POSTA212 - SAYI 8 - EK

Page 1

Sosyal medyayı Türkler’den öğrenin... DOLANDIRICILARA DİKKAT EDİN...

■ Gezi Parkı Direnişi esnasında Türk medyasının çok açık bir şekilde doğruları yansıtmadığının ispatlandığını belirten dünyanın en prestijli dergilerinden Forbes, mesajını dünyaya duyurmak isteyen grupların, teknolojiyi nasıl kullanılacağını Türklerden öğrenmeleri gerektiğini yazdı. » 8’DE

“Aday Olmayacağım” ■ Türk Amerikan Dernekleri Federasyonu Başkanı Ali Çınar, 2014 yılı başında yapılacak olan seçimlerde aday olmayacağını açıkladı. Posta 212, Ali Çınar ile iki yıllık başkanlık sürecini, icraatlarını, yaşadığı zorlukları ve bundan sonraki hedeflerini konuştu » 15’TE

■ Work and Travel programına katılarak ABD’ye gelenlerin bazıları, büyük hayal kırıklığı yaşıyor. Gençlerin sorunlarını, TADF Work & Travel Destek Masası çözmeye çalışıyor. » 3’TE

10 Temmuz 2013 Çarşamba YIL 1 • SAYI 8 HAFTALIK ÜCRETSİZ

A M E R İ K A’ D A K İ

TÜRKLERİN

GAZETESİ

www.posta212.com

Çin böreğine Green Card ■ Federal savcılar, Santa Ana’da Vatandaşlık ve Göçmenlik Hizmetleri’nde çalışan 47 yaşındaki Mai Nhu Nguyen hakkında vatandaşlık ve yeşil kart isteyenlerden rüşvet olarak nakit ve Çin böreği aldığı iddiasıyla soruşturma açtı » 13’TE

Stajyer pilot can aldı

Mısır’da kanlı darbe Mısır’da Mursi iktidarının askerlerce sonlandırılmasının ardından yaşanan gelişmeler başta Türkiye olmak üzere tüm Batı’yı hem kaygılandırdı hem de kavram kargaşasına soktu

First Lady Beyaz Saray’ı anlattı... ■ Türkiye’nin cezaevleri yarası ■ Guantanamo’da ramazan ■ New York’ta yeni trend Buz Bar ■ ABD’nin 237 yıl yaşgünü partisi ■ Araştırma: En dindar Türkler ■ Ramazan’a özel yemekler

HEPSİ VE DAHA FAZLASI POSTA212 LIFE’DA

Yeni ‘Demokrasi Paketi’ yolda ■ AK Parti önümüzdeki hafta yeni bir ‘paket’ açıklamaya hazırlanıyor. “Demokratikleşme Paketi”, sadece çözüm sürecinde Kürtler ve BDP’lilerin taleplerini değil, ‘Uzun tutukluluk’ ve ‘seçim barajının’ düşürülmesini de kapsıyor.» 9’DA

■ Mübarek’in devrilmesinin ardın■ İsrail’den sonra ABD için Ortadodan demokratik seçimle gelmiş ğu’nun en stratejik ülkesi olan Mıbir hükümetin askeri darbeyle sır’da yaşananlar, Obama yönetimini gitmesini kimse savunmadı. Ancak, çıkmaza soktu. Siyasal İslam ve Mısır’da yaşanan olayın hâlâ darbe Müslüman Kardeşler üzerine araştırolup olmadığı tartışılıyor. En acı malar yaparak “Münih’te Bir Cami” (A gerçek ise; Müslüman Kardeşler’in Mosque In Munich) kitabının Pulitzer ‘darbe’ye direnme çağrısı yapmaödüllü yazarı Ian Johnson ile Ortasının ardından Ordu’nun silahına doğu’da siyasal islamın darbe alıp davranıp kan akıtması. almadığını konuştuk.» 11, 12’DE

‘Altın kız’ HILLARY CLINTON

■ ABD eski Dışişleri Bakanı Hillary Clinton 2016’daki başkanlık seçimlerine adaylığını koymaya hazırlanırken, rakip parti Cumhuriyetçiler, ünlü televizyon dizisi ‘Altın Kızlar’ üzerinden gönderme yaparak ‘çok yaşlı’ olduğu gerekçesiyle aleyhinde kampanyaya başladı bile. » 4’TE

Türkiye’nin huzuru için...

Mega havalimanına ihtiyaç var mı?

İletişim...

ABD-Taliban görüşmeleri...

“Vurun Kahpeye”

‹LHAN TANIR ■ 8’DE

SEYFETT‹N GÜRSEL ■ 6’DA

ARZU KAYA URANLI ■ 9’DA

BURAK KÜNTAY ■ 9’DA

MEHVEŞ KOÇAK ■ 2’DE

■ Geçtiğimiz hafta San Fransisco’da Güney Kore’ya ait Asiana Havayolları’na ait Boeing 777 uçağı düşmüş ve 2 kişi yaşamını yitirirken 168 kişi de yaralanmıştı. Araştırmalar, uçağın düşmesinin pilotunun deneyimsizliğinden kaynaklandığını gösteriyor. » 16’DA

Yanan evlerin faturası elektrik şirketine mi? ■ New York’ta Sandy kasırgasının etkilerini henüz geçmeye başlasa da, elektrik İdaresi “National Grid” ve “LIPA” büyük bir tazminat davasıyla karşı karşıya. Breezy Point sakinleri National Grid aleyhine açtıkları davada yanan 120 evden elektrik şirketlerini sorumlu tutuyor. » 16’TE


2

Toplum Yaşam

10 Temmuz 2013 Çarşamba

Mehveş Koçak mehveskocak@posta212.com

"VURUN KAHPEYE" NE kadar aşağılayıcı... Ne kadar öfke dolu bir söz... Yazarken bile elim titriyor. Halide Edip Adıvar’ın Türk Edebiyatı’na kazandırdığı ölümsüz eserinin adı “Vurun Kahpeye” milli mücadele dönemindeki olayları yansıtıyor. Benim için bu söz, bir kitap olmayı aştı gerçeğe dönüştü. İlk bu sözü duyduğumda, aynı zamanda suratıma bir yumruk darbesi almıştım. O dönem, kapatılan Refah Partisi’nin yasaklı lideri Necmettin Erbakan’ın İstanbul’da açılış yaptığı sırada, Saadet Partisi (SP) Belediye Meclis üyesi Hasan Danalıoğlu, kalabalığı fırsat bilip bayan muhabirlere saldırmıştı. Hızını alamayıp ATV mikrofonunu görünce yumruğunu kaldırıp “Kahpe” diyerek yüzüme vurmasıyla derin bir şok yaşamıştım. Danalıoğlu, o dönem hakettiği cezayı aldı. Bu konunun büyümesini ya da bir kampanya haline gelmesini istemedim çünkü münferit yaşanmış bir olayı, bir partiye ya da bir topluluğa yıkmak yanlış olurdu. Bir gazeteci olarak bu tip olayları yaşadığımız için çabuk unuttum. Ama kadınlık gururum, o saldırının ağırlığını uzun süre atamadı. ‘Kadının burda ne işi var?’ diyen, kadını ‘Günahın kaynağı’ olarak gören zihniyet, salyalarını akıtarak her yerde kol geziyor... Adam eline almış palayı sokakta gördüğü kadına sallıyor, yetmiyor tekmeyle vuruyor, bir taraftan da kadına “K... O..,..” diye küfür ediyor.... Gözü dönmüş ağzı salyalı, eli palalı saldırgan, ertesi gün serbest bırakılıyor suçsuz gibi... İzmir sahilinde oturan genç kızı hedef alan polis, öfke ve kinle genç kızın saçlarından tutuyor, asıldıkça asılıyor. O polis, o genç kızdan ve saçlarından ne istiyor olabilir? Gezi olaylarının simgesi kırmızı elbiseli kız, polisin önünden geçerken yüzüne biber gazı sıkılıyor... Gazı sıkan polis, onu hedef almış gibi biber gazını yakın mesafeden boca ediyor genç kızın üstüne... Yazık oluyor kırmızılı elbiseli güzel kıza.

BAŞKONSOLOSU ÖLDÜREN ERMENİ KATİLE TAHLİYE YOK Türk Başkonsolos Kemal Arıkan 28 Ocak 1982 yılında Ermeni terörist Harry (Hampig) Sassounian tarafından öldürüldü. Ömür boyu hapis cezası alan Sassaounian’ın şartlı tahliye talebi reddedildi (KALİFORNİYA – POSTA 212) Türk Başkonsolos Kemal Arıkan’ın katili Ermeni terörist Harry (Hampig) Sassounian'ın şartlı tahliye talebi Kaliforniya Ceza İnfaz Kurumu tarafından reddedildi. Geçen hafta verilen kararla, son 10 yıl içinde yapılan şartlı tahliye duruşmalarının üçüncüsünden de ret cevabı çıkmış oldu. Ceza İnfaz Kurumu ayrıca Sassounian'ın bir sonraki şartlı tahliye duruşmasının Temmuz 2016’da yapılmasına karar verdi. Sassounian, 28 Ocak 1982 tarihinde aracında trafik ışıklarını bekleyen Türk Başkonsolos Kemal Arıkan'a 14 kez ateş ederek göğsünden ve başından vurarak öldürmüştü. Kısa sürede yakalanan Sassounian'ın babası ulusal kanallarda yaptığı açıklamada "Bir Türk öldürüldüğü için mutlu olduğunu" söylerken, “birinci derece cinayetten” suçlu bulunan Sassounian, ömür boyu hapis cezasına çarptırılmış ve eylemi de Ermeni Devrimci Federasyonu üstlenmişti. Olağanüstü güvenlik önlemleriyle donatılmış olan San Quentin hapishanesindeki Harry Sassounian’dan başka, 1984’te Robert F. Kennedy'e suikast düzenleyen Sihan Sırhan, Amerikan diplomat Durham Stevens'e suikast düzenleyen Ang In-hwan ve Manson Ailesi’nin lideri Charles Manson gibi katiller

» TADF: EMEĞİ GEÇENLERİ KUTLUYORUZ

de burada cezasını çekiyor.

» TÜRKİYE TEMSİL EDİLDİ Türkiye Cumhuriyeti'nin Saltzman & Evinch hukuk firmasından David Saltzman tarafından temsil edildiği duruşmada, Türk

Amerikan Dernekleri Asamblesi (ATAA) önceki iki şartlı tahliye duruşmasında olduğu gibi, Hampig Sassounian'ın tahliyesine karşı olduğunu bildiren bir dosya sundu. Güneybatı Bölgesel Başkan Yardımcısı Maria Çakı-

Şartlı tahliyenin ele alınacağı duruşma öncesi, terörist Harry Sassounian'ın şartlı tahliye olması durumunda hukuk sistemine güvenin azalacağı, Ermeni terörünün cesaretlendirileceği ve Kaliforniya'da etnik gruplar arasında gerilimin artacağı yolunda mesajlar yayınlayan Türk Amerikan Dernekleri Federasyonu (TADF) mahkemenin kararı sonrası yayınladığı tebrik mesajı ile emeği geçen herkese teşekkür etti. Oturumda konuşan avukat David Saltzman, şartlı tahliyenin kabul edilmemesine ilişkin pek çok delil sunduklarını belirterek, bir diplomatı öldüren ASALA terör örgütü üyesinin salıverilmesi doğru olmazdı’ dedi. Amerika'daki birçok sivil toplum kuruluşunun birlik ve beraberlik içinde çalışarak email,telefon ve mektup yolu ile ulaşması etkili oldu. Başta David Saltzman olmak üzere emeği geçen tüm toplum liderlerini ve vatandaşlarımızı kutluyoruz.

Gönüllüler için Minnesota’da piknik

Gezi eylemelerine katılan Halit Ergenç’in Başbakana destek mitinginde açılan pankartta ne yazıyordu “Halit Ergenç- Muhteşem Rezalet, 75 milyonun gözü önünde karını, Kenan İmirzalıoğlu g...... ses çıkarmadın da iki ağaç için adam mı oldun”. Bu pankarttaki saldırının hedefinde erkek değil yine kadın var. Yobaz düşüncenin, dizi ve filmlerde aşk yaşayan kadına tahammülü yok.

FOTOĞRAFLAR - ASLI UCER

Aldığı ödüller, imza attığı haberler ile dünyanın en ünlü gazetecilerindan biri olan gazeteci-yorumcu Christiane Amanpour, Türkiye’den canlı yayın yapınca hedef tahtasına konuldu. Niye? Çünkü o da kadın, Halbu ki bir çok erkek gazeteci, yorumcu da ondan daha fazla canlı yayında kaldılar. Niye Amanpour hedef alındı ? Çünkü kadına dil uzatmak daha kolay, nereye çekersen çek, kadına dil uzatınca daha fazla ünlü olunuyor... Bugün kadına kalkan o eller, küfür eden o diller, yapılan ithamlar “Vurun Kahpeye” kitabının ana teması ile çok örtüşüyor Neydi kitabın ana fikri... Eğitim almamış kimselerin kadını nasıl hedef aldıkları, insanlıktan çıktıkları, yalan ve iftira ile dini amaçlarına alet ettikleri, vatan için büyük bir tehlikeye dönüşecekleri...

rağa tarafından sunulan dosyada, Sassounian'ın işlediği suçtan ötürü bir pişmanlık duymadığı, Ermeni Ordusu'na ait Hay Zinvor’a gönderdiği bir yazıda ise diplomat Kemal Arıkan’ı öldürmesini ve şiddete başvurmasını mazur ve haklı gösterdiği, muhtemel tahliyesinin ardından yine Ermeni meselesine yönelik şiddete başvuracağına dair mesajlar verdiğine dikkat çekildi.

(MINNESOTA- POSTA 212) Turkish American Association of Minnesota'nın (TAAM) her yıl bahar ile yaz ayları esnasında düzenlediği geleneksel piknik, bu yıl derneğin etkinliklerinde büyük özverilerle gönüllü olarak çalışmış kişilere adandı. Minnesonta şehrindeki Lone Gölü çevresinde düzenlenen TAAM'ın pikniğine 60'tan fazla kişi katıldı.

Minnesota'da yaşayan Türkler piknikte gönüllerice eğlendi


Güncel Toplum

10 Temmuz 2013 Çarşamba

WORK AND TRAVEL SEZONU BAŞLADI…

ZEYNEP ÖZ

DOLANDIRICILARA DİKKAT!.. Tatil ile birlikte Work &Travel sezonu da açıldı. Her yıl ABD’ye ülkeyi tanımayan veya yeterli İngilizce bilmeyen binlerce öğrenci geliyor. İşte onları bekleyen tehlikeler ve çözüm yolları (NEW YORK- POSTA 212) Her yıl yedi ile onbir bin Türk öğrenci ABD'ye geçici işlerde çalışarak, ülkeyi tanımak ve İngilizce'lerini geliştirmek amacıyla Work and Travel programına katılıyor. Türkiye'deki yurt dışı eğitim acentları aracılığı ile çalışacakları işleri ve kalacak yerleri ayarlanan öğrencilerin bazıları program dahilinde keyifli bir yaz geçirdikten sonra ülkelerine dönerken, bazıları ABD'ye ayak bastığı andan itibaren büyük hayal kırıklıkları yaşıyor. Geçtiğimiz yıla kadar, ülkeye yabancı olmalarından ve yeterli derecede İngilizce bilmemelerinden dolayı sıkıntılarını anlatacak bir mercii bulamayan öğrenciler, yaklaşık bir senedir Türk Amerikan Dernekleri Federasyonu (TADF) Work & Travel Destek Masası'nın danışmanlığı sayesinde kendilerini çok daha güvende hissederek, sorunlarına çare bulabiliyorlar.

» TADF’DEN 7/24 TAM DESTEK

Türk öğrencilerin yaşadıkları sorunlara kollektif ve sistemli şekilde çalışarak etkili bir çözümler üretmek amacıyla kurulan Work & Travel DesEngin tek Masası, geçtiğimiz İkiz Haziran ayında kuruldu. Temsilcileri TADF Dış ilişkiler Başkan Yardımcısı ve W&T Masası Başkanı Engin İkiz, TADF Hukuk işlerinden Sorumlu Başkan Yardımcısı Ayhan Öğmen, TADF Türkiye Temsilcisi Uğur Kılıç, Mezun USA Hattı Temsilciliği, UED – Uluslararası Eğitim Danışmanları Derneği Temsilcileri tarafından oluşan Destek Masası, öğrencilerin sorunlarıyla tek tek ilgilemesinin yanı sıra, onlara 7 gün 24 saat arayabilecekleri bir acil yardım hattı sunuyor.

» İŞ VE KONAKLAMA SORUN

TADF Dış ilişkiler Başkan Yardımcısı ve W&T Masası Başkanı Engin İkiz, " Bazı öğrenciler iş yerlerine gittiklerinde, iş sahibinin aslında Work and Travel şirketleriyle her hangi bir anlaşma yapmadığını öğreniyorlar. Bazıları ise, Kalacakları yerlerin çok kötü koşullarda veva bütçelerini çok üstündeki kiralarda olduğunu görüyorlar." diyerek en çok iş ve konaklama alanında problemler yaşandığını ifade etti.

» ‘YÜRÜME MESAFESİ’ DEDİLER AMA Türkiye'den Work and Travel progra-

formlar sayesinde bir veri tabanı oluşturuyoruz. İleride bir sıkıntı ile karşılaştıklarında, bizi arıyorlar ve biz veri tabanımızdan öğrenci ile ilgili bilgilere ulaşıyoruz. İlk olarak, TADF Hukuk işlerinden Sorumlu Başkan Yardımcısı Ayhan Öğmen'in de danışmanlığı ile sponsor firmalarla irtibata geçiyoruz. Öğrencilerin yanında olan ciddi bir kurum olduğumuzu gören sponsor firmalar çözüme daha istekli bir şekilde yaklaşıyorlar. Görüş alışverişi yaptıktan sonra sponsor firma öğrenciye yeni bir iş sağlıyor. Eğer zamanla veya sponsor firmaların yapacakları konusunda bir kısıtlama varsa, o zaman biz kendi toplumumuza dönüyoruz. Çevremizdekilere iş veya kalacak yere ihtiyacı olan Türk öğrencilerin olduğunu duyuruyoruz" dedi.

» 35 TÜRK ÖĞRENCİ SINIRDIŞI EDİLDİ mı kapsamında New York'a gelen Çiğdem zı yaptık ve sosyal güvenlik numaramızı K., İkiz'in anlattıklarını doğrularayak ken- aldık" diye belirtti. Konaklama konusundi tecrübesini aktardı. Ankara'daki yurt da da kendilerine yardımcı olan Work dışı eğitim danışmanlığı tarafından Manand Travel Destek Masası, Çiğdem'e kalahattan'daki Ali Baba Terrace cak yer ayarlamak için elinden gelerestoranında çalışacağı ni yaptı. söylenen Work and » ACENTA KURBANLARI Travel öğrecisi, resWork and Travel öğTADF torana gittiğinrencisi Çiğdem, benzer de bu tarz bir iş 24 saat acil Work tecrübeleri diğer arkapozisyonu oldaşlarının da yaşadımadığını öğAnd Travel Destek ve ğını aktardı. "Mustafa rendi. ABD'ye ismindeki bir arkadaVatandaş Hattı: büyük haşıma New Jersey'deyallerle ge1-888-352-9886 ki bir otelde çalışacağı len genç kızın söylenmişti. Otele gittihayal kırıklığı, wtmasasi@tadf.org ğinde elemana ihtiyaçlaacentanın kenrı olmadıklarını söylemişdisine 'Ali Baba ler. Bunun üzerine Mustafa Terrace'tan yürüme Türkiye'deki acentayı aradı. Üç mesafesi uzaklığında' digün içerisinde kendisine yeni bir iş yerek ayarladığı otelin aslında bulacağını söyleyen acenta hala Musta'New Jersey eyaletinde olduğunu öğrenfa'yı aramadı. Mustafa da kendi olanaklamesiyle ikiye katlandı. rıyla iş buldu" diye kaydetti. » TADF DESTEK VERDİ W&T Masası Başkanı Engin İkiz, öğRestoranın müdürüne başına gelenrencilerin Türkiye'de başvuru yaptıkları bir eğitim acentasının ve Amerika'da leri anlattıktan sonra işe alınan Çiğdem, TADF Work & Travel Destek Masası'nın bağlı oldukları bir sponsor firmasının olduğunu söyledi. "Öğrenci Amerika'ya girkendisine önemli bir ölçüde destek oldudikten sonra buradaki sponsor firma ile ğunu vurguladı. "Bize ne yapmamız geilişkisini sürdürüyor. Öğrencilerin ülkeye rektiğini anlattılar. ABD'ye geldiğimizi iki girer girmez, sosyal güvenlik numarası alhafta içerisinde sponsor firmamıza haber maları gibi, yapmaları gereken işlemler vermezsek ülkeden sınır dışı edileceğivar" diye belirtti. TADF olarak çıkarttıkmizi söylediler. Onların sayesinde, sponsor firmaya haber verdik, servis kaydımı- ları Work&Travel Kitapçığı'nda, öğrencilerin Türkiye'den çıkıp ABD'ye yerleşene kadar hem günlük hayatta hem de yasal olarak yapmaları gereken her şeyi detaylı olarak anlattıklarını ekledi. Ayrıca, öğrencilerin bilgilendirilmesi ve TADF’den yardım isteklerini iletmeleri için www.watdestek. com adlı webs sitesini kurduklarını belirten İkiz, öğrencilere nasıl danışmanlık yaptıklarını şöyle aktardı : " Öğrencilerin kimlik bilgileri, bağlı oldukları acenta ve sponsor firmaları gibi bilgileri vererek doldurduğu bu

Önceliklerinin öğrencilerin güvenliği olduğunu vurgulayan Engin İkiz, öğrencilerin Amerika'ya ayak bastıktan sonra ABD kanunlarına uymaları gerektiğinin altını çizdi. Geçtiğimiz yıl San Diego'da illegal olarak bisiklet taksiciliği (pedicab) yaparak para kazanan öğrenciler için "Programları dahilinde her şey yolunda gidiyordu. Beni aradılar, San Diego'daki arkadaşlarının bisiklet taksiciliği yaparak daha çok para kazandıklarını söylediler. Amerikan Hükümeti tarafindan Work and Travel öğrencilerinin her hangi bir araç kullanarak para kazanmalarına izin verilmiyor. Bunu onlara aktardım. Fakat beni dinlemediler. Bunun sonucunda 35 tane Türk öğrenci bisiklet taksiciliği yaparken yakalandı ve sınır dışı edildi" diye konuştu.

Doğan Uluç doganuluc@aol.com

Gay, Homo, Bisexual, Trans gender nedir bunlar?

G

REG Louganis kule atlayışını tamamlarken dengesini kaybetti. Başı 10 metrelik sıçrama tahtasına çarptı. Aşağısındaki havuza iki büklüm girdi. Gelmiş geçmiş en büyük dalış şampiyonunu seyreden kalabalıktan yalnızca “Aman tanrım, ah, of” gibi şaşkınlık nidaları yükseldi. Dört defa olimpiyat şampiyonluğunu kazanan Louganis su üstüne çıktıktan sonra havuz kenarında kendisini bekleyen antrenörüyle kucaklaştı. Hakemler rekortmen dalıcıya bir şans daha tanıdı. Greg 1984 olimpiyatlarında şampiyonluk atlayışını başının arkasını gazlı bezle kapatarak yaptı. Bu kez de yeni bir rekora imzasını attı. Yunan kökenli Louganis, doğum adıyla “Gregory Efthinios’’, sağlık kontrolundan geçtiğinde HIV-AIDS virüsü taşıdığı tesbit edildi. Bazı ülkeler Greg’in öldürücü mikropla yarışmalara girdiğini, havuza atlayış yapan diğer sporcuların hayatını tehlikeye soktuğu gerekçesiyle ihraç edilmesini istedi. Hakem Kurulu teknik nedenlerle isteği geri çevirdi. Los Angeles’te izlediğim eşcinsel sporcu 1988’de son kez olimpiyatlara katıldı. Amerika Federal Yüksek Mahkemesi ‘Evliliği Koruma Yasası’nı onaylaması üzerine son hafta ülkenin 50 eyaletinde eşcinsel hakları gündemin başına oturdu. Saçları kırlaşmış Louganis, beraberindeki yakışıklı Johnny Chailot’u popüler bir TV programnda “Nişanlım’’diye tanıttı. Greg, yasada “Evlilik bir kadınla bir erkek arasındaki birlik’’ diye niteleyen maddenin de kaldırılmasını demokrasi ve vatandaşlık hakları açısından çok olumlu bulduğunu söyledi. Amerika’nın kırsal kesimi oldukça muhafazakar. Eşcinsel evliliğe karşı oldukları için ancak bir avuç eyalette, New York dahil, yasalar aynı cins evliliğe izin veriyor. Eşcinsellerin en yoğun yaşadığı New York’ta geleneksel geçit törenini izlerken iki omuzunda iki kamera taşıyan fotoğrafçının tipini çok aşina buldum. İri kıyım, yaşlıca, sakallı fotoğrafçı burleks dansözleri gibi yarı çıplak idi. Butlarına çıkan siyah file çorabı içinde görünümü komik idi. Belleğimi zorlayınca kimliğini hatırladım. Uluslararası bir haber ajansının kıdemli fotoğrafçılarından biriydi. Beni görünce “Artık hücreden çıkıyoruz. Bugünkü yürüyüşe iki milyon kişi katılıyor’’ diye müjde(!) verdi. Nüfus bilimci Gary Gates’e göre Amerikalıların yüzde 4’ü eşcinsel. Yetişkinler bu oranın yüzde 30 olduğunu ileri sürüyor. Bir tarih turunda ilginç bir eşcinsel alemi karşımıza çıkıyor. Sokrates, Sapho, Julius Caesar, Büyük İskender’den Leonardo DaVinci,Çaykovski’ye kadar. Marlon Brando, James Dean, Başkan Yardımcısı Dick Chaney’in kızı Mary, First Lady Eleanor Roosevelt, FBI Direktörü J.Edgar Hoover, işadamı Malcolm Forbes, Rock Hudson, Andy Warhol, milletvekili Barney Frank, seri katil John Wayne Gacy, Oscar ödüllü Jodie Foster, Cary Grant, izciliği başlatan Sir Baden-Powel, bilim adamı Sir İsaac Newton bu ilginç kişilerden bir tutam. Eşcinseller hakkında ahkam kesmek benim işim değil. “Erkek erkeğe evliliğe ne dersin?’’sorusuna sakalı bıyığı birbirine karışmış adamların sokak ortasında, meydanlarda kameralara sevişme pozları vermesine alışacağımı sanmıyorum. (Hurriyet.com’dan alınmıştır)

» ŞİKAYETLERDE AZALMA VAR

W&T Destek Masası'nın kuruluşundan bu yana, öğrencilerden gelen şikayetlerde en az yüzde 50'lik bir azalma olduğunu belirten Ekiz, "Geçen yılın sonunda elde ettiğimiz verilerle Başbakanlığa 25 sayfalık bir rapor sunduk. Bu rapor sayesinde acentalarda bazı düzenlemeler yapıldı. Öyle görünüyor ki, Federasyon bu tarz alanlarda yapılan düzenlemelerin öncüsü oldu" diye kaydetti.

3

HABER OLMAK İÇİN...

haber@posta212.com


4

ABD Gündem

10 Temmuz 2013 Çarşamba

CUMHURİYETÇİLERE GÖRE HILLARY CLINTON

BAŞKANLIK İÇİN

ÇOK YAŞLI! Hillary Clinton’ın 2016’daki ABD başkanlık seçimlerinde adaylığını koymaya hazırlanıyor. Ancak rakipleri, 66 yaşındaki Clinton’u ‘Yaşlı’ olarak nitelendirip aleyhinde kampanya başlattılar (NEW YORK – POSTA 212) Amerikan Eski Dışişleri Bakanı Hillary Clinton'ın 2016'daki başkanlık seçimlerinde Demokrat Parti'den adaylığını koymaya hazırlandığı söylentileri giderek kuvvetlenirken, rakip parti Cumhuriyetçiler, "yaşlı" olduğu gerekçesiyle Hillary Clinton aleyhinde kampanyaya başladı bile. Cumhuriyetçi Parti Senato Lideri Mitch McConelli, 66 yaşındaki Hillary Clinton'un başkan olmak için "çok yaşlı" olduğunu ima ederek, televizyon dizisi "Altın Kızlar"a gönderme yaptı. ABD'nin etkili siyaset dergilerinden The Atlantic, Cumhuriyetçilerin Hillary Clinton'a karşı uyguladığı yaş odaklı stratejiyi sert bir dille eleştirdi. Cumhuriyetçi-

leri saygısız davranmakla eleştiren The Atlantic editörleri, Cumhuriyetçi Parti'nin güçlü bir adayı olmadığından seçimler için düzgün bir strateji geliştiremediğini yazdı. "Clinton'un yaşının endişe uyandırdığı savunuluyor. Bu konuda endişe edilmesi gerekiyorsa, bu Cumhuriyetçi değil, Demokrat Partinin meselesidir. Diğerlerine göre daha yaşlı bir siyasetçi olarak, Hillary Clinton siyasi anlamda çok uzun yıllara dayanan güçlü bağlantılara sahip. Kendisinde eksik olan şey, kampanya tekniklerini yenileme gayretinin olmaması" diyen The Atlantic dergisi, Clinton'un 2007 ve 2008 yılında gelenekçi tarz kampanyalar yaptığını kaydederek, bu-

nun başıbaşına bir sorun olduğunu iddia etti. Dergiye göre, bu konu 2016 başkanlık seçimine aday olması durumunda Hillary Clinton için engel oluşturarak, Demokratik Parti'ye önemli ölçüde zarar verebilir. The Atlantic dergisinin Cumhuriyetçilere de "strateji geliştirme" konusunda bir tavsiyesi var: "Clinton'un yaşı ile ilgili muhalif söylem yaratmak yerine, başka alanlara yönelip, yenilikçilerden oluşan dinamik bir takımla çalışın."

Polis Akademisi’nde mezuniyet töreni New York Polis Akademisi’nden mezun olan 781 polis diplomasını aldı. Yeni mezun polisler arasında Türklerin yanı sıra 49 farklı ülkenin vatandaşları da yer alıyor

Amerikan Dışişleri, 630 bin dolara Facebook’ta ‘Hayran’ satın aldı (NEW YORK-POSTA 212) Amerikan Dışişleri Bakanlığı, bakanlığın Facebook sayfasını “beğenenlerin” sayısını artırmak için 630 bin dolar harcadı. Bakanlığın denetim raporu bu rakamın, Bakanlığın Uluslararası Bilgi Programları Dairesi’nin, sahip olduğu dört Facebook sayfasını beğenenlerin 100 binden 2 milyon kişiye çıkması için 2011-Mart 2013 döneminde harcandığı açıklandı. Rapor, daire çalışanlarının da bu reklam politikasını eleştirdiğini ve bakanlığın “hayran satın aldığını” düşündüklerini ortaya koydu. Öte yandan bu girişimi savunanlar, görünürlüğü artır-

mak için reklamın gerekli olduğunu söylüyorlar. Denetim raporu İçişleri Bakanlığı’na, reklam harcamalarını Facebook sayfalarına değil, özel diplomasi hedeflerine yönelik olarak yaparak bütçeyi düşürmesini tavsiye etti. Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Jen Psaki, yaptığı basın açıklamasında gazetecilere bakanlığın Facebook programının bütçesini yılda 36 bin dolara düşürdüğünü açıkladı. Psaki ayrıca Bakanlığın raporun tavsiyelerini dikkate aldığını, ancak yine de uluslararası arenada geniş kitlelere ulaşmayı hedeflediklerini de söyledi.

(NEW YORK – POSTA 212) New York Belediye Başkanı Michael Bloomberg ve Emniyet Müdürü Raymond Kelly, Brooklyn'deki Barclays Center'da Polis Akademisi'nin mezuniyet törenine katıldı. Yeni mezun olan 781 polisin arasında Türkiye dahil olmak üzere, 49 farklı ülkenin vatandaşları yer aldı.

» 2013'TE YENİ REKOR GELİYOR

Raymond W. Kelly Mezuniyet töreninde yaptığı konuşmada, Polis Departmanı üyeleri sayesinde ülkenin en güvenli şehrinin New York olduğunu belirterek, "New York'ta şu ana kadarki en az sayıda cinayet 2012 yılında gerçekleşti. 2013'un bitmesine 6 ay kaldı, NYPD'nin olağanüstü başarısının bir sonucu olarak, senenin sonunda bu rekoru da kıracağız" dedi.

» 49 ÜLKEDEN 40 FARKLI DİL

Emniyet Müdürü Raymond Kelly ise, Polis Akademisi mezunlarına, "49 farklı ülkeden geliyor ve 40 farklı dili

konuşuyor olsanız bile, hepiniz aynı tutkuyu paylaşıyorsunuz. Bir fark yaratmak istiyorsunuz. Resmi görevinizi yerine getirirken, halkın size ne verdiğini aklınızdan çıkarmayın: Güvenleri. Biz o güveni gün be gün kazadık. Bu, fevkalade özelliklere sahip kadınlar ve erkeklerden oluşan bir sınıfın mezuniyeti” diye seslendi. Aralarında Türklerin de bulunduğu Polis Akademisi mezunlarının yüzde 45'inden çoğunu üniversite öğrencileri oluşturdu. Yüzde 85'i erkeklerden oluşan yeni mezunların, yüzde 49'u beyaz, yüzde 12'si zenci, yüzde 28'i hispanık, yüzde 10'u Asyalı ve yüzde 1'i de diğer ırkalara mensuptu.

» 4 TEMMUZ'DA GÖREV BAŞI

6 aylık yoğun bir eğitim programının ardından mezun olan Polis Akademisi mezunları, ilk kez Macy's'in havayi fişek gösterilerinin gerçekleşeceği 4 Temmuz kutlamalarında görev aldı.


Ekonomi Ticaret

10 Temmuz 2013 Çarşamba

WSJ: SPK soruşturması, piyasaların inancını sarstı

5

Wall Street Journal, Gezi Parkı gösterilerinin ardından Sermaye Piyasası Kurulunca finansal piyasalara yönelik olarak başlatılan soruşturmanın “sermaye piyasalarına olan güveni sarstığını” öne sürdü (NEW YORK - ANKA) ABD borsa ve iş çevrelerinin gazetesi Wall Street Journal, Başbakan Erdoğan’ın Gezi gösterilerinin arkasında “faiz lobisi”ne işaret etmesi ve ardından Sermaye Piyasaları Kurulu’nun (SPK) başlattığı soruşturmanın piyasaları olumsuz etkilediğini savundu. Wsj, “Gelişmekte olan ülkelerdeki küresel satışlardan ve son 10 yılın en büyük hükümet karşıtı protestolardan olumsuz etkilenen Türkiye’nin finansal piyasaları, uluslararası yatırımlara en çok ihtiyaç olduğu bir dönemde ülkenin sermaye piyasalarına olan inancı tehdit eden bir soruşturmanın pençesinde” spotunu kullandığı haberinin ilk bölümünde şunları yazdı: “Merkezi Ankara’da olan Sermaye Piyasası Kurulu, Türkiye tarihinin en geniş finansal soruşturmalarından birini başlattı. Bu soruşturmayla birlikte hisselerin değerini önemli ölçüde düştü. Borçlanma maliyetleri arttı. Türk lirası dolara karşı rekor düşük bir düzeye itildi.”

» PİYASAYI KONTROL EDEN ŞİRKETLER

WSJ, denetçilerin 25 Haziran’da “bir düzineden fazla aracıyı” kaynak göstererek piyasa işlemlerinin yüzde 93’ünü kontrol eden şirketlere başvurarak “tüm dış işlemlerine, hesaplarına, personel bilgilerine, araştırma raporlarına, telefon konuşmaları kayıtlarına, email ve chat deşifrelerine

erişimi” talep ettiklerini öne sürdü. Soruşturmanın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Gezi gösterileri için “faiz lobisi”ni suçlaması ardından gerçekleştiğini kaydeden gazete “Türkiye’nin en büyük aracı şirketlerinden birinin” bir çalışanının “Herkes satıyordu, biz de sattık. Şimdi, hükümetin, piyasalardaki düşüşten yararlanmak için komplo suçlaması ile peşime gelmesinden korkuyorum” sözlerini yansıttı.

» İKİ DİREK DE TEHDİT ALTINDA

Buna karşın şimdiye kadar herhangi bir kişi veya şirket hakkında dava açılmadığına dikkat çekilen haberde Başbakan Erdoğan’ın “faiz lobisi”ne ilişkin sözleri aktarıldı ve sermaye piyasaları soruşturmasının aynı zamanda Başbakan Erdoğan’ın “daha geniş stratejisinin iki direğini de tehdit ettiği” iddia edildi. Bu iki direk ise “786 milyar dolarlık sermaye açığı olan Türk ekonomisine yabancı kaynak çekmek ve İstanbul’u küresel bir finansal merkezine dönüştürmek”

olarak sıralandı. WSJ, soruşturmanın FED’nin ABD ekonomisine para enjekte etmekten vazgeçeceği açıklaması ardından Türk borsasında yaşanan düşüşü daha da ağırlaştırabileceğinin savunulduğu haberinde Wells Fargo WFC’den Derrick Irwin’in “Erdoğan’ın faiz lobisine ilişkin açıklamaları çok rahatsız edici… Özellikle Türkiye’nin makroekonomik görünümünün kötüleştiği bir dönemde tabloya siyasi riski ilave etmek bir olumsuzluktur” sözlerini kullandı. Türk hükümetinin daha önce de finansal kuruluşlara karşı harekete geçtiğini belirtirken geçen aralık ayında TBMM’den geçen bir yasa ardından birçok aracı kurumunun raporlarını basın ile paylaşmaya son verdiğine dikkat çeken gazete, “Sayın Erdoğan’ın finansal profesyonelleri hedef alması, hükümetin, Erdoğan’ın iktidara gelmesinden beri üç kat büyüyen Türk ekonomisini reforme etmesinden dolayı kazandığı övgülere tezat oluşturuyor” yorumunu yaptı.

İRAN MEDYASI: ‘Ricciardone Türkiye’nin içişlerine müdahale ediyor’ (TAHRAN - ANKA) ABD’nin Ankara Büyükelçisi Francis Ricciardone'nin 4 Temmuz Bağımsızlık Günü resepsiyonunda, ifade özgürlüğüne ilişkin kullandığı sözler, İran medyasında Türkiye’nin “içişlerine müdahale” olarak yorumlandı. Fars Haber Ajnsı, “ABD Büyükelçisi Türkiye’ye ne demek istedi?” başlığını kullandığı haberinde “Haddinden fazla sıkı fıkı olan ABD-Türkiye ilişkileri her zaman olduğu gibi Türkiye’nin başına iş açmaya devam edecek gibi. ABD Büyükelçisi Türkiye’nin içişlerine müdahale sayılacak beyanlarını sürdürüyor” görüşünü öne sürdü. 4 Temmuz Bağımsızlık Günü resepsiyonuna büyükelçi Francis Ricciardone ile Avrupa Birliği Bakanı Egemen Bağış arasındaki “diyalogun damgasını vurduğunu” savunan FHA, “ABD büyükelçisinin Gezi Parkı olaylarına ilişkin sözlerine Egemen Bağış ‘Şiddet içermedikçe şiddet çağrısı yapmadıkça her düşünceye açığız’ karşılığını verdi” dedi.


6

Ekonomi Para

10 Temmuz 2013 Çarşamba

Prof. Dr.

Seyfettin Gürsel Bahçeşehir Üniversitesi Öğretim Görevlisi • twitter@seyfettingursel

Mega havalimanına ihtiyaç var mı?

G

EÇENLERDE İstanbul yeni havalimanı rekor bir fiyatla Yap-İşlet-Devret yöntemiyle yerli bir konsorsiyuma ihale edildi. Hem rekor fiyat hem de planlanan devasa kapasite epey tartışma yarattı. Başbakan Tayip Erdoğan bu mega havalimanını projesini yükselen Türkiye’nin gururu olarak takdim etti. Haksız sayılmaz. 2019’da açılması öngörülen yeni havalimanı ilk aşamada 90 milyon yolcu kapasitesine sahip olacak. Daha sonra kapasite 120 milyona, ardından da 150 milyona çıkacak. Bu hedefler gerçekleşirse büyük olasılıkla Dünyanın en büyük havalimanına sahip olacağız. Bahçeşehir Üniversitesi Ekonomik ve toplumsal Araştırmalar Merkezi (Betam) geçen 28 Haziranda yayınladığı araştırma notuyla başlıktaki soruya yanıt arıyor. Bu devasa kapasiteye gerçekten ihtiyaç var mı? Betam’ın yanıt aradığı ikinci bir soru da şu: 25 yıl için 22 milyar Avro’ya yap-işlet-devret modeliyle ihale edilen yeni havalimanı sağlam bir fizibiliteye sahip mi? Atatürk havalimanın 45 milyon yolucuyu kaldıramadığı giderek uzayan rötarlardan açıkça görülüyor. Aynı zamanda THY ve diğer havayolu şirketlerinin hızla büyümekte oldukları da dikkate alınırsa, İstaunbul’un çok daha büyük bir havalimanına ihtiyaç olduğu aşikar. Ama ne kadar daha büyük? Betam yanıtın Türkiye ekonomisinin gelecek 25 yılda ne kadar büyüyeceğini bağlı olduğunu söylüyor.

ABD Türkiye’ye iki satıyor bir alıyor ABD Dış Ticaret Müsteşarlığı’nın açıkladığı 2013 yılının 1. çeyrek ihracatithalat verilerine göre; ABD’nin Türkiye’ye yapmış olduğu ihracat, Türkiye’nin ABD’ye gerçekleştirmiş olduğu ihracat miktarını ikiye katladı

» İKİ FARKLI BÜYÜME SENARYOSU

(NEW YORK – POSTA 212) 2013 Ocak-Mart döneminde ABD’nin Türkiye’ye ihracat miktarı geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 6.6 artışla 3 milyar 391 milyon dolar’a ulaştı. Türkiye’nin ABD’ye ihracatı yüzde 4.4 artışla 1 milyar 705 milyon dolar’a yükseldi. TürkiyeABD arasındaki ihracatın ithalatı karşılama oranı yüzde 50 seviyesinde kaldı. Açıklanan 2012 yıllık verilerine göre ABD Türkiye’ye 12 milyar 520 milyon dolar ihracat yaparken, Türkiye ABD’ye 6 milyar 292 milyon dolar ihracat yaptı. 2013 1. çeyrek verilerine göre ABD’den

BURAK ATILGAN

Yolcu sayısının iki temel belirleyeni var: Nüfus artışı ve kişi başına gelir artışı. Geçen on yılda bu etkenlerin Atatürk havalimanının yolcu sayısını nasıl belirlediği hesaplanarak gelecek 25 yılda nüfus ve reel büyüme tahminlerine bağlı olarak yolcu sayısındaki artışlar tahmin ediliyor. Nüfus artışı aşağı yukarı belli. Kritik parametre büyüme oranı. Betam iki büyüme senaryosu öngörüyor. Birinci senaryo, Türkiye ekonomisi için genel kabul gören potansiyel büyüme hızının yakalanacağını kabul ediyor: İkinci senaryo ise büyümeyi kısıtlayan mevcut tahditleri dikkate alarak biraz daha düşük bir büyüme öngörüyor. 2013-2019 döneminde yüzde 5, 2020-2030 dönemi için yüzde 4, 2013-2043 dönemi için yüzde 2 büyüme varsayan Senaryo 1’de, yolcu sayısı 2019’da 80, 2020’lerin 2.yarısında 120 milyon, 2030’larda ise 150 milyon olarak tahmin ediliyor. Bu tahmin İstanbul’un bir mega havalimanına ihtiyaç duyduğunu kesinlikle doğruluyor. Buna karşılık, büyüme daha düşük – ilk dönemde yüzde 4, ardından sırasıyla yüzde 3 ve 1,5 – seyredecek olursa, 90 milyon kapasiteye ancak 2020’lerin ikinci yarısında, 120 milyona da 2050’ye doğru ihtiyaç olacağı görülüyor. Yani 90 milyonluk kapasite yeterli duruyor. Dünya’nın en büyük havalimanına sahip olamamak üzücü sayılmaz. Ancak düşük büyüme ihaleyi kazanan Konsorsiyum’un başını ağrıtabilir. Betam’ın Atlanta, Atatürk ve Sabiha Gökçen havalimanlarının gelir gider tablolarını, sözleşmede belirlenen hizmet fiyatlarını, 7,5 milyarlık yatırım için nispeten düşük bir faiz oranını (yüzde 4) ve Hazine’ye taksitle ödenecek 22 milyar Avro’yu esas alarak yaptığı gelir gider tahminleri, düşük büyüme senaryosunda yeni havalimanı işletmesinin önemli miktarda zarar edeceğini gösteriyor. İşletme dışı faaliyetlerden elde edilecek gelirler yukarıdaki hesaba dahil değil. Yeni havalimanına tahsis edilen arazi 7500 hektar. Atatürk havalimanının arazisi 1200 hektara yakın. 150 milyon kapasite için 3 ile çarpsanız bile 3600 hektar ediyor. Kalan 3900 hektarda çok şey yapılabilir. Umarız Konsorsiyum ne yaptığını biliyordur.

Türkiye’ye en çok ihraç edilen ürün grubu, 1 milyar 636 milyon dolar ile gümrük tarife cetvelinde 72 kodlu demir ve çelik oldu. Ikinci sırayı 446 milyon dolar ile hava-uzay taşıtları, bunların aksam parçaları aldi ve sırasıyla mineral yakıtlar-yağlar, bunlarin damıtılmasından elde edilen ürünler, pamuk takip etti. Türkiye’nin ABD’ye en çok ihraç ettiği ürün grupları arasında ilk sırayı 223 milyon dolar ile kara taşıtları ve bunların aksam parçaları yer aldı. 186 milyon dolar ihracat miktarıyla 87 gümrük ürün kodlu Nükleer reaktör,kazan ve makinalar en çok ihraç edilen ikinci ürün grubu oldu ve sırasıyla demirçelik, tütün-tütün yerine geçen işlenmiş maddeler takip etti.

ABD' NİN TÜRKİYE'YE İHRACATI Genel Toplam 72 Demir ve çelik 88 Uçak- uzay taşıtları ve yedek parçaları 27 Mineral yakıtlar- yağlar 52 Pamuk 84 Nükleer reaktör, kazan ve makinalar

2010

2011

2012

10,538.5 14,656.7 12,520.1 1,573.3 2,488.0 2,537.8 2,234.7 2,853.3 1,879.9 599.7 2,166.5 1,745.4 866.2 1,177.8 592.5 1,001.7 952.6 868.3

TÜRKİYE'NİN ABD'YE İHRACATI Genel Toplam 87 Kara taşıtları ve aksam parçaları 84 Nükleer reaktör, kazan ve makinalar 72 Demir ve çelik 24 Tütün-tütün yerine geçen maddeler 73 Demir veya çelikten eşya

4,207.2 453.1 457.9 258.0 111.1 178.7

5,221.0 662.0 544.3 401.4 142.1 219.8

6,292.9 843.5 704.5 708.1 181.7 334.0

2012 Ocak-Mart

2013 Ocak-Mart

3,180.3 662.4 514.7 432.5 218.7 202.5

3,390.6 635.8 446.3 374.1 279.5 197.3

1,631.6 186.6 169.9 295.8 98.8 85.0

1,704.9 223.1 186.3 175.5 95.4 85.5

Kaynak: ABD Dış Ticaret Müsteşarlığı Veritabanı

TÜRKİYE’DE KONUT FİYATLARI NİSAN AYINDA ARTIŞ GÖSTERDİ Türkiye Yeni Konutlar Fiyat Endeksi bir önceki aya göre yüzde 0.92, geçen yılın aynı ayına göre yüzde 10.93 oranında artarak 134.64 oldu

Uçak transferi bekleyen turiste saraylar bedava THY, İstanbul aktarmalı yabancı uyruklu yurtdışı yolcularına transfer için bekledikleri süre içinde ülke tanıtımı yapacak (ANKARA - ANKA) THY, Türkiye’nin tanıtılması amacıyla TBMM ile iş birliği protokolü imzalandı. İmzalanan protokolle, THY’nin İstanbul aktarmalı yabancı uyruklu yurtdışı yolcularının transfer için bekledikleri sürenin, ülke tanıtımıyla değerlendirilmesi hedefleniyor. THY’den yapılan yazılı açıklamada, TBMM ile yapılan işbirliği protokolü hakkında bilgi verildi. Açıklama-

ABD – Türkiye arasında en çok ihraç edilen ürün grupları (Milyon Dolar)

ya göre, THY, İstanbul aktarmalı, bekleme süresi uygun yabancı uyruklu yurtdışı yolcularına Türkiye’nin tanıtımını yapacak. Bu çerçevede, yapılacak ücretsiz turlarla turistlere, TBMM yönetiminde bulunan başta Dolmabahçe Sarayı, Yıldız Çini ve Porselen Fabrikası ve Hereke Halı Fabrikası olmak üzere tarihi saray, köşk ve kasırları ücretsiz ziyaret edebilme fırsatı sunacak.

(ANKARA - ANKA) Türkiye Konut Fiyat Endeksi, 2013 yılı nisan ayında bir önceki aya göre yüzde 1.24 oranında artarak 135.12 düzeyinde gerçekleşti. Türkiye Yeni Konutlar Fiyat Endeksi ise bir önceki aya göre yüzde 0.92 oranında artarak 134.64 oldu. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası, Türkiye Konut Fiyat Endeksi (TKFE) Nisan 2013 verilerini açıkladı. Buna göre Türkiye Konut Fiyat Endeksi (2010=100), 2013 yılı nisan ayında bir önceki aya göre yüzde 1.24 oranında artarak 135.12 olarak gerçekleşti. Geçen yıl yılın aynı ayına göre yüzde 12.08 oranında artan Türkiye Konut Fiyat Endeksi, aynı dönemde reel olarak yüzde 5.61 oranında artış gösterdi. Metrekare başına konut değeri olarak hesaplanan birim fiyatlar 2012 yılı Nisan ayında metrekare başına bin 84 lira 83 kuruş iken 2013 yılı Nisan ayında bin 208 lira 44 kuruş olarak gerçekleşti.

» YENİ KONUTLARIN FİYATLARI ARTTI

Türkiye genelinde, 29 ilde son iki yılda yapımı gerçekleşen konutların değerleme raporları analiz edilerek hesaplanan Türkiye Yeni Konut Fiyat Endeksi (2010=100) 2013 yılı nisan ayında bir önceki aya göre yüzde 0.92 oranında artarak 134.64 düzeyinde gerçekleşti. Endeks geçen yılın aynı ayına göre yüzde 10.93 oranında, reel olarak ise yüzde 4.52 oranında artış gösterdi.

» ÜÇ BÜYÜK İLDE ARTIŞ VAR

Üç büyük ilin konut fiyat endekslerindeki gelişmeler değerlendirildiğinde, nisan ayında bir önceki aya göre İstanbul, Ankara ve İzmir’de sırasıyla yüzde 1.57, yüzde 1.42 ve yüzde 1.47 oranlarında artış görüldü. Endeks değerleri geçen yılın aynı ayına göre İstanbul, Ankara ve İzmir’de sırasıyla yüzde 14.59, yüzde 9.13 ve yüzde 11.21 oranlarında artış gösterdi. Birim fiyatlar, nisan ayında, İstan-

bul’da metrekare başına bin 913 lira 79 kuruş, Ankara’da bin 119 lira 42 kuruş, İzmir’de ise bin 336 lira 53 kuruş olarak gerçekleşti.

» FİYAT ENDEKSİNDE ARTIŞ YAŞANDI

Üç büyük ilin Yeni Konutlar Fiyat Endeksleri değerlendirildiğinde, 2013 yılı Nisan ayında bir önceki aya göre İstanbul, Ankara ve İzmir’de sırasıyla yüzde 1.16, yüzde 0.51 ve yüzde 1.54 oranlarında artış görüldü. Endeks değerleri geçen yılın aynı ayına göre İstanbul, Ankara ve İzmir’de sırasıyla yüzde 16.94, yüzde 8.16 ve yüzde 13.95 oranlarında artış gösterdi.

»

ENDEKS HAKKINDA

Konut Fiyat Endeksi (2010=100) konut kredisi kullandıran bankalardan, satışa konu olan konutlar için kredi kullandırma aşamasında düzenlenen değerleme raporlarındaki konut değerleri esas alınarak, tabakalanmış ortanca fiyat yöntemiyle hesaplandı. Türkiye geneli için oluşturulan endeks, ayrıca İstatistiki Bölge Birimleri Sınıflaması Düzey 2 kırılımında da sunuldu.


7 NEW YORK FANCY FOOD SHOW'DA Ekonomi Finans

10 Temmuz 2013 Çarşamba

TÜRK MARKALARI RÜZGARI

ABD'nin New York kentinde düzenlenen ülkenin en büyük özel gıda ve içecek fuarı Fancy Food Show 2013'e bu yıl Türkiye’den 46 firma katıldı

Ege İhracatçı Birlikleri Başkanı Mustafa Türkmenoğlu

Egeli firmalar, New York Gıda Fuarı’nın gözdesi

(NEW YORK – POSTA 212) Türk gıda ürünlerini Amerikan pazarına tanıtmak amacıyla, Manhattan'daki Jacob Javits Kongre Merkezi'nde 3 gün süren fuarda, Fındık Tanıtım Grubu, Şekerli Mamuller Tanıtım Grubu, Makarna, Bulgur, Hububat ve Bitkisel Yağ Tanıtım Grubu ve Unlü Mamüller Tanıtım Grubu'nun yanı sıra zeytinyağı, kurutulmuş kayısı ve domates, yaprak sarma, konserve gıdalar, şekerli ürünler ve meyve suları imaalatı yapan firmalar da yer aldı.

» FARKLI VE ÖZEL BİR REKABET

Kurutulmuş meyve, sebze ile turşu imalatı yapan 20 yıllık İzmirli firma KFC Gıda'nın satışından sorumlu Köksal Celep, 12 yıldır ABD'de hizmet verdiklerini söyledi. ABD'de süpermarketlere, özel markalara, restoran ve pizza zincirlerine dağıtım yaptıklarını ve Amerikan pazarında özel, farklı bir rekabet yaşadıklarını dile getirdi. Celep, "Dünyadaki incir ve kayısının yüzde 80'i Türkiye'de üretiliyor. Kayısı Amasya'dan, incir ise Aydın'dan geliyor. Bu yüzden, buradaki pazarda kendi içimizdeki bir rekabetten bahsedebiliriz" dedi.

» "TÜRK ZEYTİNİNİ TANIMIYORLAR"

Aydınlı firma Maroli Olives'in genel müdürü Cenker Abacı ise, 10 yıldır Fancy Food Show'a katıldıklarını ve ABD'ye ihracat yaptıklarını söyledi. " Türk zeytinini tanıtmaya ve bu alanda yol almaya çalışıyoruz" diye konuşan Abacı, yine de yeterince tanınmadığını ifade ederek, bu durumun nedeninin zamanında İtalyanların, İspanyolların ve Yunanların kendi zeytinlerini çok iyi bir şekilde tanıtmaları olarak gördüğünü söyledi ve "Bizim aynı şekilde bir tanıtım fırsatımız olmamış" diye sitemde bulundu.

» ‘KALİTENİZ KADAR GELİŞMİŞSİNİZDİR’

Ayçiçek ve zeytin yağı, limon sosu, nar ekşisi, ketçap, mayonez ve margarin gibi ürünler imal eden Gaziantep merkezli Zer Zeytinyağı'nın Dış Ticaret Sorumlusu Hüsamettin

Selçuk da, büyük pazarlarının çoğunun Ortadoğu ülkelerinde olduğunu belirtti. 35 yıllık firmanın son bir buçuk sene içerisinde Türkiye'de de üretim yaptığını vurgulayan Selçuk, "Şu anda ABD'de ufak tefek ihracatlarımız var, onu büyütmek için buradayız. Ürünlerimize en çok Amerikalılar, Kanadalılar, Araplar ve Güney Afrikalılar ilgi gösterdiler" diye konuştu. "Kaliteniz ne kadar önemliyse, o kadar gelişmişsinizdir" diyen Selçuk, "Markamız Orta Doğu'da bu şekilde biliniyor. Firmamızı bilen insanlar, Zer'den bir ürün aldıkları takdirde, kaliteli bir ürün aldıklarının bilincindeler" dedi.

» LALELİ ZEYTİNYAĞI BİRİNCİ

Bu yıl ilk kez düzenlenen International Olive Oil Competition'da (Uluslararası Zeytinyağı Yarışması) birincilik ödülünü kazanan Laleli Zeytinyağları'nın sahibi Prof. Dr. Yahya Laleli, "Zeytinyağı üretimi annemin dedesinden kalan bir iş. Ana gayemiz zeytinyağını en yüksek seviyeye taşıyıp devam edebilmek ve bu alanda başarılı olmak" dedi. Zeytinyağının sabunlaşmayan yüzde 2'sinin lezzetli kısmını oluşturduğunu söyleyen Prof. Dr. Laleli, düzenli bir şekilde tüketildiği takdirde, bir çok ilacın alınmasına gerek kalmayacağını ifade etti.

» "BU MARKA HEPİMİZİN"

Fancy Food Show'a ilk kez katılan Dimes Meyve Suları İhracat Bölge Yöneticisi Cem Kocagözoğlu, ABD'deki pazarlarından çok memnun olduklarını belirterek, "Buradaki satışlarımız çok güzel. Bir yıl içerisinde ulusal kanallarda da raflarda olacağız" dedi. Dimes firmasının ABD'de büyük bir oranda kabul görmesinin sebeplerini kaliteli ürünler üretmesi, başka hiç bir ürüne yönelmemiş olması, meyve

ve sevkiyat konusunda bütün üretimin kendileri tarafında özveriyle yapılması olarak sıralayan Kocagözöğlu, 55 yıllık Dimes'in bir aile şirketi olmasının da önemini vurguladı. "Biz bir aileyiz. Her ne kadar bu şirket için çalışıyor olsak da, biz markamıza güvenerek çalışıyoruz. Bu marka hepimizin" diyen Kocagözoğlu, 100'un üzerinde ülkeye ihracat yaptıklarını ve hava yolları sektöründe de çok başarılı olduklarını kaydetti. Amerikalıların Dimes ürünlerini çok iyi tanıdıklarını ve benimsediklerinin altını çizen Kocagözoğlu, "Biz de onlara şirketin nasıl çalıştığı konusunda bilgi veriyoruz" dedi.

» TÜRK LOKUMUNA İLGİ ARTtI

2002 yılından beri Fancy Food Show'a katılan Usaş Türk Lokumu şirketinin İhracat Müdürü Celal Halman, dünyanın dört bir yanındaki fuarlara katıldıklarını, İngilizlerin lokumu çok iyi bildiğini, fakat Amerikalılar için aynı şeyi söyleyemeyeceğini ifade etti. Bir sahnesinde lokumun gösterildiği Narnia Günlükleri filmini izleyenlerin Türk lokumuna ilgisinin arttığının altını çizen Halman, " Milyon dolarlar verilse böyle bir tanıtım yapılamaz. Türk lokumu milli bir olay. Bu çerçevede devletin etkinlikler yapması lazım" diye konuştu.

» "LOKUMUN TANITIMI YOK DENECEK KADAR AZ" Fancy Food Show'a ilk kez katılan firmalardan Ogas Şekerleme Gıda şirketinin genel müdürü Celal Koca da, lokumu ilk kez tadan Amerikalıların mimiklerinden tepkilerini ölçtüklerini belirterek, "Hepsi Türk lokumunu çok lezzetli olduğunu söyledi" dedi. Denediklerinde çok sevmelerine rağmen, Amerikalıların lokumu tanımadıklarını üzülerek doğrulayan Koca , bu durumun nedeninin Türk lokumunun tanıtımının yok denecek kadar az yapılması olduğunu söyledi.

Türk gıda ürünleri Walmart’ta (NEW YORK – POSTA 212) Merkezi İzmir’de bulunan “Cosmopolitan Gıda Grubu” Amerika’nın en popüler marketler zincirinden biri olan Walmart’ın raflarına Türk gıda ürünlerini yerleştirmeyi başardı. Bünyesinde yeralan üç şirket aracılığıyla 35 ülkeye kendi markasını son ürün olarak ihraç eden “Cosmopolitan Gıda” Amerika’da Walmart’ın yanı sıra Sam's Club, Shoprite, Pathmark, Stop&Shop, A&P, TJ Maxx gibi marketlerle, Kanada pazarında ise Sobey's market zincirlerine kendi markası Casa di Oliva ve Palermo marka zeytinyağı ile zeytin, sirke, sos ve gurme ürünleri satıyor. Kazandığı başarılar nedeniyle geçen yıl "2012 KOBİ ve Girişimcilik Töreni” çerçevesinde verilen "Yılın Küresel Doğan Girişimci” ödülünü Başbakan Erdoğan’dan alan Cosmopolitan grubun Seacaucus, New Jersey’de bir dağıtım merkezi ve ofisi bulunuyor. Cosmopolitan Gıda Grubu’nun tüm ürünleri Türkiye’de paketleniyor ve Amerika’ya son ürün şeklinde gönderiliyor. Satış Müdürü Barış Kantarcı, şirketin son 5 yıldır atılım yaparak kendi markasını marketlere yaymayı başardığını belirtiyor. Walmart’ın en son anlaştıkları kurum olduğunu söyleyen Kantarcı, “Bruşettalarımız sayesinde ülke çapında Walmart’a girdik. Ayrıca 15 Eylül’den itibaren zeytinyağlarımız da raflarda yerini alacak” diyor. Rakip markalara göre aynı ürünü daha ucuza sa-

tabildiklerini belirten Kantarcı, Türkiye’de işçiliğin ucuz olması, Cosmopolitan Gıda Grubu ürünlerinin aracısız olarak doğrudan marketlere pazarlanmasının fiyatlarda avantaj sağladığını vurguluyor. Ayrıca İtalyan ürünlerinin yalnızca markadan dolayı fazla fiyatlandırıldığı sektörde, aynı kaliteyi tutturan Türk markaların rekabet avantajına sahip olduğunu hatırlatıyor.

» “GALEN MARKASI ABD PAZARINDA”

BGC Tarım ve Gıda Ltd. Şirketinin kuruluş öyküsü 2009 yılına dayanıyor: İki genç girişimci Bekir Sıtkı Harman ve Gonca Harman tarafından Bergama’da kurulan şirket HAR-AL Tarım bünyesindeki tarımsal faaliyetleri pazarlamaya hazır bir ürüne dönüştüren fabrikasıyla “Galen” marka kurutulmuş domates, biber ve zeytinler sunuyor ve Amerikan pazarının kapısını zorluyor. Galen Foods Yönetim Kurulu Üyesi, Pazarlama ve Satış Müdürü Gonca Harman, kurutulmuş domateste dünyanın en büyük üreticisinin Kaliforniya olduğunu, ardından Türkiye ve İtalya’nın geldiğini anlatıyor. “Bu fuarda bir anlamda bölge tanıtımı yapmış oluyoruz. İnsanlar Türkiye’de nelerin yetiştiğini öğreniyorlar,” diyen Harman, Türk firmaların genellikle Avrupa’ya ihracat yaptığını, ancak Amerika’nın görmezden gelinemeyecek büyüklükte bir pa-

zar olduğunu ekliyor. Gıda sektörü ihracatında güvenlik ve kalite belgelerinin taşıdığı öneme vurgu yapan Harman, kalite kuruluşlarının üniversitelere benzediğini, iyi bir üniversiteden mezun olmakla, sıradan bir üniversiteden mezun olmak nasıl aynı değilse, kolay sertifika veren kurumlardan sertifika almanın da değeri daha da düşüren bir olgu olduğunu belirtiyor. Harman’a göre, ithalatta bazı kurumlardan sertifika alabilmek yüksek standartın göstergesi anlamına geliyor. Türk gıda sektöründe “merdiven altı” tarzı üretim alışkanlıklarının devam ettiğini ileri süren Harmancı, “Türk firmaları olarak sanayinin sektörünü yeni yeni öğreniyoruz” diyor.

» İhracatın Yüzde 80’i Türkiye’den

1958 yılında kurulan Kanat Zirai Ürünler 35 yıldır Amerika’ya kuru kayısı ihraç ediyor. Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Nevzat Kanat, sektörün en eski firmalarından olan şirketlerinin Avrupa’ya 2500-3000 ton kuru kayısı ve kayısı çekirdeği ihracatı yaptığını, Amerika pazarına yapılan ihracatın ise halen 500 ton civarında olduğunu söylüyor. Şirketin 35 yıldır Amerika’ya ihracat yaptığını belirten Nevzat Kanat’a göre, şirketlerin Avrupa’nın standartlarını karşılaması Amerika’dan daha zor. Avrupa’da kükürt limiti olduğu halde Amerika’da olmadığını belirten Kanat, “Kaliteli ve FDA şartlarına uygun bir ürüne sahip oldu-

(NEW YORK-POSTA 212) New York’ta düzenlenen Kuzey Amerika’nın en büyük özel gıda ve içecek fuarı “Fancy Food Show”, 80 ülkeden 40 bin katılımcı firma ile göz doldurdu. Fuara son 15 yıldan beri düzenli olarak katılan Türkiye’den bu yıl 46 firma ve dört tanıtım grubu yeraldı. Ege İhracatçı Birlikleri’nin rehberliğinde sunulan doğal ve sağlıklı yerli ürünler lezzetleriyle fuar katılımcılarından tam puan aldı. Türk gıda ürünlerini Amerikan pazarına tanıtmayı hedeflediklerini belirten Ege İhracatçı Birlikleri Fuarlar ve Tanıtım Şubesi Müdürü Çiğdem Önsal, “Amerikan gıda fuarlarının en büyüklerinden biri olan Fancy Food Show’a ülke olarak 1998 yılından beri katılıyoruz. 10 firmayla başlamıştık, şu anda 46 firma olduk.” Önsal’ın verdiği bilgiye göre, ilk katılım yıllarında 10 firmanın bile biraraya getirilesinde zorluk yaşanmışken, halen katılımcı frma sayısı giderek daha da artıyor. Önsal şunları söyledi: “Geçtiğimiz yıl 34-35 firmayla katılırken bu yıl sayının 46’ya yükselmesi Amerikan pazarına olan ilginin arttığını gösteriyor. Bunu Amerikan pazarının da Türk firmalara olan ilgisinin artmasına bağlayabiliriz. Amerika pazarı Türk ürünlerine çok yabancı değil.” Bu yıl fuarın Türkiye bölümünde zeytinyağı, kurutulmuş kayısı ve domates, yaprak sarma, humus gibi tüketilmeye hazır konserve gıdalar, şekerli ürünler, baharatlar ve şuruplar, meyve suları, organik ve koşer ürünler ön plana çıkarken, fuara dört ayrı tanıtım grubu da katıldı: Fındık Tanıtım Grubu, Şekerli Mamuller Tanıtım Grubu, Makarna, Bulgur, Hububat ve Bitkisel Yağ Tanıtım Grubu ve Unlu Mamuller Tanıtım Grubu.

» GELECEK AMBALAJLI ÜRÜNLERDE

Ege İhracatçı Birlikleri Genel Sekreteri Sezmen Alper, 1998 yılında ürünlerin siyah kumaşların üzerinde sergilendiğini, artık o günlerin çok gerilerde kaldığını anlatırken, artık Türkiye’den Amerikan pazarına daha uygun ürünlerin fuara gelmeye başladığına dikkat çekti. “Yakın dönemde Türkiye’den ‘fancy food’ tarifine uygun, ambalajlı ürünler daha çok ilgi görmeye başladı. Bu ürünlerin zaten katma değerleri daha yüksek. Dolayısıyla tüketiciye doğrudan yöneldiğimizde ihracat gelirleri de yükseliyor” diyen Alper, doğrudan tüketiciye yönelik bu ürünlerin ambalaj, kağıt, mürekkep gibi yan sanayilerin gelişimine de destek olduğunu söyledi. Türkiye’nin aradan geçen 15 yılda işlenmiş gıda ürünleri alanında büyük gelişme kaydettiğini, bu nedenle hedef büyüterek kendisine yeni pazarlar aradığını anlatan Alper, bu sektörlerin öncelikli hedef olan Uzak Doğu ve Uzak Batı pazarlarına yönelik tanıtım faaliyetlerine devletin yüzde 50-70 oranında destek sağladığını hatırlattı.

ABD’ye şekerleme ihracatımız yetersiz

ğunuz müddetçe bu piyasaya girmek zor değil” diyor. İhracata 1978 yılında başladıkları zaman yıllık kuru kayısı rekoltesinin 15 bin ton olduğunu kaydeden Kanat, bugün için bu rakamın 150 bin tona yükseldiğini vurguluyor. Kanat, “dünyada kuru kayısı ihracatının yüzde 80’ini Türkiye yapıyor. Türkiye’deki üretim 110 bin ton civarında. Kanat Zırai Ürünler 3000-3500 ton civarında ihracat yapıyor” diyor. Yurtdışına kaliteli, iç piyasaya ise düşük kalite ürünlerin verildiği yolundaki yaygın kanıya ilişkin olarak Nevzat Kanat, bu tür durumların geçmişte kaldığını, Türkiye’deki en kaliteli kuru kayısının İstanbul’a gönderildiğini söylüyor.

(NEW YORK – POSTA 212) New York Fancy Food Show’a katılan İstanbul İhracatçıları Birliği’nin Genel Sekreteri ve Şekerli Mamuller Tanıtım Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Zekeriya Mete, Türkiye’deki çikolata ve şekerleme sektörünün 200 ülkeye 2,5 milyar dolarlık ihracatı olduğunu, ancak Amerika’ya ihracatın yetersiz düzeyde kaldığını söyledi. “Türk ürünlerinin Amerika’da yeterli, güvenilir düzeyde ithalatçısının olmadığını veya ciddi bağlantılarının olmadığını düşünüyorum,” diyen Mete, Türk firmalarının doğru bağlantılar kurması halinde Amerika’da ciddi bir pazar hakimiyeti olabileceğini belirtti. Mete, “Bu yönde ithalatçılarla ve zincir marketlerle görüşmeler yapıyoruz. Daha iyi mal satmaya, daha güzel yerlerde olmaya çalıZekeriya Mete şıyoruz. Türk ürünleri bugün kendini dünyada kalitesiyle, teknolojisiyle, fiyatıyla ispat etti. Sadece Türkiye’nin ismi çok bilindik olmadığı için, öne çıkamıyoruz. Bu tanıtım grupları vasıtasıyla bu engeli aşmaya çalışıyoruz” diye konuştu.


8

Güncel

10 Temmuz 2013 Çarşamba

İlhan Tanır @Washingtonpoint

Türkiye’nin huzuru için

G

EZİ Park protestoları 6. haftasına girdi. Parkın kendisi, yargı kararı olmasına rağmen Temmuz’un 7’si itibariyle halen halka kapalıydı. Üç haftayı aşan kapatmanın gerekçesi pek kimsenin inanmadığı parkı temizleme ve düzenleme çalışması. Haftalar sonra protestocular halen AKP hükümeti yetkililerinden, başta Başbakan olmak üzere, bekledikleri ilgi ve yakınlığı görebilmiş değiller. Off record görüşmelerde hükümetin atması gereken adımlar olduğunu kabul eden hükümete yakın düşünce kuruluşları uzmanları veya gazeteciler bol. Sağduyulu aydınların çoğu, başbakan Erdoğan’ın birçok hükümet politikalarında azınlıkların itirazlarını dikkate almayan yaklaşımını eleştirmekte ve bir orta yolun bulunmasının gerekliliğini kabul etmekteler. Gel gör ki bu gerçeğin AKP hükümeti tarafından kabulü ve muhaliflere normal vatandaş muamelesi yapılmasının gerekliliği bir türlü pratiğe dökülemiyor. Tam tersine, 30 Haziran’da milyonlarca Mısırlının sokağa dökülmesi ve Mısır Askeri Kuvvetlerini bir ‘darbe’ ye teşvikinin ardından, Mısır ile Türkiye arasındaki artan sayıda kurulan parallellikler endişelerin artmasına neden oluyor. Türkiye’deki protestocu muhalif hareketten duyulamayan darbe çığırtkanlıkları veya gösterilmeyen Mısır darbesini destek duruşuna rağmen bazı hükümet yetkilileri veya AKP yakını kalemlerin ‘bunlar darbeci zihniyet’ yaklaşımıyla, niyet okuma girişimleri Türkiye’ye tersten 28 Şubat dönemini hatırlatıyor. Türkiye basınına yapılan baskı ve oto sansürün artışı, her geçen gün yeni bir anaakım medya organının AKP yakını dalgaya taşınması (Akşam Gazetesi), polisin göstericilere kullandığı orantısız gücün sürmesi, yakalamalar, gözaltı ve tutuklamalar, bir düdüklü tencere misali Türkiye’de basıncı artırmaya devam ediyor. 6 Temmuz akşamı, twitter hesabından Mısır’ın güvenlik güçlerine sokaktaki göstericilere karşı itidal tavsiye eden AKP Genel Başkan yardımcısı Numan Kurtulmuş, tam o saatlerde Taksim’deki göstericilere sert müdahelede bulunan ve bunu saatlerce sürdüren Türkiye polisine ise birşey demiyor. Mısır’daki yapılan Askeri darbeye karşı koymak üzere sokaklara çıkan Müslüman Kardeşler örgütüne yakın göstericelere AKP yetkilileri veya tarafı yazarların gösterdiği ilgi, sevgi ve şefkat kendi vatandaşlarının taleplerine gelince bir ‘kendinizi darbe mağdurlarıyla bir tutmayın’ hatırlatmasıyla, ötekileştirme ve şeytanlaştırma kampanyasına devam deniyor. Türkiye’deki toplumun bir kesimi, kendilerine adil davranılmadığını haykırıyor. Karşılığında ise kenarından geçtikleri ispat edilemeyen darbe şakşakçılığı ile suçlanıyor. Protestocular barışçıl gösteriler ile kendini ifade etmenin yolunu arıyor. Koca bir ironi ile, kendilerine 1982 yılının darbe anayasasının otoriter ‘toplantı ve gösteri yürüyüşleri’ mevzuatı gösterilerek yola gelmeye davet ediliyor. Türkiye’de gerçekten de bir kesim darbe mantığıyla Gezi Parkı olaylarına bakıyor. ‘Özgürlükler de bir yere kadar, sabrımızı taşırmayın’ hatırlatması ile bu mantık vucüd buluyor. Mısır’da yaşanan ve Türkiye’de bir başka ayrılık nedeni olarak karşımıza çıkan olaylardan sonra, AKP’nin özgürlük taleplerine bakışının komplocu ve darbeci zihniyetten uzak ve daha çağdaş hale gelmesi en büyük beklenti. Türkiye’deki büyüyen bu özgürlükler taleplerini, kronikleşen bir tepki hareketi hastalığına dönüştürmeden, AK Parti liderleri tedavi ve anlama yöntemini seçmeli. Kısacası, Başbakan Erdoğan’ın, en kısa zamanda karşısındaki muhalif harekete el uzatması, onları anlaması, ötekileştirici değil, birleştirici yaklaşıma girmesi gerekiyor. Bölge ülkelerine göre oldukça huzurlu görünen Türkiye’nin bugünlerini kimse aramaması için bunu yapması gerekiyor.

URUMÇİ KATLİAMI PROTESTO EDİLDİ Türk Amerikan Dernekleri Federasyonu’na (TADF) bağlı Young Turks - Genç Türkler Derneği, Urumci Katliamı’nın 4. yıl dönümünde bir protesto gösterisi düzenledi. 2009 yılının 5-6 Temmuz günlerinde, Çin’in kuzeybatısındaki Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nin merkezi Urumci’de Han Çinlileri’nin güvenlik güçlerinin desteğiyle yaptıkları saldırıda 500’den fazla Uygur Türkü’nün ölmesine ve 4 bin 800 kişinin yaralanmasına neden olan Urumci Katliamı prostesto edildi. Young Turks Derneği tarafından organize edilen gösteride Çin’in Birleşmiş Milletler Daimi Temsilciliği önüne siyah çelenk bırakıldı. Protesto gösterisine, Washington DC merkezli Dünya Uygur Kongresi ve Türk Amerikan Dernekleri Federasyonu da destek verdi.

Forbes “Dünyaya nasıl mesaj vereceğinizi Türkler’den öğrenin’’

Dünyanın en prestijli dergilerinden Forbes, mesajını dünyaya duyurmak isteyen grupların, teknolojiyi nasıl kullanılacağını Türkler’den öğrenmeleri gerektiğini yazdı (NEW YORK-POSTA 212) Gezi Parkı Direnişi esnasında Türk medyasının çok açık bir şekilde doğruları yansıtmadığının ispatlandığını belirten Forbes, Türkler’in bu nedenle sosyal medyaya yoğunlaştığının altını çizdi.

kiye, Bosna, Bulgaristan ve Brazilya’daki protestocular Twitter üzerinden birbirlerine destek mesajları gönderdiler.

» AKILLI TELEFON UYGULAMALARI

Forbes Dergisi, Türk göstericilerin sesini duyurmalarında telefon uygulamarının da

» TWEET PATLAMASI

New York Üniversitesi’nde Türk göstericilerinin Twitter kullanımı alanında çalışma yapan Megan MacDuffee Metzger ve Pablo Barberá’nin raporuna göre, Gezi Parkı Direnişi sırasında dünyada eşi görülmemiş bir tweet patlaması yaşandı. Twitter’daki en ünlü ‘hashtag’ olan “direngezipark”, şu ana kadar en çok Mısır Devrimi esnasında kullanılan popüler hashtag’lerden bile fazla olarak, 3 gün içersinde 1.8 milyon kez kullanıldı. Mısır’daki Arap Baharı esnasındaki Twitter kullanımdan farklı olarak, tweet’lerin çoğu, Türkiye sınırında ve Türkçe olarak atıldı. Arap Baharı esnasında, Mısır ile ilgili tweet’ler, genelde yurtdışındaki araştırmacılar tarafından ve ulusal medyannin ilgisini çekmek amacıyla İngilizce atılmıştı. Rapora göre, Twitter, aynı zamanda biribirine yakın görüşte olan insanların bir araya gelmesini sağladı. Tür-

büyük bir rol oynadığını yazdı. ABD’de yaşayan bir Türk grubun kurduğu “Çapulcu Tencere” uygulamasını örnek gösterdi. Tencere ve tava çalarak protestolara katılmak isteyen kişilerin, akıllı telefonlarından bu sesleri çıkarabilmesine yarayan “Çapulcu Tencere” uygulaması ilk hafta 100 bin kere

indirildİğini yazdı. Brezilya’da gösterilerin başlamasının ardından, uygulamanın Portekizcesinin de geliştirildiğini ekledi. Forbes, Apple’ın kendi uygulamarından WhatsApp’in yakın arkadaş gruplarının birbiriyle iletişime geçmesini sağladını belirtti. Özelllikle polis tarafından yakalanan göstericilerin bulundukları yeri bu uygulama sayesinde arkadaşlarıyla paylaştıklarını ve bu uygulamanın devlet tarafından takibinin çok zor olduğunu yazdı. Forbes, basının olmadığı yerlede prostestocuların Ustream , Vine ve Çapul.tv üzerinden canlı yayın yapmasının güçlü bir sesini duyurma şekli olduğnu ekledi.

» İNTERNET FORUMLARI

“Açık Demokrasi” isimli forum sitesi, Türk hükümeti ve protestocular ile ilgili fikirlerini paylaşmak ve tartışmak isteyen insanlar için öncü bir site haline geldi. Sami Can Tandoğdu tarafından kurulan sitenin şu anda günlük 2 bin ziyaretçisinin yanında 13 bin Facebook kullanıcısı var” diye belirten Forbes, Türkiye’nin ilk sosyal ağı olarak bilinen Ekşi Sözlük’ün de kullanıcıların ülke meselerini masaya yatırdıkları önemli bir kaynak olduğunu söyledi.

CUMHURİYETÇİ SENATÖR McCAIN’DEN AĞIR SÖZLER...

TAYYİP ERDOĞAN HALKININ GÖZÜNDE DİKTATÖR GİBİ

2008 başkanlık seçimlerinde Obama'ya karşı yarışan Cumhuriyetçi Parti Arizona Senatörü John McCain, Türkiye'deki olayları, "Erdoğan'ın Türk halkını İslami yöne doğru zorlamasına karşı bir başkaldırı" olarak değerlendirdi (WASHINGTON – POSTA 212 ) ABD’de Cumhuriyetçi Parti Arizona Senatörü John McCain, “Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, Türk halkının birçoğunun gözünde, bir başbakandan ziyade diktatör gibi görüldüğünü” söyledi. Washington merkezli Brookings Insitute adlı düşünce kuruluşunda konferans veren, 2008 başkanlık seçimlerinde ABD Başkanı Obama’ya karşı yarışan cumhuriyetçi adayı Senatör McCain, toplantının soru-cevap bölümünde Taksim Gezi Parkı’na yönelik olaylarla ilgili bir soruyu da yanıtladı.

» ERDOĞAN’A KARŞI BAŞKALDIRI

McCain, “Arap Baharı’nın meydana geldiği diğer bölgelerin aksine, böyle bir gelişmenin Türkiye’de olmasını hiç kimsenin beklemediğini” ifade eden McCain, “Şurası çok açık ki, bu olaylar, Erdoğan’ın Türk halkını İslami yöne doğru zorlamasına karşı bir başkaldırıydı. Buradaki birçoğumuz İstanbul’da, Ankara’da ve diğer büyük kentlerde bulunduk. Oralar da Washington gibi, mezhepsel değil ve kozmopolit. Dolayısıyla bence bu olaylar, Erdoğan’ın, çok modern bir ulusu ve demokrasiyi, alkol sınırlamaları, İslami yönelimli okullar gibi, attığı birçok adımlarla halkın istemediği bir yöne zorlamaya çalışmasına karşı bir başkaldırıydı” diye konuştu.

» MEDYAYI SİNDİRDİ

McCain, bunun yanında, “Türkiye’de cezaevindeki gazeteci sayısının, diğer herhan-

gi bir Ortadoğu ülkesindekinden daha fazla olduğunu” belirterek, “Erdoğan’ın gerek yazılı gerekse diğer medyayı, davalar açmak gibi adımlarla sindirdiğinin şüphe götürmediğini” iddia etti. “Bence bu olanlar, pek diğer yerlerde gördüğümüz türden bir tepki değil, kendilerine baskı yaptığını düşündükleri bir kişiye (Erdoğan’a) yönelik bir tepki” diyen McCain, “Erdoğan’ın bu olanlardan ders almasını ve polisin kullandığı bazı taktiklerin aşırıya kaçtığını anlamasını umduğunu” belirtti.

» UMARIM DERS ÇIKARMIŞTIR

Bence burada gördüğümüz tepk diğer yerlerdeki tepkiler gibi değildi. Bu tepki bir kişinin kendisine olan baskıya, 2023’e kadar iktidarda kalmayı istediğini belirten kişiye (Erdoğan’a) karşıydı. Umarım yaşananlardan ders çıkartmıştır. Umarım polisi kullanarak uyguladığı bazı taktiklerin aşırıya kaçtığını anlamıştır. Dışişleri Bakanı Kerry’nin konuyla ilgili olarak düşüncelerini açıkça dile getirmesinden dolayı çok memnunum

» TÜRKİYE’NİN BAŞARISI OLAĞANÜSTÜ

Senatör McCain, “Türkiye’yi seviyorum. Türk ekonomisinin başarısı olağanüstü ama aynı zamanda şu görüşü de savunuyorum: Bence Sayın Erdoğan, Türk halkının birçoğunun gözünde, bir başbakan ya da devlet başkanı olmaktan ziyade bir diktatör gibi görülüyor” ifadelerini kullandı.


Güncel

Yrd. Doç. Dr.

Burak Küntay

Bahçeşehir Üniversitesi Öğretim Görevlisi

ABD-Taliban Görüşmeleri ABD’NİN Taliban ile görüşmesi dünya gündemine sert bir şekilde oturdu. ABD’nin 11 Eylül saldırılarını yapan El Kaide’yi koruduğu gerekçesiyle savaş açtığı ve Afganistan yönetiminde iktidardan düşürdüğü Taliban’la on iki sene sonra direkt görüşmelere başlaması, aslında dünya politikasındaki köklü değişimleri de ortaya koyuyor. Açıkça görülüyor ki, dünyanın süper gücü bile olsanız, bölgesel güçleri bir noktadan sonra göz ardı edemiyorsunuz. Her şeyden önce şunu bir kez daha belirtmek isterim. Şu an itibariyle görüşmelerin yüzde yüz olup olmayacağı meçhul. Gerek ABD’den gerekse Taliban’dan kaynaklanan sıkıntılar bu görüşmeleri çıkmaza sokabilir. Ancak bu hadisenin gündemde olması ve hayata geçirilme niyeti taşıması bile başlı başına bir olaydır. Dolayısıyla konuyu gerçekleşip gerçekleşmemesi ya da bu konudan bir netice çıkıp çıkmaması bağlamında değil, insiyatif alma noktasında değerlendirmek gerekir. İşte bu yüzden görüşmeyi iyi okumak lazım. Çünkü bu konunun ciddi iç politika sebepleri olduğu aşikar. Obama iktidara gelirken Bush’un en çok savaş politikalarını ve ABD askerlerinin ülke dışına yollanmasını eleştirdi. Bu bağlamda Obama’nın seçim vaatlerinden belki de en büyüğü ABD’nin yurtdışındaki askerlerini geri çekmesiydi. Dolayısıyla bu Obama için önemli bir hedeftir. Her ABD başkanı görevde kaldığı süre boyunca bir şeyle hatırlanmak ister, bir başarısı olsun ister. Obama’nın bırakacağı damga muhtemelen ABD dışındaki askerlerin geri çekilmesi olacaktır ki bunun üzerine çalışıyor. Askerleri çekmek bir talimat işi, o da kolay. Ancak burada asıl üzerinde durulması gereken mesele ABD’nin Afganistan’a müdahalesinde küresel düzeyde aldığı tepkiden sonra bir de askerlerini çekince işlerin daha beter olup, kanın gövdeyi götürmesi durumunda sadece Obama’nın değil, ABD’nin zaten çok da müspet olmayan imajının daha da zedelenmesidir. İşte bu yüzden ABD Afganistan’daki en önemli güç olan ve her geçen gün gücünü daha da hissettirmeye başlayan Taliban ile tabularını yıkarak çekilme sonrasının temellerini hazırlamak maksadı ile görüşmelere başlıyor. Washington’da bu noktada iki farklı bakış açısı var. Bir kısım Taliban’ı Afganistan’ın bir gerçeği olarak ve ABD sonrası düzenin oluşumunda olmazsa olmaz bir etken olarak görüyor. Taliban’ın El Kaide ile ilişkilerini kesip, silahı bırakıp, elindeki esirleri de serbest bırakmak suretiyle sürece iyi niyetli bir başlangıç yapmasını umuyor. DC’deki diğer görüş ise, Obama yönetiminin yanlış yaptığını vurguluyor. Taliban’ın hiç bir zaman demokratik laik bir devlet olmak istemediğini ve İslam emirliği felsefesinden geri adım atmayacağını düşünüyor. Taliban’ın Guantanamo’daki tutsakların serbest bırakılmasını istemesi gibi birçok talebiyle ABD’yi oyalayacağı ve küçük düşüreceği bu grubun hakim görüşü. Buna ek olarak mevcut iktidardaki Karzai’nin bu konudaki insiyatifini kullanarak ABD-Taliban direkt görüşmelerine heyet yollamak istemesi ve bunun ABD tarafından reddedilmesi sürecinin Taliban’ı kazandırmayacağı gibi Karzai’yi de zayıflatıp ABD’ye tepkili hale getireceği yaygın bir görüş haline gelmeye başladı.

AK Parti'den yeni bir demokratikleşme paketi hazırlığı Başta Adalet Bakanı Sadullah Ergin olmak üzere ilgili bakanların bir haftadan bu yana “genel hatlarını” belirlemek için seri toplantılar yaptığı “demokratikleşme paketinin” kaderi, bu hafta şekillenecek

Arzu Kaya

Uranlı twitter@arzukayauranli

İletişim ‘Gezi’ diyorum, ‘darbeci misin?’ diyorlar; ‘28 Şubat’ diyorum ‘AKP’li misin ?’ diyorlar; ‘barış’ diyorum ‘solcu musun?’ diyorlar; ‘dialog’ diyorum ‘Cemaatçi misin?’ diyorlar;

‘baş örtüsü’ diyorum ‘gerici misin?’ diyorlar; ‘Lice’ diyorum ‘Kürt müsün?’ diyorlar; ‘Sivas’ diyorum ‘Alevi misin?’ diyorlar; ‘Fenerbahçe’ diyorum ‘şikeci misin?’ diyorlar; ‘kişisel özgürlük’ diyorum ‘anarsist misin?’ diyorlar;

» ALEVİ AÇILIMI ADIMLARI

(NEW YORK - POSTA 212) Başbakan Tayyip Erdoğan’a verilecek brifingden sonra pakete nelerin gireceği netleşecek. “Uzun tutukluluk” ve “seçim barajının” düşürülmesi de tartışılan konular arasında bulunuyor.

» UZUN TUTUKLULUK VE BARAJ

Hürriyet gazetesinden Nuray Babacan'ın haberine göre; Geçen hafta, başbakanlıkta ilgili bakanlar ve AK Parti kurmaylarının katılımıyla yapılan seri toplantılarda şekillenen “demokratikleşme paketi”, sadece çözüm sürecinde Kürt vatandaşlar ve BDP’lilerin taleplerini değil, toplumsal bazı sorunların çözümüne ilişkin düzenlemeler de içerecek. Paketin en zor konusu, seçim barajın belli oranda düşürülmesiyle, uzun tutukluluk konusunda Anayasa Mahkemesi’nin verdiği karara uygun düzenlemenin yapılması olacak. Sürenin, terör suçları için 6 yıl olması tartışılıyor. Paket, 35-40 maddeden oluşacak ve yaz aylarında TBMM’ye sunulacak. Kamuoyunda tartışmaya açılacak paketin, sonbaharda Meclis’te yasalaşması planlanıyor. Paketin kesin yasalaşma tarihini, “PKK militanlarının Türkiye’den çekilme hızı” belirleyecek. Pakette yer alacağı gibi yasal düzenleme gerektirmeden karara bağlanacak diğer konular da eş zamanlı gündeme gelecek. Tartışılan düzenlemeler şöyle:

» TANIMDA REVİZE

TCK ve TMK’da iyileştirmeler yapıla-

cak. Partinin İnsan Hakları Eylem Planı ile Akil Adamlar raporunda yer alan taleplere bulunacak. KCK’lıların tutuksuz yargılanması sonucunu doğuracak düzenlemeyle “Suça karışmamış olma” yerine “haklarında herhangi bir soruşturma ve kovuşturma bulunmayan” şeklinde düzenleme yapılacak.

» ANADİLDE KAMU HİZMETİ

Anadilde kamu hizmetlerine erişimin önündeki engeller kaldırılacak. Kamu hizmetlerinde ana dille tercümanlık hizmeti verilecek. Bu hizmet pilot uygulaması yapıldığı sağlık ve tapu hizmetleri dışındaki alanlarda da yaygınlaştırılacak.

» DERSİM OPERASYONU

Demokratikleşme Paketi’nin içerisinde olmasa bile eş zamanlı hayata geçirilecek bazı kararlar da söz konusu olabilecek. İsimleri değiştirilen yerleşim yerleriyle ilgili taleplerin hayata geçirilmesinin önündeki engeller kaldırılacak. Bu uygulamayla Tunceli’nin adının Dersim olarak değiştirilmesine olanak sağlanacak. TBMM’nin yeni döneminde, “Dersim, Kahramanmaraş ve Sivas olaylarının araştırılması için” yeni bir araştırma komisyonu kurulması da sağlanacak. Bu komisyonu kurma iradesi, hükümet tarafından deklare edilecek.

» KAMUDA TÜRBAN ADIMI

Kamu hizmetlerinden yararlanmada her türlü dini, etnik ayrımcılığa son verilmesi sağlanacak. Bu düzenleme, kamuda türbanlı çalışmanın yolunu açacak.

ABD'liler yeni milli marş olarak Miley Cyrus'ın şarkısını istiyor Star-Spangled Banner" yerine "Party in the USA" şarkısının getirilmesi isteniyor. 342 milyona yakın tıkla YouTube'un en çok izlenen 23'üncü klibi olan "Party in the USA" bir genç kızın Los Angeles'a taşınma maceralarını anlatıyor ve Jay-Z ile Britney Spears'a göndermeler taşıyor. 2 Temmuz tarihinden bu yana sadece 322 imza alan ve toplamda 100 bin imzaya ihtiyaç duyan bu eğlenceli dilekçe "We the People" sayfası için ilk değil. Zaman

oysa ben sadece anlamaya çalışıyorum!

Yarım bırakılan Alevi açılımıyla ilgili adımlar atılacak. Cemevlerini kamu yararına hizmet eden vakıf olarak tanımlayan düzenlemeyle, arsa tahsisi, kamudan yardım gibi olanaklar yaratılacak. Cemevleri bağış toplayabilecek. Bir üniversitede Alevi kürsüsü kurulacak. Diyanette bir daire başkanlığının mezheplere ayrılması sağlanacak.

'Milli Marşımız değişsin' (NEW YORK - POSTA 212) ABD'de bir grup vatandaş Beyaz Saray'ın internet sitesinde bulunan online dilekçe sistemi üzerinden ülkenin milli marşının değiştirilmesi için bir kampanya başlattı. ABD'liler milli marş olarak Miley Cyrus'ın "Party in the USA" şarkısını söylemek istiyor. Beyaz Saray'ın sitesindeki "We the People" kısmında bulunan ve Başkan Barack Obama'ya hitaben hazırlanan dilekçede ABD'nin milli marşı olan "The

9

‘kadın hakları’ diyorum ‘lezbiyen misin?’ diyorlar;

» ÖNCE DEKLARE EDİLECEK

Obama’nın yapmak istediğini anlamak mümkün. Madem Taliban buranın bir gerçeği o halde görüşelim, anlaşalım, uzlaşalım diyor. Afganistan Irak’a benzemesin diyor. O zaman, uzaklaştıracağıma yanıma çekeyim diyor. Bunlar iyi düşünceler de, asıl nokta bu konunun gerçekleşip gerçekleşmeyeceği. ABD ve Taliban arasında fikri o denli fark var ki kapanması kanaatimce çok da mümkün olmayacaktır. Bizdeki eski bir hikaye gibi, birinde evlat acısı birinde kuyruk acısı varken geçmişi yok sayamayacaklardır. Elli konuda uzlaşsalar ki zor, farklılık yaşayacakları tek konu her şeyi başa saracaktır. İşte o tek konu da 2014 ama daha da belirgin şekilde 2016 seçimlerinde Demokratları Cumhuriyetçiler nezdinde saldırıya açık hale getirecektir. Yazımın başında da söylediğim gibi bu karar sadece dış politika kararı olmayacaktır; 2016 seçim kampanyasındaki en büyük münazara konusu haline gelecektir.

10 Temmuz 2013 Çarşamba

zaman böyle uçuk talepler bu sayfada yer bulabiliyor. Örneğin son olarak bir grup ABD'li Başkan Obama'dan Star Wars'daki uzay istasyonu ve süper güçlü silah Death Star'ın bir benzerini inşa etmesini istemişti.

» POLİSE DENETİM

Bağımsız kolluk denetim merkezinin kurulmasına ilişkin düzenleme yapılacak. Orantısız güç kullanan polisin denetimiyle ilgili mekanizmalar kurulacak. Bağımsız bir ‘ayrımcılıkla mücadele ve eşitlik komisyonunun’ kurulması ve şikayet sisteminin aktif olarak işlemesi sağlanacak.

Başkan Barack Obama, Müslümanların Ramazan ayını kutlayan bir mesaj yayınladı Obama, “Amerikan halkı adına, Ramazan ayının başlangıcında eşim Michelle ve ben, Amerikalı Müslümanlara ve tüm dünyadaki Müslümanlara en sıcak dileklerimi gönderiyorum,” dedi. Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da yaşayan halkın demokrasiye geçiş ve kendi geleceklerini tayin etmeleri açısından bu yıl Ramazan ayının özel anlam taşıdığını kaydeden Başkan Obama, “Amerika, kendi kaderlerini belirlemeye çalışan, korku ve şiddetten arınmış bir şekilde yaşamak ve ibadetlerini özgürce yerine getirmek isteyen insanların yanındadır” diye konuştu Obama, Ramazan ayında İslam dininin Amerikan dokusunun bir parçası olduğunu belirtti ve Müslüman Amerikalıların bu ülkeyi güçlendirdiğini, Amerikan halkının hayatını zenginleştirdiğini ifade etti. Başkan Barack Obama, “Ramazan ayı, herkese ortak insanlığımızı; tüm büyük inanışların adalet, eşitlik ve merhamete bağlı olduğunu hatırlatıyor” dedi. Obama, kutlama mesajında Beyaz Saray’da bu yıl da iftar düzenleneceğini hatırlattı, mesajını “Ramazan kerim” ifadeleriyle kapattı.

HABER OLMAK İÇİN...

haber@posta212.com


10

Güncel

10 Temmuz 2013 Çarşamba

TÜRKİYE BAROLAR BİRLİĞİ BAŞKANI, POLİSİN SİYASALLAŞMASI VE HÜKÜMETE MUHALİF HERKESİ ÖTEKİLEŞTİRMESİNDEN ŞİKAYETÇİ

Selim Atalay twitter@SelimAtalayNY

1,5 milyar dolarlık adı konmamış darbe

R

HABER • ÖZ

E

R BE

L ZE

ER • ÖZEL AB HA LH

• ÖZEL HAB E

MERİKA’DA bir deyiş vardır: Birşey ördeğe benziyorsa, ördek gibi yüzüyorsa ve ördek gibi ötüyorsa, o şey bir ördektir... Mısır’a uyarlarsak: Darbe gibi görünen, yüzen ve öten şey, tabii ki bir darbedir. Öte yanda Mursi ve yönetiminin Washington’da seveni yoktu, ardından ağlayan olmamıştır. Şu an için Kahire’deki askeri yönetim için en büyük öncelik, 1,3 milyar dolarlık ABD askeri yardımının kesilmemesi. ABD’nin ayrıca 250 milyon dolarlık sivil yardımı var. ABD bütçe yasası -seçimle işbaşına gelmiş hükümetlerin darbeye uğraması halinde o ülkeye ABD yardımı verilmemesini- öngörüyor. Bu madde nedeniyle Kahire’de kimse -darbe- lafını kullanmıyor... Hem artık darbe şık bir durum olmadığından -devrim- daha kullanışlı... İlk gün itibariyle Washington’da Dışişleri Bakanlığı sözcüsü -darbe- kelimesi kullanmadı. Başkan Obama’nın açıklamasında -Mısır ordusunun Cumhurbaşkanı Mursi’yi çekme kararı- gibi bir tamlama kullanıldı. Darbenin unsurları var, kendisi var, neticesi var, adı yok. Mısır ordusunun bütçesi 4 milyar dolar. Her ne kadar miktarın devlet sırrı olarak düşük açıklandığı ve bunun yalnızca maaşa, karavanaya ve sabit masrafa harcandığı öne sürülse de, ABD’nin verdiği yardım önemli. Mısır’ın 1979’da İsrailile barış anlaşmasından sonra ABD, Mısır ordusunu muhatap almıştı. Bu yüzden ABD’de -Mısır- denince, hemen Pentagon devreye giriyor. ABD Donanması için Süveyş Kanalı’ndan rahat geçmek de önemli. İki yıl önce Hüsnü Mübarek’in devrilme sürecinde ABD en çok Pentagon üzerinden Mısır Genelkurmayı ile temasta olmuştu. O zaman Mübarek’in duruma ne kadar hakim olduğuna bakılmış, Mübarek’in kontrolü kaybetmeye başlamasından sonra ilgi orduya yönelmişti. Pentagon’un o zaman öncelikli telkini -ordunun halkın üzerine ateş açmaması- idi. Şimdi de Mısır ordusunun niyeti anlaşıldıktan sonra Pentagon’un -Darbe yaparsanız yardımı alamazsınız, o yüzden acil sivil geçiş yapın- dediği bildiriliyor. Financial Times, ABD’nin Mısır generallerine –Darbeyi destekleyemeyiz ve herhangi bir değişim, olabildiğince sivil görünümlü olmalı- dediğini yazıyor. ABD bu telkinde bulunmuş, ancak bir -plan- vermemiş. Kahire’de adına darbe denmeyen darbeden sonra Anayasa Mahkemesi Başkanı’nın atanması, Baradey ve diğer siviller heyetinin TV ekranlarında görünmesi bu kapsamda. Başkan Obama’nın darbe sonrasındaki açıklamasında ‘ABD yardımının hukuki durumu konusunda inceleme başlattık’ demesi, olayın şekil şartı. Bundan sonraki süreçte ABD, Mısır Ordusu üzerinde bu yardım üzerinden etki kuracak. Çünkü Obama orduya -idareyi olabildiğince çabuk biçimde demokratik biçimde seçilecek sivil yönetime bırakma- çağrısı yaptı. ‘Mursi ve taraftarlarını keyfi tutuklamayın’ dedi. Ayrıca ordunun, barışçı gösteri, hukuki başvuru yolları ve sivil mahkemelerde adil yargı hakkına saygı göstermesini istedi. Yani Obama, adına darbe denmeyen darbeyi yapan Mısır Ordusunun seçim kazanmış demokratik hükümet gibi davranmasını bekliyor. Toplu infaz, toplu tutuklama, askeri mahkeme, otomatik yasaklar, ideolojik temizlik ve sair fena muamele gibi geleneksel darbe alışkanlıklarından uzakdurulmasını istiyor. Bu şartlar Mısır ordusunu zorlar... Ancak ordu kontrolü elinden kaçırıp kendisi istikrarsızlık kaynağı olmadıkça, ABD yardımı kesilmez. Sihirli kelime: İstikrar... Öte yanda istikrar kelimesi bundan sonra Mısır’ın trajik bulmacası olacak.

•Ö

A

Ankara Barosu, Ankara Emniyet Müdürlüğü tarafından hazırlanan Gezi Parkı eylemleri hakkındaki fezlekede kendilerinin de dahil pek çok sivil toplum kuruluşu ve kitle örgütlerine yöneltilen suçlamalara tepkili. Ankara Emniyeti’nin gözaltına aldığı 23 kişi için fezleke düzenleyip siyasi partiler, milletvekilleri, baro, dernek ve sendikalar ile taraftar gruplarını ve meslek örgütlerini “anayasal düzeni değiştirmek amacıyla halk ayaklanması başlatmaya çalışmakla” suçladığını hatırlatan Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu, gelişmelerden endişe duyduğunu belirtiyor ve yeni tutuklama dalgaları olacağını düşünüyor. Son zamanlarda siyasetin potansiyel yeni liderlerinden biri olarak gösterilen Metin Fevzioğlu, POSTA212’ye konuştu

BARBAROS SAYILGAN ■ Gezi Parkı olayları sonrasında yapılan tutuklamaları bir hukukçu gözüyle nasıl yorumluyorsunuz? Bu gösteriler halkın büyük çoğunlukla şiddete başvurmadığı demokratik, barışçı gösterilerdi. Herhangi bir illegal örgütlenme modeli asla sözkonusu değildi, hatta bir örgütlenme içinde bile değillerdi. Ancak maalesef bizim dile getirdiğimiz endişeleri haklı çıkaracak şekilde Türkiye’de bir cadı avı başlatılmış durumda. Geçtiğimiz hafta Ankara polisinin hazırladığı bir rapor elimize geçti. Bu raporda aynen şöyle diyor: “Büyük çoğunluğu herhangi bir örgütsel bağlantı içinde olmayan halk kitlelerini, hükümet muhalifi sivil toplum örgütleri ve basın yayın kuruluşları örgütleyerek eyleme kışkırtmışlardır.” Rapor şöyle devam ediyor: “Polisin ibra edilen orantısız güç kullanımına karşı Ankara Barosu, Türk Tabipler Birliği gibi hükümete muhalif sivil toplum örgütleri halkı suç duyurusunda bulunmaya teşvik ederek polis üzerinde baskı kurmaya çalışmışlardır.” Korkunç bir yaklaşım. Bu ifadeler, polisin kendini siyasi iktidarın polisi, belli bir partinin polisi olarak konumlamış olduğunu gösteriyor.

(ANKARA – POSTA 212) Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç, Bakanlar Kurulu toplantısının ardından bedelli askerlik ücretinde indirim müjdesi verdi. Arınç,’’ Özellikle yurt dışındaki genç kardeşlerimizi, askerlik çağına gelmiş dövizli askerlik yapma durumunda bulunan bütün yurttaşlarımızı kapsayacak. Onların talebi üzerine böyle bir karar alınmış oldu. Bildiğiniz gibi 5 bin 112 avrodan geçtiğimiz yıl 10 bin avroya yükseltilmişti. Bunun çok yüksek olduğu ve yurttaşlarımızın zararına yol açtığı ve bazı sosyal psikolojik endişeler meydana getirdiği görüldü ve hükümetimiz, Bakanları Kurulumuz konuyla ilgili birkaç aydan bu yana üzerinde çalıştığımız konuyu bugün sonuçlandırdı. Bugün itibarıyla dövizli askerlik 10 bin avrodan 6 bin avroya düşürülmüştür. Bunun uyguluma esasları ve usulleri Milli Savunma Bakanlığımız tarafından takip edilecektir.” dedi

mayan ayrımı yaptıklarını sanmıyorum. Tamamen halkaları genişleterek çok büyük huzursuzluklara yol açacak, milyonları çok ciddi şekilde rahatsız edecek yeni operasyonlar, tutuklamalar dizisinin gelmesinden endişeliyim.

» YENİ DALGALAR GELECEK

■ Sözünü ettiğiniz tarzda bir “cadı avından” kimler etkilenebilir? İkinci, üçüncü tutuklama dalgalarında kanaat önderlerine, sivil toplum örgütleri temsilcilerine karşı tavır almanın temel taşları oluşturuldu, alt yapısı hazırlandı. Akıllarını başlarına toplamazlarsa büyük bir sorumsuzlukla işi buraya kadar götürecekler. ■ Türkiye’de insanlar artık Facebook’ta bile bir şeyler yazmaktan korkuyor. Sizce sosyal medyayı kullanırken korkmakta haklılar mı? Elbette haklılar. Ama korkunun ecele faydası yok ve faşizme karşı en etkili panzehir korkmamak ve konuşmaktır. ■ Tutukluluklarda 10 yıllık sürenin iptalini nasıl yorumluyorsunuz? Bu Anayasa Mahkemesi’nin önemli bir açılımıdır. Takdir ediyorum, ancak eksiktir. Bir yıl sonra yürürlüğe girecek şekilde bir geçiş hükmü içermesi eleştiriye açık bir yön. Ama yine de önemli bir girişim ve açılım. Buradan herkesin kendine düşen payı almasını umut ediyorum.

» STK’LARA MUHALİF-YANDAŞ AYRIMI » İHLALLER HERKESİ İLGİLENDİRİR Bu raporla ortaya çıkan bir başka gerek ise, sivil toplum örgütlerini hükümet muhalifi olan ve olmayan diye ayıran bakış. Bu bakışa göre makbul olan kuruluşlar hükümeti destekleyenler. Buna karşılık hükümeti desteklemeyen sivil toplum örgütlerinin “kabul edilemez” olduğu yaklaşımı tipik bir polis devleti tavrının ifadesidir. Oysa polisin siyasi görüşü ne olursa olsun barışçıl gösteri hakkını kullananları koruma ve bu gösteri hakkının kullanılmasına uygun ortamı sağlamak görevidir.

» “CADI AVI FELAKETLE SONUÇLANIR”

BEDELLİ ASKERLİKTE İNDİRİM MÜJDESİ

“Türkiye’de cadı avı başlatıldı”

■ New York barosu, kısa bir süre önce Başbakan Erdoğan’a bir mektup yazdı. Öte yandan iktidar ve belli bir kesim bu tarz dışarıdan müdahaleleri hoş karşılamıyor. Ne dersiniz? Bugün öyle bir dünyada yaşıyoruz ki, bir Twitter mesajı kısa süre içinde, gazetelerin tirajlarıyla mukayese edilemeyecek sayıdaki bir kitleye ne düşündüğünüzü aktarmanıza izin veriyor. Dolayısıyla artık iletişim teknolojilerinin etkisiyle dünyada çağdaş kültür değerleri, izleyen herkes tarafından paylaşılır

durumda. “Kol kırılır yen içinde kalır” ilkel dünyanın mantığıdır. İnsan hakları evrenseldir. Eğer New York’ta bir insan hakları ihlali olmuşsa bu benim de meselemdir. Ankara’da bir insan hakları ihlali varsa bu da New Yorklunun meselesidir. New Yorklu, Washingtonlu veya Miamili Ankara’da ya da İstanbul’da ihlal edilen bir insan hakkına kayıtsız kalamaz; bu bir insanlık meselesidir. Ancak çoğulcu demokrasiden nasibini almamış bir iktidarla karşı karşıyayız.

» İŞTE EMNİYET’İN İDDİALARI

Ankara Emniyet müdürlüğü’nün, Gezi Parkı eylemlerine destek amacıyla Ankara’da düzenlenen gösterilerle ilgili olarak hazırladığı ve Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderdiği fezlekede şu iddialar bulunuyor: ◗ Eylemlerin amacı, kaos ortamı oluşturarak halk ayaklanması çıkarmak suretiyle anayasal düzeni değiştirmeye yönelikti. ◗ Demokratik hak talebiyle başlayan olaylara ilerleyen günlerde terör örgütlerinin ve örgütlere ait açık alan yapılanmaları da katıldı. ◗ Terör örgütlerinin provoke ettiği eylemci gruplar Ankara’da Başbakanlık Merkez Binası, TBMM, Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık Resmi Konutu, Başbakan Erdoğan’ın Keçiören’deki evi, AK Parti Genel Merkezi ile teşkilat binalarına saldırılarda bulunmaya teşebbüs etti. ◗ Demokratik hak talebiyle alanlara çıkan kişiler, “Hükümet karşıtı basın yayın kuruluşları, gazeteciler, sivil toplum örgütleri, taraftar grupları ile sanat camiası mensupları ve marjinal gruplar tarafından kışkırtıldı ve yönlendirildi.” ◗ TMMOB, ÇHD, TTB, Ankara Barosu, İHD, ATO gibi hükümet muhalifi sivil toplum örgütleri ve BBC ve CNN’in de dahil olduğu medya kuruluşları eylemci gruplara kamuoyu desteği sağlamaya, yargı ve Emniyet teşkilatı üzerinde psikolojik baskı oluşturmaya çalıştı.

Bu polis raporu önümüzdeki günlerde barolara, medya mensuplarına, gazetecilere, televizyonculara, sivil toplum örgütlerinin yöneticilerine karşı ikinci, üçüncü dalgalarda operasyonlar başlayacağı konusunda bize alarm zilleri çaldırıyor. Konuyla ilgili derin endişelerimi, ziyaretime gelen Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri’ne de ilettim. Raporun kopyasını da verdim. Aklı başında, salim kafayla düşünen herkes tarafından ifade ettiğim bu öneriler paylaşılıyor. Kaygılarımızı Anayasa Mahkemesi Başkanı’na da ilettim. Umut ediyorum böyle bir çılgınlığa kalkışmazlar. Çünkü böyle, sivil toplumu bir bütün olarak karşısına alacak bir cadı avı, Türkiye’de felaketle sonuçlanır.

Erdoğan’ın BOP Eşbaşkanlığı’nın son

T

AYYİP Erdoğan’ın (American Dream) Amerikan Rüyası, ABD’nin de Orta Doğu’daki Amerikan Rüyası artık sona erdi. ABD’nin Ilımlı İslam Projesi kâbusa dönüştü. Ilımlı İslam’ın figürleri Erdoğan ve Mursi’ye ABD’de artık sempatiyle bakılmıyor. Gezi ayarından sonra Mısır’daki gelişmeler, Obama Yönetimini ne yapacağını bilmez bir duruma soktu. Yönetim şaşkın. Obama izleyeceği politikaya bir türlü karar veremiyor. Başkan Obama “Mısır’da askeri darbe oldu” diyemiyor, Mursi’ye destek vermiyor .Washington tam bir politikasızlık yaşıyor. ABD Bağımsızlık Günü’nde Beyaz Saray’ın önünde yönetimin çaresizliğini anlatan ilginç bir resim vardı. Bir yanda Mursi taraftarları, diğer tarafta Mursi karşıtları slogan atıyor, ortada da Amerikan polisi duruyor. ABD’de Mursi’nin seçilmiş bir lider olduğu konusunda görüş birliği var. Ancak iktidarı süresince yaptıklarına kimse hak vermiyor, demokrasiyle bağdaştırmıyor. Gezi protestoları ve Mısır’daki gelişmeler ABD kamuoyunda Türk ve Mısır halkının din baskısıyla yönetilmek istemediği yönünde tereddütsüz bir fikir oluşturdu. Mısır’daki gelişmeler Gezi olaylarıyla birlikte anılıyor. Mursi denince akla Erdoğan geliyor. Ilımlı İslam’dan Gezi Modeline geçiş; Washington Post Gazetesi İstanbul’da Erdoğan’ın otoriter tavrı ve İslamlaştırma politikasına karşı başlatılan hareketin Arap Demokrasisi için bir model olduğunu yazdı. Washington Post yazarı David İgnatius da halkın gücünü konu alan bir yorumda, İslamcı Popülist diye tanımladığı Erdoğan’ın protestolarla sallandığını anlattı. Cumhuriyetçi ağırlıklı ABD Kongresi ise Mısır’daki askeri müdahaleden memnun görünüyor. Mursi’yi demokratik bir anayasa için engel olarak tanımlıyor. Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesi Başkanı Edward Royce, Mursi’nin gidişinin Mısır’da daha iyi bir geleceğe neden olacağını söyledi. Ilımlı İslamcı Neo-Con’lar da ağız değiştirdi. Kongre’deki Cumhuriyetçi üyeler Erdoğan gelişmelerden ders alsın diye konuşuyor. Mısır’daki gelişmelerden sonra Erdoğan, BOP Eşbaşkanlığı uykusundan uyanır mı bilmiyorum. Eş Başkanlık son sürat Ex Başkanlığa doğru yol alıyor. BOP’çuların ağzını bıçak açmıyor. Çok önemli bir soru: Erdoğan Gazze’ye nasıl gidecek? Onu düşünmeli. Seçmenine söz verdi. Mısır’dan izin alabilir mi? Zor görünüyor. Bir türlü anlaşamadığı İsrail’in Mavi Marmara için teklif ettiği tazminat rakamlarına razı olup Tel Aviv’den geçiş izni ister mi? Ya da bir delikanlılık yapıp dörtte üçünü Silivri ve Hasdal’a paylaştırdığı Deniz Kuvvetleri’ne ait bir savaş gemisine atlayıp Mavi Marmara rotasında Gazze’ye amfibi çıkartması yapabilir mi? Yoksa Washington’dan izin çıkıncaya kadar bekleyecek mi? (Yurt Gazetesi’ndeki köşesinden alınmıştır)

ABD: GEZİ OLAYLARINI İZLİYORUZ ABD Dışişleri Bakanlığı’nın pazartesi günü yapılan basın toplantısında, Türkiye’nin Mısır’daki yaklaşımı, Washington Türk Büyükelçiliği’nin NSA (Amerikan Ulusal Güvenlik Ajansı) tarafından dinlendiği iddiaları ve Gezi Olayları ele alındı. Sözcü Jen Psaki, Mısır konusunda Türkiye ile yakın temas halinde olduklarını söylerken, Türkiye’nin eleştirileriyle ilgili, ABD’nin olayın darbe olup olmadığını halen değerlendirdiğini söyledi. Dinleme iddialarıyla ilgilendiklerini, halen devam eden Gezi Parkı eylemlerini ise izlemeye devam ettiklerni açıkladı.

» DARBE DEĞERLENDİRMESİ

» YABANCI MEDYA BİLE HEDEFTE

Cadı avı psikolojisi o kadar ileri boyutlara varmış durumda ki sözkonusu raporda “CNN, Reuters, El Cezire gibi yabancı basın kuruluşları maksatlı olarak, taraflı yayın yapmak suretiyle gösterileri bir halk ayaklanması şeklinde takdim ettiler” iddiasında bulunup “amaçları hükümeti devirmektir” demeye getiriyor. Yani Türkiye’deki ve dünyadaki bütün sivil toplum yapılarıyla, özgür medyayı bir komplonun aktörleri yapıyor. Aynen bir fıkra gibi. Bu öyle bir polis raporu ki yalnızca kendilerini tertemiz görüyorlar ve bütün dünya medyasını, Türkiye’de kalan bir avuç özgür medya ve sivil toplum örgütünü toptan suçlu addediyorlar. Böyle bir noktadayız. Tutuklamaları tamamen siyasi olarak görüyorum. Şiddete başvuran ve başvur-

Yılmaz Polat

METİN FEYZİOĞLU KİMDİR?

Akademisyen ve hukukçu Prof. Dr. Metin Feyzioğlu, Prof. Dr. Turhan Feyzioğlu’nun torunudur. Metin Feyzioğlu 1986’da TED Ankara Koleji, 1990’da Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun oldu. 1992’de Kamu Hukuku yüksek lisansını tamamladı ve 1995 yılında Kamu Hukuku alanında doktor unvanını aldı. 1996 yılında mezun olduğu fakülteye Ceza Hukuku alanında Yardımcı Doçent olarak atandı. 2000 yılında Doçent, 2005 yılında Profesör oldu. 2007 yılında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı oldu. 1991 yılından beri kayıtlı avukat olarak çalıştığı Ankara Barosu’nun, 10 Ekim 2010 tarihinde yapılan seçiminde başkanlığına seçildi. 18 Temmuz 2012 tarihinde Bilim Yönetim ve Kültür Platformu kontenjanından CHP Parti Meclisi üyesi oldu. 26 Mayıs 2013’te yapılan Türkiye Barolar Birliği 32. olağan genel kurulunda Türkiye Barolar Birliği’nin 8. başkanı olarak seçilince CHP’den istifa etti.

Psaki, Türk Hükümeti’nin başta ABD, Batı ülkelerini Mısır’da yaşananları darbe olarak nitelendirmemekle suçlaması konusunda şunları söyledi: “Şu anda net bir şekilde (olayın bir darbe olup olmadığı konusunda) kendi değerlendirmemizi yapma sürecindeyiz. Bunun önüne geçmek istemiyorum. Mısır’daki istikrar bölgedeki birçok ülkeyi yakından ilgilendiriyor. Bizim odaklandığımız da bu.”

» GERİLİMİ AZALTIN ÇAĞRISI

Psaki son olarak bir soru üzerine ABD’nin daha önce 20’ye yakın farklı açıklama yaptığı Gezi Olayları’na da değindi ve durumu halen izlediklerini belirterek şunları söyledi: “Birkaç haftadır olayları yakından takip ediyoruz. Tüm taraflara gerilimi azaltma ve sorunu diyalog yoluyla çözme çağrısı yapıyoruz. Ve herkesi itidalli davranmaya, şiddetten kaçınmaya davet ediyoruz.


Politika Güncel

10 Temmuz 2013 Çarşamba

Orta Doğu’da Siyasal İslam darbe mi aldı?

Mursi karşıtları ordunun müdahalesini “darbe” olarak adlandırmaktansa, arkasında büyük halk kitlelerinin desteği olduğu için “devrim” olarak nitelendirmeyi tercih ediyorlar. Darbe sözcüğünü telaffuz etmeyenler arasında ABD Başkanı Barack Obama da var. Obama’nın temkinli yaklaşmasının nedeni, darbe tanımının ABD’nin Mısır’a yaptığı yardımda kesintilere yol açacak olması. Aslında ABD geçtiğimiz 60 yıl içinde birçok kez Müslüman Kardeşler’le bir araya geldi, ancak ortaklık birden fazla kez başarısız oldu. Pullitzer ödüllü gazeteci Ian Johnson’ın radikal İslam’ın batıdaki uzantılarını araştırdığı “Münih’te Bir Cami” kitabında, ABD’nin 50’lerden beri komünizmle savaştan, Avrupa’daki Müslümanlar arasındaki gerilimi gidermeye uzanan birçok farklı sorun için Müslüman Kardeşler ya da kollarıyla gizli ortaklıklar kurduğunu anlatıyor. Johnson’a göre, ne zaman ABD liderliği Müslüman Kardeşler’in işine yarayacağına karar verip onları kendi hedeflerine uygun davranmaya zorlasa, sonuç hep hüsran oldu.

» ABD, KARDEŞLER’E HEP YAKIN OLDU

Başkan Eisenhower, 1953 yılında Kardeşler Nasır tarafından yasaklanmadan bir yıl önce CIA tarafından yönetilen propaganda programı dahilinde onlarca İslami lideri Princeton Üniversitesi’nde bir kongrede ağırlanmıştı. Bu liderlerden biri de Müslüman Kardeşler’in dışişleri bakanı olarak anılan ve kurucu Hasan el Benna’nın oğlu olan Said Ramazan’dı. Amaç, bağımsızlığını yeni kazanan Müslüman ülkelerde komünizm karşıtı bir gündem yaratmaktı. 50’lerin sonunda CIA Ramazan’ı açıkça desteklemeye başladı. Ian Johnson, Ramazan’a Amerikan ajanı demek fazla basit olsa da, Münih’te bir cami inşa edip, burayı Müslüman Kardeşler’in merkezi haline getirmesinin arkasında Amerika’nın desteği olduğunu söylüyor. Sonuçta, Ramazan komünizmle savaşmaktansa kendi İslami ajandasını yaymaya daha çok önem verince Amerika’nın çabaları boşa çıkıyor. Ancak Washington’un Müslüman Kardeşler’le yakınlığı, Afganistan’daki Sovyet Savaşı sırasında da devam ediyor.

» ABD PEŞLERİNE DÜŞTÜ

11 Eylül olaylarının ardından Amerika önce Müslüman Kardeşler’in peşine düşmüş ve önemli isimleri terörist ilan etmişti. Ama Bush, ikinci döneminde çark etti. Amerika, girdiği savaşlar nedeniyle Müslümanlara karşı zor durumdaydı ve sessizce pozisyon değiştirdi. Bunun yerine daha radikal gruplara alternatif olarak bir ılımlı İslam modeli ön plana çıkartıldı. Yine 50’lerde olduğu gibi Washington’ın Müslümanlarla yakın bağları bulunduğu izlenimi verildi, Müslüman Kardeşler övgüyle karşılandı ve Obama yönetimi de bu politikayı devam ettirdi.

» ABD DARBEDE NE KADAR ETKİLİ?

Johnson, “Şimdiye kadar ABD’nin darbede bir payı olduğuna ilişkin elimizde bir kanıt yok. Ayrıca Washington Mursi’yi destekliyordu ve hatta geçtiğimiz ay Yusuf el

•Ö •

HABER • ÖZ

R

E

» DARBE Mİ, DEĞİL Mİ?

L ZE

E ER • ÖZEL AB HA LH

MISIR’DA bir askeri müdahale ile iktidardan indirilen Müslüman Kardeşler, kısa süre öncesine kadar yasaklı olmasına rağmen Orta Doğu’da siyasal İslam’ın en önemli aktörüydü. ABD’nin de kontrol altında tutmak istediği örgütün Mısır’daki başarısızlığında, senelerce yasaklı olmanın getirdiği düşmanca tavrının da payı vardı. Geçtiğimiz hafta Mısır’da ordunun Müslüman Kardeşler yönetimini devirerek iktidarı ele geçirmesinin etkisi Mısır’la sınırlı kalmayabilir. Mısır’da başkan Muhammed Mursi ve Arap Uyanışı’nın ardından birçok ülkede güç kazanan Müslüman Kardeşler’in güç kaybetmesi, Orta Doğu’da siyasal İslam için stratejik bir kırılma noktasını işaret ediyor. Zira en kalabalık Arap ülkesi olan Mısır, hem Müslüman Kardeşler hareketinin doğum yeri, hem de 2011’de diktatörlüğün devrilmesi ve yerine İslamcı bir rejimin geçmesinde diğer Arap ülkelerine model olmuştu. Ancak Mısırlılar Mursi’yi seçtikten daha bir yıl sonra, bu kez onu devirmek için sokaklardaydı. Siyasi İslam’ın önde gelen örgütü Müslüman Kardeşler’in anavatanlarında aldığı bu darbenin Tunus’tan Suriye’ye geniş bir etkisi olması bekleniyor.

• ÖZEL HAB

NEW YORK - PEKİN

Pulitzer ödüllü Wall Street Journal yazarı Ian Johnson, 2000’li yılların ortalarında Almanya’da yaşadığı dönemde siyasal İslam ve Müslüman Kardeşler üzerine araştırmalar yaparak “Münih’te Bir Cami” (A Mosque In Munich) kitabını yazdı. 2012’de Türkçe olarak da yayınlanan kitapta CIA’nın Müslüman Kardeşler’le ilişkileri üzerinde de duran Johnson, POSTA212’ye Mısır’daki son gelişmeleri yorumladı

R BE

ESİN EŞKİNAT

IAN JOHNSON KİMDİR?

Gazeteci yazar Ian Johnson, sivil toplum, kültür ve din üzerine araştırmalarıyla biliniyor. 13 yıl boyunca Wall Street Journal’ın birinci sayfa yazarı ve büro şefi olan Johnson, 2001 yılında Çin’deki Falun Gong hareketinin bastırılmasıyla ilgili haberleriyle Pullitzer ödülü kazandı. 2001 yılında Wall Street Journal’ın Almanya bürosunun şefi oldu. 11 Eyül’den sonra 122 kişilik ekibiyle terörizm konusunda araştırmalar yapan Johnson, Alman Marshall Fonu’nun Peter R. Seitz ödülünü aldı. 2005 yılında siyasal İslam üzerine yaptığı araştırmaları 2010 yılında “Münih’te Bir Cami” (A Mosque In Munich) kitabında topladı. Johnson halen Pekin’de yaşıyor.

Karadavi’nin temsilcileriyle bir araya gelmişti. Darbenin yarattığı türden bir karmaşa, Washington’un işine gelmiyor,” diyor. “Washington için Müslüman Kardeşler, dış politikadaki hedefleri için manipüle etmek istedikleri bir güçtü, ama örgüt, buna izin vermeyecek ölçüde bağımsız oldu”. Peki neden Amerika Müslüman Kardeşler’le bu kadar ilgiliydi? Müslüman Kardeşler ya da İhvanül Müslimin, 1928 yılında öğretmen ve imam Hasan el Benna tarafından kurulduğundan beri İslam dünyasının orta sınıfına ses verdi. Örgüt, siyaset ve İslami hayır işlerine dayalı modeliyle dünya genelinde Kuzey Afrika'dan Orta Doğu'ya İslamcı hareketlere ilham kaynağı oldu. 1940'lı yılların sonuna gelindiğinde, Mısır'da iki milyon destekçisi olan örgüt, Arap dünyasında yayıldı. Müslüman Kardeşler, özellikle Mısır'da Osmanlı İmparatorluğu'nun ardından İngiliz sömürge yönetimine karşı direnişte ve Batı değerlerine karşı Arap ve Müslüman kimliğinin savunulmasında önemli rol üstlendi. Mısır hükümeti, Müslüman Kardeşler'i 1948 yılında İngiliz ve Yahudilere yönelik saldırıları nedeniyle feshetti. Örgüt çok geçmeden Başbakan Mahmud el Nukraşi'nin suikastine karışınca örgütün kurucusu Benna da, kimliği bilinmeyen, ancak güvenlik güçleri olduğu sanılan kişiler tarafından öldürüldü. Müslüman Kardeşler, 1952 yılında, "Hür Subaylar"ın Kral Faruk’u tahttan indiren ve İngiliz rejimine son veren darbesine destek oldu. Ancak sonrasında gelen Enver Sedat hükümetiyle de araları bozuldu. 1954'te Cumhurbaşkanı Cemal Abdülnasır'a yönelik suikast girişimi ilişkileri kopardı. Örgüt üyeleri hapse atıldı, işkence gördü, ama örgütlenmeyi sürdürdü.

» DÜŞMAN GÖRÜYORLAR

Örgüt, geçtiğimiz yıl Muhammed Mursi'yle iktidara gelene kadar Mısır’da yasaklıydı. Cemal Abdül Nasır’dan itibaren 60 yıl ordu egemenliğinde geçen bu yasaklı dönem, Mısır’da geleneksel demokratik siyasetin gelişmesine izin vermedi. Bu arada yer altında olan Müslüman Kardeşler, Mübarek devrildikten sonra Mısır’ın en organize ve seçimlere en hazırlıklı partisi olarak öne çıktı. Sonuçta, orta sınıfın başlattığı Arap Uyanışı, Müslüman Kardeşler gibi İslamcı grupların öne çıkmasıyla sonuçlandı. Mısır’da Müslüman Kardeşler bir dizi seçimden galip çıkarak Mursi’yi ülkenin ilk

seçimle gelen başkanı seçtirdiler. Ama geçmiş geleneklerinden kurtulamadılar. “Mursi geçtiğimiz yıl devrimden sonra daha büyük güçlerle işbirliğine gitseydi, darbe yaşanmayabilirdi,” diyor Johnson. “Bunu yapamamasını Nasır, Sedat ve Mübarek’e karşı onlarca yıl mücadele ettikten sonra geliştirdikleri ‘biz/onlar’ zihniyetine bağlayabiliriz. Ayrıca kendinden olmayanları düşman olarak görmek Kardeşler’in siyasal ideolojisinde var. Bu da demokrasinin temel bir parçası olan siyasal işbirlikleri kurmayı zorlaştırıyor.” Mursi, karmaşık, genç ve yüzde 15’ini Hıristiyanların oluşturduğu Mısır toplumunu basit, Sünni bir devlet dayatmasıyla yönetmeye çalışmakla eleştiriliyor. Yönetimin tüm kurumlarını kendine bağlamakla, kendi iktidarını sağlamlaştırmak için kullanmakla suçlanıyor. Mursi’nin ve Müslüman Kardeşler’in ordu tarafından da reddedilerek devrilmesi bölgedeki benzer yönetimler için de hem darbe hem uyarı niteliği taşıyor.

» SIRADA KİM VAR?

Geçtiğimiz Çarşamba günü ordu yönetime el koyduğunda yalnızca Mısır’da değil, Zeynel Abidin Bin Ali rejiminin devrilmesiyle Arap Uyanışı’nın başladığı Tunus’ta da Mısır büyükelçiliği önünde düzenlenen sevinçli gösterilerde protestocular “Bugün Mısır, yarın Tunus” diye bağırıyordu. Tunus'ta iktidardaki koalisyonun en büyük ortağı Nahda Hareketi Partisi, Mısır'da ordunun yönetime el koymasını "meşruiyete karşı yapılmış açık bir darbe" olarak nitelendirirken yine de Müslüman Kardeşler’le arasına mesafe koymaya çalıştı. Tunus Cumhurbaşkanı Muhammed el-Munsif el-Marzuki de “Elbette ülkeyi boğmaya çalışan, bunun sonuçlarından da sorumlu olur” diye konuştu. Tunus'taki 'Temerrüd Hareketi' kitlesel gösterileri yayılırken Nahda, yeni Anayasa’da hiçbir şekilde şeriat kanunlarına yer vermeyeceğini açıkladı. Yine de bunlar, Facebook’ta toplanan binlerce Tunuslunun “Mursi gitti, Gannuşi sen ne zaman gideceksin?” mesajları yazmasına engel olmadı.

» ŞİMDİ NE OLACAK?

Ordunun genel planına göre Mübarek devrildiğinden beri yapılan reformlar en baştan geri çekildikten, anayasa askıya alındıktan, Mursi’nin yerine geçici olarak Mısır Anayasa Mahkemesi’nin başkanı Adli Mansur’un geçmesinden sonra geçici bir kabineyle anayasa gözden geçirilecek.

Sonra da başkanlık ve meclis seçimleri tekrarlanacak. Muhalefet bu kez seçimlerde daha başarılı olmayı umarken, darbenin İslamcılara demokrasinin çözüm olmadığı mesajını vermesi tehlike yaratıyor. Çünkü İslamcıların bir bölümü zaten demokrasinin kendilerini iktidardan uzak tutmak için bulunmuş bir Batı icadı olduğuna inanıyor. Darbeyle devrilmeleri, Müslüman Kardeşler’in iktidardan vazgeçecekleri anlamına gelmiyor. Ian Johnson, askeri müdahaleyle siyasal İslam’ın ölümcül bir darbe aldığını düşünmüyor. “Siyasal İslam, geçtiğimiz yüzyılın en esnek ve güçlü ideolojilerinden biri oldu. Mısır’da yaşananlar bir engel oluşturacak elbette, ama İslam Mısır’da ve başka ülkelerde siyasette güçlü bir taraf olmayı sürdürecek.”

» GEZİ’YLE ÇAKIŞMA TESADÜF MÜ?

Türkiye’deki milli görüş geleneği ve Adalet ve Kalkınma Partisi, Müslüman Kardeşler’le büyük benzerliklere ve ilişkilere sahipti Hasan El Benna’nın özellikle Avrupa’daki Müslümanlar arasında büyük bir etkiye sahip bir İslam bilimcisi olan torunu Tarık Ramazan, 2011 yılı başında Fransız Le Point dergisine konuştuğunda bunu doğrulamıştı. Müslüman Kardeşler’in son yıllarda tıpkı Milli Görüş örneğinde olduğu gibi ciddi kırılmaların yaşandığı bir evrim geçirdiğini söyleyen Ramazan bu değişimi şöyle özetlemişti: “Benimsenen yeni duruş, kökünü inkar etmeden laikliği ve demokrasiyi kabul etmek üzerine kurulu. Çoğul bir örgütten bahsediyoruz. Bugün eski tüfekler hala hareketin başında, ama kırklı yaşlarındaki genç entelektüeller Recep Tayyip Erdoğan’a benzer bir yaklaşıma sahip. Elbette şeriatın günlük yaşamda uygulanması ile ilgili tartışmalar var ama Müslüman ülkelerin geleceği zaten bu tür hareketlerin de topluma yön veren tartışmaların içine dahil olmasından geçiyor.” Siyasal İslam, bu tartışmaları Müslüman toplumların gündemine soktu. Ama Taksim Gezi Parkı olaylarıyla, Mısır’da darbeye giden ayaklanmaların aynı anda başlaması, bir tesadüf müydü? “Hayır” diyor Johnson. “Hem Türk hem de Mısır muhalefeti, siyasal İslam’ın temel fikirlerinden rahatsızlar. Bence artık siyasal İslam’ın hoşgörüsüzlüğe ve toplumdaki diğer gruplarla çatışmalara yol açtığını daha fazla insan görmeye başladı. Muhalefetin yükselmesinin nedeni de bu.”

11

212’NİN İKİ YAKASI

Haldun Armağan haldunarmagan@posta212.com

Şiddet ikliminde yaşar gibi yaparken

G

ENELLİKLE uzayıp giden ve sonuçlanmayan her tartışma, konunun özünden uzaklaşıp niteliğini kaybetme riski barındırır. Ancak Gezi Parkı eylemleri tam anlamıyla bunun bir istisnası oldu. Toplumsal muhalefet olgusunu tartışırken, meselenin özünü irdelemek şöyle dursun, uluslararası komplo, faiz lobisi ve Yahudi Diasporası gibi suçlamalar arasında her yeni güne, yeni bir iddia ile uyanmaktan, esas konuya gelemedik bile. Oysa insanların toplu halde yaptığı protestolara, barışçı olduğuna dahi bakılmaksızın, her defasında kimyasal katkılı su ve biber gazı ile cevap verilmesiyle birlikte ülke geneline hakim olan bir “şiddet iklimi” yaratıldığının bilmem farkında mıyız? Konya’da yaşayan F.Y. isimli genç, 5 Temmuz sabahı kardeşiyle birlikte yürürken, beş kişilik bir grup önlerini kesti. Gruptakiler “Artist misin sen, neden güneş gözlüğü kullanıyorsun?” diyerek sözle sataştı. Yoluna devam etmeye çalışan iki kardeş, sopayla dövüldü. Konya Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne kaldırılan F.Y. başına 20 dikiş atılması için saçını kesmek isteyen doktorlara izin vermedi. Anadolu Ajansı’nın bu haberi bir başka ilginç detaya yer veriyordu: Amerika’da doktora yapmaya hazırlanan F.Y. vize resminde sıkıntı olur endişesiyle başına atılacak dikişleri, saçının üzerinden attırmıştı. Atılan dikişler yarayı kapatır, ancak 23 yaşındaki bir gencin umutlarının böylesine bir şiddet tarzı ile karartılmasının yarattığı ruhsal travma izleri kapanır mı? Gözlük taktın, küpe taktın, açık giyindin, uygunsuz hareket yaptın (genellikle öpüşenlere yönelik tavırdır) gibi ipe-sapa gelmez gerekçelerle şiddete başvurmak ve başı şıkışınca bunu mazur göstermek tek bir şekilde izah edilebilir: Benim gibi olmayan, farklılık gösteren herkes yokolsun zihniyeti, 21. yüzyıl Türkiye’sinin acı bir gerçeği olmaya devam etmektedir. Şiddetin iklimi bir kez egemen olmayagörsün, bazen Konya’da yolda yürüyen bir gencin güneş gözlüğünü sopalar, bazen metroda sevgilisine sarılan gence takar kafayı, bazen de muhalif tavrını ifade etmek isteyen protestocuya palayla saldırır. Bireysel zihin dünyalarının, ülkedeki genel dilden etkilenmediğini veya öykünmediğini iddia etmek herhalde saflık olur. Gösteri yapmak için izin almak diye bir şart olmadığı halde, yetkililerin “ancak benim izin verdiğim yerde toplanırsın, yoksa sopayı ve gazı yersin” yaklaşımının toplumsal düzlemde gerginliği, bireysel düzlemde ise şiddet eksenli ayrıştırıcı bir iklime yolaçtığını görmek için sosyolog olmak gerekmez. Sedat Ergin adeta bir hukukçu titizliğiyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatlarını inceleyerek, Türkiye’nin de taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi çerçevesinde Gezi olaylarını ele alan beş makale yazdı. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin toplantı ve gösteri yürüyüşleriyle ilgili aldığı kararlar sonucu, artık gösteri için izin alma diye bir koşulun bulunmadığını belirten Ergin, AİHM’nin “barışçı gösteriye ceza verilemeyeceği” kararı aldığını hatırlatıyor ve ekliyordu: “Ufukta ciddi ihlal kararları var.” (Hürriyet, 2-6 Temmuz) Zaten meselenin “can damarı” burada yatıyor: Batılı gözlemciler Türk hükümetinin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi hükümlerine sadece kağıt üzerinde uymayı tercih edip etmediğini sorguluyor; bir başka deyişle resmi söylem ile uygulamanın tıpatıp aynı olduğu konusunda ikna olmak istiyor. İşte bu noktada, Amerikan Büyükelçisi Ricciardone’nin ifade özgürlüğünün önemini vurgulamak için verdiği örnekte olduğu gibi “söylenen ile yapılan” bağlamında kaçınılmaz çelişkiler yaşanabiliyor. Ankara’nın Kavaklıdere semtinde bulunan Kennedy Caddesinin girişi Amerikan Büyükelçiliğine bakar. Bu caddede son zamanlarda hemen hemen her akşam protestocular toplanıp eylem yapıyor, hatta Kuğulu Park’tan polis marifetiyle çıkartılan gençlerin Kennedy Caddesine gelmesiyle birlikte kalabalık daha da artıyor. Ricciardone, “elçilik binasından bu eylemleri izlediğini” söylüyor ve muhalif tavırların bile kendini ifade edebilmesinin demokrasi için ne kadar mutluluk verici olduğunu vurguluyordu. Oysa her akşam yaşanan bir başka gerçeği nezaketten olsa gerek atlıyordu: Eylemciler her ne kadar “muhalif tavrını” ifade etmeye kalkışsa da, gecenin sonu biber gazı, cop ve nereden çıktığı bilinmeyen eli sopalı ve bıçaklı sivillerin saldırısıyla noktalanıyordu.

”Mısırlılar Türk ordusunu model almalı (MADRİD-ANKA) Mısır’daki kargaşanın nasıl üstesinden gelineceği konusunda 28 Şubat’a gönderme yapan yabancı uzman ve analistlerin sayısı artarken Avrupa’nın tanınmış gazetecilerinden Le Monde eski genel yayın yönetmeni Jean-Marie Colombani, krizden çıkış için “tek makul” yolunun ordunun hızla iktidarı devretmesi olduğunu belirterek “Mısırlılar için bir model varsa eğer bu belki Türk ordusudur” ifadesini kullandı. Jean-Marie Colombani, İspanya’nın en büyük gazetesi El Pais tarafından yayımlanan “Mısır için Türk modeli” başlıklı makalesinde Mısır için “tek makul yolun” ordunun iktidarı demokratik yollardan seçilen liderlere hızlı biçimde devretmesi olduğunu savundu. “Bu, Hem Avrupalılar, hem de ABD ve İsrail için bu çok önemli bir konudur” diyen Colombani bunun ardından Arap devrimlerinin başlangıcında tüm gözlerin, “demokratik biçimde seçilen ve kendisini iktidar tranferi için model olarak, demokratik oyun kurallarına saygı gösterebilen İslamcı güçlere sunmak istediği gibi gözüken İslamcı bir partinin yönetimindeki Türkiye’ye çevrildiğini” yazdı ve şu iddiaları dile getirdi: “Mısır’ın kaderi sanki çizilmişti yani Türk modelinden ilham almalıydı. Sonra Türkiye, iktidarın, o zamana kadar laik bir model üstünde inşa edilmiş olan bir Devlet ve toplumu İslamlaştırma iradesinin provoke ettiği güçlü protestolarla sarsıldı. Ve Mısırlılar için bir model varsa eğer bu belki kısa bir süre öncesine kadar siyasi toplumun evrimini kontrol eden Türk ordusu. Bu nedenle ki Türk Başbakanı, Kahire’deki gelişmeleri en sert eleştirenlerden biri.” Jean-Marie Colombani, makalesine son verirken de Mısır’daki olaylar sırasında Tunus’ta olan Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande’ın İslam’ın demokrasi ile bağdaştığından emin olduğunu söylediğine dikkat çekerek “Bu, kısmen Kahire’de belirlenecek büyük bir mesele” savını öne sürdü.


12

Politika Güncel

10 Temmuz 2013 Çarşamba

MISIR’DA ORDU YÖNETİME EL KOYDU

DARBEYE TATİLDE YAKALANDILAR

MISIR ordusu ülkede Mursi karşıtlarının başlattığı eylemler sonrasında tansiyonun süratle tırmanmasının ardından önce hükümete 48 saatlik süre verdiğini açıkladı. Sürenin dolmasının ardından yönetime el koyarak, parlamentoyu feshetti ve Cumhurbaşkanı Mursi’nin görevden uzaklaştırıldığını duyurdu. Mısır Genelkurmay Başkanı ve Savunma Bakanı Abdulfettah El Sisi yönetime el koyduklarını açıklarken, belli bir geçiş döneminin ardından Cumhurbaşkanlığı ve Meclis seçimlerinin yapılacağını da ekledi. Ordu, Mursi'nin yerine seçimlere kadar muhalafet lideri Baradey’i göreve getirirken, devrik Cumhurbaşkanı Mursi darbeyi kabul etmediğini söyleyerek halkı direnişe çağırdı. Uluslararası çevrelerden Mısır’a ilişkin farklı tonda açıklamalar gelmekle birlikte, herkesin birleştiği ortak nokta, ordunun yönetime el koyması olayının “kabul edilemez” ve “demokrasiye aykırı” bulunması oldu. Verilen mesajlarda sivilleşme ve seçim sürecinin biran önce başlatılması çağrısı öne çıktı. Buna karşılık, Suudi Arabistan, Kuveyt ve Birleşik Arap Emirliklerinden gelen resmi açıklamalar ordu müdahalesi sonrası işbaşına getirilen geçici yönetime destek verdi. Hüsnü Mübarek’in devrilmesinden sonra yapılan seçimlerde %51 oy alarak göreve gelen Müslüman Kardeşler’in adayı Muhammed Mursi, ülkede demokrasiyi geriye götürmek, bütün yetkileri kendinde toplayarak otoriterleşmek, yargıyı siyasallaştırmak, dine dayalı bir toplum düzeni oluşturmak ve azınlık hakları ile farklı düşünenleri yoketmeye çalışmakla eleştiriliyor.

Siyasetçiler, Mısır’daki askeri darbeye yaz tatilindeyken yakalandılar (NEW YORK-POSTA 212) Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Mısır'daki gelişmeler üzerine, TBMM Başkanlığı seçiminin hemen ardından gittiği İzmir, Urla’daki tatiline ara verdi. Erdoğan, darbenin yapıldığı 3 Temmuz günü öğle saatlerinde ailesiyle tatil yaptığı, yakın dostu İzmirli işadamı Hamdi Boyacı’ya ait özel Hacılar Koyu'ndan helikopterle ayrıldı ve Adnan Menderes Havaalanı'ndan uçakla İstanbul'a hareket etti. ABD Dışişleri Bakanı John Kerry ise Mısır’dan gelen haberler üzerine tatiline devam ettiği için eleştiri-

lerin hedefindeydi. Tüm Dünya Mısır'da gerçekleşen askeri darbe ile çalkalanırken ABD Dışişleri Bakanının Massachusetts'in Nantucket adasında tatiline devam etmesi, yatında görüntülenmesi ve Beyaz Saray'da düzenlenen acil toplantıya da telefonla katılması tepki aldı. Mısır’da darbe olduğu sırada Afrika’daki seyahatinden dönen Obama ise geçtiğimiz Cuma akşamı, belki de Kerry’ye yönelen eleştirileri yumuşatmak için, Twitter hesabından “herkese iyi tatiller” mesajıyla birlikte kanoya binerken bir fotoğrafını yayınladı.

» MISIR DARBESİNE YORUMLAR

A M E R İ K A’ D A K İ

TÜRKLERİN

GAZETESİ

10 Temmuz 2013 Çarşamba

YIL: 1 SAYI: 8

SAHİBİ POSTA 212 PUBLISHING LLC ADINA

EKMEL ANDA

MEDYA GRUP BAŞKANI

CAN KAMİLOĞLU GENEL YAYIN YÖNETMENİ

YILMAZ SOYTÜRK YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ

AHMET RAVALI

HABER KOORDİNATÖRÜ HALDUN ARMAĞAN EDİTÖRLER

SAYFA TASARIM WEB WASHINGTON TEMSİLCİSİ İDARİ MÜDÜR REKLAM VE PAZARLAMA MÜDÜRÜ

GÖRSEL YÖNETMEN SÜLEYMAN PEROL MEHVEŞ KOÇAK ADNAN ONARAN ESEN ÜNAL ARDA SAYINER ERDAL ÖZBEK EMRE EMİRGİL İLHAN TANIR MEHVEŞ SÖNMEZ SURHAN ÜNAL

ADRES 31 – 00 47th Ave. Long Island City, NY 11101 TELEFON 718 732 08 57 ABONE SERVİSİ REKLAM SERVİSİ SERİ İLAN HABER MERKEZİ DAĞITIM

abone@posta212.com reklam@posta212.com seriilan@posta212.com haber@posta212.com dagitim@posta212.com

POSTA 212 GAZETESİ ANKA HABER AJANSI ABONESİDİR

İslam, Demokrasi, Mısır, Türkiye, ABD MISIR’DAKİ darbe, Türkiye’yi olduğu kadar tüm Batı’yı kavram kargaşasına soktu. Bir ANALİZ taraftan demokratik seçimle gelmiş bir hükümetin askeri darbeyle gitmesi kimsenin rahatlıkla savunabileceği bir şey değildi. Öte yandan, geniş bir kesim de, halkın ezici çoğunluğunun Mursi iktidarının ülkeyi İslami bir rejime götürmesine karşı ayaklanmasının askeri darbeyi bir detay haline getirdiğini, ortada zaten bir demokrasi olmadığını söyleyerek oluşumu destekledi. Bir yandan da, İsrail’den sonra ABD için Orta Doğu’nın en stratejik ülkesinde olup bitenler Obama yönetiminin de kafasını karıştırıyor. ABD, darbeyi kınamasa da gelişmelerden çok kaygılı olduğu belli. Şu anda Mısır’a karşı nasıl bir pozisyon alınacağı tartışılıyor. Sadece sivil iktidar askeri darbe ikileminden açıklanacak bir olgu değil Mısır’da olup bitenler. Özünde tüm Ortadoğu, hatta Türkiye’yi ilgilendiren, İslamcılıkla batılı bir kavram olan demokrasinin karşı karşıya geldiği, muazzam karmaşık bir toplumsal yumak karşımıza çıkıyor. Mısır, Tunus, Fas, Cezayir gibi Arap ülkelerinde İslami hareketlerin son derece güçlü olması, ABD’nin de kabul ettiği bir gerçek. Müslüman Kardeşler’in başını çektiği bu akım, “İslamcı” olarak adlandırılan, devletin İslami esaslara uygun bir düzenle yönetilmesi için çalışıyor. Organizasyon becerileri gelişmiş ve geniş kesimlerle ilişki kurabiliyorlar. Bir de daha radikal, İslam’ın ancak silah zoruyla realize edilebileceğini savunan Salafiler gibi gruplar varlıklarını sürdürüyor. Aslında şiddetten uzak duran Müslüman Kardeşler, iktidarları boyunca Al Kaide ile de ilişkileri olan bu radikal grupları dengeleyen bir faktör oldu ABD için. Ancak hemen hepsi uzun yıllar ABD’nin desteklediği seküler diktatörlüklerle yönetilmiş bu ülkelerdeki toplumsal yapının büyük çoğunluğunu ise İslami bir hayat tarzı olan, ama kamusal alanda laik olan geniş kitleler oluşturuyor. İslamcıların aksine Mısır’da bu kesimin arkasını dayadığı bir siyasal oluşum yok. Laik kitleler, orduyu kendilerine sahip çıkan bir güç olarak algılıyorlar. Bir tarafta MK tek organize siyasi güç olarak iktidarı sandıkta ele geçiriyor, ama toplumun büyük kesimi İslama bağlı olsa da İslamcı bir düzende yaşamak istemiyor. İki tarafın arasındaki gerilimi ise ordu devreye girerek çözüyor. Yüzde 25 ile çoğunluğu kazandı Mısır’da 2012 seçimlerinde tek örgütlü parti Özgürlük ve Adalet Partisi (ÖAP) seçimlerin ilk turunda tüm oyların sadece yüzde 25’ini aldı. İkinci turda, karşısındaki bağımsız adaylar çekildi ve diğer yüzde 25’te istikrar adına MK’den seçim öncesi istifa etmiş Mursi’ye oylarını verdi ve Mursi yüzde 51 oyla iktidara geldi. Ama Mursi seçim sonrasında, karşısında Mübarek döneminin bürokrasisini, ordusunu, yargısını buldu. Eski bürokratik yapı MK’a güvenmiyor, ve atılan her adıma direnç gösteriyordu. Tabii, Mur-

AHMET BUĞDAYCI

◗ ERDOĞAN: Mısır’daki gelişmelerin ardından ilk yorum Başbakan Erdoğan’dan geldi. Erdoğan, “Her siyasetçinin, her siyasi liderin yanlışları olabilir. Benim de yanlışlarım olabilir. Diğer siyasetçilerin de yanlışları olabilir. Bunun cezasını vermek veya siyasetten men etmek, bazı egemen güçlerin görevi değildir. O halkın iradesiyle tecelli eder” yorumunu yaptı. ◗ KILIÇDAROĞLU: CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, Mısır’da yapılan askeri darbeyle ilgili olarak, “Askeri darbeler kabul edilemez. Umarım bir an önce demokrasi gelir” dedi. ◗ OBAMA: Başkan Obama, Mısır ordusundan geçiş dönemi sürecinde sivillerin “insan haklarının ihlal edilmemesi” ve “güvence altına alınmasını” istedi. Beyaz Saray açıklamasında Obama’nın ordunun müdahale kararından derin kaygı duyduğu ve Mısır’da demokrasiye mümkün olduğu çabuk dönülmesi çağrısı yaptığı belirtildi. ◗ MÜSLÜMAN KARDEŞLER: Müslüman Kardeşler'in lideri Muhammed Bedii, "Cumhurbaşkanı Mursi dönene kadar eylemlere devam edeceğiz. Ne tutuklamalar, ne de darağacı bizi yıldırabilir. Mısır, askeri yönetime boyun eğmeyecektir" dedi. ◗ BİRLEŞMİŞ MİLLETLER: BM Genel Sekreteri Ban ki-Moon Mısır’daki gelişmelerin yarattığı belirsizlik ortamına dikkat çekerek “sivil yönetime süratle dönülmesi” çağrısı yaptı. ◗ DAVUTOĞLU: Bir basın toplantısı düzenleyen Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu Mursi’nin ordu tarafından devrilmesinin “kabul edilemez” ve “son derece kaygı verici” olduğunu söyledi. ◗ TUNUS: Tunus cumhurbaşkanlığı açıklamasında Mursi’nin ordu tarafından devrilmesi “demokrasiye indirilmiş bir darbe” olarak nitelendi ve kınandı. ◗ SURİYE: Mursi’nin devrilmesi Suriye Devlet Başkanı Başar Esad tarafından memnunlukla karşılandı. Esad yaptığı açıklamada Mısır halkının bir yıllık Mursi döneminde Müslüman Kardeşler’in yalanlarını anlayıp reddettiğini söyledi. ◗ SUUDİ ARABİSTAN, KUVEYT, BİRLEŞİK ARAP EMİRLİKLERİ: Bu üç ülke Mısır’daki değişimi destekledi ve geçici cumhurbaşkanını kutladı. ◗ KATAR: Mursi'yi destekleyen tek Körfez ülkesi olan Katar ise “Mısır halkının iradesini desteklemeye devam edeceğini” duyurdu.

si’nin bağımsızlık sözünü unutup, çoğunluğu temsil ettiği sanısına kapılarak MK’in ajandasını toplumun diğer kesimleriyle uzlaşma aramadan uygulamaya koyması, aradaki gerilimi büyütüyordu. Ekonomik zorluklar da devreye girince MK iktidarı için yolun sonu gözükmüştü bile.

» AKP ÖAP BENZERLİĞİ

Şimdi bir de 2002 Türkiye’sine dönelim. DSP/MHP koalisyonun ülkeyi tarihinin en büyük ekonomik krizine sürüklediği bir dönemdeyiz. Seçimlere kısa süre kala kurulan AKP, toplumdaki mevcut partilere karşı duyulan yaygın umutsuzluğu arkasına alarak toplam oyların yüzde 25’ini alarak iktidara geldi. Geçerli oyların yüzde 34’ünü alarak iktidara gelmesinin arkasındaki temel faktör ise, düzenden umudunu kesmiş yüzde 21’lik bir kitlenin sandığa gitmemesi olmuştu. Aynı şekilde, kökeninde İslamcı bir toplum düzenine inanan bir kadronun kurduğu AKP, karşısında bürokrasi, ordu, medyadan oluşan geniş bir cephenin direncini buldu. İşte o noktada, AKP’nin askeri vesayetten bıkmış toplumsal desteği de arkasına alarak, ordunun gücünü tasfiye etmesi bir kırılma noktası oldu. Ama AKP iktidarını sağlama alınca, Mısır’da MK’in çok acelece yaptığı gibi İslamik ajandasını daha açık bir şekilde dillendirmeye başladı. Bu süreç de AKP’ye oy vermiş kitleleri de kapsayan, İslamla sorunu olmayan ama seküler bir hassasiyete sahip kitleleri Gezi ile birlikte harekete geçirdi.

» İSLAM VE DEMOKRASİ

Sorun dönüyor dolaşıyor, İslamla demokrasinin uyumlu olup olamayacağı noktasında düğümlenyor. İslamın, sadece bireysel değil toplumsal hayat içinde ilahi bir düzen getirdiğini, bunun dışındaki her çözümün İslamın ruhuna uymadığıını düşünen İslamist düşünceyle Batılı bir düşünce ve pratik olan demokrasi ne ölçüde bağdaşabilirdi. ABD, Orta Doğu politikalarını oluştururken önceleri hep bu soruya olumsuz yanıt vererek politikalarını düzenliyordu. İran devrimiyle gelen teokratik rejimin yarattığı başağrısı, Amerika’yı yıllarca seküler dikatatörlükleri desteklemeye itti. Ancak Arap devrimiyle birlikte ABD ve Batı, bu diktatörlüklerin toplumda kendilerine tehdit olabilecek her türlü düşünceyi, inancı acımasızca bastırdığını ve bu baskının artık sosyal patlama noktasına geldiğini fark etti. Ve diktatörlüklerin devrilmesine yeşil ışık yaktı. Amerikan dış politikasında, toplumun dibinden gelen siyasal İslamın daha fazla baskı altına tutulamayacağı anlaşılmıştı. Dış politika yazarları, artık İslamcıların iktidara gelmesine izin verilerek, iktidar sorumluluğunu üstlenecek İslamcılığın jenerasyonlar boyunca halk nezdinde kredibilitesinin bitmesinin tek yol olduğu konuşuluşuyordu. Buna da örnek olarak halkın artık nefret ettiği İran’ın teokratik rejimi gösteriliyordu. Nitekim, Obama MK iktidarına her türlü desteği verdi. Yer altındayken ABD’yi şeytanlaştıran MK, artık ABD’yi en önemli destekçileri olarak görüyordu.

» MISIR’IN EN BÜYÜK GÜCÜ ORDU

mokratik istikrarın ve huzurun önündeki en büyük engel olduğu anlaşılıyor.

Ama aynı ABD, aynı zamanda strtatejik çıkarları nedeniyle Mısır ordusuna her yıl 1.5 milyar dolar akıtmaktan da vaz geçmiyordu. Mısır ordusu, aslında ülkenin en büyük partisiydi. Onlarca iş koluyla ekonominin üçte birini elinde tutuyor, büroksinin tüm kilit noktaları emekli askerler tarafından yönetiliyordu. Mübarek’i deviren ordu, MK’nın, sandık sonuçlarına güvenerek toplumun diğer kesimleriyle uzlaşma aramayan İslamcı politikalarının, nihai olarak kendi elindeki gücü alacağına inanıyordu (aynen AKP - ordu örneğinde olduğu gibi). Gösteriler yaygınlaşınca, son darbeyi vurmakta çok hızlı davrandı, Mursi’ye hiç şans tanımadı. Şimdi, ilk şaşkınlık bulutları dağılınca, darbenin sakıncaları yorumlarda ağırlık kazanmaya başladı. Gösteriler demokratik hak arayışı çerçevesinde kalsa, hiç bir yönetim tecrübesi olmayan MK kısa sürede zaten tüm kredisini bitirecekti. Ancak darbe, şimdi MK taraftarlarının kenetlenmesine yol açtı. Taraftarları silahlı direnişin ilk işaretlerini veriyor. Meşru iktidarlarının elinden alınmasına bu kez sessiz kalmayacaklar gibi gözüküyorlar. Hatta Mısır’ın, 1991’de Cezayir’de olduğu gibi, bir iç savaşa sürüklenip sürüklenmeyeceği bile dış politika uzmanları tarafından tartışılmaya başlandı bile.

» TÜRKİYE’YE ETKİSİ

Ancak kim başa geçerse geçsin temel sorun, demokrasinin sandıktan öteye gidip gitmeyeceğinde düğümleniyor. Yıllarca diktatörlükler altında baskı altında tutulan Mısır ve diğer Arap ülkelerinde, toplumla devlet arasında tampon görevini görecek hiçbir sivil oluşuma izin verilmedi. Belli amaçlar için bir araya gelme, organizasyonel yapılar oluşturma, işbirliği becerilerinin gelişmesi gibi unsurlardan oluşan “sosyal sermaye” bu toplumlarda budandı. Aradaki boşluk tamamıyla ordu ve yer altındaki İslamcı oluşumlar tarafından kaplanmıştı. Haksızlık ve adaletsizlik gibi temalarla halkta karşılığını bulan temalarla güçlenen MK’nın ve İslamcıların parlementer süreç içinde (tam anlamıyla demokratik olmasa da) yıpranması ve gelecek seçimlerde iktidarlarını kredibilitelerini bitirerek terketmeleri, uzun vadede hem ABD, hem Mısır için en iyi çözümdü. Ancak, sosyal sermayeyi tüketmiş Mısırlıların hiçbir siyasi, organizasyona sahip olmamaları orduyu devreye soktu ve bu tarihi şansın kaçmasına neden oldu.

Evet, Mısır kendi içinde çok doğru olmayan bir yönteme başvurarak tehlikeli bir sürece girdiyse de bölgeye ve dünyaya şu mesajı verdi: Günümüzün ağlarla bağlı “global köyünde”, İslamcı bir düzenin kurulması gerçekçilikten uzak tehlikeli bir hayalden başka bir şey değil. Mursi’ye oy verenlerin büyük çoğunluğu bile ayaklanmalara katılarak, şeriatın katı yasalarının içine girmeyecek kadar dünyevi laik hayattan vaz geçmeyeceklerini gösterdi. Diğer yandan, Mısır örneği, şaşırtıcı bir şekilde Türkiye’deki gelişmelerin eşyanın tabiatına uygun, doğal bir süreçte ilerlediğini de gösteriyor. AKP’nin orduyu siyasi hayatın dışına çıkararak demokratik sürecin gelişmesine ne denli katkıda bulunduğu, Gezi ile anlaşılıyor. Eskisi gibi siyasi hayatta etkin bir Türk ordusu olsaydı, çoktan darbe olmuş, siyasi süreç kesintiye uğramış olacaktı. Şimdi Türkiye asker olmadan, İslamcı düşünceye karşı demokratik mücadeleyi öğreniyor. Üstelik gelişmeler, aynen Amerikalı uzmanların Arap ülkeleri için öngördüğü gibi, İslamcılığın kredibiletisini toplum nezdinde hızla azaltıyor. Ancak, Mısır’da olduğu gibi, darbelerin Türkiye’de sivil hayatı yok ettiği, ana muhalefet partisi CHP’nin bir partiden çok kişiler arası iktidar kavgasının olduğu statik, donmuş bir dünya görüşünü temsil ettiği bir ortamda, canlı, sivil demokratik oluşumların eksikliği, ve karşılarında aynen MK gibi yaygın bir örgütlenmeye sahip iktidar partisinin olması, demokrasinin önündeki en büyük handikap. Yine de, demokratik mücadele ancak asker olmadan, bedeller ödeyerek öğrenilebilecek bir süreç. Başka da bir yol yok...

» TARİHİ ŞANS KAÇTI

» ORTA DOĞU MEMNUN

İran’dan Suriye’ye, Filistin yönetiminden Katar’a, İsrail’den Suudilere tüm bölge güçleri, aslında popülüst bir tavırla, bu durumdan memnun oldu. Çünkü MK, bir yandan da Arap halklarını örgütleyebilecek, Orta Doğu’da mevcut düzeni sarsabilecek tek toplumsal güçtü. Şimdi Mısır derin bir fay hattıyla tehlikeli bir şekilde bölünmeye gidiyor. ABD dış politikacıları da aslında , sivil siyasi organizasyonların hızla oluşmasının tek çözüm olduğunu görüyor. Tüm toplumu ekonomik ve siyasi olarak saran ordunun, de-

Mursi’nin devrilmesi, Erdoğan için Orta Doğu’daki en büyük ortağını kaybetmek ve Arap Baharı sırasında edindiği “kahraman”lığa veda etmesi anlamına geliyor. Arap toplumlarının diktatörlüklerden özgürleşmesine destek veren Erdoğan’ın prestiji, seküler halk desteğine karşı MK’nin arkasında yer alarak, ilkesel olarak doğru ama stratejik olarak yanlış bir tepkiyle, iki yıl gibi kısa bir sürede dibe vuruyor, Gezi ile Batı’ya yayılan “diktatör” imajı Orta Doğu’ya sıçrıyor. MK’yı askeri ve ekonomik olarak “stratejik ortak” ilan eden, Erdoğan ve AKP, Orta Doğu’da yalnızlaşmaya gidiyor. Üstelik Erdoğan’ın sunni İslamcı anlayışını toplumun tümüne empoze etmeye çalıştığı bir dönemde Mısır’daki darbeye karşı çıkması inandırıcılığını azalttı. Suriye, Irak, İran, İsrail gibi karşıt cepheye şimdi Mısır’da katılacak. Orta Doğu liderliğine oynayan bir ülke olarak bir anda oyun dışı kalması, AKP iktidarınının izolasyonunu daha da arttıracak. Mursi sayesinde Hamas’la ilişkisini geliştiren ve Gazze’da etkinliğini artıran Erdoğan’ın Gazze ziyaretini ertelemek zorunda kalması bu gelişmenin ilk ve çarpıcı örneği.

» İSLAMCILIK: TEHLİKELİ BİR HAYAL


Göçmenlik

10 Temmuz 2013 Çarşamba

GÖÇMENLİK REFORMU TARTIŞMALARIN ODAĞINDA

13

Senato’dan geçen Göçmenlik Reform Tasarısı, güvenlik önlemleri sayesinde ABD’ye kaçak girenlerin sayısını yarı yarıya azaltma gücüne sahip ama Temsilciler Meclisi bu önlemleri yeterli görmüyor. Ancak Cumhuriyetçiler de köşeye sıkışmış durumda (NEW YORK-POSTA 212) Kongre Bütçe Dairesi, yayınladığı raporda, Senatodan geçmeden önce yasa tasarısına eklenen bir maddenin geçtiğimiz 10 yıl içinde sayısı 800 bine ulaşan yasadışı göçmenlerin geçişini büyük ölçüde engelleyeceğini açıkladı. Ek madde Meksika sınırına 1125 kilometrelik bir set çekilmesini ve Sınır Güvenlik görevlilerinin sayısının iki katına çıkartılmasını şart koşuyor. Ancak bu şartların yerine getirilmesi için ayrılması gereken ek bütçe 37 milyar dolar. Yani hükümetin ülkeye yasadışı yollarla giren her bir göçmen için 46 bin dolar harcaması gerekiyor. Reforma karşı çıkan bir grup, yasadışı göçün, ABD’de yaşadığı tahmin edilen 11 milyon belgesiz işçi da dahil olmak üzere yerel ve federal bütçeye yılda 113 milyar dolar yük bindirdiğini ileri sürüyorlar. Reformu destekleyenlerse bu tahmine karşı çıkıyorlar. Kongre Bütçe Dairesi raporu, ek şartla birlikte reformun yasadışı göçü yüzde elliye kadar, bu madde olmadan yalnızca reformunsa yüzde 25 oranında engelleyebileceğini öngörüyor.

netimindeki Adalet Komisyonu, göçmenlik konusunda kendi tasarısı üzerine çalışıyor. Goodlatte, Senato’nun tasarısının üzerinden gitmeyeceklerini, hatta Temsilciler Meclisi’nin Senato’nun tasarısını oylamaya bile sunmayacağını söylüyor. Goodlatte, ülkedeki yasadışı göçmenlerin bulunması için daha fazla insan gücüne ihtiyaç olduğunu, Senato’nun tasarısının sınıra yerleştireceği 40 bin yeni güvenlik görevlisinin yeterli olmadığını savunuyor. Ayrıca ne olursa olsun, ülkedeki belgesiz göçmenlere oturma izninden fazlasının verilmemesinde ısrar ediyor. Obama ise vatandaşlığa giden yolun, ne kadar zor olursa olsun (Senato’nun tasarısı ceza ödemelerini ve geçmiş araştırmalarını da içeren 13 yıllık bir yolu içeriyor) herhangi bir reform tasarısının parçası olması gerektiğini düşünüyor. Anketler, on dört Cumhuriyetçi senatörün oy verdiği senato tasarısını oy verenlerin de onayladığını gösteriyor. Elbette tüm Hispanik kökenli Amerikalılar, vatandaşlık fırsatından memnunlar. Dolayısıyla kanundan vatandaşlığa gidişin çıkartılması, bu nüfusu giderek artan kesimin Cumhuriyetçilere olan zaten düşük desteğinin iyice erimesi demek. Tasarının yazarlarından olan Cumhuriyetçi senatör Lindsey Graham, partisi bu reformu geçirmezse, bir daha ülkede Cumhuriyetçi bir başkanın seçilmesinin imkansız olduğunu söylüyor. Dolayısıyla, öyle ya da böyle, içinde vatandaşlığın da bulunduğu bir reformun Temsilciler Meclisi’nden geçmesi bile bekleniyor, hatta tasarıyla şiddetle karşı çıkan Cumhuriyetçilerin bile tasarının geçmesiyle rahat bir nefes alacağı söyleniyor.

» RAPOR, TASARIYA PUAN KAZANDIRIYOR Senatodan çıkan tasarının önde gelen yazarlarından Chuck Schumer, yaptığı açıklamada raporun göçmenlik yasasının doğruluğunu gösterdiğini söyledi. Rapora göre senatodan çıkan tasarı, 2023 yılına kadar federal açığın 158 milyar dolarını kapatabilir. Sınır güvenliği önlemleri olmasaydı bu rakam 197 milyar dolara çıkabilirdi. Yine de belgesiz göçmenlerin vergi ödemeye başlaması da açığın kapanmasına yardımcı olacak. Rapor, Senato’dan çıkan tasarıya Cumhuriyetçilerin ağırlıkta olduğu Temsilciler Meclisi’nde puan kazandırabilir.

» BUSH DESTEK VERECEK

» SINIRI GEÇMEKTEN DAHA ZOR

Dallas Morning News gazetesinin haberine göre George W. Bush, bu hafta bir vatandaşlık töreninin ardından, tasarıya destek veren bir konuşma yapacak. Bush’un başkan olduğu dönemde Kongre, Bush’un desteklediği göçmenlik reformunu onaylamamıştı.

Ancak Economist dergisi bu hafta, tasarının Temsilciler Meclisi’nden geçmesinin, sınır duvarından atlamaktan daha zor olduğu yorumunu yaptı. Cumhuriyetçi temsilci Bob Goodlatte yö-

TÜRK GÖÇMENLİK AVUKATLARI NE DİYOR REMZİ GÜVENÇ KULEN:

‘Türkler olarak iyileştirmelere ihtiyacımız var’ Avukkat Remzi Güvenç Kulen de tasarıyla ilgili son gelişmleri şöyle değerlendirdi, ‘Şimdi meclisin alt kanadının da aynı şekilde bir tasarı hazırlaması ve bu tasarıyı yasa olarak geçirmesi gerekiyor ancak ortaya çıkacak yasanın göçmenler için bu kadar iyi hükümler içermesi beklenmiyor. Sınır güvenliğinin daha ön plana alındığı, belki de gayri yasallara vatandaşlık yolunun bulunmadığı bir tasarı öngörülüyor. Her hâlükârda tasarı Senato’nun çıkarttığı yasaya ne kadar yakın olursa o kadar iyi olacaktır. ABD’deki Türkler olarak hem gayri yasallara verilecek yeşil kart ve vatandaşlık imkânına hem de yasallara tanınan iyileştirmelere ihtiyacımız var. Belki de Türk toplumu olarak her iki gruptan, yani gayri yasal ve yasal olarak ABD’de yaşayan çok sayıda vatandaşımız olduğu için çok farklı bir konumdayız. Bu yasanın geçmesi ile birincisi gayri yasal olarak yaşayan vatandaşlarımızın yasallaşması, serbestçe seyahat edebilmesi, topluma yasal statüde daha rahat katkı sağlayabilmesi mümkün olacak, bu da entegre sürecini hızlandıracaktır. İkincisi yasal olarak burada yasayan toplumlumuza daha kolay iş kurma, vize alma, çalışma imkân sağlanacak. Yeşil karta başvuru kolaylaşacak ve aile üyelerinin bir araya gelmesi hızlanacak. Ayrıca yatırım yapmak isteyen müteşebbislere sunacağımız daha farklı imkânlar olacak’’ dedi.

CAHİT AKBULUT:

‘Her şey birkaç ay içinde belli olur’ POSTA 212’ ye konuyla ilgili görüşlerini açıklayan Avukat Cahit Akbulut, ‘Tasarının senatoda kabul edilme şansı çok daha yüksekti. Asıl mücadele şimdi, Cumhuriyetçilerin daha fazla olduğu Temsilciler Meclisi’nde başlıyor. Zaten Cumhuriyetçilerin lideri olan John Boehner bu gelen yasayı onaylamayacaklarını, kendi yasalarını çıkaracaklarını beyan etti. Yani yasayı bir mücadele bekliyor. Bir takım değişikliklere uğramasını bekliyoruz. Şimdi tasarı üzerinde bu haliyle yorum yapmak istemiyorum ama ana hatları birkaç aya kadar belli olacak. Bekleyip göreceğiz. Ama bu kadar ilerledikten sonra geri dönmesi iki parti için de sıkıntı yaratacak ve tasarının geçmesini Demokratlar kadar Cumhuriyetçiler de istediği için, ben yaz sonuna kadar geçeceğine inanıyorum’’ dedi.

EŞCİNSEL EVLİLİĞE İLK YEŞİL KART VERİLDİ (NEW YORK – POSTA 212) Florida’da evli bir eşcinsel, Yeşil Kart alma hakkı kazandı. Böylece, Yüksek Mahkeme’nin, eşcinsel çiftlerin evlilik haklarından yararlanmasını engelleyen Evliliğin Korunması Kanunu’nu (DOMA) geri çevirmesi kararı, göçmenlik alanında ilk etkisini göstermiş oldu. Amerikalı eşi Julian Marsh ile birlikte Florida’da yaşayan Bulgar vatandaşı Traian Popov’a karardan iki gün sonra kalıcı vizesinin onaylandığına dair bir e-posta geldi. Onay, Obama yönetiminin Yüksek Mahkeme’nin kararı üzerine vize politikalarını hızlı bir biçimde değiştirdiğini gösteriyor. Yüksek Mahkeme’nin kararı, aynı cinsten yabancı eşleri için Yeşil Kart almaya çalışan ABD vatandaşlarını yakından ilgilendiriyor. Evliliği bir kadın ve erkek arasındaki birliktelik olarak tanımlayan Evliliğin Korunması Kanunu, federal hükümetin vizeyle ilgili konularda eşcinsel evliliklerini tanımasını engelliyordu. Birleşik Devletler Göçmenlik ve Vatandaşlık Hizmetleri Dairesi (USCIS), Yeşil Kart almak isteyen eşcinsel çiftlerle ilgili yeni prosedürleri bu hafta açıklayacağını duyurmuştu, ancak ilk onayın verilmesiyle beklenenden hızlı davranıldı. Yetkililer, USCIS’in iki yıldır Yüksek Mahkeme’nin Evliliğin korunması kanunu konusunda ağırlığını koymasını beklediğinden başvurusu reddedilen eşcinsel çiftlerin bir listesini tuttuğunu açıkladı. Reddedilen başvurular artık çiftlerin yeni bir başvuru yapmasına gerek kalmadan onaylanacak.

ÇİN BÖREĞİNE VATANDAŞLIK (SANTA ANA – POSTA 212) Bir göçmenlik bürosu görevlisi hakkında, vatandaşlık ve yeşil kart isteyenlerden rüşvet olarak nakit ve Çin böreği aldığı iddiasıyla soruşturma açıldı. Federal savcılar Santa Ana’da Vatandaşlık ve Göçmenlik Hizmetleri’nde çalışan 47 yaşındaki Mai Nhu Nguyen’in üç kez rüşvet istediği için hakkında geçtiğimiz hafta soruşturma başlatıldığını açıkladılar. Savılar, Nguyen’in vatandaşlık başvurusu yapan bir kişiden 200 Çin böreği ve 1000 dolar, bir başka göçmendense 2011’den beri 2200 dolar aldığını söylüyorlar.

HABER OLMAK İÇİN...

haber@posta212.com


14

10 Temmuz 2013 Çarşamba

Eğitim

BAHÇEŞEHİR ÖĞRENCİLERİ ABD’DE! Bahçeşehir Üniversitesi, İletişim ve Psikoloji Bölümü öğrencilerini New York’a getirdi. Öğrenciler, dünya kültür merkezi New York’ta katılacakları programlar ile BAU’da aldıkları kaliteli eğitime takviye yapma fırsatı elde edecekler (NEW YORK- POSTA 212 ) Bahçeşehir Üniversitesi İletişim Fakültesi öğrencileri, 8 Haziran-14 Temmuz arasında düzenlenen "Medya, Kültür ve İletişim Yaz Programı" kapsamında New York'a geldiler. New York'un medya ve sanat kapsamında bir dünya kültür merkezi olduğu anlayışını hedefleyen programa katılan öğrenciler, BAU’da aldıkları kaliteli eğitime önemli takviyeler yapma fırsarını elde edecekler. Öğrenciler, program kapsamında New York’ta bulunan önemli müze ve sanat galerilerinin yanı sıra, Crowdtap, Makerbot, Bloomberg News, WNET, Digitas, Charity Buzz, Sotheby’s, Google New York ofisi ve FlickerLab gibi önemli merkezleri zi-

PSİKOLOGLARDAN ÖĞRENCİLERE SAĞLIKLI TERCİH ÖNERİLERİ

Psikologlardan, Lisans Yerleştirme Sınavını kazanarak üniversite tercihi yapmaya hazırlanan öğrencilere “sağlıklı tercih” uyarısı geldi n (ANKARA-ANKA) Türk Psikolojik Danışma ve Rehberlik Derneği, pazartesi günü başlayan üniversite tercihlerine ilişkin yazılı açıklama yaptı. Öğrencilere, “üniversite ile aranızda tek bir basamak kaldı” ifadeleriyle seslenen dernek, son basamak olan tercih sürecinin çok önemli olduğuna dikkat çekti. Seçilecek olan üniversite ve bölümün yaşam tarzını etkileyeceği ifade edilen açıklamada, üniversite tercih listesinin hazırlanmasında dikkatli olunması talep edildi. Tercih yapılırken ilgi, yetenek, değer, kişilik özellikleri gibi bireysel etmenlerin dikkate alınmasının önerildiği açıklamada, adayların tercih yapmadan önce kendilerine şu soruları yöneltmesi istendi: “Ben kimim? Neleri yapabiliyorum, neleri yapmaktan hoşlanıyorum? Güçlü ve zayıf yönlerim yönlerim neler? Benim için önemli olan iş değerleri neler? Nasıl bir işte mutlu olurum? Çevremdekilerin benim için düşündüğü bölümler neler? Bunlar bana ne kadar uyuyor?”

» BÖLÜM KADAR ÜNİVERSİTEDE ÖNEMLİMeslek seçiminin yanı sıra üniversitenin de önemli olduğunun altı çizilen açıklamada, “Üniversitenin bulunduğunuz şehre uzaklığı, kampüs ve barınma olanakları, öğrenci toplulukları gibi faktörleri göz önüne almanız sağlıklı bir üniversite seçiminin anahtar unsurlarındandır. Tercih etmeyi düşündüğünüz üniversitelerin tanıtım etkinliklerine katılmanız, internet sayfalarından ve üniversiteler hakkında bilgisi olan kişilerden üniversite ve bölüm ile ilgili bilgiler almanız tercihinizde size yardımcı olacaktır” önerilerinde bulunuldu. Profesyonel desteğe ihtiyacı olan öğrencilerin okul rehberlik servisleri ile rehberlik ve araştırma merkezlerinde çalışan psikolojik danışmanlara başvurmasının istendiği açıklamada, sağlıklı bir meslek tercihinde bütün faktörlerin birlikte ele alınmasının önemli olduğu kaydedildi.

ABONE OLMAK İÇİN...

abone@posta212.com

yaret edecek.

» PSİKOLOJİ BÖLÜMÜ NY’de İletişim Fakültesi öğrencilerinin yanı sıra Bahçeşehir Üniversitesi Psikoloji Bölümü öğrencileri de, kültürel bağlamda sosyo-politik süreçlerin bireysel düzeyde akıl sağlığını nasıl etkilediğine odaklanacak olan "Current Trends in Psychology" programı dahilinde New York'a geldi. 24 Haziran-11 Temmuz tarihleri arasında gerçekleşecek programda öğrenciler bir yandan ABD'nin farklı kültürel gruplarının geçmişi ve deneyimleri hakkında sahip oldukları anlayışı geliştirecek, bir yandan da kendi kültürlerinin geçmişini, önyargıları inceleme fırsatı bulacak.


Toplum

10 Temmuz 2013 Çarşamba

15

ALİ ÇINAR TADF BAŞKANLIĞINA YENİDEN ADAY OLMAYACAĞINI AÇIKLADI

‘Tek gündemimiz bayrağımız ve vatanımız’ ZEYNEP ÖZ

TADF (Türk Amerikan Dernekleri Federasyonu) Başkanı Ali Çınar, 2014 yılının Ocak ayında gerçekleşecek olan Başkanlık Seçimi'ne aday olmayacağını açıkladı

(NEW YORK-POSTA212) TADF olarak halkın sesi ve yüreği olduklarını vurgulayan Ali Çınar, Amerika’nın en eski ve en köklü çatı kuruluşu olan Türk Amerikan Dernekleri Federasyonu olarak, Türk halkına yönelik birçok faaliyette bulunduklarının altını çizdi. Vatandaş toplantıları ve “1-800’ lü Acil Vatandaş Hattı” gibi desteklerle, vatandaşların sıkıntılı dönemlerinde yanlarında olduklarını, Diyanet’e bağlı camilerdeki vatandaşların ve kahvehanelerdeki esnafın sorunlarını birebir dinlediklerini vurguladı. Hukuk ve liderlik alanlarında düzenlenen seminerler aracılığı ile Türk Amerikan toplumunu ilgilendiren eğitim, hukuk ve sağlık konularında çözüm getirici çalışmaların gerçekleştirildiğine işaret etti. Sandy Kasırgası mağduru vatandaşlara ellerinden geldiği kadar destek verdiklerini ifade eden Ali Çınar, diğer kuruluşlar ile ortak hareket ederek vatandaşlara en iyi şekilde yardım yapılmaya çalıştıklarını ekledi.

» ‘BENİM DE BİR ÖNERİM VAR’

TADF tarafından, vatandaşların ve dernek temsilcilerinini Federasyon’da yapılmasını arzu ettiği yenilikler ile ilgili başlatılan “Benim de Bir Önerim Var Kampanyası” ile ilgili Çınar, kampanyanın hala devam ettiğini, gelen öneri ve eleştrileri bir havuzda toplayarak değerlendirdiklerini söyledi.

» ATATÜRK OKULUMUZA SAHİP ÇIKTIK

Eğitimci bir ailenin oğlu olan Ali Çınar, eğitime yatırım yapılmasının ve desteklenmesini onun için büyük bir önceliği olduğunu ifade etti. “Federasyonumuza bağlı derneklerin okullarına destek olduk. Bilhassa, Amerika’nın en eski ve en büyük okulu Atatürk Okulu’na her konuda yardımcı olmaya çalıştık. Aynı şekilde, diğer eyaletlerdeki okulların ihtiyaçlarına kulak verdik. Amerika’da yetişen yeni neslimizin her anlamda donanımlı olması ve ileride büyük görevler alması bizim ve toplumumuzun her üyesinin sorumluluk alanında olduğunu düşünüyorum” diye belirtti.

» ELEŞTRİLENLERİ HİÇ ANLAMADIM

“Şahsım ve takım arkadaşlarım 7 gün 24 saat ulaşılabilir bir şekilde halkımız ile içiçeydi” diye belirten Çınar, haftasonları dahil

Başkan Ali Çınar’ın TADF döneminde gerçekleştirdiği icraatlar...

aralıksız çalıştıklarını söyledi. “Bu anlamda, gönüllü yapılan bir işi, en iyi şekilde yapmaya çalıştığımıza inanıyorum. Özellikle İcra Kurulu’nda çalışan özverili takım arkadaşlarıma, derneklere, bizlere destek veren vatandaşlarımıza tekrak teşekkür ediyorum” diye belirtti.

Çınar, başkanlığı döneminde TADF'de gerçekleştirilen icraatları ise şöyle açıkladı:

» “ÇIKAR GRUPLARI ÇAMUR ATIYOR”

Çınar, başkanlığı döneminde ne gibi zorluklar yaşadığı sorusunu da şöyle yanıtladı: “Topluma hiç faydası olmayan, koltuk peşin koşan, her dönemin adamı olup, alehyte çalışan, elini taşın altına koymayan,uzaktan ahkam kesen bazı kişi ve grupları hiç bir zaman anlamış değilim. “TADF bünyesinde farklı alanlarda görevler yaptığımda bazı çıkar gruplarının çevremize üşüştüğünü farketmiştim. Bu grup başlangıçta dost gibi görünüp, istedikleri olmayınca size çamur atmaya başlıyorlar. Çok yazık. TADF başkanlığının ne maddi ne de manevi bir kazancı var. Burdaki en önemli görev, ülkemize hizmet aşkı ile gönüllü olarak çalışıp, güzel projeler çıkarmak. Başka bir ifadeyle, Ulu Önder Atatürk’ün bir sözü doğrultusunda çalışmalarımıza devam ediyoruz : “ Büyük olmak için kimseye iltifat etmeyeceksin, kimseyi üstün görmeyeceksin, hiç kimseyi aldatmayacaksın, ülke için idealin ne işe onu görecek o hedefe yürüyeceksin. Herkes sana karşı çıkacaktır, önüne sonsuz engeller yigacaklardır. Fakat sen bunlara dayanıklı olacaksın. Kendini büyük değil, küçük, bir hiç sayarak, kimseden yardım görmeyeceğine inanarak, bu engelleri aşacaksın. Bütün bunlardan sonra da sana büyük derlerse, söyleyenlere gülüp geçeceksin.”

» TADF OCAK’A KADAR NELER YAPACAK?

2014 yılının Ocak ayında başkanlığı yeni TADF Başkanı’na devredecek olan Çınar, bu süre içerisinde gerçekleşecek faaliyetleri şöyle sıraladı :Ekim ayında, NBA’de oynayan Brooklyn Nets ile Türk basketbolcusu olan NBA Takımları müsabakasında Türk Şovu gerçekleştireceğiz. Bu anlamda çalışmalar devam ediyor. Ramazan döneminde iftar programlarında vatandaşlarımız ile beraber olacağız,genelekselleşen vatandaş ziyaretlerimiz devam edecek.30 Ağustos Zafer Bayramı, 29 Ekim Cumhuriyetimizin Kuruluşu ve 10 Kasım Ulu Önder Atatürk Anma program-

ları düzenleyeceğiz. Amerikan medyasına bir tanışma resepsiyonu verme planımız var. Ayrıca, Amerikan Kongre Üyeleri ve Senatörleri ile görüşmelerimiz yıl sonuna kadar devam edecek.”

» TOPLUMA HİZMETE DEVAM

Türk Amerikan Dernekleri Federasyonu başkanlığım öncesi aktif dernekcılk ile uğraşan Çınar, TADF başkanlığı sonrasında bu alanda devam edeceğini açıkladı.”Ayrıca Yurtdışı Türkler Başkanlığı Danışma Kurulu üyeliğim 2018’e kadar devam ediyor, Yurtdışı Türkler Başkanlığı, yurtdışında yaşayan Türkler için çok önemli bir kuruluş. Şu ana kadar yaptıkları yapacaklarının teminatıdır diyebilirim. Düzenli ve genç bir ekip ile faaliyetlere devam ediyorlar. Bu anlamda vatandaşlarımızın sorunları ve çözümleri olmak üzere belli projelerde çalışacağım” dedi.

» EN BÜYÜK HAYALİM

Başkanlık dönemi sonrasında Türk Amerikan toplumuna hizmet etmeye devam edecek olan Ali Çınar, bu anlamda en büyük hayalini şöyle aktardı “ Hayallerimden birisi Manhattan’a Atatürk Kültür Merkezi kurulması ve bir caddeye Atatürk isminin verilmesi. Ayrıca şehit olan diplomatlarımızın anısına bir anıt yapılması ve ABD’nin önemli bir yerine dikilmesini çok istiyorum.”

» BİRLİK VE BERABERLİK ÇOK ÖNEMLİ

Ali Çınar, gurbette yaşayan Türklerin birlik ve beraberlik içinde yaşamasının önemini vurguladı. Amerikan Kongresi’nin ilerideki dönemlerinde, Türk’ün sesini ve Türk’ün gücünü gösterecek bir Kongre üyesinin olması çok mühim olduğuna değinerek, “Hiç bir şey imkansız değildir. Yeter ki isteyip, engelleri birlikte aşalım. Saygı ve sevgi çok önemli, bunu sağlamamız gerekir. Tüm vatandaşlarımızın milli konulara ve davalara duyarlı olmasını çok önemli. ‘Zamanım yok, beni ilgilendirmez’ tarzında konuşulduğu zaman inanın çok üzülüyorum. Nereden geldiğimizi unutmayalım. Ülkemizin karalanması için uğraşanlara ve onlara çanak tutanları da bir kere daha kınıyorum. Mustafa Kemal Atatürk’ ün dediği gibi” Hangi istiklal vardır ki, ecnebilerin nasihatleriyle, ecnebilerin planlarıyla yükselebilsin? Tarih böyle bir hadiseyi kaydetmemiştir! “diye kaydetti.

» ÇOK YAKIN İLİŞKİLERİMİZ VAR

Amerikan Kongresi Türk Dostluk grubu sayısının artmasında önemli bir etkilerini olduğunu belirten Çınar, “Bazı kesim-

ler lobicilik ile karıştırsa da, bulunduğumuz eyalette yerel ve federal resmi temsilciler ile görüşmek hakikaten önemli” diye ekledi. Bu anlamda çok etkilendiği bir tecrübesini ise şöyle aktardı “Hiç unutmuyorum, Başkan Obama’nın yakından tanıdığı NY Kongre Üyesi Yvette Clark, NY’ta klisede yeniden seçildiğinde, yapılan yemin törenine bizleri çağırdı ve klisede 1000 kişi önünde konuşma yaptık. Bu Türklerin belli yere geldiğini gösteriyor. Klisede ayrıca, İncil okuyan papazdan sonra Diyanet görevlisinin Kuranı Kerim okuması da bir ilk olmuştu”. Kongre üyeleri ile ilişkilerinin eskiye oranla çok daha sağlamlaştığını belirten Çınar, “Kongre Üyelerinin eskiden biz peşinde koşardık, artık dönem değişti. Etkinliklerimiz daha çok gelmeleri dışında, uluslarası ilişkiler konusunda bizleri arayıp fikir alıyorlar” dedi. Senatör Joe Lieberman yerine geçen CT Senatörü Chris Murphy’nin Türkiye’de yaşanan son olayları duyduktan sonra, direkt kendisini aramasını, Türk Amerikan Dernekleri Federasyonu Kongre üyelerinin Türkiye’yi ziyaret etmesini ve daha yakından tanıması anlamından birçok çalışmaya imza atmaya başlamasını da bu durumun en güzel örnekleri olarak gösterdi.

» İHALE SİSTEMİ GETİRDİK

Türk Amerikan Dernekleri Federasyonu’nun, Sayman Tulga Tekman ile beraber mali konularda çok şeffaf bir yönetim izlediği söyleyen Çınar, Türk Günü Yürüyüş ve Festivali için kategorilere göre ihale sistemi açarak, en iyi hizmeti en iyi kalitede verecek firmalarla çalıştıklarını söyledi. “Maalesef, bu durum bazı kişi ve grupların hoşuna gitmese de, doğru olanı yaptığımıza inanıyorum” diye ekledi. “Elimizden gelen tüm çabanın daha iyisini yapmaya çalıştığıma inanıyoruz” dedi.

» ALİ ÇINAR İÇİN KİM NE DEDİ

Brooklyn Belediye Başkanı Marty Markowitz “Federasyon Başkan Ali Çınar ve ekibi ile farklı bir seviyeye geldi.Canı gönülden tebrik ediyorum.” New York Kongre Üyesi Yvette Clarke, “Ali Çınar’ın başkanlığı altında TADF, Amerika’daki bir milyondan fazla Türk Amerikanı temsil ederek, toplumumuzda çok iyi bilinen ve çok saygı duyulan bir kültürel kurum haline gelmiştir. New York, dünyanın her yerinden gelen 100’den fazla farklı milletin 5 bölgede temsil edildiği gibi çeşitlilikleriyle tanınan bir şehirdir”

■ İletişim ağının güçlendirilmesi alanında; 7/24 Acil Vatandaş hattının başlatılması, Federasyon'un sosyal medyada güçlenmesi, web sitesinin sürekli güncellenmesi, ■ "Benimde Bir Önerim Var Kampanyası"nı düzenlenmesi ve birçok eyalette yapılan halk ve dernek ziyaretlerinin yapılması, geliştirilen akıllı telefon uygulaması ile İphone'u olan vatandaşların TADF Uygulaması'nı indirerek Federasyon'u takip edebilmesi ■ Milli konulara gösterilen hassasiyet alanında: Hem Amerikan Kongresi, hem de Amerikan Senatosu ortak çatı kuruluşları ile Türkiye aleyhine karşı gelebilecek tasarılara karsanında müdahale edilmesi,Türk Dostluk Grubu sayısının artırılmasına çalışılması. ■ Dallas'taki kadın temsilcilerimiz ile Mehmetçik Vakfı kampanyası düzenlenmesi ■ Amerikan kuruluşları ile iletişim alanında: Amerika'nın önemli sivil toplum kuruluşları ile yakın ilişkiye girilmesi ve ortak projeler konusunda çalışılmaya başlanılması. ■ Uluslararası platformda TADF'nin tanıtılması alanında: Belirli konularda Avrupa'daki konferanslara katılımcı olarak davet edilen TADF temsilcilerinin, diğer etnik sivil toplum kuruluşları ile ortak çalışmalara imza atması ■ Türk dünyasının güçlendirilmesi alanında: Balkanlar ve Türki Cumhuriyetler olmak üzere tüm soydaşlarımızı kucaklayıcı ve birlikte ortak kültürel etkinliklerin düzenlenmesi ve iletişimin güçlenmesi için çalışmalar yapılması ■ Milli günlerin düzenli olarak kutlanılması alanında : Ülkemiz için önemli olan milli günlerin düzenli olarak kutlanması, hatta çocuklarımızın milli günlerin önemini daha da iyi kavraması için şiir ve resim yarışmaları düzenlenmesi. Ayrıca hem belediye başkanları hem de Kongre üyelerinin milli günlerin önemini belirten kutlama bildirileri veya o günü Türkiye günü ilan edilen projelere imza atması ■ Türk Günü yürüyüş ve festivalleri alanında: Çevre eyaletlerdeki Türk Günü yürüyüş ve festivallerine destek vermek dışında, Amerikalı dostların da ilgisini çekecek bir New York Türk Günü Yürüyüş ve Festivali'nin iki yıldır düzenli şekilde geliştirilmesi, kırmızı beyaz renklere bürünen yürüyüş ve festival alanındaki yeniliklerle vatandaşların daha rahat şekilde festivali kutlaması için gereken çabanın gösterilmesi. ■ New York Türk Günü Yürüyüşü'nde; Amerikan gazete ve dergilerine ilan verilmesi, Amerikan medyasına yoğun PR tanıtım kampanyası düzenlenmesi, ünlü Disney karakterlerinin katılımı, yüksek düzeyde Amerikalı temsilcinin katılımı. ■ Türk Dünyasını temsil eden tüm derneklerin katılması, 1 aya yayılan açık ve kapalı Türk festivalleri ve etkinlikleri. ■ New York’ta ilk kez gerçerkleştirilen Türk Restoran Haftası. ■ Dünyanın altıncı en büyük turist çeken yeri Grand Central'de festival. ■ Türk Günü Yürüyüşünde 2.5 saate yakın süren ve kortejlerin daha fazla sayıda olduğu yürüyüş gibi, geçmiş yıllardan farklı olarak, çok yoğun bir etkinlik takvimi oluşturulması.


Stajyer pilotun kurbanı oldular ABD’de geçen hafta düşen uçakta iki kişi ölmüş 168 kişi de yaralanmıştı. Pilotun düşen uçak Boeing 777 ile sadece 43 saatlik bir eğitimi olduğu ortaya çıktı. Yapılan araştırma sonucu uçağın pilotaj hatası nedeniyle düştüğü de belirlendi (SAN FRANCICSO-POSTA 212) Geçtiğimiz hafta San Fransisco’ya iniş sırasında düşen uçağın pilotunun deneyimsiz olduğu açıklandı. Güney Kore’ya ait Asiana Havayolları, uçağın pilotunun başka uçaklarda 9 bin saatten fazla uçuş deneyimi olsa da, Boeing 777 için 43 saat eğitim aldığını duyurdu. Uçuş sırasında pilotun yanında daha deneyimli başka bir pilot, yardımcı ve eğitimci olarak bulunuyordu. Pilotun ilk kez bir Boeing 777’yi indirdiği de gelen bilgiler arasında. Kaza nedenini belirlemek için erken olsa da, havalimanı yetkilileri uçağın piste olması gerekenden fazla yaklaştığını ve son anda inişten

vazgeçtiğini tahmin ediyorlar. Düzenlenen basın toplantısında Amerika Ulusal Ulaştırma Güvenliği Dairesi Başkanı Deborah Hersman, pilotun kazadan sadece 1.5 saniye önce iniş iptal izni istediğini ve hızının olması gerekenin altında olduğunu söyledi. Görgü tanıkları da uçağın önce kuyruk kısmının yere çarptığını, sonra pilot kabininin yandığını belirtiyorlar.

» KAMPA GELMİŞLERDİ

168 kişinin yaralandığı kazada iki kişi hayatını kaybetmişti. Hayatını kaybedenlerin Amerika’da yaz kampına gelen 30 öğrencilik bir grupta yer alan ve yakın arkadaş olan 16 yaşındaki Çinli öğrenciler olduğu açık-

landı. Yetkililer, ölenlerden birinin bir yardım aracı tarafından ezilmiş olabileceğini ileri sürdü. Kazada ölen Wang Linjia ve Ye Mengyuan’ın zengin ailelerden geldikleri, aileleri İngilizce öğrenmeleri için binlerce dolar ödeyerek birkaç haftalığına ABD’ye gönderdikleri öğrenildi. Fizik ve kaligrafiye meraklı Wang Linjia ile şampiyon bir jimnastikçi olan Ye Mengyuan yakın arkadaşlardı ve başarılı öğrencilerdi. Uçak kazasında ölen Wang ve Ye’nin ailelerinin yanı sıra diğer yaralı öğrencilerin yakınları da vize işlemleri tamamlandıktan sonra pazartesi günü San Francisco’ya geldiler.

10 Temmuz 2013 Çarşamba YIL 1 • SAYI 8 HAFTALIK ÜCRETSİZ

11 Eylül talihi oldu

ABD’de benzin istasyonu işletmeciliği Türklerin en fazla faaliyet gösterdiği sektörlerin başında geliyor. Özellikle New York’un Long Island bölgesinde Türk girişimcilerin kontrolünde bulunan akaryakıt işletmeciliği zamanla alt sektörlerde farklı girişimcilerin doğmasına vesile oldu. Halen Long Island ve Queens bölgesinde 450 farklı işletmeye toptan ürün temin eden Pasha Wholesale onlardan biri. Osman Nuri Kır tarafından 1 Nisan 2001’de kurulan ve 12 yıldır bölgedeki benzin istasyonu, market ve dükkanlara mal tedariki yapan Pasha Wholesale, 1800 farklı kalem malı düzenli olarak müşterilerine ulaştırıyor. Telefon kartından, elektronik sigaraya, çakmaktan baş ağrısı ilacına, enerji içedeklerinden kalem pillere kadar aklınıza gelebilecek her türlü ürün Pasha Wholesale’in envanterinde mevcut. Long Island’taki 205 metrekare (2200 sq feet) büyüklüğündeki depoda 4 çalışanla hizmet veren Pasha Wholesale, 320 kilometre alanda beş ayrı bölgeye mal satışı gerçekleştiriyor. Şirketin sahibi Kır, ortalama çalışanları ile birlikte haftada yaklaşık 400 kilometre (2500 mil) yol yapıyor. İlk toptan satışa başladığında bölgedeki en büyük tedarikçinin bir Amerikalı toptancı olduğunu söyleyen Kır, şu anda Long Island’taki benzin istasyonlarının en büyük tedarikçilerinden biri. 450 müşterinin yarıya yakınını Türk girişimcilerin sahip olduğu mekanlardan oluşuyor.

da bin adet Amerikan bayrağı satıyordum. Ve inanılmaz talep vardı. İşe yeni başlamış bir girişimci olarak çok kazanç elde etme imkanım oldu. 11 Eylül’de pek çok işletme zora düştü ama benim satışlarıma inanılmaz etkisi oldu,’’ diyor. ABD’ye 1991 yılında gelen ve toptancılığa başlamadan önce kendisi de 1991-1998 yılları arasında benzin istasyonda menejer olarak çalışan işleten Kır, 1998 yılında kendi istasyonunu alarak kendi işinin patronu oldu. 2001 Ocak ayında istasyonu satan Kır, üç ay sonra da Pasha Wholesale’i kurdu. Önce satışlarına bir van’le başladı, ardından evinin garajını depo olarak kullandı. 5 yılın sonunda da deposunu hizmete açtı. Düzenli bir müşteri sayısına ulaşmasının 2 yılını aldığını kaydeden Kır, ‘’Ticarette en zor işlerden biri de müşterilerin güvenini sağlamaktı. Bu güveni sağlamak iki yılımı aldı. 2001’den beri halen mal verdiğim müşterilerim var ve bu zaman içinde bırakmak zorunda kaldığım işletme sayısı 10’u geçmez. Onlar da el değiştirdiği için benden mal almayı bırakanlardır,’’ diyor. Genç patron, yaptığı işte en çok özen gösterdiği iki noktanın altını çiziyor. Birincisi dürüstlük, ikincisi devamlılık. ‘’Eğer ben her hafta düzenli olarak müşterinin mekanında olmazsam, bana olan bağlılığı etkileniyor. Bir diğer nokta da dürüst olmak. Eğer karşıdakinin güvenini sağlayacak bir dürüstlük sergilersen, iş kendiliğinden devam ediyor,’’ diye konuşuyor.

» 11 EYLÜL’LE İŞLERİ PATLADI

» EN ÇOK SATILANLAR

Turkavenue.com internet sitesinde yayınlanan Cemil Özyurt’un özel haberine göre 11 eylül sonrasında büyüyen Türk işadamının hikayesi şöyle. 1 Nisan 2001’de işi kurduğunda küçük bir van araçla yola koyulan Kır, satışlarındaki patlamayı 11 Eylül olayları sonrasında yaptığını söylüyor. O dönemde benzin istasyonlarında Amerikan bayrağı ve araçların tamponlarına yapıştırılan etiketlerine gösterilen yoğun ilgi satışları olumlu yönde etkiledi. Kır, ‘’Hafta-

Kır’ın deposunda 1800’den fazla kalem ürün bulunuyor. En çok rağbet gören ürünler ise telefon kartları, elektronik sigaralar ve nargileler, enerji içecekleri, enerji hapları, çakmaklar sıralanıyor. Yağmurlu ve karlı havaların işleri etkilediğini vurgulayan Kır, 1998 yılında benzin istasyonu alarak ilk patronluk deneyimi yaşadığı Long Island’ın Huntington Beach semtinde oturan Kır, evli ve Cenk Hasan isminde bir oğlu bulunuyor. (Kaynak Turkavenue.com)

Yanan 120 evin faturası elektrik şirketine mi? Sandy kasırgasının etkileri her ne kadar geçmiş olsa da yaraları hala sarılamadı. Kasırgada evleri yanan 120 bölge sakini hasardan elektrik şirketlerini sorumlu tutuyor (NEW YORK –POSTA 212) New York eyaleti Sandy kasırgasının etkilerini henüz atlatmaya başlamış olsa da, elektrik İdaresi “National Grid” ve “LIPA” büyük bir tazminat davasıyla karşı karşıya. Breezy Point bölgesinin 120 sakini National Grid aleyhine açtıkları davada Sandy Kasırgası’nın bıraktığı hasardan elektrik şirketlerini sorumlu tutuyor. Kasırganın en çok hasar verdiği bölgelerden biri olan Breezy Point, Queens’de yaşayan davacılar, elektrik idaresini uyarıları dikkate almayarak evlerinin yanmasına neden olmakla suçluyorlar. Davacıların avukatı Keith Sullivan dava gerekçesini şöyle açıklıyor: “LIPA ve National Grid kasırgaya hazırlanmak konusunda sorumluluklarını yerine getirseydi, müvekkillerim bugün evlerinde eşyalarıyla birlikte yaşamaya devam eder ve bu iki mahalle savaş alanı gibi görünmezdi.” Sullivan, iki şirketin, tarihin en kötü kasırgası sırasında Breezy Point ve Rockaway Beach’te tehlikeli elektrik akımını kapatmamakla hata ettiğini savunuyor.

New York İtfaiyesi de yangınların yükselen deniz suyunun evlerin elektrik sistemlerine ulaşması nedeniyle çıktığını doğruluyor. İki şirketin sanık olarak geçtiği dava dosyasında toplam hasar belirtilmese de Sullivan miktarın 80 milyon doları bulduğunu düşünüyor. Sandy Kasırgası Atlantik kıyısından kuzeye çıkarken, meteoroloji Tri-State bölgesinde yaşayanları fırtına ve sele karşı uyarmıştı. Bu uyarıdan iki gün sonra Vali Cuomo acil durum ilan etti ve kasırganın şiddeti dolayısıyla başkan Obama’dan afet bölgesi ilan etmesini istedi. 28 Ekim 2012’de New York kenti Breezy Point’in de dahil olduğu Rockaway yarımadası için zorunlu tahliye emri çıkarttı. İddiaya göre bu sırada elektrik şirketlerinin “yangına karşı ve güvenlik nedeniyle mal kaybını önlemek için” elektrik akımını kesmesi gerekiyordu. Ancak elektrik akımını kesmeyen şirketler şalteri açık bıraktı. 29 Ekim’de fırtına vurduğunda Breezy Point ve Rockaway sahilindeki 150 ev kül oldu. LIPA ve National Grid, konuyla ilgili henüz bir açıklama yapmadı.


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.