Le Guin Mülksüzler

Page 121

ve toplumunun, gerçek gücünü oluşturan dayanışmayı yitirmeden bir kıtlığın üstesinden gelememesi olasılığı üzerine, ümitsiz düşüncelere kapılmıştı. Yeterince, hatta kıtı kıtına yetecek kadar yiyecek olduğu zaman paylaşmak kolaydı. Ya olmadığı zaman? O zaman güç devreye giriyordu; güçlü olan haklı oluyordu; güç, onun aygıtı şiddet ve en büyük müttefiki, görmezden gelen göz. Yolcuların kasabalılara olan kızgınlığı gittikçe artıyordu, ama bu duygu kasabalıların davranışından daha iyiydi - “kendi” duvarları arkasına, “kendi” mallarıyla gizlenip treni görmezden gelmelerinden, ona hiç bakmamalarından daha iyiydi. Tek karamsar yolcu Shevek değildi; duran vagonların yanından uzun bir konuşma dalgalanarak geçti, insanlar konuşmaya girip çıktılar, tartışıp hak verdiler, konuşmaların hepsi Shevek’in düşüncelerinin izlediği genel tema çevresindeydi. Sebze bahçelerine bir saldırı ciddi olarak önerildi, kıyasıya tartışıldı; eğer tren en sonunda kalkış düdüğünü öttürmeseydi saldırı gerçekleştirilebilirdi de. Ama tren en sonunda, hattın ucundaki istasyona yanaşıp yolcular yemeklerini yarım somun holum ekmeğiyle bir kase çorbayı- yediklerinde karamsarlığın yerini coşku aldı. Kasenin sonuna geldiğinizde çorbanın bayağı az olduğunu fark ediyordunuz, ama o ilk tad, ilk tad harikaydı, aç kalmaya değerdi. Hepsi buna katıldılar. Gülerek ve birbirleriyle şakalaşarak trene döndüler. Birlikte başarmışlardı. Bir sebze treni konvoyu Abbenay yolcularını Ekvator Tepesialdı; son sekiz yüz kilometreyi onunla geçtiler. Güz başlangıcının rüzgarlı bir gecesinde kente vardılar. Geceyarısı yaklaşıyordu; caddeler boştu. Rüzgar akışkan, kuru bir ırmak gibi içlerine esiyordu. Soluk sokak lambalarının üstünde yıldızlar parlak, titrek bir ışıkla yanıyorlardı. Güz ve tutku fırtınası Shevek’i caddelerden, gecede yapayalnız, yarı koşarak, beş kilometre ötedeki kuzey bölgesine götürdü. Verandanın üç basamağını bir adımda aştı, holden koşarak geçti, kapıya ulaştı ve açtı. Oda karanlıktı. Karanlık pencerelerde yıldızlar yanıyordu. “Takver!” dedi ve sessizliği duydu. Lambayı açmadan önce, orada, karanlıkta, sessizlikte, birdenbire ayrılığın ne olduğunu öğrendi. Hiçbir şey götürülmemişti. Gidecek hiçbir şey yoktu. Yalnızca Takver ve Sadik gitmişti. Metruk Uzay Đşgalleri açık kapıdan gelen esintiyle, yavaşça, biraz parlayarak dönüp duruyorlardı. Masada bir mektup vardı. Đki mektup. Biri Takver’dendi. Kısaydı: Kuzeydoğu’daki Deneysel Yenilebilir Yosun Yetiştirme Laboratuvarı’nda belirsiz bir süre için acil bir görevalmıştı. Şöyle yazıyordu: “Vicdanen şu anda reddedemezdim. Gidip ĐşBöl’dekilerle konuştum ve ÜDE’de Ekoloji’ye gönderdikleri projeyi okudum, bana gereksinmeleri olduğu doğru, çünkü ben tam bu yosun-ipliksi karides-kukuri döngüsü üzerine çalışmıştım. ĐşBöl’den seni Rolnygöndermelerini istedim, ama bunu sen de istemeden yapmazlar, eğer Enstitü’deki işlerden dolayı bu olanaksızsa sen de istemezsin. En nihayet bu iş çok uzun sürerse onlara başka bir genetikçi bulmalarını söyleyip geri dönerim! Sadik çok iyi ve ışık yerine işik diyebiliyor. Pek uzun sürmeyecek. Her zaman, yaşam boyunca, kardeşin Takver. Gelebilirsen n’olur gel.” Diğer not minik bir kağıt parçasına karalanmıştı. “Shevek: Döndüğünde fizik of. Sabul.” Shevek odada gezindi. Fırtına, onu caddeler boyunca sürükleyen güç hala içindeydi. Duvara toslamıştı. Daha ileri gidemiyordu, ama hareket etmeliydi. Dolaba baktı. Đçeride yalnızca kışlık pahosu ve ince elişini seven Takver’in onun için ördüğü bir gömlek vardı; Takver birkaç giysisini almıştı. Paravana katlanmıştı, arkadaki boş beşik görünüyordu. Yatak yapılmamıştı, ama kavuniçi battaniye katlanmış, şiltenin üstüne düzgünce örtülmüştü. Shevek yine masaya geldi, Takver’in mektubunu yine okudu. Gözleri kızgınlık gözyaşlarıyla doldu. Hayal

www.e-kitap.us


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.