HÜMANİSTİK İNANCIN UMUDU: ERİCH FROMM* David M. WULFF Çev.: M. Doğan KARACOŞKUN Genellikle, psikanalizi 20. yüzyıl sosyal psikolojisiyle birleştirerek aslını bozan Neo-Freud’çular arasında sayılan Fromm, özellikle insanın konumuyla ilgili yazdıklarında, varoluşçu-fenomenolojik yaklaşımın unsurlarını da ortaya koyar. Tesadüf eseri belli bir zaman ve mekâna fırlatılan bizler, doğamızdan köklü bir ayrılıkla yüz yüze kalmış olarak bu dünyaya geliriz. Doğanın birer parçası olan diğer şekil verilmiş yaratıklar gibi, biz de doğanın değişmez kanunlarına tabi oluruz. Ancak hayvansal oluşu karakterize eden içgüdüsel uyum, bizdeki öz-farkındalık, mantık ve hayal gücünün evrimsel oluşumu nedeniyle bozulmuştur. Doğanın bir parçası olarak bizler, kendi hayat sınırlarımızın fark edilmesi ve bir aidiyet kaygısı taşıdığımız için başlangıçtaki tekliğe yeniden ulaşamama duygusunu dönüştürerek bir aşkınlık duygusu yaşantılarız. Gerçekte, varoluşun bizzat kendisi bizden bir çözüm isteyen kaçınılmaz bir problemdir. (Man For Himself, The Art of Loving) İnsan doğasındaki ayrılık, bazı varoluşsal ikilemlerle kendini gösterir. Varoluşun hayatı getirmesine karşılık, onun sürekli ölümle tehdit edilmesi; insanın potansiyel umudu ve onu gerçekleştirmek için zamanın yetersizliği, insanın duyarsız bir evrede ve insan oluşla eş zamanlı olarak yaşadığı temel yalnızlık ve bireysel ve sosyal hayattaki pek çok tarihsel çelişkilerin tam tersine varoluşsal çelişkiler sonsuza dek çözülemez. (Man For Mimself) Örneğin maddî tatmin için sayısız vasıtalar var ve biz onları olumlu yönde kullanmada yetersiz kalmaktayız. İnsan için öncelikli bir tehlike olan kökeninden ayrılmışlık, yardımsızlık ve yalıtılmışlığın bir sonucu olarak delirmeyi önleyebilmek için birey, bir yönelim ve bağlanma nesnesine ihtiyaç duyar. Bu ihtiyaç, insan oluştaki enerjinin en güçlü kaynakları arasındadır ve çeşitli yollardan karşılanabilir. Bu yönelim ihtiyacına dönük en yaygın karşılık, güçlü bir lidere, rahibe yahut Tanrı’ya boyun eğme şeklindedir. Üstün güçlere sahip olduğu düşünülen liderin grup için en iyisini bildiği ve yapma niyetinde olduğuna inanılır. Bir nesneye bağlanma ihtiyacını karşılarken insan, daha da gerilerindeki dünyayla ilişki kurmak amacıyla, çocukluktaki (anne-babaya, ruha, atalara, fırka ve daha kompleks toplumlarda dine, millete ve sınıfa) ilkel bağ-