AYFER ATILGAN - berlintürk April 2016 nr.:46

Page 1

Nisan / April 2016 | Sayı / Ausgabe: 46 | issuu.com/berlinturk | berlinturk.com | twitter.com/berlinturk | facebook.com/berlinturk

Ab Se i auf d te 34 eutsc h

kostenlos / ücretsiz

16 yılda 11 terör saldırısı önlendi eurogıda’dan “EĞİTİM ATAĞI” TBMM heyeti Berlin’de Bakan Kolat HDB’de

Ayfer Atılgan

B e r l i n ’ d e k i Tu ğ r a m ı z d ı r Tu ğ r a berlintürk Nachrichten Zeitschrift / berlintürk Haber Dergisi


SICAK SİYASET

SICAK SİYASET

BERLİN HABER

BERLİN HABER

İÇİNDEKİLER

04 S A Y F A

05

16 yılda 11 terör saldırısı önlendi

S A Y F A

BERLİN HABER

16

S A Y F A

TBMM heyeti Berlin’de

BERLİN HABER

Bakan Kolat HDB’de

18 S A Y F A

Polis şantajcılara karşı çaresiz

PORTRE

07 S A Y F A

eurogıda’dan “EĞİTİM ATAĞI”

BERLİN HABER

19

S A Y F A

23 24

Türkiye model olsun

08 S A Y F A

Nefret mesajları paylaşanların evlerine baskın

BERLİN HABER

20

KT Bank

S A Y F A

Haklarında yakalama kararı olan 342 aşırı sağcı kayıp

S A Y F A

UETD - Sinan Kaplan

S A Y F A

10

Ayfer Atılgan - TUĞRA

S A Y F A

Die berlintürk Nachrichten Zeitschrift wird Klimaneutral gedruckt

Sayı / Ausgabe: 46 | berlinturk.com | issuu.com/berlinturk | twitter.com/berlinturk | facebook.com/berlinturk


Coştum İ

çim içime sığmıyor. Dahası kabıma sığmıyorum.

Koşmak, çalışmak, yardıma muhtaç tüm insanların elinden tutmak. Onlara ekmek, su, aş ve iş vermek istiyorum. Mütemediyan gülümsemek. Bende bu aralar gök zümrütleşiyor Topraksa can veriyor nefes alan her canlıya. Benimle, gül, karanfil, lale, sümbül, çiğdem ve menekşeler geniş zamana dönüşüm yapıyorlar. Dar vakitler sırra kadem oluyor. Jan Böhmermann mizahı Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı

Sevim Ercan

Recep Tayyip Erdoğan’ı belden aşağı vuruyor. Böhmermann, Alman İkinci Televiyonu ZDF’e de sırtını dayayarak, edep ve insani sınırları aşmakta sakınca görmüyor. Mizah, nefret, aşağılama, kalitesizlik yerlerde sürünüyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan suç duyurusunda bulunuyor. Özlük yasal kişisel hakkını kullanıyor. Ala, Almanya yargısına güvenimiz sonsuz. İnanıyoruz ki bu konuda mutlaka adalet yerini bulacaktır. Sanat özgürlüğünün de kırmızı çizgileri olduğunu birileri böylece öğrenecektir. Kaldı ki bu anlayış; güçlü ve güçsüz kitleye göre farklı, farklı şekilleniyor. Bunun en canlı ve bariz örneğini mülteci kitlesine karşı olan acımasız, ilkel ve ezici tutumuyla tüm Avrupa kıtası gözler önüne seriyor. Tüm bunlara rağmen gök kubbe yaşam çığlıkları atıyor. Doğa diriliş dizeleri ve güfteleri ile yüreklerimizi meltem rüzgarları misali okşuyor. Ey ahali zehir zıkkım etme çabanız bir hayli boşa. Diyorum başka da bir şey söylemiyorum. Kuş sesleriyle gözlerimi şafakla açıyorum. Kulaklarım tüm gün terketmiyor minik canlıların bahar müjdelerini. Yıldız yıldız ışıldamaz mıymış karanlık bastırınca Berlin gök kubbeleri? Ay ışığı turuncu turuncu içimize işlemese de olur. Yakmayız biz yine de o gemileri Bazen, salına salına, bazen de yıldırım hızıyla yol katederiz. Kaldı ki derin sularda yelkenleri açacak anı da iyi biliriz. Kentin ıhlamur, söğüt, vişne, kestane ağaçları, hele siz leylaklar. Siz yok musunuz siz? Bilirim, uyandınız yine yeniden, benimle el ele. Bilirim, ömrünüz el verdiği sürece siz bunu mütemadiyen yaparsınız. İşte bu yüzdendir ki tüm canlılar örnek almalı sizi. İşte bunu da bilirim. Ey BAHAR 2016! Sana da selamun aleykum selam.

3


16 yılda 11 terör saldırısı önlendi Federal Kriminal Dairesi (BKA) Başkanı Holger Münch, Almanya’da bu zamana kadar 11 terör saldırısının önlendiğini açıkladı.

T

erör saldırılarının engellemesinde eyalet ve federal güvenlik birimlerinin işbirliğinin etkili olduğu ifade edildi. Brüksel’deki terör saldırısı sonrası güvenlik önlemlerinin artırıldığı Almanya’da 2000 yılından bugüne 11 terör saldırısının engellendiği ortaya çıktı. BKA Başkanı Holger Münch, şu an Almanya’ya yönelik somut bir terör tehlikesi olmamakla birlikte 2000 yılından bugüne 11 terör saldırısının önlendiğini açıkladı. Bayerische Rundfunk (BR) Televizyonu’na konuşan BKA Başkanı Münch, terör saldırılarını sadece şans eseri değil, güvenlik bi-

rimlerinin başarılı şekilde gerçekleştirdikleri işbirlikleri sayesinde engellediklerini ifade etti. Brüksel’deki kanlı terör saldırı sonrası Almanya’ya yönelik somut bir terör tehlikesinin olmadığını söyleyen Münch "Yine de biz çok dikkatliyiz." diyerek gereken tedbirlerin alındığını kaydetti. Önlenen terör saldırılarına dair detaylı bilgi vermeyen BKA Başkanı Münch, Almanya’ya yönelik terör saldırısı riskinin yüksek olduğunu vurguladı. Münch, "Avrupa ve Almanya terör saldırılarının hedefinde. Bu nedenle Almanya’da da saldırı riski yüksek." dedi.

Merkel: Teröre karşı en güçlü silahımız birliğimiz

A

lmanya Başbakanı Angela Merkel Brüksel’deki terör saldırısını kınadı. Merkel yaptığı açıklamada öncelikle Belçikalılara Alman halkının üzüntüsünü ve başsağlığı dileklerini iletti. Merkel, "Dostlarımızın yanındayız ve her türlü işbirliği ve desteğe hazırız." ifadesini kullandı. Başbakan Merkel, yarın toplanacak Bakanlar Kurulu'nda Brüksel saldırısını ayrıntılı bir şekilde değerlendireceklerini duyurdu.

Merkel, Almanya’daki güvenlik güçlerine teşekkür ederek hepsinin ellerinden gelen her şeyi fazlasıyla yaptıklarını söyledi. Brüksel’deki teröristlere seslenerek insani değer tanımadıklarını vurgulayan Merkel, “Bu vahşice davranan örgütlere ve kişilere karşı özgürlüğe ve barışa olan inancımızla karşılık vermemiz gerekiyor.” dedi. Merkel teröre karşı en güçlü silahı ise 'birlik olmak' şeklinde tanımladı.

CDU yükselişte, SPD oylarını artıramıyor

B

aşbakan Angela Merkel’in partisi Hıristiyan Demokrat Birlik (CDU), son eyalet seçimlerinden sonra federal düzeyde yapılan kamuoyu yoklamalarında oy oranını artırmayı başardı. INSA anketine göre Birlik (CDU/CSU) partilerin oyu bir puan artarak yüzde 33’e yükseldi. Bu artışta ise Avrupa Birliği’nin (AB) Türkiye ile yaptığı müzakerelerde Merkel’in rolünün etkili olduğu belirtildi. Büyük Koalisyon ortağı Sosyal Demokrat Parti (SPD) ise oy oranını artırmayı başaramadı ve yüzde 22’de kaldı. Muhalefetteki

Yeşiller de bir puanlık artışla yüzde 11 oranında oy toplarken, Sol Parti ise yarım puanlık kayıpla yüzde 10,5’e geriledi. Yasama döneminde Federal Meclis’e giremeyen Hür Demokrat Parti (FDP) ise oy oranını 0,5 puanlık yükselterek yüzde 7’ye ulaştırdı. Stern ve RTL için Forsa’nın hazırladığı Wahltrend anketinde ise Birlik yüzde 35 iken SPD yüzde 20’ye geriledi. Yeşiller’in oy oranı yüzde 13, Sol yüzde 8, FDP ise yüzde 6 oy topladı. Müslüman ve göçmen karşıtı sağ popülist Almanya İçin Alternatif (AfD) partinin ise oy oranının yüzde 13 olduğu belirtildi.

Tercübeli bir ekip tarafından yürütülen geni kapsamlı bir tedavi veya psikiyatrik yardıma ihtiyacıınız varmı? Zamanında kriz önleme ile hastanede yatarak tedavı görmenin önüne geçmekmi istiyorsunuz? O halde Psikiyatri Polikliniğimize başvurunuz. Doktorlar, psikologlar, uzman hemşiriler, sosyal hizmet uzmaları ve ergotherapistlerden oluşan ekibimiz sizler için göreve hazır. Tedavi kapsamımıza giren hastalıklar: şizofreni, duygudurum ve şizoafektif bozukluklar, ağır kişilik bozuklukları, alkol ve uyuşturucu madde bağımlılıkları ile psikotraumalar. Göçmen kökenli hastaların tedavisi sunduğumuz tedaviler arasında önemli bir yer tutmaktadır.

Görüşme saatleri: /// Pazartesi: 08.00 – 18.00 /// Salı: 09.00 – 19.00 /// Carşamba: 11.00 – 14.30 /// Perşembe: 08.00 – 18.00 /// Cuma: 08.00 – 16.00 Telefon: (030) 23 11 - 21 20 Psychiatrische Universitätsklinik der Charité im St. Hedwig-Krankenhaus Psychiatrische Institutsambulanz (Josefshaus, 5. Etage; mit Aufzug) Ärztliche Leitung: PD Dr. med. Meryam Schouler-Ocak Große Hamburger Straße 5–11, 10115 Berlin E-Mail: st.hedwig@alexianer.de Internet: www.alexianer-berlin-hedwigkliniken.de

4 Türk_Anzeige PIA_2015_türkisch.indd 1 Berlin

04.02.2015 15:09:09


TBMM heyeti Berlin’de Aile Bütünlüğünün Korunması Araştırma Komisyonu Başkanı Ayşe Keşir: "Umudun olmadığı hiçbir yerde uyum ve entegrasyondan bahsedemeyiz. Bireyin önce bir öz güveninin ve umudunun olması lazım o toplumda. Her çocuk doğduğu ailesinin değerleriyle büyümeyi hak ediyor, buna inanıyorum. O anlamda bunun ihtiyaç olduğunu görüyorum"

T

BMM Aile Bütünlüğünün Korunması Araştırma Komisyonu Başkanı ve AK Parti Düzce Milletvekili Ayşe Keşir, "Umudun olmadığı hiçbir yerde uyum ve entegrasyondan bahsedemeyiz. Bireyin önce bir öz güveninin ve umudunun olması lazım o toplumda" dedi. Keşir, komisyon üyeleriyle birlikte Almanya’ya yaptığı çalışma ziyareti kapsamında, Türk sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri, akademisyenler ve hukukçular ile bir araya geldi. Türkiye’nin Berlin Büyükelçiliği’nde gerçekleştirilen toplantının ardından basın mensuplarına açıklamalarda bulunan Keşir, Almanya’daki Türk ailelerin sorunlarıyla yakından ilgilenmeye devam edeceklerini söyledi. Aile bütünlüğünün ve çocukların korunması, boşanmaların nedenleri üzerine Türkiye’de hazırladıkları rapor kapsamında, yurt dışında yaşayan Türk vatandaşlarının da görüşlerini almak, Almanya’daki uygulamaları öğrenmek amacıyla Berlin’e bir ziyaret gerçekleştirdiklerini anlatan Keşir, toplantıda aile içi şiddet, zorla evlendirmeler, gençlik daireleri, ırkçılık ve ayrımcılık gibi konuları ele aldıklarını kaydetti. Almanya’daki Türk ailelerin, ırkçılığın etkilerini hissettiğini, ayrımcı uygulamalardan şikayetçi olduklarını anlatan Keşir, "Umudun olmadığı hiçbir yerde uyum ve entegrasyondan bahsedemeyiz. Bireyin önce bir öz güveninin ve umudunun olması lazım o toplumda" dedi. - Aile içi eğitim programları Almanya’daki Türklerin karşı karşıya kaldığı en büyük sorunlarından olan, gençlik dairelerinin uygulamaları, aileleriyle sorun yaşayan çocukların bu dairelerin koruması altına alınmasına da değinen Keşir, Türk sivil toplum kuruluşlarının bu

alandaki çalışmalarının, Türk koruyucu aile programlarının geliştirilmesinin büyük önem taşıdığını vurguladı. Keşir, "Her çocuk doğduğu ailesinin değerleriyle büyümeyi hak ediyor, buna inanıyorum. O anlamda bunun ihtiyaç olduğunu görüyorum" ifadelerini kullandı. - Yeni kuşaklarda aile içi şiddet Türk sivil toplum temsilcileri, avukatlar ve uzmanlarla yaptıkları görüşmelerde, aile içi şiddet sorununun Almanya’daki yeni kuşak Türkler arasında da önemli bir sorun olduğunu gördüklerini anlatan Keşir, bu konunun üzerine gidilmesi gerektiğini kaydetti. Aile içi şiddetle mücadelede sosyal hizmet mekanizmalarının önem taşıdığını vurgulayan milletvekili, bu olgunun sosyal statü ve sınıfların ötesinde yaygın bir problem olduğuna işaret etti. Keşir, şöyle devam etti: "Türkiye’de eğitimli kadınların da aşağı yukarı yüzde 40’ı şiddet görüyor. Eğitimli erkeklerin eşleri. Yani bu sosyal sınıfla, dünya görüşüyle, politik görüşle çok ilgisi olan bir konu değil. Bizim kişinin öfke kontrolünü nasıl sağlayacağı konusunda destek vermemiz gerekiyor. Erkek kadına uyguluyor ama anne de benzer bir şiddeti çocuğuyla iletişimi doğru kuramadığı zaman çocuğuna uyguluyor. Bu aslında dünyanın sorunu, dünya verileri de bu yönde. Öfke kontrolü, kendi meramını doğru anlatabilme, çözüm üretme kapasitesini arttırma kişinin ve ailenin. Bunu sağlamamız gerekiyor." - Dizi ve evlendirme programlarına eleştiriler Almanya’daki Türk vatandaşlarının kendileriyle sohbetlerinde, Türk televizyonlarındaki diziler ve evlendirme programlarına eleştiriler yönelttiğine işaret eden Keşir, bu

konuda medya mensuplarının sosyal sorumluluk içinde hareket etmesinin önem taşıdığını vurguladı. "Ben medya mensubuyum. Televizyonculuktan çok ekmek yedim ve bu işin eğitimini aldım. Onun için yasakçı bir yaklaşımım söz konusu olamaz" diyen Keşir, şunları kaydetti: "Bunun devlet kanalıyla tek başına denetlenmesinin de yeterli olmadığını düşünüyorum. Evet Türkiye’de RTÜK dediğimiz bir mekanizma var ve bu mekanizma belli yayın ilkelerine uyulmadığı zaman belli cezalar veriyor. Fakat bu cezalar da çok caydırıcı olmuyor. Çünkü o yayınlar devam ediyor. Burada önemli olan meslek mensuplarının sosyal sorumluluğunun yüksek olması lazım." Televizyon ve internetin özellikle çocuklar üzerinde olumsuz etkileri olabildiğini vurgulayan Keşir, bu konuda ailelere büyük görev düştüğünü belirterek sözlerini şöyle tamamladı: "Televizyonu ne kadar yasaklasanız da cep telefonunda her şeye ulaşabiliyor artık çocuk. Kendi cep telefonundan olmasa da arkadaşının cep telefonundan. Burada medya okur yazarlığı dediğimiz şey Türkiye’de çok önemli bir konu. Bu konuda da ciddi çalışmalar var, hem ebeveynlere hem de çocuklara medya okur yazarlığı verilmesi lazım." TBMM Aile Bütünlüğünün Korunması Araştırma Komisyonu üyeleri, Berlin’deki temasları kapsamında Federal Alman Parlamentosu ve çeşitli bakanlıklarda temaslarda bulunacak. AK Parti Düzce Milletvekili Ayşe Keşir başkanlığındaki heyette ayrıca AK Parti Burdur Milletvekili Bayram Özçelik, üyeler AK Parti Milletvekili Ergün Taşçı ve CHP Kocaeli Milletvekili Fatma Kaplan Hürriyet de bulunuyor.

5


B

erlin’in tanınmış marketler zinciri eurogıda, Almanya’nın ve Berlin’in mülteci sorununa da el attı ve gençlere meslek eğitimi ve mesleğe hazırlık alanında da kolları sıvadı. Yaklaşık üç yüz mülteci gencine eurogıda’da eğitim ve istihdam için kapılarını açacak olan eurogıda Yönetim Kurulu Başkanı Celal İrgi, bu alanda siyasilerin ve de bürokratların desteğini de aldı. eurogıda Hermann Strasse 218 adresindeki şubede ev sahipliği yapan İrgi burada Friedrichshain- Kreuzberg Belediye Başkanı Monika Hermann (Yeşiller), Berlin Neukölln İlçesi Çalışma Ajansı Yetkilisi Mario Lehwald, Berlin Sanayi ve Ticaret Odası’ndan Christian Wiesenhütter’de hazır bulundu. Berlin Eyalet Parlamentosu Milletvekili Seçimlerine Yeşillerden aday olan Fatoş Topaç, eurogıda Marketler Zinciri Müdürü Macit Şahyazıcı, Onur Çimen, Zübeyde İrgi’nin de görüşleri ile katkı sağladıkları istişare toplantısında, mültecilerin topluma kazandırılmalarının önemi üzerinde duruldu. Ekip daha sonra eurogıda’yı

Onur Çimen

gezdi ve Belediye Başkanı Hermann burada alışveriş yaptı. Malatya kayısısı satın alan Hermann, kayısının sağlıklı bir gıda olduğunu söyledi. Konuyla ilgili Berlintürk’e özel açıklamada bulunan İrgi, Berlin’e istihdam ve eğitim alanında vereceği katkının kendisini son derece memnun edeceğini aktardı. İrgi, “ Friedrichshain- Kreuzberg Belediyesi ile mültecilerin istihdamı ve eğitimi konusunda 6 ayı aşkın bir süredir ortak çalışma yürütüyoruz. Bizlerde bu kentte bir zamanlar mülteciler gibi yeniydik. Sağlıklı bir meslek eğitim yolu, mültecilerin topluma katkı yolunun da açılmasına neden olacaktır. Ele ele vermek ve de öncelikle Almanca öğrenmelerine katkıda bulunmakta bizlerin temel hedefimiz. Bu yol onların toplum içinde önemli bir yer edinmelerine de vesile olacaktır”dedi. Bu konuda en büyük desteği, aynı zamanda geleceğin milletvekili Fatoş Topaç’tan da aldıklarını ifade eden İrgi, sorumluluk sahibi insanların bu alanda ellerini taşın altına koymaları gerektiğine işaret etti.

Mario Lehwald

Macit Şahyazıcı

Fatoş Topaç

300 mülteci gencine eurogıda eğitim ve istihdam için kapılarını açacak.

6


eurogıda’dan “EĞİTİM ATAĞI”

Monika Hermann

Christian Wiesenhütter

Celal İrgi

Zübeyde İrgi

7


Ünlü meydanda suç olaylarının önüne geçilemiyor

B

erlin polisi kentin ünlü meydanı Alexanderplatz’daki şiddet olaylarının önüne geçemiyor. Romanlara konu olan meydanda geçen yıl 600 şiddet olayı yaşandı. Bundan dört yıl önce 20 yaşındaki Jonny K.‘nın öldürülmesiyle başlayan olaylardan sonra polis meydanda daha sık devriye gezmeye başladı, meydanda görevli polis sayısı da arttırıldı ancak tüm

alınan önlemler saldırganlar üzerinde caydırıcı bir etki yapmadı. Kısaca Alex olarak bilinen Alexanderplatz’da sadece şiddet olayları değil yankesicilik ve hırsızlık olayları yaygın. 2014 yılında bin 24 yankesicilik ve hırsızlık olayı kayıtlara geçerken geçen yıl bu sayı bin 580’e yükseldi.

Nefret mesajları paylaşanların evlerine baskın

S

osyal medya üzerinden yayılan nefret mesajları artmaya devam ediyor. Almanya'nın başkenti Berlin’de polis nefret mesajları yazdığı tespit edilen çok sayıda kişinin evlerine baskın düzenledi. Dün sabah erken saatlerde düzenlenen baskınlarda çok sayıda bilgisayar, cep telefonu, laptop, uyuşturucu ve silaha el koyuldu. Bir polis yetkilisi operasyonlarla nefret mesajları yayanlara, ‘in-

ternetin hukukun işlemediği bir ortam olmadığı’ mesajının verildiğini ifade etti. İnternette nefret suçlarının artması sonucu bu tür suçlarla mücadele için özel birimler kuran polis teşkilatı her yıl artış gösteren internet üzerinden nefret mesajları ile mücadelesini artırdı. Yapılan suçlamalar arasında ise yasadılşı örgütlerin simgelerini kullanmak, etnik grupları aşağılamak ve mülteci yurtlarında kalanlara karşı nefret ifadeleri kullanılması yer alıyor.

Almanya, DAEŞ üyelerinin suçlarını ispat etmekte zorlanıyor

A

lman adalet sistemi, terör ve organize suça karşı güçlü yasalarla donatılmasına rağmen, Irak ve Suriye gibi ülkelerde terör gruplarının saflarında savaştıktan sonra Almanya'ya dönen örgüt üyelerinin işledikleri suçları ispat etmekte zorlanıyor. Federal Başsavcı Peter Frank, çatışma bölgelerindeki ülkelerin adalet sistemiyle işbirliği yapmadan, kanıt elde etmenin çok zor olduğunu belirtti. Federal Başsavcı Peter Frank, Alman adalet sisteminin Irak ve Suriye'de savaştığı tahmin edilen DAEŞ terör örgütü üyelerine karşı açılan davalarda ciddi sıkıntılarla karşılaştığını söyledi. Süddeutsche Zeitung'a konuşan Frank, "Bu insanların Suriye'de bir asker olarak kullanılması için sadece eğitilmediğini, aynı zamanda sakatlama, öldürme ve bombalı saldırılarda rol aldığı ka-

nısındayız." dedi. "Genellikle bu insanların ellerinin kana bulaştığını tahmin ediyoruz, ancak çoğu zaman bunu ispat edemiyoruz." diyen Frank, Suriye ve Irak gibi çatışma bölgelerinin olduğu ülkelerin adalet sistemiyle işbirliği yapmadan, kanıt elde etmenin çok zor olduğunu söyledi. Almanya'nın teröre karşı güçlü yasalarının olduğunu hatırlatan Başsavcı Frank, soruşturma problemleri sebebiyle bu yasaların şüphelilere karşı tam gücüyle uygulanamadığını altını çizdi. Savcılıların, hâlihazırda çoğunun üye veya yabancı terör gruplarının destekçisi olduğu tahmin edilen 200 şüpheliye karşı 130 dava açtığını, ancak DAEŞ veya başka grupların saflarından dönenleri yakaladıklarında, onların sadece terör örgütüne üyeliğini ispat edebildiklerini kaydetti.

8


9


Ayfer Atılgan

erlin TUĞRA’sız düşünülemez hale dönüştü. Kentin en varlıklı ve seçkin bulvarında, atmosferi, nezih ve dingin ortamı ile TUĞRA bağımlılık yaratıyor. Müşterilerin kendilerini evlerinde gibi hissettikleri hizmet ve sunum anlayışı ile TUĞRA, “buraya bir kadın eli değmiş” dedirtmiyor değil. Kim mı bu kadın? Tabii ki; Ayfer Atılgan. Başarılı ve kendine özgü yöneticilik anlayışı ile TUĞRA’yı TUĞRA yapan Atılgan, Gastronomi alanında titizlik ve hijyen konusunda asla ve de asla ödün vermeyenlerden. Atılgan’ın hikayesinin uzun ve etkileyici olduğu göz ardı edilemez. Bu öykünün satır aralarında TUĞRA da yer alıyor. Ayfer Atılgan’ı dinliyoruz.

B

10


b

erlintürk: Ayfer Hanım, Tuğra Restoranı yaklaşık üç sene önce devraldınız. Tuğra sadece Berlin‘de değil Berlin’in dışında da oldukça tanınan bir restoran. Siz Tuğra’yı nasıl görüyorsunuz? Ayfer Atılgan: Sizin de belirttiğiniz gibi Tuğra Restoranı üç sene bir ay önce devraldım. Burayı devraldığımızda bazı eksiklikler vardı. Fakat biz kendimize güvenerek, doğru çalışanlarla bu işi başaracağımıza inanıyorduk. Şu an bakınca Tuğra’yı aldığımız ilk günden bu güne kıyasla çok iyi bir durumda olduğumuzu düşünüyorum. Bunu sadece ben söylemiyorum. Misafirlerimizden aldığımız tepkiler çok olumlu. Restoranımızı herkese tavsiye ettiklerini duyuyorum. Bir marka olma yolunda ilerlediğimize inanıyorum. Eğer bir mekan hakkında övgüyle bahsediliyor, başkalarına tavsiye ediliyorsa bu o mekanın başarılı olduğunun bir göstergesidir. Ve ben buna rağmen hala daha yapacak, kat edecek çok yolumuz olduğuna inanıyorum. Bıkmadan, usanmadan, yaptığımız işi severek çok daha iyi yerlere geleceğimizden eminim. Başarımızın arkasındaki en önemli isimlerden bir tanesi olan, bu işi bilen, neredeyse bütün hayatı bu işin içinde geçmiş olan kardeşim Hakan Babacan’a teşekkür etmek isterim. Tuğra’da çok büyük emeği vardır. Hepimiz el ele vererek, elemanlarımızın da özverili çalışmalarıyla bugünlere geldik. Kendim yaklaşık olarak otuz senedir işveren olarak çalışmaktayım. Daha önce değişik iş alanlarında da çalıştım. İşletmeciliğin ne olduğunu, nasıl olması gerektiğini otuz senenin de vermiş olduğu tecrübeyle iyi öğrendiğimi düşünüyorum. İşletmecilikte, hangi branşta olursa olsun, en önemli unsur işletmeciliğin özünü bilmektir. Bu da benim karakterime uygun olarak hiç bir zaman patron ceketi giymemektir. Ben işçilerimle işçiyim, bulaşıkçımla bulaşıkçıyım, aşçımla aşçıyım, garsonumla garsonum. Tahmin ediyorum ki başarımızın sırrı da biraz burada yatıyor. berlintürk: Gastronomi aynı zamanda çok ta nankör bir meslek. Ufacık bir hata sebebiyle misafirlerinizi kaybetme durumuyla karşı karşıya kalabiliyorsunuz. Bu kadar hassas bir meslekte siz böyle durumlarla nasıl başa çıkıyorsunuz? Ayfer Atılgan: Gastronomi diğer mesleklere kıyasla biraz daha dezavantajlı diyebiliriz. Her insanı memnun edebilmek tabiiki mümkün olmuyor. Fakat işimiz insan işi. Her meslekte olduğu gibi bizim meslekte de ufak tefek hatalar olabiliyor. Böyle durumlarda hatanın derhal önüne geçerek, gerektiğinde özür dileyerek müşterilerimizin isteklerine cevap vermeye çalışıyoruz. Zaten misafirlerimiz de bu hataların her zaman olmadığını biliyorlar. Böyle durumları hoşgörüyle karşılıyorlar. Fazla hata yapmamaya çalışıyoruz ve yapmadığımızı da rahatlıkla söyleyebilirim. berlintürk: Birkaç cümleyle Tuğra’yı, Tuğra’nın özelliklerini özetlemek gerekirse neler söylersiniz? Ayfer Atılgan: Kısaca özetlemek gerekirse öncelikle temizlik, daha sonra kalite ve lezzeti sayabiliriz. Fakat en önemlisi; ben ve tüm çalışanlarım buraya gelen misafirlerimize müşteri

Ben atılgan bir insanım. Hareketliliği ve iş alanımdaki macerayı seviyorum. Bütün bunlar için Berlin bulunmaz bir şehir


Ayfer Atılgan gözüyle bakmıyoruz. Sanki kendi evimize misafir gelmiş gibi güleryüzle, samimiyetle onları ağırlamaya çalışıyoruz. Temizlik, kalite, lezzet ve samimiyet Tuğra’yı en iyi anlatan özelliklerdir. berlintürk: Berlin’deki, meslek hayatınıza gastronomide başlamadınız. Ayfer Atılgan’ı biraz tanıyabilirmiyiz? Ayfer Atılgan: Ben 1961 yılında Konya Akşehir’de doğdum. Öğrenimimi Akşehir Erkek Öğretmen Okulu’nda tamamladım. 1979 yılında Berlin’e geldim. Üç senelik bir bocalamanın ardından kendimi bir terzide buldum. 1997 senesine kadar işçi olarak çalıştım. 1997 yılında kendi terzi dükkanımı açtım. Aşağı yukarı yirmi beş sene bu dükkanı işlettim. Terzi işi de öyle kolay bir meslek değildi. Alman Ordusu’nun (Bundeswehr) işlerini yapıyordum, KaDeWe’nin işlerini yapıyordum. Kendi müşterilerimin işleri vardı. Terzilik mesleğinde başarılı bir işletmecilik yaptığıma inanıyorum. Daha sonra terzilikten sıkılmaya başladım. Ben karakter olarak biraz atılgan bir insanım. Kendi kendimi sorgulamaya başladım. Terzilikle ömrümü bitiremeyeceğimi anladım. Gençliğimden beri kafamda gastronomi alanında çalışmak vardı. Hayalimdeki mesleğe atlamaya karar

12

verdim. Çünkü insanlarla iletişimi çok seviyorum. Başarılı olacağıma da inanıyordum. Kendime güveniyordum. Hangi mesleği yaparsanız yapın insanın kendine güvenmesi kadar önemli bir unsur yoktur. Böylelikle gastronomide çalışmaya başladım. Üç buçuk yıl Alman mutfağı yaptım. Ama içimdeki o özlem hep Türk mutfağıydı. Belki komik gelecek ama arka planda Sezen Aksu’nun çaldığı bir mekan hep hayal etmişimdir. Daha sonra Tuğra’yı aldım. Hala da buradayız. İleride ikinci bir Tuğra, üçüncü bir Tuğra nasibse gelebilir. Herşey olabilir. Olması da gerekiyor diye düşünüyorum. Artık markalaşmanın zamanı geldi. Çünkü bu işi başarabiliyorum. berlintürk: Biz de öyle düşünüyoruz. Berlin’de parmakla gösterilen bir yersiniz. Siz farklı bir sorumluluk göstererek kendi işinizi kurup kendi işinizde çalışmak istediniz. Neden böyle bir yola girme isteği duydunuz? Rizikoyu seviyor musunuz? Ayfer Atılgan: Galiba ben rizikoyu seviyorum. Bazı insanlar garanticidir. Garanticilik benim pek hoşuma gitmiyor. Benim şöyle bir felsefem var: Yaşayacaksam maceralı bir hayatım olması gerektiğine inanıyorum. Herhangi bir başka işte çalışıp, maaşımı alıp evim-


de de oturabilirdim. Fakat bu benim karakterime hafif geldi. Başka bir iş yapmalıydım. Bir tek ben değil çevremdeki insanların da faydalanmasını istiyordum. Bugün on beş tane çalışanım var. Onlar da geçimlerini buradan sağlıyorlar. Benim karakterim böyle. Tabii bu konuda en büyük destekçim her zaman yanımda olan harika bir beyim var. Her zaman bana destek çıktı. Hiçbir zaman yapacağım işlerin önüne geçmedi. Beni sürekli motive etti. Ve şu anda eşimle beraber bir aile ortamında çalışıyoruz. Beraber bu işi yapıyoruz. Yapmaya da inşallah devam edeceğiz. berlintürk: Berlin’e baktığınızda “Türk Mutfağı” Berlin’de ne durumda? Sizce hak ettiği yerde mi? Ayfer Atılgan: Maalesef bu soruya evet diyemeyeceğim. İşletmecilikten bahsetmiştim. Biz Türk toplumu olarak çok çalışkan bir milletiz. Fakat işletmecilik konusunda biraz topallıyoruz. Her alanda gelişmeye genişlemeye çalışıyoruz ama ne yazıkki işin ehli olunmadığı için ya da kalifiyeli işçiler bulunmadığı için istediğimiz yerlere gelemiyoruz. Örnek vermek gerekirsek, bizim mutfağımızda adana kebap bulunmaktadır. Adana kebap bizim restoranımızda

yenildiğinde Adana gibi olması gerekir, herhangi bir başka restoranda da sunulduğunda Adana gibi olması lazım. Fakat biz Türkler bunu imbisslere kadar taşıdık. Tanıtamadık. Bugün burada ayrı bir adana yeniyor, başka bir yerde başka bir adana yeniyor. Almanların, yabancıların aklı karışıyor. Bunu tam özüyle anlatabildiğimize inanmıyorum. Maalesef çoğu yabancının aklına Türk mutfağı denince döner geliyor. Bu durumun bizim dayanışma içerisinde olmayaşımızdan dolayı kaynaklandığını düşünüyorum. Aynı meslekteki işletmelerin sürekli bir dayanışma içerisinde olması gerekir. İşin doğrusu budur. Eğer bu dayanışma olursa herşey çok daha temiz, çok daha düzenli olacaktır. Türk mutfağını gerektiği gibi tanıtabiliriz. Ama ne yazıkki biz de bu işletmecilik biraz ağır işliyor. Sektör biraz egoistliğe yöneldi. Hep benim olsun, ben kazanayım düşüncesi var. Halbuki bu işi amacına yönelik olarak yapsak çok daha iyi yerlere gelebileceğimize inanıyorum. berlintürk: Berlin’deki durum bu. Peki Almanya’yı ya da diğer Avrupa ülkelerini Türkiye ile karşılaştırırsak gastronomiyi nasıl görüyorsunuz?

13


Ayfer Atılgan: Türkiye ile burayı karşılaştırırsak, örneğin Almanlar Türkiye’ye gittiklerinde Türk Mutfağını daha iyi tanıma fırsatı bulduklarını söylüyorlar. Fakat ben gastronomi gözüyle bakarsam gerçekten bizim Türk Mutfağı’nın yozlaşmaya başladığını söyleyebilirim. Türkiye’de de aynı şeyleri görebiliyorum. Herkes bu mesleği maddiyata dökmeye başladı. Tanıtım, vizyon hiçbir şey kalmadı. Bu mesleği severek yapanlar azaldı. Bu meslek eskiden baba mesleği olarak geçerdi ve işin doğrusu öğrenilir, öyle devam ederdi. Ama maalesef Türkiye’de de her yemeğin sunumu, tadı değişmiş, artık tamamiyle bir para kazanma unsuru olarak görülmeye başlanmış. Türkiye’ye yapmış olduğum en son ziyaretten te üzgün döndüm. Mesleğim gereği sık sık Türkiye’ye değişik lezzetler tatmak, yeni fikirler alabilmek için gidiyorum. Bizim asırlardır diyebileceğimiz mezelerimiz bile o kadar değişmiş, o kadar lezzet kaybetmişki bunu üzüntüyle karşıladım. Fakat burada sanki bir seviye daha yukarıdaymışız gibi geldi bana. Burada daha özverili çalışıyormuşuz hissine kapıldım. Türkiye ile artık bizim pek bir farkımızın kaldığına inanmıyorum. Biz de işin doğrusunu yapmaya çalışıyoruz. berlintürk: Bu konuştuğumuz konuyla ilgili size iki örnek vermek istiyorum. Birincisi kahve. Biliyoruzki kahve tüm dünyaya Türkiye, Anadolu toprakları üzerinden yayıldı. Ama bugün baktığımızda kahve sadece Türk kahvesi dediğimiz klasik sunumun dışına hiçbir zaman çıkamadı. Bir İtalyan kahvesi ya da büyük kahve zincirlerinin sundukları çeşitli tatların karşısında kendisini tanıtamadı. Aynı durum pizza içinde geçerli. Bir İtalyan pizzası dünyanın her yerinde yediden yetmişe herkes tarafından tanınıyor ve beğeniyle yeniliyor. Ama aynı durum lahmacun için geçerli değil. Siz gastronominin içinden biri olarak bu konuda ne söylemek istersiniz? Ayfer Atılgan: Bugün İtalya’da yediğiniz bir pizzayı, Çin’de de, Amerika’da da, Türkiye’de de aynı şekilde, aynı lezzette yiyebilirsiniz. Çünkü insanlar bizler gibi düşünmüyor. Her tadın bir standartı olmalı. İtalya’da pizza nasıl yapılıyorsa dünyanın her yerinde de aynı şekilde yapılıyor. Bizde ne yazıkki böyle değil. Sizin de belirttiğiniz gibi lahmacun bizim asırların yiyeceği. Pizzadan hiçbir farkı yok hatta daha kaliteli. Fakat Tuğra’da yapılan lahmacun farklı, başka yerde yapılan farklı şekilde yapıldığı için insanlar aynı tadı alamıyorlar. Bu yüzden de istediğimiz yere gelemiyoruz. Kahve aynı şekilde. Biz Türkler galiba biraz hazıra, rahata düşkün insanlarız. Kahve dediğiniz gibi en eski içeceğimiz. İnsanlar o kahveden binbir çeşit tat çıkarıyor. Maalasef bunun üzerine düşüp, bunun tanıtımını yapmak, bunu biraz daha geliştirmek yerine dışarıdan hazır alıyoruz. Latte, cappucino alıp hazır kullanıyoruz. Kendimiz üretmeyi bilmiyoruz. Bütün kaybımızın bu yüzden olduğunu düşünüyorum. Ama tabii bu durum sadece Avrupada yaşayanlar için geçerli değil. Bunun özü Türkiye’de. Yıllar öncesinde üzerinde durulmamış, önemsenmemiş bir olay. Bugün örneğin baklava dünyanın hiçbir yerinde olmayan bize ait olan bir tat ve gerçekten baklava kadar lezzetli bir tatlı düşünemiyorum. Ama maalesef tanıtamıyoruz. berlintürk: Son derece deneyimli bir işverensiniz. Çevremize baktığımız zaman Türklerin bu konuda biraz daha cesur, biraz daha atılgan olduğunu görüyoruz. Bu durumu nasıl yorumluyorsunuz? Başarı için cesur olmak yeterli mi? Başka hangi özelliklerin olması gerektiğini düşünüyorsunuz? Ayfer Atılgan: Cesur ve atılgan olmak tabiiki gerekli. Ama bu atılganlık ta hiçbir şey bilmeden kapalı gözle bir işe girmek anlamına gelmemeli. Biraz deneyim olması gerektiğini düşünüyorum. Bizim Türk toplumu gerçekten çok çalışkan, cesaretli bir toplum. Fakat biraz önce belirttiğim gibi biz de emin olarak başlamak yok. Kurumsallaşmak ya da birleşmek yeterli düzeyde değil. Bizdeki en büyük eksiklik, bu her meslek dalı için geçerli, bizler birbirimize kenetlenmedikçe, birbirimizden fikir alışverişi yapmadıkça, birbirimizi sürekli rakip olarak gördükçe maalesef başarılı olamayacağız. Başarılı değiliz demiyorum. Başarılıyız. Ama biz çok daha başarılı bir toplum olabiliriz. Ben Almanya’ya kendimizi kabul ettiremememizin en büyük sebebinin de bu olduğunu düşünüyorum. Birbirimizle bir yumak olamıyoruz. Ne yazıkki bu yüzden ilerleyemiyoruz. İnanın bana eğer biz Türk toplumu olarak birbirimizle kenetleşirsek bı-

14

rakın Almanya’yı dünyanın neresine gidersek gidelim bir numara olacağımıza inanıyorum. Çünkü biz Türkler çok çalışkan insanlarız. Benim yaklaşık 15-16 saatim burasıyla geçiyor. Yapmak zorundayım. Burası küçük bir işletme değil. Eğer bir yerlere varmak istiyorsam çalışmak zorundayım. Bir tek ben değilim. Bütün mesleklerde Türkler uzun saatler çalışıyorlar. Belki evlerine gitmiyorlar. Ama olduğumuz yerden ileri gitmiyoruz. Çünkü birbirimize kenetlenmeyi bilmiyoruz. Yoksa oldukça akıllı ve çalışkan bir toplumuz. Bunu bir Alman’da görmeniz mümkün değildir. Ben yıllarca işletmecilik yaptım. Müşterilerimle sürekli sohbetlerim olurdu. İnsanların çok harika, önemli meslekleri var. Bugün kendilerine bir işyeri açmış olsalar, gerçekten büyük paralar kazanacaklar. Neden yapmıyosunuz diye sorduğumda; deli değilim, hastalığım olmayacak, iznim olmayacak cevaplarını duyardım hep. Ama bizler bunları düşünen bir toplum değiliz. Biz gerçekten çalışkanız fakat tek eksiğimiz birleşemiyoruz. berlintürk: Başarının temelinde sizce eğitim var mı? Sizin eğitiminiz nasıldı? Ayfer Atılgan: Eğitimsiz mutlaka olmaz. Ben belirttiğim gibi Öğretmen Okulu mezunuyum. Almanya’ya geldikten sonra da kendimi hiçbir zaman eve kapatan bir ev hanımı olmadım. Çok okurum. Bu mutlaka belli bir konuda olması da gerekmez. Roman olsun, siyaset olsun her türlü yazıyı okurum. Okumayı çok seven bir insanım. Her okuduğunuz yazıdan bir iki cümle öğrenseniz bunun size yararını mutlaka görüyorsunuz. Bir de araştırmayı çok seven bir insanım. Hiçbir zaman insanlara fesatlıkla bakan bir insan olmadım. Ama şunu gözlemlerim. Bu insan güzel birşeyler yapıyor, nerede doğruları, nerede hataları var. Bu gözlemlerden birşeyler çıkarmak oldukça önemlidir. Hayatımın hiçbir alanında, mesleğimde olsun, evliliğimde olsun, tüm yaşantımda ben birim, ben tekim diye hiç düşünmedim. Kendimi sürekli nasıl geliştiririm, nasıl eksik yönlerimi kapatabilirim çabası içine oldum. Ama bunu hiçbir zaman fesatlıkla ya da yadırgamayla yapmadım. Zaten benim için de önemli olan hayattan güzel şeyleri alabilmek, kendini devamlı geliştirebilmektir. berlintürk: Elinizde sihirli bir değnek olsa Türk toplumunda neleri değiştirmek isterdiniz? Ayfer Atılgan: Bir anne, bir birey olarak inanın kendim için ya da Türk toplumu için değil, tüm dünya için sadece insan sevgisi istiyorum. İnsan sevgisi olduktan sonra hiçbir kötülüğün olmayacağına inanıyorum. Sadece barış. İçinde bulunduğumuz şu zor günlerde içimiz kan ağlıyor. Para, pul belki önemli şeyler ama inanın bu son olan olaylarda bunların hiçbir hükmü kalmıyor. Tek dileğim, tek amacım insanlar mutlu ve huzurlu, barış içinde bir hayat sürsünler. berlintürk: Türkiye’nin bu dünya konjonktüründe tek başına yapayalnız bir ülke olduğuna mı yoksa arkasının güçlü olduğuna mı inanıyorsunuz? Ayfer Atılgan: Türkiye’nin yalnız bir ülke olduğuna inanıyorum. Bu eski zamanlarda da böyleydi. Hiçbir zaman da dostu olduğuna da inanmıyorum. Maalesef bu durum insanların karakterine de yansıdı. Yüzüne gülüp arkadan kuyu kazan bir toplum, bir dünya oluştu. Şu an bizim ülkemizde de bu oyunlar oynanıyor. Buna tabiiki çok üzülüyorum. Tüm dünya bir kalp kararmasıyla meşgul durumda. Bunu gerçekten aklım almıyor. Türkiye’nin biraz daha akıllı davranması gerektiğini düşünüyorum. Artık bunu öğrenmemiz gerekir. Dostumuz maalesef yok. Her zaman birbirimizi, hiçbir grup ayırmaksızın, Türk olsun, Kürt olsun, Alevi olsun, Sünni olsun, insan olarak, birey olarak sevmemiz gerektiğini düşünüyorum. Çünkü hiçbir insan dünyaya bir mezheple, bir ırkla gelmiyor. İnsan olarak doğuyor. Öncelikle anne ve babadan başlamakla beraber okullarda da insan olmayı öğretmenin ön plana çıkmasını istiyorum. Anne ve babalardan en büyük ricam çocuklarına insan olmayı öğretsinler. Bir birey vicdan sahibi olarak yetişirse zaten kötü birşey yapması mümkün değildir. Türkiye olarak inşallah bu kötü, kara günleri yine hep beraber atlatıcaz. Buna inancım büyük. İnsanlar biraz daha bilinçli olmak zorundalar. berlintürk: Siz Almanya’da işverensiniz. Başarılısınız. Refah düzeyiniz yüksek. İnsanlar çalıştırıyorsunuz. Emek harcıyorsunuz.


Ve bunu daha ileri götürmek istiyorsunuz. Sizin gibi Ayferlerin çoğalması için bu toplumda nelerin yapılması lazım? Ayfer Atılgan: Bu konuda ailelerin çok önemi var. Ben hiçbir zaman klasik kız çocuğu olarak yetiştirilmedim. Sen kızsın yapamazsın, gidemezsin gibi bir durum söz konusu değildi. Harika bir aileye sahiptim. Bu özgüvenimin, atılganlığımın en büyük sebeplerinden biri ailemdir. Uzun yıllar önce doğmuş biri olarak öyle bir anne-babaya sahip olmak benim için çok büyük bir şanstı. Bunun dışında şunları söyleyebilirim: Kendilerine güvensinler, sadece kendilerine güvensinler. Ve şunu asla kabul etmesinler; bir bayan olarak benim yapabileceğim iş var, yapamayacağım iş var diye sakın düşünmesinler. Bu fikri kafalarından çıkarsınlar. Kadınlar olarak erkeklerden tek farkımız var bence. Güç. Bir erkeğin kaldırabileceği bir ağırlığı ben kaldıramam belki, ama bu işler güçle olacak işler değil. Zekayla, güvenle olan işler. O yüzden hiçbir zaman kendilerini ikinci sınıf insan olarak görmesinler. Çok okusunlar, çok gözlemlesinler. Bayanların işi biraz daha zor. Bir yandan evlat yetiştiriyorlar, bir yandan ev işlerine koşturuyorlar. Ama Allah öyle bir güç vermişki bayanlara tüm zorlukları kaldırabiliyoruz. Bunun örnekleri de çok. Dünyada öyle önemli işkadınları, öyle önemli kadın politikacılar var. Kısaca kadınların yapamayacağı hiçbir meslek yok. Yeterki kendilerine inansınlar, ben bir bayanım diye kendilerini geriye çekmesinler.

berlintürk: Hayalleriniz var mı? Ayfer Atılgan: Hayallerim var. Tabiiki bu insanın doğasında olan birşey. En büyük hayalim inanın bu dünyadan göçtükten sonra Ayfer Hanım da böyle bir insandı, böyle birşey başardı. Bunları hatırlasınlar. Sevgiyle yaşayıp, sevgiyle ölmek istiyorum. Çocuklarıma tabiiki iyi bir gelecek sunabilmek, onların mutluluğunu görebilmek en büyük arzularımdan biri. Diğer bayanlara örnek olmak istiyorum. Bir hayalim var ama şimdi onu anlatmayayım ama bayanlarla inşallah birşeyler düşünüyorum. Büyük hayallerim var ama inanın bunu bayanlarla yapmak istiyorum. Adımı yazdırıcam. berlintürk: Biz o hayalleri gerçekleştireceğinizden eminiz. Çok teşekkür ediyoruz bu güzel sohbet için ve başarılarınızın devamını diliyoruz. Ayfer Atılgan: Ben de çok teşekkür ediyorum. Şunu da belirtmek istiyorum; Tuğra belki benim de başarım ama en önemli başarım etrafımdaki sevgi dolu insanlar. Çalışanlarım, eşim ve çocuklarım en büyük destekçilerim. Ben buradan onlara da teşekkür etmek istiyorum. Buraya kadar geldiğiniz için sizlere de tekrar teşekkür ediyorum.

15


Bakan Kolat HDB’de

Sevim Ercan

Nazmiye Şenyuva

erlin’e Hükümet Eden Belediye Başkan Vekili ve Berlin Eyaleti Çalışma, Göç ve Kadın Bakanı, Dilek Kolat, 2016 Mart ayı Dünya Kadınlar gününde yine yoğun bir trafik yaşadı. Kolat, Berlin’de uzun yıllardır Sivil Toplum Örgütü olarak adından söz ettiren Halkçı Devrimci Birliği (HDB)’nin Dünya Kadınlar Günü Paneline de katıldı ve burada konuyla ilgili bir konuşma yaptı. Sosyal Demokratlar derneği HDB yöneticilerinden Ahmet İyidirli, HDB Kadın Kolları Sözcüsü Nazmiye Şenyuva, Friedrichshain- Kreuzberg ilçesi milletvekili adayı Sevim Aydın’ın da hazır bulunduğu etkinliğe sanatçı Sıddık Doğan sazıyla eşlik etti. Toplantı sonrası Kolat Berlintürk’e Berlin’de istihdam, mülteciler ve yükselen ırkçılık konusunda özel açıklamalarda bulundu.

B

berlintürk: Sayın Kolat, siz Berlin’e hükümet eden Belediye Başkan Vekili olarak, Berlin’deki iş durumunu, özellikle artan göçmen sayısını da göz önüne alarak nasıl görüyorsunuz? Gelen göçmenler burada yaşayanların ellerinden işlerini aldılar mı? Dilek Kolat: Berlin geçtiğimiz yıllarda önemli bir gelişme gösterdi. Berlin’in ekonomisi büyüyor, nüfusu artıyor. Berlin’ de hergün yeni iş imkanları ortaya çıkıyor. Buna bağlı olarak istihdamda da önemli bir artış var. Bu pozitif gelişme tabiiki tüm Berlinlilere olumlu yansıyor. Hem işşizlik azalıyor hem de yeni gelenler için iş imkanları ortaya çıkıyor. Bu büyüme neye bağlı olarak ortaya çıkıyor diye soracak olursanız; öncelikle nüfus artışını sayabili-

16

riz. Nüfus artışı beraberinde tüketimi getiriyor. Konut ihtiyacı, yuva ihtiyacı, okul ihtiyacı ortaya çıkıyor. Kısacası nüfus artışı ekonomiye olumlu bir katkı yapıyor. Diğer yandan turist sayısı her geçen yıl artıyor. 2015 yılında Berlin’de 30 milyon geceleme kayıt edildi. Londra ve Paris’ten sonra Avrupa’da üçüncü sıradayız. Turizm de bildiğiniz gibi birçok iş imkanını beraberinde getiriyor. Gelen turist burada otelde kalıyor, yemek yemek için restorana gidiyor. Bu yüzden otellerde, restoranlarda eleman ihtiyacı oldukça yüksek. Aynı şekilde dükkanlarda da satış elemanı ihtiyacı var. Bunun dışında Berlin’de yaşlanmanın da etkisiyle bakıcı ihtiyacı yüksek. Eğitmene, öğretmene ihtiyaç var. Şu an Berlin’de hangi alana bakacak olursak yeni çalışan-

lara ihtiyacımız var. Saydığım bu nedenlerden dolayı Berlin’e göç eden insanların da birçok iş imkanı var. Mülteci sayısının artışı tabiiki Berlin’i de etkiledi. Geçen yıl 80 bin mülteci Berlin’e geldi. Gelenlerin 55 bini burada kaldı. Onları topluma kazandırabilmek için kapsamlı projeler hazırlıyoruz. Bugün uyum ve güvenlik için bir masterplan açıkladık. Gelen mültecilerin Almanca öğrenmeleri için, onları mesleki eğitime kazandırabilmek için güzel programlar geliştirdik. Şunu görüyorum ki, buraya gelen mülteci gençler çalışmak için çok motive durumdalar. Çünkü geldikleri ülkelerde sosyal devlet kavramı yok. Hep çalışmış insanlar. Beraberlerinde tecrübelerini de getiriyorlar. Onları da iş hayatına kazandırabilmek için büyük çaba gösteri-


Dilek Kolat

Sevim Aydin

yoruz. Ben şahsen inanıyorumki o insanlar da Berlin’e pozitif yönde katkı vereceklerdir. Çünkü her gelen göçmenin Berlin’e bir artısı olmuştur. Şu an Berlin’de yaşayan birçok işsiz insanımız var. İş bulmakta zorlanan insanlarımız var. Ama biraz önce de belirttigim gibi şu an ihtiyaç çok. İnşaat sektörü olsun, güvenlik sektörü olsun her alanda elemana ihtiyaç var. Berlin’de işsiz durumda olan insanlara tavsiyem, şu an aktif bir şekilde iş arasınlar. Çünkü iş imkanları Berlin’de çok. Bu olumlu gelişmeler siyasete de olumlu yansıyor. Birçok sorunu ekonominin gelişmesiyle çözebiliyoruz. berlintürk: Son zamanlarda Avrupa genelinde bir mülteci paniği var. Bu durum Avrupa Birliği’nin genel imajına olumsuz bir etki yaptı. Berlin’de ise bu durum fazla gözlemlenmiyor. Siz ayrıca Berlin Çalışma Senatörü olarak bahsettiğiniz masterplanın içeriğinde neler olacak? Çalışma hayatına etkileri nasıl olacak? Çok konuşulan konut problemi hakkında neler yapmak gerekiyor? Dilek Kolat: Şu an dünya üzerinde 60 milyonun üzerinde insan göç halinde yaşıyor. Bunların büyük bir kısmı Türkiye’de yaşıyor. Diğer büyük bir bölümü de Avrupa’ya gelmeye çalışıyor. Almanya’ya geçen yıl gelen göçmen sayısı bir milyon civarında. Bu ufak bir rakam değil. Bu yüzden buraya ge-

len mültecileri nasıl topluma kazandırabiliriz konusunda çalışmalar yapıyoruz. Türkiye’de de biliyorsunuz Avrupa Birliği ile müzakereler var. Anlaşmalar yapılıyor. Böylece mültecilerin Türkiye’de nasıl daha iyi koşullarda yaşayacakları, nasıl eğitim alacakları, nasıl iş bulacakları konularında projeler hazırlanıyor ki bu mülteciler başka ülkelere göç etmek zorunda kalmasınlar. Berlin’deki durum da Türkiye’deki durumun aynısı. Buraya gelen insanlara egitim olanakları, iş olanakları sunabilmek. Biz burada eğitime ağırlık veriyoruz. Gelen mültecilerin en kısa zamanda Almanca öğrenmelerini sağlıyoruz. Bizim buradaki değerlerimizi insanlara anlatıyoruz. Onlarla sürekli diyalog halinde bulunuyoruz. Gençleri meslek eğitmine kazandırabilmek için değişik programlar hazırlıyoruz. Tamamen eğitime ve çalışmaya ağırlık verdik. Bu masterplan bence Almanya düzeyinde öncü bir program. Çünkü bu kadar kapsamlı bir plan şu ana kadar yapılmadı. Mültecilerin sağlık durumlarından tutun da nerede yaşayacaklarına kadar birçok konuyu kapsıyor. Büyük yurtlardan ziyade her ailenin, bireyin rahatlıkla oturabileceği konut projelerimiz var. Çünkü büyük yurtlar uyumu zorlaştırıyor. Yüzlerce insan bir çatının altında yaşayarak nasıl Alman toplumuna uyum sağlayabilsinki. İlk etapta bu yurtlar

tabiiki gerekli ancak uzun vadede bu insanların normal konutlara geçerek Alman toplumuna entegre bir biçimde yaşamalarını amaçlıyoruz. Bunun için de Berlin’de ciddi konut projelerimiz var. Ama daha da önemlisi uyum projelerimiz var. Çünkü ben on yıl sonra geriye dönüp baktığımda keşke o insanlarla daha çok ilgilenseydik demek istemiyorum. Bu amaçla bugün Bakanlar Kurulu’nda bu masterplanı karara bağladık. Uygulamaya geçireceğiz. Yatırım yapacağız. Böylece buraya gelen mültecilerin de bu topluma bir katkıları olacak. Ben hep şöyle düşünüyorum; çalışsınlar ve vergilerini ödesinler. berlintürk: Son zamanlarda oylarını artıran Almanya İçin Alternatif Partisi (AfD) ve politikaları hakkında neler düşünüyorsunuz? Dilek Kolat: Demokrasiye inanan her insanın sokağa dökülmesi gerekiyor. Karşı koyması gerekiyor. Bu sadece partilerin yapabileceği birşey değil. Biz zaten siyasi arenada söyleyeceklerimizi söylüyoruz. Ama toplum kendisi harekete geçmeli ki AfD gibi bir parti burada yaşayan insanların geleceğini tehlikeye atmasın, aşırı sağ politikaların yayılması için bir tehlike olmasın. Bunun için hepimizin bir olup karşı çıkması gerekiyor.

17


Polis şantajcılara karşı çaresiz

B

erlin polisinin döner büfesi, restoran, çiçekçi, büfe gibi dükkânlara şantaj yapan kişi veya çetelerle başı dertte. Şantajcılarla baş etmekte zorlandığını açıklayan polis bunun sebebini şantaja maruz kalanların susmalarıyla açıkladı. Berlin polisi şantaja maruz kalanların korkularından ötürü şantajcılar hakkında şikâyetçi olmadığını belirtti. Esnafın korktuğu için şantajcılardan davacı olmadığını rakamlar da gayet açık bir şekilde gösteriyor. Sayı çok yüksek olmasına karşın 2014 yılında sadece yedi işletme sahibi şantajcılardan şikayetçi oldu. 2013’te ise sayı 17 olarak kayıtlara geçti. Söz konusu bilgiler Sosyal Demokrat Partili (SPD) Milletvekili Tom Schreiber’in parlamentoya verdiği bir soru önergesi üzerine kamuoyuna yansıdı. Buna göre şantajcılar en çok lokal ile restoran

sahiplerinden zorla para alıyorr. Şantaj yapan kriminal grupların başında ise Hells Angels isimli şiddet kullanmaktan çekinmeyen kriminal grup geliyor. Hells Angels Grubu daha çok Wedding İlçesi ile Berlin’in doğu yakasındaki ilçe ve semtlerde faaliyet gösterirken Kreuzberg ile Neukölln İlçeleri’nde Arap ve Türk kökenli şantaj çeteleri ön plana çıkıyor. Şantajcılar iyi iş yapan işletmelerden ayda bin euroya kadar haraç alıyor. Şantajçıların tren istasyonlarında bulunan küçük dükkânlardan dahi ayda yüz euro haraç almaktan çekinmediği belirtiliyor. Şantajcılarla mücadele için, belli yerlerde polis sayısının artırılması ve polis gücünün caydırıcı bir araç olarak kullanılması tavsiye ediliyor.

Milletvekillerinin maaşı yüzde 2,7 oranında artıyor

A

lmanya'da Federal Meclis üyelerin maaşları Temmuz ayında yüzde 2,7 oranında artıyor. Daha önce yapılan yasa değişikliği sayesinde vekillerin maaşları özel düzenlemeye gerek kalmadan artacak. Bild’e göre, maaş artışları Federal İstatistik Dairesi’nin hesapladığı

nominal maaş endeksine göre belirlenmiş olacak. Böylece 9 bin 82 Euro olan federal milletvekillerin maaşları 9 bin 327 Euro’ya yükselecek. Bunun yanı sıra her bir vekillik yılına verilen 227 Euro’luk emeklilik maaşı 233 Euro olacak.

Berlin Teknik Üniversitesinde 50 yıllık mescidin kapatılması

B

erlin Teknik Üniversitesinde yaklaşık 50 yıldır kullanılan mescidin 14 Mart itibarıyla kapatılması ve spor salonunda cuma namazı kılınmasına izin verilmemesinin ardından öğrenciler cuma namazını üniversitenin bahçesinde kılıyor. Müs-

18

lüman öğrenciler cuma namazını eda etmek için üniversitenin ana binasının arkasında bulunan bahçede toplanıyor. Buradaki çimlere serdikleri karton ve seccadeler üzerinde oturan ve hutbeyi dinleyen öğrenciler daha sonra cuma namazını kılıyorlar.

Kreuzberg: Manteuffelstr. 86 / 10969 Berlin Reservierung Tel: 030 / 612 77 90 www.adanagrillhaus.de


“Türkiye ile yapılan mülteci anlaşması Afrika ülkelerine model olsun”

A

lman Federal İçişleri Bakanı Thomas de Maiziere, Avrupa Birliği’nin Türkiye ile vardığı mülteci anlaşmasının model alınarak Afrika ülkeleriyle benzeri anlaşmalar için pazarlık yapmasını istedi. Türkiye ile Avrupa Birliği (AB) arasında imzalanan ve 20 Mart’ta yürürlüğe giren Geri Kabul Anlaşması sonuç vermeye başladı. Anlaşmanın başarılı olduğunu söyleyen Federal İçişleri Bakanı Thomas de Maiziere, Avrupa Birliği’nin Türkiye’yi model alarak Afrika ülkeleriyle de pazarlık yapması gerektiğini ifade etti. Türkiye ile oluşturulan mekanizmanın pratik olarak Afrika için alınabileceğini dile getiren Bakan de Maiziere, "Bu, söz konusu Afrika ülkelerine sınırdışılar ve bunun karşılığında o ülkelerden kontenjan oranında sığınmacı alınması anlamına geliyor. Bu doğru bir yöntem ve bunu İtalya üzerinden Kuzey Afrika’ya Akdeniz rotası için kullanmalıyız." dedi.

AKDENİZ ÜZERİNDEN İTALYA’YA GELENLERİN SAYISININ ARTMASI BEKLENİYOR

Türkiye ile AB arasındaki anlaşma gereği 20 Mart 2016 tarihinden sonra Yunanistan’a geçen sığınmacıların Türkiye’ye geri iade edilmesi nedeniyle göçmenlerin Akdeniz rotasına yönelmesi bekleniyor. Sığınmacıların Ege Denizi yerine Libya’dan Akdeniz rotasını takip edecekleri tahmin ediliyor. Akdeniz üzerinden İtalya’ya bu yılın ilk üç ayında geçen sığınmacı sayısının 16 bin olduğu tes-

pit edildi. Bu sayının geçen yıla göre 6 bin fazla olması dikkat çekti. Libya’da 150-200 bin mültecinin Avrupa’ya geçmek için beklediği ifade ediliyor.

TÜRKİYE’YE GERİ GÖNDERMELER CUMAYA KADAR DURDU AB ile Türkiye arasındaki anlaşma gereği Yunanistan’dan geri gönderme işlemlerinin cuma gününe kadar durdurulduğu açıklandı. Ege Denizi üzerinden Yunanistan’a geçen göçmenlerin Türkiye’ye geri iade işlemlerini durdurmak için Yunanistan’a sığınma başvurusu yapmaya başladıkları ve bunun göçmenleri bir süreliğine sınırdışından koruyacağı kaydediliyor.

ALMANYA, AVUSTURYA SINIRINDA KONTROLÜ KALDIRACAK

Türkiye ile varılan anlaşma sonrası Almanya’ya gelen sığınmacı sayısındaki düşüş nedeniyle Avusturya sınırında kontrolün sonlandırılacağı açıklandı. Federal İçişleri Bakanı Thomas de Maiziere, 2014 Eylül ayından bugüne gerçekleştirilen sınır kontrolünün 12 Mayıs’tan itibaren yapılmayacağını ifade etti. Bakan de Maiziere "Eğer göçmen sayısı bu şekilde olmaya devam ederse 12 Mayıs’tan itibaren sınır kontrolünü uzatmaya gerek yok." dedi. Almanya’ya gelen sığınmacı sayısının günlük yaklaşık 100 kişiye gerilediği ifade ediliyor.

Göçmen gençler arasında eğitimini yarıda bırakanların oranı yüksek

B

erlin Senatosu Entegrasyon ve Göç Sorumlusu Andreas Germershausen, göçmen ailelerden gelen gençler arasında ikili eğitim sistemine ulaşanların sayısının çok az olduğunu söyledi. Diğer taraftan bu ailelerden gelen gençler arasında eğitimin yarıda bırakanların oranının diğer gençlere göre çok yüksek olduğunu hatırlayan Germershausen şöyle konuştu: “Eğitimlerini yarıda bırakmalarındaki sebepler çeşitli. Ancak belirgin derecede fazla olmaları bir şeyler yapma gerekliliğini ortaya koyuyor.” Eyalet yönetimi bu durumdan yola çıkarak bir rehberlik programı hazırlamış ve buna ilişkin broşür yayınlamış. 2013 yılından bu yana ‘Berlin-Çalışma’ programı kapsamında uygulanan rehberlik ile göçmen ailelerden gelen gençler başarılı bir eğitim almaları için desteklenmiş. Daha sonra Germershausen’in gayretleriyle

programın kültürel farklılıkların nasıl daha güçlü bir şekilde dikkate alınabileceği araştırılmış. Sonuç ise ‘Kültürlerarası İdari Pratikler’ başlığını taşıyan eserler olmuş. Germershausen, Federal Hükümet’in meslek eğitim raporunda göçmenlerin topluma entegre olmasında mesleki eğitimin okul eğitiminin yanı sıra merkezi bir rol oynadığına dikkat çekildiğini hatırlatıyor ve şöyle diyor: “Rehberlik Eyalet Programının kültürlerarası açılımı tam da göçmen ailelerden gelen gençlerin eğitimini merkeze alıyor. Eğitim gören gençlere bir rehber tahsis ediliyor ve tamamen kendi ihtiyaçlarına ve içinde bulunduğu duruma göre yönünü bulacağı bir ortam sağlanıyor. Gönüllü olarak çalışan bu rehberler, eğitim gören gence işletme ve meslek okulunda karşılaştıkları sınavları aşmalarında, kendi kabiliyetlerini geliştirmelerinde ve hedeflerine doğru yürümelerinde yardımcı oluyor.”


KT Bank İslami hassasiyetlerinden dolayı bankalardan uzak duran ve bizimle tanışmak isteyen herkese kapımız açık. Ürün alıp, ürün satan bir tüccar gibi çalışıyoruz.

“Teknolojiyi takip ediyor ve şubeleşiyoruz” “KT Bank AG, Almanya’yı faizsiz bankacılık sistemiyle tanıştırdı”

Kemal Ozan

K

T Bank AG Genel Müdürü Kemal Ozan, 2017 yılının sonuna kadar 20 bin müşteri hedeflediklerini, faizsiz bankacılık modelinin Almanya’da tanıtılmasında önemli hizmetler yaptıklarını, yeni ürün ve konseptlerle müşterilerine hizmet sağlayacaklarını söyledi. Şu anda Frankfurt, Mannheim ve Berlin’de şubelerinin bulunduğunu, yakında Köln’de de bir şube açacaklarını kaydeden Ozan, önceliklerinin katılım hesabı ve İslama uygun bireysel ve ticari ürünler sunmak olduğunu dile getirdi. Ayrıca uzun vadeli konut kredileriyle ilgilendiklerini ve taleplere göre yeni ürünler geliştireceklerini söyledi. Kemal Ozan, ”İslami hassasiyetleri gereği bugüne kadar bankalardan uzak duran, faiz nedeniyle ev veya otomobil kredisi almayanlar artık gönül rahatlığı ile bizim bankamıza gelip, hizmetlerimizden yararlanabilir” dedi. Kemal Ozan ile KT Bank AG’nin kuruluş serüveni, İslami bankacılık/ faizsiz bankacılık sistemi, kısa, orta ve uzun vadedeki hedefleri ile müşterilerine sundukları ürün çeşitliliğine kadar geniş bir yelpazede sohbet ettik. İşte Kemal Ozan’ın sorularımıza verdiği yanıtlar; KT Bank, Almanya’da faizsiz bankacılık prensiplerine göre Alman Federal Bankacılık Düzenleme Kurumu’ndan (BaFin) lisans alan ilk banka oldu. KT Bank AG’nin kuruluş sürecini anlatabilir misiniz? KT Bank AG, İstanbul merkezli Kuveyt Türk Katılım Bankası A.Ş.’nin yüzde 100 iştirakidir. Kuveyt Türk Katılım Bankası A.Ş‘nin en büyük ortağı Kuveyt Finance House’dır. Almanya’da 2004 yılında temsilciliğin açılmasıyla başlayan süreç, 2010 yılında fon toplama aracılık lisansı ve son olarak 2015 yılında tam teşekküllü bankacılık lisansı alınması ile tamamlandı. KT Bank AG dünyanın sayılı ekonomik merkezlerinden olan Frankfurt’ta kuruldu. KT Bank AG Almanya’nın ve Euro bölgesinin İslami değerleri benimseyen, etik değerlere önem veren, ilk İslami bankası olmuştur. KT Bank şu an için Berlin, Frankfurt ve Mannheim şubeleriyle hizmet vermektedir. İslama uygun bankacılık veya İslamic Banking kavramlarını biraz açar mısınız? Sizin çalışma şekliniz ve prensipleriniz nasıldır? „İslami, İslam’a uygun bankacılık, Islamic Banking“ tabiri, bankacılık ve finansman işlerinin İslam dini kaidelerinin, dinsel, etik değerlerin getirdiği yükümlülüklere uygun

20

olarak yapılması anlamında kullanılmaktadır. İslam alimlerinin de hemfikir oldukları İslama uygun bu bankacılık sistemi 50 yıldan beri (1967 den beri) dünyanın çeşitli ülkelerinde uygulanmaktadır. İslami bankalar spekülatif kazançlardan uzak durarak reel işlemler yaparlar. Bu, faizsiz bankacılık sistemiyle diğer konvansiyonel bankaları birbirinden ayırt eden en önemli özelliktir. Örneğin ödünç para karşılığında faiz vermek ve almak yasaktır. İslami bankacılık modelinde banka önce alıcı sonra ise satıcı pozisyonunda karşımıza çıkar. İslami bankacılıkta “nasıl” sorusunun yanında “ne” sorusu da önemlidir. Yüksek riskli spekülatif kazançların yasak olmasının yanı sıra negatif liste olarak adlandırdığımız silah, alkol, tütün gibi İslami olmayan alanlara da yatırım yapmak mümkün değildir. Bu sektörler yerine İslami prensiplere uygun reel piyasaya destek verilerek ekonominin gelişmesine katkı sağlanmaktadır. Bu alanlarda yapılan yatırımlar aynı zamanda sürdürülebilir ve sorumluluk anlayışıyla yapılan yatırımlardır. KT Bank İslami değer ve prensiplere, ahlaki davranışlara ve bunların sorumluluklarına büyük önem veren, müşte-


ri odaklı, Almanya ve Euro bölgesinin ilk ve tek tam lisanslı İslami bankasıdır. Müşterilerimizin birikimlerini diğer müşterilerimiz aracılığı ile ekonomiye, ticarete ve sanayiye yönlendiririz. KT Bank, bu sorumluluk bilinciyle, dürüstlüğe, şeffaflığa ve müşterilerine karşı adil yaklaşıma büyük önem verir. KT Bank‘ın ürün ve hizmetlerinin İslam’a uygunluğunu; kurum dışından, üyeleri din alimlerinden oluşan, konusunda uzman, bağımsız bir kurul denetler. Müşterilerinize ne gibi ürünler ve alternatifler sunuyorsunuz? KT Bank AG, Almanya’da hizmet veren diğer bankaların sunduğu ürünlerin tamamına yakınını özel ve ticari müşterilere faizsiz bankacılık esaslarına uygun olarak sağlamaktadır. İslami değerleri ve prensipleri önemseyen herkese hizmet ve ürünlerimizle ulaşmak istiyoruz. KT Cari hesapla aylık hesap işletim ücreti ödemeden bankamızda hesap açabilir veya Internet bankacılığı hizmetlerimizden faydalanabilirsiniz. Türkiye ve dünyanın dört bir yanına havalelerinizi gerçekleştirebilirsiniz. Emlak ve bireysel ihtiyaçlarınızı, arabanızın finansmanını İslam’a uygun gerçekleştirebilir, birikimlerinizi helal yollardan değerlendirebileceğiniz katılım hesabıyla yapılan kardan %85‘e varan helal kazançlar elde edebilirsiniz. İnançlarınıza uygun kredi kartı ile gönül rahatlığıyla alışveriş yapabilirsiniz. Ayrıca hesaplarını bize getiren müşterilerimizin hesap taşıma (Umzug) işlemini hizmetimizle sorunsuz sağlıyoruz. KT Bank teknolojiyi de iyi kullanmaya çalışan genç, dinamik ve yeni bir banka. İslam’la bağdaşan kapsamlı ve düzenli olarak güncellenen ürün ve hizmet portföyümüzle KT Bank AG’nin müslümanların Almanya’da ilk tercih ettiği banka olacağına inanıyoruz. Hedef kitleniz öncelikle kimler olacak? Biz öncelikle İslami bir bankayız. Dolayısıyla başta İslami hassasiyetlerinden yani faizden dolayı bugüne kadar bili-

nen bankacılık modellerinden uzak durup, isteklerini ve ihtiyaçlarını erteleyen ve Almanya’da yaşayan, sayıları 4 milyonu bulan müslümanlardır. Ayrıca hizmet kalitemiz ve iş modellerimize ilgi duyan, etik değerleri önemseyen diğer tüm potansiyel müşterilere de ulaşmayı hedefliyoruz. Müşterilerimiz arasında azımsanmayacak oranda gayrimüslimler de bulunmaktadır. Amacımız; Almanya’da yaşayan ve katılım bankacılığı iş modeliyle buluşmak isteyen tüm müşterilere ihtiyaç duydukları hizmet ve ürünleri sunmaktır. Almanya’da attığımız bu adımın, hem bizler hem de Almanya için bir dönüm noktası olacağına inanıyoruz. Hangi iş alanlarına kesinlikle yatırım yapmıyorsunuz? Faiz karşılığında ödünç para verilmesinden, kumar karakteri taşıyan her türlü ticaretten, İslam’a ve etik prensiplere uygun olmayan işlerden kesinlikle uzak duruyoruz. Silah, alkol, tütün ve kumar gibi endüstrilerde faaliyet gösteren veya aşırı borçlanmış şirketlere fon kullandırmıyoruz. Sizin bankanızda faiz yok. Faiz almıyorsanız nasıl kar ediyorsunuz? Biz ne fon toplarken faiz öderiz ne de fon kullandırırken faiz alırız. İslami bankalar müşterilerinden topladıkları mevduatla, diğer müşterilerin ihtiyaçlarını temin ederek kar payı ile geri satar. KT Bank AG ürün alıp ürün satan bir tüccar gibi çalışır. Müşterilerin birikimlerini İslami değerlere göre spekülatif riskten ve haramdan uzak yatırımlara ve ürün finansmanlarına dönüştürür. Elde edilen karın %85‘e varan büyük bir kısmını müşterilerine kar payı olarak geri öder. Müşterilerini başarısına ve karına ortak eder. İslami bankacılık modelinde banka önce ürünün alıcısı sonra satıcısıdır. Bankanın faiz yerine kar payı alması aynı şey değil midir? Hayır, faaliyetimizin ana esası, faiz karşılığı ödünç para verilmesini yasaklayan Kur-an i Kerim’deki genel faiz yasağı yani arapçasıyla Riba’dır. Bu nedenle bankamız para ödünç vermez. Müşterinin istediği ürünü alır ve kar koyarak müşteriye satar, müşteri de toplam tutarı bize taksitle geri öder. KT Bank AG bir katılım bankasıdır. Bankacılık ürün ve hizmetleriyle reel ekonomiyi destekler, ticaretin ve ekonominin içinde olur. KT Bank AG, müşterilerin birikimlerini karlı bir şekilde arttırır. Müşterilerin yatırımları bankanızda ne kadar güvence altındadır? Biz Alman Bankaları Tazminat Kuruluşu [Entschädigungseinrichtung deutscher Banken GmbH (EdB)] üyesiyiz. Müşterilerimizin mevduatları yasal yatırım güvenliği kapsamında 100 bin Euro‘ya kadar koruma altındadır. Almanya için düşündüğünüz yeni projeleriniz ve hedefleriniz nelerdir? Müşterilerinize nasıl hizmet sunuyorsunuz? Teknolojiyi ve yenilikleri takip ederek İslam’a uygun bankacılık ürünleri sunmak istiyoruz. Video Identification yani video tanimlama sistemiyle müsterilerimizin şubeye veya başka bir yere gitmeden KT Bank’da kısa sürede hesap açmalarını kolaylaştırıyoruz. Almanya‘da henüz yeni olan faizsiz bankacılık prensiplerine uygun ürün portföyünü genişletiyoruz. Önümüzdeki yıllarda Almanya pazarında yatırımlar planlıyoruz. Şube ağını özellikle hedef kitlemizin olduğu alanlarda genişletmek istiyoruz. Şu anda Mannheim, Frankfurt ve Berlin’de hizmetteyiz. Köln şubemizi de yakında açıyoruz. Daha fazla bilgi almak için müşterilierimiz şubelerimizi ziyaret edebilir veya müşteri iletişim merkezimizi mesai saatlerinde telefonla arayabilirler. Ayrıca web sayfamızdan (www.kt-bank.de) yada sosyal medyadan takip ederek de bizleri takip edebilirler.

21


NSU üyesi Uwelerin ölümünü radyodan öğrenmiş

S

ekizi Türk, bir Yunan ve bir polisi öldüren Nasyonal Sosyalist Yeraltı (NSU) terör hücresi hakkında yeni bilgiler ortaya çıkıyor. NSU’nun hayatta kalan tek üyesi Beate Zschäpe’nin 4 Kasım 2011’de terör hücresinin diğer üyeleri Uwe Börnhardt ve Uwe Mundlos’un banka soygunundan sonra karavanda ölü bulundukları haberini radyodan öğrendiği tespit edildi. Zschäpe’nin ölüm haberi sonrası evi havaya uçurduğu kaydedildi. 4 Kasım 2011’de Zwickau’da Uwe Börnhard ve Uwe Mundlos ile oturdukları evi ateşe veren NSU’nun tek hayatta kalan üyesi Beate Zschäpe’nin Mundlos ve Börnhardt’ın ölüm haberini nasıl aldığı merak konusuydu. Zschäpe’yi olası bir NSU destekçisi veya Anayasayı Koruma Teşkilatı’ndan bazı çalışanların bilgilendirdiği iddia ediliyordu. Münih’te yargılaması devam eden Beate Zschäpe, 4 Kasım 2011 sabahı Eisenach’ta bir bankayı soyan ve daha sonra karavanda ölü bulunan Mundlos ve Böhnhardt’ın öldüğü haberini radyodan dinlediğini söylemişti. Mahkemedeki tavırlarının inandırıcı olmaması nedeniyle Zschäpe’nin açıklamalarına şüphe ile yaklaşılıyor. MDR, RADYO YAYINLARINI İNCELEDİ Thüringen’de yayın yapan MDR Radyosu'nun Haber Müdürü Mike Heerdegen, 4 Kasım 2011 tarihinde haber arşivini incelediklerini ve o tarihte saat 13.30’da MDR Radyo haberlerinde Eisenach’ta Sparkasse soygununa dair bilgi aktardıklarını teyit etti. Fakat MDR Radyosu’nun Mundlos ve Böhnhardt’in karavanda ölü bulunduk-

ları bilgisini 14.00’deki haber yayınında aktardığı tespit edildi. Zschäpe ise kaldığı evi saat 15.00 gibi havaya uçurmuştu. MDR Radyosu’nun 4 Kasım 2011’de saat 14.00’de polis sözcüsünün “Eisenach’ta karavanda iki kişinin cesedi bulundu. Bu kişilerin Sparkasse soygunu yapan kişiler olabileceği ihtimali üzerinde duruluyor." açıklamasını yayınladığı belirlendi. Beate Zschäpe’nin 4 Kasım 2011’de bilgisayarında MDR radyonu dinlediği tespit edilmişti. Aynı şekilde Zwickau’da yayın yapan özel bir radyo istasyonu olan Antenne Thüringen’de saat 14.00’da ilk olarak Eisenach’taki banka soygunu ile karavanda ölü bulunan kişilerin bağlantısı olduğu haberini geçmiş. Zschäpe’nin aynı zamanda Antenne Thüringen’i dinleyip dinlemediği ise tespit edilemedi. NSU’nun hayatta kalan tek üyesi Beate Zschäpe, Zwickau’da kaldıkları evi 4 Kasım 2011'de saat 15.00 civarında ateşe vermişti. Zschäpe’nin bilgisayarının saat 14.30’a kadar açık olduğu belirlenmişti. Zwickau’da “Bayan Dienelt" ve “Lisa" isimleri ile tanınan NSU üyesi Zschäpe’nin yangın günü cep telefonundan 30’dan fazla kez arandığı ve arama yapılan numaraların polis teşkilatına ait olduğu belirlenmişti. Ancak Federal Meclis NSU Araştırma Komisyonu’nda yetkililerin verdikleri ifadelerde Zschäpe’nin telefon numarasının binanın kapıcısından alındığı söylense de kapıcı verdiği ifadede “Bende Zschäpe’nin yani o zaman tanıdığım adıyla bayan Dienelt’in telefon numarası yoktu." ifadesini kullanmıştı.

Sığınmacı yurtlarına saldırılar artmaya devam ediyor

Y

ılın ilk üç ayında Almanya'da sığınmacı yurtlarına 268 ayrı saldırı düzenlendi. Ülkenin doğusunda yayın yapan MDR Radyosu'nun Federal Emniyet Dairesi'nin verilerine dayanarak yayınladığı haberde 2016 yılı genelinde sığınmacı yurtlarını hedef alan saldırıların sayısının 2016'yı geriye bırakabileceği değerlendirmesinde bulundu.

2015 yılında Almanya'da sığınmacı yurtlarına toplam bin 29 saldırı düzenlenmişti. Almanya'nın doğusundaki emniyet dairelerinin rakamlarına göre, geçen yıl Saksonya'da sığınmacı yurtlarına 118, Saksonya-Anhalt ve Thüringen eyaletlerinde ise 71 saldırı düzenlendi. Bu sayının 2014 yılına kıyasla on kat artış gösterdiğine dikkat çekildi.

NSU üyesi Mundlos ve Zschäpe istihbarat muhbirinin firmasında çalışmış

A

şırı sağ terör hücresi Nasyonal Sosyalist Yeraltı (NSU) üyesi Uwe Mundlos ve Beate Zschäpe’nin Almanya iç istihbarat Anayasayı Koruma Teşkilatı’na 1992-2002 yılları arasında muhbirlik yapan Ralf Marschner’in yanında çalıştığı ortaya çıktı. Sekizi Türk biri Yunan ve bir polis on kişiyi öldüren aşırı sağ terör hücresi NSU hakkında yeni bilgiler ortaya çıktı. Alman devlet kanalı ARD’de yayınlanan 'Der NSU- Komplex' belgeselinde NSU hücresi üyelerinden Uwe Mundlos’un yeraltına çekildikleri 2000-2002 tarihlerinde Anayasa Koruma Teşkilatı’na muhbirlik yapan Ralf Marschner isimli kişinin işyerinde çalıştıkları ortaya çıkarıldı. Belgeleselin hazırlanmasına katkı veren Welt Gazetesi Yayın Yönetmeni Stefan Aust, Beate Zschäpe’nin de Marschner’in yanında çalıştığına dair bilgilere ulaştıklarını beyan etti. Die Welt gazetesinin ulaştığı bilgelerde de Uwe Mundlos'un, Max Floria Burkhard sahte isimle merkezi Zwickau’da olan Maschner’in firmasında Münih ve Nürnberg bölgesinde çalıştığı ortaya çıktı. NSU üyelerinin Haziran 2001’de Nürnberg’de Türk kökenli terzinin, Ağustos 2001’de Münih’te yine Türk manav işletmecisinin öldürülme tarihlerinde, Marschner’e ait firma adına araçların kiralanması "Cinayetlerde Maschner’in firmasına kiraladığı araçlar mı kullanıldı?" sorusunu gündeme getirdi. Saksonya’da aşırı sağcıların liderlerinden olan Marschner'in, aşırı sağ ortamlarda 'Manole' takma adıyla bilindiği fakat Anayasayı Koruma Teşkilatı’nda 'Primus' sahte ismiyle bilgi aktardığı ileri sürüldü. 2002’de Anaya-

22

sayı Koruma Teşkilatı tarafından muhbirlik görevi sonlandırıldığı belirtilen Ralf Marschner’in 2007’den itibaren yurtdışına çıkarak izini kaybettirdi. ARD’nin belgeseleni hazırlayan ekip, bu kişinin Liechtenstein’de olduğunu ortaya çıkardı. ARD’de yayınlanan belgeselde NSU üçlüsünü yakından tanıyan Marschner’in, NSU’nun faaliyetleri hakkında istihbarat kurumunu bilgilendirip bilgilendirmediği sorusunun cevabı ise bilinmiyor. Federal Anayasayı Koruma Teşkilatı Başkanı Hans-Georg Maassen ise yapılan araştırmalarda söz konusu kişinin muhbir olduğuna dair bulguya ulaşılmadığını ifade etti.

MARSCHNER, NSU ÜYELERİNİ TANIMADIĞINI SÖYLEMİŞ

Welt’in ulaştığı bilgilere göre, 30 Ekim 2012'de Federal Kriminal Dairesi’nden iki memur, İsviçre’nin Grabünden şehrinde İsviçreli savcının eşliğinde Marschner’in ifadesini aldı. Mundlos, Böhnhardt ve Zschäpe’yi tanımadığını iddia eden Marschner, verdiği ifadede hiçbir zaman Neonazi olmadığını ileri sürdü. 3,5 ay sonra tekrar BKA memurları sorgulamak için gittiklerinde ise Mundlos’u Max Floria Burkhard olarak tanıdığını ifade etti. Welt gazetesinin geçtiğimiz ay yayınladığı habere göre de NSU üçlüsünü tanıyan bir muhbirin 1998 yılında "Silah temin ettiler, soygun ve yabancılara saldırı gibi eylem hazırlığı var." bilgisini verdiği, polisin NSU üçlüsünü tutuklama girişimine ise Brandenburg Anayasa Koruma Teşkilatı’nın engel olduğu iddia edilmişti.


Haklarında yakalama kararı olan

342 A

aşırı sağcı kayıp

lmanya'da mülteci kriziyle birlikte aşırı sağ suçlarda artış yaşanması dikkat çekiyor. 2016 yılının ilk üç ayında mülteci yurtlarına yapılan saldırı sayısı 268 olarak

kayıtlara geçti.

Alman devlet kanalı ARD’de yayınlanan Hart aber Fair adlı tartışma programının sunucusu Frank Plasberg, ülkede suça bulaşmış ve hakkında yakalama kararı bulunan aşırı sağcı sayısının 372, bunların 342’sinin ise kayıp olduğunu söyledi. Plasberg, bunlardan birinin cinayet suçundan arandığını ifade etti. ARD’nin yayınlanan Hart aber Fair programında bu hafta sekizi Türk, birisi Yunan ve bir Alman polisin öldüren NSU terör hücresi konu edildi. Frank Plasberg’in sunuculuğunu yaptığı programda Kassel’de öldürülen Halit Yozgat’ın ailesinin avukatı Thomas Bliwier, Bavyera Eski içişleri Bakanı Günter Beckstein (CSU), Süddeutsche Gazetesi’nin NSU’yu takip eden adliye muhabiri Annette Ramelsberger, Köln’deki Keuptstrasse’deki saldırıyı yaşayan Meral Şahin ve aşırı sağla mücadele uzmanı Thomas Mücke katıldı. "Polis ve ve istihbarat NSU cinayetlerini neden önleyemedi ve büyük bir başarısızlık gösterdi?" sorusunun cevabının arandığı programda Eski Bavyera İçişleri Bakanı Beckstein, NSU cinayetlerinin aydınlatılması için Bavyera’da 150 kişilik özel komisyon kurulduğunu ve gece gündüz çalışıldığını söyledi. Beckstein, polis teşkilatının suça ortakmış gibi gösterilmesinin büyük bir haksızlık olacağını vurguladı.

Buna karşılık Yozgat ailesinin avukatı Bliwier ise Anayasayı Koruma Teşkilatı’nın aşırı sağ hücrelerde muhbirlerinin olduğunu ve hala bu muhbirlere ait belgelerin ortaya çıkmadığını söyledi. Avukat Bliwier, 1998 yılında oluşumu başlayan NSU’nun kuruluşundan itibaren Anayasa Koruma Teşkilatı’nın bilgisinin olduğunu iddia ederek, birçok eyalette cinayetler işlenirken ilgili devlet kurumlarının NSU üçlüsü hakkında uyarıda bulunduğu fakat bu bilgilerin yeterince değerlendirilmediği ve gerekli yerlere ulaştırılmadığını ileri sürdü. Köln’de 2004 yılında NSU saldırısının mağdurlarından esnaf Meral Şahin ise “Alman polisinden daha fazlasını bekliyordum. 5 yıl hiçbir şey yapılmadı. Bu kabul edilemez. Ya soruşturma bilinçli olarak engellendi ya da gerçekten daha iyisini yapamadılar. Bunu utanç verici buluyorum." dedi. Meral Şahin, Köln’deki saldırı sonrası güvenlik birimlerinin önce "Bu, dükkan sahipleri arasında bir hesaplaşma olabilir." dediğini sonra da terör örgütü PKK’nın yapmış olabileceğinin ileri sürüldüğünü hatırlattı. Şahin, Keuptstrasse’deki saldırıyı aşırı sağcıların yapmış olabileceği dillendirildiği halde polisin bu iddiayı ciddiye almadığını aktardı. Münih’teki NSU davasını takip eden muhabir Annette Ramelsberger de "Öyle başarısızlıklar yaşıyoruz ki bunlara kefil olamayız. Burada sadece memurların suçu yok. Toplumda nefrete karşı ilgisizliğinde büyük etkisi var." sözleriyle toplumun sessizliğinden şikayetçi oldu.

23


UETD - Sinan Kaplan

Avrupalı Türk Demokratlar Birliği (UETD) Başkanı Sinan Kaplan, birliğin yoğun çalışmaları kapsamında Türk Kültür ve Turizm Bakanı na Berlin temaslarında eşlik etti. 2012’den bu yana UETD Berlin başkanlığını yürüten Kaplan, özellikle Türkiye- Almanya arası çalışmaları yakından gözlemleyen bir Sivil Toplum başkanı. Kaplan’la Berlintürk adına, UETD’nin çalışmaları, temasları ve etkinlikleri hakkında özel bir söyleşi gerçekleştirdik.

b

erlintürk: Sayın Kaplan, Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanı Mahir Ünal Uluslarlararası Turizm Fuarı (İTB)‘nı ziyaret için Berlin’e geldi. Dün akşam resepsiyon verildi ve bugün de siz UETD olarak bir yemek düzenlediniz. Sayın bakanımızın gelişi ve UETD ile çalışmalarıyla ilgili neler söylemek istersiniz? Sinan Kaplan: Sayın bakanımızın Berlin’e geliş nedeni sizin de belirttiğiniz gibi Uluslararası Turizm Fuarı. Dünyada önemli bir fuar. Yılda sadece bir kez düzenleniyor. Dolayısıyla Türkiye için de çok önem arz eden bir fuar. Turizm konusunda son zamanlarda bir sıkıntı yaşıyoruz. İnşallah bunları da atlatacağız. Sayın bakanımız bu fuara katıldılar. Çok yoğun çalışmaları oldu. Özellikle tur operatörleriyle yoğun bir mesai harcadı. Bu amaçla biz de bir sivil toplum kuruluşu olarak, UETD adına kendilerine bir yemek organize edip, iş adamlarını ve sivil toplum kuruluşlarını bir araya getirerek hem sorularımızı sormak hem de kendilerine buradaki sorunlarımızı anlatmak istedik. Sayın bakanımız da davetimizi kırmayarak yemeğimize katıldılar. Kendilerine çok teşekkür ediyoruz. berlintürk: UETD olarak 2016 yılına hızlı bir giriş yaptınız. Berlin’de oldukça aktifsiniz. Bu yıl, henüz başlarındayız ama neler yaptınız ve bizleri bu sene neler bekliyor? Sinan Kaplan: UETD bir sivil toplum kuruluşu. Burada yaşayan halkımızın refahını üst seviyelere çıkarmayı amaçlayan bir kurum. Türkiye ile Almanya arasında siyasi bağlamda çalışmalar yapıyoruz. Vatandaşlarımızın her türlü hizmetindeyiz. Daha önceki faaliyetlerimizde Almanya’da yaşayan halkımıza yönelik olarak birçok sivil toplum kuruluşuyla beraber çalıştık. Bu faaliyetlerimize bu sene de daha da güçlendirerek devam edeceğiz. Biz Berlin’de yaşayan Türkler olarak Almanya siyasetine daha fazla ağırlık vermemiz gerektiğini düşünüyoruz. Biz bu ülkede yaşıyoruz. Burada yaşayan genç nesilin Alman siyasetine ilgi göstermesini arzu ediyoruz ve bu konu ile ilgili olarak da hem bizim gençlik kollarımızla hem de gençlerle sürekli görüşmeler yapıyoruz. Kendilerinin uygun gördükleri Alman siyasi partilerine katılıp oralarda çalışmalar yapmalarını, bu toplumda yaşadığımız için siyasi hayatın da bir parçası olmamız gerektiğini tavsiye ediyoruz. Bu yıl ağırlığımızı bu konuya vereceğiz. Ama bu demek değilki vatandaşlarımızın diğer sorunlarını göz ardı edeceğiz. Sadece siyasi alanda değil kültürel ve akademik alanda da çalışmalarımız olacak. Özellikle üniversitelerde daha aktif olmak istiyoruz. Bir komisyon kurma çabası içerisinde-

24

yiz. Üniversitelerde akademik kariyer yapmak isteyen gençlerimize yardımcı olmak amacındayız. 2016’da yoğun bir çalışma temposu bizleri bekliyor. berlintürk: UETD olarak Türkiye ile bağlantılarınız oldukça iyi bir durumda. Bu buradaki diğer sivil toplum kuruluşları için geçerli olan bir durum değil. Almanya’ya siyasilerimizin ilgisi de oldukça yüksek. Başbakan olsun, bakanlar olsun, milletvekilleri olsun sürekli bir ziyaret durumu sözkonusu. Siz hem onları takip ediyorsunuz hem de bugünkü gibi onları buradaki vatandaşlarımızla buluşturuyorsunuz. Sizce Türkiye’den gelen bu siyasilerle Almanya’da yaşayan yurttşlarımızın arasındaki bu bağı güçlendirmek neler getiriyor? Neler getirecek? Sinan Kaplan: Biz Berlin’de kurulmuş bir dernek olarak vatandaşlarımızın her şekilde hizmetindeyiz. Burada yaşayan insanlarımızı Türkiye’den gelen siyasetçilerimizle buluşturarak sorunlarını birebir kendilerinin anlatmasına ve karşılıklı çözüm bulunmasına olanak hazırlıyoruz. Aynı şekilde sadece Türkiye’deki değil Almanya’daki siyasetçilerle yine buradaki vatandaşlarımız arasında bir köprü vazifesi görüyoruz. Buradaki amaç vatandaşlarımızın refah seviyesini daha yukarılara çıkarmak ve sorunlarına çözüm bulmaktır. Önümüzdeki günlerde de daha etkin bir şekilde Almanya’daki siyasetçilerimizi halkımızla buluşturmaya devam edeceğiz. Biliyorsunuz bu yıl içerisinde eyalet parlementosu seçimleri olacak. Bu amaçlada buradaki milletvekili adaylarımızla halkımızın da katılacağı sohbetler düzenleyeceğiz. berlintürk: UETD ve Sinan Kaplan olarak Eylül ayındaki Berlin Eyalet Seçimleri’nden beklentileriniz neler? Sinan Kaplan: Biz hem kurum olarak hem de Avrupa’da yaşayan bireyler olarak Almanya’daki siyaseti oldukça yakından takip ediyoruz. Dolayısıyla siyasetin herşeye vakıf olduğunu biliyoruz. Ben buradan sizin vasıtanızla şu mesajı vermek istiyorum: Berlin’de yaşayan ve oy kullanma hakkına sahip olan tüm vatandaşlarımızın mutlaka sandığa gitmeleri gerektiğini düşünüyorum. Burada iradelerini açıkça ortaya koysunlar. Kafalarına hangi parti daha yakın geliyorsa o partiye oy versinler. Tabiiki aşırı uçtaki partiler hariç olmak kaydıyla. Eyalet parlementosu seçimlerinde aktif olsunlar. Mutlaka sandığa giderek oylarını kullansınlar. Demokratik haklarının farkında olsunlar. Bu konuda daha önce çalışmalarımız olmuştu. Yine de başka çalışmalarda da bulunacağız. Son olarak halkımız mutlaka sandığa gitsin ve oyunu kullansın diyorum.


Yunus Emre Vakfı

Ömer Faruk Akyol

b

erlintürk: Sayın Akyol, Yunus Emre Enstitüsü Berlin’de oldukça yeni, genç bir enstitü. Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanı Mahir Ünal enstitünüzü ziyaret etti. Bu ziyaretin amacını sizden öğrenebilirmiyiz? Ömer Faruk Akyol: Sayın Bakanımız bizim faaliyetlerimize oldukça büyük önem veriyor. Bizim faaliyetlerimizdeki derinliği ve anlamı çok iyi kavrayan ve bize yön veren bir kimliğe sahip. Sadece siyasi kimliği açısından değil aynı zamanda kültürel ve akademik yönden de bu konuyu bizler açısından farklı bir noktaya getirebilecek kimliğe sahip bir insan. Bu bakımdan kendisinin burayı ziyareti bizim açımızdan çok önemliydi. Burada görmüş olduğu Yunus Emre Enstitüsü onun zihninde eminimki çok farklı yapılara, çok farklı düşüncelere yol açmıştır. Bu düşünceler de bize yakın zamanda fevkalede olumlu bir şekilde yansıyacaktır. berlintürk: Bakan Bey ile yaptığınız konuşmada Yunus Emre Enstitüsü’nün çalışmaları hakkında neler görüştünüz? Bu çalışmalar Alman toplumuna mı yönelik olacak yoksa Berlin’de yaşayan Türk vatandaşlarına yönelik mi olacak? Yoksa her iki kesime birden mi yönelik projeleriniz olacak? Ömer Faruk Akyol: Sayın Bakanımız, burada yaşayan Türk vatandaşlarımızın da bizim programlarımızdan yararlanması gerektiğinin altını önemle çizdi. Bize yeni bir perspektif sundu. Bu amaçla biz bu perspektifi en iyi şekilde değerlendirip Türk vatandaşlarımıza yönelik önemli faaliyetlerin altına imza atmaya çalışacağız. Kendisi de bu konuda bize Bakanlık olarak her türlü desteği sağlayacaklarını söyledi. Biz de

Yunus Emre Vakfı müdürü Prof. Dr. Osman Faruk Akyol, vakfın genel çalışmaları ve ziyaretçileri hakkında Berlintürk’e özel açıklamalarda bulundu. Berlin Uluslararası Turizm Borsası kapsamında Kültür ve Turizm Bakanı Mahir Ünal'ın da bizzat ziyarette bulunduğu vakıf, kültürel etkinliklerle Berlin'de adından söz ettirmeye devam ediyor. bu desteğin en iyi şekilde ortaya çıkması için elimizden geleni yapacağız. berlintürk: Yunus Emre Enstitüsü, Yunus Emre Vakfı dünyada adından yavaş yavaş söz ettiren oldukça genç bir vakıf. Berlin’deki enstitünüz de aynen öyle. Almanlara yönelik olan çalışmalarınız da şu ana kadar olumlu diyebileceğiniz tepkilerle karşılaştınız mı? Ömer Faruk Akyol: Sizin de söylediğiniz gibi Berlin’de sadece 8 aydır faaliyetlerimizi insanlara sunmaya çalışıyoruz. Biz çok genciz. Çok yeni bir kurumuz. Eksiklerimizin, zayıf yönlerimizin farkındayız. Ama güçlü olduğumuz tarafları da biliyoruz. Biz çok güçlü bir insan potansiyeline sahibiz. Bu insan potansiyelini bizim zaten o insanı taşımakta olan kültür havzasındaki değerli elemanlarla bir araya getirdiğimizde Almanya’da çok önemli işler başarabileceğimize inanıyorum. Bunu da zaten yavaş yavaş yapıyoruz. Çok önemli bir Mevlana paneli etkinliğimiz vardı. Bunun akabinde burada önemli bir takım sergilerimiz oldu. Almanların ilgisini çekecek nitelikli çalışmaları yavaş yavaş gerçekleştirmeye başlıyoruz. Bu tabii biraz maddi yönü ağırlık kazanan bir sorun. Bunu da zannediyorum önemli sponsorluklarla ve Kültür Bakanlığı’mızın destekleriyle yakın zamanda aşacağız. Berlintürk: Çok teşekkür ediyoruz. Çalışmalarınızda başarılar diliyoruz. Ömer Faruk Akyol: Bizi hep destekliyorsunuz. Faaliyetlerimizde bulunuyorsunuz. Ben çok teşekkür ediyorum.


Gauck: Birlikte AB değerlerini savunacağız

A

lman siyasetçiler Brüksel’deki terör saldırıları sonrasi tepkilerini dile getirdiler. Almanya Cumhurbaşkanı Joachim Gauck Belçika'daki terör saldırıları nedeniyle başsağlığı diledi. Cumhurbaşkanlığı tarafından yapılan yazılı açıklamada Cumhurbaşkanı Gauck, Belçika Kralı'na gönderdiği başsağlığı mesajında Almanya’nın her zaman Belçika’nın yanında olduğunu ifade etti. Gauck son olarak ise AB üyelerinin ortak bir şekilde AB değerlerini savunacağına dikkat çekti. Başbakanlık Müsteşarı Peter Altmaier yaptığı açıklamada, teröristlerin hiç bir şekilde kazanamayacaklarını ifade etti ve Avrupa değerlerinin nefret ve şiddetten daha güçlü olduğunu vurguladı. Moskova'da bulunan Almanya Dışişleri Bakanı Frank-Walter Steinmeier twitter hesabını siyaha bürüdü. Alman Dışişleri Bakanlığı kriz masası kurdu ve yakınları ve tanıdıkları hakkında bilgi almak isteyenler için bir 030 5000 3000 nolu acil bilgi hattı numarasını paylaştı. Almanya Federal Hükümet Sözcüsü Steffen Seibert, Başbakan Merkel'in terörü kınadığını duyurdu. Merkel Brüksel’deki terör ey-

lemleri aşağılık saldırılar olarak nitelendirdi. Almanya İçişleri Bakanı Thomas de Maiziere Sırbistan ile imzalanan güvenlik işbirliği anlaşması kapsamında Brüksel’deki terör saldırılarını değerlendirdi. Bakan de Maiziere öncelikle yakınlarını kaybeden bütün insanlara başsağlığı diledi. De Maiziere üzüntüsünü dile getirerek olayın tazeliğinde ve hala süren bir araştırmada açıklama yapmayacağını söyledi. De Maiziere yapılan saldırıların sadece Belçikalıları hedef almadığını söyledi. AB parlamentosu yakınında yapılan saldırıları, bütün AB’nin özgürlüğüne yapılmış saldırılar olarak nitelendirdi. De Maiziere, Brüksel saldırıları sonrası Almanya’nın güvenlik önlemlerini daha da yoğunlaştıracağına ilişkin söylentileri teyit etmeyerek böyle bir şeyi düşünmediklerini söyledi. De Maiziere Alman güvenlik güçlerinin her zaman olduğu gibi görevlerini dikkatli ve başarılı bir şekilde yaptıklarını dile getirdi. Almanya Federal Eyalet Temsilciler Meclisi Başkanı Stanislaw Tillich yazılı yaptığı açıklamada Brüksel saldırısını özgür ve barış içerisinde yaşamak isteyen herkese karşı yapılmış bir saldırı olarak değerlendirdi.

“Mülteciler olmazsa 2020’den sonra demografik sorun yaşardık”

A

lmanya'da Sosyal Demokrat Parti (SPD) eski Başkanı Franz Müntefering, ülkesinde toplumun çeşitlendiğini ve bunun ülkeye zarar vermediğini söyledi. İnsanların genel olarak ilk aşamada yabancı olana karşı güven duymadıklarını, ama zamanla tanıdıklarını ve alıştıklarını ifade etti. Bild'e konuşan Müntefering, SPD ve CDU gibi partilerin geçtiğimiz hafta üç eyalette önemli bir başarı elde eden Almanya İçin Alternatif Partisi’ni (AfD) tartışmalarının fayda getirmeyeceğini kaydetti. “Koalisyon hükümeti çalışmayı bırakıp şimdiden 2017 federal seçim çalışması yapmamalı. 2017 yaz ayından sonra bunu yapabilirler. Daha Almanya’nın aşması gereken çok şey var“ diyen Franz

26

Müntefering, federal hükümet, eyaletler ve belediyelerin bir araya gelerek 'Ajanda 2030’u hazırlamalarını talep etti. Ajanda 2030’ün demografi, göç ve uyumu kapsaması gerektiğini söyleyen SPD’li politikacı, göçmenlerin ve uyumun maliyetli olacağını hatırlatarak, ‘Evet para gerektiren bir program. Fakat bu gelecekte kazançlı çıkacağımız bir yatırım olacak. Böylece toplumumuz genç mültecilerden fayda elde edecektir. Genç mülteciler olmadan toplumumuz 2020’den itibaren büyük bir demografik sorun yaşayacaktı ve bu refahımızı tehlikeye atabilirdi“ dedi. 2030’da kadar yaklaşık üç milyon çalışanın iş piyasasından çekileceğini hatırlatan Müntefering, Almanya’daki bebek doğumlarının demografik değişimi önlemesinin mümkün olmadığını dile getirdi.



17 milyar Güneş kütlesinde dev bir karadelik keşfedildi Bilim insanları, bilinen evrenin ‘olasılık dışı’ olarak nitelendirilen bir bölgesinde, Güneş’ten tam 17 milyar kat ağır olan süper - kütleli bir ‘canavar’ karadelik keşfetti.

A

BD’deki California - Berkeley Üniversitesi önderliğindeki bir gökbilimci ekibi, NASA’nın Hubble Uzay Teleskobu ve Hawaii’deki Gemini Teleskobu’nun verileri sayesinde, 200 milyon ışık yılı uzaktaki (1 ışık yılı = yaklaşık 10 trilyon kilometre) Irmak Takımyıldızı’nda yer alan ‘NGC 1600’ galaksisinin merkezindeki karadeliği tespit etti. (Galaksi = milyarlarca yıldız barındıran küme) Süper - kütleli karadelikler doğrudan görülemiyor. Astronomlar, onları bulabilmek için teleskoplarla karadeliğe yakın yıldızların hareketlerini ve hızlarını hesaplıyor. Bu hesaplamalar sayesinde karadeliklerin kütleleri ölçülebiliyor. ‘Massive’ (Çok büyük) adlı verilen bir araştırma kapsamında bulunan bu son karadeliği benzerlerinden ayıran en önemli özelliği, nispeten ıssız bir bölgede yer alıyor olması. Güneş’ten en az 10 milyar kat büyük olan süper - kütleli karadelikler, genellikle çok daha büyük galaksilerin oluşturduğu kümelerin merkezinde bulunuyor. Örneğin,

rekoru elinde bulunduran 21 milyar Güneş kütleli bir karadelik, 1000 kadar galaksiyi kapsayan kalabalık ‘Coma’ galaksi kümesinde yer alıyor.

“BİLİNENDEN ÇOK DAHA FAZLA SÜPER - KÜTLELİ KARADELİK OLABİLİR”

Araştırmayı yürüten ekipten astronom Chung-Pei Ma, “Keşfedilen karadelik, 20 ya da daha fazla galaksilik küçük bir grubun oluşturduğu kozmik karasular içinde. Bu bize, kalabalık ve büyük galaksiler dışında da süper - kütleli karadeliklere rastlayabileceğimizi gösterdi. Soru şu: Bu, buzdağının görünen yüzü mü? Issızlıkta bilinenden çok daha fazla süper - kütleli karadelik olabilir” dedi. NGC 1600’ün merkezindeki bu süper - kütleli karadeliğin, toplam 40 milyar Güneş kütlesinde yıldızları galaksi dışına doğru ittiği belirtiliyor. Uzmanlar, karadeliğin, başka bir galaksideki benzeriyle birleşerek büyümüş olabileceğini düşünüyor. Birleşme sonrasında galaksilerin çarpışmasından kay-

Hubble en uzak galaksiyi görüntülüyor

N

ASA’nın en önemli keşif araçlarından birisi olan Hubble teleskobu, başarılarına bir yenisini ekleyerek değerini bir kez daha kanıtladı. Uluslararası astronomlardan oluşan bir araştırma ekibi, Hubble yoluyla bulunabilecek en uzak galaksiyi keşfetme görevini başarıyla tamamladı ve 30 milyar ışık yılı uzaklıktaki galaksiyi 13,4 milyar yıl önceki haliyle (büyük patlamadan 400 milyon yıl sonra) görüntülemeyi başardı. Bu buluş, aynı zamanda önceden sadece NASA’nın James Webb Uzay Teleskobu’nun gerçekleştirebileceği sanılan, oluşmuş olan ilk galaksileri görüntüleme ve bulma görevini Hubble gibi başka araçların da yapabilece-

ğini kanıtladı. Bilim insanları, astronomik uzaklıkları galaksilerin genişleme oranı sebebiyle oluşan ‘kızıla kayma’ özelliklerini kullanarak belirliyor. Kızıla kayma, uzayın genişlemesiyle beraber ışığın teleskoptan yola çıkıp daha uzun (dolayısıyla kırmızıya yakın) dalga boylarına dönüşmesiyle oluşuyor, ışığın yolculuk ettiği yerleri de gösteriyor. Bu araştırmadan önce bulunan en ‘uzak’ galaksinin kızıla kayma oranı 8,68’di, yani bu görüntü bize 13,2 milyar yıl öncesini gösteriyordu. Hubble’ın yeni bulduğu, GN-z11 adı verilen galaksinin kızıla kayma oranı ise 11,1, yani bize yaklaşık 13,4 milyar yıl öncesini gösteriyor.

naklanan yoğun gaz ve tozla beslenerek daha da büyümüş olabileceği varsayılıyor. Bilim insanları, ‘Massive’ gibi çalışmalar ile “Evrende benzer büyüklükte kaç tane daha karadelik olduğu” sorusunun yanıtını bulmaya çalışıyor. Araştırma sonuçları, bilim dergisi Nature’ın dünkü sayısında yayınlandı.

KARADELİK NEDİR?

‘Kozmik canavarlar’ olarak da nitelendirilen karadelikler, çekim alanı her türlü maddesel oluşumun ve ışınımın kendisinden kaçmasına izin vermeyecek derecede güçlü olan, kütlesi çok büyük gökcisimleri olarak biliniyor. Karadeliklerin ‘tekillik’ özellikleri sebebiyle üç boyutlu olmadıkları, sıfır hacimli oldukları iddia ediliyor. Karadeliklerin içinde zamanın yavaş aktığı veya hiç akmadığı tahmin ediliyor. Gökbiliminde hala en büyük soru işaretlerinden biri olan karadelikler, gizemli varlıkları nedeniyle fizikçilerden astronomlara kadar birçok bilim insanının merak ettiği ve üzerinde çalıştığı alanlardan biri.

Daha önce Texas Üniversitesi’nde yapılan araştırmalar 30 milyar yıl uzaklıktaki z8_ GND_5296 galaksisinin görüntülenmesini sağlamıştı ancak evrenin genişleme faktörü ele alınırsa, yeni bulunan GN-z11 galaksisi günümüzde daha uzakta sayılıyor. Yeni bulunan galaksi, bulunduğumuz Samanyolu galaksisinden yaklaşık olarak 25 kat daha küçük, üstelik yıldızlarımızın %1’i yoğunluğunda yıldız içeriyor. Ancak bu, yeni yıldızların çok daha hızlı bir şekilde oluştuğunu gösteriyor, böylece galaksi oldukça parlak görünüyor. Tüm bu bulgular, galaksilerin ve evrenin nasıl oluştuğu hakkında bize yepyeni teoriler oluşturma imkanı verebiliyor.

Hafıza kaybını önleyici anahtar mekanizma keşfedildi

S

on zamanlarda ivmelenen beyin araştırmaları ile Parkinson ve Alzheimer gibi nörodejeneratif hastalıklar ile mücadelede önemli ilerlemeler kaydediliyor. Bu çalışmalardan birinde araştırmacılar Alzheimer hastalığının neden olduğu hafıza kaybını önleyici anahtar mekanizmaları keşfettiler. Alzheimer hastalığı beyinde bulunan sinirlerin plastisitesine zarar vererek sinirlerin birbirleri ile iletişimini sağlıksız hale getiriyor. Bunun sonucunda beynin öğrenme ve hafıza oluşturma kabiliyetlerinde problemler oluşuyor. Yapılan bu çalışma ile beyinde bu problemlerin nasıl oluştuğu hakkında bilgi sahibi oluyoruz. Bir tümör baskılayıcı proteini olan PTEN, aynı zamanda beyinde sinirlerin birbirleri ile iletişim etkinliğini sağlayan plastisite üzerinde rol oynayarak sinirlerin sağlıklı bir plastisiteye sahip olmasını sağlıyor. Son çalışmalar ile görülüyor ki Alzheimer hastalığı, bu proteinin sinirlerde fazla üretilmesine neden olup sinir plastisitesine zarar vererek hafıza ve öğrenme kaybı gibi problemlerin oluşmasına

neden oluyor. Bu keşif ile araştırmacılar Alzheimer hastalarında bu proteinin üretilme miktarını kontrol altına alarak hastalık esnasında oluşan hafıza kaybını önleyeceklerini hipotezlediler. Nature Neuroscience’da yayınlanan bu çalışmada deney farelerinde PTEN proteinin üretiminin kontrol altına alındığında hafıza kayıplarının önlendiği gözlemlendi. Bu sonuçlar Alzheimer hastalığını daha iyi anlamamız ve onunla mücadele etmemiz adına umut verici olarak görülüyor. Eş zamanlı olarak başka gruplardaki araştırmacılar da bu bulguları gözlemleyebildiler. Bu gelişmenin, yeni tedavi yöntemlerinin önünü açması bekleniyor. Yapılan istatistiklerde; Alzheimer hastalığına yakalananların sayısı önümüzdeki 40 yıl içerisinde üçte bir oranında bir artış gösterecek. Bu çalışmanın sağlayacağı önleyici tedavi yöntemleri ile ekonomik kaynaklarımızın daha sağlıklı bir şekilde kullanılması da sağlanmış olacak.


tifi

e

Halal

op

Z

er

HUTZ RSC TIE

HALAL-FR ISCH

www.mecnun-kasap.de NACH DEUTSCH EM ISCH FLE

zier

t v o n H ala

l- E

ur

Aus Liebe zur Qualität

ÇÜNKÜ KALİTEYİ SEVİYORUZ Benzersiz, çok seçenekli ve %100 helal

Orientalisch

lecker !

In ausgewählten Supermärkten finden Sie unsere Produkte. Ürünlerimizi Berlin’in seçkin marketlerinde bulabilirsiniz.


Podolski Podolski ve ve Gomez Gomez Almanya Almanya Milli Milli Takımı Takımı aday aday kadrosunda kadrosunda

Almanya 27 kişilik kişilik aday aday AlmanyaMilli MilliTakımı’nın Takımı’nınİngiltere İngiltereve veİtalya İtalyaile ileyapacağı yapacağı hazırlık hazırlık karşılaşmalarının karşılaşmalarının 27 kadrosu de yer yer aldı. aldı. kadrosuaçıklandı. açıklandı.Aday Adaykadroda kadrodaGalatasaray’dan Galatasaray’dan Podolski Podolski ve ve Beşiktaş’tan Beşiktaş’tan Gomez Gomez de

A

lmanya Futbol Federasyonundan (DFB) yapılan açıklamaya lmanya Futbol Federasyonundan (DFB) yapılan açıklamaya göre teknik direktör Löw, milli takımın 26 Mart’ta Berlin’de göre teknik direktör Löw, milli takımın 26 Mart’ta Berlin’de İngiltere ve 29 Mart’ta Münih’te İtalya ile yapacağı maçİngiltere ve 29 Mart’ta Münih’te İtalya ile yapacağı maçlar için Galatasaray'dan Lukas Podolski, Beşiktaş'tan Mario Gomez, lar için Galatasaray'dan Lukas Podolski, Beşiktaş'tan Mario Gomez, Arsenal'dan Mesut Özil ve Liverpool’dan Emre Can'a kadroda yer verArsenal'dan Mesut Özil ve Liverpool’dan Emre Can'a kadroda yer verdi. di. Löw, sakatlık geçiren Borussia Dortmund'dan İlkay Gündoğan'ı ise Löw, sakatlık geçiren Borussia Dortmund'dan İlkay Gündoğan'ı ise kadroya çağırmadı. Bayer Leverkusen'de savunmada Ömer Toprak'ın kadroya çağırmadı. Bayer Leverkusen'de savunmada Ömer Toprak'ın yanında yanındagörev görevyapan yapanJonathan JonathanTah'ı Tah'ıilk ilk kez kez milli milli takıma takıma alan alan Löw, Löw, 2727kişilik kişilikkadroya kadroyaBayern Bayern Münih’ten Münih’ten Manuel Manuel Neuer, Neuer, Barcelona’dan Barcelona’dan Marc-Andre Marc-Andre ter ter Stegen, Stegen, Bayer Bayer Leverkusen’den Leverkusen’den Bernd Bernd Leno Leno ve ve Paris Paris Saint-Germain’den Kevin Trapp olmak üzere 4 kaleciyi çağırması Saint-Germain’den Kevin Trapp olmak üzere 4 kaleciyi çağırması dikkati dikkatiçekti. çekti. Teknik Teknikdirektör direktörLöw'ün Löw'ün belirlediği belirlediği 27 27 kişilik kişilik Almanya Almanya Milli Milli Takımı Takımı aday adaykadrosu kadrosuşöyle: şöyle:

Kaleci: Manuel Neuer (Bayern Münih), Marc-Andre ter Stegen (BarceKaleci: Manuel Neuer (Bayern Münih), Marc-Andre ter Stegen (Barcelona), Bernd Leno (Bayer Leverkusen), Kevin Trapp (Paris Saint-Gerlona), Bernd Leno (Bayer Leverkusen), Kevin Trapp (Paris Saint-Germain) main) Savunma: Emre Can (Liverpool), Matthias Ginter, Mats Hummels Savunma: Emre Can (Liverpool), Matthias Ginter, Mats Hummels (Borussia Dortmund), Jonas Hector (Köln), Shkodran Mustafi (Valen(Borussia Dortmund), Jonas Hector (Köln), Shkodran Mustafi (Valencia), Antonio Rüdiger (Roma), Sebastian Rudy (Hoffenheim), Jonatcia), Antonio Rüdiger (Roma), Sebastian Rudy (Hoffenheim), Jonathan Tah (Bayer Leverkusen) han Tah (Bayer Leverkusen) Orta saha: Karim Bellarabi (Bayer Leverkusen), Sami Khedira (JuOrta saha: Karim Bellarabi (Bayer Leverkusen), Sami Khedira (Juventus), Toni KroKroventus), Christoph Christoph Kramer Kramer (Borussia (Borussia Mönchengladbach), Mönchengladbach), Toni os (Real Madrid), Mesut Özil (Arsenal), Lukas Podolski (Galatasaray), os (Real Madrid), Mesut Özil (Arsenal), Lukas Podolski (Galatasaray), Marco Draxler (Wolfsburg), (Wolfsburg), BastiBastiMarco Reus Reus (Borussia (Borussia Dortmund), Dortmund), Julian Julian Draxler an Schweinsteiger (Manchester United) an Schweinsteiger (Manchester United) Forvet: Müller, Mario Mario Götze Götze (Bayern (Bayern Forvet: Mario Mario Gomez Gomez (Beşiktaş), (Beşiktaş), Thomas Thomas Müller, Münih), Max Kruse, Andre Schürrle (Wolfsburg), Kevin Volland (HofMünih), Max Kruse, Andre Schürrle (Wolfsburg), Kevin Volland (Hoffenheim) fenheim)

Almanya’nın Almanya’nın EURO EURO 2016 primleri belli oldu

E

URO URO2016’da 2016’daşampiyon şampiyonolunması olunmasıhalinde halindeAlmanya AlmanyaMilli Milli Takımı Takımı oyuncularına oyuncularınaüç üçyüzer yüzerbin binavro avroprim primdağıtılacak dağıtılacak Almanya AlmanyaMilli MilliFutbol FutbolTakımı Takımıoyuncularına, oyuncularına,2016 2016Avrupa AvrupaŞampiŞampiyonası (EURO 2016) kupasının kazanılması durumunda yonası (EURO 2016) kupasının kazanılması durumunda üç üç yüzer yüzer bin bin avro avroprim primverilecek. verilecek. Almanya AlmanyaFutbol FutbolFederasyonu Federasyonu(DFB) (DFB) tarafından tarafından yapılan yapılan açıklamada, açıklamada, milli millitakım takımoyuncularıyla oyuncularıyla1972, 1972,1980 1980ve ve1996’dan 1996’dansonra sonra4. 4.kez kez kupanın kupanın kazanılması kazanılmasıhalinde halindeüç üçyüzer yüzerbin binavroluk avrolukşampiyonluk şampiyonluk primi primi konukonu-

Deutschkurse

sunda sunda anlaşmaya anlaşmaya varıldığı varıldığı ifade ifade edildi. edildi. Futbolculara ellişer bin bin avro, avro, yarı yarı Futbolculara çeyrek çeyrek finale finale çıkılması çıkılması durumunda durumunda ellişer final finalde boy boy gösterildiği gösterildiği taktakfinal oynanması oynanması halinde halinde yüzer yüzer bin bin avro, avro, finalde dirde bildirildi. dirde ise ise yüz yüz ellişer ellişer bin bin avro avro prim prim dağıtılacağı dağıtılacağı bildirildi. DFB Mali İşler Sorumlusu Reinhard Grindel, hızlı bir şekilde şekilde ölçülü ölçülü ve ve DFB Mali İşler Sorumlusu Reinhard Grindel, hızlı bir mantıklı bir prim düzenlemesine gidildiği için memnun olduğunu mantıklı bir prim düzenlemesine gidildiği için memnun olduğunu aktararak, sportif değerleri değerleri ön ön aktararak, söz söz konusu konusu düzenlemeyle düzenlemeyle turnuvada turnuvada sportif planda planda tuttuklarını tuttuklarını kanıtladıklarını kanıtladıklarını belirtti. belirtti.

Für Flüchtlinge in Kreuzberg KW 14

04.04.-08.04.2016 AKARSU e.V. Oranienstrasse 25 10999 Berlin-Kreuzberg Deutschkurse Für Flüchtlinge

DEUTSCHKURS Niveau

A1.1

Mo

Di

Mi

Do

Fr

Uhrzeit

16-18

18-20

16-18

16-18

16-18

Lehrer

Lindsay

Tilmann

Constanze

Marie

Leo

Di

Mi

Do

Fr

Niveau

B1

Mo Uhrzeit

16-18

Lehrer

Tom Niveau

30 30

Anmeldung von 15-16 Uhr im Welcome Office Tel.: 030-61676936 eMail: welcome@akarsu-ev.de Alpha (Max. 5 Pers.)

Mo

Di

Mi

Do

Fr

Uhrzeit

15-17

15-17

15-17

15-17

15-17

Lehrer

Hans

Hans

Hans

Hans

Hans

1


ISIGYM BOXSPORT BERLIN E.V. Potsdamer StraĂ&#x;e 152, 10783 Berlin Wir sind Welt Klasse



“Bu ırkçılığın dahi sınırını zorlayan bir yayın”

B

erlin Büyükelçisi Karslıoğlu, Almanya'nın ikinci devlet televizyon kanalı ZDF'de yayımlanan program hakkında, "Bu program, ırkçılığın dahi sınırını zorlayan bir yayın" dedi. Almanya'nın ikinci devlet televizyon kanalı ZDF, "mizah" adı altında, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a ağır hakaretler içeren bir program yayınlandı. Devlet kanalında dün akşam yayınlanan "Neo Magazin Royal" adlı mizah programında, Jan Böhmerman sözde mizah yapma gerekçesiyle okuduğu şiirde Cumhurbaşkanı Erdoğan'a ağır hakaretlerde bulundu. Türkiye'ye ve Türklere karşı düşmanlık içeren yayını nedeniyle yoğun tepkiler alan ZDF kanalı, programı internet sitesinden kaldırdı. ZDF'ye ve Alman yetkililere, Türkiye'nin Berlin Büyükelçisi Hüseyin Avni Karslıoğlu'ndan da sert tepki geldi. Karslıoğlu, AA muhabirine yaptığı açıklamada parodi adı altında yayınlanan programın eleştiri sınırlarının çok ötesine geçerek büyük bir toplumu rencide eden ve onu aşa-

Recep Tayyip Erdoğan

ğılayan bir karalama kampanyasına dönüştüğünü söyledi. Karslıoğlu, programda arka planda Türk bayrağı ve dönerin gösterildiğine işaret ederek, ''Arkaya bir İsrail, Fransız veya Polonya bayrağı koysalar yanında Fransız baget ekmeğini koysalar olur mu? Galiz küfürler, küfürün ötesinde iğrenç benzetmeler var. Bunu yapmak doğru değil" dedi. Yayınlanan programın "eleştiri, şaka yapma veya mizah anlayışının çok ötesinde, mide bulandıran, artık iğrençlik düzeyine inmiş, ırkçılığın dahi sınırını zorlayan bir yayın" olduğunu ifade eden Karslıoğlu, şöyle devam etti: ''Bunun hoşgörüyle eleştiriyle ilgisi kalmadı. Türk toplumunun hepsini hedef alıyor. 'Burada kimse yok, şu kişiyi bu kişiyi burada politikacıyı hedef alıyoruz' filan demesinler sakın. Bu eleştirinin ötesine geçiyor. Aynı şeyi bir İsrailliye yapabilirler mi? Mümkün değil. Böyle bir şeyin yayınlanmasına çok şaşırdım. Bu karalama kampanyasının ötesine geçmiş, aşağılık bir durum ve zevksizliğin son aşaması."

Jan Böhmermann

WIBU

Steuerberatungsgesellschaft Steuerberatungsgesellschaft mbH mbH Ticari sorunlarınız dolayısıyla hukuksal sorunlarınız için yanınızdayız.

Kurfürstendamm 175/176 · 10707 Berlin Tel.: 030 / 690 04 11-0 · Fax: 030 / 690 04 11-22 E-Mail: kanzlei@steuerberater-wibu.de 33

Hüseyin Avni Karslıoğlu

Íirket kurulmas⁄ndan ‚irket kapat⁄lmas⁄na kadar hertürlü dan⁄‚manl⁄k hizmetlerinde Íirket ‚eklinin seçiminden Mali muhasebeye Maa‚ bodrolar⁄n⁄n düzenlenmesinden m Gelir-gider beyannamesi yap⁄lmas⁄na m Bilanço haz⁄rlanmas⁄ndan m Vergi beyannamelerinin verilmesine dek gereken hertürlü mü‚avirlik hizmetleri için m m m m

Ayr⁄ca m Mali denetimlerde ve maliye mahkemelerinde m Yurt içi ve yurt d⁄‚⁄ hertürlü mü‚avirlik hizmetlerinde refakat 33


NACHRICHTEN IN DEUTSCH

34 38 40 42 S E I T E

S E I T E

Senatorin Kolat zur REACHOUT –STATISTIK über rechtsxtreme Gewalt Die schleichende Entdemokratisierung Deutschlands von Önder Coştan

“Europa wird Bewährungsprobe bestehen”^

S E I T E

D

S E I T E

Förderung künstlerischer und kultureller Projekte in Höhe von 2,7 Mio Euro vergeben

36 S E I T E

berlintürk zu Gast im SAHAN von Michael Groys

Senatorin Kolat zur REACHOUT –STATISTIK über rechtsxtreme Gewalt ie von der Senatsverwaltung für Arbeit, Integration und Frauen finanzierte Opferberatungsstelle ReachOut hat in Ihrer Statistik aus dem Jahr 2015 insgesamt 320 rechts und/oder rechtsextrem motivierte Übergriffe auf Angehörige von Minderheiten und politische Gegnerinnen und Gegner in Berlin verzeichnet. Dies bedeutet einen Anstieg im Vergleich zum Vorjahr um fast 80%. Besorgniserregend sind dabei die zahlreichen Angriffe auf geflüchtete Menschen und ihre Unterkünfte. Auch Kinder sind unter den Betroffenen. Dazu erklärt Integrationssenatorin Dilek Kolat: „Die Ächtung von Gewalt, Hass und Menschenverachtung ist eine Grundbedingung für eine funktionierende Demokratie. Der Berliner Senat steht für Solidarität mit den Opfern rechter Gewalt. Deswegen werden wir im laufenden Doppelhaushalt 2016/17 die finanzielle Unterstützung für die Opferberatung ReachOut weiter ausbauen. Wir lassen nicht zu, dass Rassismus und Ausgrenzung das gesellschaftliche Klima bestimmen.“

I

Kolat betont: „Die Zahlen der zivilgesellschaftlichen Dokumentationsstellen stehen nicht in Konkurrenz zu den Zahlen der Berliner Polizei, sondern ergänzen diese und sind ein Beitrag zur Ausleuchtung des Dunkelfeldes rechtsmotivierter Gewalt. Es ist mir wichtig, das Ausmaß von rassistischen und antisemitischen Vorfällen in Berlin klar zu benennen. Denn eine schonungslose Problembenennung ist Ausgangspunkt für die Prävention.“ Der Berliner Senat fördert in seinem Landesprogramm gegen Rechtsextremismus, Rassismus und Antisemitismus das Opferberatungsprojekt ReachOut, die Berliner Registerstellen und Dokumentationsstellen zu antisemitischen und antiziganistischen Vorfällen (Projekt „RIAS“ des VDK e.V. und Amaro Foro e.V.). Im aktuellen Doppelhaushalt wurden diese nochmals erhöht. Insgesamt stehen für diese Arbeit im laufenden Jahr mehr als 800.000 Euro zur Verfügung.

Ermittlungen gegen Verantwortliche des Bordells „Artemis“ Sechs Haftbefehle und 16 Durchsuchungsbeschlüsse vollstreckt nsgesamt haben 900 Beamte von Polizei, Hauptzollamt und Steuerfahndung sowie sieben Staatsanwälte, 16 Durchsuchungsbeschlüsse und sechs Haftbefehle gegen Verantwortliche der Bordellgesellschaft „Artemis“ vollstreckt. Staatsanwaltschaft, LKA, Hauptzollamt und Steuerfahndung ermitteln seit 2015 wegen des Verdachts der Beitragsvorenthaltung, wegen Steuerstraftaten und wegen Menschenhandels gegen die Betreiber und mehrere mutmaßlich für die Überwachung der „Betriebsabläufe“ im Bordell verantwortliche „Hausdamen“. Den Beschuldigten wird vorgeworfen, die Behörden über die tatsächlichen Arbeitsbedingungen im „Artemis“ getäuscht und wahrheitswidrig eine selbstständige Tätigkeit der Frauen vorgespiegelt zu haben, um Beiträge zur Sozialversicherung zu sparen. Tatsächlich soll ein festes Regelwerk in dem Bordell die Arbeitsabläufe

34

und das Leben der Prostituierten im „Artemis“ geregelt haben, so dass für sie als abhängig Beschäftigte Sozialversicherungsbeiträge hätten abgeführt werden müssen. Im Tatzeitraum seit Eröffnung des Bordells 2006 soll dadurch den Sozialversicherungsträgern ein Schaden in Höhe von ca. 17,5 Millionen Euro entstanden sein. Stellungnahme der Senatorin Dilek Kolat zur Razzia im Bordell Artemis: „Es ist gut, wenn Polizei, Zoll und Steuerfahndung hart und konsequent gegen ausbeuterische Arbeitsbedingungen in Bordellen vorgehen. Wir brauchen beides: eine harte Hand gegen Menschenhändler und Zuhälter, aber auch Hilfe für die betroffenen Frauen. Vor allem Frauen aus Osteuropa – Bulgarien und Rumänien – laufen Gefahr Opfer von Zwangsprostitution zu werden.“


IGMG Hilfs- und Sozialverein e. V. | IGMG Sosyal Yardım Derneği T +49 2237 92942-17 | F +49 2237 92942-42 www.hasene.org | sukuyusu@hasene.org | haseneorg — Havale için banka bilgileri: Hesap Sahibi: IGMG Hilfs- und Sozialverein e. V. Banka: Kreissparkasse Köln IBAN: DE75 3705 0299 0184 2731 64 | BIC: COKSDE 33 Amaç: Destekçi No veya [Adresiniz], 0002353

Mazlum ve Mağdurlar İçin El Ele

500 € KISM

İ

İsviçr 55 0 e

Kur d e

*

ğişim i

€* | D

ne gö

anim

re bu

arka 4.000

fiyat

YARD

IM

Not: Su K ve üz uyusu P roj er kuyu inde dest esi’ne 50 0 ya isi e m ve k olanlar € rebil irler.

*

ta far

klılık

DKK

lar ol

abilir .

| İsve

ç 5.000

SEK |

Norv eç 4.000

NOK

Su hayattır, hayat kurtarır...

| İngi

ltere 400

£ | Av

ustra

IGMG Sosyal Yardım Derneği Su Kuyusu Projesi

lya 740

AUD |

Kana

da 750

CAD


Tahir Tekin Ă–ztan Michael Groys


zu Gast im SAHAN

B

erlin ist um ein türkisches Restaurant reicher. Es handelt sich dabei nicht um eine reguläre Eröffnung sondern um die Etablierung eines hoch anerkannten Gastronomiebetriebes mit 40jähriger Erfahrung. Mit über 20 Restaurants ist SAHAN in der ganzen Türkei ein Name und insbesondere in Istanbul. In jeder Filiale werden Elemente der regionalen Küche implementiert sowie traditionelle Gerichte aus der Heimatstadt des Gründers aus Gaziantep in der Osttürkei serviert. Man kann sich die Kette und die Berliner Filiale, am schicken Olivaer Platz gelegen, nicht ohne Tahir Tekin Öztan vorstellen. Dieser Mann verbindet in einer Person einen ausgezeichneten Gastronom, Unternehmer und vor allem Koch, der sogar einige wöchentliche Kochshows leitet und Kochkurse an Universitäten anbietet. Seine Präsenz ist spürbar, jedoch nicht aufdringlich. Er berät. Er empfiehlt und er erklärt. Als Kolumnist hat er sich ebenfalls einen Namen gemacht. Wenn er von türkischer Küche spricht, dann sollte man sehr genau zuhören, was ich auch während meines Besuches tat. Es war ein Fest der türkischen Küche mit unterschiedlichen Betonungen und ausgefallenen Speisen wie Yuvalama, welche als UNESCO Weltkulturerbe anerkannt wurde und selten in Berlin zu finden ist. Diese Speise, welche ich als unglaublich zart und sehr sättigend empfand, eröffnete mein Tasting. Ich wurde mehrfach ermahnt Yuvalama nicht als Suppe zu bezeichnen, da sie zwar sehr flüssig ist, aber es eben keine Suppe sei. Der Geschmack war für mich neu und nur altbekannte Fleischnoten konnte ich vermerken. Das war begleitet von selbstgebackenem aufgeblasenem Brot mit Ziegenkäse und Butter. Danach folgten unglaublich schön servierte Vorspeisen, die man üblich aus den türkischen Restaurants kennt. Dazu trank ich einen sommerlichen Weißwein aus Zentralanatolien aus dem Jahr 2014. Dieser war fruchtig und passte durchaus gut zu den Vorspeisen. Wissend, dass der Chef des Restaurants aus der Osttürkei kam, war ich gespannt auf die Icli Köfte und das Fleischsortiment insgesamt. Davor beeindruckte mich aber die Roulade, welche auf Dampf gekocht wurde und somit besonders gut für den

Magen zu verdauen war. Sie hat mich geschmacklich extrem überrascht. Die Icli Köfte waren wie fast schon erwartet grandios und erhöhten meine Vorfreude auf das Fleisch. Interessant war auch die albanische Rinderleber, welche ich genießen durfte. Das Herzstück eines jedes türkischen Restaurants ist der Grill zur Zubereitung der Gerichte. Zu Beginn haben mir der sehr aufmerksame Geschäftsführer des Restaurants und ein bekannter Name unter den Berliner Gastronomen Carlos ein kleines Sandwich vorbereitet. Das Gericht heißt Patlıcan Kebapı und wird im Ofen zubereitet. Es besteht aus Hackfleischbällchen mit Auberginen und wird im dünnen Dürum Brot serviert. Der Geschmack ist deutlich sanfter als das vom Grill und es ist dadurch weniger rauchig. Dennoch war für mich die Kombination von Aubergine und Hackfleisch aus dem Ofen ein neues Erlebnis. Das war begleitet von einem erstklassigen türkischen Rotwein Buzbeg Rezerv von Kayra aus dem Jahr 2010. Der Höhepunkt des Besuches war allerdings das Lamm vom Grill in unterschiedlichen Variationen und unglaublich gut gewürzt. Der Lammrücken und Lammkarree waren echt einzigartig und geschmacklich hervorragend. Das Restaurant SAHAN hat eine offene Küche, so dass ich das Fleisch noch vor der Zubereitung begutachten konnte und feststellte, dass es sich hier um ein erstklassiges Produkt handelt. Die Gewürzmischung bleibt weiterhin das Geheimnis des Hauses, aber ich habe selten das so probieren dürfen. Als ich dachte, ich hätte den Zenit des Kostens erreicht, bekam ich Süßigkeiten. In Sirup eingelegte Möhren, Auberginen, Maronen, Walnüsse und Kürbis ist ein Muss für Jeden, der kulinarische Experimente mag. Diese Früchte sind außen kross und innen weich. Dazu noch ein frischer Cay. Dieser Abschluss beeindruckte mich zutiefst. Zuletzt einige Worte zur Location, die einen sehr modernen Charakter hat, aber dennoch nicht traditionelle anatolische Elemente vernachlässigt. Die Terrasse ist ebenfalls sehr groß und schön angelegt. Wer türkische Küche mag, darf SAHAN nicht verpassen und es ist nicht wärmstens sondern heiß zu empfehlen!


Die schleichende Entdemokratisierung Deutschlands von Önder Coştan - Sozialwissenschaftler

Önder Coştan

E

s scheint in der Bundesrepublik und in Europa eine Blütezeit für die Ablehnung des Islam gekommen zu sein, der sich AFD, PEGIDA und Co. reger Zustimmung erfreuen dürfen. Untergangsfantasien, Identitätskrisen oder Existenzängste verbunden mit apokalyptischen Szenarien scheinen dem mittelalterlichen Feindbild „Islam“ zur Wiedergeburt verholfen zu haben. Zunehmend ist zu beobachten, dass der Islam und die Muslime zu einem latenten Zusammenhang zum Terrorismus medial und öffentlich zum Sinnbild des „Anderen“ des „Fremden“ und „Bedrohlichen“ stilisiert wird. Unterstützt wird diese Entwicklung offenbar von einem Potpourri aus Begriffsverwirrungen, von dem paradoxerweise behauptet wird, dass es zur Differenzierung dient. So gehören Salafismus, Islamismus, Fanatismus, Dschihadismus oder Fundamentalismus mittlerweile zum gebräuchlichen Anti-Islam-Vokabular der Öffentlichkeit, der Medien und der Politik. Die Begriffe „Islamisch“ oder „Islamistisch“ sind zu Fremdzuschreibungen geworden, die sich jeglichem Einfluss der Muslime selbst entziehen. So sind die Muslime ihrerseits gar verzweifelt bemüht, zur Gruppe der „gemäßigten Muslime“ gezählt zu werden, um den Fremdansprüchen gerecht zu werden. Ratlos und überfordert wirken dabei die islamischen Organisationen und Verbände, die sich in einem Spannungsfeld zwischen ihrer religiösen Aufklärungspflicht, der gesamtgesellschaftlichen Verortung und politischer Konkurrenz um Vertretungsansprüche untereinander befinden. Ihre fehlenden personalen und strukturellen Ressourcen machen in diesem Zusammenhang ihre aktive Teilnahme an einem konstruktiven Diskurs unmöglich. Welche Tragweite die Ablehnung des Islam und der Muslime quer durch alle politischen Lager und alle gesellschaftlichen Milieus erreicht hat, zeigen zahlreiche Studien, aber auch Ergebnis-

38

se diverser Landtagswahlen, in denen sich Extremisten, getarnt als politische Parteien, regem Zulauf erfreuen dürfen. Der mittlerweile salonfähige Rassismus und die öffentliche Fremdenfeindlichkeit sorgen dafür, dass die Grenzen zwischen Kritik und Feindschaft längst nicht mehr existieren. Die grundlegende Ablehnung und Feindschaft gegenüber dem Islam und den Muslimen zeigt sich als gezielter Einsatz des Feindbildes Islam und diverser Diskriminierungen. Nachrichten und Berichte zu tätlichen Angriffen auf Muslime oder islamische Einrichtungen gehören mittlerweile zum Alltagsrassismus in der Bundesrepublik. So klagen Menschen mit islamischem Hintergrund, unabhängig davon, ob sie praktizierende Muslime sind oder nicht, über Diskriminierungen und Ausgrenzungen, die sich aus dem negativ konstruierten Image des Islams ergeben. Der Umgang mit dem Islam und den Muslimen scheint für Europa und Deutschland eine Herausforderung darzustellen, die ihre fundamentalen Errungenschaften von Menschenrechten und Freiheiten auf eine harte Probe stellt. Dies hat damit zu tun, dass hinter den Ressentiments gegenüber dem Islam unterschiedliche Motive stehen, die von konservativen Ängsten um die gewachsene kulturelle Identität über Befürchtungen zur inneren Sicherheit bis hin zu Sorgen um die Verteidigung emanzipatorischer Errungenschaften reichen. Während manche Äußerungen an historischen Denkmustern einer Abgrenzung des christlichen Abendlands gegenüber dem Orient anknüpfen, sehen andere durch die Muslime eine Gefährdung moderner Aufklärung und Liberalität. So gibt es quer durch alle Gesellschaftslager eine gemeinsame ideologische Perspektive, auf der konkurrierende politische oder kulturelle Ansichten zur Ablehnung eines gemeinsamen Feindes als höheres Ziel kooperieren können. Verstärkt wird diese Perspektive durch die Art und Weise der


medialen Präsenz. Die Berichterstattungen zum Islam behandeln ausschließlich negativ verortete Themen. Der Islam scheint in den deutschen Medien im wesentlichen nur eine Funktion zu haben, nämlich als Gegenentwurf der westlichen Gesellschaft zu dienen, von dem man sich distanzieren muss. Dass sich der kontroverse Integrationsdiskurs hierzulande auch mit Hilfe der Medien sehr stark auf den Islam konzentriert, ist jedoch gewissermaßen nachvollziehbar; denn an Kopftüchern und Minaretten wird der tief greifende Wandel, den die deutsche Gesellschaft innerhalb weniger Jahrzehnte durch die Einwanderung erfahren hat, unmittelbar sichtbar. Die Sozialstruktur und das Selbstverständnis unserer Gesellschaft werden grundlegend verändert. Die Fixierung der Integrationsdebatte auf den Islam als Ausdruck religiös-kultureller Fremdheit bringt aber auch weitreichende Fehlwahrnehmungen für unsere Gesellschaft mit sich. Denn auf diese Weise verfestigt sich das Vorurteil, dass die offenkundigen Probleme der Integrationspolitik primär durch die „andersartige“ Religion der Eingewanderten bedingt seien. Sobald wir uns mit dem Islam oder den Muslimen befassen, gibt es in der öffentlichen Debatte offenbar eine verbreitete Neigung, Religion und Kultur als wichtigste Ursachen für die Erklärung von familiärem Autoritarismus, Segregationstendenzen und anderen Fehlentwicklungen anzuführen. Selbst berechtigte Kritik oder Forderungen nach einer Veränderung bestimmter dogmatischer oder ideologisierter Strukturen geraten dann schnell zum Kulturkampf gegen den Islam. Von daher ist es in der Integrationsdebatte wichtig, religiöse und kulturelle Faktoren in Relation mit sozialen, ökonomischen oder politischen Faktoren zu thematisieren. Im Unterschied zu religiöser Diskriminierung im engeren Sinne, die sich auf das individuelle Glaubensbekenntnis und die persönliche religiöse Praxis bezieht, manifestiert sich Islamophobie eher in stigmatisierenden, kollektiven Zuschreibungen. In einer solchen entindividualisierenden Sichtweise besteht die Analogie zu rassistischen Stereotypen, in denen Menschen auf mehr oder weniger austauschbare Exemplare ihrer kulturell definierten „Herkunftsgruppe“ reduziert werden. Entsprechend rücken Einwanderer die früher primär über ihre nationale Herkunft definiert wurden, vermehrt über ihre Religionszugehörigkeit in den Vordergrund der Wahrnehmung. Die schlichte Tatsache, dass der Islam zu einem dauerhaften Bestandteil der deutschen Gesellschaft geworden ist, scheint immer noch viele Bürgerinnen und Bürger zu überfordern. Über Jahrzehnte hinweg war man in Deutschland davon ausgegangen, dass es sich beim Islam um eine vorübergehende „Gastarbeiterreligion“ handelte, deren Integration in die Gesellschaft kein Thema sein müsste. In einer den Menschenrechten verpflichteten, freiheitlich-demokratischen Gesellschaft ist Religion entgegen einem verbreiteten Vorurteil eben nicht nur Privatsache. Dass sich religiöse Überzeugungen und religiöses Leben auch öffentlich sichtbar darstellen können, ist vielmehr Bestandteil der verfassungsrechtlich und völkerrechtlich verbürgten Religionsfreiheit, für die jeder einzelne Bürger im wahrsten Sinne des Wortes bürgt. Dass ein freiheitlicher Rechtsstaat keine Kleiderordnung vorschreiben kann, findet in der Religionsfreiheit ebenso Rückhalt wie der Bau repräsentativer Moscheen. So ist für ein friedliches Zusammenleben langfristig ein Paradigmenwechsel im Umgang mit dem Islam unabdingbar. Auch bei der politischen Anerkennung der Realität dauerhaften muslimischen Lebens in Deutschland darf es keine Zweideutigkeiten geben. Abstrakte Grundsatzdebatten darüber, ob der Islam in die westliche Gesellschaftsordnung hineinpasse und überhaupt mit der Wertordnung einer liberalen Demokratie kompatibel sei, sind trotz völliger Nutzlosigkeit und gefährlicher Signalwirkung nach wie vor sehr beliebt.

39

Die absolute „Normalität“ muslimischer Präsenz in dieser Gesellschaft öffnet den Blick für eine im Grunde triviale Einsicht, die zugleich die Prämisse jedweder Aufklärung bildet. Es ist die Einsicht, dass Menschen auch hinsichtlich ihrer religiösen Einstellungen und Praktiken handelnde Subjekte sind. Sie sind nicht nur „Angehörige“ einer Religion, deren Vorgaben sie passiv übernehmen, sondern sie verändern und entwickeln sich in ihren religiösen Mentalitäten und Identitäten, sei es durch bewusste Auseinandersetzung oder durch alltägliche lebenspraktische Lernprozesse. Daher bedarf es eines differenzierten Bildes des Islams in Deutschland, seiner verschiedenen Strömungen, der vielfältigen Einstellungen und Lebensformen mit der Bereitschaft, innerislamische Unterschiede mehr als bisher zur Kenntnis zu nehmen und angemessen zur Sprache zu bringen. Sicher sind Veränderungen der Sichtweise nicht immer leicht und stoßen oft auf Hindernisse und Widerstände. Aber diese Schwierigkeiten gelten auch für Muslime, die ihrerseits ihr religiöses Selbstverständnis verändern. Männer und insbesondere Frauen, die sich entweder aus dem traditionellen islamischen Kontext herauslösen wollen oder stärker emanzipatorischen Verständnissen des Islams den Weg bahnen möchten, erleben ähnliche Widerstände. In diesem Zusammenhang scheint unsere Gesamtgesellschaft eine weitere Etappe der Aufklärung meistern zu müssen. Das kann aber nur im Geiste der Aufklärung selbst gelingen, d.h. im Bemühen um sorgfältige Analyse, in der Kritik und Vermeidung stereotyper Verallgemeinerungen und in der Bereitschaft zu kommunikativer Auseinandersetzung. Mit anderen Worten: Die Bewahrung der Aufklärung und ihrer Errungenschaften ist nur als Fortsetzung der Aufklärung möglich, die sich auf diese Weise einmal mehr als unvollendet erweist. Diese Klarstellung richtet sich auch gegen die verbreitete Vorstellung, „westliche Gesellschaften“ hätten die Aufklärung bereits vollkommen hinter sich, während „der Islam“ den Prozess der Aufklärung noch kaum begonnen habe. Bei einer solchen, vermeintlich kulturell überlegenen Selbstverortung des Westens, gerät der Begriff der Aufklärung rasch zu einer Grenzmarkierung zwischen „dem Eigenen und dem Fremden“. Nicht weniger selbstverständlich als die Anerkennung der dauerhaften Präsenz des Islams in Deutschland ist die Einsicht, dass das Grundgesetz die normative Grundlage des Zusammenlebens unserer Gesellschaft darstellt. Die Anerkennung der Verfassungsordnung bedeutet aber nicht, sie als eine politische Forderung zu formulieren und speziell an Muslime zu adressieren. Gerade liberale Muslime reagieren daher oft verärgert, wenn auf diese Weise der Eindruck erweckt wird, als müsse man die Muslime erst eigens für die Werte der freiheitlichen Verfassung erziehen und noch einmal speziell auf das Grundgesetz verpflichten. Dass das Grundgesetz die Grundlage des Zusammenlebens in unserer pluralistischen Gesellschaft bildet, ist eine pure Selbstverständlichkeit. Diese Selbstverständlichkeit sollte ihren Ausdruck darin finden, dass man darauf verzichtet, sie gegenüber Muslimen immer wieder mit dem Zeigefinger anzumahnen oder als Ziel interkultureller und interreligiöser Projekte zu stilisieren. Gründe zum Zweifel an der Verfassungstreue, dürfen nicht pauschal als Problem „des Islams“ oder der muslimischen Bevölkerung in Deutschland angesprochen werden. Es ist höchste Zeit als eine Gesellschaft für die fundamentalen Errungenschaften der Menschenrechte und Freiheiten einzustehen, und zwar für alle Menschen in gleicher Weise. Nur so kann unsere Demokratie gestärkt und gelebt werden. Mit dem Grundgesetz als Fundament hat unsere Republik die besten Voraussetzungen für ein friedliches Miteinander. Auf diese Grundwerte gilt es, sich zu besinnen, unabhängig der Herkunft oder der Religion. Anderenfalls werden wir unweigerlich Zeugen einer „schleichenden Entdemokratisierung Europas“

39


“Europa wird Bewährungsprobe bestehen”

er Europäische Rat vom 17. und 18. März hat eine umfassende Strategie zur Bewältigung der Flüchtlingskrise verabschiedet. Damit besteht jetzt die Chance, das Ziel niedrigerer Flüchtlingszahlen auch tatsächlich zu erreichen. Flüchtlinge werden aus einem Schlauchboot auf ein Schiff gerettet. In einer historischen Erklärung einigten sich die EU und die Türkei darauf, dass die Türkei ab 20. März alle irregulär nach Griechenland kommenden Flüchtlinge zurücknimmt. Dabei werde jeder Asylantrag individuell bearbeitet, so die Bundeskanzlerin. Sollte sich nach der Prüfung herausstellen, dass es keinen Asylgrund gibt, würden die Asylsuchenden zurückgeschickt. Ziel ist es, schutzbedürftigen syrischen Flüchtlingen zu helfen. Geschäftsmodelle von Schleppern und Schmugglern werden zerschlagen. Die Rückführungen selbst sollen am 4. April beginnen. Im Gegenzug will die EU für jeden illegal eingereisten Syrer einen syrischen Flüchtling aus der Türkei legal aufnehmen. Dabei wird die EU Griechenland logistisch unterstützen und Mittel bereitstellen, um die Unterbringungsmöglichkeiten von Flüchtlingen zu verbessern. Die Europäische Asylbehörde und die Grenzschutzbehörde werden verstärkt. Deutschland wird dabei einen wesentlichen Beitrag leisten.

D

Aktionsplan mit der Türkei umsetzen

Die neue Vereinbarung stärkt auch die Beziehungen der Türkei zur EU. Angestrebt werden eine schnelle Visa-Liberalisierung, die Eröffnung eines weiteren Kapitels der EU-Beitrittsverhandlungen sowie die weitere finanzielle Unterstützung des Landes. Die Türkei gewährt knapp drei Millionen Flüchtlingen Schutz. Um die Lebensbedingungen dieser Men-

schen zu verbessern, unterstützt die EU die Türkei bis 2018 mit bis zu sechs Milliarden Euro. Etwa für den Schulunterricht der Kinder, die gesundheitliche Versorgung oder Infrastrukturprojekte.

Schmugglern das Handwerk legen

Gemeinsames Ziel der EU und der Türkei ist es, die Geschäftsmodelle der Schmuggler und Schlepper hart zu treffen und zu zerstören. Zunächst werden 72.000 syrischen Bürgerkriegsflüchtlingen legale Wege nach Europa eröffnet. Sie sind Teil der Vereinbarung, 160.000 Flüchtlinge solidarisch innerhalb der EU zu verteilen. Zur Sicherung der Außengrenze der EU soll die Europäische Grenzschutzagentur FRONTEX zu einer europäischen Grenzschutz- und Küstenwache ausgebaut werden. Mit der Operation EUNAVFOR MED im Mittelmeer geht die EU gegen Menschenschmuggel vor. Die Bundeswehr beteiligt sich mit zwei Schiffen. Auch die Nato beteiligt sich an der Bekämpfung der Schlepper. Unter deutschem Kommando hat der Nato-Verband in der Ägäis Position bezogen. Deutschland beteiligt sich mit dem Flaggschiff des Verbandes "Bonn".

Fluchtursachen bekämpfen

Die EU setzt sich außerdem dafür ein, Fluchtursachen in den Transitländern und in Afrika zu bekämpfen. Durch gezielte Förderprojekte sollen die Lebensbedingungen so verbessert werden, dass die Menschen nicht aus Not oder Hunger ihre Heimat oder Flüchtlingslager in den Krisengebieten verlassen. Die EU arbeitet hier eng mit dem UNO-Flüchtlingswerk UNHCR zusammen und investiert in die Entwicklung dieser Länder.

Türkische Spezialitäten und Köstlichkeiten das Tugra entführt Sie in die Welt der Sultane

Kurfürstendamm 96, 10709 Berlin Tel. 030 - 323 40 27 | Fax 030 - 324 21 93 info@restaurant-tugra.de | www.restaurant-tugra.de 40



Künye / Impressum Bütün Dergiler Alle Zeitschriften

Berlinturk.com

Facebook

Twitter

İmtiyaz Sahibi / Inhaberin: Anzeigen / Reklam: Sevim Ercan eMail: sevimercan@yahoo.de Mobil: +49 176 228 505 74 berlinturk Mobil: +49 0176 228 505 74 Büro: +49(0) 30 / 537 933 90 eMail:sevim.ercan@berlinturk.de Haus der Bundespressekonferenz Raum: 5315 Schiffbauerdamm 40 10117 Berlin www.berlinturk.com Steuernummer: 24/279/61277 Baş Editör/Herausgeber Görsel Yönetmen / Layout Özgür Özata oezata@berlinturk.de Yazı İşleri Müdürü / verantwortlicher Redakteur:

Jahresbericht 2015 zu Funkzellen-Abfragen vorgelegt

D

ie Berliner Strafverfolgungsbehörden haben im Jahr 2015 in 256 Verfahren Funkzellenabfragen durchgeführt. Im Vergleich dazu waren es 500 Verfahren im Jahr 2014 und 305 im Jahr 2013. Das geht aus dem Bericht an das Abgeordnetenhaus über die Durchführung von Funkzellenabfragen hervor, den der Senat heute auf Vorlage des Senators für Justiz und Verbraucherschutz, Thomas Heilmann, beschlossen hat. Die Anlasstaten für einen Antrag auf eine Funkzellenabfrage und die entsprechende Durchführung waren insbesondere Mord und Totschlag, Raub und räuberische Erpressung, schwere Diebstahlstaten, Brandstiftung und Verbrechen nach dem Betäubungsmittelgesetz.

„Die Funkzellenabfrage hat sich als wichtiges Ermittlungsinstrument bei schweren und schwersten Straftaten etwa im Bereich der organisierten Kriminalität bewährt“, so Senator Heilmann. Bei der Abfrage einer Funkzelle werden für einen bestimmten Zeitraum die darin angemeldeten Mobilfunkgeräte erfasst. Die Daten sind nicht individualisiert, die Erfassung lässt noch keine Rückschlüsse auf den Inhaber des Telefons zu. Funkzellenabfragen unterliegen strengen rechtlichen Vorgaben und dürfen nur von einem Richter auf Antrag der Staatsanwaltschaft angeordnet werden. Insgesamt sind bei der Staatsanwaltschaft Berlin im vergangenen Jahr fast 160.000 Verfahren eingegangen.

Förderung künstlerischer und kultureller Projekte in Höhe von 2,7 Mio Euro vergeben

D

ie Kulturverwaltung des Berliner Senats vergibt im ersten Verfahren der spartenübergreifenden Förderung künstlerischer und kultureller Projekte rund 2,7 Mio Euro für 45, teilweise überjährige/mehrjährige, Projekte. Die Förderung richtet sich an Vorhaben, die dem Selbstverständnis Berlins als weltoffene, kreative und geschichtsbewusste Metropole entsprechen. Gefördert werden künstlerische und kulturelle Projekte aller Sparten sowie inter- und transdisziplinäre Vorhaben, die in Berlin realisiert werden und im gegenwärtigen Fördertableau der Berliner Kulturverwaltung bisher nicht

oder nur ungenügend berücksichtigt werden konnten. Mit dem neuen Förderprogramm sollen überwiegend Akteure und Träger der Freien Szene, aber auch Institutionen unterstützt werden. Der 14-köpfigen, spartenübergreifenden Fachjury lagen im ersten Auswahlverfahren insgesamt 353 Anträge vor. Der Jury gehören an: Henrik Adler, Andreas Borcholte, Kristoffer Gansing, Karin Kirchhoff, Nicola Lepp, Aurélie Maurin, Tobi Müller, Carolin Naujocks, Oliver Potratz, Kolja Reichert, Ann Carolin Renninger, Nikola Richter, Frank Weigand, Patrick Wildermann

Metin Yılmaz Mobil: 0176 228 505 73 eMail: metin.yilmaz@berlinturk.de Danışma Kurulu / Experten-Team: Dr. Attila Doğan, PD Dr. med. Meryam Schouler-Ocak, Mustafa Öztürk, Gökay Sofuoğlu, Caner Aver, Sinan Kaplan, Sevgi Kalaycı, Mehmet Can Özer, Michael Groys, İlkin Özışık, Emine Ercan, Sevim Aydın, Mike Samuel Delberg, İrfan Taşkıran, Umut Çorlu, Berk Doğuş Koşan, İsmet Mısırlıoğlu, Budem Çağıl Büyükpoyraz, Afrim Disha, Said Jurnal, Cathrin Ebner ve Macit Şahyazici Baskı / Auflage: 10.000 / Sonderausgabe Fotoğraflar / Fotos: 123rf.com, fotolia.de, photodune.net, Anadolu Ajansı, Cihan Haber Ajansı, Metin Yılmaz Basım Evi / Druckerei: bud brandenburgische universität druckerei und verlagsgesellschaft potsdam mbh Karl-Liebknecht-Straße 24/25, 14476 Potsdam Die Druckerei ist fsc-zertifiziert und es wird klimaneutral gedruckt.

Alte Welt Sıraltı

Orientalisches Restaurant

Wissmannstraße 44, 12049 Berlin Reservierung: 030/612 04 336


Artık yatırımlarınızı kazanca dönüştürecek İslami bir bankanız var. KT Bank AG, Alman hukuk sistemine göre kurulan ilk İslami bankadır. KT Bank faiz karşılığında ödünç para alıp vermez. Ürün alıp ürün satan bir tüccar gibi çalışır. Yatırımlarınızda faiz yerine kar ve zarar ortaklığı yapar. Silah, alkol, tütün, kumar gibi alanlardan ve şeffaf olmayan, aşırı borçlu firmalardan uzak durur. Artık size ve değerlerinize yakışan bir banka var. KT Bank.

Daha detaylı bilgiye Berlin, Frankfurt ve Mannheim şubelerimizden, 069 255 10 200 no’lu telefondan veya www.kt-bank.de web sayfamızdan ulaşabilirsiniz.

KT Bank AG bir Kuveyt Türk Katılım Bankası A.Ş. iştirakidir.


7gün Ayran

www.7guen.com

DER NATÜRLICHE JOGHURTDRINK MIT MANGOSAFT !

7gün macht Fit zu jeder Jahreszeit!

TÄGLICH LECKER · TÄGLICH FRISCH · TÄGLICH AYRAN


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.