Ş ehir
İstanbul’un ev ve mahalle hayatının güzellikleri çarşısından, mezarlıklarına kadar her menzile sinmiştir. Eşyaya bile canlı nazarıyla bakan, hayvanata neredeyse insan muamelesi yapan ve insan evladını baş tacı edinen bu milletin şehirleriyle kültürlerini birbirinden ayırmak çoğu zaman mümkün olmaz. “Ahiret öyle yakın seyredilen manzarada O kadar komşu ki dünyaya divar yok arada Geçer insan bir adım atsa birinden birine Kavuşur karşıda seyrettiği sevdiğine” İfadeleri, hayatı bir şiir tadında, “Hiç ölmeyecekmiş ve her an ölecekmiş” şuuruyla ‘efendi’ce yaşayan bir milletin, ölüme ve hayata bir gül yaprağı dokunuşunun zarafetinde narin bakışının insanlık diline bir tercümesi olmaktadır. HAYATINI ‘HAYAT’TA GEÇİRMEYE RAZI KADINLAR BİR HAYAL Mİ? Şimdi, global dünyada glokalliği bile nimet sayarken hayatını ‘hayat’ta geçirmeye razı kadınlar olabilir miyiz; bulabilir miyiz böylesini temiz neslimizin ikamesi için hanımlığa getirmek üzere. Ya hayatını ‘hayat’ta geçirecek kadını dirayetiyle ricallik heybeti ve cazibesiyle hoşnut ve bahtiyar edecek beyefendileri şimdi hangi görünmez üniversiteler yetiştirebilir? Abartmamaya alışabilir miyiz yeniden duyguları. Sahte merhametler, yavan cömertlikler, komik cesaretler hırkasını çıkarıp, sadece olması gereken kadarıyla yetinebilir miyiz hislenmelerin. Kifayet miktarı varoluş şuuru hangimize iyi gelmez ki? Duygu-sal müenneslikten ruhi racûliyete terfi edebilesi kabil olur mu dışarıdaki hırsızı davet eden içimizdeki kaygısız haramilerin? hanımefendisi, kocasından izinsiz harcamaz, satın almaz, küçük sadakalar dışında hayır hasenatta bile bulunmaz. Nikâh düşen yabancı bir erkeği evine asla almaz. Hatta kayınları için bile bu kural geçerlidir. İSTANBULLU NAZİK DEĞİL NAZENİNDİR… Şairin, “Kenarın dilberi nazik olsa da nazenin olmaz” dediğince ‘nazenin’lik farkı, ‘İstanbulluluk’ farkıdır aynı zamanda. “Serviliklerde sükûn yolda sükûn evde sükûn Bu taraf sanki bu halkıyla ezelden meskûn Bir afif aile sessizliği var evlerde Örtüyor fakrı asaletle çekilmiş perde” Mısraları ‘İstanbul ailesi’nin fevkalade zarifane çizilmiş bir tablosu gibidir.
sayı//8// mart 30
Doğru soruyu sormak doğru cevaptan daha önemliyse, elbet bir yol gösteren de çıkacaktır önümüze umulmadık bir köşe başında illa ki. Kadere yeni boyut eklemekle görevli hakikat terzileri, öyle biliyoruz ki uyumuyorlar… Hele Fatih’te hele Eyüp’te hele Üsküdar’da, bir kaylûle miktarından öte gözlerini kırpmıyorlar. Bazı birimiz de anneleriyle konuşur gibi yaşar hayatı önce. Annedir, ümmül kitabın ilk hatibi. Annedir, esaslarıyla esaslandığımız ilk üs. İlk hecenin muallimi anne. Önce anneme söylemeliyim ne diyeceğim varsa. Annem dinlemeli beni ilk sabırla: Hayatımız ‘hayat’ta geçmiyor ama İstanbul yine hayatın içinden geçiyor anne. Kendini adadığı gizli sakinleriyle, “Her kime gönül versem/ Yar başım Sana bağlı” diyen öteleri çağrıştıran sessiz şahitleriyle, İstanbul ne güzel anne.