Dogus 209

Page 1

1991’DEN BU YANA

Teşekkür...

Gazetemizin dağıtımında bizlere destek olan, gazetemizin gönüllü bir elemanı gibi onu müşterilerine sunan, Hollanda genelinde 1200 noktadaki işyeri, kurum ve mekân sahibi bütün dostlarımıza kalbi şükranlarımızı sunuyor, kolaylıklar ve hayırlı, bol kazançlar diliyoruz.

İZ K TS LI RE AN ÜC IŞM N DA • • • •

Speciale Kişiye özel collectiviteitskortingen sigorta ve paket seçimi Sağlık sigortalarında Adviesdanışma op maathattı, oversigorta keuze verzekeringspakket Türkçe priminize indirim uzman ekibimizle 24 jaar ervaring tot uw dienst hizmetinizdeyiz Özel kollektif indirimler 25 yıllık tecrübe Tel: 078-6551655

• • •

SERVICEPUNT

Dev Kampanya 2016

www.kutahya.nl Brouwersdijk 149 Dordrecht

Putselaan 127-A Rotterdam

Volkerakstraat 10 Arnhem

Tel:0618474283 /kutahyaporselennl

Türkçe ve Hollandaca aylık enformasyon gazetesi / Maandelijks informatieblad in het Turks en Nederlands

“S T K ’l a r li m e n ö k ço i ş l e ve sahipler ”

>> S 17

e-mail: dogus@dogus.nl www.dogus.nl

Aralık/December 2015 yıl/jaar 16 sayı/edtie 209

BU GİDİŞ NEREYE?

MODERNİZMLE DÜNYEVîLEŞMEK DÜNYEVîLEŞTİKÇE YALNIZLAŞMAK...

>> Emeklilere ve gençlere hükûmetten müjde var >> Bu araçların Rotterdam’a girmesi yasaklanıyor >> Hicret Takvimi’nde düzenleme yapıldı >> İslam okulları zirveden inmiyor

>> Dosya S - 04-05

"

Şifa Clinic şifa s u n u yo r

>> S 06

Saliha Atasever

Aytaç iş Ku r u y e m r Rotte dam’da >> S 15

Adnan Altın

a Almina’d t m e m l e ke a tadınd kahvalt4ı >> S 2

Yılmaz Ekici

“Altın değerinde 6. şube

>> S 29

Zekeriya Şahan


redactie

02 yayın odası Editörden

maandblad/aylık gazete doğuş nr. 209 - Aralık/December 2015

adnan@dogus.nl

Adnan Şahin

Bu gidiş nereye?

sürece saatlerce orada aç susuz öyle kalabiliyor. Maalesef genel olarak fotoğraf bu.

Değerli okurlarımız bir aylık aradan sonra hepinizi bir kez daha sevgi ve muhabbetle selamlıyorum. Esselamüaleyküm…

Ben burada yedi yaşındaki bir çocuğu misal verdim. Pekâlâ daha büyüklerde durum farklı mı? Hayır, daha beter… Bir noktadan sonra yedi yaşındaki birinin elinden telefonu çekip alabilirsin. Ama on yedi yaşındaki bir gencin elinden telefonu almak demek onların anlayışı ile hayatlarını mahvetmen demektir. Acı bir durum ama maalesef gençler eğitime verecekleri zamanı anlamsız oyunlar peşinde bozuk para gibi harcıyorlar...

Önce hepimizi doğrudan ilgilendiren bir konuya dikkat çekmek istiyorum. Farkında mısınız, Hollanda’da yine bir Aralık ayının ortalarındayız ve henüz kar yağmadı? Bu iki şeyi aynı anda düşündürüyor. Biri; acaba Hollanda’nın iklimi gerçekten değişti mi? Diğeri daha iyi. Bu yıl gaz paraları ne olur? Hadi bu sene iyisiniz fazla kalorifer yakmadınız. Sene sonu hesaplamaları yapıldığında gaz faturasından pozitif bir dönüş bekleyebilirsiniz. Hah! Şöyle, biraz keyfiniz yerine gelsin… Sözlerime bir hatırlatma ile başlamak istiyorum. En son ne zaman kime ziyarete gitmiştiniz? Özellikle yaşı benim gibi ilerlemiş olanlara soruyorum. Yirmi yıl öncesini

düşündüğünüzde eş-dost ziyaretleri halen o günlerle kıyaslanabilir mi? “Ne günlere kaldık demiyorum, ne günlere gidiyoruz?” diye derin bir hüzünle soruyorum. İmamesi kopmuş tesbih taneleri gibi dağılmaktayız. Bilgisayarlarla başlayan bu dağılış, smartphonlarla ivme kazandı. İşin sonunun nereye varacağını kimse tahmin edemiyor. Üç hafta kadar önceydi, bir Cuma namazı sonrası cami lokalinde, hoca, müezzin ve cemaat hep birlikte oturduk oradan buradan sohbet ederken, bir kardeşimiz şöyle bir tespitte bulunuverdi: Bir amcamızın ismini anarak “Bilirsiniz ki Mehmet Amca sağlıklı zamanlarında asla cemaati terk etmezdi. Hele hele cumaları asla bırakmazdı. Ama o aylardır cumalara gelemiyor. Hasta ve evden de çıkamıyor. Niçin gidip ziyaret etmiyorsunuz?” Doğrusu hepimiz biraz mahcup olduk, biraz suçlandık. Allah ondan razı olsun, en azından bunu düşünmemizi sağladı. Peki, nasıl oldu da bu kadar birbirimizden habersiziz? Birbirimize karşı bu denli duyarsız hale geldik. Bu gidiş nereye? Altı yedi yaşındaki ve daha da küçükleri olan torunlar bize geldiklerinde ilk cümleleri; biraz da zoraki bir gülücükle “Canım dedeciğim, seni çok özledim” deyip alelacele bir sarılıp öpüşmenin ardından derhal ikinci ve son cümleyi kuruyor. “Ama ben telefonla (veya İPad) oyun oynamak istiyorum!” mazeret üretmenin anlamı yok. Vereceksiniz. Ve alır almaz gidiş o gidiş. Ya kuytu bir köşede ya da ayrı bir odada kendi dünyasına dalıp gidiyor. Youtube denen bir dünya var. Kelimenin tam anlamıyla ekrana kilitleniyor ve orada kaybolup gidiyor adeta. Dokunmadığın

Bireyselleşen bir toplum yapısının temelinde neler var onu anlatmaya çalışıyorum. Bizler bugün “halen” “nog steeds” çoktandır gidemediğimiz tanıdıklarımıza karşı bir mahcubiyet duyabiliyor, üzülüyoruz. Ama görünen o ki, gelecek nesillerin böyle bir üzüntüsü, böyle bir mahcubiyeti olmayacak. Fiziki olarak bir araya gelmek anlamsızlaşacak gibi. Sanal âlemde yapılan görüşmeler; bir araya gelmeyi çok lüzumsuz hatta biraz “fazladan” bir şey olarak göstermeye yetecek gibi görünüyor. Hemen mutsuz olmayalım. Elbette “hâlen” “nog steeds” mutlu olunabilecek pek çok sebep sayılabilir. Biz bu kopukluğu, modern hayatın bize dayattığı, teknolojik icatlara borçlu olduğumuzu biliyoruz. Bu ayki sayımızda birazcık modern toplum içinde aile hayatımızın ne konuma geldiğini anlamaya çalıştık. Yazarlarımız bu konuya köşelerinde yer verdiler. Reyhan Turgut-Şeker Hanım komşuluk ilişkisi konusuna eğilmiş. “Komşuluk yanımda ki cennet” başlığı altında yazdığı yazıyı ilgiyle okuyacağınızı düşünüyorum. İşte o yazıdan; pek çok şeyi özetleyen tek bir cümle aktarmak istiyorum. “Kimse komşuya ihtiyaç duymadan yaşayacak kadar zengin değildir...” Yazarımız Ergün Madak Bey, bu toplumsal sorunu amansız bir taklit furyası ile ilişkilendirmiş. “Modern Dünya, Biz ve Kasırga” başlıklı yazısıyla önemli bir başka konuya değinmiş. “Taklit nasıl bir şey” “Neden bu kadar çok taraftarı var?” “İnsan taklit makamına neden bu kadar çabuk talip oluyor?”. Keyifle okuyacağınız bir yazı. İbrahim Turgut Hocamız “Modernizmin” kökenine inmiş, bu kavramın ne zaman ve nerede ortaya çıktığına bakmış. Hüseyin Kerim Ece Bey “İslam’ın Barış Çağrısı” başlığı altında onuncu defa size o nurlu pınardan su ikram edecek. Havva Koç Hanım kültürümüzün yozlaşmasına yol açan, onun da ötesinde hocalık kisvesi altında dinimizle apaçık alay eden yayınların doludizgin devam ettiğine dikkat çekerken, aslında devletin istediği takdirde televizyon kapatabilme kudretine sahip olduğunu gösterdiğini hatırlatıyor ve bu gücün doğru yerde kullanılıp kullanılmadığını sorguluyor. Ve diğer yazarlarımız da her biri değişik konularda değerlendirmeler yaparak görüşlerini ortaya koydular. Sizi gazeteniz Doğuş’la baş başa bırakırken gelecek ay, yeni bir sayıda yeniden buluşmak dileği ile sizleri Allah’a emanet ediyorum.

Şimdi başvur!

13,58 TL olan günlük borçlanma bedeli zamdan sonra 19,39 TL’ye ulaşacaktır.

Türkiye’de emekli olmak yüzde 40 zamlanıyor

Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin 2016 yılının başından itibaren asgari ücrete yapacağı zam birçok konuyu da yakından ilgilendirmektedir. Net asgari ücretin 1300 TL, brüt asgari ücretin 1818 TL’ye çıkarılacak olması yurtdışı borçlanma bedellerini de önemli ölçüde etkileyecektir.

S

osyal güvenlik kurumları borçlanma bedelini hesaplarken brüt asgari ücreti baz almaktadır ve asgari ücrete yapılacak zam yurtdışında yaşayıp borçlanma yoluyla emekliliğe başvurmak isteyen Türk vatandaşlarının ödeyecegi bedeli de önemli ölçüde zamlı hâle getirmektedir. Buna göre, mevcut asgari ücrete göre 13,58 TL olan günlük borçlanma bedeli zamdan sonra 19,39 TL’ye ulaşacaktır. Yapılacak zam ile, 3600 gün için borçlanma yapacak bir vatandaş 48.888,00 TL yerine 69,804 TL’lik bir bedel ödeyecek, yine 20 yıl borçlanacak bir vatandaş da 97.776,00 TL yerine 139.608,00 TL’lik bir borçlanma bedeli ödeyecektir. 3201 Sayılı Kanun Kapsamında Değerlendirme Siz değerli okurlarımıza da etki edeceğini düşündüğümüz planlanan değişiklik öncesi, yurtdışında geçirilen sürelerin borçlanılarak emeklilik başvurusunun şartlarına, içeriğine ve usulüne ilişkin bir yazı yazma gereği duyduk.

Kimler Başvurabilir? Türk vatandaşı olanlar veya Türk vatandaşı olup da çıkma izni almak suretiyle Türk vatandaşlığını kaybetmiş olanlar (Mavi Kart sahipleri) başvurabilirler. Hangi Süreler Borçlanılabilir? -Türk vatandaşı olarak 18 yaşından sonra yurtdışında geçirilen ve belgelendirilen sigortalılık süreleri, -Bu süreler arasında veya sonunda her birinde 1 yıla kadar olmak üzere, 1 yıla kadar olan işsizlik süreleri -Yurt dışında ev kadını olarak geçirilen süreler borçlanılabilir.

Kanuna göre aylık tahsisi bağlanılabilmesi için, -Yurda kesin dönüş yapmış olmak (bu ifade yurtta daimi olarak ikamet etmek anlamına gelmeyip, yurtdışında bir sosyal güvenlik kurumuna prim ödememek veya yurtdışından ikamete dayalı bir ödenek almıyor olmak anlamına gelmektedir.), -Tahakkuk ettirilen borcun tamamının ödenmiş olması, -Borcun tamamının ödenmesinden sonra yazılı istekte bulunulmuş olması gerekir.

Hangi Kuruma Başvuruda Bulunulmalıdır? Türkiye’de hiçbir sosyal güvenlik kuruluşuna tabi çalışması yoksa başvurulacak kurum, Sosyal Güvenlik Kurumu’dur. Türkiye’de çalışması varsa en son tabi olduğu sosyal güvenlik kurumuna başvuru yapılacaktır. Borçlanma işlemlerini yapacak kurumlar da aynı kurumlardır.

Bu şartları sağlayan kişiye yazılı istekte bulunduğu tarihi takip eden aydan itibaren aylık tahsis edilir. Aylık maaşı almaya hak kazananlar eğer yurtdışında tekrar çalışılırlarsa veya yurtdışında ikamete dayalı bir ödenek alırlarsa aldıkları aylık kesilir. Bu durumun sona ermesi ile tekrar yazılı istekte bulunulması sonucu yazılı isteğin yapıldığı tarihi takip eden aydan itibaren aylık tahsisi tekrar bağlanır.

Aylık Tahsisi ve Aylığa Başlama Tarihi

Kemal Tosun www.hukukburosu.nl

«

İZÜ Rektörü Prof. Dr. Mehmet Bulut dostlarıyla buluştu

1989-2000 yılları arasında doktorasını almak için Hollanda’da bulunan ve o dönemde gazetemizin yazarlarından olan Prof. Dr. Mehmet Bulut, günübirlik bir ziyaret için geldiği Hollanda’da dostlarıyla buluştu, hasret giderdi. “ İslam ve Kapitalizm” konulu bir de konferans veren Prof. Dr. Mehmet Bulut, Hollanda’da bulunuşunu şu sözlerle ifade etti: “İmam Şafi, ‘dünyada iki lezzet olmazsa, hayatın tadı kalmazdı. Bunlardan biri teheccüd, diğeri de salih dostlarla birlikte olmaktır’ diyor. İşte ben bu lezzeti tatmak, sizinle birlikte olmanın hazzını duymak için buradayım” Konferansın özet metnini önümüzdeki sayıda gazetemizde ve www.dogus.nl adlı sitemizde okuyabilirsiniz...


gündem 03

Sorunlarımız...

Kısa haber

Hasta bir işçi, işverenine maddî ve manevî ağır sorumluluklar getirmektedir...

İşverenin vay hâline! B

ir işçi hasta olduğu andan itibaren, hastalığa ayrılıp Ziektewet ödeneği alma hakkı vardır. Kadrolu olarak çalışan işçinin işvereni hastalık parasını 2 sene boyunca ‘kendi cebinden’ ödeme zorunluluğu söz konusudur. Yalnız bununla yetinilmiyor: işveren bunun yanı sıra re-entegrasyon mevzuatı gereği ek bir takım şartlara boyun eğmesi gerekmektedir. İşveren bu tür durumlarda bedrijfs-/arbo-arts tarafından yönlendirilmesi şarttır. Bedrijfs/arbo-arts doktor olduğundan dolayı mesleği açısından işçinin rahatsızlıklarını sır tutma yükümlülüğü

agenda

doğuş aylık gazete/maandblad nr. 209 - Aralık/December 2015

vardır ve işverene işçinin hastalığının sebebini bildirmesi yasaktır. Ama bedrijfs/arbo-arts işverene işçinin rahatsızlıklarıyla nasıl bir iş görebileceğini, kaç saat çalışabileceğini, gereken önemli iş ayarlamaları ve ne zaman iyileşeceği ile alakalı bilgi verebilir. Bu bilgilere dayanarak işveren işçisini nasıl tekrar işe başlatacağı (re-entegre) ile alakalı değerlendirme yapması zaruridir. Bundan hariç bir işveren, işçinin iş ortamını, işçinin rahatsızlıklarıyla çalışabilmesi için uyumlu hale getirme yükümlülüğü vardır. Bunun yanı sıra işçisine uygun bir iş bulma

Avrupa’ya kim ayak basarsa Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiseri Antonio Guterres ve Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Thorbjorn Jagland, Dünya İnsan Hakları Günü dolayısıyla yayımladıkları bildiride, Avrupa ülkelerine, hükümetlerine ve sivil toplum örgütlerine mülteci hakları konusunda uyarılarda bulundu.

mecburiyeti söz konusudur. Eğer kendi işyeri içerisinde uygun bir iş yoksa, başka işyerlerinde uygun bir iş araması ve bulması gerekir. Başka bir işyerinde uygun bir iş bulunduğunda, halen aynı iş sözleşmesi geçerlidir. Yalnız işçi kesin olarak başka yerdeki işyerinde çalışmaya başladıysa veya eski iş yerine dönme gibi imkan kalmadıysa, yeni işyeri ile bir sözleşme imzalamak zorundadır. İşveren toplam iki sene işçisinin reentegrasyonu için çaba göstermesi gerekmektedir ve aynı zamanda işçisin maaşını düzenli olarak

ödemek zorundadır. İki sene sonra UWV işveren yeterli çaba gösterip göstermediğini araştırır. Eğer bu araştırma sonucu işveren yeterince çaba göstermediği kanısına varılırsa, UWV işvereni 2 seneden sonra ek olarak bir sene daha maaş ödemeye zorunlu tutabiliyor ve aynı zamanda işveren re- entegrasyon çabalarını devam ettirmeye mecbur kılıyor. Yukarıda okuduğunuz gibi, hasta bir işçi işverenine maddî ve manevî ağır sorumluluklar getirmektedir. Bu nedenden dolayı, işverenin vay hâline Elif Kıraç www.hukukburosu.nl

«

Guterres, sığınmanın uluslararası bir hak olduğuna işaret ederek, savaş ve zulümden kaçanların korunmasının da Avrupa’nın temel değerleri içinde yer aldığına vurgu yaptı. Sivil toplumun da bu anlamda büyük çaba sarf ettiğini kaydeden Guterres, sivil toplum kuruluşlarının yabancı düşmanlığı ve tahammülsüzlükle mücadelede büyük rol oynadığını belirtti. Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Jagland da “Avrupa’ya kim ayak basarsa, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi uyarınca, Avrupa’daki herkesle aynı haklara sahip olur” ifadesini kullandı. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliğine (BMMYK) göre bu yıl, çoğunluğu Suriye, Irak ve Afganistan’dan gelen 500 bin kişi, Akdeniz üzerinden Avrupa’ya göç ederek, 2014’deki sayıyı ikiye katladı.

Soru ve sorunlarınız için: www.hukukburosu.nl

Ötenazi uygulamasına yardım etmek suç mudur? Bu davada adam annesinin ötenazisinde kendisine yardımcı olmuştur. Kanuna göre ötenaziye yardımcı olmak bir suçtur. Ama Yüksek Mahkeme bu durumda sanığa ceza verilmesine yer olmadığına dair karar vermiştir. Yüksek Mahkeme adamın annesine yardımını suç olarak değerlendirmemiş ve sanığın içinde bulunduğu durumu mücbir sebep (overmacht) olarak nitelendirmiş, yani sanık-

Devleti kandırmak: Yalancının mumu... tan böyle bir durumda başka bir davranışta bulunmasının beklenemeyeceğini kararda belirtmiştir (noodtoestand). Genelde ötenazi yapmak isteyen bir kişi önce doktorlar tarafından muayene edilir ve doktorların vereceği rapor doğrultusunda ötenazinin yapılıp yapılmamasına karar verilir. Doktorlar değerlendirme esnasında kişinin ötenazi isteğinin tamamen kendi isteği olup olamadığına dikkat ederler. Hayatını sonlandırmak isteyen kişi bu isteğini yazılı olarak beyan etmek zorundadır. Doktorlar tarafından onay verildiğinde kişiye ilaç verilir ve kişinin uykuda hayatı son bulur. Yazının devamı için www.hukukburosu.nl sayfasına bakabilirsiniz...

önerisinde bulunuyor. Bu süreden kısa bir süre sonra işveren ve işçi anlaşarak iş kontratının feshedilmesi için sözleşme imzalanıyor. Sözleşme gereği işçi kendisini iyileştiğini bildirdikten sonra iş kontratının süresi bitince, işçi iş yerinden ayrılmış oluyor (yani, bir nevi sistemin dışına çıkarak, kitabına göre uydurma meselesi). İşten çıktıktan sonra, (eski) işçi kendisini UWV’e hasta bildiriyor. UWV bundan sonraki araştırmasında işçiye vermiş olduğu Ziektewet ödeneğini, yani hastalık ödeneğini işverenden geri istiyor. Yüksek Mahkemenin verdiği kararda işveren bu durumda 13 hafta UWV’in karşılamış olduğu Ziektewet ödeneğini karşılamak zorunda kalmıştır. Yazının devamı için www.hukukburosu.nl sayfasına bakabilirsiniz...

“Lokma çiğnemeden yutulmaz” derler...

Aile hekimi hastalarının sırlarını ifşa edebilir mi? Davacı, aile hekiminden taraflı davrandığı için şikâyette bulunmuş. Söz konusu olan aile hekimi hastaları olan karı-koca’nın boşanma davaları sırasında taraf tutmuştur. Kadın, doktorundan bir yazı yazmasını istemiş ve bu yazıyı mahkemeye sunarak evinin kocasına değil de kendisine verilmesini talep edeceğini söylemiş. Aile hekimi düşünmeden bu yazıyı veriyor ve mahkemeye de, evin

Bu davada, işçi psikolojik şikâyetlerinden dolayı hasta bildiriyor. İşçi işvereniyle süreli bir iş kontratı vardır. Hasta bildirildikten sonra işçi bir iş doktoru (bedrijfsarts) tarafınca işçinin tamamen çalışamama (volledig arbeidsongeschikt) durumunda olduğunu kararlaştırıyor. Bu çerçevede iş doktoru işçinin yavaş yavaş uygun bir işte, haftada 3 gün, günde 2 saat çalışabilir

kadına verilmesinin uygun düşeceğini beyan ediyor. Mahkeme aile hekiminden gelen yazıyı dikkate alarak evin kadına verilmesi yönünde karar veriyor. Bu durumda koca, aile hekimi hakkında disiplin kuruluna şikâyette bulunuyor. Gerekçe ise, doktorun hastanın bilgilerini saklama yükümlülüğünün bulunduğu ve bunu verdiği yazıyla çiğnemiş olduğunu iddia etmiştir. Ayrıca disiplin kurulu doktorun bu sorumsuz davranışından dolayı kocadan özür dilememiş, yazıyı vermeden koca ile görüşmemiş ve müzakerede bulunmamış olmasını da mesleki kurallara aykırı olarak değerlendirmiştir. Kadının istediği şekilde bu yazıyı vermiş olması disiplin kurulu tarafından sorumsuzluk ve meslek kurallarına aykırı olarak değerlendirilmiştir.

Adlî ve İdarî makamların işçinin maaşına haciz koymasının işverene çeşitli yükümlülükler getirmektedir. İcra memurları ve devlet daireleri borçlu işçinin maaşına haciz koymaya yetkilidir. Bir işçinin ödenmemiş borçları yüzünden maaşının bir kısmına el konulabilir. İşverenin, maaş haczinin yerine getirilebilmesi adına, işçisinin ücret bilgilerini ilgili makamla paylaşmak zorundadır. Örneğin, icra

memurunun maaş haczinin yerine getirilebilmesi için işverenden ücret bilgilerini istemesi sonucu, işveren bilgi paylaşımında bulunmak zorundadır. İşverenin maaş haczine ilişkin bilgi paylaşma hususunda dikkatli olması gerekir, çünkü gereken dikkati göstermemesi kendisi açısından kötü sonuçlar doğurabilir. Eğer işveren çalışanının ücret bilgilerini vermeyi reddederse çalışanının borçlarından, borçlu gibi sorumlu tutulacaktır. Aynı şekilde, işverenin ilgili makama yanlış bilgi vermesi de aynı sonucu doğuracak, yani işçinin borcundan sorumlu olacaktır. İşverene tavsiyemiz haciz emrine uyması ve çalışanı ile birlikte haciz memuru veya devlet dairesi ile irtibata geçip çözüm aramasıdır. Yazının devamı için www.hukukburosu.nl’e bakabilirsiniz...


nieuws

04 haber İbrahim Turgut - MİHENK

Modernite ve Müslümanlar Modernite kavramının, 16. - 17. yüzyıllarda ortaya çıktığı bilinmektedir. Lügatte, “Hemen, şimdi, aydınlanma, değişim, reddiye vs.” anlamına gelen modernite kavramı , her ne kadar farklı anlamlar yüklense de, “var olanın yerine” konulan yabancı bir kelime olduğu hakikatini değiştirmez. Değişimi, karşı çıkışı (modernizasyon) ifade eden bu sözcük, önemli gerçekleri ortaya koymaktadır. Var olan yapıya karşı, alternatif bir dünya görüşü olarak ortaya çıkmıştır. Çıkışı öncelikle, edebiyat, şiir ve sanatla olmuş ve daha sonra insanlığa, ‘aydınlık felsefesi’ olarak dillendirildiği, şartların durumuna göre farklı alanları kapsayan bir kavram olarak, tarihî süreç içinde ortaya çıktığını, Bilim Tarihiyle uğraşan araştırmacıların ortaya koydukları bilgi ve belgelerle ortaya koymuşlardır. Bu bilgilerle, tarihe ışık, gelecek nesillere ayna tutularak işin hakikati ortaya konulmuştur. Çükü bunların bu işe eğilimleri, diğer tarihçilerden daha fazladır. Bunlara göre, ‘Değişimin adı, geleceğin farkıdır’ ilkesi önemlidir. Bu konuda kafa yoranlar, modern sözcüğünün çıkış yerinin, tarihî uzantısı belli olmayan, ama mekânı Avrupa Kıtası olarak belirlenen bir yeri teşmil etmektedir. Bir Çin Uygarlığı veya Doğu Bilimi için “modern” kelimesi kullanılmamaktadır. (Moderniteyi ilk kez Hegel kullanmış olup, İngiltere’deki yeni zamanları belirtmektedir) Modernizim Karşısında İslam, Prof. Dr. Seyit Mehmet Şen) Modernitenin, tarihî anlamda Müslümanlarla bir ilişkisi yoktur. Kilise ve aydınlanmayı isteyenlerle, inanç ve sekülerite arasından var olan çekişme sonucu, günümüze kadar gelmiştir. Bu dalga, dünyada, ekonomik, sosyal, siyasal ve hatta dinî alanlara da sirayet etmiştir. Bu olayın bir başka veçhesi ise, dinî ilimlerin, fenni (pozitif) ilimlere göre yorumlanmasını yapılmasının istenmesidir. Buna göre dinî bir davranış, pozitif ilimlere uygunsa kabul edilecek, değilse terk edilerek onunla amel edilmeyecek. Aklî ve ilmî olmayan inanç kaideleri yok hükmünde olacak. Böylece yeni bir durumun ortaya çıkmasına zemin hazırlanmış ve inanca galebe çalınmış olacaktır. Bu anlayış, zaman içinde kiliselerin cemaatsiz kalmasına yol açmıştır. Bütün bu anlatılanlar, Batı’yla alakalı bir durumun tesbitiydi. Acaba modernitenin, İslam’ı anlamada ve yaşamada bir etkisi olmuş mudur? Bu soruya verilecek en büyük cevap, “Evet” olacaktır. Modernitenin, 19. yüzyılın başlarından itibaren başlayan bu kasırgası, Cemaleddin Afgani, Muhammed Abduh ve Reşit Rıza gibi daha nicelerini doğurmuştur. Onlar kendilerine göre bir takım çalışmalar yapmışlardır. Lâkin, faydalı çalışmalar yapmakla birlikte, geçmişle hesaplaşmayı ilke edinerek, “aklın her şeyi çözebileceğini ortaya koyma adına”, aklın, vahyi anlamada bir araç vazifesini icra ettiğini söyleyememişler, inkâr etmişlerdir. İçtihatlarında, Mutezile bir algılayış kokan fikirleri, İslam adına dine zarar vermiştir. Afgani, “İslamiyet, akla uygun ve

maandblad/aylık gazete doğuş nr. 209 - Aralık/December 2015

ortaummet_45@hotmail.com

terakkiyi emreden bir dindir. Bu dinin kavranmasına en büyük engel, dine karışmış ve kutsiyet atfedilmiş geleneklerdir. Dini yeniden tanımlamak; aslına irca etmek ve Asr-ı Saadeti örnek almaktır.” diyerek bu konudaki görüşünü ortaya koymuştur. Ona göre, hiçbir toplum ve fert diğerinden daha kabiliyetli değildir. Modernitenin ortaya koyduğu Aydınlanma Çağını, herkes yakalayabilir; üstünlük, akıl, ruh kemalinde, bilgi ve fazilettedir. Böyle bir yorum, ilk bakışta anlaşılmayabilir. Bu zatların genel fikirlerine bakılacak olursa, nasıl bir yol takip ettiklerini ve gelecek neslin öncülerini nasıl etkilediklerini anlamak, çok daha kolay olacaktır. Bunları örnek vermenin en büyük sebebi, İslami konularda var olan uygulamanın zıddına fikirler ortaya koymaları ve moderniteye uygun çıkışlar yapmalarıdır. Afgani fikrî manada, zamanında, II. Abdülhamid başta olmak üzere bir çok önemli ismi etkilemiş ve hayli hürmet görmüştür. (Karaman,462) 19. yüzyılın ortalarında İslam ülkeleri, her konuda bir kırılma dönemini yaşıyorlardı. Yaşamın kendisi etkilendiği gibi, İslami ilimleri de algılama anlamında, ileri gelenlerin bazılarını etkilemeye başlamış ve farklı tepkilerin ortaya çıkmasına yol açmıştır. Batı’da edebiyat, şiir ve sanat üzerinden harekete geçmiş olan modernleşme, İslam ülkelerinde de bir tür dinî hareketler ortaya çıkmış ve toplumun diğer unsurlarını kapsayacak şekilde devamlılığını sürdürmüştür. Bu da üç şekilde kendini göstermiştir: Modernite düşüncesinin faydadan ziyade tehlikeli olacağını öngörenler... Geleneğe bağlı olanlar… İslam dünyasının geri kalışını dine fatura edenler, bundan kurtulmanın dinden tamamen uzaklaşarak, Batı’nın moderniteyle elde ettiği, Aydınlık Çağı yakalamak isteyen, laikler ve reform yanlıları… Geçmişi inkâr edenler… Batı’nın, bilim ve tekniğinin üstünlüğünü kabul eden ve bundan faydalanarak ileriye dönük bir yaşamı inşa etmenin kaçınılmaz olduğunu ileri sürenler… Bunlar ise, günü kurtarmaya çalışan, yeni gelişmeler karşısında bazı tezleri ileri sürenler idi…Bütün bu tarihî tespitlerden sonra Modernitenin sadece Avrupalıları değil, bütün dünyayı maddî ve manevî olarak etkilediği bir gerçektir. Hiç kimse “ben bundan etkilenmedim” deme lüksüne sahip değildir. Tabiidir ki, bazı hükümler zamana ve şartlara göre değişebilir: “Zamanın değişimiyle, ahkâmın değişimi inkâr olunamaz” kuralı vardır. Ancak, olaylara çözüm getirirken, reddi miras yaklaşımlarıyla, hareket edilmemelidir. Önemli olan dünya nimetlerinden faydalanırken, kendi yaşantımızı revize ederek, yeni bir çağa hazırlanmaktır. Kafayı kuma gömerek, hakkın körü olmamaktır. Yeni bir şeyler söyleyeceğim diye; “Kur’an tek kaynaktır, Hadisler kaynak olamaz, mezhepler yok hükmündedir, tasavvuf bidattır” (Halbuki bir realite olarak tarihte vardır) gibi fikirlerin İslam’a zarar vereceğini bilmelidirler. Bunu bilerek yapıyorlarsa, bunlar hakkında söylenecek söz yok demektir. Allah’ın koyduğu hükümler bellidir. Bu hükümleri bize açıklayan Sünnet de bellidir. Belli olmayan tek şey, zamana ve şartlara göre, kendini yenilemeyen (ilim adamında) tek taraflı bakan kişilerin, din adına yanlış yollara tevessül etmeleridir.

Dosya

“Kimse, komşuya ihtiyaç duymadan yaşayacak

Komşuluk; Yakınımdaki Cennet Bu sayıda “Modernizmin Müslümanlar Üzerindeki Etkisi” başlıklı bir dosya konusu işliyoruz. Taklid müessesesi öyle yoğun işliyor ki, batılıları geride bırakmış durumdayız. “Kim kime benzemek isterse, ondandır” düsturunca acı bir tabloyla karşı karşıyayız.. Bu konuda uzmanlarımızın görüşleri dikkate değer. İstifade edeceğinizi umuyoruz...

T

oplumda yaşayan fert, kendisine, topluma ve Allah’a karşı olan sorumluluklarının farkında olarak yaşamalıdır. Hiç kimse “ben hayatımı istediğim gibi yaşarım, çevrem beni ilgilendirmez” mantığına sahip olamaz. Sosyal dayanışma açısından aileden sonra insana en yakın çevreyi komşular oluşturur. Rabbimiz şöyle buyuruyor: “…Anaya, babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya ve mâliki bulunduğunuz kimselere ihsân ile muâmele edin, iyi davranın…” (en-Nisâ, 36) Âyet-i kerimedeki sıralama dikkate mûciptir. Yakınımızdan başlayarak bizim omuzlarımıza sorumluluk yükleniyor. Ayette geçen “yakın komşuya iyilik etmek”, evi yakın olan veya hem yakın komşu hem akraba hem de din kardeşi olan kimselere güzel muâmelede bulunmak demektir ki, çok önemlidir. Atalarımız bize “ev alma komşu al” demişler. Bütün atasözleri tecrübenin ve yaşanmışlığın hayata dönük yüzüdür. Atalar boşa kelâm etmez ve kelâmı da yormadan bize ders verirler. O nedenledir ki, iyi komşuluk ilişkilerinin aile açısından da önemi büyüktür. Komşusuyla iyi geçinemeyen kişilerin yaşadıkları olumsuzluklar aile içine de sirâyet etmektedir. En mükemmel evde otursanız da kom-

şunuzla olan münasebetinizde sıkıntı varsa, ev sizin için sıkıcı bir mekân olur. Efendimiz, başkalarıyla iyi geçinmek hususunda şöyle buyurmuştur: “Mü’min başkalarıyla güzel geçinir ve kendisiyle güzel geçinilir, başkalarıyla güzel geçinmeyen ve kendisiyle güzel geçinilemeyen kimsede hayır yoktur.” Komşu neden önemli? Kur’an-ı Kerim ve Efendimizin hadisleri bu konunun büyük bir önem arz ettiği hususunda bize kaynaklık ediyor. Herkes iyi bir komşuya sahip olmak ister. Fakat unutulmamalıdır ki, iyi komşu istiyorsak önce kendimiz iyi ve güvenilir bir komşu olmalıyız. Bu işin ehemmiyetini vurgulamak için Efendimiz: “Vallahi iman etmiş olmaz. Vallahi iman etmiş olmaz. Vallahi iman etmiş olmaz.” buyurdu. Sahâbîler: “Kim iman etmiş olmaz, ya Resûlullah?” diye sordular. “Yapacağı fenalıklardan komşusu güven içinde olmayan kimse!” buyurdu. (Buhâri, Edeb,29) Yukarıda zikrettiğim hadisi göz önünde bulundurduğumuzda şu sonuca varmaktayız: Komşuluk hakkına riâyet etmeyen ve güven duygusu vermeyen insanların mükemmel bir imana da sahip olamayacakları anlaşılmaktadır. Bir ferdin güzel ahlâk sahibi olup olmadığı, kom-

şularıyla olan münasebetinden anlaşılabilir. Yakınımızda bulunmayan, arada sırada gördüğümüz insanlarla ilişkiler kurmak çok kolaydır. Marifet yakınımızda olan komşumuzun bizim hakkımızda pozitif bir değerlendirme yapması ve bizim ahlâkımız hakkında garanti vermesidir. Kendisi olmadığında evini ya da eşyalarını emanet edebiliyorsa “sen iyi bir insansın” demektir. Güzel Peygamberimize iman etmeyenlerin bile eşyalarını emanet etmeleri buna güzel bir örnektir. Komşularımızı seçmek elimizde değildir. Herkes iyi bir komşuya sahip olmayabilir. Özellikle bulunduğumuz ortamda komşularımızın gayrimüslim olması kuvvetle muhtemeldir. Böyle bir ortamda komşuluğa bu kadar ehemmiyet veren dinin doğru bir şekilde yansıtılması Müslümanın takınacağı tavra bağlıdır. Peygamberimiz şöyle buyuruyor: “... Kişinin akrabasından olan Müslüman komşu¬sunun, komşuluk hakkı, akrabalık hakkı ve Müslüman kardeşliği hakkı olmak üzere üç hakkı vardır. Müslüman olan komşunun komşuluk hakkı ve Müslüman kardeşliği hakkı olmak üzere iki hakkı vardır. Müslüman olmayan /gayrımüslim komşunun ise yalnız komşuluk hakkı vardır.” (Kurtubî El-Câmiuli-AhkâmilKur’ân, 5 sh. 184)


dossier

dosya 05

doğuş aylık gazete/maandblad nr. 209 - Aralık/December 2015

Elif Bayraktar

k kadar zengin değildir.”

elif_1705@hotmail.com

Gökkuşağı

Komşu neden önemli? Efendimiz: “Vallahi iman etmiş olmaz. Vallahi iman etmiş olmaz. Vallahi iman etmiş olmaz.” buyurdu. Sahâbîler: “Kim iman etmiş olmaz, ya Resulallah?” diye sordular. “Yapacağı fenalıklardan komşusu güven içinde olmayan kimse!” buyurdu.

Bu hadisten anlaşılacağı üzere dinimiz komşuluk yönünden Müslüman / gayrimüslim ayırımı yapmamaktadır. İnsan hangi din ve milletten olursa olsun insanlık ortak paydasında buluşup, bir arada yaşamaya muhtaç bir varlıktır. Bir sıkıntımız olduğunda omzuna yaslanıp derdimizi paylaşacağımız bir komşumuz veya dostumuz yoksa, bu onların değil bizim suçumuzdur. Çünkü “ne ekersen onu biçersin”. Uzun bir süre komşusunun ya da yakınının kapısını çalmayan bir kişi, işi düştüğünde komşusunun kapısını çalıyorsa bu samimiyetimizin menfaatten öteye geçmediğinin göstergesidir. Günümüzde teknolojinin ilerlemesi ve hızlı şehirleşmenin komşuluk ilişkilerimizi olumsuz anlamda etkilediği bir hakikattir. Komşuların birbirini görmek yerine telefondan mesaj yollayarak hâl-hatır sormaları bir yaşam tarzı şekline dönüştü. Hatta kendi sözlerimizden oluşan cümleler yazmak yerine hazır paket ürün yollar gibi, hazır resimli mesajları topluca herkese yollamaktayız. Kime kıymet verdiğimiz veya dikkate aldığımız anlaşılmaz hâle geldi. Gönül almışlığın verdiği huzurla hayata devam etmekteyiz. O hâlde bizim büyüklerimiz “bir kahvenin kırk yıl hatırı vardır” sözünü boşa mı söyle-

mişlerdir? Hiç kimse kendini kandırmasın. Bu konuda sınıfta kaldığımız aşikâr. Gerçi bu durumu kabullenmiş bir hâlimizin var olduğunu da söyleyebilirim. Yıllardır aynı apartmanda yaşayan insanların birbirini tanımadığına şahit oluyoruz. Hâlbuki, birbirimizden esirgediğimiz tebessümü İslam “sadaka” olarak saymıştır. Kalabalıklar içinde yalnız olmak ne kötü bir hâldir. Komşumuzun bir ihtiyacı olup olmadığını öğrenmek, pişirdiğimizden bir tabak da onlara ikram etmek demek, aramızda oluşacak güzel bağların ilk adımını oluşturacaktır. Dinimiz paylaşmanın önemine dikkat çeker. Pişirdiğimiz yemek ne kadar basit olursa olsun, pişerken etrafa yaydığı koku, aç olan insanların üzerinde mükemmel bir yemek tesiri bırakır. Böyle bir durumda bir tabak dolusu komşuya götürülen yemek, minnetle karşılanır. Etrafımızda fakir komşumuz olmasa bile ikram etmek muhatabı önemsediğimizi gösterir. “Ben senin komşunum ve aşımı seninle paylaşmaktan hoşlanıyorum” intibaı bırakır. İmam Gazali (r.a) hazretleri, Mükâşefetü’l-Kulûb (Kalplerin keşfi) isimli eserinde komşularımıza karşı dikkat etmemiz gereken hususlar hakkında şunları zikretmiştir: • Karşılaşınca ondan önce selam vermek.

• Fazla lafa tutmamak. • Fazla soru sormamak. • Hastalandığında ziyaret etmek. • Başına bir felaket geldiğinde teselli etmek, destek olmak. • Sevinçli hâlinde tebrik etmek, sevincine ortak olmak. • Kusurlarını görmezden gelmek. • Mahrem sırlarına vakıf olmak için evini gözetlememek. • Duvarına (kapısının önüne, evinin etrafına) bir şeyler koyarak sıkıntı vermemek. • Yoluna çöp ve su dökmemek. • Bahçesine toprak atmamak. • Evinin yolunu daraltmamak. • Evine ne götürdüğünü takip edip gözlememek. • Açığa çıkan ayıplarını örtmek. • Bir sıkıntıya uğradığında elinden tutmak. • Yokluğunda evine göz kulak olmak. • Aleyhinde söylenen sözlere itibar etmemek. • Gözünü komşunun mahreminden sakınmak. • Komşu çocuklarıyla konuşurken şefkatli olmak. • Bilmediği dinî ve dünyevî konularda komşusuna tavsiyede bulunmak. Bir Danimarka atasözünde denildiği gibi; “Kimse, komşuya ihtiyaç duymadan yaşayacak kadar zengin değildir.” Reyhan Turgut-Şeker

«

Akgündüz üstünden hedef Türkiye Türkiye’de yaşanan olaylarla ilgili olarak yaptığı çıkışlar ve söylemler Akgündüz’ü hedef hâline getirdi. Akgündüz istenmeyen adam ilan edilmeye çalışılıyor. Akgündüz’ün Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi’nin öldürülmesinin ardından “Su testisi su yolunda kırılır” sözlerine tepkiler sosyal medyadan sonra sokaklara taştı. Geçtiğimiz gün Rotterdam İslam Üniversitesi önüne gelen bir grup Akgündüz’ü protesto ederek çeşitli sloganlar atarak protesto ettiler. IUR tarafından protesto ile ilgili yapılan basın açıklamasında hedefin Akgündüz değil Türkiye Cumhuriyeti olduğu belirtildi. IUR tarafından yollanan basın bildirisi şöyle:

Saygıdeğer Dostlarımız, PKK’lı teröristler, bayrak, flama ve Öcalan posterleri ile Prof. Dr. Akgündüz’ü protesto etmek gayesiyle 30 kişilik bir grup hâlinde 6 Aralık Cumartesi günü, IUR binası önüne geldiler. Ancak % 90 Türkiye Cumhuriyeti Devletine ve Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’a “anarşist” ve “katil” diyecek kadar hakaretler ettiler. Bu protestonun siyasi ve PKK menşeli olması dikkat çekti; Öcalan ve PKK bayrağının yer alması ve aynı karede

orta parmağını gösteren bir görevli bulunması, nasıl bir terörist grup olduğunun isbatıdır. Kendilerinin Müslümanlar tarafından kayıt altına alındığını fark eden grup, bir saat içinde dağılmak mecburiyetinde kaldı. Protestoyu düzenleyen gruplar şunlardır: – PKK – ADHK -Avrupa Demokratik Haklar Konfederasyonu – Alevi Kültür Derneği Rotterdam – Koerdische Volks Stichting Rotterdam – Aveg-Kon -Avrupa Ezilen Göçmenler Konfederasyonu.-

Modern Dünya / Aykırı Düşünceler Modernizim, Batı’ dan gelen, insanı merkeze alan, dini ikinci planda tutan, yeni bir dünya düzeni oluşturma amaçlı ortaya çıkan bir akımdır. Amaçları bu dünyada sistemin (kendi oluşturdukları düzenin) kölesi insanlar yetiştirmektir. Bu kapsamda farkında olmadan hayatımızın her alanına girmiş olan, İslam’a aykırı kalan düşüncelerle ve yaşam biçimiyle ne için yaşadığımızı bilmeden ömrümüzü tüketiyoruz. Maalesef insanlarımızın ‘Modern’ olma isteğiyle beraber evlerimiz, ailelerimiz, çocuklarımız, toplumumuz İslam’ dan türlü tavizler vererek özünü kaybetmiştir. Kitleler hâlinde başıboşluk seviyesinde; kendinden ve Rabbinden biçare yaşayıp, psikologların kapısında sıra bekler duruma gelmişlerdir. İnsanlar içindeki boşluğu dolduramamanın verdiği ızdırapla türlü yanlışlara sapmış, başkalarına güzel ve iyi görünmek için doğallıklarını kaybetmiştir. Her şeyden, herkesten önce “ben” diyen, bencilliğin ön planda olduğu insan profiliyle Batı bir nevi amacına ulaşmıştır. Biz Müslümanlar bu düzenin neresindeyiz? ‘Benim ahlakım Kur’an ahlakıdır’, diyen Efendimizin izinden ne kadar gidebiliyoruz? Şimdilerde herkes o kadar çok şey biliyor ki, herkes o kadar çok konuşuyor ki; sünnetleri inkâra varana kadar iş ilerledi. Müslümanlar arasında birlik, beraberlik ve uhuvvet kalmadı. “Benim cemaatim, benim partim, benim camim” diye diye parçalandık. Birlik olamadığımız müddetçe Batı’ya esir vaziyette yaşamaya mecburuz, ne yazık ki! Modern yaşamın çizdiği modern Müslüman figüründen nesillerimizi korumak, tehlikelerden uzak tutmak zorundayız. Bizden sonraki nesle bırakacağımız İslam’ı yaşayan/ yaşatan örnek kişi olmalıyız. Kimdir bu modern! Müslüman? Giyim kuşamıyla Batı’ dan farkı olmayan, tesettür adı altında çirkin moda akımlarıyla âdeta giyinik çıplaklar gibi sokaklarda gezmeye ar etmeyen, televizyon ve internete bağımlı vaziyette yaşayan, sosyal medyasız duramayan, yediği içtiği helal mi diye sorgulamayan, bu sebepten Mc’Donalds’ da, Starbucks’ da yer bildirimi yapmanın hayatında çok önemli bir şey olduğunu düşünen, Efendimizin ‘komşusu açken tok yatan bizden değildir’ sözünü hiç duymamış gibi Facebook’ta yiyip içtiği ne varsa paylaşan, tüm özel yaşamını insanların gözüne sokar gibi mutluluk resimleri yayınlayan, israfta doruğa ulaşıp doldurduğu gardırobuna rağmen hâlâ ne giyeceğine karar veremeyendir...

Sistemin kölesi olmuş bir garip insanlarız. “Garip” diyorum çünkü hayatımızın nerdeyse tüm alanında birilerine bağımlı yaşıyoruz! Sahabe döneminde zengin olan Müslümanlar hayırda birbiriyle yarışırken; bugünkü zengin Müslümanlar marka ve makam sevdasında yarışıyorlar. Daha markalı giyinmek için, daha çok tanınmak için uğraşıyorlar. Asıl kölelik, markaya bağımlı vaziyette yaşamakta. Tesettür giysilerinde, günlük yaşamda, hatta eşarplarımıza varana kadar marka tutkusu bizi sistemin esiri hâline getiriyor. ‘Ne derler’ düşüncesi ile başkalarının kurguladığı sistemden çıkamıyoruz. Oysa özgür insan sadece ‘Rabbim ne der’ diyerek kendi bildiği doğrulardan taviz vermeden yaşayan, yalnız Rabbine kulluk eden kişidir. Peki yapmamız gereken nedir? Nasıl bir ağır imtihan içindeyiz? Her şeyi bir kenara bırakıp mağarada inzivaya çekilme gibi bir imkânımız olmadığına göre, yapacak başka şeyler olmalı! O kadar dalmışız ki dünyaya… Günde kaç defa Rabbimizi hatırlıyoruz? Şöyle bir saniye zamanı durdurup tefekkür etsek, hem bu dünyaya ne için geldik? Rabbimiz bizden ne istiyor? Nasıl sade bir kul olabilirim? Efendim, Peygamberim neden elinin tersiyle dünyayı bir kenara itip: ‘İstemez misin ya Ömer? Dünya onların, ahiret bizim olsun!’ demiştir? Nedir gözümüzü bu kadar kör eden, beyinlerimizi uyuşturan şey nedir? ‘Ben kuluma şah damarından yakınım’ diyen Rabbimizi nasıl olur da bu kadar çabuk unuturuz? Tüm bu sistemin esiri olmamak için, kendimizle baş başa kalıp, düşünelim. ‘Hiç düşünmez misiniz?’ diyen Rabbimizin sözünü idrak ederek düşünelim. Hayatımızı olabildiğince sadeleştirelim. Az konuşalım. Sözlerimizi bile israf etmekten Allah’a sığınalım. Sade, dikkat çekmeden tesettüre uygun vaziyette giyinelim Rabbimizin istediği gibi. Sofralarımız da sade olsun. İsraftan ve gösterişten uzak; yemek için yaşayanlardan değil, yaşamak için yiyenlerden olalım. Teknolojiyi yalnız iyi yönde ve hayır yolunda kullanalım. Zamanımızı güzel değerlendirip, her anın hesabını vereceğimizi unutmadan yaşayalım ve ömrümüzün son nefesine kadar Allah yolunda cihad edenlerden olalım.

“Müslümanlar arasında birlik, beraberlik ve uhuvvet kalmadı. Benim cemaatim, benim partim, diye diye parçalandık. Birlik olamadığımız müddetçe Batı’ya esir olmaya mecburuz...


, p u l o k e c e l i r e v er l k i l i y a b e d n i l e n . r u n u l o a c Hollanda ge i r z ı n a m r u v ş a b n e s h a ş n i ç i i g l i b ş i n e g daha Groothandel Zoetermeer Edisonstraat 125 2723 RT Zoetermeer Tel: 010-342 28 85

Spaanse Polder Linschotenstraat 74 3044 AW Rotterdam Tel: 010-485 43 30 Fax: 010-415 00 99

Delfshaven Nieuwe Binnenweg 421 3023 EM Rotterdam Tel: 010-276 30 04 Fax: 010-244 75 26

Afrikaanderplein Pretorialaan 50A 3072 EP Rotterdam Tel: 010-485 77 54 Fax: 010-486 50 33

Waalhaven Sluisjesdijk 86 3087 AJ Rotterdam Tel: 010-294 02 40 Fax: 010-429 99 40

Vlaardingen George Stephensonweg 19 3133 KJ Vlaardingen Tel: 010-434 60 14 Fax: 010-434 50 58

Ijsselmonde Ridderkerkstraat 41 3076 JT Rotterdam Tel: 010-291 74 68 Fax: 010-291 74 69

Kralingen Crooswijk Jonker Fransstraat 84-86 3031 AW Rotterdam Tel: 010-411 11 95 Fax: 010-411 98 00

Breda Boschstraat 110 4811 GK Breda Tel: 076-520 93 53 Fax: 076-514 98 23

Dordrecht Van Oldenbarneveltplein 14 3317 EP Dordrecht Tel: 078-651 52 53 Fax: 078-618 40 76

Schiedam Van Berckenrodestraat 17 3029 AT Rotterdam Tel: 010-473 47 46 Fax: 010-473 86 08

Ridderkerk Mandenmakerstraat 17B 2984 AS Ridderkerk Tel: 0180-48 77 88

Spaanse polder ve Ijsselmonde şubelerimiz pazar günleri saat 13:00 - 17:00 arası açıktır. Acil durumlar için bize 06-543 110 96’dan ulaşabilirsiniz.

PREMIUM QUALITY

Free-Parts

Yedek parça ithalatı ve BENELUX bölgesine dagıtımı


uitzicht

panorama 07

doğuş aylık gazete/maandblad nr. 209 - Aralık/December 2015

Gündem

7 kişilik bir ekiple hizmet veren Şifa Clinic yeni yerinde daha fazla hizmet vermeyi hedefliyor...

Ayna

kochavva@live.nl

Havva Koç

Söyler misiniz, hangimiz etkilenmedik ki? Farkında mısınız bilmem ama, cennet namzedi olarak yaratılan biz insanlar yozlaştırılıyoruz. Dünyaya asıl gelme nedenimizden uzaklaştırılarak dünyevileştiriliyoruz. Eş dostla oturup sohbet ettiğimizde herkes bu gelinen noktadan şikâyetçi. Bir kaç yıl öncesini düşünecek olursak, hayal dahi edemeyeceğimiz, doğru olmayan, hoş olmayan davranışlar, vicdan sahibi bir kimsenin yapamayacağı meseleler günümüzde normalleşti. Hep bir elden nahoş davranışları normal hale getirdik.

Şifa Clinic, yeni adresinde şifa dağıtacak Alternatif tedavide yılların tecrübesi ile hizmet veren Şifa Clinic yeni adresinde şifa dağıtmaya devam edecek. Arnhem Waalstraat 22 adresindeki yeni yerinde hizmete başlayan Şifa Clinic, hem büyüdü hem de bünyesine kattığı yeni teknoloji harikası cihazları ile daha kaliteli ve daha hızlı hizmet vermeyi sürdürüyor.

Y

apılan duanın ardından yeni binanın kurdelesi Clinic sahibesi Saliha Atasever Hanım ve katılan bazı protokol davetliler tarafından kesildi. Açılışa çok sayıda davetli katılarak getirdikleri çiçek ve daha başka hediyelerle tebrik ettiler. Şu an 7 kişilik bir ekiple hizmet veren Şifa Clinic hizmete açtığı bu geniş yerde daha çok personelle daha fazla hizmet vermeyi hedefliyor. Şifa Clinic’in sahipleri Saliha ve Abdullah Atasever yenilikler hakkında bilgi istememiz üzerine; “Bilhassa yeni aldığımız üç önemli cihazla “zayıflatma” “güzelleştirme” ve “ağrı ile mücadele” konusunda çok etkin bir çalışmamız olacak. Kısaca söylemek gerekirse; Şifa arayan Şifa Clinic’e gelsin” ifadelerini kullandılar. Ataseverlerin ayrıca bayanları sevindirecek bir haberi de vardı: “Yeni yerde sırf bayanlara ait bir de spor (fitness) salonu olacak. Şifa Clinic’ten hizmet alan tüm bayanlar burasını bedava olarak kullanabilecek. Burada yürüme bandı gibi değişik spor aletleri olacak ama en önemlisi Power Plate olacak. Bu alet titreşimle çalışan ve çeşitli yerlerinde zayıflamada kullanılmaktadır. Ayrıca bu yerde yılbaşından itibaren fizik tedavisine de başlanacak.” Edindiğimiz bir diğer bilgi Şifa Clinic’te “hacamat” başlı başına bir bölüm olarak 2007 yılından beri devam etmektedir. Kullanılan sağlık cihazlarını üreten firmanın sahibi Alman Bay Henning Boucher kurdele kesiminden sonra bir sunum yaparak cihazların özelliklerini anlattı. Son derece gelişmiş cihazların birçok özellikleri bir arada barındırdığını anlattı. Yetkili daha çok ağrıların tedavisinde oldukça çabuk neticeye ulaşıldığını belirtti. Hollanda’da ilk

ve tek partnerlerinin Şifa Clinic olduğunu söyleyen Bay Henning Boucher Abdullah Ataseveri çalışmalarında tebrik ederken “biz onunla artık kardeş gibiyiz” ifadesini kullandı. Haber-Fotoğraf: Adnan Şahin

«

Arkadaş grubum ile dizilerden, yarışma programlarının toplumumuzu, bizleri ne hale getirdiğinden bahsederken, arkadaşlardan bir tanesi klişe olmuş cümleyi yapıştırdı: “Bakmak istemeyen bakmasın kardeşim, televizyonun kumandası kendi elinde değil mi? İnsanların özgürlüğünü kimse ellerinden alamaz, bu ancak barbar, 3. Dünya ülkelerinde olur ” diye çıkıştı. “Peki ya kapatılan televizyon kanalları, basın özgürlüğü konusunda ne düşünüyorsun?” diye sorduğumda ise: “Tamam anlaşıldı, sen paralellerin kapatılan televizyon kanallarını kastediyorsun. Ohh oldu, onlar hak ettiler.” “Nasıl yani arkadaşım, sen az önce insanların özgülüklerinden bahsetmiyor muydun?” “Ama onlar hak etti, onlar ülkemizi bölmek istiyorlar.” Allah aşkına şöyle aklı selim düşünelim. Ortada doğru olmayan ve adalet ile hükmedilmeyen bir durum var. Bir yandan insanların iradelerinin özgürlüklerinden bahsederken, diğer yandan yayım yapma özgürlükleri ellerinden alınan televizyon kanal çalışanları var. Arkadaşın düz mantığı ile konunun üzerinden gidecek olursak: televizyonun kumandası insanların kendi ellerinde, istediğini izler, istemediğini kapatır.

Ayrıca bir devlet nasıl yıkılır? Bir milletin, toplumun, gençliğin ahlak ve maneviyatını tahrip etmek, o devleti içten içe yok etmek, yıkmak değil midir? Nasıl olur da onca ahlak ve maneviyatı tahrip eden programlara karşı “özgürlük, iradeden” dem vururken, hükümet ile yıllarca el ele, kol kola birlik ve beraberlik içindeyken, bir anda ters düştüğü için o gruba her yapılanı müstahak görebilirsin? Nerede senin adalet ölçün? Her fırsatı değerlendirip, her konuda yorumlar yapan, her mevzuya cevabı olan, hatta deyim yerinde olursa cevabı yapıştıran devletin tepesinde ki zatlar nasıl oluyor da, milletimizin ahlak ve maneviyatının bu kadar tahribatına yol açan dizilerin senaristlerine, program yapımcılarına hatta ve hatta İslam dini adına çıkıp kendi açtıkları kanallarda yarı çıplak kızlı erkekli ortamlarda Kur’an ayetlerinden bahsederek, “Ben Seyyid’im, Peygamber soyundan geldim” deyip adeta İslam’la dalga geçenlere ses çıkartmıyorlar. Devletin tepesindekiler, İslam’ın nasıl içinin boşaltıldığının farkında değiller mi, yoksa bundan rahatsız mı değiller? RTÜK haber kanalları ile uğraştığı kadar toplumun ahlak ve maneviyatını bozan, programlarla ilgilense hiç fena olmaz. Ürkütücü bir tablo ile karşı karşıyayız. Manevi tahribat ile insanlar yanlışa, suça teşvik ediliyor. Kalplerde Allah korkusu kaldırılınca insan sınır, kural tanımıyor. Buna STK’ların dur demesi, tedbirlerin alınması gerek. Peki ne yapmak lazım? Elbette öncelikle bataklığı kurutmak ile işe başlayabiliriz. Bu nasıl olacak? Toplumun emniyet kemeri olan ahlak ve maneviyat konularını gözden geçirerek kalplere Allah sevgisini yerleştirmekle işe başlayabiliriz.

vleeswaren Koç Et Mamulleri B.V.

Hikmet Gürcüoğlu Adres Productieweg 48 2382 PD Zoeterwoude İleti: info@sancak.nl Web www.sancak.nl Telefon +31(0)71 581 00 30 Faks +31(0)71 581 00 33


nieuws

08 haber

maandblad/aylık gazete doğuş nr. 209 - Aralık/December 2015

Mr. Onur Emre (Kaza Avukatı)

Bisiklet Kazaları Eğer bir motorlu taşıt (örneğin: araba, motor, otobüs ve benzeri…) tarafından kazaya maruz kalmışsanız, o zaman motorlu araç kazadan sorumludur. Bisikletin uğradığı bu kazadan dolayı meydana gelen bütün masrafları, kazaya sebep olan motorlu aracın sigortası (karşı taraf) karşılamak zorundadır. Karşı tarafı kazadan sorumlu tutmak ve kaza tazminatı talep etmek için, mutlaka bir kaza avukatı/uzmanı devreye sokmanız gerekir. Yoksa kaza davanızda karşı taraf ile hukuk mücadelesinde şahsi hareket etmeniz, davanın sağlıklı yürütülmesi anlamında zayıf konuma düşersiniz. Hollanda Karayollarında Bisiklet Kullanımı Bisikletler (trafiğin zayıf kullanıcıları olarak) Hollanda Karayolları trafiğinde yasal olarak korunurlar. Trafik mevzuatında genelde trafiğin etkili kullanıcıları, yani motorlu araçlar kazadan sorumlu tutulurlar. Böylece ortaya çıkacak masrafları da ödemek zorunda kalırlar. Böyle bir durumda sorumluluk ya da kazayı önlemek acaba mümkün müydü diye ispatlamak gerekmez. Eğer bir bisiklet sürücüsü, bir arabanın sebep olduğu trafik kazasına maruz kalmışsa... Eğer bir motorlu araç umumi yolda bisiklete çarpmış ise, araba (arabanın sigorta şirketi) tamamen kazadan sorumlu tutulur. Ancak, aşağıdaki durumlarda farklılıklar söz konusu olabilir: 1- Araba sürücüsü kazayı önlemesinin mümkün olmadığını ispat ederse; 2- Eğer bisiklet sürücüsünün kendi suçu varsa. Eğer bunlar ispat edilemiyorsa, o zaman arabanın sigorta şirketi yüzde yüz olarak suçlu olarak kabul edilir ve ortaya çıkan masrafları ödemek zorunda bırakılır. Bisiklet sürücüsünün suçlu olması durumunda... Meydana gelen kazada (kırmızı lambadan geçme, akşamdan bisiklet lambaları yakmadan kullanma gibi…) durumlarda, eğer bisiklet sürücüsü 14 yaşından büyük ise, o zaman araba % 50 suçlu olarak kabul edilir ve

Güncel

“Genç kuşaklar, teşkilatlara sahip çıkmalıdırlar...”

arabanın sigorta şirketi masrafları % 50 üzerinden ödemek zorunda kalır. Bisiklet sürücüsü 14 yaşından küçük ise... Bu durumda arabanın sigorta şirketi masrafları yüzde yüz olarak karşılamak zorundadır. 14 yaşından küçük trafik kullanıcıları kazalarda kendileri suçlu olsa bile yasalar nezdinde korunarak; araba, motor vb.. araçların sebep olduğu kazalarda meydana gelen masrafları yüzde yüz olarak arabanın sigorta şirketi karşılamak zorundadır. Bize Ulaşmak Çok Kolay! Bize her şekilde ulaşmak çok kolay. Biz ELFI & Randstad Kaza Avukatı www.kazaavukati.nl kurumu olarak, kaza dosyanızı analiz eder ve hemen hukuk sürecini başlatırız. Siz de sadece sağlığınızla ilgilenirsiniz. Bizim hukuksal takip hizmetimiz ücretsizdir. Çünkü Hollanda yasalarına göre verdiğimiz hizmet masraflar sorumlu sigortadan talep edilmektedir. Böylece mağdur müşterinin kaza tazminatına hiç dokunulmaz. Hak edilen kaza tazminatı sorumlu sigorta tarafından direkt olarak mağdur müşterinin hesabına yatırılır. info@onuremre.nl info@kazaavukati.nl 0800-0815

Bisikletler (trafiğin zayıf kullanıcıları olarak) Hollanda Karayolları trafiğinde yasal olarak korunurlar. Trafik mevzuatında genelde trafiğin etkili kullanıcıları, yani motorlu araçlar kazadan sorumlu tutulurlar

Arnhem Hoca Ahmed Yesevî Derneği 20. yılını kutladı Arnhem Hoca Ahmed Yesevî Türk Kültür ve Eğitim Merkezi 20.yılını coşkulu bir tören ile kutladı. Kuruluşunun 20. yılında üyelerini ve görev yapmış yöneticilerini düzenlediği programda buluşturdu.

A

rnhem Türkiyem Camii salonunda gerçekleşen programda sanatçılar Ali Kınık ve Gökhan Tekin programa katılanlara coşkulu anlar yaşattılar. Programda yapılan anlamlı konuşmalar ve müzik bölümünün yanı sıra Suriye’deki Bayırbucak Türkmenleri de anıldı ve Hollanda Türk Federasyon’unun düzenlemiş olduğu yardım kampanyasına katkı amaçlı satışlar yapıldı. Hollanda Türk Federasyonu’na bağlı (HTF) Arnhem Hoca Ahmed Yesevî Türk Kültür ve Eğitim Merkezi Teşkilatının düzenlemiş olduğu 20.yıl konser şölenine, Hollanda genelinden 500’ü aşkın seçkin davetli katıldı. Açılış, Kur’an-ı Kerim, şehitlerimiz için saygı duruşu ve İstiklal Marşı ile başladı. Akabinde konuşmalara geçildi. Arnhem Hoca Ahmet Yesevî Teşkilatı Kadın Kolları Başkanı bir konuşma

yaptı. GENÇ KUŞAKLAR TEŞKİLATLARA SAHİP ÇIKMALI Hoca Ahmed Yesevi Türk Kültür ve Eğitim Merkezi Başkanı İbrahim Günay, 20. yıl kutlamalarına gelinceye değin çok zorlu ve çetin bir dönemden bugüne geldiklerini söyledi. Günay “Arnhem Türk toplumumuzun bu zor günlerde birlik ve beraberlik içerisinde olması son derece önemli. Özellikle genç kuşaklarımız bu gibi teşkilatlarımıza sahip çıkmalılar. Birliklerini her daim korumalıdırlar. Geçmişte yaşanılan o zor ve meşakkatli günler ancak birlik ve beraberlik içinde aşılabilinir. Bu vesile ile ocaklarımıza sahip çıkılması lazım.” dedi.

kuruluşundan bugüne değin, bütün arkadaşlara teşekkür ediyorum. Allah birlik ve beraberliğimiz her daim kılsın” dedi.

ZOR BİR GÖREV Kendisinden önce bu görevi yerine getiren başkan ve yöneticilerin meşakkatli zor bir görevi yerine getirdiklerine vurgu yapan Başkan Günay “Hoca Ahmed Yesevi Teşkilatı’nın

Daha sonra Türkiye’den programa 20. yıl kutlaması için davet edilen sanatçı Ali Kınık unutulmaz bir konser verdi. Akabinde bayrak gösterisi yapıldı.

20.YIL ANISINA PLAKET Daha sonra 20.yıl boyunca Hoca Ahmed Yesevî Teşkilatında görev alan başkanlara birer plaket veren İbrahim Günay tüm ekibe teşekkürlerini iletti.

SANATÇILAR KONSER VERDİ Program daha sonra sevilen sanatçı Gökhan Tekin beyin şiir ve müzik ziyafeti ile devam etti. Programda Suriye’deki iç savaşta zor durumda olan Türkmenler için yardım kampanyası düzenlendi.

Doğuş Haber Merkezi

«

Bu, önyargıdan daha çok cehalettir İki Hollandalı gencin sokakta yapıp sosyal medyada yayınladığı “Kuran’la ilgili” mini araştırma, din konusundaki önyargıları tüm çıplaklığıyla ortaya koydu. ‘Dit is normaal’ adlı youtube kanalında yayınlanan ve 2,6 milyonu aşkın kişi tarafından izlenen İngilizce altyazılı çekimde, insanlara “Kur’an’da bunlar yazılı” denerek batı norm ve değerleriyle bağdaşmayan şiddet içerikli, kadın karşıtı bazı metinler okunuyor. Araştırmaya katılanlar “İlk reaksiyonunuz nedir?” sorusuna, “İnanılacak gibi değil”, “Böyle bir şeye insanlar nasıl inanabilir?” şeklinde yanıtlar verdiler. Gençler daha sonra kitabın üzerindeki “Kur’an” yazılı

kabı çıkararak metinlerin İncil’de yer aldığını gösterdiklerinde, Hollandalılar büyük şok yaşadılar. “Gerçekten mi?” diyen Hollandalılar, böylesi metinlerin İncil’de yer almasını hiç beklemediklerini söylediler. Irkçılık aldı başını gidiyor! Hollanda’da ırkçılık vakalarında artış kaydedildi. Anne Frank Vakfı’nın Verwey-Jonker Enstitüsü’ne yaptırdığı araştırmaya göre, polis kayıtlarına geçen ırkçılık vakalarında geçtiğimiz yıl yüzde 26 oranında artış oldu. 2013

yılında 2 bin 189 olan ırkçılık vakası sayısı, geçtiğimiz yıl 2 bin 764 olarak belirlendi. Aşırı sağcıların karıştığı vakalar da ikiye katlayarak 42’ye ulaştı. Antisemitizm olaylarının da 61’den 76’ya yükseldiği belirtildi.


perspective

perspektif 09

doğuş aylık gazete/maandblad nr. 209 - Aralık/December 2015

Güncel

“Kurumlar, gençlerin eğitiminde ortak çalışmalılar”

Hollanda İslam Federasyonu’ndan Rotterdam Başkonsolosu Sadin Ayyıldız’a tanışma ziyareti

Çiçeği burnunda Rotterdam Başkonsolosu Sadin Ayyıldız göreve başlar başlamaz yüz yüze kaldığı seçim çalışmalarının ardından; görev alanında bulunan Sivil Toplum Kuruluşları ile tanışmaya ağırlık vermeye başladı.

B

u çerçevede Hollanda’da 18 cami ve 400 küsur yöneticisi ve 6 binin üzerinde üyesiyle Hollanda’nın köklü ve büyük Sivil Toplum Kuruluşlarından biri olan Hollanda İslam Federasyonu( NIF) yöneticileri ile tanıştı. Yaklaşık bir saat süren görüşmede NIF Başkanı Mehmet Erdoğan teşkilatları ve çalışmaları hakkında bilgiler aktardı. Ayrıca misyon ve vizyonları hakkında da bilgiler veren Erdoğan bilhassa gençlerin donanımlı bir şekilde, kendi dil ve kültürüne aşina bir şekilde yetişmeleri konusunda ellerinden geleni yaptıklarını ifade etti. Başkonsolos Ayyıldız, sivil toplum kuruluşları ile tanışmaktan memnuniyetini dile getirdi. Ayyıldız, gençlerin eğitimi için tüm kurumlarla ortak bir şekilde çalışma yapılmasını umduklarını, ‘okullarda ana dil eğitimi’ konusunda bir beyin fırtınasının başlatılmasında üzerine düşeni yapabileceğini belirt-

ti. NIF heyetinde bulunan Schiedam İslam Okulları Genel Müdürü Hasan Hüseyin Göğüş bu konuda bazı açık kapıların bulunduğuna dikkat çekerek kararlı bir çalışma yapıldığı takdirde olumlu sonuçlar alınabileceğini söyledi. Başkan Erdoğan NIF’in ve IGMG’nin çalışmalarını içeren bir kataloğu başkonsolosa verdi. Sıcak bir atmosferde karşılanan üç kişilik ziyaret heyeti, içilen çay ve kahvenin ardından konsolosluktan ayrıldı.

Kalemdâr

oflaz-aliya@hotmail.com

Mehmet Şükrü Oflaz

Uçurumun Kenarında Gezinti Geçenlerde Kitab’ı okurken şöyle bir ayetle karşılaştım. Zuhruf suresi 54. ayet; “(Firavun) kavmini hafife aldı (hafifletti),onlar da ona itaat ettiler. Çünkü onlar fâsık bir toplum idi”. “Hafife aldı/hafifletti” kelimesi ilginç. Yani insanlar iktidar/güç tarafından hafife alındığında, kimlik ve kişilikleri yok sayıldığında (hafifletildiklerinde) fâsık oluyorlar. Dolayısıyla fâsıklar tercihlerini bu hâl üzere belirliyorlar. Önceki ayetlerde Firavun, Ulusa Sesleniş konuşması yaparak karşısında kendisini sarsan Hz. Musa’yı kastederek sözler söylüyor. “Hafif toplum” kavramını gündemimize almalıyız. Şu anda yapageldiğimiz modernizm eleştirileri bu hafiflik içinde kaybolmaktadır. Bu hafifliği ortadan kaldıracak en önemli şart, güç değil, bilgidir. Bilgi, hem içe dönük hâliyle irfan, hem dışa dönük hâliyle hikmet olarak, insanı sınırlarında tutarak hayatını sürdürmesini sağlar. İman, İslam ve İhsan üçlü sac ayağı bizim için önemli. “Bildiğin kadar güçlüsün” terkibi bizim anlamadan kabul ettiğimiz ve esiri olduğumuz batılı bir tercihtir. İlerlemek, önemli yerleri ele geçirmek, önemli yerlerde adamlarımızın olması gibi hedefler ayartıcı ve bizi içten içe çürütücü durumlardır. Bunun en açık hâliyle görüldüğü zamanları yaşıyoruz. Evrenseli hedefleyen düşünceler, yersizliğimiz-yurtsuzluğumuz anlamına gelir aslında. Yeri ve yurdu yoksa bir insanın, o hiçtir. Geçmişimiz, tarihimiz, yurdumuz bize, nereye nasıl gideceğimizi haber eder. Bölmeden ve parçalamadan. Tabi bu hamasete de konudur. Bizim en büyük açmazımız hamaset. Her konuda hamasete müptelayız. Dinden tarihe, sanattan edebiyata her konuda hamasetle iş görüyoruz. Bu işe yarar bir yoldur. Zira insan için sorumluluktan kaçmanın en kolay yolu budur. Modern hayatın bizim üzerimizde ki etkisi önemli bir konu. Fakat bunu nasıl anlayacağız? Zira öncelikli olarak modenizmin ne olduğunun cevabını vermemiz gerekiyor. Ama sahip olduğumuz düşünce yapımız ve dil imkânlarımız yeterli değil. Bunu itiraf etmeliyiz. Kadim geleneğimizin önümüze koyduğu birikimi anlayacak durumda değiliz. O sebeple her defasında, geleneğimizle beslenerek bir cevap üretmek yerine bize dikte ettirilen cevapları veriyoruz. Ahmed Cevdet Paşa’nın tarih kitabı Hz. Adem ile başlar II. Murad ile biter. Tam kastettiğim de budur. Bu geniş müktesebat ile tarih içinde canlı ve aktif yürüyen bir düşünceyi kastediyorum. Hepimiz kendi hizbimizi en doğru olarak kabul ediyoruz. Bırakın başkalarını, Müslümanlar olarak bile birbirimizi anlamıyoruz /anlamak istemiyoruz. Hepimiz “filozof, âlim vs. olalım” demiyorum tabii ki. Fakat asgariyi bile elde tutma hususunda zafiyet içindeyiz.

Şimdi bu söylediklerimiz bu ülkede ne işimize yarayacak? İlk gelişimizden bu zamana kadar, bazen artarak bazen azalarak (diğer etkenleri hesaba katarak) varlığımızı sadece siyasi dil üzerinden manalandırmaya çalıştık. Türkiye’de belki bir anlam ifade edecek siyasi tarafgirliğimizi aynen buraya taşıdık. Bu şimdi ekonomik beklentiler ile yer değiştirdi. Modernizmin şekillendiği bu ülkede yaşayan biz Müslümanlar çok şey eyleyebilirdik. Ama bu zamana kadar olmadı. Mesela Ahi Teşkilatını inceleyerek o ruhu yeniden ihya edecek bir çalışma olabilirdi. Ama çok çabuk tüketip hemen gidecek gibi davrandık. Modernizmin bir yaşayış ve düşünce biçimi olduğunu düşünüyorum. Varlık algısı ve dayanakları olan, çağımız insanının hayatını bu doğrultuda yönlendiren bir düşünce. Çok yönlü bir yapı. Maalesef Müslümanlar olarak bizler de bu yapının bir parçasıyız. Varlık anlayışı, hayata bakışı, düzen tasavvuru ve yapıp ettikleriyle farklı ve ağır bir yapıdan bahsediyoruz. Dolayısıyla öyle nutuklarla, kasaba mantığıyla, sıradanlıklarla bezeli yapılarla bir tavır geliştiremeyiz. Yani her şeye cevap vermek zorunda değiliz. Ama sarsılıyoruz. Böyle önemli bir konu bir köşe yazısını aşar. Fakat benim burada belirtmek istediğim bir konu var: Karşımızda damarlarımıza kadar işlemiş ve bizi hafif toplum hâline getirmiş bir yapıdan bahsediyoruz. Buna toplumun yekpare cevap vermesi beklenemez. Önde gidenler, çekirdek kadro, öncü kuşak âlimlerimiz ve ariflerimiz, sanatçılarımız, düşünce adamlarımız bu yolu ihya edip sürdürebilirler. En alttan hocalardan başlayarak yukarıya, yukarıdan da aşağıya doğru bir deveran. Şimdi bir düşünelim... Cemaatine ufuk verecek kaç hocamız var? Gönül diliyle, aşkla konuşan kaç hocamız var? En azından bizimle gelenek arasına köprü olacak, kültürümüzü, irfanımızı en azından bize hatırlatacak kaç hocamız var? Hoca Ahmed Yesevî’nin, Yunus’un, Hacı Bayram’ın ve birçok ulu ârifin, âlimin hamurunu yoğurduğu medeniyetimizle bizi buluşturacak kaç hocamız var? Modernizmin Müslümanlar üzerindeki etkileri konusu önemli ve üzerinde uzun uzun düşünmemiz ve tartışmamız gerekiyor. Zira yozlaşmanın boyutları çok büyük. İnancımız şahsiyetimizi, şahsiyetimiz kimliğimizi, kimliğimiz tercihlerimizi belirler. Acaba bizim tercihlerimizi ne belirliyor? Yoksa anlattıklarımız fantezi ve ütopyalardan mı ibaret?... “Ey iman edenler, iman edin...” emrine kulak vererek işe başlayabiliriz... Bakalım modernizm tercihlerimiz karşısında ne kadar direnebilecek...


nieuws

10 haber Bekir Cebeci

maandblad/aylık gazete doğuş nr. 209 - Aralık/December 2015

info@bekircebeci.com

G 20 Zirvesinin Ardından G 20 zirvesi bu yıl Türkiye’de, Antalya’da yapıldı. G 20 zirvesi Türkiye açısından büyük bir başarıdır. Buradaki en büyük başarı Türkiye’nin dünyanın 17. büyük ekonomisine sahip olması ve zenginler kulübü G 20 içinde yer almasıdır. İkinci büyük başarı ise böylesi büyük ve görkemli bir toplantıya ev sahipliği yapmasıdır. Türkiye artık, G 20 ve NATO gibi dünya çapında büyük kuruluşların üyesi büyük bir dünya devletidir. Türkiye bu gidişle çok kısa bir zaman dilimi içinde artık Avrupa Birliği’ne de üye olacaktır. AB Komiseri Johannes Hahn: “Türkiye ile AB görüşmelerine yeniden başlayalım,” diyor. (1) Çünkü Ortadoğu kaynaklı şiddet ve mülteci sorununun çözümünde Türkiye anahtar ülkedir. Bu bakımdan AB’nin geleceği ile Türkiye’nin geleceği aynı noktada birleşiyor. Kapitalizm tartışması G 20 zirvesine Koç Holding’in Yönetim Kurulu üyesi Ali Koç’un kapitalizm ile ilgili demeci damgasını vurdu. Ali Koç şöyle diyor: “Eşitsizliğin ortadan kalkması için kapitalizmin ortadan kalkması gerekir. Ben en azından eşitsizliğin minimum seviyeye indirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Gerçek sorun kapitalizmdir.” Çok önemli bir tesbit. Fakat çözüm nedir? Kapitalizm nasıl kaldırılacak ve yerine ne koyulacak? Dünyanın en büyük zenginlerinden Bill Gates’in işleyen bir çözümü var. Bill Gates, bir başka ABD’li milyarderle yoksullara yardım için “Bağış Andı” insiyatifini başlattı ve milyarderlerden toplanan 125 milyar dolar, dünya çapında yoksullara dağıtıldı. Bill Gates, daha sosyal, daha insan-

cıl ve daha yumuşak bir kapitalizmin bayraktarlığını yapıyor. Büyük bir bilim insanı Stephen Hawking de kapitalizmi insanlık için bir tehlike olarak görüyor. Hawking şöyle diyor: “Teknolojik gelişme özellikle robot, kompüter ve 3D printerleri, iş ve istihdam dünyasında büyük gelişmelere ve dönüşümlere sebep olacaktır. Oxford Üniversitesinin araştırmasına göre ABD’de de 10 ve 20 yıl içinde hazır mesleklerin yüzde 47’si kaybolacaktır. Böylece insanlar işsiz kalacaktır. Ama burada teknolojik gelişme değil, gelir dağılımındaki eşitsizliği yok etmediği için kapitalizm en büyük tehlikedir. Öyleyse halkın daha iyi yaşaması için zenginlik; daha adil ve eşit dağıtılmalıdır.” (2) Vahşi kapitalizmin panzehiri sosyal refah devletidir. Çünkü sosyal refah devleti, vatandaşını her türlü yokluktan, yoksulluktan ve ayrımcılıktan koruyan devlettir. Yeni Anayasaya Önerim... Türkiye’de 1 Kasım 2015 seçimlerinden sonra yeni bir anayasanın yapılması tekrar gündeme oturdu. Burada da milyonları yakından ilgilendiren konu; halkın kimseye muhtaç olmadan onurlu yaşamasını güvence altına almaktır. Bunun için yeni anayasada sosyal refah devletinin görev alanları genişletilmelidir. Çünkü sosyal refah devleti; halkın yaşam güvencesini sağlamakla, istihdam yaratmakla yükümlüdür. Geçimini sağlayamayanlara sosyal yardım yapar. Sosyal yardımlar insanın onurlu yaşamasını sağlar. Örneğin Hollanda devleti; işsiz bir aileye ayda 1200 avro aylık, kira ve sağlık yardımı yapıyor. Böylece devlet, vatandaşının onurlu yaşamasını sağlıyor. G20 üyesi olan zengin Türkiye’ye de böylesi bir durum yakışır. Kaynakça: 1) Türk basını, 19 Kasım 2015 2) Sociaal, 7 Kasım 2015

Özcan Mert - Gökhan Yıldız

“Gözleriniz bize emanet” Rotterdam’ın merkezinde Nieuwe Binneweg Caddesi 300 numarada, bu ay itibariyle sessiz sedası hizmete açılan de Optiek adlı gözlük dükkânını ziyaret ettik. İşletmeciliği Gökhan Yıldız ve Özcan Mert tarafından yapılan gözlükçüye girdiğinizde sizi rahatlatan bir havayla katşılaşıyorsunuz. Ortam, dükkânın dizaynı, tasarımı, diğer gözlükçülerde göremediğin kadar zengin ürün çeşidi, göz rahatsızlıklarını ölçen alet-edavatların bolluğu ve özellikle Öczan ve Gökhan’ın müşteriyle olan yakın, sıcak ve güleryüzlü tavırları bu işte iddialı olduklarını ortaya koyuyor. Türk insanının gözlükçüye gitme noktasında bir korkusu olduğuna dikkat çeken ortaklar, “insanımız bu dük-

kâna atım attıkları anda bütün korkularını yeneceklerdir” iddiasında bulunuyorlar. Türkiye’de alınan gözlüklerin hem kalite hem göze uyum noktasında sıkıntı oluşturduğuna vurgu yapan Gökhan Yıldız, bu işin eğitimini almış ve bu alanda 20 yıllık tecrübesi olan biri. Göz tansiyonlarının ve ihmal edilen göz rahatsızlıkalrının, bozukluklarının ileirde ciddi olumsuz sonuçlar doğuracağını ifade eden ortaklar, zamanında müdahelenin önemli olduğunu ve bu yüzden kendi dillerinde hizmeti ayaklarına kadar getirdiklerinin altını çiziyorlar.

Güncel

“Acil kış yardımı kapsamında mültecilere battaniye yardımı yapmayı planlıyoruz”

Hasene, Avrupa’ya gelen mültecilere yardım ulaştırıyor Hasene Derneği’nin Avrupa’ya akın eden mültecilere dönük yardım çalışmaları devam ediyor. 6 bin 161 hisse kurban 400 gramlık ve 2.5 kg’lık olmak üzere iki tür konserve haline getirildi ve mültecilere ulaştırılmaya başladı.

R

omanya’dan gelen et konserveleri ihtiyaca göre Avrupa’nın değişik ülkelerinde mültecilerin yoğun bulunduğu noktalara gönderiliyor. Konserveler Viyana’ya, Avusturya - Almanya sınır bölgesindeki geçiş kampına, Belçika ve Fransa’nın İngiltere’ye geçiş noktası olan Clais şehrindeki kampa ulaştırıldı. Önümüzdeki günlerde Berlin, Bremen, Hamburg, Nürnberg başta olmak üzere Avrupa’nın diğer bölgelerindeki mültecilere de ulaştırılacak. Yardımlar uzun, zahmetli ve tehlikeli bir yolculuğun ardından Avrupa’ya kadar ulaşan mülteciler için güzel bir ikram oluyor. Schärding geçiş noktasındaki mültecilere 25 palet et konservesi ulaştırıldı. Almanya’ya ulaşmak için gelen mülteciler Schärding – Neuhaus sınır noktasındaki gerekli kayıt işlemlerinin ardından Almanya’ya giriş yapıyorlar. Bu işlemler bir iki gün sürüyor. Bir taraftan geçişler devam ederken diğer taraftan otobüslerle mültecilerin sınıra getirilmesi devam ediyor. Hasene Derneği’nin konservelerini taşıyan ilk tır Romanya’dan Viyana’ya ulaştı. Viyana’daki mültecilere 8 pa-

let, Avusturya – Almanya sınır geçiş noktası olan Schärding’teki mülteciler içinse 25 palet konserve ayrıldı. Konserveler burada Avrupa’ya binbir zorlukla ulaşan mültecilere ısıtılarak veriliyor. Yardımları koordine eden Hasene Avusturya sorumlusu Şerafettin Sungur yaklaşık 150 ton et konservesi yaptırıldığını söyledi ve “Bu yardımlar mülteciler için büyük anlam ifade ediyor. Sınıra geldiklerinde aç ve biçare olan mülteciler için güzel bir ikram oluyor. Kış ayına rağmen mültecilerin Avrupa’ya akını sürüyor. Yardımseverlerimiz bu tür çalışmalarla Avrupa’ya gelen mültecilere desteklerini sunuyorlar. Tüm yardımlar için teşekkür ediyorum.” diye konuştu. Sungur ayrıca et konservelerinin yanısıra 8 palet pirinç, makarna, kuru fasulye ve nohut gibi bakliyat yardımları ile birlikte hijyenik malzeme, çocuk bezi, ayakkabı ve çorap gibi yardımların da sınırdaki mültecilere getirildiğini ifade etti. Mültecilerin kaldığı yerin adeta bir çöplük görünümü verdiğine değinen Sungur, kamptaki durumu şöyle tasvir etti: “Mülteciler arasında Suriyeli, Su-

danlı, Pakistanlı, Iraklı, Afrikalı mülteciler vardı. Etler noktasında çekincesi olanlara, etlerin kurban etleri olduğunu hatırlattık. Çok memnun oldular. Mültecilerin bir kısmını yalın ayak ya da terlikli gördük. Çadırları ziyaret ettik. Çadırlarda kadınlar ve çocuklar vardı. Çocuklara şeker verdik. Çadırda bulunanlara ihtiyaçlarını sorduk; konserve alıp almadıklarını sorduk. Alanların bir daha almama noktasındaki dürüstlükleri dikkatimizi çekti. Et konservelerimiz yeterince vardı ve herkese yeterince verdik. Önümüzdeki günlerde acil kış yardımı kapsamında burada yaşayan mültecilere battaniye yardımı yapmayı planlıyoruz.

Yardımda bulunmak için 20 €’luk yardımlarla sizler de soğuktan etkilenen mültecilere battaniye ve kışlık elbise yardımında bulunabilirsiniz. Havale bilgileri: IGMG Hilfs- und Sozialverein e.V. Kreissparkasse Köln IBAN: DE75 3705 0299 0184 2731 64 BIC: COKSDE 33 Amaç: 0009972 Haber: Murat Kubat

«

HOKAF’dan Başkonsolosa Nezaket Ziyareti

Hollanda Karamanlılar Federasyonu (HOKAF), Rotterdam Başkonsolosu Sadin Ayyıldız’ı makamında ziyaret ederek, çalışmaları hakkında bilgiler sundu. Kalabalık bir heyetle ziyaret gerçekleştiren HOKAF’ı toplantı salonunda ağırlayan Rotterdam Başkonsolosu Sadin Ayyıldız, çocuklarımıza Türkçe’nin öğretilmesinin önemine değindi. 1 Ekim 2015 tarihinde göreve başlayan Rotterdam Başkonsolosu Sadin Ayyıldız’a hoş geldin ziyaretinde bulunan HOKAF Başkanı Mustafa Duyar başkanlığında Mehmet Kabakyer, Nebi sancar, Erkan Özçelik, Mehmet Ali Topcu, Safiye Baytekin, Havva Kara, Şenay Tosun, İlhami Gülmüş ve Hasan Güzel’den oluşan heyet, başkonsolosa başarı dileğinde bulundu. Türk çayı eşliğinde 1,5 saat süren ziyarette Başkonsolos Sadin Ayyıldız’a HOKAF’ın yaptığı faaliyetler ve yapmayı planladığı organizeler aktarılırken, Hollanda’da yaşayan Türk toplumunun sorunları ele alındı.



1991’DEN BU YANA

Z K İ I S L T N E A R ÜC IŞM N DA • • • •

Speciale collectiviteitskortingen Kişiye özel sigorta ve paket seçimi • Advies op maat over keuze verzekeringspakketSağlık sigortalarında Türkçe danışma hattı, sigorta priminize indirim uzman ekibimizle • 24 jaar ervaring tot uw dienst hizmetinizdeyiz Özel kollektif indirimler •

Tel: 078-6551655

25 yıllık tecrübe

SERVICEPUNT

Brouwersdijk 149 Dordrecht

Putselaan 127-A Rotterdam

Volkerakstraat 10 Arnhem


financieel

ekonomi 13

doğuş aylık gazete/maandblad nr. 209 - Aralık/December 2015

Gündem

AP Türkiye Raportörü Kati Piri:

“Kararlılık yüzleri güldürecek” Hollandalı Sosyalist AP Üyesi ve Avrupa Parlamentosu (AP) Türkiye Raportörü Kati Piri, 29 Kasım’da Brüksel’de yapılan AB – Türkiye Zirvesi’nde Türkiye’nin üyelik sürecinin yeniden canlandırılması ve sığınmacılar krizinin çözümü için alınan kararları değerlendirdi.

K

ati Piri, “AB ile Türkiye arasında daha fazla ve daha derin iletişim kurulmasından yanayım. Çünkü stratejik ortak olmamız ve Türkiye’nin aday ülke olması bir yana, birbirimize ihtiyaç duyduğumuz pek çok alan var” diye konuştu. Raportör, AB üyesi bazı ülkelerin katılım müzakerelerindeki tavrını anlatırken “Bu konu bazı ülkeler için dişçiye gitmek gibi bir şey. Yani mecbur olduklarını biliyorlar, ama istemiyorlar. Türkiye-AB ilişkileri zorunlu evlilik gibi başlamış. Ama şundan eminim ki, iki taraf da kararlı olursa en sonunda yüzler gülecektir. Umarım bu zorunlu evlilik aşk evliliğine dönüşür” şeklinde konuştu. “Vize serbestisi yakınlaşmanın somut adımı olabilir” Brüksel’deki AB – Türkiye Zirvesi’nde Türk vatandaşlarına vize muafiyeti getirilmesi için 2016 yılının hedef olarak belirlendiğini hatırlatan Piri, “Siyasetçilerin, Avrupa vatandaşlarına işin doğrusunu anlatmaları çok önemli. Bu konu, Avrupa’daki ailelerini ziyaret etmek isteyen insanların bile para ödemek ve vize kuyruklarında beklemek zorunda olmaları ile ilgili. Balkan ülkelerine vize uygulamasını kaldırdık.

Bence şimdi Türk vatandaşları için de bu fırsatı değerlendirmemizin tam zamanı. Teknik şartlar yerine getirilirse, ortaya siyasi bir engel konulamayacağını düşünüyorum” ifadelerini kullandı.

“Türkiye ile doğal müttefikiz” AP Türkiye Raportörü, Türkiye ve AB arasındaki ilişkilerin uluslararası terörizm ile mücadele için de önemli olduğunu belirtti. Ankara’daki ve Paris’teki saldırıları hatırlatan Piri, “Uluslararası bir tehdit olan DAEŞ’e karşı işbirliği yapmamız şart. Bu, hiçbir ülkenin tek başına mücadele verebileceği bir şey değil. Bu mücadelede, NATO üyesi ve AB’ye aday ülke olan Türkiye ile doğal müttefikiz” diye konuştu.

İşsizlikten kötü haber! Değişiklik beklenmiyor... Hollanda’da işsizlik düşüş hızının yavaşlaması bekleniyor. Hollanda Merkez Bankası’nın raporunda, işsiz sayısının bu yıl 615 bin olmasının beklendiği yer aldı. Rapora göre yüzde 6,9 oranındaki işsizlikte önümüzdeki yıl da değişiklik olmayacak. İşsiz sayısında 2017 yılından itibaren azalma bekleyen Hollanda Merkez Bankası, işsiz sayısının 606 bine, işsizlik oranının da yüzde 6,7’ye düşeceği tahmininde bulundu. İşsizlik oranının önceki krizlere göre daha yavaş düştüğüne işaret edildi. Hollanda Merkez Bankası, bunun kısmen devletin kısıtlama politikasından kaynaklandığına vurgu yaptı. Kamu ve sağlık hizmetlerindeki istihdam kaybının devam ettiğine dikkat çekilen raporda, işsiz sayısındaki düşüşün bu durumda ancak özel sektör tarafın-

dan gerçekleştirilebileceği kaydedildi. 35 bin imza toplandı Tüketiciler Birliği ile yolcu hakları kuruluşu Rover tarafından toplu taşımacılık kartı için talep edilen ücretin düşürülmesi istemiyle başlatılan kampanyada bir hafta içinde 35 bin imza toplandı. Toplu taşıma araçlarında kullanılan akıllı kartın Avrupa’daki en pahalı kartların başında geldiğine işaret edilerek, kartın geçerlilik süresinin de uzatılması gerektiği belirtildi.

Resmî evlilik ve sonrası…

ve dolayısıyla vefat eden eşin emekliliğinin hayatta olan eşe aktarılması için hayatta iken ek anlaşmanın yapılmış olmasını arzuluyor.

Değerli okurlar, Evlilikle birlikte birçok şey değişmekte*. Net mal varlığınız (mal varlığınızdan borçlarınızın düşmesiyle kalan miktar) eşinizinki ile birlikte ortak mal varlığı olmakta. Peki eviniz için durum nedir? Ev kime ait ve neleri ayarlamak gerekir? Evlilikle birlikte ev iki bireyin ortak malı olmaktadır. Aynı zamanda kredi ödemeleri için de iki birey sorumludur artık. Bunun için ayrı bir anlaşma, değişiklik veya noter ziyareti gerekmemektedir. Evlilikle birlikte bu otomatik olarak gerçekleşir. Bazen evliliklerde resmi nikâh yerine sadece dinî nikâh kıyıldığını da görüyoruz. Bunun sebepleri genelde ekonomik oluyor.

*=Bu yazıda evlilikten bahsederken ortak mal varlığı olan ve genelde toplumumuz tarafından tercih edilen evlilik şekli (gemeenschap van goederen) baz alınmıştır.

Yukarıda yazılanlar diğer mal varlıkları ve eşyalar için de geçerlidir. Diğer varislerle uğraşmamak adına ek anlaşmanın önemini de anlamış oluyoruz. Bunun dışında bir vefat durumunda vergi ödemesini asgari miktara düşürme konusunda da ek anlaşma ile birlikte yapılabilecek olan resmî vasiyet mektubu (noter aracılığıyla) da önemlidir. Emeklilik fonları, bir vefat durumunda birlikte yaşayanların eş olarak işlem görebilmesi

«

Toplu taşımacılık kartı için şu an 7,50 euro ödenmek zorunda ve kartın 5 yıl sonra yeniden 7,50 euro ödeyerek değiştirilmesi gerekiyor. Kartın bozulması nedeniyle değiştirilmesi durumunda da tüketici para ödemek zorunda bulunuyor. Bakiye iadesi için de 2,50 euro talep ediliyor. Tüketici hakları kuruluşları, toplu taşımacılık kartlarının yolcuya ücretsiz verilmesini, bakiye iadesinde para istenmemesini ve süresi dolan kartın ücretsiz yenilenmesini istiyorlar.

oaslan@yilmaz.nl

Osman Aslan

Resmî nikâhın olmaması, ev alındıktan sonra bazı riskleri beraberinde getiriyor. Bir vefat durumunda ek anlaşmanın (samenlevingscontract) olmaması durumunda hayatta olan eş, vefat eden eşinin varisleri tarafından evden çıkarılma / zorla satış gibi durumlarla karşılaşabilir. Bu sebeple resmî evlilik olmayacaksa muhakkak noterden bir randevu alıp bu ek anlaşmanın yapılması tavsiye edilir. Böylelikle bir vefat durumunda hayatta kalan eşin evde oturabilmesi anlaşmaya dahil edilir. Anlaşmayla vefat eden eşin hakkı, hayatta kalan eşe devredilebilir.

“Öncelik fasılların açılması” Piri, Türkiye ve Avrupa Birliği arasındaki diyaloğun derinleştirilmesinin, yeni fasıllar açılarak mümkün olacağını belirtti. Avrupa Birliği’ne katılım sürecinin özünün yargı ve temel haklarla ilgili reformlar olduğunu söyleyen Piri, Ankara’yı bu konularda eleştirenlerin Türkiye ile diyalog yolunu seçerek yeni fasıllar açmaları gerektiğini söyledi.

AA

Pusula

Bu konuyla veya merak ettiğiniz diğer konularla ilgili bana 0786551655 no’lu telefondan, www. yilmaz.nl sitesinden veya oaslan@yilmaz.nl adresinden ulaşabilirsiniz. Bir sonraki yazımızda buluşmak üzere, hoşça kalın.

Resmî nikâhın olmaması, ev alındıktan sonra bazı riskleri beraberinde getiriyor. Bir vefat durumunda ek anlaşmanın olmaması durumunda hayatta olan eş, vefat eden eşinin varisleri tarafından evden çıkarılma / zorla satış gibi durumlarla karşılaşabilir.


nieuws

14 haber Gündem

maandblad/aylık gazete doğuş nr. 209 - Aralık/December 2015

Güney Hollanda Bölge (NIF) Kadınlar Gençlik Teşkilatı’nda görev alan gönüllü ve gayretli insanların büyük emeği ile gerçekleştirilen ‘Dünya Engelsizler Günü’ yoğun ilgi gördü...

Dünya Engelsizler günü

3

Aralık Dünya Engelliler Günü’ne nispetle Hasene Hollanda Vakfı Kadınlar Gençlik Teşkilatı (KGT) birlikte ‘Dünya Engelsizler Günü’ programı tertip etti. Programda engelli olmanın birçok şeye engel teşkil etmemesi gerektiği vurgulandı. Gönüllülerin desteklediği katılımcıların her biri ‘Hayal et’ teması altında tişörtlere çizimler yaptı ve daha sonra çalışmalarını sahnede anlattı. ‘Engelli’ bir çocuğun annesi duygularını ve teşekkürünü “Biz böyle bir programın yapılmasını tam 20 yıldır bekliyoruz. Rabbim emeği geçenlerden razı olsun” cümleleri ile anlattı. Programı değerlendiren Hasene Hollanda Vakfı Başkanı Mehmet Yaramış şunları paylaştı: “Fiziksel herhangi bir engeli olmadığı halde davranışsal olarak kendisine birçok engel oluşturmuş kişilere toplumda sıkça rastlıyoruz. Duyarsız ve müstağni tavırlarıyla ‘engelli’ olan insanların toplumdaki varlığı da bir gerçek. Bu olumsuzluklar bir tarafa, diğer taraftan fiziksel bir engeli olduğu halde hayal etmekten, çabasını ortaya koymaktan geri durmayan;

yani engellerini aşan kardeşlerimiz de var ki, bunların gayretleri takdire şayandır.” “Toplum olarak, fert fert, fiziksel engelli kardeşlerimize hayatımızda daha çok yer vermeliyiz; onlarla zamanımızı paylaşmalı, birlikte vakit geçirmeliyiz.’ diye tavsiyede bulunan Yaramış programın örnek alınacak ve yaygınlaştırılacak bir program olduğunu vurguladı ve programa katkı sağlayanlara şu şekilde teşekkür etti: “Programın hayata geçmesinde gerek Kuzey Hollanda gerekse Güney Hollanda Kadınlar Gençlik Teşkilatı’ndan tüm gönüllü ve gayretli kardeşlerimin emeği büyük. Güzel bir çalışmanın ortaya çıkmasından dolayı kendilerine teşekkür ediyorum. Zira program öncesindeki yoğun hazırlık dönemine de şahit oldum. Gençlerimiz bu süreci başarıyla ve özveriyle geride bıraktı ve güzel bir programın ortaya çıkmasına vesile oldular. Ayrıca programa ilgi duyup katılan ve varlıklarıyla destekleyen ‘engelsiz’ kardeşlerimize ve ailelerine de teşekkür ediyorum. Fiziksel engellerini aşmak adına ortaya koydukları gayret takdire şayandı.”

Doğu Türkistan davasını dünyaya anlatmaya çalışıyoruz”

Dünya Uygur Kongresi Başkanı Rabia Kadir, Hollanda Uygur Vakfı ve Hollanda Türk Federasyonu (HTF) tarafından, Amsterdam Mescid-i Aksa Camii Konferans salonunda “Rabia Kadir: Sürgünde 10. Yılı Anma Programı” kapsamında Türklere hitap etti. Rabia Kadir, Hollanda Türk Federasyon’un bu organizesi ile Doğu Türkistan’da ki kardeşlerimizin sıkıntılarını, dertlerini ve onların davasını sınırlı imkânlarla dünyaya anlatmaya çalıştığını söyledi.

Barış Müzesi’ne yapılan ziyaretler sürüyor

Türkiye Cumhuriyeti Rotterdam Başkonsolosu Sadin Ayıldız, Rotterdam şehrinde bulunan Çanakkale 100. Yıl Barış Müzesi’ni ziyaret etti. Hollanda’nın liman kenti Rotterdam’da, dünyada ilk kez yurtdışında evini Çanakkale Müzesi’ne çevirerek, binlerce gurbetçi ve yabancılara ücretsiz olarak tanıtan Bülent Türker ilgi görmeye devam ediyor.

Edelstaal Grup’tan Ayyıldız’a ziyaret

DEİK- DTİK Avrupa Bölge Komitesi Başkanı ve Yurtdışı Vatandaşlar Danışma Kurulu Üyesi Turgut Torunoğulları ile Edelstaal şirketinin yönetim kurulu üyeleri Ertan Torunoğulları ile Aykut Torunoğulları bir süre önce Rotterdam Başkonsolosluğu’na atanan Sadin Ayyıldız’ı makamında ziyaret ettiler. Ayyıldız’a yeni görevinde başarı dileklerinde bulunan heyet, görüşmede DEİK- DTİK’in yaptığı ve yapmayı planladığı çalışmalara ilişkin bilgiler aktardı.

Folklor Yarışması 8 Ocak 2016 günü Rotterdam’da

Hollanda Türk Halk Dansları Vakfı tarafından bu yıl 12.si düzenlenecek olan ‘Hollanda Halk Oyunları Yarışması’ için, bir basın toplantısı düzenlendi. Yarışmanın fikir babası ve organizatörü Altay Demirci, Rotterdam Meram Restoran’da, 8 Ocak 2016 tarihinde gerçekleştirilecek olan yarışmayla ilgili basın mensuplarına açıklamalarda bulundu.


wetenschap

bilim 15

doğuş aylık gazete/maandblad nr. 209 - Aralık/December 2015

Gündem

Türkiye’nin tadları ayağınıza kadar geldi...

Türk kahvesi ile ünlü Aytaç Kuruyemiş Rotterdam’da hizmette

Güncel

Ahmed Akgündüz

Kösem Sultan ve Kadınlar Saltanatı Son zamanlarda “Muhteşem Rezalet” diyebileceğimiz ve Kösem Sultan adını taşıyan dizi sebebiyle, konuyla alakalı gelen sorulara hakikatleri ifade eden bir cevap verelim dedik. Evvelâ, bu dizideki anlatılanlar tamamen, yalan ve iftiralara dayalı şeylerdir. Hedef, Osmanlı devletini ve dolayısıyla İslamiyet’i karalamaktır. İkinci olarak, konuyla alakalı özet bilgi şu şekildedir:

Hollanda’nın Rotterdam şehrinde hizmete giren Türk kahvesi ile ünlü Aytaç Kuruyemiş dükkânı görkemli bir törenle hizmete açıldı.

A

çılısa, bir çok davetlinin yanı sıra Rotterdam Charlois Bölge Komisyonu Başkan Yardımcısı Zeki Baran, HTİKDF Başkanı Arif Yakışır Nida Partisi Başkan Yardımcısı Aydın Peksert, Almina Pastanesi sahibi Yılmaz Ekici de katıldı. Açılış organizesi Regenboog Sanat Merkezi tarafından yapılan merasimde, işletme sahibi Adnan Altın, Zeki Baran, Arif Yakışır Başkan Yardımcısı Aydın Peksert de birer konuşma yaptılar. Regenboog Sanat Merkezi adına davetlileri selamlayan ve programın takdimini yapan Sezer Değmez, bu tür ticari girişimlerin hem Hollanda ekonomisine hem de Türkiye ekonomisne canlıklık getirdiğine dikkat çekti. Misafir konuşmacılar, krizin devam ettiği bu günlerde bu tür yürekli girişimler nedeniyle Adnan Altın’ı terbik ettiler ve bereketli, hayırlı kazançlar dilediler. Aytaç Kuruyemiş dükkânı işletme

sahbi Adnan Altın yaptığı konuşmada şunlara dikkat çekti: “Hollanda’ya 1999 yılında geldim. Hedefimde, hep kendi işimi yapmayı istemişimdir. Sürekli, kalıcı ve her zaman talep görecek bir iş yapmayı hep hayal ettim, ne mutlu ki, bu hayalim gerçek oluyor. Vatandaşlarımızın yurtdışında özlem duyduğu kuruyemiş sektörüne atıldım ve hasbelkader yaklaşık 3 yıldır bu işin içindeyim. Hedefim, şu anki işimde kalıcı ve tanınan bir marka olmak. İlerleyen zamanlarda çeşitli bölgelerde şubeleşmek. Ürünlerimizi kaliteli ve hijyenik bir ortamda müşterilerimize sunmak vazgeçilmezimizdir. Günlük taze kavurduğumuz ürünlerimizi gerek Rotterdam içi gerekse değişik bölgelerden ve yurtdışından bize ulaşan müşterilerimize en güzel şekilde sunmaktır.” Davetlilere verilen ikramlar ile açılış merasimi son buldu. Aytaç Kuruyemiş adresi: Groene Hilledijk 210, 3074 AB Rotterdam-Zuid..

Hollanda’da İslamî ilkokullar yine zirvede

akgunduz@ıur.nl

Kadınlar Saltanatı, çok zayıf da olsa Kanunî devrinde Hürrem Sultân ile başlamış ve IV. Mehmed’in Köprülü’leri iş başına getirmesine kadar devam etmiştir. Bunun da sebebi, tahta geçen padişahların, eski Osmanlı Padişahları gibi ehliyetli ve dirâyetli olmamasıdır. Bilindiği gibi, Meh-peyker Sultân veya tüysüzlüğü yahut diğer hasekilerin önüne geçmesi sebebiyle Kösem Sultân diye adlandırılan I. Ahmed’in kadın efendisi, IV. Murâd ve I. İbrahim’in de annesidir. Asıl adı Anastasia ve babası da bir Rum papazı olan bu kadın, Osmanlı sarayına câriye olarak girmiş ve Müslüman olduktan sonra Padişah’ın kadın efendiliğine kadar yükselmiştir. Bundan sonraki gelişmeleri şöylece özetlemek mümkündür: 1) IV. Murad’ın birinci saltanat devresi yani IV. Murad’ın ismen Padişah olduğu, ancak devleti annesi Kösem Sultân ile Sadrazamlarının ve Şeyhülislâm ve benzeri devlet adamlarının yönettiği devredir (1032/1623-1041/1632). Bu devre, 8 küsur sene devam etti. Oğlu Padişah olunca Topkapı Sarayı’na getirilmiş ve bir daha Eski Saray’a dönmemiştir. Vâlide Sultân ve hatta Nâibe-i Saltanat yani saltanatın vekili sıfatlarıyla devleti 8 yıl idare etti denilebilir. IV. Murad’ın gerçekten padişahlık yaptığı ikinci devrede de, Padişah İstanbul’da olmadığı zaman Nâibe-i Saltanat olarak işleri yürüttüğü gibi, Padişah tahtta olduğu vakitlerde de işlere karışmaya devam etti. 2) Diğer oğlu I. İbrahim sultân olunca, Vâlide Sultân sıfatıyla devleti idare etmeye devam etti. Fakat Sultân İbrahim’e başta en çok sevdiği Hasekisi Telli Haseki Hümaşah ve musâhibesi Şekerpâre olmak üzere, Saray’daki hanımlar daha etkili olmaya başlayınca, annesini dinlemedi, hatta Saray’dan

uzaklaştırıldı ve Rodos’a sürülmek istendi. Maalesef bu hadiseler sebebiyle oğlu olan I. İbrahim’e karşı tavır aldı ve bazı tarihçilerin yorumlarına göre, onun tahttan indirilmesinde ve hatta 10 gün sonra idam edilmesinde birinci derecede rol oynadı. Ancak I. İbrahim’in hal’i ile alakalı âlimlerle yaptığı konuşma bu iddiaları reddeder mahiyettedir. 3) Kösem Sultân’ın devlet işlerini Padişah gibi yürüttüğü asıl dönem, torunu IV. Mehmed devridir. 7 yaşında Padişah olan IV. Mehmed, sadece şeklen padişah idi. Asıl işleri yürüten ise Vâlide Sultân sıfatıyla Kösem Sultândı. IV. Mehmed’in asıl vâlidesi olan Turhan Sultân başta olmak üzere, herkes bu durumdan şikâyetçiydi. Sadrazamları bile tayin edip istifalarını kabul edecek kadar devlet işleriyle iç içeydi. Naima’nın ifadesiyle, “elli yıl devlet ve saltanat sürüp bütün işlerde tasarruf sâhibesi idi”. Arkasındaki ağalarla birlikte devam ettirdiği idareye karşı halk ayaklandı. Buna karşı, dışarıdaki ağalarla ittifak ederek, IV. Mehmed’i aradan kaldırıp yerine kardeşi II. Süleyman’ı tahta geçirme planlarına başladı. Ancak plan duyuldu ve Kösem Sultân 3 Eylül 1651 gecesi Padişah ve Turhan Vâlide Sultân’ın adamları tarafından boğularak öldürüldü. Artık Vâlide-i Şehîde veya Vâlide-i Maktûle diye anılacaktı. 11 yıldan fazla Nâibe sıfatıyla bir cihan devletini idare etti. 4) Bütün bu anlatılanlardan, Kösem Sultân’ın eski dinine geri döndüğü veya iyi bir Müslüman olmadığı gibi yanlış manalar çıkarılmamalıdır. Bütün bu anlatılanlar, kadınların da saltanata karşı ne kadar alakalı olduklarının delilleridirler ve aynı zamanda Osmanlı Devleti’nde kadın dört duvar arasındaydı şeklindeki itirazlara karşı da müşahhas bir cevaptır. Bunun yanında Kösem Sultân, iyi bir Müslüman idi. Her sene hapishaneleri dolaşır ve borçtan tutuklu olanları kurtarırdı. Fakirlere her zaman yardım ederdi. Hayır eserleri arasında medreseleri, mektepleri, Dâr’ül-Hadisleri ve sebilleri bulunmaktadır. Saltanatı müddetince biriktirdiği servet ise, tamamen hazineye devredilmiştir.

Yapılan bir araştırmaya göre İslami ilkokullardaki öğrencilerin, diğer ilkokulların öğrencilerine göre çok daha iyi bir sonuç ortaya koydukları tespit edildi. Hollanda’da okulların başarı grafikleri ile ilgili yapılan bir araştırma tüm ezberleri bozdu. Başta İslam okulları olmak üzere diğer dinî okulların da normal okullara göre daha başarılı olduğu ortaya çıktı. Dinî okullarda okuyan ilkokul ğrencilerinin 8. sınıfta okul bitirme sınavlarındaki başarılarına göre yapılan değerlendirmede 42 İslam okulu 7,42 puan ortalaması ile birinci olurken, Hristiyan okullarından Reform hareketi 7.24 ile ikinci sırada yer aldı. RTL çıkan sonuçlarla ilgili yaptığı “Hangi dinden olursa

olsun, dinî okullar, diğer okullardan daha başarılı” şeklindeki yorumu dikkat çekti. İşte dereceye giren okullar ve aldıkları puanlar: İslam okulları: 7.42 (42 okul) Reform hareketi : 7.24 (156 okul) Özel okullar: 7.10 (285 okul) Katoliklik: 7.05 (1901 okul) Protestan : 6.98 (1560 okul) Serbest reformcu: 6.97 (105 okul) Antropozoflar 6.95 (65 okul) Kamu: 6.89 (1997 okul)

Protestan Hıristiyan-Katolik İşbirliği: 6.84 (54 okul)

2015-2016 Reklam fiyatlarımız ekonomik durgunluğu göze alarak yeniden ayarlanmıştır... Daha geniş bilgiyi 06 43 85 74 32 numaralı telefondan alabilirsiniz


nieuws

16 haber

“Duru bir inanç, salih bir amel bizim nihai gayemiz olmalıdır”

Dosya konumuz “Modernizmin Müslümanlar Üzerinde Etkisi” çerçevesinde bu anlayışa teslim olmayan, dayatılan bu yapıya karşı Kur’an ve Sünnet ekseninde bir hayat sürdürme anlayışında olan ‘örnek’ ailelerle görüşmeler gerçekleştirdik. Bunlardan biri de Ünal Fırat ve ailesiydi. Ünal Fırat, 1963 Sivas doğumlu. İmam Hatip Lisesi mezunu ve imam olarak görev yapmış birisi. Eşi Hayriye Fırat’la 27 yıllık evliler ve3 erkek evlatla bir torun sahibiler. Fırat ailesiyle yaptığımız sohbetimizde, onların aile-akraba ile olan ilişkilerini konuştuk, keyif alacağınızı ve istifade edeceğinizi umuyoruz.

K

ısaca sizi tanıyabilir miyiz? Ben Ünal Fırat. 1963 Sivas ili Şarkışla ilçesi doğumluyum. 1982 yılında İmam Hatip Lisesinden mezun oldum. Ardından İmamlık imtihanlarına katıldım ve üç yıl Diyanet İşlerinde İmam olarak görev yaptım. Ardından aile birleşimi çerçevesinde görevimden istifa edip Hollanda’ya geldim. Yaklaşık 26 yıldır Rotterdam’da ikamet ediyorum Bir Matbaada işçi olarak çalışıyorum. Evli, üç erkek evlât ve bir torun sahibiyim. Nasıl bir aileden geliyorsunuz ve şu an nasıl bir yapınız var? Sekiz nüfuslu bir ailenin üç numaralı çocuğuyum. Benden büyük iki ablam var. Bir erkek ve iki de küçük kız kardeşlerim var. Aile yapımız; eşim üç oğlum ve birde gelinim var. Büyük oğlum evli ve birlikte ikamet ediyoruz. Büyük oğlum ve eşi okullarını bitirdiler. Diğer iki oğlum hâlâ devam ediyorlar okullarına. Modernizmin ve kapitalizmin hüküm sürdüğü günümüzde Müs-

Yeniden iman edip, Müslümanlık dairesinin içerisine girmekteki emrin hikmeti bu olsa gerek…

Söyleşi-Fotoğraf: Tâhâ Yalçın

Dosya

maandblad/aylık gazete doğuş nr. 209 - Aralık/December 2015

lümanlar olarak kıyısından köşesinden bu akımların etkisiyle hareket eder olduk. Aile, akraba ve komşuluk ilişkilerimiz sıfırlandı. Siz bu rüzgâra karşı direnenlerdensiniz. Ailenizi bir arada sevgi ve saygı ekseninde tuttuğunuzu, akrabalarınızı kollayıp gözettiğinizi, dostlarınızla sık sık bir araya gelmek için çaba sarf ettiğinizi biliyoruz. Günümüzde bu rüzgâra karşı direnenlerin sayısı gittikçe azalıyor. Siz aldığınız dinî terbiye ve eğitimle mi bununla başa çıkıyorsunuz, yoksa aile bağlarınızın güçlü oluşundan mı? neden Müslümanların çoğu bu akımlara teslim oldular? Tabii ki; bu işin başında din en büyük faktördür. Allah sevgisi ve O’nu tanımaya yönelik bir eğilimin olmadığı yerde sevgiden- saygıdan bahsetmenin bir anlamı olmaz Ardından da Kur’an-ı Kerim’de: “Ey insanlar! Muhakkak ki Biz, sizi bir erkek ve bir kadından yarattık. Ve sizi milletler ve kabileler kıldık ki, birbirinizi (soyunuzu, babalarınızı) tanıyasınız. Muhakkak ki Allah’ın

indinde en çok kerim olanınız (ikram olunanınız, en şerefli olanınız), (ırk ya da soy olarak değil) en çok takva sahibi olanınızdır. Muhakkak ki Allah, en iyi bilen ve haberdar olandır.” buyruluyor. (Hucurat.13.) İşte bu ayet ışığında, yapılması gerekenleri hayatıma uygulamaya çalışıyorum, belki bundandır. Bu ilişkileri ayakta tutmak ve sağlıklı olarak yürütmek için nasıl bir yol izliyorsunuz? Sadece akrabalarıma değil, yaratandan ötürü insanları seviyorum/sevmeye çalışıyorum. En azından bu yolda gayret sarf ediyorum. Akrabalara karşı olan görev ve sorumluluklarımı da yerine getirmeye çalışıyorum. Mesela; izine gittiğimde ilk işim benden büyük olan hemen hemen tüm akrabalarımı çok kısa olsa da ziyaret ediyor, gönüllerini alıyorum. İhtiyaca binaen kimiyle hediyeleşiyor, kimisiyle saatlerce sohbet ediyorum. Ulaşılması imkânlarım dışında olanlara da telefon ederek gönlünü alıyor, akrabalık bağlarını korumaya çalışıyorum. Burada da bu

ilişkilerin gittikçe zayıfladığını bildiğimiz, gördüğümüz için eş-dost, arkadaşlarla sürekli bir araya gelmek, oturup hasbihâl etmek için bütün yolları deniyoruz. Geçen ay bir arkadaşımız çok büyük bir kaza atlatmış, ancak bir ay sonra duyabildik. Bu insanlık adına, arkadaşlık, dostluk adına utanç verici bir durumdur. Yani şunu demek istiyorum; akrabalarımızdan ya da komşularımızdan, arkadaşlarımızdan hiçbir beklenti içerisinde olmadan sadece Allah rızası için bizlerin ilk adımı atmamız gerek diye düşünüyorum ve bunu da uygulamaya çalışıyorum. Her Cuma hutbesi sonrasında imam bize, Rabbimizin şu emrini mealiyle birlikte hatırlatıyor: “Allah, adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara yardım etmeyi emreder; hayâsızlığı, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.” (Nahl 16.) Kur’an’la olan münasebetimizin gittikçe azaldığı bir dönemde bunu her Cuma günü işiten Müslüman’ın bu emir doğrultusunda hareket etmesi gerekmez mi? Eskiden, camiye ve cemiyete iki gün uğramasanız üçüncü gün cemaat ve imam tarafından aranır, sebebi sorulurdu. Şimdi aylarca gidilmediği halde ne arayan var ne de soran. Camiler ve cemiyetler bu konuda eskisi gibi bir işlev yürütmüyorlar mı? Şöyle bir Hadisi şerif hatırlıyorum: “Bir topluluk nasıl yaşarsa, öyle idare edilir” Bu hususta da başta kendimi sorumlu hissediyorum. Yani ben, bizler gerçek manada samimi olsak bu tür yanlışlar da olmaz herhâlde. Birde Kur’anKerim’de: “Fitne adam öldürmekten daha kötüdür” buyruluyor. Bakara. 191. Yine Mehmet Akif Ersoy’un “Girmeden fitne, bir millete düşman giremez, toplu vurdukça sineler, onu top sindiremez” dizelerinde belirttiği gibi artık sineler toplu vurmuyor, fitneye fesada kimse dur demiyor. Nemelazımcılık almış yürümüş. Allah (c.c) bize en kısa zamanda uyanmayı nasip etsin. İmamların bu manada görev ve sorumlulukları büyüktür. Bizler eskiden camiye birkaç gün gelemeyenleri hemen arar, sorar, evine ziyarete giderdik. Şimdi adam, üye olduğu camiye, cemiyete aylarca uğramıyor, öldü mü-kaldı mı kimsenin haberi olmuyor, aranmıyor, sorulmuyor… Yeniden iman edip, Müslümanlık dairesinin içerisine girmekteki emrin hikmeti bu olsa gerek… Biz nerede yanlış yapıyor, neyi eksik uyguluyoruz?

Hz. Peygamberin yaşantısı, yani sünnetini hafife almaya başladık. Hatta bir takım sözde din adamları sünneti Müslümanların hayatından çıkarmaya çalışıyorlar. Bu en büyük etken. Herkes kendisini iyi bilir. Oturup bir sorgulayalım kendimizi. Şöyle Hz. Rasulü Ekrem ve O’nun ashabını ve onların yaşantılarını göz önüne getirip, biz bu görüntünün neresindeyiz diye sorgulayalım. Her şey kendiliğinden açığa çıkar. İnsanlar, düğün ve ölüm dışında birbirlerini göremez, gidip gelemez oldular. Bu konuda, modernizmle mücadele edemeyenlere tecrübeleriniz ve yaşadıklarınızdan hareketle neler tavsiye edersiniz? Bu konuda benim tesbit edebildiğim bir kaç faktörden bahsetmek gerek. Yaşlı kesimi toplumdan ve eş – dost ortamından soyutlayan televizyon kanallarının çoğalması oldu. Gençlik için de bilgisayar ve cep telefonlarının çok hızlı gelişmesi ve her istediğine anında ulaşabilme imkânlarının kolaylaştırılması. Bu durumlara sebep olanların başında da, televizyonlarda dini hafife alan ve yukarıda da bahsettiğimiz gibi sünneti hafife alan yayınlar ve söylemlerdir. Bunların önüne geçebilmek için ev sohbetlerinin artırılması, cami ve cemiyetlerin bu konuda daha ciddi programlar uygulaması gerekmektedir. Yılmadan, usanmadan... Dünyevi meşgaleler ve pek çok kıytırık söylem, Allah ve Rasulünün emir ve buyruklarının önüne geçti. Allah muhafaza. Oysa, Peygamber efendimiz, “Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz, nasıl ölürseniz öyle haşrolursunuz” buyuruyor. Duru bir inanç, salih bir amel bizin nihai gayemiz olmalıdır.

Sizin eklemek istedikleriniz… Sizler gibi basın-yayın organlarına da çok büyük yükümlülükler düşmektedir. Emin olun sizlere göre çok basit olan şeyleri insanların, gençlerin bir çoğu bilmiyorlar. Gerçekten çok cahil bir toplumla karşı karşıyayız. Ve gittikçe de cahilleşen bir toplulukla. Elbette, dinin emri ve yasaklarına uymaya çalışan, okuyan, okutan, cahillik urbasını sırtından atan ve insan olmanın Müslüman olmanın gereği ile yaşayan pek çok insanımızın da bu manada görev ve sorumlulukları vardır. Son olarak: Okumak okumak okumak, diyorum; ama doğru kanaldan, doğru rehberden...

Hasan Güney dâr-ı bekaya uğurlandı

Yaşamının büyük bir kısmını dernek, vakıf, HDV, federasyon gibi birçok kuruluşlarda yıllardır yöneticilik yaparak, Hollanda’daki Türk toplumuna hizmet etmeye adamış, ayrıca 30 yılı aşkın bir süredir Leiden HDV Mimar Sinan cami başkanlığını yapmış, TİKD Federasyonunun kurucu üyelerinden Hasan Güney (67), 3 Kasım 2016 tarihinde hayata gözlerini yumdu. 46 yıl kaldığı Hollanda’da vasiyeti üzerine memleketi Erzurum’da toprağa verildi. Hasan Güney’in eşi ve aynı zamanda ‘Yılın Mukaddes Anası Ödülü’ sahibi olan Hatice Güney “ Eşim Hasan Bey gerçek ten tarifi mümkün olmayan çok değerli bir insandı. Hollanda ve Türk toplumuna olsun çok yardımları oldu. Örnek ve bir gönül insanı idi. Acımız büyük. Yapacak bir şey yok. Allah’tan geldik. Allah’a gidiyoruz” dedi.

Koenendelseweg 1 5222 BG ‘s-Hertogenbosch Tel.: +31(0)73 6220025 Fax: +31(0)73 6220054 www.sws-simtronic.com info@sws-simtronic.com


dossier

dosya 17

doğuş aylık gazete/maandblad nr. 209 - Aralık/December 2015

Gündem

“Millî manevî değerlerle ilgili faaliyetler çok büyük bir boşluğu doldurmaktadır”

12. Avrupa Kur’ân-ı Kerîm Tilavet Yarışması

Semih Aktekin: “STK’lar çok önemli bir işleve sahipler” T.C. Millî Eğitim Bakanlığı Yükseköğretim ve Yurtdışı Eğitim Genel Müdürü Semih Aktekin iki günlük bir ziyaret için Hollanda’daydı. Aktekin bu çerçevede, Hollanda’daki yabancıların eğitim adına yaptıkları çalışmaları incelemek ve burada çeşitli hizmetlerde bulunan Sivil Toplum Kuruluşları’nı yakından görüp tanımak ve tanışmak için ziyaretler gerçekleştirdi.

B

u çerçevede Hollanda’nın büyük STK’larından biri olan Millî Görüş’ü de ziyaret etti. Güney Hollanda Bölgesi olarak bilinen, Hollanda İslam Federasyonunun merkez ofisini ziyaret edip başkan Mehmet Erdoğan ile bir süre görüşerek çalışmaları hakkında bilgi aldı. Aktekin aynı bina bulunan Doğuş Gazetemizi de ziyaret ederek çalışmalarımız hakkında bilgi aldı. Aktekin sorumuz üzerine Hollanda’ya yaptığı bu ziyareti ile ilgili şu açıklamalarda bulundu. “Millî Eğitim Bakanlığı’mız Türkiye’dekilerden olduğu gibi yurtdışındaki vatandaşlarımızın da eğitiminden sorumlu. Bakanlığımızda Yükseköğretim ve Yurtdışı Eğitim Genel Müdürlüğümüz, Türk kökenli olup da Türkiye dışında yaşayanların eğitim sorunları veyahut bunların Türkiye’ye döndükten sonra Türkiye’de karşılaştıkları eğitim sorunlarıyla ilgi tedbirler almakla da yükümlü. Bizler bu kapsamda yurt dışı ziyaretlerimizde hem oradaki yerleşik vatandaşlarımızın Türkiye kökenli insanların eğitim ihtiyaç ve sorunlarını yerinde tespit etmek, bunlara çözüm ve alternatif üretebilmek için neler yapılabileceğini görmek üzere burada bulunuyoruz. Gerek büyükelçiliğimiz yetkilileri ile bir araya gelip istişarede bulunuyoruz gerekse de o ülkede faaliyet gösteren STK’ları ziyaret ederek, hem onların yaptıkları çalışmalar hakkında bilgi alıp neler yaptıklarını görüyoruz hem

de bakanlık olarak onlara nasıl bir katkımız olabilir, nasıl bir desteğimiz olabilir onları istişare ediyoruz. Bu çerçevedeki Hollanda ziyaretimizde Hollanda’daki İslam okullarını ve diğer eğitim kurumlarını ziyaret ederek yetkililerden bilgi aldık. STK ziyaret turumuzda bugün Rotterdam’da bulunan Millî Görüş Federasyonunu ziyaret ettik yetkililerden bilgi alıp ne tür faaliyetler yapıldığını öğrendik ve gerçekten gurur duyduk. Bakanlık olarak bizim resmî düzeyde belki yetişemediğimiz, düşünemediğimiz faaliyetleri buradaki gönüllü teşkilatlarımız olan STK’larımızın yaptıklarını, büyük bir boşluğu doldurmuş olduklarını memnuniyetle gördük. Tabi memnuniyet derken birazda mahcubiyetle, bu çalışmalara gereği kadar destek veremediğimiz için de biraz mahcubiyet duyduk. İnşallah önümüzdeki dönemlerde bu mahcubiyeti giderecek şekilde bu faaliyetlere katkımız olur. Bakanlık olarak bizim somut olarak yaptığımız ders kitabı desteğimiz var. Millî Eğitim Bakanlığı’mızın basmış olduğu kitapları buradaki kurumlarımız istediği zaman ücretsiz olarak ilgi yerden talep ederek ihtiyaca binaen gönderiyoruz. Nitekim bizim daha önce gönderdiğimiz bazı kitaplar okullarda kullanılıyormuş. Eksik olan ve yeni ihtiyaç duyulan kitapları da inşallah göndereceğiz. Bunun dışında biz çeşitli Avrupa ülkelerine Büyükelçiliklerimiz aracılığı ile “Türk kültürü” öğretmenleri gönderiyoruz. Buradaki kuruluşlarımızın

Güller yetişiyor...

da buna ihtiyaç duymaları hâlinde büyükelçiliklerimizle istişare edilerek bu hizmetten istifade etmeleri mümkün olabilmektedir. Bunların dışında bizim bakanlık olarak yurtdışında mastır, doktora bursuyla okuttuğumuz Türkiye’ye döndüğünde üniversitede çalışacak öğrencilerimiz var. İnşallah bugün ayrıca elçiliğimizde onlarla görüşeceğim. Onların eğitim gördüğü ülkelerde ne tür sıkıntıları var, ne tür tez çalışmaları yapıyorlar; onları da dinleyeceğiz, varsa talep ve tavsiyelerini alacağız. Böylece iki günlük tempolu bir faaliyetimizi tamamlamış olacağım. Ben son olarak gazeteniz aracılığı ile burada yaşayan vatandaşlarımıza, çevrelerinde faaliyet gösteren Millî Görüş ve buna benzer diğer teşkilatların faaliyetlerine katılmalarının gerçekten büyük önem arz ettiğini söylemek istiyorum. Bilmelidirler ki, kendi çocuklarının, torunlarının, ailelerinin geleceği açısından bu faaliyetler çok önemlidir. Aileye dönük, çocuklara dönük okullara derslere dönük, millî manevî değerlerle ilgili faaliyetler çok büyük bir boşluğu doldurmaktadır. Bunlardan istifade etmelerinin çok büyük önem arz ettiğini düşünüyorum. Eğer henüz bu faaliyetlerden yararlanmamış vatandaşlarımız varsa onların da gelip bu kuruluşları ziyaret edip ne tür imkânlar sunulduğunu görmelerinin çok büyük önem arz ettiğini düşünüyorum. Doğuş Haber Merkezi

IGMG Kadınlar Teşkilatı tarafından organize edilen 12. Avrupa Kur’ân-ı Kerîm Tilavet Yarışması finali yapıldı. İki ayrı yaş grubunda yapılan yarışmada 10-13 yaş grubunda Hamburg Bölgesinden Ayşenur Şaplak, 14-18 yaş grubunda ise Güney Hessen Bölgesinden Nesibe Zümra Ergün birinciliği elde etti. Avrupa’nın dört bir yanından gelen Kur’an aşıkları IGMG Kadınlar Teşkilatı 12. Avrupa Kur’ân-ı Kerîm Tilavet Yarışması için 5 Aralık’ta Leverkusen Smidt-Arena’da buluştu. IGMG teşkilatlarında eğitim gören talebeler arasında yapılan Kadınlar Teşkilatı (KT) Kur’ân-ı Kerîm Tilavet Yarışması finalinde şube ve bölgeler arası elemeleri geçerek final yarışmasına katılmaya hak kazanan 8 genç kız yarıştı. Avrupa’nın dört bir yanından gelen 4 binden fazla kişinin katıldığı programda konuşan KT İrşad Başkanı Nermin Şeker, “Kur’ân-ı Kerîm’in isimlerinden birisi de ‘Nur’dur. Nurun anlamlarından biri ise etrafı aydınlatan ve görmeye yardım eden ışıktır. Bu nedenle biz Rabbimiz’in Nisâ suresi 174. ayetinde buyurduğu: ‘Ey insanlar! Şüphesiz size Rabbiniz’den bir delil geldi, size apaçık bir nur indirdik.’ ayetinin mealini bu yıl afişlerimizde öne çıkardık.” dedi. Şeker şöyle devam etti: “Bu yarışmalarımızla bizler hayatı Kur’an merkezli düşünme, anlama ve inşa etme gibi ulvi bir hedefi amaçlıyoruz. Diğer taraftan bu tilavet yarışmaları Kur’an ile yüzleşmemize neden olurken, ayrıca Allah’a vermiş olduğumuz kulluk sözümüzü yeniden hatırlama imkânı da sunmaktadır bizlere. Allah korkusunu gönlüne yerleştiren, bütün söylem ve eylemlerini bu hassasiyetle yapan insanlar yetiştirmektir bu programların

amacı. Bundan dolayı 16 bölgemiz ve 34 şubemizde açtığımız hafızlık kurumlarımızda hafızlık ön hazırlık ile birlikte 580’i kız öğrenci olmak üzere şu an toplam 855 yavrumuz hafızlık eğitimi yapmaktadır. ” dedi. Yarışmacılar Kur’ân-ı Kerîm’i hem ezber hem de yüzünden okuyarak en güzel tilavet için gayret ettiler. 4’er genç kızın yer aldığı iki kategoride önce 10-13 yaş grubunda, sonra da 14-18 yaş grubunda finale kalan talebeler yarıştı. Jüri başkanlığını Esmanur Erdener’in yaptığı yarışmada heyecanla beklenen sonuçlar şöyle oldu: 10-13 yaş grubunda 1. Ayşenur Şaplak (Hamburg), 2. Zeynep Yücetaş (Güney Hollanda), 3. İman Uçan (Alpes), 4. Kübra Sıla Sevinç (Württemberg) 14-18 yaş grubunda ise Güney Hessen Bölgesinden Nesibe Zümra Ergün KT 12. Avrupa Kur’ân-ı Kerîm Tilavet Yarışması birincisi olarak anons edildi. İkinci Viyana’dan Nesibe Oğultay, üçüncü Berlin’den Firdevs Mutlu olurken dördüncülüğü Kuzey Hessen temsilcisi Berfin Kaya elde etti. Mâide-i Kur’an 12. Kur’ân-ı Kerîm Tilavet Yarışması kapsamında Mâide-i Kur’an programı yapıldı. 2010 yılı Türkiye Kur’an Tilavet Yarışması birincisi Ayşe Elif Apuhan Koçal’ın yanı sıra Hatice Kübra Ataş, Tuğbanur Batman, Emine Tunç ve Gülsüm Nur Yalçın Kur’an ziyafeti sundular. Hafızlık sunumu 12. Kur’ân-ı Kerîm Tilavet Yarışması gündeminde hafızlık sunumu da yer aldı. IGMG teşkilatlarında hafızlığını tamamlamış ve hafızlık tespit sınavına müracaat etmiş 5 hafız sahneye davet edildi. İkbal Börek moderatörlüğünde yapılan sunumda hafızlar Kur’an’ın muhtelif yerlerinden ilk ayeti okunan surenin devamını okudular. Hafızların tamamı ayetlerin devamını kusursuzca ezberden okumayı başardı. Hafızlık sunumunda ayrıca T.C. Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından yapılan sınavda hafızlık icazetini alan Şuheda Batman’a hafızlık tacı takılarak icazet töreni de yapılmış oldu.

1992 yılında kurulan TUR-NED International Trading BV, başlangıçta Seylan çayının Avrupa’da yaygın satılmasına öncülük yaptı. 1995 yılından itibaren ilk etapta ECE markalı ürünleri daha sonra Türkiye’nin damak tadlarını temsil eden öncü markaları Hollanda pazarına taşııdı.

NIF, Den Haag Mimar Sinan Eğitim Kurumunu yerinde ziyaret etti

Hollanda İslam Federasyonu Başkanı Mehmet Erdoğan ve Eğitim Başkanı İsmail Kızılırmak, mutat ziyaretlerden birini bu ay Den Haag’da hafta sonu kursları çerçevesinde yüzlerce çocuğun eğitim gördüğü Mimar Sinan Camii’ni ziyaret ederek eğitmenlerden gidişatla alakalı bilgi aldılar. Heyet, Cemiyet Başkanı Salih Aslan, Eğitim Başkanı Necip Erdem ve Eğitim Kurumu Müdürü Ramazan Akgül ile İslami İlimler kurslarının gelecek yılda izleyeceği programları gözden geçirdi.


Avrupa’nın Kültür Başşehri Rotterdam’ın merkezinde İstanbul havası solumak, çay ve simitle ağırlanmak isterseniz bekleriz... Meent 15 A Rotterdam

(Belediye Sarayı ve eski postane arkasındayız)

SİZE çok yakınız!..

B.T.H Bemiddeling Wolphaertsbocht 285 3083 MP ROTTERDAM Tel:010-4954875 - Mob: 0641362096 email:bthgroup@gmail.com Onze zalen: SCHALMEI - Krabbendijkestraat 520 3084 LP Rotterdam MARGRIET HAL- Nieuwe Damlaan 5 3119 KA Schiedam


politiek

siyaset 19

doğuş aylık gazete/maandblad nr. 209 - Aralık/December 2015

Gündem ayildirim@attent.biz

‘Çok naz, âşık usandırırmış’ der atalarımız! Çizgi mi? Evet, ama yan çizilen bir çizgi!..

Yan çizilen bir çizgi!

Ahmet kardeşimin Türkiye - Avrupa Birliği ilişkileri ile ilgili yazısını umarım beğeni ile okumuşunuzdur.

Ahmet Yıldırım

D

Avrupa’nın ve özellikle Hollanda’nın Türkiye çizgisini merakla takip edenlerdenim. 1963 yılında doğan bu sevda, hâlen devam ediyor mu? 1999 yılında aday adayı ülke hâline gelen Türkiye, bir yönden Avrupa Birliği için bir büyük avantaj. Çünkü AB için Türkiye, Avrupa ile Orta Asya için köprü oluşturacak kapasitede. Diğer bir yandan Türkiye katılımıyla, Avrupa’mızın nasıl bir mozaik olduğunu ispat etmek için büyük bir fırsat olarak AB için gündemde.

Suriye ve mülteci kriziyle tekrar gündeme geliverdi. İşlerine gelince süreci kolaylaştırıyorlar, işlerine gelmezse hemen rafa kaldırıveriyorlar. Hani tüzük nerede kaldı? Suriye’ den gelen yüzbinlerce mültecinin, Türkiye sınırında kalmasını arzulayan Avrupa, derhal kesenin ağzını açtı ve milyarlarca doları Türkiye’ ye aktarıverdi.

2007 yılında Sarkozy (Fransa) ve daha sonra Merkel (Almanya), Avrupa Birliğine Türkiye’nin katılımına soru işaretleri koymasıyla birlikte bu süreç uzadı da uzadı.

Ben, Suriyeli mültecilerin Türkiye’ de kalması uzun vadede bizlere, kârdan çok zarar getireceğine inanıyorum. Şu an sadece ekonomik, finansal hesap yapılırken, sosyo-ekonomik açıdan sıkıntılar hesaba katılmıyor. Mültecilerin durumu, Türkiye’ de uzun vadede, çok rahatsız edecek sorunlar oluşturacak ve çığ gibi büyüyüp elimizde patlayacak haberiniz olsun. Zira göç edenler, kaçanlar, sorunlulardan da oluşuyor. Bu sorunlular ordusu, uyum sağlamazsa, Türkiye içinde de entegrasyon paketi açılır haberiniz olsun.

2014 yılında Basın Özgürlüğü ve İnsan Hakları konusuyla AB sürecinde rafa kaldırılan üyelik, 2015 yılında

İşte burada da Avrupalı Türklere fırsat doğacak. Biz bu konuda kitap bile yazacak durumdayız şu an! Eğer bu de-

neyimimizi Avrupa Birliği Bakanımıza iletmek isteyen kurum veya kuruluşlar var ise, ben de varım bu işte! Prensipler ordusu, kanunlar takipçisi, kültürlerin buluşma mekânı, refahın merkezi, demokrasinin yeşillendiği topraklar, finansal alanın tadı tuzu olan bu Avrupa, üyelik konusunda çizgisinden hemencecik de vazgeçiyor. Bu yumaktan nasıl çıkılacak, açıkçası ben de çok merak ediyorum. ‘Çok naz, âşık usandırırmış’ der atalarımız! Çizgi mi? Evet, ama yan çizilen bir çizgi!

64’üncü hükûmetten gençlere ve emeklilere müjde! Yabancı plakalı araçların Türkiye’de kalma süresinin 2 yıla çıkarılmasının ve bedelli askerliğin düşürülmesinin ardından Yurtdışında çalıştıktan sonra Türkiye’den emekli olan Türk vatandaşları için bir müjde daha. Yurtdışında geçen çalışma süreleri ile ev kadınlığı sürelerini 3201 sayılı Kanuna göre borçlanarak Türkiye’den emekli aylığı alma hakkına kavuşanlar, yurtdışında çalışmaya, ikamete dayalı bir sosyal sigorta ya da sosyal yardım ödeneği almaya başladıkları takdirde Türkiye’den bağlanan aylıklar kesiliyordu. SGK ( Sosyal Güvenlik Kurumu ) sitesinde yer alan habere göre 1 Kasım seçimlerinden sonra kurulan 64. Hükümet programında bu konuda ele alındı. Programda emeklilerin bulundukları ülkede çalışabil-

meleri ile ilgili olarak, “Türkiye’den borçlanarak emekli olan yurtdışındaki emeklilerin bulundukları ülkelerde yarı zamanlı çalışabilmeleri için ikili anlaşmalarımız çerçevesinde gerekli çalışmaları yapacağız” ibaresi yurtdışından emekli olanları sevindirdi. Söz konusu taahhüdün gerçekleşmesi ile birlikte, yurtdışı sürelerini borçlanarak aylık alan ve yine yurtdışında yarı zamanlı çalışan gurbetçilerin aylıkları kesilmeyecek ve böylece yaşanan bir mağduriyette giderilmiş olacak.

Dövizle askerlikte indirim DEİK Avrupa Bölge Komitesi Başkanı Turgut Torunoğulları’nın, yabancı plakalı araçların Türkiye’de kalma süresinin 2 yıla çıkarılması yönündeki çabasının ardından, askerlik bedelinin 6 bin eurodan bin euroya düşürülmesi de başarıya ulaştı. 64. Hükûmetin Eylem Planı’nı açıklayan Başbakan Ahmet Davutoğlu, askerlik hizmetini yerine getirmemiş yurtdışında yaşayan vatandaşlardan alınan bedelin üç ay içinde 6 bin eurodan bin euroya düşürüleceğini söyledi.

kayakocak@gmail.com

Kaya Turan Koçak

Dünya 5’ten ve 28’den büyüktür!

Sevgili okurlarımız, kendi alanlarında uzman ve aynı zamanda yıllardır siyasetin içerisinde olan iki güzel insan, Kaya Turan Koçak ve Ahmet Yıldırım bundan böyle her ay düzenli olarak ortak bir konuyu farklı bakış açısıyla değerlendirecekler. Bu sayıda AB-Türkiye ilişkisi üzerinde durdular. İlgiyle okuyacağınızı umuyoruz... eğerli Doğuş okuyucuları, ekonomi yazımızla tekrar beraber olmaktan mutluluk duyuyoruz.

Spotlar

Gerçekten Türkiye – Avrupa Birliği ilişkilerine dünyada eşi benzeri görülmemiş bir ilişki diyebiliriz. Türkiye ile Avrupa Birliği’nin ortak üyelik görüşmeleri 31 Temmuz 1959’da Türkiye’nin Avrupa Ekonomik Topluluğu’na yaptığı ortaklık başvurusu ile başlar ve üyelik süreci de 1963 yılında Türkiye’nin Avrupa Ekonomik Topluluğu ile ortaklık anlaşması imzalamasıyla resmîlik kazanır. Türkiye’nin 1987 yılında tam üyeliğe başvurmasıyla ivme kazanır. 1999 yılında AB üyeleri tarafından aday olarak kabul edilen Türkiye, Hollanda’nın 17 Aralık 2004 AB dönem başkanlığında yapılan Avrupa Konseyi Sonuç Bildirgesi sonucunda, 2005 yılında tam üyelik müzakereleri resmen başlar. 2016 yılına giriyoruz ve 1963 yılından itibaren tam 52 seneyi geride bırakacağız. Birçok Avrupa Birliği ülkeleri, Hollanda da bu ülkelerden biri, hâlen Türkiye’nin önümüzdeki on yıl Avrupa Birliği’ne girmesinin söz konusu olmadığını her fırsatta belirtmektedir. Hatta Almanya ve Fransa gibi güçlü ülkeler Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne tam üyelik müracaatını olumsuz dillendirir hâle geldiler. Yukarıdaki kareyi iyi okumak

gerekiyor. Bir tarafta 28 AB ülkesi ve diğer tarafta Türkiye. “Dünya 28’den büyük” demiştik ya… Türkiye geçtiğimiz ay Antalya‘da çok önemli bir organizasyona başarılı bir şekilde imza attı. Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın ev sahipliğinde‚ “2015 G20 Antalya Summit” gerçekleşti. G20 ülkeleri Dünya ekonomisinin % 90, Dünya ticaretinin % 80 ve Dünya nüfusunun 2/3’sini temsil etmektedir. Daha önce G20 zirveleri 2009’da İngiltere’de, 2010 yılında Güney Kore’de, 2011 yılında Fransa’da, 2012 yılında Meksika’da, 2013 yılında Rusya’da ve geçen sene 2014 yılında Avustralya’da gerçekleşmişti. Türkiye G20 etkinlikleri kapsamında bu yıl 60 bin yabancı misafir konuğu ağırladı. Ayrıca katılan tüm liderlerin takdirini toplayan bir zirve oldu. Siyasi açıdan 2015 yılının en önemli anı bence, Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Obama ile Rusya Devlet Başkanı Putin’in Antalya’da o yarım saatlik baş başa görüşmesidir. İki ülke arasında gerilim biraz da olsa yumuşadı ve bunun etkisini yakında hep beraber yaşayacağız. Resimler yazılardan bazen daha etkili oluyor, bu sebeple bu kareleri sizinle paylaşmak istedim. Dedik ya, “Dünya 5’ten büyüktür” diye! Hoşça kalın…

“Geri dönüşüm geleceğe ve ekonomiye yatırımdır” Meclis Altyapı ve Çevre Daimî Komisyonu tarafından çevreci ve sürdürülebilir ekonomi raportörü olarak görevlendirilen PvdA milletvekili Yasemin Çegerek, geri dönüşümün geleceğe ve ekonomiye yatırım olduğunu ifade etti. Paris İklim Zirvesi’ne de katılan Çegerek, sürdürülebilir ekonomiye yatırım yapılmasının iş dünyasına 7 milyar euroluk bir tasarruf sağlayabileceği gibi, 80 bin kişilik istihdam artışını da beraberinde getirebileceğini kaydetti. Çevrenin korunması ile ekonomik kalkınmanın birlikte yürütülmesi gerektiğine işaret eden Çegerek, Hollanda’nın 1 Ocak 2016’dan itibaren AB Dönem Başkanı olacağını anımsatarak, bu altı aylık dönemde enerji, inovasyon ve geri dönüşümlü ekonomi konularına daha da ağırlık verileceğini belirtti.


meningen

20 görüşler Gelin tanış olalım!

maandblad/aylık gazete doğuş nr. 209 - Aralık/December 2015

Hollandalı Türklerle tanışıyoruz...

Doğuş Gazetesi Yayın Kurulu Üyeleri... Birbirimizi Tanıyalım Köşesi... Tanışmak; samimi ve güzel bir muhabbetin başlangıç noktası. Sosyal medyanın ağırlığını ve etkisini gösterdiği bu modern çağda aslında insanlar, daha da kendi köşelerine çekilmeye başlamadılar mı sizce de? Bunu bir nebze olsun kırabilmek ve tanış-dost olabilmek için; Doğuş olarak önce kendimizi, önümüzdeki sayılarda da sizleri kısaca tanımaya ve tanıtmaya karar verdik...

İsrafı ve sömürü çarkını önleyip, “Adil Düzen”in kurulmasını gerçekleştirirdim”

A

dınız, soyadınız, yaşınız, medenî hâliniz, memleketiniz ve Hollanda’da nerede yaşıyorsunuz? Adnan Şahin, 58 yaşındayım, evli, 4 çocuk ve şimdilik 4 torun dedesiyim. Kırşehir, Çiçekdağı, Ömeruşağı köyünde doğup büyüdüm. Hollanda’da Oss kentinde yaşamaktayım.

Aldığınız eğitim(ler)… Beş yıllık temel eğitimi bitirdim. Yani daha net bir ifadeyle “ilkokul” mezunuyum. Mesleğinizi mi yoksa farklı bir yoksa bir iş mi yapıyorsunuz? Doğrusu ilk mektep mezunu biri olarak bir mesleğe yönelmedim. Ya da yönelmeye önce imkân sonra da zaman bulamadım. 1973 yılında, 18 yaşında geldiğim Hollanda’da yaşam serüvenim Oss kentinde bulunan ve şimdi yerine aynı adla bir otel yapılan “Bergoss Halı Fabrikası”nda başladı. O yıllarda başlayan Hollanda serüveni içinde ilk edindiğim iki meslek aletinden biri Kodak marka basit bir fotoğraf makinası diğeri ise bir saz oldu. Ama ben onları bir meslek edineyim için değil tamamen hobi amaçlı kullandım. Gel gelelim daha sonraları tutkuya dönüşen ve hayli pahalıya mal olan bu iki aletin peşinden hâlen koşturmaktayım. Bunlarla yaptığım çalışmalar kimilerine göre bir meslek düzeyine ulaşmıştır. Ancak bana sorarsanız tam bir olgunluğu henüz oluşmuş değil. Ama oraya çok yakın bir yerde olduğumu söyleyebilirim. Kısaca bu soruya “sevdiğim bir işi yapıyorum” diyebilirim. Fotoğraf

Adnan Şahin çekiyorum. Haber yapıyorum, dahası elinizdeki bu gazetenin çıkmasında katkı sağlıyorum. Daha ne olsun… Tutkularınız hedefleriniz nelerdir? Hayatta çok yapmak isteyip de yapamadığınız bir şeyler var mı? Tutkularımı yukarda biraz tarif ettim. Fotoğraf ve video çekimleri, montajlar vesaire çalışmalar tam gaz devam ederken bu arada müzik aletleri ile haşir-neşirliğim de aynı şekilde sürmektedir. Bir koltukta birkaç karpuz yani… Dünya ülkelerini gezip dolaşmak da çok arzu ettiğim bir şeydi. Bunu da mensubu bulunduğum Millî Görüş Teşkilatlarının yaptığı çeşitli insani yardım çalışmaları vesilesiyle gerçekleştirmiş oldum. Zimbabwe’den Endonezya adaları Papua Yeni Gine’ye kadar uzanan yelpazede pek çok ülkeye gidip geldim. Sorunuzun ikinci kısmı yani yapmak isteyip de yapamadıklarım şeylere gelince o içimde bir şeyleri yeniden depreştirdi. 1974 yılında ilk kez elime aldığım 8 mm film kamerası ile başlayan bir “kısa film” çekme arzum var. Doğrusu o ateş henüz sönmüş değil. Üzeri küllenmiş bir kor hâlinde durmakta. Çok kaliteli çekim ekipmanları ve daha başka her türlü ekipman var aslında ama “helva” yapmak ayrı bir gayret ve beceri istiyor. Bir de kısmet meselesi diyorum… İşinizden arta kalan zamanlarda, sosyal etkinlileriniz var mı? Yıllardır Millî Görüş Teşkilatlarının Basın Yayın Başkanlığını yürütmeye çalışıyorum. Ve tabi ki, Doğuş Gazetesi ile ilgili çalışmalarımız var. Bunların dışında daha önceleri “eş dost

ziyaretleri” dediğimiz çok önemli sosyal etkinliğin yerini “çoluk-çocuk, torun torba ziyaretleri” aldı. Maalesef çoktandır eşleri dostları ziyaret etmeye vakit ayıramıyoruz. Bu sayımızda da bunu dosya konusu olarak işliyoruz. Dünyayı değiştirebilecek gücünüz olsaydı, ilk olarak ne yapardınız? İsrafı ve sömürü çarkını önleyip, yıllarca savunduğumuz “Adil Düzen”in kurulmasını gerçekleştirirdim. Dünyanın bir yerlerinde çocuklar açlıktan ölürken, bir başka yerinde insanların “çok” yemekten obezite olmalarını ve korkunç savurganlıklar içinde akla hayale gelmedik lüks giderler icat edenleri önlerdim. Kitap okumayı sever misiniz? Şu an hangi kitabı okuyorsunuz? Evet, severim. Ama okumayı beceremedim bir türlü. Kütüphanemde bir hayli kitap var. Eğer okuyabilseydim çok iyi olacaktı. Ufkum biraz daha genişleyecekti. Ama bu arada kendi cahilliğimi de fark edecektim… Ben de okumaya karşı da, yazmaya karşı da bir yatkınlığın olduğunu söyleyebilirim. Şöyle söyleyeyim. Ben ne zaman bir şiir dinlesem ondan etkilenirim ve şair olup şiir yazasım gelir. Bir şeyler kaynar taşar içimden. Ve ne zaman bir roman okusam onunla birlikte hikâyeler oluşur kafamda ve roman yazasım gelir. Böylece anlıyorum ki, aslında okumak tam bana göre bir şey… Yazmayı da çok seviyorum. Ancak etkili ve doyurucu bir şeyler yazabilmek için çok okumak gerektiğini de biliyorum. Ama maalesef çok istememe rağmen okuyamıyorum. Vakit ayıramıyorum. Aynı anda çok vakit alabilen pek çok şey ile meşgul oluyorum. Yanlış tabi ki… Allah ömür verirse ileriki zamanlarda bu konuyu çok ciddi bir şekilde ele almayı düşünüyorum. Şu an elimde ilk okumayı düşündüğüm üç kitap var. “Zor Zamanda Konuşmak”, ve “Tok Kurda Puslu Hava”, İsmet Özel, “Gün Doğmadan”, Sezai Karakoç ve Tarihe Tanıklığım Aliya İzzetbegoviç. Kendinizde özelliklerinizden birini değiştirmek isteseydiniz, hangisini değiştirirdiniz? Yukarda vurguladığım gibi bir koltukta birkaç karpuz taşımaya çalışıyorum. Bu da doğrusunu söylemek gerekirse uğraşılanların hepsinin yarım kalmasına neden oluyor. Tek bir alana yoğunlaşabilsem çok daha iyi neticeler elde edeceğimden eminim. Sizi hayatta en çok etkileyen bir kaç olay sayabilir misiniz? Şahsen 8 yıl önce gittiğim Bangladeş’te gördüğüm görüntü beni derinden etkiledi. Kurban

kampanyası için gitmiştim. Bir bölgede dağıtım yapılacaktı. Dağıtım 3 bin kişi alabilecek bir avlu içinde yapılacaktı. Gelecek kişiler de tespit edilen kişilerdi. Ancak daha önceki yıllardan dağıtımdan haberdar çevrede yaşayan fakir insanlar oraya hücum etmişlerdi ve 3 bin kişilik avluya beş bin kişi balık istifi gibi dizilmişlerdi. Çoğunu yaşlı kadınlar ve çocuklar oluşuyordu. O çaresiz ve perişan insanların oluşturduğu toplu görüntü beni hayli etkilemişti. O kalabalığın uzun bir süre yakıcı sıcak altında, bir parça et alabilmek için beklemeleri ve hesap dışı gelenlerin et alamadan geri dönmeleri çok acı bir durumdu. Hayatınızda sizi etkileyen ve onlarsız yapamayacağınız insanlar? Eşim ve çocuklarım elbette. Ama hayatta insanın alışamayacağı bir acı unutamayacağı bir olay yok. Son zamanlarda fırsat buldukça okumaya çalıştığım rahmetli Abdürrahim Karakoç’un kızı için yazdığı ve Musa Eroğlu’nun bestelediği “Unutursun Mihriban’ım” adlı eserinde insanın en sevdiğini dahi bir gün gelip, nasıl ve hangi sebeplerden dolayı unutabileceğini en savunmasız bir dille özetleyivermiş. Bana göre insanlar dünya hayatında dış görünüm itibariyle becerebildikleri kadarıyla yan yana yaşayan sosyal yaratıklar. Ancak insanın iç dünyası çok başka bir yer. Kendimden biliyorum. Çok derin ve uçsuz bucaksız bir yer... O dünyanın içini doldurmak tamamen ve bizatihi kişinin kendi marifetiyledir diye düşünüyorum. Kısaca bu bir inanç meselesidir. Hayatta neyi önemsersiniz? Dürüstlük ve samimiyeti önemserim. Verdiğim sözü yerine getirmeyi çok önemserim. Kalıcı bir eser bırakmayı önemserim. Sadra şifa olabilecek buluş ve fikirler üretmeyi önemli bulurum. İnsanda neyi arasınız? Dürüstlük ve samimiyettir. Beni insanlardan en çabuk soğutabilecek şey yalan söylemeleridir. Onun için

insanlarda doğru söz ararım acı da olsa doğruyu konuşmalarını isterim. İnsanda sevgi ararım, tatlı dil güler yüz ararım. Bunlar hiç bir ücret ödemeden elde edilen ve aslında çok kazandıran şeylerdir. Nelerden sakınırsınız? Yalandan ve gıybetten kaçınırım. İsraftan kaçınırım. İsraf derken salt sofrada yenmeyen ekmeğin çöpe atılmasını kast etmiyorum. Asıl korkunç israf bence zaman israfı. Maalesef bunu bizim insanlarımız çok sık yapmaktalar. Nelerden mutlu olurunuz? Neler sizi üzer? Çok küçük şeylerden mutlu olurum. Sırt üstü düşmüş ve bacakları üstüne dönmeye çalışan bir uğur böceğinin bunu başarması beni mutlu eder. Bir ceylanın yavrusuyla koklaşması beni mutlu eder. Varlıklı insanların muhtaçlara yardım etmesi de beni mutlu eder. Kısaca hayatta mutlu olmak için pek çok olay sıralayabilirim. Bu üzülmek babında da böyledir. Bir yılanın daldaki bir kuşun yuvasına girip yumurtalarını yemesine çok üzülürüm. Dünyada milyonlarca aç insan varken her gün tonlarca ekmeğin çöpe gitmesine üzülürüm.

Hayatınızın merkezine neleri koydunuz? Rabbimizin rızası. Gençlik yıllarımda bu konuya gereken hassasiyeti gösterebildiğimi iddia edemem. Ancak Rabbime sonsuz hamdolsun ki, bize kendisini düşünmeyi, akletmemizi nasip etti. Biz iç dünyamızı onunla doldurmaya çalışanlardanız. Rol modeliniz var mı? Müslüman olarak elbette bizim önderimiz, liderimiz, rehberimiz sevgili Peygamberimiz (sas)’dir. Onun dışında ünlü boksör Muhammed Ali’nin duruşunu çok etkileyici bulurum. E-mail adresinizi okuyucularla paylaşmak ister misiniz? Elbette. Adnansahin40@gmail.com


introduction

tanıtım 21

doğuş aylık gazete/maandblad nr. 209 - Aralık/December 2015

Deniz Çatıkkaş

Sizi tanıyabilir miyiz?

“Her şeyden önce insanın tasavvurunu hakikate doğru değiştirirdim” Adınız, soyadınız, yaşınız, medeni hâliniz, çocuklarınız, memleketiniz ve Hollanda’da nerede yaşıyorsunuz? Hüseyin K. Ece. 01.01.1955 (Türk pasaportunda) 01.01.1958 (Hollanda pasaportunda) Gümüşhane. Evli, beş çocuk babası, 5 torun dedesi. Zaandam’da yaşıyorum. - Aldığınız eğitimler nelerdir? 1973 Gümüşhane İmam-Hatip Okulu, 1978 Atatürk Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi, 2015 Rotterdam İslam Üniversitesi Master eğitimi. Hollanda’da muhtelif dil kursları. - Mesleğinizi mi yoksa farklı bir yoksa bir iş mi yapıyorsunuz? Ministerie Justitie’de geestelijke verzorger (manevî bakım uzmanı) olarak çalışıyorum. - İdealinizdeki meslek değilse ne yapmak isterdiniz? Öğretmenlik yapmayı tercih ederdim ama bu meslek de ideallerime uygun. - Tutkularınız, hedefleriniz nelerdir? Kısacık ömrü salih amelle doldurmak. Arkada hoş bir seda bırakmak. Önce kendime sonra az da olsa insanlara faydalı olmak. - İşinizden arta kalan zamanlarda, sosyal etkinlikleriniz var mı? Okuyorum, makale, kitap yazıyor, çeşitli dersler veriyorum.

- Kitap okumayı sever misiniz? 1 yıl içerisinde hangi kitapları okudunuz ve şu an hangi kitabı okuyorsunuz? Seviyorum. En son M. Öztürk’ün Tefsirde Aşırı Yorum’unu, A. Y. Ocak’ın Hızır-İlyas Kültü’nü okudum. Elimde Neorah R. Bajjar’ın “Een God meerdere Godsdiensten?” adlı kitabı var. - Başka ilgi alanlarınız nelerdir? Ders, seminer vermek, Kur’an araştırmaları yapmak, seyahat etmek v.b. - Dünyayı değiştirmek gücü olsaydı elinizde, ilk olarak ne yapardınız? Önce insanın tasavvurunu Hakikate doğru değiştirirdim. İnsanın tasavvuru düzelirse her şey düzelir. Bir de insanları ölüme ve ölümden sonra bir hayatın var olduğuna inandırırdım. - Kendi özelliklerinizden birini değiştirmek isteseydiniz, hangisini değiştirirdiniz? Gafleti, nisyanı, öteye az hazırlık yapmayı, az çalışma zaafını, çekingenliği... - Sizi hayatta en çok etkileyen bir ya da iki olay nedir ve hayatınızda sizi etkileyen ve onlarsız yapamayacağınız insanlar var mı? İnsanı hayatta etkileyen elbette pek çok olay var. En çok etkileyen demeyelim de üzerimizde hâlâ etkisi olan iki örnek:Yetmişli yılların zor şartlarında tahsil yapabilmek, 1980 yılında ilk çocuğumun, ilk emanetin, ilk göz ağrısının doğuşu. Kendi değerini düşürmeyen herkese değer veririm, sevdiğim, etkilendiğim, çok çok istifade eğittiğim şahsiyetler var ama öyle onlarsız yapamayacağım kimse var mı, bilmiyorum. - Hayatta neyi önemsersiniz? Hayat imtihanını kazanabilmeyi.

dogus@dogus.nl

- İnsanda neyi ararsınız? Fıtrata uygun ahlâk ve kişilik. - Nelerden kaçınırsınız, nelerden sakınırsınız? Yapmacık davranmaktan, iki yüzlülükten, çıkar için küçülmekten, din tüccarı olmaktan (dinin sırtından geçinmekten), hainlikten, tutarsızlıktan, buraya (dünyaya) takılıp kalmaktan, mensup olduğumun İslâm toplumuna leke getirecek, kötü imaja sebep olacak davranışlardan. - Nelerden mutlu olursunuz? Görevini hakkıyla yerine getirmekle, emanetin hakkını vermekle, yeni bir eserimin gün yüzüne çıkmasıyla, “sizin eserlerinizden veya derslerinizden faydalandım” diyenlerin şehadeti ile. - Neler sizi üzer? Vefasızlık, emeğe değer vermeme, insanların birbirlerini çok ucuza harcamaları, Müslümanlar arasındaki bölünmüşlük ve asabiyye (haksız tarafgirlik), din konusundaki cahillik ve yanlış din algısı, Müslümanların her açıdan seviyelerinin yeterli düzeyde olmaması, Avrupa’daki Müslüman yeni nesillerin kimliklerini kaybetme tehlikesi... - Hayatınızın merkezine neleri koydunuz? İnsani görevlerimi. Rabbime, kendime, aileme ve çevreme karşı sorumluluklarımı. “Herkes kapısının önünü süpürse sokak tertemiz olur” atasözündeki gibi herkes işini ve görevini hakkıyla yapsa ne güzel olur. - Rol modeliniz var mı? Kullukta ve ahlâkta herkes gibi benim için de örnek elbette üsve-i hasene olan Allah elçisidir. Onun dışında ilminden, irfanından, ahlâk ve görüşlerinden, yazarlığından ve şairliğinden etkilendiğim pek çok büyüğüm, hocam ve kardeşlerim var. - E- mailinizi alabilir miyiz? Elbette. kerimece@hotmail.com

Mutlu Olmanın Sırrı! Amerikalılar, insanların en çok neden mutlu olduğunu öğrenmek üzere bir araştırma yaparlar. Araştırmadan çıkan sonuçlar gayet çarpıcıdır. Aslında bizlere, ecdadımıza hiç de uzak olmayan bir sonuç ortaya çıkar: Mutluluğu yakalamanın yolu, karşılık beklemeden başkasını mutlu etmekten geçiyor. Osmanlılar, mutluluğun yöntemini hem kazan, hem kazandır felsefesine dayanarak bulmuşlar… Osmanlı’da Zimem (Veresiye) Defteri... Osmanlılar zamanında Ramazan günlerinde tebdil-i kıyafet ile pek çok zengin, hiç tanımadıkları mıntıkalarda, bakkal ve manav dükkânlarına gider, onlardan zimem (veresiye) defterini çıkarmalarını isterler. Baştan, sondan ve ortadan, rastgele sahifelerin toplamını yaptırıp miktarını ödedikten sonra “bu borçları silin, Allah kabul etsin” derler, kendilerini tanıtmadan çeker giderlerdi. Borcu ödenen, borcunu ödeyenin kim olduğunu, borcu sildirilen de borçtan kimi kurtardığını bilmezdi. Gizli verilen nafile sadakanın, açıktan verilen nafile sadakadan yetmiş kat daha sevap olduğunu bilen zat, yardımlarını mümkün olduğunca gizliden yapmaya gayret ederdi. Ecdadımız, sağ ile verdiğini sol elinden bile gizler, yaptığı iyilikleri unutur giderdi. Ayrıca yine şehrin göbeğinde çukur bir sadaka taşı bulunurmuş. Gecenin bir yarısında, gizlice kimse görmeden, zenginler bu taşın içine para bırakırlar, yine gecenin diğer yarısında ihtiyaç sahipleri ihtiyaçları kadar sadaka taşından para alırlarmış. Mutluluğun yolunu ecdadımız araştırmaya gerek kalmadan çoktan keşfetmiş!!! Buna benzer bir örnek daha verelim: Fâtih Sultân Mehmed Han devrinde bir Müslüman günlerce dolaşıp yıllık zekatını verebileceği fakir birini arayıp bulamadığını, bunun üzerine zekatının tutarı olan bu parayı bir

Hüseyin Kerim Ece

keseye koyarak çağaloğlundaki bir ağaca asıp, üzerine de “Müslüman kardeşim bütün aramalarıma rağmen memleketimizde zekatımı verecek kimse bulamadım. Eğer muhtaç isen hiç tereddüt etmeden bunu al” diye yazdığını ve bu kesenin üç ay kadar ağaçta asılı kaldıktan sonra ihtiyacı olan biri tarafından alındığı, satırları okurken de tüylerimin diken diken olduğunu geçmişle günümüz arasında temel taşlarımızın yerinden değil oynatmak sökülerek hallaç pamuğu gibi dağıtıldığı her gün onlarca hırsızlık, gasp, soygun, kapkaç vb. olayların artık sınır tanımadığı bu günlere nasıl geldiğimiz konusunu düşünmeden edemedim... Çok azı günümüze kadar gelmiş olan “Sadaka Taşları” Türk Milletinin kültür ve medeniyet pramitindeki zirve ve kilit taşıdır. Müslüman Türkün asaleti, fazileti, necabeti, ahlakı, tefekkürü ve hassasiyeti bu taşlarda gizlidir. Bu bakımdan “Sadaka Taşları” kültür ve medeniyetimizin birer küçük anıtıdır. Aldatmanın ölçüsü... Cömertlerin hâli bu iken, bakın cimriler bu işe nasıl yaklaşıyor!? Cimrinin küçük oğlu gelip babasına: “Baba, bana çok acele 50 lira lazım” demiş. Cimri: “Ne! 40 Lira mı? Ne yapacaksın sen 30 lirayı? 20 lira neyine yetmiyor,Al sana 10 lira” diyerek, cebinden çıkardığı 5 lirayı uzatmış oğluna. Çocuk gülerek: “Böyle yapacağını bildiğim için 50 lira istemiştim, aslında 5 lira işimi görüyordu” demiş. Cimri şaşırmış bir şekilde: “Bak sen hele, sahte para vermesek kazık yiyecektik.” demiş. Hoşça kalın...


nieuws

22 haber

maandblad/aylık gazete doğuş nr. 209 - Aralık/December 2015

Analiz Ergün Madak ergunmadak@hotmail.com

A

slında başlığa baktığımızda, biz Müslüman ailelerin modern Batı Dünyasının etkisinde kalması çok yeni bir şey değil, neredeyse İslam dünyası olarak yüz yıldan fazladır tartışıyoruz ve maalesef bir sonuca hâlâ varamadık bu konuda. Sonuçsuzluk ise bizi rüzgârla savrulan çer çöp hâline getirdi. İnsanlar arası ilişkileri, kültürel kodları, evlenme ve boşanma şekli, yemek alışkanlığına kadar neredeyse her şeyi, tıpatıp aynısını yapar duruma geldi Müslüman dünyamız. İnternetin icadı ve yaygınlaşmasıyla aramızdaki fark gün geçtikçe daha da bir kapanıyor. Onlara benzeme yarışına herkes kendi maddî imkânları ölçüsünde dahil oluyor tabii ki. Sahte markaların çıkması ve insanların onlara rağbet etmesi “madem orijinalini almaya gücüm yetmiyor, bari ona benzeyeni alayım da, ucundan kıyıcığından da olsa ben de ‘benzeyeyim’ ve bir parçası olayım onların” değil midir asıl çabanın nedeni? Hadis: “Siz, sizden önceki insanların yollarına karış karış, arşın arşın uyacaksınız; hatta onlar kertenkele deliğine girseler bile, siz de onlara uyup o deliğe gireceksiniz.” “Yâ Rasûlallah! Onlar Yahudi ve Hristiyanlar mıdır?” diye sorduk, “Ya başka kim olacaktır?” diye cevap verdi. (Buhari-Müslim) Sakın böyle bir hadisten, Yahudi, Hristiyan düşmanlığı yapıldığı sonucuna varılmasın. Bilakis Allah Rasûlu bir tespit yapıyor ve belki son 150 yılda yaşadıklarımıza da ışık tutuyor. Elh-i Kitap zaten kendi kulvarında hayatlarını sürdürüyor. Burada asıl sorun, ‘kemale ermiş son dinîn’ üyelerinin tercihi ve bu tercihinin sonuçları. Batı dünyası zaten maneviyatla olan bağlarını 1789 Fransız Devrimi’nden bu yana koparıp attı ve dünyayı varsa yoksa “üretimtüketim çemberinin” içine hapsetti ve bir türlü çıkamadılar bu kısır döngüden. Koyun Sürüsü Uçurumun kenarına bir koyun sürüsü

Modern Dünya, Biz ve Kasırga gelse, sürünün en önündeki kendini aşağıya atsa, bütün koyunlar da kendini aşağıya atar ve bu onların mahvına neden olur. Çünkü her koyun fıtratı gereği düşünmeden, sadece önündeki koyunu ‘taklid’ eder sonunu göremeden. O yüzden ‘koyun gibi’ deyimini kullanırız ya. Ahzab 67: “Ey Rabbimiz! Biz reislerimize ve büyüklerimize uyduk da onlar bizi yoldan saptırdılar, derler.” Ahirette ise “insanlara neden böyle davrandıkları?” sorulduğunda, kendilerinin taklid ettiğini (yani bir anlamda koyun olduklarını) ve başlarındaki adamın (uçurumdan en başta atlayan koyunun, baş koyun diyelim) kendilerini saptırdığını söylerler. Liderleri (baş koyun) ise ‘isteseydiniz bana uymazdınız.’ diye tepki vererek paçayı kurtarmak ister doğal olarak. (Nahl Suresi ve diğer surelerde detaylı bilgiler mevcut). Özetle insan, kendisinin yaratılanların en şereflisi olmadığını, bir koyun gibi liderlerini takip ettiklerini söyleyerek cezalandırılmaktan sıyrılacağını düşünür. Toplumun tepesindeki taklid edilen, orijinal (örneğin Firavun) aslında çok doğru bir bilgi vererek, ‘herkesin kendi tercihini bilinçli yaptığını’ söyler. Yani insan taklid ederken aslında ‘bilinçsiz’ değildir. Bilerek isteyerek, özenerek sevinerek, kimi zaman bir gruba dâhil olma içgüdüsüyle hatta koşa koşa taklid eder. Neden? Popüler olanın bir parçası olmak, güzel görünmek ve ilgi odağı olmak, sorumluluklardan sıyrılmak insanın kendisini iyi hissetmesine neden olmaz mı? Egomuzun (nefsimizin); pahalı araba, ayakkabı, giyim kuşamla, parfümlerle, cep telefonlarıyla parlatılması, şımartılması kimin hoşuna gitmez? Herkesin hoşuna gider. İnsanın yeryüzündeki imtihanı da zaten tam bu değil mi? Egomuzun peşinden koşmak ya da egomuzu törpülemek, isteklerine gem vurmak. Fakat gem vurmak bir kenara kendi aidiyetimizi unutarak, hevesle, Batı ile Doğu arasındaki makas, Batı’nın lehine gün geçtikçe daha da bir kapanıyor. Aslında ‘biz neleri taklid ediyoruz’

diye bir liste çıkarmayı düşündüm, fakat taklid etmediklerimizin ettiklerimizden daha az olduğunu görünce, bugünkü yaşam tarzımızın Batı tarzıyla nüans farklılıkları dışında bir çok alanda örtüştüğünü de gördüğümden listeden vazgeçtim. Genel olarak aynı elbiseleri giyiyoruz, (hatta bazı kadınlarımızın fotoğrafını çekip, baş kısmını gizlerseniz, batılı olup olmadığını bilemezsiniz bile. Son dönem bazı adı İslami, kendi hiç de İslami olmayan kadın dergisine bakın yeter), batı film ve dizilerinin bir çoğunu ya alt yazılıdublajlı, olmadı bire bir kopyasını yapıyoruz. Son zamanlardaki popüler yemek programlarıyla neredeyse aynı yemekleri de yemeye başladık. Farkımız böyle giderse sadece ten rengimiz ve isimlerimizden ibaret kalacak ( hatta bazen öyle isimler duyuyorum ki, özellikle ‘Müslüman ismine benzemesin’ diye seçilmiş gibi). Biz erkeklerin giyimi ise daha da içler acısı. Kim Müslüman kim batılı ayırt etmeniz hiç mümkün değil. Neden acaba? Çikolatalı Pasta Bir sohbet esnasında Allah Rasûlü, üstünde eski-püskü ve neredeyse vücudunun her tarafını kapatmayan keçeden bir elbiseyle oturan bir sahabeyi işaret ederek şöyle söyler: ‘zengin bir aileden geliyor, anne ve babası ona her sabah özel kahvaltı hazırlarlardı.’ Son zamanlarda hep bunu düşünüyorum: Allah Rasûlü’nün ortaya servis ettiği pasta öyle lezzetli bir pasta olmalı ki, bu sahabe elinin tersiyle, hatta annesinin, ölüm orucu tutma tehdidine rağmen, ‘anne, saç tellerin sayısınca canın olsa ve her teli için ayrı ayrı ölsen dahi ben tercihimden geri dönmem’ dedirtecek kadar çok lezzetli bir çikolatalı pasta olması lazım. Fakat bu nasıl bir pastaydı? Bugün batılıların pişirdiği pastalar bütün dünyaya daha lezzetli geliyor olmalı; üstelik kullanılan süt, şeker, un ve kakao hiç de doğal olmamasına rağmen. Çünkü, pastanın üstünü çok harika süslüyorlar, türlü türlü çikolatalı kremalarla ve reklamını da süper yapıyorlar. Öyle ki, yemeyince kendinizde bir eksiklik hissedecek

ruh hâline sokuyorlar insanı. Yani mükemmel bir pasta mühendisliği var altyapısında. Oysa, biz Allah Rasûlü’nün ve arkadaşlarının yediği pastaların tatlarını ancak kitaplardan okuyor ve batılılara ‘biz de geçmişte çok güzel pastalar yapmıştık, üstelik malzemeler birinci elden, yüzde 100 doğal, test edilmiş, hatta pratik orijinalliğini en az yüz yıl korumuş, tarifi ise hala orijinal, hiç değişmemiş ve değişmeyecek’ diyerek övünüyor ama hâlâ onların çikolatalı pastalarını yemeye de devam ediyoruz çünkü herkes yiyor ya! Ha bir de ortada İslami pastalar; altı kek, üstü krema ve orijinal olduğunu iddia edenler, kendi pastalarından başkasını beğenmeyen ve sadece onların pastasının lezzetli ve yüzde 100 organik olduğunu iddia edenler de yok değil; ama onlar da Batı rüzgârında savrulan çer çöpten başkası değil maalesef. Her ne kadar bunu kendileri inkâr etseler ve farkında olmasalar da. Biz bu arada annelerimizi, babalarımızı, eşlerimizi, çocuklarımızı, kültürümüzü ve koskoca bir medeniyeti Batı rüzgârına, hatta rüzgâr demeyelim, Katrina Kasırgası’na seve seve kaptırdık ve can atıyoruz kasırganın başımızı döndürüp, lunaparktaymışız duygusu vermesine. Kasırganın bizi Amerika taraflarına götürdüğü bir gerçek. İçinde savrulan Müslümanların birbirleri ile konuşmalarına da şahit oluyorum bu arada: “Yahudiler ve Hristiyanlar da cennete girecek mi? Allah her şeyi bilir mi? Günahkâr Müslümanlar cehenneme gider mi? Kader nedir?...” Hortumun içinde, bazı hocaların verdiği cevaplar karşısında diğerini tekfir edenler, isminin üstü çizilenler ve yek diğerini hakir görüp tu-kaka ilan edenler de hemen dikkatimi çekiyor. Oysa ne diyor âlemlere rahmet olarak gönderilen: “Canım kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki sizler iman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız. Yaptığınız takdirde birbirinizi seveceğiniz bir şey söyleyeyim mi? Aranızda selamı yayınız!” (Müslim, îman 93-94. Ayrıca bk.

Tirmizî, Et’ime 45, Kıyamet 56; İbni Mace, Mukaddime 9, Edeb 11) Felaketin dindiğindeki manzarayı tahayyül ettiğimde içim çok acıyor. Ya sizin? Ben yine de asla ümidimi kaybetmiyorum ve üzülmüyorum. Çünkü... La Tahzen Kasım ayının ortasında 6 yıl süren Kur’an Tefsiri derslerimizi bitirebilmeyi Rabbim nasip etti ve her fırsatta da mutluluğumu herkesle paylaşasım geliyor, çünkü içimi kıpır kıpır ediyor bir rüyamı gerçekleştirmiş olmak. Rabbim, şükürler olsun sana! Tefsir dersi bitince, bu kez de salı akşamları boşaldı ve hemen içimdeki başka bir ukde depreşti: Arapça öğrenmek. İmam Hatip eğitimi almadım, Arapça bilgim ise sadece 16-17 yaşlarında, Ankara, Libya Kültür Evinde aldığım 6 aylık Arapça eğitimi. Sonrasında bir daha fırsat bulup öğrenemediğimden, kelime hazinem ‘keyfe hâl’, ‘şıvey, şıvey’ ve şekersiz çay içmek için ‘bidon şukur’ gibi bir kaç kelimeden ileriye gidemedi maalesef.

Salı günleri boşalınca, 24 yıl Suudi Arabistan’da yaşayan ve cemiyet binamızda kendini eğitime vakfeden Somalili Ahmed Hoca’nın Arapça dersini izlemek istedim. Arapça sınıfına girdiğimde 2 Somalili, 1 Afgan, 1 Faslı ve tefsir grubundan bir arkadaş vardı. 1 saat Arapça dersinden sonra, kapanışı herkes sırasıyla Kur’an-ı Kerîm okuyarak yaptı. Derste, durmadan yeni kelimelerle karşılaşıyordum ama bunlardan en çok hoşuma giden, ‘la tahzen’ oldu. “Üzülme” demekmiş ‘la tahzen’. Hüzün kelimesi de zaten tahzen kelimesinden türemiş. Ahmed Hoca, hatta bu isimle bir kitap yazıldığını ve bir çok dile de çevrildiğini söyledi. Tefsir grup arkadaşım da ‘ya bu kitap bende olması lazım’ demesiyle kendisinden rica ettim ve şimdi elimde La Tahzen (Üzüntüyü Bırak) kitabı var. Yazarı ise Suudlu Dr. Aiz el Karni. O yüzden ‘la tahzen’, diyorum kendime, Katrina’ya inat ve ‘şıvey şıvey’ Hıra’ya doğru yürüyorum, kendime yeni bir sayfa açmak için. Ne diyelim, bir dahaki makaleye kadar ‘ilel liga’. ◄◄


uit het oog van het jeugd

genç gözüyle 23

doğuş aylık gazete/maandblad nr. 209 - Aralık/December 2015

Gençlik Platformu...

Talha Yıldız

‘İslâmî’ hukuk mümkün mü?

B

u yazının başlığını okuyan bu gazetenin değerli okurlarının bir çoğunun, ‘İslami bir hukuk mümkün mü?’ sorusuna ‘tabii ki evet’ diyeceklerinden eminim. İsterseniz meseleyi bir soru ile daha da açalım: neden başta kendi ülkemizde olmak üzere, diğer İslam ülkelerinde İslam hukuku ya uygulanmaz ya da eksik uygulanır? Bu soruya verilecek olan cevapları şu şekilde sıralayabiliriz: Batılılara özendiğimiz için, idarecilerimizin işbirlikçi oldukları için, kendi dinimizi bilmediğimiz için vs. Ben bu konuyu tarihi bir örnekten yola çıkarak ele almaya çalışacağım. Osmanlı’da tanzimat dönemi Asırlar boyu Avrupa karşısında güçlü bir şekilde ayakta duran Osmanlı

Devleti, 1800’li yıllara gelindiğinde, artık eski gücüne sahip değildi. Osmanlı siyasi, ekonomik ve kültürel açıdan Batı karşısında güçsüz duruma düşmeye başlamıştı. Vuku bulan bu gelişmeler, başta devlet erkanı olmak üzere, aydınlar ve alimleri bu durumdan çıkış yolları üzerinde durmayı sevketmişti. 1839 yılında ilan edilen Tanzimat fermanı ile Avrupa’yı örnek alarak siyasi, sosyal ve hukuki alanda reformların yapılacağı açıklanmıştı. Dolayısıyla Osmanlı, karşısında güçsüz düştüğü Avrupa’yı taklid ederek yeniden eski gücüne sahip olacağı düşüncesinde idi. Mecelle’nin hazırlanması Konumuz hukuk olduğu için, Tanzimat döneminde hukuki reformlardan bahsetmek önemli olmaktadır. Genel kanaatin aksine ülkemizde hukuki Batılılaşma cumhuriyet ile birlikte değil, Tanzimat ile başlamıştır. Çünkü o dönemde Fransa kanunları tercüme edilmeye başlamıştır. O dönemde başta sosyal hayatın değişmesi, hukuki alanda yeniliklerin yapılmasını zaruri kılmıştır. Zira Avrupa’da sanayi devrimi gerçekleşmiş ve Avrupalı tüccarlar Osmanlı topraklarında ticarete daha çok önem vermeye başlamışlardı. Bu gelişmeler, medeni kanun kitabının (insanlar arası ilişkileri düzenleyen kanun kitabı) hazırlanmasını gerektirmişti. Bu ihtiyacın karşılanması için birbirinden farklı düşünen iki grubun ortaya çıktığını görmekteyiz. Ali Paşa’nın başını çektiği grup, o dönemde revaçta olan Fransız Code Civil’in tercüme

edilip yürürlüğe konulması teklif etmiştir. Diğer yandan Ahmed Cevdet Paşa’nın başını çektiği grup, İslam hukukuna dayalı bir kanun kitabının hazırlanmasını savunmuştur. Uzun münakaşalar ardından Ahmet Cevdet Paşa’nın teklifi kabul edilmiştir. Cevdet Paşa’nın başkanlığını yaptığı bir komisyon, 1868-1876 yılları arasında Mecelle’yi hazırlamıştır. Mecelle İslam tarihinde modern usullerde hazırlanmış ilk İslam hukukuna dayalı kanun kitabı olma özelliğini taşımaktadır. Mecelle’den önce mahkemelerde görev yapan hakimler, fetva ve fıkıh kitaplarına göre hukuki problemleri çözüme kavuşturuyorlardı. Mecelle ile birlikte hakimler kanun kitabı ile çalışmaya başlamışlardı. Cumhuriyetin kurulmasından birkaç yıl sonra Mecelle, 1926 yılında Mecelle’nin yerine İsviçre medeni kanun kitabı yürürlüğe konulmuştur. Fakat Mecelle’nin hazırlandığı dönemde Osmanlı devletine ait olan farklı ülkelerde Mecelle uygulanmaya devam etmiştir. Mecelle’nin tenkid edilmesi Yapılan araştırmalara göre Mecelle kendi içerisinde bazı eksiklikler barındırmaktadır. Konumuz açısından iki tenkid noktasının önemli olduğunu düşünüyorum. Bunlardan birincisi Mecelle’nin sadece Hanefi mezhebine göre hazırlanmış olması, ikincisi Mecelle’nin bazı konularda günün ihtiyaçlarını dikkate almamasıdır. Mecelle’nin yalnızca Hanefi mezhebine göre hazırlanmış olması, o dö-

nemde mesela Elmalılı Hamdi Yazır tarafından tenkid edilmiştir. Ona göre zamanımıza kadar gelen fıkhi birikimi, mezhep ayrımı yapmadan değerlendirmek gerekir. Çünkü eldeki fıkhi malzemenin daha çok olması, yeni meselelere çözüm bulmayı kolaylaştıracaktır. Şayet mezheplerin görüşleri içerisinden çözüm bulunamaz ise, o takdirde İslam hukukunun genel prensiplerine göre bir çözüm bulunmalıdır. Zamanın ihtiyaçlarının dikkate alınmamasına bir örnek olarak şirketler hukukuna dair hükümler barındıran kanun maddeleri örnek olarak verilebilir. O dönemde ticari hayatın değişmesi, hukuki yeniliklerin yapılmasını zorunlu kılmıştı. Burada doğal olarak Mecelle’yi hazırlayan komisyonun bu konuda yeni çözümler bulması gerektiğini düşünebiliriz. Fakat durum böyle olmamıştı. Çünkü Mecelle’yi hazırlayanlar hicri 5. YY’da vefat eden bir Hanefi alim olan Kasani’nin eserlerindeki bilgileri kanunlaştırmışlardır. Halbuki faydanalınan eser, Mecelle’den asırlar önce yazılmış ve tarım toplumunun şirket şekillerden bahsetmekte idi ve o günün ihtiyaçlarını karşılaması beklenmesi mümkün değildi. Fakat burada sadece Mecelle’yi hazırlayan komisyonu tenkid etmek haksız olacaktır. Zira o dönemde sanayi devriminin doğurduğu ihtiyaçları karşılamak üzere fıkhi çalışmalar yapılmamıştı. İslam hukukunun uygulanmasının prensipleri Mecelle tercübesi, bize İslam hukukunun hükümlerinin kanunlaştırıl-

masının mümkün olduğunu göstermektedir. Kanunlaştırmanın belki de en önemli faydası, kanunların basit bir şekilde ve sadece toplumun ihtiyaç duyduğu hükümlerin bir kitapta toplanması olarak görülebilir. Bunun yanından kanun kitabı hakimlerin işlerini kolaylaştırmaktadır. Zira hakimlerin asırlar öncesi yazılan ve belki de bazılarının günümüz açısından bir değer ifade etmeyen hükümlerle meşgul olmaları engellenmektedir. Fakat Mecelle’nin başarısız olduğu konular – tek bir mezhebe göre hazırlanması ve zamanın ihtiyaçlarını göz ardı etmesi – günümüzde İslam hukukunun başarılı bir şekilde uygulanmasının prensiplerini vermektedir. Bu temel prensiplere uyulduğu takdirde, Mecelle tecrübesi daha bir üst noktaya taşınması mümkün olduğu söylenebilir. Nitekim daha sonra Mecelle’deki eksiklikleri tespit etmek için bir komisyon kurulmuş ve bu komisyon çalışmalarında iki önemli ilke belirlemişti: (i) tek bir mezhebe bağlı kalmadan kanunlaştırma faaliyetlerinde bulunulması ve (ii) İslam’ın genel prensiplerine aykırı olmaması kaydıyla, diğer hukuk sistemlerinden faydalanılması. Fakat cumhuriyetin kurulmasının ardından bu komisyon çalışmaları dönemin adalet bakanı tarafından bizzat sonlandırılmıştır. Son olarak; burada yazdıklarım ile meselenin çözüleceğini iddia etmem doğru olmaz. Bizlere acizane sadece bu konudaki fikirlerimizi paylaşmak düşüyor. t.yildiz@iue-edu.nl


nieuws

24 haber

maandblad/aylık gazete doğuş nr. 209 - Aralık/December 2015

Gelin tanış olalım!

Gündem

“Türk Esintili” sergi Amsterdam’da çalışmalarına devam eden Yunus Emre Enstitüsü’nde “Türk Esintili” adlı resim, ebru ve fotoğraf sergisi açıldı. Ressam Betül Burnaz, ebru sanatçısı Okan Akın ile fotoğraf sanatçısı Ahmet Helaka’nın eserlerinden oluşan serginin açılışına Yunus Emre Enstitüsü Başkanı Hayati Develi, Türkiye’nin Lahey Büyükelçisi Sadık Arslan ve Amsterdam Başkonsolosu Tolga Orkun’un yanı sıra Türk ve Hollandalı sanatseverler katıldı. Serginin açılışında konuşan Develi, çok sayıda ülkede faaliyet gösteren Yunus Emre Kültür Merkezleri’nin farklı kültürlerin buluşma noktası olarak tasarlandığını söyledi.

“Bu kadar cinayetlerin olduğu bir dünyada suçsuz kalmak mümkün değil...”

“Peygamberler, inkâr etikleri hâlde eşlerini boşamadılar” Amsterdam’daki merkezde şairler, ressamlar, yazarlar ve entelektüelleri bir araya getirme arzusunda olduklarına işaret eden Develi, şunları söyledi:“Bulunduğumuz yerde Türkiye kültürünün propagandasını yapmaya çalışan bir kurum olarak görmüyoruz kendimizi. Kültürümüzü tanıtan, başka kültürlerle Türkiye entelektüel hayatı arasında alışverişi sağlayan bir buluşma noktası olarak değerlendiriyoruz burayı. Esasen diğer ülkelerin kültür kurumlarının da temel vazifesi budur. Görünme, tanıtma ve tanışmadır. Yunus Emre’nin dediği gibi ‘Gelin tanış olalım, sevelim sevilelim’. Toplumlar birbirlerinin kültürlerini bilmediği zaman o boşluğu önyargılar doldurur. Bu ön yargılar çatışmalara, düşmanlıklara, savaşlara sebep oluyor. Tanışıklık ise barışı destekliyor, barışı mümkün kılıyor.”

Düğün, kına, sünnet, şölen, etkinlik ve şirket açılışlarınız için yegâne adres...

SUNAR! L I Ç A R A NL IK” A ŞAH VARD Z “Bİ

D N I IŞ

A

” Ş İ K I M RD E Y A U V R KU “BİZ Ç A A T D Y A IŞIN L AÇI

Schiedam İslam Merkezi’in düzenlediği üç günlük Hayır Çarşısı programı çerçevesinde Hollanda’ya gelerek bir konferans veren Ömer Döngeloğlu ile program sonrası dosya konumuzla alakalı kısa bir mülakaat gerçekleştirdik. Yakından tanıdığınız ve sevdiğiniz bu güzel insanla yapılan sohbetten keyif alacağınızı, istifad eedeceğinizi umuyoruz. (Havva Koç)

B

u yozlaşma ve gidiş nereye? Biz bu dünyaya, ahiretteki sorgu sual gününe, hesap verme derdi ile geldik. Bizim asıl derdimiz, davamız budur. İnsan hata etmeye cennette başladı. İlk evlilik, ilk yuva cennette kuruldu. Bundan dolayı evimizi cennete taşımalıyız. Ama insanoğlu Hz. Adem’in ölümsüzlük arzusu ve Şeytanın bir yalan haberi ile cennetini kaybetti. Cennette, insana günah işletecek bir yer yok… Biz cennette, suç işlenecek bir yer olmadığı hâlde suç işlemiş bir ana babanın evlatlarıyız. Diziler bizim için yeter oldu. Terör örgütleri, insanlara kötülük eden içki, kumar, zina merkezleri dünyanın vazgeçilmezleri artık. Bu kadar haramın, günahın, küfrün, hain bakışın, cinayetin, din düşmanı, Allah düşmanı, bu kadar nankörlük peşinde koşan insanların olduğu bir dünyada suçsuz kalmak mümkün değil. Mesele suçsuz kalmak değil, hatalarımızdan, işlediğimiz suçlardan nasıl vazgeçebiliriz? Biz dünyada evliliğin bu misyonuna bakacağız. Allah dünyada bir nimet yarattı, bu cennette yok. İslam âlimleri diyor ki, “cennette burada görmediğiniz çok nimetler var”. Dünyada olmayıp sadece cennette olan nimetler var. Bu nimetlerin adlarını bilmiyoruz. Resûlullah Efendimiz ilmin ve âlimlerin önemini anlatırken, “Siz alimlere dünyada muhtaç gibi ahirette de ihtiyaç duyacaksınız” buyuruyor. Neden? Orada, dünyada hiç görmediğiniz şeyler göreceksiniz, onların ne olduğunu sormak için âlimlere ihtiyaç duyacağız. Bütün eserlerini ebedi hayat olan cennette koymuş, orada sonsuz ve harika nimetler var. Cennette olmayan dünyada olan nimet nedir? İbrahim Peygamber yalvarmış: “Allah’ım beni, ailemi ve bütün müminleri ateşten koru” Evi ve aileyi kurtarmak peygamberlerin en büyük davaları olmuş. Hz. Lut Peygamber. Bu iki Peygamberin hanımlarının kâfir olarak öldüğünü Kur’an ve Sünnetle biliyoruz. Hz. Nuh’un Hanımı, hiç Müslüman olmamış, azılı bir kâfir idi. Hanımı kâfir olan Peygamber tanıyoruz, babası

kâfir olan, oğlu Müslüman olmayan, kardeşleri dinsiz olan, amcası azılı bir kâfir olan peygamber de tanıyoruz, fakat karısını boşayan bir Peygamber hiç tanımıyoruz. Hz. Nuh Hanımı helâk oluncaya kadar boşamamış. Ne garip değil mi, bu kadını Hz. Nuh boşamadı. Hz. Nuh (as) “Allah’tan korkun ve O’nun emirlerine itaat edin. Ben Allah’ın göndermiş olduğu elçiyim” diye anlattıkça, karısı çıkıyordu toplumun karşısına: “İnanmayın buna, o yalancının tekidir” diyordu. Hz. Nuh İslam’ı anlattıkça, karısı toplumun ileri gidenlerinin meclislerine gidiyor ve “Peygamber olsa ben bilirdim, bundan Peygamber olmaz” diyordu. Tufan başlayınca, Allah hükmü cereyan edince, gökten ve yerden Allah’ın azabı gelince, Hz. Nuh son bir yakarışla hem oğluna hem karısına iman etmesi için yalvarıyordu. Hâl böyle iken ne Hz. Nuh (as) ne de Hz.Lut (as) eşlerini boşayarak aile birliğini bozmamışlar. Kocası kâfir olana örnek ise, Hz. Asiye’dir. Musa Peygamberi Firavun’un sarayında büyüten kadındır Hz. Asiye. Kadın isterse Firavun’un saltanatı içinde Hz. Musa büyütür. Hz Asiye son nefesine kadar Firavun’dan ayrılmamış. Firavun ise Hz. Asiye’ye yapmadık işkence bırakmamış. Allah, “kadınların ümidi kırılmasın, kocaları Firavun bile olsa Hz. Asiye’nin nelere dayandığını görsün, zamanın dünyevileşmesine esir olmasın” diye Asiye’nin o hâllerini kıyamet kopuncaya kadar bir numune olarak Müslümanlara göstermiştir. Hz. Asiye annemiz, bir Musa büyütmek içi elli yıl Firavun’un ağız kokusunu çekti. Peki ya şimdi ne oluyor? Ailelerin şifreleri ile oynadılar, bizim veri tabanımıza virüs bulaştırdılar. Gelini de bozdular, damadı da bozdular. Kadını da, erkeği de azdırdılar. 70 yaşında ihtiyar amcaları bile şehvete getirecek ahlâksız diziler çevirdiler. Müslüman bir ülkede, abisinin hanımı ile zina eden diziler çevirttiler ve izlettiler. Müslümanlar bir günde bozulmadı, bir günde de düzelmeyecektir. Sizin üzerinize sadece dizilerle, siyasi partilerle, gazetelerle, modalarla sadece tüketim çılgınlığı ile gelmediler. Size pek çok yerden saldırdılar. Bazen bir aşının şırıngasına soktular sinsi

zehirlerini, bazen çikolatalarının içine jelatinli maddeleri soktular. Ekmeğinizin, buğdayınızın içine; soyunuzu kurutacak, sizi kısırlaştıracak, sizi evlattan uzak durduracak zehirler kattılar. Bir yerden yıkılmadık ki, bir yerden ayağa kalkalım. Biz bütün yanlışlara tövbe etmedikçe düzelemeyiz. Müslümanların namazını çaldılar. Gençliği kurtarmak istiyorsanız, namazla barışmalısınız. Namazını kaybeden bir Müslüman hiçbir ibadetinden feyz alamaz. Çünkü Allah Resûlü “Kıyamet günü hesabınızın ilki namaz olacak” diyor. Namaz sorusunu geçerseniz, diğerleri kolaylaşacak. Namaz baraj sorusu. Demek ki, bizi bozanlar namazdan başladılar. Aileyi biz nasıl kurtaracağız? En kolay mücadele, evimizin içindekidir. Neden? Denetleme ve takip imkânınız kolay. Hatırı büyük birinizin lafı batmaz. Ben sokaktaki adamı üç kez namazdan dolayı ikaz etsem: “kimsin sen ya, bekçim misin, sana ne” der, adamı dinden soğuturuz. Allah, Peygamber Efendimize şöyle buyuruyor: “Ailene namazı emret; kendin de ona sabırla devam et. Senden rızık istemiyoruz; (aksine) biz seni rızıklandırıyoruz. Güzel sonuç, takva iledir.” Aile bir bereket yuvası, orada sizin azınız çok olur. Sabah namazına tüm aile birlikte kalkarsa o ev bir cennet yuvasına döner. Kaç kişi o saatlerde secdeye kapanıyor? Aile, birbirini kurtarmak için büyük bir vesiledir. İmanı ne kadar seviyorsunuz? Yüce Allah, “Müminler öyle insanlardır ki, Allah’ın adı onların yanında zikredildiği zaman onların kalpleri titrer, onlara Allah’ın ayetleri okunursa imanları artar” buyuruyor. Bizi komedi filmleriyle çatlayana kadar güldürdüler; dram filmleriyle ağlattılar da, bir ayetin başında iki damla gözyaşı dökemedik. Biz ailede, imanı elde etme seferberliğinden uzaklaştık. Mazlum İslam coğrafyasının derdi bir başka... Ancak bu tür imtihanla, savaşla, zulümle henüz tanışmamış olan topluluklar da başka imtihanlardan geçiyorlar. Birileri savaşlarla sınanıyor, bizler de evlerde yanan ateşlerle… Aileler bozuldu. İnsanları, dünya delisi yaptılar. Bizler dünya delisi olduk. Kurtuluş ancak Allah’ın buyruğuna kulak vererek olur.


mozaïek

mozaik 25

doğuş aylık gazete/maandblad nr. 209 - Aralık/December 2015

Gündem

Tamer Karademirli

Tatlı ve kahvaltının yeni adresi: Almina Pastanesi

Gayrimenkul Satış ve Kiralardan Elde Edilen Gelirlere Ait Vergiler Henüz kapılarını 2 ay evvel açan Almina Pastanesi, toplumun her kesiminden kabul görüyor.

R

otterdam’ın Beijerlandselaan - Groene Hilledijk çarşısında Ekim ayında ‘Bismillah’ diyen Almina Pastanesi, Rotterdam’ın yanı sıra civar kentlerden de müşterilerini en iyi şekilde ağırlamayı sürdürüyor. Son bir ayın gidişatını değerlendiren Almina Pastanesi sahibi Yılmaz Ekici,

“Yaklaşık 13 yıldır tatlı ve kuru pasta imalatı yapıyoruz ve işyerlerine toptan satış olarak sunuyoruz. Hollanda’nın yanı sıra bazı Avrupa ülkelerine de servisimiz mevcut. Kendi imalatımız olan baklava, tatlı çeşitleri, kuru pasta ve yaş pastayı direkt müşteriye sunmak için Rotterdam Groene Hilledijk

caddesinde şubemizi açtık. “Şuana kadar gelinen noktada vatandaşlarımızın yanı sıra birçok STK temsilcileri, toplumumuzun değişik kesimlerinden insanlarımız Almina’yı benimsedi. Bu durum bizi fazlasıyla memnun ediyor. Haftanın 7 günü açık olan işyerimizde özellikle sabahleyin kahvaltı ve çorba servisi yoğun ilgi gördü. Amacımız önümüzdeki yıllarda şube sayımızı artırmak.” dedi.

Sayın okuyucularımız, bir önceki yazımızda sizlere gayrimenkul alımsatım işlemlerinde dikkat etmeniz gereken konuları aktarmıştık. Bu yazımızda ise satış ve kiralamadan elde edilen gelirlere ait vergileri sizlere aktaracağım. Türkiye’de yerleşmiş olmayan yabancı ülke vatandaşları ile yurtdışında yerleşik Türk vatandaşları “DAR MÜKELLEF” olarak tanımlanmıştır. Gayrimenkullerin Satılmasından Sağlanan Kazançların Vergilendirilmesi Gerçek kişilerin devamlılık arz etmemek koşuluyla yaptıkları gayrimenkul satışından elde ettikleri kazançlar, “değer artış kazancı” kabul ediliyor. Gayrimenkullerin beş yıl geçtikten sonra satılması halinde, tutarı ne olursa olsun elde edilen kazanç değer artış kazancı sayılmıyor. Dolayısıyla beyanname verilmesi ve vergi ödenmesi gerekmiyor. Gayrimenkul satış kazançlarının vergilendirilmesinde, 2015 yılı için 10 bin 600 TL istisna uygulanıyor. Edinme tarihinden itibaren beş yıl içinde yapılan gayrimenkul satışından elde edilen kazancın, istisna tutarını aşması halinde beyan edilmesi gerekiyor. Gayrimenkul satışından doğan kazancın vergilendirilmesi için; satılan gayrimenkulün, bir bedel karşılığında edinilmiş olması, edinme tarihinden itibaren 5 yıl içinde elden çıkarılmış olması, kazancın, elde edildiği yıl için belirlenen istisna tutarını aşması gerekiyor. Beş yıllık süre dolmadan satılan bir gayrimenkulden sağlanan ve beyan edilmesi gereken kazancın hesaplanması sırasında, enflasyonun etkisinin giderilmesi mümkün. Buna kısaca “endeksleme” denilmektedir. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından her ayın başında bir önceki ayın enflasyon oranının hesaplanmasında kullanılan yurt içi üretici fiyat endeksleri (Yİ-ÜFE) açıklanıyor. Satılan gayrimenkullerle ilgili endekslemede bu Yİ-ÜFE’lerin kullanılması gerekiyor. Gayrimenkulün satıldığı aydan bir önceki ayın endeksi ile alındığı aydan bir önceki ayın endeksi arasındaki artış oranı hesaplanıyor. Alış bedeli bu oran kadar artırılmak suretiyle yeni bir maliyet bedeli belirleniyor. Bu şekilde bulunan yeni maliyet bedeli ile satış bedeli arasındaki farktan, varsa giderler de düşüldükten sonra kalan tutar, net kazanç olarak kabul ediliyor. Ancak bu uygulamadan yararlanılabilmesi için endeks farkının yüzde 10’dan fazla olması şart. Aksi halde kazancın, satış bedelinden ilk

alış bedeli ve giderlerin düşülmesi suretiyle hesaplanması gerekiyor. Kira Geliri Ne Zaman Elde Edilmiş Sayılacaktır? Mükellefler tarafından bir takvim yılı içinde o yıla veya geçmiş yıllara ait olarak nakden veya aynen tahsil edilen kira bedelleri o yılda elde edilmiş gelir kabul edilecektir. Örneğin, 2012, 2013 ve 2014 yılları kira gelirleri topluca 2015 yılında tahsil edilirse; 2015 yılının geliri olarak dikkate alınacaktır. Gelecek yıllara ait olup peşin tahsil edilen kira bedelleri ise, ilgili yılın geliri olarak kabul edilecek ve ilgili yıllarda beyan edilecektir. Örneğin, 2015, 2016 ve 2017 yılları kira gelirleri topluca 2015 yılında tahsil edilirse; her yıla ait kira bedeli ilgili yılda beyan edilecektir. Döviz cinsinden kiraya verme işlemlerinde tahsilatın yapıldığı tarihteki T.C. Merkez Bankası döviz alış kuru esas alınarak gayri safi hasılat belirlenir. Borsada rayici yoksa Maliye Bakanlığı tarafından tespit edilen kur üzerinden Yeni Türk Lirası’na çevrilir. Kiranın ayni olarak alınması halinde ise, tahsil edilen kiralar Vergi Usul Kanunu hükümlerine göre emsal bedeli ile paraya çevrilir. Dar Mükellef; Gerçek Kişiler Hangi Durumda Kira Gelirlerini Beyan Edeceklerdir? Bu kapsamda vergilendirilen mükelleflerden, Türkiye’de elde ettiği beyana tabi geliri, sadece gayrimenkul sermaye iradından ibaret olanlar, bir takvim yılı içinde elde ettiği konut kira geliri istisna tutarını aşması halinde kira geliri beyannamesi vereceklerdir. Kira Geliri Beyannamesi Verilme Zamanı ve Yeri Bir takvim yılı içerisinde elde edilen kira gelirleri; bir sonraki yılın Mart ayının 25 inci günü akşamına kadar konutun bulunduğu yerin vergi dairesine verilecektir. Kira Gelirlerinde İstisna ve İstisnadan Yararlanma Şartları Binaların mesken olarak kiraya verilmesi sonucu bir takvim yılı içerisinde elde edilen hasılatın kanunda belirtilen kısmı gelir vergisinden müstesnadır. Bu istisna sınırı 2015 yılı için 3.600 TL’dir. Türkiye’de yerleşmiş olmayan yabancı uyruklu gerçek kişiler: 1- İstisna haddi üzerinde hasılat elde edip beyan etmemeleri veya eksik beyan etmeleri halinde, ve 2- Türkiye’de ticari, zirai veya mesleki kazanç elde edip bu kazançlarını yıllık beyanname ile bildirmek mecburiyetinde olmaları halinde bu istisnadan faydalanamazlar. Emsal Kira Bedeli Esası Kiraya verilen mal ve hakların kira bedelleri emsal kira bedelinden düşük olamaz. Bedelsiz olarak başkalarının intifaına bırakılan mal ve hakların emsal kira bedeli, bu mal ve hakların kirası sayılır. (Devam edecek...) Sorularınız ve sorunlarınız için: tamer@karademirli.com. mail Telefon: 0031- 73 - 737 00 87


nieuws

26 haber

maandblad/aylık gazete doğuş nr. 209 - Aralık/December 2015

Toplum

HTİKDF’den Sadin Ayyıldız’a ziyaret IUR Rektörü Prof. Dr. Ahmet Akgündüz’den NIF’e ziyaret

Hakkında henüz linç kampanyasının başlatılmasından önce gerçekleşen ziyarette, IUR Basın Sözcüsü Ertuğrul Gökçekuyu, NIF İrşad Başkanı idris Kandemir ve Dış İlişkiler Sorumlusu H. Hüseyin Göğüş de hazır bulundular. Sıcak bir atmosferde geçen ziyarette hem Ahmet Akgündüz hem de Mehmet Erdoğan kurum çalışmaları hakkında birbirlerini bilgilendirdiler. Bundan önce, kurum ve şahsı adına yürütülen çirkin kampanyaların asıl maksadının İslam ve Müslümanlar olduğuna dikkat çeken Akgündüz, bu manada doğru bildiklerini söylemekten asla vazgeçmeyeceğini ifade etti. Kurumlar arası işbirliği üzerinde de durulan ziyarette, taraflar bu ilişkinin düzeyini ve kapsamını artırmanın faydalı olacağına işaret ettiler.

Hollanda Türk İslam Kültür Dernekleri Federasyonu Yönetim Kurulu Üyeleri Arif Yakışır, Göksel Soyugüzel, Zekeriya Açkalmaz, Metin Çift, Sami Üşenti, T.C. Rotterdam Başkonsolosu Sadin Ayyıldız’a hoş geldin ziyaretinde bulundular. Ziyarette, Hollanda’da yaşayan Türk vatandaşlarının sorunları hakkında bilgi alış verişinde bulunuldu. Görüşmenin ana konusu eğitimle ilgiliydi. Başkonsolos Ayyıldız burada doğup büyüyen çocukların kendi anadillerini öğrenmelerinin gerektiğini söyledi. Federasyonun çalışmalarını hakkında da bilgilendirilen Ayyıldız, Türkçe dersleri için ilgilenen kişilerle irtibata geçeceğini söyledi.

HDV’den, camilerde sağlık seminerleri

Bilgiç: “Wilders’in ifadelerini kınıyoruz”

Denetleme ve Rehberlik Eğitim ve Gelişim kampı

Hollanda Diyanet Vakfı tarafından HDV şubelerinde vatandaşlarımızı sağlık konusunda bilgilendirmek üzere sağlık seminerleri düzenlenmesi planlandı. Seminerlerden ilki HDV Zaandam Sultan Ahmet Camii konferans salonunda yapıldı. Cemaatin yoğun ilgi gösterdiği sağlık seminerine misafir konuşmacı olarak Rotterdam Erasmus Üniversitesi MC Tıp Fakültesinden kardiyolog Dr. Kadir Çalışkan, iç hastalıkları uzmanı Dr. Atilla Kara ve kardiyolog Dr. Şakir Akın konuşmacı olarak katıldı. Diğer programalr, Şubat’ta HDV Utrecht Ulu, Mart ayında HDV Rotterdam Laleli ve Nisan ayında da HDV Deventer Merkez’de yapılacak.

Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Tanju Bilgiç, İslam ve göçmen karşıtı görüşleriyle bilinen Hollandalı aşırı sağcı Özgürlük Partisi (PVV) lideri Geert Wilders’in, partisine ait internet sitesinde Türkçe alt yazılı olarak yayınladığı, Türkiye karşıtı görüşlerini açıkladığı videoda, Türkiye’nin AB üyeliğini istemediğini belirterek, “Türkiye gibi bir İslam devleti Avrupa’nın parçası olamaz” şeklindeki sözlerini değerlendirdi. “Wilders’in ifadelerini kınıyoruz” diyen Bilgiç, Hollanda’nın AB için çok önemli bir ülke olduğunu ve Hollandalı bir milletvekilinin AB değerleriyle çakışan ifadelerde bulunmasını üzüntü verici bulduğunu söyledi.

Hollanda Diyanet Vakfı tarafından Denetleme ve Rehberlik Komisyonu üyelerine Eğitim ve Gelişim kampı düzenledi. Lemmer şehrindeki Sporthotel Iselmar’da düzenlenen kampa HDV Başkan Vekili, Lahey Büyükelçiliği Din Hizmetleri Müşaviri ve Rotterdam Din Hizmetleri Ataşesi Dr. Mehmet Malkoç, Deventer Din Hizmetleri Ataşesi Dr. Yusuf Acar ve komisyonda görev yapan 18 kişi katıldı. Değerlendirme sonucunda, Dr. Yusuf Acar, komisyonun camilerimizin profesyonelleşmesine yönelik hizmetlerin katkı sağladığını, kampın bilgi motivasyon ve kaynaşma gibi pek çok hususta yararlı olduğuna inandığını belirtti.

“Allah rahmet eylesin mi demeliydim? Saadet Partisi Hollanda Temsilciliği ve Kamalak’tan bölgeye ziyaret

Saadet Partisi Genel Başkanı Mustafa Kamalak ve Başkan Yardımcısı İsmail Hakkı Akkiraz günübirlik ziyaret için geldiği Hollanda’da, Kuzey Hollanda Millî Görüş Teşkilatlarını ziyaret ederek çalışmalarıyla alakalı bilgiler aldılar. Gerçekleşen ziyarette, KHMG Bölge Başkanı Oktay Dalmaz, Ahmet Duran, Şükrü Ekici, SP Hollanda Temsilcisi Bayrama Başalan, Ahmet Şengönül, Ramazan Kıraç, Mehmet Kılcı, Bilal Yıldırım, Berk Atsan hazır bulundular. Teşkilatın eğitim politikaları ve çalışmaları hakkında bilgi isteyen Kamalak, gelecek kuşağın düzgün verilen bir eğitimle burada kalma şanslarının olduğunun altınız çizdi. Başkan Oktay Dalmaz, bu konuda heyete kapsamlı bir bilgi verdi. Sıcak bir ortamda gerçekleşen ziyarette, her iki kurumun diğer çalışmaları da değerlendirildi.

Öldürülen Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi’yle ilgili olarak, “Su testisi su yolunda kırılır” yorumunda bulunan IUR Rektörü Ahmet Akgündüz, “Allah rahmet eylesin demek mecburiyetinde değilim. Ben PKK’ya şiddetle karşıyım, PKK’yı terör örgütü kabul etmeyenlere de karşıyım. Twitter’da Allah rahmet eylesin de demedim orası ayrı konu. Eğer bir insan terör örgütünü överse, kendisini teşvik edenleri bir gün akrep gibi sokar. Benim dediğim bu. Başkanı yüzde yüz PKK’nın öldürdüğü kanaatindeydim; ama elimde kanıt yok. empati duymasını vatanım milletim adına kabullenemiyorum” şeklinde konuştu.


doğuş aylık gazete/maandblad nr. 209 - Aralık/December 2015

samenleving

cemiyet 27

Edirne Ticaret ve Sanayi Odası heyeti Hollanda’daydı

HOKAF Başkanı Mustafa Duyar: “Karaman Ortak Sevdamız”

Hollanda’da 4 günlük incelemelerde bulunmak üzere Edirne Ticaret Odasının gerçekleştirdiği KOSGEB destekli Hollanda Gıda ve Ticaret heyeti Peynir üreticileri ve gıda sektöründen firmaların yer aldığı 25 kişilik heyet Hollanda Amsterdam da Hollanda Türkiye Dostluk Vakfı Başkanı, Kraliyet Şövalyesi Bülent Türker tarafından karşılandı. Heyet Amsterdam turundan sonra Hollanda’nın güneyindeki Oosterhout kasabasındaki Zuivelboerderij Wisman Çiftliğini ziyaret etti. Burada hayvancılık ve kaşar yapımını inceleyen heyet yılda 1200 kilo veren süt ineklerinin bakımı sağımı ve peynirin yapılması ile ilgili incelemelerde bulundu. ETSO Meclis Başkanı Eren’de yaptığı açıklamada, “Üyelerimiz için çok anlamlı bir program oldu. Bu sektörde Hollanda’dan bazı bilgilerin ve teknolojinin alınması gerekir. Buradaki uygulamanın güzel yönlerini Trakya da ki süt üreticilerine aktaracağız.” dedi. Heyette Tarsü Gıda San ve Tic. Ltd.Şti adına Murat Demir Yardımcı ve Doruk Cafer Yardımcı, Akgünler Süt Ürünlerinden Erhan Akgün, Nurlu Süt’ten Saim Haydar Uncular, Tam Gıda’dan Hasan Eroğlu, Yayla Turizm ve İnşaat Aş’den Kemalettin Uslu, Çuhacılar Gıda San. ‘den Hüseyin Akıncı, Orhun Zahire Süt Ürünlerinden Murat Orhun, Kazım İsmail Kaptanbaşı, İlknur Kaptanbaşı, Tezcanlar Süt ürülerinden Kani Tezcan, Devran Gıda’dan Mansur İriş ve Halil İbrahim İriş, Tugra Center’dan Oktay Topalova, ETSO Yönetim Kurulu üyeleri Aydoğan Akıncı, Faruk Demir, Ahmet Özalp, Ali Taşdemir, Emre Ray, Erdoğan Yörük, Adem Yenici, Meclis Başkanı Mehmet Eren, Genel Sekreter Nevzat Taşkın, ETSO AB Dış İlişkilerden Sorumlu Güliz Elif Yardımcı ve Nuray Pehlivan’ da bulunuyor.

Hollanda’daki en fazla hemşeri nüfus potansiyeline sahip (yaklaşık 50 bin Karaman ilinden) Karamanlılar Federasyonu (HOKAF), Hollanda’daki Karaman kökenli girişimcilerle buluşma toplantılarına devam ediyor. Meram Restoran’da gerçekleşen toplantıya Hollanda Karamanlılar Federasyonu (HOKAF) adına Başkan Mustafa Duyar, İşadamları Komisyonu Başkanı Nebi Sancar, Teşkilatlanma Başkanı İlhami Gülmüş ile Medya/Tanıtım Temsilcisi Mehmet Ali Topcu katıldı. Amsterdam ve bölgesinde halen aktif ticaret yapan Karaman kökenli girişimcilerin hazır bulunduğu toplantıda, Hollanda ve Türkiye’de yatırım olanakları kısa olarak ele alındı. Bir yıl evvel kurulan federasyonun özellikle iş adamları komisyonunun hayata geçirilmesinin önemine değinen HOKAF Başkanı Mustafa Duyar, “Hollanda’nın birçok bölgesinde girişimci hemşerilerimiz var. Bu hemşeri girişimcilerimize ulaşmak için bölgesel toplantılar yapıyoruz. Bugün de Amsterdam’da siz değerli iş adamlarımızla bir araya geldik. HOKAF olarak sizlerin yanında yer almak istiyoruz. Bunun için de sizlerin desteğine ihtiyacımız var. Maksadımız sizleri dinlemek ve sizleri tanımaktır. Birlik ve beraberlik içinde olursak üstesinden gelinmeyecek hiçbir sorun yoktur. Hollanda’da farklı sektörlerde, köklü şirket sahibi hemşerilerimizin olduğunu duyuyoruz. Bu hemşeri girişimcilerimize ulaşıp, HOKAF’a kazandırmak, üye yapmak istiyoruz.” şeklinde konuştu. HOKAF İşadamları Komisyonu Başkanı Nebi Sancar, “Bize tevdi edilen görevi layıkıyla yerine getirmek istiyoruz. İş adamları komisyonumuzun iyi işlere imza atması ve uzun soluklu olması için sizlerin desteğine ihtiyacımız var. Amacımız, “Karamanlı iş adamlarımızı hemşerilerimize tanıtmak, iş dünyasındaki bilgi ve tecrübelerimizi paylaşmaktır” dedi.

HTF’den, Dursun Önkuzu için anma programı

“Kutuplaşmaya çare medenî ilişkilerdir, birilerini ‘hain’ ilan etmek değil”

Hollanda Türk Federasyon Dordrecht teşkilatının “Dursun Önkuzu Gençlik Kolları” şehadetinin 45. yılında Dursun Önkuzu için anma programı tertipledi. Kuran-ı Kerim tilaveti ile başlanılan programa 1 dakikalık saygı duruşu ve akabinde İstiklal Marşının okunması ile devam edildi. Dursun Önkuzu Gençlik Kolları Başkan Vekili Umut Durkut’un yapmış olduğu açılış konuşmasında Önkuzu ve bugün onun gençler için olan anlamı dile getirildi. Programda gençlerin hazırlamış oldukları slayt gösterileri yanı sıra gençler tarafından şiirler de okundu.

Türkevi Araştırmalar Merkezi’nin 42’ncisini düzenlediği Amsterdam Tartışmaları’nda Türk toplumu içinde yaşanan kutuplaşma ele alındı. Ahmet Suat Arı’nın moderatörlüğünde gerçekleşen buluşmaya toplumun farklı kesimlerinden isimler katıldı. “Toplumdaki Kutuplaşmaya Karşı Neler Yapılabilir?” sorusunun yöneltildiği tartışmada, Türkiye’de siyasi gelişmelerin yurtdışındaki Türkleri de doğrudan etkilemeye başladığına işaret edilerek, “Bu etkilenme aynen Türkiye’de olduğu gibi kutuplaşmalara yol açmaktadır. Gerek Türk toplumunun fertlerinin günlük hayatında, gerekse (sosyal) medyada kullanılan üslup hem hakaretamiz, hem de ötekileştirişi bir nitelik taşımaktadır. Aktörler olgu ve olayları kendi bakış açılarından değerlendirirken, farklı düşünenlere karşı hem sert, hem de suçlayıcı ifadeler kullanmaktadırlar. Maalesef herkes birilerini ‘hain’ ilan ederek bu kutuplaşmaya azami derecede katkı sağlamaktadır. Bu tavrın sadece sıradan insanlar tarafından sergilenmesi bir dereceye kadar anlaşılabilir, ancak toplumun önde gelenlerinin de aynı tavır içinde olması kaygı vericidir” ifadeleri kullanıldı. “Kutuplaşmaya çare medeni ilişkilerdir” görüşünün öne çıktığı toplantıda, kutuplaşmadan herkesin ciddi bir rahatsızlık duyduğunun da altı çizildi. Veyis Güngör, farklı grupların birbirleriyle huzur içinde yaşamasının formülünün Sarı Saltuk felsefesiyle mümkün olabileceğini ve günümüz şartlarının da Sarı Saltuk’un yaşadığı 13. yüzyıl şartlarıyla birçok benzerlikler gösterdiğini kaydetti. Güngör, “Nasıl o zor dönemlerden Sarı Saltuklar, Mevlanalar, Yunus Emreler, Hacı Bektaşi Veliler çıkmışsa, günümüz şartları da yeni şahsiyetler ortaya çıkaracaktır” dedi.

Hollanda Türk Federasyon genel başkanı Murat Gedik ile ülkücü şehitler ile ilgili yapılan röportajın gösterimi sonrası Hollanda Türk Federasyon Gençlik Kolları Başkanı Ahmet Çömlekçi programın kapanış konuşmasını yaptı. Hollanda Türk Federasyon’un “Suriye Türkmenleri” için başlatmış olduğu yardım kampanyası ayrıca bu programda gündeme alınıp geniş bilgi verilmiş oldu. Şehit Dursun Önkuzu Tokat’ın Zile kazasında dünyaya geldi. Ankara Erkek Teknik Yüksek Öğretmen Okulunda tahsil görürken İşgal altındaki okulda komünistler tarafından yakalanıp üç gün süren ve bisiklet pompasıyla ciğerlerine hava basmaya varan ağır işkenceler yapıldıktan sonra, 23 Kasım 1970 günü, okulun üçüncü katından aşağıya atılarak şehit edildi...


leven en religie

28 yaşam ve inanç

İSLÂM’IN BARIŞ ÇAĞRISI (10)

-Kendin için istediğini başkaları için de istemek... Hadis kaynaklarında farklı sözlerle yer alan bir haberde Peygamber (s.a.s.) özetle şöyle diyor: “Canım kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki sizden biriniz kendisi için sevip istediğini, din kardeşi için de sevip istemedikçe tam iman etmiş sayılmaz.” (Buhârî, İman/7 no 13. Müslim, İman/71-72 no:170-171. Tirmizî, Kıyamet/59 no: 2515. Nesâî, İman/19 no: 5015. Darimî, Rikak/29 no: 2743. Ahmed b. Hanbel 3/176, 272)

Hadis âlimi İbni Salâh “Kendin için istediğini kardeşin için de istemek” olgusunu açıklarken şöyle demiş: “Bu durum imkânsız gibi gözükse de aslında öyle değildir. Kişiden istenen, onun elindeki nimet/imkân değil; kendinde olanın benzerini diğeri için arzu etmektir. İnsan bunu kardeşi için de isterse maksat gerçekleşir. Bu dilekle kişiden bir şey eksilmeyeceğine göre iyi kalpli birisi için bunu yapmak kolaydır.” (http:// dergipark.ulakbim.gov.tr/eruifd/article/ view)

Bir kaynakta geçtiğine göre Peygamber (s.a.s) ile bir sahabe arasında şöyle bir konuşma geçiyor: “-Cenneti seviyor musun?” “Evet.” “-O halde nefsin için sevdiğini, din kardeşin için de sev!” (Taberânî’nin el-Mu’cemu’l-Evsat’ından Heysemî, Mecmeu’z-Zevâid, 8/186) Yani, o zaman cenneti kazandıracak bir amel (iş) yapmış olursun.

-Kendine yapılmasını istemediğin şeyi sen de başkasına yapma... Açık değil mi? Kendine yapılmasını istemediğin bir muameleyi sen de başkasına yapma. Eğer dediğinde samimi isen. Eğer kendin için iyilik düşünüyorsan. Eğer kendine değer veriyorsan. Başkasına kötülük edenler aslında kendilerine değer vermeyenlerdir. Çünkü bütün kötülükler, haksızlıklar ve zulümler; döner dolaşır eninde sonunda asıl sahiplerini bulur.

Kişi herhâlde kendisi için hep iyi

Ahmed b. Hanbel ez-Zühd adlı kitabında şöyle bir haber naklediyor: “Bir kimse İsâ’ya (a.s) gelerek: “Ey hayırlı şeylerin öğretmeni, onu bana öğretir misin, o bana fayda versin, sana zarar vermesin.” İsa (a.s); “Neyi öğretmemi istiyorsun?” dedi. O kişi; “Bir kul Allâh’a (c.c.) karşı gerçekten nasıl takvâ (korkup sakınma) sahibi olur?” diye sordu. İsâ (a.s.) “Bu kolay bir iştir: Allah’ı gerçekten yüreğinle seversin. O’nun rızâsı için gücün yettiği kadar amel (hayırlı işler) işlersin. Kendi cinsinden olan bütün insanlara da, kendine merhamet gibi merhametli davranırsın” cevabını verdi. O kişi; “Aynı cinsten olandan amaç nedir? dedi. İsâ (a.s.); “Âdemoğullarının hepsi.“Sana yapılmasını istemediğin bir şeyi sen de başkasına yapma. O zaman Allâh’a karşı hakkıyla takvâ sâhibi olursun” dedi. (Ahmed b. Hanbel, Kitabu’zZühd, Dâru’l-Ciyl, Beyrut 1414-1994, s: 113) Müslüman bir kimse de elinde olan nimetlerin başkaları tarafından ondan haksızca alınmasından memnun kalmaz. Başkası tarafından rahatsız edilmeyi istemez. Başkalarının kendi malına, canına, ırzına, şerefine el atmasından hoşlanmaz. Bırakınız başkası tarafından öldürülmeyi, teröre maruz kalmayı, hayat kaynaklarının tahrip ve dünyalıklarının talan edilme-

sini; sert bir bakıştan bile kimse razı gelmez. Başkasının kendisini aşağılamasını, hor görmesini, alay etmesini, aleyhinde konuşmasını, iftira etmesini, kötü lakapla anmasını, renginden, etnik kökeninden, inancından, kılık-kıyafetinden dolayı dışlamasını sevmez. Bütün bunlardan nefret eder. Eğer bu iddiasında dürüst ise o da başkalarına bunları yapmamalıdır. Kendi hakkına halel gelmesini istemeyen, başkasının da hakkı olduğunu hesaba katar. Kendi bedenine batan bir dikenin acı verdiğini bilen, başkasının bedenine iğne batırmaya kalkışmaz. Kendi huzur ve mutluluğuna düşkün birisi, başkalarının da huzur ve mutluluk hakkı olduğunu bilir. Kendi mutluluğu için barış ortamı isteyen, barış ortamını bozacak tavırlardan kaçınır.

Empati, evet, kendini başkasının yerine koyup öyle davranmak.... Barışa hizmet eden en önemli çabalardan biri. Kendisi için sevip hoşlandığı şeyi başkaları için de istemek. Kendine yapılmasını istemediği herhangi bir şeyi, başkalarına yapmamak. Güzel Peygamber’in (s.a.s) tavsiyesi de budur. Görüldüğü gibi bu tavsiyelerde kavga, düşmanlık, çekişme, döğüş ve savaş değil; barış, başkasının hakkına saygı, bencillik değil başkasını da hesaba katmak, kendi çıkarı için başkalarına zarar vermek değil; hayatı birlikte paylaşmak ve huzur ortamına katkıda bulunmak esastır. Kim ne derse desin, İslâm empati ahlâkı ile de özelde Müslümanları, genelde insanları barışa, karşılıklı anlayışa ve anlaşarak bir arada yaşamaya davet ediyor. ◄◄

cu

De Stichting Islamitisch Primair Onderwijs Rijnmond

iz : R TL Telev

yo

“İslam okulları Cito’da en başarılı, en iyiler”

nu

si

Müslümanlar empati ahlâkını daha çok kullanmaları gerekir. Zira Peygamber (s.a.s) bunu bütün iman edenlere tavsiye ediyor.

Görüldüğü gibi Peygamberin hadisinden kaynaklanan empati duygusu insanı başkasına kötülük yapmaktan, zarar vermekten, kin ve düşmanlık gütmekten, dedikodu ve gıybetten, aleyhine çalışmaktan alıkor. Zira hiç kimse bunları kendisi için beğenip istemez.

Kötülük ve zulüm yapanın yanında kâr kalmaz. Kim olursa olsun. Bunu bilenler hiç başkasına kötülük ve haksızlık ederler mi? Hiç bunları gereği gibi düşünenler kendi kendilerine zulüm ederler mi? Kendi huzurlarını kendileri kaçırırlar mı? Kendi zindanlarını kendileri örerler mi?

n i ve r site

Başkasının yerine kendini koyup düşünmek, ona göre davranmak. Gerçekten bu anlayış kişiyi frenler, geri adım attırır. İnsana kendi durumunu hatırlatır. Bir kimse başkasına bir şekilde zarar vermeye kalkışıyorsa, hemen aklına gelmeli, “acaba onun yerinde ben olsam ne düşünürüm? Birisinin bana bunu yapmasına razı olur muydum?” diye. (Arkadaş hırsızlıktan hapse giren birine soruyor: “Senin alın teriyle kazandığın, değer verdiğin bir şeyi birisi senden izinsiz alıp gitse ve sen onunla ıssız bir yerde karşılaşsan ne yaparsın?” Cevap: “Mahvederim!..”

Kişi, başkasının hakkına tecavüz ederken, zarar verirken, haksızlık veya rahatsız ederken empati yapmalı. “Acaba ben olsam buna razı olur muyum? Bana yapılsa bunu kabul eder miyim?” diye düşünmeli. Böyle düşünürse belki vicdanı hareket geçer. Yaptığının yanlış olduğunu anlar ve geri adım atar.

şeyleri ister. Mesela; huzur, güvenlik, asgari ihtiyaçlarını karşılayabileceği insanca bir hayat, iyi komşuluk, iyi akraba ilişkisi, dostlar, ahbaplar, mutluluk ve benzerleri. Bunları kim istemez ki. İşte iman edenler bunları ve benzer iyi şeyleri, kendileri için istedikleri gibi başkaları için de istemeliler.

-Empati yapmak barışa hizmet eder... Bir atasözünde şöyle denir: “İğneyi kendine, çuvaldızı başkasına batır”. Bu ders ve hikmet dolu atasözü der ki: Sen küçük acıyı kendine taddır, buna dayanabilirsen, o zaman başkası için daha büyük acıyı düşünürsün. Bu atasözü bize ‘empati’ anlayışını hatırlatır. Empati, “Sen olsaydın ne yapardın?” sorusunu sorabilmektir. Kendini başkasının yerine koyabilmektir. Başkasını anlamaya çalışmak, onun duygularına ortak olmaktır. Üstün Dökmen, Rogers’ten naklen empatinin tanımını şöyle verir: “Bir insanın, kendisini karşısındaki insanın yerine koyarak olaylara onun bakış açısıyla bakması, o kişinin duygularını ve düşüncelerini doğru olarak anlaması, hissetmesi ve bu durumu ona iletmesi sürecine empati adı verilir.” (http://dergipark.ulakbim.gov.tr/eruifd/ article/view)

Demek ki senin malını çalan hırsızı mahvedersin, ama sen başkasının malını çalmakta sakınca görmezsin???)

tri

ch

slam’ın barış çağrısını anlatmaya devam ediyoruz...

ş tır t m a s o n u

Hüseyin Kerim Ece kerimece@hotmail.com

a ra

Hikmet Pınarı

İ

maandblad/aylık gazete doğuş nr. 209 - Aralık/December 2015

ve M a as

Postadres: Postbus 51188, 3007 GD Rotterdam Bezoekadres: Zegenstraat 120, Rotterdam T. (010) - 495 15 80

Al-Ghazali

Van Lennepstraat 17 3027 SP Rotterdam Tel. (010) - 415 21 67 Fax (010) - 262 45 35 E-mail directiealghazali@gmail.com www.al-ghazali.nl

Ibn-iSina

Zegenstraat 120 3082 XZ Rotterdam Tel. (010) - 428 25 90 Fax (010) - 428 20 91 E-mail adurmus@sipor.nl www.ibn-i-sina.nl

Ikra

Spirea 3 3317 JP Dordrecht Tel. (078) - 639 01 51 Fax (078) - 639 04 21 E-mail ikra@sipor.nl www.ikra.nl

Noen

Paradijsplein 1 3034 SL Rotterdam Tel (010) 240 94 46 Fax (010) 240 99 53 E-mail info.noen@sipor.nl www.ibsnoen.nl



SIFA CLINIC

OR TA G i S N iL E BÜTÜ i R E ET L Ş i R K MAKTAYIZ ÇALIŞ

ş

SiNC E 2007

2007 yılından bu yana sizlere hizmet vermekte olan ş ifaClinic yeni adresimizle ve daha geniş kadromuzla sizlere en mükemmeli sunmaktan gurur duyar...

cY medics -

FiZiK TEDAVi HACAMAT AKUPUNTUR DONDURARAK YAGLARI ERiTME .. LAZER EPiLASYON CHEK UP TEDAVi LAZER VE GUZELLiK BiTKiSEL iLACLAR ..

Avita+ Yağ depolamaya son

www.sifaclinic.nl

Cryo zayıflama cihazı Soğuk lipoliz cihazı

info@sifaclinic.nl

Yaoteq Sistematik hastalığı önleme Hızlı iyileştirme

TM

Makinelerimiz Üstün Alman Teknolojisi ile üretilmiştir.

Diode Son teknoloji ağrısız lazer epilasyon

Premium BıÇaksız estetik ameliyatı

Tel: 026 379 94 73 Waalstraat 22 6826 BP Arnhem

B Şifa Clinic

Şahan Süpermarketler olarak Waalwijk şehrinde 6. şubemizin alışına katılarak bizleri onurlandıran, cesaretlendiren kıymetli müşterilerimize, aziz milletimize, STK temsilcilerine, siyasilere, işadamlarımıza, basın mensuplarına kalbi şükranlarımızı sunuyor, esenlikler diliyoruz.


İintroductie

tanıtım 31

doğuş aylık gazete/maandblad nr. 209 - Aralık/December 2015

Altın değerinde ALTINCI şube açıldı... “İşsizliğe en büyük çözümlerden birisi de yeni iş istihdam imkânlarının oluşturulmasından geçiyor, ŞAHAN bu noktada önemli rol üstleniyor”

ŞAHAN Marketlerin ülke ekonomisine katkısı büyüyor Şahan Süpermarket Waalwijk şehrinde 6. şubesinin açılışına siyasiler, işadamları ve Sivil Toplum temsilcileri katıldı. 1987 yılında bir aile şirketi olarak ilk şubesi Rotterdam’da açılan Şahan Süpermarket, 28 yıl içinde büyüme göstererek 6. şubesini Waalwijk şehrinde geniş katılımlı bir törenle hizmete açtı.

H

ollanda’da özellikle son bir yıldır yaşanan ekonomik kriz çok sayıda Hollandalı firmanın iflasına neden olurken Türk kökenli işadamları yeni işyeri açmaya devam ediyorlar. 1987 yılında bir aile şirketi olarak Rotterdam’da açılan Şahan Süpermarket 28 yıl içinde büyüme göstererek 6’ncı şubesini Walwijk şehrinde geniş katılımlı bir törenle açtı. Düzenlenen açılış törenine Waalwijk Belediye Başkanı Nol Kleijngeld, Şahan Süpermarket sahiplerinden ve Yönetim Kurulu üyeleri Erdal, Yüksel ve Zekeriya Şahan, Hollanda Genç İşadamları Federasyonu HOGİAF Başkanı Şükrü Masmas, Milletvekili Tunahan Kuzu, Hollanda’nın değişik yerlerinden işadamları ve vatandaşlar katıldı. Waalwijk Belediye Başkanı Nol Kleijngeld Şahan Süpermarket’in 6’ncı şubesinin açılışında bulunmaktan son derece mutlu olduğunu söyledi. Kleingeld: “Şahan Süpermarket, Waalwijk şehrimizde şube açmakla ekonomik olarak hem şehrimize hem de Hollanda’ya önemli katkılar sağlıyorlar. Gerçekten burada disiplinli ve bilinçli adımlar atarak bu seviyeye gelmiş olmalarından dolayı tebrik ediyoruz. Bu açılımlarının diğer şehirlere doğru sürmesini temenni ediyoruz.” Hollanda Genç İşadamları Federasyonu Başkanı Şükrü Masmas, Hollanda’nın ekonomik bir krizden geçtiği

bir dönemde Türk kökenli Hollandalı işadamlarının ülkeye son derece ciddi katkılar yaptığını söyledi. Masmas “İşsizliğin en büyük çözümlerinden birisi de yeni iş istihdamı oluşturulmasdır. Bugün burada Şahan Süpermarket kısa zamanda büyüme göstererek 6’ncı şubesini açtı. Bu şubelerde çok sayıda kişinin istihdam edilmesi son derece önemli. Bu işyerleri sadece Hollanda’ya değil aynı zamanda Türkiye ekonomisine de önemli katkılar sağlıyor. Türk işadamlarının ülkede ne derece önemli olduğunu göstermesi açısından son derece anlamlı.” dedi. Her iki ülkeye ciddi katkılar sağlıyoruz Şahan Süpermarket ortaklarından Zekeriya Şahan “Hollanda’da gıda sektörü dalında iş yapmaktan gururlu olduklarını” söyledi. Şahan Kardeşler olarak “Waalwijk şehrinde 6’ncı şubeyi açtık. İlk 4 şubemiz Rotterdam şehrinde, bir tanesi de Schiedam’da hizmet vermektedir. Şahan bir aile şirketi olarak 1987 yılında hizmet vermeye başladı. Bir manav dükkâında başladık. Bu tecrübe ve deneyim ile büyüyerek 6’ncı şubeye kadar ulaştık. Waalwijk Belediye Başkanı sayın Nol Kleingeld’in kritik bir dönem ve zamanda işyerimizi açması bize moral oldu. Hollanda toplumu ile birlikte olmamız lazım. Bugünkü açılışımız çok sayıda Hollandalı da vardı. Açılışımız yoğun bir katılımı ile gerçekleşti. Bu şubelerin sayıları artarak devam edecektir.” dedi.

TÜRK GİRİŞİMCİLİĞİ - HOLLANDA ESNAF RUHU BİRLİKTELİĞİ Denk Partisi Milletvekili Tunahan Kuzu, Şahan Süpermarket’in Rotterdam’ın ardından açılımlarını Waalwijk şehrine kadar uzatmasından dolayı memnun olduklarını ifade etti. Kuzu “Ufak bir manavdan şu anda 6’ncı şube ile Şahan ismi altında büyük marketler zincirine yönelmeleri son derece önemli bir durum. Bunun yanında, Türk girişimciliği ile Hollanda esnaf ruhunun birleşmesi neticesinde ne kadar güzel bir durumun ortaya çıktığını bugün Waalwijk’ta görmüş olduk. Hollandalı Türkler olarak toplumsal olarak bu ülkeye o kadar çok olumlu katkılar yapıyoruz ki bunu her alanda görüyoruz.” dedi. 20 BİN ÜRÜN İLE WAALWIJK’TAYIZ Waalwijk şehrinde Şahan Süpermarket’in işletmecisi Yüksel Şahan, son bir kaç yıl içerisinde farklı şehir ve semtlerde yeni şubeler açtıklarını, bundan sonra açmaya devam edeceklerini söyledi. Yüksel Şahan “Waalwijk şehrinde iki yıl süren bir araştırma neticesinde bu şubemizi şehrin en güzel yerinde açmış olduk. Bu açılımlarımız sürekli devam edecek. Durmak yok. Buradaki işyerimizde 20 binin üzerinde ürün ile hizmet veriyoruz. Bizler artık Hollandalı Türkleriz. Bu ülkeye maddî ve manevî olarak sahip çıkmalıyız.Hem girişimlerimizle hem davranışlarımızla ev sahibi olmamız gerektiğini göstermemiz gerekir.” dedi


nieuws

32 haber

maandblad/aylık gazete doğuş nr. 209 - Aralık/December 2015

“Maksat, başarıları yükseltmek ve toplumun heyecanını arttırmak”

Fotoğraflar: Mehmet Köse

HOTİAD ‘Yılın Başarı Ödülleri’ sahiplerini buldu

Mete Erdurcan

Ceylan Avinal

H

ollanda Türk İşadamları Derneği (HOTİAD) başarı ödülleri töreninin ikincisini, Cappella a/d Ijssel’da Isala Tiyatro salonunda düzenledi. 2013 yılında başlatılan ve 3 dalda verilen ‘HOTİAD Başarı Ödülleri’ bu yıl 4 kategoride yapıldı. Hollanda Türk İşadamları Derneği’nin (HOTİAD) ikincisini düzenlediği “Yılın Başarı Ödülleri” sahiplerine verildi. Ödül törenine, aralarında HOTİAD’a üye işadamları, akademisyenler, STK temsilcileri ve yoğun bir halk kitlesi katıldı. Programda, 4 kategoride dereceye girenler ödüllendirildi. Bu kategorilerde, “Yılın Öğrencisi” ödülünü Mete Erdurcan, “Yılın Kültür ve Sanat” ödülünü ses sanatçısı Karsu Dönmez, “Yılın sporcusu” ödülünü binici Ceylan Avinal ve “Yılın Genç Girişimcisi” ödülünü ise Evren Mahir Bal ile Sedat Altuntaş aldı. “MAKSAT, BAŞARILARI YÜKSELTMEK VE TOPLUMUN HEYECANINI ARTTIRMAK” HOTİAD Başkanı Hikmet Gürcüoğlu,bu yıl ikincisini verdikleri ödüllerin bir anlamda teşvik niteliğinde olduğunu söy-

Evren Mahir Bal

Karsu Dönmez

Sedat Altuntaş ledi. Gürcüoğlu “HOTİAD olarak bir çok çalışmamız mevcut. Bunlardan bir tanesi de bu başarı ödülleridir. Hollanda Türk toplumu içerisinde yıl içinde yaptığı çalışmalar ile dikkat çektiğini düşündüğümüz ve bundan emin olduğumuz kişilerin bu yaptıkları çalışmaları öne çıkartıp bunlara ödül vermeye çalışıyoruz. Bu ödülü almak için kendisi başvuracağı gibi başkası da teşvik edebiliyor. Gelen müracaatlar paket hâlinde 9 jüri heyeti tarafından değerlendiriliyor. Burada öne çıkan 3 kişi notere iletiliyor. Bunu da, bize ulaşan bilgileri çek etmek için yapıyoruz. Bu üç kişiden biri kapalı zarf hâlinde belirleniyor. Bu tür çalışmamızı yapmaktaki amacımız başarı sahibi bulup, onu tebrik etmek, teşekkür etmek ve takdir etmektir. Bunun yanında bir kupa ile maddî destek vermek. Biz HOTİAD olarak yapılan bu çalışma ile bunu görünür kılmak arzusundayız. Bunun yanında başarıları yükseltmek, toplumun heyecanını arttırmak ve kişileri teşvik etmek için düzenliyoruz. Bu amaçla 2014 Yılın Başarı ödülü töreninde dereceye girenleri ödüllendirdik. Bunu sürekli gerçekleştirmeye ve geleneksel hâle getirmeye çalışacağız.” dedi.

HOTİAD’tan “Yılın Öğrencisi” ödülünü alan Mete Erdurcan “Bu ödülü almaktan son derece memnun oldum. Bu ödül bana motive oldu. Gelecek yıl eğitimimde daha başarılı olarak hem Türk ve hem de Hollanda toplumuna hizmet edeceğim hem de onları memnun edecek bir çalışma içerisinde olacağım.” dedi

“Yılın Genç Girişimcisi” ödülünü alan Evren Mahir Bal ile Sedat Altuntaş, HOTİAD’an aldıkları bu ödülden dolayı çok mutlu olduklarını, daha iyilerini yapmak, daha iyilerini üretmek için çalışma içerisinde olacaklarını söyledi. “Yılın Sporcusu” ödülünü binici Ceylan Avinal, Hollanda’da ilk defa böyle bir ödülü HOTİAD derneğinden almaktan son derece onur duyduğunu söyledi. “Yılın Kültür ve Sanat” ödülünü ses sanatçısı Karsu Dönmez, HOTİAD derneğinden böyle bir anlamlı ödül almaktan dolayı çok mutlu olduğunu söyledi. Dönmez “Bu ödülü kazanacağımı hiç beklememiştim. Bu ödül benim için ekstra bir motive oldu. Bu arada albüm çalışmalarım

da hızla devam ediyor. Şuan Colours albümüm çıktı. Türkiye ve Hollanda konserlerim de devam ediyor.” dedi. “ESAS KRİTER TOPLUMUN BURADA ELDE ETTİĞİ BAŞARIDIR” HOTİAD Yılın Başarı Ödül Töreni’nde konuşan Türkiye Cumhuriyeti Lahey Büyükelçisi Sadık Arslan, Hollanda Türk toplumunun kökleri Türkiye’de olan ulu bir çınarın uzantısı olduğunu söyledi. Arslan ” Sizin için önemli olmanız Hollandalı olmanız. Hollanda’nın sizin varlığınızdan ne kadar kendisini rahat hissettiği ne kadar gurur duyduğu bundan sonra performansımız bizim için esas kriter toplumun burada elde ettiği

konum ve başarı. Türkiye çok şükür ayakları üzerinde duran bir ülke. Sizlerin buradaki başarılarınız ve yaptıklarınızla gurur duymaktan öte bir düşüncemiz yok. Her alanda ulaştığınız başarıların daha da artacağından şüphemiz yok.” şeklinde konuştu. TRT sunucusu Buket Sevinç Aykın tarafından sunulan programda, TRT Sanatçısı Bahadır Özüşen, Rotterdam Klasik Türk Sanat Müziği Korosu ve Sanatçı Funda Müjde sahne aldılar. HOTİAD Yılın Başarı Ödül Töreni, verilen resepsiyon ile sona erdi. Doğuş Haber Merkezi

Millî Görüş umrecileri hazırlanıyor

K

uzey ve Güney Hollanda Millî Görüş Teşkilatları bu yıl 120 kişilik umre kafilesini kutsal topraklara uğurlamaya hazırlanıyor. 19 Aralık Cuma günü gidecek ve 3 Ocak Pazar günü dönecek olan umreciler federasyonun düzenlediği bir programda bilgilendirildiler ve gerekli eşyalarını teslim aldılar.

NIF Hac ve Umre Sorumlusu Mustafa Kayak’ın koordinesinde gerçekleşen bilgilendirme toplantısına Hollanda İslam Federasyonu Başkanı Mehmet Erdoğan, Umre Kafile Başkanı Hasan İnan, görevli hocalar Salih Gül, Fethullah Kaya ve Havva Çınar da katıldılar. NIF Başkanı Mehmet Erdoğan katılımcıların heyecanını paylaştı ve

onlara kabul olmuş mebrur bir umre ile dönmeleri temennisinde bulundu. Sabır azığı ile yola çıkılması tavsiyesinde bulunan Erdoğan, her türlü sıkıntıda görevlilerle bunların paylaşılmasını istedi. Mustafa Kayak da, umrecilerin havaalanına kadar olan görev sorumlulukları hakkında bilgi verdi. Kafile Başkanı Hasan İnan, yaptığı

bilgilendirmede âdeta katılımcıları o kutsal beldelere götürüp geri getirdi. Kapsamlı bir bilgiyle umrecileri yola hazırlayan İnan, gelen sorulara verilen cevapla konuşmasını tamamladı. IGMG Merkez Hac sorumlusunun da umrecilerle birlikte olacağını ifade eden Mustafa Kayak, bu durumun katılımcılar için avantaj olduğuna işaret etti.

Hollanda’nın en çok basılan, en çok dağıtılan, en çok abonesi bulunan ve okunan gazetesi Doğuş, yeni yayın dönemine büyük sürprizler ve değişikliklerle hazırlanıyor. Yeni yayın dönemi için uygulanacak olan reklam kampanyamız hakkında bilgi alınız. Sizi Hollanda kamuoyuna en iyi ve en etkin bir şekilde tanıtmak Doğuş’un işidir. Reklam kampanyamızdan memnun kalacaksınız. Arayınız! 06 43 85 74 32


perspective

perspektif 33

doğuş aylık gazete/maandblad nr. 209 - Aralık/December 2015

“Yaşadığınız şehirden sorumlusunuz” Rotterdam-Zuid’te daha fazla iş imkânı, daha kaliteli eğitim veren okullar, daha yüksek gelir, güvenli ortam ve cazip konutlar oluşturulacak.

Rotterdam-Zuid kalite çıtasını yükseltiyor Eylül 2011’de, devlet, belediye, okul yönetimleri, işverenler, kooperatifler ve bakım kuruluşları, ‘Yaşanabilir bir Rotterdam-Zuid inşası’ için “Zuid Werkt!” NPRZ adında bir planı imzalayarak yürürlüğe koydular. 20 yıl sürecek olan NPRZ adlı plan, eğitim, istihdam, barınma, güvenlik ve bakım alanındaki sorunlara tutarlı ve kalıcı çözümler üretmeyi amaçlıyor.

2

0 yıl sonra 4 büyük şehirle boy ölçüşecek hâle gelecek olan proje sayesinde, Rotterdam-Zuid’te daha fazla iş imkânı, daha kaliteli eğitim veren okullar, daha yüksek gelir, güvenli ortam ve cazip konutlar oluşturulacak. Rotterdam-Zuid’te güzel bir gelecek inşa ediliyor. Bu ortak geleceği belgelemek için Rotterdam Zuid’te faaliyet yürüten 18 kurumun katıldığı bir toplantıda “antlaşma” deklarasyonu imzalandı. 18 kurumun temsil ettiği insan sayısı 50 binlere ulaşmakta. Rotterdam Belediye Başkanı A. Aboutaleb, NPRZ Müdürü M. Pastors, Charlois Bölge Komisyonu Başkanı, Feijenoord bölge komisyonu Başkanı, RKD kurumu çalışanları ve 18 farklı STK temsilcilerinin katıldığı ‘NPRZ Antlaşması’ gerçekleştirildiği imza törenine ilgi oldukça yoğundu. “Şehir bizim, bizler şehrin bir parçasıyız” Rotterdam Zuid Ulusal Programı (NPRZ), Hollanda Hükûmeti, Rotterdam Belediyesi, Eğitim ve Bakım Kuruluşları, Yapı Kooperatifleri ve iş hayatının ortaklaşa çalıştıkları uzun vadeli bir program. Bu programın amacı Rotterdam-Zuid bölgesine yeni ve iyi bir gelecek sunabilmek. Bu bağlamda Rotterdam-Zuid bölgesinde yaşayan vatandaşların değişik alanlarda geri kalmışlık sorununu çözmek ve hayat

standartları yükseltmek programın öncelikleri arasında yer almakta. Bu çerçevede yapılan çalışmalar sonucunda 20 yıl sonra bu bölgenin de diğer büyük şehirlerdeki kaliteli bölgeler seviyesine getirilmesi amaçlanıyor. Rotterdam Zuid bölgesinde özellikle eğitim, mesken, iş edindirme, güvenlik konularında yoğun çalışmalar yürütülüyor. Bu çalışmalara burada yaşayan halkın destek vermesi çok önemli. Sonuçta yapılan çalışmalar burada yaşayan vatandaşların hayat standartlarını geliştirmek için yapılıyor. NPRZ kurumu, vatandaşların yapılan programlara daha aktif katılımını sağlamak için Rotterdam Farklılıklar Bilgi Merkezine tavsiye vermesi talebinde bulunuyor. “Şehri mahalleli ile birlikte korumalıyız!” İmza töreninde bir konuşma yapan Rotterdam Belediye Başkanı Aboutaleb, “Brüksel ve Paris’teki gibi kötü mahallelerin oluşumunu engellemek istiyorsak, mahalleliye aşırı derecede ihtiyacımız var” dedi. Rotterdam Zuid bölgesinde 18 sosyal organizasyon tarafından imzalanan ortaklık anlaşmasının taraflarından biri olan Rotterdam Belediye Başkanı Aboutaleb, özellikle kötü olarak nitelendirilebilecek mahallelerin oluşumunu engellemek için o mahalle halkının desteğine aşırı derecede ihtiyaç olduğuna dikkat çekti.

Brüksel’deki yetkililerin göçmen gençlerle başa çıkmak için uyguladığı yöntemleri tasvip etmediğini belirten Aboutaleb, gençlerin kimlik kontrolü ve aramalarda, sanki azılı suçlu gibi duvara döndürülerek yapıldığını, gençlerin de bunu hazmedemediğini belirtti. “Polisin ırkçılık yapma ihtimalini göz ardı etmiyoruz” diyen Aboutaleb, olayları örtbas etmediklerini belirtti. Başlatılan programın sloganının “Vatandaşı ciddiye alın, onları dinleyin” olduğunu belirten Aboutaleb, bu sayede şehir halkı ile birlikte hem projenin uzun süreli olmasının sağlanacağını hem de şehrin kalitesinin artacağını dile getirdi. NPRZ müdürü M. Pastors ise kısa bir konuşma yaparak yapılan çalışmalardan memnun olduğunu belirtti. Varılan anlaşma uyarınca taraflar, Rotterdam-Zuid Ulusal Programında 50 bin kişinin görev almasına da karar vermiş oldu. İkili anlaşmaya imza atan kuruluşlar ise sırayla şöyle: Fatih Camii, Anadolu Camii, Kocatepe Camii, Birlik Camii, Laleli Camii, Ghausia Camii, Minhadjulquran Camii, Almoustaqbal Vakfı, Vernieuwing en Participatie Vakfı, Vader en Zoon Feyenoord Vakfı, DSB, Nida Vakfı, Şafak Vakfı, Manolya Vakfı, Mualla Vakfı, Instituut het Centrum ve Rosarium Vakfı.


nieuws in het kort

34 kısa haberler

maandblad/aylık gazete doğuş nr. 209 - Aralık/December 2015

Kısaca Hollanda gündemi Harmoni Söylentiler doğru muydu? Dordrecht kentinde bir Türk çocuğunun Bulgaristan plakalı bir araçla kaçırılmak istenmesi olayıyla ilgili olarak bir açıklama yapan Sosyal Danışman Mesut Dişli, geçtiğimiz yılın Nisan ayında yayılan söylentilere işaret ederek, “Kafasına maske takmış Bulgarların bir minibüs ile Hollanda’nın değişik şehirlerinde çocuk kaçırmaya çalıştıkları gündem olmuştu. Yaşları küçük olan çocukları kaçırıp organ mafyasına satmak istedikleri toplumda konuşulmuştu. Daha sonra bu haberlerin ‘sahte’ olduğu bizzat polis tarafından açıklanmıştı. Ancak Dordrecht’te yaşanan olay, ‘Geçen sene Nisan ayında yaşanan kaçırma girişimleri gerçek miydi? Sahte olduğu söylenerek toplumda bir infial olması mı önlenmek istendi?’ sorularını akıllara getiriyor” dedi. Olayın bir an önce aydınlığa kavuşturulması gerektiğini belirten Dişli, sözlerini şöyle sürdürdü: “Yaşları küçük olan çocuklarımızın mutlaka bir büyüğün denetiminde okula gidip gelmesine dikkat etmeliyiz. ‘Evimiz okula çok yakın’ diye bu konuda çok rahat olmamalıyız. Çocuğun kaçırılma ihtimali yanında, trafik tehlikesi olduğu gibi, başka kötü niyetli insanların olabileceği de düşünülmeli ve buna göre hareket edilmeli. Anneler, babalar küçük çocukları konusunda dikkatli ve hassas olmalılar. Umarım bu işe karışan kişiler yakalanır ve böyle şeyleri bir daha hiç yaşamayız.” Çocuğu tanımak velayet için yeterli değil Uluslararası Çocuk Kaçırma Merkezi (IKO), evlilik dışı doğan çocukların velayeti konusunda uyarıda bulundu. Çocuğun baba tarafından tanınması-

nın Hollanda’da velayet için kesinlikle yeterli olmadığının altını çizen IKO Genel Müdürü Coşkun Çörüz, “Babanın evlilik dışı dünyaya gelen çocuğunun velayetini alabilmesi için, annenin de izniyle önce çocuğu tanıması, daha sonra da yine annenin onayıyla mahkemeye velayet kaydı yaptırması gerekiyor. Annenin velayet kaydına onay vermemesi durumunda baba dava açabilir. Bu durumda velayetin hem anne, hem de babada bulunmasının çocuğun yararına olup olmadığına bakılıyor” ifadesinde bulundu. Evlilik dışı doğan çocuğunun velayetini almamış bir babanın, annenin günün birinde çocuğuyla bir başka ülkeye yerleşmek istemesi durumunda bunu kesinlikle engelleyemeyeceğine işaret edildi. Evlilik dışı doğan çocukların velayeti konusunda insanlarda büyük bir bilgi eksikliği olduğuna vurgu yapılarak, “Mevcut yasalar ve uygulamalar kesinlikle erkeklerin aleyhine. Çocuğu tanıyan baba, haksız yere velayetin de kendisinde olduğunu düşünüyor. Çocuk anne tarafından yurt dışına götürüldüğünde ise hiçbir şey yapamıyor” denildi. Anne ve babası evli olmayan çocukların sayısının artmaya devam edeceğini belirten Coşkun Çörüz, erkeklerin bu konuda daha iyi bilgilendirilmeleri gerektiğini kaydetti. 2001-2012 yılları arasında Hıristiyan demokrat CDA milletvekilli olarak görev yapan Çörüz, 2006 yılında kurulan Uluslararası Çocuk Kaçırma Merkezi’nin (IKO) başına Temmuz 2014’te getirildi. IKO, sınır ötesi çocuk kaçırma vakalarıyla ilgili olarak ebeveynlere, onların aile yakınlarına ve uzmanlara bilgilendirme ve danışmanlık hizmetleri sunuyor, onlara destek sağlıyor. IKO, çocuk kaçırma olaylarının önlenmesi ve ailelerin uzmanlar tarafından desteklenmelerinin sağlanması amacıyla uluslararası anlaşmalar, AB mevzuatı ve aile hukuku konularında halkı bilgilendirmeyi hedefliyor.

“İşsizlik yerine işsizlerle mücadele ediliyor” Hollanda’da yoksulluk içinde büyüyen çocuk sayısının arttığını ortaya koyan araştırmayla ilgili değerlendirmesinde “son derece ciddi” ifadesini kullanan Sosyalist Parti (SP) milletvekili Sadet Karabulut, hükümetin işsizlik yerine işsizlerle mücadele ettiğini ve bunun da sosyal ödenekli sayısının yükselmesine neden olduğu eleştirisini yaptı. Karabulut, sosyal ödenekli annelerin belirli bir sınırın altında kalacak kazançlarının, ödeneklerini etkilememesinin sağlanması gerektiğini belirtti. SP milletvekili ayrıca, her çocuğa spor yapma, sosyal ve kültürel etkinliklere katılma olanağı sağlanması gerektiğini ifade etti. Merkezi İstatistik Bürosu 18 yaş altı yaklaşık 223 bin çocuğun ailesinin sosyal ödenekle geçindiğini belirledi. Halk Sağlığı, Refah ve Spor Bakanlığı tarafından Merkezi İstatistik Bürosu’na yaptırılan araştırma, bu çocukların spor, eğlence ve oyuncak olanaklarının son derece kısıtlı olduğunu ortaya koydu. Araştırmada, ailesi sosyal ödenekle geçinen çocuk oranının yüzde 5,2’den (2009) yüzde 6,5’e (2014) yükseldiği saptanmıştı Hollanda’da ırkçı PEGIDA gösterisi Rotterdam’da, ırkçı Batı’nın İslamlaşmasına Karşı Vatansever Avrupalılar (PEGIDA) hareketi üyelerince düzenlenen gösteride 20 kişiyi gözaltına alındı. Daha önce Utrecht’te düzenledikleri eylemleri olaylı geçen PEGİDA taraftarları, bu sefer gösteri için Rotterdam kentini seçti. Erasmus Köprüsü yakınındaki Willems Meydanı’nda düzenlenen eylemde polis göstericilere yürüyüş için izin ver-

medi, gösteri alanında geniş güvenlik önlemi aldı. İslam karşıtı sloganların yazılı olduğu pankartlar taşıyan PEGIDA taraftarları sığınmacılara kapıların kapatılması yönünde konuşma yaptı. Polis, zaman zaman tansiyonun yükseldiği gösteride kimlik gösteremeyen, güvenlik kurallarına uymayan ve şiddet kullandığı gerekçeleriyle 20 kişiyi gözaltına aldı. Bu arada İslam karşıtı eylem devam ederken, meydana yakın bir yerde de PEGIDA karşıtı gösteri düzenledi. Geçen sene Ekim ayında kurulan ve ilk gösterisini Almanya’nın Dresden kentinde düzenledikten sonra diğer ülkelere yayılan PEGIDA, Müslüman ve göçmen karşıtı sert görüşleriyle biliniyor. Hollanda’da gençler borç batağında Hollanda’nın başkenti Amsterdam’da ikamet eden gençlerin yarısından fazlası borç içinde yaşıyor. AT5’de yer alan haberde verilen bilgilere göre, Amsterdam’da 130 bin gencin 76 bini borçlu. Gençlerin özellikle sağlık sigortası primlerini ödemekte zorlandıklarının belirtildiği haberde, trafik cezası borçlarının da oldukça fazla olduğuna dikkat çekildi. Gençlerin borçlarından kurtulmak için yardım kuruluşlarına başvurmalarına rağmen yaşadıkları maddî sıkıntıları düzene sokamadıkları öğrenildi. Yardım için başvuran gençlerin sayısının yüzde 50 arttığı görüldü. Başkonsolos Ateş sorunları görüşüyor Deventer Başkonsolosu Zafer Ateş, Overijssel Eyaleti’nin Oldenzaal kentine çalışma ziyaretinde bulundu. Kente yapılan ziyaret çerçevesinde Başkonsolos Ateş, Oldenzaal Belediye Başkanı Theo Schouten’i makamında ziyaret etti. Ateş ve Schouten arasında yapılan görüş-

‘Hollandalı Türkler Bir Ailedir’ sloganıyla bir araya geldiler

Kısa adı TOVER olan Türk Girişimciler Derneği bu yıl da geleneksel hâle getirdiği “buluşma-tanışma-kaynaşma” amaçlı bir etkinlik düzenledi. “Hollandalı Türkler Bir Ailedir” temalı gerçekleştirilen etkinlik çerçevesinde futbol turnuvası düzenlendi. Katılımın yüksek olduğu etkinlikte, TOVER Başkanı Durmuş Doğan katılımcıları selamlayan bir konuşma yaptı. Doğan konuşmasında, seçimler nedeniyle ayrıştırılan Türkiye insanını böyle kucaklayıcı etkinliklerle bir araya getirmenin önem ve anlamına vurgu yaptı. İşadamları, STK temsilcileri, siyasetçiler ve halktan büyük ilgi gören etkinliğe Hollanda Mehteran da bir futbol takımı ile iştirak etti. Katılımcılar için de bir sürpriz yaşandı ve Hollanda Mehteran etkinliğin açılışında mini bir konser vererek birbirinden güzel marşları seslendirdiler. Dostluk havasında başlayan ve amacına uygun bir şekilde sona eren turnuvanın ardından ekmek arası sucuk ikram edildi.

mede, karşılıklı bilgi alışverişinin yanı sıra kentteki Türk toplumunun çeşitli alanlardaki sorunlarının gündeme geldiği öğrenildi.. Kaymak tabaka büyüyor Hollanda’da 2014 yılında 157 bin olarak belirlenen milyoner sayısı, 2013 yılına göre 6 bin kişilik artış gösterdi. İnsanların ortalama mal varlığı 47 binden (2008) 19 bin (2014) euroya düştü. Mal varlığı tutarının yüzde 60 oranında azaldığını bildiren Merkezi İstatistik Bürosu, bu miktarın 2013 yılında da 19 bin olarak belirlendiğini kaydetti. Hollanda halkının en önemli varlığının genellikle evi olduğu ve bunu bankadaki birikiminin takip ettiği belirtildi. Halkın en önemli borcunu ise emlak kredisi oluşturuyor. Merkezi İstatistik Bürosu, Laren’in hane başına ortalama 250 bin euroluk mal varlığıyla en zengin, Lelystad’ın ise 1.600 euro ile en fakir kent olduğunu belirledi. Yabancı, genç ve ödenekli sayıları nispeten yüksek olan Amsterdam, Rotterdam ve Lahey’de de insanların ortalama mal varlığının düşük olduğu bildirildi. Gençler İş Bulmakta Zorlanıyor Son altı ayda gençler arasında işsizlik oranlarında bir artış gözlemlendi. Özellikle öğrenciler, ek iş bulmakta oldukça zorlanıyor. ‘İşgücü piyasası iyi görünüyor’ Gençler arasında işsizlik oranları 2013 yılına göre daha iyi. 2013 yılında gençler arasında işsizlik yüzde 14 ile zirve yapmıştı. Geçtiğimiz yıllarda bu oran yüzde 10’lara gerilemişti, ancak Eylül ayında yapılan bir araştırmaya göre bu rakam şimdilerde yüzde 11,5 olarak açıklandı. Zorunlu hastalık maaşı sigortası önerisi Muhalefetteki partilerden Hıristiyan demokrat CDA, tüm çalışanlara hastalık maaşı sigortası yaptırma zorunluluğu getirilmesini istiyor. CDA’ya göre hastalık maaşı sigortası zorunluluğu, serbest çalışanlar ile tek kişi işletmeleri için de geçerli olacak. CDA lideri Sybrand Buma ile milletvekili Pieter Heerma’nın De Volkskrant’ta yayımlanan makalelerinde, işverenlerin hasta çalışan için 2 yıl yerine en fazla 8 hafta maaş ödemelerinin iş pazarını rahatlatacağını savundular. CDA’lılar, işverenin hasta çalışan için 2 yıl boyunca maaş ödemek zorunda olmasının personel alımının önünde büyük bir engel oluşturduğunu belirterek, sağlık sigortasında olduğu gibi hastalık maaşı için de bir temel sigorta sisteminin hayata geçirilebileceğini kaydettiler. Özel sigorta yaptırmayan serbest çalışanlar ile tek kişi işletmeleri, hastalanmaları durumunda şu an gelirsiz kalıyorlar. İktidar ortakları liberal VVD ile sosyal demokrat PvdA, öneri üzerinde çalışılabileceği sinyalini verdiler. VVD önerilen sistemin işverenlerin yükünü kesinlikle yükseltmemesi gerektiğini savunurken, PvdA ise çalışanların haklarında gerileme olmamasını istiyor. Zorunlu sigortanın tek kişi işletmeler ile serbest çalışanların yükünü ağırlaştırabileceğine işaret ediliyor. Diğer yandan, hastalıkta 2 yıl boyunca maaş ödemek zorunda kalmayacak olan işverenlerin, kendileri için fazla riskli olmayacağı için daha çabuk eleman alabilecekleri belirtiliyor.CDA’nın önerisi Sosyal İşler ve İstihdam Bakanlığının bugün yapılacak bütçe görüşmelerinde gündeme gelecek.


het leven

yaşam 35

doğuş aylık gazete/maandblad nr. 209 - Aralık/December 2015

Ortak dilin adı

Maliyenin eli işsizin cebinde Çeşitli nedenlerden işten çıkarılanlara işverenleri tarafından ödenen tazminatın önemli bir bölümünün vergi yoluyla hazineye gittiğine dikkati çeken De Unie sendikası, hükümetin bu uygulamaya son vermesini istedi. De Unie sendikasının Genel Başkanı Reinier Castelein, son iki yıl içinde işsiz kalmış 100 bin kişiyi kapsayan araştırmalarında, hazineye bu kişilerin tazminatlardan 4,2 milyar euro girdiğinin belirlendiğini kaydetti. Castelein, tazminatın işten çıkarılanlara kesintisiz ödenmesini istedi. Reinier Castelein, özellikle 45 yaş ve üstü kişilerin işten çıkarıldığına ve bu kişilerin yeniden iş bulma şanslarının çok düşük olduğuna işaret etti. Yapılan açıklamada, kabinenin işverenler ile çalışanlar tarafından ödenen vergileri 5 milyar euro düşürmek istediğine dikkat çekilerek, işsiz kalanların tazminatları üzerinde vergi ödemek zorunda bırakılırlarken, işverenlere ve çalışanlara vergi indirimine gidilmesinin kabul edilemeyeceği kaydedildi. De Unie sendikasının Genel Başkanı, birçok büyük firmada reorganizasyon çalışmalarının devam ettiğine ve işten çıkarılanların sayının önümüzdeki yıllarda artacağına vurgu yaptı. Castelein, tazminatın hemen hemen yarısının hazineye vergi olarak gitmesine son verilmesi gerektiğini belirtti. Çocukların kara tablosu

Hollanda’da yoksulluk içinde büyüyen çocuk sayısı artmaya devam ediyor. 2009 yılında yüzde 5,2 olan yoksul çocuk oranı 2004’te yüzde 6,5’e yükseldi. Merkezi İstatistik Bürosu 18 yaş altı yaklaşık 223 bin çocuğun ailesinin sosyal ödenekle geçindiğini belirledi. Halk Sağlığı, Refah ve Spor Bakanlığı tarafından Merkezi İstatistik Bürosu’na yaptırılan araştırma, bu çocukların spor, eğlence ve oyuncak olanaklarının son derece kısıtlı olduğunu ortaya koydu. Sosyal ödenekli sayısının arttığına işaret eden Merkezi İstatistik Bürosu’nun nüfus istatistikleri araştırmacısı Prof. Dr. Jan Latten, “Sosyal ödenekli yetişkin sayısına bağlı olarak yoksulluk içinde büyüyen çocuk sayısı da artıyor” ifadesini kullandı. Ailesi sosyal ödenekle geçinmek zorunda olan çocuk sayısının özellikle büyük kentlerde yüksek olduğu, Rotterdam’da bu oranın yüzde 20, Amsterdam’da yüzde 14 ve Lahey’de de yüzde 12 civarında bulunduğu belirtildi. Profesör Latten, büyük kentlerde parçalanmış aile ve yabancı oranlarının yüksek olduğuna, bu gruplarda işsizlik sorununa daha sık rastlandığına vurgu yaptı. Enschede, Groningen, Heerlen, Kerkrade, Appingedam ve Pekela da yoksul çocuk sayısının yüksek olduğu kentler arasında yer aldılar. İş adamı Süleyman Göğüş’e ödül Girişimcilikte kültürel çeşitlilikten yana olan The Orther Businessman – TOB (Diğer İş Adamı) adlı kuruluş ta-

rafından bu yıl 10’uncusu düzenlenen yarışmada iş adamı Süleyman Göğüş ikinci oldu. Noordwijk kentindeki Grand Hotel Huis ter Duin’de düzenlenen galada ikincilik ödülünü alan Sensazorg’un sahibi Süleyman Göğüş, halk oylamasında birinci olurken, katılımcılar ile jürinin oylamasından ise ikinci olarak çıktı.

Türk kökenli Hollandalı girişimcilerin bugün geldikleri noktanın son derece ümit verici olduğunu belirten sağlık bakım hizmetleri kuruluşu Sensazorg’un sahibi 29 yaşındaki Süleyman Göğüş, yapılan ilk elemede belirlenen yabancı kökenli 17 girişimci arasında yer aldıktan sonra 3 finalistten biri olduğunu kaydetti. Hollanda’da en başarılı etnik girişimcilik dalı ödül töreninde Surinam kökenli Rodney Leysner (42) birinci olurken, Türk Kökenli Süleyman Göğüş (29) ikinci ve Fas kökenli Khalid Kassrioui (33) üçüncü oldu.

belediye sosyal ödenek alan kişilerin üzerindeki baskıların hafifletilmesinin bu kişiler için daha faydalı olacağını düşünmeye başladı. Bu yıl kabul edilen Katılım Yasası kapsamında getirilen mecburiyetlere nazaran belediyelerin böyle bir esneklikten yana olması ise oldukça ilgi çekici. Ancak Hükümet ortağı VVD kanadındakiler belediyelerin bu isteğinden hiç memnun değil. “Bedava para diye bir şey yok” diyen VVD milletvekili Chantal Nijkerken gazeteye verdiği röportajında “Katılım Yasası bu kişilerin daha çabuk bir şekilde iş pazarına girmesini amaçlıyor” dedi. PvdA’lı Devlet Sekreteri Jette Klijnsma’nın belediyelerle görüşme içinde olduğu belirtilen haberde, kaynaklara göre ilk etapta Utrecht, Groningen, Tilburg ve Wageningen belediyeleri ile görüşüldü. Önümüzdeki haftalarda ise Eindhoven, Nijmegen ve Amsterdam belediyeleri bu konuyu ele alacak. “Taylandlı öğrencilerle bir araya geldik”

“Sanatın Dili” ile konuşmak ve duvarları yıkmak Hollanda’da bir süre önce faaliyete geçen S.A.N.A.T (Stichting Aanmoediging Nederlands Art Talent) ile Sara Burgerhart Activiteitencentrum (SBAC) ev sahipliğinde organize edilen ‘Sanatın Dili’ programı yoğun ilgi gördü. SBAC’ta düzenlenen ‘Sanatın Dili’ programına dernek başkanları ve akademisyenlerin yanı sıra Türk ve Hollandalı sanatseverler katıldı. Programda tezhip sanatı, ney dinletisi, hat sanatı, çini sanatı, resital, ebru sanatı, minyatür sanatı, fotoğraf sanatı sunumları ve canlı performans-

ları yer aldı. Hollanda Sanat Yetenek Teşvik Vakfı (S.A.N.A.T) Başkanı Vecih Er, “Toplumun içerisinde sanata yeni bir bakış açısı kazandırma adına, sanatın içerisindeki sanatkarlar ile bir araya gelerek, acaba sanatın evrenselliği adına neler yapılabilir düşüncesinin bir meyvesi olarak S.A.N.A.T vakfı ortaya çıktı. Kendimizi topluma tanıtma adına işin erbabı olan, sanatkarlarımız ile beraber Hollanda’nın değişik şehirlerinde bir dizi ‘Sanatın Dili’ isimli program serisi organize ettik. Amsterdam’da bu program serisinin ikincisini gerçekleştirdik. Daha öncede Utrecht şehrinde gerçekleştirmiştik. Önümüzdeki süreçte Rotterdam, Lahey, Eindhoven, Arnhem ve Deventer şehirlerinde olacak. Böylelikle Hollanda genelinde sanata yönelik bir sinerji oluşturmak istiyoruz” dedi

Türkiye markaları Hollanda’da

İşsizlik, 616 bine yükseldi Hollanda’da işsizlik oranı ekim ayında yüzde 6,9’a yükseldi. Merkezi İstatistik Bürosu, işsizlik oranında temmuz ayından bu yana ilk kez artış kaydedildiğini bildirdi. Eylül ayında 609 bin olan işsiz sayısı geçtiğimiz ay 616 bine yükseldi. İşsizlik oranı eylül ayında yüzde 6,8 olarak belirlenmişti. Merkezi İstatistik Bürosu işsiz sayısının son 3 ay içinde hem gençler arasında, hem de 45 üstü kişiler arasında arttığını belirtti. Temmuz ayında gençlerin yüzde 11,3’ünün işsiz olduğu ve bu oranın ekim ayında yüzde 11,6’ya yükseldiği ifade edildi. 45 yaş ve üstündekiler arasındaki işsizlik oranı da yüzde 6,4’ten yüzde 6,6’ya yükseldi. Her iki grubun işsizlik oranlarının Ocak 2015 düzeyinde bulunduğu belirtildi. İşsizlik maaşı alanların sayısı ise ekim ayında 421 bin olarak saptandı. Bu sayıda bir ay içinde 5 bin kişilik artış kaydedildi. Belediyelerden ‘Sosyalcilere’ kolaylık Sosyal ödenek almak için çaba sarf etmek, sosyal sorumluluklar ve yeniden iş hayatına atılmak için gidilen kurslar vs gibi sorumluluklar belediyeleri yıldırıyor. Belediyeler bu mecburiyetlerden kurtulmak istiyor. Sosyal ödenek alanlar için daha esnek kurallar olmasını isteyen belediyelerin sayısı artıyor.

Volkskrant gazetesinde yer yer alan bir haberde, belediyelerin politika değişikliği yapmaya daha yakın olduğuna dikkat çekildi. Giderek daha fazla

Ödeme zorluğu çekenler üzerine bir araştırma yapan Bütçe kuruluşu Nibud son yıllarda özellikle sabit hane giderlerinin ve yüksek sağlık maliyetlerinin borçlanmada en büyük neden olduğunu ortaya çıkarttı. Bundan 3 yıl önce yapılan araştırmada borçlanma nedenlerinin başında düzensiz yönetim ve belirlenen bütçeyi aşmak geliyordu. Elde edilen verilere göre, vatandaşların borçlanma nedenlerinin başında yüzde 27’lik payı sabit hane giderleri tutuyor. Bunu yüzde 26 ile gelir düşüşü ve yüzde 22 ile sağlık giderleri takip ediyor. Nibud bu değerlerin 3 yıl önceye göre neredeyse iki katına çıktığını da vurguluyor. Geçen süreç içinde nedenlerin bu derece yer değiştirmesinden endişe duyulduğunu belirten Nibud sözcüsü Gabriëlla Bettonville, mecburi giderlerin artmasından dolayı ödeme zorluğuna çabuk bir çözüm bulunamayacağını, vatandaşların mecburi olan bu kalemlerde ödememe gibi bir seçme şansının bulunmadığını belirtti. Araştırmaya göre aşırı maddî sıkıntı çekenlerin oranı önceki sonuçlara göre hemen hemen aynı kaldı. Ancak her üç haneden 2’si gelen bazı faturaları ödeyemiyor. Her beş haneden biri ise ciddi maddî sıkıntı çekiyor. Öte yandan ödenek alanlar arasında borçlu olanların sayısı yükselmiş durumda. Bu kişilerin neredeyse üççeyreği borçlu olmaktan kurtulamıyor. 2012’de bu sayı yüzde 69 civarındaydı. Bettonville alınan bu sonuçların siyasetçilere güçlü bir sinyal niteliğinde olduğunu belirtirken, “Yüksek miktarlardaki kişinin sağlık için cebinden ödediği rakamlar, yüksek sağlık ek giderleri ve yüksek kiralar devletin uyguladığı politikaların sonucu.” dedi.

Komagene, Hollanda’ya açıldı Türkiye’nin sektöründe lider etsiz çiğ köfte zinciri Komagene Yurtdışı pazarında yerini almaya başladı. Çiğ Köfte sektöründe, marka kalitesini kanıtlamış Türkiye’nin en büyük etsiz çiğ köfte franchise’ı Komagene büyümeye ve Türkiye çapında 800’ü aşkın bayisi ile çiğ köfte tutkunlarına hizmet vermeye devam ediyor. Türkiye’de yeni nesil fastfood olarak adlandırılan, etsiz çiğ köfte markası

Komagene 2015 hedeflerini yurtdışı pazarında büyümek olarak belirlerdi. Kendini geliştirme ve global iş dünyasına girme yolunda hızla ilerleyen Komagene Hollanda’nın Başkenti Amsterdam Molukenstraat’ta yeni konsept ile 816 şubesini açmış oldu. Konu ile ilgili olarak açıklamada bulunan Komagene kurucu ortağı ve yurtdışı operasyonlardan sorumlu Kamil Kaya Sivrikaya, Hollanda’da yeni konsept ile ilk şubeyi Amsterdam’da açmaktan gurur duyduklarını söyledi. Komagene Hollanda Temsilcisi Mustafa Şentürk, dünya genelinde Komagene’nin ilk yeni konseptini Başkent Amsterdam’a açtıklarını, amaçlarının Hollanda’da şube sayını 200’e ulaştırmak olduğunu söyledi.

Çocuklarınıza dikkat!

Kaçırma girişimi Dordrecht şehrinde Kot ailesinin küçük çocuğu okul çıkışında Bulgar plakalı bir araçtan çıkan kişilerce kaçırılmak istenmesi ve ailenin şikâyeti sonrasında polisin bir şey yapılamayacağını söylemesi aileyi tedirgin etti. Dordrecht şehrinde ilkokul 5.sınıfa

giden Merve Kot ise “Ben okuldan çıktım. Bisiklet ile eve giderken, beni bir araç takip etmeye başladı. Ben bisiklet ile kaydım. Arabadan bir adam indi. Yüzünde maske vardı. Çantamı tuttu ben o esnada çantamı kolumdan bıraktım. Bu arada kolumdan tuttu. Bir köpek havlaması ile yönünü o tarafa döndü. Ben de elinden kurtularak evimize doğru kaçmaya başladım.” dedi.


nieuws

36 haber

maandblad/aylık gazete doğuş nr. 209 - Aralık/December 2015

Çocuklar gülsün... Postalara dikkat!

Molenwijk Türk Derneği’ne zehirli CD! Son dönemlerde sıkça özellikle sosyal medyada gündeme gelen ve paylaşılan zehirli CD’ler Hollanda’daki vatandaşlarımızla birlikte Türk derneklerine de yollandı. Hollanda’nın Lahey şehrinde 30 yıllık geçmişi olan Molenwijk Türk Derneği’ne de yollanan zehirli CD’ler bir anlık paniğe neden olurken dernek yöneticileri önce polisi sonra Son Haber’i aradıklarını söyledi. Daha önce kimsenin ciddiye almadığı, korku salmak için sosyal medyada böyle paylaşımlar yapıldığını sandıklarını söyleyen Molenwijk Türk Der-

neği Başkanı Hasan Toy, posta kutusunda söz konusu CD’yi gördüğünde adeta şoke olduğunu söyledi. Hemen polise haber verdiklerini ardından da Son Haber’i aradıklarını ifade eden Hasan Toy, “Herkes gibi sosyal medyada ben de görmüştüm. Sizlerin de bildiği gibi Paris’te yaşanan olayların ardından sosyal medyada Almanya ve Hollanda’da Türk ailelere bu CD’lerden gönderildiği yazıyordu. İşin aslını sorarsanız biz de pek inanmamıştık. Fakat posta kutumuzu açınca Almanya’dan postalanmış zarfı gördük. Zarfı açtığımızda içinden Arapça, Türkçe, İngilizce yazılı bir kitapçıkla birlikte naylon içinde bu CD çıktı. Açmadık polise haber verdik. Polis geldi, aynı CD’lerden başkalarına da geldiğini ve incelendiğini söyledi. Bu zarfları alanlar aman dikkat etsinler” dedi.

Gayret bizden...

Üyelerimizin dikkatine... 1 Ocak 2016’dan önce üyelik bilgilerinizi kontrol ediniz ve değişiklikleri lütfen bildiriniz !

HDV Rotterdam Laleli Camiinde Kur’an ziyafeti HDV tarafından geleneksel hâle getirilen Kur’an ziyafetleri programlarının ilki, HDV Rotterdam Laleli Camii’nde yapıldı. Programa HDV Başkan Vekili, Lahey Din Hizmetleri Müşavir Vekili ve Rotterdam Din Hizmetleri Ataşesi Dr. Mehmet Malkoç, din görevlileri ve cemaat katıldı. Programda açılış konuşması HDV Rotterdam Laleli

Rotterdam, havayı temizlemeye kararlı Rotterdam belediyesi tarafından uygulamaya konulan yeni önlem paketinde, mevcut çevre sınırları genişletildi. Bu kapsamda şehrin büyük bölümüne hava kirliliği meydana getiren araçların girmesi yasaklandı. Arabaların egzozlarından çıkan gazlarının yarattığı kirliliğin düşürülmesinin gerektiğini belirten belediye, yeni önlem paketi sayesinde, trafikten oluşan ve kirlenmenin hemen hemen yarısına neden olan bu oluşumu da engellemeyi tasarlıyor. Rotterdam planına göre özellikle çevre kirliliği oluşturan kamyonlar ve iş araçları şehre giremeyecek. Bunun yanı sıra elektrikli araçlar için daha fazla şarj direkleri yerleştirilecek ve bisiklet öncelikler sırasında üst seviyeye çekilecek.

Camii Başkanı Metin Özyürek tarafından yapıldı. Daha sonra Rotterdam Din Hizmetleri Ataşesi, Dr. Mehmet Malkoç konuşmasında, “Kur’an’ı güzel okumak, tertil üzere okumak, hakkını vererek okumak, Yüce Mevla’nın emridir. Peygamberimizin de sünnetidir. Kur’an-ı Kerim’i dinlemek güzeldir, ama Kur’an’ı içimize sindirmek daha da güzeldir. Kur’an’ı içimize sindiremediğimiz, sadece dinlenildiği takdirde gerçek fonksiyonu eda edilmemiş olacaktır. Aslolan Kur’an-ı Kerim’i dinlemek, onun ötesinde okumak, anlamak ve hayatımıza hayat kılmaktır. Hepimizin hedef ve gayesi bu olmalıdır.” dedi. Rotterdam Belediye Encümeni Pex Langenberg konu ile ilgili yaptığı açıklamasında, çevre sakinleri, iş dünyası ve çevre organizasyonları ile birlikte önümüzdeki yılın (2016) başından itibaren mücadele edeceklerini ve vatandaşların sağlığını geliştirmek için önümüzdeki dört yıl içinde Rotterdam’ın havasını temizlemeyi hedeflediklerini belirtti. 1 Ocak 2016 itibariyle belirlenen bölgeye girmeyecek olan taşıtlar Euro sınıfındaki kamyonlar… Euro-I, Euro-II of Euro-III. - 1 Ocak 2001’den önce trafiğe çıkan ve mazot yakıtlı teslimat minibüsler, özel otomobiller… - 1 Temmuz 1992’den önce trafiğe çıkan benzin ve gazlı teslimat minibüsler, özel otomobiller… Bu tür taşıtların giremeyeceği bölgeler: Rotterdam merkezi ve çevresi, Maas’ın kuzeyi, Şehir Merkezi ve şehrin kuzeyi, A20 ile A16 arası, Yeni Maas, SS114, Erasmus ve Willemsbrug Köprüleri ve Maas Tüneli….


samenleving

toplum 37

doğuş aylık gazete/maandblad nr. 209 - Aralık/December 2015

Fotoğraflarla Hollanda gündemi...

Yatsı ve imsak vakitleri yeniden tespit edildi

Hicret Takvimi’nde yeni düzenleme yapıldı İslam Toplumu Millî Görüş İrşad Başkanlığı Din İstişare Kurulu kararıyla Hicret Takvimi’nde 1 Ocak 2016 tarihinden itibaren namaz vakitlerinde yeni bir uygulamaya geçiliyor.

V

akit değişikliğinin gerekçeleri Ramazan ayının uzun yaz günlerine isabet ettiği zamanlarda kuzey bölgelerinde yatsı ve imsak vakitlerinin normal seyrinde ilerlememesi sebebiyle, bu vakitleri takvimlere esas alınan ölçüler ile tespit etme imkânı çok zordur. Bu yüzden yatsı ve imsak vakitlerinin takdir edilerek tespit edilmesi söz konusu olmuştur. Yaz aylarında gündüzler diğer mevsimlere nispetle oldukça uzun geçmektedir. Uzun yaz günleri, ibadetlerin eda edilmesi bakımından ister istemez bazı zorlukları da beraberinde getirmektedir. Mesela, zaten geç bir saatte olan akşam namazının ardından, yatsı ve teravih namazı vakti de çok daha geç bir vakitte olmaktadır. Bunun yanı sıra imsak vakti yine erken bir saatte olmaktadır. Böylece, ibadetlerini yerine getirmekle mükellef olan Müslümanlar hem ibadetleri açısından hem de iş ve çalışma hayatları açısından zorluklarla karşılaşmaktadır. Söz konusu zorluklar, Avrupa’yı dikkate aldığımızda, Akdeniz ve Balkanlara yakın olan bölgelerden itibaren artmakta, kuzeye gidildikçe çok bariz bir hâle gelmektedir. Gerek teşkilatımız camilerine devam eden Müslümanların, gerekse diğer camilerin cemaatlerinin bu konuda pek çok sorusu ve kolaylığı tercih edecek bir usulün bulunup bulunamayacağı yönünde istekleri olmuştur. IGMG Din İstişare Kurulu bu istekleri de dikkate alarak, 2005 yılından beri namaz vakitlerinin fıkhî ve astronomik temellerini çeşitli açılardan araştırmış ve değerlendirmiştir. Bu araştırmalar neticesinde, takvimlerde normal olarak kabul edilen bölgeler için de yeniden bir vakit tespit usulü geliştirilmesi gündeme gelmiştir. Bunun üzerine, ibadetlerin eda edilmesinde kolaylığın tercih edilmesi ile ilgili ayet ve hadisler de dikkate alınmış ve 1 Ocak 2016 tarihinden itibaren uygulanacak olan yeni namaz vakitleri tespit edilmiştir. Bu arada IGMG Din İstişare Kurulu, Müslümanlar arasında birlikteliğin sağlanabilmesi amacıyla da, çeşitli kuruluşlarla ortak bir namaz vakti tespit edilmesi için görüşmeler yapmıştır. Bu görüşmelerden uzun süre bir sonuç alınamaması üzerine, IGMG Din İstişare Kurulu kendi kararını uygulamaya koymuştur. IGMG Din İstişare Kurulu, namaz vakitlerinin tespitinde yeni usul kararını alırken dinimizdeki kolaylık ilkesinden de hareket etmiş ve fıkıhta yeri olan bir kuralı uygulamıştır. Zira Rabbimiz şöyle buyurmaktadır: “...Allah size kolaylık diler, zorluk dilemez...” (Bakara suresi, 2:185) İhtilafların sebepleri Namaz vakitlerindeki ihtilafların esasen beş temel sebebe binaen oluştuğunu görmekteyiz: 1- Namaz vakitleriyle ilgili nassların (ayet ve hadislerin) ifade ettiği vakitlerin, saat/dakika ile belirlenmemiş olması, dolayısı ile bu vakitlerin genel ifade içeren ve takvimlerde olduğu

gibi “an”ı değil de bir süreyi belirleyen ölçüler olması. 2- Fıkıh bilgileri ile astronomik bilgilerin birbirlerine uyarlanmalarındaki temel ilkelerin farklı oluşu. Mesela, fıkhın sabah şafağı fecr-i sâdıktır. Astronomide ise, fecr-i sâdık diye bir tanımlama yoktur. Buna karşılık astronominin fecri, güneşin ufkun altında 18 derecede bulunduğu andır. Öte yandan, astronominin 18 derecesi her zaman ve her yerde 72 dakika değildir. 3- 48 derecenin kuzeyindeki bölgelerde, şafağın çok uzun süre kalması ya da hiç gitmemesi sebebiyle yatsı ve imsak vakti probleminin ortaya çıkmış olması. 4- Özellikle oruç için sahurda, vaktin girme ya da çıkma endişesinden dolayı uzun uzun temkin vaktinin konulmuş olması. 5- İmam-ı Âzam Ebû Hanîfe’nin “Şafağın beyazlık olduğu” kanaatinin, neredeyse gece karanlığı şeklinde anlaşılması. İhtilafların temelini oluşturan bu sebeplere ilave yapmak mümkündür. Ancak temel ihtilaflar bunlardan kaynaklanmaktadır. Yeni uygulama nasıl olacak? IGMG Din İstişare Kurulu kararından hareketle gerçekleştirilen yeni uygulamaya göre, yeryüzü ekvatordan itibaren iki bölgeye ayrılmıştır. Birinci bölge 48 derece kuzey/güney enlemine kadar, ikinci bölge de 48 derece kuzey/güney enleminin kuzeyinde/ güneyinde kalan bölgeler olarak tespit edilmiştir. Bu bölgelerdeki imsak vakitleri, fıkıhta fecr-i sâdık diye bilinen, sabahleyin doğu ufkunda yayılmış olan şafak vakti; yatsı namazı vakti de akşamleyin, batı ufkunda kırmızı şafağın kaybolduğu vakit olarak kabul edilmiştir. Bu vakitlerin takvimdeki uygulanması ise şu şekilde olacaktır: 0 derece ile 47.99 derece arasındaki bölgeler Avrupa haritasına bakarak bu hattın geçtiği yerleri şöyle sıralayabiliriz: Fransa’nın batısındaki Quimper, Le Mans şehirlerinden başlayıp doğudaki Colmar şehrinin güneyinden geçerek, Almanya’nın Freiburg kentinin hemen kuzeyinden doğuya doğru Münih’in güney taraflarından uzayan bu hat, Avusturya’nın Salzburg kentinin kuzeyinden ve başkent Viyana’nın da güneyindeki Traiskirchen’den itibaren doğuya doğru gider. Bu hattın güneyinde kalan Fransa’nın güney kısımları, Almanya’nın az bir bölümü, İsviçre ve İtalya’nın yanı sıra Avusturya’nın önemli bir bölümü, Balkanlar ve Türkiye gibi güney ülkeleri de bu bölgede yer alır. Bu bölgelerde imsak vakti, güneşin doğuşundan 74 dakika önce olacaktır. Şehirlerin durumuna göre bu vakte 4 ile 6 dakika temkin vakti ilave edilecektir. Dolayısı ile bu bölgelerdeki imsak vakti, güneşin astronomik olarak doğuşundan yaklaşık 80-82 dakika önce olacaktır. Yatsı namazı vakti ise: Güneşin batı-

Utrecht Ulu Camii yönetimi yenilendi

Yücel Aydemir başkanlığında yürütülen yönetim kurulu olağan genel kurul ile yenilendi. Bir yerde güven oylaması şeklinde geçen seçim ve istişare sonucunda görev yeniden bir dönem daha Yücel Aydemir’e verildi. Kısmî değişikliğin yaşandığı yönetim kurulu üyeleri aldıkları emaneti daha iyi yerlere götüreceklerinin sözünü verdiler.

şından 64 dakika sonra olacaktır. Şehirlerin durumuna göre bu vakte 4 ile 6 dakika temkin vakti ilave edilecektir. Bu bölgelerdeki yatsı namazı vakti, güneşin astronomik olarak batışından yaklaşık 68-70 dakika sonra olacaktır. 48 derecenin kuzeydeki bölgeler Yukarıda verilen hattın kuzeyinde kalan Fransa’nın kuzey bölgeleri ile, Almanya’nın büyük bir bölümü, Avusturya’nın kuzeyi, İngiltere, Danimarka, İsveç ve Norveç gibi kuzey ülkeleri de bu bölgelere dâhildir. Bu bölgelerde imsak vakti, güneşin doğuşundan 80 dakika önce olacaktır. Şehirlerin durumuna göre bu vakte 4 ile 6 dakika temkin vakti ilave edilecektir. Dolayısı ile bu bölgelerdeki imsak vakti, güneşin astronomik olarak doğuşundan yaklaşık 84-86 dakika önce olacaktır. Yatsı namazı vakti ise: Güneşin batışından 70 dakika sonra olacaktır. Şehirlerin durumuna göre bu vakte 4 ila 6 dakika temkin vakti ilave edilecektir. Bu bölgelerdeki yatsı namazı vakti, güneşin astronomik olarak batışından yaklaşık 74-76 dakika sonra olacaktır. Neden yıl boyu aynı süre? Özellikle kuzey bölgelerinde günlerin uzun olduğu yaz aylarında takdiren bu vakit tespit edilmiştir. Kış aylarında ise, yukarıda da ifade edildiği gibi yatsı için kırmızı şafağın kaybolması, imsak için de ufukta yayılmış olan fecr-i sâdığın oluşumu esas alınmıştır. Dünyada pek çok kuruluş da şafağı kırmızılık olarak kabul etmiş, astronomik olarak bu vaktin hesaplanma derecesinin ise 16 derece olması kararını almıştır. Hem bizim hem de çeşitli kuruluşların yaptıkları gözlemler kırmızı şafağın, güneşin ufka olan eğiminin 12,5 derece ile 16 derece olduğu zamanda kaybolduğunu göstermektedir. Bunun son sınırı olan 16 derece, ekvatorda saat ölçüsü olarak 64 dakika eder. Bizim uygulamamız da son sınır olan 64 dakikadan itibaren başlamaktadır. Önceki takvimimiz nasıldı? Daha önceki Hicret Takvimlerinde namaz vakitleri 23-27 Haziran 1980 tarihleri arasında Brüksel’de yapılan “Hicri Tarihler ve Namaz Vakitleri Tespit Toplantısı”ndaki kararlar esas alınarak hazırlanmıştı. Bu kararlar üzerine Hicret Takvimi’ndeki uygulama şöyle olmuştu: Yatsı namazının vakti güneşin batışından 1 saat 30 dakika, imsak vakti de güneşin doğuşundan önce 1 saat 50 dakikadır. (O tarihlerde Mekke arzına göre akşam-yatsı arası 1 saat 20 dakika, imsak-güneş doğuşu arası 1 saat 30 dakika civarında idi.) O tarihten önce, mevsimine göre imsak ile güneşin doğuşu arasındaki süre 2 saat 30 dakika civarında idi. Temkin vakitleri ise her şehre göre farklı farklı verilmişti. Elbette ki en doğrusunu Allah bilmektedir. Duamız, Allah’ın bizleri doğru yoldan ayırmaması ve bu yeni değişikliğin Müslümanlara hayırlı olması yönündedir.

Alaylı Tiyatro’dan 20 yıl önce 20 yıl sonra

Alaylı Tiyatro Grubu, sergiledikleri 20 yıl önce 20 yıl sonra adlı oyun ile Rotterdam Zuidplein Theater’da büyük beğeni topladılar. Tiyatronun kurucusu İbrahim Yarar, “Hollanda’da kurulan ilk tiyatro grubuyuz. 20. yıl etkinlikleri yıl boyunca bir kaç oyunla devam edecek. Tiyatroya elimizden geldiğince sergileyeceğimiz oyunlar ile 20 yıl daha devam etmeyi düşünüyoruz” dedi.

Sivaslılar Platformu durum değerlendirdi

Zaman zaman yönetim bazen de hemşerileriyle bir araya gelerek durum değerlendirmesi yapan Hollanda Sivaslılar Platformu bu sefer de kahvaltı programıyla bir araya geldiler. Başkan İbrahim Çitil başkanlığında toplanan katılımcılar, platformun son durumunu değerlendirdiler...

Schiedam İslam Merkezi’nden hayır çarşısı

Cami yanına inşa edilecek olan Eğitim Yurdu’na maddî anlamda destek sağlamak adına düzenlenen ‘Hayır Çarşısı’na yoğun bir katılım oldu. Her zaman olduğu gibi canla başla çalışan cami sevdalılarını bir arada bulduk. Ömer Döngeloğlu’nun da katılarak bir konferans verdiği program maksadına ulaştı.

Schiedam Muradiye Camii’ne yeni yönetim

Schiedam Muradiye Camii’nde yapılan yönetim kurulu seçim ve istişaresi sonucunda yeni yönetim iş başı yaptı. Bugüne kadar yürütülen çalışmalarda emeği bulunanlara teşekkür eden yeni başkan Şemsettin Alkan bundan sonra da onların ve cemaatin desteği ile cami hizmetlerini daha iyi bir noktaya taşıyacak larının sözünü verdi. Yeni Yönetim: Şeref Karaaslan, Şafak Yeyin, Mustafa Adal, İsa Aksu, Kazım Aksu, Güray Bölükbaş, Tuncay Bölükbaş, Dursun Yiğiter


ons pagina

38 bizim sayfa

maandblad/aylık gazete doğuş nr. 209 - Aralık/December 2015

Tebrik Taziye Şifa dileği - Taziye... Yaşamının büyük bir kısmını dernek, vakıf, federasyon ve HDV gibi birçok kuruluşlarda yıllardır yöneticilik yaparak, Hollanda’daki Türk toplumuna hizmet etmeye adamış, ayrıca 30 yılı aşkın bir süredir Leiden HDV Mimar Sinan Camii Başkanlığını yapmış, TİKD Federasyonunun kurucu üyelerinden, Leiden’de ikamet eden ve Erzurum eşrafından olan değerli büyüğümüz, HASAN GÜNEY ’in, 3 Aralık Perşembe günü vefat ettiğini teessürle öğrenmiş bulunuyoruz.. Merhuma Allah’tan rahmet diler, eşi, çocukları, yakınları ve bütün sevdiklerine sabır ve başsağlığı diliyoruz.

İrfan’ı kutluyor, iki cihan saadeti diliyoruz.

- Şifa Dileği... Qfast Telecom BV. sahibi Sevgili Ömer Soner’in kıymetli babasının rahatsızlığı sonucu müşahede altına alındığını üzülerek öğrenmiş bulunuyoruz. Hastamıza ve yakınlarına geçmiş olsun diyor, acil ve hayırlı şifalar diliyoruz. SPIOR Müdürü Sevgili Cihan Gerdan'ın ailece büyük bir kaza geçirdiğini üzülerek öğrenmiş bulunuyoruz. Gerdan ailesine ve yakınlarına geçmiş olsun diyor, acil ve hayırlı şifalar diliyoruz. Gazetemiz Yayın Kurulu Üyesi ve yazarlarından Sevgili Ergün Madak'ın rahatsızlığı sonucu hastanede müşahede altına alındığını ve başarılı bir operasyon geçirdiğini öğrenmiş bulunuyoruz. Hastamıza ve yakınlarına geçmiş olsun diyor, acil ve hayırlı şifalar diliyoruz. - Tebrik Hoş geldin Bebek! Yaşama sırası sende!.. Seyfettin ve Sıdıka Eser çiftinin, Lubeyne Zara adını verdikleri bir kız evlatları dünyaya geldi. Genç çifti ve dede ve anneanne olarak Hasan ve Nesibe Kaya’yı tebrik ediyor, bebeğe hayırlı ömürler diliyoruz.

- Taziye... Mehmet Ali Özkan'ın kıymetli eşi ve Rotterdam Ayasofya Camii Başkanı Sevgili Hakkı Özkan’ın yengesinin genç yaşta vefatını teessürle öğrenmiş bulunmaktayız. Merhumeye Allah'tan rahmet, kederli ailesine sabır ve başsağlığı dileriz. - Taziye... Helal Food sahiplerinden Abdurrahman Akbulut’un amcası Hacı Raif Akbulut’un hakkın rahmetine kavuştuğunu üzülerek öğrenmiş bulunmaktayız. Merhuma Allah'tan rahmet, kederli ailesine sabır ve başsağlığı dileriz. - Taziye... AP adaylarından yerel siyasetçilerimizden Sevgili Ali Osman Biçen’in eniştesinin vefatını üzülerek öğrenmiş bulunmaktayız. Merhuma Allah'tan rahmet, kederli ailesine sabır ve başsağlığı dileriz. - Tebrik Doğuş gazetesi emektarlarından Sevgili Sami ve Sergül Oğuz'un mahdumu Halid ile Osman ve Döndü Akça'nın kerimesi Ayşegül Akça 28 Kasım 2015 Cumartesi günü düzenlenen sade bir merasimle nişanlandıklarını ilan ettiler. Ayşegül ile Halid’i kutluyor, iki cihan saadeti diliyoruz.

- Tebrik Hoş geldin Bebek! Yaşama sırası sende!.. Cevher ve Muhammed Demir çiftinin, Yaren Su adını verdikleri bir kız evlatları dünyaya geldi. Genç çifti, dede - anneanne olarak Seyrani ve Songül Turan’ı tebrik ediyor, bebeğe hayırlı ömürler diliyoruz. - Tebrik Hoş geldin bebek! Yaşama sırası sende!.. Uğur ve Ferhan Eren çiftinin 1 Aralık 2015 tarihinde Erva adını verdikleri nur topu gibi bir kız çocukları dünyaya geldi. Türk İslam Kültür Dernekleri Federasyonu Genel Sekreteri ve ASBİR Hollanda Temsilcisi Göksel Soyugüzel'e dördüncü kez dedelik unvanı kazandıran minik Erva’ya dünyamıza hoş geldin diyor, genç çifti ve ailelerini tebrik ediyor, sağlık ve mutluluk dolu uzun ömürler diliyoruz. - Şifa Dileği... Hollanda’nın duayen gazetecilerinden Sevgili İlhan Karaçay'ın kalple ilgili ciddi bir rahatsızlık sonucu müşahede altına alındığını üzülerek

- Tebrik İlahiyatçı ve Birlik Camii hafızlık kursu hocalarından Sevgili Mehmet Emin Dündar’ın mahdumu Ahmet Dündar ile İsmail Hakkı Kılıç'ın kerimesi Ayşe ile 1 Aralık 2015 Pazar günü düzenlenen sade bir düğün merasimi ile dünya evine girdiler. Ahmet ile Ayşe’yi kutluyor, iki cihan saadeti diliyoruz - Tebrik Kazım ve Elmas Akkanoğlu’nun mahdumu ve Birlik Camii Gençlik önceki başkanlarından Sevgili İrfan Akkanoğlu ile Cemil ve Hatice Sağlam’ın kerimesi Özlem 12 Aralık Cumartesi günü düzenlenen sade bir düğün merasimi ile dünya evine girdiler. Özlem ile

Colofon Doğuş is een maandelijks informatieblad in het Turks en af en toe Nederlands o.a. kunst, cultuur, politiek, educatie, wetenschap, literatuur en filosofie. Uitgever/Sahibi Stichting Dogus/Doğuş Vakfı Hoofdredacteur/ Yayın Yönetmeni Mehmet Erdoğan Eindredacteur/Yazı İşleri Müdürü Doğukan Ergin Art Directeurs/Görsel Düzenleme Ali Alemdar Advertenties/İlan- Reklam Servisi dogus@dogus.nl Mob. 06-43 85 74 32 Afdeling Nieuws en Tips/Haber Dairesi M. Şahin Abonnement / Abone Servisi dogus@dogus.nl Oplage/Tiraj 8.000 Verspreiding/Dağıtım Alanı Landelijk/Hollanda Geneli adres Strevelsweg 700 unit 413, 3083 AS Rotterdam tel. (010) 471 68 47 fax (010) 471 95 13 / Mob. 06-43 85 74 32 e-mail dogus@dogus.nl website www.dogus.nl Met dank aan InterAjans.nl, SONHABER.nl, M.Ali Topcu, B. Doğan Ingezonden artikelen vallen niet onder de redactionele verantwoordelijkheid. Alle auteursrechten van deze uitgave worden uitdrukkelijk voorbehouden. Druk/Baskı Wegener

öğrenmiş bulunuyoruz. Hastamıza ve yakınlarına geçmiş olsun diyor, acil ve hayırlı şifalar diliyoruz.

Abone

Gazetemiz yazarlarından Sevgili Hüseyin Kerim Ece’nin rahatsızlığını üzüntüyle öğrenmiş bulunuyoruz. Hastamıza ve yakınlarına geçmiş olsun diyor, acil ve hayırlı şifalar diliyoruz. Rotterdam Klasik Türk Sanat Müziği Korosu solistlerinden ve Hollanda Mehteran ekibinden Sevgili Mehmet Demirbaş’ın rahatsızlığı sonucu hastanede müşahede altına alındığını ve başarılı bir operasyon geçirdiğini öğrenmiş bulunuyoruz. Hastamıza ve yakınlarına geçmiş olsun diyor, acil ve hayırlı şifalar diliyoruz. Computech firması sahibi Sevgili Cemal Özpınar’ın rahatsızlığı sonucu hastanede müşahede altına alındığını ve başarılı bir operasyon geçirdiğini öğrenmiş bulunuyoruz. Hastamıza ve yakınlarına geçmiş olsun diyor, acil ve hayırlı şifalar diliyoruz. - Taziye... Çınar Cenaze Yardımlaşma Fonu üyelerimizden, Tita Becirbasic, Süleyman Demirel, Yasemin Kabasakal, Muhijrah Abdurrahman (Utrecht), M. Zeki Zeren, Sheima Zen Sharif, Banur Özkan, Fouzia İbrahim, Mirza Mehmet Oruç vefat etmişlerdir. Merhum ve merhumelere Allah’tan rahmet, yakınlarına sabır ve başsağlığı diliyoruz. ÇINAR CENAZE FONU


puzzels - raadsels

bilmece - bulmaca 39

doğuş aylık gazete/maandblad nr. 209 - Aralık/December 2015

Bulmaca

Hazırlayan: Mücahid Çeçen

Soldan sağa: 1- Fotoğrafta görülen, 01-10-2015 tarihinde yeni görevine başlayan T.C. Rotterdam Başkonsolosumuz * Alfabemizde on dokuzuncu harf. 2- İşlenerek yapılan üretim * Fasıla * Kutlu, uğurlu anlamında bir erkek ismi. 3- Bir işe karışmış olma, karışma * Hedefi tutturma * Bir harfin okunuşu. 4- Alfabemizde yirmi birinci harf * Baht açıklığı veya yüksek bir makama, duruma erişmiş olma durumu * Düşünüleni dolaylı olarak anlatan. 5- Genişlik * Ege bölgesinde bir ilimiz * Alfabemizde yirmi birince harf * Göğüs boşluğunda, iki akciğer arasında, vücudun her yanından gelen kanı akciğerlere ve oradan gelen temiz kanı da vücuda dağıtan organ, yürek. 6- Zihinde canlandırılan biçim, tasavvur * Bildirme * Argonun simgesi. 7- Asmanın taze veya kuru olarak yenilen ve salkım durumunda bulunan meyvesi * Alfabemizde yirmi birince harf * Numaranın kısa yazılışı * Kamer. 8- Alfabemizde on beşinci harf * Donuk renk * Eğilim, ya da o an hâkim olan genel akım. 9- Millî Eğitim Bakanlığımız * Köpek lakap * Utanma duygusu, hicap. 10- Olması istenilmeyen olaylardan doğan ruh tedirginliği, teessür * Tayin etme * Bir haber ajansımız. 11- At ayakkabısı * Övme, takdir, beğenme * Davranışları ağır, tembel . 12-Tunusun plaka işareti * İğdiş etmek * İyodun simgesi * Kükürdün simgesi * Potasyumun simgesi . 13- Erbiyumun simgesi * Töre bilimi * Özet, hülasa, bir kararın kısaca yazılımı. 14- Allah’ın yaratma sıfatı * Bir tür cetvel * Aileye dayalı. 15- Bacakların bilekten aşağıda bulunan ve yere basan bölümü * Bir nota * Yaptığını, söylediğini, tanık olduğunu saklama, gizleme, yadsıma * Azodun simgesi.

Yukarıdan aşağıya: 1- Yedinci kat gökte , Allah'a yaklaşmada varlıkların ulaşabileceği son sınır. 2- Gözleri görmeyen * Kendini beğendirmek amacıyla yapılan davranış, cilve, eda * Müslümanların namaz çağrısı * Kamer. 3- Olağanüstü yeteneği ve yaratıcı gücü olan kimse * Zambakgillerden, soğanla üretilen, 15-20 santimetre yüksekliğinde, çiçekleri keskin kokulu ve türlü renkli, çok yıllık bir süs bitkisi * Bir göz rengi. 4- Kemiklerin iç boşluklarını dolduran yağlı madde * Çelişkili ve tutarsız iki cümleyi birbirine bağlamaya yarayan bir söz, amma, lakin * Azodun simgesi * Töre bilimi. 5- Çivi, kilit, menteşe gibi yapı işlerinde kullanılan şeyleri satan kimse, hırdavatçı * 15 nisan 1912 de Atlas Okyanusunda batan ünlü gemi. 6- Bir binek hayvanı * Kuranda on ayetten oluşan kısa bölümlere verilen ad * Ateşli bir silah * Kısaca metre. 7- İtriyumun simgesi * Mahkeme kararı * Emmekten emir * Boru sesi. 8- Matem * Potasyumun simgesi * Bayram öncesi gün. 9- Uzak * Borun simgesi * Et, ekmek, peynir vb.nde parça, lokma, dilim * İyodun simgesi. 10Çıkış yeri kolay bulunamayacak kadar karışık koridorları olan yapı * Kısa zaman parçası * Sanı. 11- Almanyanın plaka işareti * Genişlik * Bir yazının veya bir sözün, anlaşılması güç yönlerini açıklayarak aydınlığa kavuşturma, tefsir * Giysi, yorgan çarşafı, yastık kılıfı vb.nin gereken belirli yerlerine düğmenin geçirilebilmesi için iplikle örülerek, parça geçirilerek veya biye ile yapılan küçük yarık. 12- Bilardo oynarken kullanılan sopa * Aşama * Bir göz rengi. 13- (Tersi) çok olmayan * Bir şeyin ön, arka, alt ve üst dışında kalan bölümü * Sodyumun simgesi * Orduda görev yapan erden generale kadar herkes. 14- Akdeniz bilgesinde bir ilimiz * 17 eylül 1961 tarihinde idam edilen Başbakanımızın ön adı * Mesken. 15- Konuşanın temel olarak aldığı bir şeyden daha uzak olan yer veya şey, mavera * Hisse * (Tersi) tok olmayan * Potasyumun simgesi * Hayvan barınağı.

Oz&Er FOOD B.V.

Rooseveltstraat 39 2321 BL Leiden

E-mail info@ozener.com Tel. +31(0)71 - 589 09 99 Fax +31(0)71 - 589 20 26 www.ozener.com

OPENINGSACTIE van 17 dec. t/m 17 jan. 5 % korting bij besteding v.a € 25 en 10 % korting bij besteding v.a € 50



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.