13 minute read

TARİHİN KARA BİR SAYFASI: MENEMEN OLAYI Ece YÜCE

TARİHİN KARA BİR SAYFASI: MENEMEN OLAYI*

* Ece YÜCE | ODTÜ Atatürkçü Düşünce Topluluğu

Advertisement

“Düştü Kubilay’ın başsız gövdesi Bir zeytin dalı gibi yere, Düştü cebinden bir kitap Açıldı göklere…” **

Menemen’deki Kubilay Anıtı’nın önünde “İnandılar, dövüştüler, öldüler” yazar. Öğretmen Mustafa Fehmi Kubilay, Bekçi Şevki ve Hasan cumhuriyeti, laikliği ve devrimleri korumak için kendilerini tehlikeye atmaktan çekinmeyen üç kişidir. Olayın gerçekleştiği 1930 yılının Aralık ayının 23’ü sıradan bir gün değil, aksine Kubilay, Hasan ve Şevki’nin hazin öyküsünü anlatan önemli bir gündür.

23 Aralık’a Giden Yol

Tarihte yapılan her devrimci hareketin bir karşı tezini doğurduğu göz önünde bulundurulduğunda, Türk Devrimi’nin gerçekleştiği süreçte, devrim karşıtı hareketlerin doğması şaşırtıcı değildir. Menemen Olayı da yapılan devrimler sırasında karşılaşılan gerici hareketlerden birisidir. Olayın yaşanmasına kadar geçen süreçte; saltanat kaldırılmış, cumhuriyet ilan edilmiş, halifeliğe son verilmiş, eğitimde, hukukta ve kılık kıyafette devrimler yapılmış kısaca çağdaş bir Türkiye’nin temelleri atılmıştır. Fakat tüm bunlar gerçekleştirilirken, birtakım çevreler ya-

pılan devrimleri içselleştirmeyi reddetmiş, Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın kurulması ile birlikte de tepkilerini bu partinin çatısı altında dile getirmeye başlamışlardır.

Mustafa Kemal, halkın muhalif sesle tanışmasını, muhalefetin mecliste nasıl bir işlevinin olduğunu öğrenmesini, demokratik yaşam konusunda bilinçlenmesini ve cumhuriyetin kişilere bağlı olmaktan çıkarılıp, halkın beyninde ve kalbinde kökleşmesini, sarsılmaz bir yer edinmesini istemiştir.

Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın kurulması, yeni kurulan rejimin, sürekli olarak tek bir partinin varlığını sürdürmesine dayanmadığını ve çok partili düzene geçme özlemini içerisinde barındırdığını göstermesi açısından oldukça önemlidir. 12 Ağustos 1930 yılında tarih sahnesine çıkan parti bizzat Atatürk’ün girişimleriyle kurulmuştur. Çok partili hayata geçişin ilk denemesi olan ve kurulduktan sonra rejim karşıtı kişilerin de örgütlendiği bir yer haline gelen Terakkiperver Cumhuriyet Halk Fırkası deneyiminin ardından Mustafa Kemal Atatürk’ü ikinci bir partiyi kurmaya iten sebeplerin neler olduğuna göz atmak fayda sağlayacaktır.

Mustafa Kemal mecliste birden fazla siyasi partinin bulunmasıyla demokrasinin işlerlik kazanabileceği bir zeminin oluşacağını düşü

nüyordu. Atatürk’ün ”Büyük Millet Meclisi’nde ve millet önünde, millet işlerinin serbest müna

kaşası ve iyi niyetli kimselerin ve partilerin görüşlerini ortaya koyarak milletin yüksek çıkarla

rını aramaları benim gençliğimden beri aşık ve taraftar olduğum bir sistemdir.” 1 sözü, demok

rasi konusundaki hassasiyetini göstermektedir. Mustafa Kemal, halkın muhalif sesle tanışmasını, muhalefetin mecliste nasıl bir işlevinin oldu

ğunu öğrenmesini, demokratik yaşam konusunda bilinçlenmesini ve cumhuriyetin kişilere bağlı olmaktan çıkarılıp, halkın beyninde ve kalbinde kökleşmesini, sarsılmaz bir yer edinmesini istemiştir. Bu sebeple yeni bir parti kurulmasını istemiş ve daha önce yaşanan tecrübeleri göz önünde bulundurarak muhalefetin rejim tartışmaları üzerinden yapılmaması için güvendiği bir isim olan Fethi Okyar’a düşüncesini açıklamış ve ondan laikliği, cumhuriyeti ve devrimleri koruma önkoşuluyla bir parti kurmasını istemiştir. Fethi Bey de genç Türkiye’nin temel taşları olan bu önkoşullara bağlı kalacağı konusunda söz vererek partiyi kurmayı kabul etmiş ve parti programının hazırlanması için çalışmalara başlamıştır. Oluşturulan programa göre parti yukarıda da ifade edildiği gibi laikliğe ve cumhuriyetçiliğe bağlı kalmış sadece mali ve iktisadi konularda farklı düzenlemelere gitmiştir. Örneğin yabancı sermayeye açık olunmasını istemekte ve ekonomik hayata devletin müdahalesini kabul etmemektedir. Liberal bir ekonomi programına sahip olan parti ilk olarak o güne kadar

uygulanan ekonomi politikalarını eleştirmiştir. Yeni kurulan parti büyük bir heyecan yaratmış, halkın ve basının da ilgisiyle her kesimde büyük bir merak uyanmıştır. Fakat ne yazık ki Şevket Süreyya Aydemir’in de deyişiyle rüzgârlar bütün anlaşmalara, iyi niyetlere ve teminata rağ

men, başka türlü esmiş, devrim içinde demok

rasi arayışlarının yaratmış olduğu daha özgür ve demokratik ortamın ruhuna yakışmayacak gelişmeler yaşanmıştır. Suna Kili şu ifadesiyle o süreci oldukça iyi özetlemektedir: ”Cumhu

riyet Dönemi her çok partili yaşama geçiş aşa

masında görüldüğü gibi girilen özgür ortamı fır

sat bilen tutucu, cumhuriyet, laik düşünce karşıtı kişiler, eski kırgınlar, imparatorluk artıkları, mezhepçi, tarikatçı çevreler Serbest Cumhuri

yet Fırkası’yla ortaya çıkarlar, partinin yerel örgütlerinde görev almaya başlarlar.” 2 Parti, mec

liste denetim mekanizması olarak işleyecek bir muhalefet organı gibi görülmekten ziyade dev

Parti, mecliste denetim mekanizması olarak işleyecek bir muhalefet organı gibi görülmekten ziyade devrim karşıtı hareketlerin örgütlenebileceği bir odak olarak görülmüştür. Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın kurulmasıyla hedeflenen çok partili yaşam denemesi maalesef başarılı sonuçlanamamış, bu denemenin daha görünür kıldığı gerilim ile beraber Menemen’de asla belleklerden silinemeyecek kanlı olaylar yaşanmıştır.

eylemlerin önüne geçmek ve bu eylemleri ger

çekleştirenlerin amaçlarına alet olmamak adına

17 Kasım 1930’da parti kendini kapatma kararı almıştır. Ne de olsa, Turgut Özakman’ın da ifade ettiği gibi “Amaç çok partili yaşamı başlatmaktır, parti çatışmalarını başlatmak değildir.” 5

Böylece Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın kurulmasıyla hedeflenen çok partili yaşam deneme

rim karşıtı hareketlerin örgütlenebileceği bir

odak olarak görülmüştür. Duverger’nin de belirttiği gibi parti, rejimin bütün düşmanlarının, özellikle laiklik aleyhtarlarının ve dinci mutaassıpların birleşme yeri haline gelmiştir. 3 Meclis

te karşılıklı sürtüşmelerin şiddetlenerek artma

sı, devrim karşıtı kimseleri daha da cesaretlendirmiştir. Sonuç olarak; İzmir’de Halk Fırkası’nın binasına saldırılmış, Mustafa Kemal’in resimle

ri indirilmiş ve Halk Fırkası’nı destekleyen Ana

dolu gazetesi kuşatılmıştır. Bu olaylar üzerine Mustafa Kemal Cumhuriyet gazetesine verdiği demeçte “İzmir’de bir gazetenin yönetim ye

rine ve CHP merkezine her ne neden ve biçim

de olursa olsun ortaya çıkan saldırılardan ve hü

kümet yetkisine karşı bazı anlayışsızlar tarafın

dan yapılan çirkin saldırılardan dolayı çok üzüntü duyduğumu kestirmek güç değildir.” 4 diye

rek bu konudaki hassasiyetini belirtmiştir. Tüm bu olayların devamında, şiddeti gittikçe artan

si maalesef başarılı sonuçlanamamış, bu denemenin daha da görünür kıldığı gerilim ile beraber Menemen’de asla belleklerden silinemeyecek kanlı olaylar yaşanmıştır.

Bu kanlı olayların yaşandığı 23 Aralık sabahı Nakşibendî Tarikatı üyesi Derviş Mehmet yanı

Menemen’de yaşananlar, yıllardır din adına çeşitli hurafelerle sömürülen bir toplumun, akıl ve bilimi esas almayan bir irade ile yönetilmediği ve bu kavramları içselleştirmediği sürece, akıl dışı söylemlerin peşine rahatlıkla takılabileceğinin göstergesidir.

na birkaç adamını da alarak Menemen’deki Müftü Camisi’ne gelmiş, sabah namazını kılmakta olan kişilere kendini “Mehdi” olarak tanıtmış ve kendisini Allah’ın kurtarıcı olarak gönderdiğini iddia ederek şeriat istediğini ilan etmiştir. Derviş Mehmet bu sözlerden sonra yeşil bayrağı açmış ve yüz kadar insanı etrafına toplamıştır. Bu sırada olay Jandarma Birlik Komutanı’na iletilmiş ancak komutan elinde yeterli birlik olmadığından Alay Komutanı’ndan yardım istemiştir. Alay Komutanı ise kendi birliğinden sadece

bir kişiyi adamları dağıtmakla görevlendirmiştir. Bu kişi yedek subaylığını Menemen’de yap

makta olan 24 yaşındaki genç öğretmen Mus

tafa Fehmi’dir. Kendisine devrimlerden esinlenerek Kubilay adını vermiş olan bu genç 6 , bir

müfreze askeri de yanına alarak ellerinde bulunan kurusıkı mermiler ile isyanı bastırmak üzere Müftü Camisi’ne gitmiştir. Kubilay, isyancıları dağılmaya ikna etmeye çalışmış fakat Derviş Mehmet ve arkadaşları onun sözlerine aldırış etmeyerek Kubilay’ı vurmuştur. Sonrasında ise Derviş Mehmet, yaralı bir halde cami avlusuna sığınan Kubilay’ın boğazını küçük bir bağ testeresi ile kesmiştir. Ardından Kubilay’ın kesik başını etraftakilerin de yardımıyla yeşil bayrak takılı direğe bağlamış ve eline aldığı direkle Menemen sokaklarını dolaşıp halkı ayaklanmaya çağırmıştır. Olayı fark eden Bekçi Hasan ve Şevki, Derviş Mehmet’in adamlarından birini vurmuş bunun üzerine isyancılar bu kez de bekçilere ateş açarak onları öldürmüştür. Ayaklanmanın büyümesi üzerine Alay Komutanı olay yerine makineli tüfeklerle asker göndermiş ancak askerin teslim olun çağrısına kulak asmayan isyancılar, kendilerine kurşun işlemeyeceğini iddia etmişlerdir. Sonuç olarak Mehmet ile iki adamı orada öldürülmüş diğerleri de askerler tarafından ele geçirilmiştir.

Bütün bu yaşananlardan sonra bir harp divanı kurulmuş ve 105 kişi tutuklanmıştır. 14 Ocak 1931’de başlayan duruşma ay sonunda bitmiş; mahkeme sonucunda 40 kişinin salıverilmesine, 27 kişinin beraatına, 41 kişinin çeşitli cezalara çarptırılmasına ve 37 kişinin de idamına karar verilmiştir. Daha sonra 6 kişinin idam cezası yaşları küçük olduğu gerekçesiyle ağır hapis cezasına ve 2 kişinin idam cezası ise 2 yıl hapis cezasına çevrilmiştir.

bileceklerinin en somut göstergesidir. Bu olay, yıllarca ümmet anlayışının yaygın olduğu toplumdan özgüveni yüksek bir ulus yaratmayı ve laik toplum düzeni oluşturmayı hedefleyen Türk Devrimi’nin ne kadar zorlu bir mücadeleye ihtiyaç duyduğunu kanıtlar niteliktedir. Aynı zamanda Menemen’de yaşananlar, yıllardır din adına çeşitli hurafelerle sömürülen bir toplumun, akıl ve bilimi esas almayan bir irade ile yönetilmediği ve bu kavramları içselleştirmediği sürece, akıl dışı söylemlerin peşine rahatlıkla takılabileceğinin göstergesidir.

Her devrim sonrasında olabileceği gibi Türkiye Cumhuriyeti’nin de kurulduğu yıllarda yeni rejimi benimsemeyen ve eskiye dair özlem duyan gruplar olmuştur. Bu grupların varlığına rağmen Cumhuriyet’in kuruluşundan çok partili hayata geçene kadar Cumhuriyet kadroları demokrasi fikri ve hedefinden vazgeçmemiş ve bugünkü siyasal sistemimizin temellerini atmışlardır. Unutulmamalıdır ki yıllar sonra devrim karşıtı grupları dahi yasal alanın içinde tutan ve demokratik mücadeleye katılmalarını sağlayan, Avrupa’da bile totaliter rejimlerin hakim olduğu bir dönemde demokrasi fikrinden vazgeçmeyenlerin kurduğu bu rejimdir.

Sonuç Yerine

Serbest Cumhuriyet Fırkası, rejim karşıtlarının bu parti içerisinde örgütlenmesinin ardından yaşanan üzücü olaylar sonucunda kendisini kapatma kararı almak zorunda kalmış böylelikle içinde bulunulan döneme göre oldukça ilerici bir atılım olarak nitelendirebileceğimiz çok partili hayata geçiş denemesi başarısızlıkla sonuçlanmıştır.

Partinin kapatılmasının ardından yaşanılan Menemen Olayı, tutucu ve şeriat isteyen çevrelerin uygun bir ortam bulduğunda, çağdışı fikirlerini kabul ettirmek için kanlı bir eyleme girişe-

KAYNAKÇA

1. Atatürk’ün Bütün Eserleri, 23. c. , s.339. 2. KİLİ Suna, Türk Devrim Tarihi, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2009, s.231. 3. Duverger Maurice, Siyasi Partiler, s.361. 4. KİLİ Suna, Türk Devrim Tarihi, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2009, s.231. 5. ÖZAKMAN Turgut, Cumhuriyet Cilt 2, Bilgi Yayınevi, Ankara, s.748. 6. TOPUZ Hıfzı, Devrim Yılları, Remzi Kitabevi, İstanbul, 2004, s.233.

DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE TOPLULUĞU

Dokuz Eylül Üniversitesi Atatürkçü Düşünce Topluluğu, Müdafaa-i Hukuk ruhundan hareketle iktisadi, siyasal, sosyal ve kültürel sömürüye neden olan yayılmacı fikir ve eylemlere karşı dünyada, tam bağımsızlık için mücadele azmini yaratmış, cumhuriyetimizin kurucu ideolojisi Kemalizm’i anlamak, aktarmak ve sürekli devrimcilik ilkesine dayanarak geliştirip uygulamaya sunmak amacıyla çalışmalarına 1993 yılından beri devam etmektedir.

Özellikle son yıllardaki dinamizmiyle kurumsallaşmasını tamamlama aşamasında olan ve ekibiyle birlikte giderek kalıcı, planlı ve etkili bir gelişme gösteren topluluğumuz Dokuz Eylül Üniversitesi Rektörlüğü’ne bağlı bir öğrenci topluluğudur ve üniversitemizin tüm fakültelerinde faaldir. Her platformda altını ısrarla çizdiğimiz üzere hiçbir siyasi parti, dernek ve kurum ile doğrudan ya da dolaylı bir bağlantısı bulunmamaktadır. DEÜ ADT, bu bağımsız duruşuyla kararlarını kendi yetkili organlarında almaktadır. Bu anlayışımız bir uzlaşmazlığın değil, gerçek anlamda Atatürkçü gençliğin sesini duyurabilme hedefimizin yansımasıdır.

Topluluğumuz tarihi ve kültürel gezileriyle, toplumsal duyarlılık kampanyalarıyla, tiyatro film ve belgesel gösterileri, bilinçlenme çalışmaları, bölgesel ve ulusal ilişkileriyle okulumuzun en dinamik, örgütlü ve güçlü topluluğudur.

Düzenlediğimiz paneller, söyleşiler ve konferanslarla, sürekli yayınlarımız, okuma gruplarımız, iç eğitim ve üyelere ulaşma toplantılarımız gibi çeşitlendirdiğimiz etkinliklerimizle üyelerimize bilimsel zeminde, tarihsel gerçeklerden yola çıkarak, aklın rehberliğinde bir tartışma ortamı sunmak, yaptğımız etkinliklerle geniş kitlelere ulaşmak en büyük hedefimiz.

20 yıla yakın süredir teoride ve pratikte faaliyetlerine devam eden DEÜ ADT’nin amacı, çağdaş, bilimsel ve bağımsız bir yapı içerisinde, bilimsel verileri ve tarihsel gerçekleri günümüz koşullarında değerlendirerek bizlere dayatılmaya çalışılan teslimiyetçiliğe ve baskıya karşı Kemalizm’i çare olarak sunmaktır. Çünkü bizce Ahmet Taner Kışlalı’nın söylediği gibi “Kemalizm geçmişin bekçiliği değil, geleceğin öncülüğüdür.”

Bizler çoğulcu demokrasinin hayata geçirildiği, ifade özgürlüğünün korunduğu, hukukun üstünlüğünün yeniden sağlandığı, sosyal devlet anlayışının hakim olduğu, laik, anti-emperyal karakterde tam bağımsız bir Türkiye istiyoruz.

22. K U R U LU Ş Y I LD Ö N Ü M Ü A N I T K A B İ R R E S M İ TÖ R E N İ

22. Kuruluş Yıldönümü

sebebiyle gerçekleştirilen

Anıtkabir Resmi

Töreni’nde

Yönetim Kurulu

Başkanı Bahar YALÇIN

Anıtkabir Özel Defteri’ni

imzalarken.

Bizler kendine Kemalizm’i rehber edinmiş gençler olarak, çağdaş, demokratik, laik ve özgür bir

Türkiye’de yaşamayı amaç edinmiş bulunuyoruz. Bu amacı gerçekleştirebilmek adına, kurucusu olduğunuz Cumhuriyet’i emanet ettiğiniz bizler sizi daha iyi anlamak ve anlatmak için çalışıyor, “tek hakiki mürşit” olan ilim ile yolumuza çıkan engelleri aşıyoruz. Topluluğumuzun 22. yaşını kutladığı bu sene de her sene olduğu gibi, sorumluluğunun farkında olan ve aynı hassasiyetleri paylaşan üyelerimiz ve mezunlarımız ile beraber daha güçlü bir Türkiye yaratmak için elimizden geleni yapacağımıza söz veriyor, şahsınıza saygılarımızı sunuyoruz.

10. Cumhurbaşkanımız Sayın Ahmet Necdet

SEZER’i evinde ziyaret

ederken...

ODTÜ ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE TOPLULUĞU 2010 - 2011 DÖNEMİ ETKİNLİKLERİ

11. Geleneksel Yardım Kampanyası yararına düzenlenen “Sunay Akın Anlatıyor” isimli gösteri.

18. Adalet ve Demokrasi Haftası etkinlikleri kapsamında, Altan ÖYMEN, Erol TUNCER, Barış ÇETİN ve Melih DURUKAN’ın katılımıyla “Cumhuriyet ve Demokrasi” başlıklı konferans.

Altan ÖYMEN, Erol TUNCER, Oktay EKŞİ ve Türker ALKAN’ın katılımlarıyla Altan ÖYMEN’in gazetecilikteki 60. yılı onuruna düzenlenen “60. Yıl Önce, 60 Yıl Sonra Altan Öymen” başlıklı söyleşi.

ODTÜ ADT Yön. Krl. Bşk. Bahar YALÇIN’ın sunumuyla “Kemalizm” konulu Perşembe Toplantısı.

Sami SELÇUK ve Ersan ŞEN’in katılımlarıyla “Referandum Sonuçları Üzerine Değerlendirmeler” başlıklı konferans.

Yeditepe Üniversitesi Atatürkçü Düşünce Kulübü’nün düzenlediği “ADK/ADT 7. Ulusal Çalıştayı”.

11. Geleneksel Yardım Kampanyası’nı tanıtmak amacıyla için kütüphanede açılan sergi.

Afyonkarahisar Konarı İlköğretim Okulu’na yapılan 11. Geleneksel Yardım Kampanyası çalışması.

İbrahim Kaya, Sosyal Teori ve Geç Modernlikler kitabında çoklu modernlik ve geç modernlik kavramlarını Batı ve Doğu ayrımı bazında değerlendiriyor. Batı ve Doğu medeniyetleri içindeki farklı kültürlerin özgün çoklu modernlikler oluşturduğunu ifade eden Kaya, bu modernliklerin oluşmasında kültürün yanında ekonomik, sosyal, siyasi ve ideolojik faktörlerin de önemini vurguluyor. Yazarın ürettiği geç modernlik teriminin anlaşılabilmesi için, kitapta sıkça üzerinde durduğu çoklu modernlikleri iyi analiz etmek gerekiyor.

Geç modernlikleri genel olarak Doğu modernlikleri şeklinde ifade eden Kaya; Rus, Japon ve Türk deneyimlerini, bu çeşit modernliklere örnek gösteriyor. Yazar, Türk deneyiminin Batı modelinin kopyası olmadığını, özgün koşullarla oluştuğunu ifade ederken; bu modelin gelişimindeki uluslaşma sürecine ve laiklik kavramına dikkat çekiyor.

Kitabın diğer bölümlerinde İslam ile modernlik arasındaki ilişkileri de inceleyen Kaya, son yıllarda gündemde olan kadın sorununa Kemalizm ve İslamcılık karşılaştırması bağlamında bir bakış açısı getiriyor.

BANA ATATÜRK’Ü ANLATTILAR - HIFZI TOPUZ

KULLANMA!!! KAPAK VAR BURDA... Cumhuriyet’e tanıklık edenlerin anılarıyla Atatürk’ü anlatan bu kitap hepimizin evinde bulunması gereken baş yapıtlardan biri. Kimimizin unuttuğu, kimimizin sakladığı gazete sayfalarından Hıfzı Topuz’un derlemiş olduğu bu anılar Atatürk’ü özlediğimiz bugünlerde tozlu raflarından yeniden ortaya çıkıyorlar. En yakın arkadaşlarının, manevi kızının, hatta Kurtuluş Savaşı’nın yenik generali Trikupis’in Atatürk’le anılarının bulunduğu bu kitap Atatürk’ün bilinmeyen pek çok yanını ortaya çıkarmakta.

Trikupis’e “Üzülmeyin generalim Napolyon da bir savaş kaybetmiş esir olmuştu’’ diyen asker Atatürk’ü, olağanüstü bir güçle dinlenmeden çalışan devrimci siyaset adamı Atatürk’ü, asrın ötesini gören büyük bir dahiyi ama her şeyden önce insan Atatürk’ü anılarla yeniden öğreniyoruz.

İKİ TÜRK’ÜN ÖLÜMÜ - SITKI ULUÇ

İki Türk’ün hikayesi var bu kitapta. Maddi sıkışıklık yaşamaları üzerine, çocuklarını okutabilmek için ikinci bir iş bulurum deyip geç saatlere kadar çalışan fedakar bir anne birisi. Kocası kalleş bir bombayla öldürülmesin diye, her gün kocasından önce arabayı kendisi çalıştıran cesur bir kadın; Fransız bir ailede büyümesine rağmen öldüğü zaman tabutuna bir Türk bayrağı konulmasını isteyecek kadar Türk; kalbinin sıcaklığı yüzünden okunan güzel bir kadın…

Gelecek ve umudu gençlerde gören bir öğretmen diğeri. Katılmadığı fikirleri bile hoşgörüyle dinleyen centilmen; bakanlığı döneminde bir apartman dairesinde oturan mütevazı bir siyasetçi; cenazesine tüm subayların üniformayla katıldığı bir sivil; fikirleriyle yaşayan bir aydın…

This article is from: