Necip Fazıl Kısakürek - O Ve Ben

Page 76

«— Üzerinden hiç ayırma!» Her tarafı lehimli bir madalyon içinde bunu taşıyo¬rum boynumda... Mezara da benimle girecek... 195 Niçin (Ashab-ı Kehf)in isimleri; ne maksatla?.. Her şey gibi bu da bir sır... Kendileri biliyordu. Kendileri bilir. KUR'ÂN Niçin Kur'ân, öz harflerinden, aslî harflerinden ay¬rılmaz. Zira: «— Allah ismi, (lâteşbih, tuğra gibi) bir remz, bir âlemdir. Has isim, zât ismi, âlem ismi... (Mahlûk lisanı içinden takma bir isim değil; bunların hepsi Đlâh, Tanrı mânasına)... Ve Hazret-i Adem, Cennetin kapısında Şe-hadet Kelimesini aslî harfleriyle görmüştür. Böyleyken Allah ismi, zâta işaret eden bir âlet ve vasıtadır; Zat de¬ğil... Çocuk olsa anlar bu farkı...» Ve Kur'ân, mahlûk olmayan Kur'ân, kendi aslî harfleriyle, ezelden, Allah'ta mevcuttur. Mahlûk lisanı Arapça yine mahlûk olan harfleriyle ayrı... Dinin en ince, en gamızalı bahislerinden biri... «Tavâsin-ûl Kur'ân» veya «Huruf-u mukattaât-ı Kur'âniye» denilen, bazı surelerin başındaki esrarlı harf¬ler de: «— Sevenle sevilen arasında şifreler...» 196 ÖLÇÜLER «— Allah, sırrını eminine verir; bilen söylemez, söyleyen bilmez.» «— Allaha malik olan neden mahrumdur; Allahtan mahrum olan da neye malik?..» «— Peygamberlerin en üstün dört derecelisi: Birin¬ci, insan ehramının son noktası Allahın Sevgilisi; ikinci, Allahın Halil'i Hazret-i Đbrahim; üçüncü Allahın Kelîmi (konuşanı) Hazret-i Musa, dördüncü, ruh lâkaplı Hazret-i Đsâ...» «— Allahın Sevglisi; insanî hakikat olarak bir ço¬bandan farksız; Muhammedi hakikat bakımından da tek ve eşsiz...» «— Đnsanlık dairesinin en üstünde O, en altında küfrün ve O'na düşmanlığın en azılı tipi var...» «— Allah, bana karşı işlenen suçu bağışlarım; fa¬kat Sevgilime karşı işleneni affetmem, buyurdu.» 197 «— Her anılışta, hatıra her gelişte, her ân; Salât ve selâm ona olsun!..» VAHDETĐ VÜCUT «Şeyh-i Ekber» lâkaplı Muhiddin-i Arabî Hazretle¬rinin «Vahdet-i Vücut» dâvası malûm... Bu dâvaya göre müessir (Allah), esere (Kâinata) mutabıktır. Hattâ Efendi Hazretleri, büyük velîye büyük saygı göstererek, eserleri¬nin sonunda şöyle derler: «— Eseri müessirin ayni bilmek bu fakire pek gi-ran geliyor.» Buradaki «bilmek» tâbiri, velîlik derecesi üzerinde kimsenin şüphesi olmıyan Muhiddin-i Arabî Hazretlerine hürmetlerinden... «Giran» kelimesi de, kendilerinden ve hakikatten... Olanca incelik şurada ki, pek az insan Mu¬hiddin-i Arabi'nin muradını anlayabilmiş ve yanlış tefsir yüzünden bir çoğu helake gitmiştir. Muhiddin-i Arabi'nin akıl dönemeci üzerinden kimse kıvrılamaz. O kadar nazik ve tehlikeli... Onu yanlış anlayana karşı nihayet tam ve kat'î dü¬zeltici, Đkinci Binin Yenileyicisi Đmam-ı Rabbânî Hazret¬leri gelmiş ve bütün vâhidleri yerli yerine oturtmuştur. Şeriat ve tasavvuf, zahir ve bâtın, Đmam-ı Rabbânî'de bir¬leşmiştir. Onun Peygamber müjdesi olarak taşıdığı «Sı¬la», yani birleştirici lâkabının da sırrı burada... Muhiddin-i Arabî Hazretlerini kendi öz anlayışı içinde tenzih etmek ve akıl dışı olan bu bahiste ondan hüküm devşirenleri suçlandırmak lâzım... Şeyh-i Ekber'i tasdik ve tenzih ile beraber, biz, mizacımızın Đmam-ı Rabbânî üzerinde oldu¬ğunu ileriye süreriz. 198 Đmam-ı Rabbânî: «— Allah, ötelerin ötesinde, onun da ötesinde, na¬mütenahiye kadar, onun da ötesinde...»


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.