Eugenie Grandet - Balzac

Page 16

bedavaya getirdi ve mülküne mal sahibi gözüyle bakarak Saumur'a geri döndü, bu yatırımın kendisine yüzde beş getireceğinden tatmin olmuş ve şahane bir tutkuyla yanmaya başlamıştı: Froidjond markiliğini, bütün kendi mülkünü de ekleyerek bütünleyecek ve büyütecekti. Bu arada hemen hemen bomboş kalan kasalarını yeniden doldurmak için de, korularındaki, ormanlarındaki bütün odunları kestirip, çayırlarındaki kavakları satacaktı. Bütün bunlar kafasında olunca, insan artık «Monsieur Grandet'nin evi» sözcüklerinin önemini anlayabilir. O gri, soğuk, kentin bir ucunda, yukarıda, harap şato duvarlarının gölgesindeki ev. Kapının girişini çerçeveleyen iki sütunla bir kemer ve evin kendisi Loire vadisine özgü beyaz bir taştan yapılmışlardı. Bu öyle yumuşak bir sünger taşıydı ki, ortalama ömrü taş çatlasa iki yüz yıldı. Eve fantastik bir hava veriyordu. Taş, şurasında burasında, irili ufaklı deliklerle doluydu, bu haliyle Fransız mimarisinde sıkça kuklanılan kıvrıntılı taşı andırıyordu ve payandalarla kemer taşlan evin girişine bir cezaevi girişi görünümünü veriyordu. Kemerin üzerinde, daha sert taşa oyulmuş uzun bir yarı kabartma vardı, dört yıpranmış, kararmış şekil, dört mevsimi gösteriyordu. Kabartmanın çevresindeki boşlukta kendiliğinden yetişmiş birkaç bitki vardı: Sarı yapışkan otu, kahkaha çiçeği, boru çiçeği, sinir otu ve gelişmekte olan küçük bir kiraz ağacı. Koyu renk meşeden yapılmış masif kapı, eğri büğrü ve çatlaktı, her yerinde yarıklar vardı. Sanki paramparça olacaktı, ama simetrik bir biçimde çakılmış kocaman başlı uzun kalın çivilerle sağlamlaştırılmış ve ayrılacak gibi duran parçaları birleştirilmişti. Ortaya, sık, paslı telleri olan, oldukça kü 45 çük, kare biçiminde bir kafes geometrik bir süs gibi yerleştirilmişti, bir halkaya asılı tokmak, demir mandalın üzerine vururdu. Uzunca tokmak, atalarımızın «jaquemart» dedikleri türdendi, kocaman bir ünlem işaretini andırıyordu. Onu yakından inceleyen bir antikacı, üzerinde tipik bir soytarı yüzünün izlerini seçebilirdi, ama kullanılmaktan hemen hemen silinmişti. İç savaşlarda dostları tanımak için yapılmış küçük parmaklıklı kapıya gözünü uyduran bir meraklı kemerin altındaki kasvetli yolun yeşilimsi ışığında kırık merdivenlerle çıkılan, tuhaf bir biçimde kalın duvarlarla çevrili bir bahçe görebilirlerdi. Duvarlar nemliydi ve üzerlerinde sağlıksız bitki kümeleri vardı. Bu duvarlar eski istihkâmların bir bölümüydüler ve ötede surların üzerinden, bazı komşu evlerin bahçeleri de görülebilirdi. Evin zemin katındaki baş oda bir salondu, buraya girişteki kemerin altındaki bir kapıdan giriliyordu. Anjou, Touraine, Berri gibi küçük kentlerde, bu odanın yaşamda ne önemli bir rol oynadığını pek az insan bilir. Salon; holdür, oturma odasıdır, çalışma odasıdır, kadınların odasıdır, yemek odasıdır, her şeydir, aile hayatının tiyatrosudur, evin merkezidir. Berberin, yılda iki kez Monsieur Grandet'nin saçını kesmeye geldiği oda bu odaydı. Ortakçı, çiftçiler, papaz, memur, değirmencinin oğlu hepsi de buraya gelmişlerdir. Tahta döşemeli odanın sokağa bakan iki penceresi vardı. Griye boyanmış, antik tahta oymalar yerden tavana kadar duvarda bir hat oluşturuyordu. Tavanın çıplak kirişleri de griydi; aradaki boşluklardan sarımsı alçı görünmekteydi. Kaplumbağa kabuğunun içine arabesklerle kakılmış eski bir pirinç saat kabaca oyulmuş beyaz taştan şömineyi süslüyordu, Şöminenin üzerinde, kalınlığını göstermek için kenarları eğriltilmiş yeşilimsi camdan bir ayna vardı, aynı duvardaki Şam çeliğinden başka bir aynadan ince bir ışık huzmesi yansıtmaktaydı. 46 Şöminenin uçlarını süsleyen iki dallı şamdanlar çift iş görmekteydiler; eğer birisi, mum koyma işine yarayan gül dallarından birini kaldırırsa, antika bakırla süslü mavimsi mermer bir kaidenin içinde duran güldalı, her durumda kullanılabilecek bir mumluk olurdu. Modası geçmiş sandalyeler, La Fontaine'in masallarından sahnelerle süslü şekillerle kaplıydı, ama bunu bilmeyen biri konuların ne olduğunu anlamakta güçlük çekecekti. Çünkü renkler çok soluktu ve şekiller o kadar çok yamanıp onarılmışlardı ki, hemen hemen zeminden ayırdedilmez durumdaydılar. Odanın her köşesinde bir köşe dolabı vardı ya da tepesinde pis raflar bulunan bir tür büfe. İki pencerenin arasında, üzerinde satranç tahtası olan eski, kakmalı bir oyunmasası vardı. Bu masanın üstündeki duvarda siyah çerçeveli oyma fiyonklarla süslü, bir zamanlar yaldızlı olan oval bir barometre asılıydı. Sinekler üzerine o kadar çok pislemişlerdi ki, yaldızın varlığı^ şimdi yalnızca tahmin edilebilirdi. Şöminenin karşısındaki duvarda iki pastel portre asılıydı, söylendiğine göre biri Madame Grandet'nin büyük babasını Muhafız Alayı teğmeni olarak göstermekteydi, öteki de çobankızı kıyafetiyle Madame Gentile'ydi. Pencerelerden, Tours'da dokunmuş koyu kırmızı, ipek perdeler sarkmaktaydı, bunlar ipek kordonlu, püsküllü şeylerdi. Bu lüks perdeler, Grandet'nin yaşam biçimine pek az uyuyordu, perdeler, ayna, saat, kilim kaplı sandalyeler ve gül ağacı köşelikler evle birlikte satın alınmıştı. Yani pazarlığa dahildiler. Kapıya en yakın pencerenin önünde hasır bir sandalye vardı, tahta desteklerle yükseltilmişti. Böylece


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.