Acaba Gazetesi Sayı 23

Page 1

Mersin’de de diğer kentlerde olduğu gibi kentsel dönüşüm varoş bölgelerde başlıyor. Kürt vatandaşların yaşadığı Çay ve Çilek mahallerindeki dönüşümden yola çıktık ve barınma hakkı ihlallerinden lüks muhitlerdeki taleplere kadar çeşitli noktaları araştırdık. Sayfa 6

Manidar Dönüşüm

www.acabagazetesi.com

HAFTALIK SÜRELİ ÜCRETSİZ E-GAZETE

13 Nisan 2014 Pazar Sayı: 23

Amerika’nın Futbolu Bunlar S9

Siyasetin Modası mı? Modanın Siyaseti mi?

Sayfa 3

Ayşe Saran

2

Mavi

Müzik Kadın

N

k a c a l O e

i l a H n ı r a l n ı d a Bu K

de sık n i s i r e leri iç kli muhtaç k i sel t n a i r c p e , r n m a an, sü emsil edile n ik yaş a l l e ç d u t n lerce s z ş , ı ü l n Gü y a n i a n n, y kıla u gib sıkbas itelendirile n ve daha b nlar… “Ne n ı e olarak larak görül şılaşan kad rusundan obje o uzlukla kar n hali?” so olums u kadınları cevaplarını b e olacak ola çıktık v dinledik. y den 5 r e l k e erk ayfa 4 S

Sayfa 8

Acaba, Güneş Arabasıyla Trafikte

#ŞiirSokakta, #KüfürSokakta’ya Döndü

Sayfa 2

Sayfa 7


2

www.acabagazetesi.com

Benzinin Pahalı Olduğu Türkiye’de, Çare Güneş Arabaları Olur mu? Üzerinde bulundurduğu panellere düşen güneş enerjisini elektriğe çevirerek hareket eden güneş arabaları, yılın belli dönemlerinde üniversitelerin katıldığı yarışlarda ya da etkinliklerde görülüyor ve sonra bir yıl ortadan kalkıyor. Peki, bu araçları trafikte görebilmek mümkün olacak mı yoksa Noel baba gibi yılın sadece bir dönemi konuşulan bir olguya mı dönüşecek? Güneş arabası projelerinin Avrupa’da faaliyete geçmesinin ardından başlayan ve bu alanda gelişim gösterilmesini amaçlayan World Solar Challenge yarışları 1987 yılına dayanıyor. Bu kapsamda TÜBİTAK da 2004 yılında üniversitelere bir çağrı yaparak bu teknoloji hakkında farkındalık oluşturmak adına bütçe vermeye ve yarışlar düzenlemeye başlamıştı. Son 10 yılda gelişim gösteren bu alandaki yarışların bu yıl sonuncusu düzenlenecek. Nedeni ise TÜBİTAK’ın verimlilik kapsamında elektrikli araç yarışlarına ağırlık verecek olması.

“Bakım Maliyeti, Yakıt Tasarrufunu Geçiyor” İstanbul Teknik Üniversitesi Güneş Arabası Ekibi Takım Kaptanı Burak Oklar, ekip olarak araç modelinin üretilmesinden kullanılabilir hale gelmesine kadar olan her adımda yer aldıklarını belirtiyor. Bu araçların yeni yeni tanınmaya başlandığını ve ‘300 km menzili olan bir araçla uzun yola gidemeyecek miyim?’ sorusuyla çok sık karşılaştıklarını ifade eden Oklar, “Bunu düşünmekte haklılar. Çünkü en yüksek enerji yoğunluğuna sahip lityum bazlı akülerle bile tek şarjla en fazla 300-400 kilometre yol gidebiliyoruz. Ayrıca bakım maiyetleri de yakıt tasarrufunun getirmiş olduğu avantajı hemen hemen ortadan kaldırıyor” diyor. Güneş arabalarının prototip olmaktan çıkarak yaygınlaşmasının malzeme teknolojisinin gelişimine yani üretim maliyetlerinin düşüşüne bağlı olduğunu söyleyen Oklar şöyle devam ediyor; “Belki bizler güneş arabalarının günlük kullanıma sunulduğu günleri göremeyebiliriz ancak elektrikli otomobil-

lerin piyasada yayılmasıyla bizler de bu teknolojileri geliştirecek ve ileriye götürecek mühendisler arasında yerimizi alacağız.”

“Trafikte Görmek Mümkün, Ama Şu An Değil” Ege Üniversitesi Güneş Ekibi Takım Koordinatörü Kerem Odabaşı diğer ülkelerde 200-500 bin Dolar’lık bütçelerle bir güneş arabasının yapıldığını, Türkiye’de ise en pahalı aracın 100 bin TL’yi bulduğuna işaret ediyor. Öğrenci odaklı olarak üniversitelerin sürdürdüğü bu projelerde katılımın yoğun olduğunu ve öğrenilen teorilerin pratiğe dönüşmesine olanak sağlandığını belirten Odabaşı, “Bu çalışmalar sonunda yapım çalışmalarında da gelişim sağlanıyor. Tabii şu an teknoloji bu araçların trafikte yer alması için yeterli değil. Çünkü klasik otomobiller çok ağır ve elde edilen enerji bu ağırlığı karşılayamaz. Ama gelişmeler ile yakın zamanda bunun da mümkün olacağını düşünüyorum. Örneğin 3 tekerlekli bisiklet-araba karışımı olarak yaptığımız araç, bu süreçteki ilk adımlardan biri olarak gösterilebilir” ifadelerini kullanıyor.

“Paneller Hassas, Bu Yüzden Kullanımı Zor” Mersin Üniversitesi ANKA Güneş Arabası Takım Kaptanı Ömer Kurt ise maliyet problemlerinin yanında araçlarda bulunan güneş panellerinin hassas

olduğunu belirterek, bu nedenle kullanımının kolay olmayacağını ve panellerden edinilen verimin istenilen düzeye ulaşamadığını anımsatıyor. Güneş enerjisiyle çalışan ticari bir araç üretmenin şu an için imkansız olduğunu da ekleyen Kurt, ayrıca bu teknolojinin çok yavaş ilerliyor olmasının da diğer bir sıkıntı olduğunu söylüyor.

“Kullanmak Hem Tehlikeli Hem Korkulu” Mersin Üniversitesi ANKA Güneş Arabası Sürücüsü Berat Fırat Dalgıç, güneş enerjisiyle çalışan araçların ergonomisinin normal araçlara göre kötü olduğunun, bunun da konfor, yol tutuşu ve güvenlik gibi unsurları olumsuz etkilediğini kaydediyor. Araçların güvenilir olmadığından dolayı yüksek hızlardan çekinildiğine dikkati çeken Dalgıç, “Saatte 70-80 kilometre hızlara çıkan bu araçlarda küçük bir sarsıntı ya da rüzgar, takla atılması riskini taşıyor. Yol tutuşuna gelirsek; araç sürekli bir taraflara kaçabiliyor. 190 kiloluk bir aracı yolda tutmak çoğu zaman büyük çaba istiyor” diyor. Aracın içinde 50 dereceden yüksek bir sıcaklığa maruz kalındığını ve güneşin direkt olarak temas etmesinin sorunlara da yol açtığının altını çizen Dalgıç şöyle devam ediyor; “Olumsuzluklara rağmen bu aracı kullanmak aşırı heyecan veriyor. Arkadaşlarımızın emek vererek yaptığı aracı çok dikkatli kullanmak zorundayım. Ayrıca trafiğe çıkma durumlarımız olduğunda diğer araçlardan da destek aldığım, herkesin dikkatle arabayı incelediği oluyor.”

Acaba, Güneş Arabasını Sürsek mi? Hem haberi deneyimlemek hem de o heyecanı tatmak için harekete geçiyor ve kendimizi direksiyonun başında buluyoruz. Ufak bir sürüş esnasında bile dikkat kesilen bakışları, aracı yapan öğrencilerin kaygısını ve çevreyi kirletmeden araç kullanmanın hazzını aynı anda yaşıyoruz.


3

www.acabagazetesi.com

Siyasetin Modası mı? Modanın Siyaseti mi? İlkbahar, yaz, sonbahar, kış… Cadde, okul, iş, spor… Moda, hayatımızın her döneminde ve her alanında yer alarak bizleri etkiliyor. Peki, moda neyden etkileniyor? Siyasilerin takım elbiselerindeki renk ve aksesuar seçimlerinde karşımıza çıkan moda, belirli noktalarda siyasetten de etkileniyor. Mavi ceket, turuncu kravat, beyaz gömlek veya sarı, yeşil, kırmızı renklerde bir poşu. Neredeyse her partinin ve siyasinin, ideolojisine göre tercih ettiği kıyafet ve aksesuarlar var. Hatta öyle ki bu durum, aynı ideolojiyi paylaşan insanlarda da göze çarpıyor ve siyasilerin bu seçimleri bir anda modaya yansıyor. Biz de konunun uzmanlarıyla siyaset ve moda ilişkisini konuştuk.

“Profesyonelseniz, Kıyafetlerinizin Siyasetle İlişkisi Olmamalı” Modacı Banu Hatipoğlu, her alanda olduğu gibi moda tutkunları arasında da fanatikler olabileceğine dikkati çekerek, “Bu kişiler, destekledikleri siyasi partilerin renklerini taşımak ya da simgelerini bir şekilde kıyafetlerinde kullanmak isteyebilirler. Bütün bu söylediklerimiz ancak sokak modası tabir edilen alanda uygulanması uygun olan şeylerdir” dedi. Türkçede kişiye özel tasarım anlamına gelen houte couture kıyafetlerde siyasetin kullanılamayacağına, kullanılsa bile bunun yalnızca özel defilelerde bir “karşı çıkış” kıyafeti olarak hazırlanabileceğine işaret eden Hatipoğlu, modayı yöneten kişilerin de siyasi görüşleri olabileceğini hatırlattı. Modacıların herkese eşit ölçüde hizmet etmesi gerektiğinin altını çizen Banu Hatipoğlu, “Profesyonel bir moda uğraşanıysanız, hazırladığınız kıyafetlerle siyasetin hiçbir ilişkisi olmaması gerekir” ifadelerini kullandı.

“Yanlış Olan Tek Şey; Fanatikleşmek” Tasarımcı Güliz Uzer, modanın, kişilerin tercihleri doğrultusunda ortaya çıktığını belirterek, siyase-

tin de modada etkili olabileceğini söyledi. “Her bireyin farklı bir inancı, tarzı, görüşü bulunmaktadır. Bu doğrultuda da siyasi tercihleri oluşmaktadır. Bu tercihler, kişilerin en önemli ihtiyacı olan örtünmede de farklılıklar göstererek karşımıza çıkmaktadır” açıklamasını yapan Uzer, bu farklılıkların yansımalarının da modada bulunabileceğini kaydetti.

diye konuştu.

“Moda,Toplumların Güncel Durumlarından Etkilenir”

Mimar Sinan Üniversitesi Tekstil ve Moda Tasarımı Bölümü öğretim üyesi Yrd. Doç. Gözde Bursalıgil de moSiyaseti, “kişinin kendisi” olarak tanımlayan Güliz Uzer, danın, siyaset ve ekonomiyle şekillenen sosyal bir olgu “Kişi hayatına, görüşlerine, giyimine de kendisini yan- olduğunu belirtti. Oluşan moda eğilimlerinin, toplumsıtmaktadır. Bunu olumsuzlaştıracak tek şey; kendi gö- ların güncel durumlarından etkilendiğini söyleyen Yrd. rüşünde fanatikleşmek ve 'diğerleri' ayrımı yapmaktır” Doç. Bursalıgil, “Mini etekten kadınların pantolon giymesine, şapka kullanımından vatkalı ceketlere, yaka detaylarından makyaja kadar giyim kültürüne dair tüm elemanların oluşumunda ekonomik ve siyasi şartlar etkili olmuştur. Bu oluşuma ek olarak bireylerin bilinçli ya da bilinçsiz olarak yaptıkları giysi seçimleriyle bir topluluğun parçası olarak kendilerini ispatlamak istemeleri, kendilerini ait hissetme ve bu hissiyatı seçtikleri sembolik detaylarla diğer biİmaj ve İletişim Danışmanı Özlem Çakır ise siyasetin modayı etreylere aktarma güdüsü de yadsınamaz” dedi. kilemediğini, ancak renklerin bir dili olduğunu ve insanların bu dilleri kullanarak sempati duydukları partiyi desteklediklerini belli Tek tip olma ve bir örnek giyinmenin de cemaat ettiğini dile getirdi. Sosyalistlerin mavi, sağ kanattaki partilerin ise kültüründen kaynaklandığını sözlerine ekleyen beyaz gömlek tercih ettiğini belirten Çakır, Süleyman Demirel’in Yrd. Doç. Bursalıgil, “Bireyden çok topluluk ön kasketinin ve Mesut Yılmaz’ın farklı renkteki gömlek yakalarının planda olduğundan farklı olmak ya da bireyselda bir özdeşleşme durumu sonucu bu kadar popüler olduğuna vurlik hoş karşılanmamakta hatta saf dışı edilmekgu yaptı. tedir. Farklı olma durumu, arzusu ve kendini özgün seçimlerle ifade edebilme özgürlüğü ise Türkiye’deki siyasilerin, halka yakın olma kaygısı nedeniyle moda çağdaş toplumlarda oluşabilir” ifadelerini kulgündemini takip edemediklerini ifade eden Çakır, bu durumu şöylandı. le örneklendirdi; “Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, özellikle Pazar günleri halkla olan yakınlığını temsil etmek için toprak tonlarında Moda tarihine bakıldığında belli giyim eletakım elbise giyer ve kravat takmaz. Çünkü kahverengi, otoriteyi manlarının, siyaset doğrultusunda kullanımıaradan kaldıran bir renktir. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ise nın yaygınlaştığına ve popüler kültür ile ticari hafta sonları dahi takım elbise giyerek kravat takar. Bu, onun ciddi kaygıların tetiklemesiyle de devrimci semboller ve otoriter kişiliğinin simgesidir.” haline geldiğine dikkati çeken Yrd. Doç. Gözde Bursalıgil, parka, poşu, mao yaka gömlekler gibi Dünya’da pek çok modacının siyasilerin giyim tarzından etkilengiysi ve aksesuarların, bu şekilde günlük kulladiğine dikkati çeken Özlem Çakır, ünlü İtalyan modacı Donatella nıma yerleştiğini söyledi. Versace’nin iki sene önceki erkek kreasyonunda, Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Barack Obama’dan esinlendiğini hatırlattı.

“Modayı Siyaset Değil, Renkler Etkiler”


4

www.acabagazetesi.com

Ne Olacak Bu Kadınların Hali? Gündelik yaşam pratikleri içerisinde sık sık baskılanan, suçlanan, sürekli muhtaç olarak nitelendirilen, yanlış temsil edilen, cinsel obje olarak görülen ve daha bu gibi yüzlerce olumsuzlukla karşılaşan kadınlar… “Ne olacak bu kadınların hali?” sorusundan yola çıktık ve cevaplarını erkeklerden dinledik. Farklı meslek ve bilim dallarında faaliyet gösteren 10 erkekle; kadınların yaşadıkları tüm bu sıkıntıları masaya yatırdık. Bazı alanlarda kadın ve erkekler arasındaki farklar göze çarparken; bazılarında ise tamamen eşit şartta olmalarına rağmen kadınlar ikinci planda. Çıkarılan sonuç ise kadının erkeğe, erkeğin kadına mecbur olduğu ve bu yüzden empati kurularak huzur dolu bir dünya gerektiği oldu.

Ankara Üniversitesi Antropoloji Bölümü Prof. Dr. Galip Akın: “Kadın-Erkek Arasındaki Fiziksel Farklılıklar Şiddeti Doğru Kılmaz” “Dünyanın her noktasında fiziksel olarak kadın ve erkekler arasındaki seksüel farklılıklar olduğu göze çarpıyor. Örneğin Türkiye’de ortalama olarak erkeklerin kadınlardan 13 santimetre daha uzun olduğu görülüyor. Ayrıca anatomik bakımdan da farklıklar olduğu ve erkeklerin kemik ve kas açısından daha güçlü olduğu bilimsel olgulara dayanıyor. Tabii her ne olursa olsun bu eşitsizlikler kadına uygulanan şiddetin doğru olduğu sonucunu çıkarmıyor. Bu noktada dünya genelinde de bu farklıkların olduğunu ama bu denli fiziksel şiddetin yaşanmadığını söyleyebiliriz.”

Psikanalist Yavuz Erten: “Devletten Baskı Gören Erkekler, Kadını Kurban Olarak Seçiyor” “Kadına yönelik şiddetin kökenlerinde, kendine güvensizlik, edilgenlik ve zayıflık duygularının olduğunu düşünüyorum. Toplumumuzda erkekler ve erkek kültürünü üstlenen kadınlar, kendilerini zayıf hissettiklerinde kurban arıyorlar. Bu kurbanlar ise; kadınlar, çocuklar, cinsel yönelimi farklı olanlar, hayvanlar ve tabiat oluyor. Bu kişiler, kurbanlarına ‘Ben değil, sen zayıfsın’ diyerek, katlanamadıkları duygularından kurtulmaya çalışıyor. Erkekler ve erkek kültürünü benimseyen kadınların, kendilerinde eziklik hissettiren gerçek baskı unsurlarına yani devletin baskıcı uygulamalarına ve kültürün öğelerine karşı koyamadığı durumlar da olabiliyor. Bunun sonucunda bu kişiler kurban arıyor. Bu düzeneğe psikanalizde ‘saldırganla özdeşleşme’, halk arasında ise ‘it ite, it de kuyruğuna’ denebilir.”

Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Doç. Dr. Murat Sevinç: “Türkiye’de Siyasal Uyumsuzluğa Tanık Oluyoruz” “Siyasal katılım bağlamında bakıldığında Batı ülkeleriyle, Türkiye arasında büyük oranda farklar olduğunu görüyoruz. Günümüzden örneklendirecek olursak; Fransa’da 2000’lerden itibaren seçimlerde eşit sayıda aday gösterme kuralının getirilmesi ve kuzey ülkeleri parlamentolarında büyük ölçüde eşit temsilin söz konusu olması söylenebilir. Türkiye’de ise siyasal ve hukuksal gerçekliğin uyumsuzluğuna tanık oluyoruz. Hukuken hiçbir engel olmamasına ve Anayasa tarafından (md.10) teşvik edilmesine karşın çoğu kurumun mülakatı kadınlar için hala çiledir. Ancak, hakim ve savcıların yaklaşık dörtte biri kadın. Anayasa, pozitif ayrımcılığı devlete bir görev olarak vermiş olmasına karşın AYM ve HSYK gibi kurumlarda kadın üye yok denecek düzeyde.”

Avukat Mehmet Saim Dikici: “Şiddete Karşı Yasalara Rağmen, Şiddet Artıyor” “Kadına şiddet net bir ifade ile söylemek gerekirse; medeniyet sorunudur. Devlet, konunun ciddiyetinin farkında ve bu nedenle 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’u çıkardığı gibi, Avrupa Konseyi sözleşmesinin 29. maddesini de kabul ederek resmi gazetede yayınladı. Buna rağmen, kadına karşı şiddette hiçbir azalma olmadığı, tam aksine artış hızının devam ettiği ise bir gerçek. Yasal tedbirlerin sonuç vermemesinin nedenlerinden biri, yasal tedbirleri uygulayacak uzman personelin yetersizliği olabilir. Devletin değil, toplumun kadına bakışı, kadını bir değer olarak görmesi, önemsemesi mühim.”

Sakarya Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Doç. Dr. Mustafa Kemal Şan: “Şiddetin Önlenmesinden En Çok Kadınlar Fayda Sağlayacaktır” “Şiddeti toplumsal bir refleks olarak tanımlayabiliriz.


5

www.acabagazetesi.com

Bir toplumda şiddet varsa, bundan hem erkek hem de kadın olumsuz olarak etkilenecektir. Bu bağlamda şiddetin, kültürel kodların tanımlanması ve bireysel süreçlerin işlenmesi dikkate alınarak henüz okul aşamasında çocukların hafızasından çıkartılması gerekiyor. Toplumumuz aslında büyük bir şiddet toplumu değildir. Bu konuda biraz olsun iyimser davranabiliriz. Sonuçta toplumda var olan şiddet hem erkeği hem de kadını etkiler. Ama yine de aile ortamında gelişen şiddet unsurunun önlenmesinden en çok kadınlar fayda sağlayacaktır.”

psikolojik etmenler, sürüş kurslarında erkelere anlatılmalı. Ayrıca empati kurulması da çözüm yolları arasında.”

Kişisel Gelişim ve Sosyal İletişim Uzmanı Fatih Akbaba:

“Kadınların spor alanındaki varlıklarına iki yönden bakılabilir. Birincisi; spor insanın hayatına girdikten sonra hem fiziksel hem de ruhsal sağlığını dengelemesinde büyük bir rol oynar. Özellikle ülkemizde kadınların spor yolu ile sosyalleşmesi ve hem ekonomik hem de kişisel gelişimlerine katkıda bulunması ön plana çıkmaktadır. İkincisi ise; kadınların özellikle voleybol ve basketbol gibi branşlarda hem ulusal hem de uluslar arası platformlarda büyük başarılara imza atmasıdır. Bu gibi branşlarda kadınlar, erkek sporcuları gölgede bırakmaya başlamışlardır.”

“Öfke, İletişim Aracı Olmuşsa Şiddet Kaçınılmazdır” “Toplumumuzda özellikle benliğe vurgu yapıldığını ve ‘erkek gururu’ denilen bir olgunun hakim olduğunu görebiliyoruz. Bu tanım doğrultusunda da şiddet unsuru başlayabiliyor. Öfke ve hakaret bir iletişim aracı haline gelmişse şiddet kaçınılmazdır. İşte tam bu noktada iletişimin sadece konuşmak olmadığını ve aslında dokunmayla başladığını artık iyice kavramalıyız. İletişimde sabır ve sakinlik önemli bir kazanımdır. ‘Ben’ ve ‘haklıyım’ kavramları yan yana geldiğinde iletişim bitiyor. Bu defa yalanlar, iftiralar ve hakaretler derken akabinde şiddet ‘ben buradayım’ diyebiliyor.”

Kadın Trafikte Olunca Ne Oluyor? İleri Sürüş Teknikleri Uzmanı Kerem Günsel: “Erkek Sürücüler, Kadınların Konsantrasyonunu Bozabiliyor” “Türkiye’de kadın sürücülerin büyük bir çoğunluğu trafikte her an bir erkek sürücü tarafından taciz edilme tehdidi altında kalmaktadır. Bu tehdit altında trafikte seyir etmek, sürücünün konsantrasyonunu tamamen kaybetmesine ve trafikte ciddi kazaların meydana gelmesine sebep olmakta.”

İleri Sürüş Teknikleri Uzmanı Çetin Büyükçınar: “Anne Sürücüler Daha Naif ve Sakin” “Trafikte kadın-erkek arasında bir eşitsizlik söz konusuydu. Bu bağlamda sayısal eşitliğe yeni ulaşılmaya başlandı. Trafikte yaşanan temel sorun kadınların kurallara uymaya meyilli olması. Erkekler şartlara göre kuralları değiştirdiği için de kadınların bu tutumuna haksız olarak tepki gösteriyor. Ayrıca anne sürücülerin daha naif ve sakin bir şekilde sürücülük yaptığını görüyoruz. Bu

Spor Psikologu Arda Coşkun: “Kadınlar, Voleybol ve Basketbolda Erkekleri Geride Bırakıyor”

Foto Muhabiri Abdurrahman Antakyalı: “Foto Muhabirliği Kadınların Yapabileceği Bir İş” “Türkiye’de foto muhabirliği alanında kadınların sayısal olarak çok az olduğunu söyleyebiliriz. Örneğin staj anlamında gelen kadın sayısı yok denecek kadar az. Kadınların foto muhabirliği yapmamasının temel nedenleri arasında; iş esnasında ağır yüklerin taşınması, duygusal açıdan kötü ortamlarda bulunulması, taş yağmuru ve gaz bombaları altında çalışılması yer alıyor. Dünya’da ise aksine çok yetenekli kadın foto muhabirleri var. Örneğin 6 aylık çocuğuyla Sibirya’ya giden kadın fotoğrafçı var. Türkiye’de bu durum olsa, kadın foto muhabirini ‘Ne işin var oralarda’ diyerek dışlayabilirler. Temel olarak foto muhabirliği kadınların yapabileceği bir iş ama ülkemizdeki kadınlar ne yazık ki bu işi yapmak istemiyor. Bu alanda kadın gözüyle çekilmiş fotoğraflara ihtiyaç var.”

Profesyonel Aşçı Umut Eyioğlu: “Restoran Mutfaklarındaki Şartlar Eve Göre Çok Daha Ağır” “Kadın aşçılar sektörde var ama sayıları erkeklere göre daha az. Kadınların evde, mutfaklarında çok güzel yemekler pişirdiğini görüyoruz. Ama endüstriyel ortamda ise aşçılık serüvenine katılamıyorlar. Kadınlar için evdeki ile sektördeki mutfak arasında çok büyük farklılıklar var. Evde en fazla 5 kişiye yemek yapılırken, restoranlarda bu sayı 200 ile 500 kişi arası değişiyor. Kısacası iş ağırlaşıyor ve bu yüzden kadınlar bu meslekte yeteri kadar varlık gösteremiyor.”


6

www.acabagazetesi.com

Manidar Dönüşüm Yaklaşık birkaç yıl önce kentsel dönüşüm adıyla atılan adımlar, Türkiye’nin çeşitli kentlerinde tüm hızıyla devam ediyor. Biz de bu çalışmaların sadece varoş diye adlandırılan yoksul bölgelerde yapılmasını manidar bulduk ve araştırdık. İstanbul’un Beyoğlu ilçesine bağlı Tarlabaşı bölgesinde tamamlanan kentsel dönüşüm projesi kapsamında orada yaşayan Roman vatandaşların farklı muhitlere göç etmek zorunda bırakıldığı görülmüştü. Şimdilerde ise Kürt vatandaşların yaşadığı Mersin’in Çay ve Çilek mahallelerinde bu çalışmalar yapılmak isteniyor.

“Yurtdışında Kamuya, Türkiye’de Kişiye Ait Alanlarda Kentsel Dönüşüm Yapılıyor” Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Şehir Plancıları Odası Mersin İl Temsilcisi ve Mersin Üniversitesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü’nden Öğr. Gör. Dr. Ali Cenap Yoloğlu, yurtdışında kamuya ait sanayi ve imar alanlarında kentsel dönüşüm yapıldığını, Türkiye’de ise kişiye ait olan yaşama bölgelerinde bu faaliyetlerin sürdürüldüğüne dikkati çekiyor.

Temel sorunlardan ilkinin dönüşümün ekonomik fayda üzerinden tanımlanması olduğunu ve gelir getirici projelere önem verildiğini söyleyen Yrd. Doç. Dr. Burat, “Uygulamalarda bağlamsal öğeler göz ardı ediliyor, sosyal, coğrafi, iklimsel, işlevsel ve ekonomik şartlar proje üretiminde dikkate alınmıyor ve bu girdileri sağlayacak paydaşlarla işbirliği yapılmıyor” ifadelerini kullanıyor. Mersin’de fiziki ömrünü tamamlamış ve olası afetlerde can kaybı riski yüksek bölgelere uygulama önceliği verilmesi gerektiğini vurgulayan Yrd. Doç. Dr. Esra Şahin Burat şöyle devam ediyor; “Belirlenen alanlarda standart konut projeleri hazırlanıyor. Bu projelerle iklime, sosyal yapıya, yerel ihtiyaçlara ve kentsel dokuya, kentsel mimariye duyarlı olmayan mekanlar ve yapılar inşa ediliyor. Sosyal faydaları, mimari katkısı, kentsel niteliği göz ardı edilen, sadece ekonomik fizibilite hesaplamalarına dayalı geliştirilen ve 12-13 katlı bloklar öngören bir konut üretimine Mersin’in ihtiyacı yoktur.”

“Barınma, Temel İnsan Hakkıdır”

Mersin’in Çay ve Çilek mahallelerinin konumları bakımından ticarete çok uygun olduğunu ve bu mahalleler sayesinde hem doğuya hem de kuzeye doğru ticaret ağları uzatılabileceğini ifade eden Dr. Yoloğlu, “Buradaki halk, ellerinde olan paralarıyla yiyecek, giyecek ve sağlık ihtiyaçlarını anca karşılayabiliyor. Yetkililer de bu alanları ‘Biz bu köhne yerleri güzelleştireceğiz’ gerekçesiyle 2012 yılında kabul edilen 6306 sayılı Kentsel kentsel dönüşüm alanı olarak seçiyor. Böyle düşüDönüşüm Kanunu, Van depremi sonrası herkenünce mantıklı geliyor ama uygulamada çok farklı si üzen kayıp ve zararların artık yaşanmamasını durumlar olduğunu görüyoruz” diyor. amaçlıyor. Kentsel Dönüşüm Kanunu ile dayanıksız ve ömrünü tamamlamış binalar, kapsamMersin gibi sahil şeridine sahip olan kentlerde, herlı desteklerle yenilenebiliyor. Çevre ve Şehirkesin denizden faydalanmak isteyebileceğini söycilik Bakanlığı’nın tespitlerine göre Türkiye’de leyen Dr. Yoloğlu, “Mersin’de böyle bir şey artık bu 6.5 milyon konutun yenilenmesi gerekiyor. Bu aşamada mümkün değil. Sahildeki yüksek binaları konutların yenilenmesi işlemlerinin bütününe yıkarak, yerine az katlı binalar yapmanın maliyeKentsel Dönüşüm deniliyor. ti çok fazla. Çünkü yıkım sırasında kaybettiklerinizi, yeni yapılan bina karşılayamaz. Sahil şeridine az katlı, dağlara doğru çıkıldıkça daha çok katlı binalar, kentlerin yeni kurulumu aşamasında yapılması gereken şeylerdir” şeklinde konuşuyor.

Kentsel Dönüşüm Nedir?

İnsan Hakları Derneği Mersin Şube Başkanı Ali Tanrıverdi de Çay ve Çilek mahallerinde yapılmak istenen dönüşümün amacının farklı olduğunu ve buradaki Kürt vatandaşların siyasal gücünün kırılmak istendiğini anımsatıyor. Barınma hakkının temel insan hakkı olduğunu ve küçük dairelere insanların hapsedilmesinin yaşam tarzının da ihlaline yol açacağını kaydeden Tanrıverdi, “Yapılan yapılar, bölge halkının kültürüne denk düşmüyor. İnsanlar kültürlerini, barındıkları yerlerde sürdürmek istiyor. Dönüşüm sonrası aidatlarını bile veremeyecek konutlarda yaşayamayan halk, göç etmek zorunda kalıyor” diyor.

“Dönüşümü Talep Edenler Lüks Muhitlerden”

“12-13 Katlı Konut Üretimine Mersin’in İhtiyacı Yok”

Kentsel dönüşüm projelerini üstlenen bir şirkette yönetim kurulu başkanı olan İnşaat Yüksek Mühendisi Hakan Çatalkaya, İstanbul’da kentsel dönüşüm talebinin en yoğun olduğu ilçenin Kadıköy, İzmir’de ise Karşıyaka olduğunu ve bu semtlerin varoş sayılamayacağının altını çiziyor.

Mimarlar Odası Mersin Şube 2. Başkanı ve Mersin Üniversitesi Mimarlık Bölümü’nden Yrd. Doç. Dr. Esra Şahin Burat, diğer ülkelerde kentsel dönüşümün çok sayıda başarılı örneği bulunmaktayken, Türkiye’de bilimsel ve toplumsal temellere dayanmayan ve çoğu örnekte kente yarar yerine zarar veren bir uygulama olduğuna işaret ediyor.

Bu lüks muhitlerdeki yoğun talepli dönüşümün rantla alakalı bir durum olduğuna dikkati çeken Çatalkaya, “Örneğin, İstanbul’un en nezih semtlerinden bir tanesi olan Kadıköy’de kentsel dönüşüm talebinin bu kadar yüksek olması rantla alakalı bir durum. Kadıköy’de 400 bin lira olan bir ev, kentsel dönüşüm kapsamına sokulduktan ve yenilendikten sonra 1 milyon lirayı bulmakta” açıklamasını yapıyor.


7

www.acabagazetesi.com

Şiirin Sokak Hali Sosyal paylaşım sitesi Facebook’ta “İkinci Yeni” adlı sayfada başlatılan #şiirsokakta etkinliği, başladığı andan itibaren çok sayıda şiirsever tarafından destek gördü. Etkinlik sadece Facebook’ta kalmayıp, Twitter ve Instagram gibi sosyal paylaşım sitelerinde de hızla yayılmaya devam ediyor. Sosyal paylaşım siteleri sadece fotoğraf yüklemek, sohbet etmek ve komik videolar paylaşmaya yaramıyor. Sosyal medyada, kültürel ve sanatsal iletişim de sağlanabiliyor. Bunlardan belki de en önemlisi ise #şiirsokakta etkinliği. Etkinlik, sokaklardan duvarlara, ağaçlardan otobüs koltuklarına kadar görülebilecek, okunabilecek her yere şiir dizeleri yazılması ve bu şiirlerin fotoğraflarının “#şiirsokakta” etiketiyle sosyal medyada paylaşılmasıyla büyüdü ve büyümeye de devam ediyor. Etkinliğin ortaya çıkmasını sağlayanlar ise, #şiirsokakta hareketinin, somut olarak tek bir kişiye bağlanamayacağını ve bu hareketin şiirseverlere adandığını belirtiyor.

“Kimseyi Yönlendirmiyoruz” Fikrin, şiiri eline kitap almayıp, sosyal medyadan yanlış ya da eksik okuma yapan okurlarla yeniden tanıştırma isteği nedeniyle oluşturulduğunu belirten etkinlik kurucuları, “Şiiri sokakla, mekanla buluşturma, insanların arasına katma, günlük işlerden biri haline getirme fikriydi bizimkisi. Bu hareketin bir aklı yok. Tavsiyelerde bulunur, yanlış varsa müdahale eder, edebiyata yakışır olanı işaret ederiz. Onun haricinde, kimseyi yönlendirmek gibi bir pozisyonumuz yok” ifadelerini kullanıyor.

“Şiire Çay İçiriyoruz” Etkinliğin kurucuları, “Şiir, insanların arasında güzeldir. Nefes alır, aldırır” diyerek #şiirsokakta hareketinin içeriğini şöyle anlattı; “Şiiri sokağa çıkarıyoruz, otobüse bindiriyoruz, banklarda oturtuyoruz. Telefon kulübelerinde konuşturuyor, sessiz yığınların sesi yapıyoruz. Para üstünü ona veriyoruz, yolda yürürken başkası bulsun diye elimizden düşürüyoruz. AVM’lerde bayrağını, isyan gibi dalgalandırıyoruz. Karşıdan karşıya geçiriyor, elimizdeki bir fazlasını, yanımızdakine veriyoruz. Olmadık anda eline tutuşturuyoruz şiiri. Çay bahçesinde çay içiyoruz onunla, bir bankta tek başına oturanlarla paylaşıyoruz, elimizde şiir kitabımızla çıkıyoruz sokağa. Böylelikle büyütüyoruz bu sevdayı.”

“Küfür ve Argo Olunca İstediğimiz Gibi İlerlemiyor” Başladığı andan itibaren yoğun ilgi gören #şiirsokakta hareketi, bazı noktalarda etkinlik yaratıcılarının hayal kırıklığına uğramasına neden oluyor. Hareketin öncüleri, içinde küfür ve argoya varan sözlerin de bulunması nedeniyle, sokakları kirletme seviyesine ulaşan etkinliğin istedikleri gibi ilerlemediğini dile getiriyor.

r ko caman a d a k l u b n a kargaları İs t r muş bu rada u k ı ın t a n a lt İs tanbu l’u n a n bir adam s e n e d k a m ır Bag k Didem Mada #ŞiirAcaba’d

a

Küçük Bir İstek

degildir” diyen rlara şiir yazmak va du a kt ka so , ak ve hareketin “Şiir rı, “Bunu anlatm la cu kru ku tin ke hare kışır bir yola so ve şiire daha ya a at iy is r eb bi ed k , çü nü kü yönü i” diyor ve ld ge le ha r zo ke mak artık daha rlere ve özel mül “Kamuya ait ye r; ıyo an nu al lu m bu şa e ya tekt senin yazmayınız. Kim ir ışi ar e kl er ha rl ye ın n ın gire Başkas emek gerekiyor. m et e al ah üd m na eliyiz.” da saygı gösterm na ve sınırlarına g de yen diger hashta reketini destekle ha a kt r. ka yo so ili iir ed #ş takip miyle aynı ilgiyle #şiirheryerde is


8

2

www.acabagazetesi.com

Müzik Söyleşi

Müzik dünyasında başarı merdivenlerini hızla tırmanan iki kadın… Mavi ve Ayşe Saran. İkisinin de en büyük hayaliydi şarkı söylemek ve başardılar. Şimdi her ikisi de şarkılarını insanlarla paylaşıyor fakat bir farkla; biri pop söylüyor, diğeri ise rock. Mavi: “Bencil, Alkolik, Katil Olanlar da Müthiş Şarkılar Yazabilir” Hukuktan müziğe uzanan bir yol sizinki. Peki, bizim için müzikle tanışma hikayenizi kısaca anlatır mısınız? Bu yolda profesyonel adımlar atmaya nasıl karar verdiniz? Ve neden “Mavi”?

renge duyduğum aşktan, hem de özgürlüğe ve denize olan tutkumdan dolayı. O zamandan bu zaman bana böyle hitap ediliyor. İlk klibiniz olan "Yakışmaz Bana" ile kısa sürede önemli bir hayran kitlesi yakaladınız. Peki, bundan sonraki hedefleriniz neler? Albümün 4-5 şarkısını kliplendirmek istiyorum. Malum artık albümlerin şarkıları ancak kliplerle hak ettiği ölçüde yayılıyor. Mayıs itibariyle de minik bir turne planlıyorum. Artık sahnede olmak istiyorum. Tabii bir de fırsat bulup ara verdiğim gezginliğe dönmek istiyorum. Teknolojinin gelişmesi müzik piyasasını hem iyi hem de kötü anlamda doğrudan etkiledi. Bir yandan teknoloji sayesinde teknik anlamda hızla ilerlenirken bir yandan da korsan ilerliyor. Bu konuda neler söylemek istersiniz? Belki de müzisyenler bir noktada albüm çıkartmayı bırakmalılar ve bambaşka bir iletim yolu bulmalılar. Şu an varılan noktada albümler zaten sadece kartvizit niteliğinde. Esas para kazanabilme yolu konserlerden geçiyor. Esasında tablo bayağı ürkütücü. Gittikçe daralan bir havuz, reyting kaygısıyla aynı isimleri çalmak zorunda bırakılan dj’ler, yayınlanacak mecra bulamayan klipler, finansör bulamayan albümler var.

Çok küçük yaşlarda, çok fazla dinleyip söyleyerek tanıştım müzikle. Önce şamdanlarla sonra gördüğüm tüm gerçek mikrofonlara zıpladım. Daha sonra üstüne gitmedim bazı sebeplerden dolayı. Fakat seneler sonra hukukla iştigal etmek istemediğimden emin olunca, cesaretimi toplayıp hayalimi gerçekleştirmeye karar verdim. “Mavi” de daha ortaokuldayken bir arkadaşımın bana verdiği bir isim. Hem

Son günlerde sıkça tartışılan sanat&siyaset ilişkisini de sor-

mak isteriz. Bir sanatçının siyasetle ilgilenmesi ya da eserlerinde siyasete yer vermesi hakkında ne düşünüyorsunuz? Sanatçı, kanaat önderi olmak ya da duyarlı olmak zorunda değil aslında. Birisi pekala bencil, anti hümanist, alkolik hatta katil olup bir taraftan müthiş şarkılar yazabilir. Ne kadar iyi insan olduğunla ya da topluma örnek olmakla alakalı bir şey değil sanat. Tabii ki olsa çok iyi olur, orası ayrı. Eğer seni takip eden, takdir eden ve görüşlerine önem veren bir kitle varsa, inandığın doğrular yönünde onlara da yön gösterebilirsin, hiç olmazsa yalnız olmadıklarını hissettirebilirsin.


9

www.acabagazetesi.com

Amerika’nın Futbolu Bunlar İster ciddi isterse dalga geçme amaçlı olsun hemen her şeye “Amerika’nın oyunu bunlar” denilen ülkemizde, gerçekten de Amerika’nın bir oyunu mevcut. Biz de Acaba Gazetesi olarak futbolun bu kadar revaçta olduğu bir ülkede Amerikan futbolunun ne durumda olduğunu merak ettik ve haberimizi hazırladık.

Spor denilince akla ilk gelen branşın futbol olduğu ülkemizde, Amerikan futbolu ne yazık ki bu kadar şanslı değil. İlgi eksikliğinden tesis azlığına, sağlanan bütçenin yetersizliğinden teknik birtakım sorunlara kadar farklı konularda pek çok sıkıntı yaşanan Amerikan futbolunu, bu sporun profesyonellerinden dinledik.

“Amerikan Futbolu Oyuncuları, İş Hayatlarına Devam Etmek Zorunda” Boğaziçi Sultans’ın ofans oyuncusu Sertan Kutval, henüz 5 yaşındayken sporla ilgilenmeye başlayan ve Amerikan Futbolu Milli Takımı’nın ilk maçında ilk golü atarak tarihe geçen bir isim. Ailesinin sporu desteklemesine rağmen sadece filmlerde gördükleri Amerikan futboluna anlam veremediğini söyleyen Kutval, ilerleyen zamanlarda yaşadığı sakatlıklardan dolayı özellikle babasıyla da sürekli karşı karşıya geldiğini dile getirdi. “Fakat sonuna kadar direndim. Ne zaman ki başarılı olmaya başladım ve babam da bu spora aşık olduğumu, ne olursa olsun bırakmayacağımı görünce tebrik edip destekledi” diyen Kutval, bu sporu yapamayacak derecede bir sakatlık veya işini engelleyecek bir durum oluşana kadar Amerikan futbolu oynamaya devam edeceğini belirtti. Kardeşlik ve dostluk duygusunun Amerikan futbolunda yoğun bir şekilde yaşandığına dikkati çeken Kutval, “Sahada gözünüzü hırs, kan bürümüşken ve hiç düşünmeden karşınızdakine vururken, 10 dakika sonra o kişiyle birlikte sahadan ayrılıp yemeğe gidebiliyorsunuz. Eminim ki bu sporda en büyük rakibim veya düşmanım dediğiniz kişiyi bile bir yabancıdan kardeşiniz gibi sakınırsınız” dedi. Amerikan futboluna sponsor bulunamamasından şikayetçi olan Kutval, “Para kazanılmayan bu tür sporlarda belli bir seviyeye geldikten sonra maalesef tıkanıp kalınıyor. O yüzden Amerikan futbolu oyuncuları, geçimlerini sağlamak için profesyonel iş hayatlarına da devam etmek zorunda” diyerek, bu sporun günümüzde para kazandırmadığına değindi.

“Futbolun Spor Camiası Üzerindeki Tekeli Kırılmalı” Amerikan Futbolu Milli Takımı Antrenörü Oktay Çavuş, Amerikan futboluna başladıkları ilk 9 yılı ekipmansız, standardize edilmemiş sahalarda, kalifiye coach ve hakemler olmaksızın bu sporu yaptıklarını söyleyerek, son 4 yıl içinde Amerikan futboluna başlayanların daha şanslı olduğunu vurguladı. Amerikan futbolunun üst düzey fiziksel gereksinim g e -

rektiren bir spor dalı olduğunu hatırlatan Çavuş, beslenme, uyku ve destekleyici sporların düzeni olarak takip edilmesi gerektiğinin de altını çizdi. Yaşanan tesis sıkıntısına da değinen Çavuş, “Türkiye'de futbol ve yeni yeni basketbol dışında, özellikle de küçük şehirlerde tesis ve antrenör sıkıntısı tüm branşlarda baş gösteren temel sorundur. Amerikan futbolu bu bakımdan şanslı olan amatör branşlar arasında yer almaktadır. Zira üniversite kampüslerinde, okul yönetimlerinin desteği ile akademik eğitim almış çalıştırıcıların denetiminde, üniversiteli bilincine ulaşmış gençler tarafından oynanmaktadır” ifadelerini kullandı. Yurtdışında imal edilen ve döviz kuruyla ithal edilen ekipmanların, yeni kurulacak Amerikan futbolu takımlarının önüne engel olarak çıktığını söyleyen Çavuş, “Minimum 35 sporcu, idareci ve coach kadrolarıyla her yıl defalarca yurtiçi ve yurtdışı deplasmanlar olacağı düşünülürse, sadece kurulumu değil, devamlılığı da kurumsal maddi destek gerektiren bir spor branşıdır” diye konuştu. En büyük temennisinin, futbolun spor camiası üzerindeki tekelinin kırılması olduğunu belirten Oktay Çavuş, başarısızlıklara rağmen tüm popülarite ve bütçenin futbol branşına yöneltilmiş olmasının, diğer branşlar için ciddi bir sorun olduğunu da sözlerine ekledi.

“Seyirci Sayısının Artmasını Beklemek Şu An İçin Hayalcilik” NFLTR.com’un kurucusu Kaan Özaydın ise, tutkunu olduğu Amerikan futbolu hakkında başkalarıyla da paylaşımda bulunmak ve sohbet edebilmek adına, günde 3 bin tekil hit alan bu forum sitesini kurduğunu belirtti. “İlgilendiğiniz sporun adında ‘Amerikan’ kelimesi geçince halk arasında ister istemez garipseniyorsunuz. Ancak ülkemizde Amerikan futbolu üniversite bazlı bir spor olduğundan genel anlamda küçük olsak da kendimizce geniş bir kitleyiz” diyen Özaydın, Amerikan futbolunda hem tesis hem de organizasyon açısından ciddi sıkıntıların olduğunu ifade etti. Her sene takım sayısı artsa da liglerin organizasyonu anlamında bir gelişme görülmediğine de işaret eden Özaydın, “Çoğu maçta, sahada kale direkleri bulunmuyor. Maçların yer ve tarihleri o hafta belli oluyor, özellikle bu final maçları için bir organizasyon yapmayı oldukça güçleştiriyor. Böyle olunca maçlara gelen seyirci sayısında bir artış ya da maçların televizyonlarda yayınlanmasını beklemek şu an için hayalcilik” şeklinde konuştu. Türkiye’de, bu alanda önemli gelişmelerin de olduğunu ekleyen Kaan Özaydın, “Bandırma, Bolu Afyon, Denizli, Kütahya, Manisa, Isparta, Mersin ve Antalya’da Amerikan futbolu takımları bulunuyor. Özellikle son yıllarda Amerikan futbolunun ülkemizde hızla yayıldığını söyleyebiliriz. Organize olunduğu takdirde bu spor ülkemizde çok daha iyi yerlere gelecektir. En azından Amerikan futbolu gibi bir spora yönelen kişilerin artması, ülkemizdeki ‘spor=futbol’ zihniyetini değiştirmek için önemli” dedi.


ACABA

www.acabagazetesi.com

HAFTALIK SÜRELİ ÜCRETSİZ E-GAZETE 13 NİSAN 2014 PAZAR SAYI: 23

Genel Yayın Yönetmeni DOĞUKAN GEZER (539) 879 7155 dogukan.gezer@hotmail.com

Yazı İşleri Müdürü ECE MEHMETOĞLU ece.mehmetoglu@gmail.com

İçerik Danışmanı ALİ İYİDERE aliiyidere@gmail.com

Sayfa Tasarım GÜLTEN ACAR gultenersoyacar@gmail.com

İletişim Adresleri www.acabagazetesi.com issuu.com/acabagazetesi acabagazetesi@gmail.com facebook/acabagazetesi twitter/acabagazetesi instagram/acabagazetesi

i bizim n ise heps a k e m , ın lmas usan ştirmen S bir anda o y le e e ş iş r e m h e d n “ Za m a noktasına diye var ” r e in h s e ın lm m e a g lik yaş larını başımıza n kavram rde günde a e k il e d m im e Ş v . man ın Sontag olojinin za u hayati iki kavram rebilir n k e t n e d aks e eki, b r geti rüyoruz. P ımıza nele ş ö a g i b ı, in s ğ a itti er ok olm n kırılıp y uyumunu

? a b a c a


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.