POSTA212 - SAYI 11

Page 1

“Protestolar Avrupalı kimliğimizi kanıtlıyor” ■ New York Times, Başmüzakereci Egemen Bağış’ın kendilerine yazdığı bir mektubu yayınladı. Bağış, Gezi protestolarının ortaya çıkış nedeninin Türkiye’de AKP döneminde sivil toplumun canlanması olduğunu söyledi. » 8’DE

Amerika'dan gelen ilik hayat kurtardı

Amerikalı Türkler lig maçlarını artık DFH’ten seyredemeyecek »

■ Afyonkarahisar’ın Bolvadin İlçesi’nde yaşayan Mehmet ve Fatma Keçili çiftinin kronik miyeloit lösemi (KML) hastası oğulları 5 yaşındaki Mustafa Mert, Amerikalı kadın vericiden 23 Temmuz’da gelen kemik iliğiyle yaşama tutundu. » 3’TE

15’TE

31 Temmuz 2013 Çarşamba YIL 1 • SAYI 11 HAFTALIK ÜCRETSİZ

A M E R İ K A’ D A K İ

TÜRKLERİN

GAZETESİ

www.posta212.com

AZMİN ZAFERİ

Türkiye, New York’ta tanıtıldı

Geçtiğimiz hafta manşetten duyurduğumuz Doktor Serdar Durdağı’nın, AIDS ve kanser ile ilaçların yan etkisi sonucu meydana gelen ölümleri sonlandıracak buluşları büyük yankı yarattı.

■ Manhattan’da “Festival of Americas” adlı sokak fuarına katılan Türk Amerikan Dernekleri Federasyonu Türkiye’yi en iyi şekilde tanıtmak için çalıştı. Fuardaki TADF standına ilgi büyük oldu. » 3’TE

İşte Göç Reformu’nun YOL HARİTASI

■ Bu başarı öyküsünün ardında büyük bir azim yatıyor. Iğdır’ın Yukarı Cıyrıklı Köyü’nde okuma-yazma bilmeyen bir ailenin 7’nci çocuğu olarak dünyaya gelen Durdağı’nın 4 yaşında okuma-yazma öğrenmesi, 3 yaşında ilk deneyini yapması bunlardan bir kaçı » 11’DE

■ ABD Temsilciler Meclisi Üyesi Paul Ryan, göçmenlik reformu konusunda Kongre’de bir uzlaşı sağlanması için önerilerini açıkladı. » 13’TE

Ronaldo’nun garajı 7,5 milyon avro...

Paris Hilton kokainle yakalandı

New Yorkluların

OLMAZSA LARI OLMAZ Yorkluların en çok ■ New yaptığı hareketlerin listesini yapan BuzzFeed göre; adlı internet sitesine bir bir çok farklı kültürün araya geldiği New York’ta yaşayanlar birbirinden ilginç davranışlar sergiliyor. » 6’DA

Hilton ■ Skandallarıyla ünlü Hilton, otellerinin varisi Paris Las Vegas’ta esrar içtikleri ndan şüphesiyle polis tarafı çevrildi. Aramada Hilton’ın Bu çantasında kokain bulundu. bu yaz skandal, Paris Hilton’ın üçüncü karşı karşıya kaldığı » 6’DA uyuşturucu vakası oldu.

31 Temmuz 2013 Çarşamba

YIL 1 • SAYI 11

GAZETESİ

■ ABD’de kanlı baskın: 7 ölü ABD’DE KANLI ÇATIŞMA: 7 ÖLÜ ■ Eşine sahnede sürpriz yaptı ■ Sim kartlar ‘hack’lendi ■ Paris Hilton’un yeni skandalı ■ En mutlu yaşlar: 23 ve 69 ■ 119 yıllık tekne Koç Müzesi’nde ■ Futbolun en zengini ‘Kovboy’lar HAFTALIK ÜCRETSİZ

AKİ A M E R İ K A’ D

TÜRKLERİN

www.posta212.com

Sarışının ADI Esmerin TADI

■ ‘Erkeğin kalbine giden yol midesinden geçer’ sözü bilimsel olarak kanıtlandı. Erkeklerin sarışın kadınları daha eğlenceli bulduğu, ancak iş evlenmeye gelince esmer kadınları tercih ettiği ortaya çıktı. » 8’DE

, iki kişiyi de rehin i. sitedeki altı kişiyi öldüren ak etkisiz hale getirild Florida eyaletinde bir n polis tarafından vurular alan silahlı saldırga ■ Binaya operasyon şehrinde ■ Florida’nın Hialeah apartman silahlı saldırgan bir binanın binasına girerek, 5’i 3’ü içinde ve biri sokakta kişiyi kadın olmak üzere 6 öldürdü. Gözü dönmüş yanına saldırgan daha sonra aldığı 2 rehine ile apartmanın 5. katına saklandı.

düzenlemeden önce, geçen saldırganla irtibata polis, görüşmeden sonuç birlikte alamadı. Rehinelerle saklandığı evde polisle çatışan şahıs, şarjörünü timi değiştirdiği sırada SWAT » 3’TE tarafından öldürüldü.

Ünlü markaya AYRIMCILIK SUÇLAMASI

TEHLİKELİ ŞEHİRLER

■ Dünyanın en başarılı finans bloglarından Wall 2012 Street 24/7, FBI’nIn suç kayıtlarını temel alarak “Amerika’nın En Tehlikeli Şehirleri” listesini yayınladı. 2012’de ABD’nin her şehrinde işlenen suç sayısı ile o şehirlerin nüfusunu oranlayarak iki hazırlanan listenin ilk iki sırasını Michigan’dan şehir aldı. » 16’DA

Ay üssü Urfa... SUNAY AKIN ■ 6’DA

HALDUN ARMAĞAN’LA VİZYON ■ 11’DE

Mentolün ZARARI!

si Başkonsolosluk tekne Koç Müzesi’nde

■ ABD Gıda ve İlaç Dairesi (FDA) mentollü sigaranın, normal sigaradan çok daha zararlı olduğunu açıkladı. » 14’TE

serin sularında ■ İstanbul Boğazı’nın gibi dolaşan 1932’den beri bir gelin na ABD İstanbul Başkonsolosluğu’ adlı tekne ait 15 metrelik Hiawatha Koç Müzesi’nde İstanbul’daki Rahmi sergileniyor. » 9’DA

HER ZEVKE GÖRE FİLMLER

hafta çeşitlilikten ■ Sinemaseverler bu olacak. Çoluk dolayı oldukça mutlu iki çocuk izlenebilecek “Smurfs-2”, konu istihbaratçı ajanın maceralarını vs alan “2 Guns” ve “Cockneys sadece Zombies” bunlardan birkaçı.

markası ■ ABD’nin ünlü giyim mağazalarının Abercrombie & Fitch karşılayan kapılarında müşterileri dikkat üstü çıplak erkek mankenlerle fotoğraf çekiyor. Çıplak çalışanlarla genç kızlar çektirmek için bekleyen Bu uzun kuyruklar oluşturuyor.alımlarda işe durum da ünlü firmanın suçlanmasına ayrımcılık yapmakla neden oldu. » 2’DE

KOCASI SAHNEYE FIRLADI VE... Wells Fargo ■ Philedelphia’daki rapçı Center’daki konserinde Beyonce, kocası Jay Z’yi gören Beyonce’u şaşkına döndü. Jay Z, sahnede öperek unutamayacağı bir an yaşattı. » 2’DE

SPORUN DOPİNGLE İMTİHANI

ISTAKOZLAR YAMYAMLAŞTI » 13’TE

kıyıları ıstakozlarla ■ Son yıllarda Maine uzmanlara göre dolup taşıyor. Ancak değil. Bu bu sevindirici bir gelişme Küresel ısınma artışın iki nedeni var. artması ve yüzünden su sıcaklığının faktörün bir araya aşırı avlanma. Bu iki yiyecek gelmesi yüzünden ıstakozlar » 8’DE yiyor. bulamayarak birbirlerini

Türk antrenör Ekin Madalya CANAVARI ■ New York’ta tekvando antrenörlüğü yapan eski milli sporcu Yusuf Ekin’in hazırladığı takım “Team UCTA (Ultimate Champions Taekwondo Academy)” Chicago’da düzenlenen 2013 ABD Tekvando Ulusal Şampiyonası’nda 31 altın, 22 gümüş ve 18 bronz madalya kazandı. » 3’TE

Obama’dan ayetli iftar » 16’DA

BLOOMBERG İFTARINA TÜRKLER DAMGA VURDU » 16’DA

MEDYA DEVİNE DAVA

Afrika’nın kuzeyi daha da karıştı...

HEPSİ VE DAHA FAZLASI POSTA212 LIFE’DA

CHP tarihsel fırsatı kaçırdı

■ Mısır’da 3 Temmuz’dan bu yana en kanlı gün geçtiğimiz hafta yaşandı. Mısır’ın ardından Tunus ve Libya’daki siyasi suikastler yeniden karışıklığa sürükledi. Afrika’nın kuzeyi içinden çıkılmaz bir hale geliyor. » 9’DA

■ Aralarında ünlü kişilerin de bulunduğu bir gurubun The Times gazetesine verdiği ilan ortalığı karıştırdı. Başbakan Erdoğan ilanı verenleri ‘düşüncelerini fikirlerini kiraya vermiş tipler’ olarak niteledi. » 8’DE

■ Gezi hareketi CHP tarafından tarihsel bir şans, fırsat olarak okunabilirdi. Ancak, Gezi hareketi ile CHP arasında duygusal bir bağ kurulamadı. Postmodern 90’lı kuşağın yarattığı değişimci ruh partinin kalın kabuğuna nüfuz edemedi.

» AHMET BUĞDAYCI’nın ANALİZ’i 10’DA Grisi olmayan dış politikada kısır döngü...

Amerikan malı elektrikli otomobil nasıl yokedildi? (2)

Okumak...

Bastır parayı, bülbül olsunlar...

Ne kadınmış...

‹LHAN TANIR ■ 8’DE

HALDUN ARMA⁄AN ■ 11’DE

ARZU KAYA URANLI ■ 9’DA

DO⁄AN ULUÇ ■ 3’TE

MEHVEŞ KOÇAK ■ 2’DE


2

Güncel Toplum

31 Temmuz 2013 Çarşamba

Mehveş Koçak mehveskocak@posta212.com

NE KADINMIŞ...

S

ENİN o saçların yok mu, savurdukça günah tohumları saçan... Dokunulası ipek tenin kokusu değil mi, milleti baştan çıkartan... Ya o bacakların, kuğu gibi süzülerek hançer gibi yarıp geçen.... Sakın bakma! Gözlerin yetmiyor bakışlarınla yüreğime delikler açma ! Git burdan... Sana bir kötülük yapmadan, beni günaha sokmadan yıkıl karşımdan... Ne zor değil mi kadın karşında insan gibi olmak. Erkeklik duyguları coğu zaman baskın çıkıyor, hakimiyet duygusuna yeniliveriyor insanoğlu.... Ahlak, terbiye, medeniyet, eşitlik bu duyguları törpülüyor, şekil veriyor ve kadına toplumda en az herşeye sizin kadar hakkı olan bir birey gibi bakmayı öğretiyor. Peki ya bu duygular törpülenmezse ne oluyor ? İşte o zaman unutuyorsunuz konuştuğunuz yeri, makamınızı, hayatınızı... Kadını yine ağzınıza sakız yapıyorsunuz önünüze gelen yerde.... Önce türbanlı mı türbansız mı olsun dediniz... En az 3 çocuk yapacak dediniz... Kurtajına biz karar vereceğiz. dediniz.... Kırmızı rujuna, eteğinin boyuna, türbanın şekline takılıp kaldınız...... Şımarttınız bütün erkekleri... Milletin meclisindeki vekilin, “Ben sizin bacak arasınızı çekip gazeteye basarsam diye...” başlayan açıklamasına göz yumdunuz. Tasavvuf erbabının “Hamilelerin sokağa çıkması büyük bir terbiyesizliktir” yorumuyla doğmamış çocuğu utanç tohumu yapmasına vesile oldunuz. Kızartınız yüzümüzü... Mahramiyet bırakmadınız.... Yasaklandık... Aşağılandık... Günah keçisi haline geldik... Yillardır siyasette, sokakta, camide, çarşıda, okulda, evde, bitirtmediniz konuşa konuşa Ne kadınmış ama!

HABER OLMAK İÇİN...

NEW YORK’TA TOPLU TAŞIMAYA ZAM New Yorklular 2015’ten itibaren otobüs ve metroya daha çok para verecekler. Büyükşehir Ulaşım Teşkilatı Metrokard ve otobüs bilet fiyatlarının hem 2015’te hem de 2017’de artacağını açıkladı (NEW YORK – POSTA 212) Büyükşehir Ulaşım Teşkilatı (MTA) yetkilileri, MetroCard fiyatlarının 2015 ve 2017 yıllarında artmasının planlandığını açıkladılar. Bilet ücretlerinin ne kadar artacağına ise kamu oturumları sonrasında karar verilecek. Geçtiğimiz hafta başında New York Valisi Andrew Cuomo, MTA’nın gelecek yıl boyunca metro, otobüs ve demiryolu

hizmetlerini geliştirmek için milyonlarca dolar yatırım yapacağını duyurmuştu. MTA’nın mali işler müdürü Robert Foran, gelecekteki bilet ve yol geçiş ücreti artışlarının teşkilatın o dönemdeki mali durumuna bağlı olacağını belirtti. Foran, teşkilatın, sağlık hizmeti, emeklilik ve diğer maliyetleri karşılaması gerektiğini söyleyerek ücret artışlarının gerekliliğine dikkat çekti.

Lozan Barış Anlaşması’nın 90. yıl dönümü (NEW YORK - POSTA 212) 24 Temmuz’da Lozan Barış Anlaşması’nın 90. yıl dönümü nedeniyle, Türk Amerikan Dernekleri Asamblesi (ATAA) ve Türk Amerikan Dernekleri Federasyonu birer mesaj yayınladılar. Mesajında 24 Temmuz 1923 tarihinde imzalanan Lozan Barış Antlaşması’nın tarihi hakkında bilgi veren ATAA, Lozan’ın Türk insanına getirdiği laik demokrasi ve liberal ekonomi ilkeleri haricinde, Türkiye Cumhuriyeti’nin tanınmasına yol açan anlaşma olduğunu vurguladı. Modern Türkiye’nin kurucu belge-

haber@posta212.com

si niteliğindeki anlaşmanın 90. yıl dönümünde TADF’nin mesajı ise şöyleydi : “ Lozan Antlaşması milletimizin bağımsız yaşama istemini ve hakkını anlamak ve tanımak istemeyen emperyalist devletlerin, Türkiye’yi bölüşme planlarının suya düştüğü, savaş meydanlarından sonra barış masasında da bu hakkını kabul ettirişinin bir belgesidir. Milli Kurtuluş Savaşı’nı cephede, Lozan ile uluslararası arenada zaferle sonuçlandıran Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere tüm kahramanlarımızı saygıyla anıyor, Lozan’ın yıl dönümünü kutluyoruz.”

Türkiye, New York’ta tanıtıldı Manhattan’da “Festival of Americas” adlı sokak fuarına katılan Türk Amerikan Dernekleri Federasyonu Türkiye’yi en iyi şekilde tanıtmak için çalışıyor…

(NEW YORK – POSTA 212) ABD’deki Türk derneklerini bir federasyon çatısı altında birleştiren TADF, New York’ta 27 Temmuz Cumartesi günü düzenlenen Festival of the Americas sokak fuarında ülke standı açarak Türkiye’nin tanıtımını yaptı. Stantta tanıtıcı malzemeler ve promosyon ürünleri dağıtan TADF, Amerikalılara Türkiye’nin turizmi ve tarihi hakkında bilgi verdi. TADF Saymanı/Genç Türkler Başkanı Tulga Tekman, “Hem Amerikalılara Türkiye’yi tanıtmak hem de federasyonumuzu ve faaliyetlerimizi duyurmak amacıyla genellikle bu tür, on binlerce insanın katıldığı sokak

fuarlara iştirak ediyoruz. Yönetimimiz önem verdi, turizm ataşeliğimizin ve Türk Havayollarının da desteğini alarak, burada Türkiye’yi tanıtıyoruz” diye konuştu.

» ÖNEMLİ BİR LOBİ

Başka bayrakların göründüğü bu fuarda Türkiye bayrağının da bulunması için hiç karşılık beklemeden, gönüllü olarak çalıştıklarını söyleyen Tekman “Federasyon kendi yağıyla kavruluyor, zaten amaç hizmet olduğu için bir karşılık beklemiyoruz. Yine de Türkiye’nin, ne kadar ciddi bir lobi faaliyeti yürüttüğünü anlayarak federasyona yardım etmesi gerekiyor, çünkü ülkemizin Amerika’da tanıtımı,

çağdaş yönümüzün doğru yansıtılması çok önemli. Çünkü hala Türkiye ile ilgili çok yanlış imajlar hakim. Bu tanıtım da gönüllü olarak çalışan federasyon bünyesindeki derneklerle mümkün oluyor. Yardım elbette yapılıyor, ama yeterli değil. Başka lobilere 5060 milyon dolarlar verilirken, biz burada çok küçük rakamlarla çalışıyoruz” dedi. Festival of the Americas, 1979 yılından beri her yaz, Americas Avenue denilen 6. Cadde’de düzenleniyor. Fuarda 500’den fazla yiyecek, hediyelik eşya, kültür ve sanat standının yanı sıra sokak eğlenceleri büyük ilgi görüyor. Her yıl 80 binden fazla insanın

ziyaret ettiği bu sokak fuarında bu yıl yalnızca Türkiye’nin ülke standı açıldı. TADF Başkanı Ali Çınar da katılacakları diğer fuarın 25 Ağustos’ta Manhattan Jazz Street Festivali olacağını belirterek, fuarda yer almak isteyenlerin kendileri ile irtibat kurmalarını istedi. Türk Amerikan Dernekleri Federasyonu “ Halkımızın Sesi ve Yüreği” 600 3rd Avenue New York,NY,10016 Tel: 212-682-7688 Faks: 646-290-6171 24 Saat Acil Telefon Vatandaş Hattı : 1-888-352-9886 www.tadf.org

TADF standına ilgi büyük oldu...


Toplum Yaşam

31 Temmuz 2013 Çarşamba

3

Doğan Uluç doganuluc@aol.com

Bastır parayı, bülbül olsunlar

F

Amerika'dan gelen ilik hayat kurtardı Afyonkarahisar'ın Bolvadin İlçesi'nde yaşayan Mehmet ve Fatma Keçili çiftinin kronik miyeloit lösemi (KML) hastası oğulları 5 yaşındaki Mustafa Mert, ABD'den gelen kemik iliğiyle yaşama tutundu (POSTA 212) Akdeniz Üniversitesi Hastanesi Pediatrik Hematoloji-Onkoloji Bilim Dalı Öğretim Üyeleri Prof. Dr. Volkan Hazar ve Doç. Dr. Alphan Küpesiz tarafından yapılan ilik naklinden sonra Mustafa Mert'in babası Mehmet Keçili, evladına hayat veren Amerikalı kadına ve doktorlara teşekkür etti. Mehmet Keçili, oğlu henüz 3 yaşındayken evde dizini çarpıp yaralandığını, götürdükleri hastanede yapılan kan testlerinde lösemi şüphesi görülerek Ankara Hacettepe Üniversite Hastanesi'ne sevk edildiğini söyledi. Hacettepe'de yapılan testlerde de şüphe görüldüğünü belirten Mehmet Keçili, ardından KML teşhisi konulduğunu aktardı. Mehmet Keçili yaşadıkları süreci şöyle anlattı: "Beklemediğimiz bu sonuç bizi yıktı. Mustafa Mert 1 ay hastanede yattı, sonra Bolvadin'e döndük. Ayda bir kez Ankara'ya gidip geliyorduk. Mustafa Mert'in kan değerleri her geçen gün gelen tehlikeyi işaret ediyordu. Doktorlarımız bu arada ilik nakli için arayışa başladı. Yurt içi ve dışındaki ilik bankalarına B Rh (+) kan grubunda olan Mustafa Mert için bildirimde bulundular."

» İLİK ABD'DEN

Müjdeli haberin şubat ayında geldiğini kaydeden Mehmet Keçili, ABD'deki ilik bankalarında yapılan araştırmalar sonucunda,

39 yaşındaki Amerikalı bir kadın donörün kemik iliğini haziran veya temmuz ayında verebileceğini söylemesi üzerine heyecanlı bekleyişe ve hazırlıklara başladıklarını anlattı. Mehmet Keçili, bu süreçte oğluna tedavi uygulanarak bünyesinin ilik nakline hazırlandığını, Amerikalı kadın vericiden 23 Temmuz'da gelen kemik iliğinin 24 Temmuz'da oğluna nakledildiğini kaydetti.

» HASTANE BAHÇESİNDE YATIYORLAR

Mehmet Keçili, Mustafa Mert'in halen Akdeniz Üniversitesi Hastanesi'ndeki steril bir odada annesi Fatma Keçili ile birlikte olduğunu, bir an evvel sağlıklı şekilde taburcu olacağı günü beklediklerini söyledi. Babasıyla birlikte hastane bahçesinde oturan 7 yaşındaki Beyza Nur Keçili de kardeşini çok özlediğini, eve gitmeyi istediğini belirtti. Akdeniz Üniversitesi Hastanesi'nin koridor ve bahçesinde eşi ve oğlunu beklerken tek tesellisinin kızı Beyza Nur olduğunu dile getiren Mehmet Keçili, oğlunun 30 gün daha hastanede yatacağını, Antalya'da 8- 9 ay da takiplerin süreceğini söyledi. Bu durumda ailece Antalya'da kalmak durumunda olduklarını belirten Mehmet Keçili, "Şimdi hastane bahçesinde yatarak günlerimizi geçiriyoruz. Mustafa Mert taburcu olanca ev tutmamız şart. Elde ne varsa harcadık, borçlandık, maddi sıkıntı yaşıyoruz. İşe girmek için çabalıyorum" dedi.

Baba Mehmet Keçili ve abla Beyza Nur hastane bahçesinde yatarak Mustafa Mert’in taburcu olmasını bekliyor.

Türk antrenör Ekin MADALYALARI TOPLADI

New York’ta tekvando antrenörlüğü yapan eski milli sporcu Yusuf Ekin’in takımı, 2013 ABD Tekvando Ulusal Şampiyonası’nda olağanüstü bir başarıya imza attı (CHICAGO - POSTA 212) 4 senedir New York’taki “Champions Tekvando Akademisi”nde antrenörlük yapan eski milli sporcu Yusuf Ekin’in hazırladığı takım “Team UCTA (Ultimate Champions Taekwondo Academy)” , 3-8 Temmuz tarihleri arasında Chicago’da düzenlenen 2013 ABD Tekvando Ulusal Şampiyonası’nda 31 altın, 22 gümüş ve 18 bronz madalya kazandı. Amerika Tekvando Şampiyonası’nın ulusal çapta antrenör olarak katıldığı ilk turnuva olmasından dolayı kendisi için büyük bir önem taşıdığını belirten Ekin, yaklaşık 4 yıldır devam eden düzenli antremanların sonucunda bu başarıyı elde etti. Takımındaki bazı oyuncularının şanssız bir şekilde elenmesinden dolayı duyduğu üzüntüyü de dile getiren Ekin, sağlık sorunları olduğu halde çok başarılı

performanslar gösteren oyuncuları adına da gurur duyduğunu belirtti. “Diğer antrenör arkadaşlarım ve sporcularımla turnuva sonrasında yaptığımız toplantıda, turnuva boyunca yaptığımız maçların kritiklerinden çok güzel dersler çıkararak ilerideki zamanlarda daha büyük başarılara imza atacağımıza inanıyorum” diye konuşan milli sporcu, şu anki hedefinin 2016 olimpiyatlarına en az 1 sporcuyla katılmak ve gelecek sene milli takıma en az 4 sporcu yollamak olduğunu söyledi. Chicago’da düzenlenen ve dünyanın en büyük tekvando turnuvası kabul edilen 2013 ABD Tekvando Ulusal Şampiyonası’na bu sene 4 bin 190 sporcu, 830 antrenör ve 14 hakem katıldı.

İLM başına aldıkları para astronomik. İki saatlik konser için tarifeleri dolar bazında milyonları aşıyor. Çoğunun animasyon filmini seslendirme faturası New York’un göbeğinde gökdelen apartman sahibi olmaya yeterli. Gene de sınırsız paraya kavuşmak için iş tekliflerini geri çevirmiyorlar. Kısacası,‘’Bastır parayı, bülbül olsunlar.’’ Sözünü ettiklerim Amerikan sinema ve eğlence aleminin ünlüleri. Orta Doğu’nun petrol zenginleri, despotik rejimlerin liderleri, varlıklı ailelerin yeni merakı malikanelerinde sanatlarını icra için şöhretli sanatçıları kiralamak. Sanatçı kiralama modasını 2006 yılında Jennifer Lopez (J.Lo.)başlattı. J.Lo, Rus oligarkı Telman İsmailov’un 50inci doğum günü şovuna 1.4 milyon dolar alarak katıldı. Dolgun vücudu, kıvrak danslarıyla erkeklerin düşlerine giren sanatçı Türkmen lideri Berdimuhamedov’un doğum günü partisinde şov yapmak için 2,5 milyon dolar aldı. Şarkıcı-dansöz iki yıl önce Özbek milyarderi Azam Aslanov’un evlilik partisinde Çeçen lideri Kadirov ve davetlilerle sohbet için bir milyon dolarlık fatura çıkardı. Geçen yıl Azerbaycan’da kadınlar futbol turnuvasında 2.5 milyon dolara şova çıkan sanatçı Rus bürokratı Alexander Yeltsin’in doğum günü konserinin 2 milyon dolar ücretini Yeltsin’nin yolsuzluktan tevkifi nedeniyle ödenmedi. J.Lo son iki yılda diktatör ve despotlardan 9 milyon dolar aldığı için insan hakları kurumlarının eleştirilerine kulak asmadı. Kiralık sanatçılar listesinin tepesinde Kanye West ile Jay-Z var. Müzik dünyasının iki devinin özel bir davete getirmek için asgari 3’er milyon dolar gerekiyor. Seyahat ve otel masrafları, tüm lüks ihtiyaç taleplerinin karşılanması da caba. 2011’de bir Arap milyarderi kızının 16’ıncı doğumgünü partisine katılmaları için Kanye ve Jay-Z’ye 3’er milyon dolar ödedi. Gazeteci Kate Storey aynı yıl New York Post gazetesinin NBC patronu Jeff Zucker’in oğlunun ergenlik töreninde(Bar Mitzvah) şarkı söylemek için milyon dolarlık teklifini Kanye’nin geri çevirdiğini yazdı. ‘’Patron’’ lakaplı Bruce Springsteen de milyon dolarlık teklifi pazarlığa girişmeden reddeden bir diğer şöhret. Düzinelerle ödül sahibi Bruce bir iş adamının oğlunun bir milyon dolarlık teklifine ‘’Ergenlik davetlerine katılmıyorum.’’ karşılığını verdi. Ücret tarifesinde Kuzey Kore diktatörü Kim Jong-un yeni arkadaşı eski basketbol yıldızı Dennis Rodman ile Miley Cyrus ( 20’şer bin dolar). Booking Entertainment Acentası aktör Jeremy Piven’e özel bir davette bir saatlik garsonluk için 50 bin dolar ödendiğini söylüyor. Listelerde müzisyen Billy Joel’in fiyatı bir milyon dolar, hip hop’çu Usher’in (250 bin), iki yaz önce ‘Replay’ile liste başı olan ‘Iyaz’ Manhattan ve Long İsland’da arka arkaya ergenlik törenlerine 30’ar bin dolara katıldı. Davetlere sürpriz şöhret olarak katılan Beach Boys, Jimmy Buffett, Aero Smith, Kool and the Gang gibi şöhretlerin performans tarifesi pazarlıkla tesbit ediliyor. Küba, Venezuela, Kuzey Kore diktatörleri uluslararası imajlarını güçlendirmek için Sean Penn, Oscar ödüllü Hillary Swank, aktör Claude Van Damme, şarkıcı Seal’i ülkelerine davet ediyor. Acenteler bu sanatçılara ayrıca yapılan ödemeleri açıklamıyorlar. Sanatçıların para düşkünlüğü devam ettiği takdirde hayranlarının imza isteği de tarifeye tabi olacağa benziyor. (hurriyet.com'daki yazısından alınmıştır)

ABD’DE YAŞAYAN EN BAŞARILI TÜRKLER (NEW YORK-POSTA212) Amerika Birleşik Devletleri’nde yaşayan başarılı Türkler’i ödüllendirmek üzere organize edilen Golden Turk Awards yarışmasının kazananları açıklandı.22 farklı eyaletten yarışmaya katılan 138 aday arasından seçim yapan 26 kişilik jüri, Amerika’nın en başarılı Türkleri’ni belirledi. Jüri Coca Cola CEO’su Muhtar Kent, ünlü kalp doktoru Mehmet Öz ve Türk Kültür Vakfı (Turkish Cultural Foundation) Direktörü Güler Köknar’ı juri özel ödülü ile ödüllendirirken, Golden Turk Awards düzenleme komitesi özel ödülü de eğitime katkılarından dolayı Mezun Group’a ve Türk toplumuna katkılarından ötürü Dr. Zeki Uygur’a verildi.

ÖDÜL KAZANANLAR

■ En Başarılı İşadamı ödülüne Picasso Travel’i 30 yılda ABD’nin en büyük seyahat acentalarından biri haline getirdikten sonra satan Hüseyin Özyurtçu layık görüldü. ■ En Başarılı İş Kadını ödülüne İtalyan butik moda markası Luca Luca’yı sıfırdan Amerika genelinde tanınır bir marka haline getiren Yıldız Blackstone layık görüldü. ■ En Başarılı Yönetici ödülüne dünyanın en büyük mimarlık şirketlerinden Skidmore Owings and Merrill, LLP’un partnerlerinden Mustafa Abadan layık görüldü. ■ En Başarılı Müzisyen ödülünü New York’ta yaşayan ünlü neyzen ve bestekar Ömar Faruk Tekbilek aldı. ■ En Başarılı Akademisyen ödülüne diabet üzerine yaptığı araştırmalarla tanınan Harvard öğretim görevlisi Gökhan Hotamışlıgil layık görüldü. . ■ En Başarılı Girişimci ödülünü internet güvenlik şirketi Comodo’yu bir dünya markası haline getiren şirketin sahibi Melih Abdulhayoğlu aldı. ■ Yılın En Başarılı Markası ödülünü ABD genelinde New York, New Jersey, Las Vegas, DC, Chicago ve Dallas mağazaları ile faaliyet gösteren erkek giyim markası Sarar aldı. ■ En Başarılı Şirket ödülünü ise ABD’de Türk şirketleri arasında markaya yatırım yapan ilk şirketlerden biri olan Mavi Jeans kazandı. ■ En Başarılı Türk Amerikan Toplum Lideri ödülünü California Türk Amerikan derneği yöneticisi Yavuz Atila aldı. ■ En Başarılı Sosyal Sorumluluk Sahibi Şirket ödülünü etnik online ticaret alanında 10 yıldır faaliyet gösteren Tulumba.com aldı. ■ En Başarılı Amerikalı İş Ortaklığı ödülünü geçtiğimiz yıllarda 50 yılını geride bırakan Koç & Ford ortaklığı aldı. ■ En Başarılı Global Türk ödülünü Maryland’ta yaşayan ünlü müzisyen Fahir Atakoğlu aldı. ■ Young Turk ödülü ABD genelinde politik değerlendirmeleri ile tanınan ve kısa bir süre önceye kadar MSNBC’de program sunan Cenk Uygur’a verildi.


4

Gündem

31 Temmuz 2013 Çarşamba

KANITLARI YOK ETTİLER

(NEW YORK – POSTA 212) Meksika Körfezi’ndeki BP’ye ait petrol platformunda meydana gelen sızıntı nedeniyle 5 milyon varil ham petrol okyanusa boşalmıştı. Bu ham petrol sızıntısı ABD tarihinin en büyük çevre faciasına yol açmıştı. BP, üstlenici firma Halliburton’ı kanıtları yok etmekle suçlamış ve tüm zararı karşılamasını talep etmişti. Şimdi Halliburton’un anlaşmaya gitmek üzere suçlamayı kabul ettiği açıklandı. Mahkemenin de onay vermesi gereken anlaşmaya göre, Halliburton çok büyük bir para cezası alabilir. Deepwater Horizon adlı petrol platformunda 11 işçinin hayatını kaybettiği bir patlama olmuş ve ardından petrol sızıntısı başlamıştı. Halliburton’dan yapılan açıklamada, “Halliburton’ın bir yan kuruluşu Macondo kuyusu olayından sonra kayıtların silinmesi suçlamasını kabul etmeye, 200 bin dolarlık maksimum para cezasını ödemeyi ve üç yıl men cezasını kabul etmiştir” denildi. Halliburton, sızıntı faciasındaki suçlamaları kabul eden üçüncü büyük şirket oldu. Daha önce de BP ve petrol platformunu işleten Transocean şirketi suçlamaları kabul etmişti.

» NEYİ GİZLEDİLER?

Patlamadan önce Halliburton, BP’ye çimentolama işlemini iyileştirebilecek 21 kelepçe kullanmasını tavsiye etmişti. Ancak BP sadece altı kelepçe kullandı. Halliburton, iki kez çimentolama işinde 21 kelepçe ve altı kelepçe kullanılmasını kıyaslayan bir bilgisayar modellemesi kullandı. Aldıkları sonuçlara göre arada bir fark bulunmuyordu. Ancak sonra, Halliburton’da kimliği belirlenemeyen kişiler, çalışanlardan sonuçları yok etmesini istedi. Halliburton olaya karışan diğer şirketlerle birlikte, kamu davasıyla da karşı karşıya kaldı.

TELEFON DİNLEMELERİ ONAYLANDI

ABD’de Temsilciler Meclisi, güvenlik nedeniyle NSA’in halkın telefon görüşmesi verilerini toplamaya devam etmesine karar verdi (NEW YORK – POSTA 212) ABD Temsilciler Meclisi’nde yapılan oylamada, Ulusal Güvenlik Kurumu’nun (NSA) ülkede telefon konuşmaları verilerinin toplamaya devam etmesi kabul edildi. Telefon görüşmelerinin izlenebilmesine kısıtlama getirilmesi için hazırlanan tasarı 205’e 217 oyla reddedildi. Tasarı, belli bir soruşturma konusu olmamasına rağmen ABD’deki telefon görüş-

melerinin izlenebilmesini sağlayan programa verilen fonun kesilmesini öngörüyordu. Tasarıya Temsilciler Meclisi’ndeki Demokrat partililerin 111’i kabul, 83’ü ret; Cumhuriyetçilerin ise, 94’ü kabul, 134’ü ret oyu verdi. Tasarıya karşı çıkanlar ABD’nin terörle mücadelesinde dinleme faaliyetinin önemli yer tuttuğunu savunurken, ret verenler

bu faaliyetlerin fazla ileri gittiğini düşünüyordu. Amerikan halkının ise yüzde 52’si bu tür önlemlerin gerekli olduğunu düşünüyor. Milyonlarca Amerikalının telefon görüşmeleri verilerinin izlendiği bilgisini sızdıran eski CIA ajanı Edward Snowden ise halen Moskova’da bulunuyor.

ASSANGE PARTİ KURDU ABD’nin gizli yazışmalarını sitesi aracılığıyla tüm dünyaya açıklayan Julian Assange, Wikileaks Partisi’nin resmi açılışına internetten katıldı

Ban Ki-Moon’dan Suriye çağrısı (NEW YORK – POSTA 212) Geçen hafta BM Genel Merkezi’nde ortak basın toplantısı düzenleyen ABD Dışişleri Bakanı John Kerry ve BM Genel Sekreteri Ban-Ki Moon, Suriye’de devam eden soruna acilen siyasi bir çözüm bulunması gerektiğini ve Cenevre’de düzenlenmesi planlanan barış konferansının aciliyetini vurguladı. BM, bazı ölümlerin bildirilmemesi nedeniyle ölenlerin sayısının daha fazla olabileceğini belirtiyor. Suriye’de yaşanan trajedinin her geçen gün büyüdüğünü kaydeden Ban-Ki Moon, “Suriye’de yaklaşık 2 buçuk yıllık sürede 100 binden fazla insan hayatını kaybetti. Milyonlarca kişi yerlerinden edildi. Buna çözüm bulmalıyız. Taraflar çatışmaları bırakmalı. Cenevre’de düzenlenmesi planlanan konferans mümkün olan en kısa sürede toplanmalı” dedi.

(NEW YORK – POSTA 212) Wikileaks sitesinin kurucusu Julian Assange, Eylül ayındaki Avustralya parlamento seçimlerine katılabilmek için resmen Wikileaks Partisi’ni kurduğunu ilan etti. Ancak Assange, Wikileaks Partisi’nin resmi açılışına internetten katıldı. Julian Assange’ın, Londra’daki Ekvador Büyükelçiliği’nden Skype bağlantısıyla katıldığı açılış toplantısı, Melbourne’da yapıldı. Avustralya’nın The Australian

ni açıkladı. Britanya, ABD’ye ait gizli diplomatik yazışmaları, kurucusu olduğu Wikileaks sitesi aracılığıyla tüm dünyaya açıklayan Avustralya vatandaşı Assange’ın, tacizle suçlandığı İsveç’e iadesine karar vermişti. Julian Assange, İsveç’e iade edilirse ABD’ye gönderilmekten korktuğu için geçtiğimiz yıl Ekvador’un Londra Büyükelçiliği’ne sığınmıştı. Avustralya’da parlamento seçimleri 14 Eylül’de yapılacak.

KKTC’de sandıktan ‘koalisyon’ çıktı KKTC’de geçtiğimiz hafta sonu yapılan erken genel seçimlerde halk, iktidara talip 3 büyük siyasi partiye ‘koalisyon’ mesajı verdi

» ASKERİ MÜDAHALE YOK

Ban-Ki Moon Suriye’de hükümetin kimyasal silah kullandığı yönündeki iddiaları araştırmak için kurulan heyetin başında bulunan Ake Sellström’ün Şam’da olduğunu ve kendisinden gelecek raporu beklediklerini vurguladı. Bugüne kadar Suriye’de süren çatışmalar nedeniyle 2 milyon Suriyeli’nin komşu ülkelere kaçmak zorunda kaldığı ifade ediliyor. ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, barış görüşmeleri için herkesin daha fazla çaba harcaması gerektiğini ve sorunun sadece politik yollarla çözülebileceğini vurguladı. Rus mevkidaşı Sergey Lavrov’la da bir araya geldiklerini söyleyen Kerry, Lavrov ile Cenevre-1 konferansındaki kararların hayata geçirilmesi amacıyla toplanacak Cenevre-2 konferansına tarafların katılmasını ve konferansın bir an önce toplanmasını sağlamak için çalışmaların devam ettiğini belirtti.

gazetesine bir demeç veren Assange “Wikileaks Partisi’nin amacı Senato’da yer elde etmektir. Bu, bağımsız soruşturmadan yana en iyi Avustralyalı gazetecileri Senato’ya yerleştirmek anlamına gelir” dedi ve Canberra’daki dürüst olmayan siyasetçilerin en çok bundan korktuğunu söyledi. Assange, önemli değerlerinin şeffaflık, hesap verme ve hukukun üstünlüğü olacağını belirttiği partisinin seçimlerde 7 aday göstereceği-

MECLİSTE SON TABLO Resmi olmayan sonuçlara göre 50 sandalyeli parlamentoda dağılım şöyle oldu: CTP: Yüzde 38 / 21 milletvekili UBP: Yüzde 27 / 14 milletvekili DP: Yüzde 23 / 12 milletvekili TDP: Yüzde 7 / 3 milletvekili Diğerleri: Yüzde 5

(POSTA 212) Seçimlerden büyük bir oy kaybıyla çıkan Ulusal Birlik Partisi’nde (UBP) Genel Başkan ve eski Başbakan İrsen Küçük, resmi olmayan ilk sonuçlara göre milletvekili seçilemedi. 172 bin seçmenin bulunduğu Ada’da Özkan Yorgancıoğlu liderliğindeki Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) yüzde 38 oyla kazanan parti olurken, iki ay öncesine kadar iktidarda bulunan İrsen Küçük liderliğindeki Ulusal Birlik Partisi (UBP) ise, yüzde 27’yle ikinci sırada yer aldı. Hükümetin Mayıs ayında düşürülmesinin ardından yapılan erken genel seçimler, ülke tarihinde en düşük katılımlı seçimi oldu. Seçmenlerin yüzde 69’u sandığa gitti. 2005 ve 2009 parlamento seçimlerinde katılım oranı yüzde 80’in üzerinde olmuştu.

» RÜŞVET DOLARLARI

Katılım oranının düşmesine KKTC siyasetindeki yolsuzluklar ve seçimin tatil aylarına denk gelmesi neden oldu. KKTC siyasetinde milletvekillerinin partiler arası transferi çok eleştiriliyordu. Bir milletvekilinin geçen ay meclis kürsüsünden havaya saçtığı 7700 dolar ‘rüşvet parası’ son skandal oldu.

» DP YİNE KİLİT PARTİ Sıcaklığın 45 dereceye ulaştığı güneş altında yapılan seçimlerde Serdar Denktaş liderliğindeki Demokrat Parti (DP) yüzde 23 oyla üçüncü parti olarak ‘kilit’ duruma yerleşti. Yüzde 5 seçim barajı bulunan KKTC’de parlamentoya giren son parti yüzde 7 oyla Mehmet Çakıcı liderliğindeki Toplumcu Demokrasi Partisi (TDP) oldu. KKTC seçim sisteminde seçmenler, partiler dışında milletvekillerini de tek tek belirleyebiliyor. Kimlerin milletvekili seçildiği, tercih ve karma oylarının sayımının ardından belli olacak.

» İRSEN KÜÇÜK SEÇİLEMEDİ

Seçimlerden büyük bir oy kaybıyla çıkan Ulusal Birlik Partisi’nde (UBP) Genel Başkan ve eski Başbakan İrsen Küçük, resmi olmayan sonuçlara göre milletvekili seçilemedi. KKTC’de seçim sisteminde seçmenler, milletvekili adaylarına tercih oyu da kullanarak parti sıralamasını belirleyebiliyor. UBP Lefkoşa bölgesinde 4 milletvekili çıkardı. Küçük’ün tercih oylarıyla geride kaldığı belirtildi. Yüksek Seçim Kurulu, resmi sonuçları daha sonra ilan edecek.


Ekonomi Ticaret

31 Temmuz 2013 Çarşamba

BARACK OBAMA

YÜZÜNÜ EKONOMİYE DÖNDÜ...

5

ABD İLK SIRADA Türkiye, 2012’de ABD’den 4 milyar 345 milyon 679 bin 153 kilogram madeni 1 milyar 673 milyon 540 bin 601 dolar ödeyerek ithal etti. Amerika da geçen yıl Türkiye’den 285 milyon 972 bin 592 dolarlık maden satın aldı (ANKARA-POSTA 212) Maden Tetkik ve Arama (MTA) Genel Müdürlüğü verilerine göre, Türkiye’de ihraç edilen maden türlerinde ilk üç sırayı ham blok ve plakalar halinde mermer, işlenmiş mermer ile bakır oluşturuyor. İthal edilen madenlerde ise taş kömürü, demir ve işlenmiş granit liste başında yer alıyor. Geçen yıl maden ihracatında ilk sırada yer alan Çin, 7 milyar 701 milyon 62 bin 399 kilogram madeni 1 milyar 805 milyon 309 bin 69 dolar ödeyerek satın alırken, bu ülkeyi 285 milyon 972 bin 592 dolarlık madenle ABD izledi. İhracatta üçüncü sırada ise 131 milyon 974 bin 388 dolarla Hindistan geldi. 2012 yılında Fransa, Kanada ve İsrail’in de aralarında bulunduğu birçok ülkeye ihracat gerçekleştirildi. Geçen yıl maden ithalatında ise ilk sırayı ABD aldı. Türkiye, 2012 yılında ABD’den 4 milyar 345 milyon 679 bin 153 kilogram madeni 1 milyar 673 milyon 540 bin 601 dolar ödeyerek ithal etti. İthalatta bu ülkeyi 1 milyar 499 milyon 653 bin 720 dolarla Rusya, 675 milyon 351 bin 8 dolarla da Brezilya izledi.

ABD Başkanı Obama, bu yaz ABD ekonomisini tartışmaya açıyor. Obama, bir konuşma serisine başladı. Obama’nın konuşmaları, Amerikan orta sınıfını yeniden yaratmaya odaklanıyor

» PAY YÜZDE 2.64

(NEW YORK – POSTA 212) Ekonomik krizin başlamasından beş yıl sonra, Başkan Obama, ülkenin bugüne kadar kat ettiği yolu ve bundan sonra yapılması gerekenleri gösteren bir konuşma dizisinin ilkini geçen çarşamba günü yaptı. Konuşma dizisiyle Obama, Amerika’da orta sınıf olmanın ne anlama geldiğini anlatacak. Başkan Obama, “Bundan sonra sizin için en önemli olan temel ekonomik meselelere odaklanıyoruz” diyerek geçtiğimiz haftadan itibaren, silahlanma, izlenme ve skandal tartışmalarını geride bırakarak rotasını ekonomiye doğru çevirdi.

» ZENGİNLER KAZANIYOR

Orta Batı’da iki küçük kentte yaptığı konuşmalarda Obama küreselleşme, Wall Street’in sorumsuzluğu ve Washington’un politikaları nedeniyle, zenginler daha zengin

Konuşmasında 10 yıldır tüm karın en zengin yüzde 1’lik kesim tarafından alındığını söyleyen Obama, bu süreçte şirket yöneticilerinin maaşı ortalama yüzde 40 oranında artarken, ortalama Amerikalıların 1999 önce-

» BİRİNCİ ÖNCELİK

olurken tipik Amerikalıların kaybettikleri standartlardan söz etti. Diğer siyasetçilerini bu sorunun daha da büyümesine neden olmakla suçlayan Obama, gidişatı tersine çevirmenin birinci önceliği olduğunu açıkladı. Obama, ilk konuşmasını yaptığı Galesburg, Illinois’deki Knox College’de büyük ölçüde duraklamış olan ekonomik programını yeni enerjiler geliştirmek, üretimi yeniden kurmak, yollara, köprülere ve limanlara yatırım yapmak ve asgari ücreti artırmak gibi öğelerle yeniden canlandırdı.

sindeki gelirlerini şimdi elde edemediklerini aktardı. Bu büyüyen eşitsizliğin yalnızca ahlaki açıdan değil, ekonomik açıdan da zararlı olduğunu söyleyen Obama, orta sınıf aileler para harcayamadığı zaman işyerlerinin kazanamadığını anlattı. İkinci kez seçildiğinden beri ekonomideki kısırdöngünün daha kötüye gittiğini söyleyen Obama, Kongre’deki Cumhuriyetçileri suçladıktan sonra onlara kendi planlarını yapma çağrısı yaptı. Obama, “Ben orta sınıfı güçlendirmek için kendi fikirlerimi söylüyorum. Şimdi kendi fikrini söyleme sırası sizde” dedi.

» EĞİTİME VURGU

İkinci konuşmasını ise Warrensburg’da yapan Obama, burada da aynı temaları tekrarladı ve geçtiğimiz beş yıl içinde finansal krizin yıkıntılarını temizlemeyi başardıkları-

nı söyledi. Ayrıca ileride yeni iş alanları açılması için eğitime yatırım yapmanın önemine dikkati çekti. Üniversite ücretlerinin de düşürülmesi gerektiğini söyleyen Obama, Amerikan okullarının hepsine yüksek hızlı internet sözü verdi.

» CUMHURİYETÇİLER TEPKİLİ

Cumhuriyetçiler ise bu girişimden pek etkilenmemişlerdi. Temsilciler Meclisi’nde konuşan John A. Boehner “Ne işe yarayacak ki? Bu konuşma boş bir kabuktan ibaret” dedi. Cumhuriyetçiler de eğitim, enerji, vergi ve düzenlemeler konusunda kendi fikirleri olduğunu söylediler. Texas’tan Cumhuriyetçi Temsilci Kevin Brady, “Sayın Başkan, federal yönetimi yolumuzdan çekin. İş alanları yaratanlara kelepçe takmak yerine ellerini sıkmayı deneyin” diye konuştu.

2002 yılında madenciliğin Türkiye’nin toplam ihracatı içerisindeki payı yüzde 1,69 iken, bu rakam geçen yıl 2,64 olarak gerçekleşti. Maden dış ticaretinde ihracatın ithalatı karşılama oranı 2012 yılında yüzde 59,1 oldu. Bu oran, 2002 yılında yüzde 57’ydi. Türkiye’nin geçen yıl ihraç ettiği maden miktarı 21 milyar 919 milyon 521 bin 639 kilogram olurken, bunun mali getirisi 4 milyar 30 milyon 968 bin 411 dolar olarak gerçekleşti. Aynı yıl 40 milyar 224 milyon 292 bin 963 kilogram maden ithalatı yapan Türkiye’nin kasasından bunun için 6 milyar 816 milyon 841 bin 888 dolar çıktı.

Laguardia Havaalanı için TAV yeterlilik belgesi aldı (İSTANBUL -ANKA) TAV Havalimanları, Aeroports de Paris ve ABD’li dev yatırım bankası Goldman Sachs ortak girişim grubunun oluşturduğu konsorsiyum, Amerika Birleşik Devletleri’nin New York kentinde bulunan LaGuardia Uluslararası Havalimanı Ana Terminali ihalesine teklif vermek üzere yeterlilik aldı. Yerel idare New York ve New Jersey Liman işletmeleri tarafından düzenlenen ihaleyle 2012’de 26 milyon yolcuya hizmet veren LaGuardia Havalimanı’nın ana terminal binası yenilenecek. TAV Havalimanları İcra Kurulu Başkanı M. Sani Şener, “Bu ihaleye yeterli görülmek demek ABD gibi bir ülkede sizin mühendisliğinizin, finansal ve işletmesel kabiliyetlerinizin yeterli görülmesi demektir. Bu ihaleye hazırlanmak uzun ve zahmetli bir yol. Ama TAV’ın genç yeteneklerinin bunu basarıyla gerçekleştireceğine inanıyorum” dedi. Verilen bilgiye göre, New York’ta bulunan LaGuardia Uluslararası havalimanı geçen yıl 26 milyon yolcuya hizmet verdi. TAV ile birlikte yeterlilik alan konsorsiyumda Aeroports de Paris (ADP), Goldman Sachs (GS Global Infrastructure Partners II LP ve GS International Infrastructure Parteners II LP.), Tutor Perini Corporation, Ove Arup & Partners PC, Kohn Pederson Fox Associates PC, Suffolk Construction Company, STV Incorporated and ADP Ingenierie yer alıyor. Havalimanı için yeterlilik alan toplam dört konsorsiyum bulunuyor.


6

Ekonomi Para

31 Temmuz 2013 Çarşamba

FED: YOLA DEVAM...

(WASHINGTON) Amerika Merkez Bankası Başkanı Ben Bernanke Kongre’de katıldığı bir oturumda Kongre üyelerini ekonominin genel gidişatı hakkındaki görüşleri ve Merkez Bankası’nın politikaları hakkında bilgilendirdi. Bernanke, bono ve konut kredisine dayalı tahvil alımlarının aşamalı olarak azaltılacağı ve ekonomi tam bir canlılık gösterinceye kadar bu programa son verilmeyeceği güvencesini verdi. Merkez Bankası Başkanı Ben Bernanke, bu yıl sonuna doğru hala tahvil alımlarını azaltmayı düşündüklerini söyledi. Ancak bunu yaparken, Amerikan ekonomisindeki düzelmeyi mutlaka dikkate alacaklarının altını çizdi, Bernanke, “Bu konu üzerinde özellikle duruyorum, çünkü alımlar ekonomik ve mali gelişmeler doğrultusunda yapılıyor, belirlediğimiz bir takvim yok” diye konuştu. Merkez Bankası, aylık 85 milyar dolarlık bono ve konut kredisine dayalı tahvil alımlarıyla uzun vadeli kredi faizlerini aşağıda tutmayı hedefliyor. Ekonomistler, bu alımlar sayesinde, hisse senedi piyasalarının düzeldiğini, yatırım kredilerinin kolaylaştığını ve tüketicilerin de daha ucuza kredi bulabildiklerini söylüyor. Bu nedenle 19 Haziran’da Bernanke’nin alımlara son verilebileceği yönündeki açıklaması hisse senedi fiyatlarını düşürdü. Peterson Enstitüsü uzmanlarından ekonomist Josep Gagnon’a göre, Bernanke geçen ayki gibi bir tepkiye yol açmak istemiyor: “Bu alımların bir noktada sona erdirilmesi gerekiyor. Bernanke, herkesin bunu bildiğini düşündüğü için Haziran’daki açıklamasınnın bu kadar tepki göreceğini tahmin etmemiş olabilir. Bu yüzden bu kez çok dikkatli konuştu” Bernanke’nin Kongre oturumundaki konuşması finans piyasalarını rahatlattı. Ancak, istihdam ve konut piyasaları bundan olumsuz etkilenebilir. Geçmişte Merkez Bankası’nda çalışmış olan Gagnon, FED’in küçük adımlarla harekete geçeceğini söylüyor: “Yüzde 50 oranındaki bir kesintiden bile söz etmiyoruz. Alımlarda belki üçte bir, belki dörtte bir oranında azaltma yapılabilir. Bu yapıldığında herşey yolunda giderse da alımları gelecek yıl durdururlar” Bu yıl sonunda görevinden ayrılması beklenen Bernanke ise hala bir takvim vermiyor. Bernanke, ekonomi yeniden beklenmedik şekilde resesyona girerse, Merkez Bankası’nın tahvil alım programını daha da geniş-

Domates üretiminde dünya 4’üncüsüyüz (ANKARA - ANKA) Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, dünyada 4 milyon 734 bin 356 hektar alanda 159 milyon 23 bin 383 ton domates üretildiğini, bu üretimin, 48,6 milyon tonunun Çin, 16,8 milyon tonunun Hindistan, 12,6 milyon tonunun ABD, 11 milyon tonunun Türkiye, 8,1 milyon tonunun Mısır, 6,8 milyon tonunun İran, 6 milyon tonunun İtalya, 4,4 milyon tonunun Brezilya, 3,8 milyon tonunun İspanya, 2,6 milyon tonunun Özbekistan tarafından yapıldığını söyledi.

» ANTALYA BİRİNCİ

Türkiye’de domates yetiştiriciliğinin oldukça geç bir zamanda, 1900’lü yıllarda Adana’da başladığını bildiren Bayraktar, “Yıllara göre değişmekle beraber domates bugün toplam sera üretimimizin yüzde 48-52’sini oluşturmaktadır. Sera domates alanında ve üretiminde en büyük paya Antalya sahiptir. Antalya’daki örtü altı alanlarının yüzde 44,3’ünü domates kaplamaktadır” dedi.

» İHRACAT ARTIYOR

Domatesin ihracatta şansı yüksek bir ürün olduğunu vurgulayan Bayraktar, yıllara göre değişmekle birlikte Türkiye’nin ihracatında son yıllarda Rusya, Romanya, Suudi Arabistan, Yunanistan ve Almanya’nın önemli payı olduğunu belirtti.

BİR GÜNDE 3,8 MİLYON KAZANDI Facebook’un ikinci çeyrekte beklentilerin üzerinde bilanço açıklaması, hisselerini uçurdu. Uzmanların yorumlarına göre mobil reklamlara talebin artması, ikinci çeyrekte gelirlerin ve karın artmasına yardımcı oldu

(NEW YORK – POSTA 212) Dünyanın en popüler sosyal ağı Facebook’un hisseleri 25 Temmuz’da yüzde 30 artarak tavan yapınca, Mark Zuckerberg’in serveti 3,8 milyon dolar arttı. Uzmanların yorumlarına göre mobil reklamlara talebin artması, ikinci çeyrekte gelirlerin ve karın artmasına yardımcı oldu. Facebook’un geçtiğimiz yıl halka açıldığı dönemde analistlerin dile getirdiği akıllı telefon ve tabletlere duyulan ilginin paraya dönüşmemesi konusundaki endişeler de böylece yatışmaya başladı. “The Facebook Effect” (Facebook Etkisi) adlı kitabın yazarı David Kirkpatrick, Bloomberg kanalına verdiği röportajda “Gezegendeki internet ağının mobile doğru kayma hızını çok az insan öngörebildi, ama olan bu” diye konuştu. Hisselerdeki artış, Facebook’un kurucularından olan 29 yaşındaki CEO’su Zuckerberg’i Bloomberg Milyarderler Endeksi’nde Microsoft CEO’su Steve Ballmer ve Dell başkanı Michael Dell’in önüne taşıdı. Zuckerberg’in serveti bir yıl öncesine göre yüzde 37 artarak 16,8 milyar dolara ulaş-

tı. 24 Temmuz’da Facebook, ikinci çeyrekte cirosunun yüzde 53 artarak 1,8 milyar dolara ulaştığını açıkladı. Sosyal medya devinin bazı kalemler hariç 2. çeyrek kârı hisse başına 19 sent olmak üzere toplamda 488 milyon dolar olarak gerçekleşti. Bloomberg anketine katılan analistler ortalama his-

se başı 14 net kar ve 1.62 milyar dolar satış tahmininde bulunmuştu. Milyarder Zuckerberg ve eşi Priscilla, servetlerinin büyük bölümünü yardım kuruluşlarına yatırdı.

» HALA EN ZENGİN ONLAR

Microsoft’un kurucularından 57 yaşındaki Bill Gates, 72,2 milyar dolar servetiyle hala dünyanın en zengin insanı. Meksikalı telekomünikasyon zengini 73 yaşındaki Carlos Slim, Bill Gates’i 5,5 milyar dolar geriden takip ediyor. Üçüncü sırada ise 59,8 milyar dolar servetle Berkshire Hathaway’in başkanı Warren Buffett geliyor.


Ekonomi Finans

7

31 Temmuz 2013 Çarşamba

ESEN ÜNAL

esenun@gmail.com

WALL STREET RAPORU

GEÇEN HAFTANIN ÖNEMLİ BAŞLIKLARI İ

NGİLTERE Ulusal İstatistik Ofisi’nin verdiği bilgiye göre İngiliz ekonomisi 2013’un ilk çeyreğinde yıllık bazda yüzde 0.6 oranında büyüdü. Avrupa Birliği’nin en büyük ekonomisine sahip Almanya’da iş dünyasının beklentilerini ölçen İfo endeksi son üç aydır devam eden yükselişini temmuz ayında da devam ettirdi. Ekonominin yavaş yavaş ivme kazanmaya başladığını gösteren endeks 106.2’ye yükseldi. Endeks geçen ay 105.9 seviyesinde idi. Ekonomistler yükselişin olumlu olduğunu ancak ekonomik büyümenin yavaş olacağını tekrar ettiler. Gerçekten de son haftalarda dış ticaret, oto satışları ve sanayi üretimi ile ilgili gelen ekonomik veriler büyümenin yavaş olacağına işaret ediyor.

EURO BÖLGESİNDEN GELEN EKONOMİK VERİLER KARŞIMIZA KARIŞIK BİR TABLO ÇIKARMAKTADIR. Bazı veriler umut aşılaşa da diğerleri gidilecek yolun uzun olduğunu göstermekte. Nitekim, Uluslararası Para Fonu (IMF) Avrupa Merkez Bankası’nın faiz oranlarında tekrar indirime gidebileceğini ve bu yetmez ise parasal genişleme programını biraz daha büyütmek zorunda kalabileceğini öne sürdü. Ekonomik büyümenin 2014 yılından önce başlamayacağını söyleyen IMF yetkilileri Euro Bölgesi’nin, yapmış olduğu harcama kesin-

tilerinin altında ezildiğini belirttiler.Blok ülkelerinin kamu maliyesinde yapmaya çalıştıkları düzenlemeler ekonomik büyümeden yüzde 1.25’lik bir oran çalmış durumda. Buna ilave olarak IMF, ABD Merkez Bankası’nın bono alım programındaki değişikliklerin Euro bölgesindeki borç krizini tekrar ateşlemesinden korktuğunu dile getirdi. Böyle bir olasılığın Euro bölgesinin en zayıf ülkelerini borç ve deflasyon sarmalına iteceğini düşünüyor. ABD’de yeni ev satışları haziran ayında son beş yılın en yüksek seviyesine ulaştı. Böylece emlak piyasası yılın ikinci yarısında da ekonomiye sağladığı önemli desteği devam ettirecek gibi görünüyor. Ticaret Bakanlığı’nın bildirdiğine göre ev satışları yüzde 8.3’lük bir artış göstererek yıllık bazda toplam 497 bin’e ulaştı. Bu sayı aynı zamanda mayıs 2007’den beri en yüksek satış miktarını oluşturmakta. Euro bölgesi satın alma müdürleri birleşik endeksi (composite PMI) Ocak 2012 yılından beri ilk kez 50 sınırının üzerine çıkarak imalatta genişlemeye başlandığının sinyalini verdi. Böylece 17 ülkeden oluşan euro bölgesinin, uzun bir zamandır devam eden resesyondan üçüncü çeyrekte çıkma olasılığı belirmiş oldu. ABD’de satın alma müdürleri imalat endeksi 53.2 ile son 4 ayın en yüksek seviyesine ulaştı. Böylece yılın ilk aylarında yaşanan zayıf aktiviteden sonra yılın

ÇİN PMI ENDEKSİ BEKLENENDEN DAHA ZAYIF GERÇEKLEŞTİ. Çin’de imalat sanayi aktivitesi temmuz ayında beklenenden daha çok zayıfladı. Markıt Economics ve HSBC tarafından verilen bilgiye göre endeksteki ilk okuma 47.7 olarak gerçekleşti. Gelecek hafta gelecek nihai okuma aynı seviyeyi onaylarsa bu son 11 ayın en düşük aktivitesi olacak. 50 seviyesi büyüme ile küçülme arasındaki sınırı oluşturmaktadır. Böylece merkezi hükümetin bu yılın tamamı için öngördüğü yüzde 7.5’lik büyüme hızına ulaşma yolunda şüpheler biraz daha artmış oldu.

TÜKETİCİ GÜVENİ SON 6 YILIN EN YÜKSEK SEVİYESİNDE ABD’de tüketici güven endeksi tem-

Cuma Günlük Haftalık Kapanış Değişim Değişim 72,555 -1295 -3261 15,559 3.22 15.09 1691.65 1.4 0.44 3613 7.97 25.55 82.37 0.3655 2.1 1321.5 -7.3 28.6 1.924 -0.0005 0.002 2.554 0.0085 0.0315 107.17 -0.48 -0.9 104.7 -0.79 -3.17

Haftalık Yılbaşından Değişim % Bugüne % -4.3 -7.25 0.1 18.73 -0.03 18.61 0.71 19.66 2.61 -10.72 2.24 -21.43 0.1 7.1 1.25 15.65 -0.83 0.85 -2.97 11.72

muz 2007 yılından beri en yüksek seviyesine ulaştı.Ekonomik şartlardaki iyileşme sayesinde tüketicilerin artan iyimserliği güven endekslerinede yansıyor. Michigan Üniversitesi’nin yaptığı endeks temmuz ayında 85.1 ile beklentilerin üzerinde gerçekleşti. Böylece ekonominin yavaşda olsa büyümesinin arkasındaki en önemli güçlerden biri olan tüketici harcamalarının devam edeceği anlaşılmakta.

TÜRKİYE’DE MERKEZ BANKASI FAİZLERİ ARTIRDI Türkiye’de geçtiğimiz hafta Merkez Bankası para politikası kurulu faiz koridoru üst bandında beklendiği şekilde 0.75 puanlık bir artış yaparak faiz oranını 7.25’e yükseltti. ABD’de Fed’in parasal genişleme programında yapmayı planladığı küçülme ve ardından programı tamamen sona erdirmesinden en çok etkilenecek

ülkelerden biri Türkiye olacaktır.Çünkü dünyada likidite bolluğu yaşanırken Türk piyasaları bundan oldukça yararlanmış, hisse senetleri ile bonolara olan talep artmıştı. Şimdi ise bu yolun sonuna gelindi ve dalga tersine dönmeye başlayacak. ABD’den gelecek her türlü olumlu ekonomik veri bu oluşumu hızlandıracaktır. Mayıs ayından beri Türk Lirası yüzde 7’ye yakın bir değer kaybetti. Beş yıllık bonoların faizleri de yaklaşık iki katına çıktı. Böylece sıcak paranın birden çıkışı ile başgösterecek birçok olumsuzluğu önlemek için faiz oranlarında başlayan yükseliş devam edecek gibi görünüyor.Hükümet karşıtı gösterilerin kaynaklarından biri olarak gösterilen “faiz lobisi”nin de boş bir demeçten başka birşey olmadığı apaçık ortada.Ekonomik gerçekler, hayali ve mantıksız düşmanlarla örtüşmüyor.

GELECEK HAFTANIN ÖNEMLİ EKONOMİK TAKVİMİ Tarih

29/7/2013 30/7/2013 31/7/2013

PİYASA ÖZETİ BIST 100 DOW JONES S&P 500 NASDAQ ALTIN (TL/GR) ALTIN (ONS/$) DOLAR/TL EURO/TL BRENT PETROL LIGHT CRUDE WTI

ikinci yarısı için umutlar biraz daha artmış oldu.

1/8/2013

2/8/2013

Ülke

Japonya Japonya ABD Euro ABD ABD ABD ABD Euro Çin ABD ABD ABD Euro Euro Euro UK ABD ABD ABD ABD

Konu

Hanehalkı harcamaları (Yıllık) Sanayi Üretimi ( Yıllık ) Dallas Fed imalat anketi Almanya Tüketici Fiyat Endeksi(CPİ)yıllık S&P Case-Schiller Ev Fiyatları Endeksi Tüketici güven endeksi İkinci Çeyrek GDP (ilk okuma) Chicago PMI Almanya İşsizlik Oranı (Yıllık) PMI İmalat Endeksi (Son Okuma) İşsizlik Başvuruları İSM Endeksi İnşaat harcamaları İspanya İmalat PMI Almanya İmalat PMI Euro bölgesi faiz oranı kararı Faiz oranı kararı Tarım Dışı İstihdam İşsizlik Oranı Kişisel Gelir Fabrika Siparişleri

Beklenti

1.3% -3.2% 6.4 1.7% 12.3% 81.6 1.1% 51.5 6.8%

345000 51.5 0.2% 50.9 50.3 0.25% 0.50% 175000 7.5% 0.5% 2.2%

Önceki

-1.6% -1.0% 6.5 1.8% 12.1% 81.4 1.8% 51.6 6.8% 50.1 343000 50.9 0.5% 50 50.3 0.25% 0.50% 195000 7.6% 0.5% 2.1%


8

Güncel

31 Temmuz 2013 Çarşamba

The Times’a dava açıyor

İlhan Tanır @Washingtonpoint

Grisi olmayan dış politikada kısır döngü TÜRKİYE dış politikası bir kısır döngüye saplandı. Gezi Protestoları, dışarıda giderek yalnızlaşan Türkiye’nin içerideki dengesini daha da bozdu. Türkiye’nin sıfır problem dış politikasındaki ilk gedik İsrail ile açıldı ve Suriye ile daha da derinleşti. Suriye’de ilk hareketlenmeler Mart 2011’de başladı ve 2011’in yaz ayında hemen bütün Batılı ülkeler, ABD de dahil Esad’a görevinden ayrıl demekteydi. Türkiye’de bu çağrıya, özellikle bir kapı komşusu ve Suriye’deki katliamlara daha yakın olduğundan katıldı. İlk bakışta hem moral olarak hem de uluslararası toplumun yanında tarihin doğru yerinde durdu. Esad’ın gitmemekte direnmesi ve Ankara’nın Suriye’deki duruma etki edecek güce, sanıldığının ve Ankara’nın söylendiğinin aksine, sahip olmadığının ortaya çıkması, Türkiye dış politikasını zorlu bir vadiye çekmeye başladı. Esad önce güvenlik güçlerini, sonra tank, top, jetlerini, sonra da uzun menzilli Scud türü füzelerini ve küçük çapta kimyasal silah kullanımı ile Şam’ı terk etmeme uğruna bütün yollarını deneyeceğinin gösterdi. Üstüne, İran, Hizbullah ve Rus yardımları ile ömrünü uzatmaya devam etti. Suriye’deki savaş uzadıkça Türkiye’nin İran ve Irak ilişkileri bozulmaya devam etti. Buna karşılık başta ABD olmak üzere Batı, omurgasız, cesaretsiz ve ilkesiz bir politikayla Türkiye’yi yalnız bıraktı. Mısır ise Suriye’den çok daha farklı ve yeni bir mevzi açtı Ankara için. Mısır’daki darbeye en sert tepkiyi Türkiye verdi ve neredeyse kendi can evinden vurulmuş gibi bu tepkiyi göstermeye, Mısır geçici hükümetinin telefonunu dahi reddederek devam etti. Darbe kelimesinden rahatsız olan Mısır Askeri yönetimini en ağır şekilde eleştirdi. Erdoğan, Mısır’da olanları ak ve kara gibi görmekte ısrarlı. Cumhurbaşkanı Gül’ün yeni geçici hükümetle ilişkiye geçmesi, Cuma akşamı Müslüman Kardeşler taraftarı ve darbe karşıtlarına girişilen katliamdan sonra ise Erdoğan’ın yeniden ve sertçe Mısır’ın Askeri hükümetine yüklenmesi ile bir mana ifade edemedi. Birleşik Arap Emirlikleri ile de Mısır yüzünden araları bozulan Ankara’nın, darbe hakkında sert ve keskin bir söylem geliştirmeyen ABD, AB ve Körfez’le de ilişkilerine yeni yükler, yeni sıkıntılar getirdi. Mısır’da hem Müslüman Kardeşler hem de darbe yapan Askeri yönetimin geri adım atmamakta direnmesi, bu açıdan krizin bir süre daha devam edeceğini gösteriyor. Yaşam kayıplarının sürebileceği ve bunun Türkiye’nin Mısır yüzünden hem Doğu’daki hem de Batı’daki ilişkilerinde yeni iniş-çıkışlara neden olacak gibi. Öte yandan Türkiye’de ise Gezi Protestoları son bir iki hafta içinde azalma kaydetmesine rağmen, Başbakan Erdoğan bu protestolara karşı en ufak bir yumuşama göstermemekte kararlı. Protestocuları ‘kemirgen’ olarak adlandırdı ki, bunun Kaddafi’nin muhaliflerine fare, Esad’ın da mikrop demesinden pek bir farkı olmadı. Mehmet Ali Alabora’ya TMK 10. maddeyle görevli Cumhuriyet savcısının; Türk Ceza Kanunu’nun 313 maddesinde yer alan “Türkiye Cumhuriyeti Hükümetine karşı silâhlı isyan” suçunu işlediği gerekçesiyle soruşturma yürüttüğü öğrenildi. Tevekkeli, bu tür bir soruşturmanın olacağını haftalar öncesi, Gezi performansıyla Erdoğan’ın gözüne tekrar girdiği bilinen Melih Gökçek’in söylediğini hatırlamakta yarar var. Erdoğan, görüldüğü kadarıyla Mısırlı Müslüman Kardeşlerin bir Askeri darbe sonrası yaşadığı durumu derinden ve kişisel olarak almakta. Cumartesi akşamı iftardan sonra yaptığı konuşmada, Erdoğan Adeviyye Meydanı’nda toplanan göstericilerin şiddet eylemleri içerisinde olmadığını söylerken, “barbarlığa yağmacılığa müsade etmiyorlardı. Bizim ülkemizde olanların hiçbirisi Adeviyye’de yoktu” diyerek, diğer taraftan da Gezi Protestocularına hakarete devam etmeyi yeğledi. Erdoğan ve AKP yönetimi adeta, kendi tabanlarını Mısır’ın Müslüman Kardeşleri ile özdeşleştirirken, Gezi protestocularını ise Mısır’ın darbeci kesimleriyle bir tutan oldukça ilginç ve ölçütleri anlaşılmakta zorlandığımız bir mantık kullanıyor. Halbuki ordu, polis ve güvenlik güçlerinin müdahalesine maruz kalan kesim Gezi protestocuları olduğu halde. Gezi’yi bir darbe hazırlığı olarak göstermeye çalışan onca yazar ve çizer, yabancı komplosu olarak sunan başta Başbakan ve bakanlar olmak üzere birçok yetkili, ne darbenin nasıl yapılacağı hakkında bir detay ne de hangi devletin nasıl bir komplo hazırladığına dair bir delil sunabildiler. Sanırım protestoların bitmesi ile, insan nisyan ile maluldür sözü gereği, herkesin bu paralel dünya retoriklerini unutması bekleniyor. Erdoğan bir süre önce Türkiye’nin dış politikasının değerlere bağlı olduğunu, çıkarlara bağlı olmadığını ifade etmişti. Bu değerlerin hangi değerler olduğunu ise açıklamamıştı. Bu değerler evrensel değerler mi, yoksa mezhepsel, dinsel, kültürel dokulardan oluşan bir ideoloji mi kestirmek güç. İçerde ve dışarıda kavga etmeye devam eden AKP hükümeti henüz ekonomi itibariyle büyük bir darbe yemiş değil. Ama bu yabancı yatırımcının nereye kadar Türkiye’yi güvenli bir liman göreceği, nereye kadar ekonomik istikrarın süreceğini de bilmek güç. Yeni dönemde üniversitelerin yaz tatilinden döneceği, liglerin başlayacağı bir sonbahara yaklaşıyoruz. Türkiye’ye en yakın zamanda dünyayı ak ve kara görmekten, gri renklere zaman ayıracak bir yönetim ve bunu görecek bir liderlik gerekiyor.

HABER OLMAK İÇİN...

haber@posta212.com

Erdoğan: Bunlar düşüncelerini fikirlerini kiraya vermiş tipler. Bunlar demokrasiye inanmış tipler olsa yüzde 50 ile iktidara gelmiş bir Başbakan’a diktatör deme ahlaksızlığını göstermezdi. Sen beni nereden tanıyorsun benimle ne zaman konuştun. Times kendi sayfasını kiraya veriyor, ahlaki zaafıdır bu onların. Times ile ilgili arkadaşlarım hukuki girişimde bulunacaktır (POSTA 212) Aralarında çok sayıda ünlü ismin yeraldığı kişinin İngiliz The Times gazetesine verdiği ‘Gezi İlanı’ Başbakan Erdoğan’ı kızdırdı. Gezi Parkı protestolarına yönelik tavrını kınayan mektuba çok sert cevap veren Erdoğan, ilanda imzası bulunanları “Bunlar düşüncelerini, fikirlerini kiraya vermiş tipler” diye eleştirdi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, The Times’da çıkan ilan ilgili olarak şunları söyledi: “Bunlar düşüncelerini, fikirlerini kiraya vermiş tipler. Bunlar gerçekten demokrasiye inanmış tipler olsa, bu ülkede yüzde 50 oyla iktidar olmuş bir partinin liderine diktatör deme ahlaktan yoksunluğunu gösteremezlerdi. Bu danışmanımın da ifade ettiği şekliyle dört dörtlük bir densizliktir. Sen bizi nereden tanıyorsun, Tayyip Erdoğan ile kaç kere görüştün? Nasıl bir bir

diktatör ki bu, bütün Türkiye’deki öyle medya grupları var ki, ağıza alınmayacak her türlü küfrü yapıyorlar, hakareti yapıyorlar ve bunları rahatlıkla yaparken şu anda kalkıp ‘medya Türkiye’de mahkum, gazeteciler içeride’ diyorlar. Nasıl içeride olan gazeteciler ki, bu yayınlarını bu kadar rahat yapabiliyorlar. Şu anda bu tür yayın organlarının yaptığı yayınlar ortada, nasıl hakaret ettikleri ortada. Bunların bir çoğu yalan yanlış haberler ama Türkiye’yi tanımadıkları ve bilmedikleri için bu tür haberleri yapıyorlar. ‘İftira at tutmazsa iz bırakır’ mantığıyla bunu yapıyorlar. Parayla Times kendi sayfasını kiraya veriyor. Bu Times’ın da çok ciddi ahlaki zaafıdır. Şu anda Times ile ilgili de gerekli hukuki girişimlerde bulunacaklar. Diğerleriyle ilgili de hukuki girişimlerde bulunacaklar.”

İngiltere’den kınama mektubu İngiliz The Times gazetesinin yayınladığı Başbakan Erdoğan’ın Gezi Parkı protestolarına yönelik tavrını kınayan mektubuna karşılık Avrupalı Türk Demokratlar Derneği İngiltere Şubesi, gazeteye bir eleştiri mektubu yolladı (POSTA 212) Avrupalı Türk Demokratlar Derneği (UETD) İngiltere Şubesi Başkanı Emre Önal’ın gazetenin editörü John Witherow’a yazdığı mektupta, çoğunluğu yabancı sanatçı ve yazarların imzalarının bulunduğu ve Başbakan Erdoğan’a çeşitli suçlamalar yönelten mektubun şaşkınlık ve üzüntü içinde okudukları belirtildi. Mektupta, Türkiye’de son 10 yılda yaşanan olumlu gelişmelerin dünyanın ayakta alkışladığı, AKP hükümetinin iktidara geldiğinden bu yana Türkiye ekonomisinin Avrupa’da 6. dünyada 16. sıraya geldiği, Türkiye’nin büyük bir devlet ve önemli bir aktör

olduğunun tüm dünya tarafından kabul görüldüğü ifade edildi. Anti demokratik uygulamalar ile suçlanan Türkiye’nin son 10 yılda dünyanın en fazla turist ziyaret eden 10 ülkesinden biri olduğu vurgulanarak asılsız iddialarla suçlanan Türkiye hükümetinin dünya ırkçılığının arttığı bir dönemde, demokratikleşmede önemli adımlar attığı belirtildi. Mektupta şu ifadeler yer aldı; “Türkiye’de son 10 yılda olağa-

nüstü hal, devlet güvenlik mahkemeleri ve dil yasakları kaldırılmış, Avrupa Birliği ile müzakere süreci başlamıştır. Ayrıca sivillerin askeri mahkemelerde yargılanmasına son verildiği, vatandaşlarına insan hakları ihlallerinden dolayı Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkı getirildiği ve kadınların iş gücüne katılma oranının yüzde 23’ten den 30’a çıkarıldığını bilmenizi isterim” UETD Başkanı Önal, mektubun sonunda “bir reklam bedeli karşılığında gazetenizde yayınlanan asılsız iddialara dayanan mektuptan dolayı gazetenizin Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne ve vatandaşlarına bir özür borcu olduğunu düşünmekteyim” ifadelerini kullandı.

Fazıl Say, neden imza verdiğini açıkladı Sanatçı Fazıl Say’ın da aralarında bulunduğu çok sayıda ünlü isim The Times gazetesine, ‘Gezi’ için ilan vermişti. Say, o ilana neden imza attığını açıkladı (POSTA 212) Sanatçı Fazıl Say, The Times gazetesine, Gezi Parkı eylemleriyle ilgili, sanat ve edebiyat dünyasından 30 ünlü ismin imzasıyla ilan verilmesi konusunda, “Gezi Parkı’nda milyonlarca insan, kendi özgürlükleri için kendi içsesleri doğrultusunda biraraya geldi. Bu, bir mesaj vermek içindir. The Times’taki ilanla ilgili de biri bana sordu. Kim olduğunu bilmiyorum. Metni okudum ve fikirlere katıldığım içim imzaladım” dedi. Sanatçı Fazıl Say konuyla ilgili yaptığı açıklamada, sözkonusu ilanda kendisinin de imzasının bulunduğunu belirterek şunları söyledi: “Gezi’yle ilgili Türkiye’deki ve yurt dışındaki imza kampanyaları olmak üzere iki şeye imza attım. The Times’taki ilanda da imzam var. Bir mesaj vardı. Gezi’de milyonlarca insan, kendi özgürlükleri için, kendi içsesleri doğrultusunda biraraya geldi. Bu, bir mesaj vermek içindir. The Times’taki ilanla ilgili de biri bana sordu. Kim olduğunu bilmiyorum. Metni okudum ve fikirlere katıldığım için imzaladım.” Say, The Times gazetesine ilan verilmesi fikrinin kimden çıktığıyla ilgili de şöyle konuştu: “Gezi Parkı insanlarda olağanüstü enteresan bir ruh oluşturdu. Bu toplumsal bir ruh, buna bir sanatçının katılmaması ve destek vermemesi im-

kansız. Türkiye’de yaşanan olaylarda 5 insan öldü. 8 bin yaralı vardı. 15 kişi gözünü kaybetti. Sinirlenip insanlar o gerginlikte ne yapabilir bilmiyorum ama araba devirmek veya cam kırmak, kimseye zarara vermek değildir. Öbüründe ise ölüler var. Ortada orantısız bir durum var. Ben Gezi Parkı’nda yaşanan olayları, ak-

şamları ortaya çıkan çatışmalar olarak görmüyorum. Genel olarak çok daha felsefi ve derinlerde yatan bir ruh var. Orada insani bir şey söyleniyor. İnsanlar sesini duyurmak istiyor. Şu taraf bu taraf o buna bunu yaptı diye… Fakat baştan hatalar yapıldı.” Vandalizmden yana olmadığını da ifade eden Say, New York’taki Wall Street işgal eylemlerinde, polisin sert tutumuna rağmen, göstericilerin medeni şekilde tepki vermesine ilişkin soruya, “New York’ta insanların kafasına gaz bombası sıkılmış mı? İnsanların kafasına gaz attılar. Toplanan insanları polis ve şiddet yoluyla dağıttılar. Bakın New York da böyle mi yapılıyor” diye yanıt verdi.

Bağış: “Protestolar Avrupalı kimliğimizi kanıtlıyor” Başmüzakereci Egemen Bağış, New York Times gazetesine bir mektup yazarak, Gezi protestolarının ortaya çıkış nedeninin Türkiye’de AKP döneminde sivil toplumun canlanması olduğunu söyledi

Başmüzakereci Egemen Bağış

(NEW YORK – POSTA 212) New York Times gazetesi, başmüzakereci Egemen Bağış’ın kendilerine yazdığı bir mektubu yayınladı. Mektubuna, New York Times gazetesine hitap ederek, 26 Haziran’da yayınlanan “Türkiye AB’ye katılım girişimlerini hafife alıyor” başlıklı başyazıdan yalnızca günler sonra AB’nin bölgesel politikalar faslını açarak Türkiye ile görüşmelere devam etme kararı aldığını hatırlatarak başlayan Bağış, bu kararı memnuniyetle karşıladıklarını söylüyor. “Ancak insan hakları, demokrasi ve hukukun üstünlüğü konularında bazı Avrupalı yetkililerin eleştirileri, bu konuların üye devletler arasındaki görüş ayrılıkları

nedeniyle tartışılamadığı bir dönemde, fazla ikna edici olmadı” diyen Bağış, bazı üye devletlerin müzakere sürecini giderek daha siyasallaştırmasının, AB’nin Türkiye’nin siyasal reform sürecindeki gücünü ve saygınlığını gerilettiğini ifade ediyor. Mektubunda, Türkiye’nin, vatandaşlarının haklarını ve özgürlerini genişleterek demokratikleşme için gerekli adımları attığını ve AKP’nin iktidarda olduğu geçtiğimiz 10 yıl içinde milyonlarca insanın orta sınıfa dahil olduğunu söyleyen Bağış, “Sosyoekonomik dönüşüm, demokratikleşmeyle el ele gidiyor. Farklı sorunları olan insanlar, bu müthiş sosyoekonomik değişim sayesinde haklarını aramaya başladılar. Son dönemdeki barışçıl protestoların başlıca nedeni,

halkımıza sağladığımız fırsatlar sayesinde Türkiye’de canlı bir sivil toplumun ortaya çıkmış olmasıdır. İster çevre, ister bireysel özgürlükler nedeniyle olsun, demokratik yöntemlerle seçilmiş bir hükümete karşı şiddete başvurmadan yapılan protestoların Türk toplumunun Avrupalı kimliğini kanıtladığına inanıyorum” diyor. “Her kesimden Türk halkının geçtiğimiz üç seçimde AKP’yi seçmesinin nedeni, farklı geri planlara sahip insanların kendilerini daha açık ifade etme şansı bulmuş olmasıdır” diyen Bağış, hükümetin, farklı seslerin barışçıl biçimde duyulabildiği diğer Avrupa demokrasilerinde olduğu gibi, demokratik bir ortamın sürdürülmesini sağlamaya devam edeceğini ifade ediyor.


Güncel

31 Temmuz 2013 Çarşamba

9

Arzu Kaya

Uranlı twitter@arzukayauranli

Okumak

MURSİ CİNAYETLE SUÇLANDI... MISIRLILAR SOKAKLARA DÖKÜLDÜ... ÖLÜ SAYISI 200’Ü AŞTI...

MISIR’DA KORKULAN OLDU Mısır’da yönetime el koyan ordunun Muhammed Mursi’yi cumhurbaşkanlığından uzaklaştırdığı 3 Temmuz’dan bu yana en kanlı gün yaşandı.

(POSTA 212) Geçtiğimiz cuma günü Mısır’da savcıların Muhammed Mursi’ye yönelttikleri ‘cinayet’ suçlamaların birkaç saat sonrasında protestocular sokaklara akarken devrik Cumhurbaşkanı’nın yandaşları ve muhalifleri arasında kanlı çatışmalar yaşanmasına yönelik endişeler arttı. Mısır’ın başkenti Kahire’de darbe karşıtı protestoların yoğunlaştığı Rabiatul Adeviyye Meydanı’ndaki sahra hastanesi basın sözcüsü Yusuf Tal’at, “Sabah namazından sonraki 3 saatte ölü sayısı korkunç bir şekilde arttı” dedi. Tal’at, yaptığı açıklamada, sadece cuma gece yarısından sabah namazına kadar devam eden olaylarda 12 kişinin hayatını kaybettiğini belirtti.

» MERMİ YOK İDDİASI

Mısır İçişleri Bakanlığı’ndan üst

İçişleri Bakanı Muhammed İbrahim’e göre 65, Müslüman Kardeşler’e göre 120 sivil öldü. Sahra hastanesi ise can kaybını 200 olarak verdi.

düzey bir yetkili, güvenlik güçlerinin, başkent Kahire’nin doğusundaki Rabiatul Adeviyye meydanında gösteri yapan darbe karşıtlarına ateşli silahlarla müdahale etmediğini ileri sürdü. Mısır resmi haber ajansına (MENA) açıklama yapan yetkili, Rabiatul Adeviyye meyda-

nı yakınında toplanan göstericileri bölgeden uzaklaştırmak isteyen güvenlik güçlerinin, taş ve av tüfekleriyle karşılık verilmesi üzerine göstericilere yalnızca göz yaşartıcı gaz bombasıyla müdahalede bulunduğunu belirtti. Darbe karşıtlarına “hiçbir ateşli silahla müdahale edilmediğini” öne süren yetkili, vücutlarının çeşitli bölgelerine saçma isabet eden 8 güvenlik görevlisinin ise yaralandığını kaydetti. Mısır resmi makamlarından, müdahale sırasında göstericilerden kaç kişinin hayatını kaybettiğine ilişkin açıklama yapılmadı. Müslüman Kardeşler Teşkilatı (İhvan) Sözcüsü ve “Darbeyi Ret ve Meşruiyete Destek için Ulusal İttifak” hareketinin lideri Ahmed Arif, “İçişleri Bakanlığı’nın, demokrasi yanlısı göstericilerin 6 Ekim köprüsünde gösteri düzenleyip yolu

Savcılar darbeyle görevden alınan Mursi’yi cinayetle suçladı. Karşıt görüşlü protestocular ile güvenlik güçleri arasında çıkan çatışmalarda 5 bin de yaralı var

trafiğe kapattığı iddiaları gerçeği yansıtmıyor. Göstericiler Rabiatul Adeviyye meydanındaki aşırı yoğunluk nedeniyle 6 Ekim köprüsüne ulaştı. Aksi bir durum söz konusu değil “diye konuştu. Mısır’da darbe karşıtı gösterilerin yapıldığı Rabiatul Adeviyye meydanındaki sahra hastanesi basın sözcüsü Yusuf Tal’at, yaptığı açıklamada, güvenlik güçlerinin göstericilere gerçek mermi kullanarak yaptığı müdahale sonucu ölü sayısının 120’ye yaralı sayısının 4 bin 500’e yükseldiğini bildirmişti.

» AB: ESEF DUYUYORUZ

Avrupa Birliği, Mısır’daki son gelişmeleri endişeyle takip ettiğini ve gösterilerdeki can kayıplarından “derin esef duyduğunu” bildirdi.

Mısır’dan şok Türkiye kararı! (POSTA 212) Mısır yönetimi, devrik lider Hüsnü Mübarek döneminde uygulamaya koyulan sınırda vize alma kolaylığı sağlayan prosödürü, Türk vatandaşları için tek taraflı iptal etti. Türkiye’nin Kahire Büyükelçiliği yetkililerinden alınan bilgiye göre, Mısır yönetimi, Türkiye’nin de aralarında bulunduğu 50’ye yakın ülke için uygulanan sınır kapılarından vize alma prosüdürünü Türk vatandaşları için tek taraflı iptal etti. Başta Türkiye’den olmak üzere çeşitli ülkelerden Mısır’a gelmek isteyen Türk vatandaşları, pasaportlarında vize olmadığı için uçağa kabul edilmedi. Mısır daha önce de Suriye, Filistin ve Yemen vatandaşları için sınırdan vize alma kolaylığını tek taraflı kaldırmıştı.

Tunus yeniden hareketlendi Tunus’un önemli politikacılarından Muhammed Brahmi’nin suikaste kurban gitmesi ülkeyi yeniden karışıklığa sürükledi

Libya da karıştı (POSTA 212) Tunus’ta Halk Hareketi Partisi’nin lideri Muhammed Brahmi, geçtiğimiz hafta başkentteki evinin önünde vurularak öldürüldü. 58 yaşındaki Tunuslu siyasetçi aynı zamanda yeni anayasayı hazırlamakla görevli Ulusal Kurucu Meclis üyesiydi. Milliyetçi çizgideki Halk Hareketi Partisinin liderinin öldürülmesinin ardından Başkent Tunus’ta ve Brahmi’nin memleketi Sidi Buzid’de toplanan göstericiler hükümeti istifaya çağırdı. Ülkenin en büyük sendikası ise genel grev çağrısı yaptı.

Tunus’ta geçen şubat ayında da ülkenin önde gelen sol muhalif liderlerinden Şükrü Belayid, evinin önünde uğradığı silahlı saldırı sonucu hayatını kaybetmişti. Belayid’in öldürülmesinin ardından ülke çapında başlayan gösteriler sonucunda hükümet istifa etmişti. Tunus’tan gelen haberler ise Brahmi’nin öldürülüş şeklinin Belayid’e düzenlenen suikasta benzediği yönünde. Brahmi otomobiline binerken motosikletli saldırganlar tarafından vücuduna 11 el kurşun sıkılarak öldürüldü.

Mısır ve Tunus gibi Arap Baharı’yla iktidarın değiştiği ülkelerden Libya da, siyasi İslam karşıtı görüşleriyle tanınan ülkenin önde gelen siyasi aktivistlerinden birine yönelik suikastla karıştı (POSTA 212) Liberal görüşlü 17 Şubat Hareketi lideri Abdülselam el Mesmari, önceki gün Bingazi kentinde namaz kıldığı camiden evine dönerken silahlı saldırıda hayatını kaybetti. Yetkililer, El Mesmari’nin aracını durduran arabalı saldırganların kısa mesafeden ateş açarak kaçtığını belirtti. Devrik lider Muammer Kaddafi’ye karşı 2011’deki ayaklanmaya öncülük eden isimlerden Avukat El Mesmari, yeni dönemde de siyasette giderek güçlenen Müslüman Kardeşler’in de başlıca muhaliflerindendi. Özellikle Bingazi’de laik ve liberal yetkililere yönelik artan sui-

kast olaylarından Müslüman Kardeşler’i sorumlu tutan binlerce kişi Bingazi ve başkent Trablus’da Müslüman Kardeşler binalarına saldırdı.

» PARTİ BİNALARI YAKILDI

Önceki gece Bingazi’de sokağa çıkan göstericiler, Müslüman Kardeşler’in iki binasını ateşe verdi. Göstericiler, meclisteki ikinci büyük parti olan Müslüman Kardeşler’in siyasi kolu Adalet ve İnşa Partisi (JCP) merkezinin camlarını kırıp partiye ait sayfalarca dökümanı sokakta yaktı. İktidardaki liberal Ulusal Güçler Birliği’nin (NFA) merkezi de yağmalandı.

AMERİKALILAR’IN en takdir ettiğin yönü ne?’ diye sorulsa hiç düşünmez ‘okuma alışkanlıkları’ derim. Onları metroda, trende, otobüste kimi zaman müzik dinlerken ama hep elinde kitabıyla görürsünüz. Postanede, otobüs durağında, doktorun ofisinde en ufacık bir boşluk bulsalar hemen kaldıkları yerden okumaya devam ederler. Ama ABD’de kitap fiyatlarının çok da düşük olduğunu sanmayın! Güncelliğine, kalınlığına, ebatlarına, kağıt kalitesine göre kitaplar da fiyatları da çeşitleniyor. Kitaplar, ilk olarak ciltli aradan biraz vakit geçince karton kapaklı basılıyor. Kitap güncelliğini kaybedince de ikinci el kitapçılarda karşınıza çıkıyor. Bu arada Barnes&Noble, Borders gibi kitapçılardan da bahsetmeden geçemeyeceğim. ABD’nin dört bir yanına yayılmış bu kitapçılarda, sevdiğiniz kitabı beş kuruş ödemeden okuma şansınız da var! Herhangi bir kitabı incelemek istiyorsanız, bunu, kitapçının bu iş için düşünülmüş kocaman koltuklarına sere serpe yayılarak ya da halıyla kaplı koridorlarında yere bağdaş kurup oturarak, hatta kafeteryasında içeceğinizi yudumlayarak yapabilirsiniz.

» SANAL KİTAP SORUNU

Bu dev kitapçıların en büyük rakibi ise sanal kitapçılar. İnternet aracılığıyla ulaştığınız sanal kitapçılarda, yeni ya da kullanılmış kitapları, küçük bir posta ücreti ödeyerek mağaza fiyatlarından çok daha ucuza temin edebiliyorsunuz. Öte yandan, Amerikalılar kütüphanelerden kitap ödünç alıp okumayı da hiç ihmal etmiyor. ‘Kütüphane kartı olmayan Amerikalı yoktur’ desem hiç de abartmış olmam. Halk Kütüphaneleri, her gün, günlük gazeteleri okumak için gelen emeklilerle doludur. Birçok yaşlı, her gün işe gider gibi kütüphaneye gidip tüm günlük gazeteleri okumayı kendine iş edinmiştir. Ayrıca, kütüphanelerin çocuklar için çok güzel programları var. Çocukları okumaya özendirmek için okullar ve özel teşebbüsler kütüphanelerle birlikte çalışıyor. Mesela, Mc Donald’s restoranlar zinciri bu yaz boyunca kütüphaneden beş kitap ödünç alıp okuyan her çocuğa Mc Donald’s’tan bir çocuk menüsü hediye ediyor. Ne kadar çok okursa o kadar çok Mc Donald’s’a gideceğini bilen çocuk da daha bir şevkle okuyor. ‘Ağaç yaşken eğilir’ misali ABD’de okuma alışkanlığı bireye henüz bebekken verilmeye başlanıyor. Her kütüphanenin bebeklere yönelik ücretsiz programları oluyor. Çocuklar kütüphanedeki okuma saati boyunca, hem yaşıtlarıyla birlikte olmanın tadını çıkararak eğleniyor, hem rengarenk kitaplarla haşır neşir oluyor, resimlerine bakıp yepyeni keşifler yapıyorlar; hem de okuma ve kütüphaneye gitme alışkanlığı kazanıyorlar.

» ABD VE BİZ

İstatistiklere göre, dünyada TV karşısında en çok vakit geçiren ikinci ülke biziz. İlk sırada Amerikalılar var. Ama Amerikalı, o kadar çok TV izlemesine rağmen okumaya da vakit bulabiliyor. Ya biz? Milli Eğitim Bakanlığı’nca hazırlanan bir raporda, Türk insanının TV karşısında günde ortalama dört saat geçirirken kitap okumak için yalnızca 20 saniye ayırdığını gösteriyor. İstatistikler Türkiye’de senede altı kişiye bir kitap düştüğü belirtiliyor. Türk Kütüphaneciler Derneği verileri 2005 yılı itibarıyla Türkiye’de yalnız bin 432 halk kütüphanesi olduğunu söylüyor. Tabi böyle olunca kütüphanelerin okumaya katkısı ne kadar olabilir kestirmek zor değil! Ne dersiniz? Acaba, korsan kitap satın almaz, okuduğumuz kitapların bir kısmını da kütüphanelere bağışlarsak bu yüzdelerin olumlu yönde değişmesini sağlayabilir miyiz? Bugün sahaflara uğrayıp yeni bir kitap almaya, bulunduğunuz semtteki kütüphaneye uğrayıp etkinlikleri hakkında bilgi edinmeye ve -hiç olmazsa- ‘ayda bir kitap okuma’ kararı alarak haftaya güzel bir başlangıç yapmaya var mısınız? Arzu Kaya Uranlı tarafından yazılan bu makale, 15 Ağustos 2005 Pazartesi günü yayınlanan H.O. Tercüman Gazetesindeki köşe yazısıdır.


10

Güncel

31 Temmuz 2013 Çarşamba

CHP tarihsel fırsatı kaçırdı AHMET BUĞDAYCI

Sokaklarda, meydanlarda mücadele etmenin tadını aldı Gezi toplumsal hareketi. Şimdi mevcut tabloyu nasıl değiştireceği sorularıyla yüklü bir kavşağa geldi. Tepkiyle ilerlerken hissedilen ortak coşku, “ne yapmalı”ya gelince bulanıklaşmaya başladı, muhalif koalisyonun içinden farklı sesler çıkmaya başladı. Hiçbir parti ve kimliğe bağlı olmadıklarını söyleseler de, seçimlerde yine aynı tablo tekrarlanırsa, demokrasiden daha da uzaklaşılacağı korkusu derinden derine işlemeye başladı ziANALİZ hinlere. İşte tam bu sırada, Gezi’nin ateşlediği muhalefet içinde CHP’ye oy vererek “oyların bölünmemesi” çağrısı daha çok duyulur oldu. CHP etrafında birleşelim diyenler Özellikle 40’lı yaşların üzerindeki X kuşağı tarafından savunulan CHP etrafında güç birliği yapılması önerisi, bu partinin Gezi’nin temsil ettiği muhalif kitle açısından analizini acil, sıcak bir konu haline getiriyor. Aslında, yüzde 25 oyu olan CHP’nin önünde Gezi sonrası ciddi bir iktidar potansiyeli olan bir siyasi pazar gözüküyor. Erdoğan tarafından dışlanan AKP’nin en az yüzde 10’unu temsil eden demokrat/liberal oylar akacak kanal arıyor, ayrıca çoğu Gezi ruhu ile temsil edilen mevcut siyasi sistemden umudu kesmiş, sandığa gitmeyen, geçersiz oy atan, kararsız bir yüzde 15’lik kesim siyasal pastada boşlukta yüzüyor. Siyasette boşluk büyürken, CHP’nin de önünde matematiksel olarak iktidar olma şansı beliriyor.

» CHP seçimle hiç iktidara gelemedi

Çok partili seçimlerin başladığı 1950 yılından bu yana CHP seçimle iktidara gelemedi. Tek istisna Ecevit’in 1977’deki seçim zaferi, ama bu oy dahi CHP’nin iktidar olmasına yetmedi. Devlet partisi kimliğinden hiç kurtulamayan CHP, her zaman seçkin, bürokrat, asker kesimle birlikte, iktidarların darbelerle devrilmesinin hep arkasında oldu. Nüfusun çoğun-

Gezi hareketi CHP tarafından tarihsel bir şans, fırsat olarak okunabilirdi. Ancak, Gezi, CHP ile bir duygudaşlık yaşayamadı. Postmodern 90’lı kuşağın yarattığı değişimci ruh partinin kalın kabuğuna nüfuz edemedi luğunu oluşturan yoksullar, dindarlar ve diğer ezilenler arasında devletçi CHP’ye tepki o denli büyüdü ki, 1999 seçimlerinde barajı dahi geçemedi. 2000’lerde Baykalcı anlayış, ortanın solundaki CHP’yi tamamen ulusalcı, katı bir laik muhalefete çekince, sadece partinin oyu % 20’de sıkışmadı, aynı zamanda partinin tabanı da radikal bir değişime uğradı.

» CHP sol bir parti mi?

Yapılan araştırmalar, Türkiye’de siyasal görüşlerden çok eğitim ve gelir düzeylerine göre bir kamplaşmanın yaşandığını gösteriyor. Artık sağ sol, ideolojik ayrımların, söylemlerin bugünün dünyasında bir karşılığı yok. Örneğin, 80 öncesi solun kalesi olan kurtarılmış bölgeler, kentlerin varoşları, bugün AKP’nin oy deposu. Bu kitleler sanıldığı gibi dindarlaşmadı, sadece alt sınıflıktan orta alta, hatta orta sınıflığa terfi etti, AKP iktidarının zenginliği yeniden dağıtıcı politikalarıyla. Tam aksi yönde, eskinin merkez sağın kalesi olan Bakırköy, Beşiktaş, Kadıköy gibi dev ilçeler ve Ege, Akdeniz sahilleri CHP seçmeni haline geldi. AKP daha çok orta alt, alt gelir ve eğitim seviyesi düşük hedef kitlelere yönelirken, CHP, ANAP’tan, DYP’den boşalan merkez sağın gelir düzeyi nispi yüksek eğitimli sınıflarını çevresinde toplamaya başladı. Doğu’dan, Anadolu’dan silindi, büyük şehirlere ve sahil şeridine geri çekildi. Seçim sonuçlarının demografik analizi de, nüfusun üçte ikisini oluşturan, orta, orta alt ve alt gelir düzeylerindeki kitleler arasında CHP’nin çok zayıf olduğunu gösteriyor. İşin özünde, ideolojik değil, ekonomik bir polarizasyon yaşanıyor. Araştırmalara göre CHP tabanının kendini “solcu” olarak değil, daha çok “Atatürkçü-laik” olarak tanımlaması

da bunun bir göstergesi. Dolayısıyla CHP demokrasiyi benimseyen bir sosyal demokrat parti olmak yerine zaman içinde giderek merkez sağa, ulusalcı tarafa kayan statükocu sağ bir parti haline geldi.

» Ulusalcılar partiyi ele geçirdi

Diğer yandan, mevcut tabanın yaklaşık yarısı ulusalcı eğilimlere sahipken diğer yarısı da, sosyal demokrat geleneğe sahip kitle tarafından temsil ediliyor. Ancak parti yöneti-

mine ulusalcı kanat hakim. Parti çekirdeğinin diğer yarısı sosyal demokratlar ise küstürülmüş, mevcut siyasetle bir ilişkisi olmayan, yaşam tarzı endişelerinden ötürü seçimden seçime gidip kerhen oyunu atan seçmenlerden oluşuyor. Sosyal demokratlık iddiasında olan bir partinin yoksullardan işsizlerden, ezilen kitlelerden, ötekileştirilmiş kimliklerden oy alması beklenir. Ama CHP bu evrensel tanımın tam

tersi bir çizgide, özellikle Kürt sorunun çözümüne karşı çıkan, “bana Türk ulusuyla Kürt milletinin eşdeğer olduğunu söyletemezsiniz” diyen milletvekilerinin ırkçı çizgisine yenik düşüyor. Partinin pek çok değerli sosyal demokrat milletvekileri ise ikinci plana itiliyor.

» CHP Gezi’de nerede durdu?

Aslında Gezi hareketi CHP tarafından tarihsel bir şans, fırsat olarak okunabilirdi. Ancak, “herkese demokrasi” diyen, tüm ötekilere sahip çıkan bir eksende evrilen Gezi, CHP ile bir duygudaşlık yaşayamadı. Postmodern 90’lı kuşağın yarattığı değişimci ruh partinin kalın kabuğuna nüfuz edemedi. Sosyal demokrat bir partinin en azından değişimin yönü doğrultusunda demokrasi talebiyle iç içe olması, somut pojeler ekseninde politikalar geliştirmesi gerekirken, yönetim AKP’ye, Erdoğan’a karşı bildik tepkisel politikasını sürdürmekle meşguldu. Parti içinden Binnaz Toprak gibi sosyal demokratların Gezi ile ilgili çok doğru tespitleri içeren raporlarını ise yönetim hasır altı etti. Bakın, CHP’nin önündeki fırsatı raporunda şöyle tanımlıyor Toprak: “Gezi Parkı eylemcileri hiçbir kurum ya da partinin güdümüne girmek, yönetilip yönlendirilmek istemediklerini, öte yandan açtıkları siyaset alanına ve kullandıkları yeni siyaset diline uygun politikalar üreten partilerle birlikte hareket etmeye ve destek vermeye sıcak baktıklarını da belirtmişlerdir.” Ama ne yazık ki, “Halklara kardeşlik” mesajını, Türkçe, Ermenice, Kürtçe seslendiren, “Yeni Türkiye” talebini dillendiren Gezi’yle, milliyetçi, yaşlı isimlerin yönetimindeki bir parti ne denli uyuşabilirdi, tek ortak noktaları laiklik bile olsa. Zaten Gezi direnişçilerinin forumlarda kendi örgütlenme modellerini konuşmaya başlaması da, CHP’nin hiçbir şekilde bir alternatif olarak kabul görmediğinin kanıtı. Tüm Türkiye’yi heyecandıracak, siyasetteki boşluğu dolduracak, iktidara aday bir ana muhalefet partisinin eksikliği ise rakipsiz bir iktidar gücünün otoriterleşmesini sadece teşvik ediyor.

FUHUŞ OPERASYONUNDA 105 ÇOCUK KURTARILDI FBI, ABD’nin 76 şehrinde eşzamanlı yaptığı operasyonda fuhuş çetelerinin elindeki 105 çocuğu kurtardı (NEW YORK-POSTA 212) ABD’de fuhuş çetelerinin eline düşen çocukları kurtarmak için filmleri aratmayan operasyon düzenlendi. Zanlıları teknik takibe alan Federal Araştırma Bürosu (FBI), geçen hafta düğmeye bastı. 76 şehirde eşzamanlı yapılan operasyonda 105 çocuk fuhuş çetelerinin elinden kurtarıldı. Operasyonda çocukları seks kölesi

olarak satan150 kişi tutuklandı. FBI Suç Araştırma Bölümü Müdür Yardımcısı Ron Hosko, çocuk fuhuşunun ülke genelinde çocukları tehdit etmeye devam ettiğini belirtti. Hosko, bu tür operasyonların her yerde yapılabileceğini ve FBI’nın çocuk fuhuşu sektöründen kazanç sağlayanları engellemeye devam edeceğini söyledi.

159 satıcı tutuklandı FBI Bölümü Kurtarılan Tutuklanan satıcı Atlanta 2 17 Baltimore 0 3 Birmingham 3 2 Boston 3 0 Charlotte 1 3 Chicago 2 1 Cincinnati 0 2 Cleveland 1 1 Columbia 1 1 Dallas 1 1 Denver 9 6 Detroit 10 18 El Paso 0 2 Houston 3 0 Jackson 1 10 Jacksonville 0 1 Kansas City 1 1 Knoxville 0 7 Las Vegas 2 1 Los Angeles 2 3 Louisville 0 3 Memphis 3 2 Miami 0 4

FBI Bölümü Kurtarılan Tutuklanan satıcı Milwaukee 10 0 Minneapolis 1 4 Newark 0 5 New Haven 5 1 New Orleans 6 6 New York City 0 0 Oklahoma City 3 13 Omaha 0 1 Philadelphia 2 0 Phoenix 2 0 Pittsburgh 0 2 Portland 3 4 Sacramento 2 2 St. Louis 2 0 Salt Lake City 0 0 San Antonio 1 4 San Diego 5 6 San Francisco 12 17 Seattle 3 3 Springfield 0 2 Tampa 3 0 Washington, D.C. 0 0 Total 105 159


Güncel

İNANILMAZI

Barbaros Sayılgan barbarossayilgan@posta212.com

Mektup GEÇEN hafta aralarında Susan Sarandon, David Lynch, Sean Penn, Ben Kingsley gibi bildik isimlerin de bulunduğu bir grup aydın, İngiliz The Times gazetesine tam sayfa ilan vererek Gezi Parkı’ndaki aşırı polis şiddeti nedeniyle Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı eleştirdi. Mektupta açıklayıcı bir metinle olaylar anlatılmış ve destek istenmiş. Hal böyle olunca da sanatçı, aydın duyarlılığı gösteren bu isimler hemen mektuba imzayı atıvermiş. Mektubu okuduğunuzda, bir Türkün kaleminden çıktığını hemen anlıyorsunuz. Mektupta yer alan “Oysa gerçekte, bu göstericiler sadece Türkiye’nin kurucusu Kemal Atatürk’ün öngördüğü şekilde laik bir cumhuriyet olarak kalmasını isteyen gençlerdi” ifadesi bunun bir veya birden fazla Kemalist’in kaleminden çıktığını göstermenin dışında bir anlam ifade etmiyor. Mektup, Gezi Parkı’nda yaşananları sadece Kemalistlerin tekeline sokarak, olaylara katılan ve dertleri daha demokratik, adil ve özgürlükçü bir Türkiye olan başka aktivistleri atlıyor, çok sesli Gezi’yi tek sese indirgiyor. Ancak Gezi Parkı’nda yaşananlar “Türkiye’nin laik cumhuriyet olarak kalmasını istemek” gibi tek bir derdin merkezine oturtulamaz. Oradaki talepler daha evrensel ve özgürlükçü, eşitlikçi taleplerdi. Kuruluşundan beri çok ciddi insan hakları ihlallerinin ve adaletsizlik sorunlarının yaşandığı bir ülkede insanların üzerlerinden atmaya çalıştıkları ölü toprağı yalnızca on yılın değil, yüz yılın birikimidir. Tepkilerin çok önemli bir bölümü AK Parti politikaları nedeniyle olsa da, tartışmalarda 10 yılın ötesine geçmemek, bu tarihi fırsatı ıskalamak olur. Laiklik, özgürlükçü ve demokratik bir ülkenin olmazsa olmazıdır, bunu tartışmıyoruz. Ancak laiklik, Atatürk öyle öngördüğü için değil, dindar veya değil, her kesimden insanın özgürlüğünün garantisi olduğu için olmazsa olmazımız olmalı. Çoğulcu ve katılımcı bir yönetimi arzuluyorsak, içimize işlemiş ve sorgulamadan kabul ettiğimiz bazı fikir ve kavramların anlamını, Gezi’de tepkilerini belli eden bazı kesimlerin yaşamındaki yansımalarını da sorgulamalıyız. Gezi’den artık eskinin o hiç görmediğimiz güzel günlerini özleyen ve geçmişe dönmeye çalışan değil, yeni bir Türkiye çıkmalı ve çıkıyor da. Ama ne yazık ki, ülkenin yalnızca siyasetçilerinin değil, kanaat önderlerinin vizyonu, zaman zaman halkın vizyonunun gerisinde kalıyor.

BAŞARDI Gurur kaynağımız Doktor Serdar Durdağı, Iğdır’ın Yukarı Cıyrıklı Köyü’nde okuma-yazma dahi bilmeyen bir ailenin 7’nci çocuğu olarak dünyaya geldi. 4 yaşında okuma-yazma öğrendi. 3 yaşında ilk deneyini yaptı

(İSTANBUL-POSTA212) Bahçeşehir Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Serdar Durdağı, çok büyük bir başarıya imza attı. Bir süredir çalışmalarını Almanya ve Kanada’da sürdüren Durdağı, önümüzdeki yıldan itibaren çalışmalarına Bahçeşehir Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde devam edecek. Durdağı, bilimsel çalışmalarını tamamladığında AIDS’e yol açan HIV başta olmak üzere asrın vebası Kanser ile ilaçların yan etkisi sonucu iyon kanallarınin bloke edilmesi ile meydana gelen ani ölümler son bulacak. Iğdır’lı 7 çocuklu okuma-yazma dahi bilmeyen Çiftçi Sakine-Ali Durdağı çiftinin oğlu olan 35 yaşındaki genç bilim adamı Durdağı, ilaç çalışmalarının ilk aşamasının geride bırakıldığını hayvan ve insan testleri için 7-8 yıl daha zaman gerektiğini bildirdi. Serdar Durdağı, 1978 yılında Iğdır’ın Tuzlucalı İlçesi’ne bağlı Yukarı Cıyrıklı Köyü’nde okuma-yazma dahi bilmeyen Sakine Durdağı (75) ve Ali Durdağı (86) çiftinin 7’nci çocuğu olarak dünyaya geldi. Henüz 3 yaşındayken köy evlerinde bulabildiği şeker-tuz-un gibi maddeleri birbirine karıştırarak başladığı deneyleriyle ailesinin dikkatini çekti. Köyde komşuları da olan köy öğretmeni daha 4 yaşındayken yalvarmalarına dayanamayarak misafir öğrenci olarak okula davet etti. 1’inci sınıftan 5’inci sınıfa bütün çocukların tek derslikte toplanıp öğrenim gördüğü okulda, misafir olmasına rağmen ilk önce okumayı-yazmayı o öğrendi. Okuma-yazmayı söktükten sonra matematik problemlerini de çözmeye başlayan Durdağı’da önceleri bir tuhaflık olduğu düşünüldü.

» DİKKAT ÇEKTİ

haber@posta212.com

HABER OLMAK İÇİN...

Müthiş zekasıyla önce ailesi, köylüleri ve öğretmeninin dikkatini çeken Serdar Durdağı şimdi de bilimsel çalışmalarıyla bilim dünyasının dikkatini çekiyor. Hacettepe Üniversitesi Kimya Bölümü’nü bitirdikten sonra Bilkent Üniversitesi’nde yüksek lisansını yapan Durdağı daha sonra Berlin’deki Freie Üniversitesi’nde doktorasını yaptı. Avusturya Hükümeti’nden aldığı bursla gittiği ülkede küçük iyonlarla ilgili çalışmaya başlaması onu

Şimdi ise yaptığı buluşla, asrın vebası AIDS ve kanser ile ilaçların yan etkisi sonucu kalbe giden iyon kanalların bloke edilmesiyle meydana gelen ölümler son bulacak. Öte yandan bu ilk milli ilacımız olacak

Avrupa’nın en prestijli bilim kuruluşlarından biri olan Almanya’daki Max Planck Enstitüsü’ne taşıdı.

» AIDS ÇARE

AIDS’e neden olan virüsle ilgili bilim dünyasında birçok farklı molekül denenmişti. Ancak bir molekül vardı ki, ilk deneyen o oldu. Bilgisayar similasyonlarında bir Karbon 60 turevinin HIV-1 proteazi bloke etmek için aktif bölgede boyutlarının tam uyduğunu ve büyük bir etki gösterdiğini saptadı. Futbol topu gibi beşgen ve altıgenlerden oluşan Karbon 60 son yıllarda nanomalzeme olarak kullanlmaya başlanan bir moleküldür. AB ve 5 ülke çözüm ortağı oldu Amerika, İtalya, Yunanistan, Kanada ve AB’nin bilimsel çözüm ortaklığı ve maddi desteğiyle buluşu Karbon 60’la ilgili kapsamlı araştırma süreci de başlamış oldu. O farklı similasyon teknikleri ile değişik moleküller geliştirdi, farklı ülkelerden bilimsel çalışma grupları sentezleyerek, biyolojik testleri yapılmaya başlandı. Hayvan ve insan üzerinde deney aşamalarına henüz geçilmese de klinik çalışmalar AIDS başta olmak üzere özellikle kanser ve angiotensin reseptorlerinin bloke edilmesine etkisi görüldü. Güvenirliliği tartışılmaz kabul edilen Amerikan Kimya Topluluğu’na (ACS) ait prestijli farklı dergilerde bilimsel makaleleri kapaktan yayımlanınca, gözler üzerine çevrildi. “AIDS ve kansere etkisini saptadık” Doç. Dr. Serdar Durdağı; “Yunanistan, Kanada, ABD ve İtalya’daki süper bilgisayarları Bahçeşehir Üniver-

ABD SALDIRIYI KINADI

ABD yönetimi Somali’nin başkenti Mogadişu’da Türkiye Büyükelçiliği’ne yapılan saldırıyı kınadı. Saldırıya ilişkin yapılan açıklamada, ‘‘Somali halkına hür türlü yardımı yapan Türkiye’nin yanında güçlü bir biçimde yer alıyoruz’’ denildi (NEW YORK-POSTA 212) ABD yönetimi, Somali’deki Türkiye Büyükelçiliği ek binasına yönelik saldırıyı kınadı. ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Jen Psaki, yaptığı yazılı açıklamada, “ABD, Mogadişu’daki Türk Büyükelçiliği’ne düzenlenen terör saldırısını şiddetle kınamaktadır” ifadesini kullandı. Psaki, saldırıda hayatını kaybedenlerin aileleri ve sevdiklerine başsağlığı, yaralılara da acil şifa dileklerinde bulundu.

» “KORKAKÇA BİR EYLEM”

Türkiye’nin, Somali’nin 20 yıllık çatışmalardan çıkmasına yardım etmede önemli rol oynadığını belirten Psaki, “Somali halkının, müttefikimiz Türkiye’nin ve Somali’de barış ve istikrar için çalışan uluslararası

camianın tüm üyelerinin güçlü biçimde yanında yer alıyoruz” ifadesini kullandı. Psaki, açıklamasında “Bu korkakça eylem, Somali halkının hak ettiği daha parlak, daha demokratik ve refah dolu bir gelecek için çalışmaya devam etme kararlılığımızı sarsmayacaktır” değerlendirmesinde bulundu. Amerika’nın Ankara Büyükelçisi Francis J. Ricciardone de, yaptığı yazılı açıklamada, Mogadişu’daki Türk Büyükelçiliğine düzenlenen saldırıdan duyduğu üzüntüyü dile getiren ABD’nin Ankara Büyükelçisi Francis J. Ricciardone, yaşamını yitiren polis memurunun ailesine ve yakınlarına başsağlığı diledi, saldırıda yaralananların bir an önce iyileşmelerini ümit ettiğini bildirdi.

site’nden kullanacağım. Bilgisayar ortamında 500 bin atomun similasyonunu yapabiliyorum. Similasyonda ilaç, ilacın bağlandığı reseptor ve bunları çevreleyen biyolojik ortamın modellemesini kolaylıkla ve çok kısa sürede artık yapabiliyoruz. Hatta farklı teknikler ile çok daha makro sistemlerin similasyonlarını da doğrulukla yapmak mümkün. Similasyon sonucunda ilacın reseptor ile etki ve moleküler mekanizmasini atomistik düzeyde arastırabiliyoruz” diye konuştu.

» İLK MİLLİ İLAÇ

Asrın ilacı olarak adlandırılan buluş için yapılan deneylerde şu anda klinik araştırmalarının tamamlanmadığını vurgulayan Doç. Dr. Durdağı, “Klinik araştırmalar tamamlandığında ilacın AIDS’e çare olacağını düşünüyorum. Yaklaşık 8 yıldır çalışıyoruz. Yolun yarısındayız. 7-8 yıl sonra eğer her şey yolunda giderse, bu tarz Karbon-60 bazlı bir ilaç piyasaya çıkabilir ve AIDS çok sıradan bir hastalık olur. Amerika, Kanada, Yunanistan ve İtalya’nın ortak çalıştığı projeye Türkiye, 5. ayak olarak dahil oldu. 2023’de ilk milli ilacımızı yapabilme kapasitemiz var” dedi.

» AMERİKA’DA 80 ÖLÜM

Doç. Dr. Durdağı, kalp ve damar hastalıklarıyla ilgili çalışmalarını da şöyle anlatıyor: “Kalpte iyon kanalı denilen reseptörler var. Bu iyon kanalları çok kolay bloke edilebiliyor. Diyelim ki bir mide ilacı aldınız, bu ilaç midenizi iyileştirebilir ama iyon kanallarını bloke ettiğinde sizi kalp krizinden öldürebilir. Bu nedenle Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi (FDA), 2007’de bir karar alarak artık bir ilacın piyasaya sunulmadan önce mutlaka HERG potasyum iyon kanalı testinin yapılması gerektiğini bildirdi. Bir çok ilaç bu nedenle piyasadan geri çekildi veya kullanımı kısıtlandı. Milyonlarca dolar yatırım yapılıyor. ABD’de üretilen birçok ilaç şu anda bu nedenle piyasadan çekilmiş durumda. Bir ilaç 10 yıl piyasada kalıp, 350 kadar kalp krizi gibi çok ciddi problemlerin rapor edilmesine ve 80’den fazla kişinin ölümüne neden olduktan sonra piyasadan çekildi. Yapılan araştırmalar bu ilacın iyon kanallarını çok kolay bloke ettiğini ve iyon akışını engellediğini ortaya çıkardı ve kullanımı yasaklandı. Benim yapmak istediğim, ilaçlarla iyon kanalları arasındaki etkileşimleri ve moleküler mekanizmalarını atomistik düzeyde ortaya çıkarmak ve bu ilaçları rehabilite etmektir. İlaçların beklenen etkisini göstermesini ama iyon kanallarını tıkamamasını sağlamayı hedefliyorum.”

Hayatları pahasına korudular

Sinan Yılmaz

Somali’nin başkenti Mogadişu’da Türk Büyükelçiliği’nin ek binası önünde canlı bomba saldırısını fark eden 4 Türk özel harekat polisinden biri çıkan çatışmada şehit olmuş, diğerleri yaralanmıştı. Saldırıyı Türkiye’nin Somali’ye desteğinden rahatsız olan El Kaide bağlantılı El Şebab örgütü üslendi. Cumartesi günü yerel saatle 16.30’da meydana gelen olayda Türk Özel Harekat polislerinin koruduğu ek binanın önüne araçla gelen üç intihar bombacısı, binadaki polisler tarafından fark edildi. Çıkan çatışmada iki saldırgan öldürüldü ancak üçüncü saldırgan üzerindeki bombayı patlattı. Patlamada binada görevli Özel Harekat Polisi Sinan Yılmaz şehit olurken, üç polis de yaralandı. Yaralı polislerden birinin durumunun ağır olduğu açıklandı. Önce Kenya’ya götürülen yaralı polislerin Pazar sabaha karşı ambulans uçakla Ankara’ya götürüldüğü belirtildi. Sinan Yılmaz’ın cenazesi memleketi Tokat Erbaa’da toprağa verildi.

31 Temmuz 2013 Çarşamba

11

212’NİN İKİ YAKASI

Haldun Armağan info@haldunarmagan.com

Amerikan malı elektrikli otomobil nasıl yokedildi? (2) TÜRKİYE’NİN kendi kaynakları ve teknik bilgisiyle üretilen Türk otomobili Devrim’in hüzünlü hikayesini geçen hafta anlatmıştım. Türkiye, yerli otomotiv endüstrisini kurma imkanına sahipken ve ilk denemesinde başarıya ulaşmışken, otomobilin halka sunulacağı törende yaşanan basit bir ayrıntı bahane edilerek, “arabaya benzin koymayı unutup, elaleme rezil olduk” gibi anlaşılması son derece zor bir gerekçeyle (yabancı otomotiv devlerinin Türkiye pazarı için yaptığı kulisler gözönüne alınırsa son derece anlaşılabilir bir şekilde) Devrim otomobilinin üretimi talimatla sonlandırmıştı. Böylece, yerli araba kavramı “müzelik” hale getirilmiş; ortaya çıkan talep boşluğu ise Chrysler firması tarafından memnuniyetle doldurulmuştu! Türkiye 1960’larda bunları yaşarken, Amerika’da günlük hayatın olmazsa olmazı, ekonominin can damarı otomotiv endüstrisi Devrim’den tam 30 yıl sonra, benzinli motora alternatif elektrikli araba projesinde eşzamanlı olarak hem büyük bir başarı hem de büyük bir fiyaskoya imza attı. Amerikan otomotiv devi General Motors, tamamen çevreyle dost olan elektrikli bir araç üreterek, “EV1” (Electronic Vehicle) adıyla piyasaya sürdü. Piyasaya müthiş bir hareketlilik getiren, üstelik ABD’nin petrole olan bağımlılığını ortadan kaldırma yolunda ilk ciddi adımı atan bu proje, çok kısa bir süre içinde, bizzat üretici firma General Motors tarafından yok edildi. Üstelik bütün bunlar tüketicinin elektrikli otomobile yönelik talep ve ısrarına rağmen yapıldı! Kaliforniya eyalet meclisi, 1990 yılında başta Los Angeles olmak üzere tüm bölgede yoğunluklu olarak arabalardan kaynaklanan hava kirliliği insan ve çevre sağlığını tehdit eder boyuta gelince, sadece eyalet sınırlarında geçerli olmak üzere, “sıfır emisyon araç yasası” çıkartır. Amaç otomotiv endüstrisini yalnızca petrole dayalı üretim tekniğinden uzaklaştırmak ve doğayla dost teknolojik alternatiflerin yaratılması için teşvik etmek, hatta buna zorlamaktır. Bu gelişmeler üzerine General Motors en büyük araba üreticilerinden biri olarak hemen harekete geçer. GM Grup Başkanı Roger Smith, zaman geçirmeksizin aynı yıl içinde üretmeyi planladıkları “elektrikle çalışan” otomobil tasarımını basına tanıtır. 1994 yılında General Motors tarafından tamamen elektrikle çalışan ve şarj edilebilen bir araç prototipi açıklanır. İki yıl sonra da 288 otomobilden oluşan EV1 filosu tüketiciye sunulur. EV1 tipi otomobiller beklenenin çok üzerinde bir taleple karşılanır. Benzine alternatif olacak elektrikli aracın bu denli ilgi göreceğini General Motors bile kestirememiştir. Hatta ilk parti otomobiller kapış kapış gidince, “EV1 araç bekleme sırası” oluşturulur; insanlar elektrikli arabaya geçmek için bir yıl beklemeye razıdır. Hemen her köşe başında ikinci el otomobil pazarının olduğu ve neredeyse yok fiyatına lüks arabaların satıldığı Amerikan araba piyasasını bilenler için bu müthiş bir gelişmedir. Keza General Motors yönetim kurulu üyeleri o dönemde basına verdikleri demeçlerde, elektrikli araca yönelik “delicesine bir talep” olduğundan söz eder. 1996-1999 yılları arasında, elektrikli otomobil kelimenin tam anlamıyla “altın dönemini” yaşar. EV1 almak isteyenler o kadar fazladır ki, üretim hiçbir zaman mevcut talebi karşılayamaz. Buna rağmen arabayı kullanmak isteyenler ne pahasına olursa olsun beklemeye ve satın almaya hazırdır. Ünlü sanatçılar kendiliğinden devreye girer, örneğin Tom Hanks tamamen elektrikli arabaya geçtiğini basına müjdeler ve gönüllü olarak reklamını yapar. EV1 çevreye hiç zarar vermemesinin yanı sıra ve özel hazırlanmış EV1 park yerlerine bırakıldığında güneş enerjisi yardımıyla tekrar şarj olduğundan, klasik benzin masraflarını kesinlikle ve tümüyle ortadan kaldırmaktadır. Dahası yılda bir kez yapılması gereken basit bir genel bakımla idare edebildiğinden, yedek parça derdi yoktur ve tam bir tüketici dostudur. Elektrikle çalışan aracın gördüğü büyük ilgi üzerine rakip firmalar da kolları sıvar; örneğin Toyota kendi alternatif modelini piyasaya verir. Ancak bütün bu anlattıklarım madalyonun yalnızca bir yüzünü yansıtıyor. Diğer yüzünde ise “akla zarar” gelişmelerden söz etmek mümkün. Her şeyden önce, EV1 modelinin piyasadan büyük ilgi gördüğü ve geleceğin otomobili gözüyle bakıldığı bir ortamda, bizzat arabanın üretici firması General Motors’dan kaynaklanan bazı olumsuzluklar baş gösterir. EV1, elektrikli otomobil kullanmak isteyen tüketiciler satın almak yerine kiralamak zorunda bırakılır. General Motors bu zorunluluğu bir şirket politikası olarak açıklar. Arabaların muhtemel arıza ve problemlerine karşı güya tüketiciyi korumak adına alınmış bir önlemdir. “Ben böyle bir riski kabul ediyorum ve ne olursa olsun arabayı satın almak istiyorum” diyenlere bile otomobil satış işlemi yaptırılmaz. General Motors bununla da yetinmeyip EV1’in şehirlerarası kullanım için şarj süresi bakımından uygun olmadığını açıklar. Kısa süre içinde, arabaseverlerin baskısı sonunda gizlenen bir gerçek ortaya çıkar: General Motors şehirlerarası mesafeyi kapsayacak derecede uzun şarj imkanı veren yeni nesil bir akünün patentini almış, ancak kendi ürettiği arabalara her nasılsa yerleştirmemiştir. Çok geçmeden, aralarında General Motors firmasının da bulunduğu benzinli araç lobisinin boş oturmadığı ortaya çıkar. Kaliforniya eyaletinin araçlarda sıfır emisyon yasası çıkartmak suretiyle kamunun ve şirketlerin menfaatlerini zedelediği (!) gerekçe gösterilerek Washington’da federal seviyede dava açılabilesi için uğraşan firmaların temsilcileri arkalarına hükmetin dsteğini de alarak başarıya ulaşır. O zamanki Başkan George Bush’un onayıyla, Kaliforniya eyaletinin çevre duyarlılığı yasasına karşı “federal kamu davası” açılır. Tahmin edileceği üzere, Kaliforniya eyaleti konu davalık hale gelince, sıfır emisyon yasasını yumuşatır, otomotiv sektörünün istediği şekilde değişiklikler yapar ve dava düşer. Daha net biçimde söylemek gerekirse, üzerinde savaşlar çıkartılan petrol bağımlılığın ne olursa olsun devamını isteyenler kazanır; çevre ve insan hakları ise bir kez daha “daha zamanı değil” kılıfıyla askıya alınır. Bu aşamada araçların kullanıcılara neden satılmayıp sadece kiralama yöntemiyle verildiği daha iyi anlaşılır: General Motors, kiralanmış olan EV1’lerin tek tek sahiplerinden alınarak araba mezarlığında yok edileceğini açıklar. Ancak kullanıcılar pes etmeye razı değildir. Araba sahipleri ile bir çevre projesi olarak elektrikli aracı destekleyenler General Motors önünde ve EV1’lerin park alanında aylarca protesto eylemi yapar. Buna rağmen karardan geri dönüş olmaz. Araçlar birer birer sahiplerinden --çoğu zaman polis marifetiyle-- geri toplanır, TIR’lara yüklenir ve açıklanmayan bir yere götürülür. Daha sonra yalnız bir tanesi araba müzesinde kalacak şekilde 1,117 elektrikli otomobilin makinelerle ezilerek, ham metale dönüştürüldüğü anlaşılır. General Motors kendi ürettiği otomobilden hiçbir iz kalmaması için elinden geleni ardına koymamıştır! Bugünlere gelindiğinde hatırlanacak birkaç şeylerden bir kaçı, hava kirliliğinden muzdarip yaşamaya devam eden Kaliforniya ile General Motors’dan geç gelen itiraftır. 2006 yılında, General Motors eski başkanı Rick Wagoner, elektrikle çalışan otomobilin akıbeti hakkında yorum yaparken “firma olarak verdiğimiz en kötü karardı” deme cesaretini gösterir.


12

Güncel Politika

31 Temmuz 2013 Çarşamba

WASHINGTONPOINT

AK PARTİ PUSULASINI KAYBETTİ İLHAN TANIR WASHINGTON

■ Türkiye’de son aylarda ne oldu? Gördüğüm kadarıyla Türk hükümeti pusulasını kaybetti. Demokratik bir şekilde seçilmiş hükümetlerin yapması gerekenleri yapmıyor -ki en basitiyle bunlar bütün halkı temsil etmek ve toplumun tüm yelpazesinde bulunanların endişelerini dinlemek ve anlamaya çalışmak, kendi oy vereni olsun veya olmasın. Türk hükümeti aynı şekilde protestolarla karşılaşan Brezilya hükümetinin yaptıklarından hiçbirini yapmıyor. Brezilya Cumhurbaşkanı halkı birleştirmeye, siyasi çözüm bulmaya çalışırken, Türk hükümetinin tam tersini yaptığını, toplumdaki ayrılıkları derinleştirdiğini, önyargıları kullandığını ve hatta şimdi de Erdoğan’ın protestocuları kemirgen diye çağırdığını görüyoruz ki bunun kesinlikle Washington’da tehlike işareti (red flag) olarak algılandığını söyleyebilirim. ■ Erdoğan’ın dediği gibi Türkiye’nin artan gücünü durdurmaya çalışan bir küresel veya bölgesel senaryo olmasın? Aslında çok enteresan bir şey ki, 2009’da Erdoğan kendi konuşmasında: ‘‘Biz artık düşmanlarla çevrili değiliz’’ demişti. O zamanlarda Dışişleri Bakanı ‘komşularla sıfır problem politikasını’ derinleştiriyor ve Türkiye AB üyeliğini zorluyordu. Bunlardan yola çıkarak Türkiye gözlemcileri, bu yaklaşımları alkışlayarak bunu Türkiye’deki ulusalcı komplo teorileri ve paranoyasının bitişi olarak gördüler. Şimdi ise hükümetin en ileri gelenlerinin tam da o retoriğe dönüşü dışarıdan büyük bir şokla ve endişeleyle izleniyor. Bir ülkeyi yöneten hükümetin aydınlanma (enlightenment) tarafında olması gerekirken aydınlanma karşısında, bu gördüğümüz durumda olması gerçekten çok üzücü. ■ ABD’nin protestolar sürecindeki politikasını nasıl buldunuz? Gördüğüm kadarıyla ABD hükümeti oldukça yakından ve endişeli izliyor olanları. Amerikan hükümeti açık bir şekilde protestoculara gösterilen sertliğe karşıtlığını gösterdi. Başkan yardımcısından, dışişleri bakanına ve ondan Beyaz Saray’a kadar bütün birimler net eleştirileri kamuoyu önünde yaparak kayıt altına aldılar. Sanırım bu sert tepkilerin ilk nedeni, protesto özgürlüğünün, Amerikan demokrasinin çok önemli bir parçası olması. Protesto sadece bir hak değil, bazı zamanlarda halkın memnuniyetsizliğini göstermesi için bir gerekliliktir. İkinci olarak ise, Başbakan Erdoğan, Beyaz Saray’ı oldukça zor bir durumda bıraktı. Hatırlarsanız, sadece Gezi olayları başlamadan bir-iki hafta öncesinde Erdoğan Washington’a gelmiş, hem kendisi, hem de beraberindeki heyet ve ailesi için en üst düzeyde bir misafirperverlik gösteril-

A M E R İ K A’ D A K İ

TÜRKLERİN

GAZETESİ

31 Temmuz 2013 Çarşamba

YIL: 1 SAYI: 11

SAHİBİ POSTA 212 PUBLISHING LLC ADINA

EKMEL ANDA

MEDYA GRUP BAŞKANI

CAN KAMİLOĞLU GENEL YAYIN YÖNETMENİ

YILMAZ SOYTÜRK YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ

AHMET RAVALI

HABER KOORDİNATÖRÜ HALDUN ARMAĞAN EDİTÖRLER

SAYFA TASARIM WEB WASHINGTON TEMSİLCİSİ İDARİ MÜDÜR REKLAM VE PAZARLAMA MÜDÜRÜ

GÖRSEL YÖNETMEN SÜLEYMAN PEROL MEHVEŞ KOÇAK ADNAN ONARAN ESEN ÜNAL ARDA SAYINER ERDAL ÖZBEK EMRE EMİRGİL İLHAN TANIR MEHVEŞ SÖNMEZ SURHAN ÜNAL

ADRES 31 – 00 47th Ave. Long Island City, NY 11101 TELEFON 718 732 08 57 ABONE SERVİSİ REKLAM SERVİSİ SERİ İLAN HABER MERKEZİ DAĞITIM

abone@posta212.com reklam@posta212.com seriilan@posta212.com haber@posta212.com dagitim@posta212.com

POSTA 212 GAZETESİ ANKA HABER AJANSI ABONESİDİR

Center For American Progress’de (CAP) Türkiye ve ayrıca Latin Amerika uzmanı olan Michael Werz, Posta212 için Gezi Protestolarını ve Türk-ABD ilişkilerini değerlendirdi. CAP, Washington’da Obama’ya en yakın düşünce kuruluşu olarak biliniyor. miş, başkan, başkan yardımcısı ve dışişleri bakanı ile en üst düzeyde uzun görüşmeler yapılmıştı. ABD yönetimi açıkça hem derin bir güven hem de politik yatırımı başbakana ve hükümetine yaptı. Şimdi ABD hükümeti perspektifinden görülüyor ki, Türk hükümeti ile ilişkilerin nasıl idare edilmesi gerektiği yeniden masaya yatırılması gerekiyor. ■ Türkiye Uzmanlarının Çoğu Gezi Protestolarını haklı görüyor, peki Erdoğan neden sizin gördüklerinizi göremedi? Bunun cevabını bilen herhangi bir kimse varsa şu an herkes o kimseyi arıyor (gülerek). Burada gördüğümüz daha önceden organize olmamış, herhangi bir köklü partinin altında politika yapmayan orta sınıf halkın, birkaç ağacın kurtarılması misyonunun katolizer görevini yapması ile -ki bu Brezilya’da ulaşım fiyatlarına gelen zam veya Hindistan’da kadınlara karşı girişilen tecavüz ve diğer baskılar oldu, sokaklara akması oldu. Görülüyor ki Brezilya gibi ülkelerde, liderler ilk protesto sabahında ‘’bugün Brezilya daha güçlü bir ülke olarak uyandı’’ der ve bu tür sosyal hareketlere daha hazırlıklı olduklarını gösterirken, Türkiye gibi başkaları ise hazırlıksız olduğunu gösterdi. Bana sorarsan, bu protestolar kolaylıkla idare edilebilecekken bu hale geldiğini düşünüyorum ve gerçekten neden Erdoğan’ın bu yolu tercih ettiğini anlamakta güçlük çekiyorum. ■ CAP ve bizzat siz uzun yıllar bu hükümetin reformlarını övdünüz. Kişisel olarak nasıl hisleriniz var? Şimdi ihanet edilmişlik gibi bir duygunuz var mı? İhanet diyemem ve ihanet kelimesini kullanmak politik çerçevede de doğru olmaz. CAP olarak biz hiç bir zaman bir hükümet desteklemeyiz ama önem verdiğimiz ülkelerdeki hükümetlerin demokratik ve ilerici reformlarını, ve bu değerlere sahip çıkışını destekleriz. Basın özgürlüğü ve diğer özgürlükler konusundaki ilerlemeleri alkışlarız. Eğer bu değerlere zarar verici politikalar uygulanır olursa da bunu eleştiririz. Bunu raporlarla gösterdik. Türkiye son 15-20 yıl içinde ekonomik, siyasi ve demografik olarak büyük değişimler yaşadı. Türkiye içindeki birçok farklılıklar tanındı, Kürt realitesi ile yüzyüze gelme çabaları gösterildi. Şimdi Türkiye’nin değerlerine yeniden bakma, demokrasiyi güçlendirme için hangi yolları denemeliyim muhasebesi yapması gerekiyor. Anayasa parametreleri, nasıl beraber yaşarız gibi sorulara odaklanması gerekiyor. Bu birisinin birilerini hayal kırıklığına uğratmasıyla ilgili değil, demokratik güçlerin nasıl kullanıldığı meselesidir. Bu açıdan biz Türkiye’de olanları yakından izlemeye devam edeceğiz. Enteresan 2-3 yıl var önümüzde. Yerel seçimler, cumhurbaşkanlığı ve genel seçimler, 2015’deki Ermeni Soykırımının 100. yılı vs. Bu dönem büyük testler gerektirecek, sadece AKP için değil, CHP, MHP, BDP, sivil toplum kuruluşları ve diğerleri için de ne kadar sorumlu bir aktör olduklarını ispat etmeleri gerekecek. Biz, Center for American Progress olarak, bu dönemde bu değerler için mücadele eden ilerici ve demokratik aktörleri destekleyeceğiz. ■ Gezi Protestoları sürerken Mısır’da da protestolar oldu ve sonucunda darbe yapıldı. Bazıları Türkiye’deki protestoların amacı da darbe dedi. Katılıyor musunuz? Türkiye ile Mısır’ı bu şekilde karşılaştırmak sosyolojik ve siyasi olarak doğru değil. Bu iki ülke oldukça farklı tarihe ve sosyolojik dinamikleri, dokuları olan, farklı siyasi ve ekonomik gelişim devrelerine sahip olan ülkeler. Sanırım oldukça az sayıdaki insan, Türkiye’de halen

CAP uzmanları uzun yıllar AKP’nin reformist politikalarını desteklemesiyle de tanınıyor. Werz’in Gezi protestoları sonrasında AKP ve Erdoğan’a olan sert eleştirileri ve Obama yönetiminin AKP ile ilişkilerini yeniden masaya yatıracağını söylemesi dikkate değer.

bir askeri darbenin mümkün olabileceğini düşünüyor. Ve bilinmeli ki, Amerika veya AB’de hiç kimse Türkiye’nin sahip olduğu seçimler yoluyla işbaşına gelme geleneğini değiştirme isteğinde değil. Bence asıl sorulması gereken neden Türkiye’de bunca komplo teorisinin olduğu ve neden Türk hükümeti mensuplarının olanı olduğu gibi görmekten kaçındığı. Yani halkların meşru protesto haklarını, meşru eleştirilerini, Türkiye’nin demokratik istikrar geleceğinden olan endişelerini görmekten kaçınmaları. Neden her zaman bu şekilde karanlık, kötü niyetlerle beslenen bir güç olmak zorunda her şeyin arkasında? Başbakan Erdoğan, birkaç yıl önce ‘Türkiye artık düşmanlarla çevrili değil’ dediğinde, bu ülkenin kendi iç güvenini göstermesi açısından oldukça önemli bir işaret taşıydı. Ve şimdi tekrar bu komplo teorilerinin yüzeye çıkması, bu komplo teorilerini yayanlar hakkında bize daha çok şeyler söylüyor, Türkiye gerçekleri yerine. ■ Bir diğer moda slogan ise siyasal İslam’a bölgesel bir darbe projesi Bence, çoğunluğu bir dine mensup herhangi bir toplumda iyi çalışan bir demokrasisinin olamayacağını söylemek anlamsız. Teksas, Bolivya, bazı güneydoğu Budist Asya ülkeleri veya Türkiye için bu dediklerim geçerli. Top-

geçilmesinin sağlanması. Aslında bu da, başbakan Erdoğan’ın 2011 yılında Mısır’ı ziyaretinde yaptığı (laiklik) açıklamalarının versiyonudur. Ve biliyoruz ki bu açıklamalar dolayısıyla Erdoğan, Mısırlı Müslüman Kardeşlerinin eleştirilerine maruz kaldı. ■ Mısır Politikasıyla birlikte Türkiye dış politikası sanki bir kısır döngüye girmiş gibi. Sanki hem Batı’da AB ile, hem de Doğu’da işler kötüleşiyor. Nasıl çıkılır bu döngüden? Bu tabi ki Ankara tarafından alınması gereken bilinçli bir karara bağlı. Mısır’da darbeden sonraki durum Ankara hükümeti için de geçerli bir çözümün bulunmasının kolay olmadığı bir durum. Bütün yumurtaların Müslüman Kardeşler sepetine konmasının ne kadar bilge bir yaklaşım olduğu tartışabilir çünkü hepimiz biliyoruz ki Müslüman Kardeşlerin yönetim tecrübesi o kadar iyi değildi hiçbir zaman. Diğer taraftan AB veya Almanya gibi bazı AB ortaklarına yapılan saldırılar Türkiye’ye ciddi zarar veriyor. Eğer ben Ankara’da oturuyor olsa idim, kesinlikle uzun dönemli Türk çıkarlarına bakar ve AB sürecine tekrar agresif bir şekilde konsantre olmaya başlardım. Birçok kültürel bağlar veya ciddi bir Türk azınlığın Avrupa ülkelerindeki varlığı söz konusu. Türkiye AB’ye bağımlı ve AB de Türkiye’ye bağımlı. İsrail de aynı şekilde değer-

lumların işleyişi farklıdır. Mesele, bu toplumlar içindeki farklı kesimlerin endişelerini nasıl seslendirebilecekleri ve demokrasiye nasıl katılım sağlayacakları. Bu açıdan aslında Türkiye son 25-30 yıl içinde, Özal’ın liderliğinden başlayarak önemli adımlar attı. Bu bir doğrusal çizgi şeklinde devam etmeyen ama ara sıra ilerleme ve buna karşı tepkilerle giden bir süreç. Ve bu farklı tepki ve görüşlerin açıklıkla tartışılması ve çözülmesi gerekmektedir. Bu süreç tümüyle değerlendirildiğinde toplumların modernize olmasıdır ki bu hiç de kolay değildir. Bu açıdan politik İslam’ın Suriye, Tunus, Mısır ve Türkiye’de uygulanabilecek analitik bir kategori olduğunu veya beraberce ele alınmasını öngören fikre ciddi itirazlarımı belirtmek isterim ve bunun yanlış olduğuna inanıyorum. Bu toplumlardaki sosyolojik işaretlere bakıldığında aslında Türkiye’deki dindarlığın İtalya’nın güneyindeki Katolizmden veya güney Amerikadakinden fazlaca fark olmadığını görürüz ve şimdiye kadar kimse Latin Amerika ülkelerini, güçlü Katolik geleneklerinden dolayı demokrasiye hazır olup olmadığını sorgulamamıştır. Biz toplumlara bakmalı, dinleri özelleştirerek ve serbestleştirerek, herkesin kendi dinini özgürce ve nasıl yaşamasını istiyorsa o şekilde yaşamasının önünü açmalıyız. Ama üzerinde anlaşmamız gereken, politik kurumların sekülerliğinin gerekliliği ve bu kurumlar üzerinde bir zümrenin kendi kültürünü hükmettirmesinin önüne

lendirebilir. İki ülke arasındaki ilişkilerin ABD başkanı için yüksek öncelikte olduğunu her iki başkent de biliyor. Lübnan, Suriye, Ürdün ve Mısır’da gelişen olaylara baktığımızda, Türkiye ve İsrail arasında bir stratejik işbirliğinin olmamasını oldukça dar görüşlülük olarak görüyorum ben. Bu ahlaki tercih tavsiyesi değil, bu Türkiye’nin uzun dönemli ulusal çıkarları meselesidir. ■ Ama Başbakan Erdoğan Türkiye’nin değerlere bağlı bir dış politikası olduğunu, çıkarlara bağlı olmadığını söyledi. Evet, bu sözü takip ettik tabi ki bu kendisinin pozisyonu olabilir ama unutulmaması gereken bir analitik perspektif de var ve bu önemli politik konuları uzun dönemli düşünme zorunluluğumuz mevcut. Kişisel sempatiler veya o anın getirimlerini düşünmek yerine, Levant bölgesinin uzun dönemli istikrarının ve refahının nasıl sağlanabileceği sorularına en iyi nasıl cevap verileceği meselesidir. Türkiye yaşadığı yerin zorluğunu göz önüne alarak, uzun dönemli hesap yapmak zorunda. ■ Peki bir ülke dış politikası sadece değerlere bağlı olabilir mi? Bu değerlerin ne olduğuna bağlı olarak değişebilir. Eğer bu değerler demokrasi arzulayan, insan haklarına saygı duyan ve insanların kendi toplumlarında kendi kendini yönetme taleplerine hassas evrensel değerler ise sanırım bunlar dış politika yapımında oldukça önemli bir

kısımı oluştururlar. Fakat eğer bundan dış politikanın tavizsiz ve pragmatizm olmadan yapılabilmesi kastediliyorsa bu bence bir illüzyondur. Ve eğer bu değerlerden kasıt kültürel ve dinsel değerlerse o zaman tamamen mezhepsel bir vadiye akar demektir ki, biz böyle bir yaklaşımı hep eleştirdik. Örneğin AB’yi de zaman zaman Türkiye üyeliği ile tartışmalarda, AB içindeki bazılarının kültür veya dinsel nedenlerden dolayı bu üyeliğin imkansızlığını savunan argümanlarını da bu şekilde eleştirdik. ■ Gezi Protestoları ABD-Türkiye İlişkilerini Nasıl Etkiledi? Türkiye sanki Araf’ta gibi açıkçası (in between). Gezi protestoları ile daha önce politize olmamış büyük bir topluluğun mobilize olduğunu gördük ki bu Türkiye için hem gücünü gösteren hem de zayıflığını gösteren bir durum. Bu tür sosyal hareketlerin politik olarak somut bir sonuca ulaşması her zaman için güçtür. Bu protestolar hükümetin dar görüşlülüğünü gösterdiği gibi aynı zamanda muhalefetin de yetersizliğini göstermiştir, çünkü insanlar muhalif partileri endişelerini seslendirmek için uygun görseler sokaklara çıkmazlardı. Bu protestolar Türkiye’deki geleneksel parti kurumlarının dışında gelişen bir durum olarak ortaya çıktı. Protestoların dindiği şu zaman bir uzlaşma zamanı gibi görülmelidir. Ama son günlerdeki başbakanın konuşmalarına bakıldığında bu uzlaşmacı yolun tutulmadığı görülmektedir. Aynı zamanda AKP içinde başbakana karşı güçlü bir sesin ortaya çıkıp, hükümet olarak ülkenin sadece yüzde 49’una değil, bütününe karşı sorumlu olduklarını hatırlatabilen de çıkmadı. Bu yolda devam edildiği sürece ülkeye bir yarar getirmeyeceği ve toplum içinde ayrılıkların artıracağını zannetmekteyim. Şu an için halen ekonominin istikrarlı olduğunu görmekteyiz ama bunun da ne şekilde gelişim göstereceğini bilmiyoruz. Komplo teorilerini desteleyecek argümanlar bulmak için politik kaynakları harcamak ve AKP tabanı değil diye toplumun çok önemli bir kısmını marjinalleştirmek yerine bu enerjinin Türkiye’yi birleştirmek için kullanılması ve anayasal reformların bir an önce yapılması gerektiğini düşünmekteyim. ■ CAP olarak iki ay kadar önce basın özgürlüğü üstüne bir rapor yayınladınız. Gezi’den sonra atılan birçok gazeteci de var. Bu dönemde basının durumunu nasıl buldunuz? Türkiye’deki basının durumu Washington’da çok ciddi endişe ile izlenen bir durum. Türkiye, Anadolu ve Doğu Anadolu’da hızla büyüyen şehirlere, genişleyen orta sınıfa sahip modern bir toplum olmaya doğru, birçok dev gelişimleri yaşayan bir süreçten geçiyor. Var oloşunun ekonomik üretilirliğini, kültürel ve ailevi parametlerini yeniden tanımlamaya çalışan daha eğitimli bir topluma sahip bir ülke için özgür basın sadece bir katma değer değil, ekonomik refahın artması ve demokratikleşmenin sürmesi için bir zorunluluk, bir kan ve can damardır. Tam bu kritik zamanda Türkiye özgür bir basına daha güçlü bir şekilde muhtaçken, bu özgür basının eleştirilerini ve toplumun endişelerini seslendirmede çok önemli bir rol oynaması gerekirken, böyle bir zamanda hükümetin çok ağır bir şekilde basını, yazılanları ve eleştirileri kontrol etme çabasına yönelmesi sadece gazetecilerin işlerini kaybetmesi açısından değil -ki daha birkaç gün önce Yavuz Baydar gibi Türkiye’nin en tanınmış isimlerinden birinin, hem de ironik bir şekilde Ombudsman olduğu bir gazeteden çıkarılması, korkunç, ağza alınamaz, affedilmez bir durum ortaya çıkardı. Ama aynı zamanda bu güçlü kontrol çabası, birçok ve farklı seslerin susturulması ile Türkiye’deki toplumu ve Türk milletini zayıflatmaktadır ve ben bu durumu çok dar görüşlü bir yaklaşım olarak görüyorum. Hem Washington hem de AB’deki birçok dostların uzlaştığı ve Türk hükümetinden talebi bu yaklaşımın çabucak bitirilmesi, bir an önce gazetecilerin serbestçe yazı yazmasına uygun bir atmosfere izin verilmesi. Farklı ve çok sesliliğin olması, zaten demokratik bir şekilde seçilen bir hükümetin aynı zamanda bir sorumluluğudur aslında.


Göçmenlik

31 Temmuz 2013 Çarşamba

13

GÖÇ REFORMUNUN YOL HARİTASINI AÇIKLADI Amerika Birleşik Devletleri Temsilciler Meclisi Üyesi Paul Ryan, Racine’de yaptığı toplantıda göç reformuyla ilgili önemli açıklamalar yaptı (NEW YORK – POSTA 212) Geçtiğimiz hafta aktivistler, göçmenler ve belgesiz göçmenlerin çocuklarıyla bir araya gelen ABD Temsilciler Meclisi Üyesi Paul Ryan, uzun zamandır beklenen göçmenlik reformu konusunda Kongre’de bir uzlaşı sağlanması için önerilerini açıkladı. 2012 seçimlerinde Cumhuriyetçi partiden başkan yardımcısı adayı olan Ryan, Washington DC’de konunun perde arkasındaki önemli isimlerden biri. Senatodan hali hazırda geçen yasa teklifi, bugün ülkede bulunan

11 milyon kaçak göçmene, 13 yıllık bir vatandaşlık yolu sunuyor. Ancak Ryan, Temsilciler Meclisi’nin yasayı bu şekliyle onaylamayacağını da açıkladı. “Bence daha iyi bir yasa yapabiliriz” diyen Ryan, amacının politika değil, bu ülkenin iyiliği olduğunu söyledi.

» TEK YASA DEĞİL

Ryan, Cumhuriyetçilerin çoğunlukta olduğu Temsilciler Meclisi’nde amacın “göçmenlik yasasındaki sorunları kapsamlı biçimde çözmek için” tek bir yasa değil, “beş ya da altı teklif” hazırlamak olduğunu ifade ederek, bu farklı

tekliflerin Kongreye taşınması için görüşmeler yürüttüklerini açıkladı. Ryan, kesin olmasa da, ekim ayında bu tekliflerin oylamaya sunulacağını söyleyerek sınır güvenliği, iç uygulamalar ve tarım işçileriyle kalifiye işçiler için farklı tasarılar sunulacağını belirtti. Ryan, ayrıca “Kaçak göçmenlerin yasal statü kazanması için de bir tasarı yapacağız” dedi.

» EN AZ 15 YIL

Ryan’a göre kaçak göçmenlerin vatandaşlık hakkı için en az 15 yıl beklemesi gerekecek, ancak bu süre içinde bir “adaylık” vizesi sa-

hibi olabilecekler. “Bu insanları gizlenmekten kurtarıp, yasal statü kazandırmak istiyoruz” diyen Ryan, toplantıdaki göçmenlerin fikirlerini de dinledi. Vatandaşlığa giden 15 yıllık süreyi eleştirenleri anladığını söyleyen Ryan, durumu “yasal göçmenlere adil davrandığımızdan emin olmak istiyoruz” diye açıkladı. Ryan, “Yasaların ‘kestirmeden giden’ insanları ödüllendirmediğinden emin olmalıyız. Buraya yasal yollarla gelen ve sabırla bekleyen insanların sırasını başkalarına vermek istemiyoruz” dedi.

Dövizle askerlikte indirim New York Başkonsolosluğu bir bildiri yayımlayıp, dövizle askerlik bedelinin 10 bin Avro’dan 6 bin Avro’ya (7 bin 956 ABD Doları) indirilmesiyle ilgili açıklama yaptı Başkonsolosluktan yapılan açıklamada, dövizle askerlik bedelinin 10.000 Avro’dan 6.000 Avro’ya (7956 ABD Doları) indirilmesiyle ilgili Bakanlar Kurulu Kararı 20 Temmuz 2013 tarih ve 28713 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Kararın yürütülmesi çerçevesinde, Milli Savunma Bakanlığı Asker alma Dairesi Başkanlığı’nın yönlendirmesiyle hazırlanan bir bilgilendirme notu ile bu konuda sıkça sorulan sorular ve cevapları aşağıda sunulmaktadır: Bilgilendirme Notu: Bakanlar Kurulu Kararı’nın yürürlüğe girdiği 20 Temmuz 2013 tarihi itibariyle dövizle askerlik hizmeti başvurusunda bulunan yükümlüler 6.000 Avro veya karşılığı kadar konvertibl yabancı ülke parasını (7.956 ABD Doları), 1111 Sayılı Askerlik Kanun’da belirtilen esaslar çerçevesinde taksitle veya peşin olarak ödemek suretiyle dövizle askerlik hizmetinden yararlanabileceklerdir. 1111 sayılı Askerlik Kanunu’nun Geçici-43’üncü maddesi kapsamında yapılan başvurular hariç olmak üze-

re, Bakanlar Kurulu Kararının yürürlüğe girdiği 20 Temmuz 2013 tarihinden önce (20 Temmuz 2013 hariç, 19 Temmuz 2013 dâhil) 10.000 Avro ödeme taahhüdü ile dövizle askerlik hizmetinden yararlanmak üzere başvuranlardan 6.000 Avro’dan az ödeme yapmış olanlar, mevcut ödemelerini Kanun’da belirtilen süre içinde 6.000 Avro’ya tamamlayarak dövizle askerlik hizmetinden yararlanabileceklerdir. 1111 sayılı Askerlik Kanunu’nun Geçici-43’üncü maddesi kapsamında hak sahibi olanların başvuruları, 10.000 Avro karşılığında alınmaya devam edilecektir. Bakanlar Kurulu Kararı’nın yürürlüğe girdiği 20 Temmuz 2013 tarihi itibariyle, 6.000 Avro ve üstünde ödemede bulunmuş olanlar hakkında kesin terhis ve muvazzaf askerlik hizmetini yerine getirmiş sayılma işlemi başlatılacaktır. Bu durumdaki yükümlüler ile ödemelerini tamamladıkları için kesin terhise ya da muvazzaf askerlik hizmetini yerine getirmeye hak kazanmış olanlara fazladan ödedikleri miktar için iade yapılmayacaktır.

14 Aralık 2011 ve daha evvelki bir tarihte 5.112 Avro ödeme taahhüdü ile dövizle askerlik hizmeti başvurusunda bulunanlardan taksit ödemeleri hala devam edenler, mevcut ödemelerini Kanunda belirtilen süre içinde 5.112 Avro’ya tamamlayacaklardır. Bu durumdakilerden ödemelerini 6.000 Avro’ya tamamlamaları talep edilmeyecektir. Geçmiş yıllarda dövizle askerlik hizmeti başvurusunda bulundukları halde, ödemelerini tamamlamadıkları gerekçesiyle, dövizle askerlik hizmeti kapsamından çıkarılmış olanlar, 1111 sayılı Askerlik Kanunu’nun Ek-1. Maddesinde belirtilen yararlanma şartlarını taşıdıklarının konsolosluklara yapacakları müracaatta tespit edilmesi kaydıyla, mevcut ödemelerini 6.000 Avro’ya tamamlamak suretiyle yeniden dövizle askerlik hizmetinden yararlanabileceklerdir. Bu durumda olup, daha önce 6.000 Avro’nun üzerinde ödeme yapmış olanlardan ilave ödeme talep edilmeyecek, fazladan ödedikleri miktarın kendilerine iadesi için işlem başlatılacaktır.

Dövizle askerlik hakkında sıkça sorulan sorular S.01 Dövizle askerlik hizmeti başvurusu yaptıktan sonra 10.000 Avro ödememi tamamladım ve şu an kesin terhis belgesinin/muvazzaf askerlik hizmetini yerine getirmiş sayılma belgesinin gönderilmesini beklemekteyim. Fazladan ödediğim 4.000 Avro tarafıma iade edilecek mi? C.01 20 Temmuz 2013 tarihinde yürürlüğe giren Bakanlar Kurulu Kararında bu durumdaki vatandaşlarımıza geri ödemede bulunulacağına dair herhangi bir hüküm bulunmamaktadır. S.02 Daha önce 15.000 Avro ödemek suretiyle dövizle askerlik hizmeti başvurusunda bulundum ve şu an kesin terhise hak kazandım/kesin terhis işlemim yapıldı. Fazladan ödediğim 9.000 Avro tarafıma iade edilecek mi? C.02 20 Temmuz 2013 tarihinde yürürlüğe giren Bakanlar Kurulu Kararında bu durumdaki vatandaşlarımıza geri ödemede bulunulacağına dair herhangi bir hüküm bulunmamaktadır. S.03 Daha önce 10.224 Avro ödemek suretiyle dövizle askerlik hizmeti başvurusunda bulundum ve şu an kesin terhise hak kazandım/kesin terhis işlemim yapıldı. Fazladan ödediğim 4.224 Avro tarafıma iade edilecek mi? C.03 20 Temmuz 2013 tarihinde yürürlüğe giren Bakanlar Kurulu Kararında bu durumdaki vatandaşlarımıza geri ödemede bulunulacağına dair herhangi bir hüküm bulunmamaktadır. S.04 Daha önce 7.668 Avro ödemek

suretiyle dövizle askerlik hizmeti başvurusunda bulundum ve şu an kesin terhise hak kazandım/kesin terhis işlemim yapıldı. Fazladan ödediğim 1.668 Avro tarafıma iade edilecek mi? C.04 20 Temmuz 2013 tarihinde yürürlüğe giren Bakanlar Kurulu Kararında bu durumdaki vatandaşlarımıza geri ödemede bulunulacağına dair herhangi bir hüküm bulunmamaktadır. S.05 Dövizle askerlik hizmeti başvurusunda bulunduktan sonra, yükümlülüklerimi tamamladığım için kesin terhis belgemi/muvazzaf askerlik hizmetimi yerine getirmiş sayılma belgemi teslim aldım. 6.000 Avro’nun üzerindeki ödememi geri almam mümkün mü? C.05 20 Temmuz 2013 tarihinde yürürlüğe giren Bakanlar Kurulu Kararında bu durumdaki vatandaşlarımıza geri ödemede bulunulacağına dair herhangi bir hüküm bulunmamaktadır. S.06 Dövizle askerlik hizmetinden yararlanmak üzere 1111 sayılı Askerlik Kanununun Geçici-43’üncü maddesi kapsamında, 10.000 Avro’yu peşin ödemek suretiyle başvuruda bulundum ve şu an kesin terhise hak kazandım/kesin terhis işlemim yapıldı. Fazladan ödediğim 4.000 Avro tarafıma iade edilecek mi? C.06 1111 Sayılı Askerlik Kanunun Geçici-43’üncü maddesi; 07 Şubat 2011 dâhil daha önceki bir tarihte altı aydan fazla yurtiçinde kalma, oturma-çalışma izni iptali veya sınır dışı edilme, yurda kesin dö-

nüş yapma, vb. sebeplerle dövizle askerlik hizmeti kapsamından çıkarılanlardan halen yurtdışında yararlanma şartlarını taşıdıkları konsolosluklarına müracaatlarında anlaşılanların, bir kez daha dövizle askerlik hizmetinden yararlanmalarını sağlayan özel hükümlü bir Kanun maddesidir. Bu nedenle, dövizle askerlik hizmeti uygulamasındaki ödeme miktarı her ne kadar 6.000 Avro’ya indirilmiş olsa da, bu Kanun hükümlerinden faydalanma hakkı olan vatandaşlarımıza fazladan ödedikleri 4.000 Avro iade edilmeyecek, başvurular 10.000 Avro üzerinden alınmaya devam edecektir. S.07 Dövizle askerlik hizmetinden yararlanmak üzere 10.000 Avro ödeme taahhüdü ile başvuruda bulundum ve şu ana kadar 2.500 Avro ödeme yaptım. Muvazzaf askerlik hizmetimi yerine getirmiş sayılmak için ne kadar daha ödeme yapmam gerekiyor? C.07 Mevcut ödemenizi 3.500 Avro daha ödemek suretiyle 6.000 Avro’ya tamamladığınız takdirde, muvazzaf askerlik hizmetinizi yerine getirmiş sayılırsınız. S.08 Daha önce 10.000 Avro ödeme taahhüdü ile dövizle askerlik hizmeti başvurusunda bulundum, bu kapsamda toplam 7.500 Avro ödedim. Kalan taksitlerimi yatırmam gerekiyor mu? Fazladan ödediğim 1.500 Avro’yu geri alabilir miyim? C.08 20 Temmuz 2013 tarihinde yürürlüğe giren Bakanlar Kurulu Kararı ile ödeme miktarı 6.000 Avro’ya indirildiğin-

New York Başkonsolosluğu ve POSTA212 tarafından hazırlanmıştır.

den, kalan taksitlerinizi yatırmanız gerekmemektedir. Ancak, söz konusu Bakanlar Kurulu Kararında vatandaşlarımıza geri ödemede bulunulacağına dair herhangi bir hüküm bulunmamaktadır. S.09 Daha önce 10.000 Avro ödeme taahhüdü ile dövizle askerlik hizmeti başvurusunda bulundum, bu kapsamda toplam 7.500 Avro ödedim ancak 1974 doğumlu olduğumdan 31 Aralık 2012 tarihine kalan 2.500 Avro tutarındaki borcumu yatırmadığım için yasa kapsamından çıkarıldım. Yeniden dövizle askerlik hizmeti başvurusunda bulunmak istersem herhangi bir ödeme yapmam gerekiyor mu? C.09 Yeniden dövizle askerlik hizmeti başvurusunda bulunduğunuz takdirde tabi olacağınız ödeme miktarı 6.000 Avro olacaktır. Bir dilekçe ile askerlik şubenize müracaat ettiğiniz takdirde fazladan ödediğiniz 1.500 Avro’nun tarafınıza iadesi mümkündür. S.10 Daha önce 5.112 Avro ödeme taahhüdü ile 1.278 Avro ödeyerek dövizle askerlik hizmeti başvurusunda bulundum. Taksit ödemelerim halen devam etmektedir. Ödeme miktarındaki değişiklik beni etkiliyor mu? C.10 Ödeme miktarında Bakanlar Kurulu Kararı ile yapılan değişiklik sizi etkilememektedir. Ödemenizi 38 yaşınızı tamamlayacağınız yılın 31 Aralık tarihine kadar 5.112 Avro’ya tamamladığınız takdirde muvazzaf askerlik hizmetinizi yerine getirmiş sayılırsınız.

Yaşlı göçmenlerin tercihi Queens oldu

TurkishNY.com - ABD’nin en fazla çeşitlilik arz eden yerlerinden biri olarak görülen Queens, yeni bir araştırma çalışmasına göre New York’taki 65 yaş üstü göçmen nüfusunun en fazla olduğu yer. NY Daily News’un haberine göre Center for an Urban Future isimli düşünce kuruluşu tarafından yapılan araştırma çalışmasında, 25.000’den fazla 65 yaşın üzerinde yabancı doğumlu nüfusuyla Queens, Flushing’in listenin en başında yer alan semt olduğu ortaya kondu. Bu anlamda Flushing’i; Bellerose, Rosedale, Forest Hills ve Rego Park takip ediyor. Center for an Urban Future’ın yönetici direktörü Jonathan Bowles, bu nüfus yoğunluğunun New York’u konut hizmetinden ulaşıma dek her açıdan etkileyeceğini belirtti. 1995 yılında Özbekistan’dan Queens’e taşınan Robik Yakubov (60), Forest Hills semtinde ikamet ettiğini ve semtinden memnun olduğunu belirtti. Günlerini Forest Hills’teki MacDonald Park’ta arkadaşlarıyla satranç oynayarak geçirdiğini belirten Yakubov, bazı günler akşam saat 10:00’a kadar parkta satranç oynadıklarını ve semtinde çok mutlu olduğunu söyledi. Yakubov, “Mükemmel bir toplumumuz var, burada çok sayıda Özbek Yahudi var. Burada Yahudi yaşlılar merkezi de var. İhtiyacım olan her şey var” dedi. Yakubov’un satranç arkadaşı Boris Sam (65) de Yakubov’un açıklamalarına katıldı. Sam, “Burada kendimi evimde gibi hissediyorum çünkü burada Rusya’dan gelmiş birçok göçmen var” dedi. Bowles, yüksek sayıların nedeninin, Queens’e yeni gelen göçmenlerin yanı sıra 20-30 yıl önce gelip bölgeye yerleşmiş göçmenlere bağlanabileceğini belirtti. Queens’in orta-sınıf statüsünün mali açıdan insanların bu semtte

kalabilmesini sağladığını belirten Bowles, çok sayıda insanın Manhattan, Chinatown’u Flushing’de yaşamak üzere terk ettiğini çünkü Flushing’de yaşamaya mali güçlerinin yettiğini ve Flushing’de Çinli ve Koreli toplumlar için çok sayıda hizmet bulunduğunu söyledi. Queens’teki yaşlılar merkezleri, değişen nüfusa hitap etmek için kültürel açıdan çeşitlilik arz eden yemekler ve programlar sunmaya çalışıyorlar. Sunnyside Community Services’taki Center for Active Older Adults’ın müdür yardımcısı Josue Monterroso, “Daha geçen hafta bir Ermeni sosyal kulübü ve bir Filipin grubu başlattık” dedi. Merkezin, spagetti ve köfteden, Peru’ya özgü quinoa yemeklerine dek uzanan geniş bir menüsü bulunuyor. Merkezin personeli ise 20 farklı dil konuşuyor. Bowles, New York’un ayrıca geniş ailelerin barınmalarına olanak verecek yollar bulması gerektiğini söyledi. Bu konunun, göçmenler için önemli bir ihtiyaç niteliğinde olduğu belirtiliyor. Bowles, “Çoğu insan bir bakım evine gitmek istemiyor, aileleriyle birlikte evde kalmak istiyorlar” dedi. Araştırma çalışmasında yer alan diğer bulgular ise şu şekilde; • Flushing, 25.486’lık sayıyla en fazla göçmen yaşlıya sahip semt. • New York’taki tüm Asya doğumlu yaşlıların yaklaşık yüzde 15’i halihazırda Flushing/Whitestone bölgesinde yaşıyor. • Queens’teki yabancı ülke doğumlu yaşlıların sayısı son on yıl içinde 42.000 kadar ya da bir başka deyişle yüzde 36 itibariyle artış kaydetti. Aynı zamanda yerli yaşlı nüfus ise yaklaşık 41.000 kadar düşüş kaydetti. • Howard Beach ve South Ozone Park’ta, göçmen yaşlı nüfus yüzde 112’lik bir artış kaydetti


14

Eğitim

31 Temmuz 2013 Çarşamba

ÖĞRENCİLERE SOSYAL MEDYA UYARILARI Teknoloji haber sitesi Mashable, öğrencilerin başlarını derde sokmadan sosyal medyayı kullanmaları için uyarılarda bulundu (NEW YORK - POSTA 212) Teknoloji haber sitesi Mashable, lisede veya üniversitede olsun, her öğrencinin sosyal medyada dikkat etmelesi gereken bir takım kuralların olduğunu belirtti. “Gençlerin en soy isteyeceği şey yeni kurallardır. Fakat bu günlerde, sosyal medya beraberinde çok büyük bir sorumluluk getiriyor. Bu kurallara uymazsanız, eğitim hayatınız bitebilir veya kariyeriniz olumsuz bir şekilde ilerler. Yapmanız gereken sadece bazı küçük ayrıntılara dikkat etmek” diye belirten teknoloji sitesi, öğrencilerin sosyal medyada kesinlikle yapmamaları gereken hareketleri şöyle sıraladı: 1. Öğretmenler hakkında hakaret içerikli mesajlar yayınlamak. Öğrencilerin öğretmenleri hakkında kötü sözler yazması veya onların fotoğraflarını yayınlaması ileride çok büyük sorunlara neden olabilir. Point Park Üniversitesi Multimedya Profesörü Heather Starr Fiedler’e göre, öğrencilerin sosyal medyada öğretmenleri hakkında negatif yorumlar yapması gelecek-

te hiç bir zaman değiştiremeyecekleri bir hatayı mikrofonla ilan etmeleri ile aynı şeydir.” Öğrencinin bu tarz bir hareketi, öğretmeni tarafından kötü bir referans olacağı için ileride kariyerini olumsuz olarak etkileyebilir. 2. Yalan Söylemek/ Hile Yapmak Öğretmenine, annesine hastalandığı için ödevini tamamlayamadığını söyleyen bir öğrencinin Facebook üzerinden o gün gittiği konserin fotoğraflarını paylaşma-

sı veya Foursquare üzerinden yerini belli etmesi o dersten kalmasına neden olabilir. 3.Tehdit içerikli paylaşımlar yapmak Bir kişiyi veya grubu her hangi bir durumda tehdit etmek çok ciddi bir suçken, internet üzerinden bu tarz bir harakette bulunmak da aynı ölçüde tehlikelidir. Geçtiğimiz aylarda Alexander Song ismindeki bir öğrenci haber sitesi Reddit’in forumuna şiddet içerik-

li mesajlar gönderdiği için polis tarafından yakalanmış ve tutuklanmıştı. 4. Okulların kurallarını ihlal etmek Her okulun sosyal medyanın kullanılması alanında kendine göre kuralları olabilir. Her ne kadar kişilerin sosyal medya üzerinden görüşlerini ve düşüncelerini açık bir şekilde ifade etme hakkı varken, öğrenciler kürtaj, homoseksüellik, doğum kontrolü gibi bazı dinlerde yasak olan konular hakkında düşüncelerini paylaşırken dikkatli olmaları gerekir. 5. Facebook profilini herkese açık olarak yayınlamak “What’s Next Marketing” adlı sosyal/ dijital işlemler yapan bir şirketinin başkan yardımıcı Ryan Cohn’a göre, iş verenler yeni bir personeli işe alacağı zaman ilk olarak onların Facebook profillerinin herkese açık olan kısmında ne gibi özelliklerinin olduğuna bakarlar. Örneğin profil fotoğrafında silah olan bir kişinin, her ne kadar o iş pozisyonu için aranan nitelikleri karşılaşa da, olumlu yanıt alması çok düşük bir ihtimaldir.

ABD’de Türk lisesinde okuyana Harvard’da eğitim hayal değil ABD’de eğitim faaliyeti yürüten Türk liseleri öğrencilere bu ülkede üniversitede okuma imkanı sunuyor. Türk liselerinden çok iyi derece ile mezun olanlar ABD’nin ünlü Harvard Üniversitesi’ne bile girebiliyor Seviye Belirleme Sınavı’na giren öğrenciler, iyi bir lisede okumak için tercihlerini yapmaya devam ediyor. Ancak öğrencilerin tek alternatifi Türkiye’deki liseler değil. ABD’de eğitim faaliyeti yürüten Türk liseleri öğrencilere bu ülkede eğitim imkanı sunuyor. Putnam Science Academy, Brooklyn Amity ve Pioneer Academy of Science bu liselerden bazıları. Türk

liselerine kayıt işlemleri Metropolitan Education şirketi tarafından yapılıyor. Şirket yöneticisi Musa Turan Olca, her yıl 70 mezun verdiklerini, çoğu öğrencinin Boston, New York, Duke ve American gibi sayılı üniversitelere yerleştiğini belirtiyor. Derslerin tamamının İngilizce olduğunu söyleyen Olca, “Öğrenciler yurtlarda danışman öğretmenleriyle kalıyor, etütler ve aktiviteler

danışmanlarla yapılıyor, Türk aşçıların pişirdikleri yemeklerden yiyor. Yani yurtdışı eğitiminde tercih edilen ülkelerin başında gelen Amerika’da çocuklarınıza dört yıl boyunca emin ellerde lise okuma imkânı sunuluyor” diyor. New York’taki Brooklyn Amity School ve New Jer-sey’deki Pionneer Academy of Science ile Connecticut’taki Putnam Science Academy özel statüde lise eğitimi veriyor. Okul müdürleri ve öğretmenlerinin birçoğu Türk. İkisi erkek, biri kız lisesi olan kurumlar yatılı olarak hizmet veriyor. Putnam Science Academy’de okuyan Ömer Çağrı Aydın’ın babası Hasan Aydın, oğlunun başta endişeyle gittiğini ancak daha sonra üniversiteyi de orada okumaya karar verdiğini belirtiyor. 11.sınıfta okuyan Enes Özer de “SBS’ye girip tercih yapacaklara ABD’de lise okumalarını tavsiye ediyorum. Yurtdışı onlara çok farklı deneyimler kazandıracak.” ifadelerini kullanıyor. Bir başka öğrenci Büşra Sarıgüzel’in babası Ahmet Sarıgüzel ise, “Kızımın hedefi Harvard’da okumak. Türk liseleri sayesinde bu hayalini gerçekleştirecek.” diye konuşuyor. Amerika’da lise okumak isteyenler işe ‘ www.metropoledu.com’ adresinde yer alan başvuru formunu doldurarak başlıyor. Bin dolar ön kayıt ücreti ödeyerek başvuru yapılıyor. Öğrenci kabul edildiğinde bu ücret, sağlık sigortası olarak kullanılıyor. Ön kayıttan sonra 10 gün içinde olumlu ya da olumsuz sonuç bildiriliyor. Okulların eğitim, yemek, pansiyon, ders kitapları dâhil paket ücreti yıllık 27 bin 900 dolar. SBS’de başarılı olanlara burs veriliyor. Zaman – Hakan Karalı


Toplum Amerikalı Türkler lig maçlarını artık DFH’ten seyredemeyecek

( POSTA212)10 yılı aşkın süredir Süper Ligi'ndeki maçları ABD'ye ulaştıran Los Angeles merkezli Direct-From-Home (DFH) Network, bu sezondan itibaren Süper Lig maçlarını yayınlayamayacak. İşadamları Alinur Velidedeoğlu ve Hakan Çizem ortaklığında 1998 yılında kurulan ve Türk televizyon kanallarını Amerikalı Türklerle tanıştıran DFH, Digitürk'ün kurulduğu günden beri lig maçlarını ABD, Kanada ve Karayipler'deki abonelerine taşıyordu. DFH ile anlaşma sağlayamayan Lig TV, 2013-14 sezonundaki tüm maçları kendi platformu Digiturk Play üzerinden dijital olarak verecek. 31 Temmuz 2013 tarihi itibariyle Lig TV-DFH anlaşması sona eriyor. Lig maçları sadece internet üzerinden bilgisayar, ipad veya telefonlardan seyredilebilecek. Uydu üzerinden maç seyretme dönemi sona erecek. Geçtiğimiz sezon da Digitürk Play ile maç yayını yapan Lig TV, ABD pazarında kendi pazarlamasını da www.digiturkplay.com üzerinden kendisi üstlenecek. Digitürk Play spor paketi aylık 39.95 dolardan, basic paket ise 19.95 dolardan satışa sunuluyor. Digitürk Play üzerinden 80'e yakın kanal izlenebilecek. DFH Network aboneleri uydu üzerinden Lig TV'nin de yer aldığı 10 Türk kanalını 54.90 dolara seyredebiliyordu. Uydunun yanı sıra son yıllarda dijital alana da yönelen DFH, IP TV aracığılıyla Lig TV kanallarını 44.90 dolara satıyordu.

31 Temmuz 2013 Çarşamba

15

Basın Özgürlüğü Paneli BAU’da gerçekleştirildi

Bahçeşehir Üniversitesi, basında sansürün kaldırılışının 105. yıldönümü nedeniyle Basın Konseyi tarafından düzenlenen ‘Basın Özgürlüğü Paneli’ne ev sahipliği yaptı (İSTANBUL-POSTA212) Basında sansürün kaldırılışının 105’inci yıldönümü Bahçeşehir Üniversitesi’nde yapıldı. Katılımın oldukça yüksek olduğu panelin moderatörlüğünü Yazgülü Aldoğan yaptı. Panale konuşmacı olarak, Türkiye Baro-

lar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu, Avukat Turgut Kazan, Halk TV Genel Yayın Yönetmeni Hakan Aygün ve Radikal Gazetesi Yazarı Ezgi Başaran katıldı. Panelin açılış konuşmasını yapan Basın Konseyi Başkanı Pınar Türenç, “Sansürün kaldırılışının 105. yılında hala sansürü ko-

nuşmak, basın özgürlüğünün kısıtlanmasından bahsetmek, tutuklu gazetecileri görmek bana acı veriyor” dedi. Panelin moderatörü Yazgülü Aldoğan ise Türkiye’de son günlerde yaşanan olayların ardından baskının iyice arttığını belirterek, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin ra-

kamlarına dayanarak geçen 27 Mayıs’tan bu yana 22 gazetecinin işten atıldığını, 14’ünün zorunlu izne gönderildiğini ve 37’sinin de istifa ettiğini dile getirdi. Panele ayrıca CHP İstanbul Milletvekilleri Mahmut Tanal, Oktay Ekşi, Kadıköy Belediye Başkanı Selami Öztürk katıldı.


KORE GAZİLERİMİZİ STATEN ISLAND’DA ANDIK Kore Savaşının bitişinin 60’ıncı yıldönümü, Cpl Allan F Kivlehan Kore Gazileri Derneği tarafından Staten Island’da organize edildi. Programa, TADF Başkanı Ali Çınar, TADF Denetleme Kurulu Başkanı İbrahim Kurtuluş,New York Konsolosu Tuba Tola Turgut, BM Daimi Temsilciliğinde görevli Kurmay Albay Namık Çil katılarak Türk toplumunu temsil ettiler.Programda konuşan New York Konsolosu Tuba Turgut Türkiye’nin Kore halkına yardım etmekten kaçınmadığını belirterek, kahraman

askerlerimizi saygı ile anıyoruz derken, TADF Denetleme Kurulu Başkanı İbrahim Kurtuluş da Türk Amerikan Dernekleri Federasyonunun her zaman Kore Gazilerini anma programına katıldığını ve her Türk ailesinde bir Kore Savaşı ile ilgili hatıra olduğunu dile getirdi. Kurtuluş, Kore Savaşında Türkiye’nin barışa her zaman hizmet ettiğinin başka bir göstergesi olduğunu belirterek, Kore ile Türk dostluğunun her zaman hatırlanacağını ve korunacağını belirtti New York Kore Konsolosu

Hejin Kim, Türkiye’ye minnettar olduklarını belirterek, “Hep Ankara’da görev almak istemiştim. Nedenine gelince kahraman Türkler ile tanışmak istiyordum” dedi. Türk askerleri ile omuz omuza savaşan Amerikalı Kore Gazileri de “Türk askerleri savaşta çok cesur ve kahramandı. Onların sayesinde hayattayız” diyerek Türk temsilcilere teşekkür ettiler. TADF Başkanı Ali Çınar, New York Kore Konsolosu ile görüşerek, New York’ta Türk-Kore Dostluk Gecesi yapılması konusunda anlaştıklarını dile getirdi.

31 Temmuz 2013 Çarşamba YIL 1 • SAYI 11 HAFTALIK ÜCRETSİZ

BLOOMBERG’İN İFTARINA TÜRKLER DAMGA VURDU New York Belediye Başkanı Michael Bloomberg Müslüman toplulukların liderlerine iftar yemeği verdi. İftar yemeğine Türkler damgasını vurdu (NEW YORK POSTA212) New York Belediye Başkanı Michael Bloomberg, Gracie Mansion’da Müslüman liderlere Ramazan dolayısı ile iftar yemeği verdi. Yemeğe, Türk Amerikan Dernekleri Federasyonu Başkanı Ali Çınar, TADF Başkan Yardımcılarından/ASA Başkanı Tomris Azeri, TADF Denetleme Kurulu Başkanı İbrahim Kurtuluş, geçmiş dönem başkanlarından Atilla Pak,TADF Başkan Danışmanlarından Erhan Yıldırım, Ürdün Kraliçesi Noor, NY Jets’in Ünlü futbolcusu Braylon Edwards, Emniyet Müdürü Raymond Kelly ve diğer Müslüman toplulukların liderleri katıldı. New York Belediye Başkanı Bloomberg, iftar programına katılan davetlilerin Ramazan ayını kutladı ve New York Belediyesi bünyesinde çalışan birçok Müslüman arkadaşının olduğunu hatırlattı. Bloomberg, ayrıca, New York Emniyet Müdürlüğü’nde çalışan Müslüman polislerin de New York’un güvenliğini sağlama açısında çok başarılı işler çıkarmaya devam ettiğini söyledi. Farklı etnik grupları bir araya getiren New York’un özel bir yer olduğunu söyleyen Bloomberg, “Emekliliğime az kaldı iş bakıyorum” diyerek espri yapmayı da ihmal etmedi. TADF Başkanı Ali Çınar da, Ramazan ayı boyunca birçok belediye başkanı, kongre üyesi ve senatör ile iftar programlarında bir araya geldiklerini belirterek, Federasyon olarak Türkiye’nin sesini duyurma açısından bu tarz programlarının önemli olduğunun altını çizdi. 9. Geleneksel iftar programının yemeğini

yapan Ali Baba Restoran, konuklara Türk mutfağının eşsiz yemeklerini sundu.

» SENATÖR ADAMS TÜRKLERLE BULUŞTU

New York Eyalet Senatörü Eric Adams da, federasyona üye derneklerden Fatih Camii’nde Ramazan iftar programına katıldı. Programa TADF Başkanı Ali Çınar, New York Konsolosu Kadri Eroğlu, TADF Denetleme Kurulu Başkanı İbrahim Kurtuluş, New York Polis Departmanı’nı temsilen Erhan Yıldırım, Brigham Young Üniversitesi Profesörü Lynn J McKell, Vakıfbank temsilcileri ve vatandaşlar katıldı. Programda konuşma yapan Senatör Adams, Türk toplumuna çok önem verdiğini belirtirken, sizlerle yakın çalışmaya devam edeceğim mesajını verdi. TADF Başkanı Ali Çınar ve TADF Denetleme Kurulu Başkanı İbrahim Kurtuluş , Senatör Adams’a ufak bir hediye verirken, Amerika Müslümanlar Cemiyeti Başkanı Mustafa Yılmaz da senatörün iftara katılmasından dolayı duyduğu memnunluğu dile getirdi.

» BROOKLYN’E TÜRK DOSTU ADAY

New York Eyalet Senatörü Eric Adams, Türk dostu Marty Markowitz’in ardından Brooklyn Belediye Başkanı olmak istediğini belirterek, “Bu şehirde Müslüman ya da Yahudi ya da Hıristiyan ve ya Budist olmanız önemli değil. Kim ve ne olmak istiyorsa özgürce eşit şartlar içerisinde olabilir. Bunun sözünü ve garantisini veriyorum” dedi.

Obama’dan ayetli iftar ABD Başkanı Obama, Beyaz Saray’da iftar yemeği verdi. Obama, “Ramazan tefekkür zamanı, kişinin Allah’a bağlılığını dua ve oruçla gösterme fırsatı” dedi ve Kuran’ın Zilzâl suresinin 7’nci ayetini okudu (WASHINGTON-POSTA 212) ABD Başkanı Barack Obama, yabancı misyon temsilcilerine iftar yemeği verdi. Yemeğe Washington temsilcisi Namık Tan da katıldı. Obama, iftarda yaptığı konuşmada, Ramazan ayının, tefekkür zamanı ve kişinin Allah’a bağlılığını dua ve oruçla gösterme fırsatı olduğunu belirterek, Ramazan’da aynı zamanda bu akşam olduğu gibi dostlar ve ailenin sevgi ve saygı çerçevesinde bir araya geldiğini söyledi. Barack Obama, Ramazan’da bireylerin birbirlerine, komşularına ve ihtiyaç

sahiplerine yardım etme yükümlülüklerini yenilediklerini ifade ederek, Kuran’dan alıntı yaptı ve “Her kim zerre kadar hayır işlemişse onu görecektir” ayetini okudu. Beyaz Saray’ın çeşitli inançların kutsal günlerini kutlama geleneğine değinen Obama, İslam’ın tarih boyunca ABD’nin kimliğine katkıda bulunduğunu, Müslüman Amerikalıların ülkelerini inşa etmelerine yardım ettiğini, her gün de düşünce, çalışma ve iş yapma biçimlerinin şekillenmesine yardımcı olduklarını ifade etti.


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.