POSTA212 - SAYI 9

Page 1

Amerika’yı sarsan Beraat ■ Geçtiğimiz yıl şubat ayında ■ Kararın açıklanmasının ardından meydana gelen Trayvon Martin Trayvon için Adalet Koalisyonu, cinayetinde merakla beklenen ülkenin dört bir yanında prokarar sonunda çıktı. Amerikatesto gösterileri düzenlenmesi lıları günlerdir ekran başına için çağrı yaptı. New York Union bağlayan duruşmaların finalinde, Square’de yapılan gösteride 17 yaşındaki silahsız siyah genci binlerce protestocu karara karşı öldüren George Zimmerman çıktı. Göstericilere siyahlar kasuçsuz bulundu, jürinin tartışmadar beyazların da ilgi göstermesi lı kararı, halkı sokaklara döktü. dikkat çekti. » 16’DA

Zirvedeki Türk...

■ Dünyanın önde gelen para transfer şirketi Western Union’ın CEO’su Hikmet Ersek, zirvedeki şirketlerin başında olan bir başka Türk. Eski bir basketbolcu olan Ersek, POSTA 212’den arkadaşımız Esin Eşkinat’a konuştu. » 10’DA

17 Temmuz 2013 Çarşamba YIL 1 • SAYI 9 HAFTALIK ÜCRETSİZ

A M E R İ K A’ D A K İ

TÜRKLERİN

GAZETESİ

www.posta212.com

GURURUMUZSUNUZ! Tıp dünyasını heyecanlandıran iki büyük başarı öyküsü ile göğsümüz kabardı. İkisinin de kahramanı Türk. Biri Bahçeşehir Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Serdar Durdağı, diğeri de ilk yumurtalık naklini yapan Prof. Dr. Kutluk Oktay. İki bilim insanı tıp dünyasına adlarını altın harflerle yazdırıp gururumuz oldu

BAU öğretim üyesinden AIDS ve kansere ÇARE

YENİ İN TEKNİKLER ÖNCÜSÜ

Biyolojik saati DURDURDU

Çalışmalarını bir süredir Almanya ve Kanada’da sürdüren Bahçeşehir Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Serdar Durdağı çok büyük bir başarıya imza attı. ■ Doç.Dr. Durdağı, AIDS ve kanser hastalığının çözümünde etkili olabilecek ilaç geliştirdi. Heyecan uyandıran bu buluş Türkiye’nin ilk “milli ilacı” olmaya aday. İlacın 2023’te piyasa sürülmesi planlanıyor.

Dünyanın önde gelen isimlerinden olan Prof. Dr. Kutluk Oktay, tartışmalı bir yöntem sanılan yumurta dondurma işlemini başarıyla gerçekleştiriyor. ■ Kemoterapinin kanserden kurtulan hastaların doğurganlığı üzerindeki etkisi üzerine araştırmaları Ulusal Sağlık Enstitüsü’nden milyonlarca dolarlık destek alan Oktay, alanında önemli araştırmalara da imza attı.

■ Durdağı, gelecek yıldan itibaren araştırmasını Bahçeşehir Üniversitesi Tıp Fakültesi bünyesinde sürdürecek. Durdağı, ABD, Yunanistan, Kanada ve Avrupa Birliği’nin desteğiyle sürdürülen araştırmaya başkanlık ediyor. » 3’TE

TÜRKİYE’DEN anayasa atılımı ABD’nin sağlık karnesi bozuk... ■ Çocuk gelinlerin dramı ■ Dersimli kızların izi ABD’de ■ New York’ta kiralar uçuyor ■ New York’un en pahalı evi ■ En tehlikeli parklar ■ Paterson’da Ramazan bir başka ■ Ramazan imsakiyesi

HEPSİ VE DAHA FAZLASI POSTA212 LIFE’DA

■ Başbakan Erdoğan’ın “Uzlaşılan 48 maddeyi hemen Meclis’ten geçirelim” önerisi Anayasa konusunu hareketlendirdi. Mutabık kalınanlar arasında temel haklar anlamında önemli maddeler bulunurken başkanlık sistemi gibi kritik konular yer almıyor. » 9’DA

ACİL ABD VİZESİ

■ ABD İstanbul Başkonsolosluğu, “İş İnsanları Vizesi Programı” başlattığını açıkladı. Gazeteciler de acil vize kapsamında. » 12’DE

ABD’den yeni Anayasa telkini

■ ABD’nin Türkiye ile ilgili Dışişleri Bakan Yardımcısı Victoria Nuland, Türkiye’ye devam eden anayasa çalışmaları ile ilgili telkinde bulunduklarını açıkladı.

» 9’DA

IMF büyüme tahminini 3,1’e indirdi

■ Uluslararası Para Fonu (IMF) dünya ekonomisinin 2013 ve 2014 yıllarında önceki tahmininden daha az büyüyeceğini belirterek hedeflerini sırasıyla yüzde 3.1 ve 3.8 olarak revize etti. » 7’DE

TMMOB Bakan Bayraktar’a tepkili

■ TMMOB Başkanı Mehmet Soğancı, yasaya, üyelerinin gözaltına alınmasına ve Çevre ve Şehircilik Bakanı’na tepkili » 10’DA

AKP ve Öteki...

Gözbebeğimi çizen kanlı milliyetçilik bıçağı

ABD’de İslamofobi nereye gidiyor?

Mısır’da neler oluyor?

Amerika, adalet arıyor...

‹LHAN TANIR ■ 8’DE

AHMET BU⁄DAYCI ■ 10’DA

ARZU KAYA URANLI ■ 9’DA

BURAK KÜNTAY ■ 12’DE

MEHVEŞ KOÇAK ■ 2’DE

■ Oktay, aslında kanser hastalarının kemoterapiden sonra çocuk doğurabilmesi için kullanılan ama erken yaşta anne olmaktan kaçınanların bu şansı sonsuza kadar yitirmemek için kullandıkları yumurta dondurma tekniğini anlattı. » 3’TE

Cumhuriyetçilerin REFORM DİRENİŞİ ■ Yaklaşık 12 milyon kişinin dört gözle beklediği göçmenlik reformu tasarısı Temsilciler Meclisi’nde dirençle karşılaştı. Muhafazakarlar, tasarının meclisten hiçbir şekilde geçmeyeceğini savunurken, bu tutum Demokratlar tarafından anlaşmayı bozucu bir hareket olarak yorumlanıyor. » 13’TE

NOTERLİK İŞLEMLERİ

■ Amerika’da Türk konsolosluklarına başvurup vekalatname vermek, evlilik cüzdanı almak veya buna benzer işlemleri yaptırmak için nelerin gerekli olduğunu ve ne kadar ücret ödeyeceğinizi sizin için araştırdık. » 12’DE


2

Toplum Yaşam

17 Temmuz 2013 Çarşamba

Mehveş Koçak mehveskocak@posta212.com

Amerika, adalet arıyor... ORTADOĞU’DA adalet arayan milyonlar, aslında yanlız değil bu çağrıyı yaparken, Amerikan halkı da aynı istek için sokaklara döküldü, sosyal medyada amansız bir savaş başladı. Kim haklı kim haksız diye...En önemlisi , ben bu yazıyı kaleme alırken diğer taraftan davanın sonucunu canlı olarak izleyebiliyorum. Yazımın sonuna doğru dava sonucunu izleyip kararı yazacağım. Herşey 17 yasındaki siyah bir gencin vurularak öldürmesiyle başladı . Detaylar ortaya çıktıkça Amerikan’ın kabusu “ırkçılık” tartışmaları yeniden alevlendi. Kaybeden siyah ya da beyaz olacaktı. Bu davada orta olmayacaktı çünkü biri ya katil ilan edilecek ya da masum.....Amerikan tarihine geçecek olan Zimmerman Davası, kamuoyunda yaşanabilecek tüm spekülasyonlara engel olmak için canlı olarak televizyonlardan verildi. Amerikan halkı davayı, CNN başta olmak üzere tüm kanallardan adım adım izledi

» PEKİ NE OLMUŞTU 1 YIL ÖNCE ?

San Ford, Florida ‘da Trayvon Martin adlı 17 yasındaki siyah bir genç televizyondaki basketbol maçının ara vermesiyle bir gece vakti çıkıp marketten buzlu çay ve şeker alıp geri dönüyor. Kestirmeden gitmek için özel bir sitenin içinden geçen Martin’in peşine bir adam takılıyor. George Zimmerman adındaki İspanyol kökenli bu adam, Amerika’da bir çok eyelette uygulanan “Neighborhood Watch” adlı çevre güvenliğini sağlamak için oluşturulan programdaki gönüllülerden biri. Zimmerman’ın oturduğu bölgede dikkatini çeken ya da huzuru bozan bir davranış görürse polisle bağlantıya geçme ve olayı rapor etme hakkına sahip. Zimmerman, sitenin içinden geçen Martin’i takibe alıyor. Aynı zamanda 911’i arayan Zimmerman, şüpheli davranışlarıyla dikkat çeken bir siyahın, evlere bakarak geçtiğini söylüyor. Zimmerman’ın 911 kayıtlarında, şüphelinin uyuşturucu etkisi altında olabileceği, kapşonunu takması, elinde birşeyler olduğunu söylemesi, siyah olduğunu bir kaç defa belirtmesi dikkat çekiyor. Polis telefonda, Zimmerman’a “Takip etmeyi bırak biz bunu istemiyoruz” diyor. Zimmerman, bu konuşmadan sonra Martin ile ile yüz yüze geliyor. Martin, Zimmerman’a neden kendisini takip ettiğini soruyor ve kavga etmeye başlıyorlar. Yerdeki boğuşma sırasında ifadesinde altta kaldığını söyleyen Zimmerman, ruhsatlı silahını çekiyor, Martin’i kalbine yakın bir yerden vuruyor ve genç adam orada hayatını kaybediyor. Olay yerine gelen polis, Zimmerman’ı 5 saat sorguya çektikten sonra ertesi gün kefaletle serbest bırakıyor. Ancak kamuoyu, olayla ilgili ayrıntılar ortaya çıktıkça yeniden vijdan muhasebesine gidiyor Bazı çevreler, 17 yaşında sadece şüpheli bulunduğu için polis olmayan biri tarafından takibe alınan, bir elinde şeker torbası diğer elinde buzlu çay ile öldürülen Martin’in ırkçılık kurbanı olduğuna dikkat çekiyor. Ülke genelinde yapılan gösterilerde Martin’in öldüğu gece kendisini şüpheli durumuna sokan detaylar; kapşonlu sweatshirt giyen, ellerinde şeker paketi ve buzlu çay taşıyan binlerce insan bir çok eyalette gösteri yaptı. “Martin için Adalet” yazılı pankartlartlar taşıdılar,fonlar ve kamyanyalar oluşturdular. Ve dava tüm bu tartışmalarla yeniden görülmeye başladı herkes ekran başında Amerikan Adaletini sorguladı. Davada en çok dikkat çeken detay polisin yeterli delil toplamaması, titizce davranmaması, zanlıyı sadece 5 saat sorguya çekmesi, zanlıya olaydan sonra alkol veya uyuşturucu testi yapmaması. Ve sonunda Jüri üyeleri bir karar verdi George Zimmerman, suçsuz bulundu. Sorgulamada ve olay sonrasında zaafı görülen polis görevlileri hakkında da işlem yapılamasına karar verildi.

» EN ÖNEMLİSİ BİZ BU DAVADAN NELER ÖĞRENDİK ?

■ CNN dünyanın heryerinde canlı yayın yapar. Hatta söz konusu kendi ülkesindeki adaletsizlik olsa bile, ■ Öldürülen biri için halk sokaklara iner, gösteriler yapar, polis onlara sadece yer gösterir, ■ Olayda zaafı görülen polislerin ve hatta şeflerinin ifadesine mahkemede başvurulur. Hatta halk bunu canlı izler, ■ Ülkede huzursuzluk yaratan ve spekülasyonlara açık davalar canlı yayınlanır. Halk bunu izleme, duyma hakkına sahiptir, ■ Başta siyahi Başbakan Obama olmak üzere Amerikalı siyasiler dava ilgili açıklama yapmaktan kaçınır çünkü konu hassas, söyleyenecek her söz iki taraf açısından da ülkede yanlış anlaşılmalara sebep olabilir. Amerika’yı her konuda örnek gösterirken, adalet ve demokrasi konusunda da örnek alsak, ancak o zaman süt limanı olur ülkemiz.

Türk Dostluk Grubu’nun sayısı 135’e ulaştı... (WASHINGTON – POSTA 212) Washington merkezli Turkish Coalition of America (TCA), ABD Kongresi’ndeki Türk Dostluk Grubu’nun sayısının 135 olduğunu açıkladı. 2 Temmuz’da eklenen son üye ile birlikte Temsilciler Meclisi’ndeki Türkiye Dostluk Grubu’nun sayısı 135’e yükseldi. Böylece, Türk Ameikan toplumunun meselelerine ve ABD-Türkiye ilişkilerine odaklanan Türk Dostluk Grubu, ABD’deki 50 eyaletin 40’ının temsil etmeye başladı.

Srebrenitsa Katliamı

LANETLENDİ Saraybosna Srebrenitsa’da 18 yıl önce 8 bin sivil Bosnalı acımasızca öldürülmüştü. New York’ta düzenlenen bir törenle katliamda ölenler anıldı

(NEW YORK - POSTA212) New York'taki BM’nin karşısındaki Dah Hammarsjkold Plaza Parkı’nda Srebrenitsa katliamının 18. yıl dönümü nedeniyle ölen 8 bin Bosnalı için bir anma töreni düzenlendi. İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana Avrupa'da gerçekleşmiş en büyük toplu insan kıyımı olan Srebrenitsa soykırımının 18. yıl dönümü nedeniyle düzenlenen anma törenine Bosna Hersek Büyükelçisi Mirsada Čolaković, BM'de Türk Büyükelçi Yardımcısı Levent Eler, Türk Amerikan Dernekleri Federasyonu (TADF) Başkanı Ali Çınar, TADF Saymanı Genç Türkler Başkanı Tulga Tekman ve TADF başkan yardımcılarından Mustafa Turan katıldı. Bosnalı vatandaşların Srebrenitsa soykırımını esnasında yaşadıklarını katılımcılara aktardığı törende, TADF Başkanı

Ali Çınar bir konuşma yaptı. Bosna'da yaşananları hiç bir zaman unutmayacaklarını dile getiren Çınar, Türklerin Bosnalıları desteklemeye devam edeceğinin sözünü verdi. Törende bulunan Genç Türkler Başkanı Tulga Tekman ile 1992 yılında aynı parkta Bosna'da yaşananları protesto ettiklerini hatırlatan Çınar, "Her zaman sizinleydik ve sizinle olacağız" diye konuştu.

TÜRKİYE’YE ANLAMLI ÖVGÜ (SARAYBOSNA - ANKA) Sırpların Srebrenitza’da 18 yıl önce müslümanlara karşı gerçekleştirdiği soykırımla ilgili bir açıklama yapan ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Anne C. Richard, Türkiye’nin o dönemde ve şimdiki Suriye krizinde takındığı insani yardım tavrını övdü. ABD Dışişleri Bakanlığı’nın

ABD Dışişleri Bakanlığı’ndan Srebrenitsa soykırımının yıldönümü nedeniyle yapılan açıklamada, Türkiye’nin o dönemde ve şimdiki Suriye krizinde yaptığı insani yardım övüldü

Mülteci İşlerinden Sorumlu Bakan Yardımcısı Anne C.Richard, soykırımın yıldönümü dolayısıyla yapılan anma törenlerine katılmak üzere bulunduğu Saraybosna’da “Srebrenica’nın Mirası: İnsani Yardımın Bugün Canlandırılmasına Balkanlardan Alınacak Dersler” konulu bir konuşma yaptı. 18 yıl önce 8 bin kişinin öldürüldüğü Srebrenitza soykırımı kurbanlarını andıklarını belirten Richard “Ancak bu ileri bakmak için de bir fırsat. Srebrenitza’da yaşananları hatırla-

mak adına kurbanlar ve ailelerinin yanında dursak da, o anın korkusunu yansıtsak ve parçalanmış toplumlara ileriye yönelik uzlaşma için çaba gösterme çağrısında bulunsak da geleceğe bakmaya gereksinimimiz var” dedi.

» DERS ALMALIYIZ

Balkanlardan alınacak derslerin bugünün insani yardım anlayışına ne gibi bir katkısı olacağı üzerinde durduklarını belirten Richard, “Vahşeti önleme ve insani yardım ve uluslararası korumayı sağlama yeteneğini iyileştirmede uyarı

sinyallerini nasıl daha iyi elde edebileceğimize bakıyoruz” dedi. Bazı komşu ülkeler ve birkaç Avrupa devletinin sınırlı sayıda Bosnalı mültecilere giriş izni vermesine karşın, etnik temizlik ve çatışma sırasında başarabilenlerin komşu ülkelere, diğerlerinin ise uzak mesafelere kaçtığını kaydeden Richard, Türkiye’den şöyle söz etti: “1990’larda yaklaşık 10 bin Bosnalıya sığınma sağlayan ülke Türkiye idi. Suriye’deki vahşet ve vahşi savaştan kaçan yaklaşık yarım milyon mülteciye kapılarını açan da aynı Türkiye’dir. Bugün Suriye’deki çatışma 1.7 milyondan fazla Suriyeli’yi komşu ülkeler Türkiye, Ürdün, Lübnan, Mısır

ve Irak’a kaçmaya zorladı. Bu beş ülkenin vatandaşları ve hükümetleri, yoğun Suriyeli mülteci akınına, genellikle cömertçe ve çok büyük finansal harcama yaparak karşılık verdi.” Ulusal sınırları mültecilere açmanın zorlukları da bulunduğunu, hükümetlerin bazen mülteci girişlerini reddettiklerini, Suriye krizinde komşu ülkelerdeki konukseverlik ve kaynaklar azalsa, mülteci akımına sınırlamalar getirilmesi tartışılsa da mültecilerin sınırları geçmeye devam ettiğini belirten Richard, “Açık durumdaki sınırları hafife alamayız, özellikle de bunun üzerine Suriye’ye komşu ülkelerdeki gerilimler eklenirken” dedi.


Toplum Güncel

17 Temmuz 2013 Çarşamba

3

BAHÇEŞEHİR ÜNİVERSİTESİ ÖĞRETİM ÜYESİNDEN AIDS VE KANSERE KARŞI İLAÇ

BÜYÜK GURUR Çalışmalarını bir süredir Almanya ve Kanada’da sürdüren Bahçeşehir Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Serdar Durdağı, AIDS ve kanser hastalığının çözümünde etkili olabilecek ilaç geliştirdi. Türkiye’nin ilk ‘milli ilacı’ olmaya aday ilacın, 2023’te piyasa sürülmesi planlanıyor (İSTANBUL- POSTA 212) Yaklaşık 10 yıldır Karbon 60 ve analoglarının üzerinde çalışan ve bunların, söz konusu hastalıkların önlenmesinde etkili olabileceğini keşfeden Dr. Durdağı, gelecek yıldan itibaren araştırmasını Bahçeşehir Üniversitesi Tıp Fakültesi bünyesinde sürdürecek. Durdağı, ABD, Yunanistan, Kanada başta olmak üzere Avrupa Birliği’nin desteğiyle sürdürülen araştırmaya başkanlık ediyor. Son dönemde nanomalzeme olarak değerlendirilen Karbon 60 molekülünü ilk kez bu amaçla kullanan Doç. Dr. Durdağı, HIV’e yol açan virüsü bloke etmede olumlu sonuç

aldı. Böylece farklı ülkelerden bilimsel çözüm ortaklığı ve maddi destek alan Durdağı, simülasyon teknikleri ile değişik moleküller geliştirdi.

»PROJEDE ÖĞRENCİLER DE VAR

Açıklamada görüşlerine yer verilen Dr. Durdağı, biyolojik test aşamasında olan ilaç için henüz hayvan ve insan üzerinde deney yapılmadığını belirterek, şu bilgileri verdi: “Klinik çalışmalar sonucunda AIDS ve kanser üzerinde etkili olduğunu gördük. Çalışmamız Amerikan Kimya Topluluğu’na (ACS) ait bilimsel dergilerde yayımlanınca dünyanın dikkatini çekti. Bilgisayar ortamında 500 bin

atomun simülasyonunu yapabiliyoruz. Bunun sonucunda da çok kısa sürede sonuç alabiliyoruz. İlacın biyolojik testleri İtalya’da yapılıyor. Bundan sonraki aşamaları Türkiye’den yürüteceğim. Projede Bahçeşehir Üniversitesi Tıp Fakültesi öğrencileri de çalışacak.”

Biyolojik saati DURDURUYOR

Dünyada ilk yumurtalık naklini yapan ve doğurganlık koruma alanında dünyanın önde gelen isimlerinden olan Prof. Dr. Kutluk Oktay, Innovation Institute for Fertility Preservation kliniğinde, daha başka hizmetlerle birlikte, hala tartışmalı ve marjinal bir yöntem sanılan, oysa birçok kadının faydalandığı yumurta dondurma işlemini başarıyla gerçekleştiriyor

» TÜRK KADINLARI İLGİLİ

“Buraya hem Amerika’dan hem dünyanın her yanından kısırlık ve doğurganlığın korunması ile ilgili birçok vaka geliyor. Bu konuda tedavi görüyorlar,” diyor Oktay. “Yumurta, embriyo ve yumurtalık dokusu dondurulması, genellikle kemoterapi öncesi, yumurta rezervinin hasara uğramaması için kanser hastalarında kullanılıyordu. Fakat bu son yıllarda sosyal nedenlere, yani çocuk sahibi olmayı geciktirme amacına doğru kaymaya başladı. Eskiden daha çok kanser hastaları bunu yaptırırken, bugün hastalar ve sosyal nedenlerle gelenler eşit orandalar. Hem dünyadan hem de Türkiye’den böyle birçok talep alıyoruz.” Türkiye’den her ay en az birkaç hastanın yumurtasını dondurmak için kliğine başvurduğunu söylüyor. Bu konuda Türkiye’den ilginin yüksek olduğunu anlatıyor. “Maalesef Türkiye’de bu konuyla ilgili bir tutuculuk var. Kadınların kendi isteğiyle yumurta dondurması yasak,” diyen Oktay, kendisine başvuran kadın-

doganuluc@aol.com

En marka isim ‘Amerika’nın sahibi kim?

Ü

LKENİN Texas, Arizona gibi güneybatı kesimi sıcaklık rekorlarına erişirken Atlantik’te ‘Altın sahiller’ diye tanınan Florida’nın kırsal bölgesi geceli-gündüzlü sellerle yıkandı. New York beklenmedik ölçüde sıcaklığa hedef oldu. Şiddetli yağmurlar, dolu fırtınaları kuzey doğudan batıya, bazı yerlerde açık hava konserlerinin iptaline yol açtı. Olumsuz hava şartları 4 Temmuz’da Amerika’nın egemenlik bayramı şenliklerini fazlaca etkilemedi. Köyden kasabaya, gökdelenlerle donanmış kentlere, park, meydan, deniz sahillerine milyonlarca Amerikalı bu yılda önemli bayramı kutladılar. Geçit törenlerinde ‘float’ denilen seyyar sergilerde müzik gösterileri, TV dizilerinin şovlari çocukları eğlendirdi. Amerikalılar evlerinde 155 milyon sosisli sandviç, 100 milyonu aşkın ızgara köfte tükettiler. Binlerce iskan yerinde havai fişek gösterisi gece karanlığını gündüze dönüştürdü. Göçmenlik Dairesi 2013 mali yılında 503 bin yabancının Amerikan vatandaşlığına kabul edildiğini bildiriyor. Yetkililer kıta ülkede milliyetçi duyguların tırmanışı sürdürdüğünü belirtiyorlar. Çok sayıda gazetede çizimleri yayımlanan bir karikatür sanatçısı halkın havai fişek gösterisini izleyenleri ‘Zenci, beyaz, Latin, kızılderili, Asya’lı, tek ve çift cinsle ilgili, kürtaj lehinde veya karşıtı, hristiyan, müslüman, Hind’li, yahudi, dinsiz, güneyli, kuzeyli, liberal, tutucu, ılımlı..’’diye şerite dizdikten sonra şenlik kalabalığında iki kişiden birinin diğerine ‘’Sen hangisindensin?’ sorusunu yöneltiyor. Aldığı yanıt ‘’ Ben Amerika’lıyım, havai fişek gösterisi ne güzel değil mi?’’ Sosyal bilimciler ‘’Amerika adı ABD’nin tekelinde. Oysa Arjantin’den Kanada’ya düzinelerle ülke ‘’Amerika’’ adını kullanma hakkına sahip. Komşumuz Meksika halkını Güney Amerikalılar diye isimlendirirsek bizim de Kuzey Amerika’lı kimliğini üslenmemiz gerekecek. Böylece Meksika, ABD ile Kanada birleşmiş olur.’’diyor. Eleştirme doğru. Bir Fransız, İspanyol, İsviçre’li “Nerelisin?” sorusuna Avrupa’lıyım yanıtı vermez. Bir Mısır’lının Afrika’lıyım demeyeceği gibi. Kıta adı başka, ırk başka. Hergün yüzlerce Meksika’lı ekonomik nedenlerle kaçak olarak Amerika’ya girmek istiyor. Kimlikleri sorulduğunda ‘Meksika’lı.’yanıtını veriyorlar. Yoksul dahi olsalar kökenlerini dışlamıyorlar. Amerika sözcüğü ardında iki ünlü kaşif ile bir harita uzmanı arasında rekabetin rolü var. Floransa’lı kaşif Amerigo Vespucci 1497-1503 tarihlerinde dört kez Amerika kıtasını ziyaret etti. Kıtayı ‘Mundus Novus’ (Yeni Dünya) diye isimlendirdi. Christopher Columbus’un 1492’deki keşfini tatmin edici bulmayan Alman haritacılık uzmanı Martin Waldseemüller editörlüğünü yaptığı dergide bir haritayı ‘Yeni Topraklar: Amerika’ adıyla Vespucci’nin adıyla yayımladı. (Hürriyet Gazetesi’nden alınmıştır.)

sine kadar deneysel bir yöntem olarak görülüyordu ancak American Society of Reproduction yakın zamanda bunu deneysellikten çıkarttı. Ben de Amerika’daki Kanser derneğinin panelindeyim. Biz de aynı şekilde bir değerlendirme yaparak artık yumurta dondurmanın deneysel bir yöntem olmadığına karar verdik,” diyen Oktay, yumurta dondurmanın başarı oranının artık taze yumurtaya çok yakın olduğunu söylüyor. Şimdi yumurta dondurmanın başarı şansını tahmin etmek de daha kolay. Oktay’ın liderliğindeki bir ekip, yumurtalarını donduran 1805 kadın üzerinde incelemeler yaparak her yaş için başarı oranını hesaplamış. Şimdi Kutluk Oktay’a ait www.ifertility.net adresinde hastalar yaşlarını, dondurma metodunu ve yumurta sayısını girerek başarı şanslarını öğrenebiliyorlar. Bu da Kutluk Oktay ve ekibinin imza attığı bir ilk.

ESİN EŞKİNAT

(NEW YORK-POSTA 212) Prof. Dr. Kutluk Oktay, doğurganlık koruma alanında dünyanın en önemli uzmanlarından biri. Dünyada ilk yumurtalık naklini yapan Oktay, yumurta dondurma alanında yeni tekniklerin de öncüsü. Kemoterapinin kanserden kurtulan hastaların doğurganlığı üzerindeki etkisi üzerine araştırmaları Ulusal Sağlık Enstitüsü’nden milyonlarca dolarlık destek alan Oktay, alanında önemli araştırmalara imza atarken, aynı zamanda başkanı olduğu New York Medical College’ın Reproductive Medicine & Institute for Fertility Preservation bölümü kapsamındaki Innovation Institute for Fertility Preservation kliniğinde hastalara hizmet veriyor. Oktay’la aslında kanser hastalarının kemoterapiden sonra çocuk doğurabilmesi için kullanılan, ama son yıllarda erken yaşta anne olmaktan kaçınan kadınların bu şansı sonsuza kadar yitirmemek için kullandıkları ve sık sık Hollywood yıldızlarının tercih etmesiyle gündeme gelen yumurta dondurma tekniğini konuştuk.

Doğan Uluç

» ANNELİKTE SINIR 55

ların çoğunun bir partneri olmadığını, varsa da henüz çocuk sahibi olmaya hazır hissetmediklerini söylüyor. “Çoğunun kariyeri var, ama henüz çocuk sahibi olmaya hazır olmadığından, seçeneklerini açık tutmak için bunu yapıyorlar,” diyor. Yumurta dondurmak, düşünüldüğü kadar meşakkatli ve pahalı bir yöntem değil. Önce 10-12 süreyle cilt altından folikül uyarıcı hormon verilerek bir yerine daha fazla yumurtanın gelişmesi sağlanıyor. Türkiye’den gelenler, bu ilaçlara oradayken başlayabiliyorlar. Ultrason ve kan testleriyle yapılan kontrollerin ardından foliküller belirli bir boya geldiklerinde yumurta toplanması yine ayakta, 20 dakikalık bir işlemle yapılıyor. Oktay, bu oldukça basit bir işlem olduğu için bunu defalarca tekrarlayarak yumurta sayısını ve gelecekteki şansını artırmak isteyenler oluyor.

» BAŞARI ORANI ARTTI

“Yumurta dondurmak bundan birkaç sene önce-

Yöntemin başarısında önemli olan faktör, yumurtaların alındığı yaş. Yumurtalar bir kez dondurulduktan sonra 60 hatta 70 yaşında bile hormon desteğiyle hamile kalmak mümkün. “Ama biz sağlık açısından, komplikasyon riski artacağı için 55’i geçirmemelerini öneriyoruz. Zaten birçok hasta da ileri yaşta çocukla uğraşmak istemediği için çok da geciktirmiyor. Hamilelik girişimleri genellikle 40-50 yaş arasında gerçekleşiyor,” diyor Oktay. Anlaşılan herkes annelik konusunda kendi hesabını yapıyor. Oktay, işin sosyolojik kısmının karmaşık olduğunu, farklı vakalarla karşılaşabildiklerini söylüyor: “Biliyorsunuz artık batı ülkelerinde insanlar uzun yaşıyorlar. İnsanların eşleri daha genç olabiliyor ya da birçok bekar anne var. Zaten hastalar genellikle kendi hesaplarını yapıyorlar. Herkesin yaşlanma hızı da aynı değil. Bu nedenle her vaka farklı.” Örneğin, hastalarından biri olan 42 yaşındaki Maria, arkadaşları evlenip çocuk sahibi olurken akademik kariyerine önem vermiş. 35 yaşına gelip, belki de günün birinde çocuk sahibi olmak isteyeceğini fark etmiş. “Biraz panikledim, çünkü hayatımı birlikte geçirmek isteyeceğim bir erkek arkadaşım yoktu” diyor. “Çocuk sahibi olmak isteyebileceğimi daha önce düşünmemiştim.” 38 yaşında 11 yumurtasını donduran Maria, dört yıl sonra evlenmiş. Şimdi normal yöntemlerle çocukları olmazsa, dondurulmuş yumurtaları deneyecekler. Sigorta tarafından karşılanmayan bu yöntemin bedeli, ilaç hariç 10 bin dolar civarında.

Pennsylvania’da Fethullah Gülen protestosu Sosyal medya üzerinden organize olup Pennsylvania Saylorsburg’daki Fethullah Gülen’in evinin önünde toplanan Amerika’da yaşayan bir grup Türk, protestoda bulundu (PENNSYLVANIA-POSTA 212) Sosyal medyada organize olan bir grup Türk Fethullah Gülen’i protesto ettti. Saylorsburg kenti merkezinde toplanan protestocular daha sonra araçlarla Gülen’in evinin bulunduğu bölgeye hareket etti. Protestocu grup Fethullah Gülen’in Pennsylvania Saylorsburg’daki evinin yakınlarında planlanan gösteri, park yeri sorunu ve polisin izin vermemesi nedeniyle sekteye uğradı. 3 saat sürmesi planlanan eylem için protestocular, eylem öncesinde ““Fethullah Gülen’in laikliğin en

büyük düşmanı olduğunu ve şeriat kuralları ile yönetilen bir sistemi arzuladığını“ açıklayan bildiri hazırladılar. Gülen’in evinin bulunduğu bölgeye gelen protestocular için önceden araçlarını park etmeleri için ayrılan bir kilisenin otoparkına son anda izin verilmedi. Bunun üzerine protestocular araçlarını 5 mil uzaklıktaki bir çiftliğe park etti. Ardından polis, gürültü nedeniyle Gülen’in evinin önünde protesto yapılmasını da engelledi ve göstericileri yakındaki bir başka alana sevk etti.

Fetullah Gülen’in sözcüsü Alp Aslandoğan ise Amerikan medyasına yaptığı açıklamada protestonun bir “yanlış algılama” nedeniyle yapıldığını ve Gülen’in hükümetle bağlantısı bulunmayan bir demokrasi yanlısı olduğu açıklamasını yaptı.


4

ABD Gündem

17 Temmuz 2013 Çarşamba

ULUSLARARASI Ceza Mahkemesi (UCM), savaş suçları, insanlığa karşı işlenen suçlar, soykırım suçları ve saldırı suçlarına bakan uluslararası bir mahkemedir. 1 Temmuz 2002 tarihinde kurulmuş ve 11 Mart 2003 tarihinde çalışmaya başlamıştır. Mahkeme binası “Ev Sahipliği Anlaşması” yaptığı Hollanda’nın Lahey kentinde bulunmaktadır.

İsrail’e karşı tarihte bir ilk: Mavi Marmara soruşturması Haaretz Gazetesi’ne göre, Lahey Mahkemesi, tarihinde ilk kez İsrail’e karşı soruşturma açmaya hazırlanıyor. Lahey Mahkemesi, Mavi Marmara saldırısına ilişkin İsrail’e karşı bir soruşturmanın açılması için 3 yargıç görevlendirdi (TEL AVİV-ANKA) Hollanda’nın başkenti Lahey’de faaliyet gösteren Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin (ICC) Mayıs 2010’da Mavi Marmara’ya düzenlenen ve dokuz Türk’ün ölümüyle sonuçlanan saldırı nedeniyle İsrail’e soruşturma açma konusunu incelediği bildirildi. Haaretz Gazetesi’ne göre, şimdiye kadar İsrail’e karşı bir soruşturmayı açmayı hiçbir zaman değerlendirmemiş olan Lahey Mahkemesi’nin Başkanı Song Sang-Hyun, ICC anlaşmasına taraf olmayan İsrail’e karşı bir soruşturmanın açılması konusunda ön prosedür engellerini incelemesi amacıyla bu hafta üç yargıçtan oluşan bir kurul görevlendirdi.

» CİDDİ SORUŞTURMA

Haberde Mavi Marmara’nın bayrağını taşıdığı, Afrika ülkelerinden Comoros tarafından yapılan başvuru üzerine bir inceleme yapmaya karar veren Mahkeme’nin

BOSTON SANIĞI ‘SUÇSUZUM’

(BOSTON – POSTA 212) Boston’da bombalı saldırı sonrası 30 ayrı suçtan yargılanan 19 yaşındaki Djohar Tsarnaev mahkemede suçlu olmadığını söyledi. Rus aksanı ile defalarca suçlu olmadığını tekrarladı. Tsarnaev’e yöneltilen suçlamaların 17’sinin şüpheliye müebbet hapis veya idam getirebilecek nitelikte olduğu ifade edildi. Boston’da 15 Nisan’da maraton koşusu sırasında meydana gelen patlamalar 3 kişinin ölümüne, 260 kişinin yaralanmasına neden olmuştu. Saldırının ardından düzenlenen operasyonda Tamerlan Tsarnaev hayatını kaybetmiş, kardeşi Djohar Tsarnaev ise ağır yaralı olarak ele geçirilmişti. Mahkemeye çıkartılan Djohar’a destek için gelenler de ‘‘Djohar’a özgürlük’’ dövizleri açtı.

reklam@posta212.com

REKLAM VERMEK İÇİN...

Filistin Yönetiminin 2009 yılındaki Gazze Operasyonu ardından talep ettiği soruşturma açmayı, Filistin Yönetiminin bir devlet olmadığı gerekçesiyle reddettiği anımsatıldı. ICC Savcısı Fatou Bensouda’nın bir soruşturmanın başlayabilmesi için iddia edilen suçların Mahkemenin devreye girmesini gerektirecek kadar ciddi olup olmadıklarını belirlenmesi amacıyla bir ön incelemenin yapılması gerektiğini söylediğine dikkat çeken Haaretz, ICC’nin kurulduğu 2002’den bu yana sadece yüzlerce veya binlerce kurbanı olan vakaları ele aldığını kaydetti. Haaretz, ICC’nin aynı zamanda olayın daha önce başka kurumlarca uygun biçimde soruşturulup soruşturulmadığını belirlemesi gerektiğini, uygun biçimde soruşturulmuş olması durumunda ICC’nin yetkisinin olmayacağını belirttiği haberinde İsrail’de Turkel

Komisyonu ve BM İnsan Hakları Konseyi’nce yapılan soruşturmaları anımsattı ancak bunların hiç birinin ceza soruşturması olmadığına da dikkat çekti.

» İSRAİL’E KARŞI

Habere göre, ICC nezdindeki savunma avukatlarından Nick Kaufman, Mahkemenin bir duruşma yapmadan başvuruyu reddebileceğini anımsatarak, “Bu bir prosedürel süreç ise ilk defa İsrail’e karşı yapılan şikâyetler konusunda bu tür bir karar alındığı anlamına geldiğini” vurguladı.

» “YETKİLİLERİ KAPSIYOR”

Bu arada, Tel Aviv Üniversitesi’nin uluslararası hukuk uzmanı Prof. Aeyal Gross da, Haaretz’e “ICC, ülkelerden çok bireylere ilişkin ceza vakaları ele alsa da (Mavi Marmara) vakası, potansiyel olarak çeşitli düzeylerdeki İsrailli yetkilileri kapsıyor” değerlendirmesinde bulundu.

“Mursi demokratik değildi” Mısır’da hükümet kurma çalışmalarını sürdüren geçici liderler Amerika’nın devrik Mursi yönetiminin demokratik olmadığı yönündeki açıklamasını memnunlukla karşıladı ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Jen Psaki, Çarşamba günkü açıklamasında demokrasinin sadece seçimden ibaret olmadığını, Mursi karşıtı 22 milyon kişinin görüşlerinin dikkate alınması gerektiğini belirtti. Mısır Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada Amerika’nın Mısır’daki son siyasi gelişmeleri ve 30 Haziran’da sokaklara dökülen milyonlarca insanın meşru taleplerini anladığını gösterdiğine dikkat çekildi. Mursi’nin devrilmesinden birkaç gün önce ABD’nin Kahire büyükelçisi, cumhurbaşkanının demokratik yoldan seçildiğini söyleyerek sokak gösterilerinden kaçınılmasını istemişti. Ancak daha sonra Obama Yönetimi Mursi’nin devrilmesini darbe olarak nitelemeyi ve askeri yardımı hemen kesme yoluna gitmeyi reddetmişti. Amerikan hükümeti Çarşamba günü Mısır’a daha önce planlandığı gibi 16 adet F-16 savaş uçağının önümüzdeki haftalarda gönderileceğini bildirdi.

Beyaz Saray sözcüsü Mısır’a askeri yardımın hemen kesilmesinin Amerika’nın çıkarına olmadığını söyledi. Mısır’da geçi-

ci Başbakan Hazım el-Biblavi yeni hükümeti kurma çalışmalarını sürdürürken Baş Savcı Müslüman Kardeşler örgütünün liderlerinin

tutuklanmalarını emretti. Savcılıktan yapılan açıklamada Müslüman Kardeşlerin dini lideri Muhammed Bedii, bir yar-

dımcısı ve diğer sekiz yönetici hakkında tutuklama emri çıkartıldığı belirtildi. Açıklamada söz konusu kişilerin Cumhuriyet Muhafızları karargahı önünde 51 kişinin ölümüyle sonuçlanan şiddet olaylarını kışkırtmakla suçlandıkları vurgulandı. Müslüman Kardeşler sözcülerinden Gehad El-Haddad tutuklama emrini ‘‘eski polis devleti taktikleri” olarak tanımlarken kendisinin de benzer suçlamalarla karşı karşıya olduğunu bildirdi. Geçici cumhurbaşkanı Adli Mansur, Mursi yanlısı 51 göstericinin askerlerin açtığı ateş sonucu ölmesinin ardından seçim takvimini hızlandıran bir kararname yayınladı. Kararnamede beş ay içinde anayasa değişikliklerinin halk oyuna sunulacağı, ardından iki ay içinde yeni seçimlere gidileceği belirtildi. Kararnameye göre parlamento toplanır toplanmaz cumhurbaşkanlığı seçiminin tarihini belirleyecek.

Gizli yazışmalar için özel daktilo ABD’nin tüm dünyadaki telefon ve internet kayıtlarını izlediği ortaya çıkmıştı. Rusya bu izlemeden kurtulmak için gizli yazışmaları özel daktilolar ile yapma kararı aldı ABD’deki dinleme skandalının ardından Rusya, gizli raporları eski usulde yazma kararı aldı. ABD’nin dünyada milyonlarca kişinin telefon ve internet kayıtlarını izlediği bilgisinin Snowden tarafından basına sızdırılmasından ardından Rusya, çareyi dak-

tiloda buldu. Edward Snowden’ın ABD Ulusal Güvenlik Kurumu’nun (NSA) dünyada milyonlarca kişinin telefon ve internet kayıtlarını izlediği bilgisini basına sızdırmasından kendine ders çıkaran Rusya Federal Koruma Servisi, çareyi gizli raporları daktilo ile yazmak-

ta buldu. Kremlin’e yakınlığı ile bilinen Izvestia Gazetesi, Devlet Başkanı Vladimir Putin ile diğer Kremlin yetkililerini korumakla sorumlu servisin 20 daktilo daha almak için ilan verdiğini ve daktiloların her birine 750 ABD doları ödemeye hazır olduğunu yazdı. Gazeteye göre, Federal Koruma Servisi, daktiloları Putin’e sunulan bazı resmi belge ve raporların yazımı için kullanacak. Güney Amerika’daki bazı ülkelerden sığınma teklifleri alan Snowden, ABD pasaportunu iptal ettiği ve Ekvador yetkilileri tarafından verilen belgenin de geçersiz sayılmasıyla ortada kaldı. Snowden, hala Moskova’daki Şeremetyevo Havaalanı transit yolcu bölgesinde kalıyor. (BBC)


Ekonomi Ticaret

17 Temmuz 2013 Çarşamba

MAKARNACILAR, ‘ABD ENGELİ’ İÇİN HAREKETE GEÇTİ ABD, Türk makarnacılarına 1996 yılından bu yana yüksek vergi oranları uyguluyordu. Makarnacılar bu vergilerin kaldırılması için harekete geçti Türk Makarna sektörü, MBTG öncülüğünde ABD’de 1996 yılından bu yana Türk makarnasına uygulanan yüksek vergiyi kaldırmak için harekete geçti. Sektör temsilcileri Temmuz ayında vergilerin kaldırılması için sözlü savunma verecek Makarna Bulgur Bakliyat ve Bitkisel Yağlar Tanıtım Grubu (MBTG) ABD’nin New York şehrinde düzenlenen ve dünyanın en büyük gıda fuarlarından olan Fancy Food Fuarı’na katıldı. Tanıtım çalışmalarını yoğun şekilde sürdüren MBTG, hedef ülkeler arasında yer alan ABD piyasasında

Türk ürünlerini tanıtmak üzere Fancy Food Fuarı’nda 55 metrekarelik bir stand açtı. Stantta Türk ürünleri pişirilerek ziyaretçilere ikram edildi. Fuarda konuşan Makarna Bulgur Bakliyat ve Bitkisel Yağlar Tanıtım Grubu (MBTG) Başkanı Ahmet Tiryakioğlu, MBTG olarak ABD’nin 1996 yılından bu yana Türk makarnasına yönelik yüksek oranlı vergiyi kaldırmak için harekete geçtiklerini söyledi. Temmuz ayı içerisinde sektör olarak savunmalarını vereceklerini belirten Ahmet Tiryakioğlu, “Verginin ortadan kaldırılması için Başkanlığını Şahin Batallı’nın yürüttüğü Hububat Bakliyat

Yağlı Tohumlar ve Mamulleri İhracatçı Birlikleri Sektör Kurulu tarafından konunun uzmanı ve daha önce bu konularda oldukça önemli başarıları olan bir avukatlık firması ile anlaşıldı. Nihai karar ağustos ayında açıklanacak. Karar olumlu çıkarsa, Türk makarnası ABD piyasasına halen uygulanan fahiş oranlı vergilerden kurtularak girecek ve ciddi bir ihracat artışı yaşanacak” dedi. MBTG Başkanı Tiryakioğlu, ABD pazarının Türk ürünleri için vazgeçilmez bir öneme sahip olduğunu belirterek bu pazarda tutunmanın Türkiye adına gıda sektörünün geleceği açısından son derece yararlı sonuçlar doğuracağını ifade etti.

Financial Times, faiz meselesinin “ekonomik olduğu kadar siyasi bir soruna dönüştüğünü”, Başbakan Erdoğan’ın faiz artırımı karşıtı tutumunun “büyük bir sınavdan” geçeceğini öne sürdü yatırımcıların ise iki yıllık tahvil faizlerini yukarı ittiklerini belirterek Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın faiz artırımına muhalefetine büyük bir sınav geliyor” görüşünü öne sürdü.

» MÜDAHALE İŞE YARAMADI

Merkez Bankası’nın lirayı desteklemek için yaptığı müdahalelerin liranın düşüşünü pek az etkilediği belirtilen analizde piyasaların bir faiz artışı beklentisine girdiklerini savunuldu ve “O zaman şimdi ne olacak? Ya Merkez Bankası faizleri artıracak ki bu giderek ekonomik bir sorun olduğu kadar siyasi bir soruna da dönüşmektedir veya çı-

Doların yükselişi ihracatçıya yaradı (İSTANBUL - ANKA) Tarihin en yüksek seviyesini gören dolar, düşük kur nedeniyle rekabet sıkıntısı yaşayan ihracatçı firmalara nefes aldırdı. ABD Merkez Bankası (FED)’in açıklamaları ile tırmanışa geçen, psikolojik sınır olan 2 TL seviyesine günden güne yaklaşan dolar, yurt dışına yüklü ihracat yapan ancak maliyet ve giderlerini fiyatlarına yansıtamayan şirketleri ekonomik olarak rahatlattı.

Kaynağı belirsiz 2.8 milyar dolar

FT: Faiz meselesi siyasi soruna dönüşüyor (LONDRA - ANKA) Türk lirasının son dönemde uğradığı değer kaybı ve Ankara’nın faizlerin artırılmasına karşı takındığı tutum, tartışma konusu olmayı sürdürüyor. Financial Times Gazetesi, Türkiye’de faiz meselesinin “ekonomik olduğu kadar siyasi bir soruna dönüştüğü”, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın faizlerin artırılmaması yönündeki tutumunun ise, “büyük bir sınavdan” geçeceği iddiasında bulundu. Ekonomi Gazetesi Financial Times, “Lira ne kadar baskıya dayanabilir?” sorusuna yanıt aradığı analizinde, liranın geçen cuma günü yine ateş hattında bulunduğu,

5

kışların sakinleşeceği umuduyla böyle bir adım atmaktan kaçınır” denildi.

» KÖTÜLEŞEN CARİ AÇIK

Buna karşın, geçmişteki deneyimlerin lira üzerinde baskıların yaşandığı dönemlerde ya faizlerin artırıldığını ya da da Merkez Bankası’nın milyarlarca dolar vermek zorunda kaldığını kaydeden gazete, “Daha zayıf bir lira olası bir enflasyon başağrısına neden olurken ve cari açık kötüleşirken, siyasi açıdan nahoş olan tercihler, belki biraz daha yenir yutulur gibi görünmeye başlayabilir” yorumunda bulundu.

(ANKARA - ANKA) Merkez Bankası’nın açıkladığı ödemeler dengesi verilerine göre 2013 yılı Mayıs ayında “net hata noksan” kaleminde 2 milyar 849 milyon dolarlık kaynağı belirsiz para girişi yaşandı. Mayıs ayındaki girişin etkisiyle, yılın ilk 5 ayı itibarıyla kaynağı belirsiz para çıkışı 2 milyar 877 milyon dolar düzeyine geriledi. Merkez Bankası’nın geçici verilerine göre 2012 yılının ilk 5 ayında ise1.9 milyar dolarlık gizemli para girişi olmuştu. Bu arada 2013 yılı gerçekleşmeleri ele alındığında ocak ayında Türkiye’den 181 milyon dolar, şubat ayında 2 milyar 250 milyon dolar, mart ayında 1 milyar 914 milyon dolar, nisan ayında 1 milyar 381 milyon düzeyinde kaynağı belirsiz para çıkışı yaşanmıştı.

» GİZEMLİ PARA

Mayıs ayında yaşanan girişin etkisiyle birlikte yılın ilk 5 ayında net hata noksan kaleminde 2 milyar 877 milyon dolar düzeyinde kaynağı belirsiz para çıkışı yaşandı. 2013 yılının 4 aylık döneminde çıkış 5 milyar 726 milyon dolar düzeyindeydi. Merkez Bankası’nın geçici verilerine göre 2012 yılının ilk 5 ayında 1.9 milyar dolarlık gizemli para girişi olmuştu. 2012 yılı genelinde ise kaynağı belirsiz para girişi 722 milyon dolar düzeyinde gerçekleşmişti. Ödemeler dengesinde nereden geldiği ya da nereye gittiği tam olarak ayırt edilemeyen girişin yer aldığı kalem olarak ifade edilen net hata noksan kaleminde, 2011 yılında 9 milyar 433 milyon dolar düzeyinde kaynağı belirsiz para girişi gerçekleşmişti.


6

Ekonomi Para

17 Temmuz 2013 Çarşamba

ABD VE AB MASAYA OTURDU

İftar sofrasındaki enflasyon yüzde 32! (ANKARA - ANKA) Türkiye Kamu-Sen Araştırma Geliştirme Merkezi, iftar yapmanın bedelini hesapladı. Buna göre iftar sofralarının maliyeti yüzde 31.8 oranında artarken, 4 kişilik bir ailenin iftar yapması için gerekli olan günlük tutarın en az 39 TL; Ramazan boyunca oruç açmanın maliyetinin ise bin 168 TL olarak belirlendi. Geleneksel Ramazan yemeklerinden yola çıkılarak hazırlanan raporda, 2012 yılına göre bir ailenin günlük iftar bedeli yaklaşık 9 TL; 1 ay sürecek olan Ramazan ayı boyunca oruç açmanın maliyetinin ise 282 TL yükseldi. Buna göre oruç açmanın maliyeti son bir yıl içinde yüzde 31.8 oranında artış gösterdi. Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) resmi verileri ile piyasa rakamlarından yola çıkılarak yapılan araştırmada bir kişinin, oruç tuttuğu süre boyunca ihtiyaç duyduğu enerji, vitamin ve minerallerin sağlanabilmesi için gerekli olan gıda ürünleri ve miktarları tespit edildi. Araştırmada oruç ibadetini yerine getiren bir kişinin, sağlıklı bir şekilde aktivitelerini sürdürebilmesi için günlük yaklaşık 3 bin kaloriye ihtiyacı olduğu vurgulandı.

» “ORUÇ AÇMAK MAAŞIN YÜZDE 60’I

Türkiye Kamu-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk, konu ile ilgili yaptığı açıklamada, ortalama memur maaşının bin 924 TL olduğunu belirterek, “Yalnızca oruç açmak için bir memur, maaşının yüzde 60.7’sini yani yaklaşık üçte ikisini ayırmak zorunda. Çalışanların kazançları gıda ihtiyacına dahi zor yetiyor, diğer ihtiyaçlar için ise para kalmıyor. Geçen yıla göre oruç açmanın maliyeti yüzde 31.8 oranında yükseldi” dedi. Koncuk, çalışanların bu mağduriyetine son vermek için, toplu sözleşme görüşmelerinde tüm çalışanlara “Bayram İkramiyesi” talep ettiklerini hatırlatarak “Yetkililerden memurlarımızı maddi anlamda kurtaracak tedbirler almalarını istiyoruz” dedi.

PARASAL GENİŞLEME BİTTİ (ANKARA - ANKA) Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, uzun zamandır güçlü performans gösteren gelişen ülkelerin ekonomisinin yavaşladığını söyleyerek, IMF küresel büyüme tahminlerini geçen yıla göre 0.8 puan düşürüldüğüne dikkat çekti. Şimşek, FED’in parasal genişlemeyi erken bırakması riskinin bu yılın en büyük riski olduğunu vurgularken, parasal genişlemenin bir gün biteceğini geçen yıl değerlendirmeye aldıklarının altını çizdi.

» YILIN EN BÜYÜK RİSKİ

2013 yılının görünümüne bakıldığında bir takım aşağı yönlü risklerin söz konusu olduğunu belirten Bakan Şişmek, bunlardan bir tanesinin ABD Merkez Bankası’nın parasal genişleme politikasını, yani para politikasındaki normalizasyon sürecini daha erken başlatması riski olduğunu söyledi. Bakan Şimşek şunları kaydetti: “Her ne kadar bu yönde mayıs ayında bir sinyal verildiyse sonrada, bunu düzeltecek açıklama söz konusu. Ama tabi eğer küresel ekonomi bu seyirde gidecekse doğrusu burada çok radikal bir sonuç beklememek lazım. Normalizasyon sürecinin öne alınması riski bence nispeten bu anlamada bakıldığında düşük bir risk. Ama tabii ki parasal genişleme devam edemez. Biz zaten geçen sene yaptığımız çalışmalarda bu parasal genişlemenin eninde sonunda bir gün bir miktar azalacağını, durulacağını, hatta bir normalleşme sürecine girileceğini biz kendi aramızda da değerlendirmiştik. Dolayısıyla bu gelişmeler bu gelişmeler bir sürpriz olmaz ama şuan parasal genişlemenin beklenenden önce durdurulması ihtimali bu küresel büyüme perspektifine göre nispeten düşüktür.“

» KÖTÜYE GİTMEZ

Şimşek, küresel ekonomiye ilişkin bir takım riskler olmakla birlikte gelinen nokta itibarıyla daha kötüye gitme ihtimalini düşük gördüklerini ifade etti. Bakan Şimşek, böyle bir trende girilmesi halinde ise gerekli hazırlıkları her zaman yaptıklarını ve yapacaklarını söyledi.

PARANIN BÜYÜK GÜCÜ DİNLEME ENGELİNİ AŞTI Dünyada ticaret dengelerini olumlu yönde değiştirecek olan ABD ve AB görüşmeleri başladı. Görüşmelerin, ABD’nin AB’yi dinlediği iddiası ile sekteye uğrayacağı savunuluyordu (WASHİNGTON-POSTA212) Dünya ticareti açısından dengeleri değiştirme potansiyeli taşıyan ABD’nin Avrupa Birliği’ni dinlediği yönündeki iddialar nedeniyle başlayıp başlamayacağı uzun süre tartışma konusu olan Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı (TTIP) müzakerelerine önceki gün Washington’da start verildi. Hem zorlu hem de uzun sürmesi beklenen müzakereler hem ABD hem de AB tarafından Atlantik’in iki yakasındaki ekonomiler, ilişkiler ve global ticaret sistemi açısından önemli bir fırsat olarak görülüyor. Müzakerelerin açılışında konuşan ABD Ticaret Temsilcisi Michael Froman, “Büyümeyi teşvik etmek ve transatlantik ticaret ve yatırımların desteğiyle zaten önemli bir boyuta ulaşan istihdamda daha da kayda değer artışlar yaratmak için önümüzde bir fırsat var. Tüm zamanların en büyük ittifaklarından birini, aynı derecede ilgi uyandıran bir ekonomik ilişkiyle tamamlama fırsatına sahibiz” dedi.

rar vermelerinin ardında bunun Avrupa için iyi bir anlaşma olduğunu düşünmelerinin yattığını söyledi. De Gucht, “Bu anlaşmanın daha fazla istihdam ve büyüme yaratacağına ikna olduk” dedi.

» TÜRKİYE OLUMSUZ ETKİLENECEK

Bu anlaşmadan en olumsuz etkilenecek ülkeler arasında yer alan Türkiye’nin durumu belirsizliğini koruyor. Müzakerelere Türkiye’nin doğrudan katılımı teknik olarak mümkün değil. Türkiye, karar alma mekanizmasında yer alamayacak olsa da kararın şekillenmesinde sesini duyurmanın yollarını arıyor.

» DAHA FAZLA BÜYÜME

Cenevre’de konuşan AB Komisyonu’nun Ticaretten Sorumlu Üyesi Karel De Gucht de, müzakerelere başlanmasına ka-

AMERİKA’DA KAYA GAZI DEVRİMİ KÖMÜRÜ YAKTI İlk Kaya Gazı üretimi, New York eyaletinde 1821 yılında gerçekleştirilmiş ve 1970 yılında endüstriyel ölçekte üretimi sağlanmıştır. ABD’de bu teknolojinin son yıllarda kullanılmaya başlaması dünyada kömür fiyatlarını hızlı bir düşüşe geçirdi

(NEW YORK-POSTA212) Kömür fiyatlarında 10 yıllık dönemde yaşanan fiyat artışı kaya gazı devrimiyle birlikte sona erdi. ABD’de bu teknolojinin kullanılmaya başlanması ve kömür üreticilerinin yeni pazar arayışları sonucunda Avrupa kömür fiyatları 85 USD/ton düzeylerine kadar düştü. Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumu verilerine göre, dünya kömür fiyatları, özellikle 2003 sonrası tırmanışa geçti. 2011 yılı itibariyle koklaşabilir kömür fiyatları ton başına 200 doların, buhar kömürü fiyatları ise 120 doların üzerine çıktı. Son 10 yıldaki artış oranı, buhar kömüründe yüzde 300’leri, koklaşabilir kömürde ise yüzde 450’leri buldu.

» ETKİ 2011’DE GÖRÜLDÜ

Bununla beraber, ABD’deki kaya gazı (shale gas) devriminin kömür fiyatları üzerindeki etkisi 2011 yılı sonunda ortaya çıkmaya başladı ve özellikle Kuzeybatı Avrupa buhar kömürü fiyatları 2011 yılı sonunda düşme eğilimine girdi. ABD’nin kaya gazı üretimindeki artışı, doğalgaz fiyatlarını da önemli ölçüde düşürdü ve ülkenin elektrik üretiminde kömürden doğalgaza dönüşüm

sürecini hızlandırdı. ABD kömür üreticilerinin yeni pazar arayışları sonucunda ise Avrupa kömür fiyatları 2011 Mart ayındaki 130 USD/ton seviyesinden 2012 Mayıs ayında 85 USD/ton düzeylerine kadar geriledi. Bu gelişme, Avrupa’da ABD’dekinin tam ters yönde bir sonuç doğurdu ve Avrupa elektrik üreticileri ABD’den gelen bu bol ve ucuz kömür nedeniyle elektrik üretiminde doğalgazdan kömüre dönüşümü tercih etti. Tüm bu gelişmelerle birlikte ABD’deki kömür üretim hacmi düştü ve mevcut fiyat-

ların sürdürülebilir olup olmadığı tartışılmaya başlandı. 2013 yılı başında 90-95 USD/ton aralığında seyreden uluslararası buhar kömürü fiyatları 2013 yılının ilk çeyreği itibariyle gerileme eğiliminde sürdürüyor. Hatta bu süreçte kömür fiyatları 85 USD/ton seviyesinin altını gördü. Metalurjik kömür fiyatları ise 2011 yılında 330 USD/ton düzeyine kadar yükselmiş iken, 2012 yılında tekrar 200 USD/ton seviyelerine geriledi.

Kaya Gazı (Şeyl Gaz) nedir? Kaya Gazı (Şeyl Gaz) kayaç denilen formasyonların içinde sıkışmış olan doğal gazdır. Hidrolik çatlatma adı verilen işlemle kaya katmanlarının içinde kırılmalar üretilerek açığa çıkması sağlanır. Bu çatlatmalarda su basıncı kullanılır. İlk Şeyl Gazı üretimi, Amerika Birleşik Devletleri, New York eyaletinde 1821 yılında gerçekleştirilmiş ve 1970 yılında endüstriyel ölçekte üretim sağlandı.

ÇALIŞAN SAYISINDA TARİHİ REKOR Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, 2013 yılının ilk çeyreğinde istihdamda 25.7 milyon kişi ile tarihi rekor kırıldığını, işsiz sayısının da azaldığını açıkladı (ANKARA - ANKA) Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, 2013 yılı Nisan döneminde işsizlik oranının yüzde 9.3 olduğunu belirterek, işsiz sayısının Mart 2013 dönemine göre 160 bin kişi gerilediğini, istihdamın 700 bin kişiden fazla arttığını vurguladı. Bakan Çağlayan, istihdamda 25.7 milyon kişi ile tarihi rekor kırıldığını bildirdi.

» DİNAMİK EKONOMİ

Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan nisan ayı istihdam verilerini değerlendirdi. İstihdam hacminin 25 milyon 691 bine ulaştığını vurgulayan Bakan Çağlayan, “Bu bir rekor, şimdiye dek görülen en yüksek çalışan sayısına ulaştık. Özellikle küresel ekonominin yeniden belirsizleşmeye başladığı bu dönemde gelen bu veri

ekonomimizin ne kadar dinamik ve sağlam olduğunun bir başka göstergesi. Eminim gelecek aylarda daha yüksek rakamlar da göreceğiz” dedi. İstihdam hacminin geçen aya göre yaklaşık 700 bin, geçen yıla göre yaklaşık 1.3 milyon kişi arttığını vurgulayan Bakan Çağlayan, son kriz döneminde yaratılan istihdamın 6 milyona yaklaştığını bildirdi. Dünyanın başka bir ülkesinde böyle bir performans görülemeyeceğini dile getiren Çağlayan, AB ülkelerinde 26 milyondan fazla işsiz bulunduğunu ve bu sayının son 4 yılda 4 milyon artış gösterdiğini ifade etti. Çağlayan şunları kaydetti: “Bizde ise inadına gerileyen bir işsizlik var. Ama 9.3 bize yetmez, hede-

fimiz orta vadede mutlaka 6-7 düzeyine inmek. Şu anda 2 milyon 641 bin işsizimiz var. Umuyorum ki yaz aylarında bu sayı da gerileyecek. Gerek mal gerek hizmet ihracatındaki performansımız, gerek teşviklerdeki sıçrama istihdama olumlu katkı yapıyor ve yapmaya devam edecek. İç talepte de bunu ivmeyi yakalarsak daha büyük bir Türkiye için önemli bir kavşağı dönmüş olacağız. Dün Sayın Başbakanımızın başkanlığında yapılan Ekonomi Değerlendirme Toplantısında da işsizlik konusu üzerinde duruldu. Daha fazla istihdam, daha düşük işsizlik hedeflerimiz doğrultusunda; gerek büyümeye önemli katkı veren ihracatın daha da artırılması, gerek iç piyasanın güçlendirilmesi yoluyla

ekonomik büyüme artışının sürekliliğinin sağlanması hususları üzerinde önemle duruldu. Türkiye ekonomisi her türlü olumsuz dış ekonomik-siyasi konjonktürel gelişmelere rağmen büyümeye devam edecektir ve 2023 hedeflerine ulaşma noktasında kararlılığı tamdır. Bu anlamda daha fazla küresel doğrudan yatırım çekilmesi ve yeni teşvik sisteminden faydalanılması noktasında bakanlık ve hükümetimizin çalışmaları daha da yoğunlaşacaktır.”


Ekonomi Finans

7

17 Temmuz 2013 Çarşamba

IMF dünya ekonomik büyüme tahminini yüzde 3.1’e indirdi ESEN ÜNAL

esenun@gmail.com

WALL STREET RAPORU

ULUSLARARASI Para Fonu (IMF) dünya ekonomisinin 2013 ve 2014 yıllarında önceki tahmininden daha az büyüyeceğini belirterek hedeflerini sırasıyla yüzde 3.1 ve 3.8 olarak revize etti.Bu IMF’nin bu sene içinde yaptığı üçüncü revizyon. Tahminlerindeki değişikliğin sebepleri olarak da gelişen ekonomilerdeki yavaşlama ve Euro bölgesinde uzun zamandan beri devam eden resesyon gösterildi. Gelişmiş ülkelerin ekonomileri toparlanmadan gelişmiş ülkelerdeki yavaşlama IMF’nin dikkat çektiği noktaların başında gelmekte. IMF’nin büyüme oranını düşürmesine rağmen Euro bölgesinde bazı umut verici işaretler olduğu da rapordaki önemli noktalardan biri.

Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Standard and Poor’s (S&P) İtalya’nın kredi notunu iki basamak birden düşürerek BBB yaptı. Görünümü ise negatif olarak bıraktı. Ülkenin gittikçe kötüye giden ekonomik durumu ana sebep olarak gösterildi. Son 10 yıldır İtalyan ekonomisi reel olarak yillik ortalama yüzde -0.04 oranında küçülmekte. ABD’de üretici fiyat endeksi (PPI) beklenenden daha fazla bir yükselme kaydetti. Çalışma Bakanlığı’nın verdiği bilgiye göre üretici fiyat endeksi haziran ayında yüzde 0.8 artarak beklentilerin üzerinde bir artış gösterdi. Enflasyonun beklenenden yüksek çıkması talebin hala güçlü olduğunu göstermesi bakımından önemli.

Geçen haftanın önemli başlıkları Japonya Merkez Bankası (Bank of Japan) perşembe günü yaptığı toplantıda uyguladıkları parasal programda herhangi bir değişiklik yapmadı ve ekonomi için iyimser bir tablo çizdi.Uzun yıllardır ekonomik durgunlukla savaşan Japonya bu sene uygulamaya koydukları oldukça agresif parasal genişleme programı ile piyasalara yılda 600 milyar dolar pompalamayı planlıyor.

» FED KAFALARI KARIŞTIRDI.

Finansal piyasalar kendini FED’in bono alım programında yapacağı küçülmeye hazırlarken çarşamba günü detayları açıklanan son toplantıda bunun kesin olmadıği anlaşıldı. Böylece kafalar biraz daha karıştı. FED Başkanı Ben Bernanke aynı gün katıldığı bir basın toplantısının soru-cevap bölümünde gazetecilerin konuyla ilgili sorularını yanıtladığı anlarda piyasalar olumlu tepki vermeye başlamıştı bile. Para Kurulu’nun bazı üyeleri bono alımlarının hemen yavaşlatılması gerektiği yönünde görüş belirtirken, bazı üyeler de programda planlanan küçülmeye başlamadan önce işgücü piyasasının biraz daha düzelmesini beklemenin daha doğru olacağını söylediler. FED’in geçen ay yapmış olduğu toplantıda (Haziran 18-19) aylık 85 milyar dolarlık bono alım programında bu sene sonuna

doğru yavaşlamaya gideceğini ve gelecek senenin ortasına kadar da programı tamamen durduracağını ima etmişti. Global piyasalara küçük bir panik yaşatan bu açıklama, bono faizlerinde sıçramaya ve gelişen piyasalardan büyük çaplı sermaye çıkışına sebep olmuştu. Toplantının açıklanan detaylarına göre,sadece işsizlik oranına odaklanmanın yanlış olacağı ekonomik büyüme rakamlarına da dikkat etmek gerektiği tartışılmış ve bazı üyeler ekonomik büyüme ivme kazanmadan programda herhangi bir değişikliğin yanlış olacağını belirtmiş ve daha fazla data görmenin gerekliliğini vurgulamışlar. Geçen ay IMF Başkanı Christine Lagarde programın yavaşlatılması konusunda acele edilmemesi, aksi takdirde yavaşlayan global ekonomide problemlere yol açabileceği uyarısında bulunmuştu. Federal harcamalardaki kesintiler ve işsizlik oranı gözönüne alındığında parasal genişleme programının devam etmesi ABD ekonomisinin elindeki tek silah gibi görünüyor. Ancak FED yöneticilerinden gelen çelişkili açıklamalar şüphesiz yatırımcıların kafalarının karışmasına neden olmakta.

» ÇİN’İN DIŞ TİCARET RAKAMLARI HAYAL KIRIKLIĞI YARATTI.

rakamları beklentilerin oldukça altında gelerek hayal kırıklığı yarattı. İhracat yüzde 3.1 oranında düşerek 2012 yılının başından beri ilk aylık düşüşünü gerçekleştirdi. Çin Gümrük Müdürlüğü’nün verdiği bilgiye göre ithalat yüzde 0.7 oranında azaldı. Her iki oranda beklentilerin oldukça altında gerçekleşti. Bu oranlar hem global düzeyde hem de iç piyasada yavaşlayan ekonominin güçlü bir kanıtı olarak karşımıza çıkmaktadır. Yeni değişen lider kadro Çin ekonomisini yatırım ağırlıklı bir ekonomiden tüketim ağırlıklı bir ekonomiye dönüştürmenin altyapısını hazırlamakta. Yıllardır devlet destekli aşırı yatırım, imalat ve ihracat ile çok yüksek oranlarda büyüyen Çin ekonomisi, tüketime de ağırlık verilmesi gerektiğini kabul etmiş durumda.

» PETROL 100 DOLARIN ÜSTÜNDE KALACAK MI?

Temmuz ayı başında Mısır’da hükümete verilen 48 saatlik uyarıdan sonra 100 doların üzerine çıkan petrol fiyatları bu haftada yükselişini sürdürerek 105 doların üstüne çıktı. Haftalık bazda üst üste 3 haftadır yükselen petrol fiyatları bu hafta da 2,5 dolardan fazla bir artış gösterdi. Geçen senenin mayıs ayından beri ilk kez 100 dolar sınırını geçen

fiyatlarda Mısır’da olan olayların muhakkak ki büyük bir etkisi oldu. Hatta fitili ateşleyen olay diye nitelemek dahi mümkün. Mısır önemli bir petrol üreticisi değil ancak günde yaklaşık 4 milyon varil petrolün geçtiği Süveyş kanalına ev sahipliği yapıyor. Ayrıca önemli petrol üreticilerine yakın olması burada olacak herhangi bir politik çalkantı diğer ülkelere de yansıyacak gibi algılanmakta. Bu bakımdan petrol piyasaları için Mısır önemli bir yere sahip. Bazı analistler şimdiki fiyatların içinde 5 ile 10 dolar arasında bir risk priminin olduğunu söylemekteler. Ancak bu yükselişin hepsini MIsır’a bağlamak eksik bir analiz olacaktır. Global piyasalardaki arz talep dengesine de bakmak gerekmekte. Unutmamak gerekir ki petrol talebinin en yükseğe çıktığı aylar yaz ayları olmaktadır. Üretici ülkeler de kendi petrol ihtiyaçlarını gözönünde bulundurmak zorunda oldukları için ihracat oranları yaz aylarında düşmekte. Politik olarak sorunlu ve hâlâ çalkantı içinde bulunan Libya, Irak ve Nijerya’da zaman zaman baş gösteren arz sorunları yüzünden buradan gelen petrol kesintiye uğramakta. Bütün bunlar fiyatlar üzerinde yukarı doğru bir baskı yaratmakta. Global finans krizinin en kötüsünü arkamızda bırakıp dünya ekono-

misin (arzu edilen seviyede olmasa dahi) büyüdüğünü gözönüne alırsak, Ortadoğu’da ya da petrol üretilen önemli bir yerde oluşabilecek politik istikrarsızlık fiyatlarda herzaman ani çıkışlara sebep olacaktır. ABD Enerji Enformasyon Yönetimi’nin (Energy Information Administration) verdiği bilgiye göre petrol stokları iki haftadır yaklaşık 20 milyon varil azalmış durumda. Buna uzun yıllardır ilk defa rastlanılmakta. Uluslararası Petrol Ajansı da (IEA) gelecek yıl petrol talebinin günlük 1.2 milyon varil artarak günlük 92 milyon varile ulaşacağını tahmin etmekte. Hem arz talep dengesini hemde jeopolitik sorunları dikkate aldığımızda petrolün 100 doların üzerinde el değiştirmesi sürpriz olmamalı. Ancak bu seviyelerden daha yükseğe çıkması için ya üretici ülkelerde ciddi siyasi istikrarsızlıkların baş göstermesi ya da talep tarafında büyük bir artış olması gerekmekte. İlki her zaman mümkün ama ikincisinin şu anki ekonomik toparlanma sürecinde pek şansı yok. Limited risk ile pozisyon almak isteyen yatırımcılar NewYork Mercantile Exchange’deki petrol opsiyonlarına yatırım yapabilirler. Ekim vadeli 101 put kontratları düşünülebilir.

Çin’in haziran ayına ait ithalat ve ihracat

GELECEK HAFTANIN ÖNEMLİ EKONOMİK TAKVİMİ

PİYASA ÖZETİ BIST 100 Dow Jones S&P500 Nasdaq Altin(Gr/TL) Altin(Ons/$) Dolar/TL Euro/TL Brent Petrol WTI Petrol

Tarih

Cuma Kapanış 73922 15464 1680 3600 80.57 1277 1.9545 2.5587 107.93 105.95

Günlük Değişim 2132 3.35 5.17 21.80 -0.19 -2.3 0.0040 0.0035 0.89 1.04

Haftalık Değişim 2240 328 48 120.70 3.11 65 -0.0135 0.0280 0.95 2.73

Haftalık Yüzde 3.12 2.2 3.0 3.5 4.0% 5.27 -0.69 1.11 0.88 2.67

15/7/2013 16/7/2013

17/7/2013 18/7/2013

19/7/2013

Ülke ABD ABD Euro ABD ABD UK ABD UK ABD ABD ABD Euro Euro

Konu

Perakande Satışlar Empire State İmlalat Endeksi Anketi Almanya ZEW Beklentiler Anketi Tüketici Fiyat Endeksi (CPI) Sanayi Üretimi Tüketici Fiyat Endeksi (Yıllık) Konut Başlangıçları Perakende Satışlar İşsizlikBaşvuruları Philadelpia Fed Anketi Öncü Göstergeler Almanya Üretici Fiyat Endeksi (Yıllık) Almanya Üretici Fiyat Endeksi (Aylık)

Beklenti

Önceki

0.8% 5.00 6.0 0.4% -0.2% 3.0 951000

0.6% 7.84 2.2 0.1% 0.0% 2.7 914000

344K 9.0 0.3% 0.6 -0.1

360K 12.5 0.1% 0.2 -0.3


8

Güncel

17 Temmuz 2013 Çarşamba

“Bakan Bayraktar MÜHENDİSLİĞİ ANLAMAMIŞ”

İlhan Tanır @Washingtonpoint

AKP ve Öteki

G

EZİ Parkı nihayet halkın kullanımına sunuldu. Protestocular böylece kesin bir zafer kazandı. Bununla birlikte hayatını kaybeden 5 protestocu ve bir polis memuru, ağır ve hafif binlerce yaralı, mal ve ekonomik kayıplar olmak üzere tonlarca başarısızlık gözler önünde duruyor. İktidara gelişinden beri reformalarla özgürlükler tarafında kendisini hissettiren AKP yönetimi, Gezi Protestoları neticesinde savunmaya geçti. İktidarın gücüyle her istediğimi yaparım hoyratlığına savrulduğu anlaşılan Ankara, hatalarını kabul yerine, ismi ve cismi belli olmayan büyük oyunlara suçu yüklemekle olayların üstesinden geleceğini sandı. Yanıldı. Hem içeride hem dışarıda büyük bir itibar kaybına uğradı. En akıl dışı teorilerle protestoları anlatmaya çalışanlar danışman olarak atandı, en saldırgan tavırlarıyla hedef gösteren bazı yetkililerin iktidardaki yerinin sağlamlaştığı görüldü. Onlarca yıldır askeri vesayete karşı savaşmış, bu uğurda zor günlerde Müslüman ve muhafazakar demokratların yanında bulunmuş, kariyer hesabını geride bırakmış isimlerin tümü, bu süreçte AKP’ye sırt çevirdi. Ayağı yere basan argümanlardan yoksun kalan iktidar da, protestoları darbecilikle etiketlemeye çalıştı. Sonuçta ise, bütün gayretlere rağmen bu kez iktidar değil, gündemi belirleyen bu yeni muhalif hareket oldu. Sokağa çıkmayı öğrenen yeni nesilin henüz öfkesi kaybolmadı. Aksine, iktidarın vicdanları yaralayan politikaları sürdükçe protestoların devamı için adeta yeni yakıt depolanmakta. Öldürülen 5 protestocunun hiçbirinin katilinin bulunamaması, aksine dövülerek öldürülen Ali İsmail Korkmaz’ın darp edilişini gösteren video kaydının kaybolması, birçok yerdeki protestolara halen orantısız güç kullanılması, olayları dışarıya bağlayan ve provakötörlerin iktidar partisince bilindiğini iddia eden yetkililerin böylelikle halkı hafife alan yaklaşımların devamı. Endişeleri artırıcı başka gelişmeler de var. Son zamanlarda ortaya çıkan palalı, bıçaklı ve sopalı sivil giyimli kimselere iktidar çevrelerinden gösterilen anlayış en başta geliyor. Geçtiğimiz cuma günü Taksim’de, protestolar boyunca gördükleri baskıdan ve saldırılardan gına geldiğini tüm dünyaya ilan etmek isteyen gazetecilere yürüme ‘’lüksü’’ dahi tanınmadı. Bir gün sonra da TMMOB’a indirilen darbeye karşı yürümek isteyenler aynı karşılığı gördü. İstanbul’un farklı mekanlarda yapılan Mısır’ın devrik Cumhurbaşkanı Mursi’ye olan destek gösterileri ise destekle karşılanmaya devam etti -ki protestolara gösterilmesi gereken yaklaşım da bu. AK Partinin en çok takdir toplayan yanlarından biri, dört tarafı ve iç açıları düşmanlarla kaplı Türkiye psikolojinden kurtulmak adına yapılan devrimci söylemleri ve politikaları olmuştu. Şimdi bakıldığında ise, Türkiye’nin tam da 2000’li yıllar öncesi psikolojiye döndüğünü, sadece ‘ötekilerin’ yerlerinin değiştiğini görmekteyiz. ‘’Ya bendensin, ya da ötekisin’’ durumunun en son hali Mısır’da olanlara karşı Ankara’nın tavrı. Darbeye darbe demekle yetinmemeyi seçen Erdoğan, Mursi’nin halen kendisi nazarında Mısır’ın cumhurbaşkanı olduğunu söyledi. Şu an göreve el koyarak geçici bir idare atamış Mısır’ın Askeri güçleri ve yeni yönetimi ile arasına kapatılması kolay olmayacak bir mesafe koydu. Mısır’daki güç kavgasının ne zaman ve nasıl biteceği bilinmiyor. Müslüman Kardeşler taraftarları Adaviya Meydanında oturma eylemine devam ederken, yurt çapındaki farklı protestoları sürüyor. Yeni Mısır’a, şimdiden başta ABD olmak üzere Batı ve Körfez ülkeleri uyum sağladı. Türkiye ise Mısır’daki olayların bir tarafıyla köprüleri yaktı. Bu iktidarın son zamanlarda yaptığı en iyi işlerin başında da bu geliyor. Köprüleri yakmak, veya bir köprü uğruna kalpleri kırmak, yeşil köklere kibrit suyu dökmek.

Obama’nın ramazan mesajı Twitter’ı karıştırdı (NEW YORK-POSTA 212) ABD Başkanı Barack Obamanın Twitter üzerinden verdiği Ramazan mesajı internette bazı Müslümanların tepkisine neden oldu. Twitter hesabından “Amerika ve tüm dünyadaki Müslümanlara aile, barış ve anlayışla dolu bir ay dilerim” yazan Obama’nın bu mesajı bazıları tarafından samimi bulunmadı. Obama’nın takipçilerinden biri “Annem Barack Obama’nın Müslümanların Ramazanını kutladığını söyledi, ben de ona bizi öldürmekten vazgeçmesini söyledim” diye yazdı.

» GUANTANAMO’YA TEPKİ

Başkan’ın mesajına gelen tepkiler arasında Guantanamo Hapishanesinde tutuklulara Ramazan’da zorla yemek yedirilmesi ve Orta Doğu’daki insansız hava aracı saldırıları öne çıkıyordu. Bir kullanıcı “Herhalde Obama’nın Ramazan mesajı Guantanamo’da zorla yemek yedirilecek Müslümanlar için de geçerlidir” derken, bir başkası “Obama’nın bombaladığı Müslümanların Ramazanını kutlaması, Hitler’in Auschwitz’dekilerin Hannukah’sını kutlaması gibi” dedi. İnsan hakları örgütü Reprieve ise Ramazan’ın başlaması nedeniyle rapçi Mos Def’in zorla yemek yedirildiği bir video yayınladı. Amerikan-İslam İlişkileri Konseyi de uygulamanın sona erdirilmesi için Başkan Obama’ya çağrı yaptı.

Torba yasayla yetkileri alınan Türkiye Mimarlar ve Mühendisler Birliği Odası Başkanı Mehmet Soğancı, yasaya, üyelerinin gözaltına alınmasına ve Çevre ve Şehircilik Bakanı’na tepkili. Soğancı POSTA 212’ye yaptığı açıklamada “Bu 2,5 satırda bir altın vuruş yatıyor” dedi (BARSAROS SAYILGAN/İSTANBUL – POSTA 212) Geçtiğimiz hafta TBMM Genel Kurulu’nda, torba yasa teklifinin görüşmeleri sırasında kabul edilen bir önergeyle, Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği’nin (TMMOB) harita, plan, etüt ve projelerine belli ücret karşılığında vize verme yetkisinin Çevre Bakanlığı’na verilmesi tepkiye neden oldu. AK Parti’li milletvekillerinin teklifiyle kabul edilen önergede, “Harita, plan, etüt ve projeler, idare ve ilgili kanunlarda açıkça belirtilen yetkili kuruluşlar dışında meslek odaları dahil başka bir kurum veya kuruluşun vize veya onayına tabi tutulamaz, tutulması istenemez” ifadesi yer aldı. CHP’li milletvekilleri, Gezi Parkı protestolarına destek veren TMMOB’un yapılmak istenen yeni düzenlemeyle cezalandırılmasının amaçlandığını belirterek, önergeye sert tepki gösterirken, TMMOB Başkanı Mehmet Soğancı, POSTA 212’ye yaptığı açıklamada “Bu 2,5 satırda bir altın vuruş yatıyor” dedi.

Soğancı,“ Ama Türkiye toprakları, Türkiye’nin havası, suyu, ormanı, kenti açısından anlamı çok daha büyüktür. Bu da tümüyle bir ranta açılmanın önündeki her türlü engelin yerel yönetimlerin, meslek örgütlerinin dirayetinde yok etmek anlamına gelir. Bunların tamamı yayınlayacakları ikinci mevzuatta su yüzüne çıkacaktır” dedi.

» ÜYELER GÖZALTINDA

» TASARI YEMEKTE YAZILDI Soğancı, “Saat 20:00 ile 21:30’da meclisin akşam yemeği arasında elle yazılarak meclis başkanlığına verilmiş bir tasarı bu. Bu yasanın amacı aslında mühendis, mimar, şehir planlamacılarının denetimini yok etmek olduğu kadar, ülkenin ranta ve talana açılması” diye konuştu. “Bizim örgütümüz açısından Türk Mühendis Mimar Odala-

rı Birliği anayasanın 135.maddesinden kaynaklı 6235 sayılı yasayla kurulmuş 60 yıllık bir örgüt. Bizim yasamızın ruhunda mesleki denetimin örgüt tarafından üyelerce yapılmasını öngörür. İmar yasasına ekledikleri bu bentle bizim yasamızın ruhuna ters biçimde, esas bir hususu bir bakanlığın bürokratına bağlamak gibi bir anlayış sergilediler. Bu yasanın örgütümüz açısından anlamı budur,” diyen Mehmet

Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği’nin (TMMOB) Taksim Dayanışması üyelerinin gözaltına alınması konusunda da konuşan Soğancı, “Türkiye’de Gezi Parkı direnişinin ülke çapına yayılmasının faturasını AKP bu ülkenin mühendis, mimar, şehir planlamacılarına yöneltmiş durumdadır. Bizim yönetici arkadaşlarımız gözaltındaykenki tarihimizde böyle bir şey yaşanmamıştır- bir gece operasyonuyla da örgütümüzün hak ve yetkilerini kısıtlayan bir maddeyi de meclisten darbe yaparak geçirmişlerdir. Bu AKP’nin bu ülkenin mühendis, mimar ve şehir planlamacılarına savaş açtığını göstermektedir.

Ancak mühendis, mimar ve şehir planlamacıları hareketi ne torbaya sığar ne AKP’nin bürokratının iki dudağının arasına girer” dedi.

» YARGI YOLU AÇIK

Mehmet Soğancı, yasayı onaylayacak olan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül için bir dosya hazırladıklarını, ancak torba yasa Gül’den de geçerse Anayasa Mahkemesi gündemine taşınması için CHP grubuyla görüştüklerini, yasanın yürürlüğe girmemesi için ne gerekirse yapacaklarını dile getirdi.

» BAKAN ANLAMAMIŞ

Konuyla ilgili sözlerinde Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’a da eleştiriler getiren Soğancı “Bu işlerin başındaki sayın bakan da örgütümüzün üyesidir. Onun en azından bir mühendis olarak böylesi bir bürokratik yapı içerisine sokulmaması gerektiğini algılıyor olması gerekirdi. Ben bakanın yaptığı mühendislik işini çok da hayırlı bir iş olmadığını, bir mühendisliğin ne anlama geldiğini bile algılamadığını bugün üzülerek ifade ediyorum” diye konuştu.

BİR DÖNEM SONA ERDİ Askerlik Kanunu değişti (ANKARA-ANKA) Meclis Genel Kurulu’nda, Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın TSK İç Hizmet Kanunu’nun 35. maddesini değiştiren maddesi kabul edildi. Türk Silahlı Kuvvetleri “İç Hizmet Kanunu’nda “Türk vatanını, istiklal ve Cumhuriyetini korumak için harp sanatını öğrenmek ve yapmak mükellefiyeti” şeklinde yapılan askerliğin tanımı, yeni kanunla “harp sanatını öğrenmek ve yapmak mükellefiyeti” olarak değiştirildi.

Kabul edilen maddeye göre, Silahlı Kuvvetlerin vazifesi; yurt dışından gelecek tehdit ve tehlikelere karşı Türk vatanını savunmak, caydırıcılık sağlayacak şekilde askeri gücün muhafazasını ve güçlendirilmesini sağlamak, Türkiye Büyük Millet Meclisi kararıyla yurt dışında verilen görevleri yapmak ve uluslararası barışın sağlanmasına yardımcı olmak olacak. Tasarı, askerlik tanımını yeniden düzenleniyor ve “Askerlik: harp sanatını öğrenmek ve yapmak mükellefiyetidir” deniliyor.


Güncel

17 Temmuz 2013 Çarşamba

‘‘YENİ ANAYASA’DA ÖZGÜRLÜKLERİ GÜÇLENDİRİN’’ ABD’nin Türkiye ile ilgili Dışişleri Bakan Yardımcısı Victoria Nuland, Senato Dışişleri Komisyonu’nda Türkiye’ye devam eden anayasa çalışmaları ile ilgili telkinde bulunduklarını açıkladı ( WASHINGTON – POSTA 212) ABD Başkanı Barack Obama’nın yakın zamanda Dışişleri Bakanlığı Avrupa ve Avrasya İşlerinden Sorumlu Bakan Yardımcılığı’na atadığı Victoria Nuland, ABD Senatosu Dışişleri Komisyonu’nda ifade verdi. Nuland ifadesinde, “Toplanma, ifade özgürlükleri ve gazetecilerin korunmasının, ülkeyi güçlendiren kökten demokratik değerler olduğunu Türk Hükümeti’ne söylemeye devam edeceğiz ve Türk hükümetinin anayasa çalışmaları kapsamında bu koruma-

ların hafifletilmesini değil, güçlendirilmesini telkin ediyoruz” dedi. Daha önce de Türkiye’deki ‘Gezi’ olaylarıyla ilgili açıklamalar yapan, oturum başkanı Demokrat Senatör Chris Murphy, Erdoğan’ın tavrının Putin ile kıyaslanmasa da rahatsız edici olduğunu söyledi. Murphy, Türkiye ile karmaşık güvenlik ilişkilerinin, kendilerini insan hakları ve Erdoğan’ın muhalefete karşı tavrı ile ilgili konuları öne çıkarmaktan alıkoyduğunu belirtti ve ardından Nuland’a

Gezi protestolarında Türk Hükümeti’nin göstericilere ve gazetecilere müdahalesini hatırlatarak bu konuda Erdoğan’a baskı yapmak üzere ne gibi adımlar atılabileceğini sordu. Soruya karşılık olarak Türkiye ile sadece Avrasya bölgesinde değil, dünyanın her yerinde, Ortadoğu’da, Kuzey Afrika’da, özellikle Suriye’de kritik ilişkileri olduğunu hatırlatan Nuland, “Türkiye’nin demokrasisini güçlendirmesi sadece bir NATO müttefiki olarak değil, Müslüman çoğunluklu bir nüfus olarak, böl-

gedeki diğer ülkelerin hem İslami hem demokratik olmak için Türkiye’den ilham alması bakımından da önem taşıyor” diye yanıt verdi. Nuland, “Bu nedenle toplanma, ifade özgürlükleri ve gazetecilerin korunmasının, ülkeyi güçlendiren kökten demokratik değerler olduğunu Türk Hükümeti’ne söylemeye devam edeceğiz. Türk Hükümeti’nin Anayasa çalışmaları çerçevesinde de, bu değerlerin zayıflatılmasını değil güçlendirilmesini telkin ediyoruz” diye konuştu.

Türkiye’den anayasa atılımı Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın “Partilerin üzerinde uzlaştığı 48 maddeyi hemen Meclis’ten geçirelim” önerisi Anayasa konusunu hareketlendirdi (ANKARA- POSTA 212 ) TBMM Başkanı Cemil Çiçek CHP, MHP ve BDP eş başkanları ile görüştükten sonra Başbakan Tayyip Erdoğan’la buluştu. Muhalefet liderlerinin çalışmalara devam edilmesi isteği üzerine Erdoğan, Memur-Sen’in düzenlediği iftarda Meclis’te bulunan partilere çağrı yaptı ve “Haftada en az beş gün günde 10-15 saat çalışın. Bu yaz mevsimi içinde Anayasa işini halledelim” dedi. Dört partinin mutabık kalabildiği söz konusu maddeler içinde temel haklar anlamında önemli maddeler bulunuyor. Ancak partiler arasındaki sorunların temelini oluşturan kritik konular yer almıyor.

» SORUN: BAŞKANLIK SİSTEMİ

Uzlaşılan maddelerin nerdeyse tamamı “insanlık onuru”, “yaşam hakkı” ve “zorla çalıştırma ve angarya yasağı” gibi evrensel ilkeler. Anayasa Komisyonunun çalışmasını hızlandıran 48 maddenin dışında en az 10 maddenin de uzlaşmaya yakın durumda olduğu söyleniyor. Ancak özellikle AK Parti’nin başkanlık sistemi önerisi sebebiyle müzakere bile edilemeyen maddeler anayasanın önemli bir bölümünü oluşturuyor. Yargı bölümünde de tam bir uzlaşma yok. Bunlar dışında eğitim öğretim hakkı, Diyanet İşleri Başkanlığı, başlangıç metni, Cumhuriyet’in nitelikleri, devletin bütünlüğü, resmi dil, değiştirilemeyecek hükümler ve vatandaşlık maddelerinde de bir uzlaşma çıkmadı. Yeni anayasa çalışmalarına ilişkin konuşan BDP İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, “10-12 madde daha var hemen uzlaşılabilecek. Bunu 60-65 madde olarak hemen Meclis’e dört partinin ortak önergesiyle getirebiliriz. Ama şu şartla; hükümet kalanı için ne düşündüğünü beyan edecek” dedi. Uzlaşılan 48 maddenin başlıkları şöyle: İnsan onur ve haysiyeti, Temel hak ve hürriyetlerin niteliği ve bütünlüğü, Hayat hakkı, İşkence, insanlık dışı ve aşağılayıcı muamele yasağı, Zorla çalıştırma ve angarya yasağı, Kişi hürriyeti ve güvenliği, Kişisel bilgi ve verilerin korunması, Yerleşme ve seyahat hürriyeti, Bilim ve sanat hürriyeti, Düzeltme ve cevap hakkı, Mülkiyet ve miras hakkı, Çalışma ve sözleşme hürriyeti, Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı, Başvuru ve bilgi edinme hakkı, Suç ve cezalara dair esaslar, Yabancıların durumu, Sağ-

lık hakkı, Sosyal güvenlik hakkı, Konut ve barınma hakkı, Devletin sosyal ve ekonomik görevlerinin sınırı, Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması, Temel hak ve hürriyetlerin kullanılmasının geçici olarak durdurulması, Temel hak ve hürriyetlerin korunması, Kıyıların korunması ve kıyılardan yararlanma, Tarih, kültür ve tabiat varlık ve değerlerinin korunması, Doğal servetlerin ve kaynakların aranması ve işletilmesi, Ormanların korunması ve geliştirilmesi, Özel olarak korunması gereken kesimlerin hakları, Bilgiye erişim hakkı ve bilişim özgürlüğü, Makul ve insanca hayat sürdürme hakkı, Devletleştirme ve özelleştirme, Tüketicinin korunması, Yabancı ülkelerde yaşayan vatandaşlar, Sporda tahkim, Tarım, hayvancılık ve bu üretim dallarında çalışanların korunması, Milletvekilliği ile bağdaşmayan işler, Milletvekilliğinin düşmesi, İptal istemi, Görüşmelerin açıklığı ve yayınlanması, Toplantı ve karar yeter sayısı, Yükseköğretim Düzenleme Kurulu, Mahkemelerin bağımsızlığı ve tarafsızlığı, Savcılık mesleği ve teminatı, Adalet hizmetlerinin denetimi, Üyelerin görev süresi ve üyeliğin sona ermesi, Anayasa şikâyeti, Devletin şekli, Anayasanın bağlayıcılığı ve üstünlüğü.

» 17 MADDEDE KIRMIZI ÇİZGİ

Özel hayatın gizliliği, din ve vicdan hürriyeti, düşünce ve ifade hürriyeti, hak arama hürriyeti, yasama sorumsuzluğu ve dokunulmazlığı gibi 17 maddede ise dört partinin de kırmızı çizgileri bulunuyor. CHP İzmir milletvekili Rıza Türmen ise Milliyet gazetesine yazdığı değerlendirmede dinamik bir süreç olan anayasa görüşmelerinde Mayıs ayından bu yana yapılan görüşmelerde 19 yeni madde üzerinde uzlaşı sağlandığını, pek çok maddenin de uzlaşma olmayan bölümleri daraldığını aktardı. Müzakerelere olanak tanıdıkça, uzlaşma alanının genişlediğini söyleyen Türmen, “AKP’nin Başkanlık önerisi, 39 maddeyi bloke etmekte. Yürütmenin hemen bütünü, yasamanın bir bölümü ve yargıya ilişkin bazı maddeler bunun içinde. Bu öneri geri çekilirse sadece bu maddelerle ilgili değil, bunun yaratacağı olumlu havanın etkisiyle anayasanın bütünü üzerinde bir uzlaşı olasılığı doğacak” dedi. Türmen, “Başbakan’ın üzerinde uzlaşıya varılan Meclis’e getirilmesi önerisi üze-

rinde bir anlaşma olacaksa, bununla birlikte geri kalan maddelerin akıbeti üzerinde de bir anlaşmaya varılması önem taşıyor” diyerek, Sırrı Süreyya Önder’in şartını tekrarlamış oldu.

» AKP BUNU HEP YAPIYOR

Eskişehir Anadolu Üniversitesi Hukuk Fakültesi Anayasa Hukuku Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Yardımcı Doçent Doktor İlker Gökhan Şen, Erdoğan’ın 48 maddeyle ilgili çıkışının, iktidar partisinin her zaman kullandığı suya sabuna dokunmayan ve herkesin üzerinde uzlaşabileceği bir konuyu gelişme olarak öne sürme yönteminin bir parçası olduğunu söylüyor. “Anayasa çalışmaları zaten 2011’den beri, meclisteki tüm partilerden üçer üyeyle kurdukları bir komisyonla devam ediyordu. Ama çoğunluk partisinin kaprisleri nedeniyle komisyon bu çalışmalara ara verdi. Sonra bu Gezi olaylarının ortasında birden bu 48 madde ortaya çıktı” diyen Şen, “Bu 48 madde, uluslararası sözleşmelerin maddelerini anayasa düzlemine taşıyor ve anayasa çalışmalarını asıl bölen meseleler olan hükümet sistemi, Kürt sorunu, zorunlu din dersi, üniversite özerkliği, yargı bağımsızlığı ve kanun seviyesinde olan seçim barajını kapsamıyor. Asıl sorun bu noktalarda olacaktır. Ben bu konularda ilerleyen günlerde bir uzlaşma olacağından umutlu değilim,” diye konuştu. Bu mevcut hükümetin sıkça başvurduğu bir yöntem: suya sabuna dokunmayan, herkesin üzerinde anlaştığı temel hükümleri, yani siyasette belirleyici olmayan, uluslararası sözleşmelerin anayasa kapsamında yeniden tekrarlanması yöntemine başvuruyor. Ama asıl konu, basit çoğunluğu mutlak çoğunluğa dönüştürecek başkanlık sistemi gibi asıl meseleler bir çözüme ulaşmış görünmüyor.

» YÖNTEM PROBLEMLİ

Dünya üzerindeki deneyimlere bakıldığında, zaman gerçekten uzlaşmacı bir anayasa için üç aşamalı bir anayasa yapma sürecinden geçilmesi gerektiğini anlatan Şen, öncelikle toplumun bütün kesimlerini temsil edebilecek bir yöntemle bir Anayasa meclisinin seçilmesi gerektiğini söyledi. “Bunun için öncelikle seçim barajının olmaması gerekir. Şu anda yüzde 10’un altında

oy alan siyasi partiler meclisin dışında kalıyor. Bu da büyük partilere ve özelikle seçimlerde birinci gelen partinin, aldığı oylardan çok daha üstün bir temsil gücüne sahip olmasına yol açıyor”, diyen Şen, katılımcı ve demokratik bir anayasa için, siyasetten bağımsız, tek görevi anayasa yapmak olan bir meclisin öneminin altını çizdi. “Bu meclisle bir metnin hazırlanması ve bu metnin de son olarak halk oyuna sunulması lazım. Bu halk oyuna sunulurken de bir katılım yeter sayısının aranması gerekiyor” diyen Şen, mevcut durumda, birinci gelen partinin, basit çoğunluğunu son sözü kendisi söyleyecek biçimde ayarlamış durumda olduğunu ayrıca referandum olsa da, kendi seçmenini mobilize ederek her türlü anayasal düzenlemeyi referandumdan geçirebildiğini, bu düzenin katılımcı demokrasi bakımından sakıncalı olduğunu söyledi. Anayasa ile ilgili olarak gelecek tahminleri konusunda Şen, “Özellikle son olaylardaki kendinin farkında olmama durumunu da dikkate alırsak, ben iktidar partisinin kendi gücünü konsolide etmek için gerekli önlemleri alma yoluna gideceğini tahmin ediyorum. Başkanlık sistemi aşırı tepki çekerse bundan geri adım atabilir ama bu kez de cumhurbaşkanının yetkileri, siyasi parti demokrasisi, üniversite özerkliği gibi 12 Eylül’den kalan anayasal hukuki düzenlemeleri de konsolide etmeye devam edeceğini düşünüyorum” diye konuştu.

9

Arzu Kaya

Uranlı twitter@arzukayauranli

ABD’de İslamofobi nereye gidiyor?

G

EÇEN sene bu zamanlar Ramazan’da, Wade Michael Page adlı bir gazi, Milwaukee, Wisconsin’de bir Şıh tapınağında pazar ayini için toplanan cemaate ateş açarak 6 kişinin ölümüne sebep oldu ve ardından intihar etti. FBI tarafından ‘iç terörizm’ olarak tanımlanan saldırı, ‘nefret suçu’ kabul edildi. FBI ajanı Teresa Carlson, saldırının detayları araştırılırken ‘beyaz ırkçı hareketi’yle Page arasındaki bağları incelediklerini söyledi. Saldırı, Amerika genelinde 11 Eylül’den bu yana nefret suçlarına yüzlerce kurban veren Şıhler arasında endişeye yol açtı. Şıh toplumunun bazı üyeleri kendilerini, “Bizler barışçı insanlarız, militan Müslümanlar degiliz” gibi açıklamalar yapmak zorunda hissettiler. Washington Din ve Eğitim merkezli Şıh Konseyi Başkanı Rajwant Singho, Associated Press’e saldırının cehaletin bir sonucu olduğunu söyledi. Singho, “Bu tür bir olayın gerçekleşmesinden 9/11’dan beri korkuyorduk. Çünkü geçen zaman içinde çok büyük ihmaller yapılıyor ve Amerikalılar bizi Taliban üyesi ya da Usame bin Ladin’le bağlantılı zannediyor” dedi. Kolunda 9/11 dövmesi bulunan Page’in Şıh tapınağı üyelerini Müslüman zannederek öldürmüş olabileceği ihtimali üzerinde duruluyor. Bu sebeple henüz hiçbir kesin kanıt bulunmamasına rağmen saldırının İslamofobi ile ilişkili olup olmadığı da inceleniyor. Homeland Security (DHS)*’den eski bir analist, Daryl Johnson, Huffington Post’a yaptığı açıklamasında “Bu tür saldırıları ortadan kaldırmak için DHS’de mutlaka yerli saldırılar için bir terör birimi oluşturmak gerek. Ancak maalesef bu konuda büyük bir ihmal var” dedi. “ABD’de sürekli Müslümanlar saldırıya uğruyor. Artık DHS’de Müslümanlara yönelik tehditleri değerlendiren bir birimin açılması şart. Saldırının Şıh tapınağına yapıldığını biliyorum ama bu saldırının, [saldırganın] onları Müslüman zannettiği için yapılmış olması çok büyük bir olasılık” diye konuşan Johnson, camilere yönelik şiddet günden güne artarken şimdiye dek toplumu uyaracak tek bir istihbarat raporu bile yayınlanmamasının çok vahim olduğunu vurguladı. Page’in Oak Creek Şıh tapınağını niçin seçtiği henüz bilinmiyor. Kimileri Şıh tapınağı üyelerinin ‘türban’ takmasından ve nisbeten koyu tenli olmasından dolayı Müslüman zannedilmesinin güçlü bir olasılık olduğunu vurguluyor. CNN’den Carol Costello da saldırıyı İslamofobi ile ilişkilendirenlerden. Bu konunun milli bir mesele olarak ele alınıp ciddiyetle tartışılması gerektiğini savunan Carol, “Birçok gözlemci, 11 Eylül’den beri Şıhlar haksız yere saldırılara hedef oluyor’ derken farkında olmadan Müslümanların hedef gösterilmesine hak verdiklerini ima ediyorlar ve maalesef 11 Eylül’den bu yana Müslümanlar bu tip saldırılara sık sık hedef oluyorlar da” diyor. “ Evet, 11 Eylül’den beri, Müslümanlar bir çok saldırıya hedef oldu. Hatırlanacağı gibi, Missouri’de bir cami yakılarak yerle bir edildi. Murfreesboro, Tennessee sakinleri, mahallelerinde cami açılmaması için ısrarlı bir şekilde büyük mücadele veriyor. Washington, DC’de, İç Güvenlik Komitesi Başkanı Peter King, kongrede, Müslüman radikalleşme konulu bir dizi oturumlar yaptı ve aşırılık yanlısı Müslümanların ABD hükümetini etkilediğini iddia etti. Bu noktada Colorado Eyalet Üniversitesi’nde sosyoloji doçenti olan Lori Peek’in, 11 Eylül’den sonra Müslüman Amerikalılara yönelik endişe verici şiddet dolu tepkileri ele aldığı “Behind the Backlash” adlı kitabından bahsetmeden geçemeyeceğim. Peek, kitabında görüştüğü 140 Müslüman Amerikalı’nın anlattıklarının ışığında, ABD’de 11 Eylül öncesi ve sonrası önyargı, ayrımcılık, dışlanma ve taciz gibi konulara eğiliyor. Kitap, 11 Eylül sonrasında masum Müslüman Amerikalıları suçlamanın ne denli yaygınlaştığına dikkat çekiyor. Öte yandan, merak ediyorum, beyaz ırkçılık tehdidi hakkında niçin hiç bir şey duymuyoruz? Sivil bir toplum örgütü olan Yeni Amerika Vakfı’na göre,11 Eylül’den bu yana cihata dayalı dört terör saldırısı yapılmıış olmasına rağmen aşırı sağ kanatın yaptığı saldırıların sayısı 8’e ulaştı. Ama yine de, her nasılsa, 11 Eylül’den bu yana sağ kanat militanlara rağmen ABD’de de “terörizm” denince ilk akla gelen El Kaide oluyor ve diğer sağcı militanlar genellikle kamu tarafından göz ardı ediliyor. Oysa, bence sağcı militanlar, politik ve sosyal görüşlerini ifade edebilmek için El Kaide örgütünden daha çok şiddet kullanma eğilimi sergiliyor. Sonuç olarak gerçekten de Wisconsin’deki saldırının İslamofobiyle ilgisi var mı yok mu hala ortaya çıkmadı ancak İslamofobinin ABD’de ciddi şekilde yükselen bir problem olduğundan ve gelecekte oluşacak daha yoğun bir şiddeti engellemek için hemen önüne geçilmesi gerektiği kesin.Bugünlerde ABD’deki din özgürlüğü maalesef İslamofobinin gölgesinde kalıyor. (Bu yazı daha önce Zaman Amerika’da yayınlanmıştır.)


10

Güncel

17 Temmuz 2013 Çarşamba

Selim Atalay twitter@SelimAtalayNY

Sen bu silahlarla ne yapacaksın ki? MISIR’DA darbe olarak adlandırılmayan darbenin mekanizması ABD’nin 1,5 milyar dolarlık yardımına bağlanmış görünüyordu. ABD, Mısır ordusuyla arayı bozmamak için -darbe mi, değil mi- teşhisi koymakta acele etmeyecekti. Zaten Mısır ordusu da olayın darbe değil, bir şenlik olduğunu gösterebilmek için arkasından duman çıkaran jetler uçuruyordu. Bu arada askerlerin ateş açıp toplu kırım yapması ise olağan hale geliyor. Son bir hafta böyle geçti, ama Mısır süreci hızlanıyor ve karmaşıklaşıyor. Kuveyt, Suudi Arabistan ve BAE’den yeni Mısır yönetimine 12 milyar dolar geleceği açıklanınca, ABD’nin Mısır’a yardımı ve -darbe teşhisi- üzerindeki baskı kalktı. Eski yönetime Katar destek veriyordu. Yeni yönetimin arkadaşları farklı. Son birkaç yılı ekonomik kriz altında geçiren Mısır ekonomisi şimdi birden düzelirse, durum daha ilginçleşecek. Bu arada 1,5 milyar dolarlık ABD yardımının bu yıl 650 milyon doları Mısır’a verilmiş, 585 milyon ise bekliyor. Mali yıl eylülde. ABD’nin önceki gün Mısır’a F-16 savaş uçağı teslimini sürdürme haberi ise herşeyin birbirine girdiği nokta... Darbe va mı yok mu, Mısır’a askeri yardım kesilsin mi diye konuşulurken, birden F-16’lar uçuyor... Aslında bu konu daha karışık.2010’da Hüsnü Mübarek makamdayken ABD, Mısır’a 20 tane F-16 uçak ve 200 adet Abrams tank satım anlaşması yapmıştı... Sistem aynı: ABD para veriyor, Mısır da o parayla ABD silah ve malzemesi alıyor. Ve bu alışveriş, en çok ABD ekonomisine yarıyor. Mübarek devrildikten sonra ABD bu anlaşmaya uydu ve Cumhurbaşkanı Mursi iktidarında ilk parti F-16’lar Mısır’a teslim edidi. 2013’te teslim edilen uçak sayısı 12. En son 4 uçak Nisan’da verildi. Uçaklardan 4 tanesi gelecek birkaç haftada Mısır’a verilecek. Yıl sonunda da kalan 4 verilecek ve sipariş tamamlanacak. Tanklar da yine yıl sonuna dek verilecek. İşin ilginci, uçaklar yılbaşından beri Mısır’a teslim edilirken Obama yönetimi -Mursi’yi desteklemekle- ve -İsrail’e tehdit oluşturmaklasuçlanıyordu... Bugün darbe konusunda Obama yönetimine yöneltilen suçlamaların benzeri, Mursi yönetimi konusunda tekrarlanmaktaydı. ABD -Mısır’da kimseye yaranamadık, bir etkimizyok- diyor, ama kimse inanmıyor. Daha geniş açıdan ise soru, Mısır ordusunun bu uçaklarla ve tanklarla ne yapacağı ve bu silahların kime karşı alındığı... Esas siparişi yapan Mübarek herhalde İsrail ile savaşmak için bu silahları almadı. Mısır’ın İsrail ile savaşması zaten ABD açısından da sözkonusu değil. Mısır’ın güneyinde Sudan var, doğusu ve kuzeyi deniz ve batısında Libya var. O zaman belki Mübarek karşısındaki Kaddafi’yi -tehdit- olarak görüyordu. Öte yanda bu silahların iç güvenliğe de etkisi yok. Hüsnü Mübarek olarak Mısır içinde kime karşı F-16 kullanacaksınız ya da kime karşı Abrams ana muharebe tankı çıkaracaksınız. Darbe için lazımsa, eldeki tank ve zırhlılarla da olur... Ama silahlar teslim edilemeden Mübarek devrildi. O zaman bile elinde 220 tane F-16 vardı. Yani Mübarek’in bir -silah sıkıntısı- yoktu. Her durumda ise 2010 ya da 2013’te Mısır’ın batık ekonomiyle silah alması akıl işi değil. Mısır ekonomisinin ayağa kalkması için askeri harcamaları azaltması gerekiyor. Harcamalar daha önce azaltılsa, belki Mısır bütçesi daha kolay toparlanır ve işler bu noktaya gelmezdi. Ama Mısır’da -belki- ve -galiba- geçildi. Ve ordu şimdi derse ki, -gökyüzüne kalpçizmek ve Kahire üzerinde dumanla desen yapmak için uçak lazım- o zaman F-16 siparişi sürecektir. Star gazetesinden alınmıştır.

SAHADAN ZİRVEYE Dünyanın önde gelen para transfer şirketi ABD’li Western Union’ın CEO’su Hikmet Ersek, bir dev şirketin başında bulunan ikinci Türk. Eski bir basketbolcu olan Ersek, dünyanın en önemli şirketlerinden birinin zirvesinde olsa da kendisini bir takım oyuncusu olarak tanımlıyor Amerika’da “nereden geldiğinizi değil, ne yapacağınızı soruyorlar” diyen Ersek, Amerika’da Türk olduğu için hiç sıkıntı çekmediğini anlatıyor. Ersek, POSTA 212’den arkadaşımız Esin Eşkinat’a konuştu. ESİN EŞKİNAT NEW YORK

■ İşleriniz nasıl gidiyor, Western Union kriz öncesine dönebildi mi? 2009 öncesinde işlerimiz çok iyi gidiyordu tabii. Sonra dünyadaki genel krizlerden dolayı yavaşlama oldu. Şimdi yine iyi gidiyor. Ben CEO olduktan sonra özellikle dijital kısımda, Westernunion.com’da yenilikler yaptım. Esas işimiz de daha iyi gitmeye başladı ama kriz öncesi gibi değil tabii. Geçen gün beş CEO birlikte yemek yedik. 2009’dan önceki durum kimsede yok. ■ Şu anda bir SPF 500 şirketinin başındaki iki Türk’ten biri sizsiniz. Uluslararası iş dünyasında kimliğiniz size hiç engel oldu mu? Uluslararası şirketlerde kimse nereden geldiğinizi sormuyor. Ama Avrupa’da daha çok zorluk çektim. Amerika’da bu işler daha kolay, çünkü burası enteresan bir ülke, nereden geldiğinizi değil, ne yapacağınızı soruyorlar. Bu ülke göç üzerine kurulu olduğu için herkese kapısı açık ve rahat. 3 yıl önce Amerika’ya geldim, öncesinde Avrupa’da yaşıyordum. Orada neden ismimin Türk ismi olduğunu soruyorlardı ve Türk olmanın olumsuz bir yanı vardı.

■ Para akışına bakarsanız Türkiye gerçekten de en büyük 20 ekonomiden biri mi? Türkiye en büyük 20 ekonomi arasında ve büyük olması bizim açımızdan çok önemli. Para gönderilen ülkeler bakımından da bizim için ilk 20’nin arasında. Ama para yollamak açısından ilk 20’de değil tabi, daha zaman var. ■ Peki Avrupa’da durum nasıl? Kriz atlatıldı mı? Hala kriz var. Ben durumu daha iyi görmüyorum. Almanya bütün Avrupa’nın lokomotifi, onların küçük ve orta boylu firmaları olması bir filtre görevi görüyor. Ama Avrupa’nın zaten daha uzun vadeli demografik sorunları var. Yaşlı insanlar erken emekli oluyorlar, ama uzun yaşıyorlar. O arada üretim yapamıyorlar. Genç nüfus çok az. Onun Avrupa’nın Türkiye gibi genç nüfuslu ülkelere ihtiyacı var. Genç nüfus daha çok üretim ve alışveriş yapıyor. Bu bakımdan Avrupa’nın yalnızca kısa bir kriz değil, uzun vadeli bir ekonomik problemi var. Bunun için yalnızca Amerika’nın değil, Avrupa’nın da göçmenlik reformuna ihtiyacı var.

tepki var. Bunun için ben birkaç kez Washington’a da gittim ve politikacılarla konuştum. Bu ülkede Hamdi Ulukaya var, ülkeye yeni geldi ama Yılın Girişimcisi oldu.

» KAÇAKLAR KORKUYOR

■ Kaçaklar para göndermek için daha az güvenli yöntemleri tercih ediyor dediniz. Son dönemde para transferi için başka yöntemler de yaygınlaştı. Western Union olarak siz de yeni transfer yöntemlerine yatırım yapıyor musunuz? Elbette. İnovasyon bizim için çok önemli. Müşterilerimizin para yollama yöntemi değişiyor. Müşterilerimizin büyük bölümü satış noktasına gidip parayı veriyor, dünyanın her yerinde, 200 ülkede anında çekilebiliyor o para. Ama en çok büyüyen bölümümüz westernunion.com. Aşağı yukarı 18 ay önce San Francisco’da bir büro açtım. İki kişiyle başladılar, şimdi 150 kişi çalışıyor ve 150 milyon dolar kadar bir ciro yapıyorlar ve çok başarılılar. Yüzde 40-50 civarında bir satış artışımız var. Böylece artık bilgisayarınızdan, telefonunuzdan veya tabletinizden dünyanın her yerine para yollayabilirsiniz. İleride daha çok kullanı-

» TÜRK OLDUĞUMU DUYDULAR

■ Amerika’daki Türk toplumuyla ilişkileriniz nasıl? Elbette Türk toplumuyla çok işimiz oluyor, çok insan Western Union’ı kullanıyor. Başarımızın bir nedeni de Türkiye’de 3500 satış noktamızın olması. Türkiye’de marka bilinirliğimiz çok yüksek. Aşağı yukarı bütün bankalar Western Union’ı kabul ediyor. Yani Amerika’dan Türkiye’nin her köşesine para yollayabiliyorsunuz. Türkiye’de ilk Western Union’ı bundan 10 yıl önce ben açmıştım, o zaman 10 tane satış noktamız bile yoktu. Şimdi 3500 tane var. Türkiye bizim için çok büyük bir pazar. Amerika’dan herkes Western Union’la para yolluyor. Benim Türk olduğum duyulmaya başladı herhalde. Sentimental bir durum da var herhalde, bu yardım ediyor tabi. ■ Para akışını rahat şekilde gördüğünüz için ekonomilerin durumunu da takip edebiliyorsunuz. Türkiye Western Union’dan nasıl görünüyor? Son 4-5 yıldır yaptığı ekonomik atak Türkiye için çok önemli oldu. Türkiye daha önce yalnızca para yollanan bir ülkeydi. Türkiye dışında yaşayan 6 milyon kadar Türk vatandaşı, ülkelerine para yolluyor. Ama bu son yıllarda değişti. Türkiye’nin ekonomisinin gelişmesiyle yabancılar Türkiye’ye gelip, para kazanıp ailelerine yollamaya başladılar. Türkiye’den yollanan para, toplam işlemlerin yüzde 40’ı. Hala da yüzde 60 oranında para geliyor Türkiye’ye. Ekonominin durumunun daha iyi olması sayesinde, Kuzey Afrika’dan, Filipinlerden, Gürcistan’dan, Ukrayna’dan gelen yabancılar kendi ailelerine para yolluyorlar. Bu bakımdan 3500 satış noktamız çok yardım ediyor tabii.

■ Amerika’daki göçmenlik reformu konusunda öngörünüz nedir? Ben reformun taraftarıyım elbette. Çünkü 11 milyon insanın şu anda ehliyeti var, vergi ödüyorlar ama hakları yok. Bu insanların Amerikan ekonomisine büyük yardımı var. Elbette Western Union için de iyi çünkü kaçaklar biz sağlam bir firma olduğumuz için korkudan Western Union’ı kullanmayıp daha az güvenli yöntemleri tercih ediyorlar. Şu anda Temsilciler Meclisi’nde çok kritik bir politika var. Ama beni şaşırtan, bu ülke göçmenler tarafından kurulmuş bir ülke, ama göçe karşı bir

lacak. Western Union’ın en büyük güçlerinden biri sınır dışı para yollaması. Ayrıca kara para aklanmasını engelleme konusunda çok iyiyiz. Ayrıca 123 farklı para biriminde ödeme yapabiliyoruz. Bunu dijitalle birleştirmek çok önemli bir adım olacak bizim için. ■ Geçtiğimiz aylarda Huffington Post’ta Twitter’da en sosyal 50 CEO arasında isminiz geçti. Twitter’ı nasıl değerlendiriyorsunuz? Sosyal medya kullanan CEO’lardan biriyim evet. Bazı CEO’lar odalarından çıkmıyorlar, ben tam tersiyim. Ben sürekli pazardayım, ülkeleri geziyorum. Son 3 haftada Türkiye, Almanya, Avusturya, Rusya, Hindistan ve Nijerya’ya gittim. Merkez Bankası başkanıyla ya da finans bakanıyla görüştüğüm zaman Twitter’a yazıyorum. Müşterilerle sokakta konuştuğumda birlikte fotoğraf çekiyorum. Ya da UEFA kupasının sponsoruyuz, bununla ilgili twitler atıyorum. Bazen de müşteriler bana Twitter’dan sorunlarını iletiyorlar, ben o twitleri bizim çocuklara gönderiyorum. Milyonlarca müşterimiz var ama hepsi önemli. En tepedeyim ama en tepedeyken etrafınızdakiler size bazen gerçeği söylemezler, bunu engelliyorum. Bu pozisyonda bir bariyer oluyor. Gerçi bizim şirkette bu daha azdır, ben daha farklı bir CEO’yum. Bizde hiyerarşi yoktur, telefonu açar herkesle konuşurum. Ben takım oyunu oynuyorum.

» ESKİ BASKETÇİ

haber@posta212.com

HABER OLMAK İÇİN...

■ Zaten eski bir basketçisiniz. Hala devam ediyor musunuz? 14 yaşındaki oğlum Denver Nuggets Junior’da oynuyor. Arada bir onunla top atıyoruz. Eczacıbaşı ve Tofaş’ta oynadım. Sonra Avusturya’ya gittim ve orada iki kez Avusturya şampiyonu oldum. Şimdi Denver Nuggets’ı destekliyorum. Orada box’ım var. Arkadaşlarım ve müşterilerim geldiği zaman davet ediyorum.

Ahmet Buğdaycı ahmetbug@gmail.com

Gözbebeğimi çizen kanlı milliyetçilik bıçağı GÖZLER yerinden ayrılmış, nefret göz bebeklerine yerleşmiş, tekmeler yağıyor yerde yatan Ali’ye. Sırtına, karnına yağmur gibi. Eli sopalı siviller kıstırmış daracık bir sokakta Ali’yi. Ali silahsız, sopasız. 19’luk delikanlı, bizim güzel Ali. “Halkların kardeşliği” diye bağırmış sadece tüm sevimliliğiyle, haşarılığıyla. Şimdi yerde yatıyor, kara bir öfke fırtınası iniyor üstüne, tekmelerle baş başa, yapayalnız. Kafası bir kaldırım taşından diğerine savruluyor, tok bir ses çıkıyor kafatasından, düşüyor, kalkıyor, ilerliyor, ilerde sessizce bekleyen polislerin yanına doğru sendeliyor son bir çabayla. Üniformalılar, eli sopalı sivillerle aynı yaratığa dönüşüyor, kaskatı bir hınçla kendilerinden geçiyor, tekmeler bilinçlerinin copu haline geliyor. Kendilerine sığınan Ali’ye zift karası “tekme-bilinçleriyle” son darbeleri vuruyorlar, ağızlarından tabanca gibi fırlayan küfürlerle, yüzlerini buruşturarak, ağızlarını çarpıtarak. Mobese bile Ali’nin görüntülere dayanamıyor, hard diski değiştiriliyor, tanıklığı yok ediliyor. Başbakan “polis kahramanlık destanı yazdı” diyor. Annesi bebesinin cansız yüzüne bakıyor, göz yaşı yerine kan akıtarak içine. Milliyetçiydi eli sopalılar da, polis de. Aynı polisler, aynı sivilerlerle el ele, yine dar bir sokakta, yine 18-19 yaşlarındaki gençleri kıstırmıştı. Uğursuz gecelerden biriydi sadece. Duvara “Yaşasın Halkların Özgürlüğü” diye yazı yazdıkları için gençler taranıyordu bu kez sırtlarından kurşunlarla. Anneler teslim alıyorlardı bebelerini, mermilerin parçaladığı kanlı giysilerini göz yaşıyla ıslatarak.. Eli tabancalı sivillerin sayısı büyüyor, büyüyor, polisle iç içe geçiyordu, Sokakların kör karanlıklarında Ali’lerin, Mehmet’lerin, Haydar’ların enselerine sıkılıyordu . Tarih 1980’di. Başbakan Demirel, polisi savunuyor, “bana sağcılar suç işliyor dedirtemezsiniz,” diyordu. Milliyetçiydi siviller de, polisler de. Dağlardan, ovalardan esen bir karayelle tüylerim diken diken oluyor, garip bir huzursuzluğun pençesinde karabasanlarla gerçekler ışık oyunu gibi yer değiştiriyordu. Milliyetçi dalga yükseliyor, iktidar partisi kendi içindeki sosyal demokratlarla, liberallerle ilişkisini kesiyor, demokratik ifade özgürlüğünü şeytanlaştırıyordu kendi seçmeninde. Uzlaşma bitmiş, milliyetçilik şaha kalkmıştı yine. Erbakan’ın yüzü girdi rüyama, “Kanlı da kansız da olacak bu iş” diyordu ‘97’de. Ülkenin doğusundaki barış, tüm Türkiye’yi saran bu milliyetçilik hortumuna karşı dallarında direnmeye çalışıyordu. Kürt analar sarıldı sımsıkı, ellerinde kalan oğlanlarına. Azgın milliyetçiliğin bildik, boğazlarını yakan, kokusunu almışlardı yine. Başbakan, liberallerden boşalan alanı ancak milliyetçi oylarıyla dolduracağını biliyordu. Jöleli başdanışmanı fısıldıyordu: “Şimdi hiç sırası değil barışın, seçim yakın”. Uçakların, tankların, bombaların kan alıcı, kulakları sağır edici milliyetçi homurtusuyla boğuluyordu nefesim kan ter içinde. Sokaklardan, evlerden uğultular yükseliyor, “teröristler” diye hançereleri yırtılmışçasına bağırıyor birileri. “Türkiye Türklerindir” diyen başka bir öfke, başka bir kibir, milliyetçilerin kentlileri, ırkçılık yiyor, ırkçılık içiyordu. “Kirli pazarlığa hayır” diyen yüzler beliriyor, “boşver canı, terörist bunlar, akacaksa kan, aksın” diyen isterik çığlıklar, şehirlerden sahillere taşıyor, kıyıya vuran dalgalar kan rengini alıyordu. Herkes cinnetimsi bir neşeyle yaşamın renklerinin ölümün kırmızına dönmesini kutsuyordu. Başka bir kıtadaydım şimdi de... Bir Düşünce Kuruluşunın tabelası belirdi önümde. Rand Corporation yazıyordu. Binanın içine girdim, birtakım adamlar toplanmıştı bir masanın etrafında. Dokunmatik bir ekranda bir yazı belirdi: “Türkiye’de iktidar demokrasi talebine kulak tıkarsa, politik ve sosyal çalkantılar çıkacak”. Bu Rand, CIA’nin, Amerikan dış politikasının ana dayanaklarından değil miydi? “Çalkantılar büyüyecek, çok kan akacak” diyorlardı. Dayanamıyorum, odadan kendimi zor atıyorum. Tam sakinleşecekken, sert bir tartışmaya açılıyor kulaklarım. Politikacı tipli birileri İngilizce, “Böyle gidemez, sana bunun için mi destek olduk” diye homurdanıyor. “Ben tanımam kimseyi bu saatten sonra, çektim bombanın pimini bir kere” diyor karşılarındaki külhanbeyi tavırlı bir başka adam. Reste restle cevap veriliyor, ABD-Avrupa arasında bir başdöndürücü bir trafik başlıyor. ekonomik, askeri yardımlar iptal ediliyor, kredi notları düşürülüyor, döviz fiyatı roket gibi fırlıyor, sıcak para iki günde kaçıyor, enflasyon yükseliyor, işletmeler iflas ediyor, işsizlik patlıyor, tüm ülke derin bir ekonomik bunalımda nefessiz kalıyor, halk yoksullaşıyor, en tepedekilere bir şey olmuyordu. Uydular, uzay sistemleri harekete geçiyor, Mehmetçikler düz ovada keklik gibi avlanıyor, Türk analar kan kusuyor kızılcık şerbeti içiyordu. Hayır, hayır... Sonra Ali’nin, Ethem’in, Abdullah’ın yüzleri belirdi usul usul. Alıp beni bir ulu bir dağın tepesine götürdüler. Turkuvaz renkli minik bir göl var sislerle kaplı zirvede. Etrafında bağdaş kuruyoruz. Uzaktan, topraktan bir acaip, hiç duyulmamış bir ses yayılıyor yeryüzüne, “Kardeşliğin, insan olmanın sesidir bu, derinlerde binlerce yıldır yatan” diyorlar. Gürül gürül aşağıdan geliyor, tepeleri kuş gibi aşıyor, zirvelere tırmanıyor, dağdaki karanlık mağaralara giriyor, insanın, barışın sesi. Tüm putlar, tabular, milliyetçilik infilak ediyor, tuzla buz oluyor desibelinin şiddetiyle. Analar doğruluyor gözlerindeki kan geri çekiliyor, güzel gözleri beliriyor, öfkenin, egonun, şiddetin, ötekileştirmenin, milliyetçiliğin vahşi, tiz çığlıkları gökyüzünde kayboluyor. Gün yeniden doğuyor, geride kalanlarla... Toprağın derinliklerinden insanı hipnotize eden, büyüleyen bir tını yükseliyor. Türkçe, Kürtçe, Ermenize, Rumca, Süryanice Anadolu şarkıları topraptan toprağa sıçrıyor, yaylalara yayılıyor. Aleviler semah duruyor, dindarlar huşuyla namaz kılıyor. Demokrasi hayalinin şarkısı kırı, kasabayı, kenti, memleketimin dört bir yanını başlıyor dolaşmaya. Kadim Anadolu toprakları hakkını helal ediyor, “yürü be diyor”. Demokrasi hayali büyüyor, milliyetçi dalganın kabusuna direnerek tüm diriler ve ölülerle.... Gözbebeklerimizi kanlı bir milliyetçilik bıçağı çizse de, göz yaşı yerine kan sıcak aksa da...


Politika Güncel

17 Temmuz 2013 Çarşamba

11

212’NİN İKİ YAKASI

Haldun Armağan

Barbaros Sayılgan barbarossayilgan@posta212.com

haldunarmagan@posta212.com

Sözlerden güç alanlar

KIYAMET İNSANIN İNSANA ETTİĞİDİR

ALİ İHSAN Korkmaz öldü. Ali İhsan Korkmaz’ı öldürdüler. Türkiye’de alışılmış şeydir insanların öldürülmesi, faili meçhul edilmesi. Bu katliamların, yok edişlerin yönetenler tarafından sıradanlaştırılması. Faillerinin bilinip de bulunmaması, adaletin önüne çıkarılmaması.

B

Ali İhsan Korkmaz’ı öldürdüler. Bir vali düşünün ki kendi il sınırları içerisinde katledilen, hayatı elinden alınan gencecik bir yaşam için kendisine yöneltilen soruya “Kendi arkadaşlarına zarar verip ‘polis yaptı’ süsüne büründürmeye çalışan gruplar oldu. Bu tür durumlar varken farklı bir görüntü yaratmaya gerek yok” diyor. Tıpkı vurularak öldürüldüğü apaçık olan Ethem Sarısülük için “arkadaşları taşlamıştır” diyen Melik Gökçek, Lice’de öldürülen Medeni için “birbirlerini vurdular” diyen Lice kaymakamı gibi. Kısaca ne diyor vali: Ali İhsan Korkmaz’ı kendi arkadaşları öldürdü, ardından da buna polis yapmış süsü veriyorlar. Kanıt nerede? Polise sağlam teslim edilen görüntü kayıtları mahkemeye gidene kadar okunmaz hale gelmiş. Yani kanıt yok. Eğer bu ülkede insan hayatı, yönetenlerin koltuklarından daha kıymetli olsaydı, eğer bu ülkede insan hakkı ve adalet olsaydı, eğer bu ülkenin başbakanı için kendi taraftarı olmayan yurttaşların da hakları ve yaşamları kıymetli olsaydı ilk yapılan şey bu valiyi görevden almak olurdu. Peki ya ölen 19 yaşında türbanlı bir genç insan olsaydı, ne yapardı Sayın Erdoğan? Ya da vali ne derdi? Bunu tahmin etmek zor değil, tahmin edip de endişeye kapılmamak mümkün değil. Beş can gitti. Ali İhsan Korkmaz’ı öldürdüler. 19 yaşındaki bir canın katledilmesini, katillerinin bilinememesini, devletin ailesine bir baş sağlığı bile dilememesini protesto edenlere bile tahammülü olmayan bir iktidar tarafından yönetiliyoruz. Bizler devleti insanın önüne koyan, insanlarını ötekileştiren, Gezi Parkı’nda hakkını arayanları terörist, çapulcu, işgal kuvveti olarak gören, büyük bir egoyla “biz de istersek kendi yandaşlarımızı sokağa dökeriz” diyen bir Başbakan tarafından yönetiliyoruz. O kadar acizler ki sorumluluğu ölene atarak, bu şekilde hesap vermekten kurtulacaklarını düşünüyorlar. Oysa Ali İhsan’ın katili, Başbakan’ın Gezi Parkı olayları başladığından itibaren sarfettiği sözcüklerden güç alanlar. Ülkede korku imparatorluğu yaratanlar, sesini çıkaranları susturanlar, ötekileştirenler, elinde satırlarla, sopalarla kadınlara saldıranlara ya da karşıt görüşlü hastayı tedavi etmeyen doktorlara müsamaha gösterenlerdir Ali İhsan’ın katilleri.

TSA YOLCULARI UYARDI:

MÜSLÜMANLARDAN

KORKMAYIN Ulaştırma Güvenlik İdaresi (TSA) yolcularına, Ramazan ayı süresince, Müslümanları ibadetleri gereği abdest alırken veya dua ederken görebileceklerini ve korkmamaları gerektiğini duyurdu (NEW YORK –POSTA 212) ABD Ulaştırma Güvenlik İdaresi (TSA) yolcularına, salı günü başlayan Ramazan ayı süresince, Müslümanların ibadetleri gereği havaalanlarının tuvaletlerinde abdest alabileceğini, uçağın içerisinde namaz kılabileceğini ve dua edebileceğini söyledi. TSA, havaalanları sınırları içerisinde dini ibadetini gerçekleştiren Müslümanlarla karşılaşabilecekleri konusunda kendi görevlilerini de uyardı. Güvenlik birimine de, yolcuların havaalanlarının güvenlik noktası veya uçağın içi dahil olmak üzere, farklı bölümlerde ibadet ederken görünebileceğini hatırlattı. “Namaz kılmadan önce Müslümanlar vücutlarının belirli kısımlarını yıkayarak abdest alırlar. Havaalanlarının tuvaletinde onlarla karşılaşabilirsiniz” diyerek Müslüman olmayan yolcuları da uyaran TSA, “Müslümanları uçakta veya havaalanında Kur’an okurken görebilirsiniz. Tesbih taşıyor veya fısıldayarak dua ediyor olabilirler” diye belirtti. Amerika-İslam İlişkileri Konseyi (CAİR)

Endonezya’da 1965-1966 arasında bugün ders kitaplarından bile çıkartılacak derece utanç kaynağı sayılan bir oniki ay yaşanmıştı. General Sukarno’nun 31 yıllık idaresi 1965’te başarısız bir darbeyle karşılaşır. Her ne kadar darbe ordu tarafından bastırılsa da, Sukarto’nun görevini tam 30 yıl sürecek olan Suharto’ya bırakmasının yolu açılmış olur. Öte yandan bu siyasal çalkantı tablosu içinde güçlenen komünizm karşıtlığına dayalı şiddet dalgası, giderek bazı siyasilerin de destek verdiği “infaz mangaları” akımını başlatır. Bir ülkenin utanç tarihi de böyle başlar. İnfaz mangaları oluşması gibi bir tehlikeli bir gidişat ancak sağduyu sahibi politik tavırlarla önlenebilirdi, oysa tam tersi oldu. Endonezya’nın belli başlı siyasi aktörleri ve kuruluşları “komünistlerin yokedilmesi” tezini öylesine kuvvetle işlediler ki, durumdan vazife çıkaranlar çığ gibi büyüdü. Anwar Congo ve beraberindeki cinayet şebekesi bunlardan sadece biriydi. “Bizden olmayan ölsün” tavrıyla hareket etmeye şartlandırılmış Anwar ve benzeri gözü dönmüş infaz mangaları tarafından 1965-66 arasında Endonezya’nın kuzey bölgesinde bir milyondan fazla insan katledildi. Hatta bazıları öldürülmeden diri diri gömüldü...

Böylesine ciddi ve vahim bir insanlık suçunun ardından geçen 48 yıldan sonra suçlulara nasıl bir ceza uygulandı diye merak ediyorsanız ya da “insanlık namına” en azından resmi bir özür dilenip dilenmediğini öğrenmek isterseniz, yanıt kocaman bir “hayır.” Kıyamet benzeri bir vahşetin vicdani yükünü sırtına almış olan Endonezya belli ki yaklaşık yarım yüzyıldır “birşey olmamış gibi” yapmaya devam ediyor. İnfaz mangalarıyla ilgili olayların ders kitaplarından çıkarılması herhalde vicdanen aklanma çabası değil, zamana yayarak unutturma gayreti olsa gerek.

TSA’nın bu şekilde bir uyarıda bulunmasından memnun olduklarını dile getirdi. CAIR temsilcisi İbrahim Hooper, U.S. News’e yaptığı açıklamada, “TSA’nın böyle bir girişim yapmasından dolayı memnunuz. Belki de bu şekilde yolcuların ve güvenlik personellerinin bazı yanlış anlamaları oratadan kalkmış olur” diye belirtti. TSA ise, konu ile ilgili herhangi bir yorum yapmadı.

Sinemanın gücü demiştik: Joshua Oppenheimer’ın “Act of Killing” (Öldürme Oyunu) isimli belgeseli bütün bu anlattığım olayları ve daha fazlasını 90 dakika içinde tüm boyutları ve akıl almaz “insanlık dışılığı” beyazperdeye yansıtmayı başarıyor.

Mısır’da geçici Devlet Başkanı Adli Mensur, seçim takvimini hızlandırdı. Mısır’da beş ay içinde anayasa değişiklikleri referanduma götürülecek ve ardından genel seçimler yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimlerinin gerçekleştirilmesi, mümkün olan en kapsamlı biçimde ve uzlaşmayla ilerletilmeli.“ Obama yönetimi, askeri müdahalenin ardından Mısır’da yönetimin en kısa zamanda demokratik yollardan seçilmiş sivil bir hükümete teslim edilmesi çağrısında bulunmuştu. Başkan Obama’nın bu açıklaması büyük tartışma yarattı. Çünkü açıklamada, yönetimin geçen yıl seçimle cumhurbaşkanlığına gelen Müslüman Kardeşler üyesi Muhammet Mursi’ye iadesinden söz edilmemişti. Uzmanlar Washington’un Mursi’yi gözden çıkardığına inanıyor. Washington Enstitüsü adlı düşünce kuruluşunun başkanı Robert Satloff, Amerika’nın bu tavrının ardındaki nedeni şöyle açıklıyor: “Durumu daha da kızıştırmak istemiyoruz. Amerika, Müslüman Kardeşler ve uzlaşma yanlısı İslamcılar’ın, barışçı politikalarda bir rol oynayabileceğine, herkesin üzerinde uzlaştığı siyasi oyunun parçası olabileceğine inanıyor. Bu yüzden AmeDevlet Başkanı rika, Mursi koAdli Mensur nusunu daha da deşerek kendine bu siyasi kesimleri düşman etmek istemiyor. Başkan Obama’nın

Hayvanlar hayatta kalma içgüdüsüyle beslenmek için birbirini yok eder, ama karnını doyurduğu zaman da konu kapanır. Hayvanlardan farklı olarak tamamen öç alma duygusuyla hareket eden ve diğerlerini yoketmek için saldırıp, sırf bu amaçla en akla gelmedik şeytani planları yapan evrendeki tek canlı insandır.

Bu soykırımdan farksız cinayetler halkası yalnızca Endonezya’nın sendikacılarını, aydınlarını ve tanınmış simalarını hedef almakla kalmadı; olaylara tepki gösteren sıradan insanları ve Çinli azınlığı da katletti.

ABD MÜSLÜMAN KARDEŞLERİN SÜREÇ DIŞINDA KALMASINI İSTEMİYOR (WASHINGTON) Mısır’da askerlerin devrik Cumhurbaşkanı Muhammet Mursi’nin destekçilerine ateş açarak 51 göstericiyi öldürmesinin ardından, geçici Devlet Başkanı Adli Mensur, seçim takvimini hızlandırma yoluna gitti. Mensur’un yayınladığı kararname uyarınca beş ay içinde anayasa değişikliklerinin referanduma götürülmesi, ardından iki ay içinde genel seçimlerin yapılması ve parlamento toplanır toplanmaz da cumhurbaşkanlığı seçimlerine gidilmesi öngörülüyor. Başbakanlığa da eski Maliye Bakanı Hazım el Biblavi atandı. Amerika, Mısır’da sivil yönetime dönüş konusunda bir yol haritası açıklanmasından memnun. Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Jen Psaki de, dünkü basın toplantısında bu memnuniyeti dile getirdi: “Geçici hükümetin ileriye dönük bir plan ortaya koymasından memnunuz. Demokratik yollarla seçilmiş sivil yönetime dönüş yolunun ayrıntılarını belirlemek, uzun bir süredir dile getirdiğimiz gibi Mısırlılar’ın kendi kararı olacak. Bu süreç, anayasanın değiştirilmesi, referanduma götürülmesi, onun ardından genel seçimler ve

AZEN sayfalar dolusu yazıyla ifade etmeye çalışılan ancak çoğu zaman satır aralarında kalarak unutulmaya mahkum olan bir mesele, sinemanın görselliği ile birleştiğinde en umursamaz davrananı bile yüreğinin tam orta yerinden yakalama gücüne sahiptir. Bir önceki yazımda şiddetin bireysel ve toplumsal bağlarını ele almış ve kısaca söylemek gerekirse “bir yerde şiddetin sözel ve fiziksel egemenliği hüküm sürmekteyse, insanlıktan çıkma ihtimali kuvvetlenir” demiştim. Bunun ardından tam olarak bu savın birebir yaşanmışlığını görselliğe döken bir örnek çıkageldi.

açık olduğu bir konu var: Obama, sivil yönetime dönüş çağrısı yaptı, sivil cumhurbaşkanına değil. Bunun içindeki mesaj, ¬geriye bakmadan ilerlemeye devam etmek gerektiği yönünde. Artık Muhammed Mursi dönemini geride bırakıp, yeni dönemde ilerlemek gerekiyor.” Washington, Müslüman Kardeşler’in dışlanmasını istemiyor. Amerika Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Jen Psaki, bu konuda taraf tutmadıklarını ve Washington’un Müslüman Kardeşler’i Mısır’daki yeni siyasi sürece katılmaya ikna etmeye devam edeceklerini söyledi. Sözcü bu amaçla, Amerika’nın Kahire Büyükelçisi Anne Patterson ve diğer yetkililerin Müslüman Kardeşler de dahil olmak üzere, Mısır’da değişik siyasi grupların temsilcileriyle görüştüğünü bildirdi: “Müslüman Kardeşler’in temsilcileriyle temaslarımızı sürdürüyoruz. Onların bu sürecin parçası olmasını istiyoruz. Süreç çok uzun zaman alacak. Ayrıca rastgele tutuklanan kişilerin de serbest bırakılması gerektiğine inanıyoruz.” Obama yönetimi, Mısır’daki askeri müdahaleyi ‘darbe’ diye nitelemekten kaçınıyor. Resmen darbe diye tanımlarsa, Amerika Mısır’a yılda 1 buçuk milyar doları bulan askeri yardımı kesmek zorunda kalacak. Mısır, Amerika’nın bölgedeki en güçlü müttefiklerinden biri. Ancak darbe miydi, değil miydi tartışmaları daha uzun süre Obama yönetiminin başını ağrıtacağa benziyor. Amerika’nın Sesi’nin Arapça yayın yapan kanalı El Hurra’ya konuşan Robert Satloff’un yaklaşımıysa daha farklı: “Bu yavaş çekim bir askeri müdahale. General Abdülfettah el Sisi, Cum-

hurbaşkanı Mursi’ye ‘muhalefetle sorunlarını çöz, sana süre tanıyoruz’ dedi. 48 saatlik ültimatom verdi. Bu gizli bir şey değildi. Bu süre içinde Amerika Mısır ordusunu siyasi sürece müdahale etmemesi yönünde uyardı. Onlara tavsiyede bulunduk, ama bu tavsiyeye uyulmadı. Sonuçta koz Mısır ordusunun elinde ve o da kendi çıkarlarını düşünüyor. Stratejik çıkarlara sahip iç unsurlar, dış unsurlar tarafından idare edilemezler. Gözlemlerime göre, Muhammet Mursi müdahalenin büyümesini önleyecek gerekli adımları atmadı. Protestocularla görüşebilirdi. Muhalefet üyesi bir başbakanın yönettiği bir hükümet kurabilirdi. En önemlisi kendisine ültimatom veren Genelkurmay Başkanı’nı görevden alabilirdi. Ama hiçbirini yapmadı. Bana göre Mursi şehit olmayı seçti. Müslüman Kardeşler’in geleneksel siyaset yöntemini, kötü

Berlin Film Festivalinde gösterildiğinde adeta şok etkisi yaratan “Act of Killing” Endonezya’nın bu utanç verici insan avı dönemini masaya yatırmış ve filmin çekimlerini olayların geçtiği yerlerde gerçekleştirmiş. Belgeselin sarsıcı etkisi en çok “katillerle görüşme” faslında belirginleşiyor: Yönetmen infazları yapmış olanları bularak, onlardan cinayetleri yeniden kamera önünde canlandırıp anlatmalarını istiyor. Normal olarak böyle bir işteğe rıza gösterilmeyeceğini düşünenler ise yanıldıklarını bu belgeseli izlerken anlayacak. İnsanı dehşetten dehşete sürükleyecek şekilde bu katiller kendi halkını nasıl öldürdüğünü ayrıntılı olarak ve göstererek anlatıyor. Çünkü bütün bu olan bitene rağmen, infaz mangalarındaki katillere bazıları tarafından bugün bile “kahraman” muamelesi yapılıyor. İyi bir film bazen yüz kitabın yaratacağı etkiyi bir belgesel süresi içinde yaratabiliyor. Merak edenler için “Act of Killing” sinemalarda gösterimde.

güçlere karşı yeraltında savaşı sürdürmeyi seçti. Evet ordu müdahale etti, ama Müslüman Kardeşler müdahaleye muhalefet etmedi. Amerika’ysa sadece üstüne düşeni yaptı: Tavsiye verdi. Mısır ordusu da kendi kararını verdi. Şimdi bu kararın sonuçlarıyla ve Mısır’da sivil yönetim sürecinin tesis edilmesi için uğraşıyoruz.” Devlet Başkanı Adli Mensur geçici hükümette Müslüman Kardeşler ve şeriatçı el Nur partisinin üyelerine de yer verme önerisinde bulundu. Ancak Müslüman Kardeşler, sürecin yasal olmadığını savunarak geçiş dönemi planını kabul etmiyor. Mısır’da sivil idareye altı ayda yeniden geçilip geçilmeyeceği bilinmiyor. Zaman daralıyor ve Mısır’ın 1992’de Cezayir’de yaşandığı gibi bir iç savaşın içine sürüklenebileceği kaygıları artıyor. (Alparslan ESMER- VOA)


12

Güncel

17 Temmuz 2013 Çarşamba

Yrd. Doç. Dr.

Burak Küntay

Bahçeşehir Üniversitesi Öğretim Görevlisi

Mısır’da Neler Oluyor? GEÇTİĞİMİZ günlerde asker tarafından yapılan darbe Ortadoğu’da başlamış olan demokrasi akımına büyük bir zarar verdi. Arap Baharı ilk gündeme geldiğinde söylediğim bir söz vardı; “Bugün yaşanan bahar yarın fırtınaya dönüşebilecek bir husustur” demiştim. Demokrasi kültürünü tam anlamıyla yaşamamış ve sindirememiş bir toplumda demokrasinin tesisi, hiçbir zaman için geceden sabaha yapılamaz, her zaman bunun üzerinde durmuşumdur. Irak Savaşı ve evvelinde Afganistan’a demokrasi getirmek için yapılan müdahale hiçbir zaman tam anlamıyla sonuçlanamamıştır. Afganistan ve Irak’taki değişimi bir gecede yapmayı düşünenler, İkinci Dünya Savaşı sonrası Almanya ve Japonya örneklerinden bahsetmişlerdi. Unutmamak gerekir ki reformu, rönesansı, sanayi devrimini geçirmiş kültürel, milli, tarihi, sosyal ve ekonomik olarak sağlam bir alt yapısı olan Almanya ve Japonya’yı kendini yeniden inşa etmede göstereceği başarıyı sanayileşme ve demokratikleşme hususlarında gelişme sağlayamamış ülkelerden bir gün de beklemek olmaz. Nitekim Afganistan ve Irak bu sıkıntıları yaşıyor. Geçtiğimiz son on yılda bunları net bir şekilde gördük. Mısır’da yaşananlar da bambaşka bir yapının yeni bir olgu ile tanışma süreci olarak nitelenebilir. Kral Faruk dönemi sonrası Cemal Abdül Nasır akabinde Enver Sedat ve Mübarek yönetimlerinde çok da büyük bir demokrasiden bahsedemeyiz. Ordunun çok güçlü olduğu ve bu gücünü askeri kökenli devlet başkanlarına biat ederek uzun yıllar halkın üzerinde oluşturduğu baskıyla tesis ettiğini görüyoruz. Ancak gerek Nasır’ın karizması ve üstün liderlik vasıfları, gerek Enver Sedat’ın açılım ve uzlaşmaya yönelik tutumları bu despot görüntüyü geride tutmuştur. Tabii ki Soğuk Savaş döneminde, ortamın gerginliği ve hizipçiliği ile halkın üzerinde kurulan baskı çok da ön plana çıkmadı. Ancak Soğuk Savaş sonrası, Mübarek’in ordu insiyatifi ile uygulamış olduğu despot yönetim 2011 yılında Tahrir’de patlayan bir volkana alt yapı hazırlamıştır. Netice itibariyle, halkın Tunus’ta başlayan, demokrasi için dikte ve diktatörlerden kurtulma eylemleri Mısır’a sirayet etmiş ve Tahrir’deki ayaklanması sonucunda ordunun Mübarek’e sırtını dönmesiyle beraber Mısır’daki değişim gerçekleşmiştir. Şunun altını çizmek isterim ki, eğer o tarihte Mısır ordusu halkın değil Mübarek’in yanında yer alsaydı bugün Suriye benzeri sert, kanlı ve ülkeyi ve bölgeyi iyice kaosa sürükleyen bir olayın şahidi olurduk. Mısır’ın o dönemdeki Genelkurmay Başkanı General Muhammed Hüseyin Tantavi iktidarı ele geçirdikten sonra, kısa bir sürede seçimlere gideceğini açıklamasına rağmen gerek kendisini korumak için anayasayı değiştirme, gerekse de seçimleri erteleme hususunda istekli olmuştur. Böylece kısa bir müddet önce Tahrir’de Mubarek’e karşı halkın yanında duran ordu bu kez halkla karşı karşıya gelmiştir. Netice itibariyle, halkın baskısı nedeniyle seçimlere gidilmiş ve Müslüman Kardeşlerin ön plandaki isimlerinden olan Muhammed Mursi Devlet Başkanı seçilmiştir. Mursi ve yapılan bu seçim, Mısır’ın demokratik bir devlet olması açısından önemli bir şanstı. Yıllar sonra beklenen olmuş ve halk kendi liderini gerçekten seçebilmişti. Ancak Mursi arkasındaki büyük kitlesel oyu, daha ideolojik hamleler ve icraatlar yapmak suretiyle eritmeye başladı. Mursi, iktidarı boyunca uyguladığı iyi politikalara karşı, demokrasi ve insan haklarında çok tepki aldığı icraatlara gitti ve yine Tahrir’de milyonlarca kişi bir kez daha sokağa dökülüp, bu kez Mursi’yi önce erken seçime sonra da istifaya davet etti. Buraya kadar olanlar demokrasi sürecindeki bir ülkede anlayışla karşılanabilir; ama ordunun darbe yapması Mısır’ın büyük bir fırsatı kaçırmasına ve Mısır’da başlamış olan demokrasi sürecini yüz yıl geriye atmıştır. Bu aşamada, üzülerek takip ettiğim iki görüş var. Mısır politikasını bilmeden Mursi’nin yaptığı yanlışlardan bile haberi olmadan Mursi’nin büyük bir kitle tarafından aldığı oyun gerçek sebeplerini görmeyen birçok kimse Mursi’nin fanatikliğine başlamış ve maalesef içi boş yorumlarla bir ülke halkının gösterdiği tepkiyi hakir görmüştür. Karşıt görüş ise, Mursi ne kadar yanlış yaparsa yapsın dünyadaki en ilkel, en sonuç vermez, en insanlık dışı ve en aciz yöntem olan darbeyi çözüm olarak görerek adeta onu taçlandırıp bunu Mısır’ın geleceği açısından müspet bir hamleymiş gibi göstermeye çalışmaktadır. Dünyada bir tek darbe yoktur ki başarıya ulaşsın ve sonuç versin; orta vadede ve uzun vadede darbe yapanların isteklerine cevap versin. Halkın verdiği oyu silah kullanarak gasp etmek bırakın demokrasiyi hiçbir insani ya da vicdani olguyla bağdaşmaz, hele darbeden medet ummak acziyetin ötesine geçemez. Mursi başlarda ne kadar hata yapmış olursa olsun, arkasındaki desteği ne kadar azalmış olursa olsun bu hesaplaşmanın sandıkta seçmenle Mursi yapmalıdır. Peki, bu darbe Mısır’da neye sebebiyet verecek? Oyları ciddi anlamda azalan Mursi’nin oyları eskisinden de fazla olacak. Hele bir de Selefi ve Müslüman Kardeşler seçime sokulmazsa daha büyük ve ters bir darbenin alt yapısı oluşacak. Demokrasi adıyla, medeniyet adıyla, vatanseverlik adıyla silaha sığınmak ve darbe yapmak demokrasiye, medeniliğe ve vatanseverliğe vurulmuş en büyük sektedir. Keşke Mısır yeniden sandığa gidebilseydi. Keşke Mısır kendisine yüz sene geriye götürecek darbeyi yaşamasaydı. Ama daha önce de dediğim gibi, Arap Baharı Ortadoğu’da demokratikleşmenin başlangıcı olarak kabul ettiğimiz kısa süren bir süreç, demokrasinin yıllarca Ortadoğu’da yaygınlaşmasına ve olgunlaşmasına vesile olacak süreç maalesef sancılı geçecek bir süreç olacak: Arap Fırtınası.

İŞ İÇİN ABD'YE GİDECEKLERE

ACİL VİZE KOLAYLIĞI ABD İstanbul Başkonsolosluğu, ‘İş İnsanları Vizesi Programı’ başlattı. Bu vize programına eğitim, sağlık ve iş amaçlı acil başvurular yapılabilecek (ISTANBUL – POSTA 212) ABD İstanbul Başkonsolosluğu, son yıllarda Türkiye ve ABD arasında hızla artan ticaret hacmi ve işdünyasında gelen yoğun vize talebini en iyi şekilde karşılamak için acil vize randevusu alınmasına olanak sağlayacak "İş İnsanları Vizesi Programı" başlattığını açıkladı "İş İnsanları Vizesi"nin (BVP-Business Visa Program) ABD'ye acil iş vizesi acil iş vizesi talepleri olan kişilerin başvurularının değerlendirilmesi için başlatılıdığını belirten ABD Istanbul Başkonsolosluğu Vize Bölümü Konsolosu Sandi Ingram, özellikle sağlık, eğitim ve iş amaçlı acil başvuruların öncelikli olacağını belirtti. BVP'den faydalanmak için önceliğin ABD'ye iş amaçlı öngörülemeyen bir sebepten dolayı, acilen gidilmesi gereken durumlar için geçerli olacağını belirten Ingram, "ABD-Türkiye ticaret hacmini tüm zamanların en yüksek seviyesinde ulaştığının farkındayız. Vize bölümü olarak bunu yakından gözlemliyoruz" dedi. Normal koşullarda iş amaçlı ziyaretlerin, fuarların, konferansların tarihlerinin çok önceden bilindiğini ve zamanında vize ran-

devusunun alınmasının son derece önemli olduğunu belirten Ingram, "Fakat eğer bu konferanslardan birinde size acilen bir başkasının yerine konuşmacı olmanız için teklif geldiyse, bu öngörülemeyen bir gelişme olduğu için BVP'ye başvurabilirsiniz" ifadelerini kullandı. ABD İstanbul Başkonsolosluğu'na büyük çoğunluğun vize onayı alabildiğini ve konsolosluğun sadece geçen yılda 60 binden fazla vize verdiğini belirten Ingram, "Yeni programımız BVP'ye geçen hafta başladık. İki ülke arasındaki ticari bağların kuvvetlenmesine ve kişiler arasındaki ilişkilerin artırılmasını sağlayacaktır. Bizim önceliğimiz seyahatin acil bir iş için olması ve bunu detaylı bir şekilde başvuru sahibi tarafından açıklanması" dedi. Ingram, aciliyet taşıyabilecek acil

iş başvurularından örnekler vererek, "Örneğin başvuranın insan hayatını tehdit edecek bir sağlık problemi varsa biz bu başvuruyu hemen değerlendirmeye alıyoruz. Yakın zamanda iki saat içerisinde bu şekilde bir başvuruyu değerlendirdik. 6 yaşında ABD'de komada olan Amerikalı bir çocuğun Türk vatandaşı büyükanne ve babasının başvurusunu anında onayladık" dedi. Ingram, ayrıca eğitim için başvuruda bulunan öğrencilerinde beklenmedik sebeplerle öngörülenden daha erken vize almaları gerektiğinde tüm işlemlerle ilgili kendilerine yardımcı olunduğunu ifade etti.

» GAZETECİLERE ACİL VİZE

Ingram, BVP'nin sadece yatırım ya da ticaret yapan iş dünyası temsilcilerini değil, aynı zamanda ABD'de işi sebebiyle acilen ziyarette bulunmak zorunda olan bütün başvuruları kapsadığını belirterek, "Gazeteciler genellikle örneğin Başbakan'ın ABD ziyaretini önceden bilir ve buna

göre vize başvurularını yaparlar. Ama eğer ABD'de önem taşıyan beklenmedik birşey olduysa, gazetecinin acilen seyahat etmesi gerekiyorsa, gazeteciler de bu programa başvurabilir" dedi.

» BVP NEDİR?

BVP, ABD'ye aciliş vizesi talebinde bulunan başvuru sahiplerinin taleplerinin değerlendirilmesi için ABD İstanbul Başkonsolosluğu tarafından Temmuz'un ilk haftasında uygulamaya konan kolaylaştırıcı bir programdır. ABD Başkonsolosluğu tarafından acil randevu talepleri değerlendirilirken öncelik ABD'ye yapılacak seyahatin acil ve beklenmedik olan, yani daha önce tahmin edilemeyecek nedenlerle seyahat etmesi gereken başvuru sahiplerine verilecektir. Son bir yıl içerisinde yaptıkları ABD vize başvuruları reddedilen ve kalabalık gruplarla birlikte, gezilere, konferanslara ve fuarlara katılmak üzere seyahat etmek siteyen kişiler BVP uyarında acil vize randevusu almak hakkına sahip olamayacak. BVP, sadace ticaret veya yatırım amaçlı iş ziyaretlerini değil, sağlık, eğitim ve kişinin profesyonel iş yaşamını ile ilgili her tür acil ve öngörülemeyen ABD vizesi başvuruları içeriyor.

NOTERLİK İŞLEMLERİ

Amerika’da Türk Konsolosluklarına başvurup vekalatname vermek, evlilik cüzdanı almak veya buna benzer işlemleri yaptırmak için nelerin gerekli olduğunu ve ne kadar ücret ödeyeceğinizi sizin için araştırdık

I. Genel: Noterlik işlemleri için nüfus cüzdanı aslı şarttır. Vekâlet İşlemleri: Vekâlet verirken, vekilin T.C. Kimlik Numarası şarttır. Tapu, boşanma, araçla ilgili vekalet verirken 2 adet vesikalık fotoğraf gerekmektedir. Araç satış vekâleti için aracın ruhsat bilgileri gerekmektedir. Tasdik İşlemleri: Tasdik edilecek belgenin “Notary Public” ve “County Clerk” onaylı aslı ve 1 adet fotokopisi gerekmektedir. Tercüme İşlemleri: Nüfus cüzdanı, ehliyet, aile cüzdanı tercümeleri için belgenin aslı ve 2 adet fotokopisi gerekmektedir. (Bu belgelerin dışında tercüme işlemi yapılmamaktadır) Emeklilik İşlemleri: 1. “Social Security Administration”dan alınacak ve ABD’de çalıştığınız yılları gösteren, yeni tarihli “Statement of Earnings” belgesinin aslı ile 1 adet fotokopisi veya çalıştığınız her yıl için W2 formlarının ibrazı gerekmektedir. 2. İş yerinden/iş yerlerinden alacağınız, çalıştığınız tarihleri gün/ay/yıl olarak gösterir yazı ve bir adet fotokopisi gerekmektedir.

III. 3201 sayılı yasadan yararlanmak suretiyle Türkiye’de emeklilik işlemleri Yurtdışı borçlanması yaparak Türkiye’de emekli olabilmek amacıyla Sosyal Güvenlik Kurumu’nca talep edilen yurtdışında çalıştığınız tarihleri gün/ ay/yıl olarak gösterir “Hizmet Belgesi”nin tanzim edilebilmesi için aşağıdaki belgeler gerekmektedir. 1) “Social Security Administration”dan alacağınız ABD’de çalıştığınız yılları gösteren yeni tarihli “Statement of Earnings” belgesinin orijinali ve 1 adet fotokopisi veya çalıştığınız her yıl için W2 formlarının orijinalleri ile 2’ şer adet fotokopisi 2) Mümkün olması halinde iş yerinden/iş yerlerinden temin edeceğiniz çalıştığınız tarihleri gün/ay/yıl olarak gösterir yazı veya kendi iş yeriniz ise açılış/ kapanış tarihlerini belirtir belge 3) 20 ABD Doları Money Order 4) Pasaport ve nüfus cüzdanınız

II. Posta yoluyla onaylama şeklinde yapılana noterlik işlemleri Tapu işlemi dışındaki (alım, satım, miras vb.) vekâletnameler ve diğer noterlik işlemleri (muvafakatname, feragatname vb.) aşağıda izah olunduğu şekilde posta yoluyla yapılabilir. Belgenin Onayı: Vekaletnamenizi nüfus cüzdanınıza göre bilgisayarda yazdıktan ve sağ üst köşesine resminizi yapıştırdıktan sonra, “Notary Public”e götürüp orada her sayfayı imzalamak suretiyle resminiz dahil tüm sayfaları onaylatmanız gerekmektedir. Daha sonra “County Clerk”e gidip “Notary Public”in imzasının doğruluğuna ve geçerliliğine dair onay (verification) almanız gerekmektedir. Bulunduğunuz eyalette “County Clerk”in bu işi yapmaması halinde “State Department”dan “Legal Qualification and Authority of a Notary Public” tasdiki yaptırabilirsiniz. Bu işlemlerden sonra aşağıda sıralanan belgeleri eksiksiz

IV. Bedelsiz ithalat ve naklihane Yurtdışında en az 24 ay bulunmuş olup da (Türkiye’de 1 takvim yılı içinde 6 aydan fazla kalmamış olmak kaydıyla) yurda kesin dönüş yapacak vatandaşlarımız beraberlerinde kullanılmış ev eşyaları ile en az altı ay üzerlerine kayıtlı ve 3 yaşından büyük olmayan ( kayıt yılı itibariyle) motorlu araçlarını beraberlerinde götürebilmektedirler. Ancak, aynı zamanda ABD vatandaşlağına sahip olanlar bedelsiz ithalat yoluyla araba götüremezler. Eşya/motorlu araç götürmek isteyenlerin ikametgâh nakil belgesini almak üzere aşağıdaki belgelerle birlikte Başkonsolosluğumuza müracaat etmeleri gerekmektedir: 1) Geçerli T.C. Pasaportu, Nüfus Cüzdanı 2) Varsa ABD Pasaportu/Green Card. 3) Yurtdışında en az 24 ay kaldığınızı ve yurda kesin dönüş yapıldığını ispata yarayacak belgeler (İşyerinden ilişik kesme yazısı, işyeri kapatma belgeleri, diploma vb.) 4) ABD’ ye geliş tarihini, yurda dönüş tarihini, ABD ve Türkiye adreslerini de içerir talebe ilişkin dilekçe. 5) Motorlu araç ithalinde aracın ruhsat (title, registration) ve son altı aylık sigorta (insurance) belgeleri. 6) 20 ABD Doları Money Order

olarak Başkonsolosluğumuza gönderebilirsiniz. (Belgelerden birinin eksik olması halinde, evrakınıza işlem yapılamaz.) 1) “Notary Public” ve “County Clerk” onaylı belgeniz ve her sayfasının fotokopisi 2) “Turkish Consulate General” adına düzenlenmiş her belge için 20 ABD Dolarlık Money Order 3) Üzerinde kendi adresiniz yazılı ve pullu iade zarfı 4) İsteğinizi ve telefon numaranızı belirten kısa bir dilekçe NOT: “State Department”dan “Apostille” alınırsa, 5 Ekim 1961 tarihli Lahey Sözleşmesi (Yabancı Resmî Belgelerin Tasdiki Mecburiyetinin Kaldırılması Sözleşmesi) uyarınca Başkonsolosluğumuzun tasdiki gerekmemekte olup, belgenizi doğrudan Türkiye’ye gönderebilirsiniz.

V. Adli sicil Dış temsilciliklerimizce adli sicil bilgilerinin verilmesi Adli Sicil Kanunu’nun 8. maddesinde hükme bağlanmıştır. Bu çerçevede, yurt dışında yaşayan Türk vatandaşları ve yabancıların adli sicil bilgileri yurt dışındaki iş ve işlemlerinde kullanılmak üzere Başkonsolosluğumuzca verilmektedir. Adli Sicil kaydı almak için nüfus cüzdanınızla birlikte Başkonsolosluğumuza şahsen müracaat etmeniz gerekmektedir.

VI. Noterlik işlemleri harçları Noter ve “county clerk” tasdikli vekaletname, muvafakatname, feragatname, taahhütname gibi postayla onaylanmak üzere Başkonsolosluğumuza gönderilen tüm işlemler için alınacak harç matbu olup, 20 ABD Dolarıdır. Başkonsolosluğumuza şahsen müracaat halinde düzenlenecek olan noterlik işlemleri için alınacak harçlar aşağıda sıralanmıştır: Özel Vekâletname: 27 ABD Doları (ilave her sayfa için 18 ABD Doları değerli kâğıt bedeli alınır) Genel Vekâletname: 32 ABD Doları (ilave her sayfa için 18 ABD Doları değerli kâğıt bedeli alınır) Muvafakatname: 21 ABD Doları Feragatname: 21 ABD Doları Taahhütname: 21 ABD Doları Nüfus Cüzdanı, Nüfus Kayıt Örneği, Evlilik Cüzdanı, Ehliyet Tercüme: 15 ABD Doları Türkçe Belge Sureti: 13 ABD Doları

TÜRKİYE CUMHURİYETİ NEW YORK BAŞKONLOSLUĞU’NUN KATKILARIYA HAZIRLANMIŞTIR


Göçmenlik

13

17 Temmuz 2013 Çarşamba

CUMHURİYETÇİLER REFORMA DİRENİYOR Yaklaşık 12 milyon kişinin beklediği göçmenlik reformu tasarısı Temsilciler Meclisi’nde dirençle karşılaştı. Muhafazakarlar, tasarının meclisten hiçbir şekilde geçmeyeceğini savunuyor (NEW YORK-POSTA 212) Senato’da kabul edilen göçmenlik reformu tasarısı, Temsilciler Meclisi’nde dirençle karşılaştı. Adalet Komisyonu Başkanı ve Cumhuriyetçi temsilci Bob Goodlatte, göçmenlik yasasının bugün ABD’de yasadışı şekilde bulunanlar için hiçbir şekilde “vatandaşlığa giden bir yol” sunmayacağını söylemesi, demokratlar tarafından anlaşmayı bozucu bir tutum olarak yorumlandı. Senato’nun tasarısına karşı farklı bir tasarı üzerinde çalışan, ancak henüz Senato’nun tasarısı kadar kapsamlı bir plan

ortaya çıkartamayan Adalet Komisyonu’nu yöneten Goodlatte, yasadışı yollarla ülkede bulunan göçmenlere yeşil kart benzeri bir hukuki konumun sağlanabileceğini de ekledi. Ancak geçtiğimiz hafta Senato’dan geçen tasarının yazımına katkıda bulunan Senatör Chuck Schumer, bunun kabul edilemez bir geri adım olduğu yorumunu yaptı ve hiçbir demokratın vatandaşlık içermeyen bir tasarıyı kabul etmeyeceğini vurguladı. Muhafazakar temsilci Trey Gowdy ise Senato’nun tasarısının meclisten hiçbir şekilde geçemeyeceğini açıkladı.

» HİSPANİK OYLARI KİLİT

Bu tartışmaların ortasında, şimdi Capitol Hill’de Göçmenlik Reformu Yasa Tasarısı’nın “yavaş ve aylar sürecek şekilde ölüme gideceği” konuşuluyor. Tasarıyı yeniden canlandırmak ve Temsilciler Meclisi’nden geçirmek içinse demokratların ve Başkan Obama’nın yeni baskı noktaları bulması gerektiği söyleniyor. 2012 Başkanlık seçimlerinden

sonra yayınlanan, Cumhuriyetçi Parti’nin Hispaniklerin desteğini almadan yola devam edemeyeceğine dair rapor, partinin bu kesimle ilişkilerini düzeltmek için Göçmenlik Reformu’na yeşil ışık yakacağı umudunu doğurmuştu. Ancak bu umut, Temsilciler Meclisi’ndeki Cumhuriyetçilerin yeniden seçilmek için Hispanik oylarına ihtiyaç duymadığı gerçeğini göz ardı etti. Yine de durum tamamen umutsuz değil. Reform yanlısı önemli Cumhuriyetçi temsilcilerden biri olan Mario Diaz-Balart, Kongre’den hem iki kanadın hem de Obama’nın onaylayacağı bir tasarıyı geçirebilecekleri konusunda umutlu olduğunu söyledi. “Bence sonunda bir tasarıyı geçireceğiz. Buna gerçekten inanıyorum. Ama bu her zaman sakin ve güzel bir süreç olmuyor. Zaten yasa yapma süreci hiçbir zaman böyle değildir. Ama sonunda ortaya bir şey çıkartacağımıza inanıyorum,” diyen Mario DiazBalart, tasarının çöpe atıldığına dair konuşmaları ise “Aylardır çok coşkulu bir beklenti vardı. ‘Bitti bu iş’ gözüyle bakılıyordu. Ama hiçbir tasarının işi, başkanın masasına gidene kadar bitmemiştir ve bu çok zor ve uzun bir süreçtir” diye yorumladı.

» OBAMA’NIN ÇAĞRISI ABD Başkanı Barack Obama

ABD Başkanı Barack Obama Senato’nun desteklediği ve sınır güvenliğini güçlendirerek bugün ülkede yasadışı yollarla yaşayan

kişilere vatandaşlık yolunu açacak bir göçmenlik reformu yasa tasarısının Temsilciler Meclisi’nden geçirilmesi için çağrı yaptı. Obama, Senato’dan geçen tasarının yasalaşması halinde ülke ekonomisinin “büyük bir ivme” kazanacağını söyledi. Vasıflı göçmenlerin ve Amerikan üniversitelerinde eğitim görenlerin kendi işlerini kurarak istihdam yaratacaklarını da sözlerine ekledi. Kendisine bu konuda katılan Amerikalıların, Cumhuriyetçilerin ağırlıkta olduğu Temsilciler Meclisi’ndeki yasa yapıcıları ikna etmesini istedi.

» BUSH SESSİZLİĞİNİ BOZDU

Kendi döneminde Hispaniklerden bir kısım destek almış olan eski başkan George W. Bush, siyasetteki beş yıllık sessizliğini Göçmenlik Reformu yasa tasarısı için bozarak, muhafazakarların karşı çıktığı bir dönemde Cumhuriyetçilerden reformu desteklemelerini istedi. Ancak, Temsilciler Meclisi’nin kendi tasarısını hazırlamak üzere geçtiğimiz ay partiler arası görüşmelerden çekilen Cumhuriyetçi Raúl R. Labrador, Bush’un çağrısının çok az etkisi olacağını söyledi. Bir röportaj sırasında “Elbette herkes eski başkanın sözlerini ciddiye almalıdır ama bu konuda bir görüşten fazlası değil. Son kararı o vermeyecek,” diyen Labrador, yasa yapıcıların her birinin bağımsız bir figür olduğunu, birilerinin isteği doğrultusunda oy veren küçük çocuklar olmadıklarını vurguladı.

Vasiyet hazırlamanın püf noktaları

Eski Başkan George W. Bush

A M E R İ K A’ D A K İ

isim belirtilmemiş veya tayin edilmiş olanların durumu bu görevi yerine getirmeye müsait değilse, bu işleri yapmak üzere mahkeme tarafından bir kişiye yetki verilir. ■ Vefat Sonrası Süreç ve Masraflar Vefat sonrası hukuksal süreç ve bununla bağlantılı masraflar, hukuk terimi “Probate” ile ifade edilir.“Probate” süreci ile, mahkemeye sunulan vasiyetin ve dağıtımı yapılacak malların vefat eden kişiye ait olduğu, mal varlığının değer tespitinin yapılması, vefat edenin borçlarının ve vergilerinin ödenmesi ile sözkonusu malların vasiyetnameye uygun olarak dağıtımı sağlanır.

Bu işlemler için mahkeme işlemleri gerektiğinden genellikle bir avukat yoluyla takip edilmesi tercih edilir. Avukat ücreti ve mahkeme masrafları vefat sonrası mal varlığından ödenir. ■ New York Miras Hukukuna Göre Yasal Mirasçılar New York miras hukukuna göre eş, çocuklar, alt soy ve onların alt soyları, anne baba alt soyları, büyükanne büyükbabalar alt soyları, soy bağı kurulmuş evlilik dışı ilişkiyle dünyaya gelmiş olan çocuklar --oransal olarak evlilik bağıyla dünyaya gelen çocuklarla aynı muameleye tabidir-- evlatlık ve alt soy yasal olarak mirasçı konu-

mundadır. Arkasında herhangi bir mirasçı bırakmadan ölen kişinin mirası ise devlete kalır. ■ Mirasta “Saklı Pay” Hakkı Saklı pay, miras bırakana belirli derecede yakınlığı bulunan kişilerin mirası bırakan kişinin malvarlığı üzerinde hakka sahip olması gerektiği düşüncesine dayanır. Bu açıdan, miras bırakan malvarlığının tamamını istediği kişiye miras olarak bırakabilme özgürlüğüne sahip değildir. Kanuni mirasçıların miras üzerinde saklı pay olarak adlandırılan hakları vardır. Ancak vasiyet bırakan şahıs, saklı payların haricinde kalan malvarlığı üzerinde istediği gibi tasasrrufta bulunabilir. ■ Vefat Eden Eşin Mirasını Önceki Evlilikten Olan Çocuklarına Bırakması Vefat eden eş, tüm mal varlığını daha önceki eşine ve bu evlilikten olan çocuklarına bırakmış ise, hukuksal yollara başvurulabilir. Miras payı için açılacak davalar saklı payın ihlal edilmesi şartlarında geçerlidir. Bu paylaştırmada hiç pay verilmeyen ya da saklı payı ihlal edilen mirasçılar “tenkis” ya da “iptal” davası açabilir. Tenkis davası hakkından fazlasını almış olanların haklarının diğer mirasçının hakkı oranında eksiltilmesidir. ■ Nikahsız Eş ve Evlilik Dışı Çocukların Miras Payı Gerek New York ve gerekse Türk hukukuna göre nikahsız eşin hukuken hiçbir miras hakkı yoktur. Ancak çocukların mirasçılık hakkı evliliğe bağlı değildir. Evlilik içi veya dışında doğan çocuklar aynı oranda mirasçı olmaya hak kazanır.

GAZETESİ

YIL: 1 SAYI: 9

SAHİBİ POSTA 212 PUBLISHING LLC ADINA

EKMEL ANDA

New York’ta vasiyet hazırlamanın iki kuralı var. Sadece bu iki kuralı bilmek de yetmiyor. POSTA212 olarak New York’ta vasiyet hazırlamanın püf noktalarını sizin için araştırdık... (NEW YORK - POSTA 212) New York’ta vasiyet iki kurala göre hazırlanır: Yazılı olarak yapılan vasiyetnamenin iki şahit önünde imzalanması ve aynı şekilde bu vasiyetin her iki şahit tarafından imzalanması. Hazırlanan yazılı belge, “akli dengenizin yerinde olduğu, kimsenin baskısı altında kalmadan imzaladığınızı ve bu belgenin sizin son istek ve arzularınızı içerdiğini” kayda geçiren ifadeleri taşımalı ve bu beyan iki şahit huzurunda yapılmalıdır. Vasiyetname sahibi vasiyetini imzalarken iki şahidin birden hazır bulunmasından başka, daha sonra aynı belgeyi onların da imzalaması gerekir. New York’ta vasiyet sahibinin imzasının noter onaylı olması gerekmez, ancak noter huzurunda hazırlanan vasiyetlerin mahkemeye sunulmaları gereken hallerde yargısal işlemlerin daha çabuk şekilde sonuçlandığı belirtilmektedir. ■ Yetkili Kişi Belirleme ve Muhtemel Sonuçlar Vasiyetin New York’ta hazırlanması halinde vasiyet sahibinden eski deyimle “tereke” de denilen, “vefat sonrası mal varlığı” için görevli sıfatıyla bir kişi veya bir kuruluşu belirlemesi istenir. Tayin edilen kişinin bu görevi yerine getirememe olasılığına karşı yedek bir “görevlinin” belirlenmesi de gereklidir. Bu kişi ya da kurum, vefat sonrası vasiyette belirtilen talimatlar doğrultusunda mirasın dağıtımını yapmakla görevlidir. Vefat eden kişinin alacaklarını tahsil etmek, vefat sonrası mal varlığına ilişkin masrafları, ölen kişinin borçları ve vergilerini ödemekle sorumludur. Eğer böyle bir

TÜRKLERİN

17 Temmuz 2013 Çarşamba

MEDYA GRUP BAŞKANI

CAN KAMİLOĞLU GENEL YAYIN YÖNETMENİ

YILMAZ SOYTÜRK YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ

AHMET RAVALI

HABER KOORDİNATÖRÜ HALDUN ARMAĞAN EDİTÖRLER

SAYFA TASARIM WEB WASHINGTON TEMSİLCİSİ İDARİ MÜDÜR REKLAM VE PAZARLAMA MÜDÜRÜ

GÖRSEL YÖNETMEN SÜLEYMAN PEROL MEHVEŞ KOÇAK ADNAN ONARAN ESEN ÜNAL ARDA SAYINER ERDAL ÖZBEK EMRE EMİRGİL İLHAN TANIR MEHVEŞ SÖNMEZ SURHAN ÜNAL

ADRES 31 – 00 47th Ave. Long Island City, NY 11101 TELEFON 718 732 08 57 ABONE SERVİSİ REKLAM SERVİSİ SERİ İLAN HABER MERKEZİ DAĞITIM

abone@posta212.com reklam@posta212.com seriilan@posta212.com haber@posta212.com dagitim@posta212.com

POSTA 212 GAZETESİ ANKA HABER AJANSI ABONESİDİR

HABER OLMAK İÇİN...

haber@posta212.com


14

Eğitim

17 Temmuz 2013 Çarşamba

Neden Amerika’da Eğitim ABD, uzun yıllardır dünyadaki tüm öğrenciler için bir eğitim cazibe merkezi olmuştur. POSTA212 olarak ABD akademik eğitim olanaklarını sizin için araştırdık (NEW YORK-POSTA 212) Amerika Birleşik Devletleri (ABD), yıllar boyunca yurt dışından eğitim amacıyla gelen bir çok öğrenci için cazibe merkezi olmuştur. Bunda ABD eğitim kurumlarının; her sene açıklanan dünyadaki üniversite değerlendirme listelerinde her zaman en üst sıraları işgal etmelerinin,üniversite araştırmaları ve öğrencilere sağladığı sosyal imkanlarda dünya liderliğine oynamalarının, dünyayı saran Amerikan kültürünün etkilerinin payı büyüktür. Bu surette dünyanın her tarafında tanınan ve geçerliliği olan, dünyanın en güzel kampüslerinin bulunduğu ve mezun olduktan sonra aldığınız eğitim ve kurduğunuz network (tanıdık ağı) ile yurtiçinde ve yurtdışında daha çok iş imkanını bulabileceğiniz seçkin bir Amerikan üniversitesinden mezun olmanın getireceği prestij ve kariyerinize katkısı, her öğrencinin hayalini süsleyen ve hiçbir zaman değerini kaybetmeyecek bir kazanım haline gelmektedir.

» AMERİKA’DA AKADEMİK EĞİTİM

Amerika’da akademik eğitiminizi kolejler ve üniversitelerde lisans ve lisans üstü eğitimi (master ve doktora) şeklinde gerçekleştirebilirsiniz. • Amerikan Toplum & Meslek Kolejleri (Junior or Community Colleges

– Vocational Technical Institutions) Türkiye’deki karşılığı önlisans programlarıdır. Daha çok halk tarafından tercih edilen, uygun fiyatlı, daha kolay kabul alabileceğiniz, 2 senelik eğitim veren toplum & meslek yüksekokullarıdır. Bunların en iyi yanları; mezun olduktan sonra 4 senelik okullara direk 3.sınıftan geçiş imkanı sağlamalarıdır. Mezunları önlisans diploması (Associate’s Degree) alırlar. Tercih edilmeme nedenlerinin en önemlisi ise; geçiş yapılacak tam denk üniversitenin bulunmasının zorluğu ve birebir ders denkliğinin tam sağlanmamasından dolayı öğrencileri almış olduğu dersleri tekrar almak zorunda bırakmasıdır. • Amerikan Üniversiteleri (American Colleges / Universities) Amerikan Üniversiteleri, seçkin kurumların yaptığı sıralamalarda hep en iyi yerlerde bulunmaktadırlar. Bununla beraber akademik ve kariyer odaklı olarak eğitim vermektedirler. Verdikleri eğitimin kalitesi yüksek standartlarda olup dersleri pratiğe dökerek henüz okurken sizi iş dünyasına hazırlamaktadırlar. Bilimsel araştırmaları ve akademik çalışmalarıyla da yine dünyada öncü konumda bulunmaktadırlar. Handikap olarak görülebilecek tek yanları ise İngiltere gibi eğitim konu-

ÜNİVERSİTELERE BAŞVURU YAPARKEN ARANAN ŞARTLAR LİSANS EĞİTİMİ İÇİN ARANAN ŞARTLAR Direk 4 senelik bir okuldan kabul alabilmeniz için yeterli skoru almanız gereken iki sınav vardır; SAT testi (Scholastic Assessment Test); matematik, okuma ve yazmadan oluşur. TOEFL (Test of English as a Foreign Language) ise İngilizce yeterlilik testidir. Bunlar haricinde kabul alabilmeniz için lise diplomanız, mevcut notlarınız ve nitelikleriniz de büyük önem arzetmektedir. 2 yıllık bir önlisans programına ise bu şartların çoğu aranmadan daha rahat kabul alabilirsiniz.

sundaki ciddi rakipleriyle karşılaştırıldıklarında lisans üstü eğitimlerinin daha uzun süreli ve dolayısıyla daha maliyetli olmasıdır.Amerikan Üniversitelerinde Eğitim Burada alacağınız eğitim ana hatlarıyla ikiye ayrılmaktadır; Lisans eğitimi ve Lisans üstü eğitim. • Lisans Eğitimi (Bachelor’s Degree – Undergraduate Qualification) Lisans Eğitimi ülkemizdeki lisans programları gibi 4 senelik bir eğitimdir. Amerika’da lisans eğitimi için üniversite yerine daha çok “kolej” tabiri kullanılır. Mezunları, lisans diploması (Bachelor’s Degree) alırlar. Önlisans programlarından gelen öğrenciler de yeterli denkliği sağladıkları takdirde 3.seneden itibaren burada eğitim almaya devam edebilirler.

» LİSANSÜSTÜ EĞİTİM

Daha önce aldığınız bir lisans dip-

lomasıyla (Bachelor’s Degree) başvuru yapma şartı aranan, ülkemizdeki yüksek lisans (Master’s Degree) programları ve sonrasında yapabileceğiniz doktora (Doctorate – PhD) programlarından oluşur. ABD’de “üniversite” tabiri lisanüstü eğitim veren kolej ve üniversiteler için kullanılır. Master öğrencileri genellikle bir ya da iki yıllık lisans üstü çalışmalardan sonra lisans üstü dereceler alabilirler. Doktora ise genelde beş veya yedi yılda tamamlanır. Eğer master derecesiyle doktora programına başlarsanız daha kısa sürede doktora eğitiminizi tamamlayabilirsiniz. Yüksek lisans eğitimini tamamlayan öğrenciler alanlarına göre; sosyal bilimlerde yeterlilik (MA), teknik ve bilimsel konularda yeterlilik (MS), işletme (MBA), güzel sanatlar (MFA),

hukuk (LLM), sosyal çalışma( MSW) ve eğitimde yeterlilik (EdS) diplomalarını alırlar. Doktoradaki en yaygın bitirme dereceleri ise; çeşitli alanlarda (PhD), eğitim (EdD), hukuk (UD), bilim (DSc), din ve ilahiyat (DD)tır. Ayrıca, ABD’ye gelen öğrencilerin büyük çoğunluğu yüksek lisans eğitimi alan öğrencilerden oluşmaktadır.

LİSANSÜSTÜ EĞİTİM İÇİN ARANAN ŞARTLAR Lisansüstü eğitimlerde ise aşağıdaki şartlar aranmaktadır; • Dört yıllık bir lisans öğrenimi belgesi, • Transkript, • Öğretim üyelerinden alacağınız destekleyici referans ve tavsiye mektupları, • Başvuru yazısı, • İstenilen giriş testlerinden alacağınız yeterli dereceler. Bu testlerin en bilinenleri; işletme dışı alanlar için alınması istenilen GRE(Graduate Record Examination), işletme ve yönetim bölümleri başvuruları için istenilen GMAT(Graduate Management Admission), tıp eğitimi için istenilen MCAT(Medical College Admission Test) ve İngilizce yeterliliği için istenilen TOEFL testleridir.

Türkiye birincisinin tercihi Bahçeşehir Üniversitesi oldu LYS 2013 Türkiye Birincisi Mert Mestanoğlu tercihini Bahçeşehir Üniversitesi (BAU) Tıp Fakültesi’nden yana kullandı. İzmir Fen lisesi mezunu Mestanoğlu, ‘‘Bilim insanı olma hayalimi Bahçeşehir Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde gerçekleştireceğim” dedi

(İSTANBUL-POSTA212) MF-2 ve MF-3 puan türlerinde 500 tam puan alarak LYS 2013’te Türkiye birinciliğini kazanan, İzmir Fen Lisesi mezunu Mert Mestanoğlu, doktor ve araştırmacı bilim insanı olma hayalini Bahçeşehir Üniversitesi (BAU) Tıp Fakültesi’nde gerçeğe dönüştürecek. “BAU Tıp Fakültesi, klasik tıp eğitiminden farklı olarak ilk günden itibaren öğrencilerini araştırmaya ve bilime yönlendiren bir anlayışa sahip. Bu yüzden BAU Tıp’ı tercih ettim” diyen Türkiye Birincisi Mert Mestanoğlu, yeni akademik dönem başlamadan önce ilk çalışmalarına

ağustos ayında Amerika Birleşik Devletleri’nde start verecek. Yaz aylarını Yale Üniversitesi Beyin Cerrahisi Damar Hastalıkları Bilim Dalı Başkanı ve Beyin Genetiği Programı Direktörü, aynı zamanda Bahçeşehir Üniversitesi Mütevelli Heyeti Üyesi Prof. Dr. Murat Günel’in ABD’deki laboratuvarlarında geçirecek olan Mert Mestanoğlu, İngilizce hazırlık eğitimini de ABD’de alacak.

» ÖĞRENCİLERİN TAMAMI BURSLU

BAU Tıp’ın bu yıl alacağı 40 öğrencisini de

burslu olarak kabul edeceğini söyleyen BAU Tıp Dekanı Prof. Dr. Türker Kılıç “ÖSYM bursu alacak olan ilk dört öğrencinin yanı sıra, sıralama ve mülakat sonucuna göre tüm öğrencilerimizi burslu olarak okutacağız. Amacımız yalnızca tıp doktorları değil, dünyaya açılacak bilim insanları da yetiştirmektir” dedi. Bu yıl üniversite sınavına girenler arasında sıralamada ilk 2.000’e girerek BAU Tıp’a kayıt yaptıran öğrencilerin tamamı doğrudan yüzde 100 burslu, 2.001 - 10.000 arasına giren öğrenciler ise doğrudan yüzde 50 burslu olacaklar. Bu yüzde 50 burs alacak öğrenciler arasından BAU Tıp mülakat sınavından geçenlere yüzde 100 mütevelli heyeti bursu verilecek. Eğitim dilinin İngilizce olduğu BAU Tıp’ta öğrenciler hazırlık sınıfını da burslu olarak BAU İstanbul, BAU Toronto ya da BAU Washington D.C. kampüslerinden birinde okuma şansı elde edecek. Ayrıca tam burslu BAU Tıp öğrencileri yurtdışı araştırma stajlarını da BAU Tıp Fakültesi Dekanlığının belirleyeceği koşullarda ücret ödemeden burslu olarak yapabilecek.

» ‘BİLİM İNSANI OLMAK İSTİYORUM’

“Bahçeşehir Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni tercih ettim çünkü ben sadece bir tıp doktoru değil, aynı zamanda bir bilim insanı olmak istiyorum” diyen Mert Mestanoğlu ise konuşmasını şöyle sürdürdü: “Seçeneklerimi değerlendirdiğimde benim için en uygun üniversitenin Bahçeşehir Üniversitesi olduğunu gördüm. Çünkü Bahçeşehir Üniversitesi (BAU) Tıp Fakültesi, klasik tıp eğitiminden farklı olarak ilk günden itibaren öğrencilerini araştırmaya ve bilime yönlendiren bir anlayışa sahip. Bilim adamı yetiştirme misyonuyla her öğrencisine özel önem vermeyi amaçlıyor. Öğrencilerinin kendilerini geliştirmeleri için çok iyi olanaklar sunuyor. Kendi amacıma en uygun olarak BAU Tıp Fakültesi’ni gördüğüm için tercihimi bu yönde kullandım. Tıp doktoru ve aynı zamanda bilim insanı olmak isteyenlere BAU Tıp Fakültesi’ni öneriyorum”.

‘ÖĞRENCİLERİMİZE TAM DESTEK’ “Bahçeşehir Üniversitesi (BAU) Tıp Fakültesi öğrencilerini tüm olanaklarımızla destekliyoruz” diyen Yale Üniversitesi Beyin Cerrahisi Damar Hastalıkları Bilim Dalı Başkanı ve Beyin Genetiği Programı Direktörü, ve Bahçeşehir Üniversitesi Mütevelli Heyeti Üyesi Prof. Dr. Murat Günel de konuşmasını şöyle sürdürdü: “BAU Tıp öğrencileri, Yale Üniversitesi’nde dünyanın en gelişmiş laboratuvarlarında araştırma yapma ve çalışma imkanı bulacak. BAU Tıp çatısı altında yetişecek geleceğin bilim insanları böylece dünyadaki gelişmeleri yakından izleme ve katkıda bulunma olanağına sahip olacak.”


Toplum

17 Temmuz 2013 Çarşamba

MICROSOFT AMERİKAN İSTİHBARATINA BÜTÜN KAPILARI AÇMIŞ

Microsoft’un Amerika’nın istihbarat birimleriyle oldukça yakın çalıştığı ve kullanıcıların iletişimlerinin bu istihbarat kurumları tarafından takip edilmesine yardım ettiği ortaya çıktı (WASHINGTON – POSTA 212) Microsoft’un ayrnıca, Milli Güvenlik Ajansına (NSA) yardım ederek, kendi şirket şifrelerinin nasıl aşılabileceği hakkında yardımda bulunduğu da anlaşıldı. Guardian’ın haberine göre, Edward Snowden’ın sızdırdığı dokümanlar, Silicon Vadisi ile Amerikan istihbarat kurumları arasındaki işbirliğinin özellikle son üç yıl içinde sanılanın çok üstünde olduğunu gösteriyor. İşbirliğinin derinliğini gösteren bazı detaylar. Microsoft NSA’ya, Outlook.com portalındaki web chat’larini görebilmesi için şifrelerin kırılmasına yardım etti. NSA, Microsoft tarafından hotmail ve Outlook.com’a girmesine imkanlar tanındı. Microsoft ayrıca FBI ile ortak çalışarak, NSA’ye, dünyada 250 milyon kişinin kullandığı cloud servislerine sızme ve buradaki bilgileri gözetleme imkanı tanıdı. Microsoft, sonradan satın aldığı Skype’a da aynı şekilde sızma imkanı tanıdı. Temmuz ayında yine Snowden’in sızdırdığı bilgilere dayanarak, Amerikan istihbarat kurumlarının prism olarak adlandırılan programla Microsoft, Skype, Apple, Google, Facebook ve Yahoo şirketlerinin bilgi bankalarına doğrudan erişime sahip olduğu ortaya çıkmıştı.

Obama: Birbirinizi hemen ihbar edin (WASHINGTON-POSTA 212) ABD Başkanı Barack Obama’nın, NSA eski çalışanı Edward Snowden'in küresel dinleme ve izleme programını basına sızdırmasına benzer bir olayı gelecekte yaşamamak için istihbarat çalışanlarının birbirlerini ispiyonlamasını istemesi şaşırttı. Federal istihbarat görevlilerinden, iş arkadaşlarının yaşam biçimlerine, tutum ve davranışlarına, farklı çalışma saatlerine ve sıra dışı seyahatlerine, finansal ve evlilik sorunlarına özel dikkat göstermelerini isteyen ABD Başkanı Barack Obama, ancak bu yöntemle Washington'a tehdit oluşturabilecek çalışmaların önüne geçilebileceğini düşünüyor.

» İSPİYONLAMAYANA CEZA

TAGPP’DEN ABD’DE GEZİ FORUMU

Gezi Hareketi’ne mizahi yaklaşım (SAN FRANSISCO - POSTA 212) San Fransisco’da kurulan Türk Amerikan Gezi Platformu (TAGP), art arda gerçekleştirdiği organizasyonlarla Gezi Parkı hareketine destek veriyor. Platform yönetici komitesi, platform kuruluşunun üç hafta sonrasında aktif çalışmalarının ilk meyvesini 29-30 Haziran 2013 tarihinde, Gezi Parkı hareketinde çekilen ve sosyal medyada, yerli ve yabancı basın organlarında büyük yankı uyandıran fotoğraf ve videolardan oluşturdukları “mizah” temalı bir sanat sergisi ile aldı. San Fransisco şehir merkezinde görücüye çıkan sergi, çok kısa süre açık olmasına rağmen yerli ve yabancı 400’ü aşkın katılımcıyla tüm Amerika’da büyük yankı uyandırdı. Sergi boyunca yapılan konuşmalar sayesinde interaktif bir ortam yaratıldı ve Gezi hareketinde birebir yer almış kişiler katılımcılarla park izlenimlerini paylaşarak katılımcıları bilgilendirdi.

15

Sanat sergisinin hemen ardından, TAGP’nin 10 Temmuz 2013 tarihinde halka açık olarak gerçekleştirdiği ilk foruma San Fransisco ve çevresinden yaklaşık 60 kişi katıldı. Bu katılımcıların yanı sıra, Amerika’nın dört bir yanında, Türkiye ve Avrupa’da forumu online ortamdan takip edenlerle beraber katılımcı sayısı 120 kişiye ulaştı. Üç saat süren forumda katılımcıların tamamı söz alarak bundan son-

ra neler yapılabileceği hakkında fikirlerini paylaşma imkanı yakaladı. Önümüzdeki günlerde de aktif çalışmalarını hızla sürdüreceğini açıklayan TAGP, ilk olarak Amerika’nın diğer bölgelerindeki Gezi Parkı destekçilerinden gelen büyük talep üzerine, sanat sergisini başka şehirlere de taşıyarak platform katılımcı sayısını artırmayı amaçlıyor.

Davranışsal izleme tekniklerinin temel dayanağını “İç Tehdit Programı” oluşturuyor. Bu benzeri görülmemiş program altında federal istihbarat görevlilerinin çalışma arkadaşlarının “riskli davranışlarını” gözlemesi ve bildirmesi gerekiyor. Bu bildirimi yapmayanlar, cezai suçlamalar da dahil birçok cezayla karşılaşabiliyor. Obama, İç Tehdit Programı’nı Bradley Manning’in güvenli bir bilgisayar ağından indirdiği yüzbinlerce gizli dosyayı WikiLeaks ile paylaşmasından sonra, 2011’in Ekim ayında başlatmıştı. Söz konusu program ulusal güvenliği doğrudan ilgilendirmeyen Barış Gönüllüleri, Eğitim departmanı gibi birimleri de kapsıyor. İlk uygulamaya girdiğinde fazla ses getirmeyen bu programa göre, “tehdit davranışı belirtileri” gösteren çalışanlar hakkında veya bilgisayar ağında şüpheli işlemler fark edildiğinde güvenlik soruşturması açılabiliyor. Çalışanların, mesai arkadaşlarının yaşam tarzlarına, finansal sorun, farklı çalışma saatleri ya da açıklanamayan seyahatler gibi davranış ve yaşam tarzı değişikliklerine bakarak “Birleşik Devletler’e zarar verebileceklerini” tahmin etmeleri isteniyor. Kamu ve özel kurumlarda çalıştıkları dönemlerde, gizli belgeleri sızdıran, çalıştıkları kurumların gizli tutulması gereken bilgilerini çalan ya da bu yönde girişimde bulunanların davranışları yıllar boyunca çeşitli araştırmalarla izlendi ve çeşitli profiller çıkartıldı. Obama yönetimi, bu araştırmalardan elde edilen sonuçların istihbarat çalışanlarıyla paylaşılarak, gelecekteki tehditlerin önüne geçilmesini istiyor. Programın uygulanmasından sorumlu ABD Ulusal Karşı İstihbarat Birimi’nin sözcüsü Gene Barlow, önceki vakalarda bilgi sızdıranların çalışma arkadaşlarının çeşitli davranış farklıklarını gördüklerini ama kimseye bildirmediklerini söylüyor. “Programın amacı, insanlara sadece hangi davranışların rapor edileceğini değil, aynı zamanda nasıl rapor edileceğini ve raporlamanın önemini öğretmek,” diyor.

» UZMANLAR ŞÜPHELİ

Ama bilim insanları bu teknikleri sorguluyorlar. Çünkü uzmanlara göre davranış izleme yoluyla gelecekteki davranışların tahmin edilmesi kanıtlanmamış bir yöntem ve ileride etnik ve ırksal ayrımcılığa ya da özel hayatın ihlaline yol açabilir. Ulusal Araştırma Konseyi’nin 2008 tarihli teröristlerin belirlenmesi üzerine raporunda, “konseye ya da bilim dünyasına göre davranışsal ya da psikolojik izleme teknikleri kullanımı için hazır değildir” ifadesi yer alıyor. Carnegie Mellon Üniversitesi'nde sosyal bilimler profesörü olarak görev yapan Stephen Fienberg de, “Gelecekte bilgi sızdıracakları bu şekilde tahmin etmek çok spekülatif” diyor. İstihbarat örgütleri, Pentagon ve İç Güvenlik bakanlığı bu tür araştırma projelerine on milyonlarca dolar harcadı. Ancak yıllar sonra hala ulusal güvenlik yasalarını çiğneyecek olan çalışanları saptama gücüne sahip değiller. Fienberg bu yöntemlerle ilerlemenin “samanlıkta iğne aramaktan farksız” olduğunu belirtiyor.

ABD'nin Suriye freni el değiştiriyor

Suriye’de Esad’ın yönetiminin devrilmesi için savaşan muhaliflere yapılan ağır askeri yardımlar Kongre’ye takıldı... İLHAN TANIR WASHINGTON

(POSTA 212) Başkan Obama, 2011 yılının Ağustos ayında, Suriye’de karışıklıkların başlamasından 6 ay kadar sonra Beyaz Saray’da, kameraların önündeki podyuma çıkarak, Suriye Devlet başkanı Beşar Esad’ın görevden çekilmesini talep etmişti. Sonrasında İngiliz ve Fransız müttefikleri de Obama’nın çağrısına paralel şekilde Esad’a ‘’git’’ dediler. Bundan birkaç ay sonra ise, kasım ayında, Türkiye’nin başbakanı Erdoğan, Esad’a görevinden ayrıl çağrısını yaptı. Obama, 'git' gitmesinden bir yıl sonra, bu kez 2012 yılının Ağustos ayında, Esad rejimini kimyasal silahlar kullanmama konusunda uyarmış, kimyasal veya biyolojik silah kullanılmasının ‘’kırmızı çizgi’’ olarak göstermişti. Obama, ‘’Eğer birçok kimyasal silahın etrafta dolaştığını veya kullanıldığını görürsek bu bizim için bir kırmızı çizgi olur. Bu durum benim hesaplarımı değiştirir. Bu denklemleri değiştirir’’ demişti. Sonraki aylarda buna benzer uyarılar yapan Obama, yine bu tür silahların kullanımını ‘’oyunun kurallarını değiştirici’’ etki yapacağını söylemişti. Obama’nın Esad’a ‘görevinden

fif silah olarak adlandırılan, ve uçak veya tanklara karşı etkisiz olan bir askeri yardımı türü, ayrıca zırhlı araçlar ve diğer başka askeri yardım yapacağı sözü verdi. Bu tür silahların, Suriyeli İsyancılara, Rejim güçlerine karşı kesin bir üstünlük yaratması zaten beklenmiyor. Onun yerine, isyancıların ısrarla istediğ yardım ise ağır silahlar ve uçuşa yasak bir bölgenin Suriye’nin güneyinde Ürdün sınırına yakın yerlerde ve kuzeyinde Türkiye sınırına yakın yerlerde kurulması. Bu konularda şimdilik Amerikan tarafından ise pek

ayrıl’ demesinden neredeyse 2 yıla yakın ve kimyasal silah tehdidi üzerinden ise bir yıla yakın bir süre geçtikten sonra Amerikan hükümeti, başkan Obama’nın Milli Güvenlik başdanışmanı Ben Rhodes tarafından, haziran ayında, Suriye’nin bu kırmızı çizgiyi aştığını açıkladı. Haziran ayının 14’ünde bir telekonferansla yapılan açıklamalar ile Suriye rejimini kırmızı çizgiyi aşmakla suçlayan Beyaz Saray’ın bundan sonra Suriye’deki olayları faktörleri ne şekilde değiştireceği beklendi. Üzerinden yaklaşık bir ay geçmesine rağmen, ABD’nin Suriye rejimi-

ne karşı herhangi bir risk almak istemediği görülmekte. Bu kez, Başkan Yardımcısı Joe Biden’in, Amerikan Kongresi'nin Senato ve Temsilciler Meclisi tarafına sunduğu ve Suriyeli muhalif güçleri nasıl silahlandırıcağını anlattığı söylenen brifinglerde, Kongre'nin bu iki kanadının istihbarat komitelerinin de duyduklarından

tatmin olmadığı anlaşılıyor. Geçen hafta yapılan ve basına kapalı olan oylamalarda, hem Temsilciler Meclisi hem de Senato’nun İstihbarat Komiteleri, CIA ve Amerikan Savunma Bakanlığı'nca Suriyeli muhalflere gönderileceği söylenen askeri yardımlar bloke edildi. Al Arabiya’dan Joyce Karam’in

bildirdiğine göre, Kongre’nin ilgili komitelerinde yer alan üyeler, Beyaz Saray’dan bu askeri yardımların tam olarak hangi Suriyeli isyancılara, hangi uzun dönemli strateji gereğince verileceği üzerine ‘’açık detaylar’’ istendi. Hatırlanmalı ki, ABD şimdiye kadar Suriyeli isyancılara sadece ha-

fazla bir ümit yok. ABD’nin yeni dönem Dışişleri Bakanı John Kerry, ilk göreve geldiği ocak aylarında, Esad’ın hesaplarını değiştirecek ve bu savaşı kazanamayacağını anlatacak bir strateji bulunacağını ifade etmişti. Kongre ile görüşmelerde de, silah gönderimi noktasında bu argümanları kullandı-

ğı söylenen Kerry’nin, Kongre’nin freni ile karşılaştığı görülüyor. Şimdiye kadar Suriye krizine dahil olmakta oldukça isteksiz görünen ve farklı nedenlerle frenlere basan Obama yönetimi, Esad yönetiminin kimyasal silah kullanmasının ortaya çıkmasıyla birlikte, mecburen gaza basmak ve Suriyeli muhaliflere yardım etmek zorunda hissetti. Görünen o ki, tam esnada, Obama’nın fren pedalindeki ayağının yerini, Kongre alarak, yönetimin Suriye planlarını yetersiz bulduğundan hareketle, gaza basılmasına karşı olduğunu belirtti. Kongre’de ayrıca Çay Partisi gibi bazı Cumhuriyetçi ve izolasyon yanlısı gruplar da, Suriyeli isyancıların büyük oranda aşırı İslamcı olduğundan hareketle, ABD’nin askeri yardımına karşı çıkmaktalar. Amerikan halkı da Suriye’de olanları uzaktan seyretmeye devam ediyor. Geçen on yılda iki başarısız savaşla borca giren ülkeye karşı daha çok savaş istemeyen halk, son yapılan anketlerde ise, ‘’Amerikan çıkarlarına zarar vermeyecek şekilde’’ Amerikan silahlarının Suriye rejimine karşı kullanılmasına %49 oranında destek verdi. Buna rağmen, Amerikan halkının Suriye isyancılarına yardım etmek hususunda Beyaz Saray’a herhangi bir baskı yaptığı yok.


OBAMA

ABDLİLERİN DURUŞMA TAKINTISI

Başkan Barack Obama, Zimmerman davası hakkında yaptığı açıklamada olayı bir trajedi olarak nitelendirdi ve halkı jürinin kararına saygı göstermeye çağırdı. Obama, “Bu ülkede her gün çok fazla cana malolan silahlı şiddeti durdurmak için elimizden geleni yapıp yapmadığımızı sorgulamalıyız. Kendimize, birey ve toplum olarak ileride böyle trajedileri nasıl engelleyebileceğimizi sormalıyız. Trayvon Martin’i ancak böyle onurlandırabiliriz” diye konuştu.

Amerikan halkının duruşmalara olan tutkunluğu geçtiğimiz hafta bir kez daha kanıtlandı. Mısır gibi, ABD’nin Ortadoğu’daki en önem verdiği ülkelerden birinde yer yerinden oynarken ve asker yönetime el koyarken, Amerikan halkı ABD’nin önde gelen haber kanallarından, George Zimmerman isimli bir kişinin, Florida eyaletinde öldürdüğü 17 yaşındaki Trayvon Martin’in duruşmasına bağlandı.

İLHAN TANIR WASHINGTON

2012 yılının Şubat ayında meydana gelen olayda, Zimmerman, içinde yaşadığı ve etrafı örülü kooperatif evleri biçimindeki mahalde, içeride dolaşan siyahi Trayvon’ı şüpheli bulmuş, polisi arayarak haber vermiş ve sonrasında ise halen detayları tam olarak bilinemeyen bir şekilde gence müdahale etmişti. Yaşanan boğuşma sonrasında ise genç Trayvon kalbine yakın mesafeden isabet eden kurşunla ölmüştü. Zimmerman olayda meşru müdafaa olduğunu savunurken, Trayvon’ın savunma avukatları ise Zimmerman ve daha sonra Zimmerman’ın gözaltına alan ama tutuklamayan polislerin ırkçı motiflerle hareket ettiğini ileri sürdü. 1 Haziran öncesi ve sonrasındaki milyonlarca kişinin sokağa dökülmesi ve ardından Askerin duruma el koyması sonrası Mısır’da gerginlik devam ederken, CNN ve diğer kablolu Amerikan haber kanalları, bir Latin kökenlinin, siyahi bir çocuğu öldürmesinin görüldüğü duruşmaya canlı olarak bağlanmayı yeğlemişler, dünyayı bir kenara bırakmayı seçmişlerdi. Bir anlamda bu durumdan, Amerikalıların özellikle bozguna uğranılan Afganistan, Irak savaşları ile bir türlü düzlüğe çıkamayan ekonomilerinden sonra tamamiyle izolasyon havasına girmiş olmalarının da etkisi var. Bundan dolayı Suriye veya Mısır olsun, Amerikalılar Ortadoğu’nun karışık gelişmelerinden mümkün olduğunca uzak kalmayı yeğlemekteler.

Aslında Amerikalılar’ın bu duruşma izleme tiryakiliği yeni değil. Yaklaşık 20 yıl önce, Amerikalılar 1995 yılında, o zamanın ünlü Amerikan futbolu yıldızı siyahi OJ Simpson’ın eşini öldürüp öldürmediğine karar verecek duruşmalara bağlanmıştı. Amerikalıların bir kısmı Simpson için dua eder ve serbest kalması için yalvarırken, diğer kısmı ise onu kesinlikle suçlu buldu ve hapise gönderilmesi için bekledi. O zamandan beri Michael Jackson’ın küçük çocuklara sarkıntılık etme suçlamasından, çocuğu kaybolan Casey Anthony duruşmasında annenin suçluluğuna kadar her yıl yeni bir duruşmaya takılmaya devam etmekteler. OJ Simpson’ın tam aksine, bu kez, Zimmerman duruşması ile ilgili yapılan anketlerde, siyahilerin çok büyük bir çoğunluğunun Zimmerman’ın suçlu olduğuna inandıklarını gösteriyor. Önceki yıllardaki duruşmalara göre, bu kez televizyonun yanında Amerikalılar twitter ve facebook gibi sosyal medya araçlarıyla da duruşmaya kendı çaplarında yorum ve heyecan getirmeye çalıştilar. Haziran ayının 10’unda başlayan Zimmerman duruşması, tam da geçen cumartesi gecesi açıklandı. Amerikalılar da cips, bira ve diğer yiyecekleri ile George Zimmerman’ın juri tarafından suçsuz bulunduğunu öğrendiler. Sosyal medyada büyük yankı koparan bu sonuç sonrası, Zimmerman, bir taraftan özgürlüğüne kavuşurken, diğer taraftan ise geri kalan hayatında Amerika’nın ‘’ünlüler’’ listesine girmiş oldu. Muhtemelen yakında yazacağı bir kitapla da milyonlarca doları kasaya atacak. Amerikalılar ise bir sonraki duruşmayı beklemeye koyulacak.

17 Temmuz 2013 Çarşamba

İŞTE ABD ADALETİ

YIL 1 • SAYI 9 HAFTALIK ÜCRETSİZ

MAHKEME KARARI DÜNYAYI ŞOKE ETTİ George Zimmerman, evine kestirme yoldan giden 17 yaşındaki silahsız Trayvon Martin’i tabancasıyla ateş ederek öldürmüştü. Zimmerman’ın suçsuz bulunması hem vicdanları yaraladı hem de protestolara neden oldu

(NEW YORK-POSTA 212) Geçtiğimiz yıl ırkçılık tartışmalarını yeniden alevlendiren Trayvon Martin cinayetinde, 17 yaşındaki silahsız siyah genci öldüren George Zimmerman mahkemede suçsuz bulundu. Jürinin tartışmalı kararı tepki doğurdu. 2012 yılının Şubat ayında yaşanan olayın ardından siyahlar ve insan hakları savunucuları gösteriler düzenlemişler, hatta Barack Obama, “Eğer bir oğlum olsaydı Trayvon gibi olurdu” diyerek Martin’in ailesine destek çıkmıştı. Zimmerman’ın yargılamasına üç hafta önce başlanmıştı. Davada Zimmerman aslında ikinci derece cinayetle suçlanırken, Yargıç Debra Nelson tartışmalı biçimde, daha hafif bir suç olan ancak yine de 30 yıl hapisle sonuçlanabilecek kasıtsız asam öldürme suçunu da jüriye seçenek olarak sunmuştu. Televizyonda canlı yayınlanan ve tüm ülkenin ilgiyle takip ettiği davada açıklanan kararla Zimmerman hem Florida Savcılığı’nın yönelttiği ikinci derece cinayetten hem de Yargıç Debra Nelson’ın önerdiği kasıtsız adam öldürmeden suçsuz bulundu. Karar açıklanırken adliyenin önünde bekleyen 100 kadar kişi gözyaşları içinde protesto ediyordu. Dava boyunca mahkeme salonunda bulunan Martin’in ailesi ise karar açıklanırken güvenli bir yerde tutuluyordu.

» NELER OLMUŞTU?

17 yaşındaki Trayvon Martin, 26 Şubat 2012’de Florida Orlando’da bir akşam süpermarketten çikolata ve buzlu çay almak için dışarı çıktı. Elinde poşetle, yağmurdan ıslanmamak için kapüşonunu kafasına geçirip evine dönerken, mahallenin gönüllü bekçisi, babası emekli yargıç olan George Zimmerman’ın (29) dikkatini çekti. Yanında 9 mm’lik silahı, otomobiliyle etrafı kolaçan ederken uzaktan Martin’i gören Zimmerman, kapüşonlu bu siyah gençten şüphelenip hemen 911’i aradı ve bir hırsız gördüğünü ve takipte olduğunu bildirdi. 911 memuru Zimmerman’dan gelen ekiple sitenin giriş kapısında buluşmasını ve Martin’i takip etmemesini istedi. Ancak Martin ve Zimmerman hala da nedeni bilinmeyen bir karşılaşma ve kavga yaşadı ve bu sırada Zimmerman Martin’i göğsünden vurdu. Davada savcılar Zimmerman’ı Martin’e ırkçı bir önyargıyla yaklaşan, şiddet yanlısı ve polis

“Adalet yoksa, huzur da yok” 17 yaşındaki siyah Tryvon Martin’i öldüren George Zimmerman’ın serbest kalmasının ardından tepkiler büyüyor.

özentisi olarak gösterdiler. Savunma ise Martin’i derslerine gelmediği için okuldan uzaklaştırılan, kavga etmeyi seven bir esrarkeş olarak nitelendirmeye çalıştı. Sonunda Zimmerman’ı kurtaran Florida’nın kişinin kendi hayatını kurtarmak için ölümcül güç kullanmasına izin veren yasaları oldu.

» IRKÇILIK ŞÜPHESİ

Polis, şimdi Zimmerman’ın beraat etmesi sonrasında ülke çapında gösteriler yapılmasına hazırlanıyor. Özellikle cinayetin gerçekleştiği Florida’da geniş güvenlik önlemleri alındı. Altı kadından oluşan jüri, bu şaşırtıcı kararı 16 saatlik görüşmelerin ardından açıkladı. Karar açıklanırken hiçbir ifade göstermeden dinleyen ve avukatlarına el sallayan Zimmerman, Yargıç Nelson yerini terk edene kadar rahatlama belirtisi göstermedi. Yargıç Debra Nelson, kararı açıklamadan önce mahkemedeki izleyicilere fikirlerini kendilerine saklamalarını söyledi ve gerçekten de beraat kararı açıklanırken salondan hiçbir ses çıkmadı. George Zimmerman’ın avukatlarından Mark O’Mara “Sonuçtan çok mutluyuz, George Zimmerman kendisini savunuyordu v e hiçbir suçu yoktu. Jürinin bunu böyle değerlendirmesinden memnunuz” dedi. Diğer avukat Don West ise Zimmerman mahkeme önüne çıkartıldığı için bile kızgın olduğunu söyledi. Davayı araştıran polis de önce Zimmerman’ın tutukla-

mamayı ve suçlamamayı tercih etmişti. Ancak Zimmerman’ın marketten evine yürüyen silahsız Martin’i kendi hayatından endişe ettiği için öldürmesinin haklı olup olmadığı noktasında kilitlenen dava, ırkçılık tartışmalarının merkezine yerleşti. Davada gördü tanıklarının Martin’i Zimmerman’ın üzerinde gördüklerini söylemeleri, savunmaya “makul şüphe” için gerekli kanıtı verdi. Karar karşısında üzgün olduğu belli olan başsavcı Bernie de la Rionda ise “Kim kimi takip etti? Önemli olan bu nokta değil mi? Önemli olan, kendi yolunda giden bir çocuğun bir yabancı tarafından takip edilmiş olmasıdır. Kapüşon takan ve hiçbir şey yapmayan bir çocuk, polis olmak isteyen bir adam tarafından takip edildi.”

» AİLE ÜZGÜN

Karar açıklanırken mahkeme salonunda bulunmayan kurbanın ailesi, kararın ardından tepkilerini Twitter’da gösterdiler. Ölen gencin babası Tracy Martin Twitter’a “Kalbim kırık olsa da inancım sarsılmadı, bebeğim Tray’i her zaman seveceğim” yazdı. Annesi Sybrina Fulton ise “Tanrım, en karanlık günümde sana yaslandım. Ne olursa olsun, kontrol hala Tanrı’da. Seni seviyorum Trayvon” dedi. Trayvon’un Jahvaris Fulton ise Shakespeare’in ünlü dizelerine gönderme yaparak “Sen de mi Amerika?” diyerek tepkisini gösterdi.

(NEW YORK-POSTA 212) ABD’de geçtiğimiz yıl ırkçılık tartışmalarını yeniden alevlendiren Trayvon Martin cinayetinde, 17 yaşındaki silahsız siyah genci öldüren George Zimmerman’ın mahkemede suçsuz bulunmasına tepkiler sürüyor. Kararın açıklanmasının hemen ardından, Pazar günü New York Union Square’de yapılan gösteride 300 kadar protestocu karara karşı çıktı. “Trayvon için Adalet! Zimmerman hapse!”, “Irkçılığa hayır”, “Trayvon’a adalet yoksa Zimmerman’a huzur da yok”, “Oğullarımızı kurtarın” yazılı pankartlar açan göstericiler, ırkçılık karşıtı sloganlar attı. Akşam saatlerinde sayısı binlere ulaşan protestocular New York Times Meydanı’nı kapatarak yürüyüşe başladı. Polis, trafiği kapatan göstericilere izin verdi. Zimmerman kararı için Brooklyn ve Harlem’de de gösteriler düzenlendi. Gösterilerde Zimmerman için federal soruşturma açılması çağrısı yapıldı.

ÜNLÜLER KARARA TEPKİ GÖSTERDİ DONALD TRUMP: Zimmerman melek değil, ama kanıt eksikliği ve özellikle de Florida yasalarındaki nefsi müdafaa kavramı jüriye başka seçenek bırakmadı. MICHAEL MOORE: Silahlı bir Trayvon Mar-

tin, silahsız George Zimmerman’ı takip edip öldürmüş olsaydı…. Bu cümleyi tamamlamam gerekiyor mu? LENA DUNHAM: Kalbim Sybrina Fulton, Rachel Jeantel ve Trayvon’u seven ve onun hayatının önemli ollmadığı mesa-

jının gönderildiği herkesle. SOLANGE KNOWLES: Trayvon Martin için adalet. Jordan Davis için adalet. Brandon Pettiford için adalet. Kendrick Johnson için adalet. BEYONCE: Beyonce da, önceki gün Nas-

hville’deki konseri sırasında Trayvon Martin için bir dakikalık saygı duruşunda bulunulmasını istedi. Daha sonra “I Will Always Love You” (Seni Hep Seveceğim) şarkısını söyledi. YOUNG JEEZY: Ünlü Rap yıldızı Facebook

sayfasından yayınladığı yeni şarkısı ‘It’s a Cold World’ü (Bu Soğuk Bir Dünya) Martin’e adadı. RIHANNA: R&B yıldızı, “Bugüne kadarki en üzücü haber. Adalet bu mu? Bu, ancak Amerika’da olur” diye tweet attı.


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.