mart3

Page 11

bir yandan parmağı ile gösterdiği gökkuşağını Asya’ya anlatırken bir yandan da koltuğa çıkmaya çalışan ufaklığa, kafasını çevirip bakmadan ama arkaya doğru uzattığı eliyle kollamaya çalışarak yardım ediyor. Çayımdan bir yudum daha alıyorum. Sonra aklıma fotoğraf çekmek geliyor. Telefonumu elime alıp bu manzarayı çekmeye çalışıyorum. Kadrajı nasıl yapsam, dik mi ya da yatık mı çeksem soruları kafamda belirdiği anda elim o süratle tüm bu sorulara gözlerimin yardımıyla cevap bulmaya çalışıyor. Sonra diyorum gökkuşağını perdeleyen şu

apartmanı silikleştirmeli. Yolu; Instagram. Öyle ya Instagram hem kendi çekim hatalarımızı hem de görüntüye giren ‘şeyleri’ silikleştirerek, karartarak daha da allayıp pullamıyor muydu? O sırada üniversite de gördüğüm fotoğrafçılık dersini hatırlıyorum. Ama ne fotoğrafçılık dersi… Öyle dört duvar arasında değil. Çanakkale’nin yağmurunda, çamurunda, rüzgârında sokaklarda elimizde sırayla dolaşan Ahmet Hoca’nın tele objektifli fotoğraf makinası - markası Minolta mıydı acaba, hatırlamıyorumçoğunlukla tarihi bir yapıdaki detaya doğru onu doğrultur doğru kadraj, doğru enstantane, doğru diyafram, doğru İSO ayarı falan diye acemiliğimizle dakikalarca uğraşır ve tele objektifin ağırlığıyla yorulmuş sol bileğimizle en sonunda ancak flu bir fotoğraf elde ederdik. Rahmetli Ahmet Hoca ( Sipahioğlu) kaşını oynatır, gözünü oynatır, söylenir durur kimi zaman beceriksizliğimize küser arkasını dönerdi. İşte tüm bu anılar zihnimde canlanmış, bilmem ne kadardır ağzımın içinde ekmek parçasını yuvarlayıp duruyorken Asya koşarak mutfağa geliyor. - Baba sende gördün mü gökkuşağını? - Evet, gördüm kızım, bak hala orada. İşe gitmek için hazırlanmış olduğumu görünce gözlerini hemen üstüme dikerek; - Peki, sen niye böyle giyindin? Nereye gideceksin? - Ben birazdan gökkuşağına çıkacağım. En üstüne çıkınca 11

da sana oradan el sallayacağım tamam mı? - Tamam, baba ama düşme dikkat et olur mu? Bir de baba, biliyor musun, ben bir kere gökkuşağından kaymıştım. - Oo, gerçekte güzel miydi? - Çok güzeldi baba. Ama pantolonuma böyle renkler çıkmıştı sonra annemde bana kızmıştı. Gözlerini büyüte büyüte, neredeyse nefes almadan anlattığı hikâyeyi çok sevmiştim. Bir yandan hevesle onu dinliyor bir yandan da içimden Allaha dua ediyordum. “Allahım sen yavrularımı her daim sağlıklı kıl, onlara mutluluk ve huzur ver.” Sonra geldiği hızla içeri koştu bizim Asya. Bende çektiğim fotoğrafı allayıp pulladıktan sonra dostlarımla paylaşmak istedim. Altına da şu yorumu yazdım: Bana, çocuklarıma güzel dakikalar yaşatan gökkuşağı iyi ki varsın. Biliyorum bugün daha güzel bir gün olacak. Mesela sebepsiz yere insanlar birbirlerine gülümseyecek, günaydın diyecekler. Mesela durduk yere, öyle miydi böyle miydi demeden, ulusal çıkar demeden, süreç demeden, baltalama demeden, şehit demeden, örgüt demeden barış diye haykıracak insanlar, sebepsiz… Mesela çocuklar gökkuşağına çıkıp kayacaklar yeryüzüne, sonra rengârenk olacak pantolonları, elleri, yüzleri gelecekleri rengârenk. Gökkuşağı sen var ya sen az şey değilsin, sebepsiz yere yaşatırsın insanı. Rıdvan gölcük www.ciplakayakla.com


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.