berlintürk Aralık / Dezember 2013 #21

Page 1

Ab S

.3

Aralık / Dezember 2013 | AUSGABE 21

berlinturk.com | @berlinturk

BERLİN‘İN HABER DERGİSİ

Hüseyin Yılmaz

Ahiliği Berlin’de Yaşatan Adam

5I nD

eu tsc h


SICAK SİYASET

SICAK SİYASET

PSİKOLOJİ

PORTRE

İÇİNDEKİLER

04

Koalisyon sözleşmesi

S A Y F A

31

S A Y F A

BERLİN HABER

Aşırı sağcı NPD devlet desteği alamayacak

12 S A Y F A

BAHÇEŞEHİR

18

Hüseyin Yılmaz

Berlin’deki ilk Türkler

10

DİALOG

SICAK SİYASET

09 S A Y F A

26 15 16 25 28

Kumar Bağımlılığı

S A Y F A

S A Y F A

S A Y F A

IRKÇILIK

30

Wulff’un yargılanması

ABD ilişkilerini düzeltme peşinde

24 S A Y F A

Gauck İlahiyat Merkezinde

Lufthansa’nın, THY ile işbirliğini sınırlandırması

S A Y F A

Türk çocuklarının okuldaki başarısı arttı

S A Y F A

J.J.Rousseau`nun kötü mirasi ; „genel irade“

S A Y F A

22 S A Y F A

Türk-Alman organik projesi

S A Y F A

Berlin Kampüsü Tesisleri

Parti kongresi öncesi ırkçılık itirafı

S A Y F A

kostenlos / ücretsiz


İmtiyaz Sahibi / Inhaberin: Sevim Ercan berlinturk Bundespressekonferenz Raum: 5315 Schiffbauerdamm 40 10117 Berlin Mobil: 0176 228 505 74 Büro:+49(0) 30 / 537 933 90 E-Mail:sevimercan@yahoo.de www.berlinturk.com Steuernummer: 24/279/61277

Hazin son Burak Karan, Herta Berlin oyuncusuydu. Türkiye sınırına iki kilometre uzakta Suriye Azez de öldürüldü. 26 yaşında evli ve iki çocuk babasıydı. 11 Kasım 2013’de paramparça olan cesedi ailesinin eline halen geçmedi. Karısı, 3 yaşındaki Abdullah, 10 aylık Abdurahman adlı çocukları ise kayıp. Karan’ın Suriye’de ölümü Alman medyasında geniş yankı uyandırdı. Almanya’da üstün başarılı bir futbol kariyeri vardı. Atletik ve sağlıklı bir gençti Burak Karan. Avrupa’dan Suriye’ye savaşmaya giden bin 200 gençten birisiydi Karan. Alman U-17 milli takımında Sami Khedira, Kevin-Prince Boateng ve Dennis Aogo benz

Yazı kurulu / Redaktion: Yazı İşleri Müdürü: Metin Yılmaz

ri ünlü yıldızlarla yeşil sahaları paylaştı. Selefilere karışmadan önceydi onun tırmanan başarı grafiği. Karan, Leverkusen, Hertha Berlin, Hamburg ve Hannover genç takımlarında oynadı. Alemannia Aachen’e transfer edildiğinde gelecek vadeden isimlerin başında geliyordu. Almanya’daki pek çok genç gibi o da Türkiye’ye transfer hayalini bırakmadı. Orta saha makinası lakablı Karan’a pek çok Türk Futbol Klubün’den teklif geldi. O Gençlerbirliği’ne transferi tercih etti. Gençlerbirliği ile hayal kırıklığı yaşayan Burak, Ankara’dan apar topar döndü. Aynı yıl 1 Temmuz 2008’de aniden futbolu bıraktı. Cihad’ı diline doladı. Cihad’ı sürekli tekrar eder oldu. Federal Başsavcılık El Kaida bağlantısı iddiası ile Karan’ı takibe aldı.

Editör / Herausgeber: Görsel Yönetmen / Layout: Özgür Özata

Delil yetersizliğinden serbest bırakıldı.

Danışma Kurulu: Dr. Attila Doğan, Onur Özata, Mustafa Öztürk, Seyhan Yiğit, Ali Ertan Toprak, Cihan Sedan, Serge Beli, Mutlu Tercan, Canan Yilmaz, Hüseyin Yılmaz, Mehmet Can Özer ve Sena Uzun, Kemal Salış

Emrah Kenya’da tutuklandı ve Almanya’ya teslim edildi.

Kapak / Potre Fotos by Metin Yılmaz

Almanya’dan binlerce genç aynı yoldan geçerek Suriye’ye gitti.

Baskı / Auflage: 10.000 / Sonderausgabe

Almanya’dan Suriye’ye Cihad için gidenlerin sayısı karanlık.

Fotoğraflar / Fotos: 123rf.com, fotolia.de, photodune.net Reklam için: Mobil: 0049 176 228 505 74 E- Mail: sevim.ercan@berlinturk.de

Bünyamin ve Emrah’ la 2010 yılında Afganistan’a gidecekti ancak başaramadı. Bünyamin Pakistan’da ABD’nin bombalı saldırısında öldürüldü. Emrah halen tutuklu. Burak aynı dönemlerde Suriye selefilerine ilaç yardımı toplamaya başladı. Bunu para yardımı takip etti. Yardımın ulaşmadığı haberi, Almanya’dan Suriye’ye gitmesine gerekçe oldu. Suriye’ye giderken ise etrafıyla helalleşti. Hepsi öldürüldü. Cihad gönülleri için 40 bin ile bin 200 arası bir rakamdan söz ediliyor. Almanya’da Selefilerin sayısında ise % 50’lik bir artışla patlama yaşandı. Sorunlu gençlerin bu ve benzeri çatışmaların içine daha rahat çekildiği varsayılırdı. Burak Karan bu iddianın geçersiz hale geldiğini gösteren örneklerden sadece birisi. Avrupalı gençliğin de, özellikle Türkiye kökenlilerin, dünyanın pek çok yerindeki kanlı ve anlamsız savaş için daha fazla kullanılmaya başladığını görebilmek şart. Çevre, aile bu alanda ne denli önleyici faktör olabilir bilinmiyor. Buna rağmen ne pahasına olursa olsun, kurbanlara engel olmanın yolları bulunmalı.

Sevim Ercan

www.berlinturk.com

www.issuu.de/berlinturk

Basım Evi / Druckerei: MOTIV OFFSET DRUCKEREI Prinzessinnenstraße 26 10969 Berlin

3


Koalisyon sözleşmesi Merkel: “(Çifte vatandaşlık hakkı) Bu çok açık bir sinyaldir. Biz bu gençleri istiyoruz. Onlar bizim toplumumuzun bir parçasıdır” "Burada doğup büyüyenler için güzel bir sinyal. Ancak bu adımı atmak bizim için kolay olmadı". "Türkiye ile katılım müzakereleri ucu açık bir şekilde devam edecek. Son yıllarda hep söylediğimiz gibi uzun bir yol var önümüzde". Almanya'da Hristiyan Demokrat Birlik Partisi (CDU) Genel Başkanı Angela Merkel ve Hristiyan Sosyal Birlik Partisi (CSU) Horst Seehofer ile Sosyal Demokrat Parti (SPD) Genel Başkanı Sigmar Gabriel, koalisyon sözleşmesini imzaladı. Federal Meclis'te koalisyon sözleşmesini imzalayan Merkel, Seehofer ve Gabriel, daha sonra Federal Basın Merkezi'nde basın toplantısı düzenledi. Çok sayıda gazetecinin takip ettiği toplantıda ilk sözü alan Merkel, koalisyon müzakereleri sırasında en zorlu başlıklardan birinin "çifte vatandaşlık" konusu olduğunu söyledi. Bu konuda sağladıkları uzlaşmadan memnun olduğunu kaydeden Merkel, Almanya'da doğup büyümüş olan göçmen kökenli gençleri kazanmak istediklerine işaret ederek, "Bu çok açık bir sinyaldir. Biz bu gençleri istiyoruz. Onlar bizim toplumumuzun bir parçasıdır" diye konuştu. "Biz büyük koalisyonu oluşturacağız, Almanya için büyük bir misyonu başaracağız" diyen Merkel, hükümetin istikrarın teminatı olacağını vurguladı. Yeni koalisyonun politikalarında istihdama, sosyal güvenliğe ve meslek eğitimine öncelik vereceğini belirten Merkel, SPD'nin talep ettiği saatlik 8,5 avroluk asgari ücret konusunda "adil bir uzlaşmaya" vardıkları için de memnun olduğunu kaydetti. SPD Genel Başkanı Gabriel de çifte va-

4

tandaşlık konusunda gençlere "Bize aitsiniz" mesajı vermek istediklerini belirterek, bu adımla artık dışlanmışlık duygusunun ortadan kalkacağını kaydetti. Gazetecilerin çifte vatandaşlık düzenlemesinin sadece Almanya'da doğan gençleri kapsadığını hatırlatması üzerine Gabriel, Hristiyan Birlik partilerinin çifte vatandaşlık konusundaki katı itirazlarını anımsatarak, gelinen aşamanın önemli ilerleme olduğunu savundu. Sigmar Gabriel, şöyle devam etti: "Bu uzlaşmayı reddetmek büyük bir düşüncesizlik olurdu. Tahmin ediyorum ki burada doğan çocuklar ve gençler için bu adımı atmak, Hristiyan Birlik partileri açısından da büyük bir adım. Biz çifte vatandaşlık konusunda bir tabuyu yıktık ve bunu yaparken CDU ve CSU'lu arkadaşlarımız da kendi pozisyonlarına aykırı olmasına rağmen bu konuda adım atma yönünde cesaret gösterdiler ve çaba harcadılar. Ben inanıyorum ki diğer adımlar da atılacak." Merkel de aynı soruya, "Burada doğup büyüyenler için güzel bir sinyal. Ancak bu adımı atmak bizim için kolay olmadı" yanıtını verdi.

Türkiye'nin AB süreci Başbakan Angela Merkel, Türkiye'nin AB üyelik süreci hakkındaki bir soru üzerine, bu konuda Almanya'nın politikasının değişmediğini belirterek, "Türkiye ile katılım müzakereleri ucu açık bir şekilde devam edecek. Son yıllarda hep söylediğimiz gibi uzun bir yol var önümüzde" dedi. CSU Genel Başkanı Horst Seehofer de yaptığı açıklamada, koalisyon anlaşmasın-

da seçmenlerine verdikleri tüm sözleri tuttuklarını, bunun için çok memnun olduğunu kaydetti. "Vergi artışı olmayacak, 2015’ten sonra bütçede açık olmayacak" diyen Seehofer, seçimler öncesinde söz verdikleri yabancı araçlar için otoyol ücreti konusunda da koalisyon ortaklarının anlaşmaya vardığına dikkati çekti.

"Opsyion modeli" kaldırılacak Koalisyon sözleşmesinde, vatandaşlık konusunda 2000 yılından bu yana uygulanmakta olan "Opsiyon modeli"nin kaldırılması öngörülüyor. Soz konusu uygulama uyarınca, Türk asıllı göçmen kökenli gençler Almanya'da doğmaları durumunda Alman vatandaşlığına hak kazanıyor ancak 23 yaşında geldiklerinde Alman vatandaşlığı ya da Türk vatandaşlığından birini tercih etmek zorunda kalıyordu. Hristiyan Birlik partileri önceki hükümetleri döneminde bu tartışmalı uygulamanın değiştirilmesine karşı çıkmıştı. SPD'nin koalisyon görüşmelerindeki ısrarlı talepleri sonrasında Merkel liderliğinde Hristiyan Birlik partileri geri adım atarken, koalisyon sözleşmesinde de "Opsiyon modeli"nin kaldırılacağı belirtildi. Ancak düzenleme vatandaşlık yasasında değişiklik öngörmemesi ve sadece Almanya'da doğan göçmen kökenli gençlere çifte vatandaşlığın yolunu açması nedeniyle Türk göçmenler arasında hayal kırıklığı yarattı. Almanya'ya sonradan gelmiş olan çok sayıda göçmen Alman vatandaşlığına hak kazanması durumunda, bu haktan yararlanabilmek için Türk vatandaşlığından ayrılmak zorunda kalacak.


Tepkiler “Birlik Partiler ve SPD’nin dört yıl başarılı bir şekilde hükümeti sürdüreceklerini tahmin etmiyorum” Almanya'da muhalefet partilerinin temsilcileri, Hristiyan Birlik partileri (CDU/CSU) ile Sosyal Demokrat Parti'nin (SPD) imzaladığı koalisyon sözleşmesiyle ilgili değerlendirmelerde bulundu. Yeşiller Partisi Eşbaşkanı Simone Peter "Passauer Neuen Presse" gazetesine yaptığı açıklamada, CDU/CSU'nun emeklilik, sağlık ve kamu maliyesi gibi konularında adil olmadığını ifade etti. SPD ve Birlik Partileri iklim koruma hususlarına ilişkin uzaklaştığını, yenilenebilir enerjileri frenleyip eski kömür santrallerini sübvanse ettiklerini vurgulayan Peter, "Gelecekle ilgili enerji dönüşümü ve borç ödeme gibi konuları CDU/CSU ve SPD çözemeyecek" ifadesini kullandı. Kurulması öngörülen hükümetten ümitli olmadığını dile getiren Peter, "Birlik Partiler ve SPD'nin dört yıllık başarılı hükümet sürdüreceklerini tahmin etmiyorum" dedi. Sol Parti Meclis Grup Başkanı Gregor Gysi ise SPD üyelerinin koalisyon sözleşmesini onaylayacağını tahmin ettiğini belirtti. Sözleşmedeki emeklilik konusunda da eleştiride bulunan Gysi, Batı ve Doğu Almanya'nın birleşmesinin üzerine 24 yıl geçmesine rağmen hala batı ve doğu arasında ciddi bir maaş farkının hala sürdüğünü bildirdi. Gysi, koalisyon sözleşmesinde yer alan sağlık sigortasının da adil olmadığını sözlerine ekledi. Sol Parti Eşbaşkanı Katja Kipping da koalisyon sözleşmesinin sosyal politika açısından temeli olmayan ve siyasi olarak adaletten kaçınan bir belge olduğunu kaydetti. Kipping, SPD'nin seçimden önce verdikleri vaatleri yerine getirilmediğini kaydetti.

Çifte Vatandaşlık

T

GD Başkanı Kolat:"Mücadelemiz, çifte vatandaşlık alınana kadar sürecek. Bu konuda hiçbir taviz vermeyi düşünmüyoruz". "Bizim hayal kırıklığımız SPD'nin söz verip 'çifte vatandaşlığı yaparız' deyip ardından bunu yapmamasından kaynaklanıyor". Almanya Türk Toplumu (TGD) Başkanı Kenan Kolat, "Mücadelemiz, çifte vatandaşlık alınana kadar sürecek. Bu konuda hiçbir taviz vermeyi düşünmüyoruz" dedi. Almanya Türk Toplumu Merkezinde basın toplantısı düzenleyen Kolat, Hristiyan Birlik partileri (CDU/CSU) ve Sosyal Demokrat Parti (SPD) arasında imzalanan koalisyon sözleşmesinde net mesajların olmadığını belirterek, "Bir yandan çifte vatandaşlık olmadan protokol imzalanmaz deniyor. Ardından 'Opsiyonu kaldırdık' deniliyor. Biz buna sevinelim mi şimdi?" ifadelerini kullandı. Türk toplumunun yarım işlerden sıkıldığını, sadece "Opsiyon modeli"nin kaldırılmasının beklentilerin altında olduğunu belirten Kolat, "Çifte vatandaşlık herkesi kapsayacak şekilde uygulanmalıydı. Aslında o çocukları doğuran ve yetiştiren bugün bu hale getiren annelere, babalara, dedelere ve ninelere bu şekilde teşekkür etmek gerekirdi ama edilmedi" diye konuştu. "Opsiyon modeli"nin yargı yoluyla kalkmasını beklediklerini ifade eden Kolat, şöyle devam etti: "Hristiyan Demokratların bu kadar katı şekilde karşı çıktığı çifte vatandaşlık hakkının verilmesi, Opsiyon modelinin kalk-

ması olumlu bir adım olarak görülmeli. Bunu da küçümsememek gerekir. Bizim hayal kırıklığımız SPD'nin söz verip 'çifte vatandaşlığı yaparız' deyip ardından bunu yapmamasından kaynaklanıyor. Bu konuyla ilgili SPD koalisyona girmeyebilirdi." Almanya Türk Toplumu olarak mesaj verdiklerini belirten Kolat, "Sosyal Demokrat Partili arkadaşlarımıza diyoruz, biz hepimiz 'hayır' oyu vereceğiz. Bir kampanya şeklinde değil, sinyal olarak görülmesini istiyoruz" dedi. Kenan Kolat, yeni çifte vatandaşlık uygulamasının bundan sonra doğacaklar için geçerli olacağını ifade ederek, "Bugüne kadar, 2000'den sonra doğanların karar verme durumları ne olacak. Sadece bu yıl başından beri vatandaşlığını kaybetmiş 176 kişi var. Bunların durumu ne olacak? Bunları geriye dönerek kaldırın bari" çağrısında bulundu. Kolat, "Mücadelemiz, çifte vatandaşlık alınana kadar sürecek. Bu konuda hiç bir taviz vermeyi düşünmüyoruz. Mücadelemiz sürecek" şeklinde konuştu. Türkiye'nin Avrupa Birliği' müzakere süreci konusunda da değerlendirmede bulunan Kolat, koalisyon sözleşmesinde müzakerelerin ucu açık olduğunun belirterek, "Müzakerelerin sonu açık olduğunu söylemekle ne ifade ediliyor? 'Aslında pek de istemiyoruz' anlamına geliyor. Çünkü deniliyor ki Türkiye koşulları yerine getirmezse AB'ye alınmazsa özel ilişki kurulsun" dedi.

5


SPD Genel Kuruluna büyüteç Genel Başkanı Gabriel: “SPD’ye, içinde çifte vatandaşlık olmayan bir koalisyon sözleşmesini sunmayacağım”

H

ristiyan Birlik partileri (CDU/CSU) ile koalisyon görüşmeleri yapan Sosyal Demokrat Parti (SPD) Genel Başkanı Sigmar Gabriel, içinde çifte vatandaşlığın yeniden başlatılmasına yönelik düzenleme olmayan bir koalisyon sözleşmesini partisine sunmayacağını söyledi.

Gabriel, Leipzig kentindeki SPD Olağan Genel Kurulu'nda yaptığı konuşmada, Birlik Partileri (CDU /CSU) ile yaptıkları koalisyon görüşmelerinde asgari ücret, 45 yıl sigortalı çalışanlara kesintisiz emeklilik ücreti, eşitlik, eğitim ve silah satışlarının sınırlandırılması konularında SPD'nin ilerleme sağlayabileceğini söyledi. Birlik Partileri ile müzakerelerin sürmesinden yana olduğunu kaydeden Gabriel, bir sosyal demokrat olarak kendisinin inanmadığı şeylerle kuruluşun 150. yılında SPD’yi koalisyon anlaşmasına götürmeyeceğini vurguladı. Görüşmelerde SPD’nin kendi hedeflerini başarması durumunda Birlik Partileri ile koalisyon kurması gerektiğini belirten Gabriel, "SPD'ye, içinde çifte vatandaşlık olmayan bir koalisyon sözleşmesini sunmayacağım" dedi. Sigmar Gabriel, Leipzig kentinde domuz kafaları bırakılan yeni yapılacak olan caminin arazisini ziyaret ettiğini belirterek, ırkçılıkla mücadele için daha fazla maddi kaynak ayrılmasını istedi. Bu arada, 14 Kasım'da başlayan SPG Olağan Genel Kurulu, 2014 yılında yapılacak Avrupa Parlementosu seçimleri için adayların belirlenmesi ile sona erdi., Öte yandan SPD Olağan Genel Kurulu'nda, Gabriel ve Genel Sekreter Andrea Nahles ile yönetim kurulunda yer alan bazı üyelerin geçmiş genel kurullara göre düşük oy alması delegelerin yönetimi cezalandırdığı ve koalisyon görüşmelerinde sağlam duruş sağlamaları yönünde uyardığı

yorumlarına neden oldu. Almanya’da 22 Eylül’de yapılan genel seçimlerinden zaferle çıkan Hristiyan Birlik partileri hükümet kurmak için SPD ile koalisyon görüşmesi yapıyor. Koalisyon görüşmelerinin 27 Kasım’a kadar tamamlanması bekleniyor. SPD, taraflar arasında anlaşmaya varılan ve koalisyon sözleşmesine yazılacak olan kararları yaklaşık 470 bin üyesine oylatacak. Burada gazetecilere açıklama yapan Gabriel, ibadethanelere yapılan bir saldırının tüm topluma yapıldığını, anayasada din özgürlüğü olduğunu belirterek, "İnsanlar dini ihtiyaçlarını, anayasa çerçevesinde yerine getirebilmeli. Bunu engellemeye çalışanlar, sadece onlara saldırmıyor, hepimize saldırıda bulunmuş oluyor" dedi. Mazyek ise Almanya'da son yıllarda camilere zaman zaman domuz kafası bırakıldığını hatırlatarak, "Müslümanlar Merkez Konseyi olarak Ahmediya Cemaati ile beraber bunu şiddetle kınıyoruz" ifadesini kullandı. Pakistan merkezli Ahmediya Cemaati'nin önde gelenlerinden Said Ahmed Arif desteklerinden ötürü Gabriel'e teşekkür etti. Leipzig kentinde önceki gün Pakistan merkezli Ahmediye Cemaati'nce yapılacak yeni cami arazisine kazıklara saplanan domuz kafaları bırakılmış ve alana litrelerce domuz kanı dökülmüş, olayla ilgili polis tarafından soruşturma başlatılmıştı.

Türkiye'ye karşı farklı tutum SPD Genel Başkan Yardımcısı Aydan Özoğuz da SPD'nin de dahil olduğu koalisyon hükümetince 2000 yılında kabul edilen opsiyon modelinin kaldırılmasını isteyerek, insanların vatandaşlık konusunda seçime zorlanmaması gerektiğini belirtti.

Bu uygulamanın başka hiç bir ülkede bulunmadığını ifade eden Özoğuz, "Almanya’da bazı ülke vatandaşlarının çifte vatandaş olmalarına izin veriliyor ancak Türkler söz konusu olduğunda buna karşı çıkılıyor. Çifte vatandaşlığın kabul edilmesi kimseye zarar getirmeyecek" ifadelerini kullandı. Genel seçimlerde SPD’nin başbakan adayı olan Per Steinbrück de her şeye rağmen hükümete girmek istemediklerini ifade ederek, SPD’nin insanların hayat şartlarını iyileştirme yönünde şekil vermek istediklerini, bu fırsat bulunulduğunda sorumluluk almaları gerektiğini kaydetti. Steinbrück, Gabriel gibi seçimlerde alınan başarız sonucunun sorumluluğun kendisine ait olduğunu belirtti. SPD Olağan Genel Kurulu'na katılan konuklar arasında Türkiye'nin Berlin Büyükelçisi Hüseyin Avni Karslıoğlu, AK Parti Milletvekili Çağatay Kılıç ve CHP'li Ercan Karakaş da yer aldı.

Delegelerin yüzde 83,6'sının oyunu alan Gabriel, yeniden genel başkan seçildi Alman Sosyal Demokrat Parti (SPD) Olağan Genel Kurulu'nda Sigmar Gabriel yeniden genel başkan seçildi. Leipzig kentindeki SPD Olağan Genel Kurulu’nda Sigmar Gabriel oyların yüzde 83,6'sını aldı. Toplam 588 delegenin katıldığı ve 572 oyun geçerli sayıldığı oylamada Gabriel, 478 delegenin oyunu alırken, 76 "hayır" çıktı, 18 delege de çekimser kaldı. Üçüncü genel kurulunda da genel başkan seçilen Gabriel 2009 yılında yüzde 94,2 ve 2011 yılında 91,6 oranında oy almıştı. Almanya’da 22 Eylül’de yapılan genel seçimlerde yüzde 25,7 oranında oy alan SPD, seçimlerin galibi Hristiyan Birlik partileri (CDU/CSU) ile koalisyon görüşmelerini yapıyor.

SPD Genel Kurulu Aydan Özoğuz yeniden genel başkan yardımcısı olarak seçildi

P

artinin genel sekreteri ise yeniden Andrea Nahles oldu. Almanya'nın Leipzig kentinde devam eden Sosyal Demokrat Parti (SPD) Olağan Genel Kurulu'nda Aydan Özoğuz yeniden genel başkan yardımcısı olarak seçildi. SPD Olağan Genel Kurulu'nda Özoğuz'un

6

yanı sıra Hannelore Kraft, Olaf Scholz ve Manuela Schwesig de SPD Genel Başkan Yardımlığına yeniden seçildi. Aydan Özoğuz, delegelerin yüzde 79,9'undan, Kuzey Ren Vestfalya Eyaleti Başbakanı Hannelore Kraft, yüzde 85,6'sından, Scholz yüzde 67,3'ünden, Schwesig yüzde 80,1'inden destek aldı.

Partinin genel sekreteri ise delegelerin yüzde 67,2'sinin oyunu alan Andrea Nahles oldu. Nahles, 2011'deki genel kurulda delegelerin 73,2'sinin desteğini almıştı. Bu arada, Siegmar Gabriel, SPD Olağan Genel Kurulu'nda delegelerin yüzde 83,6'sının oyunu alarak yeniden partinin genel başkanı seçilmişti.



Koalisyon sözleşme tanıtımı

SPD yetkilileri, Birlik Partileri ile imzaladıkları koalisyon sözleşmesini konferanslar düzenleyerek 474 bin 820 parti üyesine anlatmaya çalışıyor. SPD üyelerinin 6 Aralık’ta yapacağı oylamadan üyelerin yüzde 68’inin koalisyona “evet” demesiı bekleniyor. Sosyal Demokrat Parti (SPD) yetkilileri, Birlik Partileri (CDU/CSU) ile imzaladıkları koalisyon sözleşmesini konferanslar düzenleyerek 474 bin 820 parti üyesine anlatmaya çalışıyor. Almanya’da Hristiyan Birlik partileri CDU/CSU ile koalisyon hükümeti sözleşmesi üzerinde anlaşmaya varan SPD'nin, 6-12 Aralık'ta parti içinde düzenleyeceği "mini referandumda" 474 bin 820 üye, Hristiyan Birlik partileriyle koalisyon hükümeti kurulup kurulmaması konusunda karar verecek. Oylama öncesinde 32 bölge konferansı düzenlemeyi planlayan SPD yönetimi, bu toplantılarda üyelerinin endişelerini gidermeye çalışacak. SPD Genel Başkanı Sigmar Gabriel, partisinin ilk olarak Hofheim'da düzenlediği bölge konferansında partililere seslenerek, koalisyon sözleşmesi için destek istedi. Hristiyan Birlik partileri (CDU/CSU) ile yürüttükleri müzakerelerde hedefledikleri birçok değişikliği koalisyon sözleşmesine koymayı başardıklarını anlatan Gabriel, "Sosyal Demokratların politikaları bu sözleşmeye damga vurmuştur. Kendimizle gurur duymamız gerektiğini düşünüyorum" dedi. Gabriel, özellikle is-

8

tihdam politikaları ve emeklilik düzenlemeleri konusunda önemli başarılar elde ettiklerini savundu. Geleneksel olarak SPD'nin sol kanadını temsil eden Hessen Eyaletii Parti Teşkilatı Başkanı Thorsten Schäfer – Gümbel de konuşmasında koalisyon sözleşmesine destek verdi ve SPD’nin 22 Eylül genel seçimlerinde yüzde 25,7 oy almasına rağmen koalisyon sözleşmesinde "az olandan çok şey çıkarmayı başardığını" kaydetti. Öte yandan, Alman Sol Parti'den SPD üyelerine koalisyon sözleşmesine “hayır” oyu vermeleri çağrısında bulunuldu. Sol Parti Eş Başkanı Katja Kipping, Saarbrücken Zeitung gazetesine yaptığı açıklamada, SPD’nin seçim kampanyasında verdiği sözleri koalisyon sözleşmesinde yerine getirmediğini savundu.

Oylama 6 Aralık’ta başlıyor SPD’de 474 bin 820 üye koalisyon sözleşmesi hakkında 6 Aralık'tan itibaren mektup yoluyla oylarını verebilecek. Oy verme işlemi 12 Aralık gecesi son bulacak. Oy sayım işlemlerinin 14 Aralık'ta tamamlanması ve sonucun akşam saatlerinde kamuoyuna açıklanması bekleniyor. SPD’deki mini referandumun geçerli ola-

bilmesi için katılımın yüzde 20'yi geçmesi gerekiyor. SPD üyelerinin koalisyon sözleşmesine onay vermesi durumunda, koalisyon ortakları bu kez bakanlık dağılımını ve bakanların isimlerini belirleyecek. Yeni hükümetin 17 Aralık’ta göreve başlaması bekleniyor.

Kamuoyu koalisyonu destekliyor Son kamuoyu anketleri, SPD tabanının koalisyon sözleşmesinden memnun olduğunu gösteriyor. "Emnid" adlı araştırma şirketinin N24 haber kanalı için yaptığı ankete göre, SPD üyelerinin yüzde 68'inin koalisyon sözleşmesi için "evet" oyu kullanması bekleniyor. Ankete göre, SPD seçmeninin yüzde 72'si de parti üyelerinin mini referandumda evet oyu kullanacağını düşünüyor. SPD, 2005 yılında yine Hristiyan Birlik patileriyle yaptığı koalisyonun ardından 2009 seçimlerinde büyük hüsran yaşamıştı. Bu nedenle SPD tabanı yeniden Merkel liderliğinde bir koalisyon hükümetine şüpheyle yaklaşıyordu. Almanya'da genel kanaat SPD üyelerininin koalisyon sözleşmesine onay vereceği yönünde. Ancak mini referandumdan ''hayır'' çıkması durumunda Almanya'da koalisyon görüşmeleri yeniden tekrarlanacak.


NSA ABD ilişkilerini düzeltme peşinde ABD Dışişleri Bakanı Kerry’nin, ilişkileri düzeltmek için Berlin’e gideceği iddia edildi ABD Dışişleri Bakanı John Kerry'nin, Ulusal Güvenlik Kurumu'nun (NSA) Almanya Başbakanı Angela Merkel'in cep telefonunu dinlenmesiye ilgili yaşanan skandalın ardından iki ülke arasındaki ilişkileri tekrar düzeltmek için Almanya'yı ziyaret edeceği öne sürüldü.

dığı ifade edildi.

Almanya'da haftalık yayınlanan "Der Spiegel" dergisinde yer alan haberde Kerry'nin, NSA'nın ülke dışındaki izleme programının deşifre edilmesinin ardından gerilen iki ülke ilişkilerini tekrar düzeltmek amacıyla Berlin'e ziyaret planla-

ABD Senato'sundan Demokrat Partili Christopher Murphy başkanlığındaki üst düzey bir heyetin de 24-25 Kasım'da Berlin'e bir ziyaret gerçekleştirmesinin planlandığı ifade edildi. Almanya Başbakanı Angela Merkel ile görüşmesi bek-

Kerry'nin, Almanya'da yeni hükümetin kurulmasının ardından Berlin'i ziyaret planı, ABD'nin Avrupa'da yaptığı dinleme faaliyetlerinin ortaya çıkmasının ardından başlatılan diplomatik bir girişim olarak değerlendirildi.

lenen heyetin, Almanya'nın ardından Brüksel'e geçeceği kaydedildi. Haberde, Christopher Murphy'nin, "Avrupalı partnerlerimizin haklı endişeleri, ABD izleme programının kapsamı ve yapılandırması hakkında görüşeceğiz" ifadelerine yer verildi. ABD Dışişleri Bakanı Yardımcısı Victoria Nulland da serbest ticaret anlaşması ve enerji güvenliği gibi konularda Avrupa ile daha fazla ve daha güçlü bir işbirliği yapmak istediklerini söylemişti.

ABD’nin küresel casusluk faaliyetleri Almanya Dışişleri Bakanı Westerwelle: “Telefon görüşmelerimin dinlendiğini göz önünde bulundurmam lazım. En yakın müttefikler tarafından dinlenilmiş olmak ürkütücü” Almanya Dışişleri Bakanı Guido Westerwelle, telefon görüşmelerinin dinlendiğini göz önüne bulundurması gerektiğini belirterek, "En yakın müttefikler tarafından dinlenmiş olmak ürkütücü" dedi. Westerwelle, Welt am Sonntag"gazetesine verdiği röportajda, yabancı mevkidaşları ile yaptığı görüşmelerde dinlenmeye karşı güvenilir hat kullandığını, Federal Meclis'te ve Başbakan Angela Merkel ile Savunma Bakanı Thomas de Maiziere ile yüzyüze görüştüğünü belirtti. Yaptığı telefon görüşmelerinin dinlenil-

diğini göz önünde bulundurduğunu ifade eden Westerwelle, "En yakın müttefikler tarafından dinlenilmiş olmayı beklememiştim. En yakın müttefikler tarafından dinlenmiş olmak ürkütücü" diye konuştu. "Dostluk güven üzerine kurulmuştur. Bu güveni hayal kırıklığına uğratan, dostluğa zarar verir" ifadelerini kullanan Westerwelle, demokratik bir ülke hukuk devleti olan ABD'nin Almanya'nın Avrupa dışında en önemli partneri olduğunu belirtti.

Suriye konusunda değerlendirmelerde bulunan Westerwelle, "Suriye'de askeri müdahele ülkedeki durumun iyiye gitmesine neden olmaz. Bu yüzden Alman hükümeti buna karşı çıktı. Suriye'de müzakere yaparak çözüm bulmaktan başka alternatif yok" dedi. İran'ın nükleer programıyla ilgili siyasi ve diplomatik bir çözüm bulmanın çok önemli olduğuna dikkat çeken Westerwelle, Cenevre'de yapılan müzakerelerde çözüm arandığını, İran'ın nükleer programı konusunda çözüm bulmayı umut ettiğini vurguladı.

Eski ABD başkan adaylarından Arizona Senatörü McCain: "Merkel'in ne kadar kızgın olduğu aşikar. Başkan Obama'nın özür dilemesi gerekirdi. Avrupa'nın en önemli ülkesi Suriye konusuna uzak duruyor. Bu utanç verici". Eski ABD başkan adaylarından Arizona Senatörü John McCain, Almanya Başbakanı Angela Merkel'in telefonunun dinlenilmesine ilişkin , "Merkel'in ne kadar kızgın olduğu aşikar. Başkan Obama'nın özür dilemesi gerekirdi" dedi. Almanya'da haftalık yayımlanan Spiegel dergisine açıklamalarda bulunan McCain, Amerikan Ulusal Güvenlik Ajansı'nın (NSA) Almanya Başbakanı Angela Merkel'in telefonunu dinlemesi-

ni eleştirdi. "Belli derecede" casusluk yapıldığının görüldüğünü ancak mahremiyetin belli sınırlarının olduğunu belirten McCain, "Merkel'in ne kadar kızgın olduğu aşikar. Başkan Obama'nın özür dilemesi gerekirdi" ifadelerini kullandı. Obama'nın dinlenme olayından haberdar olmamasının mümkün olduğunu ifade eden McCain, ancak Obama'nın konudan başkan olarak haberdar olması gerektiğini vurguladı. "Telefonumun dinlenilmesi benim için sorun değil. Çünkü telefonda yayınlanmayacak bir şey konuşmuyorum" di-

yen McCain, Edward Snowden gibi birinin gizli bilgilere sahip olmasını da "skandal" olarak değerlendirdi. McCain, "Snowden olayına ilişkin birinin sorumluluk alması gerekiyor. NSA Başkanı Keith Alexander'ın istifa etmesi lazım veya görevden alınması gerekiyor" dedi. Alman hükümetinin Suriye konusunda çekimserliğini de eleştiren McCain, "Avrupa'nın en önemli ülkesi Suriye konusuna uzak duruyor. Bu utanç verici" diye konuştu. McCain, İran'ın nükleer programı ile ilgili yaptırımların hafifletilmesine karşı olduğunu, İran'ın uranyum zenginleştirme programını durdurması gerektiğini de sözlerine ekledi.

9


Kumar Bağımlılığı

Psychologie Bağımlılık denildiğinde genellikle alkol, madde ve nikotin gibi maddeler akıla gelir. Son yıllarda yapılan çalışmalarda bir çok davranışın beyinde kimyasal bağımlılığa yol açtığı bulunmuştur. Bu davranışlardan birisi kumar bağımlılığıdır. Günümüzde kumar eğlence sektöründe giderek daha çok popülarite kazanmaktadır. Kumar bağımlılığı, Almanya'da yaşayan Türkler için ciddi bir sorun teşkil etmektedir. Başkent Berlin’de yaklaşık 191.000 patolojik kumar bağımlısı ve 338.000 problemli oyun davranışları olan kişi mevcuttur. Bunlardan yüzde doksanı erkektir. Her gelir grubunda görülebilinen bir sorundur. 40-50 yaş arasında erkeklerde daha sıktır. Gençler arasında giderek yaygınlaşmaktadır.Türkler arasında özellikle otomat bağımlılığı çok yaygındır. Kumar otomatlarının cirosu yıllık 18 milyar 100 mil-

yon Euro cıvarındadır. Berlin Bağımlılıkla Mücadele Merkezi'ne göre Almanya'da kumar bağımlılığı olan göçmenlerin sayıları giderek artmaktadır. Yapılan araştırmalarda bir neden olarak daha çok göçmenlerin yoğun olduğu semtlerde oyun salonlarının açılması tespit edilmiştir. Bir başka neden yurtdışında daha iyi maddi imkanlara sahip olma ümidiyle gelip işsiz kalan kişilerin para kazanmak için bu yöntemlere başvurmalarıdır. Özellikle, Türkler arasında bazı kesimlerde hala bir erkeğin rolü evine para getirmesi olarak tanımlanmaktadır. Bu durumda, işsiz kalan bazı erkekler kendilerini yetersiz hissedip, kendilerince "kısa ve kolay" yoldan bu sorunu ortadan kaldırma peşinde olarak kumara başvururlar. Halbuki daha da derin çıkmazlara ve problemlere doğru ilk adımı atmış olmaktadırlar. Amerikan Psikiyatri Birliği ‘ne göre patolojik

kumar bağımlılığı kişisel, ailevi veya mesleki hedefleri bozan, sürekli ve yineleyen uygunsuz kumar oynama davranışı olarak adlandırılmaktadır.Patolojik kumar bağımlılığına, çoğu zaman alkol ve madde bağımlılığı ve majör depresif bozukluğu eşlik etmektedir.

Kumar bağımlılığı tanısı DSM-IV ve ICD-10'un sınıflandırma sistemine göre, patolojik kumar bağımlılığı, dürtü kontrol bozuklukları kategorisinde yer almaktadır.Yeni DSM-V'de patolojik kumar bağımlılığı "Addiction and Related Disorders" kategorisinde ilk davranış bağımlılığı olarak ele alınmıştır. Aşağıdaki özellikler, patolojik kumar bağımlılığının karakteristik özellikleridir. Kişinin “patolojik kumar bağımlısı” kategorisine girmesi için on kriterden en az beşini göstermesi gerekir.

Kişinin şans oyunlarıyla ilgili güçlü (kavramsal) önyargısı İstenilen heyecan seviyesine ulaşmak için kumara harcanan paranın arttırılması Kumarı sınırlama ya da bırakma çabalarında sürekli tekrarlanan başarısızlıklar Kumar oynamayı sınırlamaya çalışırken huzursuzluk ve asabilik Şans oyunlarını problemlerden ve olumsuz duygulardan kaçış olarak görme Kayıpları, tekrar tekrar oynayarak kazanma düşüncesi Yakın çevresindeki insanlara karşı davranışlarında kumar problemini gizleme Kumar oynamak için mali kaynak bulmak amacıyla yasa dışı yöntemlere başvurma Kumar yüzünden kişinin yakın ilişkilerinin ya da iş olanaklarının tehlikeye girmesi ya da kaybı Kendi mali açığını kapatmak için başkalarının parasını kullanma

Kumar bağımlılığının 3 aşaması

1

2

Kritik alışma aşaması

Heyecanı hissedebilmek için daha sık ve daha uzun süre

oynamaya ihtiyaç duyma

Günlük kayıplarda artış

Mali sınırları aşma Kazanma sevinciyle oynamaktan, kaybedilenleri kazanma isteğiyle oynamaya geçiş (“chasing” olarak adlandırılır)

Pozitif başlangıç aşaması

Kazanmayı umma

İlk tecrübelerin teşvik edici ve

Bir özdevinimin başlangıcı

sevindiri ci etkileri

Borçlanma (%75) (%22,1’i 25.000 €’dan fazla)

Gittikçe artan risk alma isteği

Sorunlardan kaçma

Yalanlar sistemi geliştirme

3

Bağımlılık aşaması

Düşüncelerin sadece para kazanma ve oyun oynama konusunda yoğunlaşması

Zararlı davranış biçiminin daha derinlere kök salması

Oyuncuyu sınırlamak artık mümkün değildir (kontrol kaybı)

Kumarı bırakma benzeri belirtiler

Kumar oynamayı bırakma denemelerinin başarısızlıkla sonuçlanması

Kişinin dürtüsü artık kazanmak ya da kaybetmek değildir.

İçsel bir soğukkanlılık, huzurlu bir aldırışsızlık, bir uyuşma hali ortaya çıkmıştır.

Kumar bağımlılığının tedavisi mümkün

Mutlu Tercan

Tedavideki amaç bağımlı hale gelmiş olan beyni, bağımlılıktan kurtarıp, kumar oynamayı düşünmeyen bir hale getirmektir. Aynı zamanda bağımlılığa yol açan sebepler ve sıkıntılar üzerinde konuşup bir çare bulmaktır.

Türkçe danışma hattı Almanya'da yaşayan Türkler için bir danışma hattı kurulmuştur. Bu hatta kumar bağımlılığı hakkında bilgiler, yardım isteyenlerin başvurabilecekleri kurum ve terapistlerin adresleri verilmektedir. Aynı zamanda büyük sıkıntılar yaşayan aile ve yakınların da sorunları paylaşılmaktadır. Danışma hattına bu numaradan anonim ve ücretsiz olarak ulaşabilinir: 0800-3264762 Pazartesi saat: 18-20, salı ve perşembe saat: 20-22 Çevrenizde kumar ile ilgili sorunu olan kişinin psikolojik bir rahatsızlığı olduğunu göz önünde bulundurarak, onu “kumarbaz”, “iradesiz” gibi yargılayıcı sıfatlarla damgalamamakta fayda var. 10


Almanya’da AB’ye ilişkin referandum önerisi İçişleri ve Adalet Çalışma Grubu’nda CSU ile SDP temsilcilerinin AB’ye ilişkin Konularda Almanya’da referandum yapılması teklifinde bulunduğu, CDU’nun ise buna karşı çıktığı bildirildi

A

lmanya'da koalisyon görüşmeleri kapsamında Hristiyan Birlik Partisi (CSU) ile Sosyal Demokrat Parti (SDP) temsilcilerinin İçişleri ve Adalet Çalışma Grubu'nda Avrupa Birliğine (AB) ilişkin konularda ülkede referandum yapılması teklifinde bulunduğu, Hristiyan Demokrat Birlik Partisi'nin de (CDU) buna karşı çıktığı bildirildi. Süddeutsche Zeitung’un haberine göre, Hristiyan Birlik partileri (CDU/CSU) ile SPD arasındaki koalisyon görüşmeleri kapsamında, CSU'lu İçişleri Bakanı Hans-Peter Friedrich ve SPD Alt Çalışma Grubu Başkanı Thomas Oppermann, İçişleri ve Adalet Çalışma Grubu'na AB konularına ilişkin önerilerin yer aldığı taslak bir metin sundu. AB'deki önemli kararlar hakkında Almanya’da referandumlar düzenlenmesi istenen metinde, AB’ye yeni üye kabul edilmesi, önemli ulusal yetkilerin Brüksel'e devredilip devredilmemesi ve Almanya'nın AB'ye katkı sağlaması konuları yer alıyor.

ti liderlerinin de katılacağı koalisyon müzakerelerinde tartışılması bekleniyor. CDU'nun kardeş partisi olan ve Bavyera eyaletinde iktidarda bulunan CSU, seçim kampanyası boyunca AB ile ilgili önemli konularda referanduma gidilmesini savunmuştu. Başbakan Angela Merkel’in genel başkanlığını yaptığı CDU ise referandum konusunda temkinli bir tutum izlemeyi sürdürüyor. CDU'nun Meclis Grup Başkan Yardımcısı Günter Krings ise DPA'ya yaptığı açıklamada, bu tür çıkışları redderek, ''Biz federal düzeyde bu tür halkoylamasına karşıyız. Bu öneriye onay vermeyeceğiz'' dedi. 22 Eylül seçimlerinden zaferle çıkan Başbakan Angela Merkel’in partisi CDU’nun Federal Meclis’te 255, kardeş partisi CSU'nun 56, koalisyon görüşmeleri yürütülen SPD’nin de 193 milletvekili bulunuyor. Tartışma yaratan referandum önerisi konusunda Merkel liderliğindeki CDU’nun alacağı tavrın belirleyici olması bekleniyor.

Bu önerinin çarşamba günü Başbakan Angela Merkel ve par-

Sudan’da görev süresi uzadı Almanya Federal Meclisi'nin, Güney Sudan'daki askerlerinin görev süresini bir yıl uzattığı bildirildi. Federal Meclis'te Güney Sudan'daki askerlerin görev süresinin uzatılması için yapılan oylamada, 541 milletvekili "evet" derken, 60 "hayır", 2 de "çekimser" oy kullanıldı. Söz konusu kararda ayrıca Birleşmiş Milletler (BM) Barış Gücü'nde 2,5 yıl önce görevlendirilen asker sayısıınn 50'ye kadar çıkarılabilmesine olanak tanındı.

Almanya Savunma Bakanı Thoma de Maizier, oylama öncesi yaptığı konuşmada, yeni kurulan ülkede tüm eksiksikler ve yetersizliklere rağmen küçük de olsa başarılı çalışmaların yapıldığını söyledi. Maiziere, Güney Sudan'daki insan hakları durumunda hafif düzelmeler olduğunu vurgulayarak, ''BM'nin askeri varlığı bu nedenle vazgeçilemez bir durumdur'' dedi. Sudan'daki iç savaş sonrası 2011 yılında kurulan Güney Sudan'da BM'ye bağlı 60 farklı ülkeye ait birlikler görev yapıyor.


Berlin’deki ilk Türkler (Aşağıdaki makale, yazarın yakında yayınlamayı planladığı “Berlin Türk Büyükelçiliği Tarihi. Cilt I (17631922)” adlı kapsamlı araştırmasında yer alan bilgilere dayalı olarak hazırlanmıştır. Her türlü yayın ve kullanım hakkı yazara aittir.)

Berlin’de yaşadıkları belgelenmiş olan ilk Türkler 1683 yılı ve akabinde yaşanan “Türk Savaşları” sırasında esir alınan ve vaftiz edilerek Hristiyan yapılan Türk çocukları ve gençleridir. Berlin Katedrali vaftiz kayıtlarına göre katedralde 1688-1700 yılları arasında aşağıda sıralanan 15 Türk (12 kız, 3 erkek) vaftiz edilmiştir: 1688: Charlotte Sophia, Sophia 1689: Sophia Charlotta, Luisa Lucia, Maria Magdalena, Luisa Charlotte 1690: Friedrich Ludwig, Dorothea Sophia 1691: Friderica, Sophia Charlotte 1693: Friedrich (Aly), Maria Magdalena, Luisa Lucia 1699: Friedrich (Mustapha) 1700: Auguste Sophia Christiana

Berlinli ilk Türklerden Sophia Charlotte Possart’ın Charlottenburg Sarayı’nda sergilenen yağlıboya tablosu

26 Ocak 1699 tarihinde imzalanan Karlofça Anlaşması uyarınca Osmanlı İmparatorluğu ile Avrupalı müttefik ülkeler arasında savaş esiri mübadelesi başlatıldığı için vaftiz işlemleri durdurulmuştur. Katedral’de yalnızca 1708 yılında Soliman Candio adlı Mısırlı bir Müslüman vaftiz edilmiştir. Vaftiz edilerek Hrıstiyanlaştırılan Türklerin çocukları da bilahare vaftiz edilmiştir. Vaftiz edilen Türklerin vaftiz analığı ya da vaftiz babalığı görevi başta Brandenburg Prensesi/Prusya Kraliçesi Sophie Charlotte olmak üzere asiller tarafından üstlenilmiştir. Kilise kayıtları aracılığıyla Berlin’de vaftiz edilmiş olduğu belgelenen 15 Türk içinde yalnızca iki kişi hakkındaki bilgiler bugüne kadar aydınlığa kavuşturulabilmiştir: Sophia Charlotta (1689) ve Friedrich Aly (1693). Bu iki kişi haricinde Berlin dışından gelerek şehre yerleşen Hasan ve Marusch hakkında da bilgi vardır.

Kısaca özetleyeyim: Sophia Charlotte: Brandenburg Prensesi Sophie Charlotte’nin özel hizmetinde bulunmuş ve 16 Nisan 1689 yılında Berlin Katedrali’nde vaftiz edildikten sonra bu adı almıştır. Türk adı bilinmeyen Sophia Charlotta Saray Eczacısı Johann Adam Possart’la evlenmiştir. Çiftin dünyaya gelen ilk çocuğu Carl Friedrich Possart 1698 yılında Prenses Sophie Charlotte tarafından vaftiz ettirilmiştir. Sophia Charlotte’nın bir portresi Charlottenburg Sarayı’nda sergilenmektedir. 1684 yılı civarında yaklaşık 20 yaşındayken esir edilerek Berlin’e getirildiği tahmin edilen ve Prenses Sophie Charlotte’nin özel hizmetinde görevlendirilen Ali 1693 yılında vaftiz anası sıfatıyla Sophie Charlotte tarafından Berlin Katedrali’nde vaftiz ettirilmiş ve Friedrich adını almıştır. Ali 1694 yılında Marusch adlı Türk kızıyla evlenmiştir. Marusch 1666 yılında doğan, Türk Savaşları sırasında esir edildikten sonra o zamanlar Berlin şehrinin dışındaki bir yerleşim bölgesi olan Spandau’ya getirilen ve 1691 yılında Spandau’daki St. Johannis Kilisesi’nde vaftiz edilerek Sophia Henriette adını alan bir Türk kızıdır. Ali’nin Marusch’tan altı çocuğu olmuştur. Berlin Katedrali vaftiz kayıt bilgilerine göre bu çocukların adları ve vaftiz ediliş yılları şöyledir: Gottfried (1695), Sophia Henriette (1696), Caspar Friedrich (1698), Anna Sophia (1700), Friedrich Wilhelm Ludwig (1702), Ernst August (1709). Friedrich Wilhelm Hasan: İkinci Viyana kuşatması sırasında esir alınmış olan Hasan, Hannover Hanedanı mensubu olan Sophie Charlotte’nin özel hizmetine verilmiş ve vaftiz edildikten sonra Friedrich Wilhelm adını almıştır. Sophie Charlotte 16 yaşındayken 1684 yılında Brandenburg Elektör Prensi (1701’den itibaren Prusya Kralı) I. Friedrich’le evlendikten sonra Berlin’e gelmiştir. Sophie Charlotte 1686 yılında Hasan’ı Berlin’e getirtmiş ve sarayda özel hizmetinde görev-

lendirmiştir. Hasan Berlin’de Friderica Ernestina Catharina ile evlenmiştir. Çiftin Sophia Charlotta ve Sophia Maria adlı iki kızı sırasıyla 1703 ve 1707 tarihlerinde vaftiz ettirilmiştir. Vaftiz analığı görevi Prusya Kraliçesi Sophie Charlotte ve Hannover Elektör Prensesi Sophie tarafından üstlenilmiştir. Kilise kayıtlarında Hasan’ın 1728 yılında 56 yaşındayken hayatını kaybettiği belirtilmektedir. Bu durumda Hasan 1672 yılında doğmuştur ve Berlin’e geldiğinde 14 yaşındadır. Ali ve Hasan’ın saraydaki en önemli görevleri “türban ve kaftan”lı kostümleriyle davetler, yürüyüşler ve seyahatlerde Sophie Charlotte’ye eşlik etmektir. Sophie Charlotte bu suretle 1680’li yıllarda ve 1700’lü yılların başlarında Avrupalı asilzadeler arasında yaygın olan “Türk modası”na uymuştur. O dönemde Hristiyan ordularında görev yapan asiller ve yüksek rütbeli subaylar arasında “savaş ganimeti Türkler”e (Beutetürken) sahip olmak ve Türk gibi yaşamak bir moda olarak görülmekteydi. Bu modanın Berlin’deki iki önemli aktörü olan Ali ve Hasan rolleri icabı Sophie Charlotte’yi saray içinde ve dışında gölge gibi takip etmiş ve sarayda büyük bir prestije sahip olmuşlardır. Bu durum, ödenen maaşta da görülmektedir. Örneğin 1711/1712 yıllarına ait maaş listesine göre, sarayda görev yapan bir Alman asilzadeye 225 Taler maaş ödenirken, Ali’ye 366 Taler maaş ödenmiştir. Ali ve Hasan Charlottenburg Sarayı’nın yakınındaki Schloßstrasse 4 ve 6 numaralı adreslerde edindikleri 98x360 Fuß (yaklaşık 3300 metrekare) ve 12x30 Rute (yaklaşık 5200 metrekare) büyüklüğündeki arsalarda birer ev inşa ettirmişlerdir. Prusya Kralı I. Friedrich 3 Aralık 1705 tarihinde imzaladığı iki emirname (Dekret) aracılığıyla bu iki eve Prusya sarayı nezdinde çok özel prestije sahip olan kişilerin evlerine tanınan “Freihaus” statüsü tanıyarak Ali ve Hasan ile mirasçılarını sahip oldukları ev ve arsalar için her türlü harç ve vergiden muaf tutmuştur. Ali ve Hasan ile Kraliçe Sophie Charlotte arasındaki ilişkinin ne denli yakın olduğu, Baron von Pöllnitz’in, Hannover’de annesini ziyaret ettiği sırada 1 Şubat 1705 tarihinde hayatını kaybeden Sophie Charlotte’nin ölüm döşeğindeki son dakikalarına ilişkin olarak yazdığı şu ifadelerde de görülmektedir: “[Sophie Charlotte] hizmetinde olan personelin tamamı yatağının çevresinde toplanmış göz yaşları dökerken onlara ‘elveda’ dedikten sonra saray mabeyncisi iki Türkü yanına çağırarak, ‘Adieu Ali! Adieu Hasan’ dedi”.


i v e i k e d in s e r d a 6 e s Hasan’ın Schloßstras Ali ve Hasan Kraliçe’nin ölümünden sonra Kral I. Friedrich döneminde imtiyazlı kişiler olarak sarayda görev yapmaya devam etmişlerdir. Ancak I. Friedrich’in 25 Şubat 1713 tarihinde hayatını kaybetmesinden sonra tahta geçen ve saray harcamalarında daha tasarruflu hareket eden I. Friedrich döneminde Ali ve Hasan sarayın maaşlılar listesinden çıkarılmış ve saray imtiyazları ellerinden alınmıştır. Saraydaki görevine son verildikten sonra büyük bir geçim sıkıntısı içine düşen Hasan 1728 yılında hayatını kaybetmiştir. Mirasçıları Hasan’ın Schloßstrasse’deki evini 1730 yılında satmışlardır. İkinci Dünya Savaşı sırasında yıkılan evin temeli üzerinde 1951 yılında bir şapel inşa edilmiştir. Şapel’in duvarına monte edilen bir plakette şu ifadeler yer almaktadır: Aynı şekilde mali sıkıntı içine düşen Ali saray tarafından kendisine verilmiş olan evini 1715 yılında satmak zorunda kalmıştır. 1716 yılında peş peşe ölen Ali ve karısı Berlin’de “Parochialkirche” adlı kilisenin bahçesindeki küçük mezarlığa gömülmüştür. Kilise mezarlığına daha sonra üst üste yeni definler yapıldığı için Ali ve Marusch’un mezarlarından hiçbir iz kalmamıştır. Ali’nin evi 1883 yılında yıkılarak yerine yeni bir bina yapılmıştır. Ali’nin çocukları ve torunları Prusya devletine tüccar, rahip, subay ve öğretmen olarak hizmet etmişlerdir. Ali’nin torunları günümüzde “Aly” soyadı ile Almanya’da yaşamlarını sürdürmektedirler ve doğan ilk erkek çocuklarının ikinci adını Haydar olarak koymayı gelenek haline getirmişlerdir. Aly sülalesinin mensupları zaman zaman “Aly Günü”nde bir araya gelmektedirler. Aly sülalesi mensuplarından Götz Haydar Aly Almanya genelinde tanınmış bir tarihçi ve gazetecidir.

Hasan’ın evinin bulunduğu arsadaki şapelin duvarına monte edilen anma plaketi (Fotoğraf: Kemal Özden). “Hier befand sich bis zu seiner Zerstörung im 2. Weltkrieg das ehemalige FREIHAUS des KAMMERTÜRKEN HASSAN das von 1855 bis 1857 dem Bildhauer Christian Daniel Rauch (2.11.1777-3.12.1857) als Sommerhaus diente” Türkçesi: “Burada, İkinci Dünya Savaşı sırasında tahrip edilinceye kadar mabeynci Türk Hasan’ın evi bulunmaktaydı. Ev, heykeltıraş Christian Daniel Rauch (2.11.17773.12.1857) tarafından 1855-1857 yılları arasında yazlık ikametgah olarak kullanılmıştır”.

Kemal Özden


Alman istihbaratı, Türkiye’den destek bekliyor Anayasayı Koruma Teşkilatı Başkanı Hans-Georg Maassen: “Türkiye bölgede çok önemli bir faktör. Türkiye ile çok daha yakın bir işbirliğini umut ediyoruz ve bunu bekliyoruz”

A

lmanya’nın iç istihbarat örgütü Anayasayı Koruma Teşkilatı’nın (Bundesverfassungsschutz) Başkanı Hans-Georg Maassen, Suriye’ye savaşmaya giden Alman vatandaşlarının engellenmesi konusunda Türkiye’den destek beklediklerini bildirdi. Haftalık Die Zeit gazetesine konuşan Anayasayı Koruma Teşkilatı Başkanı HansGeorg Maassen, Almanya’dan Suriye’ye savaşmaya gidenlerin sayısının 220’yi

aştığını tahmin ettikleri söyledi. Almanya’dan Türkiye üzerinden Suriye’ye savaşmaya gidenlere karşı daha fazla destek beklediklerini kaydeden Maassen, “Türkiye bölgede çok önemli bir faktör. Türkiye ile çok daha yakın bir işbirliğini umut ediyoruz ve bunu bekliyoruz” ifadelerini kullandı. Hans-Georg Maassen, ABD Ulusal Güvenlik Kurumu NSA’nın gizli dinleme faali-

yetleri nedeniyle iki ülke arasında yaşanan gerilime karşın, Amerikan güvenlik birimleri ile yakın işbirliğinin devam ettiğini de kaydetti. Anayasayı Koruma Teşkilatı Başkanı Maassen, “Uluslararası terörizmle mücadele konusunda işbirliğimiz herhangi bir değişikliğe uğramadı, devam ediyor. Suriye ve oradaki hareketle konusunda bilgi paylaşımımız da iki yönlü olarak devam ediyor” dedi.

Almanya, Noel ve yılbaşına hazır Hristiyanların bayramı Noel'in ve yılbaşının yaklaşması nedeniyle önemli cadde ve meydanlar ışıklandırıldı, hediyelik eşya panayırları kuruldu. Almanların Noel hediyesi için yapacağı harcamanın 15 milyar 200 milyon avroya ulaşması bekleniyor. Almanya'da Hristiyanların bayramı Noel'in ve yılbaşının yaklaşması öncesinde önemli cadde ve meydanlar ışıklandırıldı, hediyelik eşya panayırları kuruldu. Almanların Noel hediyesi için yapacağı harcamanın 15 milyar 200 milyon avroya ulaşması bekleniyor. Berlin'deki Noel ve yılbaşı hazırlıkları kapsamında Başbakanlık, Cumhurbaşkanlığı ve Federal Meclis önüne konulan dev ağaçlar süslendi. Genellikle rengarenk ışıklandırılan tarihi meydanlarda kurulan panayırlarda çeşitli şekerler, çikolata ve hediyelik eşyalar satışa sunuldu. Frankfurt'taki tarihi Römer Meydanı ve Paulskirche'nin bulunduğu alandan, Main Nehri'ne kadar uzanan bölgede de yılbaşı ve Noel panayırı kuruldu. Çeşitli şekerlemeler, yiyecek ve içeceklerin bulunduğu panayır, Almanya'nın en eski ve en büyük panayırlarından biri olarak biliniyor. Noel'in simgesi olarak bilinen yılbaşı ağacı da Römer

Meydanı'nda yerini aldı. Noel zamanında meydana getirilen sekiz tonluk ladin ağacının boyu 30,5 metre. 105 yıllık tarihi ağaç, LED aydınlatma sistemiyle ışıklandırılıyor. Yaklaşık 200 standın yer aldığı Noel ve yılbaşı panayırı 22 Aralık'a kadar devam edecek. Panayırı, bu yıl 3 milyon kişinin ziyaret etmesi bekleniyor.

Almanların yüzde 87'si hediye alıyor INSA Düşünce Araştırma Enstitüsü'nün yaptığı araştırmaya göre, Almanların yüzde 23,1'i Noel hediyesi için en fazla 100 avro, yüzde 22,9'u ise 200 avro civarında harcama yapıyor. Halkın yüzde 16,1'inin hediye için ayırdığı bütçenin 300 avro, 400 avro harcama yapmaya hazır olanların oranının ise yüzde 9,1 civarında olduğu ifade edildi. Hediye için 400 avro'dan daha fazla harcamaya hazır olanların oranının ise yüzde 16,5'i bulduğu bildirildi. Araştırmayla toplumun yüzde 87,7'sinin Noel hediyesi aldığı ortaya çıktı. Almanların bu yıl Noel hediyeleri için yapacakları harcamanın, geçen yıla göre yüzde 2 artarak 15 milyar 200 milyon avroya ulaşması bekleniyor. Perakende sektörü ise yılın son iki ayında 80 milyar avroyu aşan ciro hedefliyor.

Alman birasının UNESCO listesine alınması istiyorlar Ülkedeki bira üreticileri, 500 yıllık geçmişi olan Alman birasının UNESCO. Dünya Mirasları Listesi’ne dahil edilmesi için başvuruda bulundu Alman Bira Üreticileri Federasyonu, 500 yıllık geçmişi olan Alman birasının Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Kurumu (UNESCO) Dünya Mirasları Listesi'ne dahil edilmesi için başvuruda bulundu. Alman Bira Üreticileri Federasyonu'ndan yapılan yazılı açıklamada, Alman birasının kalitesini ve niteliklerini, saflığını korumasının; 1516 yılında çıkarılan "Reinheitsgebot Yasası" ile mümkün olduğu vurgulandı. Bu yasayla bugüne kadar bozulmadan gelen Alman birasının UNESCO Dünya Mirasları Listesi'ne dahil edilmesi için eyalet kültür bakanlığına başvuruda bulunulduğu ifade edilen açıklama-

14

da, Alman birasının yapılacak seçimle listeye aday gösterilmesinin ümit edildiği kaydedildi. Alman Bira Üreticileri Federasyonu Başkanı Hans-Georg Eils, bu tarihi yasanın önemine dikkat çekerek, "Eğer Almanya bugün de tartışmasız bir şekilde bira ülkesi olarak kabul ediliyorsa bu biranın saflığını sağlayan bu yasa sayesinde" dedi. Eils, Almanya'da yüzyıllar içinde geliştirilen ve nesilden nesile aktarılan bire üretim tekniğinin, özel olarak korumaya alınmasının önemini vurguladı. Bavyera eyaletinde 23 Nisan 1516'da çıkarılan yasa uyarınca Alman birasında yalnızca su, şerbetçiotu, malt ve bira maya-

sı kullanılabiliyor, bunun dışında başka katkı maddesi eklenmiyor. Yasa zaman içinde Almanca konuşulan diğer bölgelerde de kabul görmüş, 1906 yılında Almanya genelinde geçerli yasa haline gelmişti. Saflık yasası olarak da adlandırılan Reinheitsgebot, dünyada gıda üretimi hakkında çıkarılmış ve bugün de geçerliliğini koruyan en eski yasa olarak biliniyor. Almanya'da yaklaşık 1300 bira üreticisi firma bulunuyor. Ülkede bu yılın ilk 10 ayında tüketilen biranın miktarı 80,5 milyon hektolitre. Avrupa'da kişi başına en çok bira tüketilen ülke Çek Cumhuriyeti olurken, bunu Avusturya ve Almanya takip ediyor.


Türk çocuklarının okuldaki başarısı arttı Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü’nün (OECD) yayınladığı PISA eğitim araştırmasına göre Almanya’daki göçmen ailelere mensup öğrencilerin başarı seviyesi arttı.

B

u yılki PISA araştırmasında matematik ve okuma seviyesinin ölçüldüğünü söyleyen Federal Eğitim Bakanı Prof. Johanna Wanka, Türk öğrencilerin başarısında da önemli ölçüde iyileşme görüldüğünü dile getirdi. Türklerden ve diğer göçmen ailelere mensup çocuklardan liseye giden öğrenci sayısının giderek arttığını kaydeden Prof. Wanka,“2000 yılında açıklanan PISA sonuçları bizi şoke etmişti. Türk ve göçmen ailelere mensup çocuklara yönelik erken dil eğitimi, çocukların erken yaşta desteklenmesi ve tam gün okul gibi adımlar atıldı. Bu yıl açıklanan PISA sonuçları Türk öğrencilerin eğitimdeki başarılarının arttığını gösteriyor.” dedi. Almanya matematikte toplamda OECD ortalamasının 20 puan üzerinde başarı elde ederek 514 puanla OECD üyeleri arasında onuncu sırada yer aldı. Göçmen ailelere mensup öğrenciler ise matematikte Alman yaşıtlarına göre 485 puanla OECD ortalamasına yakın sonuç elde etti. OECD ortalaması ise 494 olarak belirlendi.

Alman öğrencilerin yüzde 18’i matematikte sadece basit işlemleri yapma yeteneğini ortaya koyarken, öğrencilerin yüzde 17’si stratejik düşünüp zor soruları çözme yeteneğini sergiledi. PISA sonuçlarına göre erkek öğrencilerin kız öğrencilere göre matematikte daha başarılı oldukları belirlendi. Kız öğrencilerin matematik ödevlerini yapmak ve konuya çalışmak için ayırdıkları zaman ve motivasyonun erkek öğrencilere göre daha az olduğu belirtildi. Matematik dışında okuduğunu anlama konusunda Almanya 508 puanla Belçika, Çin, Hollanda ve İsviçre ile en iyiler arasında bulunuyor.

gapur, Güney Kore ve Japonya yer aldı. Avrupa’da ise 535 puanla Lichtenstein ve 531 puanla İsviçre’nin lider olduğu görülüyor. Okuma ve anlama kategorisinde Çin (Şanghay) 570 puanla birinci olurken, Hong Kong, 545 puanla ikinci ve Singapur 542 puanla üçüncü oldu. Avrupa’da ise Finlandiya 524 puanla ilk sırada yer aldı. Fen bilimleri alanında Çin (Şangay) 580 puanla birinci, Hong Kong 555 puanla ikinci, Singapur 551 ile üçüncü, Japonya 547 puanla dördüncü olurken, Avrupa’da 545 puanla Finlandiya birinci, 541 puanla Estonya ikinci, 526 puanla Polonya üçüncü oldu.

Almanya'da okuduğunu anlama yeteneği 2000 yılında 484 ve 2009 yılında 496 puanla OECD ortalamasına yakın çıkmıştı. Fen bilimlerinde önemli başarı elde eden Almanya, 524 puanla Avustralya, İrlanda, Hollanda, Polonya gibi ülkeler ile aynı grupta yer aldı. Almanya’nın fen bilimleri ortalaması 2006 yılında 516 puan olarak belirlenmişti.

Almanya’nın 2000 yılından itibaren eğitim sisteminde iyileştirmeler yaptığını ve 2015 yılında daha iyi sonuç elde edeceklerini düşündüğünü söyleyen Federal Eğitim Bakanı Wanka, “Almanya ailenin sosyal sınıfıyla çocuğun okul başarısının birbirine oldukça bağlı olduğu bir ülkeydi. 2000 yılından itibaren tam gün okul ve okul sonrası derslerde destek hizmetleriyle sosyal sınıfın etkisinin azaltıldığı görülüyor.” dedi.

PISA matematik sonuçlarında Şanghay 613 puanla birinci olurken, ilk üçte Sin-

Büyük koalision

A

lmanya’yı önümüzde dört yıl yönetecek büyük koalisyon hükümeti için son hazırlıklar tamamlanırken, koalisyon sözleşmesindeki maddelerin eyaletlere nasıl yansıyacağı da gündemi meşgul ediyor. SPD’nin küçük koalisyon ortağı olduğu eyaletlerde federal reformların uygulanabilirliği ile ilgili endişeler artıyor. Baden Württemberg Eyaleti’nde de Yeşil-

lerle koalisyon ortağı olan SPD’nin federal koalisyon sözleşmesinin bazı maddelerinde Yeşiller’le ihtilafa düştüğü siyasi çevrelerde konuşulmaya başlandı. SPD’nin BW Eyalet Başkanı Nils Schmid, geçen hafta yaptığı bir açıklamada, eyaletin büyük koalisyon anlaşmasına tam destek vereceğini dile getirmiş ve bu desteği hükümeti kuracak partilerin üzerinde anlaştıkları asgari ücretlerten dolayı

yapacaklarını söyleyerek parti içinden de eleştiriler almıştı. Diğer yandan eyaletin 2020’ye sıfır borçlanma hedefine ulaşması için vergi gelirlerinde artış yapılması gerekiyor. Böyle bir yaptırımı SPD’nin tüm uğraşlarına rağmen sağlayamaması sonrası, özellikle mali çerçevede eyaletin nasıl bir siyaset izleyeceği merakla bekleniyor.

Müstakbel koalisyon ortakları maliye bakanlığını paylaşamıyor Almanya’da Birlik Partileri (CDU/CSU) ve Sosyal Demokratlar (SPD) arasında kurulması öngörülen büyük koalisyonda şimdi de maliye bakanlığı tartışması yaşanıyor. İmzaların atıldığı büyük koalisyon için “hangi bakanlık koltuğuna kimin oturacağı” henüz belli olmazken, her iki taraf da maliye bakanlığını almak istediklerini duyurdu. SPD içindeki Seeheimer adı verilen muhafazakar kanat, başbakanlık makamı-

nın (Angela Merkel) CDU’ya bırakıldığı ve sonraki ikinci önemli bakanlığı ise kendilerinin almak istediklerini belirtti. Handelsblatt gazetesine konuşan SPD’li Johannes Kahrs, federal maliye bakanlığının hem Almanya hem de Avrupa politikaları açısından önemli olduğunu ve bu makama SPD’li bir bakanın oturması gerektiğini söyledi. Buna karşın görevdeki Hıristiyan Demokrat Partili (CDU) Federal Maliye Bakanı Wolfgang Schaeuble ise koltuğunu

bırakmayı düşünmüyor. CDU’lu Herman Gröhe de bu bakanlığın kendilerinde kalması gerektiğinin altını çizdi. Diğer tarafta ise SPD, bu makama bir dönem maliye bakanlığı yapan Peer Steinbrück’ü düşünüyor. Koalisyon ortakları arasında daha önce de “halka ait telefon ve internet bilgilerinin nasıl ve ne süre ile kaydedileceğine” yönelik fikir ayrılığı ortaya çıkmıştı.

15


J.J.Rousseau`nun kötü mirasi ; „genel irade“ Ben ile öteki birbirini tanımakla kalmayıp, dahası varlıklarının karşılıklı olarak birbirlerine bağlı olduğunu kavramaları sayesinde ancak demokrasi bilinci oluşabilecek gibi görünüyor Demokrasiyi mükemmelliğe yönelmiş uzun ince bir yol olarak görürsek ilk akla gelen sorunumuz, varolanı yani şimdi ve buradakini sürekli yetersiz bulup olması gereken açısından değerlendirmektir. Olması gereken ise sadece bir ütopya; ideal olan yer ve zaman. Önemli olan da bu mükemmelliğin kendisine erişilemeyeceginin açık ve seçik olması. Buna rağmen yine de bu yolda olmanın dışında seçeneğin olmaması hali. Demokrasi kendi ütopyasına doğru giden bir yol. En ileride olanın dahi eksiklikler yumağından kendisini kurtaramadığı bir yolda olama hali. Bunun böyle olması onun dogası geregi ve belki de en olumlu yanı diyebiliriz. Çünkü mükemmellik bir anlamda ölüm ya bitmişlik göstergesi sayılır. İnsanlara mutlak mutluluğu vadeden teoriler ya da ideolojilerde bu „mükemmel ölüm“ bize hep göz kırpar. Homo sapiens için mutlak mutluluk hiçbir zaman gerçekleşemeyecek bir idealdir, çünkü insan varoluşunun temelindeki paradokslar ona hiçbir alanda mutlaklık olanağı vermiyor. İnsan her zaman, hem seven hem nefret eden; hem barış ve huzuru sağlayan hem de savaşları isteyerek çıkarandır; insanlık için şahaserler yaratan ama aynı zamanda yarattıklarını da yok edendir. Sorun insanı tek bir özelliğiyle mutlaklaştırmadan onun varoluşsal bütünündeki paradoksallığı görerek ve tanıyarak çözümler aramak. İnsan ancak her türlü mutlaklık hayallerinden uzaklaşıp, varoluşsal çelişkileriyle birlikte yol alırken, onları tanıyarak kabullenip adım adım ilerleyeyebilecek bir seçenek içinde varoluşunu bütün olarak hissedebilir. Bu bilinçli bir duyarlılıktır. Tersi durumda, yani paradokslardan kaçan insan hep genellemeler ve mutlakliklar peşinde olacaktır. Çünkü genel geçer olan ve mutlak olan ona hazır reçeteleriyle sahte de olsa huzur ve güven verir. Demokrasi yolunu da bu çeşit paradoksları hesaba katan bir çözüm tarzı olarak görebiliriz. Ayrıca demokrasinin kendisi paradokslar taşıyan bir yönetim biçimi ve böyle olmasıyla da „homo sapiens“e uyan bir niteliğe sahip.

insanın yarattığı canavar mutlak Hükümran devlet Laviathan, Rousseau`da “genel irade”ye dönüşür: Tek egemenlik vardir ve o da herkesi kapsayan “genel irade”dir. Onun dışında kalan sesler kesilmelidir. Genel iradeye mutlak itaat. Hiçbir farklılığa izin verilmeyen, hiçbir “çatlak ses”in olmadığı yekpare bir halkın yekpera “genel irade”si.. Herhalde J.J.Rousseau`dan bugünlere kadar gelen tek olumsuz miras bu olsa gerek.. Bugün çoğunluğun diktatöryası diyebileceğimiz halkın „genel iradesi“, kolayca araçsallaştırılıp homojen ve farklılıkları yok etmeye yönelik tek mutlak doğrudan hareket eden siyasal anlayışa kapı açabilir. Diğer yanda birey haklarının savunucusu ve liberal demokrasinin kaynağı sayılan John Loce ile başlayan modern demokarsi çizgisi bugün gelişmiş haliyle çoğunluğun genel iradesine karşı azınlığın haklarını savunan bir siyasal düşünceyi sunmakta. Demokrasinin uzun ince yolunda önde olan toplumlar için çoğunluğun mutlak iradesi gerilerde kalmış, onun yerini farklı olanın yaşatılması, tanınması ve kararlarda katılımının sağlanması hedef alınmış gibi görünüyor. Bu nedenle, halkın egemenligi gibi soyut (seçimin mutlaklaştırılması bir yana) ve kolayca popülizme çakılan egemenlikler yerine anayasal hakları savunan hukuğun egemenliğinin, demokrasinin en gelişmiş biçimini oluşturduğunu söyleyebiliriz. Ancak bu haliyle, yolda olan demokrasideki öteki sadece korunmakla kalmamış onun yönetime katılmasının yolu da açılmış olur. Demokrasi anlayışı, kuşkusuz postmodern zorlamanın rolünü de hesaba katarsak son yarım yüzyıldır köklü bir değişim yaşıyor diyebiliriz. Bu değişimin temelindeki en çarpıcı özelliğin, toplumdaki farklı olanın ve ötekinin ciddi anlamda hesaba katılması olduğunu söyleyebiliriz. Öteki belki de demokrasinin ince uzun yolunda ilk kez bu denli belirleyici olmakta ve onun ben (ya da biz) ile olan ilşkisi demokrasinin niteliğini belirlemektedir. Ben ile öteki birbirini tanımakla kalmayıp, dahası varlıklarının karşılıklı olarak birbirlerine bağlı olduğunu kavramaları sayesinde ancak demokrasi bilinci oluşabilecek gibi görünüyor.

Nedir demokrasinin temel paradoksu ? Hemen Platon`a kulak verelim. Gerçi Antikçağ demokrasisi kendine özgü; herkesi kapsamayan; kadınları, köleleri ve yabancıları dışlayan bir demokrasiydi. Yine de Platon için, eğitimsiz insanların iktidara gelmesini sağlayan demokrasi pek güvenilir bir yönetim biçimi değildi. Kendisini ortadan kaldıracak çeliskiyi bağrında taşıdığı için demokrasi Platon, hatta Sokrates için de bir risktir ve bu riske girmenin hiçbir anlamı yoktur. Platon`un düşündeki Devlet değişmeyen genel ve mutlak kurallar sistemidir. Burada insanın varoluşundaki paradoksallık hiç hesaba katılmadığı gibi demokrasi riski ya da paradoksu da „çözülmüş“ olur. Platon ve Sokrates`ten beri Ortaçağ`ın tek Mutlak`ı Tanrı egemenliğinden sonraki Rönesans ile başlayan yeni dönemde bir yanda Thomas Hobbes`un demokrasiyi zeten kaldırıp atan mutlak Hükümranı, öte yanda John Locke`un birey haklarıyla başlayan ve çoğunluk iktidarını savunan çizgisi bugünlere kadar geldi. Tabiki farklı tarihsel dönemlerde farklı nitelikler kazanarak. Örneğin Hobbes`un ünlü

Dr. Ufuk Yaltıraklı 16


Interkulturelle Kompetenz Kultursensible Beratungs- und Handlungskompetenz für Beratungs-, Fach- und Führungskräfte aus unterschiedlichen 1 Kulturen.

BiB

Begleitung in den Berufseinstieg für Frauen aus allen Kulturen Unterstützung und Vermittlung in Praktika, Ausbildung und Arbeit.

- Alphabetisierungskurse - Elternkurse - Frauenkurse - Jugendintegrationskurse - Türkischkurse + EDV Kurse

vom BAMF geförderte

„DEUTSCH“ Integrationskurs telc A2-B1-C1-C2 Deutschprüfungen

internationale Weiterbildung

2

3

rt,

o - European Touristic Management - Assistant doch d chen… e i S n e a - Flugbegleiter/in Arbeit e Urlaub m r 4 ande wo

ExisMi - Weiterbildung, Existenzgründung, Coaching und Unternehmensberatung für MigrantInnen - Interkulturelle Pflege- und Betreuungskraft

5

TUH - Bildungszentrum gGmbH web: www.tuh-bildung.de eMail: info@tuh-bildung.de Rollbergstr. 70, 12053 Berlin Telefon:

030 / 62 72 12 31

Telefax:

030 / 62 72 12 35

Berlin Kreuzberg

Berlin Neukölln

Oranienstr. 25, 10999 Berlin Telefon: Telefax:

030 / 61 67 69 30 030 / 61 67 69 39


18


Hüseyin Yılmaz Şu an Türk Esnaf ve Zanaatkarlar Derneği kısa adıyla TUH’un başkanlığını yapıyorsunuz. Size göre Almanya’da bu görev ne tür özellikler içermeli? Bana göre Almanya’daki girişimcilerin büyük bir bölümü esnaf. Yani bu kesim için henüz gerçek anlamda işveren sıfatını kullanmak yerinde değil diye düşünüyorum. Esnaflık işverenliğin bir ön aşaması. İşverenliğe atılan ilk adım. Esnaflığın sorunları da var elbette. O nedenle bu girişimcilerle aynı bir sosyal danışman gibi çalışmalı. Ben aynı zamanda bunu da yapıyorum. Girişimcilik yolunda sorunlar mevcut. Biz bu alanda yola çıkan ve girişimciliğe teşvik ettiğimiz insanlarla çalışıyoruz. Yardımcı oluyoruz. Bunun önemli bir hizmet olduğunu düşünüyorum. Bu hizmetin toplumda karşılık bulması gerekir. Biz politikaya sorunlara çare arayarak ve de çözüm yolları göstererek destek oluyoruz. Bu hizmette gönüllülük esastır. Sizce TUH’u diğerlerinden ayıran özellikler neler? Sizin bu kurumun oluşmasında ne tür bir katkınız oldu? TUH olarak tabanda çalışan bir kurumuz. Bir sosyal danışman gibi hizmet veriyoruz. Biz biliyoruz ki Türklerin büyük bölümü mecburiyetten girişimci oluyor. İş piyasası onları bu yola zorluyor. Sosyal pek çok mesele ile cebelleşiyorlar. Bir göçmen kuruluşu olarak hangi alanda hizmet verirseniz verin ucu mutlaka sosyal konularla kesişiyor. TUH’u ben hayata geçirdim. Toparlayıcı ve birleştirici oldum. Ayrıca biraz önceki değindiğim konularda deneyimli olduğum için, bu birimde öncü bir rol oynadım. Hüseyin Yılmaz işverenlik tecrübesini Almanya’da yıllar önce edinenlerden. Sizi işverenliğe iten ne olmuştu? Tahminim bu özellik göcmenlerin büyük bölümünde var. Yabancılık duygusundan dolayı, kendi işini kurup bağımlılıktan kurtulma içgüdüsü diye düşünüyorum. Tabii başka nedenler de olabilir. Sizce içinde bulunduğumuz ülkeye bizler ne katabiliriz? Bu sizin kişiliğinizde nasıl şekilleniyor? Bizler bu ülkeye çok şey kattık. Bizler Almanya’nın zenginliğiyiz. Bu ülkeye göçmenlerin kültürel, ekonomik ve turizm alanındaki katkısını düşünün. En önemlisi de işgücü katkısı. Bizim yaratıcı yanımız yerli Alman toplumunun hemen her alanda kalkınmasında etkin bir rol oynadı. Siz, üretmeyi ve sürekli devinim içinde olayı seçenlerdensiniz. TUH’un yanısıra Akarsu’ya da el attınız. Sizin katkınız sağlandığından bu yana Akarsu’da inanılmaz bir dinamizm yakalandı. Bu işe sizi iten ne oldu? Sıkı işbirliğine girdiğimiz eski bir sağlık ve kadın kuruluşu olan Akarsu e.V Berlin’in Kreuzberg ilçesinde bulunuyor. Akarsu ile kardeş kuruluş olduk. Bu vesile ile Kreuzberg gibi Türklerin yoğun yaşadığı bir ilçede de ikinci şubemizi açmış olduk. Burada kadınları meslek eğitimine de hazılıyoruz. Bu da bizim büyümemize ve ufkumuzun gelişmesine vesile oldu. Bu alandaki çalışmalar ise tahminlerimizin de ötesinde büyük bir başarı ile devam ediyor. Hüseyin Yılmaz son beş yılını değerlendirecek olsa, neler söylemek ister? Son beş yıla inanılmaz projeler ve oluşumlar sığdırdık. Sayısız insana istihdam ve uğraş alanı yarattık. Doğrusunu söylemek gerekirse biz bu beş yılda çok şey öğrendik ve geliştik. Berlin’de pek çok alanı tanıdık. Bu süre zarfında kalıcı işlerin altına da imza attık. Sizin kişiliğiniz, çocukluk ve gençlik sosyalizasyonunuz Türkiye’de geçti. Almanya’ da Berlin’de şayet bu alt yapı oluşsaydı daha farklı bir Hüseyin Yılmaz olur muydu? Kesin daha farklı olurdu derim. Hangi yönde olurdu bilemem. Ama benim Almanya’ya geldiğim noktadan bakarsak mutla-

19

ka mucize olurdu. Ancak yine de burada doğup, büyüseydim ne olurdum bilemem. Hüseyin Yılmaz’a Berlin neler kattı? Berlin’i kendinizle özdeşleştirebiliyor musunuz? Berlin bana çok şey kattı. 18 yaşında genç bir lise mezunu olarak geldim. Üniversiteyi burada okudum. Gençliğim özetle, ömrümün büyük bölümü Berlin’de geçti. Berlin’siz yapamam dersem doğru olur. Ben burayla tamamen özdeşleştim. Almanya’ya ayak bastığımdan bu yana bir yıl hariç hep bu kentte yaşadım. Rakamlar sizin için ne ifade ediyor? Rakam, sayı denilince aklınıza ne geliyor? Rakam denilince aklıma ilk rakamların herzaman doğruyu söylemediği geliyor. İki kere iki reel hayatta her zaman dört etmeyebilir mesela. Bazen üç ya da beş de edebilir. O nedenle ben rakamlara takılıp kalmanın doğru olmayacağı inancındayım. Yaşamdan zevk alarak devam etmek en doğru yol bana göre. 2013’ü istediğiniz gibi geçirdiniz mi? 2014’de Hüseyin Yılmaz’ı neler bekliyor? 2013 bize çok iyi geldi. Bünyemizde yüz kişiyi çalıştırıyor hale geldik. Bu büyük bir başarı bana göre. İyi bir temel oluştu. Hedef öncelikle insanları iş hayatına alıştırmak. Onları doğru yönlendirme çabamız var. Mesleki hayatlarında da katkı sağlayıp yanlarında olmaya çalışıyoruz. Sosyal sorunlardan arınmalarında yardımcı oluyoruz. Bu bize güç veriyor. Tabanda ve aynı zamanda sokakta da büyüyen bir ağa sahip olduk. En önemlisi de Almanca dil kurslarında uzmanlaşmış kadromuz var. Bu alanda akredite olmuş bir kurum olduk. Uluslararası geçerli Almanca dil testi (telc B1-C1-C2) yapmaya yetkiliyiz. Dil, mesleki ve rehabilatosyon alanındaki ihalelere katılabiliyoruz. Kaldı ki yolun daha başındayız ve 2014’ün çok daha iyi geçeceğine inancım sonsuz. Hüseyin Yılmaz, hayalini kurduğu ama gerçekleştiremediği noktaları sayacak olsa, kaç şık çıkar? Ben çok yönlü bir insan olduğumu düşünüyorum ve de yapmak istediklerimin listesi bir hayli kabarık. Ayrıca bu beni bıktırmıyor. Yeni projeler, yeni atılımlar tam bana gore. Benim bu yöndeki vizyonumun ucu açık. İnsanlarımızın birlik olmasını çok isterim. Burada yaşayan kabiliyetli insanlarımızın sayısı yüksek. Ancak sesleri çok çıkmıyor dahası çıkamıyor. Bunda göçmen olmanın etkisi büyük elbette. Kanımca bu bir süreç meselesi. Bizler yerleşik toplumla zamanla eş değer hale dönüşeceğiz. Ancak bu bir süreç. Kolay olmasa da er geç bu da tamamlanacak ve daha iyiye gidecek. Hüseyin Yılmaz hayatından ve yaşadıklarından memnun mu? Memnun olmak zorundayım. Bulunduğumuz konum ve şartlarda iyi işlerin altına imza attığımı zannediyorum. Ama daha iyi konumlarda olabilirdik, tam tersi de olabilirdi. Her yaşanan bir gün tecrübe ve değerli. Ama şunuda söyleyebilirim. Şayet bir gün bir başarı elde ederseniz veya çok basarılı olursanız aşağıda söyleyeceğim sözü de unutmayın: Hiç bir başarı yoktur ki, cezalandırılmasın! Bu hep böyledir. Onun için çok sağlam olmalısınız. Almanyalı Türkler daha yerleşik bir düzene geçiş sürecine girdi. Sizin kişiliğinizde bu nasıl bir biçim alıyor? Kendinizi bu topluma örnek gördüğünüz oluyor mu? Doğrusu ben bu toplumun değerlerinden çok şey öğrendim. Kendimi pek çok alanda özdeşleştirebiliyorum. Ancak bu yüzde yüz olmak zorunda değil. Sonuçta ben Türk kökenli bir göçmenim. Temelim Türkiye’de atılmış. Bunun bana büyük bir farklılık getirdiği inancındayım. Önemli olan bu yanımla, buradakinin sentezini oluşturmak. Ki bu da bizlerin aslında çok şanslı olduğunun bir göstergesi. Keza bu toplumda yaşamaya karar kıldıysanız, var olan standartlarla da barışık olmalısınız.


Örnek veya almanca „Vorbild“ konusunda mütevazi olmak istemiyorum. Ben bu toplumda örnek Multiplikatorlardan biriyim diyebilirim. Tabii bunu elime bayrak alıp ilan edecek değilim. Ama yaptığım çalışmalar ve toplumun öncülerini değerlendirdigimde kendimi bu katogorizide görüyorum. Sevim hanım benim şahsımın bu alandaki, bir çok işi maddi kazanç sağlamak için yapmadığımı sizde biliyorsunuz. Bu benim yaşam tarzım. Sosyal bir insanım. Yardımseverim. Hep de böyle kalacağım. Bu halimi çok seviyorum. Toparlarsak su ana kadar gerçeklestirdiginiz önemli Projeleriniz hangileridir? Birincisi Mesleki diplomaların tanınması yani eş değer tutulması projesi. Bunu ben başlattım ve 2006 yılında TUH olarak aktif hale dönüştürdük. Bu konu çok ilgi gördü. Bu girişim sonucu bir çok esnaf ve zaanatkarın sorununu çözdük. Konu böylece tüm Almanya’ya mal olmuş oldu. Sonuç itibarı ile diploma tanıma Almanya’da kanun olarak düzene sokuldu. Halen aynı sorunla mücadele eden pek çok kişiye hizmet sunuyoruz. Bu alanda Almanya’da ilki başlattım ve ilk insiyatifi kullanan da ben oldum. İkincisi başarıyla devam eden FİTmi projesidir. Bu proje üç yıl sürmüştür. Bu çerçevede 25 yaş altı 220 genci mesleki hayata başlayacak bir düzeye getirip, başarı oranı %75’lere ulaşan bir sonuçla kapattık. (www.ftmi.de) Bu projede yetişen gençlerin pek çoğu mesleğe başladı ve iş hayatına atıldı istihdam sahibi oldu. Üçüncü projemiz ise benim şahsen başlattığım Çok Kültürlü İşletmecilik Ödülü (www.vielfalt-derarbeit.de). Bu da başarılı işverenleri motive etmek amacıyla yapıldı ve bu yoldan iş dünyasına bir sinyal hedeflendi. Bu alandaki ödül iki yılda bir veriliyor ve 2014 yılında dördüncü kez gerçekleştiriyoruz. Örnegin Berlin Zaanatkarlar Odası ile yine buna benzer bir projeyi çıraklık eğitimi konusunda Hayata geçirdik. (Handwerk Mittendrin); www.tuhberlin.de Bununla ise çıraklık eğitimini bırakan veya zorluklarla karşılaşan gençlere yardım elini uzatmayı hedefledik. Öte yandan toplumsal proje olarak tüketici hakları konusunda yaptığımız “Mentorenschulung” örnek bir projeye dönüştü. Bu alanda bir boşluk fark ettik. Göçmen kökenli tüketiciler yeterince bilgi sahibi değiller. Bu alanda bazı göçmen kuruluş görevlilerini eğittik. (www.mentor-verb.de )Önemli bir atılımımız da sıkı işbirliğine girdiğimiz eski bir sağlık ve kadın kuruluşu olan Akarsu e.V. Bu vesile ile Kreuzberg ilçesinde de ikinci şubemizi açmış olduk. Burada kadınları meslek hayatına hazırlıyoruz. Bunun dışında girişimcilik seminerlerimiz düzenli aralıklarla devam ediyor. Bu amaçla bünyemizde TUH – Bildungszentrum GmbH kuruldu. Faliyetler bu çerçevede yürüyor. Bunun için ise uluslararası kalite control sistemi olan DEKRA, AZAV ve telc tarafınca akredite edildik. (www.tuh-bildung.de ). Verdiğiniz bilgiler için teşekkür ederiz. Asıl siz bana bu fırsatı tanıdığınız için ben size teşekkür ederim.

20


21


Berlin Kamp端s端 Tesisleri


Bahçeşehir Üniversitesi Berlin kampüsü öğrencileri için yeni sosyal yaşam tesisleri tamamlandı. Birim Ugur Bildungsgesellschaft Gayri Menkul Alım Satım ve İşletme Müdürü Kemal Salış’ın özel çabasıyla hizmete sunuldu. Şalış’in çalışmalarıyla, hızla modernize edilen ve hizmete sunulan tesisler pek çok ihtiyaca yanıt verecek kapasiteye sahip. Berlin’in Steglitz ilçesindeki konaklama ve dinlenme tesisleri öğrencilerin de katılımıyla açıldı. İstanbul’daki üniversite eğitimlerinin bir bölümünü Berlin’de sürdüren öğrencilere doğrudan hizmet verecek olan tesislerde kültürel etkinlikler de yapılacak. Salış, “ Açılış arzu ettiğimiz gibi öğrencilerimizin de katkısıyla gerçekleşti. Bu lüks konaklama tesislerinin hedefi öğrencileri Berlin’de rahat ettirmek. Bu nedenle de ek olarak bu tesislere sosyal yaşam bölümünü katmış olduk. Biz elbette en iyisini öğrenciler için yapma arzusundayız. Önemli olan da zaten onların beğenmeleri” dedi. Açılışa Bahçeşehir Üniversitesi Berlin Kampüsü Dekanı Prof. Dr. Süheyla Schroeder’de katıldı. Schroeder, Berlin’de geçici süre ko-

naklayan öğrencilerin daha rahat bir ortamda öğrenim görmelerinin önem ifade etiğini söyledi. Schroeder bu nedenle gerekli olan her türlü hizmeti sunmaya hazır olduklarına dikkat çekti. Schroeder özellikle özverili çalışma sonucu öğrencileri sosyal yaşam tesislerine kavuşturan Kemal Salış`ı tebrik etti ve onu bu nedenle yürekten kutladığını duyurdu. Schroeder,“ İstanbul’dan gelen öğrencilerimize öğrenci daireleri, evi imkanı sunuyoruz. Öğrencilerimizin sosyalleşebileceği, birlikte oturabileceği, vakit geçirebileceği böyle sosyal bir alan da yarattık. Steglitz Berlin’in nezih ilçelerinden birisi. Olabildiğince hem Berlin’i keşfetmeleri yaşamaları hem de eğitimlerini devam ettirebilmeleri için her olanağı öğrencilerimize sunuyoruz. Konaklama tesislerinde 122 tek oda, 12 adet de iki kişilik odalar bulunmakta ve toplam 78 öğrenci burada konaklamakta.“ dedi. Açılışı genç müzisyen Çığır Aytül gitarı ile renklendirdi. Aytül, birbirinden güzel şarkılarla geceye anlam kattı Mimarlık, hukuk, işletme, sinema ve televizyon bölümlerinde eğitim gören öğrenciler Berlin`de yaklaşık üç ay kalıyorlar.


Gauck İlahiyat Merkezinde

J

oachim Gauck: ''Almanya bizim ortak vatanımız. Çoğu çeşitli kentlerde son 5 yılda yapılmış iki binin üzerinde ibadethane ve cami mevcut''. ''İslam artık Almanya'da arka bahçelerde inşa edilen camilerden değil, güzel yapılmış şehir içindeki camilerden açılıyor''. Almanya Cumhurbaşkanı Joachim Gauck, ülkesinde yaşayan Müslümanları kastederek, ''Almanya bizim ortak vatanımızdır. Çoğu çeşitli kentlerde son 5 yılda yapılmış iki binin üzerinde ibadethane ve cami mevcut'' dedi. Joachim Gauck, Münster Üniversitesi İslam İlahiyatı Merkezini ziyaretinde gazetecilere yaptığı konuşmada, İslam ilahiyatının Alman fakültelerine entegre edilmiş olmasını yakın tarihin önemli bölümü olduğunu belirterek, "Gerçek din özgürlüğünün gerektirdiği şekilde, dine alan tahsis ediyoruz" ifadesini kullandı. Almanya'da 4 milyon Müslüman'ın yaşadığını ve bunların hemen hemen yarısının Alman vatandaşı olduğunu vurgulayan Gauck, ''Almanya bizim ortak vatanımız. Çoğu çeşitli kentlerde son 5 yılda yapılmış iki binin üzerinde ibadethane ve cami mevcut'' diye konuştu. Cumhurbaşkanı Gauck, gün geçtikçe daha fazla Müslümanın Alman toplumuna katılımıyla Alman toplumunun da bir dönüşüm içinde olduğuna dikkati çekerek, "Almanya'da İslam ilahiyatı eğitimi veren fakültelerin kurulması gelecek inşasının pragmatik bir sözleşmesidir" dedi. Gauck, "Şunu çoğunluk biliyor. Ancak birbirimize karşı açık ve saygılı olursak ancak bu şekilde faydalı bir şekilde yaşayabiliriz'' ifadelerini kullandı. ''İslam artık Almanya'da arka bahçelerde inşa edilen camilerden değil, güzel yapılmış şehir içindeki camilerden açılıyor'' diyen Alman Cumhurbaşkanı Münster, Osnabrück, Erlangen, Tübingen ve Frankfurt kentlerindeki ilahiyat merkezlerini de yaptığı işlevden dolayı övdü.

24

Alman Cumhurbaşkanı Gauck, ''Evet biz ülkemizde gelecekte okullarda, camilerde ve üniversitelerde din dersi verecek insanların yetişmesini istiyoruz'' dedi. İslam'ın sadece tek bir dini otorite tanımadığına dikkati çeken Gauck, ''İslam birçok bakış açısını birlikte barındıran bir dini kültüre sahip'' dedi. Cumhurbaşkanı Gauck, İslam'la ilgili bilimsel özgürlük çerçevesinde köktendinci baskı olmadan araştırmalar yapılmasının da önemini vurguladı.


Gönül Elçileri Projesi’ tanıtıldı Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Siyasi Danışmanı Keşir: "Kadını güçlendirmenin en önemli ayağı eğitim ve fırsat eşitliğidir. Eğittiğiniz kadının şiddetle mücadelesi ve istihdamı daha kolay". Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığınca yürütülen "Gönül Elçileri Projesi" Türkiye'nin Berlin Büyükelçiliğinde tanıtıldı. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Siyasi Danışmanı Ayşe Keşir, toplantıda yaptığı konuşmada, çeşitli sosyal yardımları bir çatı altında toplayan bakanlıklarının yoksul ailelere, kimsesizlere, yaşlılara, engellilere yardımında bulunduğunu ve onların sosyal hayata katılmalarını sağladığını söyledi. Kadınlara yönelik birçok projelerinin de olduğunu belirten Keşir, "Kadını güçlendirmenin en önemli ayağı eğitim ve fırsat eşitliğidir. Eğittiğiniz kadının şiddetle mücadelesi ve istihdamı daha kolay. 10 yıl öncesine göre kadınlar daha çok üniversite eğitimi alıyor. Üniversiteyi bitiren kadınların da yüzde 71'i istihdam ediliyor. Diğer kısım ise çalışmak istemeyenlerden oluşuyor" diye konuştu. Kız çocuklarının erken evliliği ve kadı-

na şiddet sorunlarıyla mücade etmenin en etkin yolunun da eğitim olduğunu vurgulayan Keşir, "Her kente açılan üniversiteler en fazla kız çocuklarının üniversiteleşme oranını artırdı. Özellikle Anadolu'da aileler başka şehirlere üniversite için kızlarını göndermek istemiyorlardı. Artık bulundukları kentteki üniversitelere çocuklarını gönderiyorlar" şeklinde konuştu.

lıyoruz. İhtiyaç sahibi insanlara yardım etmek isteyen herkes gönül elçisi olabilir. Çocuklar, gençler, ev hanımları, sanatçılar gönül elçisi olabilirler. Gönül elçisi olmak isteyenler internet sayfamızda başvuru formu doluduruyor ve hangi alanlarda ne gibi katkılar vereceğini yazıyor. Daha sonra il müdürlülerimizden bunlara geri dönüş yapılıyor ve yönlendiriliyor."

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Müşaviri Aygül Fazlıoğlu, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın eşi Emine Erdoğan'ın himayesinde Ankara'da başlatılan "Gönül Elçileri Projesi"nin toplum için çok önemi olduğunu vurgulayarak, şöyle konuştu:

Aygül Fazlıoğlu, söz konusu projenin 6 bileşenden oluştuğunu da sözlerine ekledi.

"Bu projenin temel amacı, toplumda gönüllü kavramını yaygınlaştırmak. Ayrıca insan kaynağını genişleterek insan kayanağı havuzu oluşturmayı hedeflemiştik. Bu proje, Türkiye genelinde vali eşleri himayesinde yürütülmeye başlatılmıştı. Gönül elçisini, dayanışma ruhu içinde hem kendisi hem de kendisi dışında yaşadığı çevreye katkı vermek, dezavantajlı gruplar olarak tanımladığımız kadın, engelli, çocuk ve yaşlıların yaşam kalitesini artırmaya çalışan kişi olarak tanım-

İstanbul Aile ve Sosyal Politikalar İl Müdürü Selim Çelenk ise 2012 yılında 306 çocuğun koruyucu ailelerin yanına yerleştirildiğini kaydederek, "Kurumda ise toplam 20 bin çocuğa bakılıyor" dedi. Başlattıkları "Aileye Dönüş " çalışmaları kapsamında kurum bakımı altında çocuk sayısının 12 bine gerilediğini dile getiren Çelenk, şu ana kadar koruyucu ailelerin yanına yerleştirilen çocuk sayısının ise bin 723'e ulaştığını vurguladı. Toplantıya Türkiye'nin Berlin Büyükelçisi Hüseyin Avni Karslıoğlu'nun eşi Gamze Karslıoğlu, Berlin Başkonsolosu Ahmet Başar Şen ve çeşitli sivil toplum temsilcileri katıldı.

Türk-Alman organik projesi

T

ürkiye'deki organik tarım ve organik ürünlerin Avrupa pazarındaki ihracat olanaklarını güçlendirmek için Türkiye ile Almanya işbirliğinde yürütülen Organik Tarım Çift Taraflı İşbirliği Projesi meyvelerini vermeye başladı. Projenin başarısı üzerine Almanya Federal Gıda, Tarım ve Tüketiciyi Koruma Bakanlığı projenin 2 yıl daha uzatılmasını onayladı. Ege İhracatçı Birlikleri'nden yapılan yazılı açıklamaya göre, proje kapsamında Türk ve Alman organik firmaları ile

yapılan ankete göre, Türk ve Alman firmalarının yetkilileri, 2 yıllık süre sonunda Türkiye'de üretilen organik ürünlerdeki kalıntı oranında yüzde 67'lik gerileme yaşandı. Yüzde 32'lik kesim kalıntı oranlarında bir değişiklik olmadı, ankete katılanlardan sadece 1 firma kalıntı oranlarında artış gözlemledi. Türkiye'de Ekonomi Bakanlığı tarafından organik sektöründe Koordinatör Birlik olarak yetkilendirilen ve AlmanTürk İşbirliği İle Organik Tarım Çift Taraflı İşbirliği Projesi'ne destek veren ku-

ruluşlar arasında yer alan Ege İhracatçı Birlikleri'nde projenin yürütüldüğü 2 yıllık süreç değerlendirildi. Toplantıda proje kapsamında bugüne kadar yapılan çalışmalar hakkında bilgi veren Organik Tarım Araştırma Enstitüsü (FİBL) Yetkilisi Beate Huber, Türkiye, Almanya ve Avrupa'da organik ürün ihracatçı ve ithalatçıları ile bir anket yapıldığını ve anket kapsamında katılımcılara Türkiye'de 2011 ve 2013 yılları arasında üretilen organik tarım ürünleri ile ilgili bazı sorular sorulduğunu belirtti.

25


Lufthansa’nın, THY ile işbirliğini sınırlandırması ATURSAB Başkanı Kızıl : “Yolcuların THY’ye kaymasını engellemek için oynanmış bir oyun. İstanbul’da 2018-2019 yılında açılacak havaalanını da düşünecek olursak, bu oyunun neden başladığı konusunda hepimiz bilgi sahibi olabiliriz”.

A

vrupa Türk Seyahat Acentaları Birliği (ATURSAB) Başkanı Güner Kızıl, Alman havayolu şirketi Lufthansa'nın, THY ile işbirliğini sınırlandırmasına ilişkin, " Yolcuların THY'ye kaymasını engellemek için oynanmış bir oyun" dedi. ATURSAB Başkanı Kızıl, BT muhabirine yaptığı açıklamada, yaşananların Lufthansa'nın bir oyunu olduğunu söyledi. Lufthansa'nın işbirliğiyle alakalı oynadığı oyunu devam ettirdiğini vurgulayan Kızıl, "İstanbul'da 2018-2019 yılında açılacak havaalanını da düşünecek olursak, bu oyunun neden başladığı konusunda hepimiz bilgi sahibi olabiliriz" dedi. THY'nin başarılı çalışmaları ve gelecekle ilgili yatırımlarının Lufthansa'yı rahatsız etmiş olabileceğini savunan Kızıl, "yolcuların THY’ye kaymasının önüne geçmek için işbirliğinin sınırlandırılması kararı alındığını" vurguladı. Kızıl, işbirliği anlaşmasının iptali sonrasındaki ilk dönemde THY'nin bu durumdan etkilenmeyeceğini belirterek, "Ama uzun vadede THY bunu hissedecektir ve buna karşı önlemler alması gerekiyor" ifadelerini kullandı. ATURSAB Başkanı Güner Kızıl, şöyle devam etti: "THY’nin büyüme süreciyle alakalı Avrupa'da hiçbir negatif haberi yayınlanmadı. Artık bundan sonra bunları da bekleyebiliriz. Avrupa, özellikle Alman basını bu konuda hızlı davranacaktır. THY'nin bundan böyle daha çok dikkatli olması gerekir. Az hata, iyi servis ve büyüme orantısına dikkat edilmeli. Ayrıca Lufthansa gibi büyük bir partnerini tamamen kaybedeceğini de düşünmesi gerekir." Eski Avrupa Parlamentosu Üyesi ve Öger Tours Yönetim Kurulu Başkanı Vural

26

Öger ise THY'nin son yıllarda çok başarılı bir grafik çizdiğini kaydederek, THY'nin Lufthansa'nın uçtuğu hatlarda Lufthansa'dan büyük bir payı aldığını söyledi. THY'nin çok kaliteli ve esnek bir çalışma sergilediğini vurgulayan Öger, "Lufthansa, THY'nin bu güçlü durumundan çekiniyor" dedi. THY"nin hızla gelişen, dinamik ve kaliteli bir kuruluş haline geldiğini vurgulayan Öger, Lufthansa gibi şirketlerin bu durumdan çekinmelerinin çok normal olduğunu vurguladı. Anlaşmanın iptal edilmesinin uzun vadede nasıl sonuçlar doğuracağının zamanla görüleceğini kaydeden Öger, "THY'nin gittikçe piyasadan büyük pay alması, kaliteli bir kuruluş haline gelmesi Lufthansa'yı rahatsız ediyor, bu bir gerçek. Bu rahatsızlıklarından dolayı işbirliğini sınırlandırma kararı aldılar" diye konuştu.

"Bu durum Lufthansa'yı daha negatif olarak etkiler" Lufthansa ile THY'nin karşılıklı işbirliğinin her iki şirkete de avantajlar sağladığını dile getiren Öger, ortak uçuşların faydalı bir kooperasyon olduğunu ifade etti. THY'nin Almanya'da her şehre uçmaya başladığını ama Lufthansa'nın Türkiye'de her şehre uçmadığını dile getiren Öger, "Bu durum Lufthansa'yı daha negatif olarak etkiler" ifadesini kullandı. Vural Öger, "Türkiye hatlarında Lufthansa etkilenebileceği gibi Lufthansa’nın Almanya'dan uçtuğu ve THY'nin uçmadığı hatlarda ise THY olumsuz etkilenebilir. İşbirliğinin iptali durumunda Türkiye hattında Lufthansa daha zararlı çıkar diye düşünüyorum" dedi.

Frankfurt Havaalimanındaki seyahat acentalarının sahipleri de Lufthansa’nın işbirliğini sınırlandırmasından THY'nin olumsuz etkilenmeyeceğini ifade ettiler. ATD Flugreisen adlı seyahat acentasının sahibi Serdar Karaçağa, "Bu durumun THY için büyük bir dezavantaj oluşturacağını tahmin etmiyorum. Çünkü THY'nin Friedrichshafen ve Leipzig gibi küçük havaalanlarından Türkiye'ye direk uçuşları var" diye konuştu.

"THY açısından avantaj bile olabilir" Karaçağa, THY'nin Almanya'daki küçük havaalanları dahil olmak üzere Türkiye'ye direk uçuşlar yapmasının Lufthansa’yı endişelendirdiğini söyledi. Anlaşmanın iptaliyle THY'nin Almanya’da daha da güçleneceğini savunan Karaçağa, Almanya dışındaki destinasyonlarda THY’nin kısmen müşteri kaybetmesinin ihtimal dahilinde olabileceğini kaydetti. Sem Travel şirketinden Semra Sırakaya ise anlaşmanın iptalinin THY’yi olumsuz etkilemeyeceğini kaydederek, "Anlaşmanın sona ermesi THY açısından avantaj bile olabilir. Lufthansa, THY’yi rakip mi gördü, neden rahatsız oldu bilemiyorum ama THY çok iyi yolda ilerliyor. Doğru kararlarla Avrupa'da bir numara olma yolunda ilerliyor. Lufthansa da uzun vadede düşünen bir şirket olduğu için THY'nin kendisi için bir tehlike oluşturacağını düşünmüş olabilir" şeklinde konuştu. Bir başka seyahat acentası sahibi Seçim İlkyaz da Lufthansa'nın aldığı bu kararın Türk acentacılar tarafından üzüntüyle karşılandığını söyleyerek, "Lufthansa’nın böyle bir yol ayrımına gitmesi THY'yi etkilemeyecektir“ ifadesini kullandı.


Almanya da posta ücreti arttırıldı Almanya Posta Şirketi, standart mektup posta ücretini 60 cente yükseltti

A

lmanya'da standart mektup posta ücretinin 2014 yılı itibariyle 2 cent artarak, 60 cent olacağı bildirildi.

Alman Posta Şirketi (Deutsche Post), standart mektup ücretinin 1 Ocak 2014

itibariyle geçerli olacağını açıkladı. Diğer mektup ve kartpostallarda belirlenmiş fiyatlarda değişiklik olmayacağı ancak 10 kiloya varan paketlerin ücretinin 9 cent ve yurt dışına gönderilen büyük boy posta ücretinin 10 cent artacağı bildirildi.

Alman Merkez Kooperatif Bankası (DZ Bank) analistleri, Alman Posta Şirketi'nin standart mektup ücreti arttırma kararının ardından kazancının gelecek yıl yaklaşık 50 milyon avro artacağını tahmin ediyor.

Volkswagen 2,6 milyon aracı geri çağırdı Alman otomobil firması Volkswagen’in “Tiguan” ve “Amarok” modellerindeki 1 milyon 39 bin aracı teknik arıza, 7 vitesli çift debriyajı 1,6 milyon aracı da yağ değişimi konusunda geri çağırdığı bildirildi

V

olkswagen'den yapılan açıklamada, 2008 ile 2011 yılları arasında üretilen 800 bin Tiguan model aracın geri çağrıldığı, bu araçların far sisteminde problem bulunduğu ve kısa bir müdahale sonrası düzelme imkanı olduğu belirtildi. Bu araçlardan 147 bininin Almanya'da olduğu vurgulanan açıklamada, yine geri çağrılan 239 bin Amarok 2.0 dizel motor-

lu aracın da akaryakıt dolaşım sisteminde pürüzler olduğu, bu nedenle geri çağrıldığı ifade edildi. Açıklamada, 7 vitesli çift debriyajlı 1,6 milyon aracın da isteğe bağlı olarak yağ değişimi konusunda geri çağrıldı bildirildi. Öte yandan, Volkswagen 7 vitesli araçlarında Çin'de mart ayında bir sorun daha yaşamış ve 384 bin aracını geri çağırmıştı.

4 yılın en düşük enflasyon oranı Eurostat, enflasyon oranının ekim ayında yüzde 0,7 ile son 4 yılın en düşük düzeyine indiğini teyit etti

E

urostat, Avro Bölgesi'nde enflasyon oranının ekim ayında yüzde 0,7 ile son 4 yılın en düşük düzeyine indiğini teyit etti.

Bu arada Eurostat, 28 üyeli AB'de ortalama enflasyonun bir önceki ay yüzde 1,3 seviyesindeyken ekim ayında yüzde 10,9'a gerilediğini duyurdu.

Avro Bölgesi'nde enflasyon bir önceki ay yüzde 1,1 ve geçen yılın aynı döneminde yüzde 2,5 düzeyindeydi. Enflasyonun son yılların en düşük düzeyine inmesinde akaryakıt ve telekomünikasyon fiyatlarındaki gerileme etkili oldu.

AB'de Yunanistan (yüzde -1,9), Bulgaristan (yüzde -1,1), Kıbrıs Rum Kesimi (yüzde -0,5) ve İrlanda'da (yüzde -0,1) eksi, İspanya, Letonya ve Portekiz'de sıfır enflasyon kaydedildi. En yüksek enflasyon oranı ise yüzde 2,2'yle İngiltere ve Estonya'da görüldü. Avrupa Merkez Bankası, 0,5 olan avro gösterge faizini geçen hafta sürpriz bir kararla yüzde 0,25'e çekmişti.

Avro Bölgesi'nde eylül ayında yüzde 1 düzeyindeki çekirdek enflasyon da beklentilere uygun şekilde ekim ayında yüzde 0,8'e geriledi.

27


Almanya’da “849 faili meçhul cinayette” aşırı sağ şüphesi Terör örgütü NSU üyelerince gerçekleştirilen saldırı ve cinayetleri yeniden inceleme alan Alman polisi, 1990-2011 arasında 746 saldırının aşırı sağcılar tarafından yapılmış olabileceği sonucuna vardı. Söz konusu saldırılarda öldürülen 849 kişiye ilişkin dosyalarının yeniden açılacağı bildirildi.

A

lmanya Federal İçişleri Bakanlığı, ülkede aşırı sağcılar tarafından işlenen cinayetlerin sayısının bugüne kadar bilinen ve resmi kayıtlara geçen rakamın çok üzerinde olabileceğini bildirdi. İçişleri Bakanlığı sözcüsünün, Osnabrücker Zeitung gazetesine verdiği bilgiye göre, 1990-2011 yıllarında aydınlatılamayan 3300 saldırı ve saldırı girişimi yeniden incelemeye alındı. Öldürme amaçlı planlanan veya ölümle sonuçlanan saldırıların 746'sının aşırı sağcılar tarafından yapılmış olabileceği sonucuna varılırken, bu olaylara ilişkin dosyaların yeniden açılacağı bildirildi. Aşırı sağcı rkçı gruplar tarafından düzenlendiğinden şüphelenilen bu saldırılarda 849 kişinin öldürüldüğü vurgulandı. İçişleri Bakanlığının geçmişte aydınlatılamayan bombalı saldırılar ve soygunlara ilişkin dosyaları da yeniden mercek altına alması bekleniyor. Öte yandan , Almanya’nın resmi kayıtlarında, 1990'dan bu yana aşırı sağcılar tarafından işlenen cinayetlerin sayısının 60 olarak

gözükmesi kamuoyunda uzun süredir tartışılıyordu. Bu cinayetlerin 10'u Nasyonal Sosyalist Yeraltı (NSU) terör örgütü tarafından işlenmişti. Aşırı sağla mücadele eden sivil toplum kuruluşlarının çalışmasında ise en az 137 cinayetin aşırı sağcılar tarafından işlendiği belirtiliyor. Yıllarca aşırı sağcı grupların üzerine gidilmedi Almanya'da 2011 yılında terör örgütü NSU'nun ortaya çıkarılmasının ardından emniyet birimlerinin aşırı sağ tehdidi ihmal ettiği eleştirilerine neden olmuş, İçişleri Bakanlığı geçmişte aydınlatılamayan cinayet ve saldırıları yeniden mercek altına almayı kararlaştırmıştı. 2000-2007 yılları arasında 8 Türk'ün öldürüldüğü saldırılar yıllarca aydınlatılamamış, cinayetlerin arkasında aşırı sağcı Nasyonal Sosyalist Yeraltı (NSU) terör örgütünün olduğu 2011 yılında bir banka soygunun ardından ortaya çıkmıştı. Emniyet birimleri cinayetlerin arkasında göçmen mafya gruplarının, ailelerin olabileceğini öne sürmüş, aşırı sağcı grupların üzerine gitmemişti.

Parti kongresi öncesi ırkçılık itirafı

H

ür Demokrat Parti (FDP) Genel Sekreteri Patrick Döring, eski Genel Başkan Philipp Rösler hakkında parti içinde ırkçı ifadeler kullanıldığını söyledi. Açıklamanın hafta sonu Berlin’deki parti kongresi öncesine denk gelmesi dikkat çekti. Patrick Döring, hafta sonu Berlin’de yapılacak parti kongresi öncesi Hannover’de yayınlanan “Neunen Presse” adlı yerel gazeteye şok açıklamalarda bulundu.

Döring, partinin eski Genel Başkanı Philipp Rösler hakkında partili milletvekillerinin ve üyelerin, kendi aralarında yaptıkları toplantılarda ırkçı ifadeler kullandıklarını aktardı.“Rösler’den toplantılarda ‘Vietnamlı’ diye bahsediyorlardı” diyen Döring, bazı milletvekillerinin ise buna “yarım gönüllü” bir şekilde karşı çıktığını öne sürdü. Döring, Berlin’de cumartesi ve pazar günleri düzenlenecek parti kongresinde genel sekreterliğe yeniden aday olmayaca-

ğını da duyurdu. Rösler liderliğindeki FDP, 22 Eylül seçimlerinde yüzde 4,8 oy alarak meclis dışı kalmış bunun üzerine Rösler, parti başkanlığından istifa etmişti. Daha bebek iken Vietnam’dan evlatlık olarak alınan ve bir Alman ailenin yanında yetişen Rösler, buna rağmen parti içinden ve dışında kendisine yönelik ırkçı tutuma karşı mücadele etmişti. Kongrede Rösler’in yerine Christian Lindner’in yeni gelen başkan olarak seçilmesi bekleniyor.

Philipp Rösler 28


Sizleri Meslek Sahibi Yapıyoruz Sizleri Meslek Sahibi Yapıyoruz Dünya’nın her yerinde geçerli diplomalı Meslek eğitim kurslarımız başlamıştır. Eğitimin yaşı yoktur. Yaşınız 30, 40, 50 ne olursa olsun: Ücretsiz eğitim ve danışma için kampanyamız devam ediyor. Katılım şartları: Berlin JobCenter’ler ve İş Ajansından Bildungsgutschein, yeterli almanca bilgisi

MÜSIAD & BWK MESLEK TANITIM PROGRAMI

16 Ekim2013, saat 16:00‘da

BWK’da gerçekleşecektir. FAHRRADMONTEUR/IN (IHK) 16-montagie Umschulung Adres: Cuvrystraße 34, 10997 Berlin RESTAURANTFACHMANN/-FRAU (IHK) zweijährige Umschulung MODESCHNEIDER/IN (IHK)

21-montagie Umschulung

Cuvrystraße 34 • 10997 Berlin Tel.: 030.617929-0 • Fax: 030.617929-37 E-Mail: kontakt@bwk-berlin.de facebook.com/bwkberlin Sizleri Meslek

Sahi

Sizleri Meslek Sahibi Yapıyoruz Sizleri Meslek Sahibi Yapıyoruz JOURNALIST/IN ANLAGENMECHANIKER/IN (IHK)

KOSMETIKER/IN (IHK)

Dünya’nın her yerinde geçerli diploma Yaşınız 30, 40, 50 ne olursa olsun: Üc Katılım şartları: Berlin JobCenter’ler v

zweijährige Umschulung

21-montagie Umschulung

21.09.13 23:21

Fortbildung für Migrantinnen und Migranten

FRISEUR/IN (IHK) ALTENPFLEGER/IN

MÜSIAD & BWK MESLEK TANITIM

zweijährige Umschulung

mit interkulturellem Schwerpunkt (staatlich anerkannt)

HOTELFACHMANN/-FRAU (IHK)

zweijährige Umschulung KAUFMANN/-FRAU IM EINZELHANDEL (IHK) zweijährige Umschulung FLORIST/IN (IHK) 21-montagie Umschulung

16 Ekim2013 , saat 16:00‘

BWK’da gerçekleşecektir. Adres: Cuvrystraße 34, 10997 B

FAHRRADMONTEUR/IN (IHK)

16-montagie Umschulung RESTAURANTFACHMANN/-FRAU (IHK) zweijährige Umschulung MODESCHNEIDER/IN (IHK) 21-montagie Umschulung

omie3_u4_v4.indd 1-2

Sizleri MeslekANLAGENMECHANIKER/IN Sahibi Yapıyoruz(IHK) KOSMETIKER/IN (IHK)

zweijährige Umschulung

21-montagie Umschulung

Dünya’nın her yerinde geçerli diplomalı Meslek eğitim kurslarımız başlamıştır. Eğitimin yaşı yoktur. Yaşınız 30, 40, 50 ne olursa olsun: Ücretsiz eğitim ve danışma Fortbildung için kampanyamız devam ediyor. für Migrantinnen und Migranten Katılım şartları: Berlin JobCenter’ler ve İş Ajansından Bildungsgutschein, yeterli almanca bilgisi

JOURNALIST/IN

zweijährige Umschulung FRISEUR/INSizleri (IHK)Meslek Sahibi Yapıyoruz

www.bwk-berlin.de ALTENPFLEGER/IN

MÜSIAD & BWK MESLEK TANITIM PROGRAMI

mit interkulturellem Schwerpunkt (staatlich anerkannt)

HOTELFACHMANN/-FRAU (IHK)

zweijährige Umschulung

16 Ekim2013 , KAUFMANN/-FRAU saat 16:00‘da IM EINZELHANDEL (IHK) 34 • zweijährige Cuvrystraße 10997 Berlin Umschulung FLORIST/IN (IHK) BWK’da gerçekleşecektir. Adres: Cuvrystraße 34, 10997 Berlin

bwk_az_ekonomie3_u4_v4.indd 1-2

Tel.: 030.617929-0 21-montagie Umschulung• Fax: 030.617929-37 E-Mail: kontakt@bwk-berlin.de facebook.com/bwkberlin

FAHRRADMONTEUR/IN (IHK)

16-montagie Umschulung 21.09.13 23:21 RESTAURANTFACHMANN/-FRAU (IHK) zweijährige Umschulung FAHRRADMONTEUR/IN (IHK) 16-montagie Umschulung MODESCHNEIDER/IN (IHK) 21-montagie 16-montagie Umschulung RESTAURANTFACHMANN/-FRAU (IHK) Umschulung zweijährige Umschulung FAHRRADMONTEUR/IN (IHK)

zweijährige Umschulung 21-montagie Umschulung

Sizleri Meslek Sahibi Yapıyoruz

zweijährige Umschulung ANLAGENMECHANIKER/IN (IHK) MODESCHNEIDER/IN (IHK) 21-montagie Umschulung ANLAGENMECHANIKER/IN (IHK) KOSMETIKER/IN (IHK) zweijährige Umschulung ANLAGENMECHANIKER/IN (IHK)Umschulung KOSMETIKER/IN (IHK) 21-montagie JOURNALIST/IN RESTAURANTFACHMANN/-FRAU (IHK)

MODESCHNEIDER/IN (IHK)

zweijährige Umschulung

21-montagie Umschulung

Dünya’nın her yerinde geçerli diplomalı Meslek eğitim kurslarımı Yaşınız 30, 40, 50 ne olursa olsun: Ücretsiz eğitim ve danışma içi Katılım şartları: Berlin JobCenter’ler ve İş Ajansından Bildungsgut

Fortbildung für Migrantinnen und Migranten

21-montagie Umschulung KOSMETIKER/IN (IHK) Ekim2013 Fortbildung für Migrantinnen 16 und Migranten

JOURNALIST/IN Fortbildung für Migrantinnen und Migranten JOURNALIST/IN FRISEUR/IN (IHK) zweijährige Umschulung FRISEUR/IN (IHK) ALTENPFLEGER/IN

zweijährige Umschulung

mit interkulturellem Schwerpunkt (staatlich anerkannt)

HOTELFACHMANN/-FRAU (IHK)

zweijährige Umschulung zweijährige Umschulung 21-montagie Umschulung

KAUFMANN/-FRAU IM EINZELHANDEL (IHK) FLORIST/IN (IHK)

MÜSIAD & BWK MESLEK TANITIM PROGRAMI

, saat 16:00‘da

BWK’da gerçekleşecektir. Adres: Cuvrystraße 34, 10997 Berlin

zweijährigeSchwerpunkt Umschulung(staatlich anerkannt) mit interkulturellem ALTENPFLEGER/IN FRISEUR/IN (IHK) zweijährige Umschulung HOTELFACHMANN/-FRAU (IHK) mit interkulturellem Schwerpunkt (staatlich anerkannt) ALTENPFLEGER/IN bwk_az_ekonomie3_u4_v4.indd 1-2

zweijährige Umschulung zweijährige Umschulung FLORIST/IN (IHK) 21-montagie Umschulung KAUFMANN/-FRAU IM EINZELHANDEL (IHK) zweijährige Umschulung

KAUFMANN/-FRAU IM EINZELHANDEL (IHK) HOTELFACHMANN/-FRAU (IHK) FLORIST/IN (IHK)

21-montagie Umschulung

Cuvrystraß Tel.: 030.61 E-Mail: kon facebook.c


Aşırı sağcı NPD devlet desteği alamayacak Federal Anayasa Mahkemesi, hatalı hesap raporları nedeniyle verilen 1,27 milyon avroluk cezayı ödemeyen NPD’nin devlet desteğine el konulmasına karar verdi

A

lmanya Federal Anayasa Mahkemesi, hatalı hesap raporları nedeniyle 2007'de verilen 1,27 milyon avroluk cezayı ödemeyen Milliyetçi Demokratik Parti'nin (NPD) devlet desteğine el konulmasına karar verdi. Mahkeme, 15 Kasım'da devletin siyasi partilere yapacağı maddi destek kapsamında NPD'nin alacağı 300 bin avronun, 2007'de hatalı hesap raporları nedeniyle NPD'ye verilen 1,27 milyon avro ceza-

dan düşülmesine hükmetti. Söz konusu para cezasının NPD'nin devletten üç ayda bir alacaği paralarla ödeneceği öğrenildi.

NPD, bu cezanın anayasaya aykırı olduğunu belirterek Almanya Federal Anayasa Mahkemesinde dava açmıştı.

NPD'ye, 2007 yılında hatalı hesap raporları nedeniyle 1,27 milyon avro para cezasına verilmiş, bugüne kadar da ceza ödenmemişti. NPD, bu karara anayasaya aykırılık itirazında bulunmuştu. Daha önce de Federal Meclis, para cezasını ödememesi nedeniyle NPD'ye ödemelerin durdurulması kararını almıştı.

Maddi sıkıntılarla mücadele eden Almanya Milliyetci Demokratik Parti yıl başında Berlin bürosunda çalışan toplam 7 kişiyi işten çıkarmış ve son genel seçimlerde yüzde 1,3 oy almıştı. NPD'de diğer partiler gibi devlet tarafından üçda bir maddi destek alıyor. NPD'nin yıllık yaklaşık 1,2 milyon avro yarım aldığı bildirildi.

Andreas T.’nin dosyalari davaya yine dahil edilmedi Münih Eyalet Yüksek Mahkemesi’nde (OLG) dün 63’üncüsü gerçekleşen Neonazi cinayetleri davası duruşmasına Andreas T.'nin dosyalarının tamamının davaya dahil edilmesi talebi damga vurdu. T.'nin 2006 yılında Halit Yozgat cinayeti esnasında Yozgat'a ait internet kafede olduğu ortaya çıkmıştı. Müdahil avukatlar ve hatta baş sanık Beate Zschaepe ve Holger G.'nin avukatlarının da yüksek rütbeli memur ve köyünde 'küçük

Adolf' lakaplı T.'nin tüm dosyalarının davaya dahil edilmesini istemesine rağmen davaya bakan senato buna yine izin vermedi. Başhakim Manfred Götzl, T.'ye cinayeti ne zaman öğrendiği ve neden cinayet esnasında internetkafede olduğunu hatırlayamadığı ve tüm olanları neden herkesten sakladığı yönünde sorular sordu. T., özel ve mesleki gerekçelerden dolayı cinayetin işlendiği internet kafeye gittiğini kimseye söyleyemediğini iddia etti.

“Nazi selamı” verdi, statlara hasret kaldı

Almanya’da 1 Kasım’daki Borussia Dortmund-VfB Stuttgart maçında Nazi selamı veren kişinin 4 yıl ülkedeki statlara girişinin yasaklandığı belirtildi

1

Kasım'daki Borussia Dortmund-VfB Stuttgart maçında Nazi selamı veren kişinin 4 yıl ülkedeki statlara girişinin yasaklandığı bildirildi.

Borussia Dortmund'un Signal Iduna Park'ta VfB Stuttgart takımını 6-1’ yendiği karşılaşmada tel örgülere tırmanarak Nazi selamı veren taraftarın kimliğinin tespit edilmesinin ardından hakkında cezai işlem başlatıldı. Almanya Futbol Federasyonu yönetme-

30

liği uyarınca Nazi selamı veren kişinin, 30 Haziran 2017 tarihine kadar Almanya genelindeki tüm stadyumlara girişi yasaklandı. Geçen yıl meydana benzer bir olayda da Kaiserslautern'in yenildiği maç sonrası taraftarlar antrenmanı basarak İsrailli futbolcu Itay Shechter'e Nazi selamı verip "pis Yahudi" diyerek ırkçı söylemde bulunmuşlardı.


HUKUK

Almanya eski Cumhurbaşkanı Wulff’un yargılanması Wulff hakkındaki iddiaları reddederek, savcılığın kendisi hakkında “sürgün avı” başlattığını iddia etti

A

lmanya'da eski Cumhurbaşkanı Christian Wulff'un "Aşağı Saksonya Eyaleti Başbakanı" olduğu dönemde katıldığı bir festivalde 719,40 avroluk konaklama ve yemek masrafını bir yapımcının ödemesi nedeniyle hakkında "çıkar sağlamak" suçlamasıyla açılan davanın ilk duruşması Hannover Eyalet Mahkemesinde görüldü. Göğsünde Almanya Liyakat Nişanı ile davaya katılan Wulff'un yargılandığı duruşmasını çok sayıda gazeteci izledi. Duruşmada yaklaşık 45 dakika ifade veren Wulff, özel yaşamı ile görev sorumluluğunu sürekli ayrı tuttuğunu dile getirdi. Wulff iddia makamındaki savcıların kendisi hakkında "sürgün avı" başlattığını öne sürdü. Suçlamaya konu olan hesabı ödeyen ve aynı davada sanık olan David Gronewald ise Wulff'un arkadaşı olduğunu belirterek, ''Şu anki durumunda geçmişte yapmış olduğum tutumu bugün yapmazdım'' dedi. Gronewald, eski cumhurbaşkanına yapılanlardan ders çıkardığını sözlerine ekledi. Christian Wulff'un "Aşağı Saksonya Eyaleti Başbakanı" olduğu dönemde katıldığı bir festivalde 719,40 avroluk konaklama ve yemek masrafını yapımcı Gronewald'ın ödemesi nedeniyle "çıkar sağlama" suçundan Wulf ve Gronewald'a dava açılmıştı. Ülkede "çıkar sağlamak" suçuna 3 yıla kadar hapis cezası veriliyor. Selefi Horst Köhler’in görevinden ayrılmasının ardından 2010 yılında cumhurbaşkanı seçilen Wulff, Aşağı Saksonya Eyaleti Başbakanı olduğu yaptığı dönemde bir iş adamının eşinden aldığı düşük faizli kredi ve iş adamlarının villasında yaptığı tatillerinin ortaya çıkmasından sonra 2012'de görevinden istifa etmek zorunda kalmıştı. Mahkeme davanın Nisan ayı başına kadar süreceğini açıkladı. Duruşmada 4 şahitin dinlendi ve dava boyunca 46 şahitin mahkemeye gelerek ifade vermesi bekleniyor. İddianamede, Wulff'un "rüşvet almak", film yapımcısı Groenewold’un da "rüşvet vermek" suçun yargılanması istenmiş ancak mahkeme bunu "çıkar sağlama" suçu olarak kabul ederek iddianameyi kabul etmişti. Almanya’da "çıkar sağlamak" suçunun cezası 3 yıla kadar, rüşvet ise 5 yıla kadar hapisle cezalandırılıyor. Söz konusu dönemde Aşağı Saksonya Eyaleti Başbakanı Wulff ise Groenewald’ın masrafları üstlendiğinden bilgisinin olmadığını savunuyor. Savcılık iddianamede, Groenewold’ın söz konusu masrafların ödeyerek Wulff’un film projelerini maddi olarak desteklemesi için yaptığı öne sürülüyor. Savcılığın 20 bin avro ödemesine karşılık dava açılmaması teklifini reddeden Wulff, mahkemede suçsuzluğunun kanıtlayacağını vurguluyor. Davada 22 duruşma günü planlandığı ifade edilirken, aralarında eşi Bettina Wulff’un da yer aldığı yaklaşık 45 şahidin dinleneceği bildirildi. Selefi Horst Köhler’in görevinden ayrılmasının ardından 2010 yılında Cumhurbaşkanı seçilen Wulff, Aşağı Saksonya eyaletinin Başbakanlığını yaptığı dönemde bir iş adamının eşinden aldığı düşük faizli kredi ve iş adamlarının villasında yaptığı tatillerinin ortaya çıkmasından sonra 2012'de görevinden istifa etmek zorunda kalmıştı. Wulff, istifa etmeden önce de kendisi hakkında çıkacak haberi yayınlamak isteyen gazetenin genel yayın yönetmenine baskı yaptığının ortaya çıkmasından sonra yoğun bir şekilde eleştirilmişti. 2003-2010 tarihleri arasında Aşağı Saksonya Eyaleti Başbakanlığı görevinde bulunan Wulff, özellikle göçmenler ve entegrasyon konusundaki politikalarla tanınıyor. Almanya’da ilk Türk ve Müslüman bakan olarak Aygül Özkan’ı Aşağı Saksonya eyaletinin Sosyal İşler, Kadın, Aile, Sağlık ve Uyum Bakanı olarak atayan Wulff'un, cumhurbaşkanlığı döneminde "İslam Almanya’ya aittir" sözleri ülkede yoğun bir tartışmaya yol açmıştı.

31


NSU davasında tanıklar

Uwe Böhnhardt’ın annesi Brigitte Böhnhardt, Thüringen eyaletindeki resmi makamları suçladı

Almanya’da 8’i Türk 10 kişiyi öldüren ve yakalanacağını anlayınca intihar eden NSU terör hücresi üyesi Uwe Böhnhardt’ın annesi Brigitte Böhnhardt, Thüringen eyaletindeki resmi makamları suçladı. Münih Yüksek Eyalet Mahkemesinde görülen davanın 57. duruşmasında mahkeme heyetinin sorularını yanıtlayan 65 yaşındaki emekli öğretmen Brigitte Böhnhardt, güvenlik birimleri ve eyalet başsavcılık makamını eleştirerek, aşırı sağcı çevrelerle birlikte hareket eden oğlunun 1998 yılında garajında bomba malzemeleri bulunmasının ardından kaçtığını anlattı. Böhnhardt, bir süre sonra Thüringen eyaleti iç istihbarat servisinin, bir avukat aracılığıyla işbirliği teklifinde bulunduğunu dile getirerek, oğlu ve arkadaşlarına, itiraflarda bulunmaları ve işbirliği karşılığında ceza indirimi teklifinde bulunduğunu belirtti. Böhnhardt, bu teklifi oğluna aktardığını, ancak güvenlik birimleri ve başsavcılık makamının daha sonra beklenmedik bir şekilde bu tekliften vazgeçtiğini kaydetti. Anne Böhnhardt, o tarihte güvenlik birimleri ve başsavcılığın sözlerinden caymamaları durumunda, sonraki yıllarda işlenen cinayetlerin belki de önlenebileceğini belirterek, “Belki bunların hiç biri olmayabilirdi” ifadesini kullandı. Geçen yıl NDR televizyonuna verdiği demeçte Böhnhardt, 1998 yılında polisin, evlerinin yakınındaki garaja yaptığı baskının ardından oğlunun kaçmasını engelleyebileceğini ama bunu yapmadığını söylemişti.

Brigitte Böhnhardt

"En son 2002’de görüştük"

NSU cinayetlerinde tetiği çeken isimlerden olduğu düşünülen Uwe Böhnhardt’ın, tanık olarak dinlenen annesi Brigitte Böhnhardt, sorunlu bir çocukluk geçiren ve aşırı sağcı çevrelere katılan oğlunu kazanmak için uzun yıllar çaba gösterdiklerini ancak başarısız olduklarını anlattı. Kaçak hayatı sürdüğü dönemde oğulları ve iki yakın arkadaşıyla birkaç kez görüştüklerini, onları teslim olmaya ikna etmeye çalıştıklarını kaydeden Böhnhardt, ancak cinayet ve saldırı planlarından haberdar olmadıklarını ve şüphelenmediklerini söyledi. Anne Böhnhardt, oğlu ve arkadaşlarıyla en son 2002 yılında Chemnitz’de buluştuklarını, bu tarihten sonra onlardan bir daha haber alamadıklarını anlattı. Böhnhardt, oğullarının yurtdışında olduğunu düşündüklerini söyledi.

Karanlık örgüt 2011’de ortaya çıkarılmıştı

Aşırı sağcılar Uwe Böhnhard, Uwe Mundlos ve Beate Zschäpe tarafından kurulduğu düşünülen Nasyonal Sosyalist Yeraltı (NSU) örgütü, 20002007 yılları arasında 8’i Türk 10 kişiyi öldürmüş, 2 bombalı saldırı ve çok sayıda soygun yapmıştı. Cinayetler ve bombalı saldırılar yıllarca aydınlatılamamış, NSU örgütü 2011 yılı kasım ayında bir dizi polisiye olay sonucunda ortaya çıkarılmıştı. NSU üyeleri Uwe Böhnhard ve Uwe Mundlos, bir banka soygunu sonrasında polis takibine takılmalarının ardından kaçtıkları karavanda ölü bulunmuş, zanlıların intihar ettikleri açıklanmıştı. Aynı gün Zwickau kentinde NSU’nun üçüncü üyesi Beate Zschäpe tarafından havaya uçurulan hücre evinde bulunan belgeler, terör hücresinin ve eylemlerinin gün yüzüne çıkarılmasını sağlamıştı. Üç kişilik NSU terör hücresinin hayattaki tek üyesi olan davanın bir numaralı sanığı Beate Zschäpe, hakkındaki suçlamaları hakkında herhangi bir açıklama yapmıyor, yakalandığı günden bu yana "susma hakkını" kullanıyor.

Uwe Böhnhardt’ın annesi Böhnhardt: “Baş sanık Zschaepe’ye intihar eden oğlumun ölümüyle ilgili haber verdiği için minnettarım” NSU üyesi Uwe Böhnhardt'ın annesi Brigitte Böhnhardt, sanık Beate Zschaepe'nin intihar eden oğlunun ölümüyle ilgili haberi verdiği için kendisine minnettar olduğunu söyledi. Münih Yüksek Eyalet Mahkemesindeki davanın 58. duruşmasında mahkeme heyetinin sorularını yanıtlayan 65 yaşındaki emekli öğretmen Brigitte Böhnhardt, baş sanık Zschaepe'nin oğlu Uwe Böhnhardt ile arkadaşı Uwe Mundlos'un intiharından sonra kendisini telefondan aradığını ve "titrek sesle" ölüm haberini verdiğini belirtti. Zschaepe'nin kendisiyle konuşurken zorlandığını ifade eden Böhnhardt, daha son-

ra Zschaepe'ye dönerek, "Bunu yaptığın için teşekkür ederim" dedi. Böhnhardt, oğlunun kız arkadaşı Beate Zschaepe'yi 1995 veya 1996 yılında evlerine getirdiğinde sevindiğini belirterek, "Onu çok sempatik buldum, çok kibar ve iyi biriydi" ifadelerini kullandı.

Aşırı sağcılar Uwe Böhnhard, Uwe Mundlos ve Beate Zschaepe tarafından kurulduğu düşünülen terör örgütü NSU üyelerinin, 20002007 yılları arasında 8’i Türk 10 kişiyi öldürdüğü, 2 bombalı saldırı ve çok sayıda soygun gerçekleştirdiği iddia ediliyor.

Zschaepe'nin olaydan bir gün sonra saat 07.00'da kendisini aradığını Brigitte Böhnhardt, polisten önce oğlunun ölüm haberini aldığı ifade ederek, "Baş sanık Zschaepe'ye intihar eden oğlumun ölümüyle ilgili haber verdiği için minnettarım" diye konuştu.

Terör örgütü NSU üyeleri Uwe Böhnhard ve Uwe Mundlos, bir banka soygunu sonrasında polisin takibinden kurtulmak için saklandıkları karavanda ölü bulunmuş, zanlıların intihar ettikleri öne sürülmüştü. Aynı gün Zwickau kentinde NSU'nun üçüncü üyesi Beate Zschaepe tarafından havaya uçurulan hücre evinde bulunan belgelerde, terör örgütü hücresi ve eylemleri gün yüzüne çıkarılmıştı.

Zschaepe'nin telefonda aradığında polise teslim olacaklarını sandığını dile getiren Böhnhardt, ancak oğlunun intihar ettiği haberini verdiğini kaydetti. Bu arada, Zschaepe'nin duruşma sırasında herhangi tepki vermediği sadece konuşulanları dinlediği görüldü.

Üç kişilik NSU terör hücresinin hayattaki tek üyesi olan davanın tek sanığı Beate Zschaepe, yakalandığı günden bu yana "susma hakkını" kullanıyor.

NPD’nin yasaklanması Almanya'da ırkçı ve yabancı düşmanı Alman Milliyetçi Demokratik Partisi (NPD)'nin yasaklanması konusunda yeni bir adım atıldı. Eyaletler Meclisi Bundesrat, NPD’nin yasaklanması için dün Federal Anayasa Mahkemesi´ne başvuruda bulundu. 250 sayfalık başvuru yazısında NPD´nin Hitler

dönemindeki Nasyonal Sosyalist NSDAP partisinin ideolojisi ile paralellik içinde olduğuna işaret ediliyor. Başvuru ile ilgili olarak bir açıklama yapan Aşağı Saksonya Eyaleti İçişleri Bakanı Boris Pistorius (SPD) başvurunun sağlam temellere dayandığını söyledi. Pistorius, “Bu sefer sağlam temellere dayanan ka-

nıtlar topladığımız konusunda şüphemiz yok“ şeklinde konuştu. Mecklenburg-Vorpommern İçişleri Bakanı Lorenz Caffier (CDU) işe yasak başvurusunun herkese açık kaynaklardan toplanan delillerden oluştuğunu ve NPD´nin anayasaya aykırı olduğunu açık bir şekilde ortaya koyduğunu söyledi.


Camide domuz kafası

L

eipzig'de yeni yapılacak cami arazisine kazıklara saplanan domuz kafaları bırakıldı Almanya'nın Leipzig kentinde yapılacak cami arazisine kazıklara saplanan domuz kafaları bırakıldı, alana litrelerce domuz kanı döküldü. Yangın ihbarı alan itfaiye ekipleri, Gohlis bölgesinde Pakistan merkezli Ahmediye Cemaati'nce yapılacak yeni cami arazisine geldi. Burada yapılan kontrollerde çöp tenekeleri içinde ateş yakıldığı ve alana tahta kazıklara saplanmış domuz kafaları bırakıldığı görüldü. Olayla ilgili Leipzing polisi soruşturma başlattı. Polis sözcüsü

Uwe Voigt, cami arazisinde kimliği henüz belirlenemeyen kişi ya da kişilerce tahta kazıklara saplanmış 5 domuz kafası bulduklarını ve alana da litrelerce domuz kanı döküldüğünü kaydetti. Voigt, olayın yabancı düşmanlığı içerdiğini tahmin ettiklerini ve araştırmanın başlatıldığını bildirdi. Pakistan merkezli Ahmediye Cemaati Gohlis bölgesinde bir araziye iki minareli cami yapmayı planlıyor. Aşırı sağcı Milliyetçi Demokratik Parti (NPD) projeyi protesto etmek istemiş ancak yüzlerce Leipzigli tarafından provokasyon engellenmişti.

Siyasilerin tepkileri

S

PD Genel Başkanı Gabriel: "İnsanlar dini ihtiyaçlarını anayasa çerçevesinde yerine getirebilmeli. Bunu engellemeye çalışanlar sadece onlara saldırmıyor, hepimize saldırıda bulunmuş oluyor"

Sosyal Demokrat Parti (SPD) Genel Başkanı Siegmar Gabriel, Leipzig kentinde önceki gün domuz kafası bırakılan cami arazisini ziyaret ederek, Müslüman cemaatlerin temsilcileriyle görüştü. Gabriel, Almanya Müslümanlar Merkez

Konseyi Başkanı Aiman Mazyek, Ahmediye Cemaati temsilcileri, SPD Saksonya Eyaleti Başbakanı Martin Dulig, SPD'li Leipzig Belediye Başkanı Burkhard Jung ile önceki gün kazıklara saplı domuz kafası bırakılan cami arazisini ziyaret etti.

Aydan Özoğuz olayı kınadı

A

lmanya Sosyal Demokrat Parti (SPD) Genel Başkan Yardımcısı Aydan Özoğuz, Leipzig kentinde yeni yapılacak cami arazisine domuz kafaları bırakılmasını kınadı. Leipzig'de yapılan SPD Olağan Genel Kurulu'na katılan Özoğuz, "Sosyal De-

33

mokrat Parti adına Leipzig'de cami arazisine yapılan alçak saldırıyı şiddetle kınıyorum" dedi. Dayanışmanın önemine vurgu yapan Özoğuz, Almanya'da farklı dinden olanlara karşı ırkçılık ve hoşgörüsüzlüğe yer olmadığını kaydetti.

Leipzig kentinde Pakistan merkezli Ahmediye Cemaati'nce yapılacak yeni cami arazisine kazıklara saplanan domuz kafaları bırakılmış ve alana litrelerce domuz kanı dökülmüştü.


Alman Milli Futbol Takımı yeni formasını tanıttı Alman Milli Fubol Takımı’nın Brezilya’da yapılacak 2014 Dünya Futbol Şampiyonası’nda giyeceği forma tanıtıldı.

Münih'te yapılan tanıtımda takımın yeni formasıunın renginin beyaz ağırlıklı olduğu, formanın üst kısmında Alman bayrağını simgeleyen kırmızı, sarı ve siyah şeritlerin yer aldığı görüldü. Formada Almanya'nın kartal simgesi, bunun hemen üzerinde ise 1954, 1974 ve 1990 yıllarında kazanılan dünya kupalarını sembolize eden 3 adet yıldız bulunuyor. Tanıtım etkinliğinin ardından yeni formaları giyen milli futbolcular Julian Draxler ve Thomas Müller'in otobüsle şehir turu yaptı. Takım kaptanı Philipp Lahm gazetecilere yaptığı açıklamada, yeni formaların

rengini çok beğendiğini söyledi. Savunma oyuncusu Mats Hummel de yeni forma dizaynını çok değişik ve gösterişli bulduğunu belirtti. Alman Milli Takımı futbolcularının yeni formalarını ilk kez cuma günü Milano'da İtalya Milli Takımı ile yapacağı hazırlık karşılaşmasında giyecek. Yeni formaların 1974 yılındaki Dünya Şampiyonasında giyilen formalara yakın olduğu ifade edildi. Adidas firmasının hazırladığı formaların fiyatlarının yetişkinler için 79,95, çocuklar için ise 59,95 avro olarak öğrenildi.

Almanya’da halk “olimpiyatları” istemedi Bavyera eyaletindeki referandumda halkın çoğunluğu Münih’in 2022 Kış Olimpiyat Oyunları’na aday olmasına karşı çıktı Bavyera eyaletinin bazı bölgelerinde yapılan referandumda halkın çoğunluğu Münih'in, 2022 Kış Olimpiyat Oyunları için aday olmasını istemedi. Eyalette yapılan referandumda, Münih kentinde oylamaya katılanların yüzde 52,1’i Münih'te olimpiyat oyunlarının düzenlenmesi için aday olunmasına karşı çıkarken, oyunların yapılması öngörülen üç bölgedeki halkın çoğunluğu da

34

‘’hayır’’ oyu kullandı. Traunstein bölgesinde halkın yüzde 59,67’si, Berchtesgardner Land bölgesinde yüzde 54,02 ve Garmisch-Partenkirchen bölgesinde de halkın yüzde 51,56’si olimpiyatların bölgelerinde düzenlenmesini ve olimpiyatlar için Münih'in aday olmasını istemedi. Olimpiyatların düzenlenmesine karşı çı-

kanların sözcülüğünü yapan Yeşiller Partisi Bavyera Eyalet Meclisi Grubu Başkanı Ludwig Hartmann, bu oylamanın sonucunun spora karşı değil Uluslararası Olimpiyat Komitesi’nin (IOC) kar etme hırsına karşı bir sinyal olduğunu ifade etti. IOC’nin değişmesi gerektiğini ifade eden Hartmann, şehirlerin kendisine değil, IOC’nin şehirlere uyması gerektiğini kaydetti.


NACHRICHTEN IN DEUTSCH

36 37 38 40 43 S E I T E

S E I T E

S E I T E

S E I T E

S E I T E

Die Armut wächst in Deutschland

Strafrecht Verkehrsrecht

Kommt demnächst die Visafreiheit für Türken?

Familienrecht Medienrecht

Gewalt an Berliner Schulen nimmt zu

Bevölkerung altert rapide

Konstanzer Straße 9 / 10707 Berlin Charlottenburg - Wilmersdorf 030 / 884 72 670 Abschaffung des Tel.: Optionszwangs / 882 11 23 030 Fax: Mobil: 0177 / 808 09 18 E-Mail: info@anwalt-oezata.de Internet: www.anwalt-oezata.de

39 S E I T E

3 Sekunden “Drängeln” im Straßenverkehr schon bußgeldpflichtig

Deutsches Bildungssystem benachteiligt Migranten

K

inder mit Migrantionshintergrund brauchen einer neuen Studie zufolge länger für einen Schulabschluss als deutsche Kinder, weil sie durch das deutsche Bildungssystem systematisch benachteiligt würden. Insbesondere mangelnde Kenntnisse der Eltern über das deutsche Schulsystem, als auch festsitzende Vorurteile bei Lehrkräften und Behörden führten zu einer erheblichen Verzögerung. Die Studie der Heinrich-Heine-Universität Düsseldorf ergab, dass diese Schüler "viele Umwege, Schleifen, Sackgassen und Neu-

35

orientierungsphasen" durchliefen.Von der Grundschule bis zum Studium würden die Fähigkeiten und Potenziale von Kindern mit Migrationshintergrund unterschätzt. Außerdem sähen viele Migranten ihre Herkunft eher als Problem statt als Chance. "Sie haben eine Problemperspektive verinnerlicht und wollen beispielsweise selbst ihre Kinder nicht auf Schulen mit einem hohen Anteil von Schülern mit Migrationshintergrund schicken", erklärten die Forscher. Der Schulerfolg der Migranten hängt demnach zudem in hohem Maß von einzelnen Lehrern ab.

"Die Stärken von Kindern und Jugendlichen mit Migrationshintergrund werden im Bildungssystem immer noch zu wenig gefördert", erklärte der Vorsitzende der Stiftung Mercator, Bernhard Lorentz. Es sei daher zentral, neben der Behebung der sozialen und sprachlichen Nachteile einen Fokus auf die Förderung der Stärken zu legen. Die Studie "Bildung, Milieu, Migration" befasst sich mit Erfahrungen von Migranten im deutschen Bildungssystem. Für den vorgelegten Zwischenbericht wurden 120 Interviews mit Eltern ausgewertet. Im kommenden Jahr soll eine repräsentative Erhebung folgen.


Die Armut wächst in Deutschland

T

rotz steigender Beschäftigtenzahlen hat sich die Zahl der armutsbedrohten Menschen in Deutschland in den vergangenen Jahren erhöht. So lautet eine zentrale Erkenntnis aus dem im November in Berlin vorgestellten Datenreport 2013 des Statistischen Bundesamts, der Bundeszentrale für politische Bildung, des Wissenschaftszentrums für Sozialforschung (WZB) und des Sozio-oekonomischen Panels (SOEP). Zwar gab es in Deutschland im Jahr 2012 mit knapp 42 Millionen Erwerbstätigen so viele Beschäftigte wie noch nie, die Zahl der von diesen jeweils geleisteten Arbeitsstunden nahm in den vergangenen 20 Jahren aber ständig ab. Arbeitete ein Erwerbstätiger 1992 im Schnitt noch 1552 Stunden pro Jahr, waren es 2012 nur noch 1393 Stunden. Der Präsident des Statistischen Bundesamtes, Roderich Egeler, wies darauf hin, dass immer mehr Menschen gewollt oder ungewollt in Teilzeit arbeiteten, vor allem Frauen. Zudem hätte sich die Zahl atypisch Beschäftigter erhöht. Zu ihnen zählt die Behörde auch befristete Jobs, Leiharbeit und Minijobs. Dadurch erhöht sich für eine zunehmende An-

zahl von Menschen die Gefahr in Armut abzurutschen. Demnach erhöhte sich der Anteil der armutsgefährdeten Menschen von 15,2 Prozent im Jahr 2007 auf 16,1 Prozent im Jahr 2011. Das Armutsrisiko trifft dabei Frauen häufiger als Männer. Vor allem das Armutsrisiko der 55bis 64-Jährigen sei deutlich gestiegen, was zur Folge hat, dass die Lebenserwartung bei sozial Bedürftigen niedriger, als bei Menschen mit gutem Einkommen ist. 2011 galt ein Alleinerziehender als armutsgefährdet, wenn er weniger als 980 Euro zur Verfügung hatte. Der Studie zufolge haben auch die sozial bedingten Gesundheitsunterschiede in den vergangenen 20 Jahren zugenommen. So beurteilten mehr Frauen und Männer aus der niedrigsten Einkommensgruppe ihren Gesundheitszustand als "weniger gut" oder "schlecht". Bei Besserverdienenden gebe es dagegen die gegenläufige Entwicklung. "Arme sterben früher", betonte Roland Habich vom Wissenschaftszentrum Berlin für Sozialforschung. Das liege nicht an der Einkommenslage an sich, sondern daran, dass mit steigenden Einkommen meist auch steigende materielle, kulturelle und soziale Ressour-

cen verbunden seien. Der Zugang hierzu helfe mit physischen und psychischen Belastungen im Lebensverlauf besser zu Recht zu kommen.

Migranten doppelt so häufig von Armut betroffen Der Präsident der Bundeszentrale für politische Bildung, Thomas Krüger, erklärte, mit 21,5 Prozent seien Menschen mit Migrationshintergrund nahezu doppelt so häufig von Armut betroffen wie jene ohne Migrationshintergrund. Außerdem gingen in Bundesländern mit überproportional vielen Armen weniger Menschen zur Wahl. "Sie fühlen sich nicht repräsentiert und sehen keinen Sinn darin, sich in diesem System zu engagieren", sagte Krüger. Laut dem Datenreport stieg auch die dauerhafte Armut. 2011 waren danach 40 Prozent der von Armut gefährdeten Menschen bereits in den vorangegangenen fünf Jahren arm. 2000 lag der Anteil der dauerhaft Armen bei lediglich 27 Prozent. Positiv sei jedoch, dass die Kinderarmut in den vergangenen Jahren von 14 Prozent zwischen 2000 bis 2002 auf 12,8 Prozent zwischen 2009 und 2011 gesunken ist.


Merkel will Einzelhandel ermutigen

B

undeskanzlerin Angela Merkel will den deutschen Einzelhandel ermutigen, seine Vorteile gegenüber Onlinehändlern herauszustreichen. Der Einzelhandel sei nicht in einer Krise, aber "in verschiedener Weise vom Strukturwandel betroffen", sagt Merkel in ihrem neuen Video-Podcast. Von Einzel- wie vomOnlinehandel fordert sie eine faire Bezahlung der Beschäftigten. Am kommenden Donnerstag (21.11.) spricht die Bundeskanzlerin beim 13. Deutschen Handelskongress. Sie will die Gelegenheit nutzen, um allen Mitarbeiterinnen und Mitarbeitern zu danken, "die hier im Großen und Ganzen doch einen sehr guten Service bieten". Merkel: "Menschen spüren ihre Lebensqualität auch durch Qualität im Handel."

Angesichts der sehr guten wirtschaftlichen Bedingungen könne man nicht von einer generellen Krise im deutschen Einzelhandel sprechen, so Merkel. Es hätten mehr Menschen Arbeit als jemals zuvor, und das schlage sich auch darin nieder, dass die Binnenkonjunktur angezogen habe. Allerdings sei der Einzelhandel "in verschiedener Weise vom Strukturwandel betroffen". "Ich glaube nicht, dass wir die Tatsache, dass es Onlinehandel gibt, wieder zurückholen können", sagt die Bundeskanzlerin. "Aber wir müssen aufpassen, dass es faire Wettbewerbsbedingungen gibt, dass es auch faire Bezahlungen gibt." Gerade auch im Onlinehandel müssten die Arbeitsbedingungen vertretbar und für die Beschäftigten akzeptabel sein. Den Einzelhandel werde sie beim Handelskongress ermutigen, seine Vorte-

ile vor Ort herauszustreichen – durch seine ganz speziellen Angebote: "dass man etwas ausprobieren kann, dass man etwas anschauen kann, dass man es in der Hand halten kann". Auf Klagen über schlechte Bezahlung im Einzelhandel angesprochen, sagt Merkel: "Wir sind dafür, dass möglichst viele Beschäftigte nach Tarifverträgen bezahlt werden." Die tarifvertragliche Bindung sollte flächendeckend sein. Da gerade im Einzelhandel viele Frauen tätig seien, stehe auch das Thema "gleiche Bezahlung für Männer und Frauen" auf der Tagesordnung. "Deshalb sind Tarifverträge so wichtig: Damit hier auch ein Stück Transparenz herrscht", erklärt Merkel. Durch eine "vernünftige Bezahlung" müssten auch die teilweise schwierigen Arbeitszeiten im Einzelhandel gewürdigt werden.

Behinderte nicht behindern Bundeskanzlerin Angela Merkel hat dazu aufgerufen, Menschen mit Behinderungen noch besser zu integrieren.

E

s gehe darum, „dass wir als Gesellschaft sie nicht behindern“, sagt Merkel in ihrem neuen Video-Podcast. Anlass ist der bevorstehende „Internationale Tag der Menschen mit Behinderungen“; seit 20 Jahren ist das – auf Beschluss der Vereinten Nationen – jeder 3. Dezember. Der 3. Dezember sei ein guter Tag, „damit alle noch einmal darüber nachdenken können: Wie können wir als Gesellschaft besser zusammenwachsen – diejenigen mit Behinderungen besser in unsere Gesellschaft integrieren?“, so die Bundeskanzlerin wörtlich. Sie dankt allen

Menschen und allen Verbänden, die sich für die Belange Behinderter einsetzen. In den letzten zwanzig Jahren sei bereits sehr viel passiert, sagt Merkel. Sie erinnert daran, dass Deutschland die UNBehindertenrechtskonvention ratifiziert und den Nationalen Aktionsplan „Unser Weg in eine inklusive Gesellschaft“ beschlossen hat. Der Beauftragte der Bundesregierung für die Menschen mit Behinderungen, Hubert Hüppe, arbeite „mit großer Intensität“ für deren Belange. In dieser Legislaturperiode, so die Bundeskanzlerin, solle ein sogenanntes Eingliederungsgesetz verabschiedet wer-

den – mit nationalen Standards für die Leistungen für Menschen mit Behinderungen. Denn bis heute gebe es nur „sehr dezentralisierte und sehr unterschiedliche Leistungen“, erklärt Merkel. Es gehe vor allem darum, gemeinsam mit Ländern und Kommunen „Möglichkeiten zu finden, das Leben für Menschen mit Behinderungen einfacher zu machen“. Von den alltäglichen Schwierigkeiten beim Einkaufen oder im öffentlichen Personennahverkehr bis hin zu Schule, Ausbildung und Arbeitsleben „gibt es noch viel zu tun, obwohl wir auch schon viel erreicht haben“, unterstreicht die Bundeskanzlerin.

Kommt demnächst die Visafreiheit für Türken?

D

ie von der Türkei seit Langem ersehnte visafreie Einreise ihrer Bürger in die Europäische Union ist ein Stück näher gerückt. Mitte Dezember werden in Ankara Verhandlungen über die Abschaffung der Visumspflicht zwischen der türkischen Regierung und der EU stattfinden. Stein des Anstoßes gab das Nachgeben der türkische Regierung unter Premierminister Recep Tayyip Erdogan. Bedingung für den Abbau der Reisebeschränkungen ist die Unterzeichnung eines Abkommens über die Rückübernahme illegaler Einwanderer. Die Türkei verpflichtet sich hiernach, Flüchtlinge, die über ihr Territorium in die EU gelangen, wieder aufzunehmen. Im Gegenzug eröffnet die Europäische Union mit der Türkei den sog. Visa-Dialog.

Zunächst hatte die Türkei mit der EU offiziell die Beitrittsverhandlungen über das Kapitel Regionalpolitik eröffnet. Erstmalig seit Juni 2010 war damit der EU-Beitritt der Türkei wieder Teil der europäischen Agenda. Dies könnte einen Wendepunkt

für die Visafreiheit für türkische Staatsbürger darstellen. Fürs Erste sind Langzeitvisa für gewisse Berufsgruppen vorgesehen, z.B. für Geschäftsleute. Türkische Geschäftsleute beschaffen sich schon jetzt Visa anderer EU-Vertretungen in der Türkei, um in die Europäische Union einreisen zu können. Zudem sollen die Visagebühren sinken. Ziel ist die völlige Reisefreiheit. Dies kann noch einige Jahre dauern, wie die jüngsten Visa-Dialoge mit Ländern des Balkans zeigen. Die EU hat die Verhandlungen mit der Türkei über einen Beitritt im Jahre 2005 aufgenommen, wobei von den insgesamt 35 Verhandlungskapiteln bisher erst 14 eröffnet werden konnten. Zuletzt wurden die Beitrittsverhandlungen wegen des unverhältnismäßigen Vorgehens der türkischen Sicherheitskräfte im Rahmen der landesweiten Proteste auf Eis gelegt.

37


Gewalt an Berliner Schulen nimmt zu

D

ie Gewalt an Berliner Schulen nimmt deutlich zu. Das geht aus der Beantwortung einer kleinen Anfrage des SPD-Abgeordneten Joschka Langenbrinck hervor. Erst vor kurzem hat es an einer gutbürgerlichen Oberschule eine Messerstecherei zwischen zwei Neuntklässlern mitten auf dem Schulhof gegeben. Glücklicherweise sind derartige schwere Vorfälle in Berlin noch die Ausnahme. Laut der Statistik der Senatsbildungsverwaltung hat im vergangenen Schuljahr vor allem die Zahl der Fälle zugenommen, die dem Gefährdungsgrad I zugeordnet werden. Darunter werden Verhaltensweisen wie Beleidigungen,

38

Drohungen und Tätlichkeiten gefasst. Diese werden zwar als weniger schwerwiegend eingestuft, das Zusammenleben an der Schule beeinträchtigen sie aber immens. Für das Schuljahr 2012/2013 meldeten 410 der 670 Berliner Schulen danach 1418 Vorfälle, im Vorjahr waren es 1202 Fälle und im Schuljahr 2011/2012 nur 876. Im vergangenen Schuljahr wurden insgesamt 2400 Gewaltvorfälle angezeigt. An etwa jeder zweiten Schule hat demzufolge mindestens einen Gewaltvorfall gegeben. Einen leichten Anstieg hat es bei Fällen von schwerer körperlicher Gewalt gegeben, wobei diese Zahl immer noch erheblich unter der vom Schuljahr 2011/2012.

Bedrohungen, wie bspw. die Ankündigung eines Amoklaufs, gehören dem so genannten Gefährdungsgrad II an und müssen binnen 24 Stunden gemeldet werden. Nach wie vor ist Mobbing ein Problem. Die gemeldeten Zahlen halten sich hier die Waage. Beunruhigend ist die Zunahme an Schülern, die Selbstmordgedanken äußerten. Im Vorvorjahr betrug diese Zahl 41, letztes Jahr waren es 61. Dieser Anstieg könnte mit der Schulzeitverkürzung zusammenhängen, wie Lehrervertreter und Eltern vermuten. Übergriffe auf das Schulpersonal nehmen hingegen ab.


3 Sekunden “Drängeln” im Straßenverkehr schon bußgeldpflichtig

D

as Oberlandesgericht (OLG) Hamm hat vor kurzem entschieden, dass eine Unterschreitung des im Straßenverkehr vorgeschriebenen Sicherheitsabstands mit einem Bußgeld geahndet werden kann, wenn die vorwerfbare Dauer der Unterschreitung mindestens drei Sekunden oder die Strecke der vorwerfbaren Unterschreitung mindestens 140 m beträgt. Damit hat das OLG Hamm die Grenzen für bußgeldpflichtiges "Drängeln" deutlich verschärft. Im konkreten Fall befuhr der Betroffene mit einem Pkw die BAB 1 in Fahrtrichtung Bremen. Bei einer Verkehrsüberwachung stellte die Polizei fest, dass er mit einer Geschwindigkeit von 131 km/h über eine Strecke von 123 m lediglich einen Abstand von 26 m zum vorausfahrenden Fahrzeug einhielt. Aufgrund dieser Fahrweise verurteilte das Amtsge-

richt Unna den Betroffenen wegen fahrlässiger Unterschreitung des erforderlichen Sicherheitsabstands zu einer Geldbuße von 180 EUR. Das OLG Hamm bestätigte nun die Verurteilung des Betroffenen. So könne ein Abstandsverstoß geahndet werden, wenn die vorwerfbare Abstandsunterschreitung nicht nur ganz vorübergehend sei. Situationen, die nur kurzzeitig zu einem zu geringen Abstand führten wie z.B. das plötzliche Abbremsen oder ein abstandsverkürzender Spurwechsel eines vorausfahrenden Fahrzeugs, seien hingegen keine schuldhafte Pflichtverletzung. Aber wann ist eine Abstandsunterschreitung nicht nur ganz vorübergehend? Nach Ansicht der Richter des OLG Hamm sei dies vor allem nach ihrer zeitlichen Dauer zu beurteilen. Bei einer Abstandsunterschreitung von mehr als drei Sekunden liege in der

Regel kein kurzfristiges Versagen des Fahrzeugführers mehr vor. Es sein von einem Fahrzeugführer zu verlangen, dass er bei einer Abstandsunterschreitung innerhalb von drei Sekunden handele, um den Sicherheitsabstand wieder zu vergrößern. Im konkreten Fall habe der Betroffene das jedoch versäumt. Außerdem legte das Gericht noch eine weitere Grenze fest: Um Schnellfahrer nicht zu bevorzugen, wird schon dann ein Bußgeld fällig, wenn der Fahrer auf einer Strecke von 140 m den Sicherheitsabstand nicht einhält. Denn wer mit seinem Fahrzeug 140 Meter in weniger als drei Sekunden zurücklege, überschreite die Autobahn-Richtgeschwindigkeit von 130 km/h, argumentiert das Gericht. Darum sei er verpflichtet, den erforderlichen Mindestabstand auch schneller wiederherstellen.

Onur Özata

Strafrecht Verkehrsrecht Familienrecht Medienrecht Konstanzer Straße 9 / 10707 Berlin Charlottenburg - Wilmersdorf Tel.: 030 / 884 72 670 Fax: 030 / 882 11 23 Mobil: 0177 / 808 09 18 E-Mail: info@anwalt-oezata.de Internet: www.anwalt-oezata.de

39


Bevölkerung altert rapide

D

eutschland hat nach der jüngsten Studie des Bundesinstituts für Bevölkerungsforschung (BiB) mit 45 Jahren die älteste Bevölkerung der Europäischen Union. Die Forscher des Instituts haben in ihrer Studie das MedianAlter zugrunde gelegt. Als Median-Alter bezeichnen die Forscher den Wert, der eine Bevölkerung hinsichtlich des Alters in zwei gleich große Hälften teilt. In Deutschland leben also genauso viele Menschen unter 45 Jahren wie über 45 Jahren. Damit liegt Deutschland deutlich über dem Durchschnittswert aller 28 EU-Staaten (41,5 Jahre). In der Rangliste der ältesten Bevölkerungen folgen Italien mit 43,8 und Bulgarien mit 42,7 Jahren auf den Plätzen zwei und drei. Die Iren haben die jüngste Bevölkerung der Europäischen Union, das Median-Alter betrug hier im vergangenen Jahr nur 35 Jahre.

Das Median-Alter ist in Deutschland seit 1990 mehr als sieben Jahre gestiegen. Noch größer sei der Anstieg in Portugal (8,4 Jahre) und Litauen (9,2 Jahre) gewesen. In Schweden hingegen stieg das Median-Alter in diesem Zeitraum nur um 2,4

Jahre. Im Jahre 1970 führte Schweden noch die Liste der Alten an. Schweden hat es geschafft, sich über die Jahrzehnte zum Primus in Familienpolitik zu entwickeln. In keinem anderen Land der Europäischen Union funktioniert die Gleichstellung der Geschlechter, das Auszahlen von Kindergeld und die Kinderbetreuung so gut, wie in Schweden. Für diese Unterschiede macht das Institut vor allem drei Faktoren verantwortlich: Das Geburtenniveau, die Entwicklung der Lebenserwartung in den betreffenden Ländern sowie das Migrationsgeschehen. Zahlreiche Studien belegen, dass hohe Kosten durch Kinder, die Angst vor dem Verlust der eigenen Unabhängigkeit und Sorgen um die berufliche Entwicklung, von den Bürgern als die wichtigsten Gründe für die niedrige Geburtenrate in Deutschland angesehen werden. Die Politik versucht diesem Mißstand durch Veränderungen in der Familienpolitik beikommen: Zum einen wurde der Rechtsanspruch auf einen Kita-Platz für einund zweijährige Kinder gültig, zum anderen startete das höchst umstrittene Betreuungsgeld.

Gewalt kommt nicht in die Tüte Für ein Zuhause ohne Gewalt“ gemeinsame Aktion des Senats, der Bezirke und Berliner Unternehmen

S

enatorin für Arbeit, Integration und Frauen Dilek Kolat wird am morgigen Internationalen Tag zur Beseitigung jeder Form von Gewalt gegen Frauen gemeinsam mit Berliner Unternehmen und den Gleichstellungs- und Frauenbeauftragten der Bezirke im Shopping- und Freizeitcenter ALEXA den Startschuss für die jährliche Aktion „Nein zu Gewalt an Frauen“ gegeben. Verteilt werden Bäckertüten der Kaiser’s Tengelmann AG mit dem Aufdruck „Gewalt kommt nicht in die Tüte“ sowie weitere Give-aways für den Alltag mit der Aufschrift „Für ein Zuhause ohne Gewalt“, unter anderem von der Berliner Stadtreinigung (BSR) und verschiedenen Berliner Wohnungsunternehmen. Die Aktion sollte dazu beitragen, die Sensibilität für das Thema Häusliche Gewalt bei der Berliner Bevölkerung zu erhöhen. Des Weiteren hat erstmalig in den Eingängen der Berliner Miethäuser Plakate mit der Nummer des bundesweiten „Hilfetelefons Gewalt gegen Frauen 08000116016“ platziert. Sechzehn Wohnungsunternehmen beteiligten sich. Dilek Kolat, Senatorin für Arbeit, Integration und Frauen: „Wir müssen alles tun, um den Schutz vor häuslicher Gewalt zu verbessern und der Gewalt vorzubeugen. Berliner Unternehmen erreichen über ihre Kundinnen und Kunden viele Menschen. Die Bäckertüten landen in vielen Haushalten und weisen auf das bundesweite „Hilfetelefon Gewalt gegen Frauen“ hin. Häusliche Gewalt ist keine Privatangelegenheit, sondern betrifft die gesamte Gesellschaft! Ich danke den beteiligten Berliner Unternehmen für ihr Engagement gegen häusliche Gewalt.“ Im vergangenen Jahr wurden in Berlin rund 16.000 Fälle von Häuslicher Gewalt bei der Polizei gemeldet. Berlin hält mit sechs Frauenhäusern, 40 Zufluchtswohnungen und fünf Beratungs- und Interventionsstellen bei häuslicher Gewalt ein

40

gutes und ausdifferenziertes Angebot für gewaltbetroffene Frauen vor. Zusätzlich bietet die BIG-Hotline unter der Telefonnummer 030 611 03 00 seit März diesen Jahres rund um die Uhr in 50 Sprachen telefonische Erstberatung, Krisenintervention und bei Bedarf Vermittlung eines Frauenhausplatzes an. Ergänzt wird dieses Angebot durch eine nächtliche Anlauf-stelle (täglich ab 18.00 Uhr – 9.00 Uhr, auch an Wochenenden und Feiertagen). Am häufigsten erleben Frauen Gewalt noch immer in ihrem Zuhause, durch den eigenen Partner oder den Ehemann, gerade dort also, wo normalerweise Schutz und Geborgenheit gesucht werden. Häusliche Gewalt kann körperlich und seelisch krank machen. Die Folgen der Gewalt sind gravierend und haben auch Einfluss auf den Arbeitsalltag der Betroffenen. Laut einer repräsentativen Studie des Bundesministeriums für Familie, Senioren, Frauen und Jugend hat jede vierte Frau in der Bundesrepublik in ihrem Leben mindestens einmal körperliche und/oder sexuelle Gewalt durch einen Beziehungspartner erlebt. Hintergrund für die Entstehung des Aktionstags ist die Verschleppung, Vergewaltigung und Ermordung von drei Frauen im Jahr 1960 in der Dominikanischen Republik durch Soldaten des ehemaligen Diktators Trujillo. Seit dem 25. November 1981 wird weltweit durch Aktionen und zur Beendigung von Gewalt gegen Frauen und Kinder aufgerufen. Auch in Berlin finden an diesem Tag überall in der Stadt öffentliche Aktionen statt, bei denen auch die Werbeträger eingesetzt und verteilt werden. Initiatorinnen der diesjährigen Öffentlichkeitskampagne sind die Landesarbeitsgemeinschaft der Frauen- und Gleichstellungsbeauftragten der Berliner Bezirke, die Senatsverwaltung für Arbeit, Integration und Frauen, TERRE DES FEMMES e.V., S.I.G.N.AL. e.V. (Intervention im Gesundheitsbereich bei Gewalt) und das Shopping- und Freizeit-center ALEXA.



DERGİMİZE ABONE OLUN HER AY EVİNİZE YOLLAYALIM

ABONNEMENTSBESTELLUNG Name / Vorname _____________________________________________________ Firma: _____________________________________________________

hiermit bestelle ich BERLINTURK: 1 Jahr per Bankeinzug für 59,- € inkl. Porto Einzugsermächtigung

Name, Vorname des Kontoinhabers __________________________________

Strasse: PLZ / Ort: _____________________________________________________

Geldinstitut: __________________________________

Telefon: Telefax: _____________________________________________________

BLZ: __________________________________

Ausschneiden und senden an: Bundespressekonferenz - BerlinTürk - Schiffbauerdamm 40, 10117 Berlin

__________________________________ Datum / Unterschrift des Kontoinhabers oder Bevollmächtigten

Konto-Nr.: __________________________________


Abschaffung des Optionszwangs

N

ach jahrelanger erbitterter Diskussion wollen SPD und Union in einer großen Koalition das umstrittene Optionsmodell abschaffen. Dass die Parteien in der Koalitionsvereinbarung lediglich den Wegfall der Optionspflicht für Jugendliche niedergeschrieben haben, stößt bei den Türken in Deutschland zunehmend auf Kritik. Voraussetzung ist nämlich, dass die Betroffenen in Deutschland geboren wurden und zu den Jahrgängen 1990 bis 2000 gehören. Die doppelte Staatsbürgerschaft für die Einwanderer der ersten und zweiten Generation wird es auch nach dem 185 Seiten starken Koalitionsvertrag nicht geben. „Die SPD hat ihr Versprechen nicht eingehalten. Sie hat ihr Wort

1990 bis 2000

gebrochen, wonach es keinen Koalitionsvertrag ohne doppelte Staatsangehörigkeit geben wird. Außerdem lässt man ausgerechnet die Menschen aus der ersten und zweiten Generation, die so viel zum Wohlstand Deutschlands beigetragen haben, außen vor“, sagte der Bundesvorsitzende der Türkischen Gemeinde in Deutschland, Kenan Kolat in einem Interview mit der Berliner-Zeitung. Die Türkei stellt sich nicht gegen die doppelte Staatsbürgerschaft. Im Gegenteil, das deutsche Optionsmodell war in Ankara stets scharf kritisiert worden. So wurde denn auch der Beschluss von Union und SPD in den türkischen Medien begrüßt. Die Zeitung „Vatan“ titelte mit der Schlagzeile „Sieg der Türken“ und dem Bild einer zufrieden lächelnden Angela Merkel.

! N E

W E G

N N O

vor 1990

! N

L R VE

E R O

43


Zahlen Sie bar oder in günstigen monatlichen Raten.

Eiskalte Energiesparer

A+++ Unterbaufähig

A++

TouchControl Tasten

LowFrost 309 Liter Nutzinhalt

ALTER PREIS: 689,- €

399 €

444 €

WAE28326 Waschmaschine Berlin Türk - Dezember 2013

ALTER PREIS: 749,- €

Maxx 6 mit VarioPerfect™: Sie entscheiden, ob Sie lieber extraschnell oder extrasparsam waschen. Füllmenge Baumwolle 6 kg, Jährliche Energieverbrauch 152 kWh. Leistungsaufnahme im Aus-Zustand 0,2 W, Leistungsaufnahme im unausgeschalteten Zustand 1,9 W, Jährliche Wasserverbrauch 10372 Liter, Schleuderwirkungsklasse : B, Max. Schleuderdrehzahl 1400 rpm), Durchschn. Waschzeit Baumwolle 40°C, (Teilbeladung) 170 min - Baumwolle 60°C (volleBeladung) 200 min,Baumwolle 60°C(Teilbeladung) 195 min, Schallleistung Waschen 57 dB(A) re 1 pW, Schleudern 77 dB(A) re 1 pW, Art der Installation : Unterbaufähig

KGV36VL30

Die Kühl-Gefrier-Kombination mit A++ und CrisperBox: sehr sparsam im Verbrauch – hält Ihr Obst und Gemüse länger frisch. Türen Edelstahl Optik, Seitenwände Chrome-Inox Metallic, Vertikal integrierter Griff, Elektronische Temperaturregelung über LED ablesbar. Kühlraum: 215 Liter Nutzinhalt, ****-Gefrierraum: 94 Liter Nutzinhalt. Energie-Effizienz-Klasse: A++, Energieverbrauch: 227 kWh/Jahr, Nutzinhalt gesamt: 309 Liter, Geräuschwert: 39 dB(A) re 1 pW, Klimaklasse SN-T, Lagerzeit bei Störung: 23 Stunden. Gefriervermögen: 7 kg in 24 Stunden.,

Showroom: Nazarethkirchstraße 52 - 13347 Berlin-Wedding - Tel.: 030 / 397 444 22 - Fax 030 / 397 444 7722 Öffnungszeiten: Mo-Fr: 8.30-18.00 Uhr & Sa: 9.00-15.00 Uhr www.manolya.de - info@manolya.de


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.