kalıcı mezarlık konusunda idi. Daha sonra beraberce kıldığımız ikindi namazından sonra toplu bir fotoğraf çekindik. Selçuk Öztürk Bey’e hâl hatır sorma arasında biraz sitemde bulundum. Amsterdam’da Pkk yürüyüşünde saldırıya uğradıktan sonra birçok kardeşimiz arayıp sormasına rağmen kendilerinden bir ses çıkmamasına üzüldüğümü belirttim. Rotterdam’da 15 Temmuz gecesi NOS muhabirine yapılan ufak bir hareketten dolayı Rutte sahip çıkmış hatta bu olaydan dolayı Türklere defolun gidin demişti. Niye bize saldırı olduğunda bizlere sahip çıkılmıyor diye serzenişte bulundum kendisine. Bu sayıda da müşahede ettiğiniz gibi her partiden seçime giren kardeşimize yeterince yer veriliyor Doğuş gazetesinde. Dağıtım biraz gecikince sizlerin, böyle kapsamlı bir gazeteyi dağıtım konusunda neden yetersiz kalıyorsunuz, getirmekte gecikiyorsunuz sitemi de son derece haklı bir sitem inşallah önümüzdeki zamanda bu problem de çözülür. Yazımı sonlandırdığım bu gün (27 Şubat 2018) son devrin ilim ve siyaset dehası Erbakan Hocanın 7. ölüm yıldönümü. Yaptığı siyasi ve sosyal çalışmaların önemini her gün biraz daha iyi anlıyoruz. Eğer onun bize anlatmaya çalıştıklarını ne kadar çok iyi anlarsak yaşanan olayları okumamız da o kadar kolay olacaktır. İman varsa imkân da vardır diyerek bizlere, hedefe ulaşmak için karamsar olmadan çalışmayı tavsiye eden bu büyük insanı bir kez daha minnet ve dualarla anıyoruz. Allah ondan razı olsun ve bizlere de onun gibi mücadele etmeyi nasip etsin.


18

I N A B A C C O U N T A N C Y

.

N L

“Muhasebe, Mali Müşavirlik ve Vergide zirve nokta”

• Muhasebe ve Finansal destek hizmetleri

• Vergi Beyannamesi hizmetleri

• Kurumsal finans

¸ Akyüz RA (Numan) drs. S.

• Yöne m danışmanlığı

. W W W

+31 6 21 38 83 57 numan@inabaccountancy.nl

• Mali Müşavirlik ve Dene m hizmetleri

• Bordro hizmetleri

Yeminli Mali Müflavir (YMM)

Koningsweg 2-15 3762 EC Soest (NL)

• Muhasebe ve Vergi hizmetleri

• Risk yöne mi danışmanlığı

• Diğer hizmetler

Koenendelseweg 1 5222 BG ‘s-Hertogenbosch Tel.: +31(0)73 6220025 www.sws-simtronic. com info@sws-simtronic.com

si

n i ve r s i t e

ş tır t m a s o n u

nu v tri e M a as

ch

: R l e vi z TL Te

yo

“İslam okulları Cito’da en başarılı, en iyiler”

a ra

cu

De Stichting Islamitisch Primair Onderwijs Rijnmond

Bezoekadres: Paradijsplein 1 - 3034 SL Rotterdam www. sipor nl - T. (010) - 240 94 46

Al-Ghazali

Van Lennepstraat 17 3027 SP Rotterdam Tel. (010) - 415 21 67 E-mail nbelah@sipor.nl www.al-ghazali.nl

Ibn-i Sina

Zegenstraat 120 3082 XZ Rotterdam Tel. (010) - 428 25 90 E-mail adurmus@sipor.nl www.ibn-i-sina.nl

Ikra

Spirea 3 3317 JP Dordrecht Tel. (078) - 639 01 51 E-mail ssalem@sipor.nl www.ikra.nl

Noen

Paradijsplein 1 3034 SL Rotterdam Tel. (010) - 240 94 46 E-mail fkocak@sipor.nl www.ibsnoen.nl

Ibn-i Sina

(Dislocatie) Overijselsestraat 49 3074 VA Rotterdam Tel. (010) - 4484 87 50 E-mail aarabou@sipor.nl www.ibn-i-sina.nl


hayat ve inanç 19 leven en religie

doğuş aylık gazete/maandblad

nr. 236 - Mart/Maart 2018

“Yumuşak söz söylemek ve insanlara tebessüm etmek, alçakgönüllü olmak, efendi olmak, karşıdakine ve emeğine, hakkına değer vermek güzel ahlâk; aynı zamanda barıştır. Bunlar münafıklık, dalkavukluk, yağcılık değildir.”

Hikmet Pınarı Hüseyin Kerim Ece kerimece@hotmail.com

BAŞKALARIYLA İNSANÎ İLİŞKİLER NASIL OLMALI?

G

ünümüzde çeşitli sebeplerden dolayı insanlar kendi doğdukları yerden ayrılıp başka yerlere, başka ülkelere yerleşme zorunda kalıyorlar. Bu bir realitedir. Bugün her ne kadar ulus devlet modeli revaçta olsa da, ülkelerin çoğunun nüfusu yüzde yüz aynı etnik kökenden, aynı kavimden, aynı dine inanan insanlar olmayabiliyor. Artık mülti kültürel toplumlardan, dünya vatandaşlığından söz ediliyor. Bir arada bulunmaktan veya birlikte yaşamaktan dolayı bazı haklar ve mükellefiyetler doğar, hukukî ilişkiler gündeme gelir. Hukukî ilişkiler de hem hakları belirler, hem hareketleri sınırlar, hem de bazı sorumluluklar doğurur. Dünyanın her yerinde olduğu gibi Hollanda’da yaşayan Müslümanlar, başkalarını da hesaba katarak yaşamaları gerektiğinin farkında olmalılar. Çevre ne sınırlarını onların çizdiği çevre, sosyal şartlar ne onların hükmedebildiği bir alandır. Hatta insan bazen komşunu, meslektaşını, iş arkadaşını hastanende aynı odada kiminle kalacağına, alış verişte ödeme yaparken kimin kendisinden önce olduğunu seçme imkânı yok. Çevredeki bu reel dünyayı, bu sosyal şartları, öteden beri devam eden değişimleri hesaba katmak gerekir. İstesek de istemesek de, tanısak da tanımasak da, kendi irademize göre bazı şeyleri isteğimize göre kurmaya, şekillendirmeye çalışsak da, sonuçta bir toplumun üyesiyiz. Bu bir arada yaşamaktır.

Bir arada huzur ve güvenlik içinde yaşamanın yolu da herkesi görevini yapması, başkalarının hakkına saygı göstermesi, başkalarını rahatsız etmemesidir. Müslümanlar ilgilendiren tarafıyla bu gerçeğe bir de şu açıdan bakabiliriz... Allah (cc) Müslümanlara; “Böylece sizi vasat/orta (dengeli) bir ümmet kıldık.” Bunun sebebi nedir? “... Bütün insanlara karşı şâhitler olasınız; bu Peygamber de size şâhit olsun diye...” (Bakara 2/143. Bir benzeri Nisâ 72. Hacc 22/78) Şâhit, sözü ve ahlâkı senet olan insan, davranışlarını sözüne, ahlâkını imanına şâhit tutan “örnek, model” demektir. Buna göre Müslüman dünyanın neresinde olursa olsun, çevresindeki insanlara inandığı dînin hak olduğunu hayatıyla örnek olarak göstermek görevindedir. Müslümanların başkalarına davranışları, “adalet” ve “ihsan” anlayışına dayanır. “Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta tutanlar, adaletle şâhitlik eden kimseler olun. Bir topluluğa olan kininiz sizi adaletsizliğe sürüklemesin. Adil olun. Çünkü o, takvaya daha yakın olandır. Allah’tan ittika edin. Şüphesiz Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır.” (Maide 5/8) “Onlar bollukta ve darlıkta infak ederler, öfkelerini yutanlar ve insanları affedenlerdir. Allah muhsinleri (ihsan edenleri) sever.” (Âli İmran 3/134)

Adalet herkese hakkını vermekse de, ihsan daha fazlasını vermek, daha fazla güzel muamele etmek, güzel davranmak demektir. “İslâm kısaca nedir?” diye sorulsa, şöyle bir cevap doğrudur: Allah’a itaat, yaratılmışlara şefkat ve merhamet etmektir. Bu yaratılmışlara herkes dâhildir. Bütün insanlar Allah’ın kulları olduğuna ve hepsi de fıtrat üzerinde yaratıldığına göre hepsinin insan olarak bir değeri vardır. Kimileri bu değerinin farkında olmasa da, kendi yaptığı hatalar sebebiyle değerini kaybetse de. Öyleyse bütün insanlar Hz. Âdem’in çocukları olmaları açısından karındaş/insanlık kardeşidirler. Bu kardeşliğin getirdiği bazı mükellefiyetler olmalıdır. Toplu olarak yaşamak ötekini de hesaba katma anlayışını da beraberinde getirir. Birinin yaptığı ötekini de ilgilendiriyorsa, herkesin dikkat etmesi gerekir. İslâm, insanların Allah’la, kendileriyle, aileleriyle, diğer insanlarla, hayvanlarla ve kâinatla ilişkilerini düzenlemek için gelmiştir. İslam’ın önemli hedeflerinden biri de insanlar arasında sağlıklı ilişki, hakkaniyet, toplumsal huzur ve barış (saadet ve sulh). Bunlardan biri de Müslümanların başkalarıyla olan insanî ilişkileridir. Peygamber’in (sav) izlediği davet ve mücadele metodunda belli bir ırka ve gruba mensup olma değil, insan olma esas alınmıştır. Onun tebliğinde ve insanlarla ilişkilerinde insanın sahip olduğu şeref ve haklar göz önünde bulundurulmuş, insana değer verilmiştir.

Buna ehl-i kitap da dâhildir. “Ey insanlar! Rabbiniz birdir. Babanız da birdir. Hepiniz Âdem’in çocuklarısınız. Âdem ise topraktandır. Allah katında en değerli olanınız, O’na karşı gelmekten en çok sakınanızdır. Arab’ın arap olmayana takva ölçüsü dışında hiç bir üstünlüğü yoktur.” (Tirmizî, Tefsir/50) “İnsanlar tıpkı tarağın dişleri gibi birbirlerine eşittirler.” (Ahmed b. Hanbel, 5/411) İnsanlarla günlük hayattaki ilişkilerde iki dinî kavram karşımıza geliyor. Müdâra ve müdâhene. Müdâra etmek, müdâhene yapmak. Bir olumlu bir olumsuz. Birinci ipin ucu kaçırılınca ikinciye dönüşebilecek davranış. Müdâra; bir kimseden gelebilecek tehlikeyi savabilmek, ya da kalbini kazanabilmek için karşıdakine yumuşak davranmak, güler yüz göstermektir. Yani güzel idare etmektir. Müdâhene ise yağcılık, dalkavukluk demektir. İbni Battal adlı âlim “müdâra”yı şöyle açıklıyor: “Müdâra, mü’minlerin ahlâkındandır. O, insanlara şefkat kanatlarını indirme, yumuşak söz söylemek ve onlara karşı kaba konuşmayı terk etmekten ibarettir. İşte bu, ülfetin en kuvvetli sebeplerindendir. Bazılarının müdâra’yı müdâhene kabul etmeleri yanlıştır. Çünkü İslam’da müdâra teşvik edilmiş, müdâhene haram kılınmıştır. Aralarındaki fark: Dalkavukluk/ ed-dihân (yağ) kökünden gelen

müdâhene’nin bir olayda dış yüzünü açığa vurup iç yüzünü gizlemekten ibaret olmasıdır. Müdâhene, fâsıkın yaptığı işi tenkit etmeksizin ona açıkça rıza göstermek ve onunla dalkavukluk yaparak iyi geçinmeye çalışmaktır. Müdâra ise, cahili eğitirken, fâsıkı yaptığı işlerden men ederken, bilhassa kazanılmasına ihtiyaç duyulduğu zaman kaba davranışı terk etmektir.” Yumuşak söz söylemek ve insanlara tebessüm etmek, alçakgönüllü olmak, efendi olmak, karşıdakine ve emeğine, hakkına değer vermek güzel ahlâk; aynı zamanda barıştır. Bunlar münafıklık, dalkavukluk, yağcılık değildir. Yalnız bu gibi konularda ölçü kaçırılmamalı müdâra yapıyorum zannıyle müdâhene yapılmamalı. Kaba, sert, yontulmamış olmak, kibirli, tepeden bakan, başkalarını etnik köken, dış görünüş, dinî inanç açısında aşağılamak, kendilerinden olamayanı dışlamak, “o mu, bizden değil” demek, çevresindekileri ülke, kavim, ırk, din, mezhep, cemaat, tarikat, futbol kulübü açısından ayırmak güzel ahlâka sığmaz; toplumsal barışa da zararlıdır. Hz. Muhammed’in (sav) başkalarına ilişkin tavrı hakkında işte muhteşem bir örnek: Bir gün Peygamber’in önünden geçen cenaze için ayağa kalktığını gören sahabeler onu uyararak; “Ey Allah’ın Rasûlü, o bir Yahudi cenazesidir, niçin kalktınız?” demeleri üzerine; “O da bir insan değil mi?” karşılığını vermiştir. (Buhârî, Cenâiz/50. Ebu Dâvud, Cenâiz/47) ◄◄


maandblad/aylık gazete doğuş nr. 236 - Mart/Maart 2018

04 söyleşi 20 interview

Prof. Dr. Yavuz Ünal:

“Evet, bu toplum içerisinde yaşıyoruz. Hem bu topluma katkı sağlayacağız hem de toplumun nimetlerinden istifade edeceğiz. Çünkü bu bizim hakkımız. Burada yaşayan her kardeşimizin hakkıdır”

“Peygamberimize gelen vahiy ile O‘nun vahiy hakkında söyledikleri aynı şeylerdir” Geçen sayımızda ilk kez yaptığımız mülakatla Din Hizmetleri Müşaviri, HDV Başkanı Prof. Dr. Yavuz Ünal’ı tanımaya çalıştık. Onun Hollanda’da yapacağı görevin neleri kapsadığını ve ondan neler bekleyebileceğimizi konuşmuştuk. Bu sayımızda ise aynı zamanda bir hadis profesörü olan Ünal ile “hadissiz bir İslam” oluşturmaya çalışan çevreler hakkındaki düşüncelerini almaya çalıştık.

B

ir hadis profesörüsünüz. Maalesef günümüzde “hadis’siz bir İslam” oluşturmaya çalışanlar var. Bu konu da ne düşünüyorsunuz? Şimdi birincisi, vahiy Hazreti Peygambere geldiğinde Allah Teala, Hz. Peygambere, Kur’an’ın kendi kavramları olan bu vahyi tebliğ etmek istiyor. İkincisi, tebliğ ettiği bu vahyin açıklanmasını istiyor. Yani “vahiy bir şey dedi ama ne dedi? Ne demek istedi? Neyi söylemek istedi, Neyi kastetti?” Bunun açıklanması, yani gelen vahyin açıklanması istiyor. Üçüncüsü ise, bunun bizzat uygulamasını istiyor. Uygulamalı olarak bunun gösterilmesini istiyor. Buna bağlı olarak Hz. Peygamber bir “rol model” olarak Kur’an’ın ifadesiyle “üsve-i Hasen” olarak insanların önüne konuluyor. Bu bağlamda baktığımızda gerek hadisi şerifler genel anlamda sünnet ya da Hz. Peygamber ile alakalı tartışmaları “işte Kur’an İslam’ı ya da işte Kur’an’daki İslam” anlamında bir zemine çekilmesinin hiçbir şekilde izahı mümkün değildir. Hazreti Peygamberin üç tane vasfını söyleyecek olsanız, “ahlâkî vasıflar” öne çıkar. Mesela işte onun, güvenilir olması gibi, samimi, dürüst, mütevazı olması gibi. Yani hepimizin bildiği Hz. Peygamber ile alakalı ahlâkî vasıflar. Bu noktada bunu konuşmak yerine; biraz önce de sözü geçen polemik konusu olabilecek rivayetleri ortaya koymak suretiyle bunlar üzerinden genellemeye gitmek kabul edilir bir şey değildir. Fakat sorun daha derinlerde. Yani bu, tartışmanın sadece yansıyan kısmıdır. Lokal olarak olaya bakıldığında, “doğru mudur değil midir?” bunun ötesinde bir şey konuşmak gerekir gerekiyor. Bu bir zihniyet çatışmasına doğru götürüyor. Bir ayrıştırmaya toplum içerisinde bir ayrışmaya, ayrıştırmaya doğru götürüyor. Hadis-i Şerifi dışarı çıkardığınızda aslında zincirin halkasını koparmış oluyorsunuz. Vahiy geldiğinde Hz. Peygamber bunu tebliğ ediyor, uygulamayı gösteriyor, ashap uygulamaya tabii oluyor ve uygulamanın daha netleşmesi açısından bir model oluşuyor. Ashaptan sonraki kuşak da bunu belki “hukuk dili/fetva dili” dediğimiz formata aktarıyor. Benim, bir vahiyle neyin kast edildiğini anlayabilmem için bu süreci dikkate almam gerekiyor. Bunların içerisinde değişen ya da o günün şartlarında kabul edilen ama daha sonraki şartlarda değişen, değiştirilen var ve bunun hepsi doğal şeylerdir. Ama asıl sorun Hz. Peygamber’e, Hz. Peygamberin ağzından çıktığı, tebliğ ettiği bir ayetle, bu ayete yönelik açıklaması arasında hiçbir fark yoktur. Bu ayet ile birlikte ancak siz bu açıklamayı dikkate aldığınızda o ayetin ne anlama geldiğini hatta bunun arka planını da görmek gerekiyor. O ayete “sebebi nüzul” diye

isimlendirdiğimiz, eğer bir gerekçe, bir olay varsa bu olayı da dikkate almanız gerekiyor. Yani sebebi nüzul ile başlayan vahyin bizzat kendisi ve bu vahye yönelik bizzat Hz. Peygamberin açıklamaları ve bunun ashap tarafından nasıl algılandığı ve ashaptan sonraki -belki bundan sonrası biraz seçicilik gibi gözüküyor ama- kuşağın da bunu nasıl değerlendirdiği de önemli. Bütün bunlar bize bir metodoloji veriyor aslında. Olaya nasıl bakmamız, nerede durmamız gerektiği hususunda. Yani şu tartışmada “o nedir, bu nedir?” bunlar çok ters şeyler. Ama metodik olarak düşündüğünüzde bunun bir “varoluş” sorunu olduğunu görüyoruz. Hollanda ve Türkiye arasında bazı problemler yaşandı. Allah’a şükür düzelmeye doğru gidiş var. Bu süreçten bahsedecek olursak neler söylemek istersiniz Yaşanan süreç dünya kamuoyunun gözünün önünde olan bir şeydi. Dolayısıyla bunun üzerine yapılan değerlendirmelerden de tarafların çıkardığı kendisine ait bir takım dersler var. Orası burası diye bunu düşünmemek gerekiyor. Sonuçta bu iki devlet arasında, iki kültür arasında, iki millet arasında olan bir şey. Ama bu sadece tek tarafı etkileyen bir şey değil. Tarihi anlamlı kılan şey tarihten ders çıkarabilmektir. Evet, bu yaşanmıştır bunun tekrar yaşanmaması için ne yapılması gerekiyor. Yani ben sizin hukukunuza saygı duymak zorundayım. Ama siz de bana saygı duymak zorundasınız. Bir hukuk içerisinde yaşıyoruz. Dolayısıyla her ikimiz de bu hukuka tabiyiz. Burada eğer geçmiş geleceği yönetmek için, geleceği planlamak için bir ibret, bir ders olarak görülürse, öyle zannediyorum önümüzdeki günler iki toplum arasındaki ilişkileri daha güzel kılacak olan çalışmalardır. Sizin çalışmalarınız açısından bakacak olursak, nasıl değerlendirilmelidir? Bizim çalışmamız açısından baktığımızda da mesela buraya gelen din görevlilerinin oryantasyonu ya da cami müştemilatı içinde yapmış olduğumuz eğitimimizin biraz daha çıtası yüksek tutulmalı. Hollanda toplumunda üreten, katkı sağlayan, kendi ayağı üzerinde durabilen, özgüveni yüksek yeterlilikleri toplumun beklentisini karşılayacak bir nesle doğru gitmek zorundayız. Yani eğitimi bu nedenle sadece müfredat olarak düşünmemek gerekiyor. Burada hedef ve hedefe bağlı olarak stratejinin gözden geçirilmesi gerekiyor. Evet, bu toplum içerisinde yaşıyoruz. Hem bu topluma katkı sağlayacağız hem de toplumun nimetlerinden istifade edeceğiz. Çünkü bu bizim hakkımız. Burada yaşan her kardeşimizin hakkıdır. Ancak hem katkı sağlamak hem de üst düzeyde yeterlilikleri temin etmek gerekiyor.

Söyleşi- Fotoğraflar : Recep Soysal/Adnan Şahin

Prof. Dr. Yavuz Ünal:

“Diyanet İşleri Başkanlığı’nda stratejiden sorumluydum. Aynı zamanda, dış ilişkilere bakan, başkan yardımcısıydım. Dolayısıyla zaten bu sorunlarla alakalı yapılan bir çalışma bir geçmiş var arka planda. Özellikle akademik kimlik burada çok işe yarıyor, o da şu: Yani ön yargılarla, ön bilgilerle hareket etmemek gerekiyor. Ön bilgi size sadece doğru adım atmanıza yardımcı olabilir. Ama önyargı asla size doğru adamın önünü açmaz. Bu nedenle ön yargıları yok etmek gerekiyor ön yargıları mümkün olduğu kadar silmek, ön bilgileri de bir sonraki adımın öncüleri olarak görmek gerekiyor. Eğer birlikte hareket edilirse ben her iki toplumun da burada ‘model’ olabilecek, model olarak düşünülebilecek denemelerin yapabileceği kanaatindeyim. Bu olursa, bütün dünya kazanır. En azından bunun altını çizmek isterim” Hollanda’da yıllardır Türkiye’nin gönderdiği imamlar görev yapmaktadırlar. Zira buna buradaki insanlarımızın ihtiyacı var. Bu konuda son yıllarda camilerde görev yapan bu imamlar bazı çevrelerce âdeta devletin ajanları gibi bir lanse edilmeye çalışıldı. Belki sizin göreviniz içinde bu yanlış algılamaya karşı da bir çalışma yapmanız çok isabetli olabilir. Ne dersiniz bu konuda? Yukarıda da bahsettiğim gibi iki toplum arasında bir algı ve iletişim sorunu var. İşin doğrusu buraya gelen din görevlileri, buranın ve bizim vatandaşlarımız olan Müslüman olan ve aynı diğerleri paylaşan insanların talebi üzerine buraya geliyorlar. Yani bunu devlet göndermiyor aslında. Bunu doğru okumak gerekiyor. Buradan bir talep geliyor imam veyahut öğretmen ve bu talep büyükelçilik tarafından ilgili makamlara iletilmek suretiyle Uluslararası Hukuk çerçevesinde karşılanmaya çalışılıyor. Bu meseleyi değerlendirirken buradan bakmak gerekiyor. Bir diğer açıdan şöyle denebilir: Bugün dünya şöyle veya böyle terörle boğuşmaktadır. Özellikle “ifrat ve tefrit” dediğimiz uç radikal yapılarla uğraşılmaktadır. Bunun bir kısmı silahla mücadele ediyor, bir kısmı ise toplumun sosyal değerleriyle çatışıyor. Radikal yapılanmaları kastediyorum. Dolayısıyla her ikisinin de topluma bir faturası oluyor. Özellikle İslam algılarının çeşitlendiği; bugün işte, “radikal, muhafazakâr, modern, ılımlı” ve benzeri algılar var. Durum ortada iken, işte bütün bunlar var iken, din konusunda yetkin ve bütün gelişmelerin farkına varan, bu noktada önden gidecek, öncü olabilecek, ön açabilecek insanlara ihtiyaç vardır. Bunun adı imamdır veya bunun adı başka bir şey. Ama eğer bu yapılmazsa biraz önce söylediğimiz ifrat ve tefritin önü açılacaktır ve bu hızlanacaktır. Bu da hem Hollanda toplumu açısından ciddi bir tehdittir hem İslam açısından hem de Müslümanlar açısından açısından çok ciddi bir tehdittir. Aslında bu anlamda buraya görev için gelen kardeşlerimiz bu toplumun huzur ve barışına çok ciddi bir katkı sağlıyorlar. Sözgelimi, Ortadoğu, Suriye ve benzeri yerlerdeki radikal yapılanmaya hangi camiden kaç kişi gitti? Tam aksine cami ile doğrudan ilişkisi olmayan, daha da ileri farklı kültürlerden İslam’a giren, ihtida eden ama “İslam’ın ne olduğu?” konusunda farkındalığı olmadığı için, önü açılan biraz sonra İslam’la bunu ilişkilendirip

İslam’ın böyle olduğunu düşünüp, son derece samimi diyebileceğim duygular içerisinde ama yanlışa doğru koştuğunu görüyorsunuz. Yani bu birçok açıdan böyle... Sosyal yapılanmalar açısından da böyle, radikal yapılanmalar açısından da böyle. İşte bu noktada Hollanda’nın belki siyasal algılarının mütalaa edilmesi gerekiyor. Politik anlamda işte bir takım kısa metrajlı hesaplar yapılabilir. Ancak devlet ve devletin iç huzuru söz konusu olduğunda kısa metrajlı hesapları bir kenara bırakmak gerekiyor. Çünkü toplumun içerisinde oluşturulacak olan fitili çekilmiş bombalar biraz sonra kontrol edilemeyecek sonuçlara neden olacaktır. Bu nedenle ben din görevlisi olarak buraya gelen kardeşlerimizin bu topluma çok ciddi bir katkı sağladığını, bu toplumun huzuruna, barışına katkıda bulunduğunu düşünüyorum. Ama bunun ötesinde bunu tehdit edecek, yeni risk alanları oluşturacak söylemlerden, manevralardan uzak durmak gerekiyor. Bu da üst aklın, yöneticilerinin değerlendirmek zorunda olduğu bir husus olarak görünüyor. Bir de İmam yetiştirme konusu var. Bu konuda Türkiye’nin bir çalışması var. Hollanda’da bazı çalışmalar var. Hollandalılar biraz da kendi kültür ve değerlerini tanıyan imamlar görmek istiyorlar. İmamı kendi kontrollerinde yetiştirmekten yanalar. Oysa buna Müslümanlar sıcak bakmıyorlar. Bu konu da neler söylemek istersiniz? Hollanda dilini, kültürünü ve hukukunu bilen kardeşlerimizin, biraz önce söylediğiniz yetkinlikte, yani bunun çatışmayı hızlandıracak, çatışmanın önünü açacak bir yapı içerisinde değil ama bütün bunların üzerinde sakinleştirecek doğru yolu gösterecek bir yetkinlikte yetişmesi, bu bizim arzu ettiğimiz bir şey. Bu nedenle yaklaşık olarak 10 yıllık geçmişi olan bir proje var. Takdir edersiniz ki insanların yetişmesi kurumlarının kurulması sabahtan akşama olan bir şey değildir. Yani siz fakülte mezunu yapabilirsiniz. Camide namaz kıldırmak bunun bir parçası ama bunun dışında topluma manevî rehberlik, manevî liderlik yapmak tecrübe isteyen, birikim isteyen bir şey. İmam olmaları için buradan gönderdiğimiz ve mezun olduktan sonra geriye geldiğinde istihdam etmediğimiz hiçbir arkadaşımız yoktur. Şunun da altını çizeyim: Ben size mesela, lisansüstü doktora almasını çok önemsiyoruz. Çünkü yeni dünya buna gerçekten muhtaç. Doktora yapmış metnin felsefesini bilen, dünyayı okuyabilen, söylem üretebilen. Bu insana sadece İslam’ın değil bütün dünyanın ihtiyacı var. Bir birikime ihtiyacı var. Ancak bunun zaman alacağı kaçınılmaz. Bunu görmek gerekiyor. Dolayısıyla, evet böyle bir çaba var. Fakat yapılacak çalışmada beklenti ile ortaya çıkan ürüne baktığınızda bunun desteklenmesi, bunun güçlendirilmesi ve zamana bırakılması gerekiyor. ◄◄


toplum 21

samenleving

doğuş aylık gazete/maandblad

nr. 236 - Mart/Maart 2018

Beşiği sallayan el dünyaya hükmeder...

“Bu ümmetin yarısı kadınlardan oluşur, diğer yarısı ise kadınların yetiştirdiği erkeklerden oluşur.”

“Hz. Hanne gibi hedefi olmayan annelerden

Hz. Meryem gibi nesiller yetiştirmesi beklenemez”

G

üney Hollanda İslam Federasyonu Kadınlar Teşkilatı’nın 3 Şubat Cumartesi Uden ve 4 Şubat Schiedam şehirlerinde düzenlediği “Hayrun Nisa” adı altında gerçekleşen programına 900’e yakın kişi katıldı. Eindhoven, Tilburg, Oss ve Uden ve Schiedam, R.dam Ayasofya, R.dam İskender paşa, R.dam Birlik ve R.dam Mescidi Ravza Kadınlar Teşkilatı şubelerinin bir araya gelerek organize ettiği program kadınlar tarafından yoğun ilgi ile izlendi. Güney Hollanda İslam Federasyonu Kadınlar Teşkilatı Başkanı Nejla Erdoğan’ın açılış konuşmasını yaptığı program Kur’an-ı Kerim, Piyes, Şiir, Semazen, İlahiler ile renklendirildi. Programa konuşmacı olarak Türkiye’den katılan Rabia Özdemir’in Hz. Hanne ve Hz. Meryem’i kendilerine has üslubu ile anlatımı hiç şüphesiz programa damgasını vurdu. Katılımcıların pür dikkatle dinlediği Hz. Hanne ve Hz. Meryem’in hayatın-

Bu konuda Hasan el Benna’nın söylediği gibi “Bu ümmetin yarısı kadınlardan oluşur, diğer yarısı ise kadınların yetiştirdiği erkeklerden oluşur.” Hâl böyle olunca beşiği sallayan el dünyaya hükmeder. Çocuğunu uyuturken “uyusunda büyüsün eee, eee” diyen bir anne ile “Lailaheillalah, Lailaheillalah” sözleri ile uyutan annenin bir olamayacağını bildiren Özdemir, kadınlarımızı ve kızlarımızı bilinçli birer anne olmaya davet etti. Programı ilgi ile izleyen katılımcılar, bu gibi programları daha sıklıkla görmek istediklerini bildirdiler. Bizlerde böyle verimli ve faydalı programın yapılmasını sağlayan Hollanda KT Başkanı Nejla Erdoğan ve çalışma arkadaşlarına, muhteşem hitabeti ve işlediği konu ile bizlerin ufkunu açan, kadınları uyuduğumuz uykudan uyandıran, annelik görevimize davet eden çok değerli konuşmacımız Rabia Özdemir’e, aynı zamanda, Eindhoven, Tilburg, Oss, Uden, Schiedam, R.dam Ayasofya, R.dam İskenderpaşa, R.dam Birlik ve R.dam Ravza şubelerinin Kadınlar Teşkilatı olmak üzere tüm çalışanlarına ve emeği geçenlere canı gönülden teşekkürlerimizi arz ediyoruz. Haber: Hatice Bayraktar- Özay

dan bu günü değerlendiren konuşmacı Rabia Özdemir can alıcı noktalara değindi. Kadınları toplumdaki sorumluluk ve görevlerine davet eden Rabia Hanım, günümüzde anne olmanın dünyaya çocuk getirmek, yedirmek, içirmek, giydirmek, onları dünyalık gelecekleri için hazırlamaktan ibaretmiş gibi görüldüğünü, asıl gayenin günümüz kadınları tarafından görülemediğine vurgu yaptı. Hz. Allah’ın biz kadınlara vermiş olduğu “Annelik” gibi yüce ve kutsal olan görevi en iyi şekilde yerine getirebilmemizin, Allah dostu Meryem’lerin yetiştirilmesi ile olacağını bunun ise daha doğmadan çocuğunu Allah’a hizmet etsin diye ibadethaneye bağışlayan Hanne’ler gibi hedefi olan anneler ile mümkün olabileceğini açıkladı. Aynı zamanda dua’da sürekliliğin önemine dikkat çeken konuşmacı, hedefsiz yetişen genç nesillerin yanlış davranış veya hatadan dolayı onlardan ümidi kesmek yerine, onlar için duada süreklilik ve sabır annelik görevlerindendir dedi.

PARA TRANSFERi MÜBAREK AYLARDA FÍTRE, ZEKAT VE KURBAN PARALARINI EN HIZLI, GÜVENÍLÍR VE HESAPLI GÖNDERMENÍN TEK ADRESÍ HAVALEM.

Beklemeye son, havaleniz 10 dakikada Türkiye'de. İsme veya banka hesabına para gönderilir. Euro gönderin, Euro alınsın. Alıcı komisyon ödemez. Çeklerinizi ödeyebilirsiniz.

EN YAKIN ACENTAMIZA UĞRAMAYI UNUTMAYIN ! www.havalem.com | facebook.com/havalem

+31(0)78 655 16 50 | info@havalem.com


22


politiek

siyaset 23

doğuş aylık gazete/maandblad

nr. 236 - Mart/Maart 2018

Pusula ahmethulya@live.nl

“Eğer bir patlama sesi duyarsanız, korkmayın. Bu sadece oy patlaması olur! ”

Ya kazan, ya hiç!

Büyüklerimizi anmak, vefa borcumuzu ödemek... Tilburg’da uzun yıllardır faliyette olan İkinci Bahar Vakfı, gurbete çıkışlarının 56’ncı yıllarını doldurmakta olanı birinci neslimize bir vefa programı dūzenledi. Bu gūzel geceye yoğun bir katılım oldu. Program ilgi ile takip edildi. Geceye, Ozan Devai sazı ve gūzel deyişleri, Ozan Çelebi duygulu şiirleri ile renk kattılar.

Ahmet Yıldırım

D

eğerli Doğuş okurlarımız, Ekonomi, Eğitim, Bilim, Kültür & Sanat, Siyaset. Tarih boyunca, dünyamızda, hükmedenlerin veya hükmetmek isteyenlerin vazgeçilmez 5 konusu, alanı mevcut. “Eğer ekonomide başarılı iseniz, eğitim seviyesi yüksek ise, araştırma ve geliştirmede, yani doktorlar veya bilim adamları yetiştirebiliyorsanız, kültürel ve sanatsal alanda, sanatçılar yetiştirebiliyorsanız, heykel traşçınız mevcut ise, ve bir de bunun yanı sıra siyaseti de uygun, demokratik bir biçimde yapabiliyorsanız, dünyaya hükmedebilirsiniz” diyor uzmanlar, bilimciler, araştırmacılar... Yani bunların 5’i varsa, “yeme yanında yat” diyor atalarımız. Bu yazımda sizlere aktüel olan ve bu 5 alandan biri olan siyasete değineceğim. Hollanda tarihine imza atılacak olan seçimlerle ilgili yazmak ve sizlerle bu önemli konuda düşüncelerimi paylaşayım istedim. Aslında en çok da bu alan da yazmayı seviyorum, nedeni ise tecrübe. Tecrübe adamı ya konuşturur ya da sosyal yetenekleri yükseltir, yani topluma kucak açar!.. Hollanda medyasına bakarsak ve takip edersek eğer, seçim kazanı kaynıyor bile. Büyükşehirlerde PVV’nin seçimlere katılacağı bildirisi, bu belediye seçimlerine olan heyecanı daha da artırdı. Zira PVV partisi 2017 genel seçimlerinde, göçmenlerin yoğunlukta olduğu Rotterdam gibi şehirde 1’inci parti olarak çıktı. Böyle içi boş ve popülizm (yani güncele kanca takma, veya bir konuya kanca takmak gibi) yelpazesi Hollanda’yı esir etti maalesef. Bilhassa sevdiğimiz o Kraliçemiz Juliana ve kızı Beatrix döneminde, Hollanda da “aş, iş, eğitim,

LIJST 8

Recep Soysal’ın objektifinden...

demokrasi, yardımlaşma” konuşulurdu. Hollanda diğer ülkelere ışık tutardı, karanlıklardan nasıl çıkılmasıyla ilgili ders verirdi tüm Avrupa’ya, Dünya’ya. Birde büyük sabır ve toleranslı olan Hollanda’ya imrenen o kadar çok ülke vardı ki, 2002 yılından itibaren Pim Fortuyn ile yerle bir oluverdi. Demek ki bazen söz, icraatın önüne geçebiliyor. Adamın biri, yabancılarla ilgili kuyuya bir taş attı, tam 16 yıldır o taşı arayanlar var, Allah’ım akıl fikir versin, ne denir başka! Değişim şarttı ama, bu yön değişimi Hollanda’ya çok zarar verdi. O çok beğenilen, örnek olarak gösterilen Hollanda demokrasisi, siyaseti zedelendi, Wilders’ı bazı ülkele, içlerine almıyor bile! Sisteminden vazgeçmedi ama, bu popülizm var ya, ülkeyi ne hâle getirdi gördük. Bundan ders alanlar olacak, tarih bunu sonra yazacak. Kazan kaynıyor, evet ama içinde ne kaynıyor ? Eğer, iş imkânları, aşın kaynıyorsa amenna... Eğer, gençlerimizin eğitim seviyesi yükseltmek için ve staj sorunlarını gidermek için projeler üretiliyorsa, o kazan kaynasın... Eğer, ekmeği, pastayı adil bir şekilde paylaşmak için kaynıyorsa, varsın kaynasın... Eğer, toplumsal yaralara merhem basılacaksa, kaynasın... Eğer, paylaşmak için, beraber yürümek için, birlikte huzur dolu yaşamak için kaynayacaksa, vallahi kaynasın, ateşine birde ben odun atarım, daha fazla kaynasın diye! Eğer, o kazan, ayrımcılık, ayrıştırma, İslamofobi, huzur bozma, bölücülük, ırkçılık için kaynayacaksa, hiç kaynamaz olsun. Ben bu kazanın kaynamasını istemiyorum, su dökerim ateşinin üzerine. Döğüşle, savaşla kim kazanmış, örnek verin bana arkadaşlarım! 50 senedir Hollanda’dayız ya, 50 adam ileri atmış olalım.

IRKÇILIĞI, YOKSULLUĞU, EŞİTSİZLİĞİ DURDURMAK İÇİN VARIZ!

Ya bu kazanın içine, iş, aş, eğitim, kültür, bilim malzemesi atalım, ya da bu kazanın yanmasında yönetici olalım. Sadece sosyal medya da, Facebook’la veya Tweet atarak, siyaset yapılır zannediyorlar. Parti afişlerini belediye lambalarına veya sokak ortalarına asarak oy kazanılmıyor. Oy kazanmak için, inşaların ruhuna, kalbine inmen gerekmiyor mu? Lambalar, sokaklar ne zaman oy kullanmış ki? Kullanacak oyu, vatanseverler, huzur isteyenler, “bende bu şehirlerde varım” diyenler, “çoluk çocuğumuzun geleceğinde benimde payım olsun” diyenler, “ben hakkımı kimseye yedirtmem, demokratik hakkımı seve seve kullanırım diyenler” oy kullanacaklar. Tercih sizin kardeşlerim, bacılarım, ey gençler! Geçen ay Doğuş’taki yazımda “Sizinle randevum var” demiştim. Ben bugün randevunun konusunu, içeriğine, “afspraak defterime” yazdım. Sözüm söz! Siz afspraak’a gelecek misiniz? Hatırlatma, Herinnering yapayım bari: Afspraak kaart: Datum: 21 maart 2018. Plaats: Verkiezingsbureau Tijdstip: tussen 07.30 en 21.00 uur. Eğer Sabah yetişemezseniz, veya erken bulursanız randevuyu, öğlene alabilirim sizi. Eğer ikindi namazında sonra gelmek isterseniz buyurun. Akşam yemeğinden sonra derseniz, mümkündür. İş-güç, gerçekten çok yoğun derseniz, yatsı namazını müteakiben gelin, 21.00’den önce ama! Eğer bir patlama sesi duyarsanız, korkmayın. Bu sadece oy patlaması olur! Drs. Ahmet Yıldırım NİDA partisi 9’uncu sıra adayı ◄◄

Tahsin Paşa’dan kitap kulübüne ziyaret

Gökkuşağı Sanat Merkezi ve ISEM Egitim Merkezi’ nin organizesinden önce Turkiye’ den gelen Yazar Bahadır Yenişehirlioğlu, Hollanda Kitap Kulübü’nün, “Yazar Murat Tuncel ile Yazı Atolyesi” programını ziyaret etti. Kulüp üyeleri ziyaretten duydukları memnunluğu ifade ettiler ve çalışmaları hakkında bilgi verdiler...

“Bir

araya gelmek için fırsatlar oluşturun”

Soest’un sevilen simalarından, Mısır El Ezher mezunu ve imam hatip olan ve Hollanda Savunma Bakanlığı Binbaşı’larından Suat (Abdurrahman) Aydın aynı zamanda iyi bir salon futbolu oyuncusu. Her hafta pazar günleri salon futbolu oynadığı arkadaşlarına kendi elleri ile yaptığı çiğ köfteyi ikram etti.

Gönül ne kahve ister, ne kahvehane...

Amsterdam Oost’ta bulunan, gazetemizin dağıtım noktalarından biri olan Ulu Camii, Amsterdam’da takscilik yapanların uğrak yeri. Caminin yanında bulunan lokantayı babası ile birlikte işleten Recep Yıldız ve dostlarımız Fehmi Yılmaz, İsa Balcı kardeşlerle, çay sohbeti ile gündemi değerlendirdik

Partiler, seçmenlerle buluşmayı sürdürüyorlar... AHMET YILDIRIM 9. SIRA

Denk Partisi Başkanı ve Milletvekili Selçuk Öztürk, 21 Mart 2018 belediye seçimlerinde partisi adına Amersfoort’ta seçimlere katılacak adayları tanıtmak ve vatandaşlardan gelecek soruları yanıtlamak için HDV Amersfoort Mevlana Camii’nde vatandaşlar ile biraraya geldi. Malvarlıklarının araştırılması konusundaki yoğun soruları ile karşı karşıya kaldı.


maandblad/aylık gazete doğuş nr. 236 - Mart/Maart 2018

04 tanıtım 24 introduction

Hasan Bekleviç:

“Bizim farkımız hasta ya da müşterilerimizle aynı dili konuşuyor, aynı kültürü yaşıyor olmamızdır”

Prima Zorg en Welzijn’den Atağı Yıllardır Tilburg kentinde sağlık sektöründe sunduğu kaliteli hizmetle adından söz ettiren PrimaZorg en Welzijn hizmette yeni kapılar açmaya devam ediyor.

Y

atılı bakım hizmetine geçmeye çalışan Prima Zorg en Welzijn Yönetim Kurulu Başkanı Hasan Bekleviç bu konudaki düşüncelerini gazetemizle paylaştı. “Evlere verdiğimiz hizmeti yatılı yerimizde sunacağız” İleriye yönelik gayret ve düşüncelerimiz var. Milletimize yakışan, onlara layık oldukları en güzel hizmeti verebilecek bilhassa dinî ve kültürel hassasiyetlerimize azami dikkat edeceğimiz bir yer için çalışmalarımız var. Bunu en kısa zaman içinde sonuçlandıracağımızı düşünüyorum. Bunun dışında biliyorsunuz evde kalmalar, evlerde hizmet sunmak hayli zorlaştı. Dolayısıyla bizde bu alanda zaman zaman zorluklarla karşılaşıyoruz. O nedenle bilhassa Tilburg’da böyle bir yatılı yere ihtiyaç olduğunu düşünüyoruz ve bu konuda çalışmalarımız hızla devam ediyor. Çok kısa bir zaman sonra belli bir aşamaya gelebileceğimizi düşünüyoruz. Sadece Tilburg değil elbette çevreden ve hatta Hollanda’nın her yerinden insanlarımız gelebilir buraya. Ancak baktığımız zaman Tilburg’da büyük bir potansiyel mevcut. Çok sayıda yaşlı ve bakıma muhtaç hasta insanlarımız bulunmaktadır.

Biz ilk etepta yaklaşık 30 yataklı bir yer düşünüyoruz. Tabi ki şimdiki çalışmalarımızda aynen devam etmektedir. Aynı çatı altında birçok sağlık hizmeti Yeni yatılı yeri açmak için uygun bir binanın çok önemli olduğunu düşünüyoruz. Bir iki bina var onlarla görüşüyoruz. Aynı zamanda verdiğimiz mevcut hizmeti de rahatlatmak için şimdi içinde bulunduğumuz bu yerimizi de genişlettik. Hemen yanımızdaki binayı alarak bünyemize kattık. Bu yeni bölüme, fizik tedavisi, diş bakımı ve buna benzer önemli sağlık hizmetlerini de koymak istiyoruz. Dolayısıyla aynı çatı altında bir çok sağlık hizmeti sunmaya devam edeceğiz. “İnsanların tam olarak ihtiyaçlarını anlamadan iyi bir hizmet sunamazsınız” Biz benzer hizmeti sunan Hollandalı kurumlara işleri kötü yapıyor filan demiyoruz. Ancak bizim farkımız hasta ya da müşterilerimizle aynı dili konuşuyor olmamız, aynı kültürü yaşıyor olmamızdır. Bu nedenle birbirimizi anlamamız çok daha kolay olacak. Tam da bu nedenle bizim sunduğu-

muz hizmetler biraz daha ön plana çıkmaktadır. Zira bir kişiye iyi hizmet verebilmek için öncelikle onun fizikî ya da manevî olarak ihtiyacını bilmek gerekiyor. Bunu anlamamışsan zaten doğru bir hizmet vermiş olmuyorsun demektir. Biz bütün bunların şuuruyla çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Sizleri de en kısa zamanda açılışımıza bekliyoruz.. Bu gün ayrıca tüm personelimizle yıllık değerlendirme toplantımızı yapmak için bir araya geldik. Geçen yıl ne yaptık, nasıl bir yıl oldu? Hem bunun değerlendirmesini yapıyoruz hem de gelecek yıl hizmet kalitemizi artırmak için daha neler yapılabilir bunları konuşuyoruz.. Şuan Prima Zorg en Welzijn olarak 53 personelimizle sektörde en kaliteli şekilde hizmet sunmaya devam etmekteyiz. Söyleşi: Adnan Şahin


panorama 25 uitzicht

doğuş aylık gazete/maandblad

nr. 236 - Mart/Maart 2018

Oktay Ünlü:

“Belediyede bütçe var ve bu bütçenin daha adil ve etkili bir şekilde paylaşılacağına inanıyorum. Rotterdam bir dünya şehri ve fakirliği de önleyebilecek maddî güce sahip bir şehir.”

“Bu şehir bizim şehrimiz, beraberce ihya edeceğiz!”

Belediye seçimlerinde PvdA partisinden aday olan deneyimli siyasetçi Oktay Ünlü ile kısa bir söyleşi yaptık. Bugüne kadar yaptıkları ve seçilmesi hâlinde yapacaklarını anlattığı sohbetimizden istifade edeceğinizi umuyoruz.

O

ktay Ünlü kimdir? PvdA Rotterdam’da anakent (12) ve Kralingen Crooswijk bölge meclisi (2) adayı. 1978 yılında Hollanda’ya geldim. Aslen Kayseriliyim. Rotterdam’da büyüdüm. Eğitimimi burada tamamladım. İş geçmişinizden bahseder misiniz? 1980’li yıllarında yabancı işverenlerin yoğunlaştığı bir dönemdi. Bunlar ara sokaklarda küçük çaplı esnaflardı. 1990 yılında Rotterdam’ın merkezinde işyeri devraldım. O tarihlerde Rotterdam’ın merkezinde ne Türk nede yabancı kökenli esnaf görmek pek mümkün değildi. Ben burada 1998 e kadar 3 işyeri sahibi oldum. 1998’de ben burayı devrettikten sonra Den Haag Ticaret Odası göçmen kökenli esnaflarla profesyonelleştirme konusunda danışmanlık teklif aldım. Den Haag bölgesinde 2 yıl süre içerisinde ticari danışmanlık görevini yaptım. Buradaki görev sonrası Adalet Bakanlığı’nın, cezaevlerinde denetim ekipleri kadrosunda bulunmam için teklif geldi ve bu görevi de 2000 yılı mart ayında 2015 Mart ayına kadar kabul ettim. Öte yandan 2001 yılında finans sektöründe çalışmaya başladım. Hâlen de bu sektörde hizmet veriyorum. Siyasete ne zaman hangi partiyle başladınız, politik tecrübelerinizi paylaşır mısınız? Siyasi hayatıma 2009’da PvdA partisinin teklifi üzerine üye oldum ve 2010 senesinde belediye seçimlerine katıldım ve Kralingen-Crooswijk ilçesinde meclis üyesi olarak görev aldım. Göçmenlerin politikadan belediye sisteminden ve buna benzer kurum, kuruluşlardan çok uzak olduğunu gördüm. Kayıtsız

ve duyarsız kalmak bize çok şey kaybettirir. Benim olan bir şeye sahip çıkmadığım sürece o yarın elden gider. Karar alma mekanizmaları içinde olmalıyız. Zihinsel olarak Türkiye’de, vücutsal olarak burada olmamamız lazım. Çünkü buradayız ve burada yaşıyoruz. Kayseri’de yağmur yağdığı zaman değil Rotterdam’da yağdığı zaman ıslanıyorum. Bizlerin daha fazla buraya ilgi vermemiz gerektiğini düşünüyorum. Ben meclis üyeliğim boyunca seçmenlerimize Rotterdam’ı, belediyeyi, seçtikleri insanların nasıl çalıştıklarını nasıl kararlar aldıklarını anlatmaya çalıştım. Belediye ve seçmenler arasında köprü görevi gördüm. Seçimlerde Rotterdam Anakent için PvdA’dan adaysınız. Seçilmeniz durumunda neler yapacaksınız? Anakentte (12. sıra) ve Kralingen Crooswijk bölge meclisi (2. sıra) adayıyım. Rotterdam’da son 4 yıldır özellikle fakirlikle mücadele konusunda ciddi çalışmalarım var. Yüz bine yakın bir kitle şehrimiz Rotterdam’da çok kötü şartlarda yaşıyor ve çocukların 5’de 1’i aç olarak okullarına gidiyor. Belediyede bütçe var ve bu bütçenin daha adil ve etkili bir şekilde paylaşılacağına inanıyorum. Rotterdam bir dünya şehri ve fakirliği de önleyebilecek maddî güce sahip bir şehir. Hollanda’da yaşayan Türk toplumunun da yüzde 30’u fakirlik sınırında yaşıyor. Rotterdam’da 55 bin Türk kökenli vatandaş var. Bunun yüzde 30’undan söz edildiğinde çok ciddi bir rakam ortaya çıkıyor. PvdA’nın parti olarak bu konuda ciddi çalışmaları var Rotterdamlılara yönelik. ‘Fakirliği Önleme Platformu’ diye bir oluşumun da içindeyim. Diğer ilgi verdiğim konular ise, Rotterdamlı

Taziye...

gençlerin staj yeri, iş bulmaları ve ayrımcılık konusunda çektikleri sıkıntıları biliyorum ve bu konuda gerekli çalışmalara öncelik vermek istiyorum. Öte yandan yaşlılara yönelikte çalışmalarım olacak. Seçmenler neden size oy versin, farklı yönünüz nedir? Rotterdam’da yaşayan herkes mecliste sesinin, temsilcisinin olması, sorunlarını yetkili mercilere iletebilecek, deneyimli ve toplumlar arasında köprü görevi üstlenmek adına politikacılar istiyorsa ben onlardan biriyim ve tercihli oylarına talibim. Benim en önemli yönüm, Rotterdam’ı ve Rotterdamlıları çok iyi tanıyorum ve belediye çalışmalarını yakinen biliyorum. Bu konuda 8 yıllık tecrübeye sahibim. Geçmişte yaptıklarım benim en önemli artımdır. Şayet bir kişiye dahi faydam olacaksa ben o mecliste olmak istiyorum. Bu seçimler geçmişte olan seçimlere hiç benzemiyor. Aşırı sağcı (ırkçı) partiler yabancılar, İslamiyet ve camilere karşı politika üretiyorlar. Mecliste bunlara ‘dur’ diyebilecek deneyimli birilerinin olması son derece önemlidir. Bu bakımdan lütfen oyumuzu kullanalım. Unutulmasın ki PvdA uzun bir geçmişi olan, göçmenlere her zaman kucak açmış ve onlara şans vermiş bir partidir. ◄◄

Üyelerimizden Şaban Karabulut, Farida Mohamad, Zübeyir Ünver’in yeğeni Meryem Ünver, Millî Görüş Hollanda İslam Federasyonu Başkanı Mehmet Erdoğan’nIn kıymetli anneleri Perihan Erdoğan, Ramiza Sadeta Salicovic, Ali Dağal, Ahmet Pamuk, Minka Mesic, Schiedam Cemiyet Başkanı Zekeriya Budak ve Arnhem Cemiyet eski Başkanımız Bahaeddin Budak’ın teyzeleri ve Fikriye Keskin, Rahmeti Rahman’a kavuştular. Merhum ve merhumelere Allah’tan rahmet, yakınlarına sabır ve başsağlığı diliyoruz.

ÇINAR CENAZE FONU

Analiz

ergunmadak@hotmail.com

Ergün Madak

Bir cuma Akşamı... Günlerden haftanın en güzel günü cumaydı. Yoğun bir iş gününden sonra yemek yenmiş ve çay faslı da neredeyse biterken telefonum çalmıştı. Telefonun öbür tarafındaki ses Hollanda’da edindiğim sayılı sevgili dostlardan bir tanesi: ‘Abi nasılsın, ne yapıyorsun?’ sorusuna, ‘ne olsun son çayımı içmek üzereyim’ deyiverdim pervasızca. Pervasızca çünkü dostum ‘biz de sana çay içmeye gelelim diyorduk’ deyiverdi bir anda. Eşimin genelde kullandığı ‘gerekli olmayan bilgiyi vermeye gerek yok’ cümlesi bir anda zihnimde canlanıverdi. ‘Ne demek, tabii buyurun, ben hemen çayı koyuyorum’ diyerek kotarıverdim manzarayı. Bana gelirken yanında İzmit’ten misafir yeğeni ile misafirim olacaktı. Güzel bir akşamın arefesindeymişiz de haberim yokmuş meğer. Sonradan öğreniyorum misafirden, beni sesli aradıklarını, ses tonumu test ettiğini ve ‘himm, sesi diksiyonu güzel, iyelik eklerini kullanıyor, tamam gidelim’ dediğini. Ee, eski adıyla İletişim Fakültesi okumuş, olsun o kadar. Hatta ilk önce dostum bana gelmeyi teklif edince, ‘ya dayı, eve gidelim, çekelim pijamaları oturalım rahat rahat’ demiş misafir. Yani anlayacağınız, joker olmuşum bu güzel akşam... Madem ki daha gelmelerine 1520 dk. var, duvardan indirdiğim sazımın tellerinin 5 dk. da olsa tozunu alayım dedim. Her ne kadar tezat da olsa (ki bu tezatlık başka bir yazının konusu olsa ne güzel olur), bir de abdestliydim, kıldım yatsıyı kapı zili çalmadan. Aha şimdi aha sonra derken geç geldiler, çıkışı kaçırmışlar sohbet koyu olunca zaar. Dostum ile kucaklaşma ve ilk merhaba sevgili Ahmet’e. ‘Ankara’nın neresinde master yapıyorsun Ahmet?’ Aldı götürdü beni çocukluğumun geçtiği, sigaraya ilk başladığım semte bir anda, Gazi Mahallesi ve Beşevler. ‘Sevmedim’ dedi Ankara’yı. Evet bence de, sevilecek bir şehir değil Ankara. Kızılay’ında sürekli kravatlı erkeklerin ve tayyörlü bayanlardan gezdiği bir şehirdir Ankara. İlk kurulduğunda kasketli köylülerin arka sokaklara yönlendirildiği bir semtmiş Kızılay. Bu nasıl bir kafa hâli ise! İnsan doğduğu büyüdüğü şehri nostaljik de olsa sevmez mi? Sevmeyebiliyormuş demek ki ve o yüzden kuramadım şu cümleyi: Ankaramız ya da Yozgatmız güzeldir... Birinde doğdum, diğerinde kütüğüm var ve köyde de evimiz var. Ama kuramadım işte o cümleyi. Öyle Hz. Ali gibi kendimi dünyada gurbette gibi hissetmekle alakalı değil. Keşke öyle olsaydı. Sadece dünyevi tercih ile yani soyut ‘güzel’ olup olmamakla alakalı, o kadar. Hemen buluşmuştuk Ahmet ile ortak bir noktada. Çayların, soğuk suların ve meyvelerin arasında Avrupa kalkınmışlığını keşfetmiş, Türkiye’yi metamorfoza uğratmış ve bir anda

saatin uçtuğuna şahit olmuştuk. Memleketi, akademi dünyasının içler acısı hâlini konuşuyor ama ondan da bir türlü vazgeçemiyorduk. Bir zamanlar, yani işte o zamanlar anlayın, İslam devletini kurarken çaylı sohbetlerde, artık bireysel dejenerasyondan, sosyal medyanın içinde boğulmalardan, köşe kapmalardan vs. konuşuyor olduk bir anda. Üzerimize Ankara’nın bürokrat havası, üniversiteleri, profesörleri, trafiği, Ulus’u, kötü otelleri çöküvermiş ve bir anda caddelerde dolaşır oluvermiştik. ‘Hem ağlarım hem giderim’ hesabı. Vazgeçemiyoruz, vazgeçmeyeceğiz bir türlü hem eleştirmekten hem de sevmekten. Kendimizi, yaşadığımız çevreyi, inancımızın pratiğe yansıyışındaki eksikleri dile getirdik durmadan. Eskiden Hollanda’da köşe başlarında dikilip sağa sola rahatsızlık veren gençlerin artık ellerinde cep telefonu ile meşgul olduklarını ve bir anlamda ‘hang jongeren’ denen problemin neredeyse bittiğini dile getirdi sevgili dost. Ben de 2 yıldır, üniversite gençliğine bir proje üretmeye çalıştığımızı, oysa yeterli öğrenci bulmakta zorlandığımızı ifade edivermiştim: ‘İnsanların refah düzeyi artınca idealleri zayıflıyor ve kendi kabuklarına çekilip, hayatı sosyal medya üzerinden yaşıyorlar’ deyince, aslında sevgili dost gecenin finalini yapıverdi bir anda: ‘Abi, Cuma Suresi’nin son ayetini biliyorsun (62-11): “Onlar bir ticaret ve eğlence gördükleri zaman hemen dağılıp ona giderler ve seni ayakta bırakırlar. De ki: Allah’ın yanında bulunan, eğlenceden ve ticaretten daha yararlıdır. Allah, rızık verenlerin en hayırlısıdır.” Herkes oyun ve eğlence ile meşgul anlayacağın!’ Bu sözün üstüne söylenecek başka hiç bir söz yok maalesef. İyi ki geldin dostum, iyi ki geldin Ahmet. Ne güzel bir akşam ve ne güzel bir son gülüşle veda ettin. Kim bilir bir daha nerede ve ne zaman? Yolun açık olsun...

“Onlar bir ticaret ve eğlence gördükleri zaman hemen dağılıp ona giderler ve seni ayakta bırakırlar. De ki: Allah’ın yanında bulunan, eğlenceden ve ticaretten daha yararlıdır. Allah, rızık verenlerin en hayırlısıdır.”


maandblad/aylık gazete doğuş nr. 236 - Mart/Maart 2018

04 spotlar 26 spotlight

Nurullah Gerdan:

“Gazze vurulurken biz, Türkiye’ye uygulanan çifte standardı yıkarken,ırkçılığa, haksızlığa karşı başlatılan oyunları bertaraf ederken, insanlarımızın can güvenliğini sağalmak, refahını artırmak, yoksulluğu gidermek, eşit şartlarda yaşamaları için hep ayaktaydık”

NIDA Partisi Rotterdam ve Den Haag Merkez Adayları:

“Referansını İslam’dan alan partiyiz”

N

İDA Partisi Seçimlere Hazır 21 Mart yerel seçimlerine katılacak olan NIDA Partisi kurucuları, Rotterdam İskender Restoran’da Rotterdam adaylarını tanıttı. Programa bazı STK temsilcileri yanında partililer ve basın mensupları katıldı. 2014 yılında büyük başarı göstererek önemli çalışmalara imza atan Nida Partisi 21 Mart’ta aynı başarıyı gösterecek mi merak ediliyor. Referansını İslam’dan alan partiyiz NİDA Partisi Başkanı Nurullah Gerdan, dedesinin ve babasının topluma verdiği hizmetlerin kendisine bir yol gösterdiğine ve daha iyi hizmet etmenin yolunun da siyasetten geçtiğine inandığı için burada olduğunu ifade etti. İslam’ı referans alan bir partide daha iyi hizmet vereceğine inandığı için de NIDA partisini seçtiğini belirten Gerdan, 4 yıl boyunca Rotterdam için neler yaptıklarını anlattı. Müslüman mezarlığının oluşmasına, başörtülü insanların uğradıkları haksız muamelelerin ortadan kalkmasına, yaşı küçük olanlara uyuşturucu ve alkol satımının düzenlenmesine katkıda bulunduklarının altını çizdi.

Gerdan, “Popülizm Rotterdam’dan başladı ve diğer ülkelere ithal oldu. Bir kültür başşehri olan Rotterdam’ın eski hüviyetine dönmesi için ayaktaydık. Gazze vurulurken biz ayaktaydık, Türkiye’ye uygulanan çifte standardı yıkmak için biz ayaktaydık, ırkçılığa, haksızlığa karşı başlatılan oyunları bertaraf etmek için ayaktaydık. İnsanlarımızın can güvenliğini sağalmak için, refahını artırmak, yoksulluğu gidermek için, eşit şartlarda yaşamaları için hep mücadele ettik. 15 Temmuz’da FETÖ’nün Türkiye’de gerçekleştirmek istediği darbe girişimine en büyük tepkiyi gösterdik. Biz referansımızı İslam’dan alıyoruz. Azınlık gruplar çoğunluk oluşturuyor. Rotterdam’ın, farklılıkları kapsayan bir şehir olması gerekiyor. Çocuklarımızın geleceği için hepimize düşen görev, Rotterdam’ı kültürel zenginliğiyle dünyaya örnek bir şehir hâline getirmektir. Nida 4 yıllık meclis döneminde diğer partilerle sağlıklı bir işbirliği içerisinde büyük başarılara imza attı. Rotterdam siyasetin merkezidir. Başka partilerle koalisyon yapma kapasitemiz fazla.” şeklinde konuştu. Partinin siyasi lideri Nourdin El Ouali, toplum yapısını çok iyi

1. sıra – Nourdin El Ouali 2 .sıra – Ercan Büyükçiftçi 7. sıra – Mustafa Doğan 9. sıra – Ahmet Yıldırım 12. sıra – Yunus Kayış 25. sıra – Talha Dağ 43. sıra – Muhammed Akbulut Rotterdam KralingenCrooswijk 1. sıra – Mehmet Öztürk Den Haag 1. sıra – Cemil Yılmaz

bilen ve bu güne kadar da yaptıkları hizmetlerle topluma mal olmuş adaylarla seçime gittiklerine dikkat çekerek, bugüne kadar yapılanların toplum nezdinde bir kabulü olacaktır ve insanlarımızın bu yüzden NIDA partisini hak ettiği yere getireceğine inandığını ifade etti. Programda Hollanda UETD Başkanı Turan Atmaca söz alarak, NİDA Partisi’ne açıktan destek verdi. Atmaca; “Afrin toplantısında bir çok STK’nın cesaret edip katılmadığı bir dönemde cesaretle yanımızda yer alan NİDA partisini tebrik ediyorum. Sayın Bakanımızın Hollanda’ya geldiğinde birçok politikacının ve STK’nın Hollandalılardan çekinerek desteğini esirgediği bir zamanda, NİDA Partisi yönetimi cesaretle ve çekinmeden yanımızda yer aldılar. Bu tavır ve dik duruşlarından dolayı destek vermek zorundayız” dedi. PvdA, GL ve SP ile koalisyon anlaşması yaparak Rotterdam’ı yönetmeye aday olduğunu kamuoyuna deklare eden NIDA partisi yöneticileri, Rotterdam’daki ırkçı havanın yeniden merhamete, eşitliğe, hoşgörüye dönüşmesi için seçmenin mutlaka oyunu kullanması gerketiğinin altını çizdiler.


düşünce 27 mening

doğuş aylık gazete/maandblad

nr. 236 - Mart/Maart 2018

Bahadır Yenişehirlioğlu:

“Müslümanların, her zamandan daha çok duyarlı olmaları gerekiyor ”

Recep Soysal’ın objektifinden...

Halef selefler bir arada

Soest’ta üç dönem meclis üyeliği yapan PvdA başkanı Osman Suna geçtiğimiz aylarda eyalet meclisine geçti. Onun görevini devralan Adem Başkaya’nın da üç dönemi doldurması üzerine Soest’un tanınmış simalarından Kubulay Gündüz önümüzdeki seçimlerde aday oldu. Cuma namazı sonrası karşılaştığımız Kubulay’a başarılar diledik...

Tahsin Paşa Hollanda’daydı TRT 1’de yayınlanan Payitaht Abdülhamid dizisinde Tahsin Paşa karakterini canlandıran Bahadır Yenişehirlioğlu, Hollanda’da sevenleriyle buluştu.

G

ökkuşağı Sanat Merkezi ve Millî Görüş Rotterdam İskender Paşa Cemiyetine bağlı “İSEM” kurumu tarafından Rotterdam Zuid Theaterda düzenlenen “Kadim değerlerimiz” başlıklı programa konuşmacı olarak katılan Bahadır Yenişehirlioğlu Rotterdam ve Hollanda’nın değişik yerlerinden gelen hayranları ile bir araya geldi. Yenişehirlioğlu Osmanlıyı altı yüzyıl ayakta tutan kadim değerlerimizden bahsetti. Programın sonunda yoğun bir şekilde kitaplarını imzalayan Yenişehirlioğlu hayranlarıyla hatıra fotoğrafı çektirdi. Yenişehirlioğlu “Son Hasat” “Beyaz Usta Siyah Çırak” “Kara Güneş” “Aşk Cephesi” “Aşk Çölü” “Kanaviçe” “Kerime” ve “Tahtadan at” romanlarının yazarıdır. Yenişehirlioğlu aynı zamanda Diriliş Posta gazetesinde köşe yazarlığı yapmaktadır. Bahadır Yenişehirlioğlunun Kimdir? 1962 Akhisar doğumlu. Evli ve iki çocuk babasıdır. Uzun yıllar ceza avukatlığı yaptı. Çeşitli İslam ülkelerinde insani ilişkiler üzerine araştırma yaptı. Roman yazarı. Onu en son “Payitaht” dizisinde Tahsin Paşa rolüyle tanıdık. Rotterdam’da düzenlenen ve Bahadır Yenişehirlioğlunun yer aldığı programa T.C. Rotterdam Başkonsolosumuz Sadin Ayyıldız da katıldı ve programı izlemeye gelen yaklaşık 600 kişiye hitaben kısa selamlama konuşması yaptı. Ayyıldız konuşmasında bu tür kültürel programları çok önemsediklerini ve her zaman destekçisi olacaklarını beyan etti. Ayrıca programın organizatörleri Gökkuşağı sanat merkezi adına Ömer Atıf ve İSEM adına başkan Özcan Çiftçi birer selamlama konuşması yaptılar. ISEM çocuklarının yetişmesinde büyük emeği geçen Sultan Küçük Hanım’a da teşekkür edildi. Doğukan Ergin’in sunduğu program İSEM kurumunda yetişen küçüklerin gösterilerin ile başladı. Tahsin Paşayı duygulandıran küçükler Programın ilk bölümünde programı organize eden kurumlarım tanıtımı ve bazı faaliyetleri gösterildi. Programda sahne alan İSEM kurumunun küçük mehteran takımı, “Diriliş” dizisinin Alplerini canlandıran minikler ve semah dönen Mevleviler, tarihi marşlarımız eşikliğinde boylarından büyük

“Belediye ile vatandaş arasında köprü olmak”

Soest siyasetinin tanınmış simalarından, belediye meclis eski üyesi Bayram Kurt, bu yılki belediye seçimlerine arkadaşları ile kurduğu Verenigd Soest partisi ile katılıyor. Liste başını işadamı Ümit Yigitsoy’un çektiği parti enaz 2 sandalye hedefliyor. Belediye ile vatandaş arasında köprü oluşturmayı hedefleyen genç partiye seçimlerde başarılar diliyoruz.

“Bu saldırıların son olması dileği ile” başarılar gösterince hemen sahnenin önünde oturup seyircilerle birlikte onları izleyen “Tahsin Paşa” duygulu anlar yaşadı ve gözyaşlarına hâkim olamadı. Telefonuyla sık sık kayıt yapan Yenişehirlioğlu sosyal medya hesabından paylaşımlarda bulundu. Programın ikinci bölümünde sahne alan Yenişehirlioğlu bir saati aşkın bir süre sahnede kaldı ve kadim değerlerimizle alakalı sunumunu yaptı. Yenişehirlioğlu sunumunda özellikle Müslümanların her zamandan daha çok duyarlı olmalarının gerektiğinin altını çizdi. Acı gerçekler Vefatını 100’üncü yılında saygıyla andığımız II. Abdülhamid Han’ın

tahttan indiriliş dönemini anlatırken o dönemde en güvenilen ve en önde gelen Müslüman simaların dahi sonucun vahametini anlayamadıklarını ve Abdülhamid Han’a karşı tavır sergilediklerini hatırlattı. Yenişehirlioğlu gününüzde yaşanan 15 Temmuzun ve öncesinde yaşanan olayların bir tekerrür olduğunu belirterek yaşananların Müslümanlar tarafından çok iyi analiz edilmesi gerektiğinin altını kalın çizgilerle çizerek şu anki durumun o dönemle hiç ama hiç farkının olmadığını sadece aktör ve zamanın değiştiğini söyledi. « Haber-Fotoğraflar: Adnan Şahin

,

Bosna ´18

Kimligi belirsiz kisilerin 18 Ocak 2018 tarihinde üzerine kan bulaştırılmış ve kafası kesilmiş manken bırakarak yanındaki kağıda da “İslam kafa kesmekle eşdeğerdir” yazdıkları Kuzey Amsterdam’da bulunan Emir Sultan Camii’ni ziyaret ettik. Başkan Kamber Şener, imam hatibine ve cemaate geçmiş olsun dileklerinde bulunduk.

Deventer Belediye Başkanı ziyareti gerçekleşti

Hollanda Türk Federasyon Genel Başkanı Murat Gedik, Genel Sekreter Erim Uğurlu, Deventer Gök Sancak Kültür ve Eğitim Merkezi Başkanı Arif Uçar ve Sekreter Uğur Güçlü, Deventer Belediye Başkanı Andries Heidema’yı makamında ziyaret ettiler. Ziyaretten duyduğu memnuniyeti dile getiren Belediye Başkanı Andries Heidema Hollanda Türk Federasyon ve Gök Sancak Kültür ve Eğitim merkezi hakkında bilgi aldı. .

Bosna’yı ziyarete gidiyoruz!

SENDE HAZIRMISIN?

FİYATA DÂHİL HİZMETLER: • OTOBÜS TRANSFERİ • OTEL KONAKLAMA • REHBERLİK • 2-4 KİŞİLİK ODALAR • MÜZE VE KALE GİRİŞLERİ • BOSNA’DA 3 ÖĞÜN YEMEK GEZİ YERLERİ: • SARAYBOSNA • MOSTAR VE ÇEVRESİ • TRAVNİK VE ÇEVRESİ

İSLAM TOPLUMU İSLAM MİLLÎ GÖRÜŞ TOPLUMU HİZMETTE MİLLÎ GÖRÜŞ ÖNCÜ KURULUŞ Hizmette öncü kuruluş

28.04.-04.05.2018

349€

Hareket yeri:

0-6 yaş 165€

Strevelsweg 700 Unit 413 | 3083 AS Rotterdam

7-11 yaş 319€

SON KAYITLAR HAREKET TARİHİNDEN 2 HAFTA ÖNCEDİR. NOT: Kayıttan hemen sonra Banka yoluyla 150€ ön ödeme yapmanız gerekir. Aksi taktirde yedekler listesine alınırsınız.

KAYIT VE SEYAHAT BİLGİLERİ İÇİN: MUSTAFA KAYAK: T +31 681 034353

2018 ‘in ilk umre grubu hareket etti

Hollanda Diyanet Vakfı Umre şirketi tarafından organize edilen Ocak ayı umre grubuna yazılan 36 kişi kutsal topraklara hareket etti. 20 Ocak 2018 tarihinde Amsterdam’dan yolcu edilen gruba Utrecht HDV Ulu Camii din görevlisi Süleyman Coşkun rehberlik etti.


maandblad/aylık gazete doğuş nr. 236 - Mart/Maart 2018

04 haber 26 28 nieuws

ESKi BAŞBAKANLARDAN RUUD LUBBERS ÖLDÜ Ruud Lubbers 1939 yılında Rotterdam’da doğdu. Katolik bir ailenin altıncı çocuğuydu. Ekonomi tahsili yaptı. Babasının ölümü üzerine aile işletmesini devraldı. Daha sonra CDA’nın bileşenlerinlerinden birisi olan Katolik Halk Partisi’nde (KVP) politikaya atıldı. 1973 yılında Ekonomi Bakanı oldu. 1982 yılında Hollanda’nın en genç başbakanı olarak politik kariyerini sürdürdü. Üç dönem başbakanlık yaparak kırılması zor bir rekora imza attı. Başbakanlıktan ayrıldıktan sonra üstlendiği en önemli görev Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği oldu. ................................................................................................................................... ................................................................................................................................... ...................................................................................................................................

.................................................................................................................................................................................................................. .................................................................................................................................................................................................................. ..................................................................................................................................................................................................................

Destek olan girişimcilerimize sonsuz teşekkürler...

NE ARIYORSUNUZ?

İHYİYACINIZ OLAN ARADIKLARINIZIN İLETİŞİM BİLGİLERİ...

Oğuzhan Ōzyakup’un ismi Hollanda’da yaşayacak... Beşiktaş’ın Hollanda’dan giden ve kaptanlığını yapan Oğuzhan Özyakup`un Hollanda’da yetiştiği Zaandam kentinde bulunan Poelenburg semtinde açılan bir spor tesisine ismi verildi. Oğuzhan Özyakup futbol sahasının açılış törenine katılan Beşiktaş kaptanı bundan gurur ve onur duyduğunu belirtirken açılışı Zaandam belediye eski başkanı Ruud Vreeman yaptı. Beşiktaş Hollanda derneği başkanı Aykut Torunoğullarınında hazır bulunduğu açılış törenine Özyakup un ailesi ve çok sayıda sevenleri ile Beşiktaşlılar katıldı. Hollanda BJK ‘lılar derneği başkanı Aykut Torunoğulları, “Doğup büyüdüğü şehir Zandaam’da Poelenburg semtinde, Oğuzhan Özyakup’u onurlandırmak için semt futbol sahasını Özyakup sahası olarak açılışını kaptanımız Oğuzhan Özyakup ve ailesi ile,Zaanstad, Tilburg ve Groningen Belediye başkanlığı yapan ve Willem II , divan kurulu üyesi Ruud Vreeman ile birlikte bir çok taraftar ve gurbetçimiz ile yaptık. Kaptanımızın adına yakışır bir saha oldu. Emeği geçenlere sonsuz Teşekkürler” Haber-Fotoğraf: Yalçın ÇAKIR◄◄

‘TSK’ye destek, PKK’yı protesto’ yürüyüşü Hollanda’nın Lahey (Den Haag) kentinde Türk Silahlı Kuvvetlerinin Afrin’de yürüttüğü Zeytin Dalı Harekatı’na destek vermek amacıyla ”TSK’ye destek, PKK’yı protesto” yürüyüşü düzenlendi. Türkiye’nin Lahey Büyükelçiliği karşısındaki Malieveld Meydanı’nda başlayan yürüyüşe, çoğu gençlerden oluşan grup ellerinde Türk bayraklarıyla katıldı. Yürüyüşe katılan Türk vatandaşları tekbir getirip, “Türk Kürt kardeştir, PKK kalleştir”, “Kahrolsun PKK, terörist PKK”, “Şehitler ölmez vatan bölünmez”, “Ne mutlu Türk’üm diyene” ve “Vatan sana canım feda” sloganları attı. Yürüyüşte çok sayıda polis görev aldı. Yaklaşık bir saat süren yürüyüş, başladığı yerde son buldu. PYD/PKK yandaşları, geçen ay başkent Amsterdam’da yaptıkları gösteride iki Türk taksiciyi darp etmiş ve bir Türk gazeteciye saldırmıştı. Terör örgütü yandaşları, Utrecht tren istasyonunda üç hafta önce yapılan gösteride ise Türk bayrağı taşıyarak tepki gösteren Türk vatandaşlarına saldırı girişiminde bulunmuştu. PYD/PKK yandaşları, son dönemde Avrupa’da birçok camiye de saldırı düzenlemişti.

30 YILLIK TECRÜBENİN ESERİ ELEKTRİK TESİSATÇISI

20 YILLIK BU YOLCULUKTA BİZLERE YOLDAŞLIK EDEN BÜTÜN GÖNÜL DOSTLARIMIZA SONSUZ TEŞEKKÜRLER! BU HİZMET KERVANINDA SİZİN DE ADINIZIN OLMASINI İSTERSENİZ, ARAYINIZ! dogus@dogus.nl - 06 24 53 23 66

30 yıllık bir deneyime sahip, Türk elektrik şirketi olarak Her türlü elektrik tesisatı kurulumunda hizmetinizdeyiz! Uzman kadro ve geniş deneyimle Mart 2017’den beri “ÖZELEKTRİK” olarak yanınızdayız! Elektrik hizmetlerinin bakımı ve kurulumu konusunda danışmanlık hizmeti verilir... www.ozelektrik.nl - info@ozelektrik.nl +31 640 185 946


29 mozaik 23 mozaïek

doğuş aylık gazete/maandblad

nr. 236 - Mart/Maart 2018

“SORUNLARI ANCAK, SORUNLARI BİLEN TECRÜBELİ İNSANLAR ÇÖZER”

AHMET YILDIRIM,

LIJST 8

YILLARIN BİLGİ, DENEYİM VE TECRÜBESİYLE NIDA PARTİSİ’NDEN 9. SIRA ADAYI OLARAK SİZLER HİZMET VERMEYE HAZIRLANIYOR

AHMET YILDIRIM 9. SIRA

................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................. ................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................. .................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................

Dezenformasyonun ürünü

Hollanda’da “Diyanet’te Cihat Hutbesi” Açıklaması Hoorn Belediyesi, geçen hafta Hollanda Diyanet Vakfına (HDV) bağlı Abdülkadir Geylani Camisi’nde okunan hutbede Afrin’le ilgili bölümün “cihat hutbesi” olmadığını bildirdi. De Telegraaf’ın yalan haberi ile ilgili hukuk süreci başlatıldı. Hoorn Belediye Başkanı Jan Nieuwenburg meclis toplantısında yaptığı konuşmada, Abdülkadir Geylani Camii’nde “cihat hutbesi” okunmadığını belirtti. Konuyla ilgili Hoorn Belediyesinden yapılan yazılı açıklamada ise savcılığın ve polisin de bulunduğu bir araştırma ekibinin incelemesi sonucunda “cihat hutbesi” okunmadığı sonucuna varıldığı ve bu yüzden cezai soruşturma başlatılmasına bir sebep olmadığı ifade edildi. HDV Yönetim Kurulu Üyesi Ayhan Tonca, AA muhabirine yaptığı açıklamada, HDV’nin basına olumsuz bir şekilde yansımasının üzücü olduğunu söyledi. Hollanda medyasının ufak bir konuda bile algı operasyonu yaptığını belirten Tonca, “Biz doğru bildiğimizden vazgeçmeyeceğiz. Biz hiç bir zaman çizgimizden ayrılmayarak, hutbeler veya farklı çalışmalarımız aracılığı ile olsun İslam’ı gerçek manada anlatma konusunda yanlış birşey yapmıyoruz. Hutbelerimiz resmi internet sayfamızda her zaman yayınlanıyor onun için biz şeffaf bir kurumuz. Bu konuda hiçbir endişemiz yok.” ifadesini kullandı. Tonca, de Telegraaf gazetesinde çıkan haberle ilgili de avukatları aracılığı ile hukuk süreci başlattıklarını dile getirdi. De Telegraaf gazetesi, Hoorn kentinde bulunan Abdülkadir Geylani Camisi’nde “cihat hutbesi” okunduğu iddiasında bulunmuştu. ◄◄

Hollanda meclisi sözde “Ermeni soykırımı”nı tanıdı DENK Partisinin lideri Tunahan Kuzu, Hollanda Parlamentosu’nun 1915 olayları ile ilgili Ermeni iddialarını “soykırım” olarak tanımasına ilişkin, “Yerel seçimler yaklaştığı için bunu seçim malzemesi olarak kullanacaklar.” dedi. Denk Partisi lideri Kuzu, Hollanda Parlamentosu’nun 1915 olayları ile ilgili Ermeni iddialarını “soykırım” olarak tanımasına ilişkin, AA muhabirine değerlendirmelerde bulundu. Kuzu, “Hollanda Parlamentosu kendi istediği bir araştırmanın neticesine göz yumarak 1915 olayları ile ilgili Ermeni iddialarını ‘soykırım’ olarak tanıdı. Hükûmetin bu konuda tavrı net ve kabul etmiyor ama burada şizofrenik bir durum var. Hükümet, koalisyon partilerinden oluşuyor ve bu partilerin milletvekilleri önergeyi kabul ettiler.” ifadesini kullandı. İki ülke toplumunun karşı karşıya getirilmesi için konunun gündeme taşındığını belirten Kuzu, “Her yıl Ermenistan’da yapılan anma töreni ve seçimler öncesi gelen bir konu ama hiçbir zaman bu kadar net olmamıştı. Yerel seçimler yaklaştığı için bunu seçim malzemesi olarak kullanacaklar. Yaklaşık dört ay önce aynı önerge reddedildiği için bunu telafi etmeleri gerekiyordu. Meclis önümüzdeki hafta tatile girmeden bir an önce bu önerge sunuldu ve kabul edildi ki bunu 21 Mart’ta yapılacak yerel seçimler için malzeme olarak kullanabilsinler.” değerlendirmesinde bulundu. Kuzu, tarihi olaylar üzerinde siyasetçiler tarafından değil, hukukçu ve tarihçiler tarafından araştırma yapılarak uzlaşılması gerektiğini ifade ederek, “Hollanda ile Türkiye arasında yaklaşık 400 senedir çok iyi ilişkiler vardı ama son dönemlerde bu zedelendi. Biz, ticari olsun, burada yaşayan Türk toplumu için olsun bağların sıkılaşmasının taraftarıyız.” diye konuştu. Hollanda Parlamentosu, 1915 olayları ile ilgili Ermeni iddialarını “soykırım” olarak tanımıştı. Parlamento’da 3’e karşı 142 oyla kabul edilen önergeye sadece Türklerin kurduğu Denk Partisi karşı oy kullanmıştı. Parlamentoda alınan karar Hollanda hükümetinin 1915 olaylarıyla ilgili protokolüne uymuyor. Haber: AA ◄◄

2. Meclisi Ermeni soykırımını tanıdı! Bu kararı şiddetle kınıyoruz!!! Hollanda Ermeni Kuruluşları Federasyonun (FAON) 2004 yılında CU partisi milletvekili Rouvoet’a Hollanda 2. Meclisinde verdirmiş oldukları “sözde soykırımı tanıma” teklifi kabul gördü. Ama bu meclis ve gelen hükümetler tarafından uygulamaya konulmadı ve bu kelime kullanılmadı. Daha sonraki yıllarda bu kuruluş bazı milletvekillerini kullanarak zaman zaman aynı teklifleri verdirmeyi sürdürdü (20062015-2016). 2017 yılı 15 kasım tarihinde Hollanda 2. Meclisinde soykırımın tanınmasıyla ilgili yapılan oylamada 62 oya karşılık 85 oyla teklif reddedildi. Bu oylamadan dolayı biz LAPON olarak red oyu kullanan parti fraksiyon başkanlarına teşekkür mektubu göndererek, bu konunun iki ülke tarihçilerine bırakılmasının doğru bir karar olacağını yazmıştık. Yine FAON kurumumun mektubu ve iki farklı parti milletvekili ( bay Voordewind (CU) ve bay de Roon) (PVV) tarafından 2. Meclise verilen “Sözde Ermeni Soykırım kelimesinin politikacılar tarafından kullanılması” adı altında verilen önerge, 14 Şubat 2018 tarihinde Dışişleri komisyonunda görüşüldü. FAON yöneticileri de toplantıya katılarak mektuplarına açıklık getirdiler. Komisyon üyeleri “sözde Ermeni soykırım kelimesinin anılması ve Hollanda hükümetinin her yıl 24 Nisan’da Erivan’da yapılan kutlamalara bakan düzeyinde bir yetkilinin katılması” için destek verdiler. 22 Şubat 2018 tarihinde üç saat boyunca dışişleri komisyonunda, ardından da 2. Mecliste görüşülen konu, DENK partisi milletvekili Tunahan Kuzu’nun güzel savunması, teklifin tanınmasının büyük sıkıntılar doğuracağını dile getirmesi, eğer böyle bir karar alınırsa insanların ayrıştırılacağını, gezmiş ve insanlarla konuşmuş olduğu Hollanda’nın doğu bölgesinde Almelo, Hengelo, Haaksbergen, Enschede gibi şehirlerde Ermeni ve Türk kökenli insanlar arasında sorunlar yaşanabileceğini dile getirdi. Ama Tunahan Bey’in bu söylemleri de kar etmedi. Yapılan oylama neticesinde DENK partisi milletvekillerinin (3 kişi) haricindeki parti ve milletvekilleri “Ermeni soykırımı kelimesinin kullanılması ve Erivan’daki anma programlarına hükümet adına bakan düzeyinde temsil edilmesi” teklifi maalesef ki kabul edildi. Gerek komisyonda, gerekse 2. Mecliste hükümet adına soruları cevaplayan ve savunma yapan, geçici Dışişleri bakanı Arabist bayan Sigrid Kaag (D66) “bu konunun iki ülkenin meselesi olduğunu, hükümet olarak koalisyon protokolünde yer alan bu teklif için, biz soykırım

kelimesini kullanmıyoruz, Ermeni meselesi diyoruz. İki ülke kendi aralarında görüşerek bu konuyu barışçıl bir şekilde çözmeliler. Bu meselenin soykırım olarak kabul edilmesi için, bu konuda Birleşmiş Milletler ve Uluslararası mahkemenin vermiş olduğu kararlar gerekli. Böyle bir karar olmadığı için de biz hükümet olarak bunu ve önergeyi soykırım olarak kabul etmiyoruz ”dedi. Neticede komisyon toplantısının ardından, 2. Mecliste sözde soykırımı tanımayla ilgili yapılan görüşmeler, tekrar verilen önergelerin oylanmaları neticesinde karar DENK partisi 3 milletvekili hariç, mecliste bulunan diğer siyasi partilerin destekleriyle soykırım önergesi Hollanda 2. Meclisinde kabul edilmiş oldu. Bu alınan kararın iki ülke ilişkileri ve çıkarlarına büyük zararı olacağı gibi, burada yaşayan biz Türk kökenli Hollandalılara yaşam ve işimizde de büyük sorunlarla karşı karşıya geleceğimize benziyor. 2. Meclisin almış olduğu bu yanlış ve detayları düşünülmeden sözde soykırım kararını şiddetle kınadığımızı da bir daha belirtmek isterim. Daha üç ay önce 85 oyla reddedilen aynı önerge, nasıl oluyor da aradan geçen üç ay gibi çok kısa bir zaman sonra aynı konu tekrar dışişleri komisyonu ve ardından da 2. Meclise taşınabiliyor. Bu zaman zarfı içerisinde acaba neler değişti, ne oldu da milletvekillerinin fikirleri değişti? Buna bir anlam vermekte güçlük çekiyoruz. Bizler, LAPON olarak son aylarda konuyla yakından ilgilenerek, komisyon ve meclis toplantılarına katıldığımız ve gerektiğinde komisyon üyeleri ve parti fraksiyon başkanlarına bilgi ve mektup gönderdiğimiz gibi, bundan böyle de konuların takipçisi olmaya, Türk toplumunun menfaatlerini savunmaya devam edeceğiz. Türkiye ile Hollanda arasındaki ilişkiler malumunuz olduğu üzere geçen yıl 11 mart tarihinden beri iyi değil. Temsilcilikler maslahatgüzar seviyesinde. Kısa zaman öncesine kadar devam eden iki ülke arasındaki görüşmeler geçtiğimiz günlerde yeniden koptu. 2. Meclisin almış olduğu bu son “soykırım” kararıyla, kısa zamanda düzelir diye beklediğimiz iki ülke ilişkileri sanırım biraz daha uzayacağa benziyor. Temennimiz odur ki, bu ve diğer konular Hollanda ile ülkemiz arasında çok kısa zaman içerisinde görüşmeler yeniden başlatılarak, meseleler enine boyuna görüşülerek, her iki ülke çıkarları doğrultusunda çözüme kavuşturulması Hollanda’daki Türk toplumunun ve tabii ki ülkemizin de menfaatine olması dilek ve temennisiyle. Arif Yakışır, LAPON Başkanı ◄◄

de Optiek’ten herkes memnun ayrılıyor... Denemek ister misiniz? Biz burada, hizmetinizdeyiz...


maandblad/aylık gazete doğuş nr. 236 - Mart/Maart 2018

04 dosya 30 dossier

Durmuş Doğan

Türk Toplumu nereye gidiyor?

H

ollanda’da yaşayan yarım milyona yakın insanımız son gelişmelerle birbirlerine karşı mesafeli, ayrıştırıcı, sorunların varlığını bilmelerine rağmen çözüm üretmekten kaçar bir duruma gelmiştir. Giderek her alanda ilerleyen, ekonomik olarak büyüyen, sosyal olarak gelişen ve farklı alanlarda kendini hissettiren bir duruma geldikçe, birbirimizden uzaklaşmaya, aramıza mesafe koymaya başladık. Bunların sebeplerine bakmadan önce nasıl bölünmüşüz, kaç parçaya ayrılmışız, adlandırmak istiyorum...

Görüş Hem siyasi görüşlerimiz nedeniyle birbirimizi bölmüşüz, Hem dinî bakış açılarımız nedeniyle birbirimizi bölmüşüz, Hem sosyal yaşantı farklılıklarımızla birbirimizi bölmüşüz. Biz birbirimizi bölerek, aramıza mesafeler koyarak büyüyeceğimizi düşünüyoruz. Farkında olmadığımız burasının Türkiye olmadığıdır. Hollanda denilen, krallıkla ve kurallıkla yönetilen Hristiyan, Yahudi Kültürü’nü etkin kılan bir toplumdayız. Bu toplumla aramızda görünmeyen duvarlar, görünmeyen engeller mevcutken; kendi aramızda da birbirimize karşı yarattığımız görünen duvarlar, bizlerin büyüsek de küçülmesine, güçsüz ve biçare olmasına sebep olmaktadır. Hepimizin siyasi veya dinî bir bakış açısı olmasına rağmen, azınlık olarak yaşadığımız bu ülkede kendi cemaatimizin veya cemiyetimizin büyümesine çalışmak doğru bir yaklaşım değildir. Hollanda Türk Toplumu’nun, ne olduğunu büyüklüğünü görmek için bir Hollandalı gözlüğü ile bakmak, onlar bizi nasıl görüyorsa Hollanda’daki konumumuzu öyle anlamak gerekir. İlk olarak kimliğimiz konusunda karar vermeliyiz; önceliğimiz konusunda karar vermeliyiz. “Biz kimiz, ne istiyoruz, neden buradayız, kalıcı mıyız?” gibi

bir çok sorunun cevabını en doğru şekilde tespit etmeli ve çoğunluğun onaylamasını sağlamamız gerekmektedir. Bunu tespit ederken de Hollandalıların bizi nasıl gördüğüne bakmak çok önemlidir. Birde bizi ne şekle sokmak istediklerine bakmak gerekir. Kimlik kargaşasıyla boğuşarak geçen yıllar bize bir şey kazandırmamaktadır. Hedefsiz toplum, ülküsüz bir toplum olmak bize bir şey kazandırmamaktadır. Etrafımıza bakalım nasıl ayrıştığımız önümüzde durmaktadır. Bugün Hollanda’da bizi ilgilendiren bir çok olay meydana gelirken, toplumumuzun farklı katmanlarının bu olaylara karşı gösterdiği tepkinin farklılığı da bizlerin birlik içerisinde olmadığımızı açıkça göstermektedir. Türkiye’den buraya taşınan siyasi bakış açıları, yorum ve çözümler bizleri birleştirmek yerine daha da ayrıştırmaktadır. Bütün farklı grupların ortak hedefinin Hollanda Türk Toplumu olmadığı aşikârdır. Herkesin derdi kendi cemaatini kurtarmak, kendi cemaatini yüceltmektir. Bu şekilde Hollanda Türk Toplumu ne kadar ileri gidebilir? Bu durumun kimlerin menfaatine yaradığı aşikârdır. Konuları açarak daha net ifadeler kullanabiliriz. Ama bu durum daha

info@tover.eu

da birbirimize düşmemize ve ayrışmamıza sebep olacaktır. Hollanda Türk Toplumu artık Hollanda’da yaşayan “Azınlık Türü” olduğunun farkına varmalıdır. Kendi kimliğini, dilini ve dinîni koruyabilmesi için bir arada olmasının gerekliğini görmek zorundadır. Ortak değerler tespit edilmeli ve bu değerler üzerinden bir araya gelinmelidir. Tespit edilen bu değerler üzerinden de ortak bir Kızıl Elma (varılması düşünülen hedef) belirlenmelidir. Güçlerimizi birleştirmeli, sonuca dayalı çalışmalar yapmalıyız. Asla unutulmaması gereken şudur ki, bizim Hollanda’da yaşayan “Azınlık Türü” olduğumuzdur. Şundan eminim ki bir çok STK Başkanı ve yönetimleri de benim gibi düşünmektedir. Ama uygulamada farklı yaklaşımlar nedeniyle, toplumun hepsini kucaklayan bir sonuç alamamaktadırlar. Bu şekilde yaklaşım ve faaliyetler bizi nasıl bir araya getirecek? Nesillerimizi bu ülkede nasıl koruyacağız? Bu nedenle ortak akıl ve ülkü üretmek kesinlikle kaçınılmazdır. Yoksa her grubun kendinden olana hizmet etmesi Türk Toplumu’nu koruyamaz ve kurtaramaz. Bu durum Hollanda siyasetinin ve Toplumu’nun menfaatinedir. Onlar için Türk Toplumu’nun beraber olmaması, onları memnun eder.

Bütün STK ve cemaatlerin biz başarılıyız deme lüksü yoktur. Ortak harekat olmadığı sürece uğraşılarımız günü kurtarmaktan ve bir şeyler yapıyor olarak gözükmekten ileri gidemez. Kısacası; her alanda bölünmüşlüğümüz, birbirimizi ayrıştırdığımız bal gibi ortadadır. Kafamızı deve kuşu gibi kuma gömerek, bu gerçekten kaçamayız. Bu bölünmüşlük bazen bilmeyerek bazen de bilerek yapılan harekatların sonucudur. Bundan bütün STK’lar sorumludur. “Benim cemaatim veya STK’m, Türk Toplumu’ndan önemlidir” diyen unutmamalıdır ki, kendileri sadece Türk Toplumu’nun bir parçasıdırlar; bütünü değillerdir. Yapılması gereken ortadadır. Hollanda’da yasayan bir Türk azınlığı olduğumuzun farkına vararak, sorunların tespitini yapmak, neslimizin varlığı ve devamiyeti için de ortak bir ülkü yaratmaktır. Eğer bunu başarabilirsek geleceğimizi kurtarırız. Başaramayacağımızı düşünmek bile istemiyorum. Saygılarımla, TOVER Başkanı DTİK Avrupa komite üyesi.


nr. 236 - Mart/Maart 2018

“Sosyal medya üzerinden yine hakaretler yağmaya başladı. Biri diğerine ‘Vatan haini’ diğeri de, ‘Çıkarcı’ diyor”

i.karacay@upcmail.nl

KAHREDİCİ KUTUPLAŞMA Her sayıda hazırladığımız dosya konumuzla alakalı Hollanda Türk toplumunun kanaat önderlerinden, alanlarında uzman kişilerden, toplum bilimcilerden görüş bildirmelerini istiyoruz. Bu çağrımıza kulak verenler de, kulak tıkayanlar da oluyor. Bu konuda söz söyleyecek olup da söylemeyenleri tarih bir yerlere not ediyor. Temsil gücü olan bütün STK’lara her ay bu manada görüşleri soruluyor. Aslında sadece STK’lar değil, okur olarak da sizlerin görüş ve kanaatlerini bilmek, duymak istediğimizi her sayıda yineliyoruz. Sizler de bu çağrıyı kimlerin duyduğunu okur olarak görmektesiniz... Yorum sizin... Bu manada görüşüne başvurduğumuz duayen gazeteci İlhan Karaçay, “Kahredici Kutuplaşma” başlıklı yazısında genel bir değerlendirme yaparak, sorunun kaynağı ve çözümüne dönük de ipuçları veriyor. çekişmelere odaklanmışlardı. Sağcı ve solcu kavgası buralara da sıçramıştı. Peki neydi alıp veremediğimiz? O zamanlar, işte böyle “sağcı ve solcu” diye nitelenenler arasında kıyasıya bir çekişme başlamıştı. Türkiye’deki anarşik cinayetler korkusu, Utrecht’te bir futbol maçı sonrasında yaşanan cinayet ile Hollanda’ya da taşınmıştı. Zira o zaman, siyaseti futbola karıştırmak istemeyen Muzaffer Çavuşoğlu adlı bir gencimiz, bir siyasi grubun gadrine uğramış ve futbol sahasında öldürülmüştü.

görüş 31 opinie

doğuş aylık gazete/maandblad

İlhan Karaçay

H

ollanda’da Türkçe yayın yapan dergiler arasında en eskisi ve en etkilisi diyebileceğimiz DOĞUŞ, buradaki yurttaşlarımız arasında açılan uçurum, sosyal mesafe ve siyasi hoşgörüsüzlük eksenindeki kutuplaşma ve topluma yansımaları, sebepleri ve bu alanda yapılması gerekenler ve çözümler hakkında bir yorum yazmamı istedi. Beynimin çalıştığı kadar ve bilgisayar klavyesine tıklayabildiğim kadarıyla yazmaya çalışayım: Yüce Allah’ın yaratmış olduğu biz insanlar, karakter ve huy olarak, tüm canlılardan daha farklıyızdır. Bizi yaratan Allah, diğer canlılarla barışık bir yaşam sürmemizi istemiş olmasına rağmen, biz insanlar, birbirimize şiddet uygulayarak üstünlük sağlamaya çalışmışızdır. Vahşi doğayı bilmem ama, biz insanlar önce kendimiz ile, sonra da diğer insanlar ile barışık olmalıyız. Yaşadığımız gök kubbenin altında, kimsenin kimseden üstünlüğü olmamalıdır. Bunun aksi, bizi barışa değil, savaşa götürür. Anlaşamayan insanların, aralarındaki ihtilafı çözmek için saygın aracılara veya yargıçlara ihtiyaç vardır. Ama ne yazık ki, bazı insanları ne saygın arabulucular ve ne de yargıçlar barıştıramıyorlar. Geçmişte yaşananlar... Günümüzde yaşamakta olduğumuz kutuplaşmaların tabii ki bir geçmişi vardır. İsterseniz önce geçmişe bakalım... Yurttaşlarımızın bir kısmı, Hollanda’daki sorunlarının hafiflemesinden sonra, buradaki sorunları bir kenara bırakıp, anavatandaki siyasi ve dinî

Bir ara ortalık sakinleşti. Ama daha sonra ortalık yine karıştı. Particiliği, inanç ayrıcalığını ve hatta Türkiye’deki futbol takımı sevdasını abartılı bir hâle getirenler, sosyal medyanın yaygınlaşmasından sonra, birbirlerine hakaret etmeye başladılar. Eski dostlar düşman olmaya başladı. Günümüzde yaşananlar... Özellikle, 15 Temmuz darbe girişiminden sonra ise, bir Erdoğancı-Fetöcü kavgası patlak verdi. Gruplar arasında çekişmeler ve hatta ufak tefek atışmalar meydana geldi. Hollanda’yı yönetenler bu durumdan rahatsız oldu. Araştırmalar yapıldı. Türk kuruluşlarından beşi, Başbakan Yardımcısı Asscher’in emriyle araştırıldı. Pek çok konuda polis devreye girdi. Bakanlık ve istihbarat elemanları Türkler arasında mekik dokumaya başladı. Sonra şikâyetler, dedikodular ve iftiralar baş gösterdi. Türkler, sosyal medyada birbirleri ile kabaca tartışmaya başladılar. Herkes birbirini suçluyor ve bir paye yakıştırıyordu. Tam anlamıyla, çok rahatsız edici bir durum söz konusuydu. Eskiden komşularıyla muhabbet içinde yaşayan insanlarımız, şimdi o komşularının yarısını kaybetmiş durumda. İnsanlar birbirlerine düşman gibi bakıyorlar. Yukarıdaki olumsuzluklar yetmezmiş gibi, eline kalem alan (Daha doğrusu bilgisayar veya akıllı telefon kullanan) bir yığın insan yorumlar yazmaya başladılar. Kimi Facebook’ta, kimi Instagram’da, kimi WhatsAap’ta, kimi Twitter’de ve Messenger’de yazıp yazıp gönderiyordu. Tabii ki bu ara kendi web sitelerini yayına sokmuş olanlar da vardı. Elindeki kara kalemi istediklerinin üzerine çalıyorlardı.

SİZ

BİZ

Bu yayınlardan rahatsız olan bazı dostlar, web sitelerinde kendilerini yeren kişilere karşı harekete geçtiler. ‘Kamuoyuna’ diye bildiriler yayınladılar ve kendileri için kötü yazanlara karşı sert yanıt verdiler. İşte o saatten sonra olanlar oldu. Bu kez web sitesi yazarları karşı hücuma geçtiler. Ama yazılanlar arasındaki kelimeler yenilir içilir cinsten değildi. Ağır hakaretler ve kişisel ailevi suçlamalar çok can sıktı. ‘Kamuoyuna’ duyurusunu yazanlar, daha sonra bunu bir imza kampanyasına dönüştürdü. Site yazarları bu kez imza atanlara saldırdı. Tabii ki tüm bu olanlar, Hollanda’yı yönetenlerin gözünden kaçmadı. İstihbaratçılar, patronlarına bilgi vermek için bu konuyu da araştırmaya başladılar bile. Yalan söylemeyeyim. ‘Kamuoyuna’ diye başlayan bildiriye neden imza atmadığımı soranlar olduğu gibi, ‘imza atma’ diyenler de oldu. Ben her iki tarafa da, kimsenin etkisi altında kalmayacağımı, her hareketimi kendi sağduyumla yapacağımı ve bu gidişatın hiç hoş olmadığını ve hatta çok kötü olduğunu belirttim. Bu sorunun küfürleşme ve yargıyla çözümleneceğine inanmıyorum. Benim aleyhime de yazılanlar olduğu hâlde, bu sorunun diyalog ile çözüleceğine inanıyorum. Bu nedenle de, ‘Ben bu kavgaların neresindeyim?’ şeklindeki soruyu yönelttiğim akil bir dost şu yanıtı verdi: “Bak İlhan, sen her zaman olduğu gibi bu kavganın dışındasın ve hatta üstündesin. Yoluna böyle devam et”. Ben de tıpkı 51 yıldır yaptığım gibi, yurttaşlarımız arasında gelişmekte olan bu kavgaların dışında kalıyorum. Bana, eskiden olduğu gibi ‘Renksiz ve korkak’ diyenler çıkacaktır. Ama beni yakından tanıyanlar ne kadar renkli ve ne kadar da cesur olduğumu ifade edeceklerdir. Son Gelişme... Suriye’ye ‘Zeytin Dalı Çıkarması’. Millî bir dava olan bu girişim için, HDP haricindeki tüm siyasi partilerimiz onay verdi. Onay verildi ama, kurcalayıcı medya yine polemik yaratacak girişimlerde bulundu ve siyasileri değişik açılardan konuşturmaya başladı. Dava millîydi ve onay almıştı. Ama, geçmişteki dış politikamız eleştirilmeye başlanınca, siyasilerimiz yeniden bir ağız dalaşına girdiler. (Bu konuda HDP’lileri kastetmiyorum). Siyasiler ağız dalaşına girince, yurttaşlar da konuşmaya ve yazmaya başladılar. Sosyal medya üzerinden yine hakaretler yağmaya başladı. Biri diğerine ‘Vatan haini’ diyor, diğeri de, ‘Çıkarcı sömürücü’ yanıtını veriyor. Kişisel sataşmalar da cabası... Millî bir davada bile, çirkin siyasete başvuranlar, yurttaşlarımız arasındaki dostluk bağlarını bir kez daha çözülemeyecek düğüm hâline getirdiler. Yazık, hem de çok yazık. ‘Sonumuz hayırlı olur inşallah’ diyerek sözlerimi tamamlıyorum. Medya kontrol edilecek... Hollanda’daki ve Avrupa’daki ana akım medya ve sosyal medya konusundaki şu son gelişmeleri izah etmek istiyorum. Sosyal medyada hakaret ve iftira içeren yayınların ortadan kaldırılması için Avrupa Birliği ülkeleri ortak bir çalışma içine girdiler. Facebook, Twitter, Instagram, WhatsAap ve Messenger aracılığı ile yapılan hakaretlerin, bir hafta içinde kaldırılmaması hâlinde büyük cezalar konulacak.

Ayrıca, Hollanda’nın üçüncü büyük gazetesi De Volkskrant, I&O Araştırma şirketine ,‘Yalan haberlerin toplumsal tartışmalara etkisi’ konulu bir araştırma yaptırdı. Annieke Kranenberg tarafından kaleme alınan araştırma sonuçlarına göre, her üç Hollandalı’dan birisi, yalan haberle doğru haber arasındaki farkı ayıramıyor. Araştırmaya katılanlardan sadece yüzde 29’u, yalan haber ile doğru haberin farkına varabiliyor. Hollandalılar’ın yüzde 82 gibi ezici bir çoğunluğunun yalan haberlerden rahatsız oldukları, yalan haberlerin, demokrasi ve hukuk devletinin işleyişini tehdit ettiğini söylüyorlar. Okuyucunun genelde şuurlu olduğu, her habere hemen inanmayacağının altı çiziliyor. Örneğin, okuyucunun kendi ifadesine göre, Facebook’da yayınlanan haberlerin yüzde 71’i yanlış olabilir.

Ben de tıpkı 51 yıldır yaptığım gibi, yurttaşlarımız arasında gelişmekte olan bu kavgaların dışında kalıyorum. Bana, eskiden olduğu gibi ‘renksiz ve korkak’ diyenler çıkacaktır. Ama beni yakından tanıyanlar ne kadar renkli ve ne kadar da cesur olduğumu da ifade edeceklerdir.

Yalan haberler, diğer Avrupa ülkelerinde de buradan farklı değil elbette. Yalan haberler ile mücadelede Hollanda ağır davranırken, Fransa ve Almanya sert önlemler alıyorlar. Geçen ay Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, yalan haberlerle ilgili yeni bir yasanın yürürlüğe gireceğini söyledi. Macron’un seçimler sürecinde yalan haberlerden canı yanmıştı tabii ki. Almanya’da geçtiğimiz günlerde konuyla ilgili bir yasa sundu. Sosyal medyada nefret içeren haberleri yayından kaldırmayanlara ağır para cezası verilecek ve hesapları kapatılacak. Sahte ve yalan haberler için, Avrupa Komisyonu bu yıl bir dizi yaptırımlar getirecek. Komisyon, alanında uzman olan 39 kişi tesbit ederek çalışmalarına başladı. Brüksel’in vereceği karar, Avrupa ülkelerini harekete geçirecektir. Kişilerin yalan haberler karşısında zarar görmemesi, toplumsal düzeni zedelememesi, hukuken keskin önlemler alınması, hiç kimsenin yalan haberlerle başkalarının yaşam hakkını engellememesi için önlemler alınıyor.

Birisi hakkında kötü sözler söylenmesi için, tribünlerde oturan hayali insanları konuşturarak haber yazanlara artık kimse inanmamaktadır. Bu konuya dikkat edilmesi ve insanları sırf intikam almak için karalama kampanyası yapılmaması dileğiyle... ◄◄


maandblad/aylık gazete doğuş nr. 236 - Mart/Maart 2018

04 haberler 32 nieuws

Hollanda’da hayat...

Saygıdeğer okurlarımız, bu sayfada yayımlanmasını istediğiniz, hem cemiyet haberlerinizi hem kendi fotoğraflarınızı, hem de ilginç bulduğunuz fotoğrafları yorumlarınızla birlikte paylaşabilirsiniz... Bekliyoruz...

“KÖKLERİNİZİ UNUTMAYANIZ!”

NETUB’dan Ayyıldız’a ziyaret

Arnhem şehrinde faaliyet gösteren Woonzorg Nefes (İslami kurallara göre yatılı bakıma muhtaç insanlara sağlık hizmeti veren kuruluş), bu kuruluşta yardım alan yaşlıları Arnhem Belediye Başkanı Achmed Marcouch eski PvdA milletvekili Yasemin Çegerek, Arnhem CDA parti başkanı Jan Hutten, eski politikacı girişimci Hollanda Yaşlılar Federasyonu yöneticisi Zeki Baran, iş adamı Mustafa Karaaslan, bölge uzmanı Amal Aljadidi ile birlikte ziyaret ettiler. Yaşlıların hatırlarını sorup ellerinden öptüler. Woonzorg Nefes yetkilileri Makbule ve Hilal Gemril’den Woonzorg Nefes sistemi ve işleyişi hakkında şu bilgileri aktardılar: Woonzorg Nefes İslami kurallara göre kendi kültüründe, dilinde yatılı hizmet veren kuruluştur. Birinci nesil yaşlanmaktadır. Bu ailelerin çocukları çalıştıkları için yaşlı ailelerine zaman ayıramıyorlar. Bu ailelere hijyenik şartlarda bakım ve sağlık hizmeti sunuluyor. Saygı çerçevesinde ailelere sıcak bir ortamda kendi evlerindeki gibi rahatlık sağlamak, yemek, ev ortamı

NETUBA iş konseyi İstanbul ofis açılışının ardından çalışmalarına hız kesmeden Hollanda da devam etti İki ülke arasında ticari faaliyetleri düzenleyen NETUBA iş konseyi 2018 yılına da aktif bir şekilde başladı. İstanbul’da çeşitli kurumları ziyaret eden NETUBA is konseyi yetkilileri kurum ziyaretlerini Hollanda içerisinde devam ettiriyor Türkiye’nin Rotterdam Başkonsolosu Sadin Ayyıldız’ı ziyaret eden heyette NETUBA Bord üyesi ve Edelstaalgroup CEo’su Ertan Torunoğulları ve NETUBA iş konseyi baş danışmanı Hatice Bekker yer aldı. Yapılan ziyarette Hollanda Türkiye ekonomik ilişkileri ele alındı ve NETUBA İstanbul ofis faaliyetlerinden ve 2018’de Hollanda’ da yapılacak aktiviteler konusunda Sadin Ayyıldız’a bilgi verildi. Karşılıklı fikir alışverişinde bulunuldu. Sadin Ayyıldız, görüşme özellikle iki ülke arasında Turizm, Sağlık Turizmi ve Tarım konularının üzerinde durulması gereken konulardan en önemlileri olduğunu belirtti. Ertan Torunoğulları turizm ve bazı sektörlerin gidişatı ile ilgili olarak Sadin Ayyıldız’a bilgi verdi. Turizm de yatak kapasitesi ve doluluk oranları ile ilgili bilgiler paylaşıldı. Haber: Yalçın Çakır

gibi konularda güvence vermek. Woonzorg Nefes’i diğer bakım kuruluşlarından ayıran özellikler; profesyonel bakım ve yönlendirme yapılmaktadır, güvenlik, saygı, sevgi ve alaka bakımından. Dil sorunu yaşanmaz, İslami kurallar ve koşullar göz önünde bulundurmaktadır, daima ev sakinlerimize danışabilecekleri görevliler bulunmaktadır. Arnhem Belediye Başkanı Marcouch, “Müslümanım, babayım ve 10 yaşında Hollanda’ya geldim. Fas uyruklu bir insanım. Köklerinizi unutmayın bu köklerde bir polis var ve aslen Amsterdam’lı olan biri akabinde Arnhem’e gelmiş ve belediye başkanı olan bir Ahmed var. Aslında Ahmed Marcouch’u Ahmed Marcouch yapan kökleridir. Yani nereden geldiği ve şu anda hangi konumda olduğudur. Bu Ahmed ancak kökleri sağlam olursa şiddetli esen rüzgâra karşı sağlam durabilir ve başkalarına faydalı olabilir. O sizi siz yapan ve sizi ayakta tutan köklerinizi unutmayın ve geçmişinizi unutmadan geleceğinize sahip çıkın.” dedi. M. Koyuncu

Gurbetten Yükselen İlahî Sesler IGMG Kadınlar Teşkilatı (KT) İrşad Başkanlığı uhdesinde gerçekleştirilen 14. Kur’ân-ı Kerîm Tilavet Yarışması Almanya’nın Bielefeld kentinde yapıldı. 25 bölgeden katılımın olduğu programda Avrupa’nın çeşitli bölgelerinden yaklaşık üç bin kişi salonu hınca hınç doldurdu. Program 13. Kur’ân-ı Kerîm Tilavet Yarışması

Güney Hollanda Bölgesi Küçükler Birincisi Sinem Fırat’ın açılış tilavetiyle başladı. KT İrşad Başkanı Nermin Şeker Yalınkılıç programın ilk konuşması için söz aldı. Kur’an’ın özelliklerine değinen Şeker Yalınkılıç “İslam’ın en temel kaynağı olan Kur’an’a hizmet etmeyi şereflerin en büyüğü olarak kabul etmiş bir cemaatin mensuplarıyız

HTKD’dan Türkiye’de 330 Çocuğa Yardım Eli Hollanda Türk Kadınlar Derneği adı altında faaliyete başlayalı henüz kısa bir zaman olmasına rağmen aktiviteleri ile göz dolduran Dernek yöneticileri bu kez de 15-28 Ocak tarihleri arasında kimsesiz çocuklar adına başlattıkları yardım kampanyası ile gündeme oturdular. Yaklaşık iki hafta süren yardım kampanyasında toplam

9.455.54 Euro nakit yardım elde edilirken bir çok firmanın da fiili yardımlarla olaya destek verdikleri öğrenildi. HTKD Başkanı Sibel Sakı ile konu hakkında görüştüğümüzde Başkan Sakı “Kısa zamanda beklenenin üzerinde bir meblağ oluştu. Bu bizi çok sevindirdi. İnsanlar, kurum ve kuruluşlar âdeta birbirleri ile yardım yarışına girdi. Hepsine çok teşekkür ederim.” dedi. Toplanan meblağ T.C. İstanbul Valiliği dahilindeki Kocamustafapaşa Sevgi Evleri Çocuk Yuvası, Kasımpaşa Çocuk Yuvası ve Emrullah Turanlı Sevgi Evleri Çocuk Yuvasına teslim edildiği belirtildi.

elhamdülillah. Teşkilatımız kuruluşundan beri varlığını, benliğini ve imkânlarını Kur’an’a hizmet yoluna adamayı kulluk vazifesi bilmiş ve bu uğurda hiçbir fedakârlıktan çekinmemiştir. İşte bugün bu manzara bunun en güzel ifadesidir.” dedi. Şeker Yalınkılıç yarışma ile ilgili olarak “Kimlik ve kişilik değerlerinin kayba uğradığı bu modern zamanlarda tarihe, geleneğe yaslanarak geleceği inşa etmenin yolunun Kur’an’dan geçtiğine inandığımız için bu yarışmaları yapıyoruz.” şeklinde konuştu. KT Başkanı Handan Yazıcı “Kur’an âlemler için vazedilmiş en büyük rahmettir. Nasıl ki çorak ve kuru topraklar yeşermek için yağmura muhtaçtır, âlemler de anlamını bulabilmek ve varlıklarını anlamlı bir şekilde sürdürebilmek için Kur’an’a ihtiyaç duyarlar.” şeklinde konuştu. Konuşmasında Kur’an’ın insanın tüm yaratılmışlarla ilişkileri düzenleyen boyutuna dikkat çeken Yazıcı, “Kur’an böylece bizleri varlıklar âleminde harmoni ve tevhide hidayet eder.” dedi. Yarışma sonuçları, küçükler kategorisinde 1. Güney Hessen’den Zeynep Ayan, 2. Viyana’dan Zeliha Alımlı, 3. Berlin’den Sümeyye Köksal, 4. Württemberg’den Kübra Sıla Sevinç oldu. Büyükler kategorisinde ise 1. Ruhr-A’dan Gülsüm Nur Yalçın, 2. Belçika’dan Ayşenur Öğden, 3. Rhein-Necker-Saar’dan Betül Uçar, 4. Freiburg’dan Esma Dirier oldu.

HDV Denetleme ve Rehberlik Komisyonu Toplandı Hollanda Diyanet Vakfı’nın alt komisyonlarından olan HDV Denetleme ve Rehberlik komisyonu üyeleri Vakıf merkezinde toplandı. Yapılan toplantıya, Lahey Din Hizmetleri Müşaviri Prof. Dr. Yavuz Ünal, HDV Yönetim Kurulu Üyesi Göksel Arıbaş, ilgili HDV personeli ile Denetleme ve Rehberlik Komisyonu üyeleri katıldılar.Toplantı, Lahey Din Hizmetleri Müşaviri Prof. Dr. Yavuz Ünal’ın selamlama konuşmasıyla başladı. Toplantıya katılan üyelerle tanışmak, yaptıkları faaliyetleri kendilerinden dinlemek üzere toplantının organize edildiğini belirten Prof. Ünal, başta komisyon Başkanı Recep Erkoç olmak üzere komisyon üyelerini tek tek dinledi.


hayat 33

het leven

doğuş aylık gazete/maandblad

nr. 236 - Mart/Maart 2018

Ünal Ünalan:

“Buraya gelen Anadolu insanı bu gün Avrupa’nın her yerine dantel dantel camiler inşa etmiştir. İşte onlar önden gidenlerimizdiler. O aksakallı insanlarımıza özel hürmet edelim”

Haber: Adnan Şahin

ÖNDEN GİDENLER RAHMETLE ANILDI Hollanda İslam Federasyonu 25 Şubat’ta Schiedam Merkez Camii’nde düzenlediği bir programla Önden Gidenler’i andı.

B

u yıl program, Bölge Başkanı Mehmet Erdoğan’ın deyimiyle ’Kubbe Altında’ yapıldı. Program, bölge birincisi Ayhan Doğan’ın Kur’an-ı Kerim tilavetiyle başladı. Doğukan Ergin’in sunduğu program Bölge Başkanı Mehmet Erdoğan’ın konuşmasıyla devam etti. Erdoğan yaptığı kısa konuşmasında özetle şunlara değindi: “Bu programlar, 2011 yılında dava lideri Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ın vefatının ardından tüm Avrupa’da düzenlenmektedir. İslam Toplumu Millî Görüş Teşkilatlarımızın altı yıldan beri geleneksel hâle getirmiş olduğu önden gidenlerimizi rahmetle anmak için bir aradayız. Ne mutlu bizlere ki, İslam davasına inanmış İslam davası için hayatını feda etmiş, yaşadığımız yüz yıla damgasını vurmuş büyüklerimizi anmak için bir aradayız. İnşallah yüce rabbimizin rızasına ulaşmak maksadıyla o önden gidenlerimizin, hocalarımızın peygamber efendimiz aleyhivesselamın şefaatine nail olmak için bizlerde onların yüzü suyu hürmetine onlara layık, peygamber efendimize layık bir ümmet olmak adına buradayız. Yüce rabbimiz bu dünyada hayırla yaşamayı, hayırla da kendisine döndürmeyi bizlere nasip eylesin. Değerli kardeşlerim, Peygamber Efendimiz “Hayra vesile olan hayrı yapmış gibidir” buyuruyor. Önden gidenlerimiz bu hadisi şerife layık olabilme adına, gecesini gündüzüne katarak İslam davasına hizmet ettiler. İslam davasından arkasında bizler gibi

hayırlı nesiller bıraktılar. Ne mutlu onlara. Teşkilatımızın 2012 yılından bu yana organize etmiş olduğu önen gidenler programımızın aslında bir çıkış noktası var, o da Millî Görüş davamızın gerek Türkiye’mizde gerek Avrupa’da mimarlığını yapmış olan ve 27 Şubat 2011 yılında Allah’ın rahmetine kavuşmuş olan kıymetli büyüğümüz rahmetli Erbakan hocamızı ön plana çıkararak onun yanına, çağımızda yaşayan diğer İslam büyüklerimizi de katarak önden gidenlerimizi anmak için elimizden gelen gayreti göstermekteyiz.” Avrupa Kur’an-ı Kerim yarışması birincisi Ali Rıza Yaman’ın sunduğu Kur’an ziyafetinin ardından Ali Turanoğlu, Erbakan Hoca için özel bestelenmiş iki eser seslendirdi. Eymen Dikmen ise, rahmetli Erbakan Hoca için yazılmış özel bir şiirden kesitler okudu. Daha sonra günün hatibi, Genel Gerkez Gençlik Başkanı Ünal Ünalan kürsüye gelerek günün önemini anlatan konuşmasını yaptı. Ünalan önden gidenleri şu şekilde tarif etti: “Önden gidenler her zaman kendinden bir şeyler verip, kendisinden sonra da bir şeylerin devamını isteyen insanlardır. Hayatlarında kazandıkları imkânlarını ve fırsatları, Allah kendilerine ne verdiyse onu bütün insanlığın hizmetine sunan insanlardır. Buradan giderken bir şeyleri bırakıp, arkasından bir dava uğruna kendisini feda eden insanlardır onlar. Bütün önden

Ünalan: “Önden gidenler her zaman kendinden bir şeyler verip, kendisinden sonra da bir şeylerin devamını isteyen insanlardır. Hayatlarında kazandıkları imkânlarını ve fırsatları, Allah kendilerine ne verdiyse onu bütün insanlığın hizmetine sunan insanlardır” gidenlerimizin mekânı cennet olsun. Allah gani gani rahmet eylesin. Öğrendiğim kadarıyla Hollanda’ya işçi göçü 1963 yıllarında başlamış. Yani bu camimizde de önden gidenlerimiz var. Ama şunu öncelikle söyleyeyim: Avrupa’da sanayinin gelişmesiyle beraber bir işgücü ihtiyacı oluşuyor, Anadolu’dan dil bilmeyen, hukuk bilmeyen, yol yordam bilmeyen insanımız buraya geliyor. Hiçbir imkânı da olmadığı hâlde düşünebiliyor musunuz, Avrupa’nın çeşitli ülkelerine geliyorlar. Geliyorlar da enteresandır, burada işyerlerinin pansiyonlarında kalmaya başlıyorlar. Ailelerini çocuklarını getirmedikleri hâlde kaldıkları mekânların bir köşesine gazeteleri sererek Cuma namazları kılıyorlar. Yegâne tanıdıkları

yer “tren garlarında” dostları ile buluşuyor, orada görüşebiliyorlar. Hatta dil problemleri olduğu için alış-veriş bile yapamıyorlar. Ama Anadolu’nun o yiğit insanları Avrupa’ya geldiklerinde daha çoluğunu çocuğunu evini getirmeden evvel topluca Cuma namazını nasıl kılabileceklerini nerede kılabileceklerini kendilerine dert ediniyorlar. İçlerinde namaz kıldıracak imam da yok. Ama yine de işyerlerinin kapısını çalarak Cumanın kendileri için çok önemli olduğunu söyleyip izin alıyorlar ve fabrika kantinlerinin bir köşesinde göz yaşları içinde Cuma namazı kılıyorlar. Bununla yetinmiyorlar ve mescitler açarak cumalarını oralarda kılmaya karar veriyorlar. İşte o yol ve iz bilmeyen Anadolu insanı buralara geldiklerinde ilkönce bir cami açmayı kendilerine dert ediniyorlar. Bu gün birileri “Taksim’e cami yapılmasın!” diye gösteri yaparken; buraya gelen Anadolu insanı bugün Avrupa’nın her yerine dantel dantel camiler inşa etmiştir. İşte onlar önden gidenlerimizdiler. O aksakallı insanlarımıza özel hürmet edelim, Allah onların cümlesinden razı olsun. Çünkü onlar “imanın

imkân olduğunu” Avrupa’da ispat ettiler. İlkinin temeli Almayanın Bruanschweig kentinde atılan camilerimizin sayısı bu gün 618 oldu, hamdolsun.” Ünalan konuşmasının ilerleyen bölümünde diğer İslam büyükleri olan Aliya İzzetbegviç, Muhammed Hamidullah, Mehmed Zahit Kotku, ve Mehmet Akif Ersoy gibi önden gidenler hakkında da övgülerle söz ederek onların unutulmaz güzel veciz sözlerinden örnekler sundu. Program Dordrecht imam hatibi Mustafa Bilen’in yaptığı dua ile hitam buldu. Program, Bölge İrşad Başkanı Mustafa Uysal sahnede yer alan tüm davetlilere birer hediye paketi takdim edişinin ardından sona erdi. Haber ve Fotoğraflar: Adnan Şahin

«


34 tabela

maandblad/aylık gazete doğuş nr. 236 - Mart/Maart 2018

uithangbord

D66 adayı Fatih Elbay:

Güncel Haber adına Sevgili Yavuz Nufel’in, 21 Mart 2018 tarihinde yapılacak olan yerel seçimlerde Rotterdam Anakent Meclis üyeliğine aday olan Fatih Elbay ile yaptığı söyleşiyi sizlerle paylaşıyoruz...

“Bizi bizden dinlemeleri, tanımaları, anlamaları için farklı kulvarlarda hizmet veriyoruz”

F

atih Elbay Kimdir, kısaca tanıya bilir miyiz? Fatih Elbay: Aslen Yozgat Sorgun’luyum. 1988 Rotterdam doğumluyum. Üniversite mezunu, yeminli mali müşavirim. 4 yıl önce (2014) ilk kez girdiğim siyaset arenasında tercihli oylarla, D66 partisinden Feyenoord ilçesi belediye meclis üyeliğine seçildim. Partisinden Feyenoord ilçe meclisine giren iki kişiden biri olmama rağmen, gençliğimiz, etrafı tanımamız, sorunları bilmemiz ve olaylara yaklaşımımız ve çözüm yolları sunuşumuzdan dolayı 2016 yılında Başkan yardımcılığına getirildim. 2017 yılında, ünü bağlı olduğu Rotterdam’dan ileri olan Feyenoord Belediye Başkanı olarak görevlendirildim. Feyenoord ilçesinde esnafından vatandaşına, yaklaşık 140 değişik etnik kökenli insanın yaşadığı ilçenin sokaklarında herkes bizi bir kardeş, ailelerinin bir ferdi gibi görmeye başladılar. Herkesin sımsıcak tebessümle selamladığına hâl-hatır sorduğuna şahit olmak çok güzel bir duygu. Genç bir siyasetçi olmanıza rağmen bölgede çok sevildiğinize şahit olduk. Güzel bir duygu. Peki neden D66 partisi? Sosyal Liberal merkezde olan bir parti olması, ufkunun geniş olması ve entegrasyon konusunda olumlu sonuçlar ve-

ren çalışmaları ile birlikte olaylara bilimsel ve mantıklı bakışı sonucu çözüm önerileri beni D66’da siyaset yapmaya yönlendiren etkenler diyebilirim. Şu an belediye meclisinde kaç üyeniz var, 21 Mart’ta neler bekliyorsunuz? Şu anda 6 üye ile temsil ediliyoruz. 21 Mart’ta hedefimiz 8. Türklerin tercihli oylarına oldukça ihtiyacınız var. Peki Etnik kökene dayalı olan siyasi partiler var. Sizin için zor olamayacak mı? Sanmıyorum, beni tercih edenler nedenlerini biliyor. Benim aday olmam diğer partiler için de bir zenginlik. Bu insanlar popülist yaklaşıyorlar olaya. Ben ise 175 kültürün tamamını kucaklamak istiyorum. Yerel siyaset ile genel siyaseti karıştırmamak lazım. Yerel siyasette seçmenler partiden çok adaya oy verir. Benim avantajımın bu ve geride bıraktığım 4 yılda yaptığım çalışmalar diyebilirim.

terli bilimsel araştırmanın, BM kararının ve yargıç tarafından alınmış bir karar olmadığını söyledi. Bende kendisinin bu çıkışını destekliyorum. Hepimiz aynı şeyi söylemiyor muyuz? Seçildiğinde Rotterdam için ne yapmayı düşünüyorsun? Benim üzerinde özellikle çalışacağım konular başlı başına 3’tür. 1- İyi bir iş... 2- İyi bir konut... 3- İyi bir eğitim. Daha refah bir Rotterdam’da yaşamak istiyorsak, yoksulluk olmasın diyorsak, herkes iyi bir evde otursun diyorsak bunların yolu bu üç başlıktan geçer. İyi bir eğitim alan iyi bir iş bulur, hâliyle iyi bir konutta oturur, değil mi? Yaşamın süresi değil, kalitesi önemlidir! Yoksulluk had safhada, Kiralık ev sorunu yine öyle. Dar gelirli aileler için 60 bin konut lazım. Hollanda’da yaşayan herkes Hollan-

da’nın bir parçası ve katma değeri olduğunu unutmamakla birlikte, 21 Mart’ta sandık başına gitsin Ben her zaman şunu söylüyorum: “Hollanda’ya sahip çıkın, Türkiye’yi unutmayın” Seçilmem için yaklaşık 2 bin 500 tercihli oy almam lazım, bu da mümkün görünüyor. 4 yıllık bir siyasetçi olarak Türkçe bir tabirle diyorum ki, “yaptıklarım yapacaklarımın teminatıdır, Referansım ise geride bıraktığımız 4 yıldır”. 21 Mart’ta mutlaka sandık başına gidelim!

Hollanda Temsilciler Meclisi 147 vekil Sözde Ermeni Soykırım yalanına “Evet” oyu kullandı. Bu sizin için bir dezavantaj değil mi? Evet, fakat hükûmet desteklemedi ve onaylamadı. D66 Dışişleri Bakanı’mız bu konuda gerekeni söyledi, “Bu konu tarihçilerin işidir” dedi. Ye-

Ensar Yufka: “Tadı Bir Başka”

Günlük Taze ve Doğal Üretim Yapan Ensar Yufka Büyümeye Devam Ediyor! Hollanda’nın Harderwijk şehrinde evinde başladığı hazır yufka üretimini kısa sürede seri üretim yapan fabrika hâline dönüştüren ve günde 40 bin adet yufka üretimi ile Hollanda, Almanya, Belçika, Avusturya, Fransa gibi ülkelere ihraç eden Ensar Yufka Fabrikası sahibi Osman Avcı ile şirketleri hakkında kısa bir söyleşi yaptık. Nasıl başladı Ensar Yufka serüveni? “2012 yılında bu yöresel bir ürünümüze olan talebi fark ederek üretim yapmaya başladık. Kısa sürede artan talepleri karşılayamaz hale geldik. Annem bir Anadolu kadını olduğu için o yöresel damak tadını bire bir tutturmanın formülünü bulmuştu ve onun kontrolünde elle üretim yapıyorduk. Klasik yöntemle, yani günlük taze ve doğal yufka üretiminde ilk başlarda haliyle çok zorluklar çektik, elimde oklavayla saç üzerinde kendim de yufka pişirdiğim oldu. Eleman sıkıntısı çektik. Yöresel bir ürün olduğu için bu işi tam anlamıyla yapabilen eleman bulmakta zorlandık” Katıldıkları festivallerle Ensar Yufka’nın adı, tadı Hollanda sınırlarını aştığını ifade eden Osman Avcı, ilk başlarda talep olmasına rağmen marketlere girmediklerini günlük olarak 12 kişi ile çalışmalarına rağmen en fazla 1000 adet yufka üretebildiklerini belirtti. Avcı, Avrupa genelinde Çiğköfte sektörü başta olmak birçok firmaların Ensar Yufka’yı tercih etmeleri üzerine üretimi tamamen el değ-

meden seri ve daha fazla üretmenin yollarını araştırarak bu günlere geldiklerini vurguladı. Otomatik üretime rağmen tadından tazeliğinde ve doğallığında en küçük bir değişim olmadığını belirten Osman Avcı, “Eğer biz bozulma, bir değişme söz konusu olsa, insanlar Anadolu’nun o lezzetini bulamamış olsa ikinci kez almaz, Annem bu işin uzmanı olduğu ve işin başında olduğu için tek dikkat ettiği nokta tazeliği ve lezzetin köyünde pişirdiği yufka tadında olmasıdır” dedi. Harderwijk yakınılanlarında bulunan Ermelo şehrinde yeni yerinde üretimine başlayan Ensar Yufka bir aile şirketi olup aynı zamanda 12 kişinin de ekmek teknesi olması hasebiyle Türk yatırımcıların işsizliğin kol gezdiği Hollanda’da daha da önem kazanıyor. Osman Avcı kimdir? 1972 Yozgat/ Boğazlıyan doğumlu olan Osman Avcı, orta ve liseyi Nevşehir İmam Hatip Lisesi’nde ve Aksaray lisesinde bitirdikten sonra Mısır’da El Ezher Üniversitesini bitirdi. 1995 yılında Hollanda’ya yerleşen Osman Avcı çeşitli işlerde çalıştıktan sonra Hollanda Adalet Bakanlığı’na bağlı hapishanelerde manevî rehber olarak çalıştı. Daha sonra bir süre ticaret ile uğraşan Osman Avcı, çocukluğundan beri hayalini kurduğu farklı olan bir şey üretmek olarak devem etmek istediği ticaret hayatına Ensar Yufka ile kavuştu. Evli ve bir kız, iki erkek çocuğu olan Osman Avcı, ◄◄ Hollandaca ve Arapça biliyor.

Toptan sipariş ve fiyatlar için bizi arayınız! Toptan siparişler adrese teslim edilir!

KURU KÖY YUFKASI

LAVAŞ - DÜRÜM

GÖZLEMELİK YUFKA

Adres: Tolweg 28 3851 SK Ermelo-Hollanda e-mail: info@ensarfood.com www.yufka.ensarfood.nl Tel: 0031 (0) 341 26 78 07 - Mobil: 0031 (0) 653 55 13 50


35 toplum 23

samenleving

doğuş aylık gazete/maandblad

nr. 236 - Mart/Maart 2018

Hollanda İslam Federasyonu Başkanı Mehmet Erdoğan: Değerli kardeşlerim, hepimizin malumu olduğu üzere geçen sene 15 Mart 2017 tarihinde Hollanda’mızda genel seçimler yapılmıştı ardından ortaya çıkan tabloda yine koalisyon hükûmeti kurulması gündeme gelmişti. Partiler arasındaki görüşmeler ve nihayetinde 7 ayı geçkin bir sürede 4 partili bir koalisyon antlaşması yapıldı, hükûmet kuruldu. Şu anda 21 Mart 2018 tarihinde de Hollanda da yerel seçimler yapılacaktır. Hollanda’da yaşayan biz Müslümanlar için yapılacak her seçim önemli olduğu gibi bu seçim de önem arz etmektedir. Çünkü belediye meclisleri lokal olarak hizmet verdiğimiz camilerimiz ve kurumlarımız için önemlidir. Irkçı olmayan, Müslüman düşmanı olmayan değişik partilerden mutlaka Müslüman kardeşlerimiz aday olmalıdır. Kıymetli kardeşlerim, biz Müslümanlar olarak yaşadığımız bu coğrafyalarda Hollanda’da her merhalede ve mafsalda mutlaka kardeşlerimizin İslam toplumunu temsil etmesi gerekmektedir. Çünkü biz Hollanda’da kalıcıyız. İslam toplumu artık Hollanda’nın ve Avrupa’nın bir gerçeğidir. Neslimizi, kendi kimliğini, dinini ve kültürünü muhafaza ederek yaşadığımız Hollanda’yı da benimseyerek özelde Müslümanlara ve genelde de bütün insanlığa hayırlı hizmetlerin yapılmasına vesile olabiliriz.

“İslam toplumu Avrupa’nın bir gerçeğidir” 21 Mart 2018 yerel seçimlerde mutlaka ailelerimizle beraber sandık başına giderek oyumuzu kullanmamız sorumluluğumuzun bir gereğidir. Diğer akraba tanıdıklarımızı da oy kullanmaya teşvik etmeliyiz. Biz Müslümanlar olarak nerede yaşarsak yaşayalım siyasi şuurumuzun gereği ülkeyi ve şehri yönetecek kişilerin seçilmesinde mutlaka katkı sağlamamız gerekmektedir. Yapılacak yerel seçimin başta Hollanda halkına ve Müslümanlara hayırlı olmasını diliyorum. Geçen hafta Hollanda temsilciler meclisinde kabul edilen sözde Ermeni soykırımı ile ilgili özetle şunu belirtmek isterim: Türkiye’miz ve Ermenistan, kendi aralarında arşivlerini uzman ve tarafsız kişilerce araştırmak üzere imkân sağlamalıdırlar. Bizim açımızdan Hollanda temsilciler meclisinin aldığı bu kararın hukukî olarak bir geçerliği yoktur. Siyasi bir inisiyatiftir. Alınan Ermeni soykırım kararı, kesinlikle Hollanda Devleti’nin kararı değildir. Biz İslam toplumu ve STK’lar olarak sağduyulu, itidalli, temkinli olmak durumundayız. Selam ve dualarımla,

................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................. ................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................. .................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................

TİKDF Başkanı Aydın Üre: “21 Mart’ta oyunuzu mutlaka kullanın!” Türk İslam Kültür Dernekleri Federasyonu olarak ülke ve yerel siyaseti yakından takip etmekteyiz. Bilindiği gibi Hollanda 15 Mart 2017 seçimlerinden ancak 7 ay sonra üçüncü Rutte hükûmeti 26 Ekim 2017 tarihinde kurulmuştur. Hükûmet 4 partiden oluşmaktadır ve bu koalisyonda VVD, CDA, D66 ve CU bulunmaktadır. Hollanda’nın ılımlı yabancı politikası değişmeye başladığını görüyoruz. Bunun üzerine Türkiye ve Hollanda arasındaki diplomatik krizleri koyarsak yerli halkın bakış acısını değiştiğini ve sağ partilerin bu gelişmelerden nasiplendiğini görüyoruz. Ülke genelindeki gelişmeler her zaman yerel siyaseti etkilemiştir. Irkçı PVV partisi Rotterdam, Den Haag, Almere ve Utrecht’te aktif olacağını biliyoruz. Halkımızın mutlaka bilinçli bir şekilde sandığa gitmesi gerekiyor. Parti programlarını mutlaka incelemeleri, oy vereceği kişileri iyi araştırmaları, partilerin bilgilendirme akşamlarına katılmaları gerekiyor. Hatta partilere üye olunsun, liste oluşturulmasında ve sıralamasında söz sahibi olsun. Yapılan araştırmalara ve tecrübelerimize göre Hollandalı Türkler buranın siyaseti ile pek ilgilenmiyor. Burada yaşamamıza rağmen Türkiye siyasetini daha

çok yakından takip ediyoruz. Hollanda’daki siyaseti çok daha iyi takip etmemiz gerekiyor. Bu ülkede yaşıyor bu ülkede çalışıyoruz. Önceki seçimlere bakıldığında belediye seçimlerinde yeterince duyarlı değiliz. Maalesef vakit ayırıp sandığa gitmiyoruz. Sonradan pişmanlık yakınmak fayda etmeyecektir. Yerel partiler hizmet bakımından halka daha yakın olduğunu görüyoruz. Bu sebepten dolayı, dernek yöneticileri siyasi partilerin adaylarını derneklere davet edip tartışma programları organize etmeliler. Bu toplantılarda halkımız siyasetçilerle tanışma fırsatı olup, soru sorma imkânları da olur. Seçimlerden 14 gün önce belediyeler her bir seçmene oy pusulası gönderecektir. Lütfen bu zarfları reklam diye çöpe atmayın ve seçim gününe kadar muhafaza edin ve 21 Mart’ta oyunuzu kullanın. Kendiniz seçime gidemiyorsanız, yakınlarınıza vekalet verip oyunuzu kullanın!.. Seçimlerin hayırlı uğurlu olmasını diler, TICF adına herkesi saygıyla selamlıyorum.


maandblad/aylık gazete doğuş nr. 236 - Mart/Maart 2018

04 sanat ve kültür 28 cultuur & kunst

Spotlar Mehmet Şükrü Oflaz oflaz-aliya@hotmail.com

“Bismillah” der başlarız, Mart sayımızla huzurlarınızdayız ey azizan. Bu ay içinde Allah (c.c) cemreyi lütfedecek. Cemre önce havaya, sonra suya düştü ve sonunda toprağa düşecek. Bahara dönecek alem. Yeniden tazelenecek. Şükürler olsun. Bizde her daim dirilmeli, ölmemek için çaba sarf etmeliyiz. “Al gider benden benliği doldur içime senliği / Bunda iken öldür beni varıp anda ölmeyeyim” buyurmuş Yunus Emre hazretleri. Diriliş gününe inananlar her dem huzurda olmanın bilinciyle diridirler. Nazarları, fikirleri ve işleri iş bu hal üzeredir. Efendim, emek veriliyor bu gazetenin meydan yerine çıkması için. Sorumluluk bilinciyle uykusuz kalınarak emek veriliyor. Alıp okumak ve gereğince destek olmak icap eder. Bu sayımızda İstiklal Marşı’nın kabulünün yıldönümünü hatırlattık. Bütün işlerimizi bu şiirin çizdiği yolu tahkim etmek üzere yapmaya çalışıyoruz. Gözden kaçırmaya çalışanları Cenab-ı Hakk’a ihbar ediyoruz. Efendimiz’in (s.a.v) zaman mefhumu ile münasebetine dair enfes bir yazı bulacaksınız. Satır satır okumanızı istirham ederim. Ve diğer yazılar... Desteklerinizi bekliyoruz. İyi okumalar dilerim...

AY’IN KİTABI

NARKOZ

“Kimin kral olduğu umurumda bile değil. Çünkü para arzını kim kontrol ediyorsa, imparatorluk da onundur.” – Nathan Rothschild “Bu güç benim elimde olduktan sonra kanunları kimin yaptığı hiç fark etmez.” – David Rockefeller “Ben sistemin zaaflarından hareketle para kazanıyorum.” – George Soros NARKOZ, yaklaşık yüz elli yıldır finans elitler ile devletler arasında oynanan bir oyunun ve bunun farkına varamayan narkozlanmış beyinlerin hikâyesidir. Her türlü aracın en acımasız şekillerde kullanıldığı bu oyunun ardında tabii ki bütün oyunlarda olduğu gibi bankerlerin parmağı var. Küreselleşme en çok onların işine yaradı. Bilişim teknolojisi emirlerinde. Dünyanın her yerine borç verip onları sömürecek ve köleleştirecek güce ulaştılar. Bugün, küresel finans elitler,

HURAFATTAN HAKİKATE...

O’NUN ZAMANINDA

PEYGAMBER ZAMANI...

G

üneşin; uçsuz bucaksız çöllerin, kerpiç evlerin, hurma dallarının, uyuyan kervanların, bedevî çadırlarının üzerine doğduğu zamanlardı… Böyle zamanlarda insanlar kuş seslerine, sabah meltemine, suların serinliğine, taze bir günün ilk ışıklarına eşlik etmek için uyanırlardı. Tan yeri ışımaya başladığında âlemdeki her bir zerreyle birlikte onlar da aydınlanırdı. Şehrin sokaklarında bazen Bilâl-i Habeşî’nin, bazen de Abdullah b. Ümmü Mektûm’un sesi yankılanır, insanlar namazın uykudan daha hayırlı olduğuna inanarak kandillerini yakarlardı. Dünyadaki her şeyden daha sevimli buldukları iki rekâtlık zaman kadar zamanın dışına çıkarlar, güne secdelerle başlarlardı. Kimsenin kolunda saatlerin olmadığı zamanlardı. İnsanların göğe bakmayı oyalanma saymadıkları zamanlardı. Gökyüzünün her bir durağını, fecri, zevali, hilâli, uzayan ve kısalan gölgeyi dikkatle takip ettikleri zamanlardı. Zaman, insanların kendilerini kaybettikleri uçsuz bucaksız bir çöl değildi o vakitler; kayıplara yol gösteren çoban yıldızıydı; şehirlerin içinden gürültülü bir tren gibi geçmez, yatağını seven sakin bir nehir gibi akardı. Nebî’nin hayretle gökyüzünü izlediği zamanlardı. Kuşlar nasıl da güzel uçuyorlardı. Sabahları yuvalarından aç çıkıyorlar, akşam ise kursakları dolu dönüyorlardı. Kuşları izlemek ne güzeldi. “Keşke onlara benzeyebilsek” diye içinden geçirirdi Nebî, nasıl da mütevekkillerdi… (İbn Mâce, Zühd, 14) O zamanlar gökyüzünü izlemek vakit kaybı değildi. Nebî’nin Rabbine her fırsatta teşekkür ettiği zamanlardı. Serin bir gölgelik, soğuk su, leziz

Mete Gündoğan

Destek Yayınları

mükemmel bir network oluşturdular. Bu sayede son yarım asırdır, bu oyunun kazananı net olarak bankerlerdir. Daha spesifik bir ifadeyle küresel finans elitlerdir. Çünkü bunlar, ellerindeki sınırsız para imkânlarıyla her türlü projeyi gerçekleştirebilecek kabiliyettedirler. İşte şimdi ülkemiz de bu oyun içerisinde öyle bir kavşağa ulaştı ki bu noktadan itibaren tercih edilecek yol, kaderimizi belirleyecektir. Bu oyunda önümüzdeki 3-5 yıl, ülkenin ---◄◄ 40-50 yılını tayin edecektir.

hurmalar… Rabbinin yarattığı tüm bu güzellikler için günü geldiğinde hesaba çekileceğini düşünmek… (Tirmizî, Zühd, 39) Farkında olmak, hayret etmek ve şükretmek O’nun içinden geçtiği zamanı bereketlendirdiği fiillerdi. Bu adımlar, O’nun öylesine ömrüne sıkıştırıp farkında olmadan, arada bir ve tesadüfen gerçekleştirdiği soğuk ve tekdüze faaliyetler değildi, hayatın kendisiydi. Günün diğer vakitlerinde daima gülümserdi. Ayırt etmeden herkesi ve her şeyi dinler, çocukları sevindirir, elindeki bir parça yiyeceği paylaşır, hediyeleşir, başkalarına daima yol gösterir ve teşekkür ederdi. Selamlaşmayı önemser, özellikle hastalarla ilgilenir, ihtiyacı olanları gözetirdi. Tüm bunları vakit bulabilirse, denk gelirse, yoğunluktan vakit kalırsa yapmaz; bunlara özellikle vakit ayırırdı. ‘Aşırı yoğun olmak’ mefhumunun yetimin saçını okşamaya bahane olacak şekilde kullanılmadığı zamanlardı. Yetimin başını okşamanın sûnî vitrinlerde sergilenmek maksadıyla yapılmadığı zamanlardı. İyiler masumdu, iyilikler öncelikliydi. Paylaşmak güzeldi. Paylaşmak çoğaltır, bereketlendirirdi. Nicelikle, rakamla ifade edilemeyen, hesap makinasına sığmayan manevî bir bolluğun hissedildiği zamanlardı. Misafire gönülden ikram edilen bir parça yemek tükenmeyip herkese yetiyor; paylaşılan bir tas süt onlarca kişi içse de bitmiyordu. Allah Resûlü tıpkı bunlar gibi akrabaya ziyaretin ömrü bereketlendirdiğini söylüyor (Müslim, Birr, 20), iyiliğin ömre ömür katacağını vadediyor (Tirmizî, Kader, 6), zaman içinde zaman devşirmenin yollarını gösteriyordu. Böyle zamanlarda gün yirmi dört saatten ibaret olmuyor, bir hafta yedi güne sığmıyordu. Çünkü iki günü hatta iki ânı birbirine denk olan ziyandaydı, çünkü kendisini ilgilendirmeyen şeyleri terk edebilen kişi, ne güzel bir Müslümandı. (Muvatta’,Hüsnü’lHulk, 1) Çünkü yaşantısı olmayan faydasız ilimden uzakta, zihin, gönül, kalp, göz, kulak neyle meşgul olduğunun bilincindeydi, Allah Resûlü, zamanı, mekânı, kâinatı bu bilinçle algılıyor, yaşadığı her anı idrak ediyordu. Duyan, düşünen, sorgulayan, hisseden, bütün bir yürekle zamanı içine çekiyordu. Yüreğinin derinliği kadar derûnundaydı zamanın, yüreğindeki iman kadar samîmiydi geçirdiği her an. Zamanı algıladığı yürek kadardı aslında insanın zaman tasavvuru, ona göre şekilleniyordu. Yürek neye meyyalse, neyin arzusunu taşıyorsa zamandan da payına o düşüyordu.

Misal peygamber yüreğiyse taşınan, yaşanan da ona yaraşır bir peygamber zamanı oluyordu. Bu yüzden Resûlü Ekrem’in zamanı diriydi, diriltiyordu. Canlıydı, ruh taşıyordu, nefes veriyordu. Her an tatlı bir ritimde, yormadan, koşmadan, tükenmeden ama derinden ve sükûnetle akıyordu. Bitmeyen bir bahar tazeliğinde kolay, hafif, latif ve aydınlık günler yaşanıyordu. Bu yüzden O’nun ardından, O’na dair cümleler kuran, onun zamanında yaşadıkları hatıraları yâd eden ashabının yüzünde hep o eşsiz tebessüm yer alırdı. Allah Resûlü, Rabbine yakınlaşmak için her anı fırsat biliyor, kendisini dinliyor, gözlemliyor, sorguluyor, dönüştürüyordu. Tazelenmek için günde yetmiş defa tevbe etmesi bu yüzdendi. (Buhari, Deavât, 3) Geçmiş ve gelecek günahları bağışlandığı hâlde her geceyi fırsat bilip Rabbine şükreden bir kul olmaya çalışması bundandı. Onun için zaman akıp giden, yetişilemeyen, geç kalınan, doldurulan, edilgen bir mefhum değil; insanın yegâne sermayesiydi. Bu yüzden her fecir, zeval, hilâl takip edilmeli, miraçlar, beratlar, kadirler değerlendirilmeliydi. Allah Resûlü, başına gölgesi düşen her mübarek ayı sevinç ve heyecanla karşılar, bu vakitleri dolu dolu geçirebilmenin hesabını yapardı. Böylelikle zaman içinde eşsiz zamanlar yakalardı. Sabah vakitlerinde güneşe kavuşmak, akşam kızıllığında onu uğurlamak Nebî (s.a.v.) için sıradan olaylar değildi; her biri şükür sebebiydi. Bu yüzden sabahları “Allah’ım, senin kudretinle sabaha çıktık, senin kudretinle akşama gireriz. Senin kudretinle yaşar, senin kudretinle ölürüz… En son dönüşümüz sanadır.” demeyi ihmal etmezdi. (Tirmizî, Deavât, 13) Aynı şekilde akşam olduğunda da “…Allah’ım bu gecenin ve daha sonrasının şerrinden sana sığınırım, cehennem ve kabir azabından sana sığınırım.” diye dua ederdi. (Müslim,Zikir, 75) Namaz vakitleri geldiğinde ‘Haydi Bilâl, bizi namazla ferahlandır!’ deyip (Ebû Dâvûd, Edeb, 78) âdeta zamanı durdurarak tekbir alır; uzun uzadıya, her bir rüknün tadına vararak; huşû içerisinde dakikalarca kıyam eder, secdeye varırdı. Aylar öncesinden Ramazan hilâlinin yolunu gözlemeye başlar, onu arar, bulur ve heyecanla karşılardı.

birlikte o da tamamlanıyor, değişiyor, her hilâli başka bir gözle görüyor, her dolunay onda farklı hisler uyandırıyordu. Çünkü yaşamak sadece nefes alıp vermekten ibaret değildi O’nun için, doğan her günde yeni izler bırakabilmek, yeni cümleler kurabilmekti. Allah Rasûlü, yaşadığı zamanın hakkını verdi, onu aştı, bambaşka zamanlar keşfederek ötelerden haberler getirdi. Onunla aynı zamanı paylaşanlar dediler ki: “Hayat ancak bu dünyada yaşadığımızdan ibarettir. Ölürüz ve yaşarız. Bizi ancak zaman helâk eder…” (Câsiye, 45/24) Zaman onlar için gizli bir ilâh, adı konulmamış gizli bir güçtü. Yolunda gitmeyen işlerin kaynağı, kötü kaderlerin sebebiydi. Vakti geldiğinde onları da yok edecek, nerden gelip nereye gittiklerini bilmeden hiçlik içerisinde yitip gideceklerdi. Oysa her şey gibi zaman da Allah’ın elindeydi, zamana kızmak da sövmek de beyhûdeydi zira gece de gündüz de O’na aitti. (Buhari, Edeb, 101) Başlangıcı ve sonu belirsiz, hesapsızca harcanan ve neticede sahibini hiçliğe sürükleyen, yok oluşa mahkûm eden bir zaman tasavvurunu reddeden Allah Resûlü, vaktin Müslümanca nasıl değerlendirileceğini öğretti. Güneşin dürülmesine, yıldızların dökülmesine kadar, yaklaşmakta olanın her an yaklaştığının bilincinde olarak her nefesin kıymeti bilinmeliydi.

Güneş; uçsuz bucaksız çöllerin, kerpiç evlerin, hurma dallarının, uyuyan kervanların, bedevî çadırlarının üzerine doğmuyor artık. Kollarımızda eriyen sermayemizi gösteren saatlerimiz var. Peygamber zamanı değil yaşadığımız. Fecirsiz, ziyasız, sabırsız, şükürsüz, hızın ve hazzın tahakkümünde bereketi emilen, metalik gürültülü günlerin içinden geçiyoruz. Fecrin karanlığı yırtışına şahit olmayan gözlerimiz için gündüz de bir gece de! Oysa karanlıkla aydınlık hiç bir olur. ---◄◄ Alıntı.... Umut Rehberi

Henüz Recep ve Şaban aylarındayken kendisini Ramazan hilâline kavuşturması için Rabbine yalvarır, onu gördüğünde de sevinçle şöyle derdi: “Allahu Ekber! Allah’ım! Onu, üzerimize güven, iman, selâmet, İslâm ve Allah’ın sevdiklerine muvaffakiyet üzere doğur. (Ey Hilâl) Bizim Rabbimiz de senin Rabbin de Allah’tır.” (Dârimî, Savm, 3) Zaman böyle hilâlden dolunaya doğru sayısız kez akarken ayla


kültür ve sanat

doğuş aylık gazete/maandblad

göçtü kervan, kaldık dağlar başında

nr. 236 - Mart/Maart 2018

H

, ER ER, . L ÜÇ DİL AR.. YE R K L KI

ayatı: Osmanlı devletinin altı yüz yıllık tarihinde en zor dönemini geçirdiği Balkan savaşları ve Birinci Dünya Savaşı yıllarında asker olarak bu savaşların cereyan ettiği coğrafyada bulunmuş isimlerden birisi de Ömer Seyfettin’dir. Onun bu dönemde kaleme aldığı fikrî yazılarının yanında hikâyelerinde de bu savaşların izlerini, yansımalarını okumak mümkündür. Onun hikâyelerinde bu konuların geniş yer almasının sebeplerinden birisi de, asker bir babanın oğlu olmasının yanı sıra kendisinin de askerî eğitim alması ve asker olarak görev yapmasıdır. Hatta annesi de bir asker kızıdır. Onun hikâyelerini bu açıdan değerlendirebilmek için kısaca hayat hikâyesine bakmak gerekir. Ömer Seyfettin 11 Mart 1884 Gönen’de dünyaya gelir. 1896 yılında Eyüp Askerî Rüştiyesi’ni bitirir. Daha sonra Edirne Askeri İdadîsi’ne devam eder. 1903 yılında Mekteb-i Harbiye-i Şâhâne’den mezun olur. Meslek hayatına, o sıralarda merkezi Selanik’te bulunan Üçüncü Ordu’nun Redif tümenine bağlı Kuşadası Redif taburunda başlar. 1909 yılı başlarında Selanik Üçüncü Ordu merkezine tayin edilen Ömer Seyfeddin, iki yıl süreyle Rumeli’de Manastır, Pirlepe, Köprülü, Cumayı Bâlâ, Velmefçe, Osenova, Pirbeliçe, Serez, İştip, Babina, Demirhisar kasabalarını dolaşır, Serez Mutasarrıflığı’na bağlı Menlik sancağının Razlık kasabasına yakın Yakorit Köyü’nde bölük komutanlığı görevinde bulunur. 1909 yılında Hareket Ordusu’yla kısa süreliğine İstanbul’a gelen Ömer Seyfettin, 1911 yılında Ziya Gökalp’in de talebi ile ordudan ayrılarak Selanik’e yerleşir. 1912 yılında Balkan Harbi’nin patlak vermesiyle Ömer Seyfeddin, Garp Ordusu emrinde Sırp ve Yunan cephelerinde savaşmak üzere orduya çağrılır. Yanya kuşatması sırasında Yunanlılara esir düşer. Atina yakınlarında Nafliyon kasabasında on ay kadar esir kalan Ömer Seyfettin, 15 Kasım 1913’de kurtulur ve İstanbul’a gelir. 1914 yılında tekrar askerlikten ayrılarak Kabataş Sultanisi’nde ve İstanbul Erkek Muallim Mektebi’nde edebiyat öğretmenliği yapar. 6 Mart 1920’de Haydarpaşa Tıp Fakültesi’nde vefat eder. Hikayelerinin Umumi Tahlili Edebiyat dünyasına on altı yaşındayken şiirle adım atan Ömer Seyfettin, otuz altı yıllık kısa sayılabilecek hayatında makale, şiir, fıkra, mektup, piyes gibi farklı edebî türlere ait pek çok eserin yanı sıra 160’a yakın hikâye yazarak alanın en önemli isimlerinin başında gelir. Modern Türk hikâyesinin öncü isimlerinden Ömer Seyfettin, bir asker ve yazar olmanın ötesinde, dönemin aydın insanlarından birisidir. Dolayısıyla hikâyelerini kaleme alırken, askerlik anılarının yanı sıra bir aydın olarak Osmanlı Devleti’nin karşı karşıya kaldığı büyük sorunlara çözüm önerileri getirmeye çalışmış, bunu çeşitli meseleler üzerine yazdığı makale, köşe yazısı ve hikâyelerle dile

TÜRK MEFKÛRESİNİN CİSİMLEŞMİŞ HÂLİ:

40 HADİS - (11)

ÖMER SEYFETTİN getirmiştir. Meşrutiyet’in ilanı, akabinde bir asker olarak yer aldığı Balkan savaşları ve terkedilmek zorunda kalınan Balkanlar’daki önemli topraklar, yazarın ruh dünyasında derin izler bırakmıştır. Bütün bu yaşananlar, aynı zamanda bir tanık olarak Ömer Seyfettin’in hikâyelerine çarpıcı bir biçimde yansımıştır. Hikâyelerinde kendisini gösteren “yirminci yüzyılda yaşama şuuru ve gerçekçilik, mazi ve kahramanlık hasreti, duru bir Türkçe, buruk bir mizah” gibi temel özellikler, onun hikâyelerinin genel özellikleri olarak da okunabilir. Türk hikâyesinin öncü isimlerinden Ömer Seyfettin, asker olarak Rumeli/ Balkanlar’da görev yaparken yakın tanığı olduğu baskı ve zulümleri, savaş günlerinde çekilen acıları ve bu dönemde sosyal hayatın olumsuz bir yönünü oluşturan fırsat düşkünü yeni zenginleri hikâyelerinde geniş olarak işler.

Yazar hikâyelerinde kendi askerlik hatıralarından ve günlüklerinden faydalanır, ayrıca günlük ve mektup gibi edebî türleri de hikâyelerinde kullanır. Savaşın gölgesinde yazılan “Beyaz Lale” ve “Tuhaf Bir Zulüm” adlı hikâyelerinde Rumeli/ Balkanlar’da yaşayan Müslüman Türk halkının komitacılar tarafında nasıl zulüm ve tecavüze uğradıkları anlatılır. “Bomba” ise, devlet otoritesinin zayıflamasıyla ortaya çıkan komitacıların, sadece Türklere değil, kendi soydaş/dindaşlarına bile zulmetmekten çekinmediklerini anlatan bir hikâyedir. “Nakarat” da Balkan Savaşları öncesinde bölge insanının Müslüman Türklere bakışını göstermesi açısından önemlidir. Savaş milletleri yerinden yurdundan etmekle kalmaz, farklı milliyetlere mensup kişilerin kurduğu aileleri de parçalar. Ama aynı zamanda milli bilinçten mahrum şekilde yaşayan insanların bilinçlenmesine de vesile olur. Buna benzer düşünceler “Primo Türk Çocuğu” hikâyesinde dile getirilir. Savaş öncesinde başlayan ve savaş günlerinde de devam eden “Ashab-ı Kehfimiz” hikâyesinde, belli bir milli bilince sahip olmayan ve düşünce akımlarından da etkilenen insanların kurdukları hayallerin nasıl boşa çıktığı anlatılır. Esas muharebeyi konu alan “Kaç Yerinden”, “Bir Çocuk Aleko” gibi hikâyeler ise, vatan için her şeyini feda eden kahramanların öykülerine yer verir. Savaş demek, açlık, yoksulluk ve ölüm demektir. Dolayısıyla vatanı için varını yoğunu, canını feda edenlerin yanında halkı istismar eden, fırsat düşkünü karaborsacı tipler de eksik değildir. Ömer Seyfettin’in halkın her kesiminden farklı tiplerin anlatıldığı hikâyeleri arasında, bu

tür olumsuz örneklere de yer verilir. “Harpten Sonra”, “Niçin Zengin Olmamış”, “Memlekete Mektup”, “Yuf Borusu Seni Bekliyor”, “Foya’dan” gibi hikâyeleri böyledir. Sonuç olarak, onun hikâyelerinde Balkan Savaşı öncesinden başlayıp Birinci Dünya Savaşı sonrasına kadar devam eden süreçte, cephede ve cephe gerisinde yaşananların olumlu ve olumsuz bütün yönleri canlı bir şekilde okunabilir. 1908’den sonra, önce kültürel amaç güden Türkçülük düşüncesinin, Balkan Savaşı’ndan sonra siyasî bir hüviyet kazandığını ve siyasî bir ideolojiye dönüştüğü görülür. Bütün bu gelişmelerle beraber, çeşitli teşekkül ve yayın organlarında millî kimlik meselesi daha sesli ifade edilmeye başlanır. Ömer Seyfettin de aktif bir şekilde bu hareketin içinde yer alır ve bütün eserlerini bu düşünce noktasından hareketle kaleme alır. Bir taraftan hikâyelerinde diğer siyasî düşünceleri yererken, makalelerinde ve şiirlerinde “milliyetçilikmilliyet-millet, kültür, medeniyet” gibi kavramlar etrafındaki düşüncelerini dikkatlere sunar. Özellikle 1909-1911 yılları arasında bulunduğu Makedonya’da Balkan milletlerinde millî uyanışı yakından görme fırsatını bulur. Bulgar ve Makedonya komitacılarının ırkçılığa varan gayretleri, onda millî şuura doğru bir geçişin temel alt yapısını, hatta kaynağını oluşturur. “Siyasî, askerî, fikrî, iktisadî ve edebî çözülmeyi en realist tablolar hâlinde yakalayarak 1908-1920 yıllarının olayları içindeki insan tiplerini edebiyatımıza getirenlerden biri” olan Ömer Seyfettin’in “millî kimlik” meselesine yönelişi, önce dil ile ilgili çalışmalarda kendini gösterir. Türk Mefkuresinin İzahı Ömer Seyfettin’e göre mefkûre, bir insanın nasıl ruhu, hissi ve vicdanı varsa milletlerin de toplumsal ruhları, hisleri ve vicdanları vardır. Mefkûreler milletlerin vicdanından doğar. Her milletin kendi varlığını mukaddes bir hâle içinde duyması ateşîn bir idraktir ki buna mefkûre derler. Mefkûresi olmayan bir millet ölmüş demektir. Çünkü bu suretle fertler milletin varlığını duymuyor ve canını onun uğrunda fedaya hazır bulunmuyor demektir.” Sanatkâr, bir başka yazısında ise her milletin bir mefkûresi olduğunu tekrarladıktan sonra “Millî mefkûresi olmayan millet bir hayvan sürüsünden başka bir şey değildir.” der. Mefkûresiz bir fertte azim, cesaret, gayret, metanet hattâ namus ve fedakârlık faziletleri bulunamaz. Çünkü mefkûresiz bir insan iradesizdir. Yalnız arzularıyla yaşar ve hislerine tâbi olur. Mefkûrelerin, milletlerin millî varlıklarının tehlikeye düştüğü zamanlarda doğduğunu ifade eden Ömer Seyfettin, “Felâket ve mağlûbiyet zamanlarında gaflet uykusuna dalmış millet birden uyanır. Bütün fertleri bir emel etrafında toplanırlar, hepsinin kalbi bir heyecan ile çarpar. İşte bu umûmî ve mukaddes heyecandan millî mefkûre doğar.” der. Mefkûreyi anlayabilmek için milliyetin ne demek olduğunu anlamak lâzımdır.

37

------------

Ömer Seyfettin pek çok yazısında milliyeti dil ve din birliği, milleti de aynı dil ve din birliğine mensup insanlar olarak açıklar. Irkçı bir milliyet anlayışını ise reddeder. Ömer Seyfettin hikâyelerinde dini, dil gibi, çoğunluğu Müslüman olan Türk milletini, birbirine bağlayan çok önemli bir unsur olarak kabul eder. Dinsiz bir millet olamaz. Milliyet esasını kabul eden, mutlaka din esasını da kabul edecektir. Din ve milliyet adeta birbirinin ‘lâzım-ı gayr-ı müfarık’ıdır. Dil, din ve tarihe bağlı olarak ‘kültür’ Ömer Seyfettin’in pek önemsediği kurumlardan bir diğeridir. Yazar ve öğretmen olarak ömrünü Türk milliyetçiline adamış olan ‘mefkûreci’ yazar, davasını güttüğü fikrin zıttı olan kozmopolitliği pek çok hikâyesinde eleştiri oklarının hedefine koyar ve kendisine has hiciv ustalığıyla hırpalar. Yazarın mefkûre yolunda temel addettiği kurumlardan biri de ahlâktır. Ona göre bizim önemli zaaflarımızdan biri “medenî şecaat, ahlâkî cesaret” noksanlığıdır. Fenalıklar karşısında susmak onlara “rıza”dır. “Âlimlerimiz, filozoflarımız önümüze çıkmalı, ahlâkî kıymetleri bize hatırlatmalı”dırlar. Ahlâk’ın, “Kaşağı” dan “Efruz Bey”e kadar onun bütün hikâyelerinde kahramanların belirgin karakter çizgilerinden olduğunu söylemek yanlış olmaz. O, özellikle “Efruz Bey” serisini “millî liyakati bozacak şarlatan tipleri gençlik nazarında kepaze etmek” gayesiyle yazmıştır. Ömer Seyfettin’in bakış açısıyla toparlamak gerekirse dil, din, tarih, kültür, ahlâk ve iktisadın çocuklarımıza ve gençlerimize “uyanma”yı sağlayacak şekilde öğretilmesi lâzımdır. Bu, onlara milliyet şuurunu kazandıracaktır. Milletin millî mefkûreyi benimsemesi ve ona doğru yürümeye başlaması da bundan sonra ve yine bu sayede gerçekleşebilecektir. D.C. Tunç ---◄◄

“Gâle Es’adü’l-enbiyâi Aleyhi salâtü’l-Kibriyâi Ed-duâu yeruddu’l-belâi” “Dûa, belâyı def’eder.” ------------

“Habibi Kibriyâ Efendimiz saadetle buyurdular ki:“Bela kapılarını dua ile kapatın.” O’nun ilim şehrinin kapısı velâyet sultanı Hz. Ali Efendimiz buyurdular ki: “Bela dalgalarını dua ile defedin. Şüphesiz belanın usandırdığı müptela kimse, duaya, beladan güvende olmayan afiyetteki kimseden daha muhtaç değildir.” O’nun torunlarından Zeynel Abidin Efendimiz buyurdular ki “Müminin duası üç hâlet dışında değildir: Ya kendisi için biriktirilir, ya dünyada karşılanır, ya da kendisine çatacak olan belayı ondan defeder”

HEDİYELİ SORU

“Yoksulluk İçimizde”

adlı kitabının yazarı kimdir? sorunun cevabını yukarıdaki mail adresine ulaştıran ilk 5 okurumuz arasında çekilecek kurada, adı belirlenecek olan talihli okurumuza

“Yoksulluk İçimizde”

adlı kitap hediye olarak gönderilecektir.

FOTOĞRAFLAR DİLE GELSE...


maandblad/aylık gazete doğuş nr. 236 - Mart/Maart 2018

04 bizim sayfa 38 ons pagina

Tebrik Taziye Şifa dileği

- Taziye... Rijnmond Alevi Kültür Merkezi üyelerinden Sevgili Binali Ateş ile Ali Yıldırım’ın vefat haberlerimi duyduk. Merhumlara Allah’tan rahmet, yakınlarına sabır ve başsağlığı diliyoruz. - Taziye... HDV Rotterdam Laleli Camii cemaatinden Erzincan doğumlu Sevgili Kadir Karabulut’un (63) rahmeti Rahman’a kavuştuğunu duyduk. Merhuma Allah’tan rahmet, yakınlarına sabır ve başsağlığı diliyoruz. - Taziye... Oosterwijk kasabası sakinlerinden Ispartalı Sevgili Coşkun Yalçın’ın vefat ettiğini teessürle öğrenmiş bulunmaktayız. Merhuma Allah’tan rahmet, kederli ailesine sabır ve başsağlığı dileriz. - Taziye... Oss Mescid-i Cuma Camii cemaatinden Sevgili Öztürk Solmaz’ın vefatını teessürle öğrenmiş bulunmaktayız. Merhuma Allah’tan rahmet, kederli ailesine sabır ve başsağlığı dileriz. - Taziye... Hollanda İslam Federasyonu muhasibi Sevgili Bedreddin Budak’ın dayısı Ali Dağal’ın vefatını teessürle öğrenmiş bulunmaktayız. Merhuma Allah’tan rahmet, kederli ailesine sabır ve başsağlığı dileriz. - Taziye... Tilburg Cemiyeti önceki başkanlarından Sevgili Zübeyir Ünver’in kıymetli yeğeni Meryem Ünver’in vefatını teessürle öğrenmiş bulunmaktayız. Merhumeye Allah’tan rahmet, kederli ailesine sabır ve başsağlığı dileriz. - Taziye... Huizen Selimiye Camii cemaatinden Reşat Gönüllü’nün vefatını teessürle öğrenmiş bulunmaktayız. Merhuma Allah’tan rahmet, kederli ailesine sabır ve başsağlığı dileriz. - Taziye... Hollanda İslam Federasyonu önceki başkanlarından Sevgili Ömer Baler’in kıymetli yeğeninin vefatını teessürle öğrenmiş bulunmaktayız. Merhumeye Allah’tan rahmet, kederli ailesine sabır ve başsağlığı dileriz. - Taziye... Okurlarımızdan ve Den Haag Mimar Sinan Camii cemaatinden Sevgili Ahmet Pamuk’un vefatını teessürle öğrenmiş bulunmaktayız. Merhuma Allah’tan rahmet, kederli ailesine sabır ve başsağlığı dileriz. - Taziye... Rotterdam İskender Paşa Camii Kadın Kolları yöneticilerinden Nesibe Kaya’nın ablasının vefatını teessürle öğrenmiş bulunmaktayız. Merhumeye Allah’tan rahmet, kederli ailesine sabır ve başsağlığı dileriz. - Taziye... Okurlarımızdan ve Rotterdam Kocatepe Camii cemaatinden Şaban Atmaca’nın vefatını teessürle öğrenmiş bulunmaktayız. Merhuma Allah’tan rahmet, kederli ailesine sabır ve başsağlığı dileriz. - Taziye... Anadolu Camii cemaatinden Sevgili İlhan Mızrak’ın kayınbabasının vefatını teessürle öğrenmiş bulunmaktayız. Merhuma Allah’tan rahmet, kederli ailesine sabır ve başsağlığı dileriz.

- Taziye... Elim bir trafik kazası sonucunda Sevgili Ziya Koç’un (Tırcı) vefat haberini teessürle öğrenmiş bulunmaktayız. Merhuma Allah’tan rahmet, yakınlarına sabır ve başsağlığı diliyoruz - Taziye... Okurlarımızdan Ümit Karabulut’un biricik evlâdı Şaban Karabulut’un genç yaşta vefatını teessürle öğrenmiş bulunmaktayız. Merhuma Allah’tan rahmet, kederli ailesine sabır ve başsağlığı dileriz. - Taziye... Okurlarımızdan Ramazan ve HOKAF Başkanı Mustafa Duyar’ın kıymetli valideleri ve merhum Recep Duyar’ın biricik eşi Fadime Duyar’ın vefatını teessürle öğrenmiş bulunmaktayız. Merhumeye Allah’tan rahmet, kederli ailesine sabır ve başsağlığı dileriz. - Taziye... Den Haag Türk İslam Kültür Merkezi yöneticilerinden Sevgili Mustafa Koçbıyık’ın vefatını teessürle öğrenmiş bulunmaktayız. Merhuma Allah’tan rahmet, kederli ailesine sabır ve başsağlığı dileriz. - Taziye... Okurlarımızdan, Sevgili Turan, Ömer ve Ahmet Aygören’in kıymetli babalarının vefatını teessürle öğrenmiş bulunmaktayız. Merhuma Allah’tan rahmet, kederli ailesine sabır ve başsağlığı dileriz.Taziye... Rotterdam Ayasofya Camii üyelerinden Sevgili İlhami Gülmüş’ün kayınbabasının vefatını teessürle öğrenmiş bulunmaktayız. Merhuma Allah’tan rahmet, kederli ailesine sabır ve başsağlığı dileriz. - Taziye... Sosyal Güvenlik Uzmanı Sevgili Yener Karaca’nın anneannesinin vefatını teessürle öğrenmiş bulunmaktayız. Merhumeye Allah’tan rahmet, kederli ailesine sabır ve başsağlığı dileriz. - Taziye... Hilversum Mevlana Camii cemaatinden Sevgili Abdullah Kenar’ın vefatını teessürle öğrenmiş bulunmaktayız. Merhuma Allah’tan rahmet, kederli ailesine sabır ve başsağlığı dileriz. - Taziye... Rotterdam Birlik Camii üyelerinden Sevgili Tahsin Tan’ın kayınbabasının vefatını teessürle öğrenmiş bulunmaktayız. Merhuma Allah’tan rahmet, kederli ailesine sabır ve başsağlığı dileriz.

- Taziye... Rotterdam Kocatepe Camii cemaatinden Sevgili Ali Yücedağ’ın vefatını teessürle öğrenmiş bulunmaktayız. Merhuma Allah’tan rahmet, kederli ailesine sabır ve başsağlığı dileriz. - Şifa dileği... Okurlarımızdan, EOROCAR garaj sahibi Sevgili İlhan Özpolat’ın rahatsızlığını duyduk. Hastamıza ve yakınlarına geçmiş olsun diyor, acil ve hayırlı şifalar diliyoruz. - Şifa dileği... Okurlarımızdan ve Hanımeli Restoran sahibi Sevgili Yahya Arslan’ın geçirdiği kaza sonucunda hastanede müşahede altında olduklarını duyduk. Hastamıza ve yakınlarına geçmiş olsun diyor, acil ve hayırlı şifalar diliyoruz. - Şifa dileği... Okurlarımızdan Sevgili Metin ve Gülnihâl çiftinin biricik evlâdı Ahmet Fadıl’ın hastalığı nedeniyle hastanede müşahede altında olduğunu duyduk. Hastamıza ve yakınlarına geçmiş olsun diyor, acil ve hayırlı şifalar diliyoruz. - Tebrik.. Hoş geldin ...........! Yaşama sırası sende!.. Okurlarımızdan Sevgili İsmail ve Esin Cansoy çiftinin 7 Şubat 2018 tarihinde Eliz adını verdikleri bir bebeleri dünyaya geldi. Genç çifti ve dedelik, ninelik makamına oturan Harun ve Zehra Cansoy’u tebrik ediyor, minik Eliz’e dünyamıza hoş geldin diyor, sağlık ve mutluluk dolu uzun ömürler diliyoruz.

Abone

“HERKES OKUSUN, HER EVE GİRSİN” DİYE 2018 YILI İÇİN DOĞUŞ ABONELİĞİ SADECE

15 EURO


bilmece-bulmaca 39 puzzels - raadsels

doğuş aylık gazete/maandblad

nr. 236 - Mart/Maart 2018

Bulmaca

Hazırlayan: Mücahid Çeçen Soldan sağa: 1- Uzlaşma, uygunluk * Fotoğtafta görülen, dört teli olan, çenenin altına dayayarak çalınan yaylı saz. 2- Beyler, amirler * Teşekkül * Radyumun simgesi. 3- Kısaca Türk malı * Kısaca metre * Küresel * Uzuv. 4- Temizlik * Aralarında aynı yerde bulunmaktan başka hiçbir ortak özellik bulunmayan kişilerden oluşan topluluk, halk * Trityumun simgesi. 5- Büyük, yetişkin, yaşlı, kart * Boynun iki yanında, kolların gövdeye bağlandığı bölüm * Akıllı, zeki, anlayışlı anlamlarına gelen bir bayan adı. 6- Florun simgesi * Kayıp olan şey * Kısa zaman parçası * At, aslan vb. hayvanların ensesinde veya boynunda bulunan uzun kıllar. 7- Kırsal topluluklarda köyün zorunlu ve isteğe bağlı işlerinin köylülerce eşit şartlarda emek birliğiyle gerçekleştirilmesi * Bağırsaklar * Türkiye’nin plaka işareti. 8- Yazıt * Tam olmayan. 9Hidrojenin simgesi * Borun simgesi * Alfabemizde on beşinci harf * Bir şeyin özünü oluşturan ana öge, temel * Aynştaynyumun simgesi. 10- Miras * Bir buluştan, bir haktan yararlanmak için devletçe verilen belge, patent * Ulamak. 11- İnsan, hayvan ve bitkilerin yapısını ve organlarının birbiriyle olan ilgilerini inceleyen bilim, teşrih * Her türlü maddeyi oluşturan çok ince ve uzun parça * (Tersi) Niyobyum elementinin simgesi. 12- Dingil * Alfabemizde yirmi birinci harf * Sodyumun simgesi * Minarenin gövdesini çepeçevre dolaşan, korkuluklu, ezan okunan yer. 13- Trityumun simgesi * Huysuz, yaşlı kadın * Bir nota * Gelir getiren mülk. 14- Binek hayvanı * Kale duvarı * Yemekten emir * Kuran da bir sure * Potasyumun simgesi. 15- Yabani hayvan barınağı * Kale duvarı * Yemekten emir * Bir sure adı * Alfabenin on dördüncü harfi Yukarıdan aşağıya: 1- Sonuç, sebep gibi birbiriyle sıkı sıkıya bağlı ve karşılıklı bağımlı olan * Allah’ın buyruklarını yerine getirme, ibadet etme * İyodun simgesi. 2-. Bir şeyin olmasını istemek, beklemek * Birinin değerini, ahlakını anlamaya yarayan ölçüt * Kısa zaman parçası. 3- Bir tür cetvel * Kurul * Gözlem. 4- Bir devletin, bir hanedanın veya bir şehrin simgesi olarak kabul edilmiş resim, harf veya şekil, ongun * Bir çağrıyı yerine getirme, bir çağrıya gitme * Karbonun simgesi * Kükürdün simgesi. 5- Baryumun simgesi * Rotterdam’ın Çöp, temizlik, taşımacılık ve itfaiye işlerini yürüten kurumun adı * Kırsal bölgede güvenlik güçlerine yardımcı olan sivil görevli. 6- Argonun simgesi * Deniz taşıtı * Üzüntü , dert, keder * İnce perde veya örtü. 7- Omuz başının altında, kolun gövde ile birleştiği yer * Büyükbaş hayvan. 8Telefon lakırdısı * Alfabemizin son harfi * Borun simgesi * Argonun simgesi * Kamer. 9- Üzerinde pistonlar bulunan, bakırdan nefesli çalgı * Argonun simgesi * Bir uzvumuz * Metre * Aynştaynyum elementinin simgesi. 10- Hükümdarla ilgili, hükümdara özgü olan * Belli iki yer arasında gidip gelebilme, ulaşım, muvasala. 11-İşitme organımız * Aralık, uzaklık * Bir ajansımız. 12- Emmekten emir * Bir kimsenin, kendisine iş verilmeye uygunluk, yaraşırlık durumu, değim * Bir tür dans. 13- Metre * Evlilik ve kan bağına dayanan, karı, koca, çocuklar, kardeşler arasındaki ilişkilerin oluşturduğu toplum içindeki en küçük birlik * İç Anadolu’da bir futbol takımımız * Evli olmayan. 14- Sunma * Kardeş eşlerinden her birinin ötekine göre adı * Kur’an-ı Kerim’in sekizinci suresi. 15 Hz. Muhammed’in niteliklerini övmek, ondan şefaat dilemek amacıyla yazılan kaside * Arkadaş, yoldaş, koca * Gaye.

AÇIK BÜFE KAHVALTI 0 - 10 YAŞ 10 YAŞ ÜZERİ

İndirimli satışlarımızı ve kampanyalarımızı takip edin! www.facebook.com/sahansupermarkten

SOFRALARINIZIN SÜSÜ VE TADI OLAN HAMİDİYE CAM ŞİŞELERİNDEN SU İÇMEK AYRI BİR KEYİFTİR

€ 4.95 € 8.95


40

maandblad/aylık gazete doğuş nr. 236 - Mart/Maart 2018

1 NİSAN PAZAR 2018


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.