RECEP İVEDİK filmlerinin kapalı gişe oynadığı bir ülkede “Magna Carta” yazılacağını ve onaylanacağını mı bekliyordunuz? Bilim tarihi incelendiğinde hiçbir buluşun ya da yeniliğin gökten iner gibi çıkmadığını görüyoruz. Her değişimin ya da dönüşümün ortaya çıkmasını sağlayan bir altyapının olması gerektiğini öğreniyoruz. Dikkat ederseniz yeniliğin yerine değişim, devrimin yerine dönüşüm ifadesi kullanılmıştır. Çünkü her altyapının toplumu yeniliğe ya da devrimlere götüreceğini düşünmek yanlıştır. Doğru eğitimden geçmiş, düşüncelerini özgürce açıklayabilen, dogma bataklığına saplanmamış, günlük yaşamını inancına kurban etmemiş toplum yapılarında, bireyin kendisi, ülkesi ve dünya için yararlı şeyler üretebileceği birçok örnekle kanıtlanmıştır. Bunun tersi de bilinir; bağnazlık ve baskıcı sistemlerde var olan yaratıcı ortam da kurur. Bizans İmparatorluğu başta olmak üzere birçok imparatorluğun ve büyük devletin yıkılışı ve ortadan kalkışında bu olumsuzluklar yatar. Sinsi bir gerici eğitimden geçirilmiş toplumlarda hiçbir zaman huzur olmadığı gibi, yakalanılan ilk fırsatta, çeşitli vaatler ve desiseler ile kara pençe geçirilerek toplumun doğal olarak akması beklenilen süreçleri tersine çevrilir; bu nedenle değişim ve dönüşüm sözcüğü kullanılmıştır. Yoğun dini eğitim verilen ülkelerde ya da dogmayı sinsi bir şekilde eğitime sokan ülkelerde, o zamana kadar kör topal da olsa giden demokrasi ve özgün düşünme, yani aydınlığa doğru yol alma birden bire tersine çevrilerek karanlığa mahkûm edilir. İran, Afganistan, Pakistan en tipik örnekleridir. Bilimin merkezleri olarak bilinen Ön Asya topluluklarının kötü kaderi de aynı şekilde çizilmiştir. İyi de bir toplum yapısını önceden nasıl fark edebiliriz? Aslında elimizde bununla ilgili önemli araçlar bulunmaktadır. Öncelikle bir toplum neyi görmek neyi duymak neyi yaşamak istiyorsa hedefini belirlemiş demektir. Eğer bir halk ilk olarak bulunduğu yere öncelikle okul mu, spor tesisi mi, kütüphane mi, sosyal ve sanatsal işlevlerin yer alacağı mekânlar mı yapılmasını istiyor yoksa tapınakların öncelikle yapılmasını mı istiyor. Eğitimde seküler (yaşamak için öncelikle gerekli olan bilgilerin mi) yoksa imanı güçlendiren bilgilerin mi öncelikle verilmesini istiyor. Biri dünyaya ikincisi öbür dünyaya yatırım demektir. Buna Evrim Kuramını çocuklarına öğretmek istiyor mu istemiyor mu sorusunu da sorabiliriz. O zaman yaşadığımız ortamı tarafsız, ön yargısız, analitik bir gözle incelemeye başlayalım: Son 20-30 yıla bakıyoruz ümit bağladığımız gençlerin önemli bir kısmı Recep İvedik tarzı filmleri kuyruklara girerek izliyor; günlük sohbetlerin esas konusu bir önceki gece izlenen dizileri oluyor; en hararetli tartışmalar bağımlılık derecesine ulaşmış futbol ile ilgili oluyorsa; coğrafyamızı yakıp kavuran terörün din ili ilişkisini konuşma, geleneklerin ve inançların aksayan yönlerini masaya yatırma en büyük tehlike olarak görülüyorsa siz o toplumdan ne beklersiniz? Bir toplumun kendini düzeltebilmesi için önce kendisinin hatasını ya da kusurunu ya da eksikliğini ya da aksayan yönünü görüp olabildiğince hızlı bir şekilde önlemini almasını beklersiniz. Eğer bir toplum kusurlarını görmeyip, kusuru ve suçu her zaman dış güçlere, iç ve dış düşmanlara, münafıklara bağlamayı adet edinmiş; kendini kendi inisiyatifi ile düzeltme yolunu kapatmış yenilikleri görmezden gelmeye başlamış ise böyle bir toplum nereye