POSTA212 - SAYI 16

Page 1

■ 30 Ağustos Zafer Bayramı bu yıl ABD’nin değişik kentlerinde coşkuyla kutlandı. Resmi törenlere katılımın çok yüksek olduğu kutlamaların yanı sıra ABD’de yaşayan bazı Türkler, pikniklerde buluşup, bayram sevincini yaşadı. » 2’DE

30 AĞUSTOS COŞKUSU

İSTANBUL ALTIN RAFİNERİSİ ABD’NİN İSVİÇRE ALTINI OLMAYI HEDEFLİYOR ■ İstanbul Altın Rafinerisi’nin ABD’deki ayağı Halach Gold Inc- Gram Altın USA INC.’in hedefi, Amerikan altın pazarında marka olan İsviçre altınları ‘Suisse’ olmak. » 7’DE

4 Eylül 2013 Çarşamba YIL 1 • SAYI 16

HAFTALIK ÜCRETSİZ

A M E R İ K A’ D A K İ

TÜRKLERİN

GAZETESİ

www.posta212.com

GÖZLER ABD KONGRESİ’NDE

FBI SURİYELİLERİ İZLEMEYE ALDI

■ Suriye gerilimi, FBI’ın güvenlik endişesiyle gözünü ülkedeki Suriyelilere dikmesine yol açtı. » 8’DE

TÜRKLERİN KRİTİK WASHINGTON RESEPSİYONU ■ Suriye’ye müdahale kararı vermesi beklenen Kongre’nin açıldığı gün Washington Türk Amerikan Derneği resepsiyon düzenleyecek. » 3’DE

ABD Başkanı Barack Obama’nın merakla beklenen ancak bir anlamda hayal kırıklığı olarak nitelenen açıklamasının ardından, gözler ABD Kongresi’ne çevrildi. Şu anda tatilde olan Kongre, 9 Eylül’de toplanacak. Temsilciler Meclisi ve Senato üyelerinden farklı sesler geliyor.

Obama’nın Demokrat çoğunluklu Senato’dan destek alması kısmen de olsa daha rahat görünürken, Temsilciler Meclisi’nin takınacağı tutum ise merak konusu. Obama yönetiminin ikna çabalarının sonuç verip vermeyeceği Kongre’nin açılmasıyla belli olacak. » 8’DE

OBAMA NEDEN VAZGEÇTİ » 9’DA... TÜRKİYE ARAP KAMUOYUNU KAYBETTİ » 10’DA...

NEW YORK’TA SAVAŞ PROTESTOSU ’’OBAMA SURİYE’DEN ELİNİ ÇEK’’ ■ New York’taki savaş karşıtı gruplar, Başkan Obama’nın savaş konusundaki istekliliğini protesto etti. » 9’DA

TÜRKİYE’NİN KAYBI BÜYÜK

■ Türkiye’nin Suriye’ye 800 milyon dolarlık yatırımı tamamen durdu. Ayrıca, 2011’den bu yana ticarette 5 milyar dolarlık zarar meydana geldi.

AMERİKA’DA 14 KENT YOK OLACAK ■ Küresel ısınma yüzünden okyanuslarda su seviyesi yükselecek ve dünyadaki binlerce kent gibi ABD’nin 14 şehri yok olacak. » 15’TE

» 5’TE

ABD BİR TEK PKK İLE MÜCADELE ETMEDİ

GÖÇMENLİK REFOMU ÇANTADA KEKLİK DEĞİL ■ Uzmanlar, Obama yönetiminin Kongre’den geçmesi için yoğun kulis yaptığı Göçmenlik Reformu’nun geleceği için çok umutlu değil. » 13’TE

ABD EĞİTİM SİSTEMİNDE ŞOK

■ CHP eski Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen, Türkiye’nin ABD, AB ve Orta Doğu politikalarını değerlendirdi. » 11’DE

■ ABD’de üniversiteye hazırlık testindeki kötü sonuçlar lise eğitiminin yetersiz olduğunu ortaya çıkardı » 14’TE

Suriye’ye müdahale ihtimali sürüyor

Güvenlik menüsü: Radyasyon beya elle taciz

Kendiyle yüzleşemeyen bir ülke

Az daha, biraz daha derken

Ortadoğu havası

İLHAN TANIR ■ 11’DE

HALDUN ARMAĞAN ■ 12’DE

AHMET BUĞDAYCI ■ 9’DA

DOĞAN ULUÇ ■ 3’TE

MEHVEŞ KOÇAK ■ 2’DE


2

Toplum Yaşam

4 Eylül 2013 Pazartesi

‘‘Kurtuluş savaşı yol göstericimiz’’

New York

Mehveş Koçak

Türkiye’nin Washington Büyükelçisi Namık Tan, yayınladığı 30 Ağustos mesajında Amerika’da yaşayan Türk toplumuna seslendi

mehveskocak@posta212.com

Ortadoğu Havası SAVAŞ tamtamları çalıyor. Davulcular, her geçen gün şiddetle vurdukça vuruyor davula...Tam…tam... tam... Savaş dansı yapanlar çok seviyor bu Ortadoğu oyun havasını. Siz çalın biz oynayalım, “bir o yana bir bu yana.” Amerika bu konuda çok tecrübeli. Hem çalıyor hem de oynuyor bu bilindik oyunu. İki ileri bir geri… Olmadı durdur halayı, ver dansöze ortayı... İşte o nedenle Türkiye, Amerika’nın ağzına bakmaya daha uzun yıllar devam edecek. Üstelik sahneye İsrail ile birlikte kol kola çıkacak. Ankara’nın tutumuna bakarsak, Türkiye’nin dış politikada kullandığı sert ifade yumuşamadıkça, savaşa girse de girmese de her an tehlike altında olacak. Komşuda patlayan en küçük bir kıvılcım, barut izini takip edip Türkiye’de patlayacak. Türk ordusunun herhangi bir saldırıya müdahil olması durumunda ülkemiz çok ağır darbe alacak. Kaldı ki Ergenekon davasından sonra Türk ordusunun gücünü yitirdiği, imajının yerle bir edildiği tüm dünyaca bilinen acı bir gerçek. Ordunun başı, tecrübeli, bölgeye hakim komutanları hapisteyken, yerine masa başı efendi halleri ile bilinen komutanlar gelmişken bu coğrafyada savaş nasıl kazanılır? PKK’ya verilen tavizler ile askerin kendine güveni elinden alınmış, ülke polis devletine dönüşmeye başlamışken hangi güçle savaşacak Türkiye? TOMAlarla mı, biber gazıyla mı? Her daim kaşınan bir yara olan Alevi-Sünni meselesi Suriye savaşında patlak verecek. Taraflar saflarını tutacak. “Sünniler ölüyor” diyen zihniyetler çoğaldıkça Aleviler hedef alınacak. Maraşlar, Sivaslar peş peşe yaşanacak. Gezi Parkı’nın böldüğü Türkiye, bayram tatiliyle sakinleşmişken, yeni bir ateşle karşı karşıya kalacak. O zaman kim duyacak tencere tava sesini? Kim görecek duran adamı? Hadi sopayı, palayı aldın eline, düşmanı nerde bulacaksın da vuracaksın? Füzeler tepene yağacak. Ayrımcılık mı diyordunuz? Türkiye’yi bölüyorlar diye şikâyet ediyordunuz. İşte böylece hepimiz kendimizi bir yolda bulacağız. Savaş, asker, polis, Alevi, Sünni, Kürt, Türk dinlemeyecek alayımızın canını yakacak. Bu Ortadoğu havasında, kapanış hep böyle olacak.

TADF STANDINA BÜYÜK İLGİ TADF’nin yaz dönemi boyunca katıldığı etkinliklerden ‘Jazz Sokak Fuarı’na ilgi büyüktü. TADF’nin standını ziyaret edenlere Türkiye’yi tanıtıcı hediyeler verildi (NEW YORK - POSTA 212) Türk Amerikan Dernekleri Federasyonu’nun (TADF) yaz dönemi boyunca katıldığı “Manhattan Sokak Fuarları” devam ediyor. “Jazz Sokak Fuarı” teması ile 25 Ağustos’ta yapılan programda, TADF yetkilileri hem standı ziyaret eden turist ve Amerikalılara irmik helvası ikram etti, hem de ülkemizi tanıtıcı bir çok promosyon ürünü hediye etti. Türk Amerikan Dernekleri Federasyonu’nun (TADF) ülkemizi tanıtıcı amaçla katıldığı fuara ilgi büyük olurken, Amerika’da her alanda tanıtım faaliyetlerine katkı sağlanılmasına devam edileceği açıklandı. Fuarda görev yapan Şevkiye Sun, “Tüm gün boyunca gönüllü olarak yardım ettiğim için çok mutluyum. Bir çok Amerikalı ‘Türkiye’ye nasıl gidebiliriz?’ diye sordu. İlgi gerçekten çok büyüktü” diye konuştu. 52’nci Sokak ile 6’nci ve 7’nci Cadde arasında kurulan, Türk Hava Yolları ve İstanbul 2020’nin de tanıtımının yapıldığı fuar cumartesi akşamı sona erdi.

Washington

30 Ağustos Zafer Bayramı başta Washington ve New York olmak üzere Amerika’nın değişik şehirlerinde düzenlenen törenlerle kutlandı. Törenlere protokolün yanı sıra Amerika’da yaşayan onlarca Türk de katıldı.

Houston

Washington

Connecticut

ABD’de Zafer Bayramı coşkusu

Zafer Bayramı bu yıl ABD’nin değişik kentlerinde coşkuyla kutlandı. Resmi törenlere katılımın çok yüksek olduğu kutlamaların yanı sıra ABD’de yaşayan bazı Türkler, pikniklerde buluşup, bayram sevincini yaşadı

si önderleri Mustafa Kemal Atatürk ve Mus(NEW YORK- POSTA 212) Türk Amerikan Daha sonra kürsüye gelen New York Baştafa Cemiloğlu’nun portreleri önünde hatıra Dernekleri Federasyonu’nun organize ettiği konsolosu Levent Bilgen “30 Ağutos Zafer fotoğrafı çektirildi. etkinlikte 30 Ağustos Zafer Bayramı, Kırım Bayramı’nı en içten dileklerimle kutluyoTürk Amerikan Birliği merkezinde büyük bir rum’’ diyerek, günün anlam ve önemini be» ‘’30 AĞUSTOS COŞKUSUNU YAŞIYORUZ‘’ katılımla kutlandı. lirten bir konuşma yaptı. BM Daimi TemTürk Amerikan Federasyonları BaşkaAçılış konuşmasını yapan Kırım Türklesilcisi Büyükelçi Halit Çevik de yaptığı nı Ali Çınar 30 Ağustos Zafer Bayramı neri Amerikan Birliği Başkanı Naci Tözer “Böykonuşmada, Birleşmiş Milletler’deki çalışdeniyle bir mesaj yayınladı. Çınar mesajınle bir milli günde sizleri konuk ettiğimiz için maların ülkemizin menfaatleri doğrultusun- da, “Amerika’daki Türk Toplumu olarak 30 mutluyuz’’ derken, dernekda yapıldığını belirteAğustos Zafer Bayramı’nı lerinin en eski Türk-Amerek, ‘‘30 Ağustos Zafer kutlamanın coşkusunu yarikan Dernekleri arasınBayramı’nı sizlerin yaşıyoruz. Amerika’nın çeşitda olduğunu belirtti. TADF nında kutlamaktan doli eyaletlerinde, 30 Ağustos Başkanı Ali Çınar “Ulu Önlayı mutluyum” dedi. Zafer Bayramı programlader Atatürk’ün başkomuAmerika Türk Karı düzenleyerek, bu zaferin tanlığında büyük bir zafere dınlar Birliği’ne bağlı birlik ve beraberlik içinde ulaşıldığını ve bu zaferde Atatürk Okulu öğrenkutlanması için bir araya emeği geçen tüm kahracileri, Türk askerinin gelinmektedir. Türk milmanları minnet ve rahmetkahramanlıklarını anletinin bağımsızlık yolunle anıyoruz’’ dedi. latan şiirler okuyarak daki azim ve kararlılığının Başkonsolos Levent Bilgen BM Daimi Temsilcisi Türkiye’nin Birleşprograma ayrı bir renk Büyükelçi Halit Çevik tüm dünya uluslarına ilan miş Milletler Daimi Temkattılar. edildiği bu anlamlı zaferin silciliği’nde görev yapan BM Daimi Temsilciliği’nde çalışan birçok 91’inci yıldönümünde, bize bağımsız bir vaKurmay Albay Namık Kemal Çil ise, Savaşdiplomat ve New York Başkonsolosluğu’nda tan bırakan Mustafa Kemal Atatürk ile sita Türk askerinin kahramanca mücadelesigörevli ataşeler olmak üzere dernek temsillah arkadaşlarını, yurdu ve ulusu uğruna ni anlatırken, “Milletimizin azim ve kararlıcileri ve vatandaşlarımız da programda haseve seve canlarını feda eden aziz şehitlerilığının tüm dünyaya ilan edildiği bu anlamlı zır bulundu. mizi rahmet ve minnetle anıyor, aziz milletizafer, birlik ve beraberliğimizin önünde hiçEtkinlik sonunda, Türk ve Kırım bayrakmizin 30 Ağustos Zafer Bayramı’nı kutluyobir gücün duramayacağının ispatıdır” dedi. ları ile iki toplumun bağımsızlık mücadelerum’’ dedi.

(WASHINGTON – POSTA 212 Türkiye’nin Washington Büyükelçisi Namık Tan, ABD’deki Türk toplumuna yönelik bir 30 Ağustos Zafer Bayramı mesajı yayınladı. Mesajında “Türk Amerikan toplumunun değerli üyeleri, muhterem vatandaşlarımız, bugün, milletimizin bağımsızlık inancını ve onurlu yaşama kararlılığını tüm dünyaya bir kez daha gösterdiği büyük zaferin yıldönümünü kutlamanın mutluluğunu yaşıyoruz” diyen Tan, Mustafa Kemal Atatürk’ün liderliği altında birleşen milletimiz ve kahraman ordumuzun dönemin yokluklarına ve zor koşullarına rağmen bir destan yazarak cumhuriyetin temellerini attığını anlattı. KURTULUŞ SAVAŞI BİZE YOL GÖSTERİCİ OLMAYA DEVAM EDİYOR “Büyük Zafer’in ardından yoktan var edilen Türkiye Cumhuriyeti, bugün dinamik ekonomisi ve gelişen demokrasisiyle bölgesine refah ve istikrar yayan, insan hakları ve hukukun üstünlüğünü benimsemiş bir devlet olarak muasır medeniyetler arasındaki haklı yerini almıştır” diye konuşan Tan, sözlerine “Kurtuluş Savaşı’nda ortaya konulan dayanışma ve birlik ruhu ile vatan sevgisi, günümüzde de bizler için yol gösterici olmaya devam etmektedir. Cumhuriyetimize ve kazanımlarına sahip çıkarak, Türkiye’yi uygarlık yarışında daha üst sıralara taşımak hepimizin görevidir” diye devam etti. Tan, “Türk Amerikan toplumunun kıymetli mensupları, bölgemizin ve komşularımızın zorlu bir dönemden geçtiği bu günlerde, ABD’deki Türk toplumunun birlik ve beraberliğini koruması, toplumsal hayattaki sağlam yerini pekiştirmesi, sesini güçlü şekilde duyurmaya devam etmesi ve Türkiye’nin siyasi, ekonomik ve kültürel alanlarda ulaştığı yüksek seviyeleri ABD’de en doğru şekilde aktarması önem taşımaktadır. Türk-Amerikan toplumunun ABD’deki başarılarının ve etkinliğinin devamı, giderek güçlenen Türkiye-ABD işbirliğinin daha da ileri noktalara taşınmasında hayati bir rol oynamaktadır,” dedi ve başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, bizlere bağımsız, modern ve güçlü bir ülke bırakmak için hiçbir fedakarlıktan kaçınmayan şehit ve gazilerimizi sonsuz minnet ve rahWashington metle anBüyükelçisi dığını söyNamık Tan ledi.


Güncel Toplum

4 Eylül 2013 Çarşamba

SURİYE GÖLGESİNDE TÜRK RESEPSİYONU Suriye’ye askeri müdahale konusunda karar vermesi beklenen Kongre’nin açıldığı gün Washington Türk Amerikan Derneği burada bir Türk resepsiyonu düzenleyecek

(WASHINGTON - POSTA 212) Washington Türk Amerikan Derneği (ATA – DC), eylül ayında Washington’da gerçekleştirdiği Geleneksel Türk Kültür Mirası Ayı çerçevesinde 9 Eylül’de Kongre’de bir resepsiyon düzenleniyor. Kongre’nin açılış tarihine denk gelen resepsiyona ABD Kongresi’nin ileri gelenleri ve toplum liderleri katılacak. ATA-DC Başkanı Gizem Salcıgil-White, zengin Türk kültürünün, sanatlarının, dünya-

ca ünlü mutfağının öne çıkarılacağı Türk Kültür Mirası Ayı’nın toplum liderlerine daha iyi tanıtılması için düzenledikleri resepsiyona Kongre üyeleri, Türk ve Amerikalı iş insanları ve dernek temsilcileri gibi 90’dan fazla seçkin konuğun katılacağını söyledi. Salcıgil resepsiyonda Türk kültürünün Amerika’ya etkisi ve ortak tarih gibi konuların konuşulacağını belirtti. ABD Başkanı Obama’nın Suriye’ye askeri müdahale konusunda Kongre onayını alacağını açıklama-

sının ardından Kongre’nin açılacağı gün olan 9 Eylül’de gündemin Suriye olması bekleniyor. Ancak Salcıgil, resepsiyonun iki yıldır Kongre’nin açılış tarihine özellikle denk getirildiğini, böylesinin daha güzel bir etkileşim doğurduğunu ve bu yıl resepsiyon Suriye tartışmalarının merkezinde yapılsa da iptalinin söz konusu olmadığını açıkladı.

» OBAMA DA KABUL ETSİN

Salcıgil, “Washington’da 11 yıldır gerçekleşen Türk festivali çerçevesinde bu yıl ikinci kez düzenle-

necek olan Türk Kültür Mirası Ayı Washington Belediyesi tarafından kabul edildi. Seneye de Obama tarafından kabul edilmesi için çalışıyoruz” diye konuştu. Türk Kültür Mirası Ayı, Beyaz Saray’ın yakınında gerçekleştirilen ve 20 bin kişinin katılması beklenen 11’inci Geleneksel Türk Festivali kutlamalarıyla son bulacak. 2012’de Washington City Paper Gazetesi’nin okuyucuları, Türk Festivali’ni Washington’daki “En İyi Kültürel Festival” seçmişti.

ABD’Lİ SENATÖR KATZ:

Trabzon Blueberry’de marka olabilir

Davetli olarak Türkiye’ye giden Amerikalı Senatör Roger J. Katz, Trabzon’un yaban mersini yetiştiriciliğinde dünya markası olabileceğini söyledi Karadeniz İşadamları Derneği’nin (KARGİD) davetlisi olarak Trabzon’a giden Maine Eyalet Senatörü Roger J. Katz, iki ülke arasında ekonomik, eğitim ve kültürel alandaki ilişkileri geliştirmek istediklerini söyledi. Senatör Katz, İstanbul, Ankara, İzmir ve Trabzon’da eğitim ve ekonomi alanında sivil toplum kuruluşlarını ziyaret etti. Katz, Türkiye ziyareti sırasında birlikte neler yapabiliriz diye düşündüğünü belirterek, “Trabzon ile kendi eyaletimiz Maine’in en önemli ihracatından Blueberry ile ilgili bilgi birikimimizi paylaşabileceğimizi gördüm. Türkiye’de mavi yemiş, likapa ve yaban mersini olarak bilinen ‘blueberry’nin yetiştirilmesinden farklı alanda kullanım ve pazarlamasına kadar birçok alanda tecrübelerimizi paylaşabiliriz. Trabzon, doğası gereği blueberry yetiştirip pazarlamada önemli bir marka olabilir.” dedi.

» DOĞAL KEDİ KUMU

Cihan Haber Ajansı’na açıklamalarda bulunan Senatör Katz, “Ticari işbirlikleri küçük küçük

» EKONOMİ BÜYÜYOR

Trabzon ziyaretine katılan Amerikalı milletvekillerinden Dennis Lee Keschl ise Türkiye’ye 12 yıl kadar önce de geldiğini belirterek, şunları anlattı: “Ülkenize yaklaşık 3 yıl önce de gelmiştim. Her geldiğimde Türkiye’nin ekonomik ve siyasi alanında büyük bir gelişme kaydettiğini görüyorum” dedi.

» ABD’DE İKİNCİ DİL YOK başlar ve tanıştıkça da artar kanaatindeyim. Mesela, bizde pasta, börek, çikolatada kullanılan, çay ve meyve suyu olarak tüketilen blueberry sizde de var. Bunu geliştirebiliriz. Eyalet olarak üretiminde önemli bir noktada olduğumuz yengeç yetiştirme de size yardımcı olabilir, başka ülkelere satabiliriz. Yine ülkenizi ziyaretimizde, doğal kireç ve kuartz kumu içeren özel mineral granüllerinden oluşan kedi kumu gördüm. Bildiğim kadarıyla bizde böyle bir ürün yok ve ihtiyaç var” diye konuştu. KARGİD Başkanı Ahmet Altın-

TADF Türk Öğrenci Derneği Başkanı’nın istifasını istedi Minnesota Türk Öğrenci Derneği Başkanı Simge Okut’un “Türkiye’de Kürtler’e soykırım yapılıyor” açıklamalarına tepkiler çığ gibi büyüyor. Başkan Okut’un hemen istifa etmesi istendi (MINNESOTA - POSTA 212) Minnesota Türk Öğrenci Derneği Başkanı Simge Okut, Minnesota yerel gazetesine verdiği demeçte “Türkiye’de Kürt soykırımı ve katliamı vardır” dedi. Okut’a ilk tepki Türk Amerikan Dernekleri Federasyonu’ndan geldi. Minnesota’da yerel bir gazeteye açıklamalarda bulunan Okut’un Türkiye’de ırkçılık yapıldığını ve Türk Güvenlik Simge Okut Güçleri’nin Kürt köylerine giderek orada yaşayanların ellerini kollarını bağlayıp katliam yaptıklarını söylemesi üzerine TADF Başkanı Ali Çınar, Minnesota Türk Öğrenci Derneği Yönetim Kurulu’na mektup yollayarak, Başkan Okut’un istifa etmesi gerektiğini vurguladı. Başkan Çınar, Minnesota’daki Türk Dernek temsilcilerinden Selin İncedayı ve Faruk Cıngıllı ile görüşerek, bu konu üzerinde bazı çalışmalar yapıldığını dile getirdi. Çınar, “Türk Öğrenci Derneği’nin başkanlığı yapan bir kişinin ülkemizi karalayıcı demeçler vermesi vatana ihanettir” diye belirtirken Federasyon’un ABD’deki tüm öğrenci dernekleri ile yakın ilişki içinde olduğunun altını çizerek bayrak ve vatan sevgisinden yoksun öğrencileri bu tür görevlere seçilmemesi gerektiğini dile getirdi.

taş ise iş birliğinin önemine dikkat çekti. Altıntaş, “ABD’de lobiler var. Bu lobiler karar mercileri üzerinde çok etkinler. Karar vericiler de lobilerin etkisinde kalıyor. Biz istiyoruz ki bu lobiler Türkiye ile bir karar verilirken, ülkemizi ve insanımızı bilerek, tanıyarak karar versinler. Konuklarımızın, ülkemizden ayrılırken farklı his ve duyguya sahip olduklarını görüyoruz. Bu da bizim için, ülkemiz için sevindirici bir gelişme. Bu ziyaretlerin lobi faaliyetleri açısından Türkiye’ye önemli katkısının olduğunu düşünüyorum” diye konuştu.

Amerikalı Milletvekili Prof. Dr. Karen Kusiak da ilk defa 3 yıl kadar önce İstanbul’a turist olarak geldiğini ifade ederek, iki ülke arasındaki farklılıklara dikkat çekti: Kusiak, “ABD’lilerin dünyadan ve Türkiye’den öğrenecek çok şeyleri var. Mesela, Türkiye’de okullarda Türkçe’nin yanı sıra İngilizce gibi farklı diller de öğretiliyor. Bizde İngilizceden farklı bir dil öğretilmiyor. Bizim de Türkiye gibi farklı dilleri öğretebileceğimizi düşünüyorum” diye konuştu. KARGİD’in Maine Eyalet Senatörü ve beraberindeki milletvekilleri, Trabzon’un tarihi ve turistik

bölgelerini de gezdi. Heyet Trabzon Valiliği’ne nezaket ziyaretinde bulundu. Trabzon Vali Vekili Abdurrahman Koçoğlu’nun valilik makamındaki görüşmeye Maine Eyalet Senatörü Roger J. Katz, Amerikalı milletvekilleri Dennis Lee Keschl, Costance Frances, Prof. Dr. Karen Kusiak, Mülteci Yerleşim ve Göçmen Program Direktörü Tarlan Ahmadov, Maine Türk Kültür Merkezi Başkanı Eyüp Şener katılmıştı (zamanamerika.com)

Molinaro: “Türk toplumu güçleniyor” New York - Staten Island’ın Belediye Başkanı James Molinaro, Amerika’daki Türk toplumunun her geçen gün daha da güçlendiğini ve etkin bir rol oynamaya başladığını söyledi

New York - Staten Island’ın Belediye Başkanı James Molinaro

(NEW YORK - POSTA 212) New York’un beş bölgesinden biri olan Staten Island’ın Belediye Başkanı James Molinaro TADF Temsilcileri ile bir araya geldi. Yaklaşık bir saat süren toplantıda Türk toplumunun Staten Island ve diğer bölgelerdeki konumu ile Türk-Amerikan ilişkileri konuşuldu. Belediye Başkanı Molinaro, TürkAmerikan toplumunun giderek güçlendiğini düşündüğünü belirterek, “Sizlere hizmet etmekten mutluluk duyuyorum” diye konuştu. Birçok etkinlikte Türk toplumu üyeleri ile beraber olduğunu söyleyen Belediye Başkanı, Türkiye’yi ziyaret etmek için sabırsızlandığını vurguladı. Türk toplumunun yerel ve federal seviyedeki resmi temsilcileri ile görüşmesi-

nin çok önemli olduğunu dile getirerek, “Her şey güzel dostluklar ve ilişkiler ile başlar” dedi.

» ATATÜRK BÜYÜK LİDER

Staten Island’ın geçmiş yıllara nazaran büyüme kaydettiğini belirterek, “Bu güzel adamıza daha fazla Türk bekliyoruz” diyen Molinaro, bir Amerikan kanalında izlediği Atatürk belgeselinin sonunda Atatürk ile ilgili kitaplar okuduğunu ve kendisinin dünyanın en büyük liderleri arasından olduğunu düşündüğünü sözlerine ekledi.

» TÜRKLERİ HİÇ YALNIZ BIRAKMADILAR

TADF Başkanı Ali Çınar, Türk toplumunun yoğun olduğu bölgelerdeki belediye başkanlarını düzenli olarak ziyaret etmeye devam edeceklerini belirtirken, Türkiye’nin şu anda dünya ekonomisinde ilk 20’de olduğunu, Türk-Amerikan toplumunun her alanda çok başarılı işlerle uğraştığını ve girişimcilik ruhu ile yeni yatırımlar yaptıklarını dile getirdi. TADF Denetleme Kurulu Başkan İbrahim Kurtuluş ise, Belediye Başkanı Molinaro’nun Sandy Fırtınası sonrasında kendilerine çok yardım ettiğini ve Türk toplumu üyelerini hiç bir zaman yalnız bırakmadığını söyleyerek, Staten Island’daki Türk toplumunun nüfusunun ve esnaf sayısının gün geçtikçe arttığını hatırlattı.

3

Doğan Uluç doganuluc@aol.com

AZ DAHA, BİRAZ DAHA ‘’DERKEN... İRLANDALI şantiye şefi ‘’Sol koltuğa atla.’’diye yer gösteriyor. Kapısı, penceresi, tavanı olmayan golf arabasının önüne yerleşiyorum. Hava serin, kurşuni bulutlar etrafımızda çepeçevre, şantiye şefi eliyle işaret ediyor: ‘’Karşıda Empire State, yan cepheden bakarsan Hürriyet Abidesi.’’ Sağ pedala basıp minik araca hız veriyor. Çevremizde beş-altı golf aracı var, aralarından sıyrılıyoruz. Arkamızdan helikopter pervanesinin yankılanan sesi geliyor. Şef görüntü almak istediğimi biliyor, otoyu pencere kenarına sürüyor. Camlar takılmamış, başımda işçi kaskı, cebimde bina sigortasının hazırladığı kaza vukuunda sorumluluk üslenme belgesiyle resimli röportajın sonundayım. Pervane yankısı güçlenirken pencere hizasında helikopter beliriyor. İrlanda’lı şef pencerenin dışında kalmış, film karesine sığmıyor. Parmağım deklanşörde, sesleniyorum: ’’Daha geriye git, cama yaklaş.’’ Şef iki adım atıp duruyor.’’ Üstlüyorum: ‘’Az daha, biraz daha.’’ İrlanda’lı yanıt veriyor. ‘’Bir karış daha gitsem konuşmaya aşağıda devam edeceğiz.’’ Şefin sağ omuzu pencere dışına çıkmıştı. Bina yüksekliğini göstermek için helikopterli bir görüntü yakalamak gerekiyordu yüksekliği göstermek için. Bir helikopter yanımızdan geçince görüntü sorununu hallettik. Hem de havadaki pilotla selamlaşarak. 1970’li yılların başında Dünya Ticaret Merkezi’(WTC)nin 106-110’uncu katlarında inşaat faaliyeti izlemem ilginç bir tecrübe oldu. Sokak seviyesinden 412 metre yukarıda oyuncağa benzeyen otolarda gökdelen işçilerinin camsız katlarda sürat yapmasını heyecanla izledim. WTC ikiz kuleleri kullanıma açıldığında en yüksekler listesi başına çıktılar. 381 metreyle lider unvanını sürdüren Empire State ile New York’un diğer gökdelenler ‘İkizler’yanında cüce kaldılar. Kulelerin görkemi uzun sürmedi. New York’un simgesi dev yapılar bir terorist saldırısı sonunda oldukları yerde sıfırlandı. Amerika devlet ve millet olarak ayaklandı, sıfır noktasında orijinal yapılardan daha yükseklerinin yapımına başlandı. Kaba inşaatı sona eren yeni Dünya Ticaret Merkezi (WTC) 2015 yılında kullanıma açılacak. Şimdiden New York’un en yükseği sıfatını kazanan ‘‘Özgürlük Kulesi’’ adlı 102 katlı gökdelenin son üç katı rasathane olarak kullanılacak. Ziyaretçiler kuşbakışı 360 derece zaviyeden New York’u çevreleyen New Jersey, Connecticut ve Delaware eyaletlerini de görebilecekler. Manahata kızılderililerin Hollanda’lı göçmenlere 24 dolarlık incik-boncuk karşılığı sattığı Manhattan yıllardır yerlisi,yabancasıyla dünyanın en cazip şehri ilgisini sürdürüyor. Minik şehir yeni inşaatlara yer olmadığı için diklemesine büyüyor. Geçen yıl şirket ana merkezlerinin bulunduğu kesimde temeli atılan bir gökdelen inşaası bittiğinde batı yarı kürede en yüksek ikamet ve işyeri yapısı olacak. 426.11 metre yükseklikte geçici adı ‘432 Park Avenue’ olan gökdelen 96 katlı. Daire fiyatları 20 milyon dolardan başlıyor,çatı katları 85 milyon dolara çıkıyor.. Extell şirketi’nin ‘’New York’un en lüksü’’diye tanıtımını yaptığı diğer bir gökdelende verdiği siparişi olay yarattı. Girişimci Michael Hirstenstein’in Carnegie Hall karşısında ‘’One57West’’adresli gökdelende 16 milyon dolarlık bir daireyi görmek isteğine izin verilmedi. Alıcı ‘’Daireyi görmeden 16 milyon niye ödeyeyim? Bir sokak ötede Essex House’un dairenin manzarasını kapattığını öğrendim.’’dedi. Extell’in patronu Gary Barnett Hirstenstein’in kaporo ödemelerini geri gönderdi.. Geçen Ekim’de Sandy kasırgası sırasında tepe kattaki vinçin arızalanıp sokağa sarkması kent göbeğinde heyecan yarattı. 2013 yazında açılışı yapılacağı ilan edilen gökdelende 210 odalı Park Hyatt Oteli hizmete girecek. 90 katlı binanın 135 dairesi de iskana açılacak.

Pennsylvania’da ikinci protesto (PENNSYLVANIA –POSTA 212) Geçtiğimiz hafta “Gülen Cemaati Gerçekleri Gün Yüzüne Çıkıyor” konulu bir konferans gerçekleştirildi. Pennysylvania’da Fethullah Gülen’in yaşadığı çiftliğin yakınında yapılan ve çok sayıda Türkün katıldığı konferansa konuşmacı olarak Türkiye’den Eski Deniz Harp Okulu Komutanı Türker Ertürk, Gazeteci-Yazar Barış Pehlivan, Barış Terkoğlu ve TADF- Türk Amerikan Dernekleri Federasyonu Eski Başkanı Kaya Boztepe katıldı. Aynı zamanda Amerikalı ünlü yazar Dr. Paul Williams, Araştırmacı Sharon Higgins, Aktivis Mary Addi’nin de destek verdiği konferansa Türklerin yanı sıra Amerikalılar da katıldı. Eski Deniz Harp Okulu komutanı Türker Ertürk, yaptığı konuşmada “Biz buraya el-etek öpmeye değil gerçekleri açıklamaya ve Fethullah Gülen cemaatini gerçek yüzüyle herkese anlatmaya geldik” dedi. Gülen’e karşı protestoların ABD çapında devam etmesi bekleniyor.

HABER OLMAK İÇİN...

haber@posta212.com


4

Gündem

4 Eylül 2013 Çarşamba

Biber gazcı polis konu kapansın istiyor Occupy Wall Street olayları sırasında protestoculara biber gazı sıkan polis, konuyla ilgili daha fazla sorgulanmak istemiyor (NEW YORK –POSTA 212) İki yıl önce Occupy Wall Street protestocularına biber gazı sıktığı için kötü bir şöhreti olan ve adı “biber gazcı polis”e çıkan NYPD Müfettişi Anthony Bologna, Sivil Şikayetler Değerlendirme Kurulu’nun artık peşini bırakmasını istiyor. Mahkemeye giderek kurulun 2011 yılının eylül ayında meydana gelen olayla ilgili kendisine soru sormamasını isteyen Bologna, zaten NYPD’den bu nedenle 10 gün uzaklaştırma aldığını ayrıca protestocuların açtıkları davada New York şehrinin kendisini temsil etmeyi reddettiğini söyledi. Bologna’nın avukatı Lou LaPietra, “18 aylık ceza süresi dolduktan sonra Bologna’ya daha fazla soru sormanın anlamı ne?” diye sordu. “Bence kurul direniyor ama nedeni ne olursa olsun kurallar çok açık. Ona bunu yapmaya hakları yok’’ diyen avukat, kurul bir ceza önerisinde bulunsa bile, NYPD’nin bunu uygulamaya yetkisi olmadığını söyledi. Sivil Şikayetler Değerlendirme Kurulu Sözcüsü Linda Sachs ise NYPD’nin kendi iç soruşturması ve Manhattan Savcılığı’nın cezai kovuşturma yapmayı düşünmesi nedeniyle kendi raporlarının geciktiğini açıkladı. Bologna hakkında cezai kovuşturma yapılmayacağı nisan ayında belli olmuştu.

ÖRTÜLÜ ÖDENEKTEN CIA’YA 52 MİLYAR DOLAR Eski istihbaratçı Edward Snowden’ın sızdırdığı gizli bilgilerden çıkan son ayrıntılara göre Amerika, son mali yıl içinde casusluk, gizli askeri faaliyetler ve istihbarat toplama amacıyla 52 milyar 600 milyon dolarlık örtülü ödenek ayırdı (WASHINGTON – POSTA 212) Washington Post gazetesinde yayınlanan habere göre Merkezi İstihbarat Dairesi CIA’in casusluk faaliyetlerinde artan rolüne de dikkat çekildi. “Kara bütçe” olarak adlandırılan örtülü ödeneğin dörtte birinden fazlası (14,7 milyar dolar) CIA’in faaliyetlerine ayrılıyor. Ödeneğin geri kalanıysa Ulusal Güvenlik Dairesi ve Ulusal Keşif Ofisi gibi diğer 15 istihbarat dairesi arasında paylaştırılıyor. Washington Post gazetesine göre özellikle CIA’in bütçesi 2004 yılından bu yana yüzde 50 artmış durumda. Amerika’nın Sesi’ne konuşan ulusal güvenlik uzmanı Steven Aftergood, özellikle 11 Eylül 2001’deki el Kaide saldırısından sonra CIA’nın rolünün arttığına dikkati çekiyor. O tarihten itibaren CIA özellikle 1990’lı yıllarda olmadığı kadar

daha fazla operasyonel faaliyetlere katıldı. Aftergood’a göre Amerika’nın istihbarat operasyonlarına ayırdığı bütçe, diğer ülkelerinkinden en az 10 kat daha fazla. Uzman bunu Amerika’nın süper güç olarak üstlendiği rolün yanı sıra, diğer ülkelerin güvenliği konusundaki vaatlerine de bağlıyor. Amerikan hükümeti istihbarat faaliyetleri için genel olarak ne kadar bütçe ayırdığını açıklasa da, Snowden’in sağladığı 178 sayfalık belge, bu bütçenin ne kadarının gizli olduğuna, ne kadarının hangi kurum ve faaliyetler için harcandığına ışık tutuyor. 16 istihbarat dairesinin harcamalarını grafikler ve tablolarla listeleyen Washington Post, Amerikalı yetkililerle yapılan pazarlıkların ardından bazı istihbarat kaynakları ve yöntemleri açısından risk içeren hassas bilgileri yayınlamadığını bildiriyor.

Belgelere göre kara bütçe çerçevesinde casus uydular, ileri teknoloji ürünü teçhizatlar ve bunları kullanacak elemanların masrafları karşılanıyor. Ayrıca istihbarat analistleri, dil uzmanları, kripto uzmanları ve artan bir şekilde siber casusluk uzmanlarının da masrafları ödeniyor. Eski Ulusal Güvenlik Dairesi çalışan Edward Snowden, görev yaptığı Hawaii’den üç ay önce Hong Kong’a geçerek gizli istihbarat faaliyetleriyle ilgili bilgileri Guardian ve Washington Post gazetelerine sızdırmıştı. 30 yaşındaki Snowden halen Rusya’da gizleniyor. Snowden’a geçici sığınma hakkı tanıyan Moskova, kendisini yargılamak isteyen Amerikalı yetkililerin iade talebini reddetti.

“Durdur ve ara”ya devam! New York Şehir Meclisi, Manhattan Federal Yargıcı’ndan NYPD’ye “Durdur ve Ara” uygulamasında getirilen kısıtlamaları ertelemesi konusunda istekte bulundu

BAGAJ HIRSIZLARI YAKALANDI JFK Havalimanı’nda bagajları soyarak yolcuların korkulu rüyası haline gelen TSA çalışanları yakalandı (NEW YORK - POSTA 212) El Al Havayolları’nda çalışan yedi bagaj görevlisi binlerce dolarlık elektronik ve değerli esyayı çalarken suç üstü yakalandı. Queens Bölge Savcısı Richard Brown, “Havayolu yolcuları bagajlarını havayolu şirketlerine emanet ettiklerinde gittikleri yerde eşyalarını bulabileceklerine güvenirler. Bu güvenin kırılması yolcular için çok moral bozucudur“ diye konuştu. Hırsızlıkla ilgili soruşturmalar, daha önce Posta 212’nin de yer verdiği kayıp eşyalarla ilgili şikayetler üzerine başlatılmıştı. İsrail’den JFK Havalimanına uçan El AL Havayolları, hırsızları bulmak için Boeing 474 kargo bölümlerine gizli kameralar yerleştirdi. Bu şekilde tespit edilen yedi bagaj görevlisi suçlarını itiraf etti. Bu kişilerin evlerinde de daha önce çalındığı bildirilen değerli eşyalar bulundu. Bu eşyalar arasında 5 bin dolar değerinde Seiko marka bir saat, bir iPad mini, iki iPhone, üç altın yüzük, bir altın kolye ve bir çift gümüş küpe yer alıyor.

(NEW YORK - POSTA 212) New York Şehir Meclisi, Belediye Başkanı Bloomberg’e rağmen, “Durdur ve ara” yasasını veto etmişti. Ancak polislerin yoldan geçenleri durdurup aramasının hemen yasaklanması durumunda suç oranının artmasından endişe ediliyordu. Bu nedenle New York Şehir Meclisi üyeleri, Manhattan Federal Yargıcı’ndan NYPD’ye “Durdur ve Ara” uygulamasında polise getirilen kısıtlamaları bir süre ertelemesi konusunda istekte bulundu. “Durdur ve Ara” uygulamasında kısıtlamaların aniden getirilme-

si durumunda suç alanında büyük bir patlama olacağı uyarısında bulunan NYPD, bu konuda yapılan düzenlemelerin hemen hayata geçirilmemesini istedi. Manhattan Federal Yargıcı Shira Scheindlin’e bir dilekçe göndererek, kendisinin Ağustos ayı içerisinde “Durdur ve Ara” uygulamasına karşı verdiği kararların hatalı olduğunu ve bu şekilde potansiyel suç kurbanlarını sayısının kesinlikle artacağını söyledi.

TEPKİLER GELEBİLİR Belediye aynı zamanda Scheindlin’in planının devriyelerin kameralar aracılığı ile halkı takip etmesinin çok büyük bir zaman ve para kaybına neden olacağını söylerken, bir çok kişiden

mahremiyetine karşı olduğu gerekçesiyle tepki alacaklarını ekledi. New York Şehir Meclisi, haziran ayında NYPD’nin “Durdur ve Ara - Stop And Frisk” uygulamasını kontrol altına almak için iki yasa tasarısını meclisten geçirmişti. Onaylanan yasa tasarısına göre, NYPD’yi denetleyecek bir genel müfettiş getirilecek, durdur-veara uygulaması sırasında polisler tarafından ırksal profillemeye maruz kaldıklarına inanan kişilerin dava açması kolaylaşacaktı.

AMERİKA’DA FAST FOOD EYLEMİ Amerika’da fast food sektöründe çalışanlar, daha yüksek maaş ve sendikal haklar için yaklaşık 60 kentte grev yaptı

(NEW YORK - POSTA 212) Fast food sektöründe çalışanlar, ABD’nin 60 kentinde toplanıp eylem yaptılar. Eylemciler saatlik ücretlerinin 8,94 dolardan 15 dolara yükseltilmesi için protestolar düzenledi. Çalışanlarının saatlik ücretlerinin istedikleri kadar yükselmesi ve sendikal haklar kazanmaları için düzenlenen gösteriler, Fastfoo-

dforward.org isimli sitede yaklaşık bir yıl önce başlatılan bir kampanyanın ülke çapında geniş katılım elde etmesinin bir sonucuydu. Fast food çalışanları Mc Donald’s, Burger King ve KFC gibi zincir restoranların önünde toplanarak saatlik ücretlerinin yükselmesi için protestolar düzenlerken, Det-

roit ve St. Loius’teki restoranlar eksik personelle çalışamadığı için bir günlük kapandı. Manhattan’daki Union Square’de yaklaşık 1,5 saat süren protestolarda eylemcilerin arasında çok sayıda sanatçı ve aktivist de yer alırken, “Adalet istiyoruz” ve “Yaşanabilir bir maaş” sloganları atıldı.


Ekonomi Ticaret

“Suriye’de 800 milyon dolarlık yatırım durdu”

Suriye’ye müdahaleye yönelik tartışmalar hız kazanırken bu ülkeye yapılan 800 milyon dolarlık yatırımın tamamen durduğu belirtildi. Kısmi olarak süren sınır ticaretinin de ülkeye olası bir askeri müdahale sonucu tamamen durmasından endişe ediliyor DİLEK ESKİ BEZİRKAN DEİK Türk Suriye İş Konseyi Başkanı Ruhsar Pekcan, Posta 212’nin son gelişmelerle ilgili çeşitli soruların yanıtladı. Pekcan ‘‘Planlanma aşamasındaki yatırımların tamamı durdurulmuştur. Halen Suriye’de yatırımları bulunan firmalarımız ise, faaliyetlerini durdurmuşlardır’’ dedi. İki ülke arasındaki ticaret hacminin 2000’li yıllardan itibaren artış gösterdiğini dile getiren Pekcan, 2006 yılında bu rakamın yaklaşık 800 milyon dolara ulaştığını dile getirdi. 2007 yılında serbest ticaret anlaşmasının yürürlüğe girmesiyle bu rakamın katlanarak arttığını ifade eden Pekcan, şunları söyledi: ‘‘2010 yılında yaklaşık 2,3 milyar dolar seviyesine ulaşmış, ancak 2011 yılında Suriye’de olayların başlamasıyla özellikle 2011 yılının ikinci yarısı ve son çeyreğinde hızla azalma göstererek 1 milyar 950 milyon dolar seviyesinde ticaret hacmi gerçekleşmiş olup 2012 yılında 568 milyon 424 bin dolara düşmüştür. Ancak 2012 yılının ilk altı ayındaki toplam ticaret hacmi 343 milyon 561 bin dolarken, 2013 yılının ilk altı ayında toplam ticaret hacmi 506 milyon 461 bin dolar olarak gerçekleşmiştir.’’

» YATIRIM YAPILAN SEKTÖRLER

Suriye’de 800 milyon dolarlık yatırım olabileceğini ifade eden Pekcan, şöyle devam etti:

DEİK Türk Suriye İş Konseyi Başkanı Ruhsar Pekcan

‘‘Suriye ile ticaretimiz şu anda zaten yeterince azalmış, bulunmaktadır; Umarız bu vahşet, iç savaş bölgeye daha fazla yayılmadan ve Suriyeli kardeşlerimiz daha fazla acı çekmeden en kısa zamanda son bulur. Sektörden ziyade, sınır illeri çok etkilenecektir sanırım. Şu anda ağırlıklı olarak sınır illerimiz ile sınır ticareti yapılmaktadır. Daha çok elektrik, gıda, ilaç, hijyen malzemelerin ihracatı, bazı hammadde tedarikleri yapılmaktadır.’’

» ASYA PASİFİK VE GÜNEY AMERİKA

‘‘Türkiye ve Suriye arasında, yatırımların karşılıklı korunması ve teşviki anlaşmalarının yürürlüğe girmesi ile beraber, Türk firmaları Suriye’de Suriye’nin Arap ülkeleri ile olan GAFTA Ticaret Anlaşmas›’ndan da yararlanmak üzere ve daha ucuz işçilik, hammadde ve enerji maliyetlerini de dikkate alarak, daha çok, tekstil, iplik, çimento, ambalaj, gıda, turizm, enerji sektörlerinde yatırım yapmış ve yatırım yapmayı planlayan çok sayıda firmalarımız bunmakta idi. Planlanma aşamasındaki yatırımların tamamı durdurulmuştur, halen Suriye’de ya-

tırımları bulunan firmalarımız ise, faaliyetlerini durdurmuş bulunmaktadırlar. Ayrıca Suriye’de inşaat ve taahhüt işi yapan firmalarımız da bu süreçten olumsuz olarak etkilenmektedirler. Bu firmalarımız arasında, yaptıkları işin ve teslim ettikleri veya etmek üzere tedarik ettikleri malzemelerin parasını alamayan ve ticari olarak mağdur olan firmalarımız da bulunmaktadır.’’

» SINIR TİCARETİ

Olası müdahalede en çok sınır ticareti yapılan illerin etkileneceğini de kaydeden Pekcan, şunları söyledi:

Irak ve Suriye’nin Ortadoğu’ya ihracatımızda transit konumunda olan iki ülke konumunda olduğunu kaydeden Pekcan, ‘‘Buralardaki olaylar nedeniyle Körfez ülkelerine ticaretimizi Ro-Ro ile Mısır limanları üzerinden gerçekleştiriyorduk. Ancak Mısır’daki mevcut durum da ticaretimizi olumsuz etkiliyor. Ancak işadamlarımız ÇİŞ ve Afrika ülkeleri ayrıca Asya Pasifik ve Güney Amerika ile ticarete ağırlık veriyorlar” diye konuştu.

» 223 MİLYON DOLAR YATIRIM

DEİK verilerine göre, Suriye’de tekstil, metal, gıda, çimento ve açık deniz balıkçılığı alanlarında faaliyet gösteren Türk firmalarının toplam yatırım miktarı yaklaşık 223 milyon dolar. Türk müteahhitlik firmalarının Suriye’de 2009 yılında üstlendikleri projelerin toplam değeri 740 bin dolar. 2010 yılında ise Suriye’ye inşaat yatırımları 1.4 milyon dolara yükseldi.

Suriye ile ticarette 5 milyar dolarlık zarar Suriye İşadamları Derneği Başkanı Oktay Tarhan, iç savaşın başladığı 2011’den bu yana Türkiye ile yapılan ticarette 5 milyar dolarlık bir zararır meydana geldiğini açıkladı

(DİLEK ESKİ BEZİRKAN / NEW YORKPOSTA212) Askeri operasyon tartışmalarının hız kazandığı Suriye ile Türkiye arasında büyük zarar gören ticaretin faturası ağır. Suriye İşadamları Derneği Başkanı Oktay Tarhan Posta 212’nin sorularını yanıtladı. Tarhan, 2009’da 2 milyar dolara ulaşan Suriye ile ticaretin, iç savaşın başladığı 2011’de gelindiğinde 3 yılda 5 milyar doları aştığını, ancak bu tarihten sonra giderek azalan ve durma noktasına gelen ticaretin büyük zarar gördüğünü ifade etti. 2008-2011 yılları arasında Türkiye ve Suriye ile ile siyasi alanda başlayan yakınlaşmanın, ticari ilişkilere adeta doping etkisi yaptığını belirten Tarhan, “Suriye’nin adı Türkiye’de 2009 yılına kadar sadece sınırdan yapılan kaçak ticaretle anılıyordu. Oysa 2011’e geldiğimizde Türk şirketlerinin gözdesi haline gelmişti. Bu gelişmede hükümetin Suriye ile geliştirdiği siyasi ilişki önemli rol oynadı. Siyasi ilişki, ekonomik ilişkilerin de önünü açtı. Örneğin, iç savaş öncesi; son dönemde toplu konut, sivil havacılık, turizm ve sağlık gibi alanlarda 50 işbirliği anlaşması imzalandı” dedi. 2000’li yıllara kadar Suriye ekonomisinde kamunun ağırlığı olduğunu, ancak daha sonra kamunun ağırlığını azaltmaya ve rekabet gücünü artırmaya yönelik reformlar yapmaya başladıklarını anlatan Tarhan, şöyle devam etti: “ Serbest piyasanın gerektirdiği düzenlemeler için 5 yıllık bir plan uygulamaya konuldu. Birçok sektördeki yatırımları artırma kararı alan hükümet, yabancı yatırımların ülkeye çekilmesini öncelik olarak belirledi. Bunun için hem bölgedeki ülkelerle hem de AB ile ortaklık anlaşmalarına imza atıldı. Söz konusu reformlar arasında tüketiciyi koruma, uluslararası tahkim, rekabet ve anti-tröst yasala-

rı ile yabancı yatırımcıların emlak satın almalarına imkan veren arsa geliştirilmesi ve yatırımı alanındaki düzenlemeler de bulunuyordu. Bu yönüyle Suriye’deki idare gelecek adına yatırımcıya güven veriyordu.”

» YATIRIMDA BİRİNCİ SIRADA

Bu süreçte Suriye’nin yatırım cazibesinin günden güne arttığını kaydeden Tarhan, “2002’ye kadar 750 milyon dolar seviyelerinde olan ve hep Türkiye’nin açık verdiği dış ticaret, bu tarihten itibaren Türkiye lehine artışa geçti. 2009 yılının 11 ayı itibariyle 2 milyar dolara ulaşan karşılıklı ticaret, Suriye’nin iç savaşa girdiği 2011 yılına geldiğimizde 3 yılda yıllık 5 milyar doları aşmıştı” diye konuştu. Suriye’de yatırım yapan Türk firmalarının sayısının da giderek arttığını belirten Tarhan, Şam Ticaret Müşavirliği verilerine göre, Suriye’de resmi olarak

yaklaşık 1 milyar dolar tutarında Türk yatırımı bulunduğunu ifade etti. Tarhan, “Ancak buna dahil olmayan özellikle Halep ve çevresindeki Türk yatırımlarınında etkisiyle bu rakamın 3 katı büyüklüğünde bir Türk yatırımının olduğu tahmin ediliyor” dedi. Türk yatırımlarının Suriye’de tutar açısından ikinci, yatırım sayısı itibariyle ise birinci durumda olduğunu vurgulayan Tarhan, “Türklerin özellikle Halep ve çevresinde tekstil ve konfeksiyon yatırımları dikkat çekiyor. Ancak bu yatırımların çoğu resmi istatistiklerde yer alamıyor” diye konuştu.

» “GEÇİŞ KÖPRÜSÜ KAPANDI”

Suriye’de üretim ve ticaretin bugün tamamıyla durduğunu belirten Türkiye Suriye İşadamları Derneği Başkan Yardımcısı Mehmet Ali Kulat da, “Şu an itibarıyla Türk yatırımcıların tüm yatırımları iptal olmuş durumdadır. Sadece günübirlik gıda ve ilaç sevkiyatı yapılmaktadır ki bunların çoğu hibe şeklindedir” dedi. Suriye’nin Türkiye için sadece pazar değil Ortadoğu’ya geçiş içinde önemli bir köprü olduğunu vurgulayan Kulat, şunları söyledi: “Şu an itibarıyla bu köprüde kapanmıştır. Türkiye devleti ve Türk nüfusu çok dinamik ve hareketlidir. Elbette alternatifleri vardır ve olacaktır. Türkiye çok ülkeye sınırı olan bir ülkedir. Suriye sonrası ağırlık; Irak, İran ve Rusya’ya verilmiştir. Ama Türkiye; Suriye’ye de gözünü kapayamaz. Zira şu an 500 bin mülteci Türkiye’de yaşıyor. Ayrıca Suriye Türkiye ile komşudur. Hem de en uzun sınırı olan ülkedir. İki ülke vatandaşları arasında çoğunlukla akrabalık bağı vardır. Suriye’de katliamın durmasıyla ,altyapı, ulaştırma ve inşaat projeleri, içme suyu projeleri için Türk mütaahhit firmalar yüklenici olabilecektir.”

Türkiye İstatistik Kurumu (TUİK) Diyarbakır Bölge Müdürü M. Salih Uras

4 Eylül 2013 Çarşamba

5

Türk malları Suriye’den değil İsrail’den geçiyor Financial Times Gazetesi, Suriye’deki savaş yüzünden Ürdün’e gidecek Türk mallarının artık Suriye değil, İsrail üzerinden taşındığını yazdı. Haberi İsrail-Suriye sınırındaki Beyt Şhe’an’dan gönderen John Reed, bu güzergâhın siyasi gelişmeler sonucu stratejik ve ticari önem kazandığına dikkat çekiyor. Buna göre geçen sene kasım ayından beri açık olan güzergâhı kullanan, yani İskenderun›dan kalkan feribotlarla Hayfa Limanı’na varan Türk tırlarının sayısı 2 bini buluyor. Tırlar buradan karayoluyla Ürdün’e ve diğer ülkelere geçiyor. Gazete, İsrailli yetkililerin geçmişte bu güzergâhı Türk kamyonlarının kullanması konusunda sessiz kaldığını ama son zamanlarda bunun ‘‘Orta Doğu’ya mal ulaştırmak için güvenli bir rota’’ olarak reklamını bile yaptığını okuyucularıyla paylaşıyor. İsrail Dışişleri Bakanlığı’nın Orta Doğu ekonomik ilişkilerinden sorumlu yetkilisi Yael Ravia-Zadok “İsrail koridoru, ticari malların bölgesel nakliyatında en ucuz, en çabuk ve en güvenli güzergâh. İhtiyaç olunca bölgesel oyuncuların bir çözüm bulmak için İsrail ile işbirliği yaptığına iyi bir örnek’’ diye konuştu. Financial Times’ın konuştuğu bir İsrailli yetkili de şunları diyor: ‘‘Keşifler ihtiyaçtan doğar. Türkiye hükümeti İsrail’e bayılmıyor ama iş ticarete gelince İsrail bundan yararlanıyor. Ürdünlüler de istediklerini alıyor - dolayısıyla herkes kazançlı çıkıyor.’’ Reed’in aktardığına göre İsrail ekonomisi bu yılın ikinci çeyreğinde Suriye’deki savaşa ve komşu Mısır ile Lübnan’daki huzursuzlukların artmasına rağmen yüzde 5 büyüdü. Bununla beraber ABD’nin Suriye’ye olası saldırısı son günlerde İsrail para birimi ve Tel Aviv borsasında düşüşleri beraberinde getirdi. Siyasi ilişkiler soğumuş olsa da, İsrail İmalatçılar Birliği’nin verilerine göre İsrail’in Türkiye’ye ihracatı 2009 yılından beri yüzde 60 artarak 1,5 milyar dolara ulaştı. Türkiye’nin İsrail’e ihracatı da yüzde 40 artışla 2 milyar dolara yaklaştı.(BBC)

Suriye’ye sınırı bulunan iller, iç savaşın tüm şiddetiyle sürdüğü bu ülkeye ihracatta engel tanımadı. Diyarbakır ve Şanlıurfa’nın içinde bulunduğu ve TRÇ2 adı verilen iller, haziran ayında geçen yılın aynı ayına göre ihracatta yüzde 32.6 artış sağladı

SINIR İLLER SURİYE’YE İHRACATINI ARTIRDI

bin 538 dolara yükseldiğini kaydeden Uras, ‘‘Haziran (DİYARBAKIR- POSTA 212) Sınır iller, iç savaşın olduğu Suriye›ye ihracatta engel tanımadı. Türkiye İstatisayında geçen yılın aynı ayına göre Diyarbakır’da yüzde 59 oranında artışla ithalat 6 bin 831 dolara, Şanlıurtik Kurumu (TUİK) Diyarbakır Bölge Müdürü M. Salih Uras, Diyarbakır ve Şanlıurfa’nın içerisinde yer aldıfa’da ise yüzde 58 oranında bir artışla 43 bin 707 dolağı TRÇ2 bölgesine ait haziran ayı ihracat ve ithalat rara yükseldi’’ dedi. kamlarını açıkladı. »İLK 6 AYDA İHRACATTA YÜZDE 23.11’LİK ARTIŞ TUİK verilerine göre Diyarbakır ve Şanlıurfa’da haOcak- Haziran dönemiziran ayında, geçen yılın aynı ni kapsayan ilk 6 aylık verileayına göre ihracat yüzde 32,6, BÜYÜKEKŞİ: SURİYE’YE re bakıldığında ise geçen yılın ithalat ise yüzde 58 oranında aynı dönemine göre, bölgede İHRACAT TEMMUZDA arttı. ihracatın yüzde 23,11 oranında TRÇ2 bölgesinde haziran YÜZDE 98 ARTTI arttığını, ithalatın ise yüzde 23 ayında, geçen yılın aynı ayına oranında gerilediğini belirten göre ihracatın yüzde 32,6 oraTürkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) BaşUras, şöyle konuştu: nında artarak 31 milyon 281 kanı Mehmet Büyükekşi, Mısır›a ya‘‘Diyarbakır’da ilk 6 ayda, bin 914 dolara yükseldiğini bepılan ihracat yaşanan siyasi sıkıntıgeçen yıla göre ihracat yüzde lirten Uras, haziran ayında Dilara rağmen temmuz ayında yüzde 12.93 artışla 174 milyon 675 bin yarbakır’da yüzde 30,7 oranın12 oranında artış gösterdiğini, 603 dolara yükselirken, ithalat da artarak 21 milyon 554 bin Suriye’ye ise temmuz ayında yüzde ise yüzde 47 oranında azalarak 280 dolara, Şanlıurfa’da ise yüz98 oranında bir ihracat artışı yaka57 bin 529 dolara geriledi. de 27 oranında artarak 9 millandığını söyledi. Büyükeksi, ‘‘BuŞanlıurfa’da ise ihracat yüzde yon 727 bin 634 dolara ulaştığınun en büyük sebebi ise temmuz 40,49 oranında artışla nı ifade etti. ayında Suriye’ye önemli oranda hu73 milyon 610 bin 368 dolara Bölgede geçen yılın haziran bubat sektörü ihracatı gerçekleştiryükselirken, ithalat ise yüzde ayına göre ithalat rakamlarının memiz oldu’’ dedi. 14 oranında azalarak 266 bin yüzde 58 oranında bir artışla 50 346 dolara geriledi.’’


6

Ekonomi Para

4 Eylül 2013 Çarşamba

FACEBOOK’UN DEĞERİ 100 MİLYAR DOLARI AŞTI

(NEW YORK - POSTA 212) Sosyal paylaşım sitesi Facebook’un borsada yüzü güldü. Şirketin değeri 100 milyar doları geçti. Geçtimiz yıl sorunlu bir performans geçirmesinin ardından 1 sene sonra hisse senedi 41 doların üzerine çıktı. Bu artışla paralel olarak şirketin piyasa değeri ilk kez 100 milyar dolar sınırını devirerek 100,6 milyara yükseldi. Şirketin son dönemdeki mobil yazılımlarını geliştirmesi gibi uyguladığı yeniliklerin bu sonuçta etkili olduğu yorumu yapıldı. Büyük umutlarla borsaya giren Facebook’un halka arzı ilk günün ardından hüsrana dönüşmüştü. Şirketin hissesi 41 dolar seviyesine kadar çıktıktan sonra ciddi düşüşler yaşayınca yatırımcılar hisselerini terk etmiş, sonuç olarak hisseler 19 dolara kadar gerilemişti. Bu nedenle ilk üç gününde şirketi borsada yüzde 20 değer kaybetmişti.

ÜCRETLER KRİZDE DE ARTMIŞ...

Amerikan ordusundan Chobani yoğurtlarına yasak geldi (NEW YORK – POSTA 212) İçeriğindeki kenevir tohumunda çok düşük miktarda da olsa esrarın ana maddesi olan THC bulunduğu gerekçesiyle yaban mersinli yoğurdu Amerikan Hava Kuvvetleri’nde yasaklanan ABD’de başarılı Türk işadamı Hamdi Ulukaya’nın sahip olduğu Chobani yoğurdun içeriğini değiştirme kararı aldı. “Blueberry Power Flip” paketleri, yanında yoğurdun içine dökülebilecek ceviz, chia çekirdeği ve kenevir tohumu porsiyonu ile geliyordu. Çok küçük miktarda da olsa kenevir tohumunda bulunabilecek ve esrarın aktif maddesi olan THC’nin düzenli uyuşturucu testlerinde hatalı pozitif sonuçlara yol açmasından endişe edildi. Ayrıca, Hava Kuvvetlerinin kenevir tohumunu ve yağını yasaklayan çok kapsamlı bir uyuşturucu yasağı bulunuyor. Bunun üzerine Chobani, ürünlerinden kenevir tohumunu çıkartacağını açıkladı. Böylece askeri personeli memnun etse de, kenevir tohumu sevenleri üzmüş oldu. Araştırmalar, Chobani paketlerinde bulunanlardan çok daha fazla kenevir tohumunu düzenli olarak tüketenlerde bile THC maddesinin hatalı pozitiflere yol açmadığını gösteriyor.

ABD’DE GELECEK VAAT EDEN 25 ŞİRKET (NEW YORK – POSTA 212) Forbes Dergisi, CB Insight isimli şirketin satın alımlar veri tabanından faydalanarak ABD’nin gelecek vaat eden en iyi 25 şirketini belirledi. Listenin oluşturulmasında şirketlerin genel anlamda ne kadar iyi oldukları hakkında çok fazla bilgi vermeyen kar veya değer tespiti gibi ölçütlere odaklanan araştırmacılar, sonrasında çok fazla sayıda değişkeni göz önünde tutma kararı aldı. 6 ay süren ve ülkenin dört bir yanından gelen binlerce başvurunun incelendiği çalışmada son değerlendirme kilit ortaklıkların, maliyet ile satış arasındaki farkların, yatırımcıların ve yönetim gruplarının hem satış hem de istihdam anlamında büyümesine dayanarak yapıldı. Forbes, Ulusal Birim Vakfı’nın 650 bin dolarlık katkısıyla şirketlerin ne kadar “sağlıklı” olduklarını anlamak için 450 bin dijital kaynak incelendi. “Çok güçlü olduğunu bildiğimiz şirketlerin gerçek hayatta oyunun dışında kaldığını görmek çok şaşırtıcıydı” şeklinde yorum yapan Forbes editörleri, şirketlerin satış rakamlarını doğruladıktan sonra, her şirketle bire bir görüşerek onlara başarılı ve başarısız olduğu konularda tavsiyelerde bulundu.

(NEW YORK – POSTA 212) Küresel finansal krizin beşinci yılında, ABD’de işçilerin büyük bölümü kriz öncesine göre daha çok para kazanıyor. Gallup’un yaptığı ankette beş yıl öncesinden “çok daha fazla” kazandığını söyleyenlerin oranı yüzde 28, 5 yıl öncesine göre biraz daha fazla kazananların oranıysa yüzde 30. Ankete katılanların yüzde 28’i eskisinden az kazanırken, yüzde 14’lük kesimin ise maaşı değişmemiş. İşgücünün yüzde 58’inin beş yıl öncekinden daha fazla kazanıyor olması, dönemin ekonomik iklimi düşünüldüğünde başarı olarak değerlendirilebilir.

GENÇLERİN GELİRİ ARTTI Beş yıl öncekinden “çok daha fazla” kazananların büyük bölümünü (yüzde 55) kariyerinin nis-

peten başındaki genç yetişkinler oluşturuyor. 30-49 yaş grubunun yüzde 28’i, 50-64 yaş grubunun yüzde 13’ü ve 65 yaş üstünün yüzde 92u “çok daha fazla” maaş alıyor. Yine de 30-49 yaş grubunun yüzde 59’u, 50-64 yaş grubununsa yüzde 45’i beş yıl öncekinden daha fazla kazanıyor. Amerikan tarihinin en büyük finansal çöküşlerinden birinin yaşandığı dönemde, çalışan büyük bir kesimin maaşı artmış olsa da, bu dönemde gelirinin aynı kaldığını ya da düştüğünü söylenenlerin oranı da yüzde 42 ile oldukça yüksek. Anket, krizden en büyük darbeyi daha ileri yaşlardaki çalışanların aldığını, bu kişilerin işsiz kaldıktan sonra yeni bir iş bulmakta zorlandığını ortaya koyuyor.

Araştırma şirketi Gallup, ABD’de krizin beşinci yılında işçilere ücret artışını sordu. Yanıtlar şaşırtıcı. İşçiler, kriz öncesine göre daha fazla para kazanıyor

İŞTE ABD’NİN GELECEK VAAT EDEN 25 ŞİRKETİ SIRALAMA ŞİRKET

EYALET

ENDÜSTRİ

KAR ÇALIŞAN SAYISI

1

3Cinteractive

Florida

Medya

29

138

2

Think Finance

Texas

Finans

502

446

3

Virtual Instruments

California

Teknoloji

41

230

4

Rocket Fuel

California

IT

107

289

5

Pop Chips

California

Yiyecek

93

90

6

Anchorfree

California

IT

25

50

7

Open X

California

IT

153

264

8

UTest

Massachusetts

IT

20

101

9

Access America Transport

Tennessee

Ulaşım

352

380

10

Otterbox

Colorado

Ulaşım

575

550

11

Epizyme

Massachusetts

Biyoteknoloji

80

64

12

Lending Club

California

Finans

16

125

13

Franklin Square

Pennsylvania

Finans

134

127

14

Anytime Fitness

Minnesota

Turizm

484

166

15

Thirilist

New York

Medya

52

200

16

Way Fair

Massachusetts

IT

603

1200

17

Spruce Media

California

IT

37

55

18

Red Frog Events

llinois

Turizm

50

78

19

Plum Organics

California

Yiyecek

81

62

20

Veracode

Massachusetts

IT

29

225

21

The Fresh Diet

Florida

Yiyecek

38

220

22

Cimation

Texas

İşletme

30

152

23

Elemental Technologies

Oregon

IT

21

102

24

Qualtrics

Utah

IT

48

270

25

Accolade

Pennsylvania

Sağlık Hiz.

47

347

YATIRIMCIYA TÜRK ARAMA MOTORU

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Türkiye’de ilk kez yerli yapım mekansal veri arama motorunu hayata geçirmeye hazırlanıyor

(ANKARA – ANKA) Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Türkiye’de ilk kez yerli yapım mekansal veri arama motorunu hayata geçirmeye hazırlanıyor. Yatırımcılar bölgelerin imar planına, çevre düzeni planına, ulaşım ağına, coğrafi özelliklerine, sit durumuna ve arazi yapısı bilgilerine anında ulaşarak yatırım yapacağı bölgeyi seçecek. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, yerli arama moturuna ilişkin yaptığı açıklamada, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın, Türkiye’de ilk kez yerli yapım mekansal veri arama motorunu hayata geçirmeye hazırlandığı belirtildi. Açıklamada, yatırımcı ile bakanlıklar arasındaki bilgileri halka açacak olan yerli arama motoru sayesinde bir bölgeye yatırım yapmak isteyenlerin, bölgelerin imar planı, arazi durumu, ortofotosu ve ulaşım ağı gibi önemli bilgilere anında ulaşabilmesine imkan tanıyacağı kaydedildi. Denetim ve işletimi Çevre ve Şehircilik Ba-

kanlığı tarafından sağlanacak olan sistemin, Ortadoğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) Teknokent bünyesinde oluşturulan Türk Mühendis ekibi tarafından geliştirildiği belirtilen açıklamada, “Kurulan yeni sistem, Türkiye’de kamu kurum ve kuruluşları ile özel sektörün ürettiği mekansal verinin, internet üzerinde erişimini sağlayacak. Bakanlıkların askeri yasak bölgeler hariç yıl sonuna kadar kendilerinin ürettiği mekansal veriyi sisteme gireceğinin ifade edildiği açıklamada, imar planlarının, topografya, ulaşım ağı, çevre düzeni planlarının tek bir tuşla sorgulanacağı sitemde verilerin grafiklerle de gösterileceği vurgulandı. Açıklamada, veri aramanın yanı sıra, veri sorgulama, görüntüleme, indirme ve uyarma servislerinin de içerdiği sisteme girişlerin ücretsiz, görüntü indirimlerin ise ise ücretli olacağı kaydedildi.


Ekonomi Finans

4 Eylül 2013 Çarşamba

7

Gramaltın USA Amerika’da ‘Suisse’ olmayı hedefliyor

Türk altın piyasasında söz sahibi olan İstanbul Altın Rafinerisi’nin Amerika Birleşik Devletleri ayağı Halach Gold Inc- Gram Altın USA INC, Amerikan altın pazarında marka olan İsviçre altınları “Suisse” olmayı hedefliyor le Asyalılar çok altın alır. New York ve New Jersey civarında altın piyasasını ayakta tutan Hintliler, Uzak ve Ortadoğululardır. Özellikle Hintliler belli festival günlerinde belli saatlerde altın alımının kendilerine şans ve bereket getireceğine inandıkları için yüklü altın alımı yaparlar. Amerikalılarda böyle bir anlayış yok. Bizler de Amerikalılara altının yatırım amaçlı olarak sadece yatırım fonu gibi kağıt üzerinde değil fiziksel olarak da alınabileceği anlayışını yerleştirmeye ve ürünlerimizi bu amaçla tanıtmaya çalışıyoruz. Bu pazarda kalitesi ile marka olan İsviçre altınları ‘‘Suisse’’ gibi marka olmayı hedefliyoruz.’’

gram altın satış ve pazarlaması yer alıyor’’ diye konuştu.

DİLEK ESKİ BEZİRKAN

» GRAMALTIN’A DÜNYA GÜVENİYOR

(NEW YORK-POSTA 212) Gramaltın USA Inc. Genel Müdür Yardımcısı Beyhan Budak Beroza ve Gramaltın USA’in Kuzey Amerika Bölge Sorumlusu Başak Güldal, Amerikan altın pazarında marka olan İsviçre altınları ‘Suisse’ gibi olmayı hedeflediklerini söyledi. İstanbul Altın Rafinerisi’nin (İAR) 2002 yılında rahmetli Ömer Halaç öncülüğünde Halaç ailesi tarafından satın alındığını ve 11 yıldır sektörde önemli bir yer edindiğini belirten Beroza, ‘‘Sayın Ömer Halaç, kısa bir sürede güvenilir ve girişimci özelliği ile altın piyasasında ilerledi. Ömer Halaç’ın ani vefatından sonra bayrağı devir alan kardeşi Özcan Halaç yönetimindeki İAR’ın Türkiye’deki faaliyetleri arasında altın ve gümüş rafinasyonu, laboratuvar analiz hizmetleri ve

2011 yılında altın piyasasının en prestijli kalite güvence tescili olan The London Bullion Market Association (LBMA) üyeliğini aldıklarını da vurgulayan Beroza, ‘‘Bu akreditasyon ile birlikte İAR’ın ürettiği gramaltın ürünleri dünya piyasalarında ikinci bir kalite kontrolüne maruz kalmadan işlem görebilmektedir’’ dedi. Beroza, İAR’ın gümüş ürünleri için de bu üyeliğin alım çalışmalarının sürdüğünü ifade etti.

» AMERİKA’DA 5 YILDIR FAALİYETTE

Halach Gold Inc’in dünya piyasalarına ilk kez Dubai ile girdiklerini belirten Beroza, Almanya, İspanya ve Hong Kong’da şu an faaliyet gösterdiklerini dile getirdi. Amerika piyasasına girme fikirlerinin yıllar öncesine dayandığını belirten Beroza, ‘‘Amerikan pazarına ilk olarak 2009 yılında New York’ta Çiğdem Bostan’ın öncülüğünde giriliyor. 47. Cadde’de, Kapalıçarşı’yı

» MÜŞTERİLERE ÖZEL ÜRÜNLER

andıran Diamond Street’te faaliyet gösteriyoruz’’ diye konuştu. Beroza, Miami’de de şubelerinin olduğunu ve Long Island City’de de ofis açma hazırlıklarının sürdüğünü ifade etti.

» HER BÜTÇEYE UYGUN GRAM ALTIN

Gramaltın USA Inc. Kuzey Amerika Bölge Sorumlusu Başak Güldal ise, gram altın satışlarına iki yıl önce başladıklarını belirterek, şu bilgileri verdi: “Yarım gramdan başlıyor, 1 onsa kadar her bütçeye uygun

özel ürünlerimiz var. Altın fiyatları düştüğü için özellikle son zamanlarda satışlarımız çok arttı. Özellikle 1 ons olan ürünlerimizin satışı fazla.’’ Gramaltın USA Inc. Genel Müdür Yardımcısı Beyhan Budak Beroza da gram altının Amerika pazarında yeni olduğunu, bu nedenle özellikle gram altının yatırım amaçlı kullanılması anlayışını yaygınlaştırmayı planladıklarını söyledi. Beroza, şöyle devam etti: ‘‘Özellik-

Türkiye’deki bankalar, kurumsal firmalar ve bireysel yatırımcılar için üretilen müşteriye özel ürünleri Amerikan piyasasına da tanıtmayı amaçladıklarını kaydeden Beroza, bu ürünlerle ilgili şu bilgiler verdi: ‘‘Müşteriye özel ürünler Amerikan piyasasında çok yeni bir oluşum. Bu alanda LBMA tescilli altın barlarımız, servis kalitemiz ve köklü bir firma olmamızın verdiği güvenceyle Amerikan piyasasında yaygınlaşmayı hedefliyoruz.”

Türk ekonomisi hasta oldu

Bakan Çağlayan:

İngiliz Observer Gazetesi, “Batılı finansal reçeteler, Türkiye’yi hasta etti” yorumu yaptı. Observer, Türkiye’de uygulanan ekonomik modelin ise ‘‘kırılgan’’ bir model olduğunu savundu

‘‘158 milyar dolar ihracat hedefini zorluyoruz’’ Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, Birlik kayıtlarına göre ağustos ayı ihracatının yüzde 1,4 artışla 10 milyar 595 milyon dolar olduğunu vurguladı. Çağlayan, “158 milyar dolarlık ihracat hedefimizi zorluyoruz” dedi (ANKARA - ANKA) Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, birlik kayıtlarına göre ağustosta ihracatının yüzde 1,4 artışla 10 milyar 595 milyon dolar olduğunu vurguladı. Türkiye’nin AB’ye ihracatının yüzde 5.8 arttığını belirten Çağlayan, AB’nin dünyadan ithalatı gerilerken Türkiye’nin AB›ye ihracatında artış yaşandığını kaydetti. 8 aylık ihracatın 100 milyar dolara dayandığına dikkat çeken Çağlayan, 158 milyar dolar ihracat hedefini zorlayan çok sayıda küresel gelişme olduğunu, yılın kalan aylarının dünya genelinde dış ticaret açısından daha zor geçeceğini bildirdi. Ekonomi Bakanı Çağlayan yaptığı yazılı açıklamada, ağustos ayı İhracatçı Birlikleri kayıt rakamlarını değerlendirdi. İhracatçı Birlikleri kayıtlarına göre, 2013 yılı ağustos ihracatının yüzde 1,4 artarak 10 milyar 595 milyon dolar olduğunu bildiren Bakan Çağlayan, ağustos ayı ihracat kayıt rakamları ile 8 aylık ihracatın 9,9 milyar dolar düzeyiyle 100 milyar dolara dayandığını vurguladı. Bakan Çağlayan, geçen senenin aynı dönemine göre sanayi ürünleri ihracatının

binde 2 oranında artışla 8 milyar 779 milyon dolar, tarım ürünleri ihracatının yüzde 5.2 oranında artarak 1 milyar 415 milyon dolar, madencilik ihracatımız yüzde 17 oranında artarak 401 milyon dolara yükseldiğini belirtti. Otomotiv sektörünün ağustosta geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 18,6 oranında artışla 1 milyar 267 milyon dolar ihracat gerçekleştirdiğini dile getiren Çağlayan, kimyevi maddeler ve mamulleri sektörünün binde 7 azalışla 1 milyar 448 milyon dolarlık ihracat gerçekleştirdiğini kaydetti. Bakan Çağlayan, hazır giyim ve konfeksiyon sektörünün yüzde 8,4 oranında artış gösterdiğini ve 1 milyar 402 milyon dolarlık ihracat gerçekleştirdiğini aktardı.

» AB’YE İHRACAT ARTTI

AB’nin dünyadan ithalatı gerilemeye devam ederken Türkiye’nin AB’ye ihracatının artığını ifade eden Çağlayan şunları kaydetti: “AB ülkelerine ihracatımız yüzde 5,8 oranında artarak 4 milyar 434 milyon dolar seviyesine geldi. İhracatımızdan aldığı pay yüzde 41,8 oldu. Ortadoğu ülkelerine ihracatımız yüzde

16,9 oranında azalarak 1 milyar 925 milyon dolar düzeyinde gerçekleşti. 2013 yılı ağustos ayında toplam 226 ülke veya gümrük bölgesine yönelik ihracat yapıldı. Ağustos ayında 100 milyon doların üzerinde ihracat gerçekleştirdiğimiz ülke sayısı 27 oldu. Yılbaşından bu yana ise 100 milyon dolardan fazla ihracat yaptığımız ülke sayısı 97’yi buldu. Ağustos ayında en çok ihracat gerçekleştirdiğimiz ülkeler sıralamasında ilk 5’te 993 milyon dolarla Almanya, 866 milyon dolarla Irak, 619 milyon dolarla İngiltere, 582 milyon dolarla Rusya Federasyonu ve 409 milyon dolarla Fransa yer aldı. Ağustos’ta 100 milyon doların üzerinde ihracat gerçekleştiren 13 ilimiz var.”

» HEDEFLERİ ZORLUYORUZ

158 milyar dolar ihracat hedefini zorlayan çok sayıda küresel gelişme olduğunu belirten Çağlayan açıklamalarına şöyle devam etti: “Küresel talepte durgunluk yılbaşından bu yana devam ederken son iki-üç ayda gelişmekte ilan piyasalarda yaşanan hareketlilik de dış talebi olumsuz etkiliyor. Türkiye›de döviz kurundaki artışın ihra-

cat açısından olumlu olduğuna yönelik yorumlar abartılı. Sadece TL değil, birçok para birimi değer kaybettiği için TL’deki değer kaybının getireceği rekabet avantajı göreceli olarak daha az. Ayrıca kur artışının ithal girdi maliyetlerini artırması sebebiyle ihraç fiyatlarının da arttığı bir dönemdeyiz. Buna son 2-3 ayda küresel ekonomideki tansiyonu da eklediğimizde dış talebin reel olarak zayıf seyrettiğini görüyoruz. Dolayısıyla yılın kalan ayları şimdiye kadarkinden daha zor geçecek gibi görünüyor.”

(LONDRA - ANKA) Gazetede finansal kriz öncesi Türkiye’nin yabancı yatırımcıları çekecek “olgunluğa” ulaştığı ancak şimdi durumunun değiştiği, lira ve borsanın önemli düşüşler yaşadığı belirtilirken “Batılı finansal reçeteler, Türkiye’yi hasta etti” görüşü öne sürülüyor. İngiltere’de Pazar günlerinde yayımlanan The Observer gazetesi, Türk ekonomisine ilişkin geniş haber analizinde finansal kriz öncesi Türkiye’nin “yatırım için olgun” durumda olduğunu, Türkiye’nin “istikrarlı bir siyasi durumu, ideal coğrafi konumu ve finansal kalkınmaya hazır oluşundan yararlanacağı” gibi göründüğünü kaydetti. Ancak, Suriye’ye askeri müdahale olasılığının, bir süreden beri var olan, yabancı yatırımcıların Türkiye’den çıkma eğilimlerini yoğunlaştırdığını savunan gazete, yılın başından bu yana Türk lirasının yüzde 14’den fazla, borsanın ise yüzde 25’i aşkın bir gerileme gösterdiğini kaydetti.

» KIRILGAN MODEL

Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan

İngiliz gazetesi, Türkiye’nin son 10 yılın önemli bir bölümünde yabancı sermayenin ülkeye aktığını, tüketici kredilerinde büyük bir artış yaşandığını, ülkenin “parlak bir finansal” geleceğine doğru ilerlediği gibi göründüğünü belirterek şöyle devam etti: “Ancak finansal piyasaların favorisi haline gelen birçok kalkınmakta olan ülkeler gibi (Türkiye’de de) son 10 yılın tüketim patlamasını yaratmaya yardımcı olan ekonomik model, doğası gereği daima kırılgan bir model idi.” Observer, Türkiye’nin

“Piyasaların favorisi statüsünden azami yararlanmak için dikkatli bir sanayi stratejisini uygulaması gerekirdi” görüşünü yansıttığı haberinde Ankara’nın IMF borçlarını tümüyle kapatmasının “sadece sembolik bir zafer” olduğunu savundu.

» SANAYİ STRATEJİSİ YOK

“Resmi krediler geri ödenirken yabancı borç verenlere olan özel sektörün borcu, görülmemiş düzeylere fırladı” diye yazan gazete, özel sektörün dış borçlarının sık sık döviz cinsinden olmasını ise “daha alarm verici” olarak niteledi. Bu durumun Türkiye’yi, ABD Merkez Bankası’nın (FED) yükselen piyasalara akan “süper ucuz” para akışlarını azaltma planları açısından “özellikle kırılgan” ülkelerden biri yaptığını savunan Observer, “AKP hükümetinin en yoksul Türklerin çoğuna nazik olduğunu, göreli yoksulluk gerilediğini ancak ‘İslami Burjuvazi’nin işleri tıkırında iken orta gelir gruplarının yaşam standardlarının durgunlaştığını gördüklerini” öne sürdü. İngiliz gazetesi, haberine son verirken de bir analistin “Türkiye için balayı bitti” sözlerini sarf ettiği ifadesine de yer verdi.


8

Güncel

4 Eylül 2013 Çarşamba

DÜNYANIN GÖZÜ ABD KONGRESİ’NDE Başkan Obama’nın Beyaz Saray’daki Gül Bahçesi’ndeki konuşması bütün dünyayı şaşkınlığa uğrattı. Müdahaleye ‘kesin’ diye bakılırken Obama’nın topu Kongre’ye atması üzerine dikkatler yeniden Washington’a çevrildi

İLHAN TANIR WASHINGTON

21 Ağustos gününe kadar Obama yönetimi, Suriye konusunda statükoyu değiştirmeye meraklı değildi. Geçtiğimiz Haziran ayının ortasında Suriye yönetimini kırmızı çizgiyi aştığını ilan etmiş olsa bile, Suriye politikasında dramatik bir adım atmaktaki isteksizliğini sürdürmekteydi. Beyaz Saray ve Dışişleri Bakanlığındaki günlük basın toplantılarında, Suriye ile ilgili sorulan ısrarlı sorulara karşı sözcüler, ABD’nin Suriyeli muhaliflere yardım ettiğini ve bu yardımın artırıldığını iddia etmekle beraber, ne yardımın içeriğini ne de bu yardımın Suriye içindeki dengeleri nasıl değiştireceği hakkında bilgiler vermemekteydi. 21 Ağustos Çarşamba günü Şam’dan gelen haberlerle Washington’daki hava bir anda değişti. Kimyasal silah kullanılmış, binlerce insan ölmüş ve yaralanmıştı. Küçücük çocuların resimleri Amerikan televizyonlarını işgal etti. Sonraki günlerde ardı ardına yapılan Milli Güvenlik toplantılarında Obama yönetimi, kimyasal saldırının Esad yönetimince yapıldığından şüpheleri olmadığını basına sızdırmaya başladı. Dışişleri Bakanı Kerry, bir hafta içinde 2 kez, ‘savaş konuşması’ olarak görülen hitaplarla dünya kamuoyuna seslendi, Esad yönetimine karşı harekatın sinyalini verdi. Amerika, Esad’ın kimyasal silahı kullandığına inanıyor ve bunun cezasını kesmekte kararlı olduğunu ilan ediyordu. Obama, son dakikada Esad yönetimine saldırı yerine, bu kararı Kongre’ye danışarak alacağını ilan etti. Önümüzdeki hafta, hem Washington, hem de dünyanın diğer etkili başkentlerinde, ABD, yeni bir ‘gönüllüler koalisyonu’ oluşturma amacında olduğunu saklama gereği duymuyor.

» AMERİKAN KONGRESİ: KARARSIZ

9 Eylül’de işbaşı yapacak olan Kongre’de,

Obama yönetiminin istediği şekilde Suriye’ye saldırı yetkisi alıp, alamayacağı şimdilik belli değil. Hem Cumhuriyetçi hem de Demokrat partiden bir saldırı için evet ve hayır oyları bulunuyor. Bu hafta içinde, genelkurmay başkanı Dempsey, Milli İstihbarat şefi James Clapper Kongre’de soruları cevaplayacak. Hafta içi Obama yönetiminin yapacağı baskı ve esen rüzgar, sonucu belirleyecek. Fox TV’ye konuşan bir üst düzey Dışişleri yetkilisinin, Kongre’den yetki çıkaramazsak

mesi olarak addedliyor.

» FRANSA, ABD’NİN YENİ EN İYİ DOSTU: İngiltere’nin Meclisinde savaş yetkisinin reddedilmesi sonrası, ABD’nin Suriye’ye karşı en önemli müttefiği rolünü Fransa üstlenmiş durumda. Pazartesi akşamı yayınlanan Fransız İstihbarat raporu, tam da ABD istihbarat raporlarını tamamlar şekilde, kimyasal silahın Esad yönetimince kullanıldığını ve bunun Şam’da ilerleyen is-

araya giren soğuma, Suriye konusundaki yakın çalışmayla yeniden ısınıyor.

» ARAP LİGİ: YEŞİL IŞIK YAKTI

Arap Ligi pazar günü, Esad yönetiminin, kimyasal silah kullanımından dolayı sorumlu tuttu ve cezalandırılması gerektiğini söyledi. Ama Libya operasyonunda olduğu gibi açık bir askeri müdahale daveti yapmadı. Herşeye rağmen Batılı ittifak için Arap Ligi’nin yeşil ışığı da alınmış olarak kabul ediliyor.

» İNGİLTERE: AYRILSAK DA BERABERİZ

Cuma günü meclisinde saldırı yetkisi alamasa da, İngiltere’nin yeniden böyle bir yetki almak için bir çaba vereceği konuşuluyor. Olmazsa, başbakan Cameron, söylemleri ile ABD’ye destek olmaya devam edecek.

» İSRAİL: ESAD’A SÖYLÜYORUM, İRAN ANLAR

İsrail, Suriye’ye saldırılması gerektiğini düşünüyor. Kırmızı çizgiyi aştığı kabul edilen Şam’ın cezalandırılmaması halinde, bundan İran’ın farklı dersler çıkaracağına inanıyor. Bu açıdan, gerek istihbarat yardımı gerekse Washington’daki lobileri yoluyla Kongre’den yetki çıkarılması için uğraşı verecek.

» RUSYA: SON DAKİKAYA KADAR KARŞI

bile saldırırız demesi ilginç bir gelişme.

» OBAMA YÖNETİMİ: ONUR MÜCADELESİ

Obama yönetimi, kendi güvenirliğinin risk altında olduğunu düşünmekte ve bundan dolayı da Suriye’ye saldırıyı savunuyor. Ama yalnız başına değil, bunu Kongre’nin tasdikiyle yapma derdinde. Obama, bu hafta G20 zirvesi için Rusya’ya gidecek ve bu zirvede de Suriye’ye karşı bir ittifak kurmanın gerekliliğini anlatacağı şüphesiz. Obama’nın Suriye saldırısından vazgeçmesi demek, ABD’nin bölgedeki ciddiyeti ve caydırıcılığı açısından büyük bir darbe ye-

yancıları durdurmak için yapıldığını iddia etti. Operasyonel olarak Fransa’nın ne şekilde olası bir saldırıya katılacağı ise henüz kesinleşmiş değil ama Cumhurbaşkanı Hollande, her fırsatta ABD’ye desteğini ilan ediyor.

» TÜRKİYE: YA HEP YA HİÇ

Ankara, Suriye yönetimine saldırılaması gerektiğinde ısrarcı. Bu saldırının rejim değişikliğine gitmesi gerektiğini savunuyor. Retorik olarak ABD’nin Müslüman Dünyasındaki en büyük destekçisi konumunda. Geçmiş aylarda ABD ile ilişkilerde

Rusya, Suriye’ye saldırıya karşı olduğunu saklamıyor. Bununla birlikte, askeri olarak Batılı müttefiklerin olası saldırısına karşı koymayacağını belli etti. Diplomasi kullanarak, böyle bir gönüllüler koalisyonunu durdurma amacında. Hafta içi bir delegasyonunu Amerikan Kongresine göndererek, Kongre üyelerini caydırmaya çalışacak.

» İRAN: ŞAM’IN ARKASINDA

İran da, Rusya gibi, bölgedeki en önemli ve sadık müttefiğini saldırıya karşı korumak derdinde. Olası bir saldırıda İran’ın verebileceği karşı saldırılar tartışılsa da, Washington’daki uzmanlar İran’dan doğrudan bir cevap beklememekteler.

Kimyasalları Suriye’ye İngiltere satmış

İskoç Sunday Mail Gazetesi, İngiltere’nin bu yıl başına kadar, Suriye’ye sinir gazı yapımında kullanılan kimyasal maddeleri sattığını iddia ederek, milletvekillerinin İngiltere Başbakanı Cameron’dan konu hakkında açıklama beklediğini yazdı İskoç Sunday Mail Gazetesi, İngiltere‘nin Suriye’ye bu yılın başına kadar sinir gazında bulunan kimyasal maddelerin satılmasına izin verdiğini iddia etti. Gazete, İngiltere’nin sinir gazı yapımında kullanılan potasyum florid ve sodyum florid gibi maddelerin ihracat lisanslarını bir süre askıya almadığını yazdı. Gazetenin haberine göre, kimyasal madde ihracat lisanslarına Vince Cable’ın başında olduğu İş ve Yetenekler Bakanlığının izin verdiğine dikkati çekilen haberde, anlaşmaların geçen ocak ayına, Avrupa Birliği’nin Esed rejimine yönelik sert yaptırımlar alma kararına kadar askıya alınmadığı bildirildi.

AMERİKALILAR SURİYE’YE MÜDAHALE İSTEMİYOR

Sunday Mail, İskoç parlamenterlerin de aralarında bulunduğu bazı milletvekillerinin İngiltere Başbakanı David Cameron’dan bu konuda açıklama beklediğini ve Suriye’de iç savaşın başladığı ve devam ettiği 10 ay boyunca neden kimyasal maddelerle ilgili ihracat anlaşmalarının askıya alınmadığı sorusunu yönelttiğini kaydetti. Londra’nın Westminster bölgesinden İskoç Ulusal Partisi Milletvekili Angus Robertson, “Bu kimyasalların nereye gittiği ve ne için kullanıldığı hakkında, İngiliz Hükümeti’nin nasıl bir araştırma yaptığını öğrenmek için, bu durumu en yakın zamanda parlamentoya taşıyacağım. İç savaş sırasında

ölümcül silahlara dönüştürülebilecek kimyasalların satışına izin verilmesi ciddi bir sorundur. Bu kimyasalların kime satıldığını, neden satıldığını ve İngiliz Hükümeti’nin, kimyasalların potansiyelinin farkında olup, olmadığını bilmeliyiz. Suriye’de devam eden krizle, bu şaibeli anlaşma hakkında tam bir açıklama yapmak daha da önem kazanıyor” dedi. Silah Ticaretine Karşı Kampanya’nın İskoç temsilcisi Mark Bitel de, konu hakkında “İngiliz hükümeti silah ihracatında etik bir politika izlediğini iddia eder ancak uygulamada, gerçekler çok farklıdır. Eğer hükümet, Suriye gibi rejimlere ihracat

yapılması için şirketlere izin sağladıysa, kimyasal silahlar hakkında konuşmakta ikiyüzlü davranır” diye konuştu.

FBI’nın nefesi ABD’de yaşayan Suriyelilerin ensesinde... Suriye ve Amerika arasında yaşanan gerilim, FBI’ın güvenlik endişesiyle gözünü ülke içindeki Suriyelilere dikmesine yol açtı

(NEW YORK – POSTA 212) FBI, Suriye’ye olası bir ABD müdahalesinin, ülke içinde ve dışında terör saldırılarına neden olabileceği endişesiyle, ülke içindeki Suriyeliler üzerindeki denetimlerini artırdı. New York Times’ın haberine göre, hükümet ayrıca sıra dışı bir adım atarak federal ajansları ve özel şirketleri, Amerikan müdahalesinin siber saldırılara da neden olabileceği konusunda uyardı. Daha önce hiçbir askeri operasyon öncesi böyle bir uyarı yapılmamıştı.

Yetkililer en çok, Esad’ın en yakın müttefiki olan İran’ın, ABD’nin Suriye’ye saldırması durumunda İsrail’e karşı misilleme yapma tehdidinden endişe ediyorlar. New York Times’a isimlerinin açıklanmaması şartıyla konuşan yetkililer, İranlıların Amerikan hedeflerine olası saldırılara sponsor olmak konusunda da istekli olduklarını söylediler.

» SORGUYA ALINACAKLAR

FBI’daki üst düzey yetkililer gazeteye, büronun ofislerine Suriyelilere bağlantısı olan kaynakları izlemeye al-

maları talimatı verildiğini, Suriyelilerle ilgili devam eden soruşturmaların da daha titizlikle yürütüleceğini açıkladılar. İç Güvenlik Bakanlığı ve FBI, federal ve eyalet düzeyinde emniyet güçlerine gizli bir bülten göndererek, Suriye’deki anlaşmazlığın yol açabileceği olası tehditler konusunda bilgilendirme yaptı. FBI ajanlarının önümüzdeki günlerde yüzlerce Suriyeliyi sorguya alması bekleniyor. İki yıl önce Libya müdahalesi sırasında FBI’ın sorguladığı Libyalı sayısı 1000’i bulmuştu.

Reuters Haber Ajansı’nın yaptığı bir ankete göre, Amerikalılar Suriye’ye karşı bir askeri müdahale yapılmasına onay vermiyor. Anket sonucuna göre ABD’lilerin sadece yüzde 9’u askeri müdahaleyi destekliyor (NEW YORK - POSTA 212) 19-23 Ağustos tarihlerinde, Suriye lideri Beşar Esad’ın yüzlerce sivilin ölümüne sebep olan kimyasal silah kullandığı iddiasının ortaya atılmasıyla aynı haftaya denk gelen Reuters’ın anketine katılanların sadece yüzde 9’u Obama yönetiminin Suriye’ye askeri müdahale etmesini desteklediklerini söyledi. “Eğer Amerikalıların, ülkelerinin başka bir ülkeye müdahale etmesini destekleyeceği bir an olsaydı, bunun o an olması beklenirdi” diye yorum yapan Washington Post editörleri, anket için konu hakkında görüşlerin toplamaya başladığı ilk andan beri, müdahaleye en az 19-23 Ağustos tarihleri arasında destek geldiğini belirtti. Anket aynı zamanda, Amerikalılar’ın yüzde 60’ının müdahaleye tamamen karşı çıktığını söylerken, geri kalanının konuya çok hakim olmadığını ortaya çıkardı.

» KİMYASAL SİLAHA DESTEK

İlginç bir şekilde, ankete katılanların yüzde 25’inin Esad’ın kimyasal silah kullanmasını desteklediği de ortaya çıktı. Konu ile ilgili Washington Post, “Bu garip bir durum, çünkü ABD geçen haziran ayında Esad’ın kimyasal silah kullandığını söylemişti. Bu durumda, ABD’nin Suriye’ye müdahale etmesini destekleyeceğini söyleyen birçok insan, çok açık bir şekilde bu sınırın çoktan geçildiğinin farkında değildi. Muhtemelen bu insanların çoğu iddia edilen şeyin gerçekten yaşandığını bilseydi, desteklerinden vazgeçerlerdi” diye yorum yaptı.

‘‘Barış için el ele veriyorum çünkü...” 1 Eylül Dünya Barış Gününe destek vermek için bir grup Türk geçtiğimiz Çarşamba günü Manhattan’da Union Square’de ve Perşembe günü Bryant Park’ta toplanarak bir etkinlik düzenledi. Etkinliğin amacı “Barış için el ele veriyorum çünkü…”cümlesini tamamlayarak beyaz bir tşört üzerine yazıp tüm dünyaya barış mesajı vermekti. Etkinikten çekilen görüntüler Çarşamba gecesi Union Square’de çekilen görüntülerle birleştirilip istanbul’daki 1 Eylül Dünya Barış Günü etkinliğinde paylaşıldı.


Güncel

4 Eylül 2013 Çarşamba

BEŞAR ESAD MEYDAN OKUDU

Ahmet Buğdaycı ahmetbug@gmail.com

Kendiyle yüzleşemeyen bir ülke

Esad, Suriye ordusunun kimyasal silah kullandığı iddialarını yeniden yalanlayarak, “Amerika ve Fransa’ya meydan okuyorum. Varsa deliliniz gösterin” dedi

SURİYE’NİN BAAS ÖYKÜSÜ Suriye 1963 yılından bu yana Baas Partisi tarafından yönetilmekte. Baas Arapça’da “Yeniden Diriliş” anlamına geliyor. 1940 yılında Suriye’de kurulan Baas’ın amacı Ortadoğu’daki emperyalist güçlerin böldüğü Arap devletlerini tek bir devletin çatısı altında toplamak ve sosyalist bir Arap milliyetçiliği yaratmaktı. İlk kongresini 1947 yılında Suriye’de gerçekleştiren Baas, Suriye dışındaki Arap ülkelerinde temsilcilikler açarak hızla güçlendi. Baas’ın sloganı birlik, sosyalizm ve özgürlüktü. Arap birliği, bölgede sosyal ve ekonomik gelişimi sağlamanın tek yolu olarak görülüyordu. Partinin kurucusu ve teorisyeni olan Suriyeli Rum Ortodoks Mişel Eflak ile Arap Sosyalist Partisi’nin lideri Ekrem Havrani 1953 yılında el sıkışarak Arap Sosyalist Diriliş Partisi adı altında birleşti. 1958’de Suriye ile Mısır birleşerek Birleşik Arap Cumhuriyeti kuruldu. Baas yapılan anlaşma gereği kendisini feshetti. Ancak işler yolunda gitmedi ve Baas 1963’te Suriye’de yeniden doğdu.

Esad, Le Figaro’nun deneyimli Ortadoğu muhabiri George Malbrunot’nun sorularına şu yanıtları verdi: LE FIGARO: Obama ve Hollande sizi 21 Ağustos’ta Şam’ın banliyösündeki saldırıda kimyasal silah kullanmakla suçluyor. Ordunuzun bu saldırıyı yapmadığını bize kanıtlayabilir misiniz? ESAD: Suçlayan kanıtını göstermeli. Amerika ve Fransa’ya meydan okuyoruz. Obama ve Hollande, kendi halklarının önünde bile bunu yapamadılar. Size Suriye ordusunun kimyasal silah bulundurup bulundurmadığını söylemi-

yorum. Diyelim ki bizim ordumuz kitlesel imha silahı kullandı. Ordunun kendi askerlerinin bulunduğu bir bölgede bunu kullanması olanaklı mı ? BM heyeti, hastanede kimyasal gazdan yaralanan pek çok ordu mensubunu ziyaret etti. Burada mantık nerede? ■ Askeri müdahale olursa yanıtınız ne olur? “Ortadoğu bir barut fıçısı. Ve ateş bugün yaklaşıyor. Sadece Suriye’nin vereceği yanıttan söz etmemeli, ama ilk saldırıdan sonra ne olacağı düşünülmeli. Kimse ne olacağını bilemez. Eğer barut fıçısı patlar-

sa, herkes durumun kontrolünü kaybeder. Kaos ve aşırılık yayılır. Ortada bölgesel bir savaş riski var.” ■ Fransa Suriye’nin düşmanı mı oldu? “Teröristlere mali ve askeri güç veren herkes Suriye’nin düşmanıdır. Suriye halkı ve Suriye’nin çıkarlarına karşı olan herkes düşmandır. Fransız halkı bizim düşmanımız değil. Ama Fransız devletinin izlediği politika Suriye halkına karşıdır. Bu düşmanlık Fransız devleti politikasını değiştirdiğinde son bulacaktır. Elbette, Fransa’nın çıkarlarına olumsuz yansımaları olacaktır.”

» ESADLAR GELİYOR

Suriye, 42 yıldır Baas Partisi’nin liderliğini elinde bulunduran Esad ailesi tarafından yönetiliyor. 13 Kasım 1970 yılında kansız bir darbeyle iktidarı ele geçiren Hafız Esad, 1971 Mart’ında yapılan halk oylamasıyla devlet başkanı seçildi. 1973’te Baas Partisi’nin “devletin ve toplumun lideri” olduğu hükmü anayasaya girdi. 29 yıl Suriye’yi yöneten baba Esad, soğuk savaş yılları boyunca, İsrail’in varlığını destekleyen Batı’ya karşı Sovyetler Birliği’ne (SSCB) yakın bir duruş sergiledi. 1958 yılında genç bir subay iken savaş eğitimi görmek için SSCB’ye giden Esad, Sovyetler Birliği’ne her zaman bağlı kaldı. Hafız Esad muhaliflere karşı uyguladığı katı politikalarıyla ülkede bir istihbarat rejimi oluşturarak diğer siyasi hareketlerin güçlenmesini engelledi. Özellikle ülke içinde Müslüman Kardeşler’in muhalefetiyle karşılaşan Esad, Müslüman Kardeşler’in kalesi olarak bilinen Hama’da büyük bir katliam gerçekleştirdi.

» HAMA KATLİAMI

Nusayri kökenli Hafız Esad’ın Suriye’de iktidara gelmesinden hoşlanmayan Sünni Müslüman Kardeşler 1970’lerin sonlarında ülke genelinde silahlı bir ayaklanma başlattı. Bir tür gerilla savaşıyla Esad rejimini yıkmak isteyen Müslüman Kardeşler’e Hafız Esad’ın cevabı çok sert oldu. 2 Şubat 1982 günü Müslüman Kardeşler’in kalesi olan Hama’yı kuşatan Esad güçleri 27 gün boyunca kuşatma altına aldıkları kenti bombaladı. 20 bin civarında sivil insanın hayatını kaybettiği tahmin edilen Hama Katliamı, Hafız Esad döneminin en tartışmalı ve kanlı müdahalesi olarak tarihe geçti. Hafız Esad 2000 yılında akciğer kanserinden öldü.

» BEŞAR ESAD SAHNEYE ÇIKIYOR

Hafız Esad’ın ölümünün ardından ilk iş olarak Suriye Anayasası’nda oğul Beşar Esad’ın seçilmesine engel olacak maddeler değiştirildi. 2000 yılında yapılan oylama ile Beşar Esad Suriye’nin yeni devlet başkanı oldu. Modern görünümlü iyi eğitimli Beşar Esad Suriye’ye bağlı kalarak Batıya yüzünü dönse de vaat ettiği reformları hiçbir zaman yapmadı, Esad’ın ABD ile de yıldızı bir türlü barışmadı. 11 Eylül döneminde Suriye El Kaide karşısında ABD’ye istihbarat desteği verse de, Suriye, Irak Savaşı’na her zaman karşı oldu. 2005’te Lübnan’da gerçekleştirilen Refik Hariri suikastından sorumlu tutulan Esad yönetiminin batıyla ilişkileri iyice gerildi. Beşar Esad’ın, Irak’taki ideolojik kardeşi olan Baas rejimiyle uzun yıllar savaşmış olan İran’la ilişkileri geliştirmesi batıda tedirginlikle karşılandı. Ülkesinde gösteriler başladıktan sonra Beşar Esad batıya ülkesinde reform gerektiği ve bu reformları gerçekleştireceği sözünü verse de bu söz kökleşmiş ve tüm kurumları ele geçirmiş Baas Partisi içinde yer bulamadı.

ABD SURİYE’DEN ELİNİ ÇEK!

New York’ta Times Meydanı’nda toplanan çok sayıda savaş karşıtı ABD’nin Suriye’ye karşı gerçekleştirmeyi planladığı olası hava harekatını protesto etti BARBAROS SAYILGAN (NEW YORK – POSTA 212) ABD - New York’ta Times Meydanı’nda toplanan savaş karşıtları, Obama’nın savaş konusunda istekli olmasını kınandı. Aralarında Occupy Wall Street Organizsazyonun temsilcilerinin yanı sıra çok sayıda sivil toplum örgütü temsilcisinin ve savaş karşıtı aktivistin yer aldığı gösterilerde Suriye’ye müdahaleye karşı sloganlar atıldı.

» “OBAMA’NIN ELİNE KAN BULAŞACAK”

Posta212 mikrofonunu uzattığımız savaş karşıtlarının ortak görüşü ABD’nin Suriye’ye müdahalesinin çok yanlış sonuçlar doğuracağı yönünde. Daha önce Vietnam’da, Irak’ta, Afganistan’da yaşananlardan ABD’nin ders çıkarmadığını düşünen savaş karşıtları bu ülkelerde yaşanan sivil ölüm-

lerinden ABD’yi sorumlu tutuyor. Elinde yeterli delil olmayan ve sürekli yalan söyleyerek ülkeyi savaşmaya zorlayan CIA’yi de eleştiren savaş karşıtları Suriye konusunda da istihbarat servisinin tıpkı Irak’ta olduğu gibi yalan söylediği görüşünde.

» “HEP AYNI OYUN OYNANIYOR’’

Bir aktivist “Irak’ta 1 milyon insan öldürüldü. Nerede Bush hükümetinin Irak’ta olduğunu söylediği kitle imha silahları?” diye soruyor. Ve ekliyor “Hep aynı oyun oynanıyor.” Bir diğer Amerikalının görüşü ise “Bütün bu savaşların İsrail’i korumak için yapıldığı ve İsrail için savaşmanın ve İsrail’in jandarmalığını yapmanın ABD’yi insanlık suçu işle-

meye ittiğini vurguluyor. Savaş karşıtları olası bir harekatın Ortadoğu’da büyük bir savaşa neden olabileceğini ve bunun sorumlusunun Obama hükümeti olacağını özellikle belirtiyor. ABD’de bu kadar sorun varken kendi ülkesindeki sorunları görmezden gelerek savaşa girme arzusunda olan Obama’nın Suriye’den elini çekmesini isteyen eylemciler protestolarına devam edeceklerini savaşsız bir dünya istediklerinin önemle altını çiziyor.

Obama neden vazgeçti?

Başkan Obama’nın cumartesi günü Oval Ofis’in hemen arkasında bulunan Gül Bahçesi’nde yaptığı konuşma hem Washington’ı hem de bütün dünyayı şaşkınlığa sevketti. Obama’dan Suriye’ye karşı bir saldırı ilanı beklenirken, bir anda Kongre’ye bir yetkilendirme için başvuracağını söylemesi, yepyeni bir süreci başlattı. Posta212 Obama’nın böyle büyük bir zikzak çizmesinin nedenlerini uzmanlarla konuşarak sizin için derledi. Amerikan basının önde gelen yayın organlarına yansıdığına göre, Obama’nın ani fikir değişikliği cuma akşamı meydana geldi ve kendisinin en üst düzeydeki yardımcıları dahi büyük bir sürpriz yaşadı. New York Times’da yazan Mark Landle’a göre, Obama’nın Kongre’ye danışma noktasındaki ilk nedeni, eğer tek başına hareket ederse önümüzdeki üç yılda Ortadoğu’da başka bir çatışma için, örneğin İran’la bir karşılaşma için Kongre’nin onayına ihtiyaç duyduğunda altının oyulmuş olması. Amerika’nın önemli dış ilişkileri yayınlarından olan Foreign Policy’de çıkan bir analize göre, Obama’nın Suriye kararsızlı-

ğı nedeniyle Amerika’nın uluslararası arenadaki duruşu zedelenecek. Bu saatten sonra bir Suriye saldırısının olup olmayacağı ise kesin değil. Demokrasileri Savunma Vakfı (Foundation for Defense of Democracies) düşünce kuruluşunda özellikle Suriye üzerinde uzmanlığıyla tanınan Tony Badran’a göre, Obama Kongre’ye gitmekle ‘’Çok ihtimalli bir süreç başlattı. Sorumluluğu kendi üzerinden attı. Kongre’ye, ‘Suriye artık sizin probleminiz’ dedi.” Badran Kongre’de iki olasılık görüyor. Bunlardan biri, Kongre’nin Suriye operasyonunu daha geniş çaplı bir saldırıya dönüştürmesi. Obama yönetimi, 21 Ağustos’daki saldırıdan beri, Suriye’ye yapılacak bir müdahalenin dar kapsamlı ve kısa olacağını Washington’da paylaşıyordu. Badran’a göre, şahin olarak bilinen bazı kongre üyeleri, durumu fırsat bilerek, daha sert bir saldırıya götürecek süreci başlatabilir, Kongre’den çıkarılabilecek tezkerenin içini daha geniş hazırlayabilirler. Badran’a göre diğer bir ihtimal ise, Kongre’de giderek daha fazla ele alınma-

9

ya başlayan ve tartışmalara konu el Kaide’nin Suriye’de artan etkinliği konusunun 9 Eylül haftasındaki tartışmalarda da öne çıkması. Badran, Kongre’deki Suriye tartışması el Kaide odaklı olduğu takdirde, Suriye üzerine bir saldırı düzenlemekten ziyade, diplomatik yolun izleneceğini tahmin ettiğini söyledi. Diplomatik yol ise şimdilik Cenevre 2 toplantısı olarak önümüzde duruyor ama bununla birlikte, Badran’a göre bu yolda başarı sağlanması oldukça küçük bir ihtimal. Ankara’daki TOBB Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümünde dersler veren Şaban Kardaş’a göre, Obama’nın Suriye konusunda yaptığı fikir değişikliği, “Amerika’nın küresel liderlik rolünü ve Ortadoğu’daki angajmanlarını ne ölçüde oynayacağına karar veremediğini” gösteriyor. Kardaş, “Gelinen noktada Amerika’nın kararsızlığı diğer aktörleri de kararsızlığa zorluyor, İngiltere’deki durum biraz da bununla ilintili idi. Şimdi Amerikan Başkanı’nın da adım atmadaki kararsızlığı ile birleşince, ABD’nin ilerde koalisyon oluşturma kapasitesi zayıflayacak” diyor.

FENERBAHÇE Avrupa kupalarından iki yıl, Beşiktaş bir yıl men edildi. UEFA şikeyi tescil edince Fenerbahçe iki yılını kaybetti. Halbuki iki yıl önce şikeyle yüzleşilseydi, şimdiye cezası çoktan bitmiş olacaktı. Ama ne ilginçtir ki, basının en demokrat kalemleri dahil çoğunluk Fenerbahçe’nin komploya kurban gittiğine inanıyor. Atletizmde, halterde her gün bir doping skandalı patlıyor. Ama dopingin tüm spor dallarını sardığı gerçeğini göz ardı etmeyi tercih ediyoruz. Ergenekon davası ile çetelerle, faili meçhul cinayetlerle, derin devletle hesaplaşma fırsatını yakaladık, aynen İtalya’nın Temiz Eller operasyonu ile yaptığı gibi. Ama dava gerçeklerle karşı karşıya gelme yerine cepheleşmeyi yansıtan siyasi bir davaya döndü, devletle hesaplaşma, temiz bir sayfa açma fırsatı heba edildi. Daha önceki yazılarda Türkiye’nin yaşadığı sorunlarda sosyal sermayenin, kültürün rolünü, siyasi mekanizmanın dışlayıcı niteliğini ve en nihayet herkesi birleştiren bir ulusal kimliğin eksikliğini irdelemiştik. “Toplumsal kolonlarda”, temel dayanaklarda gezinirken bireylerin, toplumun psikolojisi karşımıza ciddi bir mesele olarak çıkıyor. Diğer bireylere güvenmeme kültürüyle iç içe geçen bireysel özgüven eksikliği, travmalarını inkar eden, yüzleşmeyi kişisel bir yenilgi sayan bir “toplumsal tip” Türkiye’nin ana aktörlerinden biri olarak karşımıza çıkıyor. İnsanın yaşadıklarını, sorunlarını tarafsız bir gözle ele alması, kendisiyle hesaplaşması, yalnışlarını kabul etmesi tahammülü zor sancılarla doludur. Dış dünyaya çevrilmiştir gözlerimiz, asıl sorunun içerde olduğunu kabullenmedikçe, onu deşmedikçe de travmalarımızla yaşayan nevrotik bir canlıya dönüşürüz. Ama bellek rahatlamadan da huzurlu, mutlu bir hayat sürmek imkansızdır. İşte Türkiye de belleğini rahatlatamıyor, ortada bir sorun yokmuş gibi davranmaya devam ederek, Murathan Mungan’ın deyişiyle “13 yaşındaki bir ergenin özgüvensizliği” ile gücü merkeze koyan “erkek benliğinin” esareti altında yaşamaya devam ediyor. Çetin Altan “Batı’da düello, Doğu’da pusu geleneği vardır” derken, düellonun yüzleşme kültürünü besleyen bir dinamik olduğuna işaret eder. Müslümanlar’ın bıyık altından güldüğü Hıristiyanlık’taki günah çıkarma da kendiyle yüzleşme eylemidir en nihayetinde. Edebiyatımızda da pek hesaplaşma geleneği yoktur. Oğuz Atay, “1975’te aydının kendisiyle hesaplaşma vakti geldi” derken kendine özgü bir kimlik edinememiş, ucuzculuktan kendini alamayan aydını kıyasıya eleştirir. Yüzleşmenin olmaması da statik bir birey/toplum zihniyeti üretiyor, değişimi, diyalektiği ıskalıyor. Yanılmanın, hata yapmanın kabullenilmesi Batılı birey ve siyasetçi için bir erdem iken bizde kişisel bir zayıflık olarak görülüyor. Yüzleşebilmek bireyi, kurumları hesap vermekten kaçınmayan canlı organizmalar haline dönüştürürken tersi de bireysel, toplumsal ve siyasi platformlarda ataerkil, despotik zihniyetin baskınlığını sürdürmesiyle sonuçlanıyor. Bugünkü iktidarın davranışlarında da görüldüğü gibi bu psikoloji özgürlükçü bir demokrasinin yeşermesini önlüyor. Bireysel alan böyle sorunlu olunca, Türkiye kendi tarihiyle, korkularıyla, kaygılarıyla, halklarıyla, inançlarıyla hesaplaşmaktan kaçınan, birbirine güven düzeyinin çok düşük olduğu, dolayısıyla bütünsel kimliğini bulamayan, alt kimlikler etrafında cepheleşen, toplumsal fay hatlarıyla yarılan bir toplum görüntüsünden kurtulamıyor.. 1915 Ermeni olaylarından Dersim’e, 6-7 Eylül’den Kürt sorununa, Maraş, Çorum’dan Sivas olaylarına, 1990’ların faili meçhullerinden askeri darbelere sayısız travma yüzleşilmeden toplumsal bilinçaltını işgal etmeye devam ediyor. Tarihçi Taner Akçam’ın “Ermeni katliamına sadece devlet değil halk da katılmıştır. Acaba Ermeniler Müslüman olsaydı, böyle bir zulüm olur muydu” sorusuna İslamcıların verecek bir cevabının olmaması, yüzleşmeden kaçınmanın toplumun her kesimini kılcal ağlarla saran, bilinç zincirleri olduğunu açığa vuruyor. Diğer yandan inkar ve şiddet politikaları, aslında geçmişten çok bugünü ilgilendiriyor. Örneğin, büyük umutlarla başlayan barış süreci, tüm siyasi partilerin Kürtlerin ana dillerini tanımayı reddiyle tekrar umutsuzluk döngüsüne savruluyor. Yakın geçmişimizin karanlık sayfaları devlet mekanizması tarafından yazıldı, ancak kitlelerin milliyetçi, ırkçı eğilimlerinin de bu sayfalara onay verdiği hiç dikkate alınmadı. Kitlelerin psikolojisini oluşturan ana karakter ise İttihatçı zihniyetiydi. Maalesef bugün de bu zihniyetin egemenliği zamana ve evrim kurallarına meydan okuyor; üstelik İslamcılar gibi İttihatçıların mağduru olan zihniyet de, otoriter, dışlayıcı ve temel olarak milliyetçi, içe kapanmacı bir karakteri benimseyerek dindarlık üzerinden devletle buluşuyor. Ulusalcılarla MHP’lilerin ırkçı milliyetçiliğe varan diğer kimlikleri, halkları yok sayan tavrı, İslamcıların diğer inanç sahiplerini öteki gören zihniyet dünyasıyla buluşuyor. Daha da önemlisi Gezi hareketleri sonrası, AKP içinde milliyetçi damarın, ironik bir şekilde, CHP içindeki ulusalcıların diğer sesleri bastırması gibi, baskın dalga haline gelmesi ve parti politikasını belirlemeye başlaması. İşte bu yüzden Erdoğan Müslüman kesimin zihni sınırlarını ve keskin milliyetçi seçmenlerinin demokratik değişime tepkisinin siyasi gücünün farkına vardı ve oyunu korumak için ilk dönemlerinin tam zıddı politikalara saptı. AB ile girilen reform sürecinde Kürt ve Ermeni sorunlarıyla yüzleşilmesinin kaçınılmazlığının ayırdına varan AKP, kendi seçmeninin de aslında İttihatçı kafadan pek farklı olmadığını, bu kadarını kaldırmayacağını anketlerle gördü. Tabii kendisi de bu psikozun ürünü olduğundan bu geriye savruluşu teşvik etmekten büyük keyif duydu. Bu bağlamda ulusalcı Yiğit Bulut’un başdanışmanlığa gelmesi de ulusalcı, milliyetçi damarın adalet, demokrasi arayan diğer kesimler üzerindeki hakimiyetinin simgesi oldu. Şimdi bir anlamda merkez sertleşiyor, radikalleşiyor, varoluşunu otoriterliğe, milliyetçiliğe bağlıyor. Ergenekon’da derin devletin faili meçhulleriyle, Fenerbahçe’de şikeyle yüzleşemediğimiz gibi, şimdi bir kez daha Kürt sorununu kapı altına süpürmeye çalışıyoruz. Hem de Kürtler dışındaki tüm partilerin ve onların seçmenlerinin desteğini alarak. Toplumsal psikolojide yüzleşmeyi inkar etme hala ana eğilim olsa da, son yıllarda tabuların artık çok canlı bir şekilde tartışıldığı bir sivil hayatın tüm baskılara karşın canlanması ise tek tesellimiz.


10

Güncel

4 Eylül 2013 Çarşamba

Barbaros Sayılgan barbarossayilgan@posta212.com

Obama kararsız ve güçsüz bir lider mi? ABD’NİN özgürleştirici politikalarının Irak ve Afganistan gibi ülkelerde işe yaramadığı ortada. Buna Vietnam’ı da dahil edebiliriz. Bu özgürleştirici misyonun ABD’ye olan maliyetini Obama çok iyi biliyor. Arap Baharı ile birlikte Ortadoğu’daki dengelerin değişmesi sırasında Obama’nın uyguladığı ihtiyatlı dış politikayı buna bağlayabiliriz. Ancak dünyanın oyun kurucusu ABD’nin bu ihtiyatlı dış politikası içeride bir güçsüzlük olarak değerlendiriliyor. Şahinlere göre süper güç ABD’nin özellikle Ortadoğu yeniden şekillenirken oyunun dışında kalması, net bir pozisyon almaması kabul edilebilecek bir şey değil. ABD halkının savaşçı değil barışçı yöntemleri savunduğu için kendini seçtiğini bilen Obama’nın Suriye’de yaşanan katliamdan sonra işi hayli zor. ABD daha önce Suriye’de kimyasal silah kullanılmasının kırmızı çizgi sayılacağını deklere etmişti. Obama, kırmızı çizginin aşılmasının ardından hiç kuşkusuz içeride ve dışarıda kararsız ve güçsüz bir lider olarak gözükmek istemiyor. Ancak Suriye’ye olası bir askeri müdahale noktasında, sorumluluk ve yük paylaşımında bir ortak bulmakta da zorlanıyor. Bir tarafta ABD’de halen devam eden ekonomik kriz, diğer yandan İngiltere, Fransa gibi ülkelerden Suriye’ye müdahale konusunda gelen olumsuz yanıt Obama’nın yüzünü kongreye dönmesine neden oldu. Obama’nın amacı tek başına sorumluluk almamak. Şahinler her ne kadar ABD’nin dünyanın tek hakimi olarak bombalarla bölgede gövde gösterisi yapmasını isteseler de Obama’nın siyasi kariyeri için içerideki ekonomik gelişmeler çok daha önemli. Obama 28 Mart 2011 tarihinde şöyle diyordu: “Elbette ki Amerika baskı olan her yere kendi ordusunu gönderemez. Biz müdahalenin risklerini ve maliyetini göz önüne alarak, her zaman harekete geçmenin gerekliliği hususunda önce kendi çıkarlarımızı düşünmeliyiz. Ancak bu, doğru olanı yapmayı sonsuza kadar engelleyecek bir argümana dönüşmemelidir.... Ülkemizin bu kadar çok acil sorunu varken, ABD’nin dünyanın polis gücü olarak hareket etmesi beklenmemelidir... Baskıcı rejimlere karşı harekete geçme yükümlülüğü yalnızca Amerika’nın olmamalıdır...” Bu sözlerden anlaşılacağı üzere Obama kendisini ne Jefferson gibi “Özgürlük Meleği” ne de Bush gibi “Demokrasi Savaşçısı” olarak görüyor. Her şeye rağmen Obama dünyaya ve iç kamuoyuna “kararsız ve güçsüz bir lider” olarak gözükmek istemeyecektir.

Asgari saatlik ücret 10 dolara yükselsin (KALİFORNİYA – POSTA 212) Kaliforniyalı Senatör Barbara Boxer, 8 dolar olan asgari saatlik ücretin 10 dolara yükselmesi yönünde bir öneride bulundu. Çalışanlar arasındaki gelir uçurumunun azalması ve daha sağlıklı bir ulusun oluşmasını hedefleyen Senatör Barbara Boxer, asgari ücretin saatlik 10 dolara yükselmesi gerektiğini söyledi. "Asgari ücreti yükseltmemiz lazım. Böylece birçok değişime imza atacağız. İnsanlar büyük mücadele içindeler" diye konuşan Kaliforniyalı Demokrat Boxer, "Çalışanlar arasında zengin ile fakir farkı çok fazla arttı. Asgari ücreti yükseltmeye çalışıyoruz, böylece şu anki devlet başkanımızın vizyonunu bir adım öteye götüreceğiz. Bu değişimin sonucunda, vergi yükü de çok daha adil biçimde paylaşılacak" diye konuştu. Kendi devlet yönetme modelini izah eden Boxer, "Bizim her zaman ağırlık vermemiz gereken kavram adalettir” diye konuştu. "Kaliforniya’da çok yüksek gelirleri olan fakat aynı zamanda ülkenin geri kalanına yardım etme isteği içinde olan birçok insanla konuştum" diyerek herkesin üzerine düşen görevi yerine getirmesinin gerekliliğinin altını çizdi.

Türkiye Arap kamuoyunu kaybetti

WASHINGTONPOINT

İki hafta önce İsrail’in Washington Büyükelçisiyle yaptığımız röportajın ardından The American Task Force on Palestine isimli STK’nın kurucusu ve başkanı Ziad J. Asali Ortadoğu barışını Posta212 için konuştuk İLHAN TANIR WASHINGTON

■ Geçen hafta başlayan Ortadoğu Barış müzakerelerinden ümit var mı dersiniz? Askeri bir çözüm şansı yok ve olacaksa eğer siyasi bir çözüm olacak. Müzakereler de bu siyasi çözümün çok önemli bir parçası olacak. Müzakereler olmadığı takdirde, ilerlenebilecek pek başka bir yol yok gibi. Zamanı geldiğinde bu müzakereler, bir anlaşma için araç olacak. Bu müzakereler on yıllarca görülen başarısızlıklar sonrası geldiğinden dolayı tabi herkes şüphe ile yaklaşıyor. Bu kez farklı olan Dışişleri Bakanı Kerry’nin müzakereler hakkında kişisel sorumluluk alması. ABD’nin önemi, onsuz pek bir şey yapılamayacağı düşünüldüğünde bu oldukça önemli. Bu açıdan da Kerry iki tarafı da razı edebilmek ve birbirine yaklaştırabilmek için elinde ne varsa, bazen tehditle ve bazen para vaat ederek uğraşı veriyor. Ayrıca müzakereler başarısız olduğunda, bunda sorumluluğu olanı kamuoyu önünde suçlayacağını söylemesi de önemli. ■ Birçok uzman, iki devletli çözümün ölü olduğuna inanıyor. İki devletli çözüm elimizdeki tek çözüm seçeneği. Diğer ihtimaller çatışmanın devam etmesine neden olacaktır. İki devletli çözüm her iki tarafa da bir şeyler veriyor ve her şeyi ellerinden almıyor. Bundan dolayı kesinlikle tavizler vererek bir uzlaşma durumu. İki taraf da buraya diğer ihtimallerin başarısızlığından sonra geldi. ■ İsrail bölgede son yıllardaki en güçlü konumunda. Neden barış yapsın? İsrailliler kendi nedenlerinden dolayı barış yapmalılar, Ortadoğu koşullarından dolayı değil. 19. yüzyılın sonu ve 20. yüzyılın başlarında gelen Yahudi göçmenler, zamanla ulaşabilecekleri en büyük topraklara sahip oldular. Şimdi neden istemeliler barışı? Bir kelimeyle: demografik nedenler. İsrail bir Yahudi devleti istiyor ama şu an hükmettiği topraklarda yüzde 50 Yahudi ve yüzde 50 Arap toplulukları yaşıyor. İsrail Batı demokrasisinin bir parçası olmak istiyor ama buna yüzde 50 Arap nüfusuyla nasıl ulaşabilir? Bu rüyalarına ulaşmalarının tek yolu Arap nüfusundan kendilerini ayırmaları olacaktır. Bu da güçle veya büyük bir katliamla mümkün değil. Soru, ülkelerinin büyüklüğü ne olacaktır ve bu müzakerelerin konusudur. ■ İsrail Büyükelçisi geçen haftaki

röportajımda illegal yerleşkelerin barışın önünde bir engel olmadığını, bunların zaten İsrail’e verilecek topraklarda yapıldığını iddia etti... Büyük Elçi Oren’in açıklamalarına saygı duyarım, işini yapıyor. Benim cevabım şu: Hangi toprakların İsrail’in parçası olacağı tam da müzakerelerin konusudur. Bu konuya yerleşke inşa ederek önyargıyla yaklaşamazsınız. Ayrıca İsrail’in herhangi bir zamanda inşa ettiği yerleşke illa İsrail’in parçası olacak diye bir durum da yok. Açıkçası Büyükelçi Oren’in söyledikleri hakkında bir görüş birliği yok. ■ Müzakereler sadece geçen hafta başladı ama nasıl gidiyor? Şimdilik sürpriz yok. Daha az kamuoyu önünde yorum veya sızıntı var. Bu da Kerry’nin kişisel çabasından. ■ Obama döneminde ABD’nin İsrail karşısında güçsüz kaldığına inanıyor musunuz? Tabi ki. Başkan Obama’nın ilk döneminde yerleşkelerin durdurulmasıyla ilgili açık ve kabul edilmiş bir başarısızlık var. İki yıllık bir çaba sonunda Obama bu talebinden vazgeçti ve İsrail kazandı. ABD, küçük ortağını kontrol edemedi. Ayrıca başkanın politika seçimlerinde, neredeyse her ülke ile olan ilişkilerinde ABD’nin daha az agresif olduğunu görmekteyiz. ■ Sebebi Ne? İki şey: Birisi Irak ve Asıl mesleği Afganistan savaşları. doktorluk olan İkincisi Ziad J. Asali, the de

American Task Force on Palestine isimli STK’nın kurucusu ve başkanı. Hayatını Ortadoğu barış görüşmeleri ve İsrail-Filistin çatışmasına harcayan Asali, ABD yönetimi, Kongresi ve basın tarafından fikrine en çok başvurulan isimlerin başında geliyor

ABD’nin ekonomisi ve yeni maceralardan kaçınması. ■ Mısır’daki olayları nasıl değerlendiriyorsunuz? En önemli soru bu. Mısır her şeyin merkezinde ve henüz bitmemiş bir hikaye. Ama Müslüman Kardeşler’in bir yıllık yönetimine baktığımızda onların sürekli bir şekilde grup ve müttefik kaybettiğini görüyoruz. Bir yıl içinde bunca milyon insanı sokağa dökmek gerçekten bir beceri gerektirirdi. Mısırlıların birçoğu Müslüman Kardeşler’in hızlı bir şekilde sistemi değiştirerek, kendi adamlarını avantajlı bir hale getireceğini düşündü. Liberaller de Müslüman Kardeşler’in karşısına geçti. ■ Mısır ordusunun genelde ve özelde liberallere davranışı nasıl? Bütün dünyada Rabia veya başka insanların ölümünden dolayı endişeli çok insan var. Eğer bu şekilde kontrolsüz devam ederse askere desteğin azalması ve Müslüman Kardeşler’in en iyi bildiği pozisyon olan mağduriyet pozisyonuna geçeceğini sanıyorum. Müslüman Kardeşler’in Batı’dan desteğinin artmasına da neden olabilir. ■ Mısır’daki en iyi senaryo ne olur? Mısır’da en iyi senaryoya ulaşmak için bir uğraşı gerekiyor ama Mısır’ın vatandaşlarını tatmin edecek şekilde bir istikrarı yakalaması en iyi senaryo kabul edilebilir. Sivil toplum kuruluşlarının katılımının sağlandığı, asker ve hükümetin iyi ilişkilere sahip olduğu bir sistem. Böyle bir durum askere fren koyarak ülkenin büyük bir kısmının da yönetime katılmasını sağlayacaktır. Ve bir değişim sürecine girmesi gerekir ki bu uzun zaman olabilir. Bu süreçte şiddetin tümüyle dışlanması, her isteyenin politika içinde yer almasının önü açılması sağlanmalı. ■ Mısır’daki durum İsrail-Filistin görüşmelerini nasıl etkiler? Çatışmayı sonlandıracak ciddi bir barış müzakeresinin Mısır’ı da içine alması gerekiyor. İstikrarsız bir Mısır böyle bir duruma negatif etki edecektir. Eğer bu şekilde kalıcı bir çözümden bahsetmiyorsak o zaman Mısır Hamas’ı destekleme politikasına son verebilir ki (Mursi’nin Hamas’ı tek olarak destekleyen o politikası) Filistin birliğine hizmet etmemişti, özellikle Hamas’ın seçimlere karşı çıktığı hatırlanıldığında… ■ Türkiye’nin bölgedeki duruşu nasıl? Kanaatimce bir zaman için Türkiye, algılanan gücü ve Filistin davasına sahip çıkmasıyla Ortadoğu ve hatta İslam dünyasının şampiyonu olarak görüldü. Türkiye’nin komşularla sıfır problem politikasından beri birçok şey değişti ama. Konumuzla ilgili bir tarafı da Türkiye’nin İslamcı partilerle, özellikle Hamas ve Mısır’daki Müslüman Kardeşler’le yakınlaştığını gördük. Ama Türkiye bu partilere yakınlaştıkça geniş Arap kamuoyunu kaybetti çünkü Müslüman Kardeşler ve Hamas’ın popülerliği tüm bölgeyi kaldırabilecek seviyede değildi. Mısır konusunda da Ankara’nın kamuoyu

önünde Mısır’ın yeni hükümetine müdahale arzusundaki dinmeyen tutkusu sürpriz ve çok derin farklılığa işaret ediyor. Tam olarak Ankara’nın bu tutkusu nereden geliyor bilmiyorum. Türkiye Araplar arasında son yarım yüzyıldaki başarıları nedeniyle saygı kazandı. Oldukça az zafer ve kazanç sahibi olan bölge için Türkiye iyi bir iddia olarak görüldü. Bölge halklarıyla olan ilişkiler güzel ama bazı hükümetleri, yaklaşımıyla (Arapları) polarize etmemeliydi. Söylemeliyim ki Türkiye’nin geçen son yıldaki eğilimi nedeniyle birçoklarımız hayal kırıklığı yaşadı ve Türkiye geri kalan Ortadoğu gibi düşüşe geçti. ■ Erdoğan hükümeti Mısır konusunda prensipli hareket ettiğini ifade ediyor… Bu biraz demokrasinin tanımlanmasından kaynaklanıyor belki de. Ortadoğu keşke Avrupa gibi, her zaman bireylerin lehine ve yöneticilerin aleyhine gelişen iyi bir tarihe sahip olsaydı. Magna Carta’dan Reformlara ve Fransız Devrimi’ne… Tabi ki ABD de Avrupa’nın bu gelişiminden en çok istifade eden ülke oldu. Ortadoğu böyle bir tarihe sahip olmadı. Patriark şekilde, kabileci anlayış sürdü. 21. yüzyıl Ortadoğu için bir kısmıyla İsrail yüzünden ama aynı zamanda eski sistemin ölmesi ve yerine yenisinin doğmaması yüzünden sancılı geçti. Şimdi bunun dramatik bir şekilde patladığına şahit oluyoruz bölgede. Sonunda halkların geleneksel demokrasi dışında ve iyi bir lider olmadan nasıl yönetileceği sorunsalı ortaya çıktı. Halkına kimyasal silah atan değil, saygıyla yöneten bir lider… Bu sorun çözülmüş değil. Yönetilenlerin rızası kavramı Amerikan anayasasında olan ama başka yerlerde olmayan bir kavram. Bunun ciddi bir şekilde tartışılması gerekiyor. Mürekkepli parmağı oy kullanma sonrası göstermek yetiyor mu? Milyonlarca insan sokağa dökülüyor, bu yöneticiyi alın diyor ve başka bir yol bulunmuyorsa, bu halkın rızasının tükendiğini göstermez mi? Erken seçime gitseydi, Mursi yeniden seçilebilir miydi? Bütün bu büyük sorular tartışılmalı. Umuyorum bu soruları tartışmaya başlayacağımız bir gün olur. Şimdilik bu soruların kabileci anlayış ve kimliği altına süpürüldüğünü görüyoruz. Sanıyorum bu sorular bugün Mısır’da olanlarla çok ilgili. ■ Sosyal medya bu tartışmalara ne türlü eklemeler getiriyor? Sosyal medyaya daha çok kredi vermeliyiz. İnsanlar güçlü ve enteresan bu yeni araç sayesinde tartışmalara katılmakta. Sonunda umarım, bir yanda asker ve hükümetin, diğer yanda İslamcıların olduğu düzenin kırılması mümkün olur. Ve tartışma fikirler, konseptler ve birlikte yaşam üzerinden yürütülür. Müslüman veya ateist, aynı fikre sahip, evrensel değerlere inanan insanların siyasi bir taban olarak, sınırları dahi aşarak bir siyasi güç ortaya koyması için ciddi bir potansiyel olduğuna inanıyorum. Bu siyasi alan şimdilik ortalıkta ve kimse sahiplenmiyor. Benim hayatım boyumca siyasetle ilişkide her şey İsrail-Filistin çatışmasına odaklı kaldı ve bu inanılmaz bir enerji tüketirken aynı zamanda diğer konulardaki gerekli tartışmaların da önünü aldı. Bundan dolayı gereken her şeyin yapılıp bir Ortadoğu barış uzlaşmasına varılmasının gerektiğine inanıyorum. ■ Erdoğan’ın Filistin konusundaki duruşu nasıl görülüyor? Bence biraz yara aldı. Bilmelisiniz ki Filistinliler İsrail’e tavır koyan kimseleri her zaman severler. Bu açıdan Mavi Marmara olayları Erdoğan’ın profiline oldukça yardım etti. Yalnız Hamas ve Müslüman Kardeşler’e yaklaşması, belki Hamas’ı kazandırdı ona ama Filistin halkını değil.


A M E R İ K A’ D A K İ

TÜRKLERİN

Güncel

GAZETESİ

İlhan Tanır @Washingtonpoint

Suriye’ye müdahale ihtimali sürüyor CUMARTESİ günü Başkan Obama, kendisi dışında herkesi şaşkınlığa uğratan bir kararını dünya ile paylaştı: Mecbur olmadığı halde, başkomutan olarak kendi yetkisi dahilinde bulunan Suriye müdahalesi için Kongre’den izin alacaktı. Hiç şüphesiz bu karar, en başta Ankara olmak üzere, birçok başkenti ve özellikle Suriyeli muhalifleri hayal kırıklığına uğrattı. Aslında Obama’nın 4,5 yıllık dış politika icraatları düşünüldüğünde, Suriye karşısında aldığı veya alamadığı müdahale kararı, kendi idare şekline oldukça paralel. Örneğin Afganistan savaşı ile ilgili, 2010 yılındaki ara seçimler öncesi Obama, 2010 ila 2012 yılları arasında Amerikan ordu mensuplarının Afganistan’da artırılmasına karar vermiş, bu karar, savaş içinde olduğu ülkede hem uzun dönemli yatırımından vazgeçtiği hem de bunu düşmanlarına söylediği şeklinde algılanmıştı. Eleştirilere göre, Amerikan çıkarlarına ters olarak, Taliban gibi örgütlerin strateji kurmasına olanak veren bir politikaydı bu. Örneğin, Obama, 2009 yılındaki Kahire konuşmasında İsrail’in illegal yerleşkelerini inşa etmeyi durdurmasını istemişti. Sonraki iki yıl boyunca ise, siyasi olarak altyapısı hazırlanmamış, stratejik olarak getirisi de yanlış hesaplanmış bu talebin arkasından koşarak, siyasi güvenilirliğini azalttı. Barış görüşmelerine kendisi ön şart koymasına rağmen, buna uyacak siyasi dengeleri hazırlama adına herhangi bir temele harç atmadığı belli oldu. Obama geri adım attı, mağlubiyeti kabul etti. Birçok başka nedeni olsa da, neticede Obama göreve geldiğinden beri, Lübnan, Irak, Suriye, Ürdün, Mısır ve hatta Türkiye’de istikrar adına farklı boyutlarda tehditler yükselerek devam etti. Mısır darbesine karşı takip ettiği siyaset sayesinde hem Müslüman Kardeşleri kaybetti, hem de darbeye destek veren grupları. Obama yönetiminin bu bağlamda ayrıca Türkiye, farklı Kürt ve bölgesel aktörler ile kurduğu ilişkide kullandığı yarım ölçülülük de uzun bir şekilde tartışılabilir. Ama Suriye konusunda tüm dünyaca tartışmasız bir şekilde kabul edilen bir siyasetsizlik hakim oldu Beyaz Saray’a. ABD, hem 2011 yılı yaz mevsimi bitmeden Esad’ın Suriye liderliğinden ayrılması gerektiğini söylüyordu, hem de sonraki iki yıl boyunca bunu gerçekleştirebilecek adımları atmıyordu. Suriye muhalefeti de süre giden kavgaları neticesinde, Obama yönetiminin kararlı bir adım atmaması için her türlü bahaneyi oluşturdu. Geçtiğimiz 2 yıl içinde, Obama, yüzünü olabildiğince uzağa çevirip, Suriye probleminin ortadan kaybolması için gözlerini kapatarak bekledi. Lübnan, Ürdün, Irak ve Türkiye’ye sıçrayan Suriye’deki derin iç kanamayı, pansumanlar yaparak atlatmaya baktı. Obama, adeta sürüklenerek ve itilerek de olsa, 21 Ağustos günkü kimyasal saldırıdan sonra Suriye’ye müdahale etme noktasına geldi. Yaklaşık 10 günlük PR çalışmalarına rağmen, başta Kongre’den gelen tepkiler, İngiltere’nin parlamento başarısızlığı, uluslararası arenada yeterli destek bulamaması olmak üzere başka bazı nedenlerden dolayı topu Kongre’ye atmaya karar verdi. Bir haftalık süre içinde Washington’da Obama yönetiminin bir Suriye kararı çıkarması konusunda ne kadar istekli ve kararlı olacağı, Kongre sürecinin neticesi açısından oldukça önemli. Şimdilik, rüzgarın hangi taraftan eseceği hissedilemiyor. Bununla birlikte, Suriye’ye bir müdahale kararı için Amerikan kamuoyunun isteksizliği sürüyor. Kongre liderleri, herhangi bir şekilde Kongre üyelerine oylama için baskı kurmayacakları şeklinde açıklamalar yaptılar. Hem muhalefetteki Cumhuriyetçi partiden hem de iktidardaki Obama yönetiminin partisi Demokrat partiden savaşa destek ve karşıt pozisyonlarının olması, tarihte ender görülen bir Washington mücadelesine sahne olacak. Kongre liderlerinden destek için söz alamaması halinde, Beyaz Saray’ın bizzat tezkereye destek oyları toplaması için Kongre çapında adam adama markaj çalışması yapması gerekiyor. Amerikan kamuoyunun nabzını gösteren anketlere bağlılığıyla tanınan Obama’nın, bir taraftan da agresif PR çalışmasına devam etmesi gerekiyor. Üstüne, şimdi ciddi şekilde zedelenmiş inanılırlığı da koyulduğunda, Obama’nın pozisyonuna yatırım yapacak Kongre aktörlerinin, Obama’nın yolun yarısında yeniden vazgeçip, golf oynamaya gitmeyeceğinden emin olmaları gerekiyor. AK Parti hükümeti, ABD Kongresi’nde tartışılacak yetki oylamasından olumlu ve hatta mümkün olan en geniş çaplı operasyona izin verir bir sonucun çıkması için dua edecek. Son zamanlarda İsrail ve diğer konularda Washington’da büyük tepki çeken Erdoğan hükümetinin ABD başkentinde yapabileceği herhangi bir lobi çalışmasının etkinliğinin olması pek düşünülemez. Obama, müdahale yetki tezkeresini geçirmekte başarısız olduğu takdirde, büyük ihtimalle Cenevre 2 olarak bilinen diplomasi yolunu seçtiğini ilan edebilir. Cenevre toplantılarının, araya “saldırırım” tehdidi girdikten sonra nasıl yapabileceği hakkında pek çok soru işareti var. Ankara’nın son zamanlarda arasını bozduğu bölgesel aktörler düşünüldüğünde, Suriye konusunda etkili olacak bir politikayı veya bölgesel rüzgarı oluşturacak nefese sahip olmadığı görülüyor. Başkentte Obama’nın onur mücadelesini yaşayacağı, Türkiye’nin ise heyecanla Obama’ya bu mücadelesinde başarılı olması için dua edeceği bir on güne giriyoruz. Nasıl bir operasyon Suriye’de yararlı olabilir sorusu bir sonraki basamak şimdilik.

4 Eylül 2013 Çarşamba

11

ONUR ÖYMEN

‘ABD BİR TEK PKK İLE MÜCADELE ETMEDİ'

Türkiye’yi Kopenhag ve Bonn Büyükelçisi olarak temsil eden, eski NATO Daimi Temsilciliği ve iki dönem milletvekilliği yapan Cumhuriyet Halk Partisi Eski Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen, Türkiye’nin ABD, AB ve Orta Doğu politikalarını POSTA 212’ye değerlendirdi BARBAROS SAYILGAN ■ Türk dış politikasında gelinen son noktayı özellikle Ortadoğu ekseninde değerlendirir misiniz? Maalesef dış politikada çok parlak bir durumda değiliz. Bölgede pek çok ülke ile sorunumuz var. O bakımdan daha dikkatli bir dış politika izlenmesinin daha uygun olacağını düşünüyorum. Bölge ülkeleri arasındaki çatışmalarda ve ihtilaflarda ve bu politikayı izledik. Her ülke ile iyi ilişkiler kuracağız ama aralarındaki ihtilaflara karışmayacağız, taraf olmayacağız. Maalesef bu politikadan uzaklaşıldı. Türkiye hem ülkeler arasındaki ihtilaflara hem de ülkelerin iç meselelerine taraf oluyor. İlkeli bir dış politika izlenmesi gerekiyor, ilkeleri savunacağız, ama oradaki çatışmalara taraf olmayacağız. ■ Suriye ve Mısır konusundaki dış politikamızı nasıl değerlendiriyorsunuz? Özellikle Suriye ve Mısır konusunda dikkat çekici taraf, iki ülkede de iç çatışmalar olması. Türkiye bu iç çatışmaların tarafı olmamalı. Ama görüyoruz ki Arap Baharı henüz sonuç verme noktasında değil. Bunun sonuç vermesi için gerçek anlamda bir demokrasinin bölgeye yerleşmesi lazım. Bunun da çaresi laiklikten geçiyor. Çünkü halkın çoğunluğu Müslüman olan ülkelerde laiklik olmazsa demokrasi de olmuyor. Başbakan 2011’de Mısır’a gittiğinde bunu söylemişti. Türkiye örnek olacaksa bu yönüyle örnek olacaktır. İkinci bir unsur da şu: Bölgeye gerçek bir demokrasinin yerleşmesi barışı da getirecek. Çünkü tarih boyunca demokrasiler arasında hiç savaş olmamış. Eğer biz gerçek anlamda demokrasiyi bölgeye yerleştirirsek, savaş ihtimalini en asgariye indireceğiz. » 90 YILLIK DIŞ POLİTİKADAN UZAKLAŞTIK ■ Türkiye’nin geleneksel dış politikasının başka bir yöne evrildiğini düşünüyor musunuz? Başarısı kanıtlanmış geleneksel dış politikadan uzaklaştık. Türkiye doksan yıldan beri Ortadoğu’da gerçek anlamda savaşa girmemiş tek ülkedir. Bütün Avrupa ülkeleri arasında gerçek bir savaşa girmemiş üç ülkeden biridir. Bu da izlenen çok dikkatli dış politikalarla olmuştur. Yayılmacı olmayan, kimsenin topraklarında gözü olmayan, fakat kendi topraklarını ve çıkarlarını savunmaya kararlı bir dış politika izlemiş-

tir Türkiye. Hem Avrupa’yla, Amerika’yla, Rusya’yla ve dünyanın başka ülkeleriyle iyi ilişkiler politikası izlemiştir. Biz başka ülkelerin menfaatlerine saygı gösteririz ama kendi menfaatlerimize de başka ülkelerin saygı göstermesini isteriz. Kimseden talebimiz yoktur, kimsenin menfaatlerine zarar verecek bir hedefimiz yoktur. Özellikle güvenlik çıkarlarımıza başka ülkelerin zarar vermesine razı olmayız. Geçtiğimiz doksan yıl içinde politikamızın özü budur ve bu politika çok başarılı olmuştur. Ortadoğu gibi nazik bir bölgede bütün devletlerin kendi istedikleri gibi hareket etmesini isterler. Ama demokrasi ile yönetilen ülkeler önce kendi menfaatlerini düşünürler. Türkiye de böyle yapmıştır, baskılara boyun eğmemiştir. Bugün de hem Suriye’de hem Irak’ta hem Mısır’da aynı dikkatli politikayı yürütmeliyiz. Oradaki siyasi partilerin hamisi gibi ortaya çıkmamalıyız. Özellikle Hamas gibi başka ülkelerin terör örgütü ilan ettiği partilerle, gruplarla aşırı derecede yakın ilişkiler kurulmasını biz doğru bulmuyoruz. » KARARLARDA AĞIRLIĞIMIZ OLUR ■ AB sürecini nasıl değerlendiriyorsunuz, Avrupa Birliği’ni eleştiriyor musunuz? Her iki tarafın da kusuru var. Türkiye AB ilişkileri gerçekten de beklediğimiz gibi gelişmedi. 2003 yılında müzakerelere başladık. Hırvatistan da bizimle aynı gün başladı görüşmelere. Hırvatistan geçen ay tam üye oldu biz ise daha görüşme başlıklarının üçte birini görüşebildik. Otuz beş başlıktan on üçünü açabildik sadece. Bir türlü ilerletemiyoruz. Bunun bir sebebi Türkiye’den kaynaklanıyor. Türkiye hazırlıklı olmadığı için bazı başlıklar açılamıyor, ama bu durum 3-4 başlık için geçerli. Diğer başlıklar, Fransa ve Kıbrıs Rum Kesimi veto ettiği için açılamıyor. Bunu mutlaka çözmemiz lazım. Fransa Sarkozy zamanında beş başlığı veto etti ve “bu başlıkları açarsak Türkiye’nin üyelik yolunu da açarız” diye açıkça söyledi. Fransa Türkiye’nin üyeliğini istemiyor. Halbuki 2003 yılında, üyelik müzakereleri başlarken Fransa dahil herkes Türkiye’nin üyeliğini kabul ediyordu. Ne oldu da geri gittik? AB Türkiye’nin üyeliğini bazı nedenlerden istemiyor. Birincisi AB’de oylamalar nüfus esasına göre yapılıyor. Ve Türkiye nüfusta Almanya’da sonra ikinci sırada geliyor. Biz AB’de olursak Türkiye’nin kararlarda ağırlığı büyük olacak. Avrupa Parlamentosu’nda en büyük ikinci grup Türkiye olacak. Ayrıca AB’den en çok katkı alan ülkelerden biri Türkiye olacak. Ama bunu da iste-

miyorlar çünkü bütçede bu para yok. Bütün bunları yan yana koyduğumuzda AB ülkelerini çoğu Türkiye’nin katılımı konusunda isteksiz. Oysa Türkiye’nin üyeliği AB’ye hem siyasi açıdan hem ekonomik açıdan hem de güvenlik ve savunma açısından çok şey kazandıracak. Ancak Türkiye’nin AB üyeliği ertelendikçe erteleniyor ve bu tabi Türkiye’de de olumsuz yankı yaratıyor. Demokrasi, insan hakları, basın özgürlüğü gibi Türkiye’yi AB yaklaştıran en önemli unsurlar, AB süreci uzadıkça ve gündemden düştükçe geriye gidiyor. Kendilerini böyle bir yükümlülük altında hissetmemeye başladılar. “Nasılsa AB bizi almayacak, o zaman kendimizi zorlayıp aşırı reformlar yapmamıza gerek yok” havasına girdiler.

» ABD İLE ORTAK ÇIKARLARIMIZ VAR

■ ABD ile olan ilişkilerimizi nasıl değerlendiriyorsunuz? ABD ile Türkiye’nin ortak menfaatleri var. İşin önce o kısmını görmemiz lazım. Bölge güvenliği ve ekonomi konusunda ortak menfaatlerimiz var. Bölgenin istikrarı bizim lehimize. Türkiye’nin güçlü bir ülke olması bölge istikrarına katkıda bulunur. Gerçek bir demokrasi olursa bölgeye model bir ülke olur. Bu ABD’nin de işine yarar. ABD’nin bölgede kendi menfaatleri ve öncelikleri var. Ve istiyor ki Türkiye de bu önceliklere uysun. İşte orada bazen çatışan, çelişen durumlar ortaya çıkıyor. Mesela ABD, Kuzey Irak’tan PKK terör örgütünün tasfiye edilmesine bugüne kadar razı olmadı, yeşil ışık yakmadı. Dünyada bunun bir örneği yok. Komşu bir ülkeden temas saldırıları olacak, orada bir terör unsuru olacak, kendinizi korumak, onu bertaraf etmek için bir kara operasyonuna “sakın yapmayın” diyecekler. Niye? Kendilerine göre sebepleri olabilir ABD’nin. Bu yüzden Türkiye çok şehit verdi, ülkenin iç istikrarı bozuldu. Çok büyük mali yük altına girdi. O yüzden Türkiye ile ABD’nin terörle mücadele konusunda bir mutabakata varması lazım. Öncelik Türkiye’nin güvenlik çıkarları olmalıdır. ABD Irak’ta asker bulundururken, bütün terör örgütleriyle mücadele etti, bir tek PKK ile etmedi. Bir PKK’lıyı yakalamadı, bir tanesini Türkiye’ye iade etmedi. Hâlbuki daha önce Öcalan’ın yakalanıp Türkiye’ye iadesinde ABD’nin büyük katkıları olmuştu. Benim eş başkanı olduğum Ankara sürecinde, Türkiye, ABD ve İngiltere özellikle Kuzey Irak konusunda, PKK ile mücadele konusunda tam bir işbirliği içindeydi. Ne oldu da daha sonra bu bozuldu? 98 yılından itibaren ABD’nin tutumunda bir değişiklik oldu.

Bunlar Türk-Amerikan ilişkilerine olumsuz etki yaptı ve Türk halkının ABD’ye olan desteğini azalttı. Mesela Clinton zamanında destek oranı yüzde 50’yken, bu oran yüzde 1113’e kadar düştü. Türkiye ile ABD samimi bir biçimde masaya oturmalıdır, bu sorunlu alanları gözden geçirmelidir ve bunlara çare bulmalıdır. Yalnızca terörle mücadele değil ekonomik alanda Amerika, Türkiye’nin en büyük müttefiki, ekonomik açıdan en büyük partneri. Fakat bakıyoruz dünya ülkeleri arasında ABD’nin dış ticaretinde Türkiye 36’ncı sırada geliyor. 2006’ya kadar Türk- ABD dış ticareti dengeli gidiyordu fakat şimdi ihraç ettiğimizin iki misli ithalat yapıyoruz ABD’den.

» DIŞİŞLERİ AÇIKLAMADA ACELE ETTİ

■ Suriye’de geçen hafta gerçekleştirilen katliamın ardından Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan açıklamaları nasıl değerlendiriyorsunuz? Açıklama yapmakta acele ettiler. Çünkü böyle bir durumda yapılacak ilk iş kınamaktı. Kimin tarafından yapılmış olursa olsun, bunu kınamak lazım, bu büyük bir felaket ve katliamdır. Fakat bir araştırma yapılacak. BM’nin orada uzmanları var, birkaç gün evvel gittiler. Onlar kimin yaptığını araştırmalı. Suriye’nin elinde kimyasal silah olduğunu biliyoruz ancak BM yetkilisi Carlo Del Fonte muhaliflerin elinde de kimyasal silah olduğunu söylemişti. Bunu başkaları da söyledi. Şimdi muhaliflerin elinde de kimyasal silah varsa, durumu bir araştırmak lazım. Şimdiye kadar uluslararası toplum Suriye’yi kimyasal silahların yasaklanması sözleşmesini imzalaması için yeterince baskı altına almadı. Bu sözleşme son derece önemlidir. Bu sözleşme bütün dünyada kimyasal silahların yok edilmesini öngörüyor. Ve bu sözleşme sayesinde mevcut kimyasal silahların yüzde yetmiş sekizi imha edildi. Ama Suriye bunun dışında. ■ CHP’nin ABD’de ofis açmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Biz 5-6 yıldan beri ABD’de bir ofis açılmasını istiyorduk. Bu konuda Amerikalılarla da konuştuk. Ben genel başkan yardımcısıyken bu konuda pek çok temasımız olmuştu. Bu ofisin açılması ABD ile bir diyalog içine girmek açısından çok önemlidir tabi. CHP hakkındaki bazı yanlış izlenimleri gidermek lazım. Ben bir kaç sene evvel ABD’de konferanslar vermiştim. İnsanlar “Sizin partiniz hakkında çok farklı şeyler söylüyorlar, görüşlerinizin böyle olduğu bizi çok şaşırttı” dediler. Sonra memnun olduklarını söylediler.

DÜNYA BARIŞI İÇİN YOGA YAPTILAR (NEW YORK – POSTA 212) Geçtiğimiz hafta Manhattan’da Bryant Park’ta buluşan onlarca kişi dünya barışı için bir araya gelerek hep birlikte ‘Yoga’ yaptı. New York’taki parklarda Yoga yapmak geleneksel hale dönüşüyor. New York’lular öğle tatillerinde ve iş çıkışlarında parklarda bir araya gelerek birlikte yoga yapıyorlar. Kökü Hindistan’a dayanan bu yaşam biçimi ve felsefe New York’ta hızla yayılarak modern yaşamın içinde vazgeçilmez hal alıyor. Yoga’ya katılan New York’luların sayısı ise her geçen gün daha da artıyor.


12

Güncel

4 Eylül 2013 Çarşamba

Haldun Armağan info@haldunarmagan.com

Güvenlik menüsü: Radyasyon veya elle taciz AMERİKA’DA içhatlar uçuşu için güvenlik kontrolü sırasına girerken, oradaki görevliye nazik bir biçimde “insanları çırılçıplak gösteren cihaz” olarak bilinen o “meşhur” body scan içinden geçmek istemediğimi ilettim. Birdenbire ortam inanılmaz şekilde gerildi ve telsizle bir başka yetkiliye “we have a situation here, male” bilgisi verildiğini duydum. Tam çevirisi “burada sorun çıkartan bir erkek var” olan bu ifade, bir bakıma hava ulaşımında güvenlik adı altında yaratılan korku ve paranoyanın vardığı boyutu izah ediyor. Günümüzde terörün uluslararası düzeydeki tehdit ve boyutu gözönüne alındığında güvenlik endişesi elbette anlaşılabilir bir şey. Ancak aynen askerlikte belli bir dönem için haklı olabilecek uygulamaların daha sonra hiç sorgu-sual edilmeden ilelebet sürmesi gibi, havaalanında alınan bazı tedbirlerin gerçekte yararı olup olmadığını veya TSA görevlilerinin caydırıcı olmaktan daha çok bu yetkiyi bir gövde gösterisine dönüştürdüğü meselesini tartışmak, hatta yüksek sesle dile getirmek imkansız. Hele güvenlik konusunu sürekli gündemde tutma politikasını benimseyen Amerika’da bunu düşünmek artık bir hayal oldu. Kuşkusuz Amerika’da da bu ve buna benzer eleştirileri yapanlar var, ama anında “marjinal” damgasını yiyorlar; bu yaklaşım epey tanıdık gelmiş olabilir! Oysa güvenlik tehdidi meselesi bir tabu olmaktan çıkarılıp, gerçekçi bir yaklaşımla ele alınabilse, çağdaş teknolojik olanaklarla son derece duyarlı hale gelmiş olan metal dedektör cihazları yerine bol radyasyon ışınlı vücut taramasında ısrar ederek genç-yaşlı demeden herkesin sağlığıyla oyun oynandığı görülecek. Sözkonusu dedektörlerin Türkiye dahil Avrupa’nın hemen her havaalanında kullanıldığını hatırlayalım. Onların güvenlik endişesi herhalde Amerika’dan daha az değil... *** Bir diğer “izaha muhtaç” konu ise, ayakkabı çıkartma eziyeti. Belirli bir yaşın altındaysanız ayakkabı çıkartmanıza gerek olmadığı söyleniyor. Çocukların ayakkabılarını kullanarak teröre başvurmak isteyenler olursa ne olacak peki?(!) Vücut tarama cihazları ilk gündeme geldiğinde “modern bir kolaylık” olarak sunulmuştu. Herkes röntgenden geçecek ve en ufak bir güvenlik şüphesi kalmayacak! Yine o zamanlar, işin radyasyon boyutu “zararsız” diye geçiştirilmişti. Ancak yakın zamanda İngiltere’de yapılan bağımsız araştırmalar tam tersini söylüyor: Bu cihazlar yolculara ciddi dozda radyasyon yüklemesi yaptığı için ihtiyatlı olunması ve “doz azaltılması” tavsiye ediliyor. Şu anda özellikle Amerika ve İngiltere’deki havaalanlarında kullanılan vücut tarama cihazları radyasyon dozu azaltılmış halde çalışıyor; artık ne kadar az olabiliyorsa... Her ne kadar işin ucunda havaalanında “potansiyel suçlu” muamelesi görüp, elle tacize maruz kalmak bile olsa, vücut taramasından geçip geçmemek yolcunun insiyatifine bırakılmış olan bir konu. Güvenlik görevlilerinin asık suratıyla yaydığı korku ikliminde asla dile getirilmese de, body scan cihazları girişinde “optional” yani yolcunun isteğine bağlı olduğu (küçücük puntolarla) yazıyor. Bu nedenle benim tavsiyem, uçak yolculuğu uğruna bile bile radyasyona maruz kalmayıp, seçim hakkınızı kullanın. Ama elle tacizin de çok mutlu edici bir seçenek olmadığını burada eklemem gerek!

A M E R İ K A’ D A K İ

TÜRKLERİN

GAZETESİ

4 Eylül 2013 Çarşamba

YIL: 1 SAYI: 16

SAHİBİ POSTA 212 PUPLISHING LLC ADINA

EKMEL ANDA

MEDYA GRUP BAŞKANI

CAN KAMİLOĞLU GENEL YAYIN YÖNETMENİ

YILMAZ SOYTÜRK YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ

AHMET RAVALI

YAYIN DANIŞMANI

HABER KOORDİNATÖRÜ

AHMET BUĞDAYCI

HALDUN ARMAĞAN

EDİTÖRLER ESİN EŞKİNAT – MEHVEŞ KOÇAK – ADNAN ONARAN ESEN ÜNAL – DİLEK ESKİ BEZİRKAN – EMRE EMİRGİL (WEB) WASHINGTON TEMSİLCİSİ İLHAN TANIR SAYFA TASARIM ERDAL ÖZBEK – FİLİZ ENGİN – SERHAN AYDEMİR – AYÇA KARATAŞ İDARİ MÜDÜR

REKLAM MÜDÜRÜ

MEHVEŞ SÖNMEZ

DUYGU CANİKLİGİL

REKLAM VE MÜŞTERİ TEMSİLCİLERİ

SURHAN ÜNAL – HİLAL PORSUK - YELİZ KARAFAZLI – ARZU ÇAKIRCI ADRES 31 – 00 47th Ave. Long Island City, NY 11101 TELEFON 718 732 08 57 – 347 730 42 36 ABONE SERVİSİ REKLAM SERVİSİ SERİ İLAN HABER MERKEZİ DAĞITIM

abone@posta212.com reklam@posta212.com seriilan@posta212.com haber@posta212.com dagitim@posta212.com

POSTA 212 GAZETESİ ANKA HABER AJANSI ABONESİDİR

Amerika’da doğan bebeğe nüfus cüzdanı Çocukları ABD vatandaşı olsun diye doğumlarını bu ülkede yapan aileler, çocuklarına nüfus, vize ve pasaport alabilmek için büyük uğraşlara giriyor. Posta 212 olarak bu konuları pratik ve yasal olarak nasıl çözeceğinizi araştırdık… (NEW YORK - POSTA 212) Türkiye’den çoğunlukla turist vizesiyle Amerika Birleşik Devletleri’ne gelen hamile anneler eğer burada doğum yaptıysa, çocukları Amerikan vatandaşı olabiliyor. Ancak ABD’de dünyaya gelen bebeklere Türk nüfus cüzdanı ve pasaportu çıkartmak için mutlaka Türkiye’ye dönme zamanını beklemek gerekmiyor. Son zamanlarda Amerika’da

dünyaya gelen bebeklerde artış olduğuna ve buna paralel olarak nüfus cüzdanı gibi taleplerin arttığına dikkat çeken yetkililer, Amerika’da doğan bebeğe nüfus cüzdanı ve TC pasaportu çıkartabilmek için Amerika’daki Türk temsilciliklerin iki kategoride işlem yaptığını belirtiyor. 1. Amerika’da sürekli oturum izni olanlar için: Amerika’da dünyaya gelen be-

bekler için Türk vatandaşı kimlik işlemi, www.konsolosluk.gov.tr adresine girerek, “doğum tescili” başlığı altında istenen belgeleri temin ederek, doğum olayının gerçekleştiği eyaletin bağlı bulunduğu dış temsilciliğe 60 gün içerisinde yapılabiliyor. Doğumdan itibaren geçen süre 60 günü aşmış ise, yapılacak nüfus cüzdanı bildirimleri aynı zamanda belirli bir para cezası ödemeyi gerektiriyor. Evlilik içi doğum bildirimleri şahsen veya posta ile yapılabilirken evlilik dışı doğum tescilinin yine aynı belgelerle babanın tanıma senedi imzalamak zorunda olması nedeniyle mutlaka şahsen yapılması isteniyor. Doğum tescili yapıldıktan sonra nüfus cüzdanı ilgili Türk temsilcilik tarafından düzenleniyor.

2. Amerika’da sürekli oturmayanlar, örneğin turist veya bir başka vize türü ile bulunanlar: Bir Türk vatandaşının, ABD’de bulunduğu süre içinde doğum yapması durumunda, öncelikle doğum tescili işlemine başvurulması isteniyor. Çocuğun nüfus cüzdanı düzenlendikten sonra www.epasaport.gov.tr adresinden randevu alarak pasaport için başvuruda bu-

lunmak gerekiyor. Eski bir uygulama olan annebabanın pasaportuna çocukların refakate kayıt edilmesi işlemi kaldırıldığından, çocuğun pasaportu başvurudan sonra Türkiye’de düzenlenerek 15 gün içinde Amerika’daki Türk temsilciliğine ulaştırılıyor. Acilen Türkiye’ye dönmesi gerekenler için çocuğun nüfusa kayıt işlemi yapıldıktan sonra düzenlenecek nüfus cüzdanı ile aynı gün içerisinde verilen geçici pasaport için konsolosluğa şahsen başvuru yapılabiliyor. Bütün bunlara bile vakti olmayanlar için, bebeğin Amerikan pasaportu ve nüfus cüzdanı ile birlikte vizesiz olarak Türkiye’ye giriş yapma seçeneği kalıyor.

New York’ta evlenmek isteyen Türk kadına 300 gün kuralı Türkiye’den New York’a gelerek başkonsoloslukta nikah kıydırmak isteyenlerin ABD’de olmayan bazı Türkiye kurallarına uyması gerekiyor. Örneğin, Türk kadın daha önce evlenmiş ise boşanma tarihinin üzerinden 300 gün geçmiş olması gerekiyor (NEW YORK - POSTA 212) Şöhretli isimlerin veya kamuoyunun tanıdığı simaların Türkiye yerine New York’a gelerek, Başkonsoloslukta nikah kıydığına ilişkin haberleri sık sık okuyoruz. Ancak Başkonsoloslukta “evet” diyebilmenin bazı şartları var. Özellikle taraflardan kadın daha önce evlenmiş ise, yeni eşiyle nikah yapabilmesi için”300 Gün” kuralına uyması gerekiyor. Türkiye’nin Dış Temsilciklerinde sadece iki Türk vatandaşı evlenebiliyor. Taraflardan birinin yabancı olması halinde, bu evlilik Türk dış temsilciklerinde yapılamıyor. Dış temsilcilikler evlilik işlemini yapmakla birlikte, boşanma işlemini yapmaya yetkili değiller. Boşanma işleminin mutlaka mahkemeler üzerinden gerçekleştirilmesi zorunluluğu hatırlatılıyor. Taraflardan birinin veya her iki-

sinin aynı zamanda Türk vatandaşı olması halinde evlilik ABD makamları tarafından yapılmış ise bunun bağlı olunan temsilcilik aracılığı ile Türkiye’deki nüfus kütüğüne 60 gün içinde kayıt ettirilmesi gerekiyor. Bu işlem şahsen veya posta ile yapılabiliyor. Eğer posta ile başvuruluyorsa istenen belgelerin asılları ya da “notary public” denilen noter onaylı kopyalarının gönderilmesi isteniyor. Konuya ilişkin İstenen belgeler ve formlar www. konsolosluk.gov.tr adresinden indirilebiliyor. Evlilik konusunda dikkat edilmesi gere-

ken en hassas konu evlenen kişilerin Türkiye’deki nüfus kayıtlarında bekar veya boşanmış olarak görünmesi kuralı. Daha önce evlilik yapmış kadınların yeniden evlenebilmeleri içinse ‘‘iddet müddeti” denilen “boşandıktan sonra 300 gün geçmiş olması” kuralı aranıyor. Kadının bir önceki evliliğinin sona erme tarihi ile yeni yapılan evliliği arasında en az 300 gün süre geçmesi gerekiyor.


A M E R İ K A’ D A K İ

TÜRKLERİN

Göçmenlik

GAZETESİ

4 Eylül 2013 Çarşamba

13

McCain: Kaçak göçmenler adına umutluyum! Senatör John McCain, çıkarılacak yasa ile ile Amerika Birleşik Devletleri’nde yaşayan tüm kaçak göçmenlerin yasal statü kazanması için yapılan çalışmalardan umutlu olduğunu söyledi (WASHINGTON- POSTA 212) Her ne kadar Cumhuriyetçi liderler ABD’deki kaçak göçmenlerin vatandaşlık kazama fikrini reddetseler de, Senatör John McCain sadece gençlerin yasal statü elde etmesi yerine, bu problemin herkes açısından çözülmesi konusunda çok umutlu olduğunu söyledi. Senatör Jeff Flek ile Arizona Republic, KPNX- TV 12 News ve USA Today tarafından düzenlenen bir forumda “Temsilciler Meclisi’nin kaçak göçmenlere vatandaşlık hakkı verilmesine karşı çıkacağına inanmıyorum” diye konuşan McCain, “Sadece öyle olmadığını düşünüyorum. Bence neler olacağını önümüzdeki iki veya üç ay içerisinde hep birlikte göreceğiz” diye konuştu. McCain ve Flake, haziran ayında Senato’dan geçen kapsamlı göçmenlik reformunun mimarları olan ‘Gang Eight’ olarak adlandılan “Sekizler Çetesi”nin üyelerindendi. O zamanlar Yüksek Adalet Komite Başkanı Bob Goodlatte dahil olmak üzere, bir

kaç Cumhuriyetçi kaçak göçmenlerin vatandaşlık hakkı elde etmesini desteklemediklerini söylemişlerdi. Onun yerine “daha kadameli” bir yaklaşım talep ettmişler fakat şu ana kadar bu şekilde bir yasanın önerilmediği söylemişlerdi. “Benim bakış açıma göre bu ülkenin kanunları göçmenlere vatandaşlığa giden yolu açmak zorundadır” diye konuşan McCain, “Bu çerçevede değişik düzenlemeler yapabiliriz, fakat vatandaşlığa giden yol mutlaka bir şekilde olmalı” dedi. “Temsilciler Meclisi’nin dokümansız gençlere yasal statü sağlayacağı konusunda bir takım olduğu söylenirken, McCain’e tek geçirebileceği yasanın kaçak göçmenlik yasası olması durumunda yine de destekleyip desteklemeyeceği sorulduğunda “ Bence bu köprüyü çoktan aşmamız gerekirdi. Yoksa siz de bu ülkenin gölgesinde 11 milyon insanın her gün çektiği çileyi çekersiniz” diye yanıt verdi.

ABD’ye sığınma talebinde rekor

Meksika’da yükselen organize suç, ABD’de sığınma taleplerinin fırlamasına neden oldu

Göçmenlik reformu çantada keklik değil Obama yönetiminin Kongre’den geçmesi için büyük umutlar bağladığı ve yoğun şekilde kulis yaptığı Göçmen Reformu’nun geleceği konusunda siyasal gözlemciler çok umutlu konuşmuyor NEW YORK (POSTA 212) Washington’un etkili siyasi gözlemcilerinin, Temsilciler Meclisi’nin toplanması öncesi Göçmen Reform Yasası’nın kabu-

lü yönünde ciddi bir kamuoyu etkileme kampanyası sürdüren Obama yönetiminin verdiği mesaj “Bu iş sanıldığı gibi çantada keklik değil” şek-

linde. Washington Post Gazetesi ile The Atlantic başta olmak üzere, çeşitli yayınlardaki Amerikan siyaseti üzerine yapılan değerlendirmelerde, Göçmen Reform Yasası üzerine açık oturumlar, radyo programları ve diğer bütün sosyal ve kitle iletişim organlarını kullanan Demokrat Parti’nin başarı ilan etmesi için henüz erken olduğu belirtiliyor. Hali hazırda gazete haberlerinde devamlı olarak Göçmen Reformu lehine manşetlerin çıkmasının yanıltıcı olduğuna dikkat çeken gözlemciler, “Tasarı Senato’da kabul edildiğinde Demokratların yanı sıra önemli bir grup Cumhuriyetçiler de devredeydi. Temsilciler Meclisi’nde ise daha farklı bir psikoloji hakim. Yaz dönemi dolayısıyla pek çok Cumhuriyetçi zaten kendi seçim bölgesinde olduğundan, henüz reform yasası aleyhine ciddi muhalefeti başlatmadılar” yorumunu yapıyor. Temsilciler Meclisi’nin yasayı ne zaman ele alacağı konusunda belirlenmiş kesin bir takvim olmadığından, Cumhuriyetçi Parti’nin bu kez daha sert bir muhalefet yaparak, Obama yönetimini köşeye sıkıştırmayı tercih edeceği, siyasi kulislerde “kuvvetle muhtemel” bir olasılık olarak dillendiriliyor.

(POSTA 212) Meksika’nın saygın gazetelerinden El Universal, 2013 mali yılında Meksikalıların yaptığı sığınma taleplerinin bir önceki yıla göre yüzde 260 arttığını yazdı. Gazetenin haberine 2012’de 4.042 olan ABD’ye sığınma talebinde bulunan Meksika vatandaşları-

nın sayısı, 2013 mali yılında 14.610’a yükseldi. Bu artışın Meksika’daki organize suçun yükselmesine bağlı olduğu bildirildi. Gazete, sığınma talebinde bulunmanın iki yolu olduğunu, bunların ilkinin ABD topraklarında yapıldığının ve “onaylayıcı” olarak ad-

landırıldığını, ikincisininse sınırda yapıldığını ve “koruyucu” olarak adlandırıldığını yazdı. Yapılan 10.610 sığınma talebi ikinci türe giriyor. Gazete, 2012’de yapılan sığınma başvurularının büyük bölümünün nedeninin uyuşturucu kartellerinden gelen ölüm tehditleri olduğunu söyledi.


14

Eğitim

4 Eylül 2013 Çarşamba

AMERİKAN EĞİTİM SİSTEMİNE ŞOK ABD’de lise mezunlarının girdikleri üniversiteye hazırlık testinde ortaya çıkan kötü sonuçlar, tartışma başlattı. Sınav sonucu, hem devlet okulları hem de özel okul öğrencilerinin aldığı düşük puanlar, lise eğitiminin üniversite için yetersiz olduğunu ortaya çıkardı (NEW YORK – POSTA 212) Amerikan eğitim sistemine yönelik eleştiriler daha çok özel okullarla devlet okulları arasındaki fark üzerinden yapılmakla birlikte, tüm ülke genelinde lise eğitiminin üniversite için ne kadar yetersiz kaldığı da ortaya çıktı. Liseli öğrencilere uygulanan edebiyat, matematik ve fen bilimlerinin yanı sıra İngilizce sınav sonuçları Amerikan eğitim kalitesi üzerine yeni bir tartışma başlattı. Öğrencilerin yetenek ve bilgilerini ölçerek uygun üniversiteye yönlenmesini amaçlayan ve bir tür “seviye belirleme sınavı” olan “American College Test” (ACT) sınavlarını hazırlayan kuruluş, başarı oranının çok düşük ve gidişatın kötü olduğunu açıkladı. Ayrıca, siyah öğrencilerin ortalamasının daha da düşük olduğu belirtildi. ACT sınavları ile uygulamanın sonuçları üzerine hazırlanan son yıllık raporda, liselilerin büyük çoğunluğunun bilimsel ve akademik düşünme biçiminden uzak olduğu belirtilirken, gerek iki yıllık gerekse dört yıllık üniversiteler için hazır olmadıkları vurgulandı. Öte yandan bu teze karşılık öne sürülen bir görüşe göre, liselilerin çoğu okulu bitirdikten sonra doğrudan iş hayatına atılmayı düşünüyor ve bu nedenle ACT sınavlarında bilerek ve isteyerek başarısız oluyor.

ÖĞRENCİLER İÇİN SAĞLIĞI DÜŞÜNME ZAMANI GELDİ Eğer bu yıl koleje gidecekseniz, tüm ayarlamaları yapmış olmalısınız. Peki sağlık sigortanızı düşündünüz mü? New York Times, öğrenciler için sağlık sigortası seçeneklerini yazdı (NEW YORK – POSTA 212) New York Times’ın haberine göre, Düşük Maliyetli Sağlık Yasası (Affordable Care Act), yüksek okul öğrencilerine okullarının sunduğundan daha düşük maliyetli sigorta seçenekleri sunuyor. Haberde, öğrencilerin ekim ayında sağlık sigortası seçeneklerini yeniden gözden geçirmesi öneriliyor. Genç Amerikalıları etkileyen ekonomik konulara odaklanan Young Invincibles adlı örgütün bölge yöneticisi Jen Mishory,

Düşük Maliyetli Sağlık Yasası’nın genç yetişkinlere ve öğrencilere eskisinden daha çok seçenek sunduğuna dikkati çekiyor ve “Kıyaslama yapıp en iyisini bulabileceğiniz birçok seçeneğiniz var” diyor.

» ÖNCELİKLE AİLE SİGORTASI

Öncelikle, 26 yaşından küçükseniz ve ailenizin ülkede geçerli bir sağlık sigortası varsa, birçok durumda ondan yararlanmaya devam etme şansınız var. Hükümet, 2010 yılında 3 milyon kişinin bu şekilde ailelerinin sigortalarından yararlanmaya başladığını açıkladı. Evli de finansal açıdan ailenizden bağımsız da olsanız bu seçeneği değerlendirmeniz mümkün. Ancak bazı planlarda siz de dahil olduğunuz zaman ailenizin si-

gorta primleri artabilir. Elbette aile sigortasından faydalanamayacağınız durumlar da var. Örneğin ailenizin sigortası yalnızca bir eyalette geçerliyse ve siz başka bir eyalette okula gidiyorsanız, okulunuzun sunduğu sigortayı tercih edebilirsiniz. Tüm öğrenci sigortalarının önümüzdeki ocak ayına kadar Düşük Maliyetli Sağlık Yasası’nın gerektirdiği “temel” faydaları sağlar hale gelmesi gerekiyor. Ancak yine de, okulunuzun sunduğu faydaları kontrol edin.

» PRİMLER ARTIYOR

Düşük Maliyetli Sağlık Yasası, öğrenci sigortalarının kapsamıyla birlikte maalesef primlerini de artırıyor. Artık dört yıllık özel bir üniversitede okuyan öğrencilerin sağlık sigortasına yıllık ortalama 2 bin 200 dolar ayırması gerekiyor. Bu nedenle öğrencilerin, ekim ayında daha uygun seçenekleri araştırmaya başlaması öneriliyor. Eyaletler sigorta planlarını onaylamaya başladı ve prim tahminleri de beklendiğinden düşük çıkıyor, ancak henüz finansal bilgiler açıklanmış değil.

» İLKBAHAR DÖNEMİ İÇİN Ekim ayında başvurabileceğiniz bu sigortalar, devreye ocak ayında girecek. Dolayısıyla sonbahar dönemi için okulunuzun sigortasından faydalandıysanız, dönem ortasında değiş-

tirip değiştiremeyeceğinizi öğrenmelisiniz. Bazı okullar yalnızca yıllık kayıt alıyorlar, bazılarıysa öğrencilerin yıl ortasında daha uygun sigorta seçeneklerini değerlendirmelerine izin veriyor. Okul planlarının tek avantajı, eğitim gideri olarak değerlendirildiklerinden finansal yardım paketleri tarafından karşılanabiliyor olması.

» SIK SORULAN SORULAR

Öğrenci sigortası yaptırmak isteyenlerin aşağıdaki soruların yanıtlarını değerlendirmesi gerekiyor: -Ailemin sigortasıyla piyasadaki sigortalar arasında bir seçim yapabilir miyim? Eğer finansal açıdan ailenize bağımlıysanız ve onların sağlık sigortasından yararlanma şansınız varsa, diğer sağlık sigortalarının sübvanse edilen seçeneklerinden yararlanamazsınız. -Sağlık sigortası seçeneklerinden minimum primle nasıl yararlanabilirim? Sağlık sigortaları gençlere önleyici bakım hizmetini düşük primlerle sunan, ancak bunun karşılığında cebinizden çıkacak giderleri artıran planlar sunuyorlar. Ancak bu planların, okulunuzun minimum beklentilerini karşılayıp karşılamayacağı şüphelidir. -Ailemin sigortası ve piyasadaki şirketler dışında başka düşük maliyetli seçeneklerim yok mu? Federal yönetimin düşük gelirli kişilere sunduğu Medicaid’den yararlanma şansınız olabilir. Aslında Medicaid yalnızca çocukları, hamile kadınları ve engellileri kapsasa da, sağlık yasası kapsamında bazı eyaletler Medicaid’in kapsamını düşük gelirli kişileri kapsayacak biçimde genişletiyorlar.

TÜBİTAK’tan yabancı uyruklu öğrencilere burs!

“TÜBİTAK Bilim İnsanı Destekleme Daire Başkanlığınca, “2215 - Yabancı Uyruklular Lisansüstü Burs Programı” ve “2235 - En Az Gelişmiş Ülkeler Lisansüstü Burs Programı” kapsamında lisansüstü eğitimlerini Türkiye’de yapmak isteyen yetenekli ve üstün başarılı yabancı uyruklu öğrencilere burs verilmesi planlanmaktadır. Söz konusu burs programları bilim ve teknolojide ülkeler arası etkileşimi artırmayı ve uluslararası araştırma ağını geliştirmeyi amaçlamaktadır. Her yıl Mart ve Eylül dönemlerinde başvuruları yapılan söz konusu programların 2013 yılı 2. dönem başvurularının 16 Ağustos - 27 Eylül 2013 tarihleri arasında elektronik ortamda alınacağı bildirilmekte olup, programlar hakkında ayrıntılı bilgiye aşağıdaki web sayfalarından ulaşılabilecektir: http://www.tubitak. gov.tr/bideb/2215 , http://www.tubitak.gov.tr/ bideb/2235.”

Sandy Hook öğrencileri yeni okullarına başladı Geçtiğimiz aralık ayında altı öğretmenin ve 20 ilkokul öğrencisinin öldürüldüğü Sandy Hook İlkokulu öğrencileri, Chalk Hill Okulu’nda eğitim almaya devam ediyorlar. Sandy Hook ise yıkılacak (NEW JERSEY – POSTA 212) Newtown’da yapılan katliamdan bir sene sonra, Sandy Hook İlkokulu öğrencileri 2014 eğitim yılına 20 öğrenci ve 6 öğretmen eksik olarak başladılar. 9 yaşındaki kızının bu sene 4’üncü sınıfa başladığını söyleyen Brenda Lebinski, “İlk gün iyi geçti. Okulda bir çok polis, öğretmen ve terapi köpekleriyle karşılandık” dedi. Öğrencilerin geçtiğimiz yıl eğitim dönemlerinin ikinci yılını eski Chalk Hill Okulu’nda geçirdiğini söyleyen Lebinski, “Kızım okula geri döndüğü için çok mutlu. Diğer çocukların durumu da gayet iyiydi” diye ekledi.

» OKULU YIKMAK İÇİN OYLAMA

400’ten daha fazla öğrencinin ilkokula kayıtlı olduğunu açıklayan okul yetkileri, Newtown Okul Yönetimi’nin, okul güvenliğinin sağlanması adına, CUNY’ye bağlı John Jay College ile birlikte ortaklaşa çalışacaklarını söyledi. Ekim ayında ise, Newtown sakinlerinin eski okulun yıkılıp yerine yeni bir okul yapılması konusunda oylamaya katılacaklarını ifade etti. 1990 yılında iki öğrencinin ve bir öğretmenin öldürüldüğü Colorado’daki Columbine Lisesi, olaydan bir kaç hafta sonra tekrar açılmıştı. Olayın büyük bir kısmının meydana geldiği kütüphane ise ‘atrium’a dönüştürülmüştü.


Güncel

4 Eylül 2013 Çarşamba

15

MIAMI, FL

Geçtiğimiz yüzyıl içerisinde su seviyesinin yaklaşık 30 cm yükseldiği Güney Florida sahilleri her ne kadar koruma altına alındıysa da, herhangi bir olumlu sonuç elde edilemedi. Huffington Post konu ile ilgili “Küresel ısınma yüzünden ‘ABD’nin en ünlü parti şehrine’ elveda öpücü vermek zorunda kalabilirsiniz” diye yazdı.

FORT LAUDERDALE, FL

SACRAMENTO, CA

Sacramento bir sahil şehri olmasa da, deniz seviyesi yükselmesinden zarar görecek yerler arasında. Sacremento nehri gibi suyollarında meydana gelecek 150 cm’lik yükseliş sonucu şehrin büyük çapta zarar görmesi bekleniyor.

ABD’DE 14 KENT YOK OLACAK

Miami’den 50 km uzaklıktaki bu şehrin geleceği hakkında da karamsar tahminler yapılıyor. Bazı bilim insanları sera gazı emisyonlarının azaltılması sonucu Fort Lauderdale’in kurtarılabileceğine işaret ederken, Climate Central adlı kurumun araştırmacılarından Benjamim Strauss’a göre, küresel emisyonların oluşmasına “yarın” engel olunsa bile, Fort Lauderdale yüz yıl içerisinde sular altında kalacak.

Küresel ısınma nedeniyle okyanuslarda su seviyesi yükselecek ve dünyadaki birlerce kent yok olacak. Okyanusların su seviyesi yükseldiğinde başta ABD’nin en güzel ve çekici kenti Miami olmak üzere toplam 14 şehri yok olacak… (NEW YORK - POSTA 212) Küresel ısınma sonucu dünya denizleri ve okyanuslarında su seviyesi yükselirken, birçok kişinin aklında “Amerika bu durumdan

SAN DIEGO, CA Yerel haber istasyonu KPBS’in yayınladığı bir rapora göre, 2050 yılına kadar San Diego’da su seviyesinin 45 cm ile 120 cm arasına yükselmesi bekleniyor.

nasıl etkilenecek?” sorusu yer alıyor. Yapılan bir araştırmada önümüzdeki yüzyıl içerisinde yok olabilecek 14 ABD şehriyle ilgili çarpıcı gerçekleri ortaya çıktı.

SEATTLE, WA Seattle Kamu Hizmetleri’nde görevli iklimbilimci James Rufo Hill, Seattle’ın son derece tehlikede olduğunu söylerken, Georgetown, South Park, Harbor Island, Interbay ve Golden Gardens gibi komşu bölgelerin, suların yükselmesi sonucu önümüzdeki bir kaç on yıl içerisinde batacağını ekledi.

HONOLULU, HI

Hawaii’nin her bölgesinde deniz seviyesi değişik oranlarla yükselirken, bu şehrin en çok zarar görebilecek yer olduğu söyleniyor. Deniz seviyesinde oluşabilecek 150 cm’lik bir yükselme sonucu bölgedeki sahilin 30 metre içeri çekileceğini söyleyen bilim adamları, yüzyıl içerisinde Honolulu’da su seviyesinin 240 cm yükseleceğini açıkladı.

VIRGINIA BEACH, VA Virginia Beach’in sahil şeridi önümüzdeki 50 yıl içerisinde yok olacak. Araştırmacılar New Orleans’tan sonraki en tehlikeli bölgenin Virginia Beach sahilleri olduğunu söyledi.

LOS ANGELES, CA Ulusal Araştırma Konseyi tarafından yayınlanan bir rapora göre, Güney Kaliforniya’daki Santa Monica ve Long Beach sahilleri küresel ısınmanın önde gelen mağdurlarından olacak.

ATLANTIC CITY, NJ

Sandy Kasırgası’ndan geriye kalan manzaraların en şaşırtıcıları arasında Atlantic City’de deniz kenarındaki yürüyüş yoluna ait olanlar bulunuyor. Bilim adamlarına göre, önümüzdeki yüzyıl içerisinde Atlantic City’de deniz seviyesinin yükselmesi sonucunda toplu ölümlerin meydana gelmesi bekleniyor.

SAVANNAH, GA En güzel güney şehirlerinden biri olarak bilinen Savannah’da suların sadece 90 cm yükselmesi sonucu çok büyük kayıp olacağı söyleniyor.

NEW YORK CITY, NY

Muhtemelen listedeki en beklenen isim New York şehri. Bunun nedeni Sandy Kasırgası’nın New Yorklulara yüz sene sonra neler olabileceğinin küçük bir örneğini göstermesi. Haziran ayında yayınlanan yeni verilere göre, sadece önümüzdeki 10 yıl içerisinde bile New York’taki deniz seviyesi 10-20 cm yükselecek.

BOSTON, MA

The Atlantic editörlerine göre, eğer Sandy kasırgası Boston’ı suların yükseldiği bir anda vursaydı, şehrin yüzde 6,6’sı batmış olacaktı. Bu durumda Belediye Binası’nın merdivenleri sular altında kalacaktı. Önümüzdeki 100 yıl içerisinde gün içerisinde iki kez yaşanması beklenen bu olay “yeni normal durum” olarak adlandırılabilecek. Yankee taraftarları seni özleyecek olsa bile, elveda Boston!

CHARLESTON, SC 2007 yılında yayınlanan bir araştırma, su seviyesindeki yükselme sonucu en iyi senaryoda bile Charleston sahili ve sahil şeridi üzerinde bulunan malikânelerin önümüzdeki yüzyıl içerisinde büyük zarar göreceğini söyledi.

NEW ORLEANS, LA

Louisiana merkezli sivil toplum örgütü The Lens’e göre deniz seviyesinin yükselmesi sonucu en çok zararı Louisiana eyaleti görecek.


UZAY BİLETİNE ZAM GELDİ İlk uçuşunu bu yıl sonunda yapması beklenen ilk ticari uzay mekiği SpaceshipTwo’nun bilet fiyatları 200 bin dolardan 250 bin dolara çıktı. İlk uçuşun bu Noel’e yetişmesi planlanıyor (NEW YORK - POSTA 212) Macera yazılarıyla tanınan gazeteci James M. Clash, Bloomberg News’a üç yıl önce 200 bin dolara satın aldığı uzay yolculuğu biletinin 250 bin dolara yükseldiğini yazdı. İngiliz milyarder Sir Richard Branson’ın ticari uzay yolculuğu seferleri düzenlemek üzere kurduğu Virgin Galactic’in ilk ticari uzay mekiği SpaceshipTwo, ilk deneme uçuşunu geçtiğimiz nisan ayında yapmıştı. Clash, Virgin Galactic uzay uçuşlarında “fakirler için” seçeneğini kullanarak yolculuğun yalnızca yüzde 10’unu ödedi-

ğini, uçuş tarihinden birkaç ay önce emeklilik ikramiyesini kullanarak 180 bin dolar daha ödeyeceğini söyledi.

» JUSTİN BİEBER İLK 500’DE

Clash, şarkıcı Justin Bieber ve Formula 1 Pilotu Michael Schumacher’in paranın tamamını ödedikleri için uzaya gidecek ilk 500 kişi arasında yer alacaklarını söyledi. 610 numaralı yolcu olan Clash, kendisine sıranın ancak 2015’te geleceğini tahmin ediyor. Clash, uzay bileti fiyatlarının artığını, artık uzaya gitmek isteyenlerin 250 bin dolar ödemesi gerektiğini de haber verdi.

Virgin Galactic’in Space ShipTwo adlı araç, Dünya’nın 120 kilometre üzerinden ses hızının üç katı hızla uçarak, yolcularına “astronot” unvanı kazandıracak. Amatör astronotlar yer çekimsiz ortamı altı dakikaya kadar deneyimleyip, dünyayı uzaydan izleyebilecekler. Sekiz kişi kapasiteli uzay mekiğinin bu Noel’e yetişmesi beklenen ilk uçuşunda, Virgin şirketinin CEO’su Richard Bronson ve ailesi yer alacak. Yolculuğa çıkacak kişiler, önceden New Mexico’da üç günlük bir eğitimden geçecekler.

4 Eylül 2013 Çarşamba YIL 1 • SAYI 16

HAFTALIK ÜCRETSİZ

EVSİZLİK YASAKLANIYOR ÇİN’İN AY SEVDASI

Çin’in yıl sonunda Ay’a ilk insansız uçuşunu yapacağını açıkladı. Aya gidecek olan Çin uzay aracı, yüzeyden alacağı örnekleri dünyaya getirecek (PEKİN - POSTA 212) Çin, geçtiğimiz hafta yılsonunda Ay’a ilk insansız uçuşunu yaparak uydunun yüzeyinden örnekler alacağını açıkladı. Ulusal Savunma İçin Bilim, teknoloji ve Endüstri Dairesi, yaptığı resmi açıklamada “Chang’e 3” uzay aracının tasarım aşamasından kurulumuna geçildiğini haber verdi. Chang’e 3 ile birlikte bir başka uzay aracı daha Ay’a gidecek.

Çin bu araçların Ay’ın yüzeyinden örnek toplayarak geri dönmesini planlıyor. Yetkililerin insanlı uçuşa karar vermesi halinde insanlı uzay uçuşu ve Ay araştırma programlarının birleştirilebileceği de açıklandı. İlk astronotunu 2003 yılında uzaya gönderen Çin, Rusya ve ABD’nin ardından bağımsız uzay yolculuğu yapabilen üçüncü ülke olmuştu.

Güney Carolina’nın başkenti Columbia’da hazırlanan bir yasa tasarısı sokakta yaşamayı yasaklıyor. Tasarı yasallaşırsa evsizler barınaklara gönderilecek (GÜNEY CAROLINA – POSTA212) Güney Carolina’nın başkenti çok tartışmalı bir karara imza atarak evsizliği suç olarak kabul ediyor. Geçtiğimiz hafta Columbia Şehir Konseyi, evsizliğin yasadışı sayılmasına yol açan bir plana imza attı. Tasarı, dışarıda uyuyanların şehrin dışındaki barınağa gönderilmesini öngörüyor. Bu kurala uymayanlar ya şehri terk edecek ya da hapse girecekler Fox News’a konuyla ilgili açıklama yapan ‘Community Solutions 100,000 Homes’ kampanyasının sözcüsü Jake Maguire, tasarıyla ilgili “İnsanlar iki hapishaneden birini seçmek zorundalar. Hapishane ya da barınak. Barınağa da istediğiniz gibi girip çıkamayacaksınız. Oraya gittiğinizde sizden kalmanızı isteyecekler. Eğer şehre gitmek isterseniz izin almanız gerekecek” yorumunu yaptı. Ancak tasarının arkasındaki Konsey üyesi Cameron Runyan, evsizleri şehirden uzaklaştırmanın suç oranını düşüreceğine ve iş fırsatları yaratacağına inanıyor.

NEW YORK’TA EVSİZLERİN KİRASI 3 BİN 700 DOLAR (NEW YORK - POSTA 212) New York’un evsizleri için ayrılan yerler lüks daireleri aratmıyor. Evsizler Hizmetleri Dairesi’nin (Department of Homeless Services), eski bir yöneticisi olan Robert Hess tarafından işletilen Bronx merkezli kar amacı gütmeyen oluşum Aguila Inc.’e, Upper West Side bölgesindeki evsiz odalarının her biri için, aylık 3 bin 700 dolar (gecelik 112.80 dolar) ödediği söyleniyor. Bu iddianın en ilginç kısmı ise, söz konusu odaların banyosunun veya mutfağının olmamasına rağmen, kiralarının aynı bölgede bulunan lüks dairelerden daha pahalı olması. Upper East Side bölgesinde 95. Sokak üzerindeki barınakta yaşayanlardan Bilal Cherry (50), “Kendime bundan çok daha ucuz bir fiyata daire bulabilirdim. Üç

odalı bir daire kiralayabilirdim. Barınağın bazı yerlerinde küfler ve katlarında kötü kokular var” diye konuşurken, Charles Goldfine (63) ise banyosu bile olmayan bir odaya bu kadar yüksek bir kira ödenmesinin çok saçma olduğunu söyledi. “3 bin700 dolara çok güzel semtte çok iyi bir daire kiralanabilir” diye ekledi.

» GİZLİ ANLAŞMA İDDİASI

Emlak değer uzmanı Jonatjan Miller, New York’ta kapıcısı olan tek odalı bir dairenin kirasının ortalama 3 bin 277, bir stüdyo dairenin ise ortalama 2 bin 400 dolar olduğunu söylerken, evsiz barınağının bir odasının kirasını 3 bin 700 dolar olması barınağın gizli bir analaşma kapsamında onaylandığı

iddialarını düşündürdü.

» RAKAMLAR AŞIRI YÜKSEK Upper East Side bölgesindeki 90 ile 97’nci sokaklar arasındaki alanda hayat kalitesini yükseltmek ve güvenliği sağlamak amacıyla kurulan N90’s adlı organizasyon tarafından Manhattan Yüksek Mahkemesi’nde açılan davada, Evsizler Hizmetleri Dairesi ve New York Belediyesi söz konusu binanın evsiz barınağına dönüştürüldüğü yönündeki bilgiyi gizlemekle suçlandı. N90’s avukatı Stewart Wurtzel evsiz barınağının kirasını kastederek, “ Bu rakamların aşırı yüksek olduğunu ve hiç bir amaca hizmet etmediğini düşünüyoruz” derken, New York Hukuk Dairesi’nin temsicilerinden Heather Janık iddiaları kabul etmedi. Aguila Inc. konu konu ile ilgili her hangi bir yorum yapmayı reddetti.


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.