/sosyalistdayanisma_3

Page 21

Ocak 2011 / Sosyalist Dayanışma

“Bugün insanlığın büyük bölümünün çıkarları kapitalizmle karşı karşıyadır…”

Bu ‘21. Yüzyıl Sosyalizmi’nin öncekilerden farklı olacağı’na dair iddiayı tabi ki kabul ediyorum. Ama daha önemlisi şu; kapitalizm -eğer dediğimiz gibi 21. yüzyıldaki gözlemimiz doğruysa- doğal, tarihsel sınırlarına vardıysa, o zaman bütün insanlıkla karşı karşıya gelmiş demektir. Dolayısıyla, büyük sermaye sahipleri ve güç sahipleri dışında herkes sosyalist bir özne olma şansına ve potansiyeline -bir fabrika işçisinin üretimdeki rolünden edindiği güç kadar güce- sahip olabilir. Demek ki burada en önemli şey bence, şimdi geçmişten farklı olarak, kapitalizmle çıkarlarımızın karşı karşıya olduğuna dair bir kabulün insanlığın büyük bölümüyle paylaşılmasıyla ilgili bir yeni durumdur. Bu durumda sosyalizm sadece kapitalizmle değil, dinlerle de karşı karşıya gelerek bu tartışmayı kazanmalıdır. Hem İslam, hem Hıristiyan fundamentalizmin bu kadar yükselmesi, “dünyanın bir sona doğru gittiği” kaygısının çok büyük yığınlar tarafından paylaşılmasıyla ilgilidir. O zaman, 21. yüzyıl bitmeden, buna bir devrimle cevap vermek için, kuşatıcı, sadece yerel olmayan, insanlığın tamamına seslenen kurtuluş ideolojisi olarak sosyalizmi bugünün şartlarında bir kez daha kurma zorunluluğu var. O yüzden, 21. yüzyıla iyi başladık, umarım sonu da iyi gelir. Etkinliğin forum bölümünde çok sayıda katılımcı söz alarak düşüncelerini ifade ettikten sonra panelin ikinci turuna geçildi. İkinci turda ilk olarak Ertuğrul Kürkçü konuştu. Kürkçü konuşmasında, “Sovyetler Birliği pratiğinden hareketle Marks’ın eleştirilmesini yanlış bulduğunu” şu sözleriyle tekrar vurguladı: Marks’ı yeniden hatmetmeden, hafızı kapital olmadan, Sovyetler Birliği deneyiminden hareketle ‘Marks’ın aslında ne kadar yanlış düşündüğü Sovyetler Birliği’nin yıkılmasından çıkmaktadır’ diyemeyiz. Ertuğrul Kürkçü, Sovyetler Birliği’nde kurulmuş olan sosyalizmin, kapitalizmin henüz Marks’ta ifade edilen gelişkinlik düzeyinde olmayan bir ülkede kurulmasından ve Avrupa ile Amerika’daki devrim-

lerle tamamlanmamış olmasından dolayı çok sayıda hatalarının olduğunu da sözlerine ekledi. Ertuğrul Kürkçü’den sonra söz alan Cesim Soylu, kendi sosyalizm anlayışlarına yönelik getirilen eleştirilere yanıt olarak şu ifadeleri kullandı: Dünyayı değiştirme idealimize, önce kendi dünyamızı değiştirerek, kendi sahamızda bir pratik geliştirerek girmenin önemli olduğunu düşünüyoruz. Bu durum, birçok zaaf, birçok eksiklik, birçok yetmezlik taşıyacaktır. Ama bunu, demokratik süreç içerisinde başka deneyimleri okuyarak, inceleyerek tamamlamaya çalışacağız. Bir reddi miras içerisinde değiliz. Yani Marksizm’i reddetme, dünya sosyalist hareketinin tarihini bir tarafa bırakma süreci içerisinde değiliz. Ama eleştirilerimiz vardır. Cesim Soylu konuşmasının sonunda, Türkiye’de sol hareketlerin Avrupa’daki mücadelelere bakarak teorilerini oluşturduklarını, kendi coğrafyalarının tarihine bakmadıklarını belirterek, Kürt Özgürlük Hareketi’nin bakış açısının Marksizm’le sınırlı olmadığını, Ortadoğu’nun on bin yıllık tarihsel sürecinden de beslendiğini vurguladı. Panelin son konuşmasını Mehmet Yılmazer yaptı. Yılmazer konuşmasında ilk olarak, tartışma yaşanan “Reel sosyalizm mücadelesini, deneyimini eleştirirken Marks’a ne kadar değinmeliyiz?” konusuna açıklık getirdi. Marksizm’i 19. ve 20. yüzyılların sınırlarına hapsetmenin doğru olmayacağını, yeni gelişmeler ışığında Marksizm’i tekrar değerlendirmek, geliştirmek ve yetkinleştirmek gerektiğini ifade etti. Marksizm programına dair eleştirilmesi gereken yönleri şu üç başlık altında sıraladı: 1. Devlet, iktidar, demokrasi 2. Mülkiyet 3. Merkezi Planlama Yılmazer, bu konuların yeniden ele alınıp değerlendirmek zorunda olunduğunu belirtti. Mehmet Yılmazer, “Latin Amerika deneylerinin ne kadar genelleştirilebileceği” konusundaki Ertuğrul Kürkçü’nün eleştirisine yönelik olarak “Paris Komünü” deneyiminden yola çıkarak şu sözlerle yanıt verdi:

orisine girmiştir. Latin Amerika’nın bugünkü olayları da Marksizm’in devlet teorisi, mülkiyet vb. noktalarından kritiğini yapmamız için bize özgün ipuçları veriyor. Mehmet Yılmazer, “iktidar” sorununda, Latin Amerika deneyiminin öğretici yanlarına vurgu yaparak katılımcı demokrasi uygulamalarına değindi. Sovyetler Birliği Komünist Partisi’nin uygulamalarından farklı olarak Venezüella ve Bolivya’da yaşananların özgün iktidar deneyimleri olduğuna dikkat çekti. Sovyetler Birliği deneyinde, halk örgütleri/merkezi iktidar arasındaki gerilimin, merkezi iktidar lehine ve halk örgütlerinin etkisizleştirilmesi pahasına sönümlendirildiğini belirten Yılmazer, Latin Amerika’daki iktidarların halk örgütlenmeleri aracılığı her gün gerilim yaşadığını ve canlı tutulan bu “sürekli gerilim” sayesinde merkezi iktidarların geliştirici olabildiğini sözlerine ekledi. “İktidarsızlık” olgusuna da değinen Yılmazer, sosyalist mücadelenin mutlaka iktidar hedefli olması gerektiğini vurguladı. İktidarı hedeflemeyen Arjantin’deki işsiz işçi hareketinin sönümlenmesini olumsuz bir örnek olarak ifade etti. Yılmazer son olarak bugün “işçi sınıfının devrim yapabilme ve iktidarda kalabilme kapasitesi”ne değindi. Kapitalizmin bugünkü değişen yapısıyla geçmişten farklı özellikler taşıyan işçi sınıfının, sosyalist mücadeledeki yerinin de farklı olacağına işaret etti. Bu durumun bizlere farklı parolaların ve farklı örgütlenme biçimlerinin yaratılması yükümlülüğünü getirdiğini ifade etti. Bu konudaki kendi bakış açısını şu dikkat çekici cümlelerle aktardı: Bugün bu düzenin “yıkıcıları” -“dışlanmışlar” diye tanımlamıştık- vardır. Proletaryanın alt kesimi, yoksullaştırılanlar, bu düzenin “yıkıcıları”dır. Ama yanlarına ittifak olarak “kurucular”ı alamazlarsa yeni bir düzen kuramazlar. Sadece yıktıklarıyla kalırlar. Ve Sovyet proletaryasının başına gelen bu oldu. “Kurucular,” yüksek teknikle uğraşan proletaryadır. İşçi sınıfı bu kendi “iç ittifak”ını kurup böyle bir mücadele tarzı geliştiremezse, bundan sonraki sosyalizm inşasında büyük güçlüklerle yüz yüze gelecektir.

21. yüzyıl sosyalizminin, zorunlu olarak Marksizm’in eleştirisi olacağı anlamına gelmeyeceğini düşünüyorum. 20. yüzyıl sosyalizm deneyimlerini -eğer bu deneyimlere sosyalizm diyebileceksek ki ben Marks’ın ifade ettiği anlamda şüpheliyimbir sosyo-ekonomik formasyon olarak, “sosyalist ekonomik bir kuruluş”, “süregiden ama başarısızlığa uğrayan sosyalist kuruluş” deneyleri olarak görebiliriz.

Paris Komünü, Paris’te üç aylık bir olay ama Marksizm’in devlet te-

21


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.