Liseli Parantez - Sayı 1

Page 1

Türkiye’nin geleceği çelikten yoğruluyor!

PARANTEZ EġĠT-PARASIZ-BĠLĠMSEL-ANADĠLDE EĞĠTĠM! YIL:1 SAYI:1

F ĠYAT : 50

KRġ

liseliparantez@gmail.com

Adres: Beyoğlu Büyükparmakkapı Sokak Şükran Han No:22 Kat: 5 Beyoğlu / İstanbul Tel: 0 (212) 243 91 92


YIL:1 SAYI:1

L ĠSELĠ P ARANTEZ

liseliparantez@gmail.com

Liseli Demokratik Gençlik Hareketi‟nden… Merhaba; Liseli Parantez olarak çıkarttığımız yepyeni bir bülten ile karşınızdayız.Ülkemiz halk gençliğinin egemen sınıflar tarafından amansız baskı ve sömürü politikalarına tabii tutulduğu, temel bir demokratik hakkımız olan eğitimin ticarileştirildiği ve bu kapsamda anti-bilimsel, anti-demokratik eğitim anlayışının dayatıldığı ülke gerçekliğinde ilk sayımızda sizlerle buluşmanın heyecanını ve coşkusunu taşımaktayız… Yaklaşan YGS sınavı ve liselerin ikinci eğitim-öğretim dönemine girdiği bu zaman diliminde, her zamanki gibi hakim sınıflar bizlerin kaderleri hakkında (bizleri yok sayarak) derin tartışmalar içerisine girmektedirler. Bir tarafta AKP iktidarı kendi gerici anlayışları çerçevesinde “dindar nesil yetiştirme” planları yaparken, diğer yanda Roboski katliamında 34 kişi hunharca katledilirken yani zulüm ve baskı politikaları zirveye ulaşmışken bizlerde kendi sesimizi, kendi düşüncelerimizi sizlerle buluşturabilmek amacıyla içten ve bütünlüklü bir parantez açmış bulunuyoruz. Açtığımız parantezde elimizden geldiğince ve sizlerin de doğrudan katkılarıyla karşılaştığımız sorunları irdeleyerek ve gündem üzerindeki konuları ele alarak ezilenlerin penceresinden bakabilmeyi ve baktırabilmeyi hedeflemekteyiz. Bu doğrultuda sizlerin birikim ve paylaşımları kolektif bir iradeyi oluşturabilme açısından oldukça önemlidir. Dolayısıyla her liseli bültenimizi sahiplenmeli ve bulunduğu liselerde dağıtımını üstlenmelidir. Yazı ve GörüĢleriniz için: liseliparantez@gmail.com

www.demokratikgenclikhareketi.org

2


YIL:1 SAYI:1

L ĠSELĠ P ARANTEZ

liseliparantez@gmail.com

Eğitim Sömürüsü Ekseninde Liseli Gençlik ‘‘bilgi güçtür – Francis Bacon’’ Eğitim, ezen-ezilen çelişkisinin yaşandığı sınıflı toplumlar gerçekliğinin bir parçası olarak iktidar organını elinde bulunduran sınıfın karakteristik niteliği doğrultusunda şekilleniş göstermektedir. Dolayısıyla geçmişten günümüze, her iktidar odağı, kendi ideolojik dokusuna denk düşen bir eğitim anlayışına sahip olmuştur/olmaktadır. Burjuva-feodal/ kapitalist toplumlarda „„Francis Bacon‟‟un da belirttiği idealist bilgi-güç ilişkisinin kökeni, eğitimin sömürü sisteminin döngüsel bir metaforu olmasından ibarettir. Ülkemiz eğitim kurumları da, var olan anlayıştan, mevcut sömürü sisteminin doğası gereği bağımsız değildir. 12 Eylül 1980 Askeri Faşist Cuntası‟nın ortaya çıkardığı YÖK ile beraber, öğrenci gençliğin eğitim hakkı ahtapot gibi sarmalanmış, eğitim kurumları merkezi otoritenin baskı politikalarının alenen bir parçası haline getirilmiş ve burjuva eğitim sisteminin anti-bilimsel, antidemokratik ticari yönü katmerleştirilmiştir. Kuruluşundan bu yana YÖK her seçim döneminde burjuva partilerin halk gençliğini etkilemesi amacıyla seçim propagandası olmuş, ancak bilindiği üzere propagandadan öteye gidememiştir. Hükümete gelmeden önce ve geldiği ilk dönemlerde, YÖK‟ün kaldırılmasını planlayan AKP iktidarı, iktidarlaşma yolunda YÖK‟ü yeniden şekillendirmiş ve buna bağlı olarak YÖK‟e demokratikleşme adı altında yeni bir elbise giydirmiştir. Üniversite ve Lise öğrencileri bu kapsamlı baskı ve sömürü politikalarının odağında, ezberci anti-bilimsel eğitimin de payıyla sorgulamayan-sorgulatmayan, kendi yarı-aydın bilinçli dinamizmine yabancılaştırılmış ve mevcut düşünceye yedeklenmiş bireyler haline dönüştürülmüştür. Buradan Örnekle; geçtiğimiz günlerde geniş yankı bulan „„Ermeni Katliamı‟‟ önceleri Ermeni Çeteleri, ilerleyen dönemler de „„Türk Katliamı‟‟ günümüz çerçevesinde ise „„1915 Ermeni Olayları‟‟ olarak Milli Eğitim Müfredatında yer bulmasına karşın hiç kimse bu durumun nedenini sorgulamamış, ezberci eğitimin sesine kulak vermiştir. Özelde lise öğrencileri bu politikalar kapsamında, kişisel gelişim seyrine bağlı olarak (ergenlik dönemi ve düşünsel arayış içinde olmaları) daha belirgin izler taşımaktadır. Örneğin; liselerde uygulanan İnkılâp Tarihi, Milli Güvenlik ve Din Dersi gibi anti-bilimsel, anti demokratik hâkim ulusçu dersler düşünceye doğrudan müdahale etmekte, bireyin kimlik ve inançlarını ilhak etmektedir. Mevcut sistem eğitimin piyasalaştırılması yolunda, liselerde halk gençliğine dayattığı antibilimsel bu nedenle de deneyselliğe aykırı ezberci ders yöntemiyle dershaneleri „„zorunlu‟‟ kılarak geçmişten bu güne milyonlarca insanın eğitim almasını zorlaştırmış ya da bilfiil engellemiştir. Okullarımızda ödediğimiz aidatlardan tutalım da, giydiğimiz üniformaların ücretlerine kadar iliklerimize kadar sömürüldüğümüz gerçekliği buradan bağımsız değildir. Geçtiğimiz YGS-LYS sınavlarında ortaya çıkan şifre skandalı da bin bir zorluk altında harcadığımız emeğin nasıl çiğnendiğinin bir göstergesi, eğitim sömürüsünün bir yansımasıdır. Şifre skandalının patlak verdiği süreç içerisinde R.Tayyip Erdoğan‟ın ‘‘şahsen tatmin’’ olması ve şifrenin olmadığını vurgulaması da somut bir örnek olarak önümüzde durmaktadır. Tüm bu baskı ve sömürü sistematiğine karşı, ya sesimizi çıkarmayıp maddi/manevi açıdan sömürülmeye devam edeceğiz. Dolayısıyla da doğuştan gelen bir hak olarak var olan eğitim hakkımızın çiğnenmesine göz yumacağız ya da geçmişte olduğu gibi bu gün de örgütlü mücadele içerisinde Liseli halk gençliğinin, bilimsel sosyalizmin öncülüğünde vereceği Demokratik Halk Liseleri mücadelesinin doğrudan bir parçası olacağız. Buradan hareketle her liseli, bulunduğu liselerde örgütlü mücadelenin şiarıyla hareket etmeli, militan bir şekilleniş içerisinde hareket ettirmelidir.

3


YIL:1 SAYI:1

L ĠSELĠ P ARANTEZ

liseliparantez@gmail.com

EĞĠTĠM SĠSTEMĠNĠN ÇÜRÜK DĠġĠ: “STAJ” Yetişkin bir insanda diş çürüğü erkenden tedavi edilmezse, o çürük gittikçe yayılır. Dişini fırçalamakla da çürüğün yayılması engellenemez. Bu çürük 32 adet dişten herhangi birinde oluşabilir. Bu çürüğün nedeni nedir? Bu çürüğün oluşumunda beslenme, bakteriler ve zaman rol oynar. Oluşum öncesi ve oluşum esnasında gerekli bakım yapılmazsa çürük oluşumu engellenemez. Gerekli tedavi yapılmadığında ise diş sağlığı kuyuya atılmış bir taşa benzer... Eğitim sisteminin bize oynadığı oyunda budur işte! Bizi diş çürüğüne neden olan yiyeceklerle besler, oluşan bakterilere göz yumar ve zaman ile çürüğü ortaya çıkartır. Bu çürüğün olduğu dişlerden biri de “Staj” adı altında dayatılan sömürüdür. Meslek liselerinde öğrenciler zorunlu olan bu stajı yapmadıkları sürece diplomalarını alamıyorlar. Öncelikle staj nedir? STAJ: Teorik ve uygulamalı eğitimlerin tamamını kurumda yapan öğrencilerin, mesleki bilgi, beceri, tutum ve davranışlarını geliştirmelerini, iş hayatına uyumlarını, gerçek üretim ve hizmet ortamında yetişmelerini sağlamak amacıyla yükümlü oldukları çalışmadır. Ama gerçekte yapılan bu açıklamanın çok dışında bir tutumdur. Bir Endüstri Meslek Lisesinde son sınıf öğrencisi olan ve staj sömürüsüne maruz kalan bir öğrencinin anlattıkları: “...Stajyer öğrenci üzerinde az paraya çok kullanma politikası uyguluyorlar. Yani aylık 250 liraya günde 9-10 saat çalıştırıyorlar. Aslında stajyer öğrencinin tam anlamıyla işçi olmaması gerekiyor. Yeri geldiği zaman alakalı olduğu meslek hakkında ustanın yanında not falan tutması gerekiyor. Ama çoğu stajyer indir-kaldır, getir-götür işlerine bakmakta, hatta bazı stajyerleri; çaycıları yok diye çay ocağına bile koyabiliyorlar. Alanı olmadığı başka bölümlere yollayabiliyorlar. Kısacası sürekli sömürüyorlar. Sürekli notlar ile tehdit ediyorlar. Rapor aldığım zaman bana tavır takınabiliyorlar.” Sömürüyü sömürülenden daha iyi bilemeyiz. Türkiye'de çoğu iş alanında da durum böyle değil mi zaten? Kadın temizlik işçisi arayan bir iş yerine girer. İş yerinin patronu kadına “temizlik dışında çay,kahve servis edebilir misin?” diye sorar. Kadın da “servis ederim.” diye cevap verir. Patron bu sefer “getir-götür işlerini de yapabilir misin?” diye sorar. Kadın da “yaparım.” der. Türkiye'de normal bir iş alanında bu böyleyken stajyer öğrencilerin sömürülmesi o kadar da garip bir durum olarak görünmüyor. Peki bu tür şeyler neden önlenmiyor? Nedeni toplum mekanizmasının egemenlerin elinde olmasıdır. Toplum mekanizması neden onların ellerinde? Çünkü toplum kendi içindeki apolitikleşmeyi daha da bir körüklüyor. Hayat ve onun tüm unsurları artık toplumun değil toplumu yöneten egemen sınıfların elinde, egemen sınıfların çıkarlarına uygun olarak şekillendirilmektedir. Staj gibi çürük dişlerden onlarca, yüzlerce bulunmaktadır. Ve liseli gençliğin yapması gereken daha da bilinçlenmesidir. Öğrenci sorunları üzerinden çözüme doğru ilerlenmelidir. 1 iken 2, 2 iken 4, 4 iken 8, 8 iken 16 olunmalıdır. Staj ve onun gibi öğrenciyi sömüren, öğrenciyi bilimsel eğitimden, öğrenciyi ana dilde eğitimden, öğrenciyi parasız eğitimden uzak tutan sistemi liseli gençlik örgütlenerek, bilinçlenerek, başkaldırarak ortadan kaldırmalıdır. Ve yerine bilimsel-ana dilde, parasız, nitelikli eğitimi getirmek için çaba sarf etmelidir. Ve biz ezilen kesimler olarak demokratik haklarımız için örgütlü mücadeleyi yükseltmeliyiz.

Erkan Avcı Endüstri Meslek Lisesi’nden Bir Öğrenci 4


YIL:1 SAYI:1

L ĠSELĠ P ARANTEZ

liseliparantez@gmail.com

Genel Sağlık Sigortası: Sağlıkta Kıyım Projesi İşte yeni bir yıl ve yine yeni bir anayasa. Alışıldığı üzere her yıl önümüze çıkarılan farklı yasalarla karşı karşıya geliyoruz. Sözde, halk için oluşturdukları yeni fikirleriyle kafalar karıştırılmak istenmektedir. Halkı, günden güne daha zor duruma düşürmek gibi yenilikler dışında bir şey değildir. Bunlar aslında ufak karışıklıklardır, yenilikler değil! Hayatımızla oynuyorlar ama bizim ruhumuz bile duymuyor. Egemenler çıkardıkları yasaları kendileri bile anlamıyorlar. Onları ilgilendiren tek şey, bizim hayatlarımız karşısında kazanacakları bütçeden ibaret. Sağlığımızla oynamak, daha çok kazanç elde etmek için önümüze sunulan yepyeni bir yasa. Çoğumuz bu yasanın içeriğinden habersiz, sağdan soldan duyduğumuz üç-beş bilgiden başka bir bilgiye sahip değiliz. Ta ki karşımıza çıkana kadar. Sağlık sorunu her geçen gün kötüye gitmektedir. Her şeyin paraya döküldüğü bir sistemde yaşıyoruz. „„Paran varsa, sende varsındır yoksa ölmeye mahkûmsundur‟‟ çark bu şekilde dönmektedir. Büyük beklentilerle ha düzelecek dediğimiz beklentilerimiz boşa çıkmaya devam ediyor/edecektir. Her şey iyiye gidiyor diye gösterilerek alttan alttan bizleri mahvetmektedirler. Önceden çalışanlar, yaşlılar ve halkımızın bir kısmı Bağ kur, SSK, Yeşil kart gibi sağlık kuruluşlarına bağlıyken, bir kısmı da bunlardan yararlanamıyordu. Çıkartmış oldukları yeni yasa ile buna çözüm getirdik bahaneleri ortaya atılmakta, tüm halkımız artık sigortalı olacak denilmektedir. Paran var mı yok mu hiç sorun değil, ya bu kapsamda prim ödeyeceksin ya da haciz gelecek. Peki, soruyorum size? Emeğimizden daha başka neye el koyacaklar? Eski sistemde ailedeki birinin sigortasından diğer aile bireyleri de yararlanabiliyorken, şimdi ise her eve gelir testi yapılarak, evin toplam gelirinden kişi başına düşen gelir değeri 280 TL den fazla ise birey, hastaneye gitse de gitmese de ücret ödemeye tabii tutulacak. Yine eski sisteme göre 18 yaş altı çocukların sigorta kaydı yapılarak, çocukların devlet tarafından sigortalı yapılacakları yalanı ortaya atılmaktadır. Ama gelin görün ki bu söyleme inanıp, tedavi olan çocukların sonradan devlete borcu oldukları ortaya çıkıyor. Meğerse her ay 26 TL ödedikten sonra muayene olma şansımız oluyormuş. Bu şartlar altında biz hangi sağlık güvencesinden bahsedebiliriz? Madem 26 TL ödeme mecburiyetindeysek, nerede kaldı ücretsiz sağlık söylemleri? Daha bizi ne kadar kandıracaklar ya da biz bu duruma daha ne kadar kanacağız? Her geçen gün halkımız emeğine daha da yabancılaştırılmaktadır. Emeğimizi biz sustukça daha da sömürecekler. Biz bizim olanı, yani hakkımı istiyoruz. Sağlık hakkı bizim temel demokratik hakkımızdır. Susmalarımız yetmez mi artık? Söz artık bizde ve örgütlenip hakkımız olanı alma zamanıdır. Gazi Şair Abay Kunanbay Lisesi’nden Bir Öğrenci

Halkın sanatçısı halkın savaşçısıdır! - „„Yılmaz Güney‟‟ İletişim için : www.yilmazguneyksf.org 5


YIL:1 SAYI:1

L ĠSELĠ P ARANTEZ

liseliparantez@gmail.com

Ülkemiz Gerçekliğinde Eğitim Eğitim, dar anlamıyla yeni kuşakların gerekli bilgi,beceri,deney ve değerleri elde etmeleri ve kişiliklerini geliştirebilmeleri amacıyla sürdürülen etkinliktir. Geniş tanımıyla eğitim, okul öncesi aile ve çevrede başlar,okul sırasında ve yaşamın tüm evrelerinde sürer Altı çizili sözcüklere dikkat edelim. Acaba bu durum gerçektende böyle midir? Sınıflı topluluklarda eğitim kendi insanını yetiştirmek olarak görülür. Geçmişten (tarihten) bugüne gelişen toplumlarda, toplum yapısının ihtiyaçlarına göre yetiştirilen bireyler o sistemin bir özeti şeklindedir. Örneğin; köleci toplumlarda bir kölenin hangi niteliğe sahip olması öğretilirken, feodal toplumlarda teokratik sistemin gereği bireyler dinin ağır bastığı bir eğitime tabi tutuluyordu. Kapitalist sistemde ise bireyler; çıkarcı, bencil sorgulamaya, anti-bilimsel ve ileri aşamada aşırı tüketici-sömürücü bir anlayışla eğitiliyor. Bu eğitim süreci ailenin içinde başlıyor, okulda devam ediyor ve yaşamın sonuna kadar çeşitli etmenler tarafından içselleştirilmeye başlayarak sürüp gidiyor. Somuttan örneklendirirsek, okullardaki eğitimde kişisel gelişimin ve birey olma özelliğinin kendisinden başkasını ilgilendirmeyen olaylar ve olgularda öğrencinin konuşmaması,yorum yapmaması zorlanıyor. Tek tipçi eğitim sisteminde öğrencilere egemen kültür ve anlayış empoze ediliyor. Örneklendirirsek; Milli Güvenlik dersleri ve zorunlu (anayasal) içeriğe sahip Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersleri önümüze çıkıyor. Temelde kendisi gibi olmayanı dışlama,suçlama ve etki yaratma psikolojisi öğrencilere empoze edilerek, "suçlu-dışlanmışları" ise "terörist,bölücü" olarak nitelendiriliyor. Öğrencilere disiplin kurulunca cezalar yağdırılıyor,okullardan atılıyor,örgün eğitimden çıkartılabiliniyorlar. Meslek ve benzeri liselerde niteliksiz eğitim-öğretimi ile birlikte pratikte de gençler yeteneklerini geliştirmek söyle dursun nitelikli köle,ucuz iş gücü olarak kullanılıyor. Durumu biraz daha olumlu alana çekmeye çalışan,gayret eden öğretmenleri ise sürgünler,işlerinden olmalar yanı başında bekliyor. Okullardaki çeteleşmeye değinelim. Genç beyinlerin etkisini ortadan kaldırmak (afyonlamak) için kullanılan mekanizma olan televizyonlarda diziler eliyle işlenen konular çeteleşme,mafyalaşma ve bunların etkisinde olmasından dolayı okullarındaki durumun kaçınılmaz bir şey olduğu görünmektedir. Gençleri bir yandan yarışa (bireyler arası rekabete) sürüklenirken,diğer bir yandan böyle etkileşimlerle yoz bir kültürle kendisinden başka her şeye ,her canlıya ,doğaya düşmanlaştırılıyorlar. "Faşist,ırkçı,şoven bir eğitim alan genç beyinler ilerici aşamada "faşist,ırkçı,şoven" kesimler oluşturarak devlet mekanizması ile birlikte halka kan kusturuyor,terör estiriyor. Bununla birlikte okullarda uyuşturucu kullanımı,çeteleşmeyle birlikte doğru orantılı olarak hareket ediyor. İşte böyle çevresine kapalı,monoton gençlik oluşumunun çekirdek yapısı oluşturulmuş bulunuyor. Bakırköy Gürlek Nakipoğlu Lisesi‟nden Bir Öğrenci 6


YIL:1 SAYI:1

L ĠSELĠ P ARANTEZ

liseliparantez@gmail.com

Ömer Naci Güven Anısına Kısa Bir Öykü ‘‘Liseye Doğru’’ Zaman artık kavga dolu, direnç dolu günlerle akıp gidiyor. Yürekler bileniyor, bilinçler çelikleşiyor. Direnişlerin her anı tarihe silinmezcesine kazınıyor. Tarihimizi anlatmak anılarımıza özlemli bir yolculuk değil bizim için, o günlerimizi yaratanları geleceğe taşıma çabasıdır. Aylardan Nisan. Ve Nisan yine Mayıs‟ın Kızıl günlerine gebeydi. Daha olacakların aslında başlangıcıydı. Daha nice Mayıslar, nice Haziranlar yaşanacaktı. Sen aslında daha yolun başlangıcında bizimle aynı sıralardaydın. Göreceğin ve görmen gereken o kadar güzel ve umut dolu günler varken, sen şimdi aynı sıralarda okurken bizimle bu yolun ne kadar çetin, zorlu ve kazanılmasının mümkün olduğunu bize gösterenlerdendin. Nice Denizlerin, Mahirlerin, İbrahimlerin bıraktığı bayrağı en ön saflarda elinde kızıl bir meşale gibi taşıyordun. Okuduğun okul da seni tanımayan bile yoktu. Okulda ajitasyon çektiğin zamanlarda öğrencileri kendi saflarında örgütlemen, okulunun duvarına kırmızı boyalarla şanlı sloganlarımızı yazman. Bunlar aslında seni tanıtmak için örnek vereceğimiz birkaç nitelikten başka bir şey değil. Senin ne kadar güçlü bir insan olduğunu yaşamının tanıkları bilmektedir. Aslında zaman hızlıca akıp geçiyordu. Nisan’ın o meşhur yağmurları ve senin o yağmurlar altında yürümen, mücadeleden asla vazgeçmemen… Tarihler 21 Nisan’a doğru yaklaştığında senin için tezgâhlanan planlar artık kendisini açıktan açığa çıkartmaktaydı. Sen, yanında yoldaşlarınla her zamanki gibi toplu çıkarken, kapıda düşmanlar pusuda yatmış bekliyordu. Benden uzak değilsin ve halen o vurulduğun yerin oradan geçerken aklıma bir direniş öyküsü geliyor Ömer Naci Güven... Ve ilk kurşunlar sıkılıyor, hedef belli Sen! Kurşunlar sana ve yanındakilere saplanıyor. Ama bunlar bizim için nedir ki? Mücadele verdiğin meşakkatli yolda unutma nice destanlar yazıldı ve ne 18 Mayıslar gördü bu mücadele yolu. Ve bunların ışığında bilincimizin doruğunda dimdik duruyoruz. Her tarafa sessizlik çöküyor, senle beraber üç öğrenci yaralanıyor. Ama hedef sendin saldırıda. Ağır yara almana karşı gözlerinde o ışık yanındaki arkadaşlarına bile aydınlık günleri vaat etmekteydi. Orada öylece derin bir uykuya dalıyorsun. Aramızdan bedenen ayrılıyorsun ama düşüncelerinle bizimle beraber olduğunu sende biliyorsun. Ertesi gün gazetelerin çoğunda senin resimlerini görüyorlar. O bakışın ve yüzündeki o mutlu tebessüm, hastanede can verişin. Bitmeyecek bu kavga sende biliyorsun. Ve Şimdi okulda seni tanıyan herkes birçok öğretmenin ve mücadele arkadaşların, seni vurulduğun yerden uğurlamak için toplanıyorlar. Sloganların ne sonu var nede bitişi. Hepsinin gözünde mücadele ateşi ve hüzünlü bakışlar ama sende biliyorsun gözyaşı dökmek yakışmaz bize. Bahçelievler Lisesinin önünden Kocasinan mezarlığının oraya kadar sırtlarda taşınıyorsun ve yürünen yolda İsmin duvarlara kazınıyor. Yürünen güzergâh ezen kesimlere karşı yürüttüğün özgür ve mutlu gelecek mücadelesinin şiar ve sloganlarıyla donatılıyor. Aradan on yıllar geçmesine rağmen ayakta kalan duvarlarda bu derin izlerin aşınmış hallerini görmek hala mümkün. Ve halende görüyorlar bırakmıyor yoldaşların seni. Unutturmuyorlar aradan yıllar geçmesine karşın gene duvarlara yazılıyor ismin Ömer Naci yoldaş yaşıyor diye. Sen şimdi aramızda yoksun ama senin yerinde yüzlercesi İstanbul’un farklı liselerinde mücadelede kararlılık göstergesiyle senin yolunda devam etmektedir. 7


VurulmuĢum Dağların kuytuluk bir boğazında Vakitlerden bir sabah namazında Yatarım Kanlı, upuzun...

VurulmuĢum DüĢüm, gecelerden kara Bir hayra yoranım çıkmaz Canım alırlar ecelsiz Sığdıramam kitaplara ġifre buyurmuĢ bir paĢa VurulmuĢum hiç sorgusuz, yargısız

Kirvem, hallarımı aynı böyle yaz Rivayet sanılır belki Gül memeler değil Domdom kurĢunu Paramparça ağzımdaki… AHMED ARĠF

8


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.