DPG 15

Page 44

DPG

44

[

p a ra dig ma

Yabancılaşmaya Karşı Devrimci Sosyalist Özneleşme Üretim ilişkilerinin sonucu olarak ortaya çıkan yabancılaşma, insanın yaşamın öznesi olmaktan çıkıp yaşamın nesnesi haline gelmesidir. Kişinin ürettiğine, içinde bulunduğu ortama, kendine yabancılaşması... İnsan kendine ve topluma yabancılaşırken gelecek beklentisi yok olur, anlamsız bulduğu yaşamdan giderek uzaklaşır. Kapitalizm, işçi sınıfını kendi emeğinin ürününe yabancılaştırarak her geçen gün daha ağır sefalet koşullarına mahkum eder. Ürettiklerinden yoksun bıraktığı sınıfın sefaletiyle kendi sefahat koşullarını yaratır. “... emek zenginler için harikalar, ama işçi için yoksunluk üretir. Saraylar ama işçiler için inler üretir. Güzellik ama işçi için solup sararma üretir. Emeğin yerine makineleri geçirir, ama işçilerin bir bölümünü de makine durumuna getirir. Us ama işçi için budalalık, aptallık üretir.” (Karl Marx, Yabancılaşma) Üretim araçlarından da, ürünlerin denetiminden de yoksun durumda kalan işçi, önce ürettiği ürüne sonra da kendine yabancılaşır. Ürettiği, kendisinden bağımsız bir güç, kendisine ait olmayan bir nesne gibi durmaktadır şimdi karşısında. Kendi yarattığı ürün kendi denetiminden çıktıkça ürün artsa da insanın kendisi yoksunlaşır ve nihayet onu kendi emeğinin ürününe yabancılaştırır. Proleter yığınlar için yıkım olan, burjuvazi için zenginliktir her zaman. Yabancılaşma, ilk olarak mülk edinmenin özel biçiminin gelişmesiyle ortaya çıkmıştır. Kolektif üretilen ürün şimdi bireysel mülkiyet edinme temelinde büyük bir çelişki yaratmaktadır. Özel mülkiyet ile birlikte insanın hem kendiyle hem de doğayla ilişkisi de değişmiştir. Kar yasası, karşısına çıkan herşeyi yerle bir etmek üzere her zaman hazır durumdadır çünkü. O halde insan yabancılaşmasına kendi elleriyle son verirken aynı zamanda doğayla olan ilişkisini de dönüştürmüş olacaktır.

boyun eğer. Daha şimdiden umutsuzluk, güçsüzlük, çaresizlik hisleri boy vermiş durumdadır. Günün sonunda bedenen ve zihnen yıpranmış olarak uyumaktan başka hiçbir şey düşünemeyecek kadar yorgundur. Ne okumak, ne konuşmak, ne herhangi bir sosyal faaliyet...Kendine yabancılaşmış, robottan farksız bir şekilde yaşamına devam eder.

Kişinin ürettiğine, içinde bulunduğu ortama, kendine yabancılaşması...

“Dahası, yabancılaşmış emeğin özel mülkiyet ile bu ilişkisinden, toplumun özel mülkiyetten, kölelikten kurtuluşunun, işçilerin kurtuluşunun siyasal biçimi içerisinde dile getirildiği sonucu da çıkar. Bu, meselenin yalnızca onların kurtuluşu meselesi olmasından değil, onların kurtuluşunda insanlığın evrensel kurtuluşunun içerili olmasından ötürü böyledir. Bu evrenselliğin nedeni, insanın tüm köleliğinin işçinin üretimle ilişkisine bulaşmış olması ve tüm kölelik ilişkilerinin bu ilişkinin değişim geçirmiş biçimleri ve sonuçlarından başka bir şey olmamasıdır.” (Karl Marx, 1844 Elyazmaları)

Peki ya gençlik? Gençlik ise, yabancılaşmayı her geçen gün daha da artarak, farklı boyutlarda yaşamaktadır. Diplomalı ve diplomasız işsizliğin çığ gibi büyüdüğü koşullarda işsizlik korkusu, gelecek kaygısı gençleri yoğun bir çalışma temposunun içine çeker. Ucuz işgücü olarak ağır sömürü koşulları altında çalışan işçi gençlik, ev-iş arasında tekdüze bir yaşam sürer. İnsanlık dışı muamelelerle karşı karşıya kalsa da susar, işsiz kalmamak için her tür haksızlığa

Geleceğin işçi sınıfı olan gençlerin okul içerisindeki atölyelerde ve de staj dönemlerinde fabrikalarda ucuz-bedava işgücü olarak çalıştırıldıkları halde ne sendika- sigorta hakları ne de sosyal iş güvenceleri vardır. Sistemin artı-değer sömürüsünü derinleştirmek üzere ihtiyaç duyduğu niteliklerle donattığı bu kesim, yabancılaşmayı da çok daha derinden yaşamaktadır. Öğrenci gençlik, üniversiteye hazırlık yarışının içinde okul-ders arasında monoton bir yaşama boğulur, kendini dış dünyaya kapatır. Onun tek amacı vardır; kazanmak! Üniversite giriş sınavı gençlere bireyciliği, rekabeti dayatır. Rekabet ise insanları birbirine yabancılaştırır, düşmanlaştırır, tüm insani ilişkileri yok eder. Kazanmak için arkadaşlarıyla çılgın bir rekabete girerek onları ezmeye çalışan, kapitalizmin “güçlü olan kazanır” kuralına göre oynamak zorunda bırakılan ve alabildiğine bencilleşmiş bir gençlikle karşı karşıyayızdır şimdi. İşsizlik ve geleceksizlik korkusu içinde sınava hazırlanan öğrenci gençlik, topluma, yaşama ve elbette kendine yabancılaşır.

Metaların dünyasında Herşeyin alınıp satılır hale geldiği koşullarda ilişkiler de alabildiğine yapaylaşır. Gençliğin büyük bir bölümü menfaate dayalı ilişkilerden rahatsız ve birbirlerine güvensizdirler. Kapitalist sistemde bireyler arasındaki insani ilişkinin yerini çıkar ilişkisi alacak ve rekabet zorunlu hale gelecektir. Bir kez daha “Metalar dünyası büyüdükçe insanlar dünyası küçülür.” Ve kapitalist


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.