UNIVERZETE I 34

Page 1

/34

e t e z r e v i n ü

GUR

T UY A J E N : un için n o i d ğü şim rlıyor ü y ü b arın en övalyeyi Sıfı l ş ı inde ? k l ş e A p Ş _ n a i r “Kim” er, Ka _Snyd Pirselimoğlu n _Tayfu

zete


Sayı: 34 / 2013 Genel Yayin Yönetmenleri Özge Yılancı Yazı İşleri Dilara Şenbilgin Gökberk Ertunç

ALKIŞLARIN EN BÜYÜĞÜ ŞİMDİ ONUN İÇİN: NEJAT UYGUR

SNYDER, KARA ŞÖVALYEYİ SIFIRLIYOR

TAYFUN PİRSELİMOĞLU “KİM”İN PEŞİNDE?

BEBEKTE MÜCEVHER CENNETİ

Günseli Naz Ferel Yazarlar Aslınur Sarıca, Burak Sarıca, Can Olguner, İlayda Gencer, Mert Ofluoğlu, Merve Yazkan Fotoğraflar: Demet Açıkgöz Simge Gürkan Teşekkür Sarper Durmuş Halil Nalçaoğlu Aylin Dağsalgüler

LOVE AND DEATH

İletişim Fakültesi Öğrencileri tarafından hazırlanmaktadır. Twitter: https://twitter.com/Univerzete Facebook: https://www.face-

book.com/pages/%C3%9Cniverze te/222760591195490

/ifbilgi

@ifbilgi

FÜZYON MUTFAĞI

BLOGLARIN GÜCÜ ADINA SPOTTED BY LOCALS


3

/

v i 端n

e t e z er


4

Alkışların en büyüğü şimdi onun için:

NEJAT UYGUR


5

Güzel insanları uğurluyoruz bir bir. Hoşça kalamıyoruz onlar gittikten sonra. 2013 yılı pek çok değerli insanı alıp götürdü bizden. “Daha oturup sohbet edecektik” dediğimiz birçok insanı hiç tanıyamadan uğurladık. Her ölümün ardından hüzün çöker, elde değil.

O güzel insanlar, o güzel atlara binip çekip gittiler Aslınur Sarıca Hayatın gerçeğiyle yüzleştiğimiz içindir belki de. Ama bir sanatçı öldüğünde asla yerini dolduramayacağımız boşluklar oluşuyor. Nejat Uygur gidince de, o boşluk kaldı bize... Onu düşününce gözümün önüne hep bir sahne gelir. Sanki doğduğundan beri oradaydı. Eviydi orası onun. Başka bir yerde görmediğim için belki de. Aklında hiç tiyatrocu olmak yokken kendini nasıl buraya bu kadar yakıştırabilirdi bir adam? Pilot olmak istermiş hep. Evdeki ilk uçuş denemesi hüsranla sonuçlanınca vazgeçmiş. ‘’Arkadaşlarımı taklitler yaparak güldürürdüm. Sonra insanları güldürmek bir tutku oldu bende.’’ diyerek anlatıyor tiyatroya başlayışını. Gerçekten işini severek yaptığı içindi sanırım onu sahneye bu kadar yakıştırmamızın nedeni. Onun oyunlarını canlı izleyecek

fırsatımız olmadı ama ben hatırlarım pazar sabahları televizyon başında onu izlemek için beklediğim zamanları. Çocuksu bir tarafı vardı onun. Bu yüzden belki de çocukken onu izlemek keyifliydi bizim için. Tek başına koca bir tiyatroydu. Sahnede onu görünce gülmeye başlardım. Ne güzel enerjisi vardı. Hafif kırmızı bir burnu. Sanırdım ki yaşlıların burnu hep kırmızı ama başka yaşlıların burnu hiç kırmızı olmadı. Nejat Uygur’a özeldi o. Ya n ı n a g i d i p b i r köşede otursak da hikayeler anlatsa bize isterdik. Daha birçok güzel insan için istemiştik bunu. Oysa hepsi kendi hikayelerini yazıp, oynayıp, çıkıp gittiler bu sahneden. Alkışsız, tebessümsüz izledik. Heyecanlanmadık bu sefer. Haftaya bir daha izleyeceğimizin sevincini duyamadık. Sosyal medya aracılığıyla onu kaç kere öldürdük, kaç kere dirilttik artık sayamıyorum. Bu haberi okuduğumuzda yine bir söylentidir demek istedik. Olurdu böyle şeyler. Bir başkasının acısına alışamamışken henüz, bir güzel insanı daha uğurlamak istemedik. Bu sene ne zaman istediğimiz şeyler oldu ki? Bu sefer haber söylenti değildi. Bu sefer ışıklar gerçekten söndü. Oyun bitti ve perde kapandı. Nereye gitti? Neredeler? Bilemiyoruz. Ama Yaşar Kemal’in de dediği gibi: ‘’O güzel insanlar, o güzel atlara binip çekip gittiler. Demirin tuncuna, insanın piçine kaldık.’’


6

Snyder, Kara Şövalyeyi Sıfırlıyor


7


8

Batman bir hastalık gibidir. Bir şekilde bulaşır. Şiddeti, hastalığı nasıl kaptığınıza göre değişir. Bir filmde gördüyseniz eh işte, arada bir kendisini hissettiren bir burun akıntısıdır. Çizgi film? Fena değildir, hafif ateş. Oyun? Sırt ağrıları… Veya en tehlikeli şekilde, çizgi roman vasıtasıyla bulaşmış da olabilir. İşte o zaman bilinç kaybı... Haziran 2013’te başlayan “Batman: Zero Year”, Frank Miller’ın “Year One” etkisini de taşıyarak, genç Bruce Wayne’in Gotham’a dönüş ve Batman olma hikayesini yeni bir açıyla aydınlatıyor. Eylül 2011’de, evrenini yeniden başlatan DC Comics, kollarını sıvıyor, eldivenlerini takıyor ve sonrasında belki de en çok soru işareti yaratan karan-

Scott Snyder, Bruce Wayne’i okuyucularla yeniden tanıştırıyor ve muhtemelen sevinçten duvarlara ve tavanlara tırmanıyor Can Olguner lık ve yapışkan maddeye, Batman çizgi romanlarına ellerini daldırıyor. Scott Snyder ve James Tynion’ın yazdığı seride sanat bölümünde, 90’larda Spawn için yarattıkları karanlık işlerle birçoğumuzun “canını sıkan” Greg Capullo, Danny Miki ve American Vampire’la adını duyuran daha genç bir ismi, Rafael Albuquerque’yi görüyoruz. “The New 52”nin başından beri Batman’i çizen Capullo’nun kenara köşeye yerleştirdiği sinekleriyle, eski insanlara göz kırpmasını da sevgi ve

saygıyla karşılıyoruz. Yirmi dördüncü sayıya kadar Bruce Wayne’in etrafında dönen olaylar, bu sayıdan itibaren Batman’in doğuşunu gösteriyor. USA Today’e verdiği röportajda Snyder, onu en çok eğlendiren kısmın Batman’in eldivenleri olduğunu söylüyor.


9

Batman’in ilk defa ortaya çıktığı Detective Comics’in 27. sayısının kapağında gördüğümüz “çirkin” eldivenlere, bu kapağa gönderme yapan Batman 24’ün kapağında da rastlıyoruz. Okuyucuları en az Batman’in doğuşu kadar heyecanlandıran bir diğer hikaye ise Red Hood Gang ve olası Joker başlangıç hikayesidir. Bu alanda oldukça tatmin edici kısımlarla karşılaşacağınızı rahatlıkla söyleyebiliriz. Geçtiğimiz yaz yaşanan “Trinity War” ve hemen ardından bize “Earth 3”yi tekrar tanıtan “Forever Evil” şu günlerde devam edip dünyayı yerle bir ederken, Zero Year için DC editörleri açısından baldan tatlı bir zemin oluşuyor. Bağımlılığınızın şiddetini arttırmak ve bilincinizi kaybetmek için, en azından önümüzdeki on yıl boyunca böyle iyi

bir fırsatın tekrar gelmeyeceğini hatırlatıyoruz. Pazarın neredeyse %60’ını elinde tutan, Mickey’nin soğuk gölgesinde yaşayan Obur Dev “Marvel”ın karşısında duran bu cesur, “tavşan dostu” şövalyenin daha yakınında bulunmak istiyorsanız, önünüzde “bol sıfırlı” günler var.


10

TAYFUN PİRSELİMOĞLU “KİM”İN PEŞİNDE? Biri kimlik mi dedi? Tayfun Pirselimoğluyla gerçekleştirdiğimiz bu röportajımızda yeni filminin teması olan “kimlik” üzerine yanıtlanmadık soru bırakmadık. Bakalım usta yönetmen bu sefer “kim”in peşinde? Mert Ofluoğlu


11

Yazar, yönetmen, senarist, ressam. . . Tayfun Pirselimoğlu. Sanatın hemen her disiplininde üreten biri. Özellikle son filmi “Saç” ile aldığı ödüller onu bir kez daha gündeme getirdi. “Ben O Değilim” adlı yeni filmini tamamlamasıyla “Roma Uluslararası Film Festivali”nde “En İyi Senaryo Ödülü”nü kazanması bir oldu! Bol ödüllü yönetmen Tayfun Pirselimoğlu ayağının tozuyla soruları cevapladı. Ödüllere doymayan filmler çektiğinizi biliyoruz. Ama özellikle son filminiz “Saç”ın kazandığı başarı ve aldığı ödüller “Ben O Değilim”den beklentilerin artmasına sizce sebep oldu mu ve eğer olduysa, filmi çekerken bu sorumluluğu hissettiniz mi? Filmlerimi çekerken bir önceki filmin ya da daha önceki filmlerin yolculuklarını düşünmüyorum. Her yeni iş yeni bir güzergah demek. Ben de, geçmişle ilgili yaptıklarımdan çok gelecekle ilgili kafa yoruyorum. Bu yeni bir sorumluluk oluyor tabii, ama geçmişin sıkıntılarından azade bir sorumluluk. “Rıza”, “Pus” ve “Saç” ile “ölüm ve vicdan” üçlemenizi tamamladınız. Peki yeni filminizde izleyiciyi nasıl bir duyguyla karşılaştırmayı hedeflediniz? Bu film daha öncekilerden farklı bir ‘problemi’ irdeliyor. Kimlik üzerine bir film. Bir başkası olma haliyle ilgili. İzleyicinin karşı karşıya kalacağı birinin diğeri olması hali ki, bu benim bütün işlerimde az çok kendisini belli eden bir leitmotiv’dir. Yazar kimliğinizi de göz önünde bulundurursak, “Ben O Değilim”in “Roma Uluslararası Film Festivali”nde “En İyi

Senaryo Ödülü”nü kazanması pek de şaşırılacak bir şey değil aslında. Siz bu ödülün geleceğini tahmin edebiliyor muydunuz? Ödülleri tahmin etmek kolay değil. Bir de, işi ödülü düşünerek yapmıyorsunuz. Sonuçta, en iyisini yapma gayreti önemli, karşılığında bir ödül olursa ne ala. Filminiz vizyona girmeden festivallerde yarışmaya devam mı edecek? Şimdi hemen Fransa’da Nantes’da yarışma var. Ona katılacağım, ardından başka festivaller geliyor. Vizyon konusu daha belli değil. Sizin filmlerinizde bence çok özel bir “cast” var. Hani düşünüyorum da bu rolü başka bir oyuncu hakkıyla canlandırabilir miydi diye, alternatif bir oyuncu bulamıyorum. Merak ettiğim şu: Oyuncular senaryoyu yazarken kafanızda şekilleniyor mu yoksa bu tamamen senaryo yazımından sonra mı gerçekleşiyor? Bir de “cast”ı siz mi belirliyorsunuz? Cast’ı tabii ki ben belirliyorum. Bu daha senaryo yazma aşamasında kafamda belirgin hale geliyor. Ancak bazen bu süreç sancılı oluyor ve zaman alıyor. Çoğu zaman senaryo sırasında ana kimlikler belli oluyor, yan karakterlerle ilgili daha sonra seçimler yapıyorum. Bu filminizde oynayan Ercan Kesal, “Saç”ın başrolündeki Nazan Kesal’ın eşi. Ercan Bey’i bu nedenle mi role seçtiniz yoksa tesadüf mü oldu? Ercan Kesal’ı çok önceden tanıyorum. “Saç”ta da küçük bir rolü vardı. Onun çok iyi bir oyuncu olduğunu biliyorum. Tercihim bu yüzden.


12

Maryam Zaree‘yi radarınıza sokan ne oldu? Zannediyorum bu film onun Türkiye’deki ilk oyunculuk deneyimi? Maryam Zaree, İran asıllı bir Alman oyuncu. Filmdeki karakterle ilgili ortak yapımcım Nikos Moustakas onu bana önerdiğinde oynadığı filmleri izledim, sonra kendisiyle görüştüm ve öyle karar verdim. Bu rol daha önce sözünü ettiğim şekilde pek olmadı. Yani yazım aşamasında sıkıntı çektim. Ancak daha sonra onunla görüştükten sonra karar verdim. O da çok iyi bir oyuncu ve Türkiye’deki ilk rolü. Daha önce başka ülkelerde çektiği filmleri var. Müziksiz filmlerin ardından ilk defa “Ben O Değilim”in teaser’ında, hem de çok çarpıcı ve melodik bir müzikle karşılaşıyoruz. Bu Tayfun Pirselimoğlu sinemasında bir kırılma noktası mıdır? Ve filmin içinde de müziğin devamını görebilecek miyiz? Bu film müzik gerektiriyordu ve az da olsa kullandım. Müzikleri Giorgos Koumendakis yaptı. Uluslararası ünlü

bir müzisyen. Atina Olimpiyatları’nın açılış ve kapanış müziklerini de o yapmıştı. Oda müziğinden, elektronik müzikten orkestral müziğe kadar çok geniş bir yelpazede eserleri var. Bu filminiz de bir üçleme veya seri mi olacak? Yok, bu bir üçlemenin bir parçası değil. Sonraki filmim farklı bir iş olacak. Filminizin özetle başkasının kimliğini alan bir adamın hikayesini anlattığını biliyoruz. Biraz daha ipucu verebilir misiniz? Bir yemekhanede çalışan bir adamın aynı yerde çalışan bir kadınla girdiği ilişki sonucu hayatının yön değiştirmesi diye özetlenebilecek bir hikayesi var filmin. Kısaca özeti böyle. Daha önce de belirttiğim gibi ‘bir başkası olma’ ve ‘bir başkasına dönüşme’ sorunsalını irdeliyor. Filminizde kimlik sorunsalına nasıl bir perspektiften baktınız?


13


14

tezahürleri daha da yakıcı. Aslında günümüzde de insanlar olmadıkları gibi görünme çabası ve sosyal medyada kendilerini daha farklı gösterme çabası içindeler. Bu, çağın bir hastalığı mı? Evet çağımızda ‘kimlik’ hiç olmadığı ölçüde kamunun ilgisine mazhar olmuş durumda. Teknolojik gelişim kimlik sorununu da yeni bir şekilde okumamızı gerektiriyor. Buna yeterince hazır ve hakim değiliz. Buna hiç kuşku yok. Üstelik ‘bir başkası olmak’ çok daha kolaylaşmış ve sıradanlaşmış bir halde. Buna bir de bu açıdan bakıp üzerine gitmek lazım.

Kimlik hikayesi hep kafamın içerisinde dönüp duran bir konudur. Yazdığım hikayelerde de bunu işledim. Romanlarda da var. Aslında daha önceki filmlerimde de izlerini takip edebilirsiniz. “Neden bir başkası olmak isteriz? Bir başkası olmak ne anlama gelir? Ötekinin yerine geçmek ne demektir?” diye uzayacak bir dizi soruyu barındıran uzun bir meseleden söz ediyorum. Sizce kimliğini gizleyen birinin mi yoksa kimliği uğruna çarpışan birinin mi hayatı daha zor olur? İkisi de çok çetrefilli haller aslında; sahip çıkmak da, gizlemek de derin ızdıraplar saklıyor. Bu insanlık tarihi boyunca bizi takip etmiş bir sorun. Günümüzdeki

Peki sonraki filminiz için senaryo çalışmalarına başladınız mı? Ya da soruyu şöyle sorayım: Sırada sergi/kitap/film hangisi var? Önümüzdeki günler için ne tür projelerle uğraşıyorsunuz? Evet, yeni senaryonun ilk draftını tamamladım. Bir ara mekan bakmak için kısa bir yolculuk yapmayı planlıyorum. Kitap ise iki hafta içerisinde çıkacak diye umuyorum. “Kayıp Şahıslar Albümü”nün bir başka versiyonu bu. Sergi ise 17 Aralık’ta Milli Reasürans Galerisi’nde olacak. İsmi “Tekerrür”. “Kayıp Şahıslar Albümü” belki de en ilgi çekici kitaplarınızdan biri, bunu söylemeniz daha da merak uyandırdı. Bu arada “En İyi Senaryo Ödülü”nü kazanan siz miydiniz? Hayır. Ben o değilim! Tayfun Pirselimoğlu’nu bir kez de buradan tebrik ediyoruz! Siz de filmi daha yakından tanımak için iamnothim.com ‘u ziyaret edebilirsiniz.


15


Bebekte Mücevher Cenneti Geçtiğimiz günlerde Bebek’te “ps One” isimli butiğini açan, başarılı mücevher tasarımcısı Pınar Söylemez ile bir araya geldik. Merve Yazkan


17

Takı tasarımına nasıl başladınız? Bize biraz tasarım geçmişinizden bahseder misiniz? Her zaman bir şeyler ürettim, tasarıma hep merakım vardı. Formlardan yeni şeyler üretmek üzerine çalışmalarım oldu. 10-15 yıl kadar bir süre mobilya dekorasyonu üzerine çalıştım. Ürün, ürün tasarımı, onun yerleşimi ve ergonomisi gibi konular ile birebir ilgilendim. Daha sonra bazı sebeplerden ötürü mobilya dekorasyonuna bir süre ara verdim. Aslında mücevhere çok ilgim yoktu. Bir gün kendime mücevher almaya çıktım ve hiçbir şey beğenemedim, her şey birbirinin aynısı gibi geldi. Kendi mücevherlerimi tasarlayarak farklı ürünler ortaya koymak istedim. İlk olarak birkaç parça ürettim, olmadı yenilerini üretmeye başladım ve nihayetinde güzel şeyler ortaya çıkmaya başladı. Tabii tasarımlarımı takmam ile de yakın çevremde çok beğenildi “bana da böyle bir şey yaptırır mısın” gibi istekler geldi ve ben de bunu bir işe dönüştürme kararı aldım. Ortaya bu kadar ışıltılı; pırlantayı, altını kullandığınız somut objeler çıkarmak gerçekten çok keyif verici. Buna “üretim hastalığı” diyebilirsiniz. Tasarımlarınızda ne tür materyaller kullanmayı tercih ediyorsunuz? Yaptığınız ürünün nasıl bir his vermesini istiyorsanız, ona uygun malzeme kullanmanız gerekir. Kuyumcu değilim çünkü kuyumda taşa göre montür çalışmaları yapılır. Fakat benim için tasarımın formu, onun yarattığı his ve ona uygun malzeme kullanmak çok daha önemli. Tasarımı taşa değil de taşı tasarıma uydurmak, tasarımın da belirli bir kişisellik kazanmasını sağlıyor. Ps One’ın asıl özelliği ise diğer mücevher tasarım butiklerinden farklı

olarak, her üründen yalnızca bir tane olması. “One” ismi de bu özelliğe vurgu yapıyor. Daha önce butiklerde ve özel mağazalarda tasarımlarınızı meraklıları ile buluşturdunuz. Kendi tasarım butiğinizi açmaya ne zaman karar verdiniz? Benim satışa ilk başladığım firma burasıdır. İlk kataloglarımda, kartvizitlerimde bile burayı satış adresi göstererek başladım. “Home ofice” olarak çalışıyordum, atölyem Sultan Ahmed’te satış noktam da burada, yani Bebek’teydi. Burada benim ürünlerimi satan firma, taşınma kararı aldı ve ben çok şanslıyım ki “keşke benimde böyle bir butiğim olsa“ diye iç geçirdiğim yer, benim oldu. Ne diyebilirim ki, sabır ve takip sonucu istediğinizi elde etmek müthiş bir his. Tasarımlarınız hangi özellikleri ile ön plandalar? Tasarımlarınızın karakterlerinden bahsedebilir misiniz? Ben her bir ürüne aynı değeri göstermeye çalışıyorum, ustalarımız da öyle. Buradaki tasarımların ortak noktası; işçiliklerinin çok zarif olması. Kaba bir işçiliği, mücevhere yakıştıramıyorum. Kaba hatlı, sadece formu önde olan mücevherlere çok rastlıyorum. Evet, tasarımın bir formu olmalı tabii ki ama o formun detayı, mücevheri daha güzel ve zarif kılıyor. Mikro-pave (mikroskop altında yapılan mıhlama tekniği) pırlantalarımda sıkça kullandığım detaylardan. Bunların dışında her tasarımın kendi hikayeleri var ve tabii her insana hissettirdikleri farklı duygular. Fakat “ps One“ daha geniş bir kitleye hitap ediyor. Kısıtlı bir bütçe ile zarif ve tarzı olan tasarımlar bulmanız da mümkün.


18

Love and Death Brian Head Welch (Korn’dan tanıdığımız rastalı sert abi) tarafından kurulan Love and Death, dinleyenlere Korn’un ilk zamanlarındaki o sert havasını veriyor. Buna Welch etkisi de diyebiliriz. Ritim gitar ve vokalde Brian Head Welch, gitarda J.R. Bareis, davulda Dan Johnson ve bas gitarda Michael Valentine’den oluşan grup Christian Metal, Nu Metal, Alternatif Metal arası bir yerde tanımlanıyor. Grubun adıyla ilgili konuşan Welch: ‘’Bu ismin seçilmiş olmasının sebebi: Aşk ve ölüm, hayatta karşınıza çıkabilecek en kayda değer iki şeydir’’ diyor. Love and Death aslında 2005 yılında Korn’dan ayrılan ve solo projelerine devam eden Brian Head Welch’in projelerinin


19

devamı niteliğinde. Welch ilk solo albümünü 2008 yılında ‘’Save Me From Myself’’ adıyla yayınlamış ancak beklediği ilgiyi alamamıştı. Bu solo albümden sonra 2009 yılında bir grup kurma kararı alan Welch, ilk olarak YouTube üzerinden daha sonra birebir kendi stüdyosunda seçmeler yaparak grup elemanlarını topladı. 2 yıl süren turneden sonra bazı grup elamanları farklı sebeplerle gruptan ayrıldı. Grupta kalan boşluğu da yine YouTube sayesinde 15 yaşındaki J. R. Bareis ile dolduran Welch grubun bugünkü kadrosunu toplamış oldu. Grup ‘’Paralyzed’’ isimli single’ını Kasım 2011’de Brian Head Welch adı altında yayınladı. Şubat 2012’de ise

Korn ve yeni grubu Love and Death arasında gidip gelen Brian Head Welch… Her türlü müzik kazanacak Burak Sarıca

‘’Love and Death’’ adını alan grup aynı yılın Nisan ayında ilk olarak çıkış single’ları olan ‘’Chemicals’’ı ardından aynı isimle bir EP yayınladı. Bu yayınladıkları EP dikkat çekmiş olmalı ki; 2012 Eylül ayında Tooth and Nail Records’la anlaştıklarını açıklayarak 22 Ocak 2013’te çıkış albümleri olan ‘’Between Here & Lost’’u yayınladılar. Albüm hakkında konuşan Welch: ‘’Bu albüm denemeler, sıkıntılar, acı, kaygı, depresyon ve dramadan doğdu’’ demiştir. Albümde en çok dikkat çeken parçalar: Chemicals, Meltdown, Paralyzed ve The Abandoning’dir. Grup son olaraksa 13 Haziran 2013’te ‘’Empty’’ isimli bir şarkı kaydettiklerini duyurmuştur. Bütün bu gelişmeler bize ‘’Korn’un

yaşadığı değişimden sonra onun eski halini anımsatacak, yerini dolduracak bir grup geldi sonunda!’’ dedirtecekken 2 Mayıs 2013’te resmi olarak tekrar Korn’a dönen Welch grubun geleceğinin belirsiz olduğuyla ilgili bir açıklama yaptı. İki grupta birden çalışmanın zorluğundan bahseden Welch, vokal olarak da iyi bir seviyeye geldiğini ama aslında vokal olarak kendini çok rahat hissetmediğini, bunun yaşaması gereken bir hayal olduğunu ancak bundan sonra işlerin nasıl gideceğini bilmediğini söyledi. Eğer Welch iki grup arasında seçim yaparsa ve Love and Death’i seçerse ilk albümlerindeki başarılarına bakarak önlerinin açık olduğunu söyleyebiliriz. Eğer Korn’u seçerse Love and Death, adı çok duyulmamış, metal müzik piyasasını yakından takip edenlerin bildiği biraz Korn’un sert tarafını anımsatan ve onu geçme potansiyeli olan bir grup olarak Welch’in solo kariyer geçmişindeki yerini alacak. Her türlü müzik kazanacak. Welch Korn’a döndükten sonraki Korn çalışmalarına bakarsak o sert riff’lerin geri geldiğini görmek de bizi bu düşünceye itmiyor desek yalan olur! Bakalım Welch’in tercihi ne olacak?


20

Blogların Gücü Adına Spotted by Locals Amerika ve Avrupa’yı turist gibi değil, yerlisi gibi gezmek ister misiniz? İlayda Gencer

Siteye girer girmez de göreceğiniz üzere bu sitede Avrupa ve Kuzey Amerika alt başlıklarında sıralanmış toplam 54 farklı şehirden oluşan oldukça geniş bir arşiv bulunuyor. Bu 54 şehirin her biri için görevlendirilmiş ekipler var. Sitenin kuruluş amacına da uygun olarak bu ekipler bağlı oldukları şehirlerle ilgili bilgi veriyorlar. Örneğin Londra’ya gideceksiniz. Bu siteye giriyorsunuz Avrupa bölümünden Londra’yı seçiyorsunuz. Hemen açılan sayfada zaten 6 kişilik yazı ekibi fotoğraflarıyla “merhaba” diyor. Londra’yla ilgili neyi merak ediyorsanız sol taraftaki listeden ilgi alanınızı seçiyorsunuz. Bizim ilgi alanımız şimdilik alışveriş olsun. Kaçınılmaz bir son değil midir tatile gittiğiniz bavula sığamayacak hale dönmek? Sol taraftaki listeden “alışveriş”


21

bölümünü seçtikten sonra bu konuyla ilgili yazılar, araştırılan yerler, adresler ve iletişim numaraları karşımıza çıkıyor. Yanlış anlaşılma olmasın! Bu sitede bilindik yerler ve adresler yok. Burada karşınıza çıkan her adres o şehirde kuytuda köşede kalmış, ancak yerlisinin bilebileceği ama en az turistik yerler kadar güzel ve değerinin bilinmesi gereken yerler. İçeriklere Android, iOS ve PDF kullanarak ulaşabiliyorsunuz. Aynı zamanda siteyi Twitter, Facebook, Google+ ve Pinterest gibi birçok yerden de takip

edebiliyorsunuz. Biz siteyi keşfettikten sonra tatil planları yapmaya başladık bile, sizin de yakınlarda böyle planlarınız varsa bir göz atmanızı öneririz.


22

kArArl覺 ekmek


23

Malzemeler: 2 kg tam buğday unu l 1 kg şeker l ½ kg tuz l ½ kg tereyağı l 200 g kuru zencefil l 1 tutam kekik l 1 kutu “karar” mayası (Füzyon Mutfağı’ndan temin edebilirsiniz) l 2 adet Bıldırcın yumurtası l 1 adet araba aküsü l

Füzyon Mutfağı boyutlar arası araştırmalarını sürdürürken, büyük zorluklar aşarak sizlere önemli bir yemeği ulaştırmayı başardı. Bu kararı alırken hiç zorlanmadı, çünkü “Kararlı Ekmek” yemişti! Can Olguner

Kararsızlık, kafa karışıklıkları, türlü türsüz sorunlar… Hayatı yavaşlatan, sabrı taşıran, uzun süren “acaba hangi masaya oturmalıyız” bekleyişleri, “o sandalyeye oturursam Pelin kızar mı?” tartışmaları artık son buluyor! Çünkü yemeğe geçmeden hemen önce birer Kararlı Ekmek yiyoruz! Füzyon Mutfağı’nın destekçilerinden Zodzor’un ortaya attığı bir fikirden yola çıkan ekibimiz, beynin karar alma mekanizması üzerine uzun araştırmalar yaptı ve çok önemli bulgular elde etti. Mesela bir şey gördüğümüzde onu

beğenirsek, çok ama çok, yani o şeyi gerçekten de ÇOK beğenirsek istediğimize karar veriyoruz… Bu elde ettiğimiz önemli bulgulardan sadece bir tanesi. Bu değerli bilgiler doğrultusunda geliştirdiğimiz bakterilerin en kararlı olanını seçtik ve bir ekmek mayası geliştirmeye başladık. Deneme sürecinde, özellikle kararsızlığıyla tanınan kişilerle beraber çalışmayı seçtik ve Kararlı Ekmek’i yedikten sonra aldıkları hızlı kararlar karşısında gözyaşlarımızı tutamadık. Kararlı ekmek için araba akümüz hariç malzemelerimizin hepsini bir kaba boşaltıyoruz ve karıştırıyoruz. 3-4 dakika içerisinde kıvamını bulacaktır. Hamurumuzu fırına koymadan önce, kabımızı araba akümüzün yanına bırakıyoruz. Henüz tam olarak açıklayamadığımız bir nedenden ötürü Karar Mayası’nın akülere karşı özel bir sevgisi var. Normalde çok daha uzun sürmesi gereken kabarma süresini sadece bir kaç dakikaya indiren bu sevgi, hızlı karar almada kazandığımız dakika sayısını daha da arttırıyor! Kabaran hamurumuz, yirmi dakika kadar yüksek derecede piştikten sonra, kararlı bir şekilde servise hazır olacaktır. Füzyon Mutfağı hepinize kararında, kararlı ve hızlı karar verdiğiniz günler diler, afiyet olsun.


zete

/34

e t e z r e niv

ü

Fotoğraf Kredi: Demet Açıkgöz (Zararsız Haller)


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.