Çalık haber 15

ÇALIKhaber

15

ÇALIK HOLDİNG ÇALIŞANLARINA ÜCRETSİZDİR F R E E F O R Ç A L I K H O L DİNG EMPLOYEES

Türkiye’nin Yenilenebilir Haritası The Renewable Energy Map of Turkey

SAYI / ISSUE

PEYGAMBERLER ŞEHRİ: URFA

“SPİKER OLMAK KOLAY, GAZETECİ OLMAK ZORDUR”

VERİMLİ BİR İŞYERİ İÇİN ALTIN KURALLAR

015

FATİH ER:

Urfa: City of the prophets

“Being a speaker is easy, yet becoming a journalist ıs challenging”

Golden rules for an efficient workplace

İçindekiler~Contents

58

Lobi / lobby

8… Size başka dünyaların kapılarını

aralayacak ilginç kitaplar ve en yeni etkinlikler.

The most recent activities and a collection of books that will invite you into new worlds.

İnfo / info

10… Yeni buluşlar New discoveries

Mesajımız var / we have a message

12… Çalık Holding’in geleneksel iftar yemekleri bu sene Şanlıurfa’da yapıldı.

This year’s traditional Çalık “Iftar” meals were given in Şanlıurfa.

68

64

14… ‘Suriyeli Mülteci Aileler’ için yardım

kampanyası düzenlendi. Çalık Akademi günleri gerçekleştirildi. Çalık Holding began an aid campaign for the ‘Syrian Refugee Families”. Çalık Academy Days were carried out

15… Mahmut Çalık Anadolu Lisesi Malatya’da açıldı. Türk Kızılayı ile birlikte düzenlenen Kan Bağışı Kampanyası’nın ikincisi yapıldı.

The Mahmut Çalık Anatolian High School was opened in Malatya. The second of “Blood Donation Campaign” was carried out in collaboration with the Turkish Red Crescent.

Tarih / history

16… Eylül, Ekim ve Kasım aylarında ülkemizde ve dünyada yaşanan tarihi olaylar.

The historical events that took place in our country, and in the broader world, during the months of September, October and November.

Söyleşi / interview

18… Çalık Enerji Genel Müdürü Doç. Dr. Osman Saim Dinç ile mesleki deneyimleri ve enerji sektörü konusunda bir söyleşi yaptık.

We had an interview with the CEO of Çalık Enerji, Assoc. Prof. Dr. Osman Saim Dinç regarding his occupational experience and the energy sector.

Profil / profile

26… Palandöken’in gölgesinde

kalan şehir; Erzurum…

Erzurum, in the shadow of Palandöken…

Mercek / bull’s eye

34… Türkiye’de yenilenebilir enerji kaynakları…

The renewable energy sources of Turkey…

4

ÇALIKhaber

İletişim / communication

42… Verimli bir iş yeri için etkin çalışma alışkanlıkları nelerdir?

What work habits between the individuals at a work place are necessary for it to function efficiently?

Yaşam / life

46… İş stresini eve taşımamak için neler yapmak gerekiyor?

What can we do to not bring office stress to our home?

Sağlık / health

50… Sağlıklı nesillerin yetişmesi ve çocukların güçlü bireyler haline gelebilmeleri için ailenin önemi.

The importance of families for future healthy generations and in raising children that will grow up to be strong individuals.

Yükselenler / moving up in the world

54… Çalık Holding tarafından Türkmenistan’da inşa edilen diş hastanesi, International Property Award kuruluşu tarafından ‘Yılın en iyi tesisi’ seçildi.

Aktif Bank, Amerikan İletişim Profesyonelleri Ligi’nin düzenlediği ‘Vizyon Ödülleri’ yarışmasında sekiz ödül kazandı.

The Hospital of Dentistry constructed by Çalık Holding in Turkmenistan was chosen as the “year’s best new facility” at the International Property Awards.

Aktif Bank, won eight awards in the “Vision Awards” competition that was organized by the American Communication Professionals League.

34

İMTİYAZ SAHİBİ / LICENSE OWNER ÇALIK HOLDİNG AŞ YÖNETİM KURULU BAŞKANI / CHAIRMAN Ahmet Çalık CEO Dr. Berat Albayrak YAPIM-YAYIN / PRODUCTION-PUBLICATION TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM AŞ GENEL MÜDÜR / GENERAL MANAGER Levent Tayla GENEL MÜDÜR YARDIMCILARI VICE GENERAL MANAGERS Yonca Ertürk, Tuncel Sunar GENEL YAYIN YÖNETMENİ / EXECUTIVE EDITOR Esra Coşkun Özdek esra.coskun@turkuvazdergi.com.tr GÖRSEL YÖNETMEN / VISUAL DIRECTOR Çağrı Kütük cagri.kutuk@turkuvazdergi.com.tr KONULAR EDİTÖRÜ / ISSUES EDITOR Şeyma Taşkıran seyma.taskıran@turkuvazdergi.com.tr

55… Gap İnşaat’ın Türkmenistan’da inşa edeceği Türkmenbaşı Uluslararası Deniz Limanı’nın temeli atıldı.

The foundation for the Turkmenbashi International Sea Port, which is to be constructed by Gap İnşaat for Turkmenistan, was laid.

İçimizden bir seyyah / a globetrotter among us

56… Aras Elektrik Dağıtım’ın hisselerini

68… Türkmenistan Mutfağını yakından

Çalık ve Kiler devraldı.

The shares of Erzurum based Aras Electricity Distribution were transferred to Çalık and Kiler.

57… Tarlabaşı 360, Avrupa’nın en prestijli ödüllerinden biri olan ‘Uluslararası Gayrimenkul Ödülleri’nde Avrupa’nın 6 önemli projesi arasından en iyi “Kentsel Yenileme” projesi seçildi. Banka Kombetare Tregtare (BKT), Euromoney dergisi tarafından 2013 yılı için ‘Arnavutluk’ta Yılın En İyi Bankası’ ödülüne layık görüldü.

The Tarlabaşı 360 project was chosen as Europe’s best ‘Urban Renewal’ project, among six other European based applications, in one of the most prestigious European real estate award competitions known as the ‘International Real Estate Awards’. Banka Kombetare Tregtare (BKT) has been chosen as the “Best Bank of the Year in Albania” for the year 2013 by the Euromoney magazine.

Deneyim / experience

64… Peygamberler şehri; Urfa…

Urfa: City of the Prophets...

Damak zevki / palatal delight tanıyalım.

Let us gain a better understanding of the Turkmen cuisine.

Bilişim / informatics

72… Bilgi Teknolojilerinde güvenlik

farkındalıkla başlar.

Security in the area of information technology begins with awareness.

MUHABİR / CORRESPONDENT Gizem Gürsoy gizem.gursoy@turkuvazdergi.com.tr FOTOĞRAF EDİTÖRÜ / IMAGE EDITOR Muzaffer Sağlam muzaffersaglam@turkuvazdergi.com.tr TÜZEL KİŞİ TEMSİLCİSİ JURIDICAL PERSON’S REPRESENTATIVE

Cüneyt Soytürk KURUMSAL İLETİŞİM MÜDÜRÜ CORPORATE COMMUNICATIONS MANAGER

Gaye Somuncu SORUMLU MÜDÜR DIRECTOR IN CHARGE

Sedat Uysal KURUMSAL İLETİŞİM ŞEFİ CORPORATE COMMUNICATIONS SENIOR SPECIALIST

Emine Atlas KURUMSAL İLETİŞİM UZMANLARI CORPORATE COMMUNICATIONS SPECIALISTS

Erkan Ablay, Neşe Satıcı

Hukuk / lav

KATKIDA BULUNANLAR / CONTRIBUTORS Beyhan Filiz, Deniz Doğan, Güven Polat, Leyla Yaman, Mehmet Şen, Kamile Çiğdem Yüksel, Erkan Ablay

İş Başında / on the go

Yayın Türü / Publication Type: Yerel, süreli / Domestic, Periodical Yayın Periyodu / Publication Period: 3 Aylık / 3 monthly Yönetim Yeri / Place of Management: Turkuvaz Dergi Grubu,

76… İcra Hukuku nedir?

What is Enforcement Law? 78… Çalık Holding İdari İşler ve BKT Kosova iç Denetim Grubu sayfamıza konuk oldu.

This month the Çalık Holding Administrative Office and the BKT Kosovo Internal Check Group add colour to our pages.

80… Yeni doğanlar, evlenenler…

New births, new couples…

58… A Haber televizyonunda editörlük ve sunuculuk görevini üstlenen aynı zamanda da savaş muhabirliği de yapan Fatih Er’le mesleki deneyimleri üzerine konuştuk.

We spoke with Fatih Er, the editor and presenter of A News, who also acts as a war correspondent, regarding the professional experience he has gained..

55

Barbaros Bulvar›, Cam Han, No: 153 Balmumcu 34349 Beşiktaş/İstanbul Telefon / Phone: (0212) 326 33 34 Faks / Fax: (0212) 354 47 45 Basımcı / Printer: Turkuvaz Matbaacılık Yayıncılık A.Ş.

Basıldığı Yer / Print Place: Akpınar Mahallesi, Hasan Basri Caddesi, Sancaktepe / Kartal / İSTANBUL ÇALIK HABER Dergisi, Çalık Holding AŞ adına Turkuvaz Gazete Dergi Basım AŞ tarafından TC yasalarına uygun olarak yayımlanmaktadır. ÇALIK HABER Dergisi’nin isim ve yayın hakkı Çalık Holding AŞ’ye aittir. Dergide yayımlanan yazı, fotoğraf ve illüstrasyonların her hakkı saklıdır. Kaynak gösterilmeden alıntı yapılamaz. Yazıların sorumluluğu yazarlara, yayınlanan ilanların sorumluluğu ilan sahiplerine aittir.

The ÇALIK HABER [Çalık News] Periodical is published by Turkuvaz Gazete Dergi Basım A.Ş. [Turkuvaz Newspaper Periodical Print Corp.] in accordance to the laws of the Republic of Turkey on behalf of Çalık Holding Corp. The royalty and copyrights of the ÇALIK HABER Periodical belong to Çalık Holding Corp. All rights on the texts, images and illustrations in the periodical are reserved. Quotations without prior approval are prohibited. The responsibility of the texts belongs to their writers and that of the advertisements to the advertisement owners.

ÇALIKhaber

5

Ceo yazısı / Message from Ceo

Değerli Çalık Ailesi, Sonbaharın, yerini hızla kışa bırakmaya hazırlandığı şu günlerde 15. sayımızı sizlerle buluşturuyoruz.

Gerek yurt içinde, gerekse yurt dışında başarıyla tamamladığımız işlerin temelinde yatan “Topluma fayda üretmek” ilkemizi, kazandığımız ödüller ve sosyal sorumluluk bilinciyle gerçekleştirdiğimiz projeler ile pekiştiriyoruz.

Bu sayımızın mercek sayfalarında son dönemde ülkemizde ‘Yenilenebilir Enerji Kaynakları’na artan talep ve arz inceleniyor.

Yenilenebilirler, gelişen ekonomimizin enerji tüketimini arttırması sonucunda oluşan ihtiyaca yönelik çözümlerden biri olarak görülüyor.

Dergimizin ‘Söyleşi’ sayfalarında, enerji alanındaki deneyimleri ve uzmanlığı ile Grubumuza katma değer sağlayan Çalık Enerji’nin Genel Müdürü Doç. Dr. Osman Saim Dinç ile yapılan keyifli röportajı okuyacaksınız. ‘Deneyim’ sayfalarında ise riskli bölgelerden ve savaş alanlarından yaptığı etkileyici haberlerden tanıdığımız gazeteci Fatih Er’in yaşamından kesitlere tanık oluyoruz.

‘Profil’ sayfalarında tarihi, karakışı ve insanlarının mertliği ile ün salmış bir kentimiz olan Erzurum’u; Seyyah sayfalarında ise Ramazan boyunca kurduğumuz iftar sofraları sayesinde halkını daha yakından tanıdığımız, tarihi geçmişi hayli ışıltılı, köklü kültürlerin ve dinlerin beşiği olmuş Peygamberler Şehri Urfa’yı konuk ediyoruz.

Sağlık bölümümüzde görüşlerini aldığımız Türkiye Yeşilay Cemiyeti Başkanı Prof. Dr. M. İhsan Karaman, çocuklarımızı ve aile yapımızı korumaya ilişkin önemli bilgiler veriyor. Yaşam ve İletişim sayfalarında ise iş hayatının yaşamımıza etkilerine ilişkin faydalı yazılar okuyacaksınız.

Kurban Bayramı’nın maneviyatını hissettiğimiz şu günlerde; birlik, beraberlik, barış dolu bir dünyada yaşamayı ümit eder, umutlarımızın gerçeğe dönüşmesi yolunda attığımız adımların devamlılığını dilerim.

Saygılarımla, Dr. Berat Albayrak Çalık Holding CEO

6

ÇALIKhaber

Dear Çalık Family, As the season of fall is prepared give way to winter, we welcome you to our 15th issue.

We are living out our principle of, ‘Creating value for the society’, nationally and internationally, through the awards we have won and the projects we have completed in the full our awareness of our social responsibility.

In the ‘Bull’s Eye’ pages, we discuss the currently increasing demand and supply of the ‘Renewable Energy Sources’ of our nation. Indeed, it seems as though the renewables are providing a solution to the new demands that have arisen from the increasing energy use of our growing economy.

In the ‘Interview’ pages, you can read about the pleasant interview that occurred with the CEO of Çalık Enerji, Assoc. Prof. Dr. Osman Saim Dinç, who has added value to our Group with his experience in the energy sector and his specialties. In the ‘Experience’ pages, on the other hand, we witness short sections in the life of Fatih Er, who we have come to know through his impressive broadcasting in risky regions and in war zones.

In the ‘Profile’ pages we welcome you to the city of Erzurum, which is a city renowned for its history and the dead of winter and the kindness of its people. The pages of “A globetrotter among us”, on the other hand, welcome you to Urfa: City of the Prophets, which is a city that is quite colorful historically and that has housed various well-grounded cultures and religions. We were also able to get better acquainted with the people of Urfa, as we hosted them at our Iftar meals throughout the month of Ramadan.

In our ‘Health’ section, the President of the Green Crescent (Yeşilay) Organization of Turkey, Prof. Dr. M. İhsan Karaman gives us valuable information on the ways in which we can protect our children and our family structure. On the other hand, our ‘Life’ and ‘Communication’ pages will provide you with some very informative articles on the ways in which our professions affect our lives outside of the office.

As we experience the spiritual power of the Eid ul-Adha festivities, I hope that we live in a world that is filled with unity, solidarity and peace, and wish for the continuity of the steps we take to manifest our dreams.

Best regards,

Berat Albayrak, PhD Çalık Holding CEO

GOOD FOR YOU

GOOD FOR ALBANIA FOR INDIVIDUALS

You save 20% energy We waive 20% interest rate

Lobi / Lobby

DERLEYEN-EDITED BY: GİZEM GÜRSOY

Lütfi Kırdar’da muhteşem konser İKSV, klasik müziğin iki dev solisti Martha Argerich ve Gidon Kremer’i İstanbul’da ilk kez birlikte ağırlıyor. 30 yılı aşkın süredir gerçekleştirdikleri kayıtlar ve konserlerle sayısız müzikal ziyafete imza atan Gidon Kremer ve Martha Argerich, Berrin Erengül ve Eva Barlas eş sponsorluğunda, 26 Kasım Salı akşamı saat 20.00’de Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı’nda aynı sahnede buluşuyor.

Lütfi Kırdar - An amazing concert IKSV is hosting two renowned classical music soloists, Martha Argerich and Gidon Kremer, for the first time together, in Istanbul. Gidon Kremer and Martha Argerich, both of whom who have made a countless number of records and concerts over the past 30 years, are going to take to the stage, together through the sponsorship of Berrin Erengül and Eva Barlas, on the 26th of November Tuesday evening, at 20:00 p.m. at the Lütfi Kırdar Convention and Exhibition Centre.

Anish Kapoor İstanbul’da S.Ü. Sakıp Sabancı Müzesi, Akbank’ın sponsorluğunda tüm dünyanın merakla takip ettiği ünlü İngiliz kavramsal sanatçı Anish Kapoor’un eserlerini Türkiye’ye getiriyor. 10 Eylül 2013 - 5 Ocak 2014 sanatseverlerle buluşacak olan sergide; dünyada soyut heykel sanatına yeniden anlam kazandıran sanatçı olarak tanınan Kapoor’un heykel ile mimariyi, mühendislik ve teknolojiyi buluşturduğu tonlarca ağırlıktaki eserleri yer alacak.

8

Farklı kültürlerin karması Erol Akyavaş’ın doğu ve batı sanatlarını kendi yorumuyla bir araya getirdiği sergisi Retrospektif, Kübizmden Sürrealizme, İslam minyatürü çizimlerinden tarih öncesi duvar resimlerine, kaligrafi kaynaklı uygulamalardan tek tanrılı dinlerin sembollerine uzanan 290 yapıtlık seçkiden oluşuyor. Doğu sanatlarına ve özellikle İslam sanatına duyduğu ilgi ile tasavvuf geleneğini sanatının merkezine yerleştiren Erol Akyavaş’ın çalışmaları, Batı dışı modernlik arayışlarının en yetkin örneklerinden birini oluşturuyor. Sergi 1 Aralık 2013 tarihine kadar İstanbul Modern’de görülebilir.

A Blend of Different Cultures Erol Akyavaş’s exhibition, Retrospective: From Cubism to Surrealism reflects his interpretation of a blend of eastern and western art.

It includes a total of 290 pieces of art extending from pieces of Islamic miniature drawings to pre-historic wall paintings and from calligraphy related applications to the symbols of the monotheistic religions. Erol Akyavaş’s interest in eastern art and specifically in Islamic art, has led him to position the art of the Sufi tradition at the heart of his work. Without doubt, it is one of the most significant examples for the quest of modernity extending outside of the west. The exhibition can be viewed at Istanbul Modern until the 1st of December 2013.

Contemporary İstanbul 8 yaşında Türkiye’nin en kapsamlı uluslararası çağdaş sanat fuarı Contemporary İstanbul, 7-10 Kasım 2013 tarihlerinde sanatseverleri İstanbul Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı ve İstanbul Kongre Merkezi’nde buluşturacak. Bu yıl sekizinci kez düzenlenecek olan fuara, 21 ülkeden 92 çağdaş sanat galerisi ile beraber 70.000’den fazla ziyaretçinin katılması bekleniyor.

Anish Kapoor hits Istanbul

Contemporary Istanbul is 8 years old

The S.Ü. Sakıp Sabancı Museum is bringing the internationally acclaimed English conceptual artist, Anish Kapoor, to Turkey under the sponsorship of Akbank. Kapoor is known as an artist who has returned meaning to the abstract field of marble art. The exhibition which will be taking place from the 10th of September 2013 to the 5th of January 2014 will include the massive pieces of art of Kapoor, that weigh in tons and which integrate marble art with engineering and technology.

The most extensive international contemporary art fair of Turkey, Contemporary Istanbul, is going to unite art-lovers, between the 7th and 10th of November 2013, at the Istanbul Lütfi Kırdar International Convention and Exhibition Centre and the Istanbul Convention Centre. The fair which is being organized annually for the 8th time this year, is expected to host more than 70,000 visitors and will house of art and 92 modern galleries from a total of 21 countries.

ÇALIKhaber

Kitap / Book Dedektif hikayesi Polisiye türünün usta yazarı Celil Oker ‘Yenik ve Yalnız’ romanında okurunu heyecanlı ve sürükleyici bir maceraya çağırıyor. Kitapta, özel dedektif Remzi Ünal telefonuna bırakılan sesli mesajların sahibiyle karşılaşır. Karşısındaki ses, ondan bir dedektiften istenmeyecek kadar basit bir iş ister. Ancak Remzi Ünal, bu kadar basit bir işin arkasında çok daha karmaşık bir hikâyenin olduğunu hissetmiştir. Ve hislerinde yanılmayacaktır da…

Toplumun panoraması Sonsuzda Buluşma; 20’li yılların sonunda Almanya’daki huzursuzluk ve kafa karışıklığını anlatıyor. Romanın gerçeklikten kopmak için uyuşturucuya, kariyere ya da bambaşka hayatlara yönelen karakterleri, birbirine paralel ilerleyen hikâyeleriyle uçlara savrulan bir toplumun panoramasını çiziyor. Kitap, yazarın kendi hayatından ve arkadaş çevresinden izler de taşıyor.

Kafkasların hikayesi Daha önce Çerkezlerle ilgili yazdığı romanlarla ve çektiği filmlerle oldukça ses getiren ünlü yönetmen M.I.Quandour, Kafkas Destanı’nda tarihi gerçeklerle ailesinin yaşadıklarını harmanlıyor. Kitapta, Çerkez toplumunun kuşaktan kuşağa aktarılan maceraları, aşkları, savaşları konu ediliyor.

Kostas Haristos’un maceraları Yunanistan’da aylarca çok satanlar listesinde birinci sırada yer alan Büyük Ortak, terör ve şiddetle baş etmek zorunda kalan bir ailenin öyküsünü anlatıyor. Petros Markaris’in, Yunan cinayet masasından Kostas Haristos’un maceralarını anlattığı bu kitabında, Haristos’un kızı, kimliği belirlenemeyen kişiler tarafından kaçırılıyor.

Başka bir cinayetin çözümü için görevlendirilen Kostas Haristos, bir yandan kızını düşünürken, diğer yandan da seri katilin peşine düşüyor.

The Detective Story Celil Oker, the master author of detective stories, invites his readers to a breathtaking and gripping new novel ‘Defeated and Alone’. In the novel, the private detective Remzi Ünal comes face to face with the person sending him voicemails. The voice before him, asks him to carry out a task that is much too simple for a detective. However, from the very beginning, Remzi Ünal feels that something much more foreboding lies behind this simple task. Indeed, destiny will not prove him wrong...

A Panorama of a Community The novel Meeting in Eternity, describes the unrest and confusion that was present in the twenties of Germany. The characters of the novel slip into drugs, careers and various different lifestyles as a means to divorce from reality. Their parallel stories eventually come to reflect the panorama of a community that has been driven to extremes. The novel also carries bits and pieces from the personal life of the author and his circle of friends.

The Story of the Caucasians The famous director M.I. Quandour, who previously had a great impact with the novels he has written on the Circassia’s and the films that he has directed, immaculately blends historical truths with what his own family went through in his new novel The Caucasus Saga.

The novel takes into hand the Caucasian societies’ adventures, romances and wars, the effects of which have been passed down from one generation to the next.

The Adventures of Kostas Haristos The Great Partner, which takes into hand a family that is left to deal with terror and violence, has recently been the number one bestseller in Greece. Petros Markaris now moves from the Greek crime arena to adventure stories in his new book The Adventures of Kostas Haristos. In the book, the daughter of Haristos is kidnapped by a group of unknown individuals. Upon being given the duty of resolving another crime, Kostas Haristos is left to contemplate his daughter on one hand and to hunt down the serial murderer on the other hand.

ÇALIKhaber

9

Info DERLEYEN- EDITED BY: ŞEYMA TAŞKIRAN

Film değil gerçek Sadece bilim kurgu filmlerinden alışık olduğumuz teleportasyon yani ışınlanma gerçeğe dönüştü.

Zürih’te bulunan Feeral Teknoloji Enstitüsü’nde (ETH) yapılan deneyde, saniyede 10.000 bitlik veri, aralarında 6 milimetre mesafe bulunan A ve B noktaları arasında ışınlandı. Yapılan deneyde, işlemci mutlak sıfır noktasına yakın bir dereceye kadar soğutuldu ve ardından devrelerden akım geçirildi. Mutlak sıfır, termodinamik ısı ölçeğine göre bir sistemden daha fazla ısının çekilemeyeceği noktayı temsil ediyor. 0 K veya -273.15 C olarak bilinen bu sıcaklıkta, hiçbir bireysel molekülün hareket edemeyeceği kabul ediliyor. Gerçekleştirilen deney, henüz büyük kütleli canlılar için geçerli olmasa da, gelecekte kuantum bilgisayarlar yardımıyla elde edilebilecek işlem gücüne dair önemli bir örnek oluşturdu.

It is not a Film, It is Reality Teleportation that is irradiation, which we have become accustomed to as part of the science fiction films, is now a reality. The experiment was carried out at the Swiss Federal Institute of Technology (ETH) in Zurich and irradiated 10.000 bytes of data per second, between the A and B points, with a gap of 6 millimeters in between the two points. In the process to achieve this, the operator was cooled to a temperature close to the zero point and following this, currents were transmitted through the circuits. The absolute zero represents the point at which no more heat can be withdrawn from the system according to the thermodynamic kelvin. At this temperature, which is known as O K or – 273.15 degrees Celsius, it is an accepted fact that no individual molecule remains mobile. Though the completed experiment is not applicable for creatures that are of large mass, it does provide a good example to the possible work force that can be produced through the use of quantum computers in the future.

Mona Lisa değil Mini Lisa Georgia Teknoloji Enstitüsü’ndeki araştırmacılar, Leonardo da Vinci’nin Mona Lisa portresini, 30 mikron yani bir saç telinin üçte biri genişlikte bir tabaka üzerine resmetti. Teknolojide önemli bir noktaya ulaşıldığını gösteren ‘Mini Lisa’, taramalı kuvvet mikroskobu yardımıyla Termo-kimyasal Nano Baskı adı verilen bir yöntem kullanılarak oluşturuldu. Kullanılan teknik araştırmacılara, her piksele uygulanan ısıyı kontrol etme ve üzerinde çalıştıkları her noktadaki molekül sayısını değiştirme olanağı sağladı. Mini Lisa’nın her 125 nanometre pikseli bir dizi kimyasal reaksiyonu barındırıyor.

It is Mini Lisa, not Mona Lisa Researchers at the Georgia Institute of Technology, rendered the Mona Lisa portrait of Leonardo da Vinci, on a surface that is 30 microns and thus, on a surface with a width of one third of a strand of hair. The ‘Mini Lisa’, which attests to the fact that new points have been reached in the area of technology, was constructed through the use of the thermochemical Nano Printing method which makes use of a scanning force microscope. This technique allowed the researchers to control the amount of heat that was applied to every pixel and to change the molecular count on any point that they were working on. In the end, Mini Lisa’s 125 nanometers of pixels is the product of a set of chemical reactions.

10 ÇALIKhaber

Kuraklığa çözüm bulan keşif Dünyanın gizli doğal kaynaklarını insanlığın faydalanması için keşfetmeyi amaçlayan Radar Technologies International (RTI) örgütü, Kenya’da 40 milyon insana yetecek yer altı suyu olduğunu ortaya çıkardı. Kenya hükümetinden aldığı izinle radar görüntüleri üzerinden inceleme yapan RTI, ülkenin en kurak bölgelerinden biri olan Turkana’nın derinliklerinde 250 trilyon litre su rezervi keşfetti. Turkana bölgesindeki su, sürdürülebilir bir şekilde çıkarılması halinde kuraklık için çözüm olabilir.

Water scarcity: A new possible solution The Radar Technologies International (RTI) organization, which aims to discover and allow people to make use of the hidden natural resources of the world, discovered an underground water source, capable of meeting the need of 40 million people, in Kenya. Upon taking permission from the Kenyan government, RTI investigated the region through the use of radar images, eventually discovering a reservoir of 250 trillion liters of water, in one of the scarcest regions of all in Kenya, Turkana. In the case that this water can be extracted in a continuous fashion, it may be a solution to the water scarcity in the region.

Antalya’daki gizli tarih Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından yapılan açıklamaya göre, Antalya Konyaaltı’nda gerçekleştirilen bir hafriyat çalışması sırasında Roma Dönemi’ne ait bir lahit bulundu. Kireçtaşından yekpare bir taşın oyulmasıyla oluşturulan lahdin sol tarafında stilize çelenk içerisinde başı örtülü bir kadın büstü bulunuyor. Orta sahnede sağ eliyle sopa, sol eliyle saban tutan ve önünde bir çift öküz bulunan erkek çiftçi kabartması yer alıyor. Lahdin kısa yüzünde ise üzerinde rozet bulunan birer kalkanla mızrak betimlemesi yer alıyor. Büst şeklinden yola çıkılarak lahdin milattan sonra 2. veya 3. yüzyıla ait olduğu düşünülüyor.

Antalya: A secret history According to the statement by the Ministry of Culture and Tourism, a sarcophagus that dates back to the Roman Era was discovered during an excavation in the Konyaaltı region of Antalya.

The sarcophagus was made from a single piece of limestone. On its left side, there is the bust of a covered lady who is positioned inside of a garland. At the center, there is the embossment of a male farmer who is standing behind two oxen and who is holding a pole in his right hand and straw in his left hand. As for the short side of the sarcophagus, there is the depiction of a spear and a shield with an emblem on each. Based upon the bust, scholars believe that the sarcophagus is from the 3rd or 4th C.E.

ÇALIKhaber

11

Mesajımız var / We have a message

Şanlıurfa’da yapıldı Çalık Holding’in ‘İftarımızı Anadolu’da Açıyoruz’ teması çerçevesinde gelenekselleşen iftar yemekleri, bu yıl Yeşilay ve Şanlıurfa Valiliği’nin işbirliğiyle Şanlıurfa’da tarihi Eyyüb Peygamber Camisi’nde gerçekleştirildi.

G

eçen yıl Ramazan ayında, Van depreminde büyük zarar gören Erciş’te iftar veren Çalık Holding, bu yıl iftar sofralarını barış sürecine katkı sağlamak amacıyla Şanlıurfa’da kurdu. İftar yemekleri Ramazan ayı boyunca, dinler tarihindeki geçmişiyle dünya kültüründe önemli bir yere sahip olan ve ‘Peygamberler Şehri’ olarak da anılan Şanlıurfa’da gerçekleştirdi.

Birlik ve beraberliğe bir adım daha Her gün yaklaşık 1250 kişinin oruç açtığı iftarlar ile ilgili konuşan Çalık Holding CEO’su Dr. Berat Albayrak, “2 yıldır Anadolu’da organize ettiğimiz geleneksel iftar yemeklerimizi, bu yıl Ramazan’ın ruhuna çok yakışan bir şehirde; Şanlıurfa’da gerçekleştirdik.

Ramazan ayı bir araya gelmek, beraberliğimizi ve kardeşliğimizi güçlendirmek için çok önemli bir değerdir, umarım hepimiz bu ayda yaşadığımız güzellikleri, paylaşımları, iyilikleri tüm yıl boyunca sürdürürüz. Ülkemizde, barış süreci devam ederken komşu ülkelerde, özellikle Mısır ve Suriye’de yaşanan acı gelişmeler bizim de sevincimizi gölgelemektedir. Ramazan ayı vesilesiyle ‘Peygamberler Şehri’nde Şanlıurfalı kardeşlerimizle zulüm altında

12 ÇALIKhaber

olan tüm toplumların feraha kavuşması için dua ettik” şeklinde konuştu.

Ahmet Çalık 3 bin Şanlıurfalı ile oruç açtı Çalık Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Çalık, Ramazan’ın 24. günü; 1 Ağustos 2013 Perşembe akşamı, Şanlıurfa’daki iftar yemeğine katılarak vatandaşlarla birlikte oruç açtı. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, Şanlıurfa Valisi Celalettin Güvenç, Yeşilay Cemiyeti Genel Başkanı Prof. Dr. M. İhsan Karaman’ın da konuk olduğu iftar yemeğinde 3 bin Şanlıurfalı ağırlandı. Bakan Çelik iftardan önce yaptığı konuşmada, bir ay boyunca Şanlıurfalı vatandaşların iftar yapmasına vesile olan Sayın Ahmet Çalık’a teşekkür ederken, Vali Güvenç ise bu tür bir organizasyonun Şanlıurfa’da gerçekleştirilmesinden duyduğu memnuniyeti dile getirdi. Çalık Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Çalık ise; “Ramazan’da daha da güçlenen manevi değerlerimizin, ülkemizdeki huzur ortamını beslemek için çok değerli bir fırsat olacağını düşündük. Bu nedenle geçen yıl deprem felaketi yaşayan Van’da gerçekleştirdiğimiz iftar yemeklerini bu yıl, bölgedeki

birlik ve beraberliğe destek vermek amacıyla Şanlıurfa’ya taşıdık. İçinde bulunduğumuz camiye adını veren Eyyüb Peygamber, sabrıyla ün salmış ve bu sayede ödüllendirilmiş bir peygamberdir.

Sabır, huzur ve birlik beraberlik, inanıyorum ki ülkemizin önümüzdeki dönemdeki en büyük ihtiyacıdır. İşadamları olarak bizler de Ramazan vesilesiyle bu ihtiyaca katkı sağlamaya gayret gösteriyoruz” dedi.

Türkiye Yeşilay Cemiyeti Genel Başkanı Prof.

Dr. M. İhsan Karaman ise “Toplumsal geleneğimizde Ramazan ayının bağımlılıklardan kurtulma konusunda çok olumlu bir yeri ve katkısı vardır. Ramazan ve oruç, insana bağımlı olmamayı, zorlukları iradeyle aşmayı öğreten bir terbiye vasıtasıdır” şeklinde konuştu. Çalık Holding iftar sofralarına Ramazan ayı boyunca yaklaşık 40 bin kişi konuk oldu. İftar yemeklerinde Yeşilay tarafından tütün kullanımının sağlığa zararları hakkında farkındalık çalışmaları da yürütüldü.

Yerel ekonomiye katkı Yardımlaşma, dayanışma ve paylaşmanın yoğunlaştığı Ramazan ayında iftar yemekleri için gerekli tüm malzemeler bölge ekonomisine destek vermek amacıyla yerel işletmelerden temin edildi.

This Year’s Çalık “Iftar” Meals were given in Şanlıurfa The Iftar meals that have become a Çalık Holding tradition, as part of its “We are breaking our fast in Anatolia” campaign, took place in Şanlıurfa this year, with the collaboration of The Green Crescent (Yeşilay) Organization of Turkey and the Governor of Şanlıurfa, at the historically significant Prophet Eyyub Mosque.

Last year, Çalık Holding chose to serve its annual Iftar meals at Erciş, a location that was seriously damaged by the Van earthquakes. This year, out of an effort to participate in the peace efforts, launched by the government in the Southeastern region of Turkey, the city of Şanlıurfa, also known as the “City of the Prophets”, was chosen. Şanlıurfa is also a city that is renowned on many levels for its historical riches.

Another step towards Unity and Solidarity The CEO of Çalık Holding, Dr. Berat Albayrak, who spoke of the Iftar meals that were attended by approximately 1.250 people each day, shared that the company’s tradition of Iftar meals have been taking place in Anatolia over the past 2 years. Dr. Berat Albayrak continued by sharing that: “This year, we were in Şanlıurfa for our annual Iftar meals: a city that bears with a spirit very close to that of the Month of Ramadan. Gathering together and strengthening our solidarity and brotherhood, are all important values of Ramadan. These values that we honor during Ramadan, we hope to build on and remember for the duration of the year. As the peace making period continues in our nation, the sad developments in our neighboring countries, specifically in Egypt and Syria, seem to cast a shadow over our happiness. As we broke our fasts with our sisters and brothers of Şanlıurfa, in the “City of the Prophets”, on the occasion of Ramadan this year, we prayed for all those who are under oppression to find contentment”.

Ahmet Çalık broke his fast with 3 thousand local people in Şanlıurfa On Thursday evening, the 24th day of the Month of Ramadan, the 1st of August 2013, the Chairman of Çalık Holding, Ahmet Çalık, attended the Iftar meal in Şanlıurfa, breaking his fast with the local people in the region. The Iftar meal, that was attended to by the Minister of Labor and Social Security Faruk Çelik, the Governor of Şanlıurfa Celalettin Güvenç and the President of the Yeşilay Organization of Turkey Prof. Dr. M. İhsan Karaman, hosted 3 thousand local people in Şanlıurfa. Minister Çelik gave a speech prior to the start of the Iftar meal. In this speech, he thanked Mr. Ahmet Çalık, on behalf of the people of Şanlıurfa, for having provided them with the means to break their fasts, for the duration of this blessed month. Minister Çelik also expressed his gratitude towards Governor Güvenç, for having enabled such an organization to take place in Şanlıurfa. As for the Chairman of Çalık Holding, Ahmet Çalık, said; “We thought that the spiritual attributes that enlivened during Ramadan offered an opportunity by which we could contribute to the peaceful ambiance of our country. It is due to this that we brought our Anatolian meal program to Şanlıurfa this year, to support the unity and solidarity in this region, just as we served our meals in the Erciş district of the city of Van last year, after it had fallen victim to the disastrous earthquake. Prophet Eyyub, for whom this mosque has been named, was a prophet who gained fame and respect for his patience. Similarly, I believe that patience, unity and solidarity, are the greatest needs of our country in this upcoming period. As businessmen, we too would like to strive to contribute to this, during Ramadan”. The President of the Yeşilay Organization of Turkey, Prof. Dr. M. İhsan Karaman, on the other hand, expressed that Ramadan is an important opportunity to flee from one’s bad habits and continued by adding that “The Month of Ramadan has a very positive place and role in our society, from the perspective of one fleeing from his/her destructive habits. Ramadan and fasting, are means of discipline that teach one to not be trapped by bad habits and to overcome challenges by virtue of our will”. Throughout the Month of Ramadan, approximately 40.000 people were guests at the Iftar tables of Çalık Holding. In addition, the Yeşilay Organization of Turkey ran awareness campaigns, on the harmful side effects of tobacco.

Contributions to the Local Economy In an attempt to support the region’s economy, all the materials necessary for the Iftar meals, for the duration of this month that blossoms with, helping hands, cooperation, and sharing were obtained from the local businesses in the region.

ÇALIKhaber

13

Mesajımız var / We have a message

Ekmek karnesi Yardımlaşma ve paylaşmanın yoğun olarak yaşandığı Ramazan ayında, Suriye’deki iç savaştan kaçarak ülkemize sığınan mülteci aileleri unutmayan Çalık Holding, ‘Şanlıurfa’da bulunan Suriyeli Mülteci Aileler’ için bir yardım kampanyası düzenledi. Çalık Holding-Günyüzü Derneği işbirliği ile gerçekleştirilen ve Holding çalışanlarının da katkıda bulunduğu ‘Ekmek Karnesi’ kampanyasında, 1000’den fazla Suriyeli aileye Ramazan boyunca her gün beş ekmek alabilecekleri karneler verildi.

The Bread Ration Card Campaign In the Month of Ramadan, in which there is a great increase in unity and solidarity, the Syrian refugee families staying within the borders of our country, after having fled from the civil war in Syria, were also not forgotten by Çalık Holding. In this regard, Çalık Holding began an aid campaign for the ‘Syrian Refugee Families Residing in Şanlıurfa”.

In the “Bread Ration Card Campaign”, that was carried out by the collaboration of Çalık Holding and the Günyüzü Organization, and to which the workers of Çalık Holding also made contributions to, more than 1.000 Syrian families were given bread ration cards that allowed them to purchase 5 breads a day, throughout the Month of Ramadan.

Çalık’ta akademi günleri Çalık Holding üst yönetiminin girişimleriyle başlatılan ve 13 Ağustos-19 Eylül 2013 tarihleri arasında gerçekleştirilen Çalık Akademi eğitimleri, çalışanların katılımıyla her hafta Salı-Perşembe günleri yapıldı. Çalık Akademi’ye eğitmen olarak katılan Holding yöneticilerinden Özlem Özün ‘İş Hayatında Finans’, İrfan Başak ‘Strateji’, İzzetiye Keçeci ‘İş Hayatı ve İnsan’, Gaye Somuncu ise ‘Kurumsal İletişim’ ana başlıkları altında eğitim verdiler. Eğitimlerde teorik bilgiler verilmesinin yanı sıra örnek konu, kurum ve vakaların incelendiği uygulamalı dersler yapıldı. Eğitimler sonunda katılımcılara sertifika verildi.

14 ÇALIKhaber

Academy Days at Çalık Çalık Academy Trainings, began through the initiative of Çalık Holding’s Executive Committee, took place every Tuesday and Thursday betwebetwe en the 13th of August and the 19th of September 2013 with the participations of Çalık Holding employees. The educators that led this training program were individuals from the Holding’s mama nagement, including Özlem Özün, İrfan Başak, İzzetiye Keçeci and Gaye Somuncu. The titles of their seminars were respectively ‘Finance in Work Life’, ‘Strategy’, ‘Work Life and the Individual’ and ‘Corporate Communication’. In addition to theoretical knowledge, the training program also included studies in practical application through the use of exemplary topics and the investigation of companies and cases. Attendees received certificates upon the completion of the training.

The Mahmut Çalık Anatolian High School opened

Mahmut Çalık Anadolu Lisesi Mahmut Çalık Eğitim Kompleksi bünyesinde yer alan 32 derslikli Mahmut Çalık Anadolu Lisesi 21 Eylül Cumartesi günü Malatya’da açıldı. Okulun açılış törenine Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve çok sayıda bakan katıldı. Malatyalı işadamı, tekstil duayeni Mahmut Çalık’ın sosyal sorumluluk anlayışı çerçevesinde yaptırdığı Mahmut Çalık Anadolu Lisesi’nin açılışı, 21 Eylül Cumartesi günü Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker, Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç katılımıyla Malatya’da gerçekleşti. ‘Eğitime Yüzde Yüz Destek’ kampanyası kapsamında, Mahmut Çalık Eğitim Kompleksi’nin bünyesinde inşa edilen Mahmut Çalık Anadolu Lisesi, modern binası ve teknolojik donanımının yanı sıra 32 dersliğe sahip bulunuyor. Malatya’da toplam 40 bin metrekarelik alan üzerine kurulu Mahmut Çalık Eğitim Kompleksi, açılışı yapılan Anadolu Lisesi’nin yanı sıra, anaokulu ve ilköğretim okulları, kız ve erkek öğrenci yurtları, kapalı spor salonu, yemekhane, öğretmen lojmanı, yardımcı sosyal tesisleri ve konferans salonunu da bünyesinde barındıracak.

Çalık Holding, çalışanlarını kan bağışının önemi konusunda bilinçlendirmek amacıyla, Türk Kızılayı ile birlikte düzenlediği ‘Kan Bağışı Kampanyası’nın ikincisini 19 Eylül 2013 Perşembe günü gerçekleştirdi. Türk Kızılayı tarafından Zincirlikuyu, Balmumcu ve Yıldız binalarında kurulan birimlerde kan bağışında bulunan Çalık Grubu çalışanları kampanyaya büyük ilgi gösterdiler. Geçen yıla oranla kampanyaya ilginin artarak devam etmesi, duyarlı bir toplum oluşması adına atılan bu adımın olumlu bir göstergesi oldu.

The Mahmut Çalık Anatolian High School, consisting of 32 classrooms, was opened in Malatya, on the 21st of September, Saturday, as part of the Mahmut Çalık Education Complex. The opening ceremony was attended by Turkey’s Prime Minister Recep Tayyip Erdoğan, as well as several other ministers.

The opening ceremony of the Mahmut Çalık Anatolian High School, which was built by the textile doyen, Mahmut Çalık, as part of his social responsibility efforts, occurred on the 21st of September, Saturday in Malatya, with the attendance of Prime Minister Erdoğan, Minister of Finance Mehmet Şimşek, Minister of Transportation, Maritime Affairs and Communications Binali Yıldırım, Minister of Food, Agriculture and Livestock Mehdi Eker and Minister of Sport Suat Kılıç.

The Mahmut Çalık Anatolian High School, which was built as part of the Mahmut Çalık Education Complex and the “100% Support to Education” campaign, contains 32 classrooms in addition to its modern building and technological equipment. The Mahmut Çalık Education Complex, which is constructed upon a 40 thousand square meters of land, will contain a kindergarten and primary school, male and female student dormitories, a closed sport complex, a dining hall, teacher’s housing, assistant recreational facilities and a conference hall, in addition to the Anatolian High School for which the opening ceremony was performed.

Blood Donation Campaign with the Turkish Red Crescent For the purpose of raising awareness regarding the importance of blood donation among its employees, Çalık Holding carried out its second “Blood Donation Campaign”, in collaboration with the Turkish Red Crescent, on the 19 th of September 2013. The units, that were set up by the Turkish Red Crescent, at the Zincirlikuyu, Balmumcu and Yıldız buildings of Çalık Holding, were given a great deal of attention by the employees. Due to the fact that interest in the campaign rose, in comparison with the previous year, is a clear indication of the success of this program in raising a more conscious community.

ÇALIKhaber

15

Dünya tarihi~World history DERLEYEN-EDITED BY: GİZEM GÜRSOY 11 Ekim 1968 NASA, ilk insanlı uzay uçuşunda Apollo 7’yi uzaya fırlattı.

11 October 1968 NASA, in the first manned space flight in the Apollo program, launched Apollo 7 into space.

1 Kasım 1962 Sovyetler Birliği Mars’a ilk roketi fırlattı.

1 Eylül 1939: Almanya’nın Polonya’ya saldırması üzerine II. Dünya Savaşı başladı.

1 November 1962 The Soviet Union launches its first rocket to Mars.

1 September 1939 With Germany’s attack on Poland, World War II began.

21 Eylül 1964 Malta İngiltere’den bağımsızlığını kazandı.

21 September 1964 Malta gains its independence from Britain.

9 Kasım 1989 Berlin Duvarı yıkıldı.

9 November 1989 The Berlin Wall is broken down.

7 Eylül 1822 Portekiz sömürgesi Brezilya, bağımsızlığına kavuştu.

7 September 1822 Portugal’s colony Brazil gained its independence

12 Ekim 1492 Cenovalı denizci Kristof Kolomb Amerika’ya ayak bastı.

12 October 1492 An Italian sailor born in Genoa, Christopher Columbus stepped foot onto America.

2 Kasım 1920 İlk radyo naklen yayını, Amerika Birleşik Devletleri’nin Pittsburg şehrinde gerçekleşti.

2 November 1920 The first live radio broadcast in the world takes place in the city of Pittsburg in the United States of America.

1 Ekim 1960 Nijerya, İngiltere’den bağımsızlığını kazandı.

1 October 1960 Nigeria gained its independence from Britain.

ZAMAN TÜNELİ

Eylül, Ekim ve Kasım aylarında siyasi, ekonomik, kültürel ve sosyal açılardan tarihte hangi olaylar yaşandı?

TIMELINE

Looking back historically at the months of September, October, and November what political, economic, cultural, and social events have taken place?

16 ÇALIKhaber

18 Ekim 1867 ABD, Alaska’yı Rusya’dan 7,2 milyon dolar karşılığında alarak topraklarına kattı.

18 October 1867 The United Stated of America purchased what comes to be known as Alaska from Russia for 7.2 million dollars and, thus, adds it to its lands.

15 Eylül 1928 İskoç bakteriyolog Alexander Fleming, penisilini buldu.

16 Kasım 1869 Süveyş Kanalı açıldı.

16 November 1869 The Suez Canal was opened.

15 September 1948 Scottish bacteriologist Alexander Fleming discovered penicillin.

3 Ekim 1931 Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası kuruldu.

3 October 1931 The Central Bank of the Republic of Turkey was founded.

9 Eylül 1974 Keban Barajı ve Hidroelektrik santrali açıldı.

9 September 1974 Keban Dam and its hydroelectric power plant started to operate.

10 Kasım 1938 Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu, Kurtuluş Savaşı’nın önderi ve ilk Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk, Dolmabahçe Saray›’nda saat 9.05’te öldü.

10 November 1938 The founder of the Republic of Turkey, the leader of the Turkish War of Independence, and the first President of the Republic, Mustafa Kemal Atatürk, died in the Dolmabahçe Palace at 9:05 A.M.

29 Ekim 1923 Türkiye Cumhuriyeti kuruldu ve TBMM’deki oylamada Mustafa Kemal Atatürk oy birliğiyle ilk cumhurbaşkanı seçildi.

21 Ekim 1950 Çin askerleri Tibet’i işgal etti.

29 October 1923 The Turkish Republic is founded and in the first elections held in the Grand Assembly of Turkey Mustafa Kemal Atatürk is elected as the first president of the republic.

21 October 1950 Chinese soldiers occupied Tibet.

2 Ekim 1187 Selahaddin Eyyubi, Kudüs’ü zaptederek 88 yıllık Haçlı işgaline son verdi.

2 October 1960 Saladin Ayyubi conquered Jerusalem, brought an end to the Crusader occupation that had lasted for a total of 88 years.

23 Ekim 1840 İlk Posta Teşkilatı (Bugünkü PTT) kuruldu.

9 Eylül 1991 Tacikistan, Sovyet Birliği’nden bağımsızlığını kazandı.

23 October 1840 The first Postal Service, nowadays known as the PTT, was established.

9 September 1991 Tajikistan declared its independence from the Soviet Union.

ÇALIKhaber

17

Söyleşi / Interview

dönüşüm geçirmelidir Çalık Enerji Genel Müdürü Doç. Dr. Osman Saim Dinç ile mesleki deneyimleri, Çalık Enerji’nin yeni projeleri ve enerji sektörü üzerine bir söyleşi yaptık. Dinç’e göre; Türkiye enerji açısından çok şanslı bir ülke; çünkü stratejik konumu gereği diğer ülkelere koridor durumunda...

YAZI - ARTICLE BY: GİZEM GÜRSOY FOTOĞRAFLAR-PHOTOGRAPHS BY: DENİZ DOĞAN

2007 yılından bu yana Holding’in enerji alanında faaliyet gösteren firması Çalık Enerji’de Genel Müdür olarak görev yapıyorsunuz. Öncesinde ise sektör lideri şirketlerde 25 yıllık başarılı bir geçmişiniz var, bu dönemi biraz anlatabilir misiniz?

1978 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi Makine Mühendisliği Fakültesi’nden mezun oldum. Daha sonraki yıllarda İTÜ Makine Fakültesi’nde, master ve doktora yaparken aynı

18 ÇALIKhaber

zamanda öğretim üyeliği yaptım. 1986’da yardımcı doçent oldum. 1988’de doçentlik çalışmaları için Tübitak doktora sonrası bursu ile Amerika’ya Rensselaer Polytechnic Institute (RPI) gittim. Çalıştığım üniversitenin yakınında General Electric’in bir araştırma merkezi vardı. Bu araştırma merkezi, bazı projelere destek vermem için beni davet etti. Böylece aynı yıl hem üniversitede, hem de General Electric Global Research Center’de çalışmaya başladım. İlk iki yıl, RPI’da

tam zamanlı bilimsel çalışmalarımı yaparken, GE-GRC’de de gaz türbinleri üzerinde çalışmalarıma devam ettim. General Electric’teki projeler gelişip büyüyünce, RPI’ı bıraktım ve GE’de 15 yıl sürecek bir macerada buldum kendimi. Çok sayıda uluslararası yayın ve patent sahibisiniz, çoğunluğu gaz türbinleri ve uçak motorları üzerine olan bu projelerden kısaca bahseder misiniz?

15 yıllık GE tecrübesi içinde öncelikle gaz türbinleri, sonra uçak motorları ve buhar türbinleri üzerine çalıştım.

Daha çok GE Power Systems F ve H class türbinler için ileri teknoloji ürünler geliştirdik. Aynı zamanda piyasada çalışan türbinlere ve uçak motorlarına ilave güç ve verimlilik sağlayan daha uzun ömürlü komponentler geliştirip monte ettik ve bu alanda çok ciddi başarılı çalışmalarımız oldu. Şu an sanırım 60’ın üzerinde USA patentim var. Bu patentler bilahare, Avrupa’da ve Kore, Japonya gibi birçok ülkede yeni ilave patentlere dönüştürüldü. Çok zevkle çalıştığımız, çok güzel hatıralarla dolu bir 15 yıldı. Bir yandan da bilimsel çalışmalar devam etti. Uluslararası dergi ve konferanslarda yayınlamış 30-40’ın üzerinde bilimsel yayınım var. Bu arada akademik çalışmalarıma da fırsat buldukça devam ettim, 1992’de doçentliğimi aldım.

Enerji sektöründeki bu uzun mesleki geçmişinizde, devlet kurumunda da çalıştınız özel sektörde de görev yaptınız. Bu iki farklı yapılanmayı mukayese eder misiniz?

Kamu ve özel sektörü karşılaştırmak oldukça uzun sürer.

2003 yılının Mayıs ayında GE’den ayrıldım ve Ankara’da Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı’nın Genel Müdürü ve Yönetim Kurulu Başkanı olarak ülkeme geri döndüm.

Türkiye’nin tek milli petrol ve gaz üreten şirketiydik. Petrolü ve gazı iyi bilen bir ekibim vardı. Türkiye Petrolleri’nde bir GE kültürü, hızlı karar verebilen, inisiyatif kullanabilen, süratli iş üreten bir ekip ve motivasyon sağlayan bir ortam oluşturmaya çalıştım. 2003’de geldiğimde, şirketin yurt içinde petrol arama bütçesi 43 milyon dolardı. Sayın Başbakan, Sayın Enerji Bakanı, Bakanlar Kurulu bizlere inandılar ve çok ciddi destek verdiler.

Ertesi yıl şirketin bütçesi 157 milyon dolar oldu. Türkiye’de bütçesi bir yılda dört katına çıkan tek kamu kuruluşuydu.

Her sene yurt içinde petrol ve gaz arama bütçesi ikiye katlanarak, karada, Karadeniz’de ve Akdeniz’de çalışmalarımız hızla ilerledi. Burada özlemle hatırladığım ve gurur duyduğum dört yılım geçti. Çalık Enerji’nin genellikle zor bir coğrafyada iş yaptığını görüyoruz. Ulusal ve uluslararası enerji piyasasında aktif olarak hangi alanlara odaklanıldı? Çalık Enerji olarak daha çok Orta Asya’da, Ortadoğu’da ve Balkanlar’da yoğun çalışmalarımız oluyor.

Like butterflies, as a company have a metamorphosis We spoke with, Assoc. Prof. Dr. Osman Saim Dinç, the General Manager of Çalık Enerji, regarding the experience he has gained in his field, prospective Çalık Enerji projects and the position of the energy sector in general.

According to Dinç, Turkey has a pivotal position in the energy sector; acting as a passageway for other nations due to its strategic position.

You have been the General Manager of the Holding’s energy sector firm, Çalık Enerji, since 2007. On the other hand, you have 25 years of experience in other leading firms of this sector. Can you please briefly touch on these periods?

I graduated from Istanbul Technical University’s (ITU), Department of Mechanical Engineering, in 1978. In the following years, as I completed my masters and doctoral degrees in the Mechanics Department of ITU, I also worked as a faculty member. Then in 1986, I became an assistant professor and in 1988, with the post-doctoral scholarship I received from Tübitak (The Scientific and Technological Research Council of Turkey), for my associate professorship, I began working at the Rensselaer Polytechnic Institute (RPI) in the U.S.A. A General Electric Research Center was located right nearby to RPI and soon this research center invited me to partake in some of its projects. Consequently, in the very same year, I not only started to work at a university, but I also started to work at the General Electric Global Research Center (GE-GRC). For the next two years, I continued to carry out my full time scientific studies at RPI as well as my studies in the area of gas turbines at GE-GRC. Once the projects at General Electric grew in scale, I left RPI and stepped into a 15 year long adventure at GE. You have published a great deal internationally and you have many patents, most of which are in the area of gas turbines and aircraft engines. Can you please briefly touch on these projects?

In my 15 years of experience at GE, I initially worked with gas turbines and then followed this with aircraft engines and steam turbines. For a majority of the time, we developed high-tech products, for the GE Power Systems in F and H class turbines. At the same time, we developed and mounted components that could bring additional power and efficiency to the turbines and aircraft engines that were on the market and indeed, we had a great deal of success in this area.

Currently, I believe that I have more than 60 USA patents. Later on, these patents were transformed into additional patents in many countries worldwide, including Europe, Korea and Japan. Truly, those 15 years mark a period in which I worked with great pleasure, and a period from which I accumulated a great deal of memories. Meanwhile,

ÇALIKhaber

19

Söyleşi / Interview

Şirketimizin entegre bir yapısı var ve iki kulvarda koşuyoruz. Birincisi, güç sistemleri. Yurt dışında yoğun olarak enerji santralleri yapıyoruz; Türkmenistan’da, Özbekistan’da, Irak’ta, Gürcistan’da enerji santralleri ve iletim/dağıtım hatları inşaatları yapıyoruz. Buradan kazandığımız imkânlarla yurt içinde elektrik üretimine yönelik kendi projelerimizi yapıyoruz. İçerisinde yenilenebilir enerjinin, doğalgazın ve kömürün olduğu bir elektrik üretim paketimiz var. Ürettiğimiz elektriğin dağıtımını da yapıyoruz.

YEDAŞ ile beş şehrimizin elektriğini sağlıyoruz. Ayrıca, doğuda Erzurum ile birlikte yedi şehrimizin ve Kosova’nın elektrik dağıtımını yapıyoruz. Bunun yanı sıra Türkiye içinde ve dışında elektrik ticareti yapıyoruz. İkinci kulvarımız ise petrol ve gaz... Bunun üç ana kategorisinde çalışıyoruz.

Türkiye’de, Türkmenistan’da, Irak’ta petrol arama ve üretime yönelik çalışmalar yapıyoruz. Özellikle, Türkiyede petrol aramaya yönelik hem konvensiyonel metodlarla hem de shale petrol üretimine yönelik çalışmalarımız var. Üretilen petrolü taşımak için boru hatları projelerimiz var; Samsun’dan Ceyhan’a 50 milyon ton kapasiteli ana petrol boru hattı projesi çalışmalarımız devam ediyor.

Petrolü rafine ederek ürüne dönüştürmek için Ceyhan’da 10 milyon ton kapasite ile bir rafineri projemiz var. Ayrıca Bursagaz ve Kayserigaz’da gaz dağıtımı yapan şirketin ortağıyız.

İstanbul’dan beş saatlik uçuş mesafesi yarıçaplı bir daire çizerseniz bizim Çalık Enerji olarak şu an etkin olduğumuz alanı görürsünüz. Dünya hidrokarbonlarının %65’i ve dünya nüfusunun üçte biri bu bölgede bulunuyor. Çalık Enerji, Türkiye ve dünya sektöründe nasıl konumlanıyor ve ileriye yönelik hedefleri neler? Çalık Enerji olarak İstanbul’dan beş saatlik uçuş mesafesi yarı çaplı bir daire çizerseniz bizim şu an etkin olduğumuz alanı görürsünüz. Dünya hidrokarbonlarının %65’i ve

20 ÇALIKhaber

my scientific studies continued. I have more than 30-40 scientific papers that have been published in international journals as well as conferences. That said, I did not depart from my studies and continued to progress academically as I found the time to do so. Eventually, this led me to get my associate professorship in 1992.

“If you were to draw a circle, with the radius of a five hour flight from Istanbul, you will see the area on which we are active as Çalık Enerji. 65% of the hydrocarbons of the world, and one third of the world’s population are located in this area.”

In this long professional past in the energy sector, you worked in both governmental institutions and the private sector. Can you please compare these two different fields of employment?

Comparing the public with the private sector will indeed take a long time. I left GE in May of 2003 and returned to my country as the CEO and Chairman of of Turkish Petroleum Corporation in Ankara. We were the first national, petroleum and gas producing company of Turkey.

I had a team that knew petroleum and gas well. I tried to create a GE culture at the Turkish Petroleum with a team that could make fast decisions, had initiative and that worked effectively, as well as an environment that instilled motivation. When I had arrived in 2003, the company’s oil exploration budget overseas was 43 million dollars.

However, the estimable Prime Minister, Minister of Energy and the Council of Ministers put great faith in us and supported us immensely.

All this combined, the following year, the firm’s budget rose up to 157 million dollars. It became the first public organization ever in Turkey that quadrupled its budget in a year. As the budget for domestically petroleum and gas exploration, doubled annually our projects on land and in the Black Sea and in the Mediterranean Sea, continued at full speed. Four years of my life passed there, years which I longingly look back upon and for which I have great pride in.

At Çalık Enerji we see that you are generally at work in challenging geographies. What are the areas that have been actively taken into focus, both in the national and the international energy sector?

As Çalık Enerji, most of our work is in the regions of Central Asia,

dünya nüfusunun üçte biri bu bölgede bulunuyor. Öncelikli bölgemiz burası. Şu an 3500 MW’nin üzerinde fiilen devam eden enerji santrali projelerimiz var. 2012 yılı sonuçlarına göre müteahhitlik sektöründe dünyanın en büyük 111. şirketi olduk. Üretim tarafında 2000 MW’lik bir paketimiz var. Elektrik dağıtımda hedefimiz ise Türkiye’nin %10’unu sağlamaktı; Yedaş ve Aras ile bu hedefe yaklaşıyoruz. Müteahhitlik sektöründe büyüme anlamında 2 ciddi hedefimiz var. İlki Afrika açılımıydı; bir kaç proje ile bu açılımı başlattık. İkinci hedefimiz de bu hızlı büyümedeki sürekliliği sağlamak.

Türkiye, stratejik konumu nedeniyle uluslararası enerji trafiğinin ortasında yer alıyor. Bu durum, ülkemizi nasıl etkiliyor?

Bütün hidrokarbon kaynaklar doğumuzda, bu kaynakların tüketildiği pazar da batımızda kalıyor. Dolayısıyla bu kaynaklar Rusya, Ukrayna veya Türkiye üzerinden Avrupa’ya gidecekler. Gaz perspektifinden bakacak olursak; Azerbaycan’ın, Türkmenistan’ın (Dünyanın dördüncü büyük gaz rezervlerine sahip), İran’ın ve Irak’ın gazı Türkiye, Yunanistan, İtalya üzerinden Güney Avrupa’ya ve Bulgaristan üzerinden Orta Avrupa’ya gidecekler. Yani, Türkiye ortada bir koridor durumunda. Stratejik olarak çok önemli bir konumdayız. Türkiye’nin enerji şirketleri olarak büyük ve kapsamlı projelerle, güçlü işbirlikleriyle ülkemizin bu konumundan istifade etmemiz gerekiyor. Çalık Enerji olarak 2012 yılında Gürcistan (Partnership Fund) ile 230 MW’lik kombine çevrim doğalgaz santrali için anlaşma imzaladınız. Bu alandaki çalışmalarınız ne seviyede ilerliyor?

Bu bir kombine çevrim enerji santrali yapımı EPC müteahhitlik işidir. Projenin inşaatına geçen yıl Eylül-Ekim aylarında başladık. Ortağımız yok, projenin tamamını biz yapacağız. Kasım-Aralık’tan sonra ise projeyi beklemeye aldık ve yoğun bir şekilde ortaklık görüşmeleri yaptık. Bu sene Ağustos-Eylül ayına kadar görüşmeler devam etti.

2013 Eylül ayı itibarı ile inşaata yeniden başladık. Projeyi

the Middle East and the Balkans. Our company has an integrated structure and our work is focused in two directions simultaneously. The first of these is in the area of power systems. We are working intensely on constructing energy power plants overseas. For example, we are building energy power plants and transmission/distribution lines in Turkmenistan, Uzbekistan, Iraq and Georgia. With the opportunities afforded by these activities, we then work on our own projects, regarding domestic electric power production. We have an electric power package that incorporates renewable energy, natural gas and coal. We also carry out the distribution of the electricity we produce. We are providing the electricity of 5 of our cities through YEDAŞ. Furthermore, in the east we are providing the electricity of seven of our cities, including Erzurum as well as the electrical power distribution in Kosovo. Meanwhile, we are also doing electrical power trade within and outside of Turkey. Our second orientation, on the other hand, is in the area of petroleum and gas. We are working in three primary fields of this area. Our endeavors include the exploration and production of petroleum in Turkey, Turkmenistan and Iraq. Specifically, in Turkey we have operations directed towards petroleum exploration through the use of conventional methods as well as operations towards shale oil production. We then have pipeline projects that will allow for the distribution of the petroleum that has been produced. Meanwhile, our project, involving the construction of a 50 million ton capacity, primary petroleum pipeline, extending from Samsun to Ceyhan, is in progress. At the same time, we have a 10 million ton capacity oil refinery project in Ceyhan, so that the petroleum that is produced can be refined into its final form. Furthermore, we have partnership with the company that carries out gas distribution through Bursagaz and Kayserigaz.

How is Çalık Enerji positioned in the Turkish and international sector and what are its prospective goals?

If you were to draw a circle, with the radius of a five hour flight from Istanbul, you will see the area on which we are active as Çalık Enerji. 65% of the hydrocarbons of the world, and one third of the world’s population are located in this area. This is the area that is of our highest priority.

Currently, we have an energy power plant project, of more than 3500 MW, that is continuing as we speak. According to the results of 2012, we have become the 111th company in the world, in the construction business sector. On the production side, we have a 2000 MW package.

Meanwhile, we are also nearing our goal of providing 10% of the electrical power distribution of Turkey, through Yedaş and Aras. We also have 2 very grand goals towards growing in the construction business sector. The first of these was the opening in Africa, and we completed this opening through a few of our projects. Our second goal, on the other hand, is to maintain the continuity in our rapid growth.

Due to its strategic position, Turkey has a central position in the international energy traffic. What impact is this having on our nation?

All of the hydrocarbon sources are located towards our east, while the market in which they are consumed in is located towards our west. Due to this, these resources are naturally going to reach their destination of Europe through one of the following three routes: Russia, Ukraine or Turkey. If we were to look at the same picture, from the perspective of gas, the gas of Azerbaijan, Turkmenistan (It has the world’s fourth largest gas reservoirs), Iran and Iraq are going to reach the south of Europe through Turkey,

ÇALIKhaber

21

Söyleşi / Interview 1,5 yıl içerisinde hızlıca tamamlayacağız. GürcistanTürkiye arasındaki ana iletim hattı üzerinden bu elektriğin bir kısmı Türkiye’ye getirilecek. Gürcistan’da dikkatimizi çeken birkaç tane daha hidroelektrik projesi var. Çalık Enerji olarak bu ülkedeki hidrolik, kömür ve gaz santralleri ile ilgili yeni enerji üretim projelerini yakından takip ediyoruz.

“Çalık olarak çok iyi bir marka değerimiz var. Bu marka değerini yurt dışında nereye giderseniz görebiliyorsunuz. Arkamızda ciddi anlamda pozitif bir rüzgâr var.” Çalık Enerji, 2011 yılında Irak’ın Musul kentinde 750 MW’lik Nainawa Santrali’nin yapımını üstlendi. Ayrıca Irak’ın en büyük santrali projesi olan Al Khairat’ın da çalışmaları sürüyor. Projelerdeki son durum hakkında bilgi alabilir miyiz?

Irak’ta iki dev projenin anlaşmasını imzaladık. Bunlar yaklaşık 2000 MW gücünde 16 adet GE 9E türbinlerinden oluşan ve 900 milyon doların üzerindeki projeler. Birisi Kerbela şehrine yakın Al Khairat adıyla anılan 1250 MW’lik bir proje, diğeri ise Musul ili içerisinde Nianawa adında 750 MW’lik proje, bunlar Irak’ın en büyük iki yeni santrali. İki projeye de 2011 yılında başladık. Özellikle Kerbela’nın olduğu bölgede yazın 55 derecenin üzerinde sıcaklık oluyor ve Irak’ta ciddi elektrik sıkıntısı var. Dolayısıyla, bu santralleri hızlıca bitirmemiz gerekiyordu. İki santrali de, yaklaşık yarısını Türkiye’den götürdüğümüz 4500’ün üzerinde personelimiz ile yaptık.

Türbinler elektrik üretiyorlar, projeleri 1-2 aya kadar teslim ediyoruz.

Türkmenistan’ın Ahal, Lebap ve Mari kentlerinde yapılacak olan üç yeni elektrik santrali, bu bölgelerin gelişimine nasıl katkı sağlayacak?

Türkmenistan, Cumhurbaşkanının belirlediği yolda dünyanın en hızlı büyüyen ülkelerinden biri. Büyüyen bu ülkenin enerji ihtiyacının bir bölümünü karşılamak için bu yıl Mari, Ahal ve Lebap şehirlerinde toplamı 450 MW olan üç tane enerji

Greece, and Italy and reach central Europe through Bulgaria.

As can be seen, Turkey is like a central passageway. Strategically we are in a pivotal position. As the energy sector companies of Turkey, we have to productively embrace our geographical position with big and comprehensive projects and strong partnerships.

“We have a huge brand value as a result of being Çalık. You can see this brand value wherever you go abroad. There truly is a great deal of positive energy supporting us.”

In 2012, you signed an agreement on behalf of Çalık Enerji with Georgia (The Partnership Fund) for a 230 MW natural gas combined cycle plant. Your endeavors in this area are continuing to what extent?

This, natural gas combined cycle plant project, is an EPC construction task. We began the construction of the project last year, in the months of September and October. We have no partners in this project. It solely belongs to us. However, in the months of November and December we put this project on hold, and began a busy search for partners. Interviews carried out in this regard continued until August and September of this year. From September 2013 onward we resumed the construction of this project. We will be completing the project speedily over the next one and a half year. Some of the electrical power of Georgia and Turkey are going to be brought to Turkey, through the primary transmission line extending between Georgia and Turkey. There are a few other hydroelectric projects in Georgia that have been catching our attention.

As Çalık Enerji, we are closely following all new energy production products in the hydraulic, coal and gas power plants of this country.

In 2011, Çalık Enerji undertook the construction of the 750 MW Nainawa Power Plant, in the city of Mosul in Iraq. Furthermore, the endeavors on Iraq’s largest power plant, Al Khairat, are continuing.

Can you please tell us about the last updates on these projects?

We have signed the agreements for two of Iraq’s giant projects. These are projects that have a worth of more than 900 million dollars and consist of 16 GE 9E turbines that are approximately 2000 MW in power. One of the projects is a 1250 MW project in the city of Al Khairat, nearby to Karbala.

The other, on the other hand, is a 750 MW project, titled as Nainawa, in the city of Mosul. Together they are the two, new, greatest power plants of Iraq. We began both projects in 2011. Specifically, in the region of Karbala, temperatures reach above 55 degrees in the summertime and Iraq has some serious electricity problems. Thus, completing these projects in the shortest possible time was a necessity. We completed both of these projects, with a total of 4500 of our employees, approximately half of which came from Turkey. The turbines are producing electricity.

We will be handing both projects over in the next 1-2 months.

In what ways will the three new electric power plants that will be constructed in the Ahal, Lebap and Mari provinces of Turkmenistan, help in the development of the region?

Turkmenistan is one of the fastest growing countries in the world, under

22 ÇALIKhaber

santrali kontratı imzaladık. İkisini bu yılın sonunda, üçüncüsünü ise 2014’ün Şubat ayında bitireceğiz.

Geçtiğimiz aylarda ise iki yeni enerji santrali anlaşması daha yaptık. Biri Ahal, diğeri Derweze şehrinde. Ahal’deki 250MW’lik bu yeni santral iki büyük makineden oluşuyor ve 2014’ün sonunda bitirilmesi hedefleniyor. Derweze’deki 500 MW’lik santral ise dört büyük gaz türbininden oluşuyor ve 2015’de bitireceğiz.

Ayrıca 2017 yılı olimpiyatlarına ev sahipliği yapacak olan dünyanın en güzel şehirlerinden biri Aşgabat’ın, elektrik alt yapısının modernizasyonu ve büyütülmesi için 2012’de başladığımız dört yıllık bir projemiz var. Türkmenistan’da, ata vatanımızda, hem iletim/dağıtım tarafında, hem de enerji santrali yapımı tarafında çok yoğun faaliyetlerimiz var. Burada 7/24 çalışıyoruz diyebilirim.

Doğu Anadolu’nun 7 şehrinde 800 binin üzerinde aboneye elektrik dağıtım hizmeti veren Aras Elektrik Dağıtım Şirketi’nin özelleştirme ihalesini Kiler Grubu ile birlikte aldınız ve hisse devir teslim töreni gerçekleşti.

Bu bölge için ne anlama geliyor, nasıl değişiklikler yaşanacak?

2011’de YEDAŞ’ı özelleştirme ile devir aldık ve 2,5 yıl içerisinde Türkiye’nin en başarılı elektrik dağıtım şirketi

the guidance of its President. To meet a portion of the energy demand of this growing country, we signed three energy power plants contracts of 450 MW, this year, in the provinces of Mari, Ahal and Lebap. We will be completing two of them by the end of this year, and the third one by February, 2014. We also made two new energy power plant agreements over these past months.

One of these is in Ahal and the other is in the city of Derweze. The new power plant of 250 MW in Ahal consists of two large engines and we aim to complete it by the end of 2014. As for the power plant of 500 MW in Derweze, it consists of two large gas turbines and we will be completing it in 2015.

Furthermore, we have a four year project we began in 2012, in one of the most beautiful cities of the world, Ashgabat, which will also be housing the 2017 Olympics, as a step to enlarge and modernize the electrical foundation of the city. To say the least, we have a lot of activities in Turkmenistan, in the homeland of our ancestors, both in the area of transmission/distribution and in the area of energy power plant construction. I can basically say that we are working around the clock in this region.

You won the privatization bid of Aras Electricity Distribution, which distributes electricity to 7 cities in Eastern Anatolia and to more than 800 thousand customers in cooperation with the Kiler Group and a share transfer ceremony was carried out for this. What meaning does this carry for the region? What are the expected changes?

In 2011 we bought the privatization bid of YEDAŞ and we raised it up to Turkey’s most successful electrical power distribution company in 2.5 years.

ÇALIKhaber

23

konumuna getirdik. Bu yıl da Kiler’le birlikte Aras Bölgesi’nin elektrik dağıtımını devraldık. Erzurum, Erzincan, Ardahan, Kars, Iğdır, Ağrı ve Bayburt olmak üzere toplam yedi ilimiz var. Samsun’da YEDAŞ bölgesinde; Samsun, Ordu, Sinop, Çorum ve Amasya’da yaklaşık 4 milyona yakın nüfusumuz, Aras Bölgesi’nde ise 3 milyona yakın nüfusumuz var. Aras’taki öncelikli hedefimiz alt yapıyı hızlıca rehabilite etmek, kayıp ve kaçakları azaltmak, kaliteyi ve müşteri memnuniyetini arttırmak.

And this year we acquired the electricity distribution of the Aras Region in cooperation with Kiler. We have a total of 7 cities including Erzurum, Erzincan, Ardahan, Kars, Iğdır, Ağrı and Bayburt. Samsun is also a part of YEDAŞ and we have a population close to 4 million in the cities of Samsun, Ordu, Sinop, Çorum and Amasya and a population close to 3 million in the Aras Region. Our first priority in the Aras Region is to rehabilitate the foundation as fast as possible.

Moreover, we aim to decrease loss and leaks in the system and increase the quality and improve customer satisfaction.

Türkiye’de hızla artan nüfus ve sanayileşmenin etkisiyle enerji (petrol-doğalgaz) ihtiyacı her geçen gün artıyor. Enerjide dışa bağımlılığı azaltmak için neler yapılabilir?

Bu konuya değişik açılardan bakmak mümkün. Yıllık petrol tüketimimiz 30 milyon ton üzerinde, gaz tüketimimiz 50 milyar m3 ve yılda enerji için yurt dışına ödediğimiz rakam 60 milyar dolar.

Ben özellikle iki şeyi vurgulamak istiyorum. Birincisi; Türkiye olarak, Türkiye’nin enerji şirketleri olarak, kendi kaynaklarımızı bulmak veya üretmek için ülkede ve ülke dışında çok yoğun çalışmamız gerekiyor. İkincisi kendi kaynaklarımızı bulup kullanmak ve yerel kömür kullanımında, yenilenebilir enerjide, rüzgârda, özellikle güneşte yeni projelerle, yeni teşviklerle, yeni alanlar açarak enerji üretimimizi arttırmamız gerekiyor. Türkiye’nin enerjideki bu büyük faturasına bakarak acilen kendi kaynaklarımızı bulmamız ve enerjide bağımsız hale gelmemiz gerekir.

The energy (petroleum and natural gas) demand is growing each passing day due to the rapidly growing population and industrialization. What can be done to decrease the foreign dependency of our country?

This topic can be taken into hand from many different perspectives. Our annual petroleum consumption is more than 30 million tons while our gas consumption is 50 billion cubic meters. In addition, our annual foreign spending on energy is 60 billion dollars. However, I want to emphasize two points. First of all, as Turkey and as the energy sector companies of Turkey, we have to work hard, both nationally and internationally, on finding or producing our own resources.

Secondly, we need to find and use our own resources and we need to open new service areas, with new projects and new initiatives, in coal use, renewable energy, wind power and especially solar power. By looking at the huge bill of Turkey in the area of energy it is obvious that we need to urgently find our own resources and becomes independent in the energy sector.

Yenilenebilir enerji yatırımlarının Türkiye ve dünyada hızla arttığını görmekteyiz. Çalık Enerji bu alanda neler yapıyor?

Rize’de bu sene devreye giren Adacami Hidrolik projemiz

24 ÇALIKhaber

We are currently witnessing a rapid increase in the investments made in renewable energy, in Turkey and worldwide. What is Çalık Enerji doing in this regard?

We have our Adacami Hydraulic project which became active in Rize this

var. 30 MW ile üretime başladık. Ayrıca Türkiye’nin doğusunda ve batısında birkaç tane yatırımlarına başlamak üzere olduğumuz hidrolik projemiz var. Çeşme’de 72 MW’lik bir rüzgar projemiz var, bu yıl sonunda inşaatına başlıyoruz. Sonrası için ise rüzgâr lisansları ve güneş enerjisi üretim santralleri ile ilgili çalışmalarımız olacak. Güneş enerjileri alanında çalışan Mitsubishi ile ortak bir şirketimiz var.

Türkiye’deki uygun yerler için ön çalışmalar ve ölçümler yapıyoruz. Lisans müracaatları yapmaya hazırlanıyoruz. Yenilenebilir enerjide Türkiye’nin yapması gereken çok şey var. Çalık olarak bize de ciddi yükümlülükler düşüyor.

Buradaki mevcut portföyümüzü daha da büyüterek gelişmeyi düşünüyoruz. Çalık Enerji’nin Çalık Grubu çatısı altında olması firmaya sektöründe hangi kazanımları sağlıyor? Öncelikle Çalık Holding ailesinin bir parçası olmaktan gurur duyuyoruz. Çalık olarak çok iyi bir marka değerimiz var. Bu marka değerini yurt dışında nereye giderseniz görebiliyorsunuz.

Arkamızda ciddi anlamda pozitif bir rüzgâr var.

Holding içerisinde yedi kardeş şirketiz. İnşaattan bankacılığa kadar 7 farklı sektörde çok güzel uygulamalarımız var. Çalık Enerji olarak bunlardan da istifade ediyoruz. Yurtdışındaki bazı işlerimizde Grup şirketlerimizle işbirliği yaparak çok güzel bir sinerji oluşturuyoruz.

Son olarak yaşamı başarılarla dolu biri olarak siz, iş hayatında edinilmesi gereken en önemli meziyetin ne olduğunu düşünüyorsunuz?

Apple’ın kurucusu Steve Jobs’un çok sevdiğim bir sözü var “Şirketi başka bir şeye, örneğin; başka tüketici ürünlerine ya da cihazlara yöneltmelisin. Şirket kelebek gibi bir dönüşüm geçirmelidir”. Bana göre şirket yöneticileri değişen şartlara göre şirketin değişimini sağlamak ve ‘Bu şirket neler yapar, hangi konularda güçlüdür, fırsatlar neler’ diyerek bu dönüşümü sürekli gerçekleştirmek durumundadır. Yeni başlayan gençler için de şu noktaları vurgulayabilirim: Yaptığınız işten keyif almanız lazım. Eğer keyif almıyorsanız başka bir işe girmeniz, başka bir yere gitmeniz gerekiyor. Gençlere dürüstlüğe, değişime, özgüvene, şeffaf ve samimi olmaya, eğitime ve öğrenmeye açık olmaya önem vermelerini tavsiye ederim. 30 seneden fazla meslek hayatımda ben hep bunlara dikkat etmeğe çalıştım.

year. We began production with 30 MW. In addition, on the eastern and western sides of Turkey, we have a few hydraulic projects that we are about to begin investing in. We have a 72 MW, wind power project at Çeşme. We are beginning its construction at the end of this year.

Later on, we will also be having projects regarding wind power licensures and power plants for the production of solar energy. We have an associated company with Mitsubishi, a company that has endeavors in the area of solar energy. We are also making preliminary examinations and measurements for suitable areas in Turkey and preparing for licensure applications. There are many things Turkey needs to do in renewable energy and as Çalık, there are many responsibilities that fall upon us. We plan to continue to grow by further developing our current portfolio in this area.

What benefits does Çalık Enerji have in its sector, as a result of being under the umbrella of the Çalık Group?

First of all, we are honored of being a part of Çalık Holding. We have a huge brand value as a result of being Çalık. You can see this brand value wherever you go abroad. There truly is a great deal of positive energy supporting us. We are a total of seven sister companies within the Holding.

Extending from construction to banking, we have productive activates in seven different sectors.

As Çalık Enerji, we make use of these opportunities. By working as partners with some of our other Group companies on some of our endeavors abroad, we benefit from quite a lovely synergy.

Finally, as a person who has a life filled with success, what virtue, in your opinion, is of most value in the work life?

There is a statement of Apple’s founder Steve Jobs that I really like. It reads: “You must direct a company towards other things, such as, towards other consumer products or devices.

A company, just like a butterfly, must be given the opportunity to transform”. In my opinion, company managers must enable change in their company according to the changing times, and must continuously make this transformation possible by asking things like: “What will this company do? What are its strengths? What opportunities are available?” As for those youths who are just beginning, I emphasize these points: You must have pleasure in what you are doing. In the instance when what you are doing is not pleasurable for you, you should change your work, or go to another location. I advise young people to value honesty, change, self-confidence, transparency and sincerity. After all, in my professional career of more than 30 years, these are what have been dear and of greatest value to me.

ÇALIKhaber

25

Profil / Profile

’in gölgesinde Palandöken Dağı’nın gölgesinde ayakta duran Erzurum, kış kültürüne özgü geleneklerini ve uzun tarihi geçmişinden günümüze kadar ayakta kalan eserlerini geleceğe taşıyor.Dağın ruhunu yansıtan şehir, rengârenk kültüründen güç alıyor.

26 ÇALIKhaber

A

nadolu topraklarında bilinen döngü değişmez. Mevsimlerden üçü sıralarını savınca, gökyüzünden yavaşça süzülerek toprağa kavuşmaya çalışan kar taneleri, kışın ilk habercisidir. Güneş henüz bavulunu hazırlamaya çalışırken, Palandöken çoktan beyaz bir örtü ile kaplanmış olur. Doğanın renkleri uykuya dalmaya başlarken dağın eteklerindeki Erzurum, aniden gerçek rengine bürünür; beyaza…

M.Ö. 4900 yıllarında ilk yerleşimlerin olduğu tahmin edilen şehir; Urartular, Medler, Persler ve Büyük İskender dönemlerine tanık olmuş, IV. asır sonuna doğru Doğu Roma İmparatorluğu sınırları içine alınmış ve Selçuklu hâkimiyetinden sonra Erzurum adıyla anılmaya başlanmıştır.

YAZI-ARTICLE BY: BEYHAN FİLİZ

Erzurum, in the shadow of Palandöken Palandöken Dağı The Palandoken Mountain

Erzurumlular için dadaş olmak başka bir şey. Sadece herkesin saygınlığını kazanmış, ezileni koruyan, mert, cesur, merhametli, yiğit, sözü güven veren, özü doğru olanlar dadaş olarak anılmaya hak kazanır. Dadaş olmak ‘efendi’ olmak ile eşdeğer. Bu unvanı ise çok az insan hak eder…

Erzurum, yüzyıllar boyunca, Tebriz’den Trabzon’a uzanan kervan yolunu kullanan Türk, İranlı ve Avrupalı tacirlerin zorlu yollardaki önemli duraklarından biri olmuş.

Dağın ruhu Arkeolojik bulgulara göre tarihin ilk toplu yaşam yerleri, su kaynaklarına yakın ve ılıman iklime sahip bölgelerde kurulmuş. Ancak zorlu yaşam koşullarından kaçınanların dışında mücadeleyi seçenler de vardı. Yükseklerde, bulutlara yakın bir yaşam... Dağın gölgesinde yaşamanın anlamını orada doğup büyüyen insanlar ile sohbet ettiğinizde daha iyi anlarsınız. Erzurum’un sakinleri için Palandöken her şeyiyle şehrin en önemli parçası.

Pek çok farklı kültürde dağlar kutsal mekânlar olarak anılır. Dağların mistik havası, onları efsane ve hikâyelerin bir nevi başkahramanı yapar. Belki de bu yüzden tüm ihtişamıyla gökyüzüne uzanan Palandöken’in en yüksek zirvesi Ejder Tepesi olarak anılmaktadır. Erzurum’u 3125 metre yükseklikteki zirveden, bulutlara yakın yerden görmek, tam anlamıyla büyülenmenizi sağlayabilir. Panoramik bir izlemeden sonra, eğer kayakta tecrübeli ve iddialıysanız, Türkiye’nin en uzun pistinden şehre doğru inebilirsiniz. Dağdaki tesislerde her seviyedeki kayakçı için farklı pist seçenekleri bulunuyor. Elbette bu tesislerde konaklamak için sadece spor yapmanız gerekmiyor.

Zira Palandöken’in önemli avantajlarından biri, şehir merkezine çok yakın olması. Dağın oteller bölgesinden

Erzurum, located in the shadow of Palandöken Mountain is a city whose long lasting monuments remain until today, with a culture of features that are unique to the winter season. The city, whose spirit is reflected in the spirit of the surrounding mountains , gains strength from its colorful traditions.

I

n Anatolia, traditions continue to exercise a force on modern ways of life. Once three of the four seasons have completed their turn, the snowflakes that are trying to touch land falling from the sky, are the first hallmarks of the winter about to begin. When the sun is just about to prepare for its departure, Palandöken will already be covered beneath a white blanket. As nature’s colors fade away into their sleep, Erzurum, the city at the outskirts of the mountain, will suddenly assume its real color: white…

The city, whose first inhabitants date back to 4900 B.C., has witnessed historical periods of the Urartians, the Medes, the Persians and Alexander the Great. Then, towards the end of the 4th century C.E. it was absorbed by the Eastern Roman Empire and following the rule of the Seljuks, it came to be known as Erzurum.

To be a young man worthy of the title dadash, is different in Erzurum.

Only those who have gained the respect of all, who protect those who are belittled, who are generous, who are brave, who are merciful, who articulate themselves in a way that generates trust and who have truthful roots deserve to be honored as a dadash.

Being a dadash is the same as being an ‘effendi’ and only a few deserve this title…

For centuries, Erzurum has also been a stop for the Turkish, Iranian and European merchants traveling on the caravan route extending from Tabriz to Trabzon.

The spirit of the mountains According to the archeological studies, the first civilizations developed in areas near to water sources and warm climates.

However, there have always been those who have preferred lifestyles including struggle. Such people resided in regions high above,

ÇALIKhaber

27

Profil / Profile

Erzurum Evleri - The Homes of Erzurum

kent merkezine ulaşmak için 10-15 dakikalık bir yolculuk yapmanız ve dümdüz bir asfalt yolu aşmanız yeterli oluyor. Sadece doğanın tam ortasında olabilmek, Palandöken’in beyaz örtü ile kaplı duran topraklarında yürümek ve baş döndürücü havasını solumak bile burada konaklamak için fazlasıyla ikna edici olabilir.

Erzurum gibi yükseklerde yaşayan şehirlerin sakinleri, kendi deyimleriyle, mevsimleri sonbahar, kış ve kara kış olarak sayıyor. Bu tanım, kentin bir anlamda kış mevsimini ne kadar benimsediğini de gösteriyor. İpek Yolu’nun izinde M.S. 400’lü yıllarda, Bizans İmparatoru 2’nci Teodosious’un Erzurum Ovası’nı, doğu yönünden gelen İran saldırılarından korumak için kurduğu düşünülen şehir, yaklaşık 2000 metre yükseklikte bulunmasına rağmen asla yalnız kalmamış. Erzurum, yüzyıllar boyunca, Tebriz’den Trabzon’a uzanan kervan yolunu kullanan Türk, İranlı ve Avrupalı tacirlerin zorlu yollardaki önemli duraklarından biri olmuş.

O yıllarda, bir şehrin İpek Yolu üzerinde olması pek çok avantajı da yanında getiriyordu. Önemli bir geçiş noktası üzerinde kurulu olması sebebiyle Erzurum hep yaşayan bir şehir oldu.

Kentte ticaret hayatı o kadar hareketliydi ki şehrin pek çok yöne açılan kapıları vardı. Erzurum kalesinin dış surlarında bulunan

28 ÇALIKhaber

regions close to the skies… The spirit of living in the shadow of the mountains can be best grasped upon speaking with people who were born and raised in such regions. For such people, Palandöken is the most precious piece of land of all in Erzurum.

Those who reside in cities as remote as Erzurum, count their seasons as fall, winter and the dead of winter. This description, in a sense, also reflects the extent to which the community has been adopted by the winter season Many cultures value mountains as being sacred. The mystic air of the mountains usually makes them legendary and the main character of stories. Perhaps it is due to this that the highest point of Palandöken is honored as the Dragon Summit. Viewing Erzurum, from this summit, from a height of 3125 meters, is a magical experience with the potential of overwhelming one’s being. Witnessing the panorama from the summit, if one knows how to sky and is courageous, he/she may also choose to descend to Erzurum, by skiing down the longest slope in Turkey. In the facilities on the mountains, there are ski slope options for all levels of skiers and naturally, it is not a must that you are active in sports to reside in such facilities. After all, one of the best advantages of Palandöken, is that it is located nearby to the city center only a 10-15 minutes drive down an asphalt road. Having the ability to be in the midst of great natural beauty, to be able to walk in the snow covered lands of Palandöken and to breathe in the fresh mountain air are just a few reasons adequate to convince one to come to spend time in the region.

Tebrizkapı, Erzincankapı, Gürcükapı, Karskapı, İstanbulkapı, Kavakkapı ve Yenikapı isimli yedi kapı şehrin merkezi konumunu iyi bir şekilde anlatmaya yetiyor. Şehrin tarihini anlatan kitaplara göre, eski Erzurum’un ticaret hayatında 32 meslek varmış. Taş işçiliği de bunlardan biri. Ancak günümüzde bunlardan çok azı hala uygulanıyor; aralarında en önemlisi ise oltu taşı işçiliği... Sadece Erzurum’un Oltu ilçesindeki 300’den fazla maden ocağından çıkartılan ve genellikle siyah rengi tercih edilen taş, özellikle takı ve süs eşyası üretiminde kullanılıyor. Bu eşyalar ise günümüzde halk arasında Taşhan adıyla anılan ve adeta oltu taşının sanat galerisi olan tarihi Rüstempaşa Bedesteni’nde bulunabiliyor.

Osmanlı İmparatorluğu, Balkan Savaşı’nın tam ortasındayken 1913 yılında kenti ziyaret eden yazar Ahmet Hamdi Tanpınar, ‘Beş Şehir’ adlı kitabında Erzurum’u, ‘Her türlü kıyafette bir kalabalığın çarşı pazarı doldurduğu, saraç, kuyumcu, bakırcı dükkânlarıyla, senede o kadar malın çıktığı hanlarıyla, ambarlarıyla, eşraf ve âyanı, esnafı, 38 medresesi, 54 camisiyle, İran transitinin beslediği refahlı ve mamur bir kent’ olarak tasvir ediyordu.

Ancak Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemleri ve Cumhuriyet’in ilk yıllarında savaşın da etkisiyle her şey tersine döndü. Baştan inşa edilen Türkiye’de ulaşım sağlanabilse de ülkenin batısından Anadolu’nun doğusuna modern vasıtalarla birbirine bağlanmamış olması, şehrin gelişimini de duraklama dönemine soktu. 1939 yılında demiryoluna kavuşan Erzurum, artık heyecanla türkülere söz olan ‘Kara Tren’in gelişini beklemeye başlayacaktı.

Sonbahar, kış ve kara kış Artık Kara Tren olmasa da gezginlerin onunla Anadolu’yu baştan sona kat ederek, İstanbul’dan Erzurum’a yaptıkları 36 saatlik yolculuk hikâyelerini dinlerken heyecanlanmamak mümkün değil. Günümüzde dünyanın en uzak noktalarına bile hava seyahatleri sayesinde çok kısa sürelerde ulaşılabiliyor. Yükseklerden yeryüzüne bakmak, kışı daha şiirsel görmeyi sağlıyor ve Erzurum’un gerçek bir kış şehri olduğunu anlamak için birkaç dakikalık seyir bile yeterli olabiliyor.

Dünyanın kuzey yarımküresinde yaşayan insanlar için Aralık ayının gelişi kış mevsiminin de başlangıcı anlamına geliyor.

Ancak Erzurum gibi yükseklerde yaşayan şehirlerin sakinleri, kendi deyimleriyle, mevsimleri sonbahar, kış ve kara kış olarak sayıyor. Bu tanım, kentin bir anlamda kış mevsimini ne kadar benimsediğini de gösteriyor. Elbette deniz seviyesine yakın

On the trail of the silk road Erzurum is a city that is understood to have been constructed in 400 C.E. during the reign of the Byzantine Emperor, Theodosius II, who constructed it in order to protect the Erzurum Plain, from the Iranian attackers coming from the east. The city has been permanently resided in spite being located at a height of approximately two thousand meters. For centuries, Erzurum has also been a stop for the Turkish, Iranian and European merchants traveling on the caravan route extending from Tabriz to Trabzon.

During those years, the city was also located along the Silk Road, and this brought many advantages to the region. It is due to this that Erzurum has always been a flourishing city. The city was enlivened with so much commerce, that it had gates entering it from various directions. Seven of its doors named as the Tebrizkapı, Erzincankapı, Gürcükapı, Karskapı, Istanbulkapı, Kavakkapı and Yenikapı, are sufficient to demonstrate the pivotal position Erzurum played since that time.

According to the books that describe the history of the city, there were 32 forms of occupation in the commercial life of Erzurum.

Stonemasonry is one occupation among these. However, only a few of these occupations remain today and the one most note-worthy, is oltu stone craftsmanship … The stone used in this art, is usually black in color and is only found in the 300 plus mines in the Oltu district of Erzurum. It is specifically used in jewelry and decorative pieces.

Today, these pieces can be found in the Rüstem Pasha Covered Bazaar, also known as Tashan, which is basically seen as the gallery of the oltu stone.

The author Ahmet Hamdi Tanpınar, who visited the city in 1913, when the Ottoman Empire was in the midst of the Balkan War, described the city of Erzurum in his book titled, Five Cities. He describes Erzurum as “A city where the community gathers in the bazaar and shops, in all types of dress, where the inns produce a variety of goods, extending from the shops of harness makers, jewelers and copper craftsmen and a city with warehouses, notables and landed proprietors as well as artisans, thirty eight madrasah and fifty four mosques. Basically, a prosperous and thriving city nurtured by the Iranian transit…” However, most of this was turned upside down with the effects of war, in the last periods of the Ottoman Empire and the first years of the Republic. Though transportation was possible in the newly established Republic of Turkey, the lack of modern transport connection between the western portion of the country to the eastern part of Anatolia, pushed the city of Erzurum into a period of stagnation. Only when the first railway was constructed to it, in 1939, did the city begin to excitedly await the arrival of the Black Train, articulated in so many of its folk songs…

Yakutiye Medresesi - The Yakutiye Madrasah

Fall, winter and the dead of winter Today, though the Black Train no longer exists, it is still difficult to not feel excitement when hearing of the 36 hour train rides travelers took from Istanbul to Erzurum, as they crossed basically all of Anatolia.

In our contemporary society, it is possible to reach the most distant destinations, over very short periods of time, through air travel and observing land from high above, allows one to experience winter in an even stronger poetic way. At such heights, a few moments

ÇALIKhaber

29

Profil / Profile

Oltu taşından tespih yapımı Making rosaries from the oltu stone

şehirlerde yaşayanlar için bu tanım korkutucu gelebilir. Bazı kış gecelerinde ısının eksi 40 dereceyi bulması farklı yerel geleneklerin gelişmesine de sebep olmuş.

Büyüklerin anlattığına göre, soğuk havanın da etkisiyle kış aylarında daha çok kapalı mekânlarda vakit geçiren Erzurumlular, sohbetlerini türküler ve çay ile süslerlermiş. Bugün de şehrin neredeyse her köşesine serpilmiş çay ocaklarında bu gelenek yaşatılıyor.

Elbette çay hala kıtlama usulü içiliyor. Eğer servis yapıldığında bardağınızın yanında kıtlama şekeriyle birlikte kaşık gelmezse, bilin ki şehir sizi kendisini tanımaya davet ediyor. Erzurum mutfağının en bilinen tatları olan cağ kebabı ve kadayıf dolması tatlısını yedikten sonra mutlaka çay içilmesi de gerekiyor; mükemmel üçlüyü tamamlamak için...

Sadece herkesin saygınlığını kazanmış, ezileni koruyan, mert, cesur, merhametli, yiğit, sözü güven veren, özü doğru olanlar dadaş olarak anılmaya hak kazanır.

Dünden bugüne Şehir uzun tarihi geçmişini ve miraslarını da günümüze aktarmayı ihmal etmemiş. Erzurum’un çeşitli dönemlerini yansıtan tarihi yapıları adeta yan yana sıralanmış gibi... Şehrin ana damarı sayılan Cumhuriyet Caddesi ve çevresinde yapılacak kısa bir yürüyüş, eserlerin pek çoğunu görmemizi sağlıyor.

Geziye başlamak için en uygun yer ise 1310 yılında inşa edilen, muhteşem kapısı ve işlemeleri olan Yakutiye Medresesi. Bu yapı, aynı zamanda Erzurum’da sıkça karşınıza çıkacak olan geleneksel Selçuklu dönemi mimari tarzını da ilk göreceğiniz yer olacak.

Anadolu şehirlerinin ortak noktalarından biri de en büyük camilerinin ‘Ulu’ olarak tanımlanması. Erzurum’un en büyük camisi olan Ulu Camii de ahşap kubbesi ile cadde üzerinde yer alıyor.

Sadece birkaç dakikalık yürüme mesafesinde ise kentin sim-

30 ÇALIKhaber

of observation are adequate to see that Erzurum is a true winter wonderland…

For those people who reside in the northern hemisphere, December’s arrival marks the beginning of winter. However, those who reside in cities as remote as Erzurum, count their seasons as fall, winter and the dead of winter. This description, in a sense, also reflects the extent to which the community has been adopted by the winter season.

Indeed, such a description may be frightening for those who reside in cities at sea level. However, in Erzurum, the frightening chills, reaching minus 40 degrees Celsius on some nights, have even sparked the establishment of new local cultures.

According to what has been transmitted down by our elders, the local people of Erzurum usually spend a majority of their time in the winter months, in covered areas and enliven their discussions with folk songs and tea. This tradition still lives on today, with the various tea houses scattered just about all around the city and of course, the tea is still drunk in the traditional fashion of khıtlama. This said, if the tea you purchase does not come with a spoon and the khıtlama sugar, then you must know that the city is inviting you discover them. The most famous dishes of Erzurum include the Cağ Kebab and Qatayef desert, and to complete the perfect threesome of Erzurum, one must have these dishes and follow them with tea…

Only those who have gained the respect of all, who protect those who are belittled, who are generous, who are brave, who are merciful, who articulate themselves in a way that generates trust and who have truthful roots deserve to be honored as a dadash.

From past to the present The city has also not neglected to transmit its long lasting history and heritage to our contemporary society. The city has basically positioned its historical structures that reflect the specific periods of Erzurum, side by side… The heartbeat of the city known as the Avenue of the Republic and a short walk along this avenue, will allow one to observe much of this heritage.

The best stop to begin one’s tour, however, is the Yakutiye Madrasah which was constructed in 1310. This madrasah is also an excellent representative of the architecture of the Seljuk time that is a common style in Erzurum. Another, common feature of the Anatolian cities is that they refer to their largest mosques as the ‘Ulu (Great)’ mosque.

The largest mosque of Erzurum, called the Ulu Mosque, has a wooden dome and is located along a main street. The Double Dome Madrasah is located only a short distance away from this mosque. This two storied madrasah, that is believed to have been constructed at the end of the 13th century, functioned as the greatest educational organization in Anatolia, before the beginning of the Ottoman era. Then the Three Dome Building, located immediately behind the madrasah and one of the best representatives of

Profil / Profile gesi sayılan Çifte Minareli Medrese bulunuyor. 13’ncü yüzyılın sonlarında inşa edildiği tahmin edilen iki katlı medrese, Osmanlı dönemi öncesi Anadolu’nun en büyük eğitim kurumu olarak hizmet vermiş. Medresenin hemen arkasında bulunan ve Anadolu mezar yapılarının en güzel temsilcilerinden olan Üç Kümbetler’in her biri farklı mimari özellikler taşıyor, ayrı ayrı süslemeleriyle dikkat çekiyorlar. Çifte Minareli Medrese’nin tam karşısında bulunan Erzurum Kalesi’nin iç surları da hala kenti koruma görevine devam ediyor. Şehre hâkim bir tepe üzerinde kurulu kalenin en yüksek noktasında ise yaklaşık 20 metre uzunluğundaki ‘Saat Kulesi’ yükseliyor. Buradan doğuya doğru baktığımızda ise uzakta Erzurum’u düşmandan korumak için inşa edilen tabyalar görülebiliyor. Soğuk kış gecelerinde şehirdeki geleneksel yaşamın nasıl olduğunu kavrayabilmek için Erzurum’da gidilecek tek adres Erzurum Evleri…

Günümüzde pek çoğu artık ayakta olmasa da, özel bir girişimcinin restore edip birleştirerek tek bir mekân haline getirdiği ve içini eskiden kullanılan eşyalar ile süslediği 18’nci yüzyıldan bu yana ayakta kalan 13 geleneksel Erzurum evi, tarihte yolculuk yapmak için çok uygun. Kurtuluş Savaşı’nda da önemli görevler üstlenen şehirde, Erzurum Kongresi için şehre gelen Mustafa Kemal’in konakladığı evin (Atatürk Evi Müzesi) taştan duvarları hala kentin havasını solumaya devam ediyor. Tabii ki Erzurum’un dışında da görülebilecek yerler bulunuyor. Artık Oşki Manastırı, Çobandede Köprüsü, Tortum Gölü ve Şelalesi ile Narman Peri Bacaları’na doğru beyaza boyanmış yollarda keşfe başlayabilirsiniz. Elbette gün gelir; Erzurum’un topraklarındaki kar da eriyerek yerini önce ilkbahar, sonra ise yaz aylarına bırakır. Ancak kış kendini çok özletmez.

Kenti yine gerçek kimliğine kavuşturur.

Doğu’nun enerjisi harekete geçiyor

the Anatolian cemetery structures, cease the eye with their unique architectural styles. As for the Castle of Erzurum, located immediately across from the Double Dome Madrasah, it was constructed on a hill dominating the city and it continues to safeguard the district to this day, with its interior city walls. A ‘Clock Tower’ extends approximately 20 meters above the highest point of the castle. When one looks eastward from this point, he/she can then see the bastions that were built to protect Erzurum’s inhabitants from their enemies. However, if one desires to experience the traditional lifestyle of Erzurum during it’s cold winter days, without doubt the most desirable destinations are the Homes of Erzurum…

Though many of them have not survived until today, a private entrepreneur restored 13 Erzurum homes, that date back to the 18th century, and transformed them into a unified complex. The houses are authentically decorated in historically correct ways and are suitable windows for those who want to travel into the city’s past.

The city which assumed an important role in the War of Independence also hosted Mustafa Kemal during famous the Erzurum Congress. The house he resided in, known as the Atatürk House Museum, continues to breathe into the district the life of that time. Of course, there are also locations that one can visit on the outskirts of Erzurum including the Artık Oshki Monastery, Chobandede Bridge, Tortum Lake and Waterfall and the Narman Chimney Rocks. One can explore these areas along the streets glistening in fresh snow. Surely a day will come when the snow melts, releasing Erzurum from the grips of winter. However, winter will never be fully forgotten and ultimately will return the city to its true identity…

The eastern energy sector is on the move

Çalık Grubu ve Kiler Grubunun, Doğu Anadolu’nun The Çalık and Kiler Groups recently have won the privaelektrik dağıtımını yapan ARAS EDAŞ’ın özelleştirme tization bids of ARAS and EDAŞ, responsible for electricity ihalesini kazanarak şirketi devralması ile bölgede distribution in Eastern Anatolia. What changes will this neler değişecek? bring to the region?

Bölgede yıllardır yatırımların yetersizliğinden ve iklim For years, due to the lack of investment in this region and due koşullarından dolayı istikrarlı biçimde elektrik dağıtımının the challenges brought about by its climate, steady electrical olmaması hayatı zorlaştırmaktaydı. 128 milyon 500 bin distribution was prevented, thus causing inconveniences to TAHSİN YAZAR Çalık Holding Enerji Hukuk dolar bedelle yapılan özelleştirmenin ardından Erzurum, the daily life. Following privatization at a cost of 128 million USD İşleri Direktörü Ağrı, Ardahan, Bayburt, Erzincan, Kars ve Iğdır illerini and 500 thousand USD, work was initiated to provide conÇalık Holding Energy Legal Affairs Director kapsayan bölgede elektrik dağıtımının kesintisiz olarak tinuous electricity distribution to the area encompassing the sağlanması için çalışmalar başladı. Devir sonrası yatırımların districts of Erzurum, Ağrı, Ardahan, Bayburt, Erzincan, Kars, and Iğdır. Following Çalık-Kiler ortaklığı tarafından gerçekleştirilecek olması devlet the privatization tender, all investments, will be covered by the Çalık-Kiler partüzerindeki yükü azaltacak ve bu yatırımlar bölge halkının yaşam nership. This will both decrease the burden on the shoulders of the government kalitesini yükseltecek. while also resulting in a higher quality of life for the communities in this region.

Elektrik dağıtımında ulusal ve uluslararası alanda deneyimi olan Çalık Grubu ARAS için neler hedefliyor?

Elektrik dağıtımında önemli çalışmalar yapan Çalık Grubu, Yeşilırmak Bölgesi ve Kosova’daki başarılarını Aras’a taşıyacak.

Yeni yatırımlarla bölgedeki elektrik dağıtım hizmet kalitesinin arttırılması, kayıp kaçaklarının önlenmesi, ucuz ve kaliteli elektrik elde edilmesi hedefleniyor.

Being an experienced group in the area of electric distribution, nationally as well as internationally, what are the Çalık Groups’s goals for ARAS? As a group that has made valuable contributions to electricity distribution, Çalık Group will bring its experience and success from the Yeşilırmak and Kosovo regions to ARAS. With the current investments that are being made, the group’s goal is to increase the quality of electricity distribution, to prevent losses due to leakage, and to provide both cheaper and quality electricity.

ÇALIKhaber

31

Mercek / Bull’s eye

Türkiye’nin yenilenebilir haritası Türkiye’nin yenilenebilir enerji alanındaki çalışmaları ‘Yenilenebilir Enerji Kanunu’nun çıkarılması ile hız kazandı. Yenilenebilir enerji kaynakları ve alanları bakımından yatırımcıların ilgi odağı haline gelen Türkiye, enerjide dışa bağımlılığını azaltacak bir yenilenebilir haritasına sahip.

YAZI-ARTICLE BY: ŞEYMA TAŞKIRAN

T

ürkiye’nin fosil enerji kaynakları bakımından zengin bir coğrafyada olmaması, küresel ısınmanın etkisi, gelişen sanayileşmeyle birlikte artan enerji ihtiyacı ve hızlı tüketim, enerji ithalatına ve dolayısıyla enerjide dışa bağımlılığa neden oluyor. Enerji kaynaklarının dünya üzerindeki dengesiz dağılımı da dışa bağımlılıktaki bir başka etken. Bu nedenle dünyada birçok ülke arasında siyasi sorunlar yaşanıyor. Tüm bu faktörlerin de etkisiyle

34 ÇALIKhaber

Türkiye’de yenilenebilir enerji kaynaklarına olan ihtiyaç ve ilgi her geçen gün artarak devam ediyor.

Güneş, hidroelektrik, rüzgâr, jeotermal gibi yenilenebilir enerji kaynaklarına olan talebin son dönemde artmasıyla yeni çalışmalar faaliyete geçti. Yenilenebilir Enerji Kanunu’nun çıkarılması ve son yıllarda yapılan diğer çalışmalar, bu alanda pek çok olumlu gelişme yaşanmasını sağlıyor Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı enerjinin

tüketiciye yeterli, kaliteli, sürekli, ekonomik olarak karşılanabilir ve çevresel yönden sürdürülebilir koşullarda teminini hedef olarak belirledi. Türkiye’nin enerjiye olan yüksek talep artışı, ithalata bağımlılığı, yüksek yatırım ihtiyacı konvansiyonel ve fosile bağlı kaynakların çevreye olan etkileri bu hedefleri zorlu hale getirdi. Sürdürülebilir bir gelecek için; yenilenebilir ve temiz enerji kaynaklarının ülke enerji politikalarında daha etkin ve daha büyük ölçekte yer almasını sağlamak gerekiyor.

Temiz ve tükenmez enerjideki gelişmeler Yenilenebilir enerji kaynaklarında temel sorun, ekonomik ve çevre dostu, sürdürülebilir rekabet gücüne sahip teknolojilerle pratik kullanılabilen enerjilerin elde edilmesi. Sürdürülebilir ve temiz enerji kaynaklarından yararlanabilmek için kullanılan teknolojilerdeki gelişmeler ve buna bağlı olarak büyüyen sektörel hacim ve azalan maliyetler, yenilenebilir enerji teknoloji seçenekleri ile dünya genelinde konvansiyonel teknolojilerle enerji üretimi arasındaki rekabeti arttırıyor.

Türkiye’de 2005’ten bu yana yenilenebilir enerji yatırımlarında hızlı bir artış söz konusu. T.C. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Strateji Raporu’na göre, rüzgârda hedefin 2023 yılında 20.000 MW olması ve enerji ihtiyacının yüzde 30’unun yenilenebilir enerjiden sağlanacak olmasının sektöre canlılık getirdiğini söyleyebiliriz. Türkiye’de yenilenebilir enerji kullanımında hidroelektrik ve rüzgâr santralleri kullanımının ardından güneş enerjisi geliyor. Türkiye jeotermal ve biyogaz kaynakları bakımından da oldukça zengin. Bu nedenle enerji konusundaki açığı telafi edebilmek için yeni kaynakların hayata geçirilmesi gerekiyor.

RES’te yatırımcıların rolü RES yatırımları temiz, çevreci ve yerli olması nedeniyle kamu kurumları, yatırımcılar ve kamuoyu tarafından

The renewable energy map of Turkey Turkey’s efforts in the area of renewable energy, have picked up speed following the passage of the ‘Renewable Energy Law’. Turkey, has recently drawn the attention of investors in the areas of sources and regions for renewable energy, has a renewable map that will reduce its dependency on foreign energy sources.

T

he fact that Turkey does not have a geography that is rich in fossil energy sources, the consequences of global warming and the rising energy demand due to the developing industrialization and increase in consumption, are all factors that are leading Turkey to increasing energy imports and thus, foreign dependency in the area of energy. The imbalanced distribution of the energy sources across the world also contributes to this foreign dependency. This reality is a cause to many of the political problems between countries worldwide and when all these factors are combined, the need, as well as interest, for renewable energy sources in Turkey is increasing each passing day.

The increasing demand for renewable energy sources, including solar, hydroelectric, wind and geothermal energy, has led to a redoubling of efforts to make these sources available. The passage of the Renewable Energy Law and earlier efforts completed over these past years, have allowed some very positive developments to occur in this area. For example, The Ministry of Energy and Natural Resources has set a new goal that demands energy to be provided to the consumer in adequate amounts, of quality, continuously, economically and also in a way that is environmentally sustainable.

However, the increased demand of Turkey for energy sources, its foreign dependency, its high need for investments and the effects of the conventional and fossil dependent sources on the environment, have all made the fulfillment of these goals difficult.

Overall, for a sustainable future, it is a must that renewable and clean energy sources, gain a more viable and large scale position in the country’s energy policies.

Developments in clean and inexhaustible energy The fundamental problem of the renewable energy sources is to attain practically useful energy with technologies that are economical and eco-friendly and that result in sustainable competitive power. The technological advances made to increase the benefit gained from sustainable and clean energy sources and the growing capacity of the sector and the falling costs being incurred with these advances, are increasing the competition between the technological options in the area of renewable energy and the worldwide energy production through the use of conventional sources.

From 2005 onward, there has been a growing increase in renewable energy investment in Turkey.

According to the Strategy Report of the T.R. Ministry of Energy and Natural Resources, wind power will reach 20.000 MW in 2023 and 30% of the energy demand will be met by renewable energy sources. Indeed, we can say that such goals have brought vitality to the energy sector. Among the renewable energy sources that are used in Turkey, hydroelectric and wind power plants are followed by solar energy. Turkey is also quite rich in terms of its geothermal and biogas sources.

Due to this, in order to fill in the gap regarding energy, it is a must that new sources are brought to life.

ÇALIKhaber

35

Mercek / Bull’s eye olumlu karşılanıyor. Türkiye’nin rüzgâr potansiyelinin yüksek olması yatırımlara ilginin her geçen gün artmasını sağlıyor.

Rüzgâr sektörünün daha hızlı gelişebilmesi için herkesin üzerine düşen görevler var: Kamuoyu yenilenebilir enerjinin yaygınlaşmasını talep edebilir, kamu sektörü yeni mevzuatlarla yatırımcılara daha fazla destek olabilir, özel sektör dünyada bu alanda uzman şirketler ile işbirliği yaparak ülkenin daha çevreci ve temiz bir enerjiye hızla kavuşmasını sağlayabilir.

Sürdürülebilir bir gelecek için; yenilenebilir ve temiz enerji kaynaklarının ülke enerji politikalarında daha etkin ve daha büyük ölçekte yer almasını sağlamak gerekiyor.

TÜREB Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Serdar Ataseven: Rüzgâr sektörü destek bekliyor Rüzgâr sektörünün gelişebilmesi için, normal seyrinin dışında yeni düzenlemeler ve radikal kararlar alınması gerekiyor. İyimser bir senaryoyla bu yıldan itibaren her yıl 800-1000 MW santral işletmeye alınması planlanıyor. Tüm bu gelişmelerin yanı sıra hedefe ulaşabilmek için her yıl 1.800 MW düzeyinde santralin hayata geçirilmesi gerekiyor.

2023 yılına geldiğimizde bugünkü mevzuatlar değişmezse 10.000 MW-10.620 MW düzeyinde işletmeye alınmış santral olacağını tahmin ediyoruz. Bugünkü düzenlemelerle ancak bu rakamlara ulaşabiliriz. Bu rakamların üstüne çıkmamız için kamu, yatırımcılar, türbin üreticileri, uluslararası bağımsız danışmanlık firmaları, üniversiteler ve bireyler olarak rüzgâr enerjisi sektörünü desteklememiz gerekiyor. Çünkü rüzgârı ne kadar çok kullanırsak, yurt dışına olan bağımlılığımız o kadar azalacak ve çevreye katkı sağlamış olacağız. Aynı zamanda karbon emisyonunu azaltarak, küresel ısınmaya da destek olacağız.

Rüzgâr enerjisi geçmişi ve gelecek planları Türkiye rüzgâr enerjisinde uzun bir geçmişe sahip değil.

‘Yenilenebilir Enerji Kanunu’nun çıkmasıyla birlikte piyasalar hız kazanmaya başladı. Son dört yıldır, işletmeye alınan santral kapasitesi yıllık ortalama 500 MW düzeyinde. 2013 yılında toplam 750 MW inşa halinde santral bulunuyor. Temmuz ayı itibariyle rüzgâr enerjisinde ulaşılan kurulu güç, 2 bin 619 MW. Bu yıldan itibaren her yıl 800-1000 MW civarında santralin hayata geçeceği düşüncesindeyiz. 2013 yılı sonuna geldiğimizde, 3 bin 300 MW, 2015 yılı sonunda ise en az 5 bin MW’lik santralin işletmede olacağını öngörüyoruz. Rüzgâr enerjisinde 2023 yılı hedefimiz, 20 bin MW. Afrika ve Orta Doğu’daki rüzgârın merkezi olmaya aday bir ülkeyiz ve yaptığımız çalışmalarla bu konumumuzu sağlamlaştırmayı da hedefliyoruz.

36 ÇALIKhaber

The role of investors in WPP Since WPP investments are clean, eco-friendly and local, they are looked upon positively by public enterprises, investors and public opinion. The fact that Turkey has a high potential for wind power, has increased the amount of interest in investments in this area, with every passing day. However, there are responsibilities that fall upon everyone, in order for the wind power sector to grow more quickly.

For example, the public may demand that renewable energy becomes more widespread, the public enterprises can support investors with new legislations and the private sector can support the public to gain a more eco-friendly and clean energy by collaborating with companies that are specialized in these areas.

For a sustainable future, it is a must that renewable and clean energy sources gain a more viable and high scale position in the country’s energy policies.

Mustafa Serdar Ataseven, the Chairman of the Turkish Wind Power Association (TÜREB): The wind power sector predicts support For the wind power sector to develop, it is a must that we think outside of the box and make new regulations and radical decisions. Current optimistic projections are that annually 800-1000 MW in new power plants will be put into operation.

In addition to all of these developments, power plants at the level of 1.800 MW must be put into operation annually in order for this goal to be reached.

If the legislations of today do not change, by the year 2023, we expect power plants at the level of 10.000 MW-10.620 MW to be functioning. These are the numbers that we can attain, with the arrangements of today. For us to go beyond such numbers, it will be necessary for everyone, including the public, investors, turbine producers, international independent consulting firms, universities and individuals to support the wind power sector. After all, the more we use wind power, the more we will gain energy independence and the more we will be of benefit to the environment. At the same time, since they will decrease carbon emissions, this move will also be beneficial from the standpoint of global warming.

Wind Power: Past and Future Plans Turkey does not have much of a past history in the area of wind power. The market has only picked up speed with the passing of the ‘Renewable Energy Law’. For the past four years, the power plant capacity that has been put into operation is approximately at the level of 500 MW. In 2013, there are a total of 750 MW of new power plants under construction. Beginning with the month of April, the installed capacity in wind power has reached 2 thousand 619 MW. We are of the opinion that approximately 800-1000 MW of new power plants will be put into operation annually, from this year forward. We also expect 3 thousand 300 MW of new power plants to be operating by the end of 2013 and at least 5 thousand MW of new power plants will be operating by the end of 2015. Our 2023 goal for wind power is 20 thousand MW. We are a candidate nation for the wind power center in the regions of Africa and the Middle East and we aim to strengthen our position in this regard with our current and planned efforts.

Güneş enerjisi, geçmişi ve gelecek planları Işınım şiddeti topografyaya göre değişmekle beraber ışınım şiddeti metre kare başına 1.650 kWh ve fazla olan yerler, yüksek potansiyelli bölgeler olarak değerlendiriliyor.

Türkiye’nin değişik bölgelerine kurulacak sistemlerin kilovat kurulum başına üreteceği elektrik enerjisi, 1.200 kWh ile 1.750 kWh arasında değişim gösteriyor.

Alternatif enerjiye destek devletten Devlet, son dönemde yaptığı çalışmalarla alternatif enerji politikaları alanında önemli adımlar attı. Özellikle 5364 sayılı kanunda yapılan değişlikler, yerli üretimin kullanılmasıyla toplam teşvik oranında ciddi bir artış meydana getirdi. Bu konunun yatırımcılar açısından son derece önemli olmasının yanı sıra yan sanayicinin de gelişme sağlaması sözkonusu. Ayrıca lisansız üretime yönelik (1000 kW altı) düzenlemeler sayesinde, tüzel kişiliğe sahip olmayan vatandaşlar da rahatlıkla mikro ölçekte elektrik üretebilecek, karşılığında dağıtım şirketi ile mahsuplaşabilecek ve üretim fazlası elektriği dağıtım şirketine satabilecek. Yerli üretime teşvik kredileri sağlanması ve bedelsiz arazi tahsisi, belirli bir dönem vergi muafiyeti, düşük faizli kredilerin kullandırılması gibi geleceğe yönelik tedbirlerle piyasanın hareketlenmesinin sağlanması amaçlanıyor.

Türkiye’de kurulumları hızlanan fotovoltaik tesisler, küçük ve orta işletmelerin ya da bireysel tüketicilerin ihtiyacını karşılamaya yönelik FVGS’ler olup, 2014’ten itibaren büyük yatırımcıların güneş enerjisi santralleri ile birlikte pazarda yer alacağı düşünülüyor. 2013 yılı, Türkiye tarihinde güneş enerjisine dayalı elektrik üretiminde ilk lisans

Solar Energy: Past and Future Plans In addition to the fact that the intensity of light changes topographically, those areas that have an intensity of light of 1.650 kWh and more per square meter, are accepted as areas with a high potential for solar energy. The electrical energy is expected to be produced per kilowatt of configuration and it will be produced by systems that will be built on various areas in Turkey. These systems show fluctuations between 1.200 kWh and 1.750 kWh. State Support for alternative energy As a consequence of recent efforts, the state has taken some important steps in the area of alternative energy policies. Specifically, the alterations that have been made in 5364th law brought about a huge increase in the ratio between the use of locally produced sources and the total incentive. In addition to this being very valuable from the perspective of the investors, the development of the sub-industries is also an issue. Furthermore, as a result of the arrangements made in the direction of unlicensed production (below 1000 kW) individuals who are not part of a corporation are also going to be able to produce electricity at an amount of micro quantities. Such individuals can then make a net off with the marketing companies and sell the surplus electricity to these companies. With future oriented precautionary measures, including clauses such as incentive loans for local production and costless land allocation, exemption of taxes for certain periods of time and the use of low interest loans, the market’s activity is expected to increase.

Beginning in 2014 and going forward, the photovoltaic

ÇALIKhaber

37

Mercek / Bull’s eye facilities, which are increasing in number in Turkey and are FVGS’s that are directed towards meeting the needs of small or medium sized corporations or individual consumers, are expected to be in the market along with the solar energy power plants of the big investors. Because 2013 is the first year in the history of Turkey during which licensed solar energy based electricity production is being distributed, it is an important date in the history of this sector in Turkey.

Following the licensure procedures, the ‘licensed’ configurations are expected to be put into use, beginning in 2014.

dağıtımlarının yaşanacağı yıl olması sebebiyle sektör için önemli bir başlangıç olarak kabul edilebilir. Lisanslama işlemlerinin ardından ‘lisanslı’ kurulumların 2014’ten itibaren devreye alınması bekleniyor.

Güneş enerjisinde yatırımcıların rolü Ülkemiz sanayisinin olgunluk kazandığı çok sayıda sektördeki birikim, fotovoltaik değer zincirinin halkalarına transfer edilebilir. Sektördeki ileri teknoloji ve yatırım gerektiren polisilisyum üretimi, silisyum kristal büyütme, dilimleme, göze (güneş pili) üretimi alanlarında endüstriyel ölçekte herhangi bir birikimimiz olmamasına karşın, laboratuvar ölçeğinde sınırlı sayıda çalışmalar yapılıyor. Bununla birlikte bu alanlara kolayca transfer edilebilir teknoloji, altyapı ve yetişmiş insan kaynaklarına sahip sanayilerimiz uluslararası yarışta yerini aldı. Ülkemizde henüz endüstriyel örnekleri olmadığından, girişimcilerin tedirgin yaklaşımları ancak uluslararası ortaklıklar ve güçlü devlet teşviki ile aşılabilir.

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Enerji İşleri Genel Müdürlüğü’nün Mart 2013’tede yaptığı bir sunumda, bugünkü durumun ve 2030 yılındaki elektrik üretim kaynaklarının dağılımı aşağıdaki gibi gösterilmiştir.

KAYNAK

2012 ~TWh ~%

~TWh

2030

~%

Doğalgaz Natural Gas

103

43

145

23

Yerli kömür Local Coal

65

27

197

32

Hidroelektrik Hydroelectric

58

24

94

15

Rüzgar ve Jeotermal Wind and Geothermal

7

3

72

12

Güneş Solar

-

-

28

5

Nükleer Nuclear

-

-

71

11

Diğerleri Others

6

2.5

12

2

Toplam Üretim Total Production

38 ÇALIKhaber

239

619

The role of investors in solar energy The accumulation of knowledge from the various industrial sectors that have matured in our nation is all knowledge that can be transferred to the links of the photovoltaic value chain. Currently, there are a limited number of lab based studies taking place regarding the advanced technology in the sector, such as the poly-silicon production that is in need of investment, the enlargement of silicon crystals, and slicing, in spite of the fact that we lack the industrial cumulative knowledge in the area of cell (solar battery) production. In addition to this, the industries in our nation with the technology to be easily transferred to these areas and the proper foundation and sufficient human resources to do so, have achieved their position in the international race.

Since there are not yet any industrial examples in our nation for such industries, the anxious approaches of those with the initiative can only be overcome through international collaboration with strong government incentives. In a presentation given by the Ministry of Energy and Natural Resources, General Directorate of Energy Affairs, on March 2013, the status of today and the expected distribution of the electrical production sources for 2030 were listed as they are in the table below.

Lisanslamada rekor başvuru 600 MWp fotovoltaik güç sistemi kurulumu için 10-14 Haziran 2013 tarihlerinde gerçekleşen lisans başvurularına talep bütün beklentileri aştı. Başvuruda gerekli ölçümler için 121 alt bağlantı noktasına yönelik 570 Güneş Enerjisi Ölçüm İstasyonu kuruldu. Başvuru yapan 357 şirket, toplamda 585 ayrı dosya ile başvurdu. Başvuruların toplamı 8.900 MW olup, 165 başvuru toplam 4.125 MW büyüklüğünde 4 ya da daha fazla ayrı sistem için başvuru yapan 29 şirkete ait. 2.808 MW büyüklüğünde 156 başvuru 2 ya da 3 sistem için başvuran 64 şirkete ait.

Geri kalan toplam 2.112 MW büyüklüğündeki başvuru ise tek sistem için başvuran 265 şirkete ait. Özetle 600 MW lisansın büyükçe bir bölümü 4 ya da daha fazla başvuru yapan 29 şirket arasında paylaşılacak.

GENSED Yönetim Kurulu Başkanı Prof.Dr. Şener Oktik Yenilenebilirde 2023 değerlendirmesi Ülkemizde enerji politikalarının belirlenmesinde önemli girdi sağlayan EPDK’nın bugün yaklaşık 55.000MW olan elektrik üretme kapasitemizi baz alarak 2030 yılı için yaptığı iki ayrı senaryoda; fosil kaynakların yaklaşık 160.000 MW değerine çıkması beklenirken, bunun yüzde 15 kadarının rüzgâr, güneş ve jeotermal olacağı, temiz ve sürdürülebilir kaynakların ise yaklaşık olarak 180.000 MW olacağı ve bunun yaklaşık yüzde 30’unun rüzgâr, güneş ve jeotermal olacağı ön görülüyor.

Günümüz teknolojisi ile kurulacak olan güneş santrelleri ve verilen teşvikler göz önüne alındığında yatırımların 10 yıldan kısa bir sürede geri dönebildiğini görüyoruz. Bu durum ülkemizdeki yatırımcılar için oldukça olumlu bir ortam oluşturuyor. Kısaca, 20 yıllık çalışma ömrü ve tüm diğer giderler hesaplandığında oldukça fizibl bir piyasa oluşuyor.

2013 yılında ulaşılan 1 MWp gücünde bir kurulumun 1.2 ile 1.5 milyon euro arasında gerçekleşiyor olması ve bu maliyetlerle üretilen elektriğin serbest piyasada yarışabilir olması, fotovoltaik sektörünün ülkemizdeki büyümesinin tamamen uygun finansal çözümlerle olacağını gösteriyor. Özetle, fotovoltaik sektörünün teknik olarak, maliyet olarak geldiği noktada sektörün ayağa kalkarak ülkemizin enerji portföyünde yerini alması ‘Uygun finansman’ çözümleri ile gerçekleşecek.

Türkiye’deki elektrik enerjisi, tüketici fiyatları bandı göz önüne alınarak yapılan değerlendirmelerde FVGS anahtar teslimi kurulum maliyetlerinin € 1.2/Wp düzeyine inmesi ile Türkiye’nin güney ve güneydoğu bölgelerinde kurulum maliyetlerinin € 1,0/Wp’ye ve altına inmesi ile ülkemizin tamamında güneşten doğrudan elektrik elde etmek için yapılacak yatırımların ‘Reel olarak’ cazip hale geleceğini gösteriyor.

Yasa gereği 31.12.2013 tarihine kadar 600 MW değerinde fotovoltaik sistem kurulum lisansı başvuru sonuçları belli olacak.

600 MW lisans için yaklaşık 15 katı olan 9.000 MW’lik 600 başvuru yapıldı.

Record breaking applications for licensure The demand for the licensure applications for the configuration of a 600 MWp photovoltaic power base, between the 10th and 14th of June 2013 surpassed all expectations. In the applications, for the necessary measurements, 570 Solar Energy Measurement Stations were founded for the 121 uplinks. The applications of 357 companies, applied with a total of 585 separate files. While the total applications summed up to 8.900 MW, 165 of the applications belong to 29 companies that have applied for a total of 4 or more systems of the size of 4.125 MW. Another 156 applications belong to 64 companies that have applied for a total of 2 or 3 systems of the size of 2.808 MW. The remaining applications, on the other hand, belong to the 265 companies that have applied for a single system of the size of 2.112 MW. In summary, the large sum of the licensure of 600 MW is going to be shared among the 29 companies that have applied for 4 or more systems.

Prof. Dr. Şener Oktik, the Chairman of GENSED The 2023 evaluation for the Renewable Energy The Energy Market Regulatory Authority (EPDK), which has an important contributing role in the determination of the energy policies of our country, offered two separate scenarios for 2030, beyond our existing electric production capacity of 55.000 MW. According to these scenarios, the fossil sources are expected to increase to the value of 160.000 MW, whereas around 15% of this total is expected to be sourced from the wind, solar and geothermal sources. Clean and sustainable sources, on the other hand, will be approximately 180.000 MW and about 30% of this is expected to be from wind, solar and geothermal sources.

When we take into hand the solar energy stations, which will be constructed with the technology of our day, and the incentives that are being given, we can see that investments are able to return in a time frame that is shorter than 10 years. This situation naturally creates a very favorable environment for Turkish investors. Simply said, when 20 years of working life and all other expenses are calculated, quite a feasible market is formed.

For a configuration with the power of 1 MWp, to take place between 1.2 and 1.5 million euros in the year of 2013, and for the electricity that is produced at this cost to be of competitive standard in the market, demonstrates that the expansion of the photovoltaic sector in our nation goes hand in hand with financial solutions. In summary, technically the photovoltaic sector can only take the position it has reached cost wise in the energy portfolio of our nation, through ‘suitable financial’ solutions.

When the electrical energy in Turkey is evaluated with the consumer price band kept in mind, the fact that the FVGS costs for the turnkey configurations fell down to € 1.2/Wp and that the configuration costs in the south and southeastern regions of Turkey fell down to € 1,0/Wp, demonstrate that the investments that are to be made for our country to produce electrical energy directly from the sun will in ‘reality’ be inviting.

According to the law, until 31.12.2013, the results for the applications for the licensure of photovoltaic system configurations for the value of 600 MW will be announced. 600 applications of 9.000 MW were made for the 600 MW licensure, for 15 times its value.

ÇALIKhaber

39

Mercek / Bull’s eye Biomass and geothermal energy In addition to the familiar renewable energy sources, including wind, solar and hydroelectric power plants, there are also other sources of renewable energy, including geothermal and biomass energy.

If we are to mention briefly biomass energy, we can say that they are the resources that are produced from agricultural and forestry products, including vegetable oil wastes, agricultural harvest wastes, and organic wastes as well as the sub products resulting from the handling of these products.

In our contemporary society, biomass energy is divided into the two categories of classical and modern. In this regard, the wood produced from the cutting down of trees and the dried dung coming from animal wastes go into the category of classical biomass energy while the various forms of fuel of bio-diesel and ethanol produced from the wastes of energy plants, energy forests, and the tree industry are termed as the modern biomass energy sources. In addition to the classical biomass energy use being a high majority in Turkey, modern biomass energy production efforts have also begun in these recent years.

Biokütle ve jeotermal enerji Rüzgâr, güneş, hidroelektrik santral gibi bilinen yenilenebilir enerji kaynaklarının dışında jeotermal, biokütle gibi enerji elde edilebilen kaynaklar da mevcut.

Biokütleden kısaca bahsedecek olursak, organik atıkların yanı sıra bitkisel yağ atıkları, tarımsal hasat artıkları dâhil olmak üzere tarım ve orman ürünlerinden ve bu ürünlerin işlenmesi sonucu ortaya çıkan yan ürünlerden elde edilen kaynaklardır diyebiliriz.

Günümüzde biokütle enerjisi klasik ve modern olarak iki sınıfa ayrılıyor. Ağaç kesiminden elde edilen odun ve hayvan atıklarından oluşan tezeğin basit şekilde yakılması klasik biokütle enerjisi, enerji bitkileri, enerji ormanları ve ağaç endüstrisi atıklarından elde edilen bio-dizel, etanol gibi çeşitli yakıtlar modern biokütle enerji kaynakları olarak adlandırılıyor. Türkiye’de klasik biokütle enerjisinin kullanımı fazla olmakla birlikte son yıllarda modern biokütle enerjisi üretimi çalışmaları da başlamıştır.

Türkiye’nin jeotermal zenginliği Jeotermal kaynaklar ise, yerkabuğundaki doğal ısı nedeniyle sıcaklığı sürekli olarak bölgesel atmosferik ortalama sıcaklığın üzerinde olan, erimiş madde ve gaz içerebilen doğal su, buhar ve gazlar ile kızgın kuru kayalardan elde edilen su, buhar ve gazlardan oluşmaktadır.

40 ÇALIKhaber

Turkey’s geothermal wealth As for the geothermal sources, they consist of the water, steam and gasses produced from the natural water, steam, and gasses as well as the heated and dry rubble that may contain melted matter and gas within them. Moreover, due to the natural heat within the earth’s crust, these sources are consistently much higher in heat than the average regional atmospheric heat.

According to the 2011, TR32 Geothermal Energy Report, of the T.R. South Aegean Development Agency, Turkey has a forefront position in terms of wealth in geothermal resources. With their hightemperature plants, the cities of Denizli and Aydın from among the TR32 Regions contain a majority of Turkey’s geothermal energy potential. After all, eight of the fifteen geothermal plants that are

T.C. Güney Ege Kalkınma Ajansı TR32 Jeotermal Enerji Raporu 2011’e göre Türkiye, jeotermal kaynak zenginliği bakımından dünyada ön sıralarda yer alıyor. Yüksek sıcaklıklı jeotermal sahalarıyla TR32 Bölgesi illerinden Denizli ve Aydın Türkiye’nin jeotermal enerji potansiyelinin büyük bir bölümüne sahip. Nitekim Türkiye’de elektrik üretimine uygun on beş jeotermal sahanın sekizi bölgede yer alıyor. Bu durum Türkiye’nin mevcut ve gelecek enerji politikalarında bölgenin öneminin artacağını gösteriyor.

RES yatırımları temiz, çevreci ve yerli olması nedeniyle kamu kurumları, yatırımcılar ve kamuoyu tarafından olumlu karşılanıyor.

Enerji depolama ihtiyacı Gelişen serbest piyasa modelleri ile birlikte son yıllarda enerji depolama ihtiyacı giderek artıyor. Bu noktada mevcut yenilenebilir enerji kaynaklarından tam zamanlı performans sağlayabilmek için enerjinin depolanması gündeme geliyor.

Elektrik arz ve talebindeki dalgalanmalar, enerjinin depolanması ile dengeleniyor. Kısa periyotta frekans kontrolü ve sistem stabilitesi, uzun periyotta ise rezerv oluşturulması ve enerji yönetimi sağlanabilir.

Fiyatın düşük olduğu saatler yani talebin az, arzın fazla olduğu saatlerde hava, su ve kimyasal form şeklinde enerji depolanabilir ve bu enerji ihtiyaç halinde kısa süre içerisinde kullanıma sunulabilir.

Rüzgâr, güneş ve dalga enerjisi elektrik formuna çevrildikten sonra depolanabilirken, hidroelektrik ve biokütle elektrik üretmeden önce de depolanabiliyor. Pompaj depolamalı hidroelektrik santraller, elektrik enerjisini depolamada en çok tercih edilen sistem.

Tüm bu avantajlara rağmen Türkiye’de enerji depolanması konusuna gereken önem verilmiyor. Ancak Türkiye’nin enerjiyle ilgili sıkıntıları düşünüldüğünde yenilenebilir enerji santrallerinin depolama sistemleriyle birlikte planlanması gerekiyor.

suitable for electricity production in Turkey, are located in this region. This situation demonstrates that the region will be gaining importance in the present and future energy policies of Turkey.

Since RES investments are clean, ecofriendly, and local, they are looked upon positively by public enterprises, investors, and public opinion.

The need for energy storage Along with the developing private sector models, the need to store energy has been increasing in recent years. At this point, in order to gain full time performance from the present renewable energy resources, the topic of energy storage comes to the surface.

The fluctuations in the supply and demand for electricity, is balanced by the storage of energy. Frequency control and system stability can be achieved for short cycles, while reserve formation and energy management can be achieved for long cycles.

At the cheap hours, and that is when the demand is low and the supply is high, energy can be stored in the form of water and chemicals, and this energy can then be offered for use in a short period of time, as it is needed. While wind, solar, and wave energy can be stored upon being transformed into the electrical form, hydroelectric and biomass can also be stored prior to having produced electricity. Hydroelectric power plants with pumping storage are the most preferred systems for electrical energy storage.

Despite all these advantages though, the necessary attention is not being given to energy storage in Turkey. After all, when we think about the problems Turkey is facing in the area of energy it is evident that the renewable energy power plants must be planned along with the storage plants.

ÇALIKhaber

41

İletişim / Communication

“İki günü eşit olan İnsanlara içtenlikle gülümsemek, dostça yaklaşmak, dilin söylediği ile beden dilinin uyum içinde olması, dakik olmak, söz verdiğin zaman ne pahasına olursa olsun sözünden dönmemek gibi vasıfların çalışma hayatınızdaki verimi arttırdığını biliyor muydunuz?

YAZI-ARTICLE BY: GİZEM GÜRSOY

B

ardından doğal olarak başarı gelir. Kendi yükselişinin, başkasının düşüşüyle orantılı olduğunu düşünen, yeri gelince başkalarının omuzlarına basarak yükselmeye çalışan bireylerden oluşan bir ortamda; sürtüşme, acımasız rekabet ve ayak oyunları yaygın olmaktadır. Böyle bir ortamda verim olmaz.

Kurum çalışanları arasındaki iletişim, iş yerindeki verimi ne ölçüde etkiler? Çalışanlar arasında, mantık zeminine oturtulmuş içtenlik, samimiyet gibi pozitif duygular ve tatlı bir rekabet olursa bunun

Verimli bir iş yerinde bireylerin etkin çalışma alışkanlıkları neler olmalıdır? Çalışanların uzun vadede bir hedefi ve projeksiyonu olmalıdır.

Bireyler, mesleki bilgi birikimini ve tecrübesini sürekli arttırma çabası içinde olmalı, örgün eğitim sonrasında seminer ve atölye çalışmalarına katılmalıdırlar. Buna yaşam boyu öğrenme denir. Yaşam boyu öğrenmede yaş faktörü

ir iş yeri için en önemli şey kuşkusuz maksimum verim elde etmektir. Bunun için de çalışanların motivasyonlarının yüksek olması, ortak hedeflere sahip olmaları ve sağlıklı bir çalışma sistemi içerisinde bulunmaları gerekir. Erciyes Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. İbrahim Ethem Bilici ile ‘Verimli bir iş yeri için etkin çalışma alışkanlıkları’ konusunda kısa bir söyleşi yaptık.

42 ÇALIKhaber

“One who has lived two days equal in a row, has lived wastefully” Do you know that values such as warmly smiling at others, approaching them closely, keeping our verbal and body language in harmony, being on time and following through on promises regardless of what it takes, have the potential to substantially increase our productivity in business life? olmadığı gibi, öğrenme bir süreç değil, sürekliliktir. Mesela; Japonların ’Kaizen’ felsefesine göre, ikinci yaptığın ürün veya hizmet, birincisinden daha iyi olmalıdır. Bizde ise bu durum ‘İki günü eşit olan ziyandadır’ sözü ile anlatılmıştır. Kişi akşam olunca ‘Bugün neler yaptım, kime faydalı oldum, kimi kırdım, kimi mutlu ettim, kime ne kazandırdım, kime ne kaybettirdim’ gibi soruları kendine sorabilmelidir. Çevresindekilerin kasıtsız kusurlarını hoş görebilmeli, ego savaşlarından kaçınmalıdır. Yerinde ve dozajında alçak gönüllü olmak üstünlüktür.

Verimli bir iş yeri için çalışan personelin nitelikleri nasıl olmalıdır? Çalışanda, mesleki bilgi birikimi ve sahada tecrübe olması önemlidir.

Bilgi ve tecrübeye karakteri de eklemek gerekir. Çalışan öncelikle karakterli olmalıdır. İşyerinde güvenilir olmak çok önemli bir anahtardır, bütün kapıları açar.

Ancak sorsanız herkes kendisinin dürüst ve güvenilir olduğunu söyler.

Aslında ‘Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz’ denir. Yani ne yapıyor, nasıl yapıyor onu bir süre izlemek gerekir. Yöneticisinin, iş arkadaşının veya toplumun gözetimi altındayken herkes düzgün iş yapar; ancak yalnızken, işiyle baş başayken, kimsenin görmediği yerde neler yapıyor, işine hile

W

ithout doubt, gaining maximum efficiency is of the greatest value in the workplace. However, in order for there to be maximum efficiency it is a must that the motivation level of the employees is high, that all the employees have shared goals and that all employees are able to work in a healthy environment. We had a short chat with Assis. Prof. Dr. İbrahim Ethem, who is a faculty member in the Communication Faculty of Erciyes Üniversity, regarding “effective work habits for an efficient workplace”.

To what degree does the communication between the employees of an establishment effect the efficiency of that workplace?

If there are positive emotions such as genuineness and sincerity, that are the outgrowth of a mindful foundation, between the employees of a workplace, and a healthy competition that arises from the presence of such values, success will be the natural outcome of such a situation. On the other hand, in an environment where the individuals see their success as something proportional to the failure of others, and in an environment where the individuals try to rise by stepping on the shoulders of others, conditions such as friction, ruthless competition, and playing manipulative games will become commonplace.

There can be no healthy efficiency in such an environment.

In an efficient workplace, what are the efficient work habits that should be present between the individuals of that workplace?

The employees should have some sort of long term goal and projection. The individuals should have a constant desire to increase their occupational knowledge and they should attend a variety of seminars and workshops following the completion of their formal training. Such passion is commonly termed as ‘lifelong learning’. Just as there is no age factor in lifelong learning, learning isn’t limited to a period of time, rather it is a way of life. For example, according to the Japanese philosophy of “Kaizen”, any subsequent service or product you provide must always be better than the initial one. In our philosophy, this is reflected through the saying: “One who has lived two days equal in a row, has lived wastefully”. In this case, when the night arrives, one must have the ability to reflect on his/her day, and ask him/herself: “What did I do today? To whom was I of benefit? To whom was I hurtful? Who did I make happy? To whom did I bring gain? To whom did I bring loss?” He/she must respond thoughtfully to those accidental errors performed by those in his/her environment and he/she must refrain from ego battles. Being humble at the right time and in the right amount is indeed an excellence.

What qualities must an employee have when working in an efficient workplace?

It is important that the employee has sound knowledge in his/her field and has experience in that field.

It is also a must that there is healthy character added to that knowledge and experience. After all, an employee must first and foremost have good character. Being trustworthy in a workplace is indeed a key value, with the potential of opening many doors for him/her. Others will only genuinely learn of this through hearing positive feedback from others about the person in question. It is an important adage that actions speak louder than words. Hence, one must actually follow and observe others in detail

ÇALIKhaber

43

İletişim / Communication and how they do things. All individuals will indeed do their job with excellence, in the case that they are under the observation of their manager and/ or colleagues or are being observed by the public. Hence, the true test is to actually observe the individual while they are alone, and see what they do when they think that no one sees them. Only then can one see if there is any trickery being done in their privacy not and discovering this is what is most important. An individual who is in fact trustworthy, will be good at his/her job at all times, not only when being observed, and doors will slowly pone for such an employee. Naturally, once this begins to happen, success will follow.

karıştırıyor mu, asıl bu önemlidir. Dürüst insan yanında kimse yokken de düzgün iş yapar. Çevresindekilerin güvenini kazanan bir insana bazı kapılar açılmaya başlar. Bu yolun ilerisi de elbette başarıdır.

Başarıyı nasıl tanımlarsınız? İnsanın doğasında başarılı olma, daima daha iyi olma dürtüsü vardır. Başarılı olmak için genellikle başarılı olmuş insanlar örnek alınır. Ancak başarının gerektirdiği bazı nitelikler vardır ki, bunlar gerçek başarının ikiz kardeşleri gibidir: Azim, sebat, kararlılık, işine olan aşk ve tutku, odaklanma, yeni fikirler üretme ve insanlara yardımcı olmaktan haz duyma gibi...

‘Bu işi neden yapıyorsun’ diye sorulduğunda, ‘Tabii ki para için’ diyorsak, yaptığımız iş, yalnızca ‘para için’ seviyesinde sığ kalacaktır. Durumu ‘Ekmek kavgası’ ile rasyonalize etsek de değişen çok bir şey olmayacaktır. Başarı, tıpkı yokuş yukarı bisiklet kullanmak gibidir. Pedalı çevirmeyi bıraktınız mı, hızla gerilemeye başlarsınız. Salt paraya ulaşmak için çalışıp başarılı olmak hedeflendiğinde, maalesef para da kaçacaktır. Eğer ki işinizi sever ve aşkla yaparsanız, para bu kez sizin peşinizden gelecektir.

Etkin bir takım çalışmasının sırrı nedir?

Takım çalışması öncelikle yardımlaşabilmektir. İçinden yardımseverlik, insanlara faydalı olma gibi duygular gelen, zorlayıcı bir sebep yokken yolda gördüğü, tanımadığı kişilere bile yardım eden bir insan; çalıştığı firmada kim bilir işini nasıl canla başla yapar? Etkin bir takım çalışması için; yardıma hazır olmak, karşısındakiyle empati kurmak ve sabırla dinlemek gerekir. Bir girişimcilik okulunda şöyle bir ders yapılıyor: Öğrencilere, başarılı bir iş adamının otobiyografi şeklinde yazdığı hayat hikayesi okutuluyor. Sonra iş adamının öyküsünde kaç kez ‘Ben’, kaç kez de ‘Biz’ dediği, öğrencilere saydırılıyor. Sonuç şaşırtıcı, hiç ‘Ben’ dememiş! Hep ‘Biz’ demiş.

Tüm başarılarını bir takım içinde geliştirmiş. ‘Ben’in ardında ‘bencillik’ vardır. Bencillik, bölünme ve parçalanmanın temel nedeni ve takım çalışmasının da düşmanıdır.

Yapılan işten verim alınabilmesi için bir iş gününde neler yapılmalıdır?

Bir gün sekizer saatlik üç dilime ayrılır. Sekiz saat çalışma, sekiz saat uyuma ve sekiz saat diğer bedensel ihtiyaçları

44 ÇALIKhaber

How do you define success?

Being successful and being the best are both natural instincts. Usually, the road to being successful occurs by following in the footsteps of successful people before them. However, there are some characteristics that actually go hand in hand with what can be defined as real success, including, determination, perseverance, passion and ambition towards one’s occupation, focus, creativity and gaining pleasure from being of help to others. If we answer the question: “What are you working for?” with the statement: “Of course, for the money”, then indeed it is going to be left at the shallow level of being only “for the money”. Nothing will change if we try to rationalize this type of thinking with the need of “fighting for bread”. Success is just like riding a bicycle uphill. The moment you stop turning the pedals, you will begin to roll backwards. Similarly, if you only aim to be successful for the money, money will eventually escape from you. In the case that you love your job and do it with passion, however, the opposite will occur. Here, money will eventually try to find you.

What is the secret of effective team work?

Team work, first and foremost, involves cooperation. Who could imagine how passionately and wholeheartedly one will be able to work, if he/she had the values of sharing and being of help to others, even to those he/she comes across when on the street? In order for there to be effective team work, one needs to be ready to be of help, to have empathy towards the others surrounding him/her and to patiently listen all they share with him/ her. There is one course given at an entrepreneur school. In this course, the students are asked to read the autobiography of a successful businessman.

The students are then asked to calculate the number of times the terms of “I” and “We” pass in this autobiography. The results are shocking. There are no “I’s!”, but only “We’”. Hence, the businessman achieved all that he did through team work. Indeed, beyond “I”, there always lies “greed”. Greed is the ultimate reason behind all division and separation and is therefore the poison of team work.

What must be done on an average work day, in order to be progressively more efficient in the work he/she is performing?

A single day must be divided into three sets of eight hours. Eight hours of work, eight hours of sleep and eight hours of meeting other necessary physical needs. It is very important that a balance be kept among all these.

An employee who comes to the office without having had enough sleep and in a disheveled state will eventually become a force of disturbance for the manager and colleagues too, as long as he/she continues such behavior. Work must never be postponed, for any work that is postponed is forgotten, and the more it is postponed, completing it becomes equally more difficult.

giderme. Bunların arasındaki dengeyi çok iyi tutturmak gerekir. İş yerine uykusuz ve pespaye gelen bir eleman, bunu sık tekrar ediyorsa hem yöneticide hem de çalışanlar üzerinde rahatsızlık uyandırır. Yapılacak işi ertelememek gerekir. Ertelenen işler unutulur, her durumda biriken işler zorlaşır.

Is there a need for companies to found special programs to develop corporate connectivity?

A company is seen as a ‘good company’, in the case that it has a large body of employees who have worked at least ten years at the comDoç. Dr. pany. At a company that lacks perseverance, lacks corporate culture İbrahim Ethem Bilici Erciyes Üniversitesi İletişim Fakültesi and has a constant turnover of employees , due to reasons such as Öğretim Üyesi Yrd. Asist. Prof. Dr. İbrahim E. Bilici refraining from insurance fees, it is also not reasonable to expect the Faculty Member in the Communication Şirketlerde kurumsal bağlılık konusunda özel bir employees to be devoted to the company and likewise they will not be Faculty of Erciyes Universty çalışma yapmaya gerek var mıdır? efficient. Perhaps most, if not all, of the employees of such a company, Bir firmada 10 yılı devirmiş çalışan sayısı çoksa, iyi bir firma instead of feeling at home at the company will rather see the company as a place diye düşünülür. İstikrarsızlık, kurum kültürünün olmayışı, sigorta they are trapped in before going home. The company will be seen as something as masraflarından kaçınmak gibi çok çeşitli nedenlerle sürekli eleman transitory and no such people will live up to their responsibilities to their employer. It will sirkülasyonu olan bir firmada, çalışanların da firmaya karşı bir be totally outside of their genuine care and concern. In other cases, the employee’s kurumsal bağlılık hissetmesi beklenemez ve o firmadan verim de aspirations to raise in the business life and his/her excessive ambition to do so, will alınamaz. Böyle bir firmada çalışanların belki de tamamı, orayı evi lead his/her eyes to slip towards other companies. There is also an individualized apgibi hissetmek yerine; evine gitmek için yolda beklediği durak gibi proach that has developed as a reply to such situations: “There is no room for exceshisseder. Gelip geçicidir, sahiplenmez, umursamaz, dikkat ve ilgisinin sive emotion in the field of business. Let those who want to leave, leave, for after all dışındadır. Bazen de çalışanın içindeki hızla yükselme arzusu ve aşırı there can be no efficiency gained from an individual who has put leaving to his/her hırs gözünü bürür ve gözü başka firmalara kayar. Böyle bir durum mind. His/her engines would have already started to invest in another company”. için de klişeleşmiş yaklaşım şöyle karşımıza çıkar: “İş dünyasında fazla duygusallığa yer yoktur, bırakın gitmek isteyen gitsin. Bir insan gitmeyi Efficency in the workplace cannot be expected kafaya koymuşsa artık ondan verim alamazsınız. O zihninde yatırımını from an individual who has no goals, accepts başka yerlere yapmaya başlamıştır.”

Fiziksel ve fizyolojik faktörler iş hayatımızdaki verimi nasıl etkiler?

Ferah, aydınlık, temiz bir ortamda çalışan; kılık kıyafeti, saçı-başı düzgün, temiz; uykusunu almış bir insan elbette verimli olacaktır.

Dosyaların, klasörlerin birbirine girdiği, havasız ve pis bir ofiste çalışan kişi ise aradığını bulamaz; işleri aksar, iş yaptığı kişilere tatmin edici cevaplar veremez. Çalışanın kendisi de disiplinsiz ve prensipsiz bir kişiyse, böyle bir ortam ve çalışanından verim beklemek hayal olur.

Hedefi olmayan, ‘Ne iş olursa yaparım’ diyen, tek derdi günü kurtarmak olan bir kişiden iş yeri için verim beklenmez. İş yerinde maksimum verim elde etmek için yöneticiye düşen görevler nelerdir?

Yönetmek, en başta çalışanlar arasında adalet gerektirir. Yönetme gücü, doğası gereği ego tatmin aracı olarak kullanılmaya çok eğilimlidir. Bu gücü doğru yerde ve doğru şekilde kullanabilen, şahsileştirmeyen kişi liderdir. İyi bir yöneticinin liderlik vasıflarına sahip olması şarttır. Tıpkı bir orkestra şefi gibi… Orkestra ne kadar büyük olursa olsun, bütün enstrümanları, vokalleri ve orada ses çıkaran ne varsa hepsini duyup, küçük el işaretleriyle hepsini tam bir ahenk içinde yönetebilmektir aslolan… Aksi takdirde, bağırıp çağırmak, personele mobbing uygulamak, insanların hatırını, kalbini, çevredeki eşyayı kırıp dökmek yöneticilik değildir. Böyle birinin yöneticilikten uzak tutulması gerekir. Yokluğu varlığından yeğdir, yeter ki gölge etmesin, çalışanlar daha verimli olurlar. Yönetici, mantıklı ve makul olmalı; insanları yeteneklerini değerlendirerek görevlendirmeli ve çalışanlarının iş yükünü iyi ayarlamalıdır.

‘Any job’ that he/she encounters and who solely aims to get through the current day.

How do physical and physiological factors impact our efficiency in our work life?

One who works in a spacious, bright and clean environment, one whose attire and appearance is good looking and one who has got an adequate amount of sleep, can naturally be more efficient. In contrast, one who is working in an office that is overflowing with files, that is windowless and filthy will be unable to satisfactorily respond to co-workers and customers, for he/she will be unable to find what he/she is looking for and his/her tasks will thus be impeded. If such a person is also without discipline and principles, then expecting efficiency from such an environment and such an employee will be a total fantasy.

In the process of aiming maximum efficiency in a workplace, what responsibilities fall on the manager?

Management first requires justice among the employees. Furthermore, management in nature is a task that is very prone to be used as a tool to satisfy the manager’s ego.

Rather, one who has the ability to use this power in the right place and in the right way and one who does not make it personal is a true leader. Therefore, it is obligatory for a good manager to also carry the qualities of a true leader, just like a maestro... No matter how big the orchestra, what matters is his/her ability to hear and then manage all of the instruments, vocals and sounds that are present in a full synchrony, with the small movements of his/her hands... Hence, management does not mean screaming and yelling, mobbing the personnel and breaking and tearing apart the respect, feelings and the equipment surrounding him/her. Such an individual must be kept far away from management positions. Indeed, the absence of such an individual will be far better than his/her presence. Merely the absence of the shadow of such an individual will be adequate for the employees to improve their performance.

After all, a manager must be rational and reasonable. He/she must delegate tasks according to the strengths and capabilities present in the individuals.

ÇALIKhaber

45

Yaşam / Life

iş stresi Mesai saatleri içindeki iş stresiniz hayatınızı etki altına aldı ve nasıl kurtulacağınızı bilmiyor musunuz? Çalışan birçok kişinin şikâyetçi olduğu bu durumdan kurtulmanın yolu ‘anı yaşamaktan’ geçiyor.

YAZI-ARTICLE BY: ŞEYMA TAŞKIRAN

Çalışma hayatı, sektör gözetmeksizin stres barındırıyor. Kimi zaman attığınız bir imza büyük projelerin başlangıcı veya sonucu olurken, kimi zaman sadece bir sözünüzle önemli kararları etkileyebilirsiniz. Tüm bu süreçler mesai saatleri içerisinde stres yaşamanıza neden olur.

Ancak unutmamanız gereken bir şey var ki, çalışma hayatında verimli olabilmeniz için öncelikle özel hayatınızda huzurlu ve mutlu olmanız gerekiyor. Tam tersini düşünecek olursak, özel hayatınızda mutluluğu yakalamak istiyorsanız, mesai bitip işten çıkarken, sorunları da ofiste bırakmalısınız. İnsan Kaynakları ve Yönetim Geliştirme Programlarından Sorumlu Yönetici ve Kıdemli Danışman Elif Sunar, iş stresini eve taşımamak için neler yapılabileceğini bizlerle paylaşıyor.

46 ÇALIKhaber

Stres, hayatımızda nasıl bir rol oynuyor? İş yerinden sadece bedenen ayrılanlar, ruhlarını ve zihinlerini halen orada bırakabiliyor. Bu şekilde yaşamayı seçenler, yaşamaktan zevk alacakları bir hayat yerine, strese kiraladıkları bir hayat sürüyor. Oysa bedenen, ruhen ve zihnen işten ayrılabilenler hem evde, hem de iş yerinde daha çok ‘kendileri’ olabildikleri için verimli, enerjik ve doyumlu bir hayata sahip olabiliyor.

Stres, belli bir orana kadar motivasyonu arttırıp harekete geçirirken, diğer taraftan iş dışına taşındığında zarar vermeye başlıyor. Stresin miktarını tutturmak ve onunla başa çıkmak, söylendiği kadar kolay değildir. Peki azı

karar, çoğu zarar olan bu hassas teraziyi nasıl ayarlayacağız, stresle nasıl dost olacağız?

Stres azaltıcı faktörlere geçmeden önce stresi tanımakta fayda var.

Geçmiş dönemlerde stresin nasıl oluştuğuna dair birçok araştırma yapıldı. En akılda kalıcı tanım ise, ‘İç dünyamız ile dışarıdan bize yansıyan dünya arasındaki farklar stresi oluşturur’ şeklinde. Buradan hareketle, kendi planlarımızı, öngörülerimizi, istek ve ihtiyaçlarımızı bizim dışımızdaki ortamda tam olarak yönetemediğimiz koşullarda veya hayata geçiremediğimizde stres ortaya çıkıyor. Bu durum şirket içinde, müşterilerimize verdiğimiz taahhütlerde, aile ilişkilerimizde, sosyal ortamlarda özetle yaşamımızın her alanında geçerli.

Stresle başa çıkmak için ne tür farkındalıklar geliştirebiliriz?

Yaptığım araştırmalar sonrasında, stresle başa çıkmak için iki konuda farkındalığımızı arttırmak oldukça faydalı olabilir. Birincisi anda kalmak, ikincisi ise içimizdeki stresi tanımak. İş yerinden fiziksel olarak ayrıldıktan sonra kendine rahatlama izni vermeyenler, günün stresini taşımaya devam ederek dinlenme ve enerji toplama zamanlarını, zaten azalmış olan enerjilerini daha da tüketmek için harcıyorlar. Günümüzde çok moda bir terim olan ‘Anda kalma’nın ne olduğuna ve nasıl anda kalınacağına ait birçok söylem var. Eğer anda kalabilirsek, bedenen neredeysek, zihnimiz ve ruhumuzla da aynı yerde olabiliriz.

Richard Moss, dört şekilde andan kaçtığımızı açıklıyor. Geçmiş, gelecek, egomuzu aşağılayan veya şişiren konular. Yani bir an durup, zihninizde ne olup bittiğine bakın, eğer bu dördünden biri varsa o zaman anda değilsiniz demektir. Ayrıca bedenimize ve etrafımıza odaklanarak da anda kalabiliriz.

Bu konuda bir diğer önemli konu, anın değerini bilmekle ilgili. Bizim için hangi an değerliyse doğal olarak kendimizi

Do not bring office stress to your home Have you succumbed to the stress that you have accumulated during work hours? Do you not know of ways to free yourself from it? Well, the answer to these questions, which are actually quite common among working individuals, lies in ‘Living the moment (Carpe diem).

Work life, no matter what sector one is working in, carries stress with it. While a signature you sign may at times mark the beginning or end of a big project, at other times a simple statement you make has the potential of influencing important decisions. No matter the specifics of the instance, all these truths have the potential of generating stress within you during work hours. The most important thing however, that you must never forget, is the fact that in order to be productive during work hours you must, first and foremost, have a peaceful and happy private life. If we were to consider the opposite scenario, that is if you want to find peace and happiness in your private life, you must not carry your office stress with you as you leave for home. Elif Sunar, the Director and Senior Advisor responsible for the Programs of Human Resources and Management Development, shared the possible courses of action that exist for us to not bring office stress to our homes.

What role does stress play in our daily life?

Individuals, who only physically leave work, might be leaving their souls and minds behind.

Those who chose to live this type of lifestyle, live a life where they have rented stress at the expense of taking pleasure in life. In contrast, those who leave work physically and psychologically, have a greater ability to be ‘themselves’ both at home and at work. Due to this, they also live much more productive, energetic and gratifying lives.

On the one hand while stress, when present to a certain degree, has the ability to increase and activate one’s motivation, on the other hand, it becomes harmful when one becomes absorbed in it and carries it away from work. To find a correct balance is more easily said than done. So, how are we to find the balance of working well under stress, while not becoming absorbed in it? How are we to befriend stress?

Before we start speaking about stress, we should first try to understand stress. Over these past few years, there have been a lot of researches on how stress develops. The definition that seems to have been most lasting is that, “Stress arises from the differences between our private life and what is encountered in the eye of the world”. Having understood this, stress becomes problem when we are unable to carry out our personal plans, foresights, desires and needs in the outer environment that is not under our full control or when we are unable to carry them out at all, regardless of the context. These issues are applicable to basically all aspects of our daily life from within our firms to the undertakings we accept with our customers, from our family relations to our social environments...

What kind of awareness can we develop to handle stress?

According to my research, increased awareness in specifically two areas can be of help in us productively working with stress. The first of these is to live in the moment and the

ÇALIKhaber

47

Yaşam / Life o anda tutmaya çalışırız. Dan Millman’in second is to learn how to let off our steam.

Peaceful Warriors adlı filminde ‘Sıradan an yoktur’ Those who do not allow themselves to physically relax deyişiyle anda kalmaya ait güzel bir yaklaşım ifade after work, continue to carry the day’s stress, and ediliyor. Eğer iş yerindeki bir an, evdeki bir andan eventually allow their depleted energy to be further daha değerliyse o anı bir diğerine taşıyorsunuz consumed by the day’s stress rather than for fully resting demektir. Yani eve iş stresi götürdüğümüzde evdeki and recovering. Currently, there is a lot of discussion ‘anlar’ kaçmış oluyor. Sıradan an yoksa hiçbir about ‘living in the moment’. If we are able to live in the Elif Suner an diğerinden daha değerli olmuyor ve sadece Eurosis Consulting Yönetici moment, then we will be able to psychologically and içinde bulunduğu mekânı ve kişileri dolduruyor. Her Eurosis Consulting Executive mentally live in harmony with our bodies, regardless of ana kendi değerini verdiğimizde mevcut zamanı the context. yaşamış oluyoruz. ‘Sıradan an yoktur’ denildiğinde aklıma Richord Moss shares that, we can escape from living in the moment ilk olarak, ağaçtan düşen elma ile yerçekimi kanununu through either one of the following four routes: the past, the future bulan Newton geliyor. O an mevcudu yaşayan ve anda and through either those topics that humble or inflate our ego. kalan Newton, senelerdir, milyonlarca düşen şeye bakan Therefore, at some point in time one must simply stop, and evaluate insanların dışında bambaşka bir şey gördü ve yerçekimini what is passing through his/her mind. If he/she finds any one of these buldu. four subjects present, then he/she is said by definition to not be living in the moment. We can also live in the moment by concentrating to En yoğun strese maruz kaldığımız our bodies and our surroundings.

Another important component regarding this topic is to appreciate konulardan biri kendimizi yeterli görmememiz ve değerli hissetmememiz. the value of each and every moment in our lives. As a natural instinct, we keep ourselves in those moments that are most pleasing Bu ihtiyacımızı başkalarının bizi and important to us. In Dan Millman’s movie, Peaceful Warriors, yeterli görmesi ve değer vermesi ile there is a very nice approach that exhibits the value of living in the karşılamaya kalktığımızda her zaman moment. The movie makes the statement: ‘There is no such thing as an ordinary moment’. If a moment at the office is more valuable aradığımızı bulamayabiliriz. than a moment at your home, this means that you are carrying this Stres bizi nasıl ele geçiriyor? moment on to the other moment. In other words, when we bring Stresle nasıl bir ilişkimiz var, stres bizi nasıl ele geçiriyor ve the stress of our office to our homes, our home’s moments are neler yapıyor? Stresli olmak stresimizi nasıl arttırıyor gibi soru masked. If we accept the fact that there are no ordinary moments, listesini uzatabiliriz. Amacımız, içimizde büyüyen hatta then each moment that we live becomes equally valuable. kimi zaman bizi ele geçiren duyguları önümüze koyup Consequently, our moments will only consist of those immediate bakmak. places we are in and the people we are with. When I say to myself: Bizi tamamen kapsayan bir şeye karşı güçsüz oluruz. Bu ‘There is no such thing as an ordinary moment’, the first thing that doğrultuda kendimizi stresle sarmalamışsak, ellerimizi, comes to my mind is Newton, and how he discovered the concept ayaklarımızı özgürce hareket ettirebilmemiz zordur, hatta of gravity merely by witnessing the fall of an apple from a tree. neredeyse imkânsızdır. İşte bizi kapsayan ele geçirmiş Newton, who stayed in tune, merely with that moment he was in olan bu güçten, benzer bir güçle kurtulmaya çalışmak, and who lived that moment in and of itself, discovered the concept kontrolsüzce ona karşı çıkmak stresi daha da artırır. of gravity, surpassing those millions of others who witnessed things Stresten uzaklaşabilmek için strese yaklaşmalıyız. İçimizdeki falling upon the ground for years and years in their lives, yet were stresin neden olduğu konuyu çerçeveleyip önümüze unable to come to Newton’s conclusion. koyduğumuzda ve onu tarafsızlıkla incelediğimizde içimizin yumuşadığını, rahatladığını fark edebiliriz. İş çıkışında According to our observations, the feelings kendimize biraz zaman ayırıp, bedenimize odaklanıp of inadequacy and lack of appreciation içimizde neler olduğunu inceleyerek başarabiliriz.

En çok hangi konularda stres oluyoruz? Bunu nasıl azaltabiliriz?

Gördüğüm kadarıyla, en yoğun strese maruz kaldığımız konulardan biri kendimizi yeterli görmememiz ve değerli hissetmememiz. Bu ihtiyacımızı başkalarının bizi yeterli görmesi ve değer vermesi ile karşılamaya kalktığımızda her zaman aradığımızı bulamayabiliriz. Bunun nedeni ise insanların içinde bulundukları kültürel yapılanmalar ve sahip oldukları paradigmalar doğrultusunda farklı değer

48 ÇALIKhaber

are major sources of stress. What is even more important is the fact that we may not always find what we are looking for, when we try to fill the emptiness brought about in these areas solely through the feelings and opinions of others.

How does stress overtake us?

What kind of relationship do we have with stress? How does

stress overtake us and what are the consequences of this?

How does becoming stressful add to our already present stress levels? The list of such questions can go on and on. Our ultimate goal is to become aware of the stress that is accumulating within us, and at many overtaking, us, for after all we are powerless before those things that we have succumbed to.

In this regard, if we have been wound up by stress, it will be difficult, and practically impossible, for us to move our hands and feet freely, and this is exactly the point. After all, trying to free ourselves from a power that has fully overtaken us, and is controlling, us, with a comparable strength, that is just as powerful, only serves to add to the stress already plaguing us.

Hence, in order to free ourselves from stress, we must move closer to it. When we discover our source of stress, frame it and then place it in front of us, we can evaluate the core reason by looking at the whole, and not from a narrow ‘one sided’ view. Upon doing so, we will discover that our heart softens, and that we find a new found peace. This can be similarly achieved when we depart from work, by giving ourselves some ‘Private time”; a time in which we focus on our bodies and try to understand what we are experiencing internally.

yargıları oluşturmalarıdır. Biz değerli ve yeterli olsak dahi diğer insanların bizi böyle değerlendireceği garanti değildir. Bu yüzden ihtiyaçlarımızı dışarıdan karşılamak yerine kendi içimizden de karşılayabiliriz. Örneğin, içimizde bizi başarılı bulan sesi yükseltebiliriz ve iyi yaptığımız işlere odaklanabiliriz. İş çıkışı günü değerlendirirken, önce gün neyi iyi yaptığımıza odaklanmak, gücümüzün artmasını sağlayacaktır. Bu moralle gelişmemiz gereken alanlara yönelerek daha verimli planlama yapabilir ve atacağımız adımlar konusunda cesaretimizi arttırabiliriz. Özetle, stres bizi adeta kendimizden koparıyor. Strese esir olduğumuzda zihnen, ruhen ve bedenen dengemiz bozuluyor. Dengenin bozulmasıyla kendi iç gücümüzü, varolan potansiyelimizi ve kaynaklarımızı etkin bir şekilde kullanamıyoruz. Stresli olduğumuzda daha az kendimiz oluyor, daha çok dış etkenlere açık oluyoruz.

‘Doya doya yaşamak’ için stresle dost olabilme farkındalıklarını hayatımıza katmamız oldukça faydalı olabilir. Bu farkındalıkları geliştirmek, biraz emek ve çaba gerektirse de sonuçta elde edeceğimiz fayda buna değer.

What are the most common areas we develop stress in and how can this be limited?

According to our observations, the feelings of inadequacy and lack of appreciation are major sources of stress. What is even more important is the fact that we may not always find what we are looking for, when we try to fill the emptiness brought about in these areas solely through the feelings and opinions of others. This is due to the fact that, the value judgments between individuals are variable, since the cultural frameworks they are in and the paradigms that they carry are naturally not mirror images of one another.

Therefore, even if we valuable and adequate, this does not mean that others are going to reflect the same to us. Due to this, it will be much better for us to try to source our needs from within ourselves, instead of hoping to source them from the outer world. For example, we can turn up the volume of that little voice within us that sees us as a success or we can focus on those areas that we see ourselves as being gifted in. Focusing on what we did well that day, when we reflect on our workday upon departing, will also empower us. With this newly found morale, we can then focus our energy in areas of possible fruitful growth and in doing so we can not only make more efficient plans but also find further courage in the steps that we take.

All in all, stress basically cuts us off from ourselves. When we submit to our stress, our mental, psychological and physical balances are all disrupted. Once we have become imbalanced, we are unable to efficiently use our internal power, activate our potential and properly use our internal resources. Simply, when we are under stress we are less ourselves and more vulnerable to the external factors surrounding us. Indeed, in order to live our life fully, gaining awareness on the means by which we can befriend our stress, can truly be of great deal of help. Although gaining such awareness may demand some effort and struggle on our part, its fruits are worthwhile.

ÇALIKhaber

49

Sağlık / Health

Güçlü aileler Prof. Dr. M. İhsan Karaman Türkiye Yeşilay Cemiyeti Genel Başkanı The President of the Green Crescent (Yeşilay) Organization of Turkey

B

Ailenin toplumun temeli olduğu, iyi ve güzel davranışların aileden kazanıldığı, sağlıklı nesillerin ve yarınların mimarının aile olduğu muhtemelen hepimizin ortak kanaatidir.

ugün dünya üzerinde aile kurumunun yapısı ve almakta olduğu şekille ilgili ciddi şikâyetler vardır. Özellikle gelişmiş batılı ülkelere baktığımızda, birçoğunun bizim için akla dahi gelmeyecek bir yapıya büründüğü görülmektedir. Modern dünyanın insan anlayışı, şehir ve metropolün getirdiği ilişki biçimleri, iyice küçülen aile kavramı, özgürlük anlayışı ve insani ilişkiler zemininin kaybolması gibi bir düzine şikâyet sıralanabilir.

Bazı Avrupa ülkelerinde yalnız yaşayan insan oranlarının (1996’da 153 milyon yalnız yaşayan insan sayısı 2011’de 277 milyona yükseldi) ürkütücü boyutlara ulaşması, evlilik yaşının ciddi oranlarda yükselmesi, boşanma oranlarındaki yüksek artış, aileye yüklenen misyonu ortadan kaldırmaya başlamıştır.

Yalnızlaşan birey, bu yalnızlığı telafi için değişik yollara

50 ÇALIKhaber

başvurmakta, toplum ve insanlık için problemli olan işlere kolayca bulaşmaktadır.

Baş aktör aile Düzenli bir ailede yetişen ve sağlıklı bir aile hayatı olan kimselerin kötü alışkanlıklar edinme oranları diğerlerine göre oldukça düşüktür. Bu yüzden kötü alışkanlıklarla mücadele etmede en önemli aşama olan önleyici, koruyucu tedbirler bağlamında aile, baş aktör olarak karşımıza çıkmaktadır.

Burada bizim doğrudan ilgilendiğimiz iki husus bulunmaktadır: Birincisi kötülüğü engelleme adına kötülüğe vesile olan yolları da engelleme mecburiyeti; ikincisi ise ailede verilen eğitimin ve kurulan iletişimin kötü alışkanlıkları engelleyici bir mahiyette olmasıdır.

Strong families strong children It is a common belief that family is the building block of the society, the fact that decent and good behavior is gained from one’s family as well as the fact that families are the producers of healthy generations and tomorrows, are generally accepted opinions in our society.

Yalnızlaşmayı engellemek İlk olarak insanların ’Yalnız insan’ olma yolunda yaptıkları tercihleri engelleyecek psikolojik ve sosyolojik tedbirlere destek olmamız icap etmektedir. Çok açıktır ki, bir yerine iki ayrı evin olması daha fazla tüketim demektir. Burada ilk olarak tüketim endüstrisinin ve kapitalizmin bu sistemi teşvik ettiği görülmektedir. Özellikle medya ve sanat dünyası aracılığıyla pohpohlanan bu yapı, özgürlük ve kendi ayakları üzerinde durma gibi argümanlarla birleştirilerek paylaşma, dayanışma, başkası için yaşama gibi insanı insan yapan değerlerin karşısına yerleştirilmektedir. Eğitim sisteminin ve iş dünyasının önceliklerinin değişmesiyle birlikte evlenme yaşının artması ve herkesin kendini farklı bir birey olarak konumlandırdıktan sonra aile kurmaya meyilli hale gelmesi, aile kurulmasını güçleştirmektedir. Bu düşünceden hareketle Türkiye Yeşilay Cemiyeti olarak bizim ‘Bağımlılıklara karşı önleyici tedbir’ anlamında aile kurumunun teşvik edilmesi ve korunması hususunda taraf olmamız ve yalnızlaşmayı engellemeye çalışmamız gayet tabiidir.

Dikensiz gül bahçesi vaat etmek Koruyucu ve önleyici bir tedbir olarak aile içinde verilen eğitim ve terbiyenin önemine odaklanırken, burada yapılan yanlışların, bireyi süratle kötü alışkanlıklara ve bağımlılığa sürükleyebildiğini görmemiz gerekiyor. Birinci olarak ailede yaşanan olumsuzlukların çocuğa veya gence yansıtılmaması çok önemlidir. Bu, ailenin çektiği sıkıntılardan bireyi haberdar etmeme hali değildir. Eğitimin

S

adly, though, our contemporary society has serious problems globally, regarding the family structure and the form it is beginning to take.

Specifically, when we look at the developed western countries, we can see that most family members have assumed roles we as a community could never imagine let alone conceive. Once we put our mind to it, we could list perhaps a dozen complains such as the modern world’s understanding of man in the general sense, the new forms of relationship brought about by city and metropolitan life, the greatly diminished concept of family, the newfound sense of liberty and the loss of the foundation for human relations. The percentage of individuals living alone reaching frightful levels in some European countries (While there were 153 million people who lived alone in 1996, in 2011 this number increased to 277 million), the age of marriage increasing to serious degrees, and the high rise in the rate of divorce, have all begun to destroy the mission that rested on the shoulders of the vision of the traditional family. The individual who has chosen to live a lonely life, generates an emptiness within such individuals, which then leads to attempts to fill this emptiness that at many times can lead such individuals to step into lifestyles that are problematic for the society and humanity.

Family: The Main Actor Those individuals who have been raised in harmonious families and who have had a healthy family life, are at a much lower risk of falling into bad habits, when compared to those who were not raised in such environments. It is due to this that family becomes the primary guarantor in the struggle against bad habits, by establishing family mechanisms to guard against the development of destructive behavior patterns. Regarding this issue, there are two areas that we are directly involved in: First is the obligation to block things causing evil and second is for the education given within the family and the interpersonal communication patterns between the members of the family to help in the establishment of a form of character that guards against destructive forces.

Steps to Prevent Loneliness First and foremost, we must support the psychological and sociological precautionary measures that will prevent the lifestyle choices which will ultimately engender loneliness. It is quite clear that having two houses instead of one means more consumption and when we examine this we can see that the capitalistic economy can lead to such excessive lifestyles.

This way of life is specifically supported by media and by the entertainment world, and it is intended to be a substitute for those traditional values that make humans human, such as sharing, solidarity and living with others in mind. Moreover, such lifestyles are encouraged by picturing them as being outgrowths of gaining independence and standing upon one’s own feet. Due to the priorities of the educational system and business world changing, the age of marriage has risen. Furthermore, individuals have come to be inclined to forming families only after they have positioned themselves as separate individuals within the society. The combination of these forces has made the formation of families more and more difficult.

ÇALIKhaber

51

Sağlık / Health ve terbiyenin en önemli ayağı, dert ve sıkıntı yani zorluklardır. Bu zorluklara ortak edilen çocuk veya genç hayata karşı daha hazırlıklı ve donanımlı olacaktır. Geç kurulmuş ailelerin temel karakteristiği az çocuk ve bu çocuk etrafında oluşmuş bir çocuk kültüdür. O güne kadar kendi ayakları üzerinde durmak için durmadan çabalamış bir bireyin bütün birikimini genelde bir veya iki tane olan çocuğa yansıtması ve ona dikensiz gül bahçesi hazırlaması aslında onu hayat ve toplum karşısında korumasız bırakmaktadır.

Burada yapılması gereken ’çocuk’ algısını değiştirmek olmalıdır. Bizim geleneksel aile yapımızda çocuk, o bütünün bir parçası olarak vardır. Fakat modern dünyada çocuk, bu bütünün merkezi olarak konumlandırılmıştır. Tabiri caizse çocuklara ’Şehzade‘ muamelesi yapılmakta ve aile olgusu çocuk etrafında şekillenmektedir. Bu aşırı bağımlılık, çocuğun ilerleyen yaşlarda mecburi kopuşunu getirmekte, çocuk ya da aile bu bağımlılığı sürdürememektedir.

Sabretmeyi, şükretmeyi, başkası için sevinmeyi, başkası için yaşamayı öğrenen bireyler, yarın bir gün kötü alışkanlıkların kapısına geldikleri zaman mutlaka tutunacakları bir yerler bulacaklardır.

Başarı, tek gerçek değildir!

Aile içi iletişimle kötü alışkanlıkları önlemek için ilk olarak bu algıyı doğru şekilde tanımlamamız ve yerleştirmemiz gerekir. Sonrasında, bireye zorlukları göstermek, onlarla mücadele etmesini öğretmek ve “Başarı fetişizmi’nden uzak tutmak icap eder. Başarının tek geçer akçe olduğu hayat anlayışında, başarının gelmediği her durum bir felakettir ve bu felaketin arkasında bağımlılığın gölgesi durur. Unutulmamalıdır ki başarıyı tek gerçek ve ideal olarak yansıtan ebeveynler de yaşlandıkları ve güçten düştükleri zaman hayat karşısında ‘Başarısız’ olacaklardır.

With this thought in mind, it is natural for us, as the Green Crescent (Yeşilay) Organization of Turkey, to support the formation and protection of family, as a tool to protect society from the growth of loneliness, within the framework of our “Preventative Steps Against Addictions” project.

Individuals who have learned to be patient, to be thankful, to be happy for others and to live for the sake of others, will without doubt find a branch to hold onto when, one day or another the test of potential bad habits knocks on their doors.

Promising a Thornless Rose Garden As we focus on the importance of the education and manners that are taught in the family, as a preventative and protective measure, we must also see that errors committed within the family are also possible forces that can push individuals towards bad habits and addictive behavior patterns. In this regard, the first thing that is important is the fact that the child or adolescent must be prevented from witnessing the negative issues in family life. This can’t be equated with the family protecting the individual from hearing the challenges the family is facing. After all, one of the most important foundations in proper education and the establishment of good manners is to hear of or experience troubles and bothers, and hence difficulties. The child or adolescent who is made a part of these difficulties will be more prepared as well as better equipped for life. The main feature of families that begin later in life, is having fewer children and building a way of life that leads to a child culture around them. In this case, we have an individual who has spent his/her life getting to the point of being able to stand on his/her own feet, as the parent, who then prepares a thornless rose garden for the one or two children he/she has. Sadly, though, such a child is left without any protective features once he/she steps into the society and into life.

In this case, the concept of “Child” must be changed. In our classical understanding of the family, the child is always present as a part of, and not separate from, the whole. Yet in the modern world, the child has been positioned at the very center of this whole. In fact, if it possible to say so, the children have come to be treated as though they are of some sort of “Gifted lineage” and the concept of family is therefore grows to revolve around the child. This excessive dependency then leads to a situation where the child needs to aggressively separate from this familial bond. Either the family or the child becomes unable to carry on with such an imbalanced situation.

Success is not the only reality!

In order to prevent bad habits, the first and foremost thing that must be done is for the concept of bad habits to be correctly defined within the family. Following this, the child must then be presented with difficulties and must be taught of ways to deal with the difficulties he/she is faced with. In doing so, however, the child must also be prevented from developing the ideologies of ‘Success fethishism’.

For an individual who sees success as the only option in life, all those events that do not end with success will be experienced as crises. Naturally, the shadow behind these crises will be seen to lie in the excessive family support. It must not be forgotten that, all parents who present their child with the ideology of success being the only option, will unknowingly through having given such false hopes to their children will contribute to a situation where they eventually end in

52 ÇALIKhaber

Bu yüzden, sadece başarıya odaklanılan bir hayatta, herkes bir gün sahnenin dışına atılmaya mahkûmdur.

Başarıyı milli ve manevi değerlerle birleştirerek, hatta milli ve manevi değerler için çalışmayı bir başarı hikâyesi kabul ederek sağlıklı bir adım atılabilir. Sağ ve sol omzunda meleklerin kendisiyle birlikte olduğunu bilen, sofraya kendisiyle birlikte meleklerin oturduğuna inanan bir çocuğun hayat ve insan telakkisi farklı olacaktır.

Sabretmeyi, şükretmeyi, başkası için sevinmeyi, başkası için yaşamayı öğrenen bireyler, yarın bir gün kötü alışkanlıkların kapısına geldikleri zaman mutlaka tutunacakları bir yerler bulacaktır.

Başarının tek geçer akçe olduğu bir hayat anlayışında başarının gelmediği her durum bir felakettir ve bu felaketin arkasında bağımlılığın gölgesi durur. Çekirdek aile yalnızlığı yerine geniş aile profili…

Aile içerisinde yaşanan bu tür güzelliklerin yerleşmesine yardımcı olacak birçok vesile vardır ve bulunabilir.

Mesela bayramlar bunun en güzel örneğidir. Farklı coğrafyalarda, farklı iklimlerde yaşasalar da, en azından bayramlarda bir araya gelerek geniş aile profili korunmaya devam edilebilir. Burada çocuk veya genç, çekirdek ailenin verdiği yalnızlıktan ve güçsüzlükten kurtularak bir olmanın ve hayat karşısında birileriyle birlikte varolmanın ne kadar önemli olduğunu kavramalı, farklı hayatlardaki acıyı ve sevinci paylaşmayı öğrenmelidir.

Bugün hala aile bağlarımızın güçlü olmasından dolayı birçok problemin üstesinden gelebiliyoruz. Gelişmiş batılı ülkelerle kıyasladığımızda, çok güçlü bir aile kurumumuz var. Toplumsal örf ve anane, nesilden nesile aktarılmaya devam ediyor. Bırakın kötü alışkanlıkları alenen sergilemeyi, büyüklerinin yanında bacak bacak üstüne atmayı ayıp sayan nesillerimiz yetişmeye devam ediyor. Bu, hala bizim en büyük sermayemiz.

Bireyselciliği, hedonizmle* beslenmiş bir özgürlüğü herkesin burnuna sürtmeyi marifet sayanların, batı toplumundaki problemlere daha yakından bakmaları gerekir. İnsanoğlu, olmaya öykündüğündeki yanlışları görmemeye meyillidir. Bizim toplum olarak yaptığımız hata da burada yatmaktadır. Başkalarının feryat figan ağıt yaktığı güzellikler, bir şekilde bizim bünyemizde mevcutsa yapılacak şey, bunları korumak için gecemizi gündüzümüzü feda etmek olmalıdır. Ailenin güçlü olduğu, aile içinde sağlıklı ve dengeli bir iletişimin kurulduğu, yeni yetişen kuşakların bağımlılık karşısında ailesinden ve çevresinden güç alabildiği bir toplumu el birliğiyle yaşatabilmek dileğiyle.

‘Failure’. It is due to this that, the individuals who live a life with success as the soul focus will be doomed to one day step out of that imaginary theatrical play. A healthy step may possibly come from connecting success with national as well as spiritual values, or more so, striving for national as well as spiritual values as the real measure of success. Indeed, the child who has acquired an understanding of the meaning of life and what it means to be human where he/she has the awareness of the angels that are continuously present upon his/her right and left shoulders and who believes that the angels sit down along with him/her as he/she is seated for a meal, will be quite different from those children who have no such understanding.

Individuals who have learned to be patient, to be thankful, to be happy for others and to live for the sake of others, will without doubt find a branch to hold onto when, one day or another the test of potential bad habits knocks on their doors.

For an individual who sees success as the only option in life, all those events that do not end with success will be experienced as crises. Naturally, the shadow behind these crises will be seen to lie in the excessive family support.

A large family profile in place of the loneliness of the diminished nuclear family...

There are many opportunities available and which can also be built, for such beauties that have transpired within the family to be transmitted to the individuals involved. Eid celebrations, for example, are a prime example of such opportunities.

The large family profile may be protected, by families gathering together for the eid celebrations, in spite of living perhaps miles away from one another, in different geographical regions and environments, for the majority of the year. In this case, the child or the adolescent will be saved from the loneliness and weakness that comes with being a part of a nuclear family and will rather replace such feelings with the feelings of being a part of a whole and participating in life with many others. Such a person will have learned to appreciate these special feelings and will learn to share in the happiness and sadness present in the lives of others.

Today, we still have the ability to overcome many problems that we face in our lives due to the strength our family ties carry. Indeed we have quite a strong culture of family in comparison to the developed western countries. Our social customs and traditions are continuing to be transmitted from one generation to the next.

Forget about something so ugly as bad habits, we are actually continuing to raise generations that feel shame in casually exhibiting themselves and of crossing their legs in front of their elders. This continues to be our greatest capital. Those who see individualization and of showcasing their independence that is fed by hedonism as some sort of skill, surely must re-evaluate the problems that are visible in the western community. Mankind is prone to not seeing the weaknesses he/she is potentially capable of developing and this is exactly the mistake that we make as a society. If there is any possibility that the beauties others enjoy in are present within ourselves, we must strive night and day to protect them. I conclude with the hope of keeping alive a society made of strong families, families within which there is healthy and balanced communication. Such families will be able to raise new generations that will be able to have the support and strength inwardly from their families and outwardly from their communities towards the end of guarding against the establishment of bad habits.

* Hazcılık

ÇALIKhaber

53

Yükselenler / Moving up in the world

Türkmenistan’a ‘ödüllü’ diş hastanesi Çalık Holding tarafından Türkmenistan’ın başkenti Aşkabat’ta inşa edilen diş hastanesi, İngiltere merkezli International Property Award kuruluşu tarafından hem mimari hem proje bazında ‘Yılın en iyi tesisi’ seçildi. Diş şeklindeki iddialı tasarımıyla dikkat çeken hastane ile Avrupa’nın en modern serum fabrikasını hizmete açan Türkmenistan Devlet Başkanı Gurbanguli Berdimuhamedov, başarılı çalışmalarından dolayı Ahmet Çalık’ı tebrik etti.

Teknolojik donanımıyla bölgede tek olma özelliği taşıyan diş hastanesi, iki bin proje arasından seçildi. Kuruluşun Yönetim Kurulu Başkanı Stuart Shield, ödülü Türkmenistan Devlet Başkanı Berdimuhamedov’a, Türkmen lider de projeye katkılarından dolayı Çalık Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Çalık’a takdim etti.

An “Award Winning” Hospital of Dentistry for Turkmenistan The Hospital of Dentistry constructed by Çalık Holding, in the capital of Turkmenistan; Ashgabat, ranked as the “year’s best new facility”, when evaluated among 2 thousand projects worldwide. The hospital, which drew a great deal of attention with its ambitious tooth shaped design along with the most modern serum factory of Europe, was opened for service by the Head of State of Turkmenistan, Gurbanguli Berdimuhamedov, who congratulated Ahmet Çalık for his successful endeavors.

The Hospital of Dentistry, which is unique in the region with its high-tech facilities, was selected among 2 thousand projects. The Chairman of the Board of the organization, Stuart Shield presented the award to the Head of State of Turkmenistan, Berdimuhamedov. The Turkmen leader then presented the award to the Chairman of Çalık Holding Ahmet Çalık, due to his contributions in the project.

Aktif Bank’a 8 ödül birden Yeni jenerasyon bankacılığın Türkiye’deki öncüsü Aktif Bank, Amerikan İletişim Profesyonelleri Ligi’nin düzenlediği ‘Vizyon Ödülleri’ yarışmasında dördü dünya birinciliği olan sekiz ödül kazandı.

‘Yeni Jenerasyon Bankacılık-Yaşanan Bir Hikayedir’ temalı 2012 Faaliyet Raporu ile yarışmaya katılan Aktif Bank, 100 üzerinden 99 puan aldı. Dünyanın en itibarlı halkla ilişkiler platformlarından biri olan ve bu yıl 6.000’den fazla başvurunun yapıldığı ‘Vizyon Ödülleri’ yarışmasında, Aktif Bank, dünya çapında ilk ‘100 Faaliyet Raporu’ sıralamasında 10’uncu, Avrupa-Orta Doğu- Afrika (EMEA) bölgesindeki ilk 50 rapor arasında ise 4’üncü sırada yer alarak birçok dünya devini geride bıraktı.

54 ÇALIKhaber

8 awards earned at the same time by Aktif Bank Aktif Bank, Turkey’s leader in the new generation banking, won eight awards, four of which are awards for the World’s Number One position in the ‘Vision Awards’ competition that was organized by the American Communication Professionals League. Aktif Bank, which entered the competition with its 2012 Activity Report under the theme of “New Generation Banking – A Living Story”, earned 99 out of a possible 100 points. The ‘Vision Awards’, which is one of the most renowned public relations platforms of the world, received a total of 6,000 applications this year and Aktif Bank became number 10 in the list of the “100 Annual Reports” worldwide and number 4 among the first 50 reports submitted from the regions Europe – Middle East – Africa (EMEA) region, leaving behind many of the world’s giants with this achievement.

İpek Yolu’na Türkmen Limanı

A Turkmen Port for the Silk Road

Gap İnşaat’ın Türkmenistan’da inşa edeceği Türkmenbaşı Uluslararası Deniz Limanı’nın temeli Türkmenistan Devlet Başkanı Gurbanguli Berdimuhamedov ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından atıldı. Başbakan Erdoğan, limanın İpek Yolu üzerinde çok önemli bir durağı teşkil ettiğini söyleyerek, Asya’dan Avrupa’ya uzanan yol güzergâhında büyük bir önem kazanacağını ifade etti. İki ülke liderine projeyi anlatan Çalık Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Çalık ise limanla ilgili şu bilgileri verdi: “Türkmenistan’ın bütün ihracat ve ithalatını karşılayacak yapıya sahip uluslararası modern bir kompleks oluşturuyoruz. Asya ve Avrupa arasında büyük bir lojistik merkez olacak. Bu, Türkmenistan’a sizin kazandırdığınız büyük bir eser olacak. Bize güvendiğiniz için teşekkür ederim.” Dört bin kişinin istihdam edilmesi planlanan Türkmenbaşı Uluslararası Deniz Limanı projesi 1.5 milyar dolara mal olacak ve dört yılda teslim edilecek.

The foundation for the Turkmenbashi International Sea Port, which is to be constructed by Gap İnşaat for Turkmenistan, was laid by the Head of State of Turkmenistan Gurbanguli Berimuhamedov and Turkey’s Prime Minister Recep Tayyip Erdoğan. Prime Minister Erdoğan, who shared that the port project represents a very valuable stop on the newly constructed Silk Road, also expressed that the new investment is going to come to carry great value on the road extending from Asia to Europe.

The Chairman of Çalık Holding, Ahmet Çalık, who explained the project to the leaders of the two countries, shared the following information: “We are developing an international and modern complex that has the potential to meet all of the imports and exports of Turkmenistan. It is going to be a huge logistic center between Asia and Europe. This is going to be a great monument you have granted for Turkmenistan. Thank you for having trust in us”. The Turkmenbashi International Sea Port project, which plans to employ up to 4 thousand workers, is going to cost $ 1.5 billion and is planned to be completed in 4 years of time.

ÇALIKhaber

55

Yükselenler / Moving up in the world

7 şehrin elektriği Çalık ve Kiler’den

Çalık and Kiler are going to provide the electricity for 7 cities

Doğu Anadolu’da; Erzurum merkezli ve Ağrı, Ardahan, Bayburt, Erzincan, Kars ve Iğdır illerini kapsayan bölgede elektrik dağıtımı yapan Aras Elektrik Dağıtım’ın hisseleri Çalık ve Kiler’e devredildi.

Doğu Anadolu’nun 7 şehrinde 800 binin üzerinde aboneye elektrik dağıtım hizmeti veren Aras Elektrik Dağıtım Şirketi’nin özelleştirme ihalesini 128.5 milyon dolar bedelle kazanan Çalık ve Kiler Grupları, bu bedelin tamamını peşin ödeyerek hisse devir sözleşmesini imzaladı.

Aras Elektrik Dağıtım ve Aras Perakende Satış’ın hisse devir teslim töreni Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in katılımıyla Erzurum’da gerçekleştirildi. Törene Çalık Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Çalık ve Kiler Holding Yönetim Kurulu Başkanı Nahit Kiler ev sahipliği yaptı.

The shares of the Erzurum based, Aras Electricity Distribution located in Eastern Anatolia, which distributes the electricity to the region encompassing the cities of Ağrı, Ardahan, Bayburt, Erzincan, Kars and Iğdır, were transferred to Çalık and Kiler.

The privatization bid of Aras Electricity Distribution, which distributes electricity to 7 cities in Eastern Anatolia and to more than 800 thousand subscribers, was won by the Çalık and Kiler Groups for a fee of $ 128.5 million. This total was fully paid in cash and the share transfer agreement was then signed.

The share transfer ceremony of Aras Electricity Distribution and Aras Retail Sale took place in the city of Erzurum, with the attendance of Taner Yıldız, the Minister of Energy and Natural Resources and Mehmet Şimşek the Minister of Finance. The ceremony was hosted by the Chairman of Çalık Holding Ahmet Çalık and the Chairman of the Board of Kiler Holding Nahit Kiler.

56 ÇALIKhaber

Avrupa’nın en iyi kentsel yenileme projesi Beyoğlu Belediyesi ve Çalık Gayrimenkul işbirliğiyle gerçekleştirilen Tarlabaşı 360, Avrupa’nın gayrimenkul alanındaki en prestijli ödüllerinden biri olan ‘Uluslararası Gayrimenkul Ödülleri’nde Avrupa’nın 6 önemli projesi arasından en iyi “Kentsel Yenileme” projesi seçildi. 24 Eylül 2013 gecesi Londra’da yapılan ödül törenine Beyoğlu Belediye Başkanı Ahmet Misbah Demircan ve Çalık Gayrimenkul Yönetim Kurulu Üyesi Feyzullah Yetgin katıldılar. Törende ödülü Lordlar Kamarası üyesi Lord Bates’in elinden alan Demircan, projenin, bölgenin demografik ve etnik yapısı dikkate alınarak tarafların ortak paydada buluştukları büyük bir uzlaşma ile yapıldığına dikkat çekti. Şehir merkezindeki konumu ile İstanbul’un en ayrıcalıklı gayrimenkul projelerinden biri olan Tarlabaşı 360, şimdiden uluslararası fonlardan yoğun talep görüyor.

Europe’s Best Urban Renewal Project The Tarlabaşı 360 project carried out by the Municipality of Beyoğlu in collaboration with Çalık Gayrimenkul was chosen as Europe’s best ‘Urban Renewal’ project, among six other European based applications, in one of the most prestigious European real estate award competitions known as the ‘International Property Awards’. The award ceremony, occurred in London on the evening of 24th of September 2013, was attended by the Mayor of Beyoğlu, Ahmet Misbah Demircan, and Çalık Gayrimenkul Board Member, Feyzullah Yetgin. Demircan, who received the award from House of Lords member, Lord Bates, drew attention to the fact that the demographic and ethnic qualities of the region were given special attention throughout the development of the project and it was only completed once a common ground was found among all the individuals involved. Located in the city center, Tarlabaşı 360 is among the most prestigious real estate projects of Istanbul, and is already attracting a great deal of attention from international funds.

En İyi Banka Arnavutluk halkına sunduğu çağdaş bankacılık hizmetleri ve finansal yönetim başarısı ile kazandığı ödüllere bir yenisini daha ekleyen Banka Kombetare Tregtare (BKT), Euromoney dergisi tarafından 2013 yılı için ‘Arnavutluk’ta Yılın En İyi Bankası’ seçildi. Ödül, Londra’da düzenlenen törende, Euromoney yetkilileri tarafından BKT Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Usta ile Genel Müdür Seyhan Pencablıgil’e takdim edildi.

The Best Bank Banka Kombetare Tregtare (BKT), which has won another award for its contemporary banking services it provides for the Albanian community and its financial managerial success, has been chosen as the “Best Bank of the Year in Albania” for the year 2013, by the Euromoney magazine.

The award was given to the Chairman of BKT Mehmet Usta and the General Manager of BKT Pencablıgil, by the representatives of Euromoney at a ceremony held in London.

ÇALIKhaber

57

Deneyim / Experience

gazeteci olmak zordur” A Haber televizyonunda editörlük ve sunuculuk görevini üstlenen aynı zamanda da savaş muhabirliği de yapan Fatih Er’le mesleğe başladığı günden bugüne kadar yaşadıklarını, savaş meydanlarında başına gelen olayları ve deneyimlerini konuştuk.

YAZI-ARTICLE BY: GİZEM GÜRSOY FOTOĞRAFLAR - PHOTOGRAPHS BY: GÜVEN POLAT

Mesleğe ilk olarak yerel medyada başladınız, daha sonra yurt dışı tecrübeniz oldu. Şimdi ise A Haber’de editör-sunucu ve senyör muhabir olarak görev yapıyorsunuz. Bu süreçten kısaca bahsedebilir misiniz?

1996 yılında Konya’da yerel bir radyoda çocuk programları ile mesleğe başladım. Ancak gönlümde hep haber vardı. Daha çocuk yaşta TRT radyosundaki haber spikerlerini taklit eder ve sesimi onlar gibi kalın çıkarmaya çalışırdım. Radyoda zamanla haber okumaya başladım ve bol bol profesyonelleri dinledim.

Artık bu işi yaptığıma inandığımda da İstanbul’da profesyonel olarak işe başladım. 1998 yılında Kanal 7 televizyonunda Haber

58 ÇALIKhaber

Saati’nin perforelerini okur aynı zamanda gece polis muhabirliği yapardım. Sanırım azmim beni kısa sürede mesleğin her alanıyla uğraşmaya itti ve bugün iddialı bir haber kanalında hem uzman muhabir, hem editör, hem de sunucu sıfatı ile çalışıyorum. Şu an bulunduğunuz yere sizi getiren ve ‘hayatımın dönüm noktası’ diyebileceğiniz haberiniz ne oldu?

Türkiye’nin dış politikasının aktif olduğu bir dönemde sürekli yurt dışında çalıştım. Özellikle İsrail’de üç yıl boyunca görev yaptım. Bu süre zarfında o bölgede tam 473 habere imza attım. Alçak Koltuk ve Mavi Marmara krizleri ben ordayken

“Being an anchorman is easy, yet becoming a journalist is challenging” We spoke with Fatih Er, the editor and presenter of A News, who also acts as a war correspondent, regarding the things he went through from the time he started his profession until now, the events that occurred in the battle fields and the experience he has gained.

yaşandı ve süreçleri çok yakından takip ettim. Aynı zamanda benim bölge ile yakından ilgilendiğim dönemde Arap Baharı patlak verdi ve kriz yaşanan tüm ülkelerde bilfiil görev yaptım. Özellikle Libya iç savaşında 45 gün boyunca cephe hattından savaşı canlı olarak TRT Türk ekranlarına taşıdım. Bununla bir Türk gazeteci olarak gurur duydum. Halen Libya savaşıyla ilgili bir haber olduğunda, bizim cephe hattından çektiğimiz görüntüler dünya televizyonlarında yayınlanıyor. Aynı zamanda geçtiğimiz yıl Arakan bölgesinden getirdiğimiz haberler Türkiye’de geniş yankı buldu.

A Haber’de yaptığınız sunuculuk ve editörlüğün yanı sıra, savaş muhabirliği gibi oldukça zor ve adrenalini yüksek bir iş yapıyorsunuz. Bu mesleği sizin için çekici kılan neydi?

Savaş muhabirliği bizim mesleğin Rock n Roll’u. Bir adrenalin bağımlısı değilim; ancak zorlu işleri seviyorum.

Mazlum durumuna düşmüş insanların seslerini duyurmanın, gazeteciliğin temel kuralları arasında olduğuna inanıyorum.

Bir savaş muhabiri için dünyanın en riskli bölgesi sizce şu an neresi? Neden?

Bu dönemde en riskli yer Suriye ve Mısır. Suriye’de ciddi bir savaş ortamı var ve bizim deyimimiz ile bir cephe ayrımı yok. Yani saldırının nerden geleceği belli değil. Aynı zamanda fidye karşılığı kaçırılma riski çok yüksek. Mısır da en az Suriye kadar sıkıntılı; ama sürekli sıcak bir çatışma ortamı yok. Mısır gibi iç karışıklıkların yaşandığı ülkelerde

You first began your job in the local media. Later on, you had experiences abroad. Now, you are an editor-presenter and senior journalist at A News. Can you please briefly touch on these periods?

I began my job in 1996, in the city of Konya, on a local radio with children programs. However, it was news that was always close to my heart. Even when I was young, I used to imitate the newscasters of TRT radio and would try to make my voice just as affirmative as theirs. Over time I began to read news on the radio and I dedicated a lot of time to listening to professionals in this area. Once I believed that I was able to do this job, I professionally took on this job in Istanbul. In 1998, on television Channel 7, I read the News Time summaries and at the same time I was a correspondent for the police during the evening. I think my determination led me to be involved in all aspects of my job in a very short period of time and today, I am not only working as the professional correspondent, but also as an editor and presenter, of an ambitious news channel.

If you were to specify particular news that brought you to the point you are today, and thus acted as “The milestone in my life”, which news would this be?

I worked abroad during the period in which Turkey was active in foreign policies. Specifically, I worked in Israel for a span of three years. In this time period, I completed a total of 473 news broadcasts. The crises’ of the Low Chair and Mavi Marmara occurred during my stay there and I closely followed both of these periods. Furthermore, during the period in which I was closely involved with the region, the Arab Spring arose and consequently, in some sense of the term, I was on duty in all of the countries that experienced crises. Specifically, during the Libyan civil war, I carried the live news of the war for the TRT Turkish channels, for a span of 45 days, from the front lines of the war. I truly had great

ÇALIKhaber

59

Deneyim / Experience

otorite eksikliği yaşandığı için risk vardır. Mısır’da en büyük sorun Baltacı gruplar. Geçtiğimiz ay, Mısır’da Baltacı gruplar beni Tahrir meydanında yakaladı; ancak dayak yemekten ve soyulmaktan Türk olduğum için kurtuldum. Her zaman bu kadar şanslı olamayabilirsiniz.

honor in myself as a Turkish journalist, for having done this. To this day, televisions worldwide use those images we took from the front lines, to present their news regarding the war in Libya. At the same time, the news we broadcast from the Arakan region, over the past year, had broad repercussions in Turkey.

Savaş muhabirliği için ‘Ölümle eş değer bir hayat’ deniliyor? Bu görüşe katılıyor musunuz?

Savaş muhabirliği tehlikeli ancak ben ölümün, insanı her an her yerde bulabileceğine inanıyorum. Yani savaş meydanlarına giderek ölümü erkene almıyorum. Bir de ölümü her an düşünürseniz çalışamazsınız. Ben çatışma bölgelerinde çok bulundum ama hiç hastanelere gitmedim.

Yaralıları görmek, cesetleri görmekten daha korkunç bana göre…

In addition to the anchoring and editing you do at A News, you are also carrying out a very difficult and stressful task of being a war correspondent. What made this job attractive for you?

Acting as a war correspondent is the Rock n Roll of our job. I am not an adrenalin addict, but I do enjoy tasks that challenge me. I believe that making the voice of those who are downtrodden heard, is one of the highest responsibilities of journalists.

Savaş meydanlarında beni en çok etkileyen olay çocuk ölümleri oldu.

Libya’da gördüğüm bir manzarayı ömür boyu unutamam: Üç çocuk, yolda buldukları cesetle oynuyordu.

Mesleğiniz uğruna hiç ölümle burun buruna geldiniz mi? Çok fazla... Özellikle Libya’da. Bir askeri konvoyun içerisinde bulunurken pusuya düştük ve onlarca insan gözlerimizin önünde öldü. Bizler belki hayatımızın görüntülerini çektik

60 ÇALIKhaber

The event that affected me the most in the battle fields was the death of children. To this day, I cannot forget an image I came across in Libya. There I saw three children playing with a dead body on the street. It was absolutely awful...

As a war correspondent, which area in the world today, is in your opinion the most risky and why?

Without doubt the most risky regions are Syria and Egypt. Currently, there is a very serious war in Syria, and as we say it in our terminology, there is also no clear division of the fronts. Hence, one can make no predictions the direction from which an attack may come from. Furthermore, there

ama o anları hiç unutamam. Kurşunlar kulaklarımızın dibinden ıslık çalarak geçiyor ve siper aldığımız arabamıza saplanıyordu. Her 10 saniyede bir sağımıza solumuza havanlar düşüyordu. Görüntüleri tekrar tekrar izlediğimde ‘Biz manyak olmalıyız’ diyorum.

Görevinizi yaparken, habere konu olan yardıma muhtaç bir insansa, sizin için öncelik hangisi olur? Haber mi, insan mı?

En zor soru budur. Bu durumda çevrede başkalarının olup olmaması çok önemli... Eğer yardım etmesi gereken tek kişi bensem haber umurumda olmaz. Biz gazeteciden önce insanız ve insan olduğumuz için mazlumların sesini duyurmak için hayatımızı tehlikeye atıyoruz.

Müslümanların katledildiği Arakan Bölgesine ilk giren gazeteciler arasındasınız. Bu katliamda sizin de ölme ihtimaliniz yüksekti. Haber yapma isteği, ölüm riskinizin önüne mi geçiyor?

Arakan, benim için en önemli deneyim oldu. Ordaki manzarayı gördükten sonra dua ettim Allah’a. ‘Bu insanların sesini dünyaya duyurmak için hayatımı ve tüm sevdiklerimi bıraktığımı’ söyledim ve bana yardım etmesini istedim. Orda ölüm hemen yanı başımızdaydı ancak biz her işi çok kolay bir şekilde yapabildik. Anlatamayacağım bir yardım aldığıma inanıyorum. Türkiye’ye döndükten sonra 15 gün zorlu bir tedavi gördüm. Arakan bölgesine ulaşmak için bir bataklığa girmiştik ve bacaklarım tamamen yara içinde kalmıştı.

Geçtiğimiz günlerde Mısır’da gözaltına alındınız. Gözaltına alınma gerekçeniz neydi? Neler yaşadınız?

Mısır’da gözaltı sebebi için çok özel bir neden yok. Askerin yönetimde olduğu bir yerde mantık aramamalıyız. O an orda bizi durduran subay gözaltına almak istedi. Bize sadece psikolojik baskı yaptılar gözlerimizi bağlayıp sorguya çektiler ve sürekli ellerindeki silahların kurma kolları ile oynayıp korkutmaya çalıştılar. Sordukları sorular saçmaydı. Benim gazeteci değil bir Türk ajanı olduğumu iddia ettiler.

is a very high risk of being kidnapped in return for ransom money.

Egypt has just as much tension as Syria. However, it does not have the atmosphere of continuous conflict as Syria does. The greatest danger in Egypt comes from the groups of thugs. Over the past month, these groups of thugs caught me in the Tahrir square. Being a Turkish citizen was the only thing that freed me from being beaten up and robbed.

You may not always be as lucky.

Acting as a war correspondent is said to be “An occupation where the difference between life and death is blurred”. Do you agree with this opinion?

Acting as a war correspondent is indeed a dangerous task, but I am among those who believe that death can find you at any moment and at any location. Hence, I do not believe that I am bringing my time of death to an earlier date by going into the battle fields. Moreover, you will not work if you are continuously immersed in the thought of death. I have been in many areas of conflict, yet I have never gone to hospitals. To me, it is seeing those who are injured that strike the deepest chord, more so than seeing the bodies of the dead...

Did you ever come face to face with death in the course of your profession?

Yes, indeed, many times... Especially in Libya. While we were in a military convoy we were ambushed and dozens of people died right before our eyes. In those moments we might have taken the images of our lifetimes, yet I can never forget those moments. The shots were going right past our ears with their hissing sounds and were striking the car in which we were being sheltered. Mortar bombs were falling to our right and left every 10 seconds. As I watch the scenes over and over again, I keep repeating to myself: “We must be crazy”.

As you are carrying out your profession, if the topic at hand is regarding an individual who is in need, what would be your priority: The news or the individual?

This is indeed the most difficult question and in this case, the answer lies in the presence or absence of those who other than myself at that moment... In the case, that I am the only one who is present I could care less about the news, because we are first a human before being a journalist. It is due to this that we throw our lives into risk to make the voice of those who are downtrodden heard.

You are among the first journalists who entered the Arakan region, a region in which Muslims are being massacred. In this massacre, the possibility of your death was also high. Does the desire to broadcast news, transcend the risk of your possible death?

Arakan was a very important experience for me. Upon seeing the scenes I saw there I prayed to God. I told Him that “I left my life and all those I love in order to make the voices of these people heard” and I asked Him for His help. Death was all around us there, yet we were able to perform all of our duties with ease. I suppose that I received a form of support that I cannot really put into words. Upon returning to Turkey, I received 15 days of intensive treatment. While we were in the Arakan region, we had gone into a swamp and both of my legs were seriously wounded.

ÇALIKhaber

61

Ne kadar süre gözaltında kaldınız?

Altı saat gözaltında tuttular. Asker bizi istihbarat servisine verdi, onlar da yarı inşaat bir binada sürekli sorguladı.

Sonra da hiçbir şey olmamış gibi serbest bıraktılar.

Sadece Türk gazeteciler mi gözaltına alındı?

Hayır. Ben Koreli bir gazetecinin de gözaltına alındığına şahit oldum.

Ben ölümün beni her an her yerde bulabileceğine inanıyorum. Savaş meydanlarına giderek ölümü erkene almıyorum.

Mısır’a gittiğiniz zaman ilk ne ile karşılaştınız?

Mısır’da her zaman ilk sorun havaalanında başlar. Uçaktan indikten sonra gümrükte dört saat bekletildim.

Uzun pazarlıklar sonunda çıkmamıza izin verdiler ve iş aşkı ile Tahrir meydanına gittim. Orada da Baltacı gruplar tarafından durduruldum. Türk olduğum için bir şey yapmadılar, sadece kollarıma Mısır bayrağı çizdiler ve Mursi’ye küfürler yazdılar.

Uluslararası medya ile kıyaslandığı zaman Türk medyasının savaş muhabirliği sizce ne durumda?

Biz Türk muhabirler çok daha amatör ruhla çalışıyoruz. İş sevdamız güvenliğimizin önüne geçebiliyor.

Diğer ülkelerden gelen gazeteciler çok daha profesyonel ekipmanlar taşıyor. Onların çantasında gece görüş dürbününden tutun da uyku tulumlarına kadar her şey vardır. Biz sadece kameramızı ve fotoğraf makinemizi alır yola çıkarız. Aynı zamanda yabancı muhabirler çok iyi sigorta şartları karşılığında görev yaparlar.

Savaş meydanlarında sizi en çok etkileyen olay ne oldu? Çocukların ölümleri... Gazze savaşında 15 aylık bir bebeğin cesedini taşımak zorunda kalmıştım. Aklıma geldiğinde hala gözlerim dolar.

Aynı zamanda Libya’da gördüğüm bir manzarayı unutamam. Üç çocuk yolda buldukları bir cesetle oynuyordu, çok korkunçtu...

Daha önceki bir röportajınızda “Gazze Savaşı’na giderken tüm hesaplarımı döktüm, borçlarımı ve alacaklarımı yazıp eşime verdim” demişsiniz. Yani dönmeme ihtimalinizi de düşünmüşsünüz. Mesleğinizle ilgili yakınlarınızdan nasıl tepkiler alıyorsunuz?

Babam ‘deli’ olduğumu söylüyor; eşim de egolarımı tatmin ettiğimi... Ama artık alıştılar. Eşim biraz gergin olduğumuzda bana “Senin savaşın geldi. Hadi bir yerlere git” diyor. Son yıllarda kızım da sorun olmaya başladı çünkü sorunlu bölgeleri artık ayırt edebiliyor.

62 ÇALIKhaber

You were taken into custody in Egypt over these past days. What was the justification behind this? What did you experience?

There isn’t a very special reason for being taken into custody in Egypt. We should not search for logic in acts that are carried out in a region that is under military control. The officer that stopped us at that moment wanted to take us into custody. They only subjected us to psychological pressure. They tied our eyes and debriefed us.

They also tried to create fear in us by continuously cocking their guns. The questions that they asked were absolutely ridiculous. They claimed that I was a Turkish agent and not a journalist.

You were kept in custody for how long?

They kept me in custody for six hours. The soldier sent us to the information service. Then they questioned us continuously in a building that was only partially constructed. They then let us go, as if nothing had happened.

I believe that death is something that can find me at any time and at any location.

Hence, I do not believe that I am bringing my time of death to an earlier date by going into the battle fields.

Were Turkish journalists the only journalists that were taken into custody?

No. I also witnessed a Korean journalist being taken into custody.

Upon your arrival in Egypt what did you initially come across?

In Egypt, the problems always begin at the airport. Upon landing, I was forced to wait in customs for four hours. After long hours of bargaining, they finally let us go. With the passion for my job, I then went to the Tahrir Square. I was then stopped there by the groups of thugs. Since I was a Turk they did not do anything to me. They only drew an Egyptian flag on my arms along with swear words for Morsi.

In your opinion, what is the position of the Turkish media regarding war correspondence, when compared with the international media?

We as Turkish journalists, approach our job with a much more amateur soul. The passion for our job can easily overlook our safety.

The journalists that come from other countries carry much more professional equipment along with them. From night vision glasses to sleeping-bags, you can find anything in their bags. As for us, we will take to the road quite simply with our film camera and camera. At the same time, foreign journalists, usually work in return for very good insurance policies.

What was the event that affected you most in the battle fields?

The death of children... During the Gaza war, I was obliged to carry the corpse of a 15 month old baby. My eyes still tear up when I look back on that image. I also cannot forget an image I came

across in Libya. There I saw three children playing with a dead body on the street. It was absolutely awful...

Çocuğunuzun meslek olarak savaş muhabirliğini seçmesini ister misiniz?

Hayır istemem. Ya da ilerde beraber gidebiliriz.

Bir savaş muhabirinin olmazsa olmaz nitelikleri, araç gereçleri nelerdir?

Güven ve doğru karar. Onun haricinde zaten materyaller önemli değil. Kendinizi bir yerlerde unutursunuz ama kameranızı ya da mikrofonunuzu asla...

Bir çatışmaya gitme kararı muhabir tarafından mı veriliyor; yoksa çalıştığı kurum mu onu gönderiyor?

Kurumlar sadece teklif eder; ama gidip gitmeme kararı muhabirindir. Ancak bu işe gönül vermiş hiç kimse fırsatı kaçırmak istemez. Genellikle teklifi götüren taraf hep ben olurum. Ülkemizde iletişim fakültelerinden her yıl yüzlerce kişi mezun oluyor. Savaş muhabiri olmak isteyen gençleri hangi aşamalar bekliyor?

Hemen savaş muhabiri olunamaz. Biraz tecrübe gerekli... Eğer zoru seviyorlarsa bu mesleği seçmeliler.

Ben üç gün hiçbir şey yemediğimi biliyorum. Eğer ilk çıktıkları işte bunalıma gireceklerse çatışma alanlarından uzak dursunlar.

Sağlam bir kişiliğiniz yoksa vicdanınızda derin yaralar açabilir.

Biz gazeteciden önce insanız ve insan olduğumuz için mazlumların sesini duyurmak için hayatımızı tehlikeye atıyoruz.

Bundan sonrası için gerçekleştirmek istediğiniz planlarınız neler?

En çok istediğim şey; Türk medyasına kaliteli ve donanımlı muhabirler ve gazeteciler yetiştirmek. Şimdiki gençler televizyonlara sadece spiker olarak geliyorlar. Spiker olmak kolay ancak gazeteci olmak zordur.

In a previous interview, you are known to have said: “When departing for the Gaza War I wrote out all of my accounts, what I owe and what others owe to me, and I gave it to my wife”. So, you basically thought of the possibility of not being able to return. What are the comments that you receive from your loved ones, regarding your job?

My father tells me that I am “crazy”. As for my wife, she says that I am fulfilling the desires of my ego. However, they have gotten used to it now. Now, whenever we are strained my wife tells me that: “Your war has come. Come on go somewhere”.

Over the past years, my daughter has also started to become a challenge, since she can now distinguish between those areas that are dangerous and those that are not.

Would you want your own child to choose to become a war correspondent as a profession?

No I would not. Or perhaps we may go together in the future What are the required qualities and equipment of a war correspondent?

Trust, and making the right decisions. Once one has these, the materials are not of any importance. You may forget yourself in some location, but you will never forget your camera and microphone...

Is the final decision of going into a conflict given by the correspondent him/herself, or does the broadcasting corporation make this decision?

Broadcasting corporations only propose assignments. The final decision is always up to the correspondent. However, one who has committed him/herself to this profession will never want to lose an opportunity that comes his/her way.

In my case, I am usually the one who brings the proposal to the broadcaster.

Each year, hundreds of students graduate from our communication faculties. What steps and stages lie before those youth who want to become war correspondents?

One cannot become a war correspondent out of the blue. He/she needs some experience... If he/she likes to be challenged then, this must be his/her choice of job. I know times where I had nothing to eat for a span of three days. If they have the potential of collapsing on the first task they are sent on, they should stay away from those areas of conflict. If you do not have a strong identity, this job has the potential to create deep wounds in your conscience.

We are first a human before being a journalist.

It is due to this that we throw our lives into risk to make the voice of those who are downtrodden heard.

What are your plans for the future from this point onwards?

The thing that I desire most is to raise qualified and well equipped correspondents and journalists for the Turkish media.

The youth of today come to the television only to become speakers.

Being a speaker is easy, yet becoming a journalist is challenging.

ÇALIKhaber

63

İçimizden bir seyyah / A globetrotter among us

Erkan Ablay Çalık Holding Kurumsal İletişim Uzmanı Corporate Communicaions Specialist

İ

URFA Çalık Holding’in ‘İftarımızı Anadolu’da Açıyoruz’ kampanyasının bu yıl, Şanlıurfa’da yapılmasına karar verilmesinin ardından Peygamberler Şehri’ni keşfetmek üzere soluğu Şanlıurfa’da aldım. Ramazan ayı öncesinde yaptığım ilk keşif gezisi çok ani gelişti ve günübirlikti. Üstelik daha önce hiç bulunmadığım bir şehirde, hiç tanışmadığım insanlarla buluşup, Ramazan ayı boyunca 30.000’den fazla kişiye iftar yemeği verme işini konuşacaktık.

lk olarak Urfa’nın Türkiye’deki konumundan bahsedeceksek olursak; Türkiye’nin güneydoğusunda, deniz seviyesinden 518 metre yükseklikte kurulmuş olduğunu söyleyebiliriz. Şehir, kuzey, batı ve güneyinde Fırat Nehri, doğusunda ise yine Fırat’ın kollarından olan Habur Irmağı ile çevreleniyor.

Doğusunda Mardin, batısında Gaziantep, kuzeybatısında Adıyaman ve kuzeyinde Diyarbakır ile çevrili.

64 ÇALIKhaber

Güneyinde ise 1921’de Ankara Antlaşması ile çizilen 223 km’lik Suriye sınırı bulunuyor.

Dünyanın en eski şehri Belki birçoğumuz farkında bile değildir; çizgi filmlerden izlediğimiz Taş Devri’nin gerçek tarihi aslında Şanlıurfa’ya dayanır. Geçtiğimiz yıl yapılan arkeolojik bir çalışmaya göre, dünya tarihinin en eski şehri Urfa’da bulundu.

Asıl adı Nevali Çori olan şehrin, 11.000 yıl öncesindeki Neolitik Çağ’da diğer bir adıyla Cilalı Taş Devri’nde kurulduğu keşfedildi.

1995 yılında yapılan kazılarda ise tarihin gelmiş geçmiş en eski tapınağına Göbeklitepe Höyüğü’nde rastlandı. Höyük’te Cilalı Taş Devri’ne ait yabani sığır, akrep, tilki, yılan, aslan, yaban eşeği, yaban ördeği ve yabani bitki kabartmalarını rahatlıkla görebilirsiniz.

Urfa, eski çağlardan beri doğu ile batının buluşma noktalarından biri olmuş. Hem kültür hem de ticaret bakımından eski ve önemli yolları birbirine bağlayarak bütün bu bölgenin düğüm noktası haline gelmiş. Çok eskiden beri parlak medeniyetlerin kurulduğu bölge; Harran, Urfa, Suruç, Birecik, Samsat ve Rakka gibi ne zaman kuruldukları bilinmeyen kentleriyle dünya medeniyetinin en eski ve büyük merkezlerinin başında gelmiş.

Antep mutfağıyla yarışır Ramazan öncesi yaptığım ilk ziyaretimdeki izlenimlerime gelince, öncelikle belirtmem gerekir ki; İstanbul’dan Şanlıurfa’ya günde üç ya da dört uçak kalkıyor.

Uçağımızın Şanlıurfa’ya öğle saatlerinde inmesinin ardından havalimanında bizi ilk olarak yüzümüze vuran sıcak ve kuru bir hava karşıladı. İstanbul’un

Urfa: City of the Prophets Once Şanlıurfa was chosen as the location for Çalık Holding’s “We are breaking our fast in Anatolia” campaign, I visited the City of Prophets. My first exploratory trip occurred prior to the beginning of Ramadan. The decision to make the trip developed suddenly and the visit lasted for only a day. Furthermore, I needed to meet people that I had never met before in a location I had never visited before to discuss the plan of providing iftar meals for more than 30.000 people over the span of the Holy Month of Ramadan.

F

irst of all, let’s discuss Urfa’s geographical location in Turkey. It is located in the southeastern region of Turkey, 518 meters above sea level. The city is surrounded by the Euphrates River on its northern, western, and southern sides and by the Tigris River, a branch of the Euphrates River, on its eastern side.

The city of Mardin is to its east, Gaziantep is to its west, Adıyaman is to its northwest, and Diyarbakır is to the north. To its south is the Syrian border spanning 223 km, which was drawn in the 1921 Treaty of Ankara.

The Oldest City in the World Though most of us are unaware of it, the period of the Stone Age, which most of us only know through cartoons, dates back to the beginning of Şanlıurfa. In an archeological study that was carried out this last year, the oldest city in the world was discovered in Urfa. The city, originally known under the name Nevali Çori, was founded 11,000 years ago, during the Neolithic Age. Furthermore, in an excavation that was performed in 1995, the oldest temple ever to have been discovered was unearthed at the Göbekli Tepe Mound (Potbelly Hill Mound). Here, at this excavation, one can see wild beef cattle, scorpion, fox, snake, lion, wild donkey, wild duck, and wild flower embossments, all dating back to the Neolithic Age. Urfa has been known as the meeting point between the east and the west for centuries. Today it has become the most important point in the region by connecting old as well as new roads to one another, both culturally and in business as well. It is a region that has housed many of the most glorious civilizations since ancient times and has come to be the first in the list of the oldest and greatest centers of world civilizations. It is home to the cities of Harran, Urfa, Suruç, Birecik, Samsat, and Rakka and the founding dates of these cities are still unknown to this day.

A cuisine that can compete with Antep During my trip to the region before the beginning of Ramadan, I observed that there are three to four flights departing to Şanliurfa from Istanbul, each day. Upon landing during noon hours, one is greeted at the airport by the warm and the dry weather.

Unlike the dreary weather of Istanbul, Urfa’s war weather penetrates into one’s body.

After a half hour drive from the airport, I reached the city center and caught our breath at the Çulcuoğlu Restaurant. It would have been better to share this in the

ÇALIKhaber

65

İçimizden bir seyyah / A globetrotter among us bunaltıcı havasının aksine sıcağın içinize işlediği türden bir hava var Urfa’da. Havalimanından yarım saatlik bir yolculuktan sonra şehir merkezine ulaştık ve soluğu Çulcuoğlu Restaurant’ta aldık. Derginin ‘Damak Zevki’ bölümünde bahsetmek daha doğru olurdu; ancak Çulcuoğlu’nda tattığım Lebeni çorbası (Soğuk ayran çorbası) ve Bostana isimli meze, olası bir ziyaretinizde es geçmemeniz gereken tatlardan bazıları. Patlıcan Kebabı ise efsane bir lezzet adeta.

Eyyüb Peygamber Camisi’nde Çalık İftarı Çalık Holding olarak geçtiğimiz yıl Van’ın Erciş İlçesinde başlattığımız ‘İftarımızı Anadolu’da Açıyoruz’ kampanyası, bu yıl Şanlıurfa’nın Eyyübiye ilçesindeki Eyyüb Peygamber Camisi’nde devam ettirildi. Türkiye’deki barış sürecine katkı sağlamak amacıyla gerçekleştirilen iftar yemekleri, Suriye’den ülkemize gelen mültecilerin de yüzünü güldürdü. Sınır şehri olması sebebiyle çok sayıda Suriyeli Urfa’ya yerleşmiş. Desteğe ihtiyaçları olduğu her hallerinden belli olan Suriyeli çocuklar ve aileleri neredeyse her gün iftar sofralarımızda yerlerini aldı.

Balıklı Göl olmadan Urfa olmaz Daha önce gözünüze çarpmış bir Urfa kartpostalı varsa; o kartpostalda mutlaka Balıklı Göl de vardır. Balıklı Göl, ‘Peygamberlerin Babası’ (Ebü’l Enbiya) olarak anılan Hz. İbrahim’in Nemrut tarafından Urfa Kalesi’nden mancınıkla atıldığı ateşin yandığı yerde bulunuyor. İbrahim Peygamber, çok tanrılı dini kabul etmeyip Allah’a inanarak devrin hükümdarı Nemrut ile mücadele etmiştir. Putlara tapan Nemrut, İbrahim Peygamber’i bugünkü Urfa Kalesi’nin bulunduğu tepeden ateşe attırır. İbrahim Peygamber’in Allah’a sonsuz teslimiyet göstermesiyle Allah tara-

‘Palatal Delight’ part of our issue, however, the cold yogurt soup known as Lebeni soup and the appetizer known as Bostana, that I tasted at the Çulcuoğlu Restaurant, are dishes that should be tasted on any trip to the region. The Eggplant Kebab is just as exemplary.

A Çalık Iftar at the Prophet Eyyub Mosque As Çalık Holding, we started our “We are breaking our fast in Anatolia” campaign last year, at the Erciş district of the city of Van. We continued this tradition at the Eyyubiye district of the city of Şanlıurfa this year, at the Prophet Eyyub Mosque. The Iftar meals, which were served out of an effort to participate in the peace efforts launched by the government of Turkey, also put a smile on the faces of the Syrian refugees residing within the borders of our country. Since it is a city near the border, many Syrians have specifically chosen to reside in Şanlıurfa.

The Syrian children who were clearly in need, and their families, took their seats at our Iftar tables basically every day.

There can be no Urfa without the Lake of Sacred Fish If you ever saw a postcard of Urfa, it is almost certain that you would have seen the Lake of Sacred Fish. The Lake of Sacred Fish is located at the spot where Prophet Abraham, also honored as ‘Father of All Prophets’, was thrown into a fire from the Urfa Castle by Nemrud. Prophet Abraham had rejected the polytheism of his time by solely believing in Allah, and in so doing struggled with the leader of his time, Nemrud.

As a consequence, Nemrud, who worshipped idols, had Prophet Abraham thrown down from the Urfa Castle. As a consequence of Prophet Abraham’s continuous obedience to Allah, Allah ordered the fire: “Oh fire, be cool and sound before Abraham!” At that moment, the fire became water and the pieces of wood became fish. Prophet Abraham

Balıklıgöl

Şanlıurfa’dan genel bir görünüm.

A general view of Şanlıurfa

66 ÇALIKhaber

Dünyanın en eski tapınağı Göbeklitepe Göbekli Tepe (Potbelly Hill): The oldest temple of the world

fından ateşe ‘Ey ateş, İbrahim’e karşı serin ve selamet ol’ emri verilir. Bu emir üzerine, ateş suya; odunlar da balığa dönüşür. İbrahim, bir gül bahçesine sağ olarak düşer. İbrahim Peygamber’in düştüğü yerin adı Halil-ür Rahman gölüdür.

Rivayete göre Nemrut’un kızı Zeliha da İbrahim’e inandığından kendisi de onun peşinden ateşe atlar. Halil-ür Rahman gölüne nazaran Urfa Kalesi’ne daha yakın bir yer olan Zeliha’nın düştüğü yerde de Ayn Zeliha Gölü oluşmuştur. Her iki göldeki balıklar, kutsal sayıldığı için yenilmiyor ve halk tarafından beslenip korunuyor. Balıklı Göl’ün hemen yanında Urfa Kalesi yer alıyor. Kuzey tarafı sarp kayalık olup Balıklı Göl’e tepeden bakan Kalenin diğer üç tarafı savunma hendeği ile çevrili. 1200 yıllık olduğu tahmin edilen Kale’de, Nisan ayında bir göçük meydana gelmişti. İlk önce üzüntüyle karşılanan bu göçük, gün geçtikçe kale ile ilgili yeni sırlar ortaya çıkardı. Her karışında tarih yatan bu topraklardaki göçükte, Roma ve Eyyübiler döneminde de kullanıldığı düşünülen bir cephanelik olduğu ortaya çıktı.

Bu alanda yapılan kazılarda mancınık güllesi, sarnıç ve bronz eserler bulundu. Bu haberi ilk duyduğumda; yüzyıllardır üzerinde yaşadığımız ama Marmaray projesi ile ortaya çıkan Sultanahmet ve Yenikapı’daki şehir ve tüneller aklıma gelmişti.

Otel seçenekleri Eğer Urfa’da bir tanıdığınız varsa birazdan yazacağım otel tavsiyelerimi okumayabilirsiniz; çünkü bu Urfalı tanıdığınızın gönlü kesinlikle otelde kalmanıza razı olmayacaktır. Eğer bir tanıdığınız yok ise Urfa’da meşhur iki tane otelden bahsedebiliriz. İlki Balıklı Göl’ün hemen yanında bulunan, Urfa’ya özel otantik mimariye ve tarihi atmosfere sahip olan Hotel El-Ruha. İkincisi ise şehrin merkezinde bulunan ve daha çok konfor arayanlar için ideal olan Urfa’nın en yeni oteli Nevali. İkinci alternatif, şehir merkezinde olması dolayısıyla Göbeklitepe ve Harran gibi farklı turistik bölgelere ulaşımda kolaylık sağlıyor.

fell safe and alive into a rose garden and that point came to be known as the Lake of Khalil-ûr Rahman. According to other accounts, the daughter of Nemrud, Zeliha, also believed in Prophet Abraham and jumped with him into the fire. Thus, a smaller lake formed nearby the Urfa Castle at the location where Zeliha had jumped. This lake is known today as the Ayn Zeliha Lake. The fish in both lakes are seen as being sacred, and consequently are not eaten, but rather are fed and protected by the community. The Urfa Castle is located, just nearby to The Lake of Sacred Fish. While the north aspect of the castle is rugged, the other three sides of the castle, from the view that looks above The Lake of Sacred Fish, are surrounded by defense gutters. Last April, a landslide occurred at the Castle, which is thought to be 1200 years old. Though this landslide received a sad reaction initially, as the days followed, it began to reveal new secrets on the Castle. In this landslide, which occurred on a land that bares history every inch of the way, an ammunition store, which is thought to be dating back to the time of the Roman and the Ayyubid periods, was discovered. Moreover, the diggings that were done in the area revealed monuments such as arbalest cannonballs, underground tanks and bronze.

When I heard of this news, all I could think of was the cities and tunnels that surfaced in the regions of Sultanahmet and Yenikapı, beneath the land that we have been walking upon for centuries, as a result of the Marmaray project.

Hotel Options If you know someone in Urfa, don’t read what follows because this person will never feel comfortable if you stay at a hotel. However, if you have no such friend, we can discuss two famous hotels in Urfa. The first of these is the Hotel El-Ruha, located nearby the Lake of Sacred Fish. This hotel embodies the authentic architecture and the historical atmosphere of Urfa.

The second is the more modern of the two and is named the Urfa Nevali.

It is located in the center of the city and is more suitable for those seeking comfort. Because it is located at the city center, connections to other touristic destinations such as Göbekli Tepe and Harran are easier.

ÇALIKhaber

67

Damak Zevki / Palatal Deligts

Türkmenistan Türkmenistan başta olmak üzere; Irak, İran, Türkiye, Suriye ve dünyanın farklı coğrafyalarında yaşayan Türkmenler, milli kimliklerini hâlâ muhafaza ederler.

Köklü bir tarihi geçmiş ve birikime sahip olan bu millet, kültürel özellikleriyle olduğu kadar yemek kültürüyle de öne çıkan milletler arasında yer alıyor.

YAZI-ARTICLE BY: GİZEM GÜRSOY

T

ürkmenlerin beslenme ve mutfak geleneklerini belirleyen ana unsur, yüzlerce yıl öncesine dayalı göçebe-bozkır kültürüdür. Tıpkı Orta Asya’daki diğer Türk boyları gibi…

Türkmen mutfağında yemek kültürü bölgelere göre farklılık gösterir. Örneğin, Hazar Deniz’i kıyılarında balık daha çok tüketilirken Aşkabat bölgesinde bol etli yemekler yapılır.

Yarma ile pişen etler, pilavlar ve hamur işleri Türkmen yemeklerinin en önemlilerindendir.

Ekmek ve tuz kutsal kabul edilir Türkmen mutfağı denilince akla ilk olarak ekmek gelir.

Ekmeğin yumurtalısı, yağlısı, sütlüsü gibi değişik çeşitleri yapılır.

Ekmekler, evlerin bahçelerinde bulunan tandırlarda pişer. İlk pişen ekmek, adetleri gereği kimseye ikram edilmez. Gelen misafirler ekmeği mutlaka iki eli ile koparmalıdır. Çünkü ekmeği tek elle koparmak günah sayılır. Türk halklarında olduğu gibi Türkmenlerde de tuzun ayrı bir yeri vardır. Tuza hürmet gösterilir ve mukaddes sayılır. ‘Bir gün tuz yediğin yere, bin gün selam’ atasözü de bu değerin bir göstergesidir. Et ve sebze ağırlıklı yemeklerde pirinç de oldukça önemli bir yere sahiptir. Bu yüzden Türkmenler pilavlarıyla da ünlüdür.

Türkmen kültüründe yemekler saçak adı verilen büyük yer sofralarında yenir. Bu, ailenin bütün fertlerinin akşam yemeklerinde bir araya gelmesi ise vazgeçilmez bir kuraldır.

Yemeğe ilk olarak ailenin en büyüğü başlar. Yemek sonunda dua okunduktan sonra sofradan hep birlikte kalkılır. Çeşitli sebeplerden dolayı sofradan erken kalkmak zorunda olanlar, mutlaka ailenin en büyüğünden izin alır.

Türkmenistan’ın öne çıkan yemeklerinden; Türkmen Menni One of the prominent dishes of Turkmenistan: Turkmen Menni

68 ÇALIKhaber

Geleneksel lezzetler Göçebe-bozkır kültürünün hüküm sürdüğü etli yemeklerin başında; katıklaş (katıldı aş), çektirme ve kurma gelir. Katıklaş, bir çeşit etli çorba olup içine pirinç ya da erişte konularak pişirilir. Ayrıca; etsiz, sadece yarma ile pişirilen çorbaya da katıklaş denir. Bu, bizim toplumumuzda yapılan ayran aşı çorbası ile aynıdır. Genellikle misafirler için pişirilen çektirme ise bir çeşit etli pilavdır. Kurma yani kavurma ise etin kuşbaşı halinde doğranarak, kendi yağında kavrulmasına

denir. Türkmen mutfağında eti uzun süre muhafaza etmek için tuzlarlar.

Buna da kakmaç denir. Kakmaç, kemiğinden ayrılmış et olup, et ince ince dilimlenip, tuzlanıp, güneşte kurutulur ve saklanır. Çektirme pilavı veya katıklaş pişirileceği zaman birkaç parça çıkarıp kullanılır.

Et ve pirinçle yapılan yemeklerin dışında hamur işleri de Türkmen mutfağının vazgeçilmezleridir. Özellikle mantı, yumurtalı börek, çiğ börek ve makarna öne çıkan lezzetlerindendir. Çaya oldukça düşkün olan Türkmenler, özellikle akşamüstleri yanında kuru meyve ve reçellerle birlikte çay içerler. Yemeklerden sonra içtikleri çay ise yeşil çaydır. Günlük yemeklerinde tatlı yeme alışkanlığı olmayan Türkmenler, tatlı yerine taze ve kuru meyveyi tercih ederler.

Tatlı sadece özel günlerde hazırlanır. En önemli tatlıları; şekşeki ve katlamadır. Şekşeki, düğünlerde gelinin arkadaşları tarafından yapılır.

Katlama ise düğünden 40 gün sonra damadın ailesi tarafından gelinin ailesinin evine giderken götürülür.

Turkmenistan: The bread based kitchen The Turkmen people living first and foremost in Turkmenistan, as well as those who live in the regions of Iraq, Iran, Turkey, Syria and other parts of the world geographically, protect their national identity to this day. A nation that has well-founded historical roots and strong cultural traditions is among those nations that will be known for their cultural values just as much as they are known for their traditional cuisine.

The defining feature of the diet and cuisine traditions of the Turkmen people comes from their centuries old hunter-gathering culture, just as the other Turkic tribes of Central Asia... The traditional cuisine of the Turkmen cuisine, exhibits differences from region to region. For example, while fish is consumed to a higher degree in the proximity of the Caspian Sea, meat dishes are in the forefront in the Ashgabat region. Meat, rice and dough dishes that are cooked with the coarsely ground wheat, are among the prime dishes of the Turkmen cuisine.

Bread and salt are enshrined Bread is the first thing that comes to one’s mind, when speaking of the Turkmen cuisine. Bread is cooked in a variety of forms with those breads that are cooked with eggs, those that are cooked with oil and those that are cooked with milk. However, they are all cooked upon the tandoori that are located in the gardens of the people’s homes. According to the custom, the first bread that is cooked is never served and the visitors that have arrived must, most certainly, break from the bread they are given with the use of their two hands. After all, breaking the bread with the use of only one hand is seen as a sin. Salt is also something close to the heart of the Turkmen people, just as it is in all Turkish societies. Salt is highly respected and enshrined. This can be seen in a regional idiom, known as “A thousand days of greetings to that place that fed you salt for a day”. Rice also has a valuable position in those dishes dominated by meat and vegetables. It is due to this that the Turkmen people are also famous for their rice dishes. In the Turkmen culture, food is eaten upon large tables that have been set on the floor, known as the “sachak”.

That being said, it is an absolute rule for all the individuals of the family to be present for dinner and when seated the eldest member of the family is the one who must begin the meal before all others. Once the meal is complete, a prayer is read and it is then that all members of the family rise from the meal together. Thus, if one has to leave the meal, for one reason or another, prior to its completion, he/she is obliged to take permission from the eldest member of the family to be able to do so.

Traditional Tastes Katkilash, chektirme and khorma are the first and foremost meat dishes of the hunter-gatherer culture. Katkilash, is a type of meat soup that is cooked with rice or vermicelli. In addition, katkilash is also the name given to those soups that are cooked without meat and only with coarse ground wheat. In the latter form, this dish equates with the cold yogurt soup of our culture. Chektirme, on the other hand, is a meat and rice dish that is usually served to visitors. As for khorma, it is the name given to the meat that is cut and braised in the form of cubes and then browned in its own fat. The meat is usually salted in the Turkmen cuisine, in order to preserve it for long periods of time and this act of preserving food is known as kakmach. In other words, kakmach is meat that has been stowed away upon being removed from its bone, thinly sliced, salted and then dried in the sun. Then, as meat is needed for the chektirme rice dish and the katkilash soup, a few pieces of this preserved meat are taken and used.

In addition to the dishes that are cooked with rice and meat, dishes made of dough are also among the “cannot do without dishes” of the Turkmen cuisine. Specifically the dishes of Turkish ravioli, filled pastries with eggs, deep fried water thin dough with raw minced meat filling (known as raw pastry) and noodles are among the dishes that stand out.

The Turkmen people, who are quite keen on tea, drink tea specifically during the evening times, with dried fruits and jams as side dishes. Green tea, however, is the choice of tea following all meals. Moreover, the Turkmen peoples do not have the habit of having dessert with their daily meals, and consequently prefer to have fresh or dried fruits instead of desserts. Consequently, in their culture, desserts are only dishes for special occasions and sheksheki and khatlama (folding) are their most renowned desserts. From among these, sheksheki is a dessert that is prepared on wedding days by the friends of the bride while khatlama is a dessert that is prepared by the family of the groom on their visit to the family of the bride, 40 days following the wedding day.

ÇALIKhaber

69

Damak Zevki / Palatal Deligts

Türkmen pilavı Malzemeler: l 1 kg iri kuşbaşı kuzu ya da dana eti l 1 kg pirinç l 3-4 adet havuç l 2 baş soğan l 300 ml sıvı yağ l Tuz

HAZIRLANIŞI Öncelikle pişireceğiniz kuşbaşı şeklinde doğranmış eti güzelce yıkayın.

Pilava ilave edeceğiniz soğanları ve havuçları doğrayın.

Pirinci de büyük bir kabın içinde güzelce yıkayın. Yıkadığınız pirinci bol miktarda su içerisinde bekletin.

Tencereyi ocağın üzerine koyun ve içine 300 ml. sıvı yağ dökün.

Hazırladığınız eti tencerede kavurmaya başlayın.

Et kızarmaya başladıktan sonra ise içine soğanı ilave edin.

Etin iyice piştiğinden emin olduktan sonra doğradığınız havuçları içine atın. Havucun hafif yumuşadığını gördüğünüz zaman, yıkamış olduğunuz pirinci ekleyin.

Altında kalan etli kısma hiç dokunmadan pirinçle üzerini kapatın ve pirince bir miktar tuz ekledikten sonra kaynar su ilave edin.

Pirinç suyunu iyice çektikten sonra, tencerenin üzerini kapatın ve 20 dakika dinlendirin.

Servis edeceğiniz zaman pilavı büyük bir tabağa alın, altta kalan etli kısmı ise pilavın üstüne ilave edin. Pişirirken et karışımlı kısım altta olacak şekilde pişirin.

Servis ederken ise pirincin alta, etli kısmın üste gelmesine dikkat edin.

70 ÇALIKhaber

BAHAR KURBANOVA Çalık Enerji Aşkabat Yönetim Ofis Asistanı -Çalık Enerji Ashgabat Administrative Office Assistant

Turkmen Rice Ingredients: l 1 kilo of lamb or calf meat that is cut in the form of cubes l 1 kilo of rice l 3-4 carrots l 2 onions l 300 ml of oil l Salt Preparation: Thoroughly wash the meat you will be cooking.

Cut the onions and carrots you will be adding to the rice.

Thoroughly wash the rice in a large bowl and then leave it waiting in a large body of water.

Place your pot upon the stove and pour the 300 ml of oil into it.

Begin to brown the meat you cleaned in this oil. Once the meat has begun to brown, add the onions and once you are sure that the meat is well cooked, add the carrots.

When you see that the carrots have become moderately soft, add the rice you just cleaned, upon draining it from the water it was waiting in.

Without touching the meat layer that is at the bottom of the pot, spread out the rice in a manner that covers the lowermost layer, and add salt to the uppermost layer. Upon adding the salt, add boiling water.

Once the rice has absorbed a majority of the water that was poured upon it, cover the pot and leave it waiting for 20 minutes.

When you will be serving the dish, place the rice into a large serving bowl and add the meat mixture that is at the bottom of the pot, upon the rice.

Hence, take care that the meat mixture, as you are cooking the dish, is beneath the rice, while the opposite is the case when you are serving the dish.

Bilişim / Informatics MEHMET ŞEN Çalık Holding Bilgi Güvenliği Müdürü Information Security Manager

farkındalıkla başlar Bilgi teknolojilerinde güvenlik çözümleri için yüksek miktarda harcamalar gerçekleştiriliyor. Güvenlik önlemleri için en son teknolojiyi kullanmak, bilgi güvenliğinin tamamen sağlanmış olduğu anlamına gelmiyor. Teknoloji ile birlikte insan faktörünü de hesaba katmak gerekiyor.

B

ilerek ya da bilmeyerek, içerideki kullanıcılar tarafından yapılacak hatalara ve gelebilecek zararlara karşı sistemi koruyan bir mekanizma yoktur. Kurumu dışarıdan tehdit eden unsurların elinde bir kullanıcı adı ve şifresi mevcut değilken, kurum içerisindeki kullanıcıların kendi hesaplarının ve haklarının olması, içeriden gelebilecek tehdidin büyüklüğünü artırır. Kullanıcılar, bilgi güvenliğinin en zayıf halkası olarak bilinir. İyi tasarlanmış ve kurgulanmış, güncel verileri içine alan farkındalık programları, güvenlik zincirinin bu en zayıf halkasının güçlenmesini sağlar.

Kullanıcılardan kaynaklanan bilgi güvenliği risklerini, tamamen ortadan kaldırmak mümkün olmayabilir. Fakat iyi planlanmış ve süreklilik arz eden farkındalık eğitimleri, güvenlik risklerimizi kabul edilebilir bir seviyeye çekmemizi sağlayacaktır.

CSI Computer Crime&Security Survey’in geçmiş yıllarda yapmış oluğu ‘Bilgisayar Suçu ve Güvenlik’ araştırmasını incelediğimizde, ‘Insider abuse of Net access or e-mail’ eğrisinden anlaşılacağı gibi, sistemleri ele geçirmede insan faktörünün büyük bir orana sahip olduğu görülmektedir.

Bu oran, son yıllarda daha da çok artmıştır. Sınır güvenliğinde en üst teknolojiler kullanılmakta olduğu için, bilgisayar korsanları güvenliğin en zayıf halkası olan insanı hedef almışlardır.

Bilgisayar korsanlarının en fazla

72 ÇALIKhaber

Security begins with awareness A lot of spending is done for security solutions in the area of information technology. Having the highest technology for security purposes does not mean that full security has been achieved. In addition to the technology involved, the human factor must also be regarded.

C

kullandıkları tekniklerden biri de ‘Sosyal Mühendislik’tir. ‘Sosyal Mühendislik’ kavramı ünlü bilgisayar korsanı Kevin Mitnick’in yazmış olduğu ‘Aldatma Sanatı’ kitabı ile birlikte bilgisayar dünyasında kullanılmaya başlamıştır. Bu teknik ile kullanıcıların zaaflarından yararlanılarak kişi, çalıştığı kuruma ya da kendisine ait bilgileri ifşa etmeye zorlanmakta veya belli eylemleri yerine getirmek için yönlendirilmeye çalışılmaktadır. ‘Aldatma Sanatı’ adlı kitabı okuduğumuzda, korsanların düşündüğümüzün aksine çoğu zaman bilgisayar karşısında değil de, başka şekillerde insanların zaaflarından faydalanarak sistemleri ele geçirdikleri görülmektedir. Ülkemizde ‘Sosyal Mühendislik’ faaliyetleri son yıllarda ciddi ölçüde yaygınlaşmakta ve bu alandaki risklerin bertaraf edilmesi için çalışmalar yapılmaktadır. Bunun en güzel örneği; BDDK(Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu)’nun yaklaşık iki senedir denetimlerde şart koştuğu ‘Sosyal Mühendislik’ denetimidir.

Aynı şekilde ISO 27001 standardı,

urrently, there is no mechanism that can protect the system from the mistakes and possible harm that can be engendered through the conscious or unconscious actions, of the internal users of the system.

While the external users that threaten the security of the establishment, have no user name or password in their hands, the fact that the internal users have their very own accounts as well as personal rights, greatly increases the potential threats that can arise from within the firm itself.

Users are known as the weakest link in the information security. Educational programs to raise awareness that incorporate, well designed and well conceptualized, current information securities, will strengthen this weakest link of the security chain.

It might not be possible to completely eliminate user engendered security risks, yet awareness programs that are well thought out and encourage ongoing participation, will enable us to reduce the current security risks to an acceptable level.

When we investigate the “Computer Crime and Security” research, performed by the CSI Computer Crime & Security Survey over the past years, it is evident that the human factor has a very high percentage in overcoming system security. This can be seen from the ‘Insider abuse of Net access or e-mail’ curve and the percentage has continued to increase over the past few years. Since the highest technologies are being used for peripheral security, computer hackers have decided to attack the weakest link of security systems, the humans, as their ultimate target.

As for the most common techniques used by computer hackers, one of them is termed as “Social Engineering”. The term “Social Engineering” has come to be used in the computer world, following the publication of a book by the renowned computer hacker Kevin Mitnick, called “The Art of Deception”. Through the use of the Social Engineering technique, the hacker has the ability to exploit the weaknesses of its users, to force them to access either the establishment’s accounts or their personal information, or the target is led to carry out specific actions for the hacker. When we read the book “The Art of Deception”, we can see that, in contrast to what we commonly assume, hackers usually use the weak points of humans not while they are in front of computers, but rather through other means, in order to overthrow systems.

Recently, “Social Engineering” activities in our country have increased significantly, and efforts are being made to overcome the risks posed by this. The best example of this is the Banking Regulatory and Supervisory Agency (BRSA)’s, “Social Engineering” investigations which have become obligatory for all of its customers, over approximately the past two years. Similarly, the ISO 27001 standard has made programs that increase awareness compulsory for companies, to decrease the threats that may come from social engineering attacks, to the minimum.

The responsibility of information security The first and foremost goal of the awareness campaigns regarding information

ÇALIKhaber

73

Bilişim / Informatics şirketlerde, sosyal mühendis tarafından gelebilecek tehditleri en aza indirmek için farkındalık eğitimlerini şart koşmuştur.

Bilgi güvenliği sorumluluğu Şirketlerde yapılan bilgi güvenliği farkındalığı çalışmalarının başlıca hedefi, önemli ve hassas verilerin korunması için, çalışanların üzerine düşen sorumlulukları anlamalarını sağlamak olmalıdır. Farkındalık çalışmalarını sadece bilgi güvenliği çalışanlarına değil, bilgi güvenliği politikaları kapsamında yer alan her bireyle yapmak gerekir. Bu çalışmaların hedeflerinden bir tanesi de güvenlik bilinci oluşturulurken, sahip olduğumuz bilgileri ve bu bilgilere gelebilecek tehditleri ortaya koymaktır. Diğer bir hedef ise hassas ve kurum için değerli verilerin nasıl korunacağı konusunda çalışanların bilinçlendirilmesi ve olaylara güvenlik penceresinden bakmalarını sağlayacak vizyonun kazandırılması olmalıdır. Kullanıcıların bilgi eksikliğinden kaynaklanabilecek hataları ve teknolojinin yanlış kullanımından oluşabilecek riskleri en aza indirmek, hedeflerimizin arasında yer almalıdır. Bilgi güvenliği farkındalık çalışmalarını kişiler üzerinde etkili ve kalıcı kılabilmek için, çalışanın bilgi güvenliği sorumluluklarını aynı zamanda bir iş sorumluluğu olarak görmesini sağlamaktan geçmektedir.

Günümüzün bilişim konusunda gelişen tehdit ve saldırıları karşısında, en son teknoloji yatırımları ile birlikte mutlaka çalışanlarımızın eğitilmesi ve bilinçlendirilmesi gerekmektedir. Kullanıcılardan kaynaklanan en basit bir hata, ciddiyetsizlik, sorumsuzluk ve dikkatsizlik, bilginin yetkisiz kişilerin eline geçmesine, şirketin maddi ve hukuki olarak telafisi mümkün olmayan büyük kayıplar yaşamasına neden olabilmektedir. Bilgi güvenliği farkındalık eğitimi çalışmalarının verimli olabilmesi ve beklenen sonuçların elde edilebilmesi için, konuya şirketin üst yönetimi başta olmak üzere tüm çalışanların aktif katılımları ve desteği gerekmektedir.

74 ÇALIKhaber

security in companies, is to support the workers to gain awareness of the responsibility they have in the protection of valuable and sensitive data. Moreover, the awareness campaigns must not only be addressed to the workers directly involved in information security, but must rather be addressed to all those involved in information security policies. Gaining awareness of the information that we have and the possible threats that may come upon this information, while also raising consciousness in the area of security, are among the goals of such awareness campaigns. Another goal, however, is to inform the workers of the ways in which the data that is sensitive, and valuable for the firm, can be protected. Furthermore, such campaigns aim to enable the workers to envision security related issues with a more informed, conscious eye. Decreasing the mistakes that may arise from the lack of knowledge of the users and decreasing the risks that may arise from the incorrect use of technology, must also be included among the goals.

Supporting such awareness campaigns to have an impact on the individuals involved, and to also support the information given to have a lasting impact, lies in making the workers see their responsibilities in the area of information security, not as something separate from their job but rather as an integral part of their job description.

With the increase in the area of threats and attacks that have been currently developing in the area of information technology, along with the increasing investment in the most high-tech technologies, it is imperative that we educate and increase the awareness of our workers in these areas. After all, the simplest of mistakes, lack of seriousness, irresponsibility and/ or carelessness that may arise from a user, has the potential of allowing the information to reach unauthorized individuals and for the company to experience huge financial and legal losses that cannot be compensated. For the activities in the area of the awareness campaigns for information security to be productive and give the desired results, it is a must that these campaigns are supported by the active involvement of all of the workers of the company including the upper management too.

Hukuk / Law

İcra

KAMİLE ÇİĞDEM YÜKSEL Çalık Holding Hukuk İşleri Şefi Legal Affairs Senior Specialist

İcra kelimesi genel anlamda bir işin yapılması, yerine getirilmesi veya yürütülmesidir; ancak hukuksal çerçevede kullanıldığında, bir borcun veya mükellefiyetin devlet aracılığı ile yerine getirilmesi için başlatılan sürecin ve ilgili işlemlerin bütününü ifade eder. İcra kavramı, kendi içinde yükümlülüğünü yerine getirmeyen borçlunun devlet otoritesi ile bunu zorla (Cebri icra) yerine getirmeye mecbur edilmesidir.

İcra Hukuku (“Debt Enforcement”) Bir toplumda alacağını borçludan alamayan bir kişi, hakkını zor kullanarak alamaz. Zorlama ancak devlet tarafından yapılabilir ki, bu yetki, sadece Türkiye’de değil, birçok ülkede de benzer biçimlerde devlete tanınmıştır. Ülkemizde, devletin, borcun ödenmesine yönelik yaptırımları İcra ve İflas Kanunu ile düzenlenmiştir. İcra hukukunun temel amacı, alacaklıların haklarını borçlular karşısında korumaktır. Bir icra sürecinde devlet otoritesi, bunu asli ve yardımcı organları ile yürütür. Bu organların tümüne İcra Teşkilatı denmektedir. Asli icra organları, icra işlerini yürütmek için kurulmuş olan

76 ÇALIKhaber

icra ve iflas daireleri, icra mahkemeleri ve Yargıtay’ın icra ile ilgilenen daireleridir. Yardımcı icra organları ise, temel olarak asli icra organlarının işlerini yürütebilmeleri için onlara yardım eden cumhuriyet savcılıkları, genel mahkemeler ve polis gibi devlet kurumlarıdır.

(Cebri) İcra Çeşitleri a) Cüz’i (ferdi) icra: Borçlunun karşısında bir veya birkaç alacaklısının bulunduğu, borçlunun malvarlığındaki maddi şeylerden bir veya birkaçının cebri icranın konusunu oluşturduğu ve bu malların sadece borca yetecek kadarının haczedilmesinin ardından satılıp, elde edilen

paralar paylaştırıldıktan sonra, artan paranın borçluya geri verildiği cebri icra çeşididir.

Bunu sağlayan yöntem ise genel haciz yolu ile takip türleridir. b) Külli (toplu) icra: Borçlunun karşısında bütün alacaklıların bulunduğu, borçlunun yasal olarak uhdesindeki bütün mallarının cebri icranın konusunu oluşturduğu cebri icra çeşididir. Bunu sağlayan yöntem ise iflas yolu ile takiptir. İcra iflas hukuku sisteminde icrai takiplerinin tamamı adliyelerdeki icra daireleri marifetiyle yürütülmektedir. İcra hukuku prosedürü tabi hukuk işlemlerindendir. Yani geçerli ve etkili olabilmeleri için kanunun öngördüğü yasal süre ve şekillerde yapılması gereklidir. Aksi halde hak kaybına uğranılacaktır.

Bir dahaki sayımızda ise gündelik hayatımızda en sık karşılaştığımız çeşit olan Cüz’i İcra’nın Türleri üzerinde durulacaktır.

What is Enforcement?

The word enforcement is commonly used to explain a deed that is performed or the conducting and completion of a task. However, when the word is used in a legal context, it implies all those operations that are performed for the court dealing with debt or bankruptcy cases or the time frame in which the one who is legally obliged is made to do what he/she must, through the support of the state.

Terminologically, enforcement refers to the debtor who is unable to meet the needs of a debt, through his/her own means, to be forced to meet the needs of this debt by the authority of the state, hence through enforcement.

Enforcement Law In a society, if one is unable to take what is owed to him/her from the debtor, he/she cannot take what is owed to him/her by the use of force. Enforcement is something that can only be legally executed by the state and in fact, this authority is not only acknowledged by the state of Turkey, but also by the state of many other countries worldwide. In our country, the actions taken by the state regarding the payment of debts are organized by the legal Code of Execution and Bankruptcy.

The main goal of law enforcement is to protect the rights of the creditors before the debtors. In this period of law enforcement, the state authority will carry this task out through the assistance of its principal and subsidiary bodies. These bodies as a whole are referred to as The Enforcement Organization. The principal enforcement bodies are set up to carry out the tasks of the execution and bankruptcy agencies, law enforcement agencies and the courts dealings and the Supreme Court’s dealings with the enforcement offices. As for the subsidiary bodies, they are state establishments, such as the public prosecution offices, general courts and the police, which are of assistance to the principal enforcement bodies in conducting their tasks at hand.

Types of Enforcement a) Individual Enforcement: It is the type of enforcement in which the debtor has one or more creditors, in which one or more of the material possessions of this debtor are of value to the enforcement law, upon which only those which are adequate for the debt at hand are confiscated and then sold, with the earnings divided amongst the creditors and the excess money returned to the debtor. As for the procedure followed when carrying this out, it is the procedure outlined by the general tax lien for the case in question. b) Collective Enforcement: It is the type of enforcement in which the debtor has all of his/her creditors before him/her and in which all of the possessions that are legally under his/her name are of value to the enforcement law. As for the procedure followed when carrying this out, it is the procedure based on the bankruptcy proceedings filed against the debtor.

All of the enforcement proceedings in the bankruptcy enforcement laws system are achieved through the skills of the enforcement law offices in the courts involved. The enforcement law procedure is among the procedures arising out of natural law. Therefore, in order to be valid and efficient they need to be completed in the legal time and form that the laws explicate. Or else, rights will be infringed.

In our following issue, we will be touching upon the type of enforcement that we most commonly come across in our daily lives, that is The Types Falling into the Category of Individual Enforcement.

ÇALIKhaber

77

İş başında / On the go Çalık Holding’in farklı birimlerindeki çalışanları tanımaya devam ediyoruz.

Bu sayımızda Çalık Holding İdari İşler ve BKT Kosova iç Denetim Grubu sayfamıza konuk oldu.

Çalık Holding İdari İşler Administrative Services

BKT Kosova iç Denetim Grubu Internal Audit Group 78 ÇALIKhaber

We continue to introduce the employees from different sections of Çalık Holding.

This month, we caught BKT Internal Audit Group and Çalık Holding Administrative Services in the act.

Biz bize~Just us

MutluluklaBesr.t..Wishes...

15.06.20 Dilruba Köken Sınm13 az & Halit Sınmaz (Çalık Holding İdar i İşler Elektrik Teknikeri)

17.08.2013 Büşra Aydın (Gap Güneydoğu Tekstil İthalat Memuru) & Azmi Albayrak

11.07.2013 zine Besiana Gjeta (BKT Ha ı) an m Uz ı lar Operasyon & Dritan Gjeta

Hoşgeldin Bebek!

Welcome Baby 17.08.2013 Sema Çay & Emrah Çay (Çalık Cotton Müşteri Temsilcisi) 06.09.2013 Leyla Subaşı & Engin Subaşı (İdari İşler Servis Görevlisi) 15.07.2013 Çiğdem Barış & Fatih Barış (Gap Pazarlama İthalat-İhracat Şefi) çiftinin bebeği Nefes Barış

01.07.2013 Erina Dumi (BKT İnsan Kaynakları Uzmanı) & Ermal Dumi

Siz de fotoğraflar›n›z› bu sayfada görmek isterseniz, bize iletebilirsiniz: kurumsaliletisim@calik.com 80 ÇALIKhaber

Share life without borders Experience the most powerful telecommunication company in Albania

TEMEL DEĞERLERİMİZE İNANARAK BAŞARIYA YÜRÜYORUZ. Çalık Holding’in 5 kıtada ve 17 ülkede sahip olduğu başarıda en büyük yol göstericisi evrensel ve insani değerlere göre şekillenmiş Çalık Holding Temel Değerleridir.

www.calik.com