ART UNLIMITED 16 - MAYIS 2012

Page 66

DİYALOG

66

değersiz nesnelerden oluşmuş bu iki koleksiyon arasında bir eşitlik mi iddia ediyorsun? E.D.: ‘Mutlu Koleksiyon’ adı, yani tam bu söylediğinle örtüşüyor. Eve ait atıklar, benim kendi kullandığım deterjan, şampuan, yoğurt kutularından oluşan aslında sevimli de sayılabilecek nesneler onlar. Tabii mekânda bulunan, sanat eserlerini sunmak için tasarlanmış nişlere göre ürettim bu işi. O da ekleniyor tüm bunlara. Aslında daha da zorlarsak sanat tarihi konuşmak zorunda kalabiliriz ama hiç istemem. B.D.: Sanat tarihine girmeyi istemiyorsun ama bu iş bizi oraya çekiyor. Sanatın, sanat kurumunun, galerinin dönüştürücü gücünü görüyoruz burada. En değersiz şeyler bile inanılmaz değer taşıyan, nadide nesnelere dönüşüyorlar... E.D.: Sanat tarihine girmeyelim derken aslında kavramsal sanatın, sanat eserini galeri mekânı içine konulan her şey olarak genişletmesi, işte yine çöpten yapılan enstalasyonları kastediyordum. Bu tarz malzemeler hep sevilerek kullanılmış sanatçılar tarafından. Ben bu anlamda yenilik, özellik vs. aramadığım gibi, sanat tarihini de -sonradan sergiyi okurken devreye sokabilsek de- sergiyi kurarken pek düşünmedim. Etrafında ne varsa kullanıyorsun işte. Ama sanatın marifeti, “dönüştürebilmek” sanki başka yerde gizli.

B.D.: Evet, sanat tarihi ister istemez kuşatıyor sergiyi fakat gerçekten de serginin asıl referans verdiği son derece güncel ve somut meseleler. Birçok tarihsel, sosyal, ekonomik referansa dokunarak genişliyor anlam katmanları; Sümerbank’tan, icra mektuplarına ve oradan TOKİ evlerine, ‘Kuş Kafası’na... E.D.: Aslında sergi son derece kişisel bir yerden çıktı ancak, sergiyi izleyenlerden aldığım yorumlara dayanarak söylüyorum, bireyin perspektifinden dışarıya doğru açılıp çok daha geneli ilgilendiren meselelere dokunur hale geldi. ‘TOKİ ve Mutluluk’, bir video ve desen serisi olarak 2009’da ürettiğim bir iş. Birlikte veya ayrı sergilediğim de oldu desen ve videoyu. Daha önce farklı bağlamlar içinde küratörlü grup sergilerinde yer aldılar. Desenler aslında 11 tane. Normalde resim yaparken kenarda estetik kaygılarla boş bırakılan, paspartu dediğimiz bir alan vardır. Bu TOKİ binaları genellikle kent içinden yoksul insanları veya alt sınıfları kent eteklerine göndermek için yapıldıklarından etraflarında tek bir ev olmadan boşluk içinde olduklarını gördüm. Desenlerdeki mesele bu. Videoyu ise TOKİ Halkalı ve Tuzla’da çektim. Görüntüleri neden öyle edit ettin diye sorsan, “Daha sıkıcı olmasın diye” derim. Binalar hareketli görüntüde çok sıkıcılar. Yani binaların sıkıcılığı ile mutlu olduğunu

ifade eden metindeki abartılı tekrarın kontrastı; anlam, bu ikisi birleştiğinde ortaya çıkıyor. Ses kullanmadım, orada kadın mı erkek mi veya sanatçı mı gibi tanımlamalardan kaçan anonim bir kişinin sözleri olmasını istedim. B.D.: TOKİ evleri gibi anonim... Anonim, kişiliksiz şeylerle kişisel bir konuşma seninki! E.D.: Bu sergideki kişiselleşme şöyle gelişti: Ben TOKİ videosunu izliyordum, birden şunu fark ettim: ben şehirde yaşamak için ev gereksinimiyle ilgili düşünen -yakın zamanda ailem TOKİ’ye taşındı İzmir’de- insanları biliyorum. Hep buralardan çıktı bu işler. Videoyu izlerken bir anda fark ettim ki “ben” işlerin içinde yoktu. Genele, herkese bir şey diyebilir miyim derken o işin okunmasını veya duruşunu etkileyecek bir gizlenme durumu kurmuşum. Bunu düşünmeye başladım. Zaten güncel ve politik olanla ilgiliyim; “Neden kendin için en önemli olandan, içinde olduğun yerden yola çıkarak iş üretmiyorsun?” gibi bir dizi iç konuşmaya giriştim... Hatta o icra mektuplarının bende yarattığı gerçek streslerin yanında, birkaç gün düşündüm “Ya şimdi ben bunları nasıl göstereceğim?” diye. Yoksulluk geçmiş kipinde rahat konuşulan bir şey. B.D.: Garip bir durum ortaya çıkıyor. Galerinin dışındaki pankart, bir veri olarak dünya nüfusunun %50’sinin

zor şartlarda yaşadığını söylüyor. Fakat yoksulluğu kişisel bir şeymiş gibi yaşıyoruz... E.D.: Bu sergiyi düşünürken, hadi biraz da araştırayım dedim, bu konuda bir iki istatistik bakmak istedim. Dediğin çok doğru; özellikle yoksulluk konusunda aşırı biliniyormuş gibi bir durum ve yaygın kanı var. Yani görünürlüğünde bir sorun olmadığını bile düşünebilirsin. Her gün gözümüzün önünde imajı var yokluğun ve yoksulluğun ama aslında aynen dediğin gibi bireyin tek başına bırakıldığı bir aralıktan söz ediyoruz. Her bireyin kendi başına deneyimlediği ve sosyal paylaşımı olmayan bir yer orası. Sergidekilerden birkaçı bu bilimsel açıklamalar ve hayatın kendi geriliminden türemiş veya bu gerilimle ilgili işler. Dışarıdaki pankart, bir bilgiyi net aktarmak dışında, bu her günkü fakirlik algısını ve enformasyona olan direncimizi de düşündürmesi açısından önemliydi benim için. Bu seferlik bilgiyi alıp gündelik hayata dalmak yerine sergiye giriyorsun. Şimdi konuşunca çıktı bunlar, en çok da bildiğim bir şeyi sanat formuna sokmadan ulaştırmayı düşündüm. ‘Kuş Kafası’ mesela bunun tam diğer ucunda. B.D.: ‘Kuş Kafası’nda nasıl bir yöntem izledin? E.D.: Sergideki işlerin, birlikte üretildiklerinden birbirleriyle sadece kavramsal olarak ilişkilerinden öte, sergileniş aşamasındaki birlikte duruşları, yan yanalıkları da önemliydi. ‘Kuş Kafası’, benim yaptığım bir kuş yuvası. ‘Toki ve Mutluluk’ videosunun hemen yanında sergilendiği için insanın ürettiği çirkin binaların radikal alternatifi gibi okundu mesela. Sergide bu tür şeylere izin vermek istedim. Ben de bazen kendi sergimdeki işlerin birlikteliğinden yeni şeyler keşfediyorum, bu da üretim süreci kadar keyifli. Kuş yuvası, bir insan olarak kendini kuş yerine koyup bir kuşun kafasından dünyanın nasıl bir yer olduğunu düşünmek üzerine çıktı. Bir saat, kredi kartı, kolye ve dallar arasında ayrım yapmayan yetenekli bir kafa. Bir insan oturup elleriyle, bir kuş gibi nasıl yuva yapar? Ne öğrenebilir bir kuştan? Bu işte de performatif bir yön var aslında. Serginin bulunduğu Maçka Parkı’ndan ve biraz da Trakya ormanlarından dallar topladım ve -atölyem olmadığı için- yuvayı galeride yaptım. n

‘Kuş Kafası’, İnsan yapımı kuş yuvası, ağaç dalları, kalem, saat ve çeşitli küçük objeler, 45x45x10 cm, 2011


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.