Fabrika 63

Page 58

Taraflar Anlaştı: AB İşi Tamamdır...

süreci kendi inisiyatifimizle tamamlansaydı. Ama yapamadık.”(29 Ekim 2006) Bir Dışişleri Bakanı ne kadar açık konuşabilirse, o kadar açık konuşuyor, “gerçekçiliğe” vurgu yapıyor, ve “hayal kurmuyoruz” diyor. Bakan’a göre AB’ye üyelik artık “hayal edilebilir” olmaktan çıkmıştır. Resim, esasen 2006’nın ilk aylarında büyük ölçüde tamamlanmıştı. Daha Mart ayı başlarında, Avrupa basınında Türkiye’nin AB macerasının sona erdiği konusunda sanki genel bir mutabakat oluşmuş gibi görünüyordu. Daha sonra bu görünümü pekiştirecek gelişmeler birbirini izledi. Fransa, Avusturya, Danimarka, Hollanda ve Merkel Almanya’sı resmi kendi köşelerinden boyamayı sürdürdüler; buradakiler kendi köşelerinden...Geriye dönüp, süreçte aktüel kırılma noktaları işaretlenebilir. Bunlar gerçek kırılma noktaları da olabilir. Ancak kırılmaların gerisindeki büyük hareketi görmek ve kırılmaları büyük hareketle ilişkilendirmek ayrıntılarda boğulmamak için gereklidir. Büyük hareket, AB projesinin SSCB’nin çözülüşü sonrasında, tıpkı NATO ile yapıldığı gibi, Doğu Avrupa’yı Rusya’dan koparma ve içine alma atılımının gerisindeki stratejik bakış kavranırsa görülebilir. 1990’lı yılların sonuna gelindiğinde, bölgede sosyalizm veya sistemin dışına doğru, yakın zamanda başka bir hareketlenmenin yaşanmayacağının kesinlik kazanmasıyla birlikte Batı’nın uluslar arası siyasetteki parametreleri köklü biçimde değişmeye başladı. Sadece temel politika tercihleri itibariyle değil, kültürel planda da batı dünyası kendisini geriye, yasakçılığa, düşmanlığa, empati yokluğuna, dine, dinin daha kapalı yorumlarına doğru değiştirmeye girişti. “Batı” derken kastettiğimiz ABD ve AB, kendisini dünyanın geri kalan kısmına karşı “sivriltirken”, son iki yüzyıl boyunca Edward Sait’in deyişiyle, “inşa ettiği” Doğu’da da, özgürleşme, demokratikleşme, aydınlanma yönündeki cılız birikim, SSCB sonrasında hızla çözüldü,

56

daha az milliyetçilik, daha çok din ve her iki halde de batı karşıtlığı yükseldi; burada da “herkes” kendisini bütün “ötekilere” karşı sivriltti. Bu yazı, Türkiye-AB ilişkilerine, daha çok bu büyük hareketin mahiyeti, kavranması ve çeşitli siyasal gelişmelerde kendisini nasıl görünür kıldığıyla ilgilenecektir. Gene de söze AB-Türkiye ilişkileri üzerinden konuşarak başlayalım.

Vazgeçmeye İkna mı, Eski Hesaplar mı ? Önce Kıbrıs konusunun “üzerinden geçelim”. Rum yönetimi, uluslar arası ilişkilerde, 1974’ten bu yana Kıbrıs Cumhuriyeti’nin meşru temsilcisi olarak görülüyor. Kıbrıs’ta bir sorun olduğu ve bu sorunun çözümü için BM. Genel Sekreteri Kofi Annan’ın çözüm planı hazırladığı ve hazırlanması yıllar süren bu planın referanduma sunulmasının arifesinde bulunulduğu bir esnada, Kıbrıs’ın, pratik olarak Güney Kıbrıs’ın, Kıbrıs’ın tümünü temsilen AB üyeliğine kabul edilmesi kesinleşti. Türkler plana “evet” dediler ve Rumlar AB üyeliğinin kesinleşmiş olmasından da cesaretlenerek planı reddettiler. Böylece uzun yıllardır iki toplumlu, iki kesimli bir çözüm üzerinde genel bir mutabakat mevcutken, parametreler değişti, Papadopoulos sorunun “osmosis”, yani asimilasyon yoluyla çözüleceğini ve üniter devlet istediklerini ilan etmeye koyuldu. Sorun iyiden iyiye çözümsüz hale geldi. Bu arada Kıbrıslı Türklerin referandumda “evet” demeleri halinde gerçekleşeceği ilan edilen AB vaadlerinin hemen hiçbiri gerçekleşmedi. Bunda hem AB’nin kararlılıktan uzak tutumu rol oynadı, hem de Rumların ve Yunanistan’ın engellemeleri. Rum milliyetçi siyaseti Türklerin burnunun sürtmesi ve AB üyeliğinin nimetlerinden faydalanabilmek için asimilasyona razı olması üzerine kuruludur. Dolayısıyla Türklerin hayatında her türlü iyileşme imkanını engellemek için gözü dönmüş bir düşmanlıkla davranmaktadırlar. Kuzey Kıbrıs’a açılan her pencerenin kapatılması temel siyasetleridir. Aralık 2006 fabrika


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.