TİMFED Dergisi 03. Sayı

Page 1



www.eca.com.tr


İçindekiler Dergi Adı: Tesisat İnşaat Malzemecileri Federasyonu Dergisi İmtiyaz Sahibi ve Adresi: Serdar Dönmez (serdardonmez@timfed.com) İncirli Cad. No:28 Bakırköy - İSTANBUL Sorumlu Yazı İşleri Müdürü ve Adresi: Mehmet Arslan (mehmet.arslan@tepeinsmalz.com.tr) Kayışdağı Mah. Bostancı Dudullu Yolu No: 40 Kadıköy - İSTANBUL Genel Yayın Yönetmeni: Prof. Dr. T. Hikmet Karakoç (hkarakoc@anadolu.edu.tr) Yapım & Görsel Tasarım Yönetmeni: Güray Ergün (guray@timfed.com) Yapım & Görsel Tasarım Yardımcı Yönetmeni: Orhan Hopa (orhan@timfed.com) Cumhuriyet; fikren, ilmen, fennen, bedenen kuvvetli ve yüksek seciyeli muhafızlar ister. Yeni nesli bu evsaf ve kabiliyette yeyiştirmek sizin elinizdedir.

“Gazi Mustafa Kemal Atatürk Vecizeler” kitabı 3.Baskı - İnklap Kitapevi

TİMFED Yönetim Kurulu : Serdar Dönmez (TİMDER), Emin Ayar (TİMKODER), Ali Yalçın Tung (TİMDER), Kemal Yıldırım (TİMDER), Aydın Eşer (TİMDER), Yunus Altun (TİMKODER), Murat Duman (BURTİMDER), Mustafa Dikkaya (EGETİM), M. Mesut Aygören (DİMSİAD), Ali Kıvrak (ANTİMDER), Ertunç Uçkun (FİMSİAD). Yayın Yürütme Kurulu : Prof. Dr. T. Hikmet Karakoç, Mehmet Arslan, Serdar Dönmez, Emin Ayar, Aydın Eşer, Nurhan Tanyeli, Güray Ergün, Orhan Hopa.

Yönetim Yeri Adresi: Ortaklar Cad. No:14 K: 3 D: 5 Mecidiyeköy - İSTANBUL Basım Yeri Adresi Telefonu: AVCI Matbaacılık San. ve Tic. Ltd. Şti Seyrantepe Mah. Çınarlı Sk. N:16 4 Levent - İSTANBUL / 0 212 283 92 50 Basım Tarihi : Temmuz 2009

Yayın Türü : Yaygın Süreli

İletişim Bilgileri : Adres : Ortaklar Caddesi No: 14 K: 3 D: 5 Mecidiyeköy - İSTANBUL Telefon : 0 212 274 28 42 / 0 212 274 28 43 e-posta : info@timfed.com Web Sitesi : www.timfed.com 2 Nisan 2009 - Ekim 2009 / Sayı 03

İlan İndeksi :

Ön Kapak İçi: Arka Kapak: Arka Kapak İçi:

Çanakkale Seramik Eczacıbaşı Yapı Teka

1 5 7 13 67 75

Elmor KalePlus Franke Schlüter Systems Duravit Penta


İçindekiler

Söyleşi Türkiye Seramik Federasyonu Yönetim Kurulu Başkanı Zeynep Bodur Okyay

TİMFED’den TİMFED Olağan Genel Kurulu Yapıldı ve Yeni Yönetim Kurulu Belirlendi

32

8

Samsun İnşaat Malzemecileri Sanayicileri Derneği (SİMSAD), TİMFED’e Katıldı

TİMDER’den TİMDER Olağan Genel Kurulu Yapıldı ve Yeni Yönetim Kurulu Belirlendi

14

TİMDER Üyeleri Boğaz’da Keyifli Bir Akşam Geçirdiler TİMDER - TANER OĞUZ Futbol Turnuvası 2009 Şampiyonu; Teka Yeni Bir Fuarın Temelleri Atıldı

23

ANTİMDER Nisan Ayı Olağan Toplantısında “Şirketler Hukukunda Yapılan Son Değişiklikler” Hakkında Bilgi Verildi

24

44

52

Çoşar Ticaret - Mahmut Coşar Acar Yapı Ürünleri - Genel Müdürü Adnan Acar Kapıcıoğlu İnş. Malz. - Genel Müdürü Vedat Kapıcıoğlu Bozkurtlar İnş. Malz. - Genel Müdürü Ahmet Ali Bozkurt Asfa İnşaat Paz. - Genel Müdürü Ali Fuat Çerçer Novaplast İnş. Malz. - Genel Müdürü Muhittin Koç Mayser İnş. Taah. Yapı Malz. - Gen. Müd. Vahdet Yanık Atlas İnş. Malz. - Genel Müdürü Mehmet Koşar Çalık Yapı - Genel Müdürü Şentürk Çalık Dönmez Yapı Grubu - Yön.Kur.Bşk.Yrd. Hasan Dönmez

63

Emrem Yapı Ürünleri - Genel Müdürü Resul Lekesiz Evren Metal - Genel Müdürü Uğur Akpınar Güntaş Yapı Malz. Genel Müdürü Orhan Ütgünoğlu Hacıoğulları Demir Çimento Gen. Müd. Mustafa İlhan

Hukuken

ANTİMDER Mayıs Ayı Olağan Toplantısı Kalfa AVM‘de Gerçekleşti ANTİMDER Haziran Ayı Olağan Toplantısı“Antalya’da Eski Mekân Kalmasın” Gündemi ile Gerçekleşti ANTİMDER’in Yeni Projesi Sarı Nokta

BURTİMDER, Olağanüstü Genel Kurul ile Yeni Yönetimi Belirledi

38

32. Uluslararası YAPI/TURKEYBUILD Yapı Sektörüne Hareket Getirdi

Başar Boru - Genel Müdürü Rıza Kale

ANTİMDER, “Ekonomik Krizin Sektörümüze Etkileri ve Çözüm Önerileri” Arama Konferansını Gerçekleştirdi

BURTİMDER’den

21. UNICERA Uluslararası Seramik Banyo Mutfak Fuarı Yoğun İlgi Gördü

Şehrin Nabzı - Antalya

Ankara Ticaret Odası Seçimleri Gerçekleştirildi

ANTİMDER’den

Fuar

Şehrin Nabzı - Adana

Kale Grubu, Bayileri ile TİMDER Çatısı Altında Buluşmaya Devam Ediyor

TİMKODER, TOBB Başkanı M. Rifat Hisarcıklıoğlu’nu Makamında Ziyaret Etti

Dumlupınar Üniversitesi Seramik Mühendisliği Böl. Bşk. Prof. Dr. İskender Işık

MUDER Fuarında Mutfak Mobilyasında Son Tasarımlar Sergilendi

TİMDER Üyeleri Akaryakıtlarını Artık İndirimli Alıyor

TİMKODER’den

Akademik - Seramik

29

Kobi Evliliklerinde Özel Vergi Avantajı Av. S. Murat Çelikten

Makale Krizde İşletmelerin Farklılaştırma Zorunluluğu Prof. Dr. Nihat Karakoç

68 70

Küresel Krizin Müşteri Hizmetlerine Getirecekleri Prof. Dr. Yavuz Odabaşı Karlılık Yönetiminde Faaliyet Tabanlı Maliyetlendirme Yrd. Doç. Dr. Hayri Baraçlı 3 Nisan 2009 - Ekim 2009 / Sayı 03


Yönetimden

"Sivil Toplum Örgütlerinin Oluşumu ve Etkin Hale Gelmeleri İçin Uzun Soluklu Bir Yol Haritasına İhtiyaç Duyulmaktadır."

Serdar Dönmez TİMFED Yönetim Kurulu Başkanı serdardonmez@timfed.com

Federasyonumuzun kuruluşunun 2. yılında, 27 Mayıs 2009 tarihinde gerçekleştirilen TİMFED Olağan Genel Kurul Toplantısında, Federasyona üye olan Dernek Başkanlarımızın ağırlıklı olarak yer aldığı Federasyon’umuzun Yönetim Kurulunda, başkanlık görevini onurla üstlenmiş bulunmaktayım. Önümüzdeki iki yıllık sürede örgütümüzün yayın organı olan TİMFED Dergisinde siz değerli okurlarımız ile iletişim kurma fırsatı bulduğum için mutlu ve heyecanlı olduğumu belirtmek isterim. Bilindiği üzere küreselleşme ve AB’nin devam etmekte olan genişleme sürecinde, sivil toplum örgütlerinin önemi her geçen gün daha da artmaktadır. Avrupa Komisyonu, sivil toplum diyaloğu kapsamında ele alınan tüm projeleri desteklemektedir. Sivil toplum örgütlerimizin, toplumsal sorumluluk bilincinin gelişmesinde katkıda bulunması, sektörün karşılaştığı sorunlara çözüm bulmak üzere konu ile ilgili öneri ve talepleri hükümetin yetkili organlarına daha etkin biçimde iletmesi, önemli görevleri arasındadır. Sivil toplum örgütlerinin tanımı, oluşumu ve gelişimi ile ilgili yapılan araştırmalara göz atıldığında; Kuzey Amerika da genelde sivil toplum fonksiyonlarını vakıflar üslenmiş bulunması modern sivil toplum anlayışının hak ettiği yeri bulmasını engellemiştir Keza, Amerika’da ki vergi kanunları da vakıflar gibi oluşulmalara destek getirmiştir. Kuzey Avrupa ülkelerinde ise obdusman kavramı oldukça önemli bir yer tutmaktadır. Bu kavram zamanla kuvvetlenip günümüze kadar gelmiştir. Kuzey Avrupa ülkeleri sözü edilen sistemin yerleşmesi için gerekli dikkati göstermişler. Devletin belirlediği bu fonksiyonu üstlenen kişiler yurttaşlarla devlet otoritesi arasında köprü kurarak meydana gelen dengesizliklerin giderilmesinde yetkili konumda bulunmaktadırlar.. Batı Avrupa ya da yeni terimle Güney Avrupa kıtası daha değişik bir yoldan sivil toplum örgütlerinin oluşumuna kapı açmışlardır. Bu oluşumlarda ülkelerin sosyo - ekonomik yapısına bakmakta yarar vardır. Bu ülkelerin sömürge sahibi olması, sömürgelerinin uzun dönemli sömürü altında tutulmaları kiliselerin de bu anlayışın içinde aktif rol oynamalarına sebep olmuştur. Bugünkü Avrupa ya bakıldığında Kuzey ve Güney Avrupa bakış açıları arasında bir uzlaşma bulmak mümkündür; Her iki anlayışın da değişik alanlardaki benzer faaliyetlerini görmek zor değil. Gözden kaçırılmaması gereken bir nokta ise küreselleşmeyle gelen değişim karşısında klasik devlet ve kurumlar son derece yetersiz kalmışlardır. Son dönemlerde ulus-devlet anlayışının kaybolmasından doğan boşlukların ve kuvvetlenen çok uluslu şirketlerin karsısında yurttaş ve tüketicilerin hakları4 Nisan 2009 - Ekim 2009 / Sayı 03

nı koruması gereken yeni otoritelerin eksikliklerini kısmen de olsa sivil toplum örgütleri üstlenmiş konumda bulunmaktadırlar. Sivil toplum örgütleri sadece devlete karşı muhalefet rolünü üstlenmemişler. Bütün bu açıklamalar sivil toplum örgütlerinin zor görevleri ve de almış oldukları yolun ne kadar uzun karmaşık olduğunu göstermektedir. Avrupa Birliğindeki yeni oluşumlar da bu tarihsel ve antropolojik etkileri beraberinde getirmiştir. Bir yandan yeni değişimlere hazırlanan, sivil toplum örgütleri bir yandan da ait oldukları kültürden çıkma zorunluluğunu yasayıp yeni değişimlere ayak uydurmada zorluklar yaşamışlar ve yaşamaktadırlar. Yine bu son dönemlerde aynı şekilde yeni oluşumlar görülmüş. Sivil toplum örgütleriyle hükümetler arasında hiç de kolay sayılmayacak bir ilişki ve pazarlık içine girilmiştir. Günümüzde de söz konusu olan bu karmaşık ve pazarlıklı ilişkiyi ne Avrupa devletleri, ne de Avrupa Birliği bitirebilmiş değildir. Görüldüğü gibi sivil toplum örgütlerinin oluşumu ve etkin hale gelmeleri için uzun soluklu bir yol haritasına ihtiyaç duyulmaktadır. Güçlü örgüt yapısı başarı için şartdır. Böyle bir oluşum için 2007 yılında TİMDER koordinasyonunda Ankara (TİMKODER), Antalya (Antimder), Bursa (Burtimder), Denizli (Dimsiad) ve Fethiye (Fimsiad) deki İnşaat malzemesi satıcılarından oluşan örgütlerin aynı çatı altında bir araya gelmesi ile TİMFED (Tesisat İnşaat Malzemecileri Federasyonu) kurulmuştur. Gerek örgütlerimizin ve gerekse Federasyonumuzun ana hedefleri Türkiye sathında güçlü bir örgüt yapısı ile genişlemektir. Bu amaçla Van’da VANTİMDER adı ile yeni bir örgüt kurulmuş, İzmit ve Adana’da ise yeni örgüt oluşumları sürecine girilmiştir. Haziran 2009’da ise Samsun’da faaliyet gösteren SİMSAD (Samsun İnşaat Malzemeleri Satıcıları Derneği) Federasyonumuza katılmıştır. 17 Haziran 2009 tarihinde TİMFED ve TİMDER Yönetim Kurulu’muzun, SİMSAD Yönetimi ile tanışmaları amacıyla gerçekleştirilen Samsun ziyareti, uzun süre hafızalarımızda kalacaktır. Biribirine bu şekilde sahip çıkan bir örgütlenmenin dayanışmasını Samsunda bir kez daha hissetmek ve iki elin sesinin bir elin sesinden daha güçlü çıkacağını bir kez daha görmek bizleri mutlu etmiştir. Vali, Büyük Şehir Belediye Başkanı ve Ticaret Odası Başkanları ile tanışma fırsatı bulduğumuz bu ziyarette tarihi eserleri de izlememize imkan veren ve tüm ayrıntıların düşünüldüğü tanışma programı, SİMSAD üyelerimizin ilgileri, samimi davranışları, mükemmel ağırlamaları ve olağan üstü misafirperverlik göstererek bizleri ağırlamaları ile son buldu. Bu vesile ile Sn. SİMSAD Başkanı Abdullah Şahin ve Yönetimine şahsım ve örgütlerimiz adına bir kez daha teşekkürlerimi sunarım.



Editör

Türk Yapı Sektörü Raporu 2008 Yayınlandı

Prof. Dr. T. Hikmet Karakoç TİMFED Dergisi Genel Yayın Yönetmeni hkarakoc@anadolu.edu.tr

Yapı Endüstri Merkezinin hazırladığı Türk Yapı Sektörü Raporu 2008 yayınlandı. Daha önce de 2004 ve 2006 yıllarında yayınlanan rapor, yapı sektörünün yanı sıra, Türkiye’nin ekonomik verilerini de çok ayrıntılı bir şekilde otaya koyuyor. Raporun ‘Başlarken’ bölümünde raporu genel olarak tanıtan Dr. Y. Müh. (Mimar) Doğan Hasol özellikle yapılarda ekoloji konusunun önemini vurgulamış, küresel iklim değişiklikleri, çevre sorunları, kirlilik, giderek tükenen doğal kaynakların ekoloji konusunun önemin artırdığını fakat bunun yeterince farkında olunmadığını belirterek bunun bedelinin pahalı olacağını belirtmiş. Yapı sektörünün değişik alanlarında çalışan herkesin ‘Türk Yapı Sektörü Raporu 2008’ raporunu almalarını ve incelemelerini öneririm. Doğrusu, önceki raporlardan da çok yararlanmıştım. Bu son raporun yayınlanmasını da bekliyordum. Bu yazımda raporu kısaca tanıtıp İnşaat sektörü başlığındaki bazı değerlendirmeleri sizlerle paylaşacağım. Rapor dört bölümden oluşuyor. Birinci bölümde, Türkiye Ekonomisi, ikinci bölümde, inşaat sektörü, konut ve konut dışı yatırımlar ile alt yapı yatırımları incelenmiş. Üçüncü bölümde, 6 ana başlıkta, müteahhitlik ve müşavirlik hizmetleri ile gayrimenkul ve finans konuları yer alıyor. Dördüncü bölümde 25 ayrı başlıkta tek tek inşaat malzemeleri pek çok yönüyle incelenmiş. İnşaat sektörünün incelendiği bölümün sonunda ‘Genel değerlendirme ve geleceğe yönelik beklentiler ile SWOT analizi yapılmış, genel değerlendirmenin sonunda, mevcut durumun geleceğe yönelik ciddi riskler içerdiği belirtilmiş, sektörün ve firmaların riskleri ayrıntılı bir şekilde değerlendirerek kalıcı çözümler oluşturması önerilmektedir.

Yurtiçi • Yeterli makine ve teçhizat kapasitesi • Yeterli sayıda deneyimli mühendis ve teknik eleman • Maliyetlerini kontrol altında tutabilme yeteneği • Devamlılık taşıyan konut talebi

Yurtdışı • Çok çeşitli ülkelerde ve proje türlerinde kazanılmış • • • •

zengin uluslar arası deneyim Aile şirketlerine özgü hızlı karar alma, uygulama ve beraberinde risk alma yeteneği Yakın çevredeki yükselen inşaat pazarındaki güçlü konum ve yerel iş kültürlerine aşinalık Maliyet, etken ve kaliteli Türk işgücü kullanımı Çevredeki hızlı büyüyen pazarlara hızlı nüfuz etme açısından Türkiye’nin sağladığı lojistik avantajlar

Raporda, SWOT analizinde sektöre yönelik fırsatlar şu başlıklarda belirtilmiş: Yurtiçi • Otoyol ve köprü özelleştirmeleri ile demiryolu ulaşı• •

mını geliştirecek yatırımların gündemde olması Türkiye’nin enerji koridoru olarak önemini artırması paralelinde oluşabilecek yatırım potansiyeli Hükümet tarafından açıklanmış ve gerçekleşmeleri halinde inşaat sektörünü canlandıracak etki yaratacak bölgesel kalkınma projelerini: Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP), Doğu Anadolu Projesi (DOP), Konya Ovası (KOP)

Yurtdışı • Küresel kriz nedeniyle yükselişe geçen petrol ve

doğalgaz fiyatlarının yakın çevre ülkelerinde Türk müteahhitlerinin deneyim sahibi oldukları petrol ve doğalgaz ihracatçısı ülkelerdeki iş fırsatlarını artırması Avrupa Birliğine yeni üye olmuş ülkelere ve Afrika’nın iç kesimlerine akan yabancı yatırım fonlarının ek iş fırsatları yaratma potansiyeline sahip olması Hükümetin yurtdışı müteahhit faaliyetlerinin önemini kavramış olması ve destek açısından aktif bir tutum içinde olması

SWOT analizi gerek şirketler gerekse her sektör için oldukça yararlı olmaktadır. Bu analizde

SWOT analizinin ayrıca sektörün zayıf yönleri ve tehditler başlığı da var. Değerlendirmeleri tam olarak yapabilme açısından zayıf yönlerin ve tehditlerin de göz önüne alınması gerekir.

• Sektörün Güçlü Yönleri • Sektörün zayıf yönleri • Tehditler • Fırsatlar yer almaktadır.

Sektörün değişik dallarında çalışanların, Türk Yapı Sektörü Raporu 2008’i çok iyi bir şekilde incelemelerini öneririm. Raporu hazırlayarak sektöre kazandıran Yapı Endüstri Merkezi ve Uzmanlarını kutluyorum.

Raporda Sektörün Güçlü Yönleri şu başlıklarda belirtilmiş:

En iyi dilek ve saygılarımla,

6 Nisan 2009 - Ekim 2009 / Sayı 03



TİMFED’den

TİMFED Olağan Genel Kurulu Yapıldı ve Yeni Yönetim Kurulu Belirlendi

TİMFED Olağan Genel Kurulu 27 Mayıs Çarşamba günü Dedeman İstanbul Gayrettepe Otelinde yapıldı. Toplantı TİMDER Kurucu Üyelerinden Ali Ergenç'in Divan Kurulu Başkanlığına, Baki Kartalkaya ve Nurhan Tanyeli'nin Divan Kurulu Kâtipliğine seçilmesiyle başladı. Divan Kurulu seçiminin ardından bugüne kadar vefat eden TİMFED’e bağlı derneklerin üyeleri ve son günlerde ardı ardına verdiğimiz şehitlerimizin anısına yapılan saygı duruşunun sonrasında gündem maddelerinin görüşülmesine başlandı. İlk gündem maddesi olan 2007 - 2009 Yönetim Kurulu ve Denetim Kurulu raporlarının okunması ve müzakere edilmesinin ardından Yönetim ve Denetim Kurulları ayrı ayrı ibra edildi. Tahmini bütçe görüşülerek onaylandı. Tüzük Değişikliği önerilerinin görüşülerek karara bağlandı. 2009 - 2011 Yönetim ve Denetim Kurulları için Asil ve Yedek Üyeler seçilerek oy birliği ile kabul edildi. Gündem maddelerinin sonuna gelindiğinde üyeler dilek ve temennileri sundular. Ardından Divan Kurulu Başkanı Ali Ergenç yeni yönetimin hayırlı olmasını diledi ve genel kurulun sona erdiğini duyurdu. 8 Nisan 2009 - Ekim 2009 / Sayı 03


TİMFED’den

TİMFED 2009 – 2011 Yönetim Kurulu Asil Üyeleri Serdar Dönmez (Yönetim Kurulu Başkanı) Emin Ayar (Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı) Ali Yalçın Tung (Muhasip Üye) Kemal Yıldırım Aydın Eşer Yunus Altun Murat Duman Mustafa Dikkaya M. Mesut Aygören Ali Kıvrak Ertunç Uçkun

Yönetim Kurulu Yedek Üyeler Mehmet Arslan Ertan Sapankaya Bircan Şahin Kemal Çelik Murtaza Murat Er Yılmaz Çetin Metin Aydoğdu Atıl Ertan İ. Hakkı Gerelioğlu Yaşar Tabur Akif Arıcan

Denetim Kurulu Asil Üyeler Ali Ergenç Orhan Yurdakul Mustafa Üstem

Denetim Kurulu Yedek Üyeler Baki Kartalkaya Ferruh Bozoklar Yusuf Yılmaz

Disiplin Kurulu Asil Üyeler

Disiplin Kurulu Yedek Üyeler Can Şakarer Ahmet Aşır Erkan Yıldırım

Adem Yıldıray Yılmaz Turgut Aras Hüseyin Çetinkaya

9 Nisan 2009 - Ekim 2009 / Sayı 03


TİMFED’den

Samsun İnşaat Malzemecileri Sanayicileri Derneği (SİMSAD), TİMFED’e Katıldı

Samsun’un yerel basın mensupları program süresince TİMFED heyetini izledi.

SİMSAD Yönetim Kurulu Başkanı Abdullah Şahin, TİMFED Yönetim Kurulu Başkanı Serdar Dönmez’e ziyaretin anısına heykelcik armağan etti.

Tüm yurtta tesisat inşaat malzemecilerini tek çatı altında toplayarak birlik ve beraberliği sağlamak, sektör sorunlarını yetkili mercilere daha güçlü bir ses ile duyurmak adına kurulan TİMFED, 17 Haziran Çarşamba günü Samsun İnşaat Malzemecileri Sanayicileri Derneği (SİMSAD)’ı TİMFED'e katılma kararı alması sebebiyle ziyaret etti. 10 Nisan 2009 - Ekim 2009 / Sayı 03

Havaalanında SİMSAD Yönetim Kurulu Başkanı Abdullah Şahin ve Yönetim Kurulu Üyeleri tarafından karşılanan TİMFED Yönetim Kurulu Üyeleri birlikte kahvaltı yaptıktan sonra Samsun Valisi Hasan Basri Güzeloğlu makamında ziyaret edildi. Ziyarette Vali Güzeloğlu’ndan bölgenin ekonomik, sosyal ve kültürel yapısı hakkında bilgi alındı. Güzeloğlu,


TİMFED’den

Samsun’un İstanbul, İzmir gibi kara, hava, deniz, demiryolu ulaşım avantajı ve bölge itibarı ile dünya ticaretindeki önemine dikkat çekti. Valiliğin ardından Samsun Büyükşehir Belediye Başkanı Yusuf Ziya Yılmaz ve Samsun Sanayi ve Ticaret Odası Yönetim Kurulu Başkanı Salih Zeki Murzioğlu makamlarında ziyaret edildi. Bölgenin önemli konumuna istinaden ne gibi organizasyonlar ile ticaretin olduğundan daha fazla gelişebileceği hakkında fikir alışverişinde bulunulması ile son bulan ziyaretlerin ardından Meşe Tesislerinde öğlen yemeğine geçildi.

SİMSAD Yönetim Kurulu Başkanı Abdullah Şahin ve TİMFED Yönetim Kurulu Başkanı Serdar Dönmez

Samsun Valisi Hasan Basri Güzeloğlu TİMFED Heyetini uğurlarken

Samsun Büyükşehir Belediye Başkanı Yusuf Ziya Yılmaz TİMFED Heyetini uğurlarken

Samsun Sanayi ve Ticaret Odası Yönetim Kurulu Başkanı Salih Zeki Murzioğlu ile TİMFED Yönetim Kurulu Başkanı Serdar Dönmez

11 Nisan 2009 - Ekim 2009 / Sayı 03


TİMFED’den

Öğlen yemeğinin ardından TİMFED Yönetim Kurulu ve SİMSAD Yönetim Kurulu Meşe tesislerinde istişare toplantısı düzenledi. TİMFED Yönetim Kurulu Başkanı Serdar Dönmez tarafından SİMSAD Yönetim Kurulu Üyelerine federasyon hakkında geniş bilgi verilmesinin ardından başlayan ve inşaat malzemeleri sektöründe yaşanan sorunlar, bu sorunlara çözüm önerilerinin paylaşıldığı toplantıda SİMSAD Yönetim Kurulu Başkanı Abdullah Şahin birlikten güç doğar felsefesiyle TİMFED’in önemli bir güce sahip olduğunu ve bu gücün bir parçası olmak istediklerini belirtti. Ziyaret anısına SİMSAD Yönetim Kurulu Başkanı Abdullah Şahin’in TİMFED Yönetim Kurulu Başkanı Serdar Dönmez’e heykelcik armağan etmesiyle son bulan toplantının ardından Samsun Büyükşehir Belediyesinin hazırlamış olduğu program çerçevesinde rehber eşliğinde orjinalinin birebir kopyası olarak hazırlanan ve içinde müze bulunan Bandırma Vapuru, Amazon Savaşçı Kadın Heykeli, Amisos Tepesi ve Tümülüslerin bulunduğu pan-

12 Nisan 2009 - Ekim 2009 / Sayı 03

aromik gezi yapıldı. TİMFED Yönetim Kurulu bu unutulmaz geziyi organize eden Samsun Büyükşehir Belediye Başkanı Yusuf Ziya Yılmaz’a teşekkürlerini ileterek SİMSAD Yönetim Kurulu tarafından havaalanına kadar uğurlandı.

Amazon Savaşçı Kadın Heykeli



TİMDER’den

TİMDER Olağan Genel Kurulu Yapıldı ve Yeni Yönetim Kurulu Belirlendi

TİMDER Olağan Genel Kurul Toplantısı 29 Nisan Çarşamba günü Dedeman İstanbul Gayrettepe Otel’de yapıldı. Toplantı TİMDER Kurucu Üyelerinden Ali Ergenç’in Divan Kurulu Başkanlığına, Ali Rıza Şahin ve Nurhan Tanyeli’nin Divan Kurulu Kâtipliğine seçilmesiyle başladı. Divan Kurulu seçiminin ardından bugüne kadar vefat eden TİMDER Üyeleri ve son günlerde ardı ardına verdiğimiz şehitlerimizin anısına yapılan saygı duruşunun sonrasında gündem maddelerinin görüşülmesine başlandı. İlk gündem maddesi olan 2007 - 2009 Yönetim Kurulu ve Denetim Kurulu raporlarının okunması ve müzakere edilmesinin ardından Yönetim ve Denetim Kurulları ayrı ayrı ibra edildi. Tahmini bütçe görüşülerek onaylandı. Üye giriş aidatı ve yıllık aidatların tespiti için TİMDER Yönetim Kuruluna yetki verildi. 2009 - 2011 Yönetim ve Denetim Kurulları için Asil ve Yedek Üyeler seçilerek oy birliği ile kabul edildi. Kurucu üyesi bulunduğumuz (TİMFED) Tesisat İnşaat Malzemecileri Federasyonu’nun Genel Kurullarında derneğimizi temsil etmek üzere temsilci üyeleri seçilmesiyle Genel Kurul tamamlandı. 14 Nisan 2009 - Ekim 2009 / Sayı 03

Genel Kurul’un ardından kürsüye gelen 2007 – 2009 Yönetim Kurulu Başkanı Kemal Yıldırım; “Öncelikle sağlık sorunları nedeniyle şuan aramızda bulunamayan Yönetim Kurulu Başkan Yardımcımız ve Eğitim Komitesi Başkanı Ali Yalçın Tung’a geçmiş olsun dileklerimi iletiyor ve bizim için en önemli etkinliklerimiz arasında yer alan eğitim faaliyetlerimizin bu noktaya ulaşmasında bugüne kadar gösterdiği özverili çalışma, büyük emekleri için sizlerin huzurunda en büyük teşekkürümü kendisine sunuyorum. Dört yıl Yönetim Kurulu Üyeliği, dört yıl da Yönetim Kurulu Başkanlığı olmak üzere sekiz yıldır TİMDER Yönetim Kurulu içinde yer aldım. Bu sekiz yıl içinde hep birlikte yürüttüğümüz ekip çalışmasıyla derneğimizi daha yukarılara taşımak için çalıştık ve muaffak olduk. Bu ekip çalışması içinde Fuar Komitesi Başkanımız Aydın Eşer başta olmak üzere fuar komitesi üyelerimize UNICERA Fuarı hakkında yürüttükleri başarılı ve özverili çalışmaları için, TİMDER dergimiz başta olmak üzere yayınlarımızda gösterdikleri öz verili çalışma için Mehmet Arslan ve Yayın Kurulu Üyelerimize, Yönetim Kurulumuzun tüm değerli üyelerine ayrı ayrı teşekkür ediyorum.


TİMDER’den

Hepimiz örgütümüz içinde ciddi bir emek ve mesai harcadık. Bu çalışmalarımızın organizasyonu ve hayata geçirilmesinde büyük emek harcayan Nurhan Tanyeli ve ekibine ayrı ayrı teşekkür ediyorum. Yeni Yönetim Kurulumuzla birlikte de aynı uyum ve özveri ile çalışacaklarını düşünüyor ve teşekkür ediyorum.” dedi. Geçmiş dönem Yönetim Kurulu Başkanı Kemal Yıldırım’ın ardından kürsüye gelen 2009 – 2011 TİMDER Yönetim Kurulu Başkanı Serdar Dönmez ise; “Sağlık sorunları nedeniyle Genel Kurulumuza katılamayan Ali Yalçın Tung’a acil şifalar diliyorum. Birlikte çalıştığımız geçmiş dönem Başkanı Kemal Yıldırım başta olmak üzere tüm yönetim kurulu üyelerimize bugüne kadar ciddi mesai ve emek harcayarak derneğimizi bu noktaya ulaştırdıkları için teşekkür ederim. Bugüne kadar eğitim, yayın, fuar, üye anlaşmaları gibi birçok çalışma ile sektörümüze sağladığı katkılar ile bugünkü konumuna ulaşan derneğimiz emin olun ki; bundan sonra da aynı çizgi ve doğrultuda çalışmalarına devam edecektir, bundan kimsenin kuşkusu olmasın. Benimle birlikte çalışmayı kabul eden Yönetim Kurulu Üyelerimize teşekkür eder, bugüne kadar olduğu gibi sektörümüz ve derneğimizi daha üst noktalara taşımak adına gösterdikleri özverili çalışmanın devam edeceğine inanıyorum.” dedi. Kürsü konuşmalarının ardından sözü devralan Divan Kurulu Başkanı Ali Ergenç; “TİMDER kurulduğu 1988 yılından itibaren bayrağını yukarıya taşıyor. Yeni Yönetim Kurulumuzun da bayrağımızı yukarılara taşıyacağına inanıyor ve başarılarını temenni ediyorum.” dedi ve Genel Kurul Toplantısının sona erdiğini, tüm katılımcı üyelere katıldığı için teşekkürlerini sundu. Yeni yönetim kurulunun ilk toplantısı 07 Mayıs Perşembe günü TİMDER genel merkezinde yapıldı. Toplantıda Serdar Dönmez Yönetim Kurulu Başkanı, Ali Yalçın Tung ve Mehmet Arslan Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı, Baki Kartalkaya Muhasip Üye olarak yönetim kurulu tarafından yetkilendirildi. Toplantıda Çalışma Grupları üyeleri de belirlendi. 15 Nisan 2009 - Ekim 2009 / Sayı 03


TİMDER’den Yönetim Kurulu Asil Üyeler

Yönetim Kurulu Yedek Üyeler

Serdar Dönmez Ali Yalçın Tung Mehmet Arslan Baki Kartalkaya Adem Yıldıray Yılmaz Ali Ergenç Aydın Eşer Bircan Şahin Ertan Sapankaya Kemal Çelik Kemal Yıldırım

Cemal Kır Ercan Polat Nural Tuncer Mehmet Ali Yedek Sibel Mete Nilüfer Hoşgüngör Ali Rıza Canik Aynur Saraç Can Şakarer Ekrem Tarar Mehmet Alkan

Denetim Kurulu Asil Üyeler

Denetim Kurulu Yedek Üyeler

Mustafa Güler Ünal Duman İbrahim Çulhacı

TİMFED Asil Delegeleri Serdar Dönmez Ali Yalçın Tung Mehmet Arslan Baki Kartalkaya Adem Yıldıray Yılmaz Ali Ergenç Aydın Eşer Bircan Şahin Ertan Sapankaya Kemal Çelik Kemal Yıldırım Can Şakarer Mehmet Alkan Osman Suha Seciloğlu Bekir Zabcı Orhan Önalan Ferhan Özkalp E.Necmi Anadal Turan Tuncel Mehmet Özbaş Mustafa Dikkaya Moris Bencuya Ferruh Bozoklar Atıl Ertan Ahmet Aşır

Ali Şefik Aydos Cengiz Ölçer Ömer Faruk Türkçü

TİMFED Yedek Delegeleri Cemal Kır Ercan Polat Nural Tuncer Mehmet Ali Yedek Sibel Mete Nilüfer Hoşgüngör Ali Rıza Canik Aynur Saraç Ekrem Tarar Kadir Karaevli Ergun Gökçe Mustafa Güler Ünal Duman İbrahim Çulhacı Ali Şefik Aydos Cengiz Ölçer Ömerül Faruk Türkçü Erol Baran Mehmet Karahan Cenk Yılga Ali Serdar İlter Cihan Soyakın Hamdi Gedik Mustafa Taşdemir Müjdat Uyar

Yönetim ve Denetim Kurulları

Çalışma Grupları 16 Nisan 2009 - Ekim 2009 / Sayı 03

Fuar Çalışma Grubu Aydın Eşer (Başkan) Kemal Çelik Ertan Sapankaya

İletişim Koordinasyon Grubu Mehmet Arslan (Başkan) Kemal Yıldırım Serdar Dönmez Ali Ergenç Nural Tuncer

Örgütlenme ve Üye Geliştirme Grubu Ertan Sapankaya (Başkan) Bircan Şahin Kemal Çelik Yıldıray Yılmaz Mehmet Ali Yedek

Sosyal Faaliyetler Grubu Bircan Şahin (Başkan) Kemal Çelik Yıldıray Yılmaz Sibel Mete Ercan Polat Cemal Kır Ahmet Şahin Recep Aslan Yılmaz Yücel Baran Gülseren Uğurlu

Eğitim Çalışma Grubu Ali Yalçın Tung (Başkan) Baki Kartalya Serdar Dönmez Nilüfer Hoşgüngör

Gelir Getirici ve Yaratıcı Projeler Koordinasyon Grubu Kemal Yıldırım (Başkan) Kemal Çelik Bircan Şahin Konut Edindirme ve Sektörel Örgüt İlişkileri Grubu Ali Ergenç (Başkan) Serdar Dönmez Kemal Yıldırım


TİMDER’den

TİMDER Üyeleri Akaryakıtlarını Artık İndirimli Alıyor TİMDER, üyelerinin önemli bir gideri olan akaryakıt masraflarında tasarruf sağlamaları için BP ile bir anlaşma gerçekleştirdi. Bu anlaşma çerçevesinde TİMDER üyeleri BP’nin yurt çapında 700 istasyonluk ağının istenilen noktasından yakıtlarını alabilecek, fatura bedeli üzerinden %5 indirim sağlayacak ve BP Taşıtmatik sisteminin avantajlarından da yararlanacaktır. Sistemin Avantajları - Araçların toplam yakıt tüketimi, bu tüketimin hangi periyotlarda yapılmış olduğu, alınan ürün ile toplam kaç km yol kat edildiği takip edebilmekte ve araçtan otomatik okunan km bilgisi ile aracın ne kadar yakıt tükettiği hesaplanarak akaryakıt giderlerinde tam kontrol sağlanmaktadır. - BP‘nin yaygın istasyon ağıyla Türkiye çapında tüm akaryakıt alımları Ergin Petrol tarafından fatura edilmekte, böylelikle muhasebe kolaylığı sağlanmaktadır. - Araçlar için düzenlenen cihazlara yakıt cinsleri kodlanmakta, bu sayede sistem aracın hangi ürünü kullandığını bilmektedir. Bu sayede hatalı yakıt alma ihtimalini ortadan kaldırmaktadır. - Araçların akaryakıt alımıyla ilgili ihtiyaç duyulan tüm bilgiler Ergin Petrol tarafından faturayla birlikte bir rapor halinde gönderilmekte, dolayısıyla detaylı analiz yapma imkanı sağlanmaktadır. - Faturalar ödemeleri üye tarafından belirtilen banka hesabından DBS (Doğrudan Borçlandırma Sistemi) vasıtasıyla otomatik olarak çekilerek ödemelerde kolaylık sağlamaktadır. Akaryakıt alımları yetkili firma Ergin Petrol tarafından 10 günde bir fatura edilecek, bir aylık yakıt alımları sonraki ayın 10’unda DBS hesabından otomatik olarak çekilecektir. Anlaşmayı yapan kuruluşların şirket araçlarının dışında en az iki araç olmak kaydı ile diğer araçlar da belirlenecek şahıs adına fatura bilgisi çıkarılmak üzere sisteme dahil edilmesi mümkün olmaktadır. İletişim İçin Proje Koordinatörü Sedat Noyan’dan anlaşma ve avantajlarınız hakkında detaylı bilgi alabilirsiniz. Tel: (0212) 274 28 42 – 43 Faks: (0212) 217 90 48 e-mail: sedat@timder.org.tr 17 Nisan 2009 - Ekim 2009 / Sayı 03


TİMDER’den

Kale Grubu, Bayileri ile TİMDER Çatısı Altında Buluşmaya Devam Ediyor

Kale Grubu, bayileri ile bir kez daha TİMDER çatısı altında bir araya geldi. Gayrettepe Dedeman Otel’de, 13 Nisan Pazartesi günü düzenlenen toplantıda Kale Grubu yetkilileri ve bayileri birbirlerinin sorunlarını dinledi ve çözüm üretmek adına fikir alışverişinde bulundular. TİMDER’in organize ettiği Kale Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Zeynep Bodur Okyay, Kaleseramik Genel Koordinatörü Bahadır Kayan ve Kale Grubu Şirketleri üst düzey yöneticilerinin yanı sıra yurdun dört köşesinden gelen Kale Grubu bayileri katıldı. Yararlı fikir alışverişlerinin sağlandığı toplantıda, Kale Grubu bayilerinin sorunlarını dinlemenin yanı sıra gelecek dönem stratejileri hakkında bilgi verdi. 18 Nisan 2009 - Ekim 2009 / Sayı 03


TİMDER’den

TİMDER Üyeleri Boğaz’da Keyifli Bir Akşam Geçirdiler TİMDER, üyeleri arasındaki samimiyeti geliştirmek, günlük iş yaşantısında yaşanan streslerden arınarak motivasyonları arttırmak ve yoğun iş temposu nedeniyle birbirleriyle sıcak sohbet etmeye vakit ayıramayan dostları bir araya getirmek adına düzenlemiş olduğu faaliyetlerine devam ediyor. Bu bağlamda hava koşulları da dikkate alındığında yapılabilecek en iyi organizasyonun boğazın eşsiz güzellikleri arasında bir tekne turu olacağına karar veren TİMDER, üyelerini eşleri ile birlikte 5 Haziran Cuma akşamı tekne turuna davet etti. Tekne girişinde üyelerin eşlerine, gül ve fularlar hediye edildi. Davetlilerin katılımının tamamlanmasının ardından Kuruçeşme’den demir alan Bumerang Yıldız teknesi gece yarısına kadar süren turuna başladı. Boğazın muhteşem manzarası, taze balığın damakta kalan tadı ile üyelerine unutulmaz bir gece yaşatan TİMDER, yaptığı organizasyon ile üyelerinin arasındaki iletişimin sürekliliğine de katkı sağladı. Gece yarısında son bulan turun ardından üyeler memnuniyet ve bu tip organizasyonların tekrarlanması dileğiyle tekneden ayrıldılar.

19 Nisan 2009 - Ekim 2009 / Sayı 03


TİMDER’den

TİMDER - TANER OĞUZ Futbol Turnuvası 2009 Şampiyonu; Teka Geleneksel TİMDER - TANER OĞUZ Futbol Turnuvası, 17 Mayıs Pazar günü Kalamış Kadıköy Gençlik Merkezi’nde her yıl olduğu gibi merhum Taner Oğuz’un eşi Emel Oğuz’un açılış vuruşuyla başladı. Açılış maçı TİMDER Yönetim Kurulu Üyeleri ve sektör temsilcilerinin karma olarak oluşturduğu mavi ve beyaz takımlar tarafından yapıldı. İzlemeye değer mücadelenin 6 - 6 berabere bitmesinin ardından grup maçları ile şampiyonluk yarışı başladı. İddialı 8 takımın 5 haftalık zorlu mücadeleleri sonunda Teka şampiyonluk, Kalekim ikincilik, Kaleseramik üçüncülük, Franke en centilmen takım kupasını kaldıran takım oldu. Ayrıca Sanica futbolcularından Gökhan Akpınar’da turnuvanın gol kralı oldu. Turnuvaya sponsorluk desteği veren FIRAT, FRANKE, KALEKİM, KALESERAMİK ve TEKA turnuvaya takımları ile katılarak renk kattılar. Türkiye Futbol Federasyonu’nun “Herkes için Futbol” projesi kapsamına alınan turnuva sonunda TFF tarafından tüm futbolculara lisansları dağıtıldı. Proje kapsamında yapılacak turnuvalarda 3 yıl geçerliliği olan lisans ile futbolcular gelecek dönemlerde yapılacak maçlara başvuru ve talep edilme hakkı kazandılar. TİMDER Genel Merkezinde katılımcı takımların temsilcileri eşliğinde çekilen fikstür kurası sonucunda 8 takımın katıldığı turnuvanın 4’erli iki grubu şu şekilde belirlendi; A-GRUBU EMAS FIRAT KALEKİM TEKA B-GRUBU FRANKE ISISAN KALESERAMİK SANİCA 20 Nisan 2009 - Ekim 2009 / Sayı 03


TİMDER’den

Rot: 100 magenta / 80% Yellow Pantone 186 HKS 14 RAL 3020

Teka futbolcularının taraftarlarıyla şampiyonluk sevincini paylaşmasının ardından kupa törenine geçildi. Teka Şampiyonluk kupasını TİMDER Yönetim Kurulu Başkanı Serdar Dönmez’in elinden, KALEKİM İkincilik kupasını TİMDER Yönetim Kurulu Üyesi Ertan Sapankaya’nın elinden, KALESERAMİK Üçüncülük kupasını Merhum Taner Oğuz’un eşi Emel Oğuz’un elinden alırken, FRANKE En Centilmen Takım, Sanica Futbolcusu Gökhan Akpınar ise Gol Krallığı kupasını almaya hak kazandı. 21 Nisan 2009 - Ekim 2009 / Sayı 03


TİMDER’den

Yeni Bir Fuarın Temelleri Atıldı

TİMDER, 23 Haziran Salı günü Polat Renaissance Hotel’inde Boru ve Tesisat Elemanları Kapsamlı Fuar Toplantısı adı altında boru ve ekleme parçaları sektörünün temsilcileri ile bir araya geldi. UNICERA Fuarı ile eş zamanlı olarak yapılması planlanan boru ve tesisat elemanları kapsamlı fuarın temellerinin atıldığı toplantı, TİMDER Yönetim Kurulu Başkanı Serdar Dönmez’in davetlilere katılımlarından dolayı teşekkür etmesinin ardından başladı. Serdar Dönmez, TİMDER ve TİMFED örgütlenmesi, TİMDER’in faaliyetleri ve UNICERA fuarı hakkında kısa bilgiler vererek sözü TİMDER Fuar Komitesi Başkanı Aydın Eşer’e devretti. Aydın Eşer, “UNICERA Fuarı ile 40.000m2 alana sahip Tüyap Fuar ve Kongre Merkezi’nin 30.000m2’lik bir alanını kaplıyoruz. Bu da boru ve tesisat elemanları kapsamlı fuarımız için 10.000m2’lik bir alanımızın olduğunu gösteriyor. UNICERA’nın muadili olarak görülen Cersai ve Cevisama’daki düşüş trendinin 21. Uluslararası Seramik Banyo Mutfak Fuarı (UNICERA 2009)’na da yansıyacağı yönünde kötümser öngörülerimiz vardı, ancak fuar süresince gözlemlerimiz ve sonrasında oluşturduğumuz istatistiklerimizde UNICERA’nın bu düşüşe geçmediğini aksine

22 Nisan 2009 - Ekim 2009 / Sayı 03

başarı ivmesinin daha da yükseldiğini görüyoruz.” Dedi ve fuar istatistiklerini katılımcılar ile paylaştı. Aydın Eşer’in ardından söz alan Fuar Komite Üyesi Ertan Sapankaya; UNICERA Fuarı’nın geçmişi ve TİMFED’in gücü hakkında bilgi verdikten sonra “TİMDER, seramik fuarındaki başarısını biriken tecrübesi ile boru ve tesisat elemanları kapsamlı bu fuarda da gösterecektir.” Dedi. TİMDER Yönetim ve Komite üyelerinin ardından söz alan boru ve tesisat elemanları sanayi temsilcileri; UNICERA ziyaretçi potansiyelinden faydalanılmasının yararlı olacağını, yurtiçi – yurtdışı fuarlarda kazandıkları tecrübeler ile olması ve olmaması gereken noktaları paylaşarak boru ve tesisat elemanları kapsamlı fuara desteklerini belirttiler. Sanayi temsilcilerinin görüşleri alındıktan sonra sözü devralan TİMDER Yönetim ve Komite üyeleri; TİMDER’in başarılı olmayacağı bir fuar organizasyonunun içinde bulunmayacağı ve bu fuara 21 yıllık tecrübesini yansıtacağının altını çizdi. Toplantı sonrasında uzun süren sektörel sohbetlerin ardından yemeğe geçildi. Yemekte de devam eden sohbet ortamının ardından organizasyon sona erdi.


TİMKODER’den

TİMKODER, TOBB Başkanı M. Rifat Hisarcıklıoğlu’nu Makamında Ziyaret Etti

TİMKODER Yönetim Kurulu, TOBB Başkanı M. Rifat HİSARCIKLIOĞLU’nu makamında 07 Mart 2009 Cumartesi günü ziyaret etti. Yoğun temposuna rağmen TİMKODER yönetimini kabul eden Hisarcıklıoğlu, derneğin fuar ile ilgili sorunlarını dinleyerek yardımcı olacağını bildirdi.

Ankara Ticaret Odası Seçimleri Gerçekleştirildi ATO Meslek Komiteleri üyeleri ve Meclis üyeleri seçimi 18 Şubat 2009’da ATO ana bina ve kongre ve fuar merkezinde yapıldı. Sabahın erken saatlerinde oy verilecek mekanlarda uzun kuyruklar oluşan seçimlerde sabah 09.00’da başlayan oylama akşam saat 17.00’ye kadar devam etti. Bu süre zarfında 64 komiteye ait yaklaşık 30.000 üye oy kullandı. Yapılan seçimlerde 64 meslek komitesinden 460 kişi komite üyeliğine bunların içinden 181 kişi ise meclis üyeliğine seçildi. Seçilen meclis üyeleri 23 Şubat 2009 günü ATO’da yapılan kahvaltının ardından kurulan sandıklarda ATO Yönetim Kurulu’nu, Disiplin Kurulu’nu ve ATO’yu TOBB’da temsil edecek üyeleri seçmek üzere toplandılar. Seçimler sonucunda ATO Yönetimi, Disiplin Kurulu ve TOBB Temsilcileri belirlendi. ATO Başkanı Sinan Aygün tekrar ATO Başkanlığı’na seçildi. 24 Şubat Salı günü ATO meclisi ilk toplantısını Meclis başkan ve vekillerini Bütçe Hesapları Denetleme Komisyonu’nun seçimleri için yaptı ve Nuri Gürgür seçime tek aday olarak girerek yeniden seçildi. 23 Nisan 2009 - Ekim 2009 / Sayı 03


ANTİMDER’den

ANTİMDER Nisan Ayı Olağan Toplantısında “Şirketler Hukukunda Yapılan Son Değişiklikler” Hakkında Bilgi Verildi ANTİMDER Nisan ayı olağan toplantısında Akdeniz Üniversitesi Ticaret Hukuku Ana Bilim Dalı Başkanı Yrd. Doç. Dr. Murat Türe, Araştırma Görevlisi Talha Barut ve ANTİMDER üyelerinin katılımıyla gerçekleşti. ANTİMDER Yönetim Kurulu Başkanı Ali Kıvrak, ”Şirketler hukukunda bizleri ilgilendirecek yeni değişiklikler var. Gerek krizin etkisiyle artan dolandırıcılıklardan kendimizi korumamız adına gerekse günlük işlerimizin işleyişi gerekse de yeni şirket kurumu esnasında yapılan değişiklikler ile ilgili bu konunun uzmanından bilgi almak istedik. Değerli hocam da bizleri kırmayarak toplantımıza geldi. Bir yandan işimizi en doğru şekilde yapmaya devam ederken diğer taraftan da son günlerde artan gerek çek ile ilgili gerekse diğer konulardaki dolandırıcılık vakalarından korunabilmemiz için ve olası durumlarda başvurmamız gereken yolları hocam bizlerle paylaşacak. Şimdiden kendisine teşekkürlerimi sunuyorum.” dedi Akdeniz Üniversitesi Ticaret Hukuku Ana Bilim Dalı Başkanı Yrd. Doç. Dr. Murat Türe toplantı öncesinde üyelerin değindiği; iflas ve İflas erteleme, yeni çek yasası, A.Ş. kuruluşundaki değişiklikler, A.Ş. Ltd. ve şahıs şirketlerinin avantaj ve dezavantajları, kötü niyetlilere karşı alınacak tedbirler konularına değindi.

Toplantı sonrasında üyelerin toplantı ayındaki özel günleri pasta keserek kutlandı.

Konuşmaların ardından ANTİMDER Başkanı Ali Kıvrak, verdiği bilgilerden dolayı Yrd. Doç. Dr. Murat Türe’ye Antalya Kabartmalı bir tabak hediye etti. 24 Nisan 2009 - Ekim 2009 / Sayı 03


ANTİMDER’den

ANTİMDER, “Ekonomik Krizin Sektörümüze Etkileri ve Çözüm Önerileri” Arama Konferansını Gerçekleştirdi

ANTİMDER, ekonomik krizin sektöre etkileri değerlendirmek ve yaşanan sorunlara çözüm üretmek adına 14 Nisan 2009 tarihinde “Ekonomik Krizin Sektörümüze Etkileri ve Çözüm Önerileri” başlıklı bir arama konferansı gerçekleştirdi.

Müteahhit, belediye, malzeme satıcılarının bir arada bulunacağı bir toplantı yapılması,

Sektörün yaralarını sarmak adına gerçekleştirilen iki saatlik konferans sonucunda;

Özellikle aynı ürün gamında malzeme satan firmaların birbirlerinin stoklarını kullanması,

Eldeki mevcut konut stoklarının eritilmesi,

Ekonomik ömrünü tamamlamış binaların deprem yönetmeliği çerçevesinde iyileştirme çalışmaları ile ilgili olarak belediyelerde girişimde bulunulması,

Kamu bankalarında tadilat, onarım, yenileme kredilerin cazip koşullarda sunulması için çalışmalar yürütülmesi, Konut kredisi faiz oranlarının aşağıya çekilmesi, Özellikle Kepez ve Muratpaşa Belediyesinin Bayındır’da gerçekleştirmiş olduğu proje örneklerinde olduğu gibi gecekonduların yıkılıp sitelerin yapılması ile ilgili gerekli çalışmaların yapılması,

Yabancılara satılan konutların ihracat kapsamında değerlendirilmesi,

TOKİ’nin bölgemizdeki faaliyetini durdurması, gibi çözüm önerileri hakkında ANTİMDER yönetimi tarafından yerel olarak başlatılacak çalışmalar ile birlikte TİMFED üyesi dernekler’in de görüş ve önerileri alınarak, konunun TİMFED gündemine taşınarak Bakanlık ve konularda yetkili tüm mercilere aktarılması yönünde fikir birliği oluşturulmuştur.

25 Nisan 2009 - Ekim 2009 / Sayı 03


ANTİMDER’den

ANTİMDER Mayıs Ayı Olağan Toplantısı Kalfa AVM‘de Gerçekleşti

ANTİMDER Mayıs Ayı Olağan toplantısını üyelerinden Şahabettin Öztekin’in sahip olduğu Kalfa AVM‘de sadece üyelerin katılımı ile sıcak sohbet ortamında gerçekleşti. Toplantının başında konuşma yapan ANTİMDER Yönetim Kurulu Başkanı Ali Kıvrak, “Bu toplantımızı değerli meslektaşım, üyemiz Şahabettin Öztekin’in şehrimize kazandırmış olduğu yeni alışveriş merkezi, Kalfa Avm’nin sponsorluğunda ve restoranında gerekleştiriyoruz. Üyelerimizle geçen ara toplantımızda olduğu gibi sektör sohbeti havasında geçeceği bir toplantı organize ettik. Az önce ara toplantımız diye bahsettiğim 14 Nisan’da otel’de Sekörümüzün ekonomik krizden kurtulabilmesi için çözüm önerileri konulu toplantımızdan ve almış olduğumuz çözüm yolları notlarından bahsetmek istiyorum. Biz bu notları derledik. TİMDER ve TİMFED’ e gönderdik. Onlarda kendi içlerinde eklemek istedikleri maddeleri ekleyerek gerekli mercilere gönderecekler. Aynı raporu diğer taraftan ATSO Yönetim Kuruluna sundum. Biz de ATSO aracılığıyla da TOBB’a ulaştırmaya çalışacağız. Kısacası sesimizi duyurmaya, daralma ortamından çıkış yolu aramaya devam ediyoruz.” dedi ve sözlerine “Haziran ayından başlamak üzere Ocak Ayına kadar gerçekleştirmeyi düşündüğümüz yaklaşık 6 ayı kapsayan Sarı Nokta projemiz için benzin istasyonu konusunda nasıl birlik olduysak bu projede de aynı birlik ve beraberliğin gerçekleşmesini istiyorum. Burada kazanan yine sektörümüz olacak mevcut yapı marketlerle rekabet edebilmemiz için ANTİMDER’in bu tip projelerde çok güçlü olması gerekir.” şeklinde devam etmesinin ardından toplantıya ev sahipliği ve katkılarından dolayı teşekkür ederek sözü Şahabettin Öztekin’e devretti. Öztekin kısaca şirketinin ve yapısından bahsettikten sonra “Siz meslektaşlarımı iş yerimde görmekten ve birlikte olmaktan çok mutluyum. Katılımınızdan dolayı teşekkürlerimiz sunuyorum.” dedi. Geleneksel Türk yemeklerinin ardından gerçekleşen sektörel sohbetler sonrasında üyelerin Mayıs ayındaki özel günleri kutlandı. 26 Nisan 2009 - Ekim 2009 / Sayı 03


ANTİMDER’den

ANTİMDER Haziran Ayı Olağan Toplantısı “Antalya’da Eski Mekân Kalmasın” Gündemi ile Gerçekleşti

ANTİMDER Haziran Ayı Olağan toplantısının gündemi “Antalya’da Eski Mekân Kalmasın” sloganı ile başlatılan Sarı Nokta projesi oldu. Nisan ayında taslak halinde sunulan ve ANTİMDER Üyeleri tarafından büyük beğeni toplayan proje Mayıs ve Haziran toplantılarında üyelerin beyan etmiş olduğu fikirlerle birlikte şekillendi ve çalışmaları hız kazandı. ANTİMDER Yönetim Kurulu Başkanı Ali Kıvrak,” Gerçekleştirecek olduğumuz “Sarı Nokta” projesi sektörümüzün hareketlenmesi ve yapı marketlere karşı bizlerin ayakta durabilmesi için büyük önem taşıyor. Amacımız bankaların yapı marketlere sağlamış olduğu imkânları ANTİMDER Üyelerine de sağlamak ve durgun bir seyir geçirecek olduğumuz yaz sezonunda bir hareketlilik sağlamak. Ekim ayında YAPEX fuarı birlikte de tanıtımımızı da güçlendirmek ve fuar alanında tüketici ile buluşmaktır.” dedi. Toplantıda projenin yapımcı şirketi Akdeniz Tanıtım adına konuşma yapan Fatih Onkar çok heyecan verici projenin bir anlamda pazarlama projesi olduğuna dikkat çekerek 6 ay boyunca devam edecek olan bu projenin her ay 2 adet yayınlanacak gazete ilanlarının yanı sıra el broşürleri, flayer broşürler, bültenler ile pazarlama faaliyetlerini kapsadığını Ekim ayında gerçekleşecek YAPEX Fuarının ardından da Ocak ayına kadar gazete ilanlarının devam edeceğini belirtti. Onkar, “Ana başlığımız ‘Antalya’da eski mekân kalması’ olacak. Tüm ANTİMDER Üyelerine Sarı Nokta yazılı sarı

stickerlar, vitrin afişleri dağıtılacak ve tüketicinin sarı noktalı işyerlerinden alışveriş yapmasına yönlendirme çalışmalarımız olacak.” dedi.

Toplantının sona ermesinin ardından üyelerin Haziran ayındaki özel günleri pasta kesilerek kutlandı. 27 Nisan 2009 - Ekim 2009 / Sayı 03


ANTİMDER’den

ANTİMDER’in Yeni Projesi Sarı Nokta Dünyayı saran ekonomik resesyonun etkilerine karşı artık daha üretken, çok daha yaratıcı ve müşteri memnuniyeti odaklı çalışmak bir zorunluluk haline geldi. Bu noktada ortak bir çalışma yürüten ANTİMDER ve Akdeniz Tanıtım, ANTİMDER üyelerinin etkilerine karşı hareket ile cevap vermek adına Sarı Nokta projesine imza attılar. Proje ile pazarın dinamiklerini hareketlendirmek, pazar payını artırmayı ve tüketici/kullanıcı kitle ile değişik alanlarda buluşmak hedefliyor. Haziran-Aralık 2009 pazarlama eylemleri ile, ANTİMDER üyesi kuruluşların pazarda tek çatı altında hareket etmesini sağlayarak, tüketici hedef kitle nezdinde bir marka ve tanınırlık değeri oluşturulacak, ya da kuruluşların bölgede zaten varolan marka değerlerini tüketiciye hatırlatılacak bu sayede de üye kuruluşların pazar payını artırılacaktır.

Proje kapsamındaki pazarlama eylemleri beş kategoriden oluşuyor: 1) Üye kuruluşlar, showroom, mağaza ve işyerlerinin vitrin ve görünür cephelerine Sarı Nokta sticker ve afişleri ile görsel bütünlük sağlayacaklar. 2) Haziran-Aralık arasında her ay iki periyod, yarım sayfa renkli gazete ilanları verilecek. 3) Üye kuruluşların ürün portföyü ve iletişim bilgilerini içerecek şekilde hazırlanacak ve nihai tüketici kitleye ulaştırılacak olan 30,000 tirajlı flyer/broşür dağıtılacak. 4) Seçilmiş 3000 sektör profesyoneline (mimarlar, müteahhitler, turizm tesislerine) Ağustos ve Eylül aylarında posta yoluyla pazarlama bülteni ulaştırılacak. 5) 22-25 Ekim 2009 tarihlerinde düzenlenen Yapex Yapı Fuarı’nda tüm üyeler 25 m2’lik stand ile sektör profesyonelleri ve nihai tüketiciler ile buluşacaktır. Daha önce uygulanmış bir örneği bulunmayan proje yalnızca ANTİMDER üyesi kuruluşların katılımına açık olarak uygulanmaktadır. Bir kentte belirli bir sektörde faal olan ticari kuruluşların, haksız ve yıpratıcı rekabet yerine, birlikte hareket etmelerini sağlayan proje, üyelerin tüketiciye eşzamanlı ulaşmaları sağlanacaktır. Projenin finansmanı katılımcı üyeler tarafından müşterek olarak sağlanmakta ve proje kapsamında yapılan tüm çalışmalarda aynı standart uygulanmaktadır. 28 Nisan 2009 - Ekim 2009 / Sayı 03


BURTİMDER’den

BURTİMDER, Olağanüstü Genel Kurul ile Yeni Yönetimi Belirledi

BURTİMDER, tüzüğü gereğince Olağan Genel Kurul Toplantısı’nı Aralık 2008 ayı içerisinde gerçekleştirerek Metin Aydoğdu başkanlığındaki Yönetim Kurulu ile göreve devam kararı almıştı. Ancak görülen lüzum üzerine Olağanüstü Genel Kurul yapılması kararı alındı ve üyelerin tamamına yakınının iştirakiyle Olağanüstü Genel Kurul Toplantısı 2009 yılının Ocak ayında gerçekleştirildi. Olağanüstü Genel Kurul sonrası göreve seçilen yeni yönetim kurulu şu isimlerden oluştu: Murat Duman, Metin Aydoğdu, Hasan Yıldırım, Şerif Aydoğdu, Ergin Yedek, Hüseyin Okumuş, Yusuf Yılmaz, Erkan Yıldırım, Bahadır Çemberci, Namık Ziya Mescioğlu ve Osman Şahin Denetleme Kurulu ise Selamettin Türk, Suat Şarlı ve Veysel Mescioğlu’ndan oluştu. Seçimlerin tamamlanmasının ardından bir konuşma yapan BURTİMDER Yönetim Kurulu yeni Başkanı Murat Duman; “Genel kurulumuza katılarak yeni yönetimin belirlenmesinde göstermiş olduğunuz duyarlılıktan dolayı hepinize şükranlarımı sunuyorum. İki yıllık geçmişi bulunan derneğimizde, bugüne kadar görev almış ve emeği geçmiş herkese teşekkür ediyorum. Bu bir bayrak yarışıdır. Arkadaşlarımız

bu derneği sıfır noktasından alarak buralara kadar getirmiş ve başarılı işlere imza atmışlardır. Yönetim olarak bu çalışmalara hız kesmeden devam edeceğiz. Öncelikle üye sayımızı arttıracak, ardından da sektörün sorunlarıyla ilgili çalışmalara ağırlık vereceğiz. Siz değerli üyelerimiz, derneğimizin yapmış olduğu her faaliyette duyarlılık gösterdiniz. Aynı duyarlılığı yönetimimiz için de göstereceğinize inanıyorum. Bu birlik ve beraberlik ruhumuz devam ettiği sürece, her platformda sesini yükseltebilecek güçteki bir BURTİMDER’e sahip olacağımızdan hiç kimsenin şüphesi olmasın. Bu duygu ve düşüncelerle, önce güveniniz, daha sonra da katılımlarınız için hepinize şükranlarımı sunuyorum” dedi. Toplantının sona ermesinn ardından yeni yönetimde görev dağılımı yapıldı. BURTİMDER Yönetim Kurulu Başkanlığına Murat Duman getirilirken, Metin Aydoğdu Başkan Yardımcısı, Hasan Yıldırım Genel Sekreter, Hüseyin Okumuş ise Muhasip üye oldu. Şerif Aydoğdu, Ergin Yedek, Yusuf Yılmaz, Erkan Yıldırım, Bahadır Çemberci, Namık Ziya Mescioğlu ve Osman Şahin ise Yönetim Kurulu Üyesi olarak görev aldılar. 29 Nisan 2009 - Ekim 2009 / Sayı 03


Kongre

TÜRKKENT XXI. İlkbahar Semineri Gerçekleştirildi

Türkiye Kent Kooperatifleri Merkez Birliği (TÜRKKENT) kuruluşundan bugüne kadar sürdürdüğü eğitim çalışmalarının 42.si olan XXI. İlkbahar Seminerini bu yıl, 21-24 Mayıs 2009 tarihleri arasında Mirada Del Mar Otel, Göynük Kemer-Antalya’da yaklaşık 300 kişinin katılımı ile gerçekleştirdi. 22 Mayıs 2009 Cuma günü TÜRKKENT Genel Başkan Yardımcısı ve ANT-KOOP Genel Başkanı Şekip Dinçer’in açılış oturumuna başkanlık etmesi sonrasında söz alan TÜRKKENT Genel Başkanı H. Mehmet Aksoy konuşmasında inşaat ve konut sektörünün içinde bulunduğu durumu değerlendirerek, TOKİ’nin ülkenin konut ihtiyacını karşılayamayacağını belirterek TOKİ ile belediyeleri kooperatiflerle işbirliği yapmaya çağırdı. Yeni Dönemde Belediyeler ve Kent Kooperatifleri İşbirliği konulu birinci oturuma Ankara Üniversitesi SBF Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ruşen Keleş başkanlık etti. İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu, Ankara Yenimahalle Belediye Başkanı Fethi Yaşar, Antalya Büyükşehir Belediye 30 Nisan 2009 - Ekim 2009 / Sayı 03

Başkan Vekili Remzi Sadi ve Türkiye-Koop Genel Başkanı Muammer Niksarlı konuşmacı olarak katıldı. Oturumda, başta TOKİ olmak üzere çok sayıda kurum ve kuruluşa belediye sınırları içinde planlama ve uygulama yetkilerinin verilmesinin yetki karmaşasına neden olduğu, yerel halkın ihtiyaçlarının ve isteklerinin ancak yerel yönetimlerce bilinebileceği ve karşılanabileceğini belirtilerek, geçmiş dönemlerde kooperatiflerle belediyelerin işbirliği içinde çok başarılı kentsel gelişme ve toplu konut projeleri gerçekleştirdikleri, işbirliğinin yeni dönemde de sağlanması gerektiği vurgulandı. TÜRKKENT Yönetim Kurulu Üyesi Nazım Çuhalı başkanlığında cuma günü akşamı CHP Grup Başkan Vekili ve İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu ile söyleşi yapılmıştır. Kılıçdaroğlu, güçler ayrılığı ilkesinin hayata geçirilebilmesi için yargı bağımsızlığının sağlanması gerektiğini belirterek, medyanın tarafsızlığını sağlamak üzere alınabilecek önlemleri vurguladı. Kooperatifçilik Strateji Belgesi ve Kent Kooperatiflerinin konusunun ele alındığı ikinci


Kongre

oturum 23 Mayıs 2009 tarihinde gerçekleştirildi. Oturuma, Atılım Üniversitesi Eski Rektörü ve İşletme Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ayhan Tan Başkanlık etmiş, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı Teşkilatlandırma Genel Müdürlüğü’nden Genel Müdür Yardımcısı Ömer Aydemir ve Kooperatifler Kontrolörü Muhittin Aydın ile Anadolu Üniversitesi İİBF Kooperatifçilik Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Nurcan Turan konuşmacı olarak katıldı. Oturumda, dünyadaki kooperatiflerin yaklaşık onda birinin ülkemizde bulunmasına dikkat çekilmiş, kooperatiflerin etkinlikleri ve ekonomiye katkıları konusunda verilerin yetersiz olduğu belirtilmiş, kooperatif üst kuruluşlarının daha etkin hale getirilmesi konusunda

ortak görüş oluşmuş, bu doğrultuda TÜRKKENT gibi üst kuruluşların kamu kurumu niteliğinde meslek örgütü statüsüne kavuşturulması gerektiği ifade edilmiştir. Cumartesi günü akşamında; TÜRKKENT Genel Başkan Yardımcısı İsmail Arslan başkanlığında Ege Üniversitesi İİBF, İktisat Teorisi Ana Bilim Dalı Başkanı Prof Dr. Osman Aydoğuş ile Kriz Üzerine söyleşi yapıldı. Aydoğuş, küresel krizleri tarihi süreç içinde değerlendirerek, yaşanan son krizin 2. Dünya Savaşı sonrasındakilerin en şiddetlisi olduğunu belirtti ve işsizliğin çok ciddi boyutlara ulaşmasının en önemli sorun olduğunu ifade etti. 31 Nisan 2009 - Ekim 2009 / Sayı 03


Söyleşi

Türkiye Seramik Federasyonu Yönetim Kurulu Başkanı Zeynep Bodur Okyay Türkiye Seramik Federasyonu’na Yönetim Kurulu Başkanı seçilmenizi takiben dünyayı saran ekonomik kriz seramik sektörünün mevcut sorunlarına yenilerini ekledi. Bu anlamda ekonomik kriz ve sektör sorunlarını değerlendirir misiniz? Türkiye’nin rekabet gücünü ayakta tutan sektörlerden biri olan sektörümüz, yüksek enerji fiyatları, nakliye sorunları ve yapısal sorunlarla boğuşarak rekabet etmeyi sürdürürken bugün üstüne gelen krizle birlikte ayakta kalma mücadelesi vermektedir. Bu krizin öncekilerden en temel farkı, iç ve dış pazarda topyekün bir talep daralmasının mevcudiyetidir. Seramik sektörünün ihracat yapısına bakıldığında, ihracatın tutarsal olarak %59,7’sinin Avrupa, %17,8’inin Amerika ve geriye kalan %22,5’lik kısmın ise Asya ülkelerine yapıldığı görülmektedir. Önceki dönemlerde kriz ortamında ihracata yönelen sanayiciler, bu defa ana ihracat pazarlarımız olan Avrupa ve Amerika’nın da kriz ortamında olmasından dolayı bu krizi daha ağır bir şekilde hissetmektedirler. 32 Nisan 2009 - Ekim 2009 / Sayı 03

2009 yılının ilk çeyreğinde İhracatımız miktarsal olarak %23,6 küçülürken değer olarak da %34,7 oranında azalmıştır. Krizin kaynağı olan A.B.D.’ye yaptığımız ihracatta 2008 yılında bir önceki yıla göre miktar olarak %32,3, değer olarak %26,3 oranlarında küçülme gerçekleşmiştir. Dahilde işleme rejimi kayıtlarına göre ülkemizin en yüksek katma değer yaratan; ar-ge, innovasyon, tasarım ve markalaşma konusunda attığı adımlarla uluslar arası pazarlarda Türk ürünlerinin algılanan değerini yükselten, kaliteli Türk malı imajını güçlendiren ve 15 yıllık dönemde ihracatını 13 kat arttırmayı başarmış bu sektörde, bu değerde büyük bir yatırım ülkemizde asla atıl durumda kalmamalıdır. Sektörümüz tüm dünyada bir yeniden yapılanma süreci içindedir ve Avrupalı üreticilerin bir kısmının Pazar dışı kalması sonucu oluşacak ciddi fırsatlar da bu krizle biz Türk üreticiler tarafından değerlendirilmek zorundadır. Özellikle bu denli kritik bir zamanlama ile verilecek destek sektörümüzü dünya sıralamasında daha öne taşıyacaktır.


Söyleşi Başta tüketimi canlandıracak vergi indirimleri ve tüketicilere sunulacak düşük faizli kredi imkanlarını özellikle yenileme sektörünü canlanmasına yönelik tedbirlerle desteklenmesi iç pazarda sektörü rahatlatacaktır. İhracat tarafında ise, üreticilerin üzerinde önemli bir yük olan ve sektörün dünyadaki en pahalı enerjiyi kullanmasına yol açan ve sektörün rekabet gücünü elinden alan enerji üzerindeki vergilerin azaltılması önemli bir açılım olacaktır. Bu konuda hükümetimiz ile yapacağımız çalışmaları hızlandırmak ve sektörümüzün rekabet gücünü sürdürmek istiyoruz. Türkiye’nin en büyük ihracat silahlarından seramik sektörünün dünya rekabetindeki en büyük dezavantajı enerji maliyetleri hakkında Sanayi Bakanlığı ile birlikte yürüttüğünüz çalışmalardan bahseder misiniz? Bu çalışmalardan bugüne kadar ortaya çıkan bir sonuç var mı ya da yakın zamanda bir sonuç alınması öngörülüyor mu? Seramik sektörü üretim esnasında yapılan pişirme ve kurutma işlemlerinden dolayı oldukça yoğun enerji tüketen bir sektördür. Artan enerji maliyetleri sektörün İtalya ve İspanya’daki üreticilerden bile daha yüksek enerji maliyetlerine katlanmasına neden olmaktadır. İtalya ve İspanya’da liberalleşen doğalgaz ticaretine karşın Türkiye’de tekel konumunda olan ve devlet kontrolünde doğalgaz ticareti yapılması, Avrupa ülkelerinin toplam pazarlık güçleri nedeniyle doğalgazı üreten ülkelerden daha ucuza alması, Türkiye’de dağıtım hatlarında ve depolamadaki düzensizlikler sektörün doğalgaz kullanımındaki maliyetlerini artırmaktadır.

Avrupa’da AB üyesi Devletler çeşitli şekillerde indirimler vererek ya da vergi avantajları sağlayarak üreticilerini korumaktadırlar. Avrupa Birliği tarafından yayınlanan “COUNCIL DIRECTIVE 2003/96/EC of 27 October 2003 restructuring the Community framework for the taxation of energy products and electricity” direktifi ile üye ülkeler seramik üretim prosesinde kullanılan enerjiden vergi alma konusunda serbest bırakılmışlardır. İspanya direktif doğrultusunda seramik sektöründe kullanılan doğalgazdan vergi almadığı için en düşük seviyede doğalgaz fiyatlarına sahip ülkedir. Türkiye’de sanayide kullanılan doğalgaz fiyatları, OECD ülkelerinde sanayide kullanılan doğalgaz fiyatından ortalama % 26 daha pahalıdır. Ülkemizdeki doğalgaz fiyatı, en büyük rakiplerimizden İspanya ve İtalya’dan daha yüksektir. Üyesi bulunduğumuz CET’den gelen en son bilgilere göre elektrik fiyatları karşılaştırmasında Türkiye’nin Doğalgaz fiyatlarında 2009 yılının 2. Çeyreğinde İspanya’dan %15 daha pahalı olduğunu göstermektedir. Elektrik fiyatlarında da Türkiye İspanya’dan %13 daha pahalı bulunmaktadır. Ayrıca doğalgaz kullanımından alınan Özel Tüketim Vergisi (ÖTV) üreticilere ek bir maliyet getirmektedir. Sanayi Bakanlığına ve ilgili bakanlıklara sıkıntılarımızı defalarca anlattık. Ayrıca Federasyon olarak gerek kriz dönemini en az hasarla atlatmak ve üreticileri daha fazla desteklemek ve gerekse kriz sonrası dönemde sektörün geleceğine ilişkin hedeflerine ulaşmasını sağlamak, sektörü ortak hedefler paralelinde yönlendirmek üzere yeniden yapılandırma ve güçlendirmek üzere ,acil eylem planına ek olarak ve yol haritası da hazırlanmıştır. Bu çalışmalarımızı da Sanayi Bakanlığına sunduk. Çalışmalarımız devam ediyor.

33 Nisan 2009 - Ekim 2009 / Sayı 03


Söyleşi yok olmasına kadar tüm zamanlarda çevreye olan etkilerine göre değerlendirmeyi gerektirmektedir. Dolayısıyla ürünlerin popüler imajı kapsamlı hayat döngüsü düşünüldüğünde değişebilmektedir.

Sektörün desteklenmesi ve güçlü kalması sadece karo ve vitrifiye üreticileri için değil mutfak ve banyo içerisine giren tüm ürünler ve üreticiler için de destek anlamını taşımaktadır. Bu anlamda sektörün canlı tutulması, hammadde, yapı kimyasalları, armatür, banyo mobilyaları, banyo aksesuarları, profil, teşhir, tesisat yan sanayi ve dağıtım kanalları için de itici güç olacaktır. Seramik sektöründe Türkiye dünyada nerede yer alıyor? Küreselleşmenin sektöre yansımaları hangi alanlarda gerçekleşiyor? Türkiye, sektörün lokomotifi olan seramik kaplama malzemelerinde 360 milyon m2 kapasitesi ile dünyanın 6. ve Avrupa’nın 3. büyük üreticisi konumundadır. Avrupa’nın ilk iki üreticisi olan İtalya ve İspanya’nın son 4 yılda üretim miktarları yıllık %2 düşerken, Türkiye’nin bu dönemde 2008’e kadar her yıl üretimini %8 arttırması anlamlıdır. Seramik sağlık gereçlerinde ise ülkemiz 22 milyon parça kurulu kapasitesiyle Avrupa’nın en büyük üreticisi durumundadır. Kaplama malzemelerinde üretimin %40’ını, sağlık gereçlerinde ise %46’sını ihraç eden sektör, kaplama malzemelerinde ihracatında Çin, İspanya ve İtalya’nın ardından dünya dördüncülüğüne, sağlık gereçlerinde dünya beşinciliğine ve Avrupa’nın en büyük ihracatçısı konumuna ulaşmıştır. Küreselleşme ile birlikte yoğun rekabetin getirdiği iş yapma şekillerinde değişimin yanı sıra, dünyadaki kaynakların giderek azalması ve çevresel faktörler sürdürülebilirlik kavramını öne çıkardı. Bu da mevcut maliyetlerin ve aktivitelerin gelecek kuşaklar üzerindeki etkilerini dikkate almaktadır. Bu, inşaat sektöründe çevre dostu malzeme tüketimini ve çevre üzerindeki etkileri azaltan metotları benimsemek anlamına gelmektedir. Yakın zamana kadar doğal malzemeler sentetik malzemelerden daha iyi olarak kabul edilirken, modern yaklaşım çeşitli teknik ve ürünleri, bunların üretimden kullanıma, tüketime ve hatta doğada 34 Nisan 2009 - Ekim 2009 / Sayı 03

Çevreye olan etkisi bir ürün kategorisinin başarılı olup olmayacağını etkilese de, bu tür değişikliklerin pazarda etki yaratması uzun zaman almaktadır. Gelişmiş pazarlarda satış yapmayı hedefleyen üreticilerin, satış yapacakları ülkenin çevre uygulamalarını takip etmesi gerekmektedir. Örneğin Avrupa Birligi her geçen gün çevreye karsı daha duyarlı olmakta ve seramik ürünlerinin üretim, geri dönüşüm ve kullanımına çevreci yaklaşımla bakmaktadır. Tüketiciler tedarikçilerinden daha fazla şeffaflık talep etmekte ve satın alma kararlarını bu bağlamda vermektedirler. Örnegin Hollanda hükümeti sürdürülebilir ürün kriterini çıkarmakta ve 2010’a kadar yalnızca sürdürülebilir kaynaklardan ürün almayı planlamaktadır. Birleşik Krallık ve Belçika da benzer aktiviteler içerisindedir. Hükümetlerin sürdürülebilirlik üzerinde artan ilgisi Avrupa’daki inşaat sektöründe yenilemeyi de beraberinde getirecektir. Çünkü mevcut binaları iyileştirmek, onları yıkıp yerlerine yeni binalar yapmaktan daha az enerji ve malzeme gerektirmektedir. Bu bakış açısına göre, seramik karoları ve sağlık gereçleri çevre dostu ürünler oldukları için çevre uygulamalarından daha az etkilenecektir. Sadece üretim sırasında ortaya çıkan zararlı gazlardan dolayı fabrikalara kısıtlamalar getirilmesi, firmaların hükümetler tarafından daha çevreci üretim sistemleri benimsemesi söz konusu olacaktır. İsçi sağlığıyla ile ilgili yapılan kısıtlamalar, çevre, iklim değisikliği, kimyasallar ile ilgili kısıtlamalar, inşaat malzemeleri direktifinden yapılan degisiklikler, kirletici maddeler ve üretim aşamalarında uyulması gereken teknolojilere dair değişiklikler her geçen gün hayatımıza girmektedir. AB kurumları, seramik sektörünün birlikteki geleceğini şekillendirecek, aynı zamanda birliğe yapılan ithalatı etkileyecek çalışmalar ve düzenlemeler gerçekleştirmektedir. Alınan kararların Avrupa ülkelerine yapılan ihracatı kısıtlayıcı ve engelleyici rolü bulunmaktadır. Diger taraftan, Türkiye’nin olası bir AB üyeliğinde, kararlaştırılan direktifler Türk sanayisinde de aynen uygulanacaktır. Bu nedenle Türk üreticilerinin hazırlıklı olması son derece önemlidir. Federasyonumuz, üyesi bulunduğu Avrupa’daki Ceramé-Unie aracılığı ile AB Mevzuatı’ndaki gelişmeleri gözlemlemekte ve üyelerimizi bilgilendirmekteyiz. İş yapma şekillerindeki değişiklikten söz ettiniz? Bu konuda ne gibi gelişmeler var? İnanılmaz bir devinim içinde olan global ekonominin önümüzdeki dönemde sektörümüz adına iş yapma şekillerinde yansımaları olmakta ve de-


Söyleşi vam etmektedir. Örneğin dağıtım kanallarında gerçekleşebilecek değişimi ele alırsak; - Toptancılık, dağıtımcılık ve perakende niteliklerinde kanal katılımcısı bayilik sahibi işletmelerde uzmanlaşma kaçınılmaz olacak, - Bu uzmanlaşma ile birlikte insan kaynağının yetkinliği çok önemli olacak. - Alt bayiliklerde tedarikçi olan ana dağıtımcıların da kendi imkanları ile yada üretici firma tarafından sağlanan satış noktası destekleri, müşteri kazanım ve uzun süreli işbirliği modelleri önem arz edecek, - Ürünlerimize yüklenen anlam malzemeden çok bir iç mimari yada dizayn elemanı anlamına kaydıkça verilen servislerin önemi artacak, - Seramik ağır çeken bir malzeme olarak lojistik olarak dezavantajlı ürüne sahip olduğumuz için, bölgesel çözümler sadece üreticiler tarafından değil, dağıtıcılar hatta birleşik dağıtıcı firmalarca lojistik adına üretilecek. - E-ticaret önemli bir unsur olacak, - Hizmet kalitesi üretmek en az ürünün kendisi adar önemli olacak.

Bu süreçte tümü ile dağıtım kanallarında yer alan firmalarımız modern işletme yönetimini adapte etmek zorundalar; Bilişim altyapılarını, insan kaynaklarını üretici firmaların imkanları dışında kendilerini ayrıştıran pazarlama fikirleri ile. Tüm çabanın nihai müşteri memnuniyeti adına verilmesi kaçınılmaz bir sektörde yer aldığımızı unutmadan, üretici, dağıtıcı ve perakendecisi ile yarattığımız katma değeri sürekli yükseltmek zorundayız. Geçmişte sadece ıslak mekan çözümü olarak görülen seramik kaplama ürünleri bugün evlerimizin salonlarını hatta yatak odalarını süslediğini görüyoruz. Sizin görüşünüzle bu değişimde seramik üreticilerinin etkisi nedir? Türk seramik sektörü 2001 yılından sonraki 4 yıl içerisinde kaplama malzemelerinde %73, sağlık gereçlerinde ise %217 büyüme sergilemiştir. Ülkemizde kriz dönemi hariç olmak üzere konut ihtiyacının artmaya devam etmesi ve kişi başına seramik tüketiminin henüz emsal ülkelerden düşük seviyede olması ve artan eğilim sergilemesi sektörün iç pazarda henüz doygunluğa ulaşmadığının ve büyüme potansiyelini sürdürdüğünün en açık göstergeleri. Ülkemizde halihazırda 2,5 m2 olan seramik tüketiminin önümüzdeki 10 yıl içinde 6 M2ye çıkması beklenmektedir. Dünyada ise 1,4 milyar m2’lik ihracat pazarının önümüzdeki 5 yıl içinde 1,8 milyar m2 ‘ye ulaşması öngörülmekte ve sektörün gelecekte de gelişme trendi içerinde olacağından kuşku duyulmamaktadır. Bu gelişmeye paralel olarak ürün ve hizmetlerde de her geçen gün çeşitlenme yaşanmaktadır. Bu çeşitlenme piyasa doğrultusunda gelen taleplerden kaynaklandığı gibi rekabette bir adım

öne çıkabilmek adına seramik üreticileri yeni ürün ve hizmetler sunmaktadırlar. Dolayısıyla bu da seramiğin kullanım alanlarının çeşitlenmesine yol açmıştır. Nihai tüketiciler seramik ürünlerinin avantajları hakkında yeterli bilgiye sahip mi? Türkiye Seramik Federasyonu’nun nihai tüketicilere yönelik bilgilendirme çalışmaları var mı? Türkiye seramik geleneği çok zengin ve seramik kullanımına olanak veren Akdeniz iklimi ülkesi olmasına rağmen, seramik kullanımı Avrupa’nın yarısından az. Ülkemizde tüketicinin seramik ürünlerinin avantajları konusunda çok bilgi sahibi değil. Bu konuda üreticiler olarak fazla bir çalışma yapmadığımızı kabul etmek lazım. Bu konuyu Federasyon olarak önceliklerimiz arasına aldık ve çalışmalar başlattık. Seramik sanayinin önemli temsilcileri arasında yer alan Kaleseramik ve seramik sektörünü çatısı altında toplayan Türkiye Seramik Federasyonu’nun Yönetim Kurulu Başkanı olarak ülkemizde gerek sanayi bünyesinde, gerekse SAM A.S. bünyesinde yapılan Ar-Ge, Ür-Ge çalışmalarının sağladığı yararları nasıl değerlendiriyorsunuz? 21. yüzyılda şirketlerin, hatta ülke ekonomilerinin küresel dünyada rekabet etmek için bilim ve teknolojide yetkinleşerek yenilikçi bir üretim sistemi benimsemesi gerektiğini biliyoruz. Rekabet gücünü artırma yolunda Ar-Ge, yenilikçilik, insana yatırım ve bilgiye dayalı ekonomiktoplumsal yapıya geçiş, öncelik olarak benimseniyor. Rekabette başarıyı belirleyen en önemli faktör olan, ‘bilginin üretilmesi’ bunun ‘ekonomik faydaya dönüştürme kapasitelerinin geliştirilmesi ve bu faydayı giderek büyütebilmek için, üretilen bilginin sistematik bir temele oturtulması ve kurumsallaştırılarak sürekliliğinin sağlanması gerekir. Bunu başarabilmek için ulusal ölçekte bir inovasyon sistemi gerekir. Üniversitelerin ve kamu araştırma kurumlarının inovasyon sürecindeki rolleri, sadece gerekli beyin gücünü sağlamaktan ibaret değildir. Ar-Ge birimleri olan firmalarda bile, Ar-Ge faaliyetinin bir sınırı olacaktır. Bu firmalardan temel araştırmalara, hatta uygulamalı araştırmalara girmeleri beklenemez; ezici çoğunluğunun, istese de buna gücü yetmez. Özellikle de IT alanının dışındaki KOBİ’ler, kullandıkları teknolojileri kendileri geliştiremezler. Firmaların çoğu, gerek ölçek sorunu gerekse riski en az düzeyde tutma refleksleri ya da kısa vadedeki getiri beklentilerinin baskın unsur olarak öne çıkması nedeniyle, yeni bir ticarî ürün geliştirmek için yapmaları gereken lâboratuvar yatırımlarını ya da sürekli araştırmacı istihdamını da göze alamazlar. 35 Nisan 2009 - Ekim 2009 / Sayı 03


Söyleşi

Ülkenin bilim ve teknoloji sistemiyle üretim sistemi arasında bütünlük sağlanamaz ve bu iki sistem birbiriyle konuşamazsa, bilim ve teknolojide yeni olan bilgiler ve araştırma yeteneğine sahip insan gücü üretim sistemine taşınamaz ve üniversite-sanayi arasında yaşamsal önemdeki araştırma işbirlikleri gerçekleştirilemez; dolayısıyla da, firmaların araştırma açıkları kapatılamaz. Küreselleşmeyle beraber ülkeler için yeni fırsatlar doğarken, bir yandan da dünya, enerji sıkıntısı ve küresel ısınma gibi tehditlerle karşı karşıya geldi. Fırsatlardan yararlanmak ve tehditlere karşı hazırlıklı olmak için araştırma ve yenilik politikalarının sürekli gözden geçirilmesi ve bilgi toplumu olma yolundaki iddiamızın gerçekleştirilmesi büyük önem taşıyor. Türkiye’nin, küresel rekabet avantajlarını güçlendirmesi, üretkenliğini yükseltmesi, milli gelirini artırması ve istihdam olanaklarını geliştirmesi; yani sürdürülebilir bir ekonomik ve sosyal kalkınmaya sahip olması gerekiyor. Yüksek öğretim sistemleri de, uluslararası standartlarda eğitim vermek, evrensel ölçülerde bilgi üretmek ve rekabet ortamına uyum sağlayacak insan kaynağını yetiştirmek amacıyla yeniden yapılanma sürecinden geçiyor. Bu konu, Avrupa ülkelerinin de önemli gündem maddelerinden birini oluşturuyor. Bologna Süreci ve Lizbon Stratejisi ile birlikte, bilgi toplumunda yenilikçilik ve rekabetçiliğin gelişiminde üniversitelere kilit bir rol biçiliyor. Bildiğiniz gibi, 2013 yılı için Ar-Ge harcamalarının Gayri Safi Yurtiçi Hasıla’ya oranının % 2’ye ulaşmasını hedefliyoruz. 2007 yılında Türkiye’de bu oran % 0.71 düzeyinde. 2002-2007 arasında bu oranın artış hızı bakımından iyi bir performans sergilense de uluslar arası karşılaştırmalardaki konumumuz maalesef yeterli düzeyde değil. OECD ülkelerindeki Ar-Ge faaliyetlerinde gerek performans, gerekse finans36 Nisan 2009 - Ekim 2009 / Sayı 03

man bakımından ağırlık özel sektördeyken, ülkemizde uzun yıllar kamu ve üniversiteler ön planda oldu. Bu tabloda özel sektörün konumunun yavaş yavaş değişmeye başladığını görüyoruz. Özel sektörün Ar-Ge harcamaları içindeki payı 2002-2007 arasında % 29’dan % 41’e yükseldi. Finans kaynağına göre Ar-Ge harcamalarında ise, özel sektör ilk defa kamu sektörünü az da olsa geçti. Toplam imalat sektörü ihracatımız içinde yüksek ve orta-üst teknoloji grubuna giren malların payının genel bir yükselme trendi sergileyerek 2007’de %38.8’e ulaşması, bu gelişmeye paralel değerlendirilmelidir. Bu olumlu gelişmelere karşın milli gelirde Ar-Ge harcaması payının % 2’ye yükselmesi için daha çok yolumuz var. Geçtiğimiz sene yürürlüğe giren ArGe teşvik düzenlemesi gibi girişimler başta olmak üzere, Ar-Ge ve teknoloji konusunda artan kamu destekleri ve teşvikleri, özel sektörde teknolojiye yatırım yapmayı tetiklemek üzere tasarlandı. Bu konuda aktarılan kaynağın firmaları araştırma konusundaki isteklerini harekete geçirdiğini ve sistemin başarılı bir başlangıç yapıldığını gözlemliyoruz. Tüm dünyada çeşitli ülkelerde gerçekleştirilen Teknoloji Kuluçka Merkezleri, Ticari Kuluçka Merkezleri, Teknopark/ Bilim Parkları, Teknokentler gibi uygulamaların son yıllarda ülkemizde de giderek artmasından büyük bir memnuniyet duyuyoruz. Seramik Sektörü olarak biz de Üniversite sanayi işbirliğine çok iyi örnek olan bir çalışma gerçekleştirmenin kıvancı içerisindeyiz. Ülkemizde Seramik Bölümü olan 16 üniversite bulunmasına karşılık Anadolu Üniversitesi içinde kurulan SAM, Sanayi Üniversite işbirliğinin en iyi örneği olarak ortaya çıktı. Bildiğiniz üzere SAM, TÜBİTAK’ın Üniversite-Sanayi Ortak Araştırma Merkezleri Programı


Söyleşi (ÜSAMP) çerçevesinde TÜBİTAK, Anadolu Üniversitesi ve seramik sanayii kuruluşlarının ortak katkılarıyla kurulmuş, ülkemizde bilim dünyası ve reel sektörü bir araya getiren ilk merkezdir. SAM, ÜSAMP kapsamında, Üniversite-Sanayi Ortak Araştırma Merkezi kurmaya yönelik, toplam 16 başvuru içinden bugüne kadar kurulan dört Merkezden kalan üç tanesinin en başarılısı olarak faaliyetlerini sürdürmektedir. 7-8 Mayıs tarihlerinde Anadolu Üniversitesi’nde gerçekleştirilen Üniversite Sanayi İşbirliği Ulusal Kongresine konuşmacı olarak davet edildiğimde SAM’ın binalarını gezdim ve yetkililerden bilgi aldım. Kurulduğundan bu yana sektöre 50 milyon doların üzerinde katma değer ürettiklerini ÜRGE konusunda pek çok üreticiye yardımcı olduklarını ve yeni ürün geliştirdiklerini memnuniyetle müşahede ettim. SAM’nin sektöre yaptıgı baslıca katkılar:

– 40’dan fazla ortak yarar Ar-Ge projesi ve 40 milyon USD’nin üstünde sektörel katma değer; özgün teknolojiler (Son örnek: Bir üye için 0,5 milyon USD’lik yatırım gerekliliğini ortadan kaldırma ve 2,5 milyon USD/yıl maliyet tasarrufu), – Birçok sektörel danışmanlıklar ve çözüm ortaklığı (8000 adet test/analiz), – Sektörde referans noktası, – Akredite (ISO17025) test laboratuarı, – Endüstriyel doktora programı (EDP) projesi (30 doktora ögrencisi mecburi hizmet karşılığı firmalardan burslu olarak yetiştirilmektedir, 1,2 milyon USD sektörel destek, 5,2 milyon USD DPT desteği üniversiteye katkı-,akademik+endüstriyel ortak danışmanlık)

Sektör olarak üretimiz olan geleneksel seramiklerde çevre, enerji ve fonksiyonel konularda Ar-Ge çalışmalarımızı yoğunlaştırarak katma değeri yüksek ürünlere yönelmemiz, konvansiyonel pazarlarda fark yaratarak imajımızı yükseltmek üzere çalışmalar gerçekleştirmeliyiz. SAM’ın bundan sonra da Seramik Sektörünün rekabet gücüne olumlu katkılar yapmaya devam edeceğine inanıyoruz.

Seramik Türkiye dergisinde yer alan yazınızda belirttiğiniz üzere bir UNICERA mevsimi daha geldi geçti. UNICERA Uluslararası Seramik Banyo Mutfak Fuarı 2009’u hem paydaşlarından biri olarak hem de bir üretici gözüyle değerlendirir misiniz? Türkiye Seramik Federasyonu (SERFED) ve Tesisat ve İnşaat Malzemecileri Derneği’nin (TİMDER) TÜYAP ile birlikte tasarladıkları ve gerçekleştirdiği UNICERA Uluslararası Seramik ve Banyo Fuarı, Sektörümüz açısından Türkiye’nin tek, Avrupa’nın da üçüncü büyük ihtisas fuarı olma özelliğini taşıyor. 1987’de, İstanbul Sergi Sarayı’nın 3 bin 500 metrekarelik alanında “Banyo, Seramik, Mutfak Fuarı” adı altında düzenlenen fuar, o günden bugüne Türkiye’deki ekonomik ortamın gelişmesine paralel bir biçimde ve Türk seramik sektörü gibi epey yol kat etti. İlk fuara 28’i yerli, 14’ü yabancı toplam 42 firma katılmış, 8 bin 500 kişi de ziyaret etmişti. Özellikle seramik üreticilerinin organizasyonda aktif rol alması ile 2000 yılından itibaren uluslararası bir nitelik kazanan fuarımız, bir milyar dolar üzerinde ihracat hedefi ile yıldan yıla büyüyerek güç kazanan seramik sektörünün en geniş katılımcı profiline sahip seramik ve banyo fuarı oldu. Ortadoğu, Orta Asya ve Balkanlar’ın önemli seramik alıcı ve satıcılarının buluştuğu, büyük ticari potansiyele sahip fuar, dünyanın diğer bölgelerinde de adını duyurmayı başardı. Son yıllarda fuarı ziyaret eden ülkelere bakıldığında ağırlıklı olarak Türkiye’nin komşularının UNICERA’ya yoğun bir ilgi gösterdiği gözlemleniyor. Bu anlamda ekonomik krizle birlikte Türkiye’nin, daralan Avrupa pazarları yerine Orta ve Uzak Doğu pazarlarına dönük ihracat rotasına bu yıl fuarın büyük katkı yaptığına inanıyoruz.

"Gelişmiş pazarlarda satış yapmayı hedefleyen üreticilerin, satış yapacakları ülkenin çevre uygulamalarını takip etmesi gerekmektedir."

37 Nisan 2009 - Ekim 2009 / Sayı 03


Akademik - Seramik

Dumlupınar Üniversitesi Seramik Mühendisliği Böl. Bşk. Prof. Dr. İskender Işık

Dumlupınar Üniversitesi Seramik Mühendisliği Bölümü

“İnovasyon ve tasarım birbirlerini tamamlayan iki kavramdır. Tasarım, sistematik olarak değerlendirildiğinde inovasyonun tam merkezinde yer alan ve gelişmiş ülkelerin uluslararası rekabeti artırmak amacıyla oluşturdukları bir sektördür. Günümüzde tasarım sadece seramik sektöründe değil, diğer bütün sanayi sektörlerinde gittikçe değer kazanmakta ve bu konuda sanayiciler her alanda desteğe ihtiyaç duymaktadır.” Eğitim, sektörel gelişim için büyük bir önem taşımaktadır. Bu nedenle federasyonumuza bağlı dernekler tarafından eğitimler verilmekte, eğitim kurumları ve öğrencilere çeşitli destekler sağlanmaktadır. Dergimizde yeni açtığımız bu bölümümüzde sizlere seramik sektörü üzerine eğitim veren Üniversiteleri tanıtacak, konusunda uzman olan akademisyenlerden üniversitelerde sanayiye yönelik verilen eğitimler, üniversite – sanayi işbirlikleri hakkında bilgi ve görüşlerini alarak sizlere aktaracağız. Yeni bölümümüz için haftalar öncesinden Dumlupınar Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Seramik Mühendisliği Bölümü Bölüm Başkanı Prof. Dr. İskender Işık hocamızdan aldığımız röportaj tarihimiz, öğrencilerin bütün bir yıl heyecanla bekledikleri Bahar Şenlikleri’nin açılış gününe denk gelmişti. Üniversitenin Merkez Kampüsüne Osmanlı-Selçuklu mimarisinin örnek alındığı, insanları kucaklayan iki büyük kulenin yanlara doğru küçülen kulelerinin olduğu kemerli girişten geçerek girişimizi yaptık ve bizi bekleyen İskender hocamızın yanına geldik. Bizi güler yüzü ile karşılayan hocamız ile birlikte ba38 Nisan 2009 - Ekim 2009 / Sayı 03

har şenliklerinin açılışının olduğu tırmanma kulesinin önüne geldik. DPÜ Dans Kulübü’nün modern dans gösterisi, DPÜ Dumlupınar Üniversitesi Dağcılık Kulübü (DPÜDAK) üyelerinin gerçekleştirdiği tırmanış gösterisi ve yarışmaların ardından röportajımızı gerçekleştirmek üzere Prof. Dr. İskender Işık hocamızın odasına geçtik. Prof. Dr. İskender Işık’tan edindiğimiz bilgilere göre; Dumlupınar Üniversitesi Mühendislik Fakültesi 1992 yılında kurulmuş, 1993–1994 öğretim yılında Makine ve İnşaat Mühendisliği bölümleri ile öğretime başlamıştır. Sonraki yıllarda ise Seramik, ElektrikElektronik, Maden Mühendisliği, Endüstri Mühendisliği, Bilgisayar Mühendisliği ve Jeoloji Mühendisliği bölümlerine öğrenci alımına başlanmıştır. 1997 yılında ilk mezunlar verilmiştir. Merkez kampüsü yaklaşık 7500 dönümlük bir alana sahip üniversite, kuruluş sonrasında hızlı bir gelişme göstererek 7 fakülte, 3 enstitü, 3 yüksekokul, 9 meslek yüksekokul ve 9 araştırma ve uygulama merkezi olan bir yapıya kavuşmuştur. 2008-2009 Eğitim-Öğretim yılı itibari ile 30.728 öğrencisi bulunan üniversitede 28 Profesör,


Akademik - Seramik

19 Doçent, 245 Yardımcı Doçent, 192 Öğretim Görevlisi, 54 Okutman, 245 Araştırma Görevlisi ve 5 Uzman olmak üzere toplam 788 akademik personel, 489 idari personel ve 81 sözleşmeli idari personel bulmaktadır. Ülkemizde Seramik Mühendisliği dalında lisans eğitimi veren tek üniversite olan Dumlupınar Üniversitesi’nin Seramik Mühendisliği Bölümü’nü özel olarak ele aldığımızda ise; 8 öğretim üyesi (1 profesör, 3 doçent ve 4 yardımcı doçent), 4 araştırma görevlisi ve bölümün diğer üniversitelerde doktora eğitiminde olan 4 araştırma görevlisi bulunmaktadır. Bölümden bugüne kadar 738 öğrenci Seramik Mühendisi olarak, Fen Bilimleri Enstitüsü Seramik Mühendisliği Anabilim dalından ise 42 öğrenci yüksek lisanslarını tamamlayarak mezun olmuştur. 2008–2009 Eğitim-Öğretim yılı itibarı ile kayıtlı öğrenci sayısı; lisansta 415, yüksek lisansta 37 ve doktorada 10’dur. Özellikle doktora programının seramik endüstrisi ile üniversite-sanayi işbirliği sağlanmasında etkin ve yararlı olması beklenmektedir. Ayrıca bu programın, başta yeni kurulan üniversiteler olmak üzere Seramik Mühendisliği disiplininde doktoralı eleman ihtiyacı olan eğitim kurumlarına ve endüstri kuruluşlarına yönelik vereceği hizmet bakımından da üniversiteler arası ve üniversite-sanayi işbirliğine katkıda bulunması öngörülmektedir. Erasmus kapsamında Seramik Mühendisliği bölümünün Polonya’da 2 (Silesian University of Technology, AGH University of Science and Technology), Bulgaristan’da 1 (University of Chemical Technology and Metallurgy) ve Slovakya’da 1 (Slovak University of Technology) üniversite ile öğretim üyeleri ve öğrencilerin yararlanacağı ikili antlaşması bulunmaktadır. Öğretim üyeleri ve öğrenciler bu programlardan yararlanmaktadır. Bu kapsamda Prof. Dr. İskender Işık, Silesian University of Technology’de bir süre seminer ve dersler vermiştir. Aynı üniversiteden 3 öğretim üyesi de yakın geçmişteki değişik zamanlarda Bölümde seminer ve dersler vermiştir. Bu öğretim yılında da 4 öğrenci bu kapsamda halen yurtdışında öğrenim görmektedir. Yine bu program kapsamında Doç. Dr.

Seramik Mühendisliği Bölümü Öğretim Kadrosu Prof. Dr. İskender Işık (Bölüm Başkanı) Doç. Dr. Remzi Gören (Bölüm Başkan Yardımcısı) Doç. Dr. Hasan Göçmez (Bölüm Başkan Yardımcısı) Doç. Dr. Osman Şan Yrd. Doç. Dr. Nezahat Ediz Yrd. Doç. Dr. Ali Ceylan Yrd. Doç. Dr. Bülent Yılmaz Yrd. Doç. Dr. Veli Uz Arş. Gör. Dr. Güray Kaya Arş. Gör. Mustafa Tuncer Arş. Gör. Cem Özgür Arş. Gör. Eda Hocaoğlu

Hasan Göçmez de Nisan 2009’da Slovak Teknoloji Üniversitesinde seminerler vermiştir. Bölümdeki bazı öğretim üyelerinin Japonya, İsveç ve ABD’den çeşitli burslar kazanarak, bu ülkelerdeki seçkin üniversitelerde bir süre akademik çalışmalar yapma imkânları bulmuşlardır. 2006–2007 yıllarında Doç. Dr. Hasan Göçmez Japon Bilimler Akademisinden (JSPS) kazandığı burs ile Yamaguchi Üniversitesinde çalışmalar yapmış ve farklı zamanlarda Stockholm Üniversitesi (İsveç), Stevens Institute of Technology (ABD), Royal Institute of Technology (KTH, İsveç) ve Advanced Science and Technology’de (AIST, Japonya) misafir bilim adamı olarak bulunulmuştur. Yrd. Doç. Dr. Ali Ceylan TÜBİTAK’ın Yurtdışı Doktora Sonrası Araştırma Bursu ile University of Texas at El Paso’da (ABD) çalışmalarını sürdürmektedir. Araş. Gör. Mustafa Tuncer YÖK’ten kazandığı Yurt Dışı Doktora Araştırma Bursu uygun görüldüğü takdirde bu burs ile ABD’deki Rutgers Üniversitesinde araştırma ve incelemelerde bulunacaktır. 39 Nisan 2009 - Ekim 2009 / Sayı 03


Akademik - Seramik manın yanında, üst yönetici olarak, proje yöneticisi olarak, satış temsilcisi ve teknik danışman olarak da çalışabilmektedir. Seramik Mühendisleri genellikle, seramik kaplama malzemeleri, seramik sağlık gereçleri, seramik mutfak gereçleri, refrakterler, tuğla ve kiremit, çimento, elektronik seramikler, biyomalzemeler, cam ürünler, aşındırıcılar ve nükleer enerji için yakıt elementleri konularının bir veya birkaçında uzmanlaşmaktadırlar. Üniversiteler öğrenci eğitmenin yanında bölgelerine, sanayiye ve nihayetinde ülkesine farklı faydalar da sağlıyorlar. Bu bağlamda Dumlupınar Üniversitesinin çevresinde yarattığı etki ve sağladığı faydalar hakkında bilgi alabilir miyiz? Bir üniversite öncelikle bulunduğu bölgeye, ardından ülkesine ve nihayetinde insanlığa hizmet eder. Üniversitemiz, seramik ve çininin merkezi olarak kabul edilen bir bölgede yer alıyor. Dolayısıyla onların karşılaştıkları sorunlar bizim sorunlarımız ve bu sorunlara çözüm üretmek bizim öncelikli konularımız olmaktadır. Bu bağlamda yaptığımız birçok çalışma oldu. Örneğin; seramik filtre üretimi yaptık. Bu Üniversite ve Seramik Mühendisliği bölümü hakkında edindiğimiz bilgilerin ardından Prof. Dr. İskender Işık hocamız ile sohbetimizi soru-cevap şeklinde size aktarıyoruz. Seramik nedir? Seramik mühendisi ne iş yapar? Seramikler, basit anlamda inorganik ve metalik olmayan malzemeler olarak tanımlanabilir. Seramikler, geleneksel ve ileri seramikler olarak iki sınıfa ayrılır. Geleneksel seramikler; kil ürünleri, refrakterler, camlar ve çimentoyu, ileri seramikler ise; metal oksitlerden, karbürlerden, nitrürlerden yapılan ürünler ile beraber, birçok diğer ürünleri kapsar. Bunlar, otomotiv (sensörler, ateşleyiciler, camlar, filtreler, katalitik konverter altlıkları gibi), uzay/ havacılık (türbin bıçakları, uzay mekiği karoları, yanma ve kontrol sistemleri gibi), kimya endüstrisi (katalizörler, katalizör destekleri, pompa ekipmanları gibi), kaplama (makine parçaları, kesici uçlar, optik ve antibakteriyel gibi), elektrik-elektronik (kapasitörler, entegre devre altlıkları, süperiletkenler, antenler, sensörler gibi), çevre (katı yakıt hücreleri, güneş panelleri, gaz türbin bileşenleri, nükleer yakıt depoları gibi), tıp (diş köprüleri ve implantları, yapay kemik, yapay kalp, kalça protezleri gibi) ve optik (lazer, CRT, LCD, LED gibi) gibi alanları kapsar. Seramikler diğer malzemelere göre birçok üstünlüğe sahiptir. Örneğin çelikten daha sert, metal ve polimerlerden ısı ve korozyona daha dayanıklı, yoğunluğu çoğu metal ve alaşımlardan daha düşüktür. Seramik Mühendisliği, seramiklerin geliştirilmesi ve üretilmesi ile ilgili olan bir mühendislik dalıdır. Seramikler hemen hemen her endüstri dalında uygulamaya sahiptir. Seramik Mühendislerinin en önemli fonksiyonu araştırma, ürün geliştirme ve üretim mühendisliğidir. Günümüzde seramik mühendisliği uygulamaları, geleneksel endüstri alanlarından teknolojinin her alanını kapsayan projelere kadar genişlemiştir. Seramik Mühendisleri, mesleklerinin hem bilimsel ve hem de üretim alanları ile uğraş40 Nisan 2009 - Ekim 2009 / Sayı 03


Akademik - Seramik ürün işletme bazında test edilmiş ve başarılı sonuç alınmıştır. Çinicilerimizin biri iyi bir tasarım ile ihracat bağlantısı yapmış, bu bağlantıya istinaden kurşun ve kadmiyum analizi istenmiş. Analizleri yaptık, problemli çıktı. Çözümler hakkında yardımcı olarak bu bağlantının yürümesine katkı sağladık. Kurşunlu sır nedeniyle sıkıntıda olan bazı başka seramik üreticilerinin de bu konudaki problemlerini çözdük. Böylece yurt içi ve dışı pazarlarında çok büyük bir atılım yapmış oldular. Termal şoka dirençli terra cotta mutfak ürünleri reçeteleri geliştirdik. Seramik üreticilerimizin hammadde esaslı problemlerine de çözümler üretiyoruz. Bazı reçetelerdeki ithal ürünler çok pahalı, bu ürünleri içerikten çıkarmak istiyorlar. Bunun için bilimsel çalışmalarımızla sanayicilerimize destek vererek üretim maliyetlerinin düşürülmesini sağlıyoruz. Çiniciliğin duyurulması, uluslararası boyutlara taşınması, yeni pazarlara açılması gibi konularda da çalışmalar yürütüyoruz. Üniversite sanayi işbirliği çerçevesinde Uluslararası Katılımlı Ulusal Kil Sempozyumu, Uluslararası Kütahya Çini Sempozyumu gibi çeşitli organizasyonlar düzenledik. Önümüzdeki dönemde de programı belirlenen 8. Uluslararası Katılımlı Ulusal Seramik Kongresi ile 3. Uluslararası Kütahya Çini Sempozyumu’nu birlikte yapacağız. 6–8 Ekim 2010’da düzenlenecek bu iki organizasyonda öğretim üyelerimize büyük görev ve sorumluluklar düşecektir. Bunların dışında mezun ettiğimiz öğrenciler çalıştıkları iş yerlerinde karşılaştıkları sorunları bizimle paylaşıyorlar ve burada çözüm üretiyoruz. Kısacası, yaptığımız akademik çalışmaların büyük bölümü sanayicilerimizin karşılaştıkları problemlere çözüm üretmek oluyor. Şu an kuruluş çalışmaları devam eden DPÜ Kütahya Tasarım Merkezi ile yakın gelecekte sanayiye yönelik önemli katkılar artarak devam edecek. Bu merkez hakkında sizden bilgi alabilir miyiz? Bugün Türkiye, yıllık 400 milyar dolarlık işlem hacmi ile dünyanın en büyük 17’inci ekonomisi ve 70 milyonu aşan nüfusu ile 17’inci kalabalık ülkesi olma özelliğini taşıyor. Büyük oranda özel girişime dayalı üretim yapısı, 80’in üzerinde sektörde yıllık 85 milyar dolarlık ihracat ile ülkemizi bir üretim merkezi konumuna dönüştürmüştür. Ancak, küreselleşen dünyada bu konumu sürdürebilmek için üretimin yanında yenilikçilik olarak tanımlanan inovasyon yapabilme kabiliyetine sahip olmamız gerekiyor. İnovasyon ve tasarım birbirlerini tamamlayan iki kavramdır. Tasarım, sistematik olarak değerlendirildiğinde inovasyonun tam merkezinde yer alan ve gelişmiş ülkelerin uluslararası rekabeti artırmak amacıyla oluşturdukları bir sektördür. DPT araştırma altyapısı destekleri kapsamında ülke bilim ve teknoloji politikalarına uygun, kamu ve özel sektörün öncelikli ihtiyaçlarını göz önüne alarak, temel ve uygulamalı çok disiplinli araştırma faaliyetlerini yürütmek, nitelikli araştırmacılarla birlikte çalışma ortamı oluşturarak üniversite-sanayi işbirliğini sağlamak için üniversitemiz bünyesinde ve yönetiminde gerekli yazılım, donanım, cihaz ve uzmanlardan oluşan, Dumlupınar Üniversitesi Rektörlüğü Proje Yönetim Ofisi tarafından yürütülen “DPÜ Kütahya Tasarım Merkezi” kurulması ile ülkemizde tasarım sektörüne önemli bir katkı sağlanması beklenmek41 Nisan 2009 - Ekim 2009 / Sayı 03


Akademik - Seramik

tedir. Günümüzde tasarım sadece seramik sektöründe değil diğer bütün sanayi sektörlerinde gittikçe değer kazanmakta ve bu konuda sanayiciler her alanda desteğe ihtiyaç duymaktadır. Üniversite bünyesinde sanayi çalışanlarına yönelik eğitimler veriliyor mu? Sanayi kuruluşları tarafından bize talepler geldiğinde bu taleplere üniversitemiz bünyesinde bulunan Sürekli Eğitim Merkezimiz kanalıyla seminer, eğitim ve uygulama programları ile cevap veriyoruz. Üniversite - sanayi işbirliklerinin sağladığı yararlar hakkında sizin görüşleriniz nelerdir? Üniversite - sanayi işbirliği çerçevesinde çeşitli sempozyum, kongre ve çalıştaylarımız oluyor. Bu organizasyonlarda oluşturulan sinerji ile bazı açılımlar yakalanıyor. Sanayiciler ve akademisyenler bu organizasyonlarda birbirlerinden farklı etkileşimler içine girerek ortak çalışmanın yararını gözlemlemiş oluyorlar. Eğitim-öğretimin yanında bizim en önemli görevlerimizden biri ülkemiz sanayisine yardımcı olmaktır. Örneğin kurşun değerinin yüksek olmasının yaratacağı sağlık sorunları hakkında biz toplumu ve üreticilerimizi bilgilendiriyoruz. Toplum sağlığını korumayı Bölümümüzün bir diğer görevi olarak algılamaktayız. Bu gibi konularda önce bilgilendirecek, sonra analizlerimizi yapacak ve sonucunda da bu soruna çözüm üreteceğiz ki; sanayimiz, ülkemiz kazansın. Üniversitemizde bizim bölüm olarak yapmış olduğumuz aktivitelerin yanında, çoğunlukla bizim bölüm öğrencilerinin yer aldığı Seramik Bilimi ve Sanatı Kulübünün aktiviteleri de bulunmaktadır. Bu kulüpte öğrencilerimiz sanayici ve akademisyenleri davet 42 Nisan 2009 - Ekim 2009 / Sayı 03


Akademik - Seramik

ederek onların çalışmalarını duyuruyor, böylece ayrı bir sinerjiyi de onlar oluşturuyorlar. Türk seramik sanayinin gelişimi ile ilgili öngörüleriniz nelerdir? Ülkemiz seramik sanayisinde; 27 seramik kaplama, 15 sağlık gereçleri, 10 refrakter malzeme, 19 seramik hammadde ve 3 porselen mutfak eşya tesisleri olmak üzere 74 fabrika faaliyet göstermektedir. Seramik üretimindeki kurutma ve pişirme işlemlerinden dolayı, oldukça yoğun enerji tüketilmektedir. Bu nedenle, seramik sektörünün üretim maliyetleri içinde enerjinin payı diğer sektörlere oranla oldukça yüksektir. Bu yüksek enerji maliyetlerinin düşürülmesi oldukça önemlidir.

dil bilme ve tasarıma önem vermek, disiplinlerarası işbirliği yapmak bu sektor için yararlı olacaktır. Katma değeri yüksek ürünlere yönelmek, AB üyesi ülkeleri ile öncelikli olmak üzere, sanayicilerimizin ve üniversitelerimizin yabancı şirket ve üniversiteler ile işbirliği ve ortaklıklar yapabilmesini sağlamak sektörün gelecekteki durumuna olumlu katkılarda bulunacaktır.

Türk seramik sektörü kaplama malzemeleri ve sağlık gereçlerinde dünyada önemli bir konuma ulaştı. Bu konumu daha da yukarılara taşıyacağız ama öncelikle problemlerin çözümünün bilimsel metotlarla olacağına herkes inanmalıdır. Uluslararası rekabetten kopmamak için teknolojiyi her zaman takip etmek zorundayız. Benim bir söylemim var; “teknolojiye sahip olmak pahalıdır, ancak sahip olmamak daha pahalıdır” diye. Bir diğer önemli husus ise; dünya pazarlarında Türk Malı İmajı oluşturmalıyız. Bugün Japon Malı denildiğinde nasıl bir güven duyuluyorsa, Türk Malı denildiğinde de aynı güven duyulmalı. Bir uluslararası ilişki başladığında ürün ve hizmet kalitesi anlamında müşteri tarafının kesinlikle bir tereddüt duymaması için bu imajın oluşturulması gerekiyor. Ürünleri sürekli geri bildirimler alarak geliştirmeli, pazar araştırmaları çok iyi gözlemlenerek ürünlerde pazara yönelik yenilikler yapmak gerekmektedir. Ayrıca iyi yetişmiş, nitelikli elemanları kaybetmemek gerekiyor. İnovasyon, Ar-Ge, markalaşma, yabancı 43 Nisan 2009 - Ekim 2009 / Sayı 03


Fuar

21. UNICERA Uluslararası Seramik Banyo Mutfak Fuarı Yoğun İlgi Gördü

Her yıl Nisan ayında, İstanbul’da gerçekleştirilen UNICERA, 2009 yılında 1-5 Nisan tarihleri arasında TÜYAP Beylikdüzü Fuar ve Kongre Merkezi’nde düzenlendi. Türkiye Seramik Federasyonu (TSF), Tesisat ve İnşaat Malzemecileri Derneği (TİMDER) ve Tüm Fuarcılık Yapım (TÜYAP) A.Ş. işbirliği ile gerçekleştirilen 21.UNICERA Fuarı’nın açılış töreninde, Sanayi ve Ticaret Bakanı Zafer Çağlayan, Bayındırlık ve İskân Bakanı Faruk Nafız Özak, Türkiye Seramik Federasyonu Yönetim Kurulu Başkanı Zeynep Bodur Okyay, TÜYAP Yönetim Kurulu Başkanı Bülent Ünal, TİMDER ve TİMFED (Tesisat İnşaat Malzemecileri Federasyonu) Yönetim Kurulu Başkanı Kemal Yıldırım, TÜYAP İcra Kurulu Başkanı Serdar Yalçın, İstanbul Ticaret Odası (İTO) Yönetim Kurulu Başkanı Murat Yalçıntaş ve İstanbul Sanayi Odası (İSO) Yönetim Kurulu Başkanı Tanıl Küçük, hazır bulundu. 21. UNICERA Fuarı açılış töreni TÜYAP İcra Kurulu Başkanı Serdar Yalçın’ın açılış konuşmasıyla başladı. Serdar Yalçın’dan sözü devralan TİMDER ve TİMFED Yönetim Kurulu Başkanı Kemal Yıldırım, ekonomide yaşanan daralmanın boyutunun çok ciddi olduğunu ve açıklanan ekonomik paketlerin zamanında uygulanması gerektiğini belirtti. 44 Nisan 2009 - Ekim 2009 / Sayı 03

İstihdamın üzerindeki vergi yüklerinin düşürülmesi ya da ötelenmesi, güven ve istikrarın devamlılığının sağlanmasını istediklerini kaydeden Yıldırım, ‘’Bizi bu krizden iç pazar canlılığı çıkaracaktır’’ dedi. TOKİ ile ilgili yaşanan sorunlara dikkat çeken Yıldırım, ‘’TOKİ çok güzel projelere imza atmıştır ama son dönemlerde TOKİ artık konaklar üreterek amacının dışına çıktı. Ödemelerde yaşanan sorunlar nedeniyle sektör büyük zarar görüyor’’ diye konuştu. Türkiye Seramik Federasyonu Başkanı Zeynep Bodur Okyay ise küresel kriz nedeniyle sektörün adeta ayakta kalma mücadelesi verdiğini, krizin Türkiye’nin de krizi haline geldiğini söyledi. Okyay, açıklanan tedbir paketlerinin geç kalmış olsa da olumlu sonuçlar doğurduğunu, önlem paketlerinin devam etmesi gerektiğini, reel sektöre yönelik diğer önlemlerin de hızla devreye girmesini beklediklerini ifade etti. Türkiye’de hali hazırda kişi başına 2,5 m2 olan seramik tüketiminin önümüzdeki 10 yıl içinde 6 m2 çıkmasının öngörüldüğünü belirten Okyay, iç piyasada fuarla birlikte sektöre bir moral ve canlılık geleceğini umduklarını belirtti. İTO Yönetim Kurulu Başkanı Murat Yalçıntaş ise, 220 bin kişiye istihdam sağlayan ve 113 ülkeye ihracat


Fuar

yapan sektörün ülke ekonomisine katkısının altını çizdi. ISO Yönetim Kurulu Başkanı Tanıl Küçük, ekonomik krize karşı önlem paketlerinin kesintisiz olarak devam etmesi gerektiği ve küresel krizin Türkiye’de finans sektöründen çok, reel sektörü, özellikle de sanayiyi vurduğunu belirtti ve sözlerine ‘’Özel sektörün gücünün adeta tükendiği bu zor dönem, Hükümet ve ekonomi yönetimlerine her zamankinden daha büyük bir görev ve sorumluluk yüklemiştir. Türkiye, başlangıç itibariyle, giderek büyüyeceği belli olan yangın karşısında önlem almakta yavaş kalmıştır’’ şeklinde devam etti. Hükümetin önlem almak yönündeki çabalarının son dönemde hız kazandığını memnuniyetle gördüklerini belirten Küçük, 4. paketin özellikle otomotiv sektöründe olumlu bir tepki yarattığını, ÖTV ve KDV indirimlerinin zor durumdaki diğer sektörler için de gündeme gelmesini istedi. Son açılış konuşmasını gerçekleştiren Sanayi ve Ticaret Bakanı Zafer Çağlayan ise küresel krizi çok

iyi tanımlamak gerektiğini söyledi. Kriz olmasına rağmen Türkiye’nin GSMH’sının 780 milyar dolara ulaştığını, kişi başına milli gelirin 10 bin 500 dolara yaklaştığını ifade eden Çağlayan, bunun Türk özel sektörünün dinamizmi sayesinde olduğunu kaydetti. 132 milyar dolarlık ihracatın yüzde 90’ını sanayi mamullerinin oluşturduğuna işaret eden Çağlayan, ‘’Bundan gurur duyuyoruz. Dünyaya, Avrupa’ya mal satmak her babayiğidin harcı değildir’’ dedi. Bakan Çağlayan, ‘’ABD Merkez bankası 24 saat dolar basıyor. Bugün Avrupa Merkez Bankası avro basıyor. Tabii ki böylesine bir ortamda bizim alacağımız tedbirlerde doları, avroyu basamayacağımıza göre bütçe açığı vermek durumundayız. Bunda utanılacak bir şey yok. Bugün öncelik reel sektörün yaşamını devam ettirmesidir, ihracatçının yeni pazarlara girmesidir, benim istihdam ettiğim milyonlarca çalışanın işini aşını kaybetmemesidir’’ dedi. Açılış konuşmalarının ardından Kale Grubu Şirketleri Kurucusu İbrahim

45 Nisan 2009 - Ekim 2009 / Sayı 03


Fuar Bodur, Polat Holding Yönetim Kurulu Başkanı İbrahim Polat, İTO Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Murat Yalçıntaş, Türkiye Seramik Federasyonu Başkanı Zeynep Bodur Okyay, Sanayi ve Ticaret Bakanı Zafer Çağlayan, Bayındırlık ve İskân Bakanı Faruk Nafız Özak, İSO Yönetim Kurulu Başkanı C. Tanıl Küçük ve TÜYAP İcra Kurulu Başkanı Serdar Yalçın açılış kurdelesini keserek fuar turu attılar. Açılış töreni ve fuar turunun ardından düzenlenen protokol yemeğinde yoğun iş temposu nedeniyle bir araya gelemeyen sektör temsilcileri ile Bayındırlık ve İskan Bakanı Faruk Nafız Özak yemek eşliğinde sohbet etti. Fuar boyunca CNN Türk’ten canlı bağlantı gerçekleştirildi. Fuar süresince basın mensuplarının yoğun ilgi gösterdiği fuarda Türkiye Seramik Federasyonu Başkanı Zeynep Bodur Okyay, TÜYAP İcra Kurulu Başkanı Serdar Yalçın, TİMDER ve TİMFED Yönetim Kurulu Başkanı Kemal Yıldırım’ın CNN Türk, TRT, Haber Türk gibi birçok televizyon kanalında gerçekleştirdikleri canlı röportajların yanı sıra katılımcı firma temsilcileri de birçok basın kuruluşuna röportaj verdi.

46 Nisan 2009 - Ekim 2009 / Sayı 03


Fuar Etkinlikler UNICERA Fuarı kapsamında organize edilen etkinliklerden ilki 02 Nisan Perşembe günü yapıldı. Ustalar Günü adı ile gerçekleştirilen etkinlikte ustalara Fırat Boru tarafından plastik boru kaynak makinesi, K.A.S Vana ve TİMDER tarafından matkap ve yine K.A.S Vana tarafından vana, musluk gibi çeşitli hediyeler verildi.

Ustalar Günü programının hemen ardından başlayan Mimarlar Günü etkinliğinde ise Türkiye’nin dört bir yanından gelen Mimar ve Mimarlık Öğrencileri Domus Academy Kurucularından Master Program Başkanı Dante Donegani ve Giovanni Lauda’nın sunumuyla “Seramik Dünyasında Tasarım ve Geleceğe Ait Trendler” konferansını takip ettiler.

Sektörel gelişmeler hakkında bilgi verilen toplantıda konuşma yapan TİMDER Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Serdar Dönmez “Malzemecileri bir çatı altında toplamak adına kurulan derneğimiz ile siz sanatkârlarında her zaman yanındayız” dedi. Toplantının ardından TİMDER standını ziyaret eden İstanbul Doğalgaz Sıhhi Tesisat Kalorifer Teknisyenleri Esnaf ve Sanatkârlar Odası Heyetinden Başkan Yaşar Biter TİMDER Genel Koordinatörü Nurhan Tanyeli’ye katkılarından dolayı teşekkür plaketi takdim etti.

Etkinlik programı 03 Nisan Cuma günü ise Acimac Başkanı Pietro Cassani “Ekonomik Krizin Seramik Sektörüne Etkisi ve Sektörün Geleceği” Konferansı ile devam etti. Saat 15:00’i gösterdiğinde ise organizasyon sırası katılımcı firmalara geçti. Fuar ve ayın üçüncü günü saat üç’te başlayan firma kokteylleri stantları renklendirirken, iş temposu nedeniyle görüşme fırsatı bulamayan sektör paydaşlarına da bir araya gelmesini sağladı.

47 Nisan 2009 - Ekim 2009 / Sayı 03


Fuar

Seramik Onur Ödülleri UNICERA Fuarı kapsamında 2003 yılından beri Türkiye Seramik Federasyonu tarafından gerçekleştirilen ve artık gelenekselleşen “Seramik Onur Ödülleri” töreni ile seramik endüstrisi, sanatı ve eğitimine katkıda bulunanlar fuarın ilk gününde ödüllerinin sahibi oldu. Törene Kale Grubu’nun Kurucusu Dr. İbrahim Bodur, Türkiye Seramik Federasyonu Başkanı Zeynep Bodur Okyay, TİMDER Yönetim Kurulu Başkanı Kemal Yıldırım, seramik sektörü temsilcileri ve Türkiye Seramik Federasyonu’na bağlı dernek yöneticileri katıldı. Törende ilk ödülün sahibi yıllarca çalışmaları ile sektöre büyük katkılar sağlayan Ahmet Yamaner oldu. Yamaner’in ödülünü Türkiye Seramik Federasyonu adına Bayındırlık ve İskan Bakanı Faruk Nafiz Özak verdi. SERKAP tarafından ödüle layık görülen Ender Erel ise ödülünü “Üç aydır geçirdiğim ameliyat dolayısıyla evden dışarı çıkmıyordum. Sektörün bu önemli gününde bir araya gelmek ve sektör arkadaşlarımla kucaklaşmak için geldim” diyen büyük duayen Dr. İbrahim Bodur’un elinden aldı. Erel yaptığı konuşmada, mutluluğunu katılımcılarla paylaşırken ödülü Dr. İbrahim Bodur’un elinden almanın ayrı bir onur verdiğini söyledi. Ödülü veren büyük duayen ise sektörün bugünlerine gelirken nasıl bir süreçten geçtiğini anlattı. “1950’li yıllarda fayans bir tahta koli içinde Çekoslovakya’dan getirilir. Perşembe Pazarı’nda ithal edilirdi. 1,5-2 liraya satıldığı günlerdi. Şimdi ülkem, sanayide ve sektör adına sevindirici bir duruma geldi. Şimdi milyonlarca metrekarelik üretimler ve ihracatlar gerçekleştiriyoruz. Fuarlar üretilen ürünlerin görücüye çıktığı alanlardır. Biz daha 50’li yıllarda ülkenin sanayiyle kalkınacağını söylemiştik. Bugün geldiğimiz nokta ne kadar hakli olduğumuzu gösteriyor. Bu sektörün aile toplantısıdır. Bu ailenin bir parçası olduğum için geldim ve gurur duyuyorum. Birlik ve beraberlik içinde olalım. Planlı, programlı işler yapalım. Sektörümüz daima 48 Nisan 2009 - Ekim 2009 / Sayı 03

önde ve öncü olsun” diyen Bodur’un duygu yüklü konuşması sırasında gözyaşlarına hakim olamayan katılımcılar büyük duayeni dakikalarca ayakta alkışladı. Duygu yüklü anların ardından kürsüye gelen Türkiye Seramik Federasyonu Başkanı ise seramik sanatına katkıları nedeniyle Onur Ödülünü Prof. Beril Anılanmert’e takdim etti. Okyay, “Türk Seramik Derneği’ne verdiği destek ve yaptığı çalışmalardan dolayı Prof. Beril Anılanmert’e bu ödülü vermekten gurur duyuyorum” dedi. Erhan Yücel ödülünü SERSA Başkan Yardımcısı Haluk Bayraktar’ın elinden alırken, SERHAM Yönetim Kurulu Başkanı Selim Çiçek ise Ertan Özker’e ödülünü takdim etti. SEREF adına Yüksel Ergen de ödülü Faruk Arısoy’a verdi. Son Seramik Onur ödülünün sahibi ise sektöre büyük emekler veren ancak sağlık sorunları nedeniyle sektörden ayrılan Necmi Anadal oldu. Anadal, ödülünü TİMDER Yönetim Kurulu Başkanı Kemal Yıldırım’ın elinden aldı. Yıldırım, Nemci Anadal’ın içinde bulunduğu dönem boyunca sektöre katkılarından dolayı teşekkürlerini dile getirirken Anadal yaptığı konuşmada mutluluğunu davetliler ile paylaştı. Ödül Töreni, ödül sahipleri ve ödülleri takdim eden sektör temsilcilerinin birlikte fotoğraf çektirmesi ile sona erdi.


Fuar

MUDER Fuarında Mutfak Mobilyasında Son Tasarımlar Sergilendi

Mutfak sektörünü bir araya getiren Mutfak Banyo ve Ankastre Cihaz Fuarı, 6-10 Mayıs 2009 tarihleri arasında Yeşilköy, İstanbul Fuar Merkezi’nde gerçekleşti. Fuar, bu sene yeni bir açılımla tasarım dünyasının da önemli buluşmalarından birine ev sahipliği yaptı. Survey Fuarcılık, Mutfak sektörünü yakından ilgilendiren etkinlik için Adnan Serbest, Sertaç Ersayın ve Umut Kart’ın danışmanlığında paneller, workshoplar, sergiler ile harmanlanmış bir tasarım ziyafetine imza attı. İMMİB Sergisi Bünyesinde 26 bini aşkın ihracatçı firmayı barındıran İstanbul Maden ve Metaller İhracatçı Birlikleri yoğun rekabetin yaşandığı dünya piyasalarında Türk ihracatçılarının güçlü bir yer edinmesini sağlamak, ülkemize yeni markalar, yeni tasarımlar kazandırmak amacıyla çalışmalar yapmaktadır. Bu amaçla Mutfak fuarına katılan İMMİB, fuar da genç tasarımcıların desteklenmesi konusunda en çok çaba harcayan kuruluşların başında geldi. Seçkin Dergilerden Sofra Düzenlemeleri Mutfak kültürünü oluşturan en temel unsurlardan biri olan sofra düzeni için Dekorasyon sektörünün önde gelen dergileri Home Art, House Beautiful, Brava Casa, In Style Home ve Maison Française gibi dergilerin her biri, kendilerine ait masalarda, sofra trendleri üzerine birer düzenleme yaptılar. Dergiler, kendi dekorasyon

vizyonlarını ziyaretçilerle paylaşırken sektörde bulunan sofra aksesuarlarını da vitrine çıkardılar. Üniversitelerin tasarım bölümleri ve Genç Platform Üniversitelerin, Endüstriyel ürünler tasarımı, İç mimarlık, gastronomi, Çevre tasarımı mutfak, banyo ve ankastre cihaz, ev eşyaları katagorilerinde hazırladıkları projeleri, maketleri ve ürünleri fuar esnasında “Genç Platform” bölümlerinde sergilediler. Anadolu Üniversitesi, Bahçeşehir üniversitesi, Beykent Üniversitesi, Bilkent Üniversitesi, Doğu Akdeniz Üniversitesi, Bilgi Üniversitesi, İstanbul Üniversitesi, İzmir Ekonomi Üniversitesi, Kadir Has Üniversitesi, Karadeniz Teknik Üniversitesi, Maltepe Üniversitesi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Yeditepe Üniversitesi yetkilileri kendilerine verilen bu destek için mutluluklarını ayrı ayrı ifade ettiler. 49 Nisan 2009 - Ekim 2009 / Sayı 03


Fuar

32. Uluslararası YAPI/TURKEYBUILD Yapı Sektörüne Hareket Getirdi Düzenlendiği ilk yıldan beri sektör profesyonellerinin verdikleri destek ve katkıyla yapı sektörünün tüm bileşenlerini bir araya getiren Uluslararası YAPI/TURKEYBUILD 2009 İstanbul Fuarı, bu sene de katılımcılara sektöre yön verecek yenilikleri sergiledi. 1978’den bu yana sürdürülen ve her yıl büyüyerek katılımcı ve ziyaretçi sayısını arttırmayı başaran Uluslararası YAPI/TURKEYBUILD 2009 İstanbul Fuarı’nı, bu yıl 60.000 m2 alanda, üretim alanlarına göre gruplanmış 10 ayrı salon ve açık alanda 101 bin 041 kişi ziyaret etti.

50 Nisan 2009 - Ekim 2009 / Sayı 03


Fuar Her geçen yıl geliştirerek süren ve Türk yapı sektörünün yurtdışında tanıtımına da destek olan, Uluslararası YAPI/TURKEYBUILD 2009 İstanbul Fuarı tanıtım çalışmaları sonucunda, Başbakanlık Dış Ticaret Müsteşarlığı programı ile; Fuar’a 11 yabancı ülkeden 100’ün üzerinde kurum ve kuruluş temsilcisinin katılımı gerçekleşti. Heyetlerin katılımı Başbakanlık Dış Ticaret Müsteşarlığı koordinatörlüğünde, İstanbul Maden ve Metaller İhracatçı Birlikleri Genel Sekreterliği (İMMİB) ile Orta Anadolu İhracatçı Birlikleri Genel Sekreterliği (OAİB) organizatörlüğünde gerçekleştirildi. Azerbaycan, Birleşik Arap Emirlikleri, Çek Cumhuriyeti, İran, Kazakistan, Romanya, Rusya Federasyonu, Suriye, Ukrayna, Umman Sultanlığı ve Yunanistan’dan katılan alım heyetleri daha önceki yıllarda olduğu gibi, Türk Yapı Sektörü’nün uluslararası alandaki faaliyetlerine olumlu katkılar sağladı. Ayrıca Bulgaristan, Irak, Lübnan, Suriye ve Ürdün’den 400’ü aşkın kurum ve kuruluş temsilcisi Yapı-Endüstri Merkezi organizasyonu ile fuarı ziyaret etti.

51 Nisan 2009 - Ekim 2009 / Sayı 03


Şehrin Nabzı

Adana

Çoşar Ticaret Mahmut Coşar

Adana gezimiz süresince bize eşlik eden ve yardımlarını esirgemeyen Mahmut Coşar’a teşekkür ederiz.

İnşaat sektörüne, Tekfen firmasının Yumurtalık’taki petrol boru hattı ve depolama alanı tesislerinin yapımında çalışmaya başlamamla adım attım. Ardından 1977 yılında Koçtaş’ta depo sorumsu olarak, ilerleyen süre içinde de satış pazarlama bölümünde, son olarak ta 1983 yılında atandığım müdürlük görevimi 1999 yılının altıncı ayına kadar sürdürdüm. Koçtaş’tan ayrılmamın hemen ardından da Polat İnşaat Malzemeleri Adana Bölge Müdürü olarak görev aldım. Polat İnşaat malzemelerinin 2001 yılında Bölge Müdürlüğünü kapatmasının ardından kendi işimi kurmaya karar verdim ve Ege Seramik bayiliği alarak Coşar Ticaret’i kurdum. Ege Seramik’in 2008 yılında kota kararı almasıyla birlikte bayiliğini bırakarak yolumuza devam ettik. Bugün de seramik, vitrifiye, armatür, pis ve temiz su boruları ile birlikte Karalgazi Kardor Kapı bayiliği ve banyo mutfak mobilyası satışı ile ticaret hayatımıza devam ediyoruz Meşhur 2001 krizinin ardından Adana’da yapsat ve kooperatif inşaatları geri planda kalmaya başladı. Son dönemde açılan inşaat alanları da pek rağbet görmüyor. Eskiden 180 – 200.000 TL’ye müteahhitlerimiz daire satarken bugün, gücü varsa dairesini satmıyor, gücü yoksa maliyetine çok yakın rakamlar ile elinden çıkarmak zorunda kalıyor. Birde yarar projesi adı altında ülke genelinde TOKİ adıyla bir yapı oluşturuldu. Bu yapı Adana’da belli bir kesimi ev sahibi yaptı ama ticaret adına burada çok büyük yaralar açtı. İşi alan taşeronlar Adana ve çevre illerden mal aldı ama esnafa parasını ödeyemeyerek çok büyük zararlar verdi. Özel siteleşme olarak bakarsak burada büyük projeler olmuyor. Bir müteahhittin yapacağı inşaat en fazla iki bloktan oluşur, 3 – 4 blok yapılıyorsa mutlaka orda 2 – 3 müteahhit birliktelik oluşturmuş demektir. Yüreğir’de bazı projelere imza atıldı onlar da durduruldu. Yani bu bölgede inşaat piyasası 52 Nisan 2009 - Ekim 2009 / Sayı 03

“Siyah – beyaz fotoğraflarda gördüğümüz Çukurova ağaları fotoğraflarda kaldı. Bir zamanlar gelir dağılımında baş sıralarda yer alan Adana bugün orta sıralara geriledi. Gelir seviyesi bir hayli düşen şehrimizde de ticaret hacmi bir o kadar geriledi.” pekte iç açıcı görünmüyor. Adana’nın bir tarım bölgesi olması nedeniyle çok fazla inşaat sahası açılmıyor. Teşvik’in şehrimizde olmayıp ta Osmaniye, Kahramanmaraş, Aksaray gibi çevremizdeki illerde olmasıyla çok gelişmeyen sanayimizde bu bölgelere taşındı. Sabancı Grubu’nun da burada bazı yatırımları vardı ama Sakıp Sabancı’nın vefatı ile birlikte buradaki yatırımlarda İstanbul’a çekildi. Bossa, Çukobirlik, Güney Sanayi, Paktaş gibi birçok güçlü firmanın da kapanmasıyla Adana’da bu fabrikaların kapanmasıyla can damarı olan tekstil zayıflamıştır. Sadece tekstil sektörüne dayanan bir sanayisi var. Durum böyle olunca siyah – beyaz fotoğraflarda gördüğümüz Çukurova ağaları da fotoğraflarda kaldı. Bir zamanlar gelir dağılımında baş sıralarda yer alan Adana bugün orta sıralara geriledi. Gelir seviyesi bir hayli düşen şehrimizde de ticaret hacmi bir o kadar geriledi. Buradaki büyük firmalarda bu nedenle ticaretlerini İskenderun, Antakya, Mersin, Maraş gibi çevre illere gerçekleştiriyorlar. Bireysel çabalar ile böyle geniş bir sektörde çözüm üretmek ve bunun devamlılığını sağlamak mümkün değil. Bu nedenle örgütlenme çok büyük önem taşıyor. TİMFED, birçok derneği bir çatı altında toplayarak ülkemizin büyük bir bölümünü güçlü bir sektörel örgütlenme içine aldı ancak Adana ve çevresini kapsayan bir oluşum bugüne kadar gerçekleşmemişti. TİMFED ve TİMDER ile yaptığımız görüşmeler sonucunda burada da bir dernek oluşturma ve sektörü kucaklayan TİMFED çatısı altında buluşma kararı aldık. Buna istinaden çalışmalarımızı başlattık. Yakın zaman içinde Adana ve çevresini kapsayan bir dernek kuracağız. Böylelikle bölgemizin sorunlarını fikir alışverişiyle çözmek, ihtiyaç duyulan noktalarda organizasyonlar düzenlemek ile birlikte aynı zamanda TİMFED’in sektörel birliğine katkıda bulunarak bölgenin sesini duyuracağız.


Adana

Şehrin Nabzı

Acar Yapı Ürünleri Tic. ve San. Ltd. Şti.

Şirket Müdürü

Adnan Acar

“Eskiden bize selam verecek zamanı bulamayan büyük firmalara bugün gittiğimizde tavla oynuyorlar. Piyasada para yok, sirkülasyon yaşanmıyor.” Çalışma hayatıma 1973 yılının Şubat ayında Milli Eğitim Bakanlığında başladım. Daha sonra, değişik okullarda Matematik Öğretmenliği yaptım ve 1982 yılında tekrar bakanlığa dönmek istediğimde, taşraya tayinimi çıkarttılar bunun üzerine hiç düşünmeden istifamı vererek İstanbul’a gittim. Aynı dönemde halamın çocukları da İstanbul’da müteahhitlik yapıyordu, ben de onlarla birlikte çalışmaya başladım. Bir kaç yıl sonra ayrılarak 1985 yılında Üstübeç ve Boya San. AŞ’de plasiyer olarak işe başladım. Burada 3 yıl çalıştıktan sonra da kendi işimi kurmaya karar verdim. Çalıştığım firmanın sahibi İshak Molinas Beyefendi çok saygı duyduğum birisidir. Ayrılmamamı istemişti, ben ise kendi işimi kurmaya karar vermiştim. İshak Bey’e dedimki; sizin üretmiş olduğunuz malları kendi adıma satacağım. Bunun üzerine İshak Bey de; Firmadan ayrılan hiç kimseye bugüne kadar mal vermediğini belirtmesinin ardından, “mademki sen kendinde bu cesareti görüyorsun sana mal vereceğim ve seni destekleyeceğim“ dedi ve böylece ben de 1988 yılı Nisan ayında Acar Yapı Ürn. Ltd. Şti. Acıbadem’de rahmetli ağabeyim Ruhi Bey ile beraber kurduk. Boya sektöründe faaliyet göstermeye başladık. Bilahare şuanda Yenice-Bursa Belediye Başkanı olan Ramis Yiğit ağabeyimiz bizi Denge Yapı Ürünleri ile tanıştırdı. Bu tanışmanın ardından ben boya sektörünü bırakarak tamamen yapı malzemelerine yöneldim ve Denge’nin ürünlerini satmaya başladım. Yurdun her köşesine bu ürünleri satarken bana; Adana’da bölge açmamı teklif ettiler. İstanbul’daki şirketimizde faaliyetlerine devam ederken 1994 yılında Adana’ya geldim ve Denge Yapı Ürünleri Adana Bölge Müdürlüğünü açtım. Denge’yi bu bölgede öylesine bir noktaya taşıdık ki; iddia ediyorum, üretilen ürünlerin %60’ı bu bölge çevresinde satılmaya başladı. İstanbul’daki firmamızın faaliyetlerini 2000 yılında durdurduk. Şuanki yapımızda da Denge ürünlerinin yanında, VitrA, Atak Yapı Ürünlerini satıyor ve bir senedir Yılmaz Evye’nin markası olan Donau’nun bölge distribütörlüğünü yapıyoruz. Yaşanan ekonomik krizin kökünü incelediğimizde 1998 yılına kadar ulaşıyor. Bu on yıllık süre zarfında şişen balon 2008 yılında patladı. Şuan ne kadar iyimser tablolarda çizilse yaşanan ekonomik sıkıntılar henüz bitmedi. Bizim işimiz pazarlama, bu nedenle buradan Diyarbakır’a kadar gidiyoruz ve görüyoruz ki bölgesel, yerel bir sıkıntı değil yurt genelinde yaşanan bir sıkıntı var. Eskiden bize selam verecek zamanı bulamayan büyük firmalara bugün gittiğimizde tavla oynuyorlar. Piyasada para yok, sirkülasyon

yaşanmıyor. Devlet büyüklerimizi de eleştirmek gerekiyor. TOKİ adıyla bir yapı oluşturdular. Tabi ki olumlu yönleri de var ama terazide olumsuzluklar daha ağır basıyor. En önemli olumsuzluklarından biri; TOKİ müteahhitleri işi taşeronlara veriyorlar, taşeronlar malzemeleri alıyor ama sıra ödemeye gelince yapamıyorlar. Bu ödemeler geciktikçe de sıkıntıya düşen yine biz tüccarlar oluyoruz ve bunu kimse görmüyor ya da görmek istemiyor ama dolaylı olarak bu sıkıntılarımız piyasaya yansıyor. Devlet böyle büyük bir projeye imza atacaksa o zaman A’dan Z’ye eksi ve artılarını değerlendirmeli, denetimli bir sistem geliştirmelidir. Bu yapılmadığı takdirde bugün olduğu gibi yarar projelerinin adı kirlenir. Bugün baktığımızda üreticiler de “kendini sağlama almak için çekini vermezsen, teminat göstermezsen mal göndermem” gibi koşullara başvuruyorlar. Bir değerlendirme yapacak olursak bugün bu koşulları ortaya sürmelerine neden olan kaos ortamından onlar da sorumlu. Firmanın hiç parası yok bayilik veriliyor, ondan sonra bu firma çekleri yazmaya başlıyor. Parası olmayan bu firma/firmalar bir şekilde çekleri ödemek zorunda, tabi ki geri dönüşler zor oluyor. Ondan sonra piyasa koşulları bozuluyor, üretici hata yaparak verdiği bu bayiden geri dönüşlerde zorlanmayı görünce bu sefer sıkıntının karşılığında aldığı önlemleri bütün bayilerine yansıtıyor. Birde bizim sektörümüzde dönemler var. Bir bayinin gücü yüksek 100 milyona giriyor, benim gücüm ona nazaran daha düşük 10 milyona giriyorum. O bayi artı %10 daha fazla iskonto, 5 ay daha fazla vade v.b. koşullarla mal alıyor. Döneme girdiğimde ya bana aynı koşulların sağlanması ya da benim sadece X miktar güce sahip firma bayim olabilir prensibi ile benim bayiliğe kabul edilmemem gerekir. Çünkü müteahhit’e üreticiden aldığı avantajları sunduktan sonra ben nasıl rekabet edebilirim? Bu sefer elimde olan mal ile perakende müşterisi bekleyip 50-60m2’lik satışlarla o stoku eritmeye çalışıyorum. Bu şekilde para kazanılamaz, girdiğim döneminde bir anlamı kalmaz. Sonuç olarak bu krizi atlatabilmenin birçok yolu ve yöntemi vardır: En basitinden daha mantıklı SSK primi, daha mantıklı KDV oranları alınarak ve şuan da %18 olan KDV oranları düşürülerek geçici değil devamlı olması koşuluyla hem devletin gelirleri artar hem de esnaf ödemelerini daha kolay yapar. Tabi ki bunlar TİMDER, TİMFED Ticaret ve Sanayi Odaları gibi sivil toplum kuruluşlarımızın aracılığıyla mücadele edilerek elde edilebilir. 53 Nisan 2009 - Ekim 2009 / Sayı 03


Şehrin Nabzı

Adana

Kapıcıoğlu İnş. Malzemeleri ve Tic. Ltd. Şti.

Genel Müdürü

Vedat Kapıcıoğlu “Eskiden eline kalemi alan fiyatın üstünü çizebiliyordu, çünkü enflasyonelist bir ortamda ticaret yapıyorduk. Bu ortamda elimizdeki mal zamlar ile durduğu yerde para kazandırırdı. Şimdi ise zam yok aksine stok maliyetleri var. Hesabımızı iyi yapmalı, hesap yapmadan çizdiğimiz fiyatların bir nevi kendi üstümüzü çizmek olduğunun farkında hareket etmeliyiz.” Şirket Ortakları Vedat Kapıcıoğlu ve Mahmut Kapıcıoğlu

Biz bir aile şirketiyiz, Kapıcıoğlu İnşaat Malzemeleri 30 yıl önce babam Vehbi Kapıcıoğlu tarafından kuruldu. Artık bayrağı ben ve kardeşim Mahmut Kapıcıoğlu’na teslim etmesine rağmen halen şirketimizde aktif rol oynamakta ve her türlü desteği sağlamaktadır. Kardeşim yapı malzemeleri kanadımız ile ben ise müteahhitlik kanadımız ile ilgileniyorum. Sektörün içinde birlikte yoğrulduğumuz için ben olmadığımda kardeşim, kardeşim olmadığında ise ben tüm işlerimizi aynı düzende yürütmekte hiç sıkıntı çekmiyoruz. Burada 1.000m2’si kapalı showroom olmak üzere 12.000m2 bir alana sahibiz. Firmamız ilk ticari hayatına birçok markanın ürünlerinin satışı ile başladı. Aradan 5 yıl geçtikten sonra ise sadece Ege Seramik ürünleri üzerine ihtisaslaşmaya karar verdik ve 30 yıldır Ege Seramik ile birlikteliğimiz sürüyor. Bu uzun birliktelik tabi ki bize fiyatlarda bir avantaj sağlamıyor, sadece ülke genelinde yapılan kampanyalardan yararlanabiliyoruz. Ancak bu birlikteliğin ve tek eşliliğin bize marka imajı olarak büyük faydası var. Adana’da Ege Seramik denildiğinde Kapıcıoğlu, Kapıcıoğlu denildiğinde ise Ege Seramik akla geliyor.

müşteri bir uçtan bir uca olan yapı malzemecilerini gezer ondan sonra alışverişini yapar. Bu hem birbirimizi tanıdığımız, samimiyetimiz olduğu için hem de insanların burada metropollerdeki gibi bir zaman sıkıntısı olmamasından kaynaklanıyor. Biz hizmet sektöründe çalışıyoruz, bu hizmetinde bir karşılığı olmalı. Rekabetin en kaliteli hizmeti ben veririm iddiasıyla yürütülmesi ve kar marjlarının korunması gerekiyor. Eskiden eline kalemi alan fiyatın üstünü çizebiliyordu, çünkü enflasyonelist bir ortamda ticaret yapıyorduk. Bu ortamda elimizdeki mal zamlar ile durduğu yerde para kazandırırdı. Şimdi ise zam yok aksine stok maliyetleri var. O zaman günün koşullarına dikkat etmeli, hesabımızı iyi yapmalı, hesap yapmadan çizdiğimiz fiyatların bir nevi kendi üstümüzü çizmek olduğunun farkında hareket etmeliyiz.

Son bir yıl içinde düşüşe geçen fiyatlara rağmen inşaatlara talep yok. Bu yılı böyle geçirdikten sonra 2010 ile birlikte piyasanın yükselişe geçeceğine inanıyorum. Böyle sıkıntılı dönemleri ben süzgeç olarak adlandırıyorum. Çünkü sektörümüz böyle dönemde altyapısı güçlü olmayan firmaları bahsettiğim süzgeçten atar ve süzgeçten düşmeyenler faaliyetlerine devam eder. İstanbul, İzmir gibi metropol şehirlerde müşteri mağazaya girer istediği ürünleri sıralar alır, gider. Adana’da ise müşteri benim dükkânıma gelir, beni göremediyse Vedat abi burada mı diye sorar. Oturur çayımızı içer, sohbetimizi ederiz. Fiyat alır ve buradan çıktıktan sonra başka dükkâna gider orda da aynı vakti harcar, sonra bir diğerinde, bu böyle sürer. Burada zaman ucuz, bu nedenle 54 Nisan 2009 - Ekim 2009 / Sayı 03

Kapıcıoğlu İnş. Malz. Kurucusu Vehbi Kapıcıoğlu ve Vedat Kapıcıoğlu


Adana

Şehrin Nabzı

Bozkurtlar

İnş. Malz. San. ve Tic. Ltd. Şti.

Genel Müdürü

Ahmet Ali Bozkurt

“Bence inşaat sektörü hak etmediği bir noktaya geldi. Sofra çok büyük kuruldu, hepte böyle olacağını düşünerek sindirerek yemeyi aklımıza getirmedik.” Şirketimiz rahmetli babam Vahittin Bozkurt tarafından 1965 yılında Ceyhan’da kuruldu. Babam, hububat ile başladığı ticaret hayatına kaba inşaat malzemeleriyle devam etti. Bizim okulumuzu da bitirmemizin ardından kaba inşaat malzemelerinin devamı olan sıhhi tesisat malzemeleri üzerine bir dükkan açarak bizi burada görevlendirdi. Ceyhan’da kurulan şirketimiz bugün bu bölgede gelişimini sürdürüyor. Burada 600m2 showroom, 2500m2 depolama alanımız mevcut ve 20 kişiye istihdam sağlıyoruz. Ticaretimizi Oyak Beton, Adana Çimento, Ytong, Pilsa, Çanakkale Seramik, Kütahya Porselen, Seranit, E.C.A, SEREL markalarıyla sürdürüyoruz. Bence inşaat sektörü hak etmediği bir noktaya geldi. Sofra çok büyük kuruldu, hepte böyle olacağını düşünerek sindirerek yemeyi aklımıza getirmedik. Harala gürele ne varsa yemeye başladık. Bu hareket içinde baktık ki üretici yatırım yapıyor bir bildikleri, ileri görüşlülükleri var diyerek biz tüccarlarda yatırıma başladık. Üreticilerin böylesine büyük yatırımlar yaptığı ve malzemecilerin para kazandığını gören ilgili, ilgisiz kim varsa yapı üretimine yapı malzemeleri ticaretine atıldı ama aslında hesaplar yanlış yapıldı. Bugün bir baktık ki bir şeyler hesaba katılmıyormuş. Sonuç; seramikte 500 milyon m2 üretim kapasitesi, ihracatla birlikte 200 milyon m2 tüketim kapasitesi bulunuyor. On yıl içinde karşılanacak iş hacmi beş yılda karşılandı. Piyasa doydu artık kime mal satacaksınız. İki günlük ekmeği bir günde yerseniz ikinci günde aç kalırsınız. Nitekim de böyle oldu. Bu daha önce de Turgut Özal zamanında kooperatiflerin haddinden fazla bir hareketliliğe sahip olmasından sonra yaşanmış, hızlı geçen bir ticaret dönemi sonunda piyasa durma noktasına gelmişti. Tarih tekerrürden ibaret derler aynı dönem tekrar canlandı. Üstelik bu hareketlenme yaşandığı dönemde niteliksiz inşaatlar türemeye başladı. En kötüsü de nihai tüketici bunlara talep gösterdi. Herkes kaliteli bir yaşam ister ama kaliteli yaşam alanları istiyoruz diyerek bu konutlara kimse tepki göstermedi. Bu tepki gösterilseydi zaten zorunlu olarak konut üreticileri kendine çeki düzen vereceklerdi. Son dönemde çok büyük bir akıllı teknoloji gelişimi var, talep yok. İnsanlar mimari ve peyzaj özelliklerine özen göstermedikleri için bu yönde konut üretimi yok. Sonuç; Adana açısından uçak iniş yaparken Adana’ya bakar iseniz bir beton yığını görüsünüz. İnsanların bu gibi konularda eğitim

ve bilinçlendirme çalışmalarına ihtiyaçları var. Bu insanların böyle açıkları var ama kapatmak için bir çaba da göstermiyorlar. Bugün çok uygun fiyatlarla uçak yolculuğu yapılabiliyor ama kimse fuarlara gitmiyor. Neler gelişmiş? Neler değişmiş? Bu konularda en yetkili isimlerden İstanbul’a gidip fuar ziyaretinde en değerli bilgileri alabilirler ama gitmiyorlar. İnsanlara bunları adapte etmek ve beklentilerini yükseltmek gerekiyor. Bir de sektörümüzün sorunu olan bir yara projesi var; TOKİ. Asıl amacında hizmet ettiği sürece yarar getirecek bu proje Başbakanlığa bağlı ve kimse karışamıyor. Durum böyle olunca onlarda bildiğini okuyor. Her bölgenin kendine has kültürü var. Bu kültüre uyum sağlayacak yapıda projeler yapılmadı. Çukurova’da insanlar evlerine geldiklerinde balkona çıkıp bir hava almak ister, kapalı kutu bir daire ile o insanlara hizmet etmiş olamazsınız. Bu projeleri oluşturanların TOKİ binasından çıkıp proje alanlarına gelmesi ve yerinde incelemeler yaptıktan sonra projelerini çizmesi gerekiyor. Bunun haricinde belediyeler veya milli emlak kayalık üzerinde bir alanda imar vermiş, müteahhitte işi görmeden kabul ettiği için buradan kendine çıkan külfeti esnafa yansıtıyor. Bir başka nokta projenin asıl amacı da dar gelirli vatandaşı ev sahibi yapmak. Bu yönde belli kriterler oluşturuluyor ama bu kriterler her nedense hemen deliniyor. Projeden daire alan kiraya vermiş, kendi evinde oturmaya devam ediyor. Şimdi bu projenin amacına hizmet ettiğini ve bir yarar projesi olduğunu nasıl kabullenebiliriz? Biz Ceyhan’dan buraya 1994 yılında geldik ve o günden beri hep söylediğim bir şey var; bir çatı altında toplanalım. Biz Çukurova bölgesinde yapı malzemeleri sektöründe üretilen ürünlerin %8’inin satışını gerçekleştiriyorsak, üreticinin karşısına örgütlü bir şekilde çıkarak sıkıntılarımızı güçlü bir sesle dile getirmeli, gerekli noktalarda da onların bilgilerinden yararlanmalıyız. Ticaret için tüccarın maddi güç ve fikir gücünün elinde olması gerekiyor. Bugün birçoğumuz belli bir maddi güce sahibiz. Fikir gücüne geldiğimizde ise; birimizin fikri, birimizin bu fikri çürüten bir tezi, birimizin de bu fikri uygulayabilecek zamanı var. Ayrı niteliklere sahip olan insanlar olarak bir çatı altında toplandığımızda fikir gücü adına oluşturacağımız sinerji ile çok daha iyi bir noktaya ulaşacağımıza inanıyorum. 55 Nisan 2009 - Ekim 2009 / Sayı 03


Şehrin Nabzı

Adana

Asfa İnşaat Pazarlama San. ve Tic. Ltd. Şti

Genel Müdürü

Ali Fuat Çerçer “Unutmayınız ki; para kazanmak zincirleme bir hadisedir. Biz tedarikçi firmalardan para kazandırmasını beklerken, çalışan personelimiz de doğal olarak aynı beklenti içindedir. Artık cüzi kar marjlarıyla şirketin dönmesini ve yatırım yapmasını beklemek hayalcilik olur.” Asfa İnşaat, temelde İncirlik Amerikan üssüne ait inşaat ve taahhüt işlerini icra eden bir şirketler grubudur. Firmamızın iş yelpazesini genişletmesi 1992 yılında inşaat malzemeleri satışına girişimiz ile başlamıştır. O tarihten bu güne yapı malzemeleri satışlarının yanı sıra müteahhitlik faaliyetlerimizi de sürdürmekteyiz. Küçük bir yatırım ile Koçtaş tali bayiliği alarak başladığımız ticaret hayatımızın geldiği nokta itibariyle çok kapsamlı olmakla beraber üst düzeyde olduğunu söyleyebiliriz. Geçen süre içerisinde ticaret hayatımızın gelişimiyle ilgili süreçlere baktığımızda, 1994 yılında Eczacıbaşı Grubu ile yaklaşık on yıl süren birlikteliğimizi ithal ürünlerle pazarda var olma çabasının takip ettiğini görmekteyiz. Elbette ki başlıca amacımız para kazanmaktır. Fakat bunu sağlarken müşteri kitlemize üst segment ürünlerle hitap ve hizmet etmek de önemli yer tutmaktadır.”Kaliteli ürün”odaklı anlayış çerçevesinde hizmet vermeyi amaç edindik ve satış anlayışımızı bu prensipler üzerine oturttuk. Mevcut konsept mağazamız 550 m2 olup bünyemizde, Venüs, Grespania, Duravit, Grohe gibi ithal ürünler sergilemekteyiz. Yanı sıra 3000m2’si kapalı alan olmak üzere toplam 6000m2’lik bir depo ve showroom olarak kullandığımız yerimiz mevcuttur. Teşhirini yapmış olduğumuz ürünler aynı zamanda firmamızın toptan satış kanalında yer almaktadır. İlgili markalar Ege Seramik, Pera Seramik, Kütahya Seramik ürünleridir. Başta da söylediğim gibi Asfa İnşaat temelde şirketler grubu olma yolunda ilerlemiştir. Dolayısı ile yapı malzemeleri ticareti bu grubun bir dalıdır. Diğer taraftan istihdam ettiğimiz personel sayılarına bakacak olursak; yapı malzemelerinde 30 kişi, İncirlik üssüne yönelik çalışmalarda, yap-sat, tekstil, plastik enjeksiyon ve turizm gibi hizmet verdiğimiz birçok sektörde yaklaşık 700 kişiye daha istihdam sağlıyoruz. 56 Nisan 2009 - Ekim 2009 / Sayı 03

Hepimizin malumu bu kriz ortamında asla küçülmeyi düşünmeden yatırım ve hizmetlerimize aynı tempoda devam etmekteyiz. Buna ilişkin olarak, kendi markamız ile sektörün önde gelen firmalarından birinde fason olarak seramik tedarik etmeye başladık. Grup olarak yaptığımız faaliyetlerin yanı sıra ticari yapımıza uygun ve güçlü bir firma olan Yılmazlar/İstanbul ve Deniz Kabuğu/ İzmir şirketleriyle yeni bir işbirliğine başlıyoruz. BSY adı altında kurulacak bu firma ile yapı sektöründe, konsept mağazalar çerçevesinde verilecek bayiliklerle, yeni bir organizasyona başlıyoruz.


Adana

Şehrin Nabzı

Diğer taraftan bölgemize doğalgaz yatırımları hız kazanmaktadır. Bu gelişmelere paralel olarak sektörde kendisini kanıtlamış önemli bir marka olan Isısan Buderus ile işbirliğimizi başlatmış olduk. Şüphesiz her dalda olduğu gibi kaliteden ve hizmetten ödün vermeden anlayışımıza uygun proje ve firmalarla yolumuza devam etmekteyiz. Zira Asfa inşaat bu anlamda kendisini kanıtlamış ve marka olma yolunda büyük adımlar atmış bir firmadır. Ülkemizde satıcı firmalar çok sayıda olmasına karşın sağlam bir alt yapı organizasyonuna sahip firma sayısı çok az. Eski dönemlerde tedarikçi firmalardan bayilik almak için büyük çabalar söz konusuydu. Günümüzde ise üretici firmalar bayi ağlarını oluştururken sağlam bir altyapıya sahip firma arayışlarına girmeye başladılar. Kaldı ki günlük gideri %10 olan bir bayinin %3 kar marjı öngörerek mal satması ne kadar büyük bir handikapsa, sağlam bir altyapısı olan ve bulunduğu şehirde verdiği hizmetle marka haline gelmiş bir firma olarak yer almaya çalışmak o denli önemlidir. Dolayısı ile bu tür firmalar üretici veya tedarikçi diyebileceğimiz firmalar nezdinde ön plana çıkmaya başlamıştır. Böyle bir çerçevede kurulan bayi-firma ilişkilerinde ortak menfaat her zaman ön plana çıkacaktır. Sizin, bayi olarak firmaya olduğu kadar, üretici firmalarında size olan ihtiyacı aynı oranlarda değer bulacaktır. Karlılık da bu çerçevede mümkündür. Dikkate alınmasında değer bulduğum bir konu daha var ki, üretici firmaların bölgesel farklılıkları, ekonomik koşulları, ürün alışkanlıkları, tüketim dönemleri, geçim kaynakları gibi sayabileceğim birçok parametreyi dikkatlerinden kaçırmamaları gerçeğidir. Zira sektörün kalbi İstanbul da atmak-

ta ve dolayısıyla pazar, İstanbul koşullarına göre şekillenmektedir. Biraz önce saydığım parametrelerin bölgesel farklılıklar taşıyabileceği hususu gözden kaçmamalıdır. Bizler ticari dengelerimizi, bütçe düzenlemelerimizi, tüketim alışkanlıklarımızı bulunduğumuz bölgeye göre yapmak zorundayız. Bu anlamda pazarı belirleyici argümanlar asla metropoller olmamalıdır. Bu manada sektörel oyuncular olarak bizler bir çatı altında toplanmalıyız. Doğru gitmeyen, yolunda gitmeyen konuları masaya yatırabilmeliyiz. Bu düşünceden hareketle TİMDER Geçen Dönem Yönetim Kurulu Başkanı Kemal Yıldırım ve Genel Koordinatör Nurhan Tanyeli ile bir görüş alış verişinde bulunduk. Adana, Mersin, Gaziantep, Kahramanmaraş ve İskenderun‘un içinde yer alacağı bölgede TİMDER benzeri bir oluşum gerçekleştirmek üzere çalışmalara başladık. Dolayısı ile her şehrin veya bölgenin yerel gerçekleri farklı olduğuna işaret etmek ve satış politikalarının ilgili kriterler üzerinde inşa edilmesini sağlayabilmek ve bunu başararak üretici firmaların karşısına güçlü bir şekilde çıkmak düşüncesi önem kazanmıştır. Unutmayınız ki; para kazanmak zincirleme bir hadisedir. Biz tedarikçi firmalardan para kazandırmasını beklerken, çalışan personelimiz de doğal olarak aynı beklenti içindedir. Artık cüzi kar marjlarıyla şirketin dönmesini ve yatırım yapmasını beklemek hayalcilik olur. Aksi halde herkes günü kurtarma derdine düşecektir. Bu bilinçle üretici firmaların, bölgesel faktörleri göz önünde tutarak optimum bayilik yapılandırma anlayışını öne çıkarmalarına paralel olarak biz satıcı firmaların da bir çatı altında toplanmaları ve örgütlenmeleri önem arz etmektedir. 57 Nisan 2009 - Ekim 2009 / Sayı 03


Şehrin Nabzı

Adana

Novaplast İnş. Malz. Ltd. Şti

Genel Müdürü

Muhittin Koç

“Bir takım sıkıntılar yaşıyoruz ama bu sıkıntılar oluşturduğumuz alt bayiliklerden dar olan pazardaki aynı koşullardaki aşırı rekabetten değil ticari kanunlarımızdan kaynaklanıyor.”

Çalışma hayatıma 1990 yılında, İstanbul’da, Kar Şirketler Grubu bünyesinde faaliyet gösteren Novaplast Plastik San. A.Ş. bünyesinde başladım. Birçok görevde bulunduğum şirketin İstanbul yapısı içinde son olarak Pazarlama satış müfettişliği görevinde bulundum.Şirket 1996 yılında Adana’da yeni bir yapılanmaya giderek Doğu ve Güney Doğu bölgesini kapsayan Adana Bölge Müdürlüğün’de şahsımı Bölge Müdürü olarak görevlendirdi. Yaşanan 2001 krizinin ardından ise firma yetkilileri biz çalışanlarına destek anlamında bölge müdürlükleri özelleşti. Bu özelleştirme kapsamında bizde Novaplast İnş. Malz. Ltd. Şti. kurarak şirkete bağlı yapımızı özel ticaret yapısına kavuşturduk. Şuanda da özel bölge distribütörlük sisteminde en iyi noktada, bölgemiz yer almaya çalışmaktadır. Novaplast Plastik San. A.Ş.’nin yetkililerinin ve sahiplerinin 1990 yılından günümüze kadar devam eden süreç içinde başarımızda büyük katkısı oldu. Bu vesileyle şirket yetkililerine ve firma sahiplerine de ayrı ayrı teşekkürlerimi sunarım. Şirkete bağlı yapı’dan özel yapıya geçiş yapmamızla, krizin getirmiş olduğu rekabet koşulları neticesinde kar marjlarımızı biraz daha aşağı çektik. Bu nedenle de firma ile görüşerek ürün portföyümüzü tamamlayıcı ürünler ile genişletmeye karar verdik. İlk etapta Visam rezarvuarları ve Günal Su Sayaçlarını ürün gamımıza aldık. 2008 yılı Nisan ayında Elmor A.Ş.’ye bağlı E.C.A’nın Bölge satış dağıtıcı bayiliği aldık. Bölgemizde 2001 yılına kadar ticaret esasları daha sağlıklı, kar marjları daha yüksekti. Kriz sonrasında ise her krizde olduğu gibi kar marjlarımızı daha aşağı çektik. İktisada girişte John Sai’nin yaklaşımı ile hayat bulan Sai Kanunu diye bir madde vardır; “Her kişi kendi arzının talebini oluşturur.” Bu madde de olduğu gibi bizde kendi arzımıza talep oluşturduk. Yeni ürün gamımıza göre çok satış yapmaya yeni alt bayiler bulmaya çalıştık bunda da başarılı olduk. Bu talebi oluştururken kurumsallaşmış bir firmada yürüttüğüm görevi şahsi olarak üstlenmemin büyük katkısı oldu. O dönemde 12, şimdi ise 20 yıllık tecrübemiz ile şirketten de bağımsız olmamız nedeniyle sağlıklı 58 Nisan 2009 - Ekim 2009 / Sayı 03

gördüğümüz risklere daha rahat adım attık. Bu riskler sonucunda bir takım sıkıntılar yaşıyoruz ama bu sıkıntılar oluşturduğumuz alt bayiliklerden dar olan pazardaki aynı koşullardaki aşırı rekabetten değil ticari kanunlarımızdan kaynaklanıyor. Henüz sağlıklı bir çek yasamız yok, kısmen olsada insanların suistimallerine müsayit durumda artı kanun var ama halen kayıt dışı firmalar ile haksız rekabet mücadelesi veriyoruz. Bu noktada devletimizin denetimlerini sıklaştırması, ticarette eksiksiz yükümlülüklerle çalışan firmaların kayıt dışı firmalarla haksız rekabet mücadelesini engellemesi gerekiyor. Kayıt dışı sistemle TSE’siz ürünlerle satış yapanlar bizi ticarette oldukca zor durumda bırakmaktadır. Bunun devletimiz tarafından denetimlerin sıklaştırılmasıyla haksız rekabetin ortadan kaldırılacak olduğuna inancımız tamdır. Çukurova bölgesinde tarım yoğunluklu bir ekonomik yapı var bu nedenle sıcak para bölgesidir. Çiftçimizin eline ürünün parası geçmesi ile birlikte bir anda bölgemize ticari canlılık gelmektedir. Kriz sonrasında özellikle de 2001 dönemin sonrasından baksedecek olursak en karlı çıkan taraf müşteriler, nihai tüketiciler oldu. Rekabetin doruk noktaya ulaşmasıyla kar oranları aşağı çekildi ve inanılmaz pazarlama koşulları geliştirildi. Bu pazarlama koşullarının en çılgıncısı da 2007 sonrasında başladı. Ortalama 12 ay’dan 24 aya varan vadeler ile satış yapılan bir pazar ortaya çıktı. Böylesi çılgın bir pazara biz girmiyoruz ama böyle bir gerçek var. Sonuçlarına bakacak olursak, bu pazarın sahibi firmalar 6 ay sonrasını görmeden ticaret yapmaya çalıştıklarından bir çok firmayı maalesef üzülerek söylüyürüm iki, üç sene sonra aramızda göremiyoruz. Onun için bize göre ticarete sağlıklı risk kısmen olsa da ayakta kalmak için gideri karşılayamayacak kadar karsız bir satış ve uzn bir vade çılgınlığına hiç gerek yok. Bölgemizde örgütlenmeye büyük ihtiyaç var. Bu örgütlenme kapsamında yapılacak toplantılarda kurumsallaşma kültürünü yaygınlaştırabileceğimize ve bilgi paylaşımları ile bölgenin sektörel gelişimine katkı sağlayacağımıza inanıyorum. Bu dayanışma hareketi ile oluşturulacak birliktelik sonucunda bölge ticareti çok daha sağlıklı adımlar atacaktır. Bir dönem bir arkadaşımız burada TİMDER koordinatörü olarak görev üstlendi. Ancak bireysel çalışmalarla başarı çokta mümkün değil bu nedenle burada bir yönetim oluşturacak örgütlenmeye gidilmesi gerekiyor. Bu yapı içinde başarı da kaçınılmaz olacaktır.


Adana

Şehrin Nabzı

Mayser

İnş. Taah. İmal. Yapı Malz. İth. İhr. Tic. Ltd. Şti.

Genel Müdürü

Vahdet Yanık

“Adana bölgesinde belli başlı birkaç bayiyiz, birbirimizin işine değil kendi hesabımıza bakarak ticaret yapıyoruz. Zaten ticarette başka türlü yapılamaz. Yapanlar ise bunun muhakkak zararını anlayacaklar ama umarım çok geç olmaz.” Üniversite’den ev arkadaşım ile birlikte mezun olmamızın ardından patron emrine girmeyelim diyerek bir iş kurmaya karar verdik. Ne yapalım diye düşündük, fikir danıştık. Klasik sebep; bu mal çürümez, etmez diyerek yapı malzemeleri mağazası açmaya karar verdik ve 1983 yılında, Ceyhan’da Sutes firmamızı kurarak sektöre adım attık. Firmamızı kurduğumuzda sektörü bilmiyorduk ve elimizde kısıtlı bir sermayemiz vardı. Aradan geçen iki yıl içinde iyice işi öğrenmiştik 1985 – 1986 yılları Özal döneminde bizimde yararlandığımız ev kredileri verilmeye başlandı. Bununla birlikte inşaat piyasasında da müthiş bir patlama oldu, güzel paralar kazanmaya başladık. Arsa, daire gibi yatırımlar yaptık ama bunları iyi kullanamadık. Bu sırada kredi alarak Beko, Aygaz bayiliği aldık. Hemen ardından iki kriz patlak verdi, aylık faizler %33’e ulaştı. Bizde ödemekte sıkıntı çekmeye başlayınca elde avuçta ne varsa sattık başladığımız noktaya geri döndük. İlerleyen süreçte Adana’ya gelmeye karar vererek 2005 yılında Sutes’i ortağıma devrettim. Abim ve arkadaşım Mehmet Sert ile birlikte Adana’da Mayser’i kurarak toptancılığa başladık. Van’a kadar bir pazar ağı kurarak iyi paralar kazandık. Şirket gittikçe büyüyordu ve sürekli büyümenin sakıncaları olduğunu düşünerek pazar ağımızı daralttık. Ardından yaşanan genel piyasa daralmasıyla da abim ortaklıktan ayrıldı. Biz Mehmet Bey ile Mayser çatısı altında ticaret hayatımıza devam ediyoruz. Perakende müşterileri portföyümüze almak amacıyla bundan iki yıl önce şehrin içine gelmeye karar vererek şuan bulunduğumuz Fatih Mahallesine taşındık. Amacımız doğrultusunda ticaret hayatımız devam ediyor. Perakende müşterilerimiz ile birlikte kontrollü bir şekilde toptancılığa da

devam ediyoruz. Sadece mal satmış olmak için risklere girmiyor, sağlıklı ticaret ilkesiyle faaliyetlerimizi yürütüyoruz. Toptancılıkta bir ilçe’de ikiden fazla bayiye mal vermiyoruz ki rekabet nedeniyle karlılıklarından feragat etmesinler. Burada Ege, Söğüt ve Pera Seramik markaları ile her müşteri grubuna hitap ediyoruz. Mağazamızda ekonomik ürünlerde, lüks ürünlerde bulunuyor. Zaten bulunduğumuz Fatih Mahallesinin yapısı da böyle, dar gelirliden yüksek gelirliye kadar karma bir toplum var. Amacımız; farklı müşterilerimizin ihtiyaçlarına cevap verecek ürün kalitesi ve fiyatını sunmaktır. Bence Adana piyasası bu işi bilen, iyi yapan arkadaşlarımızdan oluşuyor. Adana bölgesinde belli başlı birkaç bayiyiz, birbirimizin işine değil kendi hesabımıza bakarak ticaret yapıyoruz. Zaten ticarette başka türlü yapılamaz. Yapanlar ise bunun muhakkak zararını anlayacaktır ama umarım çok geç olmaz. Giderlerimiz çok; showroom, depo, stok, araç, yakıt, eleman diye uzayıp giden bir liste var. Bu listedeki her kalem masrafı hesap etmek gerekiyor. Ticaret çok mal satıp para kazanamamak değildir. Eğer elinizde bir şey kalmıyorsa yaptığınız cironun hiçbir anlamı kalmıyor. İşimiz hesap üzerine kurulu. Masraflar sadece bunlar değil. İkili ilişkiler nedeniyle 90 günlük dediğiniz çek 120 günden aşağı yazılmıyor. Durum böyle olunca valörden zarar ediyorsunuz. Bence bu konuda pazarlamacılarımızı uyarmamız gerekiyor. İş başka, dostluk başka, bu tavizlerin muhakkak engellemek gerekiyor. Ben bunu buraya geldiğim iki yıldan beri söylüyorum ama çokta dikkate alınmadığı görüyorum. Bu tip konularda daha sağlıklı etki sağlamak için örgütlenmemiz gerekiyor. Bu örgüt çatısında buna benzer konularda bilgilendirme çalışmaları da düzenlersek çok daha sağlıklı bir ticaret hayatı olacağına inanıyorum. Buna istinaden eğitim sırasında uzmanından duyduğum bir cümleyi aynen belirtmek istiyorum; “Bir pazarlama firmasının göreceği en büyük zarar, valör zararıdır. Buna izin vermeyin. Bir gün iki gün derken yılsonunda 90 gün içerde olduğunuzu göreceksiniz. Bunun da size ciddi zararları olacaktır.” 59 Nisan 2009 - Ekim 2009 / Sayı 03


Şehrin Nabzı

Adana

Atlas

İnş. Malz. Teks. ve Deri Ür. Elektrik – Elektronik Cihazları Tic. Ltd. Şti.

Genel Müdürü

Mehmet Koşar “1991 yılından beri bu sektördeyim ama bugüne kadar art niyetle hiçbir çekin arkasını imzalamadım, bugünden sonra da imzalamam.” İş hayatım 1991 yılında Vesbo Adana Bölge Müdürlüğünde başladı. O dönemlerde ülkemizde yeni olan plastik boru sektörünün gelecek vaadini görerek 3,5 yıl sonra ticaret yapmaya karar verdim. Arabamı satarak kendime sermaye yaptım ve Vesbo ürünlerinin ticaretine başladım. Zaman içinde müşterilerimizin taleplerini değerlendirmemiz sonucunda boru ve diğer yapı malzemelerinde portföyümüzü geliştirerek 1995 yılında Atlas Ticaret’i kurduk. Bugün 125m2 showroom, 125m2’lik bodrum katımız, 4 personelimiz ile müşterilerimize hizmet veriyoruz. Ayrı bir depolama alanına da fabrikaların yakın olması nedeniyle ihtiyaç duymuyoruz.

imzalamam. Hepimizin birbirine ihtiyacı olduğunu ve güvenilirliğin ne kadar önemli olduğunun bilincindeyiz. Bu nedenle ilişkilerimize özen gösteriyoruz.

Mağazamızda Vesbo, Ege Yıldız, Hakan Plastik, Pilsa gibi markaların toptan ticaretini yürütmekle birlikte VitrA, İntema, Adell ve Visam ürünleri ile de perakende kanalına hizmet veriyoruz. Ticaretini gerçekleştirdiğimiz ürünlerin markalarını özenle seçiyoruz. Çünkü kaliteli hizmet için kaliteli, şikâyetsiz, markalı ürün satmak gerekiyor. Bu değerlere sahip olmayan bir firmanın ürününü sattığınızda hizmet kaliteniz ne kadar iyi olursa olsun, ticaretiniz sorunlu olur. Biz kaliteli hizmet ve iletişimi benimsemiş bir firma olmamız nedeniyle ürün kalitesi, hizmet koşullarımıza dikkat ettiğimiz gibi ikili ilişkilerimize de özen gösteriyoruz. Örneğin ben 1991 yılından beri bu sektördeyim ama bugüne kadar art niyetle hiçbir çekin arkasını imzalamadım, bugünden sonra da

Sektörel olarak baktığımızda Adana’nın yapısı çok dağınık. Herkes ayrı bir yerde ticaretini sürdürüyor ve birbirimizi çok fazla göremiyoruz. Bu nedenle aramızda şu fiyatın altına girmeyelim dediğimizde buna çokta uyum sağlanmadığını söyleyebiliriz. Ankara’nın yapısına baktığımızda ise Rüzgarlı’da herkes yan yana, hatta altlı üstlü durum böyle olunca bir komşuluk ilişkisi başlıyor ve bir şeyler söyleniyorsa uyum sağlamak için herkes daha çok özen gösteriyor. Bizim böyle bir yapımız olmadığına göre bir birliğimiz olmalı. Bu birlik çatısı altında hepimizin aynı doğruları, para kazanmak için yaptığımız ticaretin bazı koşulları olduğunu vurgular ve bunlara uyum sağlarsak çok daha sağlıklı bir ticaret yürütebiliriz.

60 Nisan 2009 - Ekim 2009 / Sayı 03

Adana’da bir süre belediyeler balkonları m2’ye dâhil etmesi, cadde üzerinde yapılan binaların altına dükkân yapılmaması gibi farklılaşmalara gidince müteahhitlerde bekleme dönemine girdi. Son dönemde temeller açılmaya başlandı ama bunların bize yansıması 2010 yılını bulacak. Bu nedenle genel ülke piyasasına oranla bu bölgede biraz daha durgunluk yaşandığını söyleyebiliriz.


Adana

Şehrin Nabzı

Çalık Yapı Ltd. Şti.

Genel Müdürü

Şentürk Çalık “Yasaların alacaklıyı gerektiği kadar koruyamadığı kanaatindeyim. Özellikle şirket evraklarının şahıslara herhangi bir şekilde yaptırımı yok, şirket üzerine kayıtlı olan bir şey yok ise tahsilât şansınızda çok az, hatta yok oluyor.” Çalık Yapı olarak, 1991 senesinde Osmaniye ‘de faaliyete başladık. Osmaniye’de 228 konutluk bir projeyi tamamladıktan sonra ticari faaliyetimize Adana ‘da devam etme kararı aldık. Adana‘da hazır beton ve yapı malzemelerinin toptan satışına başladık ve sonrasında bölge bayilikleri ile toptan ticaret yapmaya yöneldik. Şimdi Fırat Plastik, Moonloc Parke, EVS Eren Vana, Cem Su Armatürleri ve vitrifiye grubunda ise Alvit ‘in bayiliğini yapmaktayız. Aynı zamanda Fıratpen‘inde üretici bayisiyiz. Genel olarak Adana, Osmaniye, Antakya, Mersin ve ilçelerinde tali bayilerimiz bulunmaktadır. Diğer taraftan, aile şirketi olarak kurduğumuz Çalık Grup A.Ş.‘de, Lavezzi marka hazır mutfak, banyo dolabı ve panel kapı üretimini yapmaktayız. 5000m2 üzerine kurulu üretim tesisimizde hizmet vermeye devam ediyoruz. Adana’da 650 m2 showroom ve 2000 m2 depomuz ile Çalık Dekor A.Ş. faaliyette olup bu firmada da perakende ve müteahhitlere yönelik satışımız mevcuttur. Şu sıralarda piyasada ki mevcut kriz, aslında satış ile alakalı değil tahsilât ile alakalıdır. Piyasada nakit akışının olmaması sebebiyle, satılan malın ödemesini almakta ve alınan çeklerin tahsili konusunda yaşanan güçlük aşikârdır. Bu sebeple satışlardaki mevcut azalma aslında firma olarak kendi inisiyatifimizde aldığımız kararlar doğrultusundadır. Daha öncesine nazaran tahsil edilemeyen çek miktarı çok fazla artış göstermiştir. Bundan dolayı bazı tedbirlerin alınmasını gerekli görüp gerektiği

yerde banka teminatı, ipotek almadan malzeme satışını yapmamaktayız. Ticarette muhakkak tahsili mümkün olamayan alacaklar vardır ama bu belirli bir oranın üzerine çıktığı zaman firma açısından risk yaratabilir. Kar marjının da eskiye oranla daha fazla düşmesi aslında bu oranın azalmasını gerektirir. Fakat şu anki koşullar da bunun tam tersi söz konusudur. Yasaların alacaklıyı gerektiği kadar koruyamadığı kanaatindeyim. Özellikle şirket evraklarının şahıslara herhangi bir şekilde yaptırımı yok, şirket üzerine kayıtlı olan bir şey yok ise tahsilât şansınızda çok az, hatta yok oluyor. Özellikle kar marjının da azalmasını göz önünde bulundursak aslında paramızı bankaya yatırıp daha fazla kazanmamız mümkün görünüyor. Fakat spekülatif kazancın ülke ekonomisine ne derece katkısı olduğu tartışılır. Biz bu gün mevcut firmalarımız ile yaklaşık 200 kişiye istihdam sağlıyoruz. Tabiî ki çalışanlarımıza karşı sorumluluklarımızın da farkında olarak çalışanlarımızın tüm sosyal haklarını veriyoruz. Fakat sektörümüzde sürekli bir büyüme hiçbir firmada yoktur, dolayısıyla bu koşullarda firmanın küçülme politikasına gitmesi doğaldır ki istihdam edilen işçi sayısında bu nedenle azalmalar olmaktadır. Bu birçok firma için geçerlidir. Biz işçisinin hiçbir hakkını, devlete vergisini vermeyen merdiven altı tabir ettiğimiz, devlete karşı hiçbir sorumluluğu olmayan kişilerle rekabet etmek durumda kalıyoruz. Bu tür yerlerin kontrol edilmesi gerekliliğini özellikle vurguluyoruz.

61 Nisan 2009 - Ekim 2009 / Sayı 03


Şehrin Nabzı

Antalya

Başar Boru San. ve Tic. Ltd. Şti.

Genel Müdürü

Rıza Kale “Değişen dünyamızda pazarlamanın önemine inanan insanlarız. Nihai tüketici ile ara satıcı arasında doğru hizmeti, doğru fiyat, doğru stratejileri belirlemenin önemine inanıyor. Hizmetimizi bu strateji üzerinden yürütüyoruz.” Rıza Kale, 1970 yılında Antalya’da doğdu. İlk, Orta, Lise eğitimini Antalya’da tamamladıktan sonra Antalya Akdeniz Üniversitesi Ziraat Fakültesinden 1992 yılında mezun oldu. Eğitim hayatının ardından Köy Hizmetleri Antalya İl Müdürlüğünde iş hayatına adım attı ve geçici kadro ile işe başladı. 1994 yılında özel sektörde çalışmaya başladı. Bir süre satış temsilcisi ve teknik eleman olarak çalıştıktan sonra 2000 yılında bir firmada yönetici olarak işe başladı. Firmanın 2002 yılında yeniden yapılanmasıyla Antalya Bölge Müdürü olan Kale, 2007 yılına kadar görevine devam etti. Yaklaşık 10 yıllık plastik boru sektöründeki tecrübeleri ve güçlü ilişkilerini kendi işinde değerlendirmeye karar veren Kale, geçmişte de mesai arkadaşı olan Öner Çomak ile birlikte 2008 yılının Ocak ayında Başar Boru San. ve Tic. Ltd. Şti.’yi kurdu. Rıza Kale, “Değişen dünyamızda pazarlamanın önemine inanan insanlarız. Son tüketici ile ara satıcı arasında doğru hizmeti, doğru fiyat, doğru stratejileri belirlemenin önemine inanıyor. Hizmetimizi bu strateji üzerinden yürütüyoruz.” diyor. Showroom ve merkez ofisi 220 m2 olan Başar Boru’nun 6000mwvv deposu bulunuyor. Firma, 20 personel, 10 araçlık filosu ile Akdeniz Bölgesinin tamamına Hakan Plastik bayiliği, Akplast bölge bayliği, Özplast bölge bayiliği ile hizmet vermektedir.

62 Nisan 2009 - Ekim 2009 / Sayı 03

Sektör ve piyasaları değerlendirmesini istediğimiz Rıza Kale, “Türkiye’nin bünyesinde her zaman lokomotif olmuş sektörlerden olan inşaat sektörü, ne yazık ki son birkaç yılda dünyada gelişen olumsuz ekonomik göstergeler ve bunların ülkem-

Rıza Kale ve Öner Çomak

ize yansımaları nedeniyle sıkıntılı günler geçiriyor. Bünyesinde 400’e yakın alt sektörü barındıran inşaat sektörü, özellikle ülkelerin gelişme seviyesinin artmasında, kentlerin daha güzel ve yaşanabilir olmasında baş rolü oynuyor. Özellikle 2000’li yılların başlarında hız kazanan lokomotif sektör hızını kaybetmiş, hatta duraklama dönemine girmiştir. Ancak bu hızlı ve kontrolsüz büyüme beraberinde de bir takım sektörel sorunlar da getirdi. Global krizin etkisinin yavaş yavaş tükenmeye başladığı bugünleri göz önünde bulundurduğumda inşaat sektörünün yeniden büyüme dönemine gireceği, özellikle 2010 yılının mart ayından itibaren, inşaat malzemecilerinin hareketli ve alışverişin bol olduğu eski günlerine kavuşacağına inanıyorum. Geçiş dönemin yaşandığı bugünlerde sabırlı ve inaçlı bir şekilde geleceğe ve ülkemize güvenmemiz gerekiyor.” dedi.


Antalya

Şehrin Nabzı

Emrem Yapı Ürünleri

Tic. Ltd. Şti.

Genel Müdürü

Resul Lekesiz ”Ekonomiyi canlandırmak, büyütmek istiyorsanız, inşaat sektörünü hareketlendirmeniz gerekiyor.” Rusul Lekesiz, 1968 yılında Yozgat’ta doğdu. 1986 yılında Kayseri’de iş hayatına Telekomünikasyon sektöründe başladı. Kayseri’den Ankara’ya 1988 göç ederek boya uygulama işi ile inşaat sektörüne giriş yaptı. Ankara’da cam tuğla ile tanışan ve 1992 sonunda Antalya’ya ilk olarak cam tuğlayı getiren Lekesiz, uygulamalı olarak cam tuğla satmaya başladı. Bir sene sonra da Ermem Yapı ürünlerini kurarak cam tuğla satış ve uygulama faaliyetlerini kendi firması bünyesinde yapmaya başladı. Sivil toplum’un gerekliliğine inanan Resul Lekesiz’in ANTİMDER üyeliğinin yanı sıra ATSO’ya da üyeliği bulunmakta ve MÜSİAD Yönetim Kurulu Başkan Yardımcılığı görevini yürütmektedir. Şişecam’ın 1998 yılında cam tuğla üretimine başlamasıyla İtalyan ürünlerin yanında Şişecam cam tuğlalarınıda portföyüne ekleyen Emrem Yapı Ürünleri, Şişecam’ın Antalya’daki tek yetkili satıcısıdır. 2009 itibariyle cam tuğlanın yanında yeni bir ürün olan profilit cam satış ve uygulamasına başlayan firma Antalya’da 100 m2’lik showroom, 200 m2 depo, 10 çalışan, 5 araçlık filosu ve İzmir’de 100 m2 showroom , 200 m2 depo, 8 çalışan 3 araç‘lık filosu ile hizmet vermektedir.

etkilediğini düşündüğümüzde, inşaat sektöründe yaşanacak daralmanın genel ekonomiyi de büyük oranda etkileyeceğini ifade edebiliriz. Ekonomiyi canlandırmak, büyütmek istiyorsanız, inşaat sektörünü hareketlendirmeniz gerekiyor. Bugün, işsizlik Türkiye’nin en önemli sorunları arasında ilk sıralarında yer alıyor. İşsizlik oranı %16,6’ya ulaştı. En büyük kayıpta inşaat sektöründe. İnşaat sektöründe istihdam oranı 1 milyon 700 binlerden 900 binlere kadar düştü. Sanayiciler, üreticiler, müteahhitler, devlet bir masada toplanmalı. Tüm dünya’da ülkeler stratejilerini ve stratejik sektörlerini belirliyorlar. Türkiye’nin stratejik sektörü de inşaat sektörüdür. Bununla ilgili yerel ve genel sivil toplum örgütleri, odalar ve mesleki örgütler gerekli koordinasyon sağlayıp sektörün sorunlarını ve çözüm önerilerini daha çok gündemde tutmalı, gerekli çözümleri üreterek sektöre gerekli katkıyı sağlamaları gerekmektedir. Bölgemizde sektörde yaşanan dalgalanmanın önüne geçmek için arz talep dengesinin sağlanması adına üretimin, alınan göç ve yetişen sosyal ve ekonomik aktörleri yönlendirilebilirse sürekli yükselişte olan bir ivme kazandırıldığı gibi sektöre bağlı diğer yan sektörlerde sağlıklı bir işleyişe kavuşacaktır.” dedi.

İnşaat sektörünün ülkemizin stratejik sektörü olduğunun altını çizen Resul Lekesiz; “Sektörde yaşanan küçülmenin devam ettiğini düşünürsek, Geçen yılı %7,7 küçülmeyle kapatan sektörümüz bu yılı da küçülmeyle kapatacak. Büyüme hedeflerimiz 2010 yılına kaldı. Son çeyrekten itibaren yavaş yavaş kıpırdanm olacağını ve 2010‘da arı gibi çalışacağımızı düşünüyorum. Bu hedefin gerçekleşebilmesi için kamu yatırımlarını ertelemesi gerekli. İnşaat sektörünün ekonominin ana göstergesi olduğunu, girdilerden istihdam oranına kadar her türlü parametreyi ciddi oranda 63 Nisan 2009 - Ekim 2009 / Sayı 03


Şehrin Nabzı

Antalya

Evren Metal San. ve Tic. Ltd. Şti.

Genel Müdürü

Uğur Akpınar ”Genel olarak geçmişde alınan yalnış kararların şu an sıkıntısını çekiyoruz. Keşke geçmiş dönemlerde ileride gerçekleştirilecek yapılanmalar göz önüne alınarak kararlar alınsa, kanunlar bu yönde çıkartılsaydı.” Uğur Akpınar, 1973 yılında Konya Ereğli’de doğdu. İlk ve Orta öğrenimini Konya’da tamamlamasının ardından geldiği Anyalya’da Lise öğrenimini de tamamladı. Ardından kardeşi Evren Akpınar ile birlikte 1990 Aday Demir Çelik’te iş hayatına adım attı. Birlikte başladıkları iş hayatında tecrübelerini birleştirerek kendi işlerini yapmaya karar veren Akpınar kardeşler 1995 yılında Evren Metal Sanayi İnş. Tic. Ltd. Şti.’yi kurdu. Evren Metal ile 500 m2 alanda boru, kutu profil, köşebent, lama silme, NPI-NPU tren rayları satışı ile ticaret hayatına devam eden Akpınar kardeşler 11 kişiye istihdam sağlamaktadır. Sektör ve piyasalar hakkında görüşlerini sorduğumuz

64 Nisan 2009 - Ekim 2009 / Sayı 03

Uğur Akpınar, “Genel olarak geçmişde alınan yalnış kararların şu an sıkıntısını çekiyoruz. Keşke geçmiş dönemlerde ileride gerçekleştirilecek yapılanmalar göz önüne alınsa ve kararlar, kanunlar bu yönde çıkartılsaydı. Ülkemiz ve Antalya’da sektörümüzün hareketlendirilebilmesi için acil önlem paketlerinin devreye girmesi gerektiğini düşünüyorum. Özellikle bizim için inşaatın kaba hali büyük önem taşıyor. Zaten bizim pazarımızın harekete geçmesi demek inşaat sektörünün ve dolatısıyla tüm sektörlerin hareket kazanması demektir. Bunun içinde yeni pazar yaratılması gereksinimi doğmaktadır. Mevcut stoklar eriyecek ki yeniden inşaatlar başlasın ve ülke ekonomisinde hareketlenme sağlansın.” dedi.


Antalya

Şehrin Nabzı

Güntaş Yapı Malzemeleri Ltd. Şti.

Genel Müdürü

Orhan Ütgünoğlu

”Sektör 2010 yılına kadar rölantide devam edecek.” Orhan Ütgünoğlu, 1970 yılında Antalya’da doğdu. Sektöre 12 yaşında Öz-Ka Yapı Malzemeleri’nde çıraklık yaparak adım atan Ütgünoğlu, 1990 yılında Diyarbakır’da vatani görevini tamamladıktan sonra Antalya’ya döndü. Askerlik sonrası kendi işini yapmaya karar vererek 1992 yılının Mart ayında 4 kardeşi ile birlikte bir şahıs firması olarak kurduğu Güntaş Yapı Malzemeleri’ni 1998 yılında Limited Şirket yapısına kavuşturmasından itibaren Güntaş Yapı Malzemeleri Ltd. Şti. adı ile ticaret hayatına devam etmeye başladı. Firma ticari hayatına 450 m2 showroom, 300 m2 açık alan depo ve 150 m2 şubesi ile devam etmekte olup 6 kişilik kadrosu ile Kütahya Seramik, Tamsa Seramik, Söğüt Seramik, Weber Markem, Küt-

ahya Yapı Kimyasalları, Polisan Boya, Pilsa Plastik Boru markalı ürünlerin ticaretini yapmaktadır. “Tüm dünya’da yaşanmakta olan kriz ülkemizde de kendisini göstermekte. Yurtdışında bulunan ve inşaatla uğraşan dostlarımızdan almış olduğum bilgilere göre sektör 2010 yılına kadar rölantide devam edecek. Bu koşullara istinaden özellikle acil bir önlem paketi de inşaat sektörüne çıkartılabilir. Bu paket KDV indirimi, konut, tadilat ve onarım kredi faiz oranlarının indirimini kapsayabilir. Özellikle Antalya için bakacak olursak yabancıya mülkiyet satışı ile ilgili gerekli düzenlemelere gidilebilir.” şeklinde görüşlerini bildiren Ütgünoğlu çalışmaların daha fazla geç kalması gerktiğinin de altını çizdi.

65 Nisan 2009 - Ekim 2009 / Sayı 03


Şehrin Nabzı

Antalya

Hacıoğulları Demir Çimento Tic. Ltd. Şti.

Genel Müdürü

Mustafa İlhan ”Sektör, böyle bir dönemde kolay olmasa da uzun vadeli konut kredilerinin ucuzlatılması yoluyla talep oluşturulmasına, %18 olan KDV oranının acilen düşürülerek sektörel hareketlilik sağlanmakla birlikte kayıtdışı ekonominin önüne geçilmesine ihtiyaç duymaktadır. ” Mustafa İlhan, 1970 yılında Erzincan’da doğdu. İlk, orta ve lise öğrenimini aynı şehirde tamamladıktan sonra 1993 yılında Antalya’ya gelen ilhan Erzincan’da da aile lakapları olan Hacıoğulları adı ile 1995 yılında bir aile şirketi olan Hacıoğulları Demir Çimento Ltd. Şti.’ni kurdu. Sivil toplumun gerekliliğinin herzaman altını çizen Mustafa İlhan ANTİMDER üyeliğinin yanı sıra ATSO üyeliği bulunmakta ve Antalya’ya geldiği günden beri üyesi olduğu Antalya Erzincanlılar Derneği’nin Yönetim Kurulu Başkanlığı görevini yürütmektedir. Evli ve iki çocuk babası olan İlhan, gerçekleştirmiş olduğu yardım ve sosyal faaliyetleri ile kısa sürede ANTİMDER üyelerinin de gönlünü kazanmıştır. Hacıoğulları, demir, çimento, hazır beton, bims tuğla, kaba inşaat malzemesi, kum, satışı yapmak-

66 Nisan 2009 - Ekim 2009 / Sayı 03

ta olup granüllü zemin kaplama ürünlerinin bölge bayiliği ile ticaret hayatını sürdürmektedir. İnşaat sektörünün bütün birimleri ile ana sektörlerden olduğunun ve bölge ekonomisinde önemli bir yer tuttuğunun altını çizen İlhan, “Geniş istihdam imkânı sağlayan inşaat sektörü, işsizliğin azaltılması konusunda önemli katkı sağlamaktadır. Sektör, böyle bir dönemde kolay olmasa da uzun vadeli konut kredilerinin ucuzlatılması yoluyla talep oluşturulmasına, %18 olan KDV oranının acilen düşürülerek sektörel hareketlilik sağlanmakla birlikte kayıtdışı ekonominin önüne geçilmesine ihtiyaç duymaktadır. Antalya’da ise arsa üretiminde uzun vadeli planlama ve etkinlik sağlanmalı, Yapı denetim sistemi etkin hale getirilmeli, tüketici bilincini arttırma konusunda çalışmlar yapılması gekmektedir.” dedi.



Hukuken

Kobi Evliliklerinde Özel Vergi Avantajı

Av. S. Murat Çelikten TİMDER Hukuk Danışmanı murat@murathukuk.com Küçük Orta Büyük Ölçekli İşletmeler ya da günümüzde herkesin bildiği kısa adıyla KOBİ’ler tüm dünyada olduğu gibi, Türkiye ekonomisinin de dinamik ve sürükleyici unsurlarından biri olup, ülkemizin sosyo-ekonomik gelişmesi açısından çok büyük öneme sahiptirler. Genel olarak KOBİ’ler, az sermaye kullanımı yanında daha çok el emeği ile çalışan, çabuk karar verme yeteneğine sahip, düşük düzeyde yönetim giderleri ile çalışan ve ucuz bir üretim gerçekleştiren iktisadi teşebbüsler olarak ifade edilebilir. 20. Yüzyılın ilk yarısında işletmelerin giderek büyümeleri nedeniyle, KOBİ’lerin yaşamlarına devam edemeyecekleri düşüncesi gündeme gelmiştir. Ancak günümüzde KOBİ’ler ortadan kalkmamış, aksine 1970’li yıllardan itibaren teknolojinin gelişmesi, kişi ve toplumlardaki bağımsızlık eğiliminin artması ve bilgi toplumuna geçiş gibi nedenlerden dolayı daha önemli hale gelmiş bulunmaktadırlar. KOBİ girişimcilerinin mülkiyet tutkuları, başarılı olma arzuları, cesaretli adımları ve yatırım yapma istekleri siyasi istikrarın temel mekanizmalarındandır. Başarılı girişimciler, potansiyel girişimcileri etkileyecek, onların da ekonomiye girmelerine neden olacak ve demokratik bir ortamda, psikolojik tatmin gittikçe artacaktır. Güçlü KOBİ’ler, büyük işletmeleri de olumlu yönde etkileyecek ve sosyal yönden bir rahatlama olacaktır. Toplumun tüm kesimini kapsayan ve her yerleşim birimine yayılmış olan KOBİ’ler bir takım sorunlar ile karşı karşıya kalabilmektedirler. Bu sorunlar işletmenin kendi örgüt yapısından kaynaklanan örgütsel sorunlar olabildiği gibi; örgüt dışından kaynaklanan çevresel sorunlar da olabilmektedir. Son dönemde tüm dünyayı etkileyen küresel ekonomik kriz KOBİ’lerin de zor duruma düşmesine neden olmuştur. Küresel krizin Türk ekonomisindeki olumsuz etkilerinin azaltılmasına ilişkin önlemler çerçevesinde; zor durumdaki şirketlerin birleşmelerine dönük teşvik mekanizmaları devreye sokulmaktadır. Bu amaç68 Nisan 2009 - Ekim 2009 / Sayı 03

la, TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunda KOBİ’lerin birleşmesinde vergi istisnası getiren tasarı görüşülerek kabul edilmiştir. Bu düzenlemeyle, reel sektörün yeniden yapılandırılması, orta ve uzun vadede kayıtlılık düzeyinin yükseltilmesi, üretimin, istihdamın ve ihracatın artırılması hedeflenmektedir. Plan ve Bütçe Komisyonu tarafından hazırlanan, 16.06.2009 tarihinde TBMM’de kabul edilerek yasalaşan, KOBİ’lerin birleşmesinde vergi istisnası getiren kanunun ana hatlarını aşağıdaki şekilde özetleyebiliriz; İşletmelerden Aralık 2008’de verilen sigorta bildirgesine göre, 10 ila 250 işçi çalıştıran ve 2008 hesap döneminin sonu itibariyle, yıllık net satışlar toplamı 25 milyon TL’yi geçmeyen veya aktif toplamı 25 milyon TL’den az olanlar; KOBİ sayılacaktır. Birleşme, tam mükellef iki veya daha fazla KOBİ’nin birleşerek yeni bir ANONİM ŞİRKET oluşturmaları ya da bir veya birkaç KOBİ’nin ANONİM ŞİRKET statüsündeki diğer bir KOBİ’ye devrolunması halinde mümkün olabilecektir. KOBİ birleşmeleri, vergi istisnası yoluyla teşvik edilecek ve birleşme sonrasında, 3 yıl süreyle yüzde 75’e kadar indirimli kurumlar vergisi uygulanacaktır. Buna göre, KOBİ’lerin 31.12.2009 tarihine kadar birleşmeleri halinde, birleşilen kurum tarafından münfesih (dağılan) kurumun birleşme tarihindeki sabit kıymetlerini rayiç bedelle, diğer kıymetlerinin ise Vergi Usul Kanununun değerleme hükümlerine göre değerlemek suretiyle bir bütün halinde devralınması ve bilançosuna kaydedilmesi zorunlu olacaktır. Birleşme işlemlerinden dolayı kazançların kurumlar vergisinden muaf olması için, ‘’Birleşmeden doğan kazançların tamamının, birleşme tarihi itibarıyla birleşilen şirketin sermayesine eklenmesi; birleşilen kurumun, münfesih kurumun tahakkuk eden ve edecek vergi borçlarını ödeyeceğini, diğer ödevlerini yerine getireceğini, münfesih kurumun, birleşmenin Ticaret Sicili Gazetesinde ilan edilmesinden itibaren 30 gün içinde birleşme ne-


Hukuken

deniyle vereceği kurumlar vergisi beyannamesine ekli bir taahhütnameyle taahhüt etmesi; birleşme sonrasında 3 yıl süreyle aylık ortalama bazda birleşilen kurum ile münfesih kurum tarafından, 01.04.2009’dan önce verilen son aya ilişkin sigorta bildirgelerine göre istihdam edilenlerin toplamından az olmamak üzere aylık istihdam sağlanması’’ şartları aranacaktır. KOBİ’lerden birleşme nedeniyle dağılan kurumun, birleşme tarihinde sona eren hesap döneminde elde ettiği kazançları ile birleşilen kurumun birleşme işleminin gerçekleştiği hesap dönemi dahil olmak üzere, üç hesap döneminde elde ettiği kazançlara, İndirimli Kurumlar Vergisi uygulanacaktır. Birleşilen kurumun; İndirimli Kurumlar Vergisi uygulamasının sona erdiği yılı izleyen üçüncü yılın sonuna kadar birleşme, devir, bölünme ve hisse değişimi işlemlerine tabi tutulması (31.12.2009 tarihine kadar KOBİ’lerin kendi aralarında yapacakları hariç) ile tasfiye edilmesi veya sermaye azaltımında bulunması halinde, birleşmeden dolayı istisna edilen ya da indirimli oran uygulaması nedeniyle zamanında tahakkuk ettirilmeyen vergiler, gecikme faizi ile birlikte birleşilen kurumdan tahsil edilecektir. Münfesih kurumdan devralınan amortismana tabi iktisadi kıymetler için, faydalı ömürleri dikkate alınarak münfesih kurumdaki kayıtlı değerleri üzerinden kalan süre için amortisman ayrılabilecektir. Birleşilen kurum tarafından devralınan varlıkların, devir bedelinden düşük bir bedelle satılması durumunda oluşan zararlar, birleşilen kurumun, Kurumlar Vergisi matrahının tespitinde indirim konusu yapılamayacaktır. Birleşme suretiyle devralınan taşınmazlar, iştirak hisseleri, kurucu senetleri ve intifa senetleri ile rüçhan haklarının indirimli Kurumlar Vergisi uygulanan hesap dönemlerinde satışı halinde Kurumlar Vergisi’nde müstesna uygulanmayacaktır. Bakanlar Kurulu, birleşmeden yararlanan işletmeler için Kurumlar Vergisi oranını yüzde 75’e kadar indirimli uygulatmaya; Maliye Bakanlığı ise uygulamaya ilişkin usul ve esasları belirlemeye yetkili olacaktır. KOBİ’lerin küresel krizden olumsuz etkilenmesini önlemek amacıyla kabul edilen tasarının bir takım dezavantajları da bulunmaktadır. Örneğin, vergi istisnasından yararlanmak ve kurumsal bir yapıya kavuşmak isteyen KOBİ’ler, internet üzerinden

kendilerine ortak diğer bir deyişle evlenecek birini aramakta fakat bunun pek sağlıklı olmayacağını düşündüklerinden hızlı hareket edememektedirler. Sonuç olarak, tasarı gerekçesinde yer aldığı şekliyle, KOBİ’lerin mali yapılarını güçlendirmek, ölçek verimliliği ve rekabet ortamına uyumlarını sağlamak, istihdam düzeylerini arttırmak ya da korumak gibi amaçlarla, birleşmelerinin vergi yoluyla teşvik edilmesinin hedeflendiği işbu kanun, sağladığı vergi avantajları nedeniyle geniş bir uygulama alanı bulabilir. Ancak uygulama süresi yıl sonu ile sınırlandırılmış olan ve de kendine özgü birçok unsur içeren düzenlemenin yılın neredeyse yarısına geldiğimiz bu günlerde yürürlüğe konulması ve KOBİ’lerin ortaklık konusunda koordine eksiklikleri nedeniyle söz konusu kanunun uygulanabilirliğinin engellendiği kanısındayız.

Av. S. Murat Çelikten, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirmesinin ardından, A.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsüne bağlı olarak, Avrupa Toplulukları Hukuku üzerinde yüksek lisans eğitimi almıştır. Türkçe ve İngilizce olmak üzere “Türk Rekabet Hukuku Mevzuatı” derlemesinin, “World Intellectual Property Rights and Remedies(Turkey)”, “Consumer Protection in A Global Economy” çok yazarlı eserlerinin sahibidir. Türkiye’de hukuk ve ekonomi dergilerine yayınlanmış franchising ve bayilik, sınai mülkiyet haklarından marka, endüstriyel tasarım ve patent konularında çok sayıda makalesi bulunmaktadır. Müvekkiller adına ticari ve diğer davalarda vekillik, fikri ve sınai mülkiyet konusunda danışmanlık, davalarda araştırma raporu hazırlanması, dava takibi, Marka, patent ve endüstriyel tasarım tescil işlemleri (marka, patent, dizayn), itiraz ve yenileme işlemleri ve ilgili davaların yürütülmesi, franchise sisteminin kurulması, bayilerle yapılan anlaşmalar, tedarik anlaşmaları, franchise kılavuzlarının hazırlanması, gayrimenkul ve malzeme alımlarının koordinasyonu, finansman sözleşmeleri, franchise konusunda Uluslararası anlaşmazlıkların (mahkeme dışı sulh ile) çözümü, AT Hukuku ve Rekabet Hukuku konusunda danışmanlığı, krediler ile ilgili anlaşmazlıkların çözümü, Rekabet Kurulu bünyesinde idari soruşturma açılması için şikayet dilekçeleri hazırlanması, kurul kararlarına karşı dava açılması, v.b. hukuki temsil konularında halen faaliyet göstermektedir. Murat Çelikten; Hukukçular için İngilizce Sertifika Programı, Avrupa Toplulukları Hukuku Sertifika Programı (Tüm kurslar Banka ve Ticaret Hukuku Araştırma Enstitüsü tarafından düzenlenmiştir.), Sınai Mülkiyet Hakları, Ulusal ve Uluslararası Uygulamalar Kursu (Fikir ve Sanat Ürünleri Araştırma Uygulama Merkezi), Yeni Gelişen Finansal Teknikler ve Temel Finansal Bilgiler kurslarına katılmıştır. Halen Ankara Barosuna bağlı olarak avukatlık ve Türk Patent Enstitüsü nezdinde marka ve patent vekilliği yapmaktadır. Türkiye içerisinde özellikle gıda, hizmet ve bayilik teşkilatı bulunan 30’u aşan tüzel kişiliğin hukuk danışmanlığını yapmaktadır.

69 Nisan 2009 - Ekim 2009 / Sayı 03


Makale

KRİZDE İŞLETMELERİN FARKLILAŞTIRMA ZORUNLULUĞU Prof. Dr. Nihat Karakoç nkarakoc@balikesir.edu.tr

I. GİRİŞ 2008’in ikinci çeyreğinden başlayarak, ekonomimizin ciddi bir bozulma sürecine girdiğini gösteren somut veriler, ardı ardına gelmeye başlamıştır [1]. Büyüme, özel sektör yatırımları, özel tüketim harcamaları 2. çeyrekle birlikte çok sert bir düşüş göstermiştir. 2008’in Ekim ayından başlayarak da sanayi üretim endeksi ve kapasite kullanım oranlarında belirgin bir düşme, işsizlik oranlarında artış başlamıştır. 2009’un ilk üç ayına ilişkin verilerle birlikte, krizin Türkiye’ye etkileri konusundaki en kötümser tahminleri bile doğrulayan, ekonomideki bozulmanın endişe verici boyutları ortaya çıkmıştır. Bir yıl öncesine göre, ihracat üçte bir oranında düşmüş, sanayi üretimi dörtte bire yakın azalmış, işsizlik oranı genç nüfusun üçte birine ulaşmıştır. 2008’in son çeyreğindeki %6,2’lik küçülmeden sonra 2009’un ilk çeyreğindeki küçülmenin %10’u aşan iki haneli rakamlara varacağı öngörüsü yapılmaktadır [2,3]. İki çeyrek üst üste küçülme, ekonominin resesyona girdiğinin en temel göstergesi olarak kabul edilmektedir. Küresel ekonomide başlayan durgunluk ve talebin hızla erime sürecine girmesi, pazarda hızlı ve sert bir işletme ayıklama süreci başlatmıştır. Bu süreçte, pazarın gerektirdiği farklılaşmayı en hızlı yapabilenler, pazarda kalacak; diğerleri ayıklanacaktır. Bu çalışmada, küresel krizin etkileri, temel nedeni ve daralan talebin işletmelerde gerektirdiği hızlı farklılaşma yeteneğinin önemi incelenmektedir. II.KRİZİN NEDENİ Krize götüren sürecin temelinde, henüz kazanılmayan, gelecekteki (kazanılacağı varsayılan) gelirin kredi desteği ile öne çekilerek, yaratılan sanal bir talep ve üretim artışı bulunmaktadır. Buna göre, ihtiyaçlarını ertelemeden ve ihtiyaç tanımlarını genişleterek karşılayan, tüketiciler; karlılığı artan reel sektör, mali sektör; vergi gelirleri artan hükümet, kısacası tüm tarafları mutlu eden, aşağıdaki sanal büyüme sarmalı oluşturulmuştur. Ancak bu sarmalda, tüketiciler gelecekteki gelirlerini (varsayılan) şimdi-

den harcamakla, sadece faiz yükünü değil, aynı zamanda arttırdıkları talebe bağlı artan fiyat yükünü ve sanal gelir artışının verdiği güce bağlı hesapsız harcama yükünü de taşımaya başlamıştır. Böylece kredili harcama yapan tüketiciler, gelirlerinin satın alma gücünü, en az üç yönden aşındıran ve aşındırma etkisi giderek artan bir sarmala girmiştir. Ödeme gücüne bakılmadan, cep telefonuyla 1 dakikada sağlanan kredi kolaylıkları, gelirin 5 katına varan kredi kartı limitleri, peşinatsız, çok taksitli satışlar, taksit atlatma; ürün bedelini değil ürünün 24-36’da birlik taksit miktarını öne çıkarma… vb. tüm sınırlar sonuna kadar zorlanmıştır. Bu hastalıklı büyüme sarmalındaki talebi yukarıda tutan kredi ayağının çatlayarak sarsılması, sarmalın yönünü tersine çevirmeye başlamıştır. Sarmaldaki artarak birbirini besleyen tüm unsurlar, negatife dönüşerek; birbirini azaltan, küçülme sarmalını oluşturmuştur. Dünya ekonomisinin dörtte birini oluşturan, ABD’de üretilen bu küçülme sarmalı, hızla diğer ülkelere yayılmıştır. Bu sarmalın, sanal büyüme sarmalına sahip ülkelere geçişi ve etkisi daha fazla olmaktadır. II.TALEPTEKİ DARALMA SÜRECİ Küresel boyutlardaki talep daralması, kısa sürede eski düzeyine yükselecek, geçici bir geri çekilme biçiminde görünmemektedir. Sürekli gelecekteki varsayılan kazancını harcayan tüketiciler için gelecek, artık bu gün olmuştur. Bu günlere ait olan doğal talep miktarının bir bölümü dünden (peşinen) karşılanmış ve geleceğe ait olan talebi de bu güne çekme olanakları daralmıştır. Böylece pazarda, önce, bu günlere ait olan talebin dünden karşılanmayan bölümü ile geleceğe ait olan talebin bu güne çekilebilen bölümü kalmıştır. Daha sonra da, işini kaybeden, geliri düşen tüketiciler ile fiyatların düşeceği beklentisini taşıyanlar ve belirsizlik karşısında gelecek endişesi duyanların pazardan çekilme süreci başlamıştır. Bu süreç devam etmektedir. Bu değerlendirmeye göre, tüketici kredi faizlerini düşürme, KDV ve ÖTV indirimleri gibi paketlerle talebi canlandırma çabalarının, piyasanın kendisini düzeltme (üretimi, gerçek talep boyutlarına indirme) hareketine engel olması beklenmemelidir. Tersine, hareketin tamamlanma sürecini daha da uzatması söz konusudur. IV. KRİZDE FARKLILAŞTIRMA ZORUNLULUĞU İşletmelerin doğuşunu ve yaşamlarını sürdürebilmelerini sağlayan yaşam kordonu, taleptir. İşletmeler, talebin %50-60’lara varan bölümünün kaybedildiği, talepteki baskının arttığı ve pazarda var olma savaşının giderek şiddetlendiği bir süreç içersine girmişlerdir.

70 Nisan 2009 - Ekim 2009 / Sayı 03


Makale Bu süreçte pazar, bünyesindeki işletmeler arasından bir eleme (seçim) yaparak kendisini optimize edecektir. Başka deyişle, Pazar, hedeflediği dengelemeyi sağlayacak (var olan talebin istediği) sayıda ve özelliklerdeki işletmeleri seçecek; diğerleri ayıklanacaktır. Pazarın, amansız biçimde başlattığı bu ayıklama sürecinde, işletme seçim kriteri, farklılaştırma yeteneğidir. Aslında pazarın bu optimizasyon hareketi ya da güçsüzleri ayıklama süreci, sadece kriz dönemlerinde devreye giren bir düzenek değildir. Pazarın doğasında var olan bir dengeleme refleksidir. Ancak pazarda olağandışı dönüşümün yaşandığı dönemlerde, bu düzeneğin işleyişi, rutin işleyişi ile karşılaştırılamayacak ölçüde hızlı ve sert olmakta; ayıklama çok daha kısa sürede tamamlanmaktadır. Optimizasyon sürecinin çok sert ve hızlı işlediği böyle dönemlerde, pazarın işletme seçiminde kullandığı ikinci kriter ise, hızlı hareket edebilme yeteneğidir. Bu iki yeteneği bir arada bulunduran, hızlı farklılaşabilen işletmeler, diğerlerinden ayrılarak pazarda kalabileceklerdir. İşletmelerin başlıca farklılaştırma alanları şunlardır (7,8 ). 1.Yönetim anlayışı: İlk farklılaştırılacak alandır. Yöneticiler, pazarı izledikleri pencereden ayrılıp, dönüşen yeni pazarın koşullarını iyi görebilecekleri farklı bir pencere keşfetmelidir; İşletmede kısmi farklılaştırmadan, sistemi bütünüyle farklılaştırmaya kadar tüm seçenekler değerlendirilmelidir. 2.Çıktılar: İşletmedeki tüm süreçlerin çıktıları ve müşterilere sunulan ürünler, farklılaştırma konusudur. Bu dönemde çıktıların maliyetini düşürecek, kalitesini yükseltecek, pazardaki ürünlerin tercih edilmesini sağlayacak her türlü farklılaştırma seçenekleri değerlendirilmelidir. Bu seçenekler içinde, fiyat indirme seçeneği kaçınılmaz bir karardır. Ancak bu konudaki farklılaştırmada, ilkler arasında olunması ve müşteriyi ikna edici gerçek bir indirim olması durumunda farklılaştırma yaratılacağı unutulmamalıdır. 3.Süreçler: Tüm işletme işlevleri ile ilgili süreçlerde maliyeti düşürecek bir farklılaştırma zorunludur. Özellikle işletmelerin pazardaki vitrinleri olan bayi ve acentelerin rolünü, işletmenin kalite ve fiyat imajını tam olarak tüketiciye yansıtacak biçime dönüştürmenin önemi artmıştır. Ürünün maliyeti ile müşteriye satılan fiyatı arasındaki farkı minimuma indirme baskısı bu dönemde yoğunlaşacaktır. Dolayısıyla da özellikle dayanıklı tüketim mallarının üretici işletmeden tüketiciye aktarılmasında, küçük bayilerin rolünün zayıflaması ve zincir mağaza ve marketlerin ağırlık kazanması söz konusudur. 4.Girdiler: İşletmelerin tüm süreçlerde yararlandığı girdiler ve girdi kaynakları farklılaştırma konusudur. İnsan kaynağı, diğer işletme öğelerinden farklı olarak rakiplerin taklit edemeyeceği tek unsurdur. Bu nedenle de işletmenin farklılaştırma yeteneği kazanmasında stratejik bir role sahiptir. Ancak insan kaynağının söz konusu rolü üstlenebilmesi için, bu rolün gerektirdiği yeteneğe, bilgiye, yetkiye ve motivasyona sahip olması gerekir. Bu dönemde işgörenlerindeki farklılaştırma potansiyelinden en

üst düzeyde yararlanmayı sağlayacak sistemleri kurabilen işletmeler, pazarda kalmayı hak edecektir. Dolayısıyla bu dönemde nitelikli işgörenlerin işletmede tutulabilmesi hayati önem taşımaktadır. 5.İmaj: Güvenilir bir kurum imajı olmayan ya da kurum imajı aşınmış işletmelerin, pazarda ilk ayıklanan işletmeler arasında olması kaçınılmaz görünmektedir. V. SONUÇ Küresel ekonomide, bu ani gibi görünen, ancak işaretlerinin en az iki yıl öncesinden alındığı, önemli ve kaygı verici bir bozulma süreci başlamıştır. Bozulmanın temel nedeni, geleceğe ait olan talep ve geliri bugüne çekerek bugünkü gelir ve talebin üzerine, geleceğe ait olan talep ve geliri ekleyerek büyütme iştahıdır; piyasa bünyesinde oluşan bu dengesizlik ve strestir. Piyasa, bünyesinde oluşan bu dengesizliği ve biriken stresi giderecek, taşları yerinden oynatan, ezberi bozan büyük bir operasyon başlatmıştır. Buna göre, yöneticilerin önündeki yol şartları aşağıdaki manzarayı göstermektedir: 1.Ekonomideki durgunluk ve talepteki daralma süreci devam etmekte; sürecin sonu henüz görülememiştir.

2.Talepteki daralma sürecinin sonunda, talebin

yeniden canlanması için ne kadar bir bekleme sürecinin yaşanacağı belli değildir. Öngörüler, 2011’den önceki bir tarih olamayacağı yönündedir. 3.Daralan talep, kısa süreli, geçici ve kriz öncesi düzeyine yeniden gelecek bir çekilme niteliğinde görünmemektedir. 4.Pazar, hızlı ve sert bir işletme ayıklama süreci başlatmıştır. Bu görünüm çerçevesinde;

1.Pazarın başlattığı radikal bir dönüşümle kendini dü-

zeltme sürecinde, hızlı farklılaşabilen işletmeler, pazarda kalabilecek, diğerleri ayıklanacaktır. 2.Farklılaştırmaya, yönetsel bakış açısı ve uygulamalardan başlanmadıkça, pazarın yeni kuralları ve hedeflerine uygun işletme biçimini yaratacak farklılaştırma beklenmemelidir. 3.Vizyonda, hedeflerde ve bunlara uygun köklü bir sistem değişimini gerektiren farklılaştırma, doğrudan tepe yönetiminin sorumluluğundadır. 4.İşletmelerin karşı karşıya kaldığı farklılaştırmanın kapsamı, kısmi bir reorganizasyondan çok sistemdeki tüm süreçleri sıfırdan tasarlamayı gerektirecek, değişim mühendisliği (reengineering) boyutundadır. KAYNAKLAR [1].Küçük, Tanıl. (2009). İstanbul Sanayi Odası Meclis Konuşmaları (http://www.iso.org.tr). [18.04.2009] [2].TUİK. (2009). ((http://www.tuik.gov.tr). [26.04.2009] [3].TİM. (2009).(http://www.tim.org.tr) [26.04.2009] [4].Kırım, Arman. (2007), Emrinize Amade İnnovasyon Türleri. (http://www.fedtraining.com.tr) [ 31.07.2007] [5].Accenture (2007), Tedarik Zincirinde Inovasyon. (http://www.accenture.com.tr.) [10.11.2007] Prof. Dr. Nihat Karakoç, 1979’da Eskişehir İ.T.İ.A Kütahya Yönetim Bilimleri Fakültesi’ni bitirdi. Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yönetim-Organizasyon Bilim Dalında, 1985 yılında Yüksek Lisans derecesini; 1988’de Doktor unvanını aldı. Yönetim ve Organizasyon Ana Bilim Dalında, 1991’de Doçent ve 1997’de Profesör olan Dr. Nihat KARAKOÇ’ un yeni yönetim teknikleri, insan kaynakları yönetimi, iletişim, zaman yönetimi ve halkla ilişkiler alanlarında yayınlanmış kitap ve makaleleri bulunmaktadır. Evli ve iki çocuğu vardır.

71 Nisan 2009 - Ekim 2009 / Sayı 03


Makale

KÜRESEL KRİZİN MÜŞTERİ HİZMETLERİNE GETİRECEKLERİ

Prof. Dr. Yavuz Odabaşı Anadolu Üniversitesi İşletme Fakültesi yodabasi@anadolu.edu.tr Tüm dünyayı olduğu gibi ülkemizi de etkileyen küresel krizin iş dünyasını ve toplumu nasıl etkilediği tartışmasında uzmanlar, uzman gibi görünenler, bilenler, bilmeyenler herkes görüş ve önerilerini ortaya koyuyor. Bunların bazılarının aktarış ve söyleniş biçimleri, tonları, toplumu umutsuzluğa, karamsarlığa ve korkuya yöneltmekte. Krizin dönemsel ya da yapısal olması ve buna göre önlemlerin alınması kaçınılmaz. Dönemsel olması, onun kısa dönemli ve geçici olması anlamına gelir ve bu da kısmen olumlu olarak algılanabilir. Yapısal nitelikteki kriz ise, yaygın ve derin izler bırakan, değişimleri içeren, yönetim zorluklarının hissedildiği bir yapıdadır. Bu nedenle,“Bu kriz gibi krizleri birkaç kez gördük. Hepsinden de daha kararlı ve esnek olarak çıktık” düşüncesi yanıltıcı olabilecek bir yargı. “Ekonomi daraldığına, müşterilerimin durumu bozulduğuna göre benim de işlerimin daralması kaçınılmazdır” düşüncesi de fazlaca karamsar bir düşünce. Ne olduğundan daha fazla abartmalı, ne de fazlaca iyimser olunmalı. Gerçekleri ve değişimin etkilerini olduğu gibi ve net görebilmeli. Hiç şüphesiz, işletmeler baskı altındalar, çünkü müşteriler de baskı ve stres altındalar. Panik ve korku içinde karar almaya çalıştıkları bir gerçek. Bu baskının ve stresin pozitif bir enerjiye ve sonuca dönüştürülmesi gerekiyor. İçinde bulunduğumuz küresel kriz, ötekilerden farklı olarak, yapısal ve değişimi zorunlu kılan nitelikte. Aslında, yaratıcı ve yenilikçi gücümüzü devreye sokabilecek olumlu düşüncelere, yaklaşımlara ihtiyaç var bu günlerde. Ancak, tüm işletmeleri ve pazarlama uygulamalarını etkileyen ve zorluklar olarak görünen iki konuyu açıklamak gerek. Likidite azalışı. Son dönemlerde yaşanan kaynak bolluğu kaynak kıtlığına dönüştü. Bir tarafta bankalar kredi vermeyi pahalılaştırdı ve zorlaştırdı, di72 Nisan 2009 - Ekim 2009 / Sayı 03

ğer tarafta satışların düşmesi ve ödemelerde sıkıntılar oluşmaya başladı. Gelişmiş büyük ekonomilerde duraklama, gelişmekte olan ülkelerde büyüme hızının düşmesi dönemine girilmesi, mal talebini ve ihracatını azaltıyor. Bunun sonucu daha az satış, daha az üretim ve daha çok işsizlik gibi olumsuzluklar doğurmakta. Tüm bunların anlamı: “daha az iş ve daha az gelir” demektir. Bunu hemen fark eden iş dünyası ve müşteriler, “tasarruf” dönemine girildiğini ve “har vurup harman savurma” döneminin bittiğini çok iyi anlıyor. Tutumlu olmayı ve hesaplı davranmayı hep birlikte yeniden keşfediyoruz. Nakdin krallığı dönemi işletmeler için vazgeçilmez bir düzenlemeyi gerekli kılıyor. Şimdi kilolardan, fazlalıklardan arınma, verimli olmayan işlerden, süreçlerden, müşterilerden, tedarikçilerden kurtulma zamanı. Hiç unutmayalım ki, nakitte kalmak için en iyi yöntemlerden biri de nakit alışverişte kolaylıklar sağlayarak geliri arttırmaktır. Rakiplerden daha zengin ve tatmin edici deneyim sunan hizmetleri gerçekleştirmek bu konuda avantaj yaratmaktadır. Hizmetlerde yapılacak iyileştirme ile bu konuda en önemli fırsatlar yakalanabilmektedir. Bu dönemde, yöneticilerden ‘daha azla daha çok iş’ yapmaları isteniyor. Tasarruf amacıyla hizmet kalitesinde azaltma yaparak geleceği kurban etmeyecek olan değer yaratıcı bir hizmet oluşturmak, işlerin kötü gittiği zamanlarda baskı altında kalmış şirketlerin can yeleği olabilecektir. Aslına bakarsanız, bu kriz döneminde herkesin aklı, “güvensizlik” olarak adlandırılabilecek durumla ilgili. Müşteriler böyle bir ortam içinde kabuğuna çekilmiş, güvenini kaybetmiş, temkinli, biraz çekingen, korku ve endişe içinde. Onları tekrar kazanmak için her türlü kampanya ve indirim gerçekleştiriliyor. Müşteri, yaşamına katkıda bulunabilecek çözüm-


Makale leri sunacak hizmetlerden bir değer elde etmeyi arzuluyor ve bunu da ücretsiz istemiyor. Burada asıl olan, müşterilerin sesini, nabzını dinlemek ve onları iyi anlamaktır. Varolan müşterilerle çalışmak ve onlara sunulacak olan geliştirilmiş müşteri hizmetleri ile çalışmak en akıllıca yollardan biri. Müşterilerle birlikte zaman geçirerek neleri önemsediklerini öğrenmek ve bu doğrultuda müşteri hizmetlerini onların ihtiyaçlarına göre düzenlemek; verimli olmayan, tercih hızı yüksek olmayan, şikayet konusu olan hizmetlerin elenmesine yönelik kararların hızla alınmasına çalışmak gerekir. “Ekonomi yavaşlarken, kararlar hızlanmalı” gerçeği çerçevesinde, önemli konuları müşterilerle konuşarak, deneyimlerini daha üstün ve olumlu hale getirmek, daha da güzelleştirmek için yollar bulmak gerekiyor. Örneğin, ödeme kuyruklarının azaltılması, danışma hattındaki beklemeleri en aza indirmek, şikayeti yanıtlamadaki aksamaları ortadan kaldırmak gibi küçük düzenlemeler ve ayarlamalardan başlanabilir. Buna paralel olarak çalışanların da benzer bir güdülenmeye ihtiyaçları var. “Müşterinin kalbine giden yol, çalışanlardan geçer” sözüne inanarak bakan yönetici sayısı az olur bu kritik dönemlerde. Her gün, her dakika işini kaybetme korkusuyla baş başa kalan personelin verimli hizmetler üretebilmesi olanaksızdır. Çalışanların çoğu; iyi birer dinleyici olmanın yanında yaratıcı düşünce sahibi, hizmete odaklı ve deneyimli kişilerdir. Onlarla, ortak yapılacak toplantılarda, hem kendilerinin hem de müşterilerin neler yaşadıklarını, neler beklediklerini öğrenme fırsatları yaratılmalı, takım ruhu korunabilmelidir. Müşterilerin belirsizlikten dolayı kaçtıkları alışverişler, pahalı olan ürünlerden, hizmetlerden ucuz olanına ve daha azını almaya yöneldiğinden, güven duygusunu yaratacak iletişime olan ihtiyacı yadsımak olanaksızdır. Bunun için; açık, dürüst, saydam, yalın ve doğrudan iletişim mesajlarının yer aldığı “empatik” iletişime büyük önem vermek gerekiyor. Küçük kampanya hileleri, reklam mesajlarındaki kandırmacıların eskisi gibi çalışmayacağı çok açık. Müşterilerin duygusal durumlarını da içeren “müşteri iletişim planı” gerçekleştirmek, bir reklam planı

yapmaktan çok daha önemli hale gelmiş durumda. Müşteride olumlu izler bırakan duygusal içerikli deneyimler yaşamasını amaçlayan ve bu konuda bir farklılık yaratmaya yönelik kaynak oluşturan şirketler daha etkin bir kriz stratejisi uygulamış olurlar. Unutmayalım ki, eğer müşteriler markalarımızı, ürünlerimizi ve bizleri terk ederse gelirlerimiz, karlarımız da bizi terk eder. Müşterilerin bizlerle kalmaları için artık önemli ve vazgeçilemez bir neden kalmadığında, bizi terk etmeleri kadar doğal bir şey olamaz. Bu noktada öne çıkan en önemli soru ise, ürünlerimiz, markalarımız ile şirket olarak bu değişim ve dönüşüme bizim ne denli hazır olduğumuzdur. Dürüst olan, saydam olan, verimli olan, tüketicisini düşünen ve kollayanın, inovasyona dayalı fark yaratanın tercih edildiği ve bunun tüketiciler tarafından değerlendirildiği, böylece herkesin kazanacağı bir döneme giriyoruz. Müşteriler şirketlerin hataların, yanlışların ve yeterli öngörüde bulunamamaları yüzünden ortaya çıkan kayıpların faturasını ödemek istemiyor artık. Başarılı ve rekabetçi olabilmek için herkesin bu yeni kurallara göre kendini ayarlaması ve iş anlayışını düzenlemesi kaçınılmaz. Prof. Dr. Yavuz Odabaşı, 1949′da Bafra’da doğdu. A.İ.T.İ.A. 1971 yılı İşletme-Muhasebe bölümünden mezun oldu. Aynı Akademi’deki İşletme Yönetimi Enstitüsü Pazarlama Bölümünü 1973 yılında tamamlayarak İşletme Bilim Uzmanlığını kazandı. Askerlik görevini takiben 1975 yılında Cam-Elyaf San. A.Ş.’de Satış Sorumlusu olarak çalıştı. 1976 yılında devlet bursu ile gittiği A.B.D.de pazarlama konusunda master ve doktora derecelerini aldı. 1982-1985 yıllarında Erciyes Üniversitesi’nde öğretim üyesi olarak çalıştı. 1985 yılından bu yana Anadolu Üniversitesi’nde görev yapmakta olup; Eskişehir Meslek Yüksekokulu Kurucu Müdürlüğü, Engelliler Entegre Yüksekokulu Müdürlüğü ve İşletme Fakültesi Kurucu Dekanlık görevlerinde bulunmuştur.1998-2005 yılları arasında Akademik Danışma Kurulu Başkanlığı görevini yürütmüştür. İşletme Fakültesi öğretim üyesi olan Prof. Dr. Yavuz Odabaşı, “Journal of International Consumer Marketing” dergisinin Editorial Review Board üyeliği ve Industrial Marketing Management dergisinin hakemlerlerinde bulunmaktadır. Halen, Pazarlama ve İletişim Kültürü (Pİ) Dergisinin ortak editörlerindendir. Merkezi İngiltere’de bulunan MCB University Press’in dergilerinde yayınları olanların üye olabildikleri LITERATI CLUB üyesi olup, aynı zamanda Pazarlama Derneği’nin kurucu üyeleri arasındadır. Şirketlere yönelik eğitim ve danışmanlıklarını sürdürmektedir. Postmodern Pazarlama, Tüketim Kültürü, Tüketici Davranışları, Pazarlama İletişimi Yönetimi, Müşteri İlişkileri gibi kitapları ve çok sayıda ulusal ve uluslararası makaleleri vardır.

73 Nisan 2009 - Ekim 2009 / Sayı 03


Makale

KARLILIK YÖNETİMİNDE FAALİYET TABANLI MALİYETLENDİRME

Y. Doç. Dr. Hayri Baraçlı Yıldız Teknik Üniversitesi hayri@yildiz.edu.tr 1.GİRİŞ Faaliyet Tabanlı Maliyetlendirme diğer maliyetlendirme sistemlerine oranla özellikle 1980 sonrasında çok hızlı gelişmiş ve çok geniş uygulama alanları bulmuş bir sistemdir. Klasik maliyet muhasebesi sisteminden farklı olarak süreç (faaliyetler) odaklı bir yaklaşım ile maliyet analizi gerçekleştirir. Endüstri Mühendisliği disiplini açısından ise bu yöntemin önemi faaliyetlerin yeniden düzenlenmesinde kullanılan yöntemlere doğru ve hızlı veri kaynağı sağlayabiliyor olmasıdır. Kıyaslama, Yeniden Yapılandırma gibi yöntemler için veri kaynağı olarak kullanılabileceği gibi Toplam Kalite Yönetimi gibi işletmenin bütününün işlevinde yer alan yönetim felsefelerinde de karar verme sürecinin başlangıcında veri kaynağı olarak kullanılabilir. Günümüzde teknoloji ve üretim sistemleri alanlarındaki gelişmelere paralel olarak işletmelerin rekabet güçlerinin artış göstermesi, firmaların ürün fiyatlarının pazara giriş ve pazarda kalıcılık sağlanması açısından çok daha fazla önem kazanmasına neden olmuştur. Ürün fiyatlarının belirlenmesi için işletmenin üretim faaliyetlerinin maliyetlerini doğru ve güvenilir bir biçimde belirlemiş olması çok önemli bir faktör oluşturmaktadır. Bu nedenlerden ötürü de Faaliyet Tabanlı Maliyetlendirme sistemi geliştirilmiştir. Ancak başlangıçta belirtmekte fayda vardır, bu çalışma Faaliyet Tabanlı Maliyetlendirme Sistemi için uygulama reçetesi niteliğinde değildir; çünkü işletmelerin uygulamaları ve sistem uyarlamaları için ortak tek bir reçete geliştirmek bilimsellikten ve akılcılıktan oldukça uzaklaşmak olacaktır. Böyle bir uygulama reçetesi yoktur ancak genel geçer bazı uygulama planları verilebilir ve örnekler ile sistemin adaptasyonunda işletmeye özel reçeteler geliştirmek için yardımcı yöntemler önerilebilir. Bu çalışmanın da amacı tam olarak budur. 74 Nisan 2009 - Ekim 2009 / Sayı 03

Daha önce de belirtildiği gibi, rekabet gücünün attırılabilmesi ve korunabilmesi için işletmenin maliyet kavramına gereken önemi vermesi gerekmektedir. Kullanılacak etkin bir maliyetlendirme sistemi sayesinde gereksiz (katma değere sahip olmayan veya zararlı) faaliyetler ortadan kaldırılabilecek ve böylece işletmenin üretim (ürün veya hizmet) sürecinde de iyileştirmeler sağlanabilecektir. Faaliyet Tabanlı Maliyetlendirme sisteminin sağlayacağı çıktılar yardımı ile işletmede performans ölçüm sistemi gibi pek çok karar destek sisteminin kurulabilmesi de mümkün olacaktır. Ayrıca Faaliyet Tabanlı Maliyetlendirme’ ye paralel olarak Faaliyet Tabanlı Yönetim, Faaliyet Tabanlı Bütçeleme gibi sistemleri de incelemek ve ayrıntıları ile ele almak gerekmektedir. Çeşitli görüşler ile desteklemek gerekirse Faaliyet Tabanlı Maliyetlendirme işletme yönetiminde karar alma sürecinin etkin bir yardımcısı olarak kullanılabilir. İşletmelerin rakipleri ile mücadele etmesi gereken günümüz koşullarında, ürün maliyetlerinin doğru ve güvenilir bir şekilde belirlenmesi işletmenin karını ve belirlenecek fiyatlandırma politikalarını etkileyecektir. Bu nedenle klasik maliyetlendirme yöntemlerinin bazı açılardan yetersiz kalması, bizi ürün maliyetlerinin belirlenmesinde yeni yöntem ve kavramların geliştirilmesine yöneltmiştir. İşletmede doğru bir şekilde kurulacak FTM, işletmeye ve de yönetime doğru maliyet verisi sağlamanın yanı sıra; kurulum aşamasında yapılacak süreç ve faaliyet analizleri ile gereksiz süreçlerin ortadan kaldırılması ve gerekli iyileştirmelerin yapılmasına imkan vereceği gibi, aynı zamanda işletme içerisinde çeşitli performans ölçümlerini de mümkün kılmaktadır. FTM yöntemi doğru uygulandığı takdirde işletme yönetimine işletme ile ilgili alınacak kararlarda çok yardımcı olacak veriler sağlamaktadır. İşletmeler ürettikleri ürünlere, dolaylı giderleri doğru bir şekilde yansıtamadıkları sürece doğru bir maliyet bilgisine sahip olamayacaklardır. FTM genel giderlerin her bir ürüne bu maliyetin oluşumuna sebep verdiği oranda aktarılmasını sağlayarak, her bir ürüne hak ettiğinden daha az veya daha fazla olmayacak şekilde bu giderlerin paylaştırılmasını sağlamaktadır. FTM, üretim esnasında gerçekleştirilen faaliyetlere odaklanmaktadır. Faaliyetlerin kaynakları tükettiği ve de ürünün de üretim esnasında bu faaliyetleri kullandığı bir sistemdir. Buna göre kaynakların maliyeti faaliyetlere aktarılmakta, daha sonra da faaliyetlerde toplanan maliyetler; ilgili ürüne yansıtılmaktadır, (Eser 2002). Özellikle son yirmi yıldır gelişen bilgisayar destekli esnek üretim sistemleri işletmelerin üretim organizasyonunu değiştirmiş, eski üretim felsefeleri geçerliliğini yitirmiştir. Bu değişime paralel olarak, işletmenin bütünü hakkında bilgi sağlamaya yönelik geleneksel muhasebe sistemi de maliyetlerin stratejik yönetim kararlarında kullanılmasında yetersiz kalmıştır.



Makale Ürün ile ürünün tükettiği kaynak maliyeti arasındaki ilişkiyi daha doğru bir biçimde kurabilen ve yapılacak her faaliyetin işletmeye getireceği maliyeti izleyebilen yeni sistem arayışları sonucunda Faaliyet Tabanlı Maliyet sistemi geliştirilmiştir, (Öker 2003). Sistemin teorik anlatımında pek çok kaynakta olduğu gibi gelişim süreci ile başlamakta, avantaj ve dezavantajlar ile ortaya koyularak; sistem ile ilgili olumlu veya olumsuz düşüncelere yer verilmiştir. Asıl önem verilen nokta ise, sistemi en yalın ve basit hali ile örneklemeye çalışılmış olan uygulama bölümüdür. 2.Geleneksel Maliyet Sistemlerinin Yetersizliği Geleneksel maliyet muhasebesi mamul maliyetinin unsurlarını dolaysız madde, dolaysız işçilik ve genel üretim maliyetleri olarak belirlemiştir. Mamul maliyetinin doğru ve objektif bir şekilde belirlenmesinde dolaysız maliyet maliyetleri herhangi bir sorun çıkarmamaktadır. Sorun Genel Üretim Maliyetleri’nin mamul maliyetlerine yüklenme biçiminden kaynaklanmaktadır. Geleneksel Muhasebe ile Faaliyet Tabanlı Maliyetlendirme arasındaki en önemli fark genel üretim maliyetlerinin saptanma ve mamullere dağıtım biçimindedir. Geleneksel maliyet muhasebesinde genel üretim maliyetlerinin dağıtımı ve yüklenmesi, maliyet merkezleri temelinde yapılanmaktadır. Ancak çok basit uygulamalarda genel üretim maliyetleri işletme bütününde biriktirilerek, mamul maliyetlerine yüklendiğinde görülmektedir. Genel üretim maliyetleri mamullere gerek maliyet merkezleri temelinde gerekse işletme bütününde yüklenmiş olsa dahi genelde dolaysız işçilik maliyetleri ölçü alınarak yükleme yapıldığında mamul maliyetleri içerisinde Genel Üretim Maliyetleri.’ne ait payların doğru ve objektif bir şekilde belirlenmesinde güçlüklerle karşılaşılmaktadır. Bugüne kadar geliştirilen maliyet muhasebesi teknikleri finansal muhasebe gereksinimleri nedeniyle önem kazanamamıştır. Günümüzün karmaşık üretim ortamlarının izlenmesinde maliyet muhasebesi teknikleri yavaş kalmakta, elde edilen maliyet bilgileri eksik oluşmaktadır. Saptanan bilgiler ışığı altında verilen yönetim kararları ise şüphe uyandırabilmektedir. Yönetimin maliyet kontrolü ve maliyet yüklemeleri konularında daha etkin yöntemlere gereksinimi vardır. Birçok maliyet sistemi tek tip üretim sistemi mantığıyla düzenlenmekte ve bu yüzden de yüksek ve düşük hacimli mamuller genel üretim maliyetleri tam olarak belirlenememektedir. Aynı işletme içinde üretim hacimleri arasındaki farkın önemli bir boyuta ulaşması durumunda yanıltıcı maliyet bilgileri ortaya çıkmaktadır. Mamul sayısı fazla olan firmaların yöneticileri, mamul karması ve teknoloji seçimi ile ilgili önemli kararlar verebilmektedir. Birçok işletme ancak rekabet ve karlılıkları gittikçe kötüleştikten sonra problemin varlığını anlayabilmektedirler. Geleneksel sistemin gelişen üretim teknolojilerine göre diğer dezavantajları; •

Tam Zamanında Üretim (JIT) ve Gerekli Malzeme Planlaması (MRP) gibi tekniklere karşılık verecek nitelikte değildir.

76 Nisan 2009 - Ekim 2009 / Sayı 03

Bu sisteme göre yöneticiler, genel üretim maliyetlerindeki atama sürecinde oluşan ve tam kontrol edemedikleri sonuçlardan dolayı başarıları ölçümlenmekte ve haklarında karar alınmaktadır. Bundan ötürü sistem bu yönüyle yöneticilere yönelik haksızlıkları oluşturmaktadır.

Geleneksel muhasebe sisteminde genel maliyetlerin tek bir yükleme anahtarı ile (çoğunlukla işçilik saati) dağıtılması sistemin en büyük zaafıdır. Burada yapılan varsayım genel maliyetleri oluşturan tüm faktörlerin kullanılan yükleme anahtarı ile orantılı değiştiğidir. Geleneksel maliyetlendirme sisteminin diğer bir zayıf noktası da yüksek hacimli, yani çok satılan mamullere yüksek, düşük hacimli mamullere de düşük genel maliyetler payının yüklenmesidir. Genel maliyetleri oluşturan harcamalar mamul hacminden bağımsız olduğundan bu paylaştırma sakıncaları doğurmaktadır. Bu yöntemde her zaman yüksek hacimli mamullerin katkı payları düşük çıkmakta gerçek rakamlara ulaşılamamaktadır. Geleneksel maliyetlendirme sisteminin yanlış sonuçlara neden olabileceği alanlardan biri de bazı mamullerin fabrika içinde yapılmasının mı, yoksa satın alınmasının mı yoksa satın alınmasının mı uygun olacağı ile ilgili araştırmalardır. Dikkatli davranılmayıp geleneksel muhasebe sistemi aynen kullanılırsa, mamullerin dışarıda yapılması firma içi genel maliyetlerden pay almayacağı için ucuza geliyor görünecektir. Hatta bu yöntem ile fabrikanın kapatılıp tüm mamullerin dışarıda yaptırılması sonucuna bile varılabilecektir. Gerek ülkeler arası, gerekse de işletmeler arası rekabet ortamında dikkatler üretim faaliyetlerine yöneltilmiştir. Buna bağlı olarak yeni süreç ve akış teknolojileri, yeni stok sistemleri ve malzeme bulundurma teknikleri, üretim, mühendislik ve tasarımda yeni bilgisayar uygulamaları gibi yaklaşımlar keşfedilmeye başlanmıştır. Bu geliştirilen teknolojilerin yanı sıra, sanayi işletmelerinde insan gücü yerine otomasyona gidilmesi, maliyet muhasebesini ve dolayısıyla yönetim muhasebesini de etkilemekte ve etkilemeye devam edecektir. Esnek Üretim Sistemi (FMS) ve Tam Zamanında Üretim (JIT) gibi yeni ve ileri üretim sistemlerindeki değişmeler, maliyet muhasebesi sistemlerini birkaç yönden etkilemiştir. Bunlardan en önemlisi, söz konusu sistemlerde direkt işçiliğin önemi azalmıştır. Tüm bunların sonucunda geleneksel maliyetlendirme sisteminin köklü bir iyileştirmeden geçmesi, hatta yeni bir sistemin kurulması gerektiği görüşü haklılık kazanmaktadır. Bilindiği üzere, geleneksel maliyet muhasebesi sistemleri aşağıdaki gibi sınıflandırılabilir (Ayan, 2001): (1) Maliyetlerin kapsamını belirleyen yöntemler (a) Tam maliyet yöntemi, (b) Normal maliyet yöntemi, (c) Değişken maliyet yöntemi, (2) Maliyetlendirme zamanını belirleyen yöntemler (a) Fiili maliyet yöntemi, (b) Standart maliyet yöntemi, (3) Maliyetlendirme şeklini belirleyen yöntemler (a) Sipariş maliyeti yöntemi, (b) Evre maliyeti yöntemi.


Makale Yukarıda verilen maliyet sistemlerinin uygulanmasında karşılaşılan sorunları şu şekilde sıralayabiliriz: • • • •

Genel üretim giderlerinin tespitinde direkt işçiliğin dağıtım anahtarı olarak kullanılması, Stok maliyetlerinin azaltılması gereği, Üretim merkezlerinin yerini mamul merkezlerinin alması, Sabit maliyetlerin artması ve maliyet sistemlerinin fonksiyonunu yerine getirmekte yetersiz kalması.

Bunlar kısa olarak açıklanacak olursa; 2.1.

GÜG’ lerin Tespitinde Direkt İşçiliğin Dağıtım Anahtarı Olarak Kullanılması Sanayi devriminden bu yana üretim maliyetleri içerisinde direkt işçiliğin payı sürekli düşmektedir. Oysa geleneksel maliyet muhasebesi sistemleri, genel üretim giderlerinin dağıtımında daha çok direkt işçiliği esas almışlardır. Genel üretim giderleri, üretim için kullanılan direkt işçilik üzerinden hesaplanan oranlar yardımıyla mamullere yüklenmiştir. Ancak günümüzün gelişmiş üretim tekniklerinin kullanıldığı işletmelerde direkt işçilik esas alınarak genel üretim giderlerinin dağıtımı yanlış sonuçlar vermektedir. Üretimde makine kullanımı ağırlık kazanmıştır. Genel üretim giderleri ve direkt işçilik arasında neden-sonuç ilişkisi olmasına rağmen dağıtım anahtarı olarak direkt işçiliğin esas alınması maliyetlerin hatalı saptanmasına neden olmaktadır (Schwarzbach, 1985). 2.2. Stok Maliyetlerinin Azaltılması Gereği Stokların düşürülmesi amacıyla uygulanan üretim teknikleri de maliyet muhasebesini değişime zorlamaktadır. Stok maliyetlerinin nedenlerini saptayıp bunları ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetlere girişilmesi, maliyet muhasebesinin görevlerinden biri haline gelmiştir (Jhonson ve Kaplan, 1987). Ayrıca modern üretim düşüncesinde iş geliştirme ve stoksuz çalışma prensibi ile kalite yönetim sistemlerinin üzerine gidilmiş ve gerek maliyetler, gerekse faaliyetler açısından analiz yapılması şirketlerin doğru bilgilendirme yani gerçek bilgi ağırlık sistemlerle ilgilenmesini ortaya koymuştur (Wood ve Hubbard, 2000). 2.3.

Üretim Merkezlerinin Yerini Mamul Merkezlerinin Alması Pek çok işletme artık makine ve tezgahların fonksiyonel olarak gruplandırılması eğiliminden uzaklaşmaktadır. Bunun yerine mamullere yönelik mamul hatları oluşturulmaktadır. Bu durumda, klâsik anlamdaki maliyet merkezlerinin yerini daha çok dağıtım anahtarı gerektiren çok sayıda merkez almaktadır (Jhonson ve Kaplan, 1987). 2.4. Sabit Maliyetlerin Artması Otomasyonun ortaya çıkardığı bir başka sorun da sabit ve değişken maliyet kavramlarında görülmektedir. Sabit maliyetlerin artmasıyla da başa baş noktası analizi ve katkı payı kavramı da önemini kaybetmektedir. Katkı payı fiyat ile ortalama değişken maliyet arasındaki farkı ifade etmektedir. Başa baş noktasının analizi ise satış hasılatı ile

üretim maliyetini kullanarak kara geçiş noktasının bulunmasını amaçlamaktadır. Üretim maliyetleri içerisinde sabit ve değişken maliyetlerin ağırlıklarının değişmesiyle birlikte kâra geçiş de değişmektedir. Şöyle ki, sabit maliyetlerin artması üretim maliyetlerini yükseltmektedir. Dolayısıyla katkı payının sabit maliyetleri karşılaması gecikmektedir. Değişken maliyetlerin azalması katkı payının büyümesine neden olmaktadır, ancak bu büyüme sabit maliyetleri karşılamakta yetersiz kalmaktadır. Tüm bunlar kâra daha geç ulaşılması anlamına gelmektedir. Ancak katkı payının büyümesi, başa baş noktasına ulaşıldıktan sonra bir avantaj doğurmaktadır. Zira başa baş noktasından sonra satılan her birim mamul daha fazla katkı payı sağlamaktadır (Jhonson ve Kaplan, 1987). 2.5.

Maliyet Sistemlerinin Fonksiyonunu Yerine Getirmekte Yetersiz Kalması Maliyet sistemleri bilindiği gibi üç ana amaca ulaşmak için kullanılır: işlem kontrolü, stok değerleme ve mamul maliyetlerinin hesaplanması. Daha önceleri geleneksel maliyet muhasebesi sistemleri ile bu amaca ulaşmak mümkündü. Ancak bugün için tek bir sistemle her üç amaca birden ulaşmak imkânsızdır. Raporlama sıklığı, dağıtım derecesi, maliyet çeşitliliği ve sistemlerin faaliyet alanları gibi açılardan her üç amacın talepleri farklı olmaktadır. Dolayısıyla her üç amaç için farklı sistemlerin kullanılması, işletme yönetimine yönelik raporlama için oldukça önem taşımaktadır. Günümüz şartlarında direkt işçilik esas alınarak dağıtılan genel üretim giderleri finansal raporların sunulmasında hata vermese de yöneticileri performans ölçümünde ve mamul maliyet bilgilerinde tatmin etmede başarılı olmamaktadır (Jhonson ve Kaplan, 1987). 2.6.

Emek-Yoğun İşletmelerden Sermaye ve Teknoloji Ağırlıklı İşletmelere Geçiş İşletmeler daha kaliteli, daha çok çeşitte üretim için faaliyetlerini gerçekleştirirken otomasyona yönelmektedirler. İnsan emeği, her geçen gün yerini makinelere bırakmaktadır. Bunun yanında otomasyonla birlikte stoklarda ve üretim maliyetlerinde de düşüşler görülmektedir. Bilgisayar kullanımının yaygınlaşması ve bilgisayar teknolojisinin hızlı bir gelişme içerisinde olması sonucu işletmeler, ihtiyaç duydukları doğru bilgileri, doğru zamanda elde edebilmekte ve doğru kişiye ulaştırabilmektedir. Böylece maliyetler, satışlar, işletmenin genel gidişi ve alınacak her türlü yönetim kararları için gerekli veriler elde edilebilmektedir. Rakip işletmelerle her türlü rekabet içinde bulunabilmek için bilgilerin etkin kullanımı gerekli olmaktadır. Doğru bilgilerin zamanında elde edilebilmesi için artık elle tutulan kayıtlar yeterli olmamaktadır. İleri teknoloji kullanarak çok sayıda ve karmaşık mamuller üretilirken, buna ilişkin verilerin de yine teknolojiden yararlanılarak toplanması bir gereklilik olarak ortaya çıkmaktadır. İşletme içerisinde kurulan merkezi bilgi ağları bu soruna çözüm getirmektedir. Tüm bu sorunları özetlemek ve farklı bir biçimde ifade etmek istersek, geleneksel maliyet muhase77 Nisan 2009 - Ekim 2009 / Sayı 03


Makale besi sistemleri, mamullerin maliyetlerinin hesaplanmasında hatalar vermektedir. Ayrıca maliyetlerin düşürülmesinde ve verimliliğin artırılması konusunda yöneticilere yeterli ve doğru bilgiyi zamanında sağlayamamaktadır. İşletmenin içinde bulunduğu rekabetçi çevre, teknoloji ve mamuller hakkında yeterli bilgiyi yöneticilere yansıtamamasını da geleneksel muhasebe sistemlerinin bir sorunu olarak gösterebiliriz (Jhonson ve Kaplan, 1987). 3.Faaliyet Tabanlı Maliyetlendirme’ nin Amacı Faaliyet Tabanlı Maliyetlendirme, temel maliyet unsuru olarak faaliyetler üzerine odaklanmıştır. Bu sistem, mamullerin ve diğer maliyet unsurlarının maliyetlerini toplamaya yönelik blok (havuz) oluşturucu olarak faaliyet maliyetlerini kullanır. Faaliyet Tabanlı Maliyetlendirme, faaliyet maliyetlerini dağıtmak için çok sayıda maliyet dağıtım ölçüsü (esası) kullanılır. Faaliyet Tabanlı Maliyetlendirme sistemleri bir tek dağıtım ölçüsünü dikkate alan sistemlere nazaran, karar almaya yönelik daha iyi bilgi sunarlar. Faaliyet Tabanlı Maliyetlendirme; maliyet ve maliyet dağıtım ölçüleri arasındaki ilişkiyi daha doğru kılmasından dolayı daha doğru mamul maliyetlerinin hesaplanmasını sağlar ve yöneticilerinin satış fiyatların belirlemesine yardımcı olur. Aynı zamanda yöneticiler bildiği farklı faaliyet maliyetleri üzerinde ve maliyet dağıtım ölçülerini de maliyetleri kontrol etmeye yardımcı olmak üzere kullanırlar. Faaliyet Tabanlı Maliyetlendirme sistemi yararları (daha doğru mamul maliyet bilgisi ve maliyet kontrolü ile ilgili daha iyi bilgi) söz konusu sistemi oluşturmanın maliyetini aştığı zaman fayda-maliyet analizine geçer. • • •

Rekabetçi piyasa içinde olan, Yüksek endirekt maliyetlere sahip olan, Mevcut kaynak üzerinden farklı talepleri karşılayan yaygın çeşitte mamuller üreterek veri toplayan ve söz konusu sistemi oluşturmak için muhasebe ve bilgi teknolojisine sahip olan firmalar; özellikle bazı mamullerden yüksek hacimlerde ancak diğer mamullerden düşük hacimlerde üretmeleri halinde büyük bir olasılıkla fayda-maliyet analizine geçecektir.

Genel üretim maliyetlerinin, üretilen mamullere dağıtımı endirekt maliyetlerden meydana gelmesi nedeniyle doğrudan olmamakta bir takım dağıtım ölçülerinin kullanılmasını gerektirmektedir. Bu dağıtımda (mevcut durum) işçilik, makine saati, hammadde maliyeti, üretim miktarı vb. gibi ölçüler temel alınarak yapılmakta, buna göre belirtilen bir oran üzerinden genel üretim maliyetleri tüm mamullere yüklenmektedir. Hatta bazı işletmeler, tüm fabrika için tek bir genel üretim maliyetleri yükleme oranı belirleyerek mamullere dağıtım yapmaktadırlar. Böyle bir durum, hatalı maliyet bilgilerini ve dolayısıyla yanlış fiyat politikalarını ortaya çıkarmaktadır. Çünkü bu tür bir maliyetleme, özellikle otomasyon yoğun olduğu ve birbirinden farklı hacimlerde çok çeşitli mamul üreten işletmelerde, mamul maliyet78 Nisan 2009 - Ekim 2009 / Sayı 03

lerinin olması gerekenden daha az veya daha fazla hesaplanmasına neden olmaktadır. Bunun sonucunda da bu işletmelerde rekabet ve karlılık imkanları çok düşmektedir. Rekabet birçok şirket için mamul maliyetini doğru bilme zorunluluğunu getirmiştir. Verimsizlik yüksek mamul fiyatları ile aşılamaz. Doğru ve ayrıntılı bir mamul maliyet bilgisi fiyatlamada, satıcı seçimine, yap/al kararlarında vs. çok büyük önem arz etmektedir. Hatta mamul maliyetini bilmek dışında çok daha fazla önem taşıyan israfı belirleme, maliyet azatlımı ve performans iyileştirme imkanlarının araştırılması işletmenin rekabet şansını arttıracaktır. Yeni maliyet muhasebesi Faaliyet Tabanlı Maliyetlendirme, stratejik, tasarım ve işletimsel kontrol kararları için maliyet bilgisi sağlamak amacıyla mamullere faaliyet maliyetlerindeki payları oranında maliyet yükleyen bir maliyet toplama ve atama sistemidir. Faaliyet Tabanlı Maliyetlendirme sisteminde her bir faaliyet ile ilgili maliyet birikim yerleri oluşturulur, endirekt maliyetler buralarda biriktirilir ve maliyet dağıtım anahtarları saptanarak üretim maliyetler mamullere bu anahtarlar yardımıyla yüklenir. Faaliyet Tabanlı Maliyetlendirme kavramı, stratejik amaçlar için geliştirilmiş bir maliyet sistemidir. İşletmelerin faaliyet tabanlı maliyet sistemini kullanmasında amaç planlanan mamullerin üretilebilirliğinin ve üretim sürecinin tasarımlanması, genel üretim maliyetleri, değer analizi ve performans değerlemesi şeklinde sıralanabilir. İşletme amaçlarını, her biri organizasyon içinde uzmanlaşmış gruplarca gerçekleştirilen faaliyetler doğrultusunda uygulanır. Faaliyet Muhasebesi olarak da ifade edilen Faaliyet Tabanlı Maliyetlendirme özetle, işletmenin belli başlı faaliyetleriyle ilgili finansal ve işlemsel performans bilgilerinin toplanması, mamul maliyetlerinin bu baz alınarak hesaplanması ve raporlanması sürecidir. İşlem bazında maliyetleme olarak da adlandırılan Faaliyet Tabanlı Maliyetlendirme; bazı maliyet türlerinin üretim hacmine bağlı olmaksızın çok daha kolay saptanabileceğinden hareketle, üretilen mamul ve hizmet maliyetlerin sağlıklı saptanabilme düzeyinin yükseltilmesi amacına dayanmaktadır. Faaliyet Tabanlı Maliyetlendirme, tam maliyetlemenin yeni bir ekli olarak bilinmektedir. Söz konusu yöntemde, her bir endirekt maliyet dikkate alınarak bu maliyetin belirli bir faaliyet ilişkisi belirlenmeye çalışılmaktadır. Bu sistemin başlıca iki amacı bulunmaktadır. Bunlar; •

Tüm üretim işletmesinin faaliyet tüketimi, maliyet ve ilgi alanlarını tanımlayarak detaylı bilgi vermek,

Yöneticilere, kararlarında kullanmak üzere doğru maliyet bilgileri sağlamak.

Strateji, dizayn, faaliyet kontrolü ve mamul grupları ile tüm maliyetleri yalnızca ilgili olduğu mamul veya mamul gruplarına dağıtan bir maliyetleme sistemidir. İki temel varsayıma dayanır; 1.Faaliyetler kaynakları tüketir, 2.Mamuller faaliyetleri tüketir.


Makale Geleneksel sistemde, maliyetlerin faaliyet seviyesi ile olan ilişkilerine bağlı olarak ya değişken ya da sabit şekilde sınıflandırılması çoğu işletmelerde iyi işlenmiştir. Ancak son zamanlarda bu maliyet sınıflaması şüpheye neden olmuştur. Bu sorunlardan dolayı faaliyet esasına göre maliyetleme sistemi geliştirilmiştir. Faaliyet esasına göre maliyetleme; maliyetleri önce faaliyetlere, sonra mamullere göre izleyen bir maliyetleme sistemidir. Faaliyet Tabanlı Maliyetlendirme sistemi, faaliyetleri maliyetleri itibariyle kontrol etme olanağını verdiğinden, faaliyetlerin verimliliklerinin arttırılması ve maliyetlerinin minimize edilmesi temel amacını taşımaktadır. Ayrıca bu sistemde mamul maliyetleri yararlandıkları faaliyetlerin maliyetleri temelinde belirlendiğinde, mamullerin hem maliyetleri hem de karlılık geleneksel sisteme göre daha objektif belirlenebilmektedir. Geleneksel sistemde karlı gözüken birçok mamulün, yeni sistemde karsız, karsız gözüken bir mamulün yeni sistemde karlı olduğu görülmüştür. Geleneksel maliyet sistemlerinde, doğrudan üretilen mamul ve hizmetler üzerinde odaklanılmasına karşın Faaliyet Tabanlı Maliyetlendirme, gerçekleştirilen faaliyetlerdeki büyük çeşitlilik ve farklılığın ön planda tutmaktadır. Yönetim açısından Faaliyet Tabanlı Maliyetlendirme sistemi sadece doğru maliyetleme bilgileri ötesinde fayda sağlar. Faaliyet ve kaynakların, performans ve maliyet bilgilerini sağlar. Aynı zamanda mamulden öte, müşteri ve dağıtım kanalları gibi diğer maliyet nesnelerini de izler. Örneğin, faaliyetlerin maliyetinin ve bunların işletmeler açısından öneminin yine bunların ne kadar etkin olarak uygulandığının bilinmesi yöneticilere maliyet tasarrufu sağlayacak kararlar alınmasında yardımcı olur. 21. yüzyılda dünya klasında ki işletmelerin başarısını veya başarısızlığını etkileyen en önemli bilgi sistemi, maliyet yönetim sistemi olacaktır. Maliyet yönetim sistemlerini sağlayacağı maliyet bilgileri işletmeler açısından çözümlenmesi gereken sorunları ve kullanılabilecek olanakları ortaya çıkarmalıdır. Buna karşılık geleneksel maliyet sistemleri, hızlı değişen müşteri istekleri, otomasyon ve esnek üretim teknolojileri, yeni yönetim bilgi sistemleri gibi önemli faktörler karşısında görevini yapamaz duruma gelmiştir. Ayrıca, geleneksel maliyet sistemleri sorunları gizlemekte ve olanakların belirlenmesinde başarısız olmaktadır. Faaliyet Tabanlı Maliyetlendirme özetle; işletmenin belli başlı faaliyetleri ile ilgili finansal ve işlemsel performans bilgilerinin toplanması, mamul maliyetlerinin bu baz esas alınarak hesaplanması ve raporlanması sürecidir. Bir firma, işletme amaçlarını, her bir organizasyon içinde uzmanlaşmış gruplarca gerçekleştirilen faaliyetler doğrultusunda uygular. Konu bir örnekle açıklandığında daha iyi anlaşılabilir; geleneksel maliyet bilgileri, bir geminin büyük bir denizde yol alırken deniz dibinde bulunan tehlikeli kayaların görünmesini engelleyen deniz dibidir. Denizin yüzeyinde her şey normal gözükebilir. Ancak

işletmede kara katkıda bulunmayan mamullerin ve müşterilerin bulunduğuna mamullerin ve müşterilerin bulunduğuna ilişkin bir işaret de yoktur. Dünya klasında ki bir “gemiyi” kullanan “denizciler” tedbirsiz iseler, deniz dibinde gizlenen tehlikelerden habersiz, aynı koşullarda yol almaya devam ederler. Önemli bir sefere çıkmış “gemide çalışan denizciler” ellerindeki bilgilerle yetinmeyip değişen çevre koşullarına ilişkin kararlar alırken daha derinlemesine incelemeler yapmaları gerekmektedir. Bunu yapabilmek için “deniz yüzeyinden daha derinlere bakmaları” gerekir. Derinlere baktıklarında görecekleri kayalar; kötü kalite, yüksek maliyet, müşteriye cevap verememe, yanlış mamul tasarımları, geçmişte işletmenin başarısını etkilemiş ve ileride etkileyebilecek olan önemli faktörler olarak düşünülmelidir. Bu unsurların tümü, günümüz rekabet ortamında, dünya klasındaki bir işletmenin “gemisini batırabilecek” faktörleridir. Dünya klasındaki bir işletmenin yakın çevresinde ise pusuya yatmış bekleyen “köpek balıkları” vardır. Bunların bazıları, dünya klasındaki işletmenin Pazar payından bir parça koparabilmek için fırsat kollayan “aç” rakipler olabilir. Diğerle de işletmenin varlıklarını “ele geçirmeye çalışan işletmeler” veya “fırsat kollayan holdingler” olabilir. Bu köpek balıklarının, “kan kokusunu” almaları tehlikelidir. Fiyatları yüksek olarak belirlenmiş mamuller, ihmal edilmiş pazarlar ve etkin yararlanılamayan varlıklar, bunların beslendikleri alanlardır. Bir işletmenin daha güvenilebilir bir ortamda çalışabilmesi aynı zamanda, “deniz yüzeyinin altında bulunan gizli kayalar” hakkında bilgi elde etmesiyle olanaklıdır. Bu bilgiler işletmenin yaptığı “iş” in bir başka ifade ile “faaliyetlerin” incelenmesiyle elde edilebilir. Bu yönlü bilgiler, “her bir kayanın” görülmesine yardımcı olacaktır. Faaliyetlere dayalı bu bilgiler “her bir kayanın” belirlenmesine, ayrıca “kayaların” niçin önemli olduğunun tanımlanmasına bazı “kayalar” diğerlerinden daha fazla “ağırdır” olanak sağladığı gibi, herhangi bir tehdidin yok edilmesinde de önemli bir rol oynar. Faaliyetlere dayalı bilgi aynı zamanda, rakip “köpek balıklarınca” koparılıp alınmaya çalışılan “lezzetli lokmaların” hangileri olduğu konusunda da bilgi verebilir. Hangi mamullerden ve müşterilerden kar elde edilememektedir? Kar elde edilebilecek hangi mamuller ve müşteriler ihmal edilmektedir? Mamullerin maliyetini azaltabilmek için ne gibi olanaklar vardır? Dünya klasındaki bir geminin bu soruların tümüne cevap verebilmesi ve çalışmalarını, “kayalar” ile “köpek balıklarının” getirebileceği zararlardan uzakta yürütebilmesi için, iyi bir “denizcilik” bilgi sistemine sahip olması gerekir. Faaliyet Tabanlı Maliyetlendirme sistemi; bir işletmenin kaynakları, faaliyetleri, maliyet nesneleri, maliyet taşıyıcıları, etkenleri ve faaliyet başarı ölçüleri hakkında finansal ve finansal olmayan verileri elde eden ve bunları işleyerek bilgi haline dönüştüren bir bilgi sistemidir. Bu sistemden, maliyetlerin önce faaliyetlere daha sonra da, faaliyetlerinde maliyet nesnelerine atanmasında yararlanılır. 79 Nisan 2009 - Ekim 2009 / Sayı 03


Makale Faaliyet Tabanlı Maliyetlendirme sistemleri, işletmenin sahip olduğu kaynakların maliyetini, aynı işletmede yerine getirilen faaliyetlerin bu kaynakları kullanımına dayanarak, faaliyetlere yükler ve daha sonra da bu faaliyetlerin maliyetini; mamuller, hizmetler, müşteriler ve projeler gibi çıktılara aktarır veya bu maliyet nesneleri ile ilişkilendirir. Bu nedenle de geleneksel maliyetleme sistemlerinden farklılık gösterir. Maliyet yönetim bilgi sistemlerinin temel kaynağı niteliğindeki faaliyetlere dayalı maliyetleme sistemleri, sorunların belirlenebilmesini sağlar ve “gemicilere” yardımcı olabilmek ve “gemiyi” “kayalara” çarpmaksızın sorunların nasıl çözümlenebileceğine ve “köpek balıklarına yem olmamak” için çeşitli olanaklardan nasıl yararlanılması gerektiğine ilişkin bir “rota” çizer. Bu nedenle, Faaliyet Tabanlı Maliyetlendirme sistemleri sadece bir mamulden ne kadar kar elde edildiğine veya ne kadar zararın olduğunu gösteren bir maliyetleme yönetimi değildir. Faaliyet Tabanlı Maliyetlendirme sistemi aynı zamanda yönetim sistemleriyle bütünleştirildiğinde; mamullerin, hizmetlerin, işlemlerin ve pazarlama stratejilerinin geliştirilmesine olanak sağlayan güçlü bir yönetim aracıdır (Ayan, 2001).

Y. Doç. Dr. Hayri Baraçlı, İstanbul’da doğdu. İlk Orta ve Lise öğrenimini İstanbul’da tamamladı. 1985 yılında Yıldız Üniversitesi Endüstri Mühendisliği Bölümü’ne girdi. Yıldız Üniversitesi Endüstri Mühendisliği Bölümü’nden 1989 yılında hazırladığı “Erkek Ayakkabısı İmal Edecek Bir Fabrikanın Projelendirilmesi ve Rantabilite Etüdünün Yapılması” tezi ile “Endüstri Mühendisi” olarak mezun oldu. 1992 yılında Yıldız Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Endüstri Mühendisliği Ana Bilim Dalı’nda hazırladığı “Kalite Kontrolunda Taguchi Yaklaşımı” tezi ile “Endüstri Yüksek Mühendisi” oldu. 1998 yılında Yıldız Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Endüstri Mühendisliği Ana Bilim Dalı’nda hazırladığı “Sıfır Hataya Ulaşmada Poka-Yoke Tekniği ve Ayakkabı Sektöründe Uygulama Çalışması” tezi ile “Doktor Mühendis” oldu. Akademik çalışma hayatına 1990 yılında; Yıldız Üniversitesi Endüstri Mühendisliği Bölümü’nde Yöneylem Araştırması Ana Bilim Dalı’nda Araştırma Görevlisi olarak başladı. Aynı Ana Bilim Dalı’na, 1998 yılında Öğretim Görevlisi, 1999 yılında da Y.Doçent Doktor olarak atandı. Halen aynı Ana Bilim Dalı’nda Öğretim Üyesi olarak çalışmaktadır. Çeşitli Bilim Teşvik Ödülleri bulunmakta, aynı zamanda Institute of Industrial Engineers, Yöneylem Araştırması Derneği, Mimar ve Mühendisler Grubu gibi derneklere de mesleki üyelikleri vardır. Öğretim üyesi olarak; Toplam Kalite Yönetimi, Kalite Güvence Sistemleri, Kalite Geliştirme ve Yönetimi, Mühendislik Ekonomisi, Yatırım Planlaması, Finansman, Bilişim Sistemleri, Veri Tabanı Sistemleri, derslerini vermektedir. Milli Prodüktivite Merkezinin Yönetim Danışmanı olarak çeşitli çalışmalar yapmıştır. Çalışma alanları içinde; Yönetim-Organizasyon, İşletmelerin Reorganizasyonu, Yatırımların PlanlanmasıProjelendirilmesi ve Mühendislik Ekonomisi Analizleri, Finansal Analiz ve Kredilendirme, Maliyetlendirme ve Maliyet Analizi, Tesis İşletmesi ve Yönetimi, Toplam Kalite Yönetimi ve ISO Kalite Güvence Sistemleri, İşletmelerde Proses Geliştirme ve Hatasız Üretim/Hizmet Sunumu gibi konular bulunmaktadır. Sektörel araştırmaları arasında; Ayakkabı Üretimi, Tekstil ve Konfeksiyon Üretimi, Gıda Sektörü, Sağlık Hizmetleri ve bazı Hizmet Sektörleri bulunmaktadır. Ayrıca yerli ve yabancı dergilerde yayınlanmış makaleleri, ulusal ve uluslararası kongre ve sempozyumlarda sunulmuş bildirileri bulunmaktadır.

80 Nisan 2009 - Ekim 2009 / Sayı 03

KAYNAKLAR Ayan, M. (2001), Faaliyetlere Dayalı Maliyetleme Yaklaşımının Toplam Kalite Yönetimindeki Rolü, Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul. Drennan, L. ve Kelly, M. (2002), “Assessing An Activity-Based Costing Project”, Bond University, School of Business, Gold Coast, Critical Perspectives on Accounting, 2002, 13, 311-331. Eser, A. (2002), Üretim Sistemlerinde Ürün Maliyetlendirme Kapsamında Faaliyete Dayalı Maliyetlendirme Yaklaşımının İncelenmesi ve Bir Uygulaması, Yüksek Lisans Tezi, Yıldız Teknik Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, İstanbul. Johnson, H.T. ve Kaplan, R.S. (1987), “The Rise and Fall of Management Accounting”, Management Accounting, 1987 Ocak Sayısı. Öker, F. (2003), Faaliyet Tabanlı Maliyetleme Üretim ve Hizmet İşletmelerinde Uygulamalar, Literatür Yayınları, İstanbul. Schwarzbach, H.R. (1985), “The Impact of Automation on Accounting for Indirect Costs”, Management Accounting, 1985 Aralık Sayısı. Wood, R. ve Hubbard, D.L. (2000), “Quality, Cost and Value-Added: A Manual for Integrating Quality and Actvity-Based Costing in Higher Education”, Nortwest Missouri State University, Missouri.




Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.