POSTA212 - SAYI 6

Page 1

AK PARTİ SÖZCÜSÜ HÜSEYİN ÇELİK, GEZİ OLAYLARININ ARKASINDAKİ İSMİ AÇIKLADI

‘KİLİT İSİM: SOROS’ TBMM Başkanlığı için adı geçen, ancak aday olmadığını açıklayan AK Parti Genel Başkan ’ye değerlendirdi Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Hüseyin Çelik, yaşanan olayları

HABER • ÖZ

E

R BE

R

L ZE

ER • ÖZEL AB HA LH

•Ö

■ Maalesef üzülerek söylüyorum, bunların uluslararası desteği de var. Dünyanın birçok yerinde bu Soros’un Açık Toplum Enstitüsü’nün uzantıları bulunuyor.

■ Gezi olayları son derece barışçıl, yeşile, çevreye duyarlılık gibi masum bir gerekçeyle başladı, yoldan çıkıp vandalizme dönüştü

■ Apolitik gençlik sosyal medya kullanılarak sokağa itildi. Sonra bu mesele bütün gayrimemnunların birleşme noktası haline getirildi

■ “Böyle giderse nüfusumuz yaşlanır, her ailenin asgari üç çocuğu olması lazım” diyen Başbakan, üç çocuğu olmayana ceza mı verdiriyor, kırbaç mı attırıyor?

■ Yavuz Sultan Selim’den rahatsız olanlar önce Sabiha Gökçen’den, İsmet Paşa’dan rahatsız olmalıydı. İnönü, Dersimlileri mağaralara doldurup zehirlemiştir » 10’DA

• ÖZEL HAB

E

26 Haziran 2013 Çarşamba YIL 1 • SAYI 6 HAFTALIK ÜCRETSİZ

A M E R İ K A’ D A K İ

TÜRKLERİN

GAZETESİ

www.posta212.com

‘En güçlü adam en zayıf anında'

ABD’Lİ DÜŞÜNCE KURULUŞLARININ ERDOĞAN DEĞERLENDİRMESİ

Avrupa’da bir süredir Erdoğan’a yönelik eleştirilerin dozu artıyordu. Ancak ‘Gezi Olayları’ ile birlikte bu tepki Avrupa kamuoyunu ve hükümetlerini de aşarak ABD’ye kadar uzandı ■ ABD yönetiminin dış politikalarının oluşumunda bu tür düşünce kuruluşlarının etkisi büyük. Yönetim, pek açık ifade etmese de, mesajlarını yine Think Tank’lerle bağlantılı olan medya aracılığıyla ilettiği de bilinen bir gerçek.

GURURUMUZ Fenerbahçe USA

■ En etkili Think Tank’lerden Council on Foreign Relations’ın Türkiye ve Ortadoğu uzmanı Steven Cook’un, Foreign Policy’deki “En güçlü adam, en zayıf anında” analizinde Erdoğan’ın ‘Gezi’ sonrası durumu özetleniyor.

HEPSİ VE DAHA FAZLASI POSTA212 LIFE’DA Taksim Meydanı’ndaki çatışmadan kazançlı çıkan kim?

‹LHAN TANIR ■ 8’DE

TAKSİM GEZİ’NİN BİLANÇOSU AĞIR » 8’DE

» 9’DA

Lösemili Türk çocuk için Amerikalılar seferber ■ Henüz 3,5 yaşındaki Emre Songur, 8 aydır kanserle mücadele ediyor. Ailesi onun için mücadele ederken, karşı komşuları Matt Milliken de internetten para toplamaya çalışıyor.

■ ABD’nin en iyi üniversiteleri ■ Türk medyası nereye koşuyor ■ Sandyzedelere su faturası şoku ■ ABD Ordusu’nun ölüm makinesi ■ Evsizlikten zirveye çıkanlar ■ Porto Riko’da Türkiye aşkı ■ Hollywood Hillary’i arıyor ■ Denizi değil, gölü seçin ■ Duran Adamlara özel yemekler ■ Gagarin’in ölümü aydınlandı

■ Washington’un Türkiye’ye nasıl tepki vermesi gerektiğini sorgulayan Carnegie Endowment for International Peace ise, Obama-Erdoğan ilişkisinin soru işaretlerine açık hale geldiğini belirtiyor.

■ Türk kızı Lara da kansere yakalanmış ve ABD’deki Türklerin başlattığı kampanyalar sayesinde Amerikalı bir donörden ilik bulunmuştu. Lara’nın sağlık durumuyla ilgili son gelişmeler » 3’TE

New York’ta yaz sezonunu deniz kızları açtı ■ Geçtiğimiz ekim ayında Sandy Kasırgası’nın vurduğu Coney Island, Mermaid Parade’ye (Deniz Kızı Festivali) ev sahipliği yaparken, yaz sezonuna da ‘merhaba’ dedi

» 16’DA

Haşlama köpek mi, kızartma fare mi? DO⁄AN ULUÇ ■ 7’DE

AYŞEN GRUDA: ‘BAŞBAKANA NEDEN YEĞENİM DEDİM’ » 11’DE

GEZİ OLAYLARI ABD İLE TİCARETİMİZİ ETKİLEMEZ » 5’TE

Global piyasalar FED şoku yaşadı EN ÇOK KARA PARAYI KİM AKLIYOR » 6’DA Değişim zamanı ARZU KAYA URANLI ■ 9’DA

■ ABD Merkez Bankası’nın parasal genişleme programında küçülme sinyalleri vermesi dünya piyasalarında depreme neden oldu. » 7’DE

ESEN ÜNAL

esenun@gmail.com

WALL STREET RAPORU

2015’e az kala ABD’deki Türk Lobiciliği

Medya depremi

YRD. DOÇ. DR. BURAK KÜNTAY ■ 12’DE

MEHVEŞ KOÇAK ■ 2’DE


2

Toplum Yaşam

26 Haziran 2013 Çarşamba

Mehveş Koçak mehveskocak@posta212.com

Medya depremi...

N

E büyük bir heyecandır mikrofon ile soru sormak, kameranın önüne geçip anons yapmak, gazeteye haber hazırlamak, fotoğraf çekmek, manşete başlık koymak..... Dünyanın en güzel duygularını yaşatır gazetecilik mesleği....Öyle bir heyecan ki : yastığa başınızı onunla koyar, onunla kalkarsınız... Söz konusu haber olunca, ne ailenizi ne de dostlarınızı tanırsınız... O gün, o haber için herşeyi terkedersiniz... O yüzden taksim olayları, bir çok gazeteci için acı bir deneyimdir... Duyduklarını yazamadılar, gördüklerini söyleyemediler, bildiklerini aktaramadılar. Elleri, koltuklarının altında şaşkın bakışlarla, olaylara sadece şahit oldular... Ortalık, savaş alanına döndüğünde, medya binalarındaki koltuklarında internet sitelerinden olayları izleyebildiler. Kimileri teselli ararcasına “Yahu büyütmeyin bu olay, sabah biter... Yarını bekleyelim... görelim” dese de, içlerindeki kuşku onları günlerce kemirdi ve en sonunda hepsi yanıldıklarını anladı... Medyadaki kaçınılmaz çöküş başladı... Türk medyası tarihinde ilk defa bu kadar büyük bir deprem yaşıyor. Öyle bir deprem ki ne hükümet ne de büyük krediler bu depremi durdurabilir. Çünkü söz konusu “Halkın medyaya güveni”. Ana akım medyanın gerçek anlamda özgürlük bayrağını teslim ettiği tarih 2007’dir. Yani ülke tarihinin en ciddi davası Ergenekon’un patlak verdiği günler. Soruşturulan bir davada, yayın yasakları ile başlayan sansür, medyayı korku ve çıkar ilişkilerine sürükledi. O tarihten itibaren ülkede yaşanan ciddi olayları görmezden gelmek, olayın taraflarına mikrofon uzatmamak, Uludere, Reyhanlı ve Suriye sınırındaki haberleri objektif aktarmamak, bu çöküşün gerçek anlamda başlangıcı oldu. Ve Taksim Gezi Parkı olayları ile Medya, büyük bir depremi yaşadı. Yıllarca büyük emeklerle oluşturulan yayın markalarının ismi bir gecede çizildi, istifalar, işten çıkarmalar seri halde başladı... kim facebook ve tweetirda aleyhte yazmış tek tek tespit ediliyor... Medya binalarinda cadı av korku saldi... Öyle bir korku ki damarlarında kanser gibi dolaşıyor... Tek tek Türk medyasinin bütün organlarını kemiriyor. Türk medyasında yaşanan bu sancılı deprem, aynı zamanda yeni fidanların doğmasına da sebep oldu.. Butik basın-yayın kuruluşları devreye girdi... Kaynağı habercilik olan, tarafsız yayın yapan, büyük kredilere bel bağlamayan, butik tabir ettiğimiz basın -yayın kuruluşları yeni bir dönemi başlattı... Posta 212 Gazetesi’de bu butik yayınlardan biri... Kaynağı sadece habercilik olan gazete, okurlarına yıllardır alışılmışın dışında hizmet veriyor. Taraflı haber yapmak ile olayları olduğu gibi tarafsız bir şekilde aktarmak arasında dağlar kadar yöntem farkı vardır. Bu yöntem sizi haberci yapar... Bu yöntem, sizi her türlü depreme karşı korur.....toplumda güven duygusu oluşturur... Hükümetler değişir ama yayın politikası değişmez.. Posta 212 Ailesi,Türkiye’nin geçtiği şu zorlu dönemde ilkeli yayın yapmanın gururunu yaşamaktadır. Baskılar, eleştiriler olsa da tarafsızligindan taviz vermeden Türk medyasındaki bayrağı, okuyucularının güveni ve desteği ile onurla taşımaya devam edecektir.

REKLAM VERMEK İÇİN...

reklam@posta212.com

ATAA’dan çağrı: ‘Orantısız güç kullanan kişileri yargılayın’

Türk Amerikan Dernekleri Asamblesi, Türkiye’de yaşanan olaylar karşısında duydukları kaygıları dile getirdi. ATAA, olaylarla ilgisi olmayan vatandaşlara orantısız güç kullanan kişilerin soruşturulması ve yargılanması çağrısında bulundu (WASHINGTON-POSTA 212 ) ABD’dekiTürk çatı örgütlerinden biri olan Türk Amerikan Dernekleri Asamblesi (ATAA) Türkiye’de yaşanan olaylar ile ilgili bir mesaj yayınladı. Hükümetten, göstericilere ve olaylarla ilgisi olmayan vatandaşlara orantısız güç kullanan kişilerin soruşturulması ve gerekli ölçüde yargılanması için çağrıda bulunan ATAA, yakınlarını kaybeden ki-

şilere başsağlığı dileyerek, yaşanan trajik olaylar sonucunda yaralanan kişilere acil şifalar diledi.

» DERİN ENDİŞE

ATAA Başkanı Mehmet Çelebi ve ATAA Yönetim Kurulu ve Mütevelli Heyeti Türkiye’de yaşanan olaylar ile ilgili öneri ve tavsiyeleri değerlendirme amacıyla üye derneklerin başkanlarına 13 Haziran’da bir konferans çağrısı yaptı.

17-18 Haziran’da ATAA Başkanı Mehmet Çelebi ve ATAA Eski Başkanı Ergun Kirlikovalı Ankara’da katıldıkları üst düzey bir toplantıda üye derneklerin başkanlarından alınan geri bildirimleri ve Türk-Amerikan toplumunun derin endişlerini iletti.

» KOMİTE KURULDU

ATAA Türkiye’de yaşanan olaylara daha hızlı yanıt verebilmek amacıyla bir

komite kurdu. Türkiye’de yaşanan olayları çok yakından takip etmeye devam eden ATAA, göstericilerin sorunlara hızlı bir çözüm bulunması için bir çağrıda bulundu. “Bu zor zamanda fikirleriniz ve sesinizi duyurmanız için elimizden gelenin en iyisini yapmaya devam edeceğiz” diye belirten ATAA, fikirlerini paylaşmak isteyen kişilerin “yourvoice@ataa.org” adresine e-mail atmalarını rica etti.

Yemek derslerine büyük ilgi

Galatasaraylılar buluştu (WASHINGTON-POSTA 212) Galatasaray Washington DC Taraftar Derneği’nin “Dostluk ve Galatasaray’ın Şampiyonluğunu Kutlama Pikniği” başarılı bir organizasyon ve yoğun katılımla gerçekleştirildi. Lubber Run Park’ta Galatasaray DC Derneği’ne özel olarak ayrılmış yarı kapalı alanda gerçekleştirilen piknik, havanın yağma riskine rağmen, her yaştan yaklaşık yetmiş Galatasaray taraftarını bir araya getirdi. Lezzetli yemeklerin yenilip Galatasaray marşlarının dinlendiği piknikte, taraftarlar birbirleriyle sohbet etme ve kaynaşma imkanı buldular. Etkinlik, şampiyonluk kutlaması için özel olarak hazırlanmış pastanın kesilmesiyle son buldu.

ATAA Eski Başkanı Ergun Kirlikovalı

(MICHIGAN-POSTA 212) Michigan Türk Amerikan Derneği (TASM) Kadınlar Kolu, Detroit'te bu dönemin son “Cooking Class” programını başarıyla gerçekleştirdi. Geleneksel Türk kahvaltısı tanıtımının yapıldığı programda, davetlilere poğaça, menemen, tahin- pekmez karışımı, kaymak ve çemenin hazırlanışı canlı olarak gösterildi. Programı ilgiyle takip eden davetlilerden isteyenler, tanıtımı yapılan yiyeceklerin hazırlanışını kendileri de deneyerek öğrenme imkanına sahip oldular. Her zaman yoğun ilgilinin olduğu "cooking class" programına bu kez 33 kişi iştirak etti.

» KÜLTÜR ÖĞRENİYORUZ

Program sonunda görüşlerini paylaşan Cyntha ve Scotl Millis çifti, "Cook and Share" programı-

na ilk defa katıldıklarını ve beklentilerinin üzerinde bir memnuniyetle ayrılıyor olduklarını belirttiler. Wayne State Üniversitesi'nde görev yapan Prof. Mr. Millis, programın sadece Türk yemeklerini tanıtmadığını, Türk kültürü ve Türkiye hakkında da yeni bilgiler öğrettiğini ifade etti. Eşiyle aynı duyguları paylaştığını belirten Bayan Millis ise, programda öğrendiği tarifleri mutlaka denemek istediğini söyledi. Programı dikkatle takip eden davetlilerden bir diğeri Anna Opel çifti idi. Daha önce Türkiye’ de iki yıl geçirdiklerini belirten çift, Detroit’e döndükten sonra Türkiye’yi çok özlediklerini, ve bu yüzden bu programa katılmanın kendilerini çok mutlu ettiğini ifade ettiler. Türkiye’yi ve Türk insanını çok sevdiklerini de sözlerine

ekleyen Opel çifti, daha sonraki programlara da mutlaka katılmak istediklerini belirttiler. "Cooking Class" programına katılan piyano öğretmeni Bibianne Yu, programın içeriğinin çok güzel hazırlandığını,ve programa sadece Türk yemeklerini değil, Türk kültürünü de öğrenmek için katıldığını ifade etti. Programın başında TASM’nin tanıtımının yapıldığı videonun da kendisi için çok bilgilendirici olduğunu belirten Yu, programın organizatörleri hakkında daha fazla bilgi sahibi olmanın kendisini mutlu ettiğini de sözlerine ekledi. Program, misafirler için hazırlanmış olan zengin Türk kahvaltısı, ince belli cam bardaklarda servis edilen çay ve bol köpüklü Türk kahvesi ikramı ile son buldu.


Güncel Toplum

Amerikalı komşu minik Emre için seferber oldu

Doğan Uluç doganuluc@aol.com

Haşlama köpek mi, kızartma fare mi?

Minik Emre’ye şu an için gereken en önemli tedavi psikolojik yardım. Ancak, küçük çocuk Türkçe’den başka bir dil bilmediği için bu tedaviye cevap veremiyor

Emre Songur henüz 3,5 yaşında ama kanserle savaşıyor. Ailesi onu kurtarmak için tüm gücüyle mücadele ederken, yaşadıkları zorlukları gören karşı komşuları Matt Milliken de Türk aileye yardım için internetten para toplamaya çalışıyor ESİN EŞKİNAT

Matt Milliken

NEW YORK

E

MRE’YE lösemi teşhisi 3 yaşını doldurmasına 10 gün kala, 14 Kasım 2012’de koyulmuş. “Emre normal bir çocuktu” diye anlatıyor babası Arif Songur. “Sonra birden halsizleşti. Doktora götürdük”. Emre’nin annesi Zübeyde Songur ise “Halsizlik, kusma, iştahsızlık, sürekli uyumak istiyordu” diyor. “Üç hafta boyunca doktora götürdük, ama anlamadılar. Kan tahlilleri yapıldığı halde anlaşılmadı. Doktora kızdım, buradaki çocuk hastanesinin acil servisine götürdük” Anne Zübeyde, hastanedeki doktorlara, “Çocuğum üç haftadır hasta ve ben çaresi bulunmadan bu hastaneden çıkmayacağım” demiş. “Ben anneyim, bir sorun olduğunu hissediyorum” diye anlatıyor duygularını. Hastanede Emre’nin böbreklerinin çalışmadığı ortaya çıkınca, gece yarısı Children’s Medical Center of

Dallas’a sevk edilmiş. Burada önce Emre’nin göğsünde, boyuna doğru uzanan bir tümör keşfedilmiş. Testler devam etmiş. Sonunda Emre’ye lösemi teşhisi koyulmuş. “Dünya başımıza yıkıldı” diyor annesi; “Hayatımız mahvoldu. Çok kötü günler geçiriyoruz. Eşim çalışmıyor. Ben tek başıma çalışıyorum. Sigortam olduğu için çalışmak zorundayım. Gece oğlumun başında duramıyorum. Oğlum geceleri uyumuyor. Psikolojik sorunlar yaşadığı için geceleri ağlayarak kalkıyor. Beni deli ediyor bu durum.” Zübeyde Songur, bir markette çalışıyor. Emre de onun sigortasından yararlanıyor. “Zaten tüm yükü eşim üstleniyor” diye üzgün ve sıkıntılı baba Arif Songur. Arif Songur 33 yıl önce ABD’ye yerleşmiş biri. 63 yaşında ve 48 yıldır kuaförlük yapıyor. “Benim kendi işim var ama Emre’yle meşgul olduğum için çalışamıyorum. Haf-

tada iki gün eşim çalışmıyor, o iki günümüz de hastanede kemoterapiyle geçiyor” diyor. Çocukları Yusuf 26, Evren 24, Sultan ise 18 yaşında. “60 yaşından sonra yeniden baba oldum, böyle oldu” diye ekliyor biraz ironik de olsa.

» TÜRKÇE BİLEN PSİKOLOG

Anneannesi tarafından yetiştirilen Emre’nin İngilizce bilmemesi, sorun yaratıyor. Emre, bu nedenle hasta çocuklara verilen psikolojik yardımdan yararlanamıyor. “Emre’yi iki buçuk yıl burada anneannesi yetiştirdi. Emre hiç İngilizce bilmiyor. Türkçe’den başka dil konuşmuyor. Doktorları, hemşireleri anlamıyor. Dolayısıyla psikolojik bir yardım da alamıyor. Türkçe bilen bir psikolog aradım, bulamadım. Bu hastanede çok iyi psikologlar var, ama işe yaramıyor. Türkçe konuşan psikolog bulabilseydim iyi olurdu. Emre’nin en büyük problemi bu. Kendini çok hırpalıyor,” diyor baba Arif Songur. Annesi ise, hastane sürecinden önce konuşmayı sökememiş oğlunun, çektiği acıyı ifade etmek için konuşmaya başladığını söylüyor. Geçtiğimiz kasım ayından beri her hafta pazartesi günleri kemoterapi gören Emre’nin tedavisinin ilk 6 aylık seansı henüz tamamlanamamış. Testler, seans tamamlandıktan sonra yapılacak. Ama göğsündeki tümörün temizlendiği biliniyor. “Emre hastalandığı için kemoterapisi normalden uzun sürdü. Çünkü ilaç alamadığı zamanlar oldu” diyor Arif Songur ve ekliyor; “Üç sefer hastanelik oldu, bir kez komaya

3

26 Haziran 2013 Çarşamba

girdi. O zamanlarda tedavisi durdu. Yine de iki buçuk yıl daha kemoterapi görecek”

» AMERİKALI KOMŞULAR

Songur ailesinin komşusu Matt Milliken ise, aile için bir şeyler yapmanın yolunu ararken, internette gofundme sitesi üzerinden bir kampanya başlatmak gelmiş aklına. Texaslı Matt Milliken, iki çocuğu ve eşiyle birlikte Songurların karşısında yaşıyor. “Songur ailesi benim komşum. Onları neredeyse 10 yıldır tanıyorum. İyi insanlardır. Buraya taşındığımdan beri her zaman onlarla dost oldum” diyor. Matt Milliken şahit olduklarını ve duygularını ve yaptıklarını ise şöyle anlatıyor: “Emre geçtiğimiz yıl hastalan-

dı. Aile için tabi ki çok ani ve şok edici bir gelişmeydi. Özellikle ilk başlarda çok zorlu anlar yaşadılar. Acil durumlar oldu. Tüm bunların çok pahalıya çıktığı belliydi. Ben de bir şeyler yapmak istedim. Onlardan izin aldıktan sonra sayfayı yapmam 10 dakikamı aldı. Masrafları karşılayacak kadar para toplayamadık ama elimden ancak bu kadarı geldi. Sigortaları var, ama yine de bu işler ucuz değil.” Matt Milliken’in başlattığı ama yalnızca kendi çevresine duyurabildiği kampanya sayesinde bugüne kadar 2300 dolar toplanmış. Milliken, ailenin acısını hafifletmese de, en azından maddi açıdan yardımda bulunmak isteyenleri n desteklerini www.gofundme.com/1wiu4c adresinden göstermelerini bekliyor.

‘LA Luna Rosa’nın kaldırım masalarını çift sıra yapmışlar. Hepsi de dolu. Lokantanın içi de aynı şekilde. Barın iki yanı, geniş salonun köşelerinde televizyonların ses ayarı sonuna kadar açık, müşteriler buz kayağı maçlarını seyrediyorlar. Masa arkadaşım söylediklerimi duyamadığı için şikayetçi. Duyması için abartısız hoparlöre ihtiyacım var. Florida’da okyanus yanı ‘Rosa’ tipik bir İtalyan lokantası, mönü iki lisanda hazırlanmış. Makarna, peynir, soğuk et çeşitleri, sıcak yemek ve tatlıların, tiramisuya kadar, çoğunluğu İtalyan ağırlıklı. Mönülere azınlık kültürü hakim. Sayfa eteklerinde tek cümleyle ‘’Evimizde yani burada pişirildi yiyeceklerimiz. Tüm ürünlerimiz saf ve taze’’diye yatık kutuda bilgi veriliyor. Amerika’da etnik lokantaların müşterileri son yarım asrın göçmenleri. Erime potasında kaybolmamış azınlıklar lokanta müşterileriyle aynı kökeni paylaşıyorlar. Peki, üç-beş kuşaktan Amerikalılar ne yer, ne içerler? Yeni Dünya et oburlar ülkesi. Amerikalıların ana gıdası et. Evlerinde de, gittikleri lokantada et yiyorlar. Yoldan gelip geçenleri rastgele çevirip ülkenin ulusal yemeği nedir diye sorsanız çoğundan ‘’Hamburger’’ yanıtını alacaksınız. Avrupa kökenli bu ürünü ‘Amerikan köftesi’ diye tercüme etmek mümkün. Masrafı az, pişirilmesi kolay bu gıdayı 1940’da Illinois’li Richard ve Maurice McDonalds kardeşler mangal lokantası olarak piyasaya sürdüler. Giderek ilgi gören lokanta girişimci Ray Croc 1955’de satın aldıktan sonra zincirleme gelişen bir sanayie dönüştü. Kısa adıyla ‘McD’ her geçen yıl bir rakamlar cümbüşü yaşıyor. Bir özeti şöyle: McD dünyanın en büyük köfte-ekmek imparatorluğu. 34 bin lokantası var. Burger King, Wendy’s önde gelen rakipleri. İşçi sayısı 2 milyon. Tüm çalışanları ailece oy verseler iktidarı düşürebilirler. Mc D’ın piyasa değeri 100 milyar doların üstünde. Milli yemeklerden söz ettiğimde karşıma nüfus patlaması gösteren ülkeler çıkıyor:‘’Naan’’milyarı aşkın nüfuslu Hindistan’ın ana gıdası. Sushi Japonya’nın, Pekin ördeği ise yerkürenin en kalabalık ülkesi Çin’in milli yemeği. Güney Çin’de Guangzhou et pazarından söz edildiğinde keyfimiz kaçıyor. Bu bölgede doğmadığımıza şükrediyoruz. Çin, Vietnam’lılar kedi, köpek yakalayıp yiyorlar, Güney Asya’da solucan, fare, sıçan gözde gıdalardan. Turistik gezilerde lokal gıdaları denemek isteyenlere sipariş vermeden önce ne yediklerini sormalarını öneriyorum. Türk mutfağının bu karmaşada yerini merak ediyorsanız, anlatalım: “Uluslararası yemek kitabı yazmak için 1854’de Türkiye’ye gelen İngiliz lordu Earl Carlisle 1854’de İstanbul’da incelemeler yaptıktan sonra ‘’şiş-döner kebabı, ızgara köfte, simit, gözleme, yoğurt, ayran, lokum, Türk kahvesini Türklerin milli gıdaları olarak niteliyor. Lord Carlisle listesinde rozbif ve Yorkshire muhallebesi İngiliz ana gıdası olarak Türk mutfağını hayli geriden izliyor. (hurriyet.com.tr'deki yazısından alınmıştır)

Lara’nın iyileşmesi için dua etmeye devam (NEW YORK-POSTA 212) Türk kızı Lara Berkmen de kansere yakalanmış ve ABD’de Türk toplumu tarafından başlatılan yoğun kampanyalarla desteklenmişti. Lara için Amerikalı bir donörden ilik de bulunmuştu. 13 yaşındaki Lara’nın annesi Nevin Berkmen, kızının sağlık durumuyla ilgili son gelişmeleri Posta 212 Gazetesi’ne anlattı. Nevin Berkmen şöyle konuştu: “Bu ayın 28’inde ‘T- cell’lerin üzerinde çalışmaya başlıyacaklar. Eğer her şey yolunda giderse 17 Temmuz’da yani Lara’nın yaş

13 yaşındaki Lara da ABD’deki Türkler tarafından başlatılan kampanyalarla desteklenmişti.

gününden 2 gün evvel bu hazır olmuş ‘T’ hücrelerini kızımın vücuduna tekrar geri koyacaklar. Hadi hayırlısı diyoruz ve bekliyoruz” diye umutla konuşuyor. Lara Berkmen ise “Umarım her şey iyi gider ve 17’sinde bu ‘T’ hücrelerini bana geri verirler. Bu da alabileceğim en mükemel yaş günü hediyesi olur’. Doğum günüm 19 Temmuz. Şu an bekliyoruz, ümitliyiz” dedi. Anne Berkmen, “Umarım ilik nakli 17’sine yetişir ve kızım iyi bir yaş günü hediyesi alır. Dua etmeye devam!” diye konuştu.

Washington Türk Amerikan Derneği’nde görev değişimi

Washington Türk Amerikan Derneği başkanlığını 6 yıl boyunca başarı ile yapan Demet Cabbar, görevi Gizem Salcıgil White’a devretti (WASHINGTON-POSTA 212) Washington Türk Amerikan Derneği (ATA-DC) yönetim kurulu seçim sonuçlarını açıkladı. 6 yıl boyunca ATA-DC’ye büyük başarılar kazandıran Demet Cabbar başkanlık görevini 16 Haziran Pazar günü itibariyle Gizem Şalcıgıl White’a devretti. ATA-DC’nin geleneksel Babalar Günü pikniğinde sayılan oylar sonucu yeni yönetim kurulu üyeleri de belirlendi. Genel Sekreterlik görevine Hande Ayan getirilirken Demet Cabbar, Hayri Baysal, Sıtkı Kazancı, Zeynep Kocabal, Hayri Berberoğlu, Pınar Güvenir, Judy Singer, Bülent Şafak, İbrahim Türk ve Laura Maddux yönetim kurulu üyeliğine seçildi.

aşkın süredir faaliyette olan Atatürk okuluyla yoğun çalışmalarını sürdürmekte. ATA-DC, 2012 yılında Washington’da ilk defa Türk Kültür Mirası Ayı’nı organize etmiş ve bir aya yayılan kültürel ve sosyal aktivitelerle Türk kültürünü ABD’nin kalbinde binlerce Amerikalı’ya etkili bir şekilde tanıtma fırsatını bulmuştur.

» DEMET CABBAR GÖREVİNİ DEVRETİ

» AMERİKALILARA ETKİN TANITIM

Kuruluş yılı 1965’ten beri düzenlediği kültürel ve sosyal faaliyetlerle Türk kültürünü Washington ve komşu eyaletlerde yaşayan Amerikalıların beğenisine sunan ATA-DC, Washington City Paper okuyucuları tarafın-

dan Washington’un “En İyi Festivali” seçilen geleneksel Türk Festivalini her yıl şehrin merkezinde düzenlemekte. Türk Yemekleri ve Mutfağı Haftası, milli gün ve bayramlarda dü-

zenlenen kutlamalar ve toplum yararına düzenlediği yardım etkinliklerinin haricinde, her Pazar günü çocukların ve yetişkinlerin Türkçe’yi ve Türk kültürünü öğrenebildiği 20 yılı

Başkanlık görevini devreden Demet Cabbar “ATA-DC başkanlığı benim için çok özel ve değerli bir tecrübe oldu. Başkanlık yaptığım 6 yıl boyunca ekibimizle kişisel farklılıklarımızı bir kenara bırakıp saygı çerçevesinde her türlü zorluğun üstesinden geldik ve sonucunda ATA-DC’ye ve büyük emeklerle organize edilen Türk Festivali’ne önemli ödüller kazandırdık. Derneğimizin başarılarının devam etmesi ve büyümesi için başkanlık görevinde bir değişime gidilmesinin sağlıklı olacağını düşünerek görevimi vatan sevgisini kanıtlamış olan

arkadaşım Gizem’e gururla devrediyorum.” diye konuştu.

» YENİ BAŞKAN GİZEM SALCIGİL WHITE

White, ‘Yeni başkan olarak bu onurlu görevi, tüm topluma örnek olan değerli arkadaşım Demet Cabbar’dan devralmanın gururunu taşıyorum. Halktan halka iletişimi daha da güçlendirmek için ATA-DC olarak başlıca tanıtım etkinliklerimize yeni faaliyetler ekleyerek güçlü ekibimizle beraber Türkiye’mizi en etkili şekilde tanıtmaya devam edeceğiz.” dedi. Önümüzdeki Eylül ayında 2. Türk Kültürü Mirası Ayı’nı düzenleyecek olan ATA-DC, bu ay çerçevesinde Türk Mutfağı ve Restoranları Haftası, Türk kahvesi kamyonundan ücretsiz Türk kahvesi ikramları, Türk filmleri gösterimleri, Türkiye’den gelen genç müzisyenlerin vereceği caz konserleri ve Washington’ın en popüler festivallerinden biri haline gelen Türk Festivalinin yanı sıra ABD Kongresi’nde de bir açılış resepsiyonu gerçekleştirecek.


4

Gündem ABD

26 Haziran 2013 Çarşamba

Buz ülkesi Alaska sıcaktan yanıyor Soğuk iklimi ile bilinen Alaska’da hava sıcaklığı geçen gün 27 dereceye kadar yükseldi. En son 1926 yılında 26 derece sıcaklığa yükselen Achorage şehrinin sıcaklığı, Salı günü 27’ye kadar yükselerek rekor kırdı (ANCHORAGE-POSTA 212) Alaska'nın en büyük şehirlerinden Anchorage'deki sıcaklık, geçtiğimiz günlerde 27 dereceye kadar yükseldi. Şehir sakinlerine "cehennem sıcakları" yaşatan hava değişimi sonucunda, kendini göl kenarına atan Alaskalılar çareyi güneşlenmekte buldular. Anchorage'deki Goose Golü'ne arkadaşlarıyla birlikte güneşlenmeye gelen 18 yasındaki Jordan Rollison, hiç bir zaman bu kadar sıcak bir yaz geçirdiğini hatırlamadığını söyledi. Alaksa eyaletinin sağlık temsilcileri halkı güneş kremi kullanması konusunda uyarırken, son iki yıldır Anchorage'de yaşayan Lorraine Roehl, "Benim için bu dayanılmaz bir sıcak. Serin okyanus rüzgarlarına alışkın biri olarak, bu sıcaklık beni hiç heyecanlandırmadı diyebilirim" dedi.

Amerika’da yaşlılık zor Amerika’da ekonomik sıkıntı nedeniyle güçük içinde yaşayan kesimin en fazla yaşlılar ve emekliler olduğu ortaya çıktı (NEW YORK-POSTA 212) Ülke genelinde yapılan iki ayrı araştırma, ABD’de finansal açıdan en çok güçlük çeken kesimin yaşlılar ve emekliler olduğu sonucunu verdi. Geçen hafta interest.com’un yayınladığı bir analiz, 65 yaş ve üzerinde kişilerin yaşadığı hanelerin ortalama yıllık gelirinin 35 Bin 107 dolar olduğunu ve bu rakamın, orta yaş kuşağını oluşturan 45-64 yaş grubunun yıllık gelirinin yüzde 57 altında bir gelire işaret ettiğini ortaya koydu. Finans uzmanlarına göre emeklilerin rahat bir yaşam sürmesi için, çalışırken elde et-

tikleri gelirin en az yüzde 70-80’ine sahip olmaları gerekiyor. Ancak 65 yaş ve üzeri kişilerin bu orana ulaşabildiği yalnızca iki eyalet bulunuyor: Havana ve Nevada. Araştırmaya göre eyaletlerin çok büyük bölümünde emeklilik döneminde yıllık ortalama gelir, çalışma döneminin yüzde 50-60 altına düşüyor. North Dakota, New Jersey ve Massachusetts’te yaşayan yaşlıların büyük bölümü, çalışma döneminde kazandıklarının yarısına bile ulaşamıyor.

» HİSPANİK VE SİYAHLAR ZOR DURUMDA

Economic Policy Institute’ün son raporu ise ABD’de en çok ekonomik sıkıntı çeken kesimin siyah veya Hispanik yaşlılar ve 80 yaş üzeri kişiler olduğunu gösteriyor. Araştırmanın bulgularına göre ABD’deki yaşlı nüfusun neredeyse yarısı (yüzde 48) “ekonomik açıdan güvencesiz” durumda. Bu oran kabaca 20 milyon Amerikalı’ya denk geliyor. Genel nüfus arasında 80 yaş üzeri kişilerin yüzde 58’i, 64-79 yaş grubunun ise yüzde

45’i sıkıntı çekiyor. Kadınların durumu erkeklerden daha da zor. Ancak, artık daha çok kadın çalışma hayatına girdiği için, bu eşitsizliğin önümüzdeki yıllarda ortadan kalkması bekleniyor. Yaşlıların en güvencesiz olduğu bölge, yüzde 59 oranıyla District of Columbia. Temsilciler Meclisi Bütçe Komisyonu Başkanı Paul Ryan’ın Medicare için önerdiği değişiklikler gerçekleşirse, ekonomik güvencesi olmayan yaşlıların sağlık harcamaları oranını yüzde 8,4 artıracak.

» DURUM ANORMAL En son 1926 yılında 26 derece sıcaklığa yükseken olan Achorage şehrinin sıcaklığı, Salı günü 27'ye kadar yükselerek rekor kırdı. "Weather Ungerdground" online hava durumu rehberinin temsilcilerinden Jeff Msters, uzun yıllardan beri ilk kez havanın Alaska'da bu kadar sıcak olduğunu ve bu durumun oldukça anormal olduğunu söyledi. Ulusal Hava Servisi meterolojistlerinden Eddie Zingone ise, bir kaç serin yazdan sonra bölgeye ilk defa sıcak hava dalgasının geldiğini söyledi.

» SİNEK BASTI

Sıcak havalarla bilrikte Achorage şehrini sinekler basarken, şehir sakinleri normalden 5 kat daha fazla sinek ilacı satın aldılar. Alaska Sağlık ve Sosyal Hizmetler temsilcilerinden Greg Wilkinson, evindeki sıcaklığın 30 dereceye kadar yükselidiğini ifade ederek, "Bu yüzden bütün pencerelerimizi açık bırakıyoruz ya da fan alıyoruz. Evlerimiz yüksek sıcaklığa göre inşaa edilmedi. Hiç alışık olmadığımız bir durumda yaşıyoruz dedi. Hava tahmincileri, önümüzdeki günlerde Anchorage'deki havanın normale döneceğini söylerken, ara ara hava sıcaklığının tekrar 20'lere çıkabileceğini ekledi.

Dünya nüfusu 8 milyarı aşıyor BM tarafından hazırlanan “Dünya Nüfus Olasılıkları Raporu’nda”, 2028 yılına gelindiğinde dünya nüfusunun 8,1 milyar olacağı açıklandı. Raporda aşırı nufüs artışına dikkat çekiliyor (BİRLEŞMİŞ MİLLETLER-POSTA 212) Birleşmiş Milletler’in Perşembe günü yayınladığı rapora göre, şu anda 7.2 milyar olan dünya nüfusu 2025 yılına gelindiğinde 8.1 milyara, 2050 yılına gelindiğinde ise 9.6 milyara yükselecek. BM tarafından hazırlanan “Dünya Nüfus Olasılıkları Raporu”, 2028 yılına gelindiğinde Hindistan’ın nüfusunun Çin’in nüfusunu geçeceğini, her iki ülkenin de nüfusunun yaklaşık 1.45 milyara yükseleceği açıklandı. Hindistan’ın nüfusunun 1.6 milyara kadar yükseleceği ve 2100 yılına gelindiğinde 1.5 milyara düşeceğinin yazıldığı rapor, Çin’in nüfüsunda 2030 yılından itibaren bir azalma yaşanmasını beklerken, 2100 yılına gelindiğinde bu rakamın 1.1 milyara düşeceğini hesaplanıyor.

» DOĞUM ORANI BÜYÜK FAKTÖR

HABER OLMAK İÇİN...

haber@posta212.com

Birleşmiş Milletler Ekonomik ve Sosyal Konseyi (ECOSOC) Nüfus Bölümü Direktörü John Wilmoth, raporu hazırlarken nüfus eğilimleri konusunda çok büyük belirsizlikler olduğunu farkettiklerine dikkat çekti.”Gelecekteki

nüfus sayısı ve eğilimleri; doğum oranı, ölüm oranı ve göç eğilimleri gibi öğelere göre değişiklilik gösterecek diye belirten Wilmoth, özellikle doğum oranının bu çerçevede çok büyük bir rol oynadığının altını çizdi. Özellikle 1960’li yıllardan itibaren doğum oranın genel kapsamda azaldığını açıklayan John Wilmoth, Çin, Hindistan, Endonezya, İran, Brezilya ve Güney Amerika’daki kadınların doğurganlık oranında bir düşüş yaşandığını, bu durumun gelişmekte olan ülkelerin nüfus artışınını da doğru orantılı olarak azalttığını vurguladı.

» AFRİKA NÜFUSU

2050 yılına kadar gelişmekte olan ülkelerdeli nüfusun 5.9 milyardan 8.2 milyara yükseleceğini açıklayan John Wilmoth, aynı süre içerisinde, şu anda 1.3 milyar olarak hesaplanan gelişmiş ülkelerin nüfusunun genel anlamda sabit kalacağını, Afrika’nın nüfusunun 2050 yılına gelindiğinde 1.1 milyardan 2.4 milyara, 2100 yılına gelindiğinde ise 4.2 milyara yükseleceğini söyledi.


Ekonomi Ticaret

26 Haziran 2013 Çarşamba

“Gezi olayları Türk-Amerikan ticari ilişkilerini etkilemez”

5

EKONOMİ BAKANI ÇAĞLAYAN: İHRACATTA YENİ YOL HARİTASI HAZIRLIYORUZ Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, uygulamaya koyacakları bazı çalışmalarla ihracatı artırmak istediklerini belirterek, “Yeni bir yol haritası hazırlıyoruz. Yeni nesil destek sistemi ile önemli konular üzerinde çalışıyoruz” dedi

TÜSİAD Washington Temsilcisi Barış Ornarlı, Gezi olaylarının Türkiye’nin imajına zarar verdiğini ancak Türk-Amerikan ticari ilişkilerini etkilemeyeceğini söyledi

(İSTANBUL-ANKA) Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, uygulamaya koyacakları bazı çalışmalarla ihracatı artırmak istediklerini açıkladı. Çağlayan, “Yeni bir yol haritası hazırlıyoruz. Sivil toplum kuruluşları ile görüştükten ve sonuçlarını aldıktan sonra önümüzdeki günlerde bunları sizlerle paylaşacağız” dedi.

(WASHINGTON-POSTA 212) TÜSİAD Washington temsilcisi Barış Ornarlı, POSTA 212’ye yaptığı açıklamada Gezi olayları Türk Amerikan ilişkilerini etkilemese de Türkiye’nin imajının zarar gördüğünü söyledi. “Gezi Parkı olayları Amerika’da da geniş yankı uyandırdı. Amerikan yönetimi yetkilileri sıkça itidal telkin eden ve özgürlüklere vurgu yapan açıklamalarda bulundu” diyen Ornarlı, Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi’nin “Türkiye’nin uzun süreli istikrarının, ifade, toplanma ve dernek kurma gibi temel özgürlükleri ve özgür ve bağımsız bir medyayı koruyarak garanti edilebileceğini düşünüyoruz. Türkiye, ABD’nin yakın dostu ve mütte-

Çağlayan, Türkiye İşadamları ve Sanayiciler Konfederasyonu (TUSKON), Ekonomi Bakanlığı’nın koordinasyonu ve Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) desteğiyle gerçekleştirilen inşaat, inşaat malzemeleri, mobilya ve ilgili makinelere yönelik “Türkiye-Dünya Ticaret Köprüsü 2013” programının açılışında konuştu. Dünya ticaretinin biraz daha daralmasından dolayı bu yıl Türkiye’nin ihracatındaki artışın, geçen yılki kadar olmayacağını belirten Çağlayan, “Bundan dolayı geçmişte yaptığımız gibi kaderimize razı olup yerimizde oturmayacağız. Türkiye dünyada 241 gümrük bölgesine mal gönderen bir ülke. Göndermediğimiz 2 ülkeye de bu sene ihracat yaparak dünyada Türk malının girmediği hiçbir gümrük bölgesi veya ülke bırakmamaya kararlıyız” dedi.

fikidir ve Türk yetkililerin bu temel özgürlükleri korumasını bekliyoruz” açıklamasını örnek verdi.

» ŞAŞIRTICI DEĞİL

“Ancak, Türk Amerikan ilişkilerinin son derece yoğun ve aciliyet teşkil eden bir gündemi de var. Gezi Parkı olaylarının başlamasından bu yana yapılan ikili temaslarda bölgesel konuların da ele alındığı ifade ediliyor. Bu da şaşırtıcı değil” diye konuşan Ornarlı, “Washington’daki gözlemciler arasında, Türk Amerikan ilişkilerinin bu olaylardan kalıcı bir şekilde etkilenmeyeceği konusunda görüş birliği var. Ancak, Türkiye’nin imajının zarar gördü-

ğü de bir gerçek. Bunu telafi etmenin en iyi yolu, demokratik standartlarımızı yükseltmek olacaktır, Türkiye’nin sorunları da bu şekilde çözülebilir,” dedi.

» TÜRKİYE DIŞARIDA KALMAMALI

Ornarlı, Başbakan Erdoğan’ın Washington ziyaretinde, Türk - Amerikan ekonomik ilişkilerini geliştirmek ve özellikle Türkiye’nin ABD ile Avrupa Birliği arasında müzakere edilen serbest ticaret anlaşmasına ne şekilde dahil olabileceği konusunun gündemde önemli yer tuttuğunu belirtti. “Türkiye’nin Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı (TTYO) anlaşmasının dışında kalmasının ekonomik maliyeti var. Bunun önüne geçilmesi içinTürkiye’nin mutlaka transatlantik ekonomik ortaklığına bir şekilde dahil olması gerekiyor – girişimler de bu yönde,” diyen

Ornarlı, Obama-Erdoğan görüşmesinin ardından, Türkiye ile ABD’nin “ekonomik ilişkileri derinleştirmek ve ticareti serbestleştirmek” amacıyla ikili yüksek düzeyli bir TÜSİAD Washington komite kurulduğu biltemsilcisi Barış Ornarlı dirildi. Bu komitenin hedefi, hem Türkiye’yi ABD – AB süreci konusunda bilgilendirmek hem de Türkiye’nin sürecin gerisinde kalmamasını sağlamak. Ornarlı, “Böyle bir komitenin kurulması, iki ülke arasındaki ekonomik ilişkilerin geliştirilmesi ve ileride yapılacak bir serbest ticaret anlaşmasının ilk adımı olması açısından önem taşıyor. Ancak bunun sadece ilk adım olduğunu unutmamalıyız,” dedi.

» KADERİMİZE RAZI DEĞİLİZ

ABD’ye Türkiye’den gıda ithalatı FDA-Biyoterörizm Yasası ve diğer uygulamalar (NEW YORK-POSTA 212) ABD’ye gıda ihracatı gerçekleştiren ülkeler arasında Türkiye 2010 yılında 262 milyon dolar gıda ihracatıyla 24. sırada yer almaktadır. Geçmiş yıllara bakıldığı zaman 2000’li yıllara göre bir artış varken, son 4 senelik dönemde 260 milyon dolar civarında sabit kalmıştır. ABD’ye gıda ithal etmek için Amerika Birleşik Devletleri’ nin Sağlık Bakanlığı’na bağlı, “Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi” kısaca ‘’FDA” olarak adlandırılan kurum tarafından belirlenmiş kural ve uygulamalara tabidir. 11 Eylül saldırılarından sonra arttırılan denetimlerin yansıra, 2002 yılında ABD Kongresi’nde kabul edilen Biyoterörizm Kanunu ile ABD’ye gıda ihracatı açısından önemli değişiklikler ve uygulamalar getirilmiştir. Halk Sağlığı Güvenliği ve Biyoterörizm Hazırlık ve Tepki Yasası 2002 (Biyoterörizm Yasası), Sağlık ve İnsan Hizmetleri Departmanı bağlı olan Gıda ve İlaç Dairesi’ni (FDA) gıda konusunda tek düzenleyici kurum olarak belirler. Halkı korumak için ek adımlar atması için veya ABD gıda pazarının güvenliğini terörist faaliyetlere karşı korumayı amaçlamaktadır. ABD’ye gıda ihracatı yapmak için uyulmasi gereken FDA Biyoterörizm kuralları nedir? n Gıda tesislerini Gıda ve İlaç Dairesi’ne (FDA) kayıt yaptırmak zorunludur, n ABD’ye gıda ihraç eden yurtdışındaki üreticilerin ABD sınırları içinde bir temsilci bulundurması zorunludur,

BURAK ATILGAN

ABD’ye gıda ithalatı yapmak için iki önemli engelin aşılması gerekmektedir. Biyoterörizm Yasası ve gıda konusunda tek düzenleyici kurum olan FDA’nın kuralları bilinmelidir. POSTA 212 olarak bu yasa ve kuralları sizin için araştırdık

n ABD pazarına ithal edilen gıdalarda önceden bildirimleri zorunludur. Biyoterörizm Yasası, 12 Aralık 2003 tarihinden itibaren, ABD’de yurtiçi ve yurtdışı gıda üreten tesisler, işleyen, paketleyen, etiketlemesini yapan, taşıyan ya da depolayan firmaların FDA’ ye kayıt olmasını zorunlu hale getirmiştir. Gıda ihracatı konusunda bilgi sahibi olmayan ihracatçılarımıza, belli ücretler karşılığında faaliyet veren firmalar bulunmaktadır. Bir sertifika vererek, her yıl yenilenmesi gerektiğini söyleyen bu firmalara taviz vermeyiniz. Türkiye’deki gıda ihracatçılarımız, üretim tesislerini FDA internet sitesi üzerinden ücretsiz olarak kolayca Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi’ne kayıt ettirebilirler. Kayıt olduklarında alacakları numarayı saklamaları

ve bir kere kayıt olunması yeterlidir. http://www.fda.gov ABD’ye gıda ihracatı yapan tüm firmaların ABD sınırları içinde yerleşik bir temsilci göstermeleri zorunludur. Bu uygulamada amaç, gönderilen gıda ürünleriyle ilgili olarak ortaya çıkabilecek bir durumda FDA’ in veya tüketici şikayetleri olduğunda üretici firma ile hızlı bir şekilde temas kurulabilmesidir. Her üreticinin ABD’de yerleşik bir temsilci bulundurması çok maliyetli olacağından, gıda ihracatı gerçekleştiren firmalarımız temsilci olarak iş yapan muhtelif firmalar ile işbirliği yapabilecekleri gibi, malları gönderdikleri ABD firmaları ile anlaşıp, onları temsilci olarak gösterebilirler. Örneğin, ABD’ye ithal eden firma bir gıda toptancısıysa, toptancı ile anlaşılmak kaydıyla temsilci olarak toptancı gösterilebil-

mektedir. Türkiye’den ABD’ye gıda ihracatı yapmak isteyen Türkiye’deki gıda firmalarımızın uyması gereken kurallar FDA’ ye kayıt olmak ve temsilci bulundurma zorunluluğuyken, ABD’de bulunan gıda ithalatçısı konumunda olan firmaların ithal edilen gıdalarda FDA’ ye önceden bildirimlerin zorunluluğu bulunmaktadır. 12 Aralık 2003 itibariyle, söz konusu ürüne önceden bildirim muafiyeti olmadığı sürece, insanlar ve hayvanlar için ABD’ye ithal edilen herhangi bir gıda maddesinin gönderilmesi için FDA önceden haberdar edilmeledir. Önceden bildirimden sağlanmak istenen amaç ABD’de bir gıda ürünü gelmeden önce bilgileri gözden geçirmek ve değerlendirmek ve denetimleri kolaylaştırmak, her ürün için bir veri tabanı oluşturmaktır.

Önceden bildirimlerin malın taşınma türüne göre değişen süreler içerisinde yapılması zorunludur. Karayolu ile sevkiyatlarda, asgari varış zamanından 2 saat, trenle ve hava yolu gelen mallar için ise varış zamanından asgari 4 saat önce, deniz yolu ile yapılan sevkiyatlarda ise varış zamanından asgari 8 saat önce önceden bildirim işlemlerinin yapılması gerekmektedir. Posta yolu ile teslimat yapılacaksa, postalama işleminin yapıldığı tarihte önceden bildirimin yapılmış olması gerekir. Önceden bildirimleri ABD’deki ithalatçı firmaların gümrük temsilcileri tarafından ABI sistemi üzerinden elektronik olarak yapılabildiği gibi internet üzerinden FDA’ nın internet sitesinden FDA PNSI kullanarak yapılabilmektedir. http://www.access.fda.gov

Türkiye’den ABD’ye gelen gıda ürünlerinde, Biyoterörizm Kanunu ile getirilen ek kuralların dışında uyulması gereken diğer kurallar ise; ürün kalite standartlarına uygunluğu, paketleme, etiketleme, ürünlerin çeşitlerine göre sağlık sertifikaları ve ürünlerin teste tabi ise laboratuar testlerini geçmesi, şeklinde sıralanıyor. ABD’ye, Türkiye’den gelen gıdalarda ürün kalitesi sorun teşkil etmemektedir. ABD’deki ithalatci firmalarin karsılaştıkları en büyük sorun ürün paketlemesi ve enerji besin değerlerinin (nutrition facts) bulunduğu tablodan kaynaklanmaktadır. Türkiye’deki bulunan gıda ihracatçı firmaların paketleme standartları çoğu Orta Doğu ve Avrupa Ülkelerine uyumlu olmasına rağmen ABD standartlarına uymamaktadır. ABD’ye ihracat için, üretici firmalar farklı bir paket hazırlayıp kullanması maliyetleri arttıracağından, bu yolu tercih etmemektedirler. Sorunun çıkış noktası ise iki ülke arasında kullanılan ağırlık ölçüm birimlerinin arasındaki farklılıktır. ABD’ de ithal edilen gıda ürünlerinde kendi ağırlık ölçüm birimleri cinsinden yazılması zorunluluğu bulunmaktadır. Ayrıca enerji ve besin değerlerinin daha fazla detaylı verilmesi zorunluluğu vardır. Bu sorun, FDA’in onaylaması kaydıyla ürünlerin üzerine etiket yapıştırılarak çözülmektedir. FDA denetimlerini arttırmak için yurtdışında ofisler kurmaktadır ve ABD’ye en çok gıda ürünlerini ihraç eden Türkiye’deki bazı gıda firma tesislerine ziyaretlerde bulunarak tesisleri denetlemektedir.


6

Ekonomi Para

26 Haziran 2013 Çarşamba

TÜKETİCİ KREDİLERİ ALDI BAŞINI GİDİYOR

KARA PARAYI EN ÇOK KİM AKLIYOR

Bankacılık sisteminde para aklamanın önlenmesi için oluşturulan Basel Komitesi, Anti-Money Laundering Riski (AML- Risk) adı altında rapor hazırladı. 202 ülke arasında yapılan araştırmaya göre indekste kara para aklama cenneti olarak Afganistan başı çekti. Türkiye ise orta sıralarda yer aldı RAZİ CANİKLİGİL

Tüketici kredileri 7-14 Haziran haftasında 1 milyar 823 milyon TL artışla 220 milyar 708 milyon TL düzeyine ulaştı (ANKARA-ANKA) Tüketici kredileri 7-14 Haziran haftasında 1 milyar 823 milyon TL artışla toplam 220 milyar 708 milyon TL düzeyine ulaştı. Konut kredilerinin 769 milyon TL artışla 98 milyar 760 milyon TL’ye yükseldiği bir haftalık dönemde, taşıt kredileri 12 milyon TL artışla 8 milyar 161 milyon TL oldu.

» MEVDUAT BANKALARI

Merkez Bankası’nın Haftalık Para ve Banka Bülteni’ne göre 7-14 Haziran tarihleri arasında toplam tüketici kredileri 1 milyar 823 milyon TL artışla 218 milyar 885 milyon TL’den 220 milyar 708 milyon TL’ye yükseldi. Bu kredilerin 210 milyar 583 milyon TL’si mevduat bankaları, 1 milyar 431 milyon TL’si kalkınma ve yatırım bankaları, 8 milyar 695 milyon TL’si ise katılım bankaları tarafından kullandırıldı. Tüketici kredileri, 14 Haziran itibarıyla 28 Aralık 2012’ye göre yüzde 13.85 oranında, 26 milyar 856 milyon TL artış gösterdi.

» TAŞIT VE KONUT

14 Haziran itibarıyla mevduat, katılım, kalkınma ve yatırım bankalarının 220.7 milyar TL’ye ulaşan tüketici kredilerinin, 98 milyar 759 milyon TL’sini konut kredileri oluşturdu. Konut kredileri bir önceki haftaya göre 769 milyon TL artış gösterdi. 7-14 Haziran haftasında taşıt kredileri 12 bin TL artışla 8 milyar 161 milyon TL’ye yükselirken, diğer krediler 1 milyar 42 milyon TL artışla 113.8 milyar TL düzeyine ulaştı.

REKLAM VERMEK İÇİN...

reklam@posta212.com

NEW YORK - HÜRRİYET

BANKACILIK sisteminin para aklama amacıyla kullanılmasının önüne geçmek için oluşturulan Basel Komitesi, ilginç bir araştırma hazırladı. Komiteye bağlı The Basel Institute on Governance’in yan organizasyonu International Centre for Asset Recovery (ICAR) Anti-Money Laundering Riski (AML- Risk) adı altında rapor hazırladı. Buna göre Türkiye, risk sı-

ralamasında 202 ülke arasında geçtiğimiz yılki 58’ncilikten bu yıl 61’nciliğe yükseldi. İndekste kara para aklama cenneti olarak Afganistan başı çekti. Afganistan’ı ise geçtiğimiz yıl listenin başında yeralan İran takip etti. Kamboçya, Tacikistan ve Irak indeks rakamlarıyla para aklama ve terör finansörlüğü riski ile en çok risk içeren ülkeler olarak listenin ilk beşi içinde yeraldılar. Norveç, 3.17 indeks puanı ile riski en az ülkeler arasında zirvede yeralırken, Slovenya (3.3), Estonya (3.31), Finlan-

diya (3.74) ve İsveç (3.75) bu ülkeyi takip ettiler. İndekste yeralan Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) üyeleri arasında en yüksek risk içeren ülkeler arasında Yunanistan (6.39) ve Lüksenburg’tan (6.24) sonra Türkiye (6.11) yer alırken, ülkemizi Japonya (6.03), Avusturya (5.79), Almanya (5.79) ve İsviçre (5.76) ile takip ettiler.

» TÜRKİYE’Yİ UYARMIŞTI

OECD’nin 1989’da kurduğu Türkiye’nin ise 1991 yılında üye-

si olduğu Kara Paranın Aklanmasının Önlenmesine İlişkin Mali Çalışma Grubu (FATF) önceki yıl Türkiye’yi terörizmin finansmanının engellenmesi konusunda hazırlanan anlaşmayı imzalamadığı için kara para aklama cenneti olarak suçlamıştı. Bu sert uyarı sonrasında hükümetin gerekli yasal düzenlemeleri yapması üzerine FATF, Türkiye’nin üyeliğini askıya alma kararından vazgeçmiş, ancak pozitif düzenlemelerin tatmin edici derecede olmadığını belirtmişti.

» GRİ LİSTE ALARMI FAFT’ın Türkiye’nin üyeliğini askıya alması durumunda, ülkemiz şu anda bulunduğu gri listeden çıkartılarak kara para aklayan ülkeler listesine sokulacak. Gri listede Endonezya, Pakistan, Yemen, Gana ve Nijerya gibi ülkeler yer alırken, Kara listede ise Kuzey Kore ve İran bulunuyor. Bu ülkeler birçok yaptırımla karşılaşıyor. (Hürriyet gazetesinden alınmıştır.)

49 bankanın 35’inde yabancı hissesi var Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Türkiye’deki 49 bankanın 18’inin yabancıların elinde bulunduğunu, yabancı hissesi olan banka sayısının da 35’i bulduğunu bildirdi (ANKARA-ANKA) Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, CHP İstanbul Milletvekili Umut Oran’ın soru önergesini BDDK Başkanı’nın bilgi notuyla yanıtladı. Babacan’ın verdiği bilgiye göre, Ocak 2013 dönemi itibarıyla Türkiye’de bankacılık yapma izin verilen banka sayısı 49. Bu bankaların Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’na yaptığı raporlamalardan elde edilen bilgilere göre Türkiye’deki şube sayısı ise 11 bin 71. Babacan’ın verdiği bilgiye göre, şube rekoru Ziraat Bankası ve İş Bankası’nda. T.C. Ziraat Bankası-

nın bin 495, Türkiye İş Bankası A.Ş’nin bin 238 şubesi var. Babacan, Türkiye’deki bankacılık hisse senetlerinin yatırımcı gruplarına göre dağılımını da Aralık 2012 tarihi itibariyle verdi. Buna göre hissesinin tamamı kamuya ait olan sadece Ziraat Bankası, Adabank A.Ş., Birleşik Fon Bankası A.Ş., İller Bankası ve Türkiye İhracat Kredi Bankası A.Ş. kalmış durumda. Oran’ın önergesine verilen yanıta göre hissedarı küresel olan veya küresel borsada işlem gören bankalar ve yabancı payları şöyle.

Küresel Hissedar Banka Adı (%) Citibank A.Ş. 100 Deutsche Bank A.Ş. 100 HSBC Bank A.Ş. 100 ING Bank A.Ş. 100 ODEA Bank A.Ş. 100 Turkland Bank A.Ş. 100 Bank Mellat 100 Habib Bank Limited 100 JP Morgan Chase Bank N.A. 100 Portigon A.G. 100 Societe General S.A. 100 The Royal Bank of Scotland N.V. 100 Merrill Lynch yatırım Bank A.Ş. 100 Standard Chartered Yat. Bank. 100 Denizbank A.Ş. 99,8 Finansbank A.Ş. 58,2 Taib Yatırım Bank A.Ş. 99,46 Burgan Bank A.Ş. 99,25 Yapı ve Kredi Bankası 76,2 Kuveyt Türk Katılım Bankası 80,24 Albaraka Türk Katılım Bankası 61,9 Türkiye Ekonomi Bankası 47,22 Türkiye Garanti Bankası A.Ş. 25 Bankpozitif Kredi ve Kalkınma B. 69,8 Türkiye Finans Katılım Bankası 66,3 Arap Türk Bankası A.Ş. 64 Şeker Bank T.A.Ş. 33,9 Akbank T.A.Ş. 9,5 Turkish Bank 34,29 Türkiye Halk Bankası Türkiye Sinai Kalkınma Bankası Asya Katılım Bankası Türkiye İş Bankası Türkiye Vakıflar Bankası TAO Tekstil Bankası A.Ş. -

Borsa Küresel (%)

41,6

20,5 18,2 23,73 45,79

11,4 26,33 44,95 31,9 31,18 23,94 20,8 10,3


Ekonomi Finans

ESEN ÜNAL

esenun@gmail.com

WALL STREET RAPORU

7

26 Haziran 2013 Çarşamba

Global piyasalar haftayı FED şokuyla kapattı

ABD Merkez Bankası Fed’in ekonomideki büyüme momentum kazandıkça parasal genişleme programında küçülmeye gideceğinin sinyallerini vermesi global piyasalarda deprem etkisi yarattı.Fed, iki günlük toplantısının ardından çarşamba günü yaptığı basın toplantısında da ekonomik verilere ait güncelleme yaptı.Amerikan ekonomisinin, parasal genişleme programını yavaşlatacak ve hatta 2014 yılının ortasından itibaren tamamen bitirecek kadar büyüyeceğini tahmin eden Fed başkanı Bernanke hisse senetleri,emtia ve bonolarda büyük satışlara neden oldu.Avrupa’da hisse senetleri haftayı son 13 ayın en düşük

seviyesinde kapattı. Gelişen ülkelerin piyasaları da haftayı ciddi kayıplarla kapattılar.Dolara olan talep diğer para birimlerini dolar karşısında değer kaybetmesine ve 10 yıllık devlet tahvillerinde faiz oranlarının yüzde 2.5’e kadar çıktı.Turkiye’de doların artışını frenlemek için merkez bankası piyasalara birkaç kez müdahele etmek zorunda kaldı.Buna rağmen dolar 1.94TL seviyesini gördü. Wall Street ekonomistlerinden daha iyimser bir büyüme oranı tahmininde bulunan Fed, ekonominin 2013 yılında yüzde 2.45,gelecek yıl ise 3.25 büyüyeceğini tahmin etmekte.Bu oranlar ekonominin büyük bir atağa kalktığını söyleyecek kadar

büyük olmasa dahi büyümenin ivme kazandığının göstergesi.Ancak gerçekte böyle mi? Finansal piyasaların türbülansa girebileceğini çok iyi bildiği halde Fed başkanı Bernanke’nin parasal genişlemede yavaşlamaya gitme kararının arkasında ne olabilir?Yıllardır uygulanan ucu açık parasal genişleme programının ileride balonlar yaratabileceği akla gelen sebeplerden biri olabilir.Balonların daha da büyümesine izin verildiği takdirde patladığı zaman finansal piyasalarda yaratacağı zarar çok daha büyük olacaktır.Bu bakımdan programda azaltmaya gidileceğinin sinyalleri verilerek balonun şişmesini önlemek ola-

bilir.Enflasyonun hala çok düşük seviyelerde olduğunu,Çin ekonomisindeki yavaşlama belirtilerinin ortaya çıkmasınin emtia fiyatları üzerinde baskı oluşturduğunu gözönüne alırsak bono alım programında yapılacak ayarlamanın miktarı ve bitirilme takvimi hakkında çok dikkatli olunmasında fayda var.Eğer enflasyondan korkuluyorsa bunun da yersiz olduğunu söylemek mümkün. Çünkü Fed enflasyonun orta vadede yüzde 2’nin altında olacağını tahmin etmekte.2014 sonunda işsizlik oranının yüzde 6.5 ile 6.8 arasında olacağını öngören Merkez Bankası için bu zaten ulaşmak istedikleri hedefi oluşturmaktadır.

Fed,geçen senenin aralık ayında işsizlik oranı yüzde 6.5’un üstünde,enflasyon da yüzde 2.5’un altında kaldıkça borçlanma oranlarının yüzde 0 ile 0.25 arasında kalacağını söylemişti. Mayıs ayı itibariyle işsizlik oranı yüzde 7.6 seviyesinde. Ekonomistler Fed’in eylül ayından itibaren ayda 85 milyar dolar olan bono alımlarını 65milyar dolara indireceğini ve 2014 yılının ortasında ise programı tamamen durduracağını tahmin etmekteler.ABD’de yada global ekonomide ortaya çıkabilecek herhangi bir kırılganlık bu tahminleri geçersiz kılacaktır.Hep birlikte göreceğiz.

Geçen haftanın önemli başlıkları Avrupa'nın en büyük ekonomisine sahip Almanya'da tüketici güven endeksi haziran ayında beklentilerin üzerine çıkarak 38.5 olarak gerçekleşti.Analistlerin ve yatırımcıların ekonomideki beklentilerini 6 ay öncesinden tahmin etmeye çalışan endeks mayıs ayında 36.4 olarak gerçekleşmişti.Son zamanlarda Alman ekonomisinin toparlanma süreci ile ilgili şüpheler artmış olsa bile geçtiğimiz aylardaki sanayi üretimi ve ihracattaki pozitif gelismeler ekonomide kalıcı bir canlanmanın habercisi. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre mart ayında işsizlik oranı geçen yıla oranla 0.2'lik bir artış göstererek yüzde 10.1 olarak gerçekleşti.Gençler arasındaki işsizlik ise yüzde 21.7'ye yükseldi. ABD'de öncü göstergeler endeksi mayıs ayında tahmin edilenden daha az bir artış gerçekleştirdi.Ekonomideki 3 ila 6 aylık görünümü tahmin etmeye çalışan indeks,yüzde 0.1'lik bir artış gösterdi. Nisan ayına ait gösterge revize edilerek yüzde 0.8 oldu.Martta başlayan bütçe kesintilerinin etkisini göstermeye başlaması açısından önemli olan gösterge,ekonomideki büyümenin, potansiyelin altında olacağını gösteriyor. Dünya Bankası başkanı ABD Merkez Bankasi”nın parasal genişleme programında yapacağı herhangi bir kısıtlamanın gelişen ülkelere yansıyacak negatif etkilerinden kaygı duyduğunu söyledi.Bono alım programında herhangi bir değişiklik olursa bundan etkilenecek ülkelere yardım etmeye hazır olduklarını da sözlerine ekledi.Çünkü Fed'in yapacağı kısıtlama, gelişen ülkelerin borçlanma faizlerini artıracaktır.Bu da finansal piyasalarda istenmeyen sonuçlara sebep olacaktır.2008 yılında global çaptaki finansal krizden çıkmak için piyasalara sürülen trilyonlarca dolarlık likidite bolluğundan en çok gelişen ülkeler faydalanmıştı.Diğer ülkelere göre daha cazip olan faiz oranları bu ülkelere olan sermaye akımının ana nedeniydi. Avrupa'da otomobil satışları son yirmi yılın en düşük seviyesine ulaştı.Avrupa Otomobil Üreticileri Birligi'nin haberine göre oto satışları mayıs ayında bir önceki yıla göre yüzde 5.9 oranında düştü.En büyük düşüşün yaşandığı ülkeler Almanya,Fransa ve İtalya oldu. Avrupa Birligi'nin en büyük ekonomisine sahip olan Almanya, Türkiye ile AB arasında müzakerelere tekrar başlanmasını bloke etti. Alinan bu kararin temelinde Geziparkı'ndaki göstericilere polisin gösterdiği aşırı güç kullanımının bulunduğu belirtildi.Kararın zamanlaması ABD'de Fed'in parasal programda yapmayı düşündüğü kısıtlamalar ile aynı anda olması piyasalarda çok sert düşüşlere sebep oldu.Hisse senetleri yuzde 7'ye yakin bir dusus gösterirken,merkez bankası da doların çıkışını sınırlamak için piyasalara birkaç kez müdahele etmek zorunda kaldı. Çin'de imalat sektöründeki aktivite hak-

kında bilgi veren satın alma müdürleri endeksi (PMI) ilk verileri haziran ayında 48.3 olarak gerçekleşti.50 büyüme ile küçülme arasındaki sınırı oluşturmaktadır.Ekonomik büyümedeki ivmenin yavaşladığını gösteren bu oran aynı zamanda son 9 ayın en düşük seviyesi. Böylece ikinci çeyrekteki büyümenin ilk çeyrekten daha az olacağını beklemek mümkün.Hatta 2013'ün tamamı için büyüme oranının tahminlerden daha az olması sürpriz olmayacaktır.Çünkü merkezi hükümetin ekonomiyi canlandırmak için harekete geçeceğine dair hiçbir işaret bulunmuyor.Çin'in geçen seneki büyüme oranı son 13 yılın en düşüğü olmuştu.Bu sene için yüzde 7.5 olarak tahmin edilen orana ulaşması şimdilik imkansız olmasa bile zor görünüyor. Geçen hafta başında Kuzey Irlanda'da biraraya gelen dünyanın en zengin 8 ülkesinden oluşan G-8 para aklama ve vergi kaçırma sorunlarıyla ilgili daha etkili savaşma ve sert önlemler alma sözü verdi. Çin'de kısa dönemli nakit sıkıntısı faizlerin rekor kırmasına neden oldu. Çin'de merkezi hükümetin herhangi bir açıklama yapmamasına rağmen bankalararası ve diğer finansal kuruluşları etkileyen kısa dönemli kredi sıkıntısı cuma günü azda olsa asılmış gibi görünüyordu.Bankalar ve diğer finans kuruluşları arasında geçtiğimiz haftalarda başgösteren kredi sıkıntısı kısa

PİYASA ÖZETİ Cuma Günlük Haftalık Haftalık Kapanış Değişim Değişim Yüzde 73102 -360 -6909 -8.64 BIST 100 14800 41 -270 -1.8 Dow Jones 1592 4 -34 -2.1 S&P500 Nasdaq 3357 -7 -66 -1.9 Altin(Gr/TL) 81.15 -0.112 -1.885 -2.27 Altin(Ons/$) 1292 5.8 -95 -6.9 Dolar/TL 1.94 0.008 0.0855 4.61 Euro/TL 2.547 0.001 0.072 2.91 100.91 -1.24 -5.02 -4.77 Brent Petrol 93.69 -1.45 -4.38 -4.49 WTI Petrol

dönemli faiz oranlarının son on yıldaki en yüksek seviyesiye çıkmasına neden olmuştu.Hükümetin müdahelesi ile ilgili herhangi bir haber olmamasına rağmen faizler cuma günü düşüşe geçti.Geçmişte ekonomik büyümedeki yavaşlamalara piyasaya kredi açarak üstesinden gelmeye çalışan merkezi hükümetin nakit sıkıntısı olan bankalara ve diğer finans kuruluşlarına bu defa neden yardım eli uzatmakta tereddüt ettiği merak konusu. Emtia Piyasalarında Geçen Hafta Emtia piyasaları geçen hafta iki negatif gelişmenin arasında kalarak oldukça dramatik düşüşlere sahne oldu.İki negatif haber de dünyanın en büyük ekonomilerinden geldi. ABD'de Merkez Bankası parasal genişleme programında yavaşlamaya gideceğini belirtirken, Çin'de bankalar ve diğer finansal kuruluşlar kısa dönemli nakit ihtiyacını karşılamakta güçlük çekince faiz oranları son 10 yılın en yüksek seviyesine çıktı.Bu iki haber emtia fiyatlarının çökmesine yetti ve altı-

nın onsu 1300 doların aşağısına giderek eylül 2010'dan beri en düşük seviyeye geldi.Bakır ve petrol de bu ortamdan nasibini aldılar. Bakır cuma günü biraz toparlansa da haftayı yüzde 3.32'lik bir kayıpla kapadı. Amerikan Doları diğer para birimlerine karşı son bir senedeki en yüksek seviyeye ulaştı.Bu da doğal olarak emtia fiyatları üzerinde baskı oluşturdu.Global piyasalarda petrol fiyatlandırılmasında daha çok kabul gören Brent petrol ise haftayı yüzde 4.77'lik bir kayıpla kapattı. Yılın ikinci yarısında petrol fiyatları ? 2013 yılını dünya ekonomisindeki büyümenin yavaşladığı bir yıl olarak karekterize edebiliriz.Bu yavaşlama sadece gelişmiş ülkelerle sınırlı kalmadı.Gelişen ülkelerin de ekonomileri ciddi ekonomik yavaşlama ile karşı karşıya.Bunun sonucunda global ekonomideki petrol talebinde olan artış yılın ilk yarısında beklendiği kadar yüksek olmadı.Yılın ikinci yarısına baktığımız zaman ise dünya ekonomisinde az da olsa beklenen canlan-

ma petrol talebini artıracaktır.Japonya'nın nisan ayında başlattığı iddialı parasal genişleme programı sayesinde büyümesi ivme kazanmış durumda.Buna karşın dünyanın en çok petrol tüketen ülkeleri ABD ve Çin büyümekteler ancak ciddi sorunlar hala mevcut.Çin'den son gelen,satınalma müdürleri endeksi (PMI) ekonomideki büyümenin yavaşladığını göstermekte.ABD'de ise mart ayı başında yürürlüğe giren otomatik harcama kesintileri geçen hafta IMF'nin bu konuya özelllikle dikkat çekmesine neden oldu.IMF harcama kesintilerinin zamanlamasının yanlış olduğunu ve mutlaka bundan vazgeçilmesi gerektiğini vurgulamıştı.Mevsimsel sebeplerden dolayı yılın ikinci yarısında petrol talebinde canlılık beklemek doğaldır.Özellikle yaz aylarında enerji tüketimi bazı ülkelerde normalın üzerine çıkmakta. Dünyadaki petrol talebinin 2013'ün ikinci yarısında günde 900 bin varil artarak 90.5 milyon varile ulaşması beklenmektedir.Avrupa'nın içinde bulunduğu durgunluk ve ABD'de yada global ekonomide oluşabilecek herhangi bir durgunluktan dolayı fiyat riskinin aşağıya doğru olduğunu söylemek mümkün. Arz tarafında ise,Uluslararası Enerji Kurumu (IEA) tahminlerine göre yılın ikinci yarısında OPEC'in petrol üretimi talebin üzerinde gerçekleşecek.Dünya petrol üretiminin yüzde 40'ni yapan OPEC ülkeleri 2013'un geri kalan kısmında günde 30 milyon varil üretim yapacak. OPEC son yayımladığı aylık raporunda petrol talebinin yılın ikinci yarısında artacağını ancak bunu karşılamakta zorlanmayacaklarını belirtmişlerdi.Buna ek olarak ABD ve Kanada'da yaşanan üretim patlaması OPEC dışındaki arzın da sağlıklı seviyelerde olmasına olanak sağlamaktadır.Ancak petrol arzında her zaman Ortadoğu faktörü var ki petrol fiyatları hakkında herhangi bir tahmin yapılırken mutlaka hesaba katılması gerekir. Mesela ABD geçen hafta Suriye'deki rejim karşıtı güçleri silahlandıracağı sinyalini verdiği zaman petrol fiyatları sıçrama yapmıştı. Bu bakımdan jeopolitik sorunlar petrol fiyatlarında güçlü bir yere sahip.Sadece arz ve talep yönünden bakarsak fiyatların 2013'un geri kalan kısmında Brent için 95-115 dolar arasında kalacağını söylemek mümkün. NewYork'ta işlem gören WTİ 85 ile 105 dolar arasında kalır tahminini yapabiliriz. Ancak Ortadogu'da yada petrol üreten başka bir ülkede meydana gelebilecek bir kriz ya da savaş tüm bu tahminleri geçersiz kılacaktır.

Gelecek Haftanın Önemli Ekonomik Takvimi Tarih 24/06/2013 25/06/2013 26/06/2013 27/06/2013 28/06/2013

Ülke Konu Türkiye ABD ABD ABD ABD ABD Euro ABD Türkiye Euro UK ABD ABD Japonya Euro Euro ABD ABD Euro

İmalat Güven Endeksi Dallas Fed İmalat Aktivite Anketi Dayanıklı Tüketim Malları Siparişi (Mayıs) S&P/Case Schiller Ev Fiyatları Endeksi Yeni Ev Satışları Tüketici Güven Endeksi Fransa GDP (3 Aylık ) Gayrisafi Milli Hasıla (GDP) İlk çeyrek Tüketici Güven Endeksi Almanya İşsizlik Oranı (Yıllık) Gayrisafi Milli Hasıla (GDP) Kişisel Gelir Kişisel Harcama Endüstriyel Üretim Alman Tüketici Fiyat Endeksi (Aylık) Alman Tüketici Fiyat Endeksi (Yıllık) Chicago Satınalma Müdürleri Endeksi Michigan Tüketici Güven Endeksi Almanya Perakende Satışlar (Aylık)

Beklenti Önceki

10.5% 460K 74.9 2.4% 6.9% 0.2% 0.4% 0.2% 0.1% 1.7% 55.5 82.6 0.2%

112.5 -10.5

10.9% 454K 76.2 -0.2% 2.4% 77.5 6.9% 0.00% -0.2% 0.9% 0.4% 1.5% 58.7 82.7 -0.4%


8

Güncel

26 Haziran 2013 Çarşamba

İlhan Tanır @Washingtonpoint

Taksim meydanındaki çatışmadan kazançlı çıkan kim? WASHİNGTON’DA geçtiğimiz 3 hafta boyunca sosyal medya üzerinden izlediğim Gezi Parkı protestolarını bu kez bizzat Taksim’de izlemek imkanı buldum. Haziran’ın 22’sinde, Cumartesi akşamı bir dolmuşa binerek ve enva-i çeşit Türk müzikleri ile yolculuk yaptığım Taksim meydanına akşam 6 gibi vardım. Taksim Platformu, protestolar süresince hayatını kaybeden 4 kişiyi anmak adına karanfillerle toplanma kararı almıştı. Akşam 7 civarında Meydan dolmaya, hükümet karşıtı sloganlar atılmaya başlandı. Kalabalık büyüyor, çocuklar ve kadınların bol olduğu bu kalabalığın içinde LGBT gibi kimi azınlık grupları temsil eden bayraklar alkışlarla geçiyordu. Saat 8’i geçtiğinde ise kalabalıktan büyük çapta ayrılmalar ve evlerine gitmeler başladı. Bir saat önce bütün meydanı dolduran kalabalıkta gözle görülür bir azalma farkedilmeye başlarken, kalabalığın önemli bir bölümü, Gezi Parkını koruma kordunu içine alan polislerin karşılarına gelerek, sloganlar atmaya devam ediyordu. Kalabalığın azaldığı ve kalanların da kimi zaman da espriyle karışık sloganlarla medyayı, polisi veya hükümeti hedef aldığı görüldü. Bu esnada, Polis anonslarla kalabalığı evlerine gitmesi ve trafiği açması için uyarmaya başladı. Bir taraftan gaz maskelerini yüzlerine takan polisler, diğer taraftan da TOMA ve Akreplerin hareket etmeye başlamasıyla birlikte, haftalardır canlı link ve twitter üzerinden izlediğim polis müdahelesi, şimdi gözlerim önünde hazırlığa geçiyordu. Anlayamadığım, gittikçe küçülen ve en ufak bir taşkınlık emaresi görülmeyen bu kalabalığa neden müdahele kararı alındığı idi.

GEZİ BİLANÇOSU AĞIR

Gezi Parkı olayları süresince 4 kişi hayatını kaybetti. 60’ı ağır 7 bin 832 kişi yaralandı. 11 kişi gözünü kaybetti. Olaylardan borsa da etkilendi. Üç haftada 1,35 milyar dolar sermaye çıkışı oldu ESİN EŞKİNAT

(NEW YORK – POSTA 212) Türkiye Cumhuriyeti tarihinin gördüğü en büyük toplumsal eylemlerden biri olan Taksim Gezi Parkı olayları üçüncü haftasına girdi. Olaylar, 27 Mayıs gecesi, belediyenin sonradan yol genişletme çalışması için olduğunu duyurduğu yıkım için, parkın Divan Oteli’ne bakan ucundaki duvarın yıkılması ve beş ağacın sökülmesi ile başlamıştı. Saat 23.47’de Twitter’dan gönderilen “5 ağaç söküldü, Gezi Parkı'na giriyorlar, yardım edin” çağrısıyla parka giden 50 kişi, ağaçları korumak için gece parkta kamp kurdu.

» GEZİ PARKI: SON KALE

Beklendiği gibi polis harekete geçti ve TOMA’lardan gelen basınçlı sularla müdaheleye başladı. Kalabalık içinde akşam boyu, müdahele sonrası birkaç kez gördüğüm taş atmaya yeltenmeler, bu kişiler etrafındaki kalabalık tarafından ‘’barışçıl, sivil protesto’’ denerek ya atılmadan ya da taş atıldıktan sonra etkisiz hale getirildi. Polisin kısa süreli müdahelelerini akşam boyunca belli aralıklarla izledim. Her basınçlı su veya göz yaşartıcı müdahele sonrası, kalabalık yeniden eski yerine gelmeye ve sloganlar atmaya devam etti. Dikkat çekilmesi gereken bir başka nokta ise, polislerin kalabalık içinde, müdaheleler bittikten sonra normal vatandaşlarla kısa diyaloglara giriyor olması idi. Polise karşı, herşeye rağmen bu aralıklarda bir saldırı hareketi göremiyordum. Ara ara polis komiserleri kalabalığa geliyor ve ikna etme girişimlerinde bulunuyorlardı. Az sonra ise yeniden Akrep denilen zırhlı araçlarla sokak aralarına son sürat girişler veya göz yaşartıcı bombalarla kalabalığı dağıtma girişimleri gece 2.30 civarlarına kadar sürdü. Sabah 3 civarlarında ise artık polisler İstiklal caddesindeki son barikatları kaldırarak, kenara çekildiler. Bazı polisler yan sokaklarda uyuklamaya, İstiklal caddesi yeniden eski görünümüne kavuşmaya başladı. Taksim Meydanını trafiğe açmak gayesiyle yapıldığı söylenen polis müdahelesi nedeniyle, sadece Meydan değil, Taksim ve çevre mahalleleri sabahlara kadar trafiğe kapandı. Turistler bu karışıklığı izlemeye, birçokları gaz yemeye devam ettiler. Dağılmaya yüz tutmuş, en ufak bir taşkınlık göstermemiş olan kalabalık, gece boyunca kaçıştı, ve fırsat bulduğunda taşlarla saldırmaya çalıştı pek de bir anlamı olmayan barikatlar kurdu. Polisler daha da yıprandı ve uluslararası medyaya tekrar İstanbul’un en önemli bölgelerinden çatışma, polis ve gaz saldırıları yayınları yapıldı. Sakin bir şekilde son bulacağı belli olan bir gösteri daha, toplumdaki sinir uçlarına dokundurularak, içlerdeki sıkıntı ve düşmanlık hisseleri kabartılarak bir sonraki güne daha çok dolmuş olarak insanlar bölündü. Kim bu geceyi ve önceki birçok geceleri toplumu daha çok ayrıştırarak bitirmek istedi? Cumartesi akşamı yaşanan karışıklıktan kim kazançlı çıktı? Toplumun bir kısmının duyguları kışkırtılarak nasıl bir kazanç sağlandı? Ve kaybeden kimler oldu. Bu soruları sorarken sabaha doğru Taksim’den ayrıldım.

Aslında, daha küçük bir grubun gözleri bir süredir Gezi Parkı’nın üzerindeydi. İstiklal Caddesi’ndeki tarihi Sin-Em Han’ın yıkılarak Demirören AVM’ye dönüştürülmesi, 2012 yazında Beyoğlu bölgesindeki işletmelerin masalarının kaldırılması, ardından Emek Sineması’nın ve İnci Pastanesi’nin bulunduğu Serkildoryan Binası'nın AVM yapılmak için

yıkılması ve son olarak Taksim Yayalaştırma Projesi’nin sivil toplumun tüm itirazlarına rağmen uygulanması tepkilere yol açmıştı. 16 Eylül 2011’de “yenileneceği” duyurulan Taksim’deki Gezi Parkı, AK Parti kaybedilebilecek en son alan olarak görüldüğünden sivil toplum bu alanı korumaya bir süredir yoğunlaşmıştı. Gezi Parkı üzerine inşa edilmesi planlan Topçu Kışlası, 17 Ocak 2013 tarihinde Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu tarafından reddedilse de, parkta ağaçların işaretlenmesi ve gizlice yapılan kesimler nedeniyle halk tetikteydi. Zaten bir yılı aşkın süredir pazar günleri düzenlenen pikniklerle Gezi Parkı’nı korumaya çalışan Taksim Gezi Parkı Koruma ve Güzelleştirme Derneği, olaylardan önce 14 Nisan’da parkta 1. Taksim Gezi Parkı Festivali’ni düzenlemişti. Ancak Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın 29 Nisan’da il ve ilçe başkanları toplantısında yaptığı konuşmada Gezi Parkı’na inşa edilecek Topçu kışlasının AVM ve rezidans olarak faaliyet göstereceğini de açıklama-

TTB, hastane kayıtlarına göre 60’ı ağır 7832 yaralının getirildiğini bildirdi. TTB Merkez Konseyi Üyesi Osman Öztürk, “Bu liste sadece 13 ilde hastanelere ve revirlere başvuranlardan belirleyebildiğimiz verilerden oluşuyor. Gerçek sayı çok daha fazla” dedi. - 21 yaşındaki Mehmet Ayvalıtaş, 2 Haziran 2013 tarihinde İstanbul’un Ümraniye İlçesi’nde eylemcilerin arasından geçmeye çalışan bir aracın altında kalarak yaşamını yitirdi. - 3 Haziran 2013 tarihinde Hatay’ın mer» POLİS ŞİDDETİ HALKI ÖFKELENDİRDİ kez ilçesi Antakya’da Taksim Gezi Parkı proAynı gün iş çıkış saatinden sontestoları sırasında 22 yaşındaki Abra kalabalıklaşan grup, parktaki dullah Cömert hayatını nöbeti devam ettirdi. Gecelemek kaybetti. Yapılan otopside için çadırlar kuruldu. Ancak saölümün başa alınan iki darbah 5’te alana polis baskını yaSaat 23.4 be ile gerçekleştiği belirtildi. 7 pıldı. Biber gazı ve tazyikli suyla “5 ağaç s - Adana’da ise 5 Haziran öküldü, kampçılar dağıtıldı, çadırlar kalGezi Park 2013’te üst geçit köprüsünı'na giriy dırıldı ve inşaat ekibi çalışmalaorlar, yardım e den düşen Komiser Mehmet din” rına tekrar başladı. Sarı ağır yaralı olarak kaldıPolisin kitap okumaktan rıldığı hastanede yaşamını yibaşka bir şey yapmayan eytirdi. lemcilere zırhlı araçlar, pan- 1 Haziran’da Ankara’daki zerler, TOMAlar, cop, sis ve eylemlerde ortaya çıkan kamegaz bombalarıyla müdahale ra kayıtları sonucu etmesi, halkın tepkisini çekti. Gösteriler hızla yayıl-

sıyla kamuoyuyla arasındaki ipler iyice gerilmişti. 27 Mayıs’ta parkı korumaya giden ve 28 Mayıs Cuma sabahı kalabalıklaşan grup, öğle saatlerinde parkta yeniden başlayan yıkımı durdurmaya çalışınca polisin biber gazlı müdahalesi ile karşılaştı. BDP milletvekili Sırrı Süreyya Önder, yıkım ekibinden ruhsat istedi, ama ruhsat olmadığı için yıkım durdu.

dı. Gösterilerin yapıldığı bölgelerde işyerleri ve evler, göstericilere kapılarını açtı, ücretsiz yiyecek dağıttı. 29 Mayıs 2013 günü gerçekleşen Yavuz Sultan Selim Köprüsü inşaatının açılışı sırasında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan; "Ne yaparsanız yapın. Orası için karar verdik. Yapacağız” açıklamasıyla birlikte, olaylar daha da şiddetlendi. Eylemler 31 Mayıs’ta diğer şehirlere de sıçradı ve park için yapılan bir eylem olmaktan çıkıp AK Parti’nin son yıllarda kişisel özgürlüklere müdahale olarak yorumlanan politikalarına ve açıklamalarına karşı çıkar hale geldi. Geri kalanı herkesin malumu.

bir polis memurunun silahından çıktığı ileri sürülen kurşunla ağır yaralanan Mehmet Ethem Sarısülük (26) hayatını kaybetti.

» EN ÇOK BORSA ETKİLENDİ

Başbakan Yardımcısı Ali Babacan gezi olaylarından en çok etkilenen gösterge olarak borsayı gösterdi. 26 Mayıs – 17 Haziran arasında 1,35 milyar dolar sermaye çıkışı olduğunu açıklayan Babacan, “Piyasa endeksi diğer göstergeler arasında en çok etkilenen gösterge oldu" dedi Gezi Parkı protestoları nedeniyle 28 Mayıs-20 Haziran arasında şirketlerin piyasa değeri toplam 107 milyar TL eriyerek 528.2 milyar TL’ye (275.6 milyar dolar) geriledi.

» 4 KİŞİ HAYATINI KAYBETTİ

» KOÇ’UN KAYBI BÜYÜK

Gerginlikler devam etse de, protestoların başka biçim almış gibi göründüğü son günlerde Tabipler Birliği, Gezi Parkı olaylarında bugüne kadar 4 kişinin hayatını kaybettiğini, 4 kişinin hayati tehlikesinin devam ettiğini 11 kişinin de gözünü kaybettiğini açıkladı.

Ak Parti hükümeti ile gerilim yaşadığı söylenen Koç Grubu, Taksim protestoları sırasında Divan Oteli’nin kapılarını göstericilere açması ve Migros’un Taksim'e kumanya gönderdiğinin ileri sürülmesi nedeniyle Erdoğan’ın tepkisini çekti. Erdoğan Kazlıçeşme mitinginde Koç Grubu'nun eyleme verdiği desteği kastederek "Hesabını hukuki yollardan soracağız" diye konuştu. Öte yandan

eyleme destek veren halk sosyal medyadan Divan Oteli’nin tutumu nedeniyle Koç ürünlerini destekleme çağrısı yapıyordu. Ancak Gezi Parkı olayları sırasında en çok kayıp yaşayan, Koç grubu oldu. Koç Grubu'nun borsada işlem gören 10 şirketinin piyasa değeri bu dönemde toplam 4,5 milyar dolar erirken, en büyük kayıp 1,5 milyar dolarla Yapı Kredi, 1,1 milyar dolar ile Koç Holding, 531 milyon dolar ile Ford Otosan’da gerçekleşti. En büyük değer kaybının Koç Grubu'nda olmasının nedeni, grubun 10 şirketinin de BIST 100 içinde yer alması ve borsanın en büyük şirketlerinden olması.

» TURİZM ZARARI 70 MİLYON DOLAR

Turistik Otelciler İşletmeciler ve Yatırımcılar Birliği (TUROB) tarafından 19 Haziran’da The Marmara Oteli'nde düzenlenen toplantıda Gezi Parkı olayları nedeniyle İstanbul'un turizm bilançosu çıkarıldı: İptal edilen geceleme sayısı 215 bin 862, iptallerin maddi karşılığı 54 milyon euroyu (70 milyon dolar) aşıyor. Ayrıca iptal edilen geceleme sayısı 215 bin 862, yeni taleplerdeki ortalama düşüş yüzde 55, Tak-

simBeyoğlu-Şişli- Beşiktaş'ta iptal oranları yüzde 80, uzun vadeli iptal sayısı ise 45 bin 950 olarak açıklandı.

» SOSYAL MEDYADA GEZİ

Sosyal medya analiz aracı Somemto’nun verilerine göre, Gezi olayları başladığından beri Twitter’da çok büyük bir hareketlenme göze çarpıyor. 29 Mayıs’ta Türkiye’den Twitter’da aktif olan kullanıcı sayısı 1 milyon 800 binlerdeyken, bu rakam 10 Haziran’da 9 buçuk milyon kişiyi aşmış. Aynı tarihler arasında 18 milyon 935 bin 909 adetle en çok mesaj, en yoğun çatışmaların yaşandığı 1 Haziran günü atıldı. 3 Haziran’dan beri günlük ortalama mesaj sayısı 9,8 milyon civarında seyrediyor. Cem Yılmaz’ın biber gazını eleştirdiği mesajı, 44 binden fazla kişi tarafından retweet edilerek bu dönemde en çok paylaşılan mesaj oldu. Yine bu dönemde en çok direngeziparki.com adresi, ardından da Ahmet Hakan’ın Hürriyet gazetesinde konuyla ilgili yazdığı yazının adresi paylaşıldı. En çok kullanılan etiketlerse şunlar: Direngeziparkı, direnankara, Occupyankara, direngaziparkı, sesvertürkiyebuülkesahipsizdeğil, direnizmir, tayyipistifa, direnbeşiktaş, takipedenitakipederim.


Güncel

26 Haziran 2013 Çarşamba

Amerikan düşünce kuruluşları Başbakan Erdoğan için ne diyor? Amerika’nın en etkili Think Tank’larından Council on Foreign Relations’ın Türkiye ve Ortadoğu uzmanlarından Steven Cook’un, yine ülkenin en etkili dış politika dergisi Foreign Policy’de “En güçlü adam, en zayıf anında” başlığını atması, Erdoğan’ın Gezi sonrası durumunu özetliyor

Yabancı ajanlar Foreing Policy dergisinde, Steven Cook, Erdoğan ile ilgili en tartışmalı yazılardan birine imza attı. CFR’nin Ortadoğu ve Türkiye uzmanı olarak da çalışan, Cook, “Erdoğan, Gül’ün Cumhurbaşkanlığını engellemeye çalışan askeri yenerken, demokratik duyarlığa, adalete, yeni bir Türkiye’ye seslendi, tüm demokratik güçlerin desteğini kazandı. Ama altı yıl sonra, Türk siyasi kültürünün en hassas yaralarını kaşıyarak, o zaman yaptığının tam tersini yapıyor. Muhaliflerini aşırı uçtaki ‘marijinaller’ ya da yabancı ‘ajanlar’ olarak damgalıyor ve laik/dindar bölünmüşlüğünü keskinleştiriyor.

» HALA GÜÇLÜ

Bu strateji, siyasi başarıyı getiren geniş kitlelere erişme yeteneğinin kaybedildiği bir dönüm noktasını temsil ediyor. Evet, Erdoğan hala güçlü, ama çok ağır bir bedel ödediği de unutmamalı. Erdoğan’ın seçimleri kaybetme riski olmayabilir, ama toplumdaki fayları öylesine büyüttü ki, şimdi onun şahsında somutlaşan artık iki Türkiye var: Biri Erdoğan’ı şeytan olarak görürken, diğeri onu kendilerinin koruyucusu olarak görüyor. Ancak, geniş yığınları kendi safında tutmak için otoriter adımlara başvurmak zorunda kalacak. Tweeter’ı bir bela olarak gören anlayışa bakın. Erdoğan’ın bu tavrı Facebook’u, blogları ve SMS mesajlarını yasaklamaya kalkışan Mübarek’in başarısızlıkla sonuçlanan kampanyasına ne kadar benziyor.”

» RİSKLİ DÖNEM

Erdoğan’ın daha önceki demokratikleşme çabalarını desteklemiş olan Cook, Türkiye’nin ilginç, ama çok riskli bir döneme girdiğini söylüyor ve güçlü adamın en zayıf anında olduğuna işaret ederek, “otoriterliğe hayır, demokrasiye evet” diyen yeni hareketin, bir kenarda bir şeyler olmasını bekleyen politik aktivistlere yeni bir fırsat verdiğini ekliyor.

İki yol var

AHMET BUĞDAYCI NEW YORK

Avrupa’da bir süredir, Erdoğan’ın otoriter yönetimine, medyaya baskısına yönelik eleştirilerin sesi giderek yükseliyordu. Ancak Gezi’nin imajları, geometrik bir hızla yayıldı ve Avrupayı aşarak ABD’ye uzandı. Aynı ABD, bir ay öncesine kadar Obama’nın özel törenlerle ağırladığı Erdoğan’ın şimdi Türkiye’yi nereye götürdüğünü konuşuyor.

» 17 UYARI MESAJI

ABD yönetimi, Gezi boyunca çeşitli yönetim kademelerinden Türkiye’ye ifade özgürlüğünün bastırılmasından duydukları kaygıları ileten 17 uyarı mesajı gönderdi. ABD’de yönetimin dış politikalarının oluşumunda Think Tank denilen düşünce kuruluşlarının etkisi büyük. Yönetimin, mesajlarını yine Think Tank’lerle bağlantılı olan medya aracılığıyla ilettiği bilinen bir gerçek.

» YAKINDAN İZLİYORLAR

Ayrıca pek çok rapor, kitap, dergi yayını ve web siteleriyle zaten Think Tank’lerin kendileri medya işlevini görüyorlar, yüzmilyonlarca dolarlık araştırma bütçeleriyle tüm dünyayı ekonomiden toplumsal olayları her alanda izliyorlar. Bu düşünce kuruluşlarının Gezi sonrası Türkiye’ye ve Erdoğan’a bakış açılarının, aynı zamanda ABD yönetiminin, yakın gelecekteki Türkiye politikalarını oluşturmada bir rehber niteliği taşıdığını unutmamak lazım.

Düşünce Kuruluşları Erdoğan’a hep sempatik baktı

» CFR: OTORİTERLİĞE TEPKİ Başta gelen düşünce kuruluşlarından Council on Foreign Relations, gösterilerin halkın hala çoğunluğunun desteğine sahip Erdoğan’ın konumunu değiştirmeyeceğini, bir demokrasi geleneğine sahip olan Gezi’nin de Arap Baharı’yla karşılaştırılamayacağının altını çiziyor.

» SANDIKTA GİDER

CFR, “Erdoğan giderse, ancak sandıkta gider” derken de, Gezi’yi şöyle yorumluyor: “Gösteriler, Türk siyasetinin otoriter bir yöne sapmasına olan tepkidir. Daha geniş çerçevede ise, çevre katliamı, polisin acımasızlığı, ahbap çavuş ilişkilerine dayalı kapitalizm ve Erdoğan’ın görüşlerine karşı olanların marijinalleştirilmesine karşı kaygıların artmasıdır.”

» OBAMA’NIN BAKIŞI DEĞİŞTİ

Carnegie Endowment for International Peace ise Gezi sonrasında, Obama’nın Erdoğan ile ilişkisini sorguluyor. ABD’nin Gezi sonrasında Türkiye’ye nasıl bir tepki vermesi gerektiği sorusunu masaya yatıran Think Tank’in uzmanlarından David Rothkopf, Obama’nın Erdoğan ile ilişkilere çok önem verdiğini ancak Suriye’deki aşırı uçtaki güçleri desteklemesinden ötürü Erdoğan’ı ayıpladığını belirtiyor. Rothkopf, şimdi, Obama’nın Erdoğan ile ilişkisine baktığında, karşısında otoriter bir lider gördüğünü savunuyor. Rothkopf, bu durumun eskisinden çok farklı olduğunu da not düşüyor.

» DEMOKRATİKLEŞME

School of Foreign Service’ın nüfuzlu yayın organı, Georgetown Journal of International Affairs de Gezi’nin çok çeşitli grupları Erdoğan Aslında Gezi olaylarına kadar, Avrupa’nın aksine, ABD Erdoğan’a çok daha fazla sempati gösteriyordu. Bununla birlikte, ABD’nin Türkiye ile ilgili en büyük sıkıntısı, Erdoğan’ın anti semitik, İsrail karşıtı görüşlerini açıkça dillendirmesiydi. Ancak Obama yönetimi, ekonomisi güçlü Türkiye’yi, Ortadoğu’nın karşık dünyası içinde hep ılımlı bir şekilde yanında tutmaya özen gösterdi. Ancak, Amerika’daki yayınları izlediğimizde, Erdoğan’ın Hamas

karşıtlığında buluşturan post modern bir hareket olduğuna dikkat çekiyor. Erdoğan’ın hala ülkenin en popüler politikacısı olmasına karşın, gösterilerin örneği görülmemiş bir meydan okuma olduğunu ve Erdoğan’ın bu olayı yanlış yönetmesinin, hem Türkiye içinde hem yurtdışında kredibilitesini azalttığını söylüyor ve şu yorumu yapıyor: “Protestolar, bir kez daha itidal mesajları veren Gül ile Erdoğan arasındaki farkı gösterdi.

» EROZYONA UĞRADI

AKP’nin yüzde 50’lik koalisyonunu destekleyen ciddi bir bölümünün, özellikle liberallerin ve laik iş çevrelerinin, bu gösterilerden sonra erozyona uğradığı açık. Güçlü ekonomisi ve Arap ülkelerine ‘model’ teşkil edebilecek potansiyeliyle, Türkiye’nin demokratik reformlarını övenler, şimdi Erdoğan’ın Twitter’ı ve dış kaynaklı ‘faiz lobisi’ni suçlayan tavrı karşısında muhalif safa geçiyorlar. Gezi hareketi, partisinin daha önceki demokratik atılımlarına karşın, medya, polis, asker, yargı gibi kurumları kendi kontrolüne alan Erdoğan’ın uzun dönemli demokratikleşme sürecini kolaylaştırmaktan çok artık bu süreci engelleyici bir faktör haline geldiğini gösteriyor.”

» EKONOMİK PERFORMANS

CNN.com, “Türkiye erimenin eşiğinde mi?” diye soruyor, Chatnam House’un Türkiye Projesi bölümünün başındaki Fadi Hakura, yanıtlıyor. Gezi protestolarının Erdoğan’ın uluslararası imajını zedelese de, Erdoğan’ın iktidarda kalmasını tayin edecek nihai gücün hükümet aleyhtarı gösteriler değil Türk ekonomisinin performansı olduğunun altını çiziyor.

ile kurduğu ilişkiye, açık İsrail karşıtı söyleminin uyandırdığı endişeye paralel olarak, İslamın modern seküler yorumundan vazgeçip, ortadoks İslam’ın katı yorumuna yönelmesine yönelik kaygıların Gezi sonrası su üstüne çıktığı görülüyor. Erdoğan belki dinsel motiflerle dolu, Türkiye’nin yarısından fazlasını düşmanlaştıran söylemiyle, kendi saflarını sıklaştırdı. Ama Gezi sonrasında ortaya inkar edilmesi mümkün olmayan bir küresel tab-

Diğer bir Think Tank kuruluşu, Brookings ise Başbakan Erdoğan’ın otoriter tavrını bırakıp demokrasi işaretleri mi vereceği, yoksa eski ataerkil, otoriter söylemini sürdüreceği mi ikileminin, Türkiye’nin önündeki iki yolu belirleyeceğini belirtirtiyor. Ama sonuçları ne olursa olsuni Gezi hareketi gençlerinin Türkiye’yi farklı bir demokrasi düzeyine çıkaracak yeni kuşak siyasi aktörler doğuracağını da ekliyorlar. Brookings sitesinde Bessma Momani imzasıyla çıkan bir yazıda, Gezi olaylarının, Türkiye’nin Ortadoğu’da başarılı demokrasi imajını aniden şüpheli bir hale getirdiğini belirtiliyor. Momani, “sürdürülebilir, başarılı bir ekonomik gelişmenin açık, demokratik karar alma süreciyle ilgili olduğunu Türkiye’de olup bitenler bize bir kez daha hatırlattı” diyor.

Karışıklık çıkabilir Amerikan dış politkasına yön veren en önemli Think Tank’lardan RAND Corporations’ın sitesinde, Avrupa Güvenliği bölümünden sorumlu F. Stephen Larrabee imzasıyla yayınlanan bir yazıda da, Hakuray’la paralel bir yorum yapılıyor. Larrabee, “Eğer ekonomi güçlü yapısını sürdürür ve Erdoğan daha geniş çaplı açıklık ve şeffaflığa yönelik taktiksel adımlar atarsa, fırtınayı sakinleştirebilir.” Yazar, bununla birlikte, eğer Erdoğan göstericilerin açık mesajına kulak vermeyi reddederse, Türkiye’nin gelecekte, yurt içi ve yurt dışı politikalarına karşı artan huzursuzlukları yönetebilmesini ciddi bir şekilde zorlaştıracak politik ve sosyal bir çalkantıyla karşı karşıya geleceği uyarısında bulunuyor.

Ekonomi sarsıldı Amerikan yönetiminin ve kamuoyunun görüşünü yansıtmak açısından, ABD’nin en etkili gazetesi olarak tanınan The New York Times da, Erdoğan’ın Gezi sonrası performasından çok kaygılı. Gezi krizi başladığından beri hemen her gün Türkiye ile geniş haber yapan gazete, bir zamanlar demokrasi mücadelesi veren Erdoğan’ın şimdİ yerel medyayı sindirdiğini, uluslararası medyaya saldırdığını, protestocuları terörist olarak etiketlediğini, örtülü antisemitik görüşleri yaydığını ve olayları içeriği belirsiz “dış güçler”e bağladığını belirtiyor. “Türkiye Karşıklıklık İçinde başlığıyla yayınlanan yazıda, Erdoğan’ın desteğini korumaya devam ettiğini, zorla gideceği gibi bir beklentinin kimsede olmadığını, ancak karışıklıkların da ekonomiyi sarstığını vurguluyor.

lo çıktı: Bir tarafta, ABD, tüm Batı, Gezi’nin demokrasi talebinin etrafında kümeleniyor. Tablonun Erdoğan tarafında ise şeriatçı Mısır, Hamas ve Müslüman Kardeşler yer alıyor. Erdoğan’ın dış dünyaya giderek meydan okuyan tutumu ise, Türkiye’nin içe kapanmasıyla ve yüzünü Batı’dan çok Ortadoğu’ya yönelmesiyle sonuçlanacak gibi gözüküyor. Diğer taraftan, eğer Erdoğan bu izolasyonu arttıracak adımlar atmaya devam ederse, bunun

zaten yapısal reformlara gidemeyen kırılgan ekonomik alanda da etkilerini görmek sürpriz olmayacak. Ama her halükarda bunun bedelini Türkiye ödeyecek. İronik olan ise, AKP 2002’de iktidara geldiğinde, ulusalcılar bunu bir ABD projesi olarak nitelemişlerdi. Şimdi Erdoğan bunu unutup aynı şeyi kendi yapıyor. Üstelik burada analizlerine yer verdiğimiz ABD’nin Think Tank’leri ve medyasının yakın zamana kadar Erdoğan Türkiye’sini tüm

9

Arzu Kaya

Uranlı twitter@arzukayauranli

Değişim zamanı SON üç hafta içinde Türkiye’de yaşanan inanılmaz bir Tsunamiye tanık oluyoruz. Kah gülüyor ama daha çok ağlıyoruz Kimilerimizin aklı fena halde karışık. Belki farkında değiliz ama bir öğrenme süreci içindeyiz ve bu kaos bizi büyük bir bir yeniliğe hazırlıyor. Evet, 2001 yılından bu yana, AK Parti’nin ekonomideki başarısı ve AB yolundaki demokratikleşme süreci içinde atılan büyük adımlar yadsınamaz. Yeni iş sahaları açıldı. Sağlık hizmetleri ilerledi. Alt yapıda müthiş bir gelişme sağlandı. Ordu siyasetin dışına itilerek sivilleşme yönünde önemli yol alındı. Ayrıca, eski zihniyet ve iktidar yapıları terk edilerek olgun bir demokrasiye giden merdivenlerde Türkiye üst basamaklarda yerini aldı. Ancak, son günlerde yaşadıklarımız gösteriyor ki, Başbakan Erdoğan ve destekçileri - kimi karşıtları gibiAK Parti’nin kendi politikalarının sonuçlarını netçe okuyamıyor. Anlamaları gereken şu: Türkiye on yıl önceki Türkiye değil. Yani, bir değişim yaşandı ve bu değişime ayak uydurmak için eski mentaliteyi değiştirme zamanı.

» DURUP DÜŞÜNMEK GEREK

Nazım Hikmet’i ölümünden 59 yıl sonra vatandaşlığa geri kabul ederek iade-i itibar eden hümetin kimi destekçileri, eğer hala birini sadece Nazım okumasından dolayı ‘kominist’ olmakla suçluyorsa orada bir durup düşünmek gerek. Öte yandan, bu tutum sadece hükümet yanlıları içinde yaygın değil. Kendini ilerici ve ‘modern’ tanımlayanlar da farklı bir fikre ‘böyle düşünemezsin’ diyerek karşı çıkıyor ve nasıl böyle düşünebilirsin diye hesap soruyorsa orada demokrasinin hatırı için iki kez düşünmek gerek. Toplum olarak düştüğümüz en büyük hata ‘genelleme’ yaparak konuşmak. Her ne kadar tüm AKP seçmenini ‘kömür ve makarnaya oylarını satanlar’ olarak genelleştiremeyeceğimiz gibi Erdoğan’ı eleştirenleri ya da Gezi sürecini AK Parti’den farklı bir bakış açısı ile yorumlayanları da dinsiz ya da toplum düşmanı olarak adlandırmanın alemi yok!

» KALICI HASAR OLABİLİR

Başbakan Erdoğan da aynı hataya düşüyor. Türkiye’de ve yetmiş üç farklı ülkede sokakları dolduran kalabalıkların sadece eski şer odakları ve dış mihraplar tarafından yönlendirilen provakatörler olduğuna inanamakta ısrarlı . Oysa gecen hafta açıklanan Konda’nın araştırmasına göre, halkın yüzde 54’ü hükümetin yaşam biçimine ve tercihlerine karıştığını düşünüyor. Eğer, Başbakan Erdoğan, gerçeklik algısını değiştirmezse son 10 yıldır emek verdiği demokratik Türkiye’nin uluslar arası prestiji kalıcı hasarlar alacak. Mevcut durumu değerlendirebilmek için modası geçmiş komplo teorileri yerine gençlere kulak veremez mi? İstekleri çok açık değil mi? Daha fazla iletişim ve özgürlük; daha az dayatmacılık.

» PANDORA’NIN KUTUSU

Duyduklarım ve gördüklerim beni endişelendiriyor. Böylesine sancılı bir dönem yaşandıktan sonra hiç bir şey olmamış gibi davranılabilir mi? Ölen, yaralanan, kolunu, bacağını, gözünü kaybeden bir dolu genç varken sadece maddi hasar üzerinden durum değerlendirmesi yapmak ne kadar doğru? Bu tutum, gösterilere sadece saf bir özgürlük anlayışının sesi olmak için katılanları ve onların sevdiklerini üzmez mi? Hınçlandırmaz mı? Mallesef, hükümet taraftarları bu tip eleştiler karşısında hemen Pandora’nın kutusu gibi 28Şubat döneminde yaşanan demokrasi kıtlığını gündeme getiriyor ama yanlıştan örnek olamayacağını unutuyorlar. Türkiye o acıları yaşadı ama yaralarını sarmasını bildi. Devir intikam alma değil kucaklaşma devri.

» YANGINI SÖNDÜRMEK ZOR

Düşünüyorum da, PKK Lideri ile aynı masaya oturabilecek kadar demokrat olabilen Başbakan Erdoğan, meydan mitingleri düzenlemek yerine bir hastane ziyareti yaparak yaralarını sarmayan çalışan genclerin ya da acılı annelerin derdini dinleyip gönlünü alabilecek kadar açık fikirli olamaz mı? Orantısız güç kullanan ve usulsuz şiddet yapan polislerin biran önce cezalandırılmalarını takip ederek bir taraftan halkının yüreğine su serpip bir taraftan sadece görevini yapan polisleri zan altında kalmaktan kurtaramaz mı? Yangını başlatmak kolay ama söndürmek zor. Bu süreçte yapılması gereken en önemli şeyse görmezlikten gelmemek ve kendi kendine sönmesini beklememek Her iki taraf da kızgın ve kırgın. Görüyoruz ki, yangına körükle gitmenin kimseye faydası yok.

» DEMOKRASİYE SAHİP ÇIKILMALI

Vatanını milletini seven demokrasisine sahip çıkmalı. Gerek politikacılar, gerek toplum olarak bizler, vicdanımızın sesini dinlemeli ve artık tam demokrasiye hazır mıyız karar vemeliyiz. ‘ Zorla güzellik olmaz’ der büyükler. İşte görüyoruz, dayatılarak da barış olmuyor. Eğer toplumun her kesiminde kalıcı bir huzur istiyorsak samimiyetle birbirimizi anlamaya çalışmalı, ötekileştirmemeli ve uzlaşmacı bir noktada buluşmak için kararlı olmalıyız. Artık şunu idrak etmek lazım Türkiye’nin refahı için o taraf bu taraf yok. Sadece tam demokrasi ve özgürlük var.

dünyaya İslamla demokrasinin ideal sentezi olarak sunduğunu ve övgüler düzdüğünü de unutmamak lazım. Artık Milli görüş gömleğini giyen Erdoğan’ın düşündüğünün tam tersine, Türkiye’ye karşı büyük bir sempati duyan Amerikan kamuoyu Türkiye’nin makas değiştirmesini şaşkınlık ve üzüntü içinde izliyor. İç veya dış farketmiyor, Erdoğan’ı eleştirenler öteki oluyor. Gezi ve Erdoğan Türkiye’yi savurmaya devam ediyor.


10

26 Haziran 2013 Çarşamba

Selim Atalay twitter@SelimAtalayNY

Zeka, Allah vergisi bir şey

Z

EKA, Allah vergisi bir şey. Ayrıca genlerin ve beslenme alışkanlıklarının da zekaya etkisi tartışılıyor. 31 Mayıs’ta başlayan Gezi Parkı eylemleri süresince ‘gençlerin’ sosyal medya üzerinden yaptıkları gönderilerde ya da sloganlarında veya duvara yazdıklarında, pankartlarında büyük bir zeka patlaması olduğu dillendirildi. Hatta bu zeka, orantısız zekaydı. Orantısız güçe karşı orantısız zeka.... Açık konuşmak gerekirse Gezi Parkı eylemleri süresince kimi sloganlara ben de çok güldüm. Twitter’daki kimi twitlerin zeka parıltısına hayran kaldım. ‘Bazı duvar yazılarından’ da etkilendim. Duran adam gibi bazı eylemleri ilk bakışta sempatik de buldum.

» KREATİF KERATALAR

Fakat bu zeka’dan tek başına ‘devrim’ çıkacağına inanıyor muyum? Hayır. Çünkü bu zeka, sloganlardan da açıkça anlaşılacağı üzere inisiyatif almayan bir zeka. Takdir edersiniz ki hiçbir sosyolog ya da siyasetbilimci Taksim Gezi Parkı olaylarını, sözün zirvesini söyleyip orantısız zekayla twitin en kralıyla binlerce retwit alan gençlere bağlayamaz. Sosyal medyada ‘orantısız zeka’ ile yayılmadı olaylar. Ya da herkesi kızdıran duvar yazıları, o zeki duvar yazıları değildi. Polisin ilk gün uyguladığı orantısız güç sonrasında bazı grupların vandallığı da zeka içermiyordu. Hatta Taksim’de toplanan kalabalıkların attığı sloganlarda da bir zeka ışığı görünmüyordu. Zeka, 13-23 yaş arası gençlerin bir rutini. 140 karakter yazmaya zorlandıkları için kısa, net, anlaşılır ve çok rafine yazıyorlar. Beğenilme ve retwitlenme isteğiyle de zekalarını hunharca ortaya koymaktan geri durmuyorlar. Çok sevimliler. Çok eğlenceliler. Keratalar çok kreatif...

» İSTEMEDEN ALET OLUYORLAR

Fakat bu nedir? Koskoca Gezi Parkı olaylarını birkaç çok zeki çocuğun, birkaç ‘kreatif kerata’nın ‘bağzı’ şeyleri protesto etmesi olarak açıklamak mümkün müdür? Üstelik biliniyor ki duran adam gibi bazı eylemler, kullanılan bazı sloganlar yeni jenerasyonun buluşu değil yeni jenerasyonun dilini çok iyi bilen reklamcıların icadı. Sosyal medyanın kısa yazma mecburiyeti ve beğenilme dürtüsünü tetikleyen yapısı, zeka patlaması gösteren yeni neslin söz söyleme biçimini dönüştürdü. Kendimi sürekli komplo teorileri icat eden biri gibi hissetmeye başladım ama ne yazık ki hislerim ve bildiklerim bana zeki duvar yazısıyla, komik twitlerle kendini ortaya koyan ‘kreatif keratalar’ın; meseleyi bir düşmanlığa dönüştürmekten başka niyetleri olmayanlara istemeden alet olduklarını söylüyor.

Güncel

“Türkiye’ye ağız tadını çok gördüler” BUNLAR ‘SOROS’UN UZANTILARI…

“Biliyorsunuz dünyanın birçok yerinde bu Soros’un açık toplum enstitüsünün uzantıları var. Türkiye’de var ve malum bunların destekledikleri uluslararası bazı yapılar var. Özellikle sanal medya üzerinden Sırbistan’da başlayan bu dalga bir şekilde daha önce Arap ülkelerine ulaştırıldı sonra Türkiye’ye de getirildi.” BARBAROS SAYILGAN NEW YORK

AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Hüseyin Çelik. Gezi olaylarının öncesini ve daha sonra yaşananları POSTA 212’ye değerlendirdi.

» TÜRKİYE’YE AĞIZ TADINI ÇOK GÖRDÜLER ■ Son dönemde Türkiye’de yaşanan Gezi Parkı olaylarını nasıl değerlendiriyorsunuz? Bunların hiç birisi tesadüf değil. 2013 Mayıs ayı bizim milletimizin tarihinde en parlak ay oldu, Selçuklu ve Osmanlı’yı da buna dahil edebilirsiniz. Mavi Marmara olayı ile birlikte İsrail bütün devlet tarihi boyunca ik defa Türkiye’den özür diledi, tazminat vermeyi kabul etti. Bu belli çevrelerde rahatsızlık uyandırdı. Sonra çözüm süreci ile birlikte PKK silahlı unsurlarını yurtdışına çekmeye başladı ve aylardan beri çok şükür terörden dolayı bir ölüm yok ve Türkiye’de bir nispi sukünet var. Terör mesele-

Bunlar daha önce iktidara gelme ümidi olarak askere bel bağlıyorlardı. Türkiye’deki demokratik standartlar yükselince, Türkiye darbelerle yüzleşince, darbecilik ve vesayet sistemi ortadan kalkınca bunlar oradan ümitlerini kestiler. Bu sefer sandıktan alamadığımız iktidarı sokaktan alabilir miyiz diye bir arayışa başladılar. Başbakan’ın karizmasının ezici ağırlığı altında ne yapacağını bilemeyen muhalefet, dünya kamuoyunda ve Türkiye’de başbakanı itibarsızlaştırma çabasına girişti. Gezi Parkı’ndaki olaylarda önce son derece barışçıl, son derece insanlara cazip gelen yeşile duyarlılık, çevre duyarlılığı gibi masum bir gerekçeyle yola çıktı ama sonra kelimenin tam manasıyla bir vandalizme dönüştü. Maalesef üzülerek söylüyorum, bunların uluslararası desteği de var. ■ Ne gibi bir destek bu? Biliyorsunuz dünyanın birçok yerinde bu Soros’un açık toplum enstitüsünün uzantıları var. Türkiye’de var ve malum bunların destekleri uluslararası bazı yapılar var. Özellikle sanal medya üzerinden Sırbistan’da başlayan bu dalga bir şekilde daha önce Arap ülkelerine ulaştırıldı sonra Türki-

ABD Büyükelçiliğini bastığında terör örgütü oluyor da Taksim’de polise saldırdığı zaman niye terör örgütü olmuyor, dedi. Amanpour “show is over” diyerek programı kapattı. Şimdi bunu iyi niyetle bağdaştıramazsınız.

le olmuyor. Başbakan “Böyle giderse nüfusumuz yaşlanır, her ailenin asgari üç çocuğu olması lazım” diyor. Üç çocuğu olmayana başbakan ceza mı verdiriyor, kırbaç mı attırıyor? Dolayısıyla aslında bu da saçma bir şey.

■ Burada yaşayan Türkler de polisin tavrından dolayı iktidarı sorumlu görüyorlar. Ne diyorsunuz? Bu haksız bir itham. Wall Street İşgalcileri’ne polis hangi tavrı göstermişse buna inanın Türkiye’deki ondan daha azdır daha fazla değildir. CNN’in olayları sanki atom bombası atıldı gibi göstermesi çok haksızdır. Yunanistan’da, İspanya’da polisin tavrı ne ise Türkiye’de de o olmuştur. Eğer orantısız güç kullanmışsa polis fevri davranmışsa inceleme ve araştırma yapılır. Polis ve mülkiye müfettişleri bu meseleyi inceliyorlar. Hiç kimsenin suç işlemek gibi bir imtiyazı yoktur. Kim suç işlemişse hukuk onun yakasına yapışır.

■ Alevi yurttaşlar 3. köprüye verilen isimden rahatsız olduklarını ifade ediyorlar siz ne düşünüyorsunuz? Yavuz Sultan Selim’in isminden rahatsız olanlar önce Sabiha Gökçen’den rahatsız olmalıydı. Sabiha Gökçen kim? Dersimlilerin üzerine havadan bombalar yağdırmış olan bir pilottur. Ondan rahatsız olanlar önce İsmet Paşa’dan rahatsız olmalıydı. Dersimlileri mağaralara doldurup adeta fare zehirlemiş gibi zehirlemiştir bu insanları. Samimi olalım, dürüst olalım. Yavuz Sultan Selim Osmanlı tarihinin en parlak padişahlarından birisidir. Biz eğer 500 yıl önceki ve orada olmuş acı olayları bugüne taşıyarak bir hesaplaşma içine girersek bu işin içinden çıkamayız. Yavuz Sultan Selim ismi ilk kez bir şeye verilmiyor ki. Bakın Türkiye’de camiden okula binlerce bu isimden var. Bu isim verilirken asla ve kat’a Alevi yurttaşlarımızın rahatsız olması amaçlanmamıştır. Böyle bir rahatsızlık olacağı da düşünülmemiştir.

» HAKSIZ İTHAM

» ÜLKEYE ZARAR VERMEYİN

■ ABD’deki göstericilere vermek istediğiniz mesaj var mı? Oradaki veya buradaki göstericilere şunu söylemek istiyorum. AK Parti iktidarına za-

» AB’YLE MASAYI YIKAN BİZ OLMAYIZ

» ŞÜPHEYLE YAKLAŞMAK LAZIM

Hukuk için düzenleyici kurallar bütünü, demokrasiye de halkın yönetime eşit katılımının adıdır dersek bu orantısız zekaya şüpheyle yaklaşmak zorunda kalırız. Devlet yönetiminde hukukun üstünlüğünü esas almak toplumsal barış açısından ne kadar önemlidir, hepimiz biliyoruz. Peki bundan böyle ‘zeka dolu’ olduğu için duvarımızın üstündeki sloganlara, çok ‘kreatif’ oldukari için toplum düzenini alt üst edenlere müsamaha mı göstereceğiz? Aksi durumda yeni nesli anlamamış mı olacağız? Üstünlerin hukuku, hukukun üstünlüğüne dönüşsün diye çırpındık; şimdi hukukun üstünlüğü zekanın üstünlüğüne mi dönecek? Bunu mu seyredeceğiz? Zekanın bu denli övülmesi de tıpkı son zamanda ortaya çıkan ‘orantısız özgürlük’ talepleri gibi materyalist bir yaklaşım. Bir insanın başka bir insana üstünlüğü zeka ile değildir, takva iledir. ‘Orantısız zeka’yı kutsamaktansa ‘orantısız takva’yı önemsemek ve zeki olmayı değil, ahlaklı olmayı öncelemek gerekir.

George Soros kimdir? 1930’da doğan Soros, Macar ve Yahudi asıllı ABD'li finans spekülatörü ve liberal girişimcidir. Yugoslavya, Ukrayna gibi doğu Avrupa ülkelerine yaptığı yardımın tutarı, bu ülkelere Birleşmiş Milletler tarafından yapılan yardım miktarını aşmıştır. Bu yüzden kimi çevreler onu "hayırsever" olarak tanımlamaktadır. Ancak bu yardımların siyasi amaçla yapıldığını savunanlar da vardır. Soros'un yardımlarının "sosyal" olmaktan çok "siyasal" özellik taşıdığını iddia edenler, onu, ülkelerin iç işlerine karışmakla suçlamaktadır. Soros, vakıfları kanalıyla Türkiye'de son 5 yılda 8 milyon ABD doları harcadıklarını açıkladı. Soros, Açık Toplum Enstitüsünün kurucusudur. Soros'un Açık Toplum Enstitüsü nün Türkiye şubesi Eylül 2001'de kurulan Bebek'teki OSIAF (Açık Toplum Enstitüsü Yardım Vakfı)'tır.

» YAVUZ’DAN RAHATSIZ OLANLAR...

sinde çözüme gidiliyor bu ikinci en büyük gelişme. Üçüncü havaalanının ihalesiyle birlikte kamunun kasasına girecek para 46 milyar dolar. Öte yandan ikinci nükleer santralin ihalesi yapıldı bunun bedeli 22 milyar dolar. Üçüncü köprünün temeli atıldı bu 2.5 milyar dolar. IMF’e olan borcumuzun son taksidini 14 mayıs da ödedik ve Türkiye IMF defterini kapattı.Daha önce alan el konumundayken şimdi IMF’e karşı veren el konumuna geldik. Uluslararası derecelendirme kuruluşları peşpeşe Türkiye’nin yatırım yapılabilir ülke notunu artırdılar. Devletin borçlanma faizi 2002’de yüzde 63 iken Mayıs ayından yüzde 4,61’e düştü. Öte taraftan merkez bankası döviz rezervleri rekor bir seviyeye ulaştı 135 milyar doları buldu. Borsa İstanbul93 bin puanı aştı. Ve örnek olarak otomotiv sektörübütün mayısların rekorunu egale ederek 83 bin araç sattı.Böyle parlak bir Türkiye manzarası var. Bütün dünya küresel krizle boğuşurken, bütün dünya küçülme yaşarken Türkiye büyümeye ve gelişmeye devam ediyor.Türkiye bölgesinde parlayan yıldız olarak yoluna devam ediyor. Türkiye’de siyasi bir istikrar var ve bu siyasi istikrar ekonomik istikrar olarak görülüyor ve yine ihracat mayıs ayı itibariyle son 12 ayın ihracatı 150milyar dolara çıktı. Herhalde böyle olunca birileri bize bu ağız tadını çok gördüler.

» APOLİTİK GENÇLERİ SOKAĞA İTTİLER ■ Muhalefet mi çok gördü? Ana muhalefet partisi 63 senedir Türkiye’de sandıktan sürekli yenilgiyle çıkmış.

ye’ye de getirildi. Ve apolitik olan gençlik sanal ve sosyal medya kullanılarak bir şekilde sokağa itildi. Sonra bu mesele bütün gayrimemnunların birleşme noktası haline getirildi.

» KURTLAR SİSLİ HAVAYI SEVER

Türkiye’de aklıselim sahibi olan büyük çoğunluk iktidarın arkasındadır. Ama kurtlar sisli havayı sever. Acaba bu sisli havadan yararlanabilir miyim telaşına düşenler oldu. Legal olup da Ergenekon ve Balyoz sürecinde darbecilerle birlikte olan başta İşçi Partisi ve ona bağlı birlikler olmak üzere, birçok kimse bunun içerisinde bulundu. Nitekim parkta yapılan bir ankette de parktakilerin yüzde 76’sı CHP’li, yüzde 16’sı BDP’li gerisi de yüzde bir, iki falan diğer partilere dağılıyor.

CNN TARAFLI YAYIN YAPTI ■ Hükümet yabancı basının tavrını da çok eleştirdi. Bu konuda ne düşünüyorsunuz? CNN International Türkiye’den 8 saat kesintisiz yayın yapmıştır. Boston’daki patlamada bile bu kadar uzun boylu yayın yapmayan CNN akla hayale gelmez, gerçekleri çarpıtan bir yayın yapmıştır. BBC aynı şeyi yapmıştır. Ve Kazlıçeşme’de toplanan 1 milyon 200 bin kişiyi yani AK Parti mitingini Türkiye’de AK Parti hükümetine karşı gösteri yapanlar diye sitesine koymuştur. Sayın Amanpour’un yaptığı bir söyleşide başbakanımızın eski müşavirlerinden, şimdi müsteşar yardımcısı olan Sayın İbrahim Kalın kendisine bir soru sordu: DHKP-C örgütü

■ Avrupa Birliği süreci nasıl devam edecek? Biz AB’yle müzakere sürecindeyiz. AB’ye girmek, Atatürk’ün gösterdiği çağdaş medeniyetler seviyesine ulaşma hedeflerimizden birisi. AK Parti seçimi kazanır kazanmaz bütün AB ülkelerini dolaştı ve bizim kararlılığımızı vurguladı. Müzakere tarihi aldık ve devam ediyor. Ama AB son derece keyfi ve ikiyüzlü politikalar uygulayarak Türkiye’deki AB desteğinin de maalesef azalmasına yol açmıştır. Siyasi kriterleri aşmış olmamıza rağmen önümüzde zaman zaman gerekçeler öne sürerek fasılların açılmamasını sağlıyorlar. Çocuğuna hiç harçlık vermeyen, hiçbir sorunuyla ilgilenmeyeni ona kendi çocuğu değişmiş gibi muamele eden bir babanın koyduğu yasaklar o çocuk tarafından ciddiye alınmaz. AB Türkiye’nin her meselesine aynı duyarlılığı gösterse şapka çıkartırız. İçişlerimize karışıyorlar ama sorumluluklarını yerine getirmeleri gerektiğinde yaklaşmıyorlar. Bu ikiyüzlü bir tavır ama masayı yıkan taraf biz asla olmayacağız. ■ Son zamanlarda BDP’den barış süreciyle ilgili açıklamalar yapıyor. PKK “Anında geri döneriz” açıklaması yaptı. Barış süreciyle ilgili yorumlarınız neler? Süreç sabote mi ediliyor? Çözüm süreci AK Parti’nin girişimiyle başladı. Bunu birileri dikte ettirdiği için yapmadık. Biz akan kan dursun istiyoruz. Bununla ilgili bir süreç devam ediyor. Son hadiselerle beraber çözüm sürecinin gündemin gerisinde kalması, bu işin ciddiyetle ele alınmadığını göstermiyor. Çözüm süreci devlet tarafından da hükümet tarafından da aynı kararlılıkla sürdürülüyor. Bu konuda bir tıkanma söz konusu değil. BDP zaten sürecin başından beri batıdaki vatandaşları rahatsız eden açıklamalar yapıyor. Onların ne söyleyeceklerine biz karar veremeyiz. Bu kolay değil, çok zor bir mesela. Sabahtan akşama çözülecek bir mesele değil. Ama Türkiye bunu çözerse prangalarından kurtulur.

rar verelim derken kendi ülkenize zarar veriyorsunuz. Kendi ülkenizin imajına oradaki ve buradaki algısına zarar veriyorsunuz. Bu Gezi Parkı eylemleriyle yelkenlerini doldurmaya çalışan menfaat çevreleri var. Bunların oyununa gelmeyelim. Dünyayı ekonomik kriz kasıp kavururken, kendi ülkesini çok iyi yöneterek bu çemberden çıkarabilmiş olan bir Başbakan’a, bir iktidara, bir hükümete kesinlikle bu yapılanlar reva değildir. AK Parti yine seçimlerde açık ara birinci olup iktidara gelecektir. Yapılan kamuoyu anketleri ortadadır.

» CUMHURBAŞKANI ADAYI OLURSA...

■ Başbakan son dönem bireysel özgürlüklere karşı adımlar atmakla eleştiriliyor… Başbakan’ı sandıkta demokratik yollarla yenemeyeceğini anlayanlar, kendi akıllarınca başbakanı böyle itibarsızlaştırmaya çalıştılar. Efendim içki yasaklanıyormuş. Bunların hepsi affedersiniz sapma saçma şeylerdir. ABD’den bir grup Cumhuriyetçi ve Demokrat milletvekili gelmişti bana ziyarete. Bana içki yasaklanmış dediler. Onlara dedim ki içkiyle ilgili bir yasaklanma yok. İçkiyle ilgili bir düzenlenme var. Sizin ülkenizde içki satın alma yaşı kaçtır? Yirmi bir dediler. Bizde on sekizdir dedim hayret ettiler. Türkiye’de yıllardan beri nüfus planlaması diye bir şey var ve bu devlet eliyle yürütülür. İnsanlara ücretsiz kondom dağıtılır, spiral dağıtılır, doğum kontrol hapları dağıtılır. Devlet eliyle genelgelerle valilerin kumanda ettiği bir program halinde uygulanır. İnsanlara “doğurma” dediğiniz zaman o müdaha-

■ Sayın Başbakan’ın sağlığı konusunda bazı spekülasyonlar var. Başbakan’ın sağlığı konusunda bir açıklama yapar mısınız? Allah’a şükür başbakanın sağlığı son derece yerinde. Bu spekülatif haberleri yayınlar öyle olmasını temenni edenlerdir. Sayın Başbakan’ın performansını görenler doping hapları aldığını düşünüyorlar. Ben hiçbir hap almadığını biliyorum. İşini zevkle, ibadet edercesine yaptığı için, Başbakan bu dedikoduları yapanlar kadar yorulmuyor. ■ Başbakan cumhurbaşkanlığına aday olacak mı? Kendisi aday olacağım da, olmayacağım da dememiştir. Ama bence Cumhurbaşkanı olmalı. Çünkü üçüncü dönemde aday olmayacağını söyleyerek kendini bağladı. Onun gibi başarılı ve karizmatik bir liderin bu bilgi, birikim ve tecrübesini devre dışı bırakması düşünülemez. Aday olması durumunda seferberlik ilan ederek birinci turda seçilmesi için gerekli gayreti göstereceğiz.

» KIRBAÇ MI ATTIRIYOR?


Güncel Politika

26 Haziran 2013 Çarşamba

11

212’NİN İKİ YAKASI

Haldun Armağan

Barbaros Sayılgan

haldunarmagan@posta212.com

barbarossayilgan@posta212.com

Toplu halde akıl tutulması sendromu

Erdoğan’ın Ustalığı

İSTER iş hayatı, isterse gündelik kişisel telaşeler üzerine yoğunlaşmış olsun, artık yadsınamaz hale gelen bir gerçek var: Günlük olağan sohbetlerimiz bile dönüp dolaşıp, hatta fazla bir çabaya gerek duymaksızın Gezi Parkı ile simgelenen Türkiye’deki gelişmelere gelip dayanıyor. Zaten başka türlüsü olamazdı; artık istisnasız herkesin birbirine anlatacak bir “deneyimi” var. Kimisi evinde otururken bile biber gazına maruz kalmış, kimisinin basit bir “sokağa çıkıp hava alma” çabası ansızın polis araçları ve göstericilerin kapattığı bir caddede noktalanmış.

» TARTIŞMANIN SONU YOK

Olan biteni herkesin kendi düşünce süzgecinden geçirip yorumlaması kadar doğal birşey olamaz. Bazısı kesinkes göstericileri haklı bulurken, bazısı polisin aşırı güç kullanımını gösterici gruplar arasından kaynaklanan kışkırtmalara bağlayarak hoşgösterebilir. Buna benzer veya farklı pek çok başka yorum getirmek pekala mümkündür. Yani bu şekliyle böyle bir tartışmanın sonu gelmez.

» İNSANİ NİTELİKLER ÇÖPE

Ancak bu tartışmada doğal olmayan ve kabul edilemez tek bir durum varsa, insani bütün niteliklerin toptan çöpe atılması ve bütün olayların küresel komploya bağlanmasıdır. Bir başka deyişle “evin içinde” olan bitene tamamen gözü bağlanmış bir ruh haliyle yaklaşılmasıdır. Genel ruh hali açısından bakıldığında, “Türkler ter kokuyor” diyen yabancıları “Türkiye düşmanı” ilan etmekle; bir anda bütün dünyanın elbirliği edip insanları gösteri yapmaya kışkırttığını ileri sürmek, üstelik binlerce insanın da bu talimatı yerine getirmeye gönüllü olduğunu savunmak arasında mantıken hiçbir fark yoktur. Çünkü her ikisi de insan zekasıyla alay etmektedir.

» EMPATİ KURULMALI

Savunmak veya hor görmek gibi siyah-beyaz ikilemini bir kenara bırakıp konuya başka bir açıdan yaklaşabilsek, daha doğrusu öncelikle ve ivedilikle “anlamayı” ve “empati kurmayı” bir denesek nasıl olur? Gezi Parkı olaylarını tamamen “bölgesel ve küresel güçler” üzerinden yorumlayıp manşet yapan haberlere karşı, gençlerden biri çok basit bir soru soruyordu: “13 yaşında kızın kendi iradesiyle cinsel ilişkiye girdiğine inanan devlet, bunca okul bitirmiş insanın kendi iradesiyle yürüdüğüne neden inanmıyor?” Doğru söze ne nedir, ya da “aklın yolu bir” diyelim ve devam edelim konumuza...

» ANLAYIŞSIZLIK EGEMEN

Bir medya mensubu olarak bütün gazeteleri takip ederken, mesleğin geleceği ve etik değerler adına da üzüntü duymamak imkansız. Kimselerin aklına gelmeyecek komplolarla olayı açıkladığını zanneden, üstelik kendi uydurduğu yalana inanarak, bu yalan üzerine köşe yazısı inşa edenler var. Esas olarak şu anda protestoda bulunmak için insanların hiçbir gerekçesinin olmadığını ve hükümetin de olaya doğru yaklaştığı tezini başından beri yaşanmakta olan gerçeklere rağmen haber olarak kurgulayan medya, bu tavrıyla anlayışsızlığın egemenliğini bilerek ya da bilmeyerek pekiştirdiğini farkediyor mu acaba?

» KOLAYCI BAKIŞ AÇISI

Dolayısıyla, Yeni Şafak’tan Işın Eliçin’in (maalesef yayınlanmayan) köşe yazısından küçük bir alıntı yapmak şart oluyor. “Peki bu insanları birilerinin komplosunun kurbanı olarak görmek, yani gaza geldiklerini -gerçi mecazi olamayan bir şekilde gazlandı çoğu, doğrudur, gaza geldiler- birilerinin peşinde sürüklendiklerini, koyunlar gibi güdüldüklerini düşünmek ne kadar gerçekçi?” diye çok temel bir soru yöneltiyor Eliçin. Ve devam ediyor: “Bu çok kolaycı bir bakış açısı olmuyor mu? İnsanların iradesini hiçe sayan bir yaklaşım değil mi?”

» AKIL TUTULMASI

Altına tereddütsüz imza atacağım bu satırların ne yazık ki medyada geneli temsil eden bir dürüstlük ve bilgelik olduğunu söylemek mümkün değil. Tam tersine genel ve büyük resme bakıldığında toplu halde akıl tutulmasından muzdarip hale gelmiş bir tablo sergiliyoruz. Akıl tutulmasının boyutları öylesine vahim bir hale gelmiş ki, kısa bir süre önce meslektaşlarımızdan biri CNN televizyonunun tanınmış isimlerinden Christiane Amanpour ile düzmece röportaj bile yaptı! Yanlış okumadınız, Christiane Amanpour bir Türk gazetesine “özel demecinde” şunları söyledi: “Taksim Gezi olaylarını uzun uzun verdik. Çünkü bize bunun için özel talimat verildi ve para aktarıldı. Biz parayı kim verirse onun istediği şekilde haber yaparız. Erdoğan hükümetini yıpratın talimatı geldi, bizler de uyguladık.” Bu akıllara zarar röportajın “düzmece” olduğu anlaşılınca (her ne kadar birinci sayfa manşetten anonslanan haberin gerçek olduğu izlenimini vermek için her türlü çaba gösterilmiş, kurgu olduğunu belirten açık bir ifade yeralmamış olsa da) buna alet olan gazetecinin utancından ne yapacağını bilemediğini düşünüyorsunuz sanırım. O zaman dikkatli okuyun: Düzmece röportaja gelen tepkiler üzerine, sözkonusu haberin “mucidi” eleştirileri reddetmekle kalmayıp, CNN ve Amanpour’u “taraflı yayın” yaptığı gerekçesiyle mahkemeye vereceğini açıkladı! Sayın okur, akıl tutulması sendromundan muzdarip olduğumdan, savunma yapamayacağım, başka da bir maruzatım yoktur!

Başbakan Erdoğan’a değer verdiğim için ‘Yeğenim’ dedim

Ünlü oyuncu Ayşen Gruda, Gezi Parkı olaylarının ardından Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a ‘Yeğenim’ diyerek gündem oluşturdu (BARBAROS SAYILGAN - POSTA 212) Ünlü oyuncu Ayşen Gruda son zamanlarda söylediği sözlerle Türkiye’de gündem oluyor. Herkes tarafından sevilen Gruda, önce kendisine görev verilirse Kandil’e gidip PKK’yı ikna edebileceğini söylemişti. Son yaşanan Gezi Parkı olaylarının ardından Erdoğan’a “Yeğenim” diye hitap eden Gruda, bu sözüyle yeniden gündeme geldi. Kendisine neden Başbakan’a “Yeğenim” dediğini ve yaşanan olayları sorduk. ■ Gezi Parkı’nda yaşanan olayları nasıl değerlendiriyorsunuz? Bir inatlaşma yaşanıyor. Gençliğin üzerine büyük bir şiddetle gidiliyor. Oysa bakın, bizim gençlerimizi Brezilya da, bütün dünya gençleri de örnek alıyor. Türkiye üzerine ölü toprağı serpilmiş gibi bir yaşam içindeydi. Ben bugünkü gençlerin hepsinden özür diliyorum. Ben bu çocukların laptop ve internet dışında bir şeye baktıklarını bilmiyordum. Okumuyorlar, görmüyorlar zannediyordum. Onlardan özür diliyorum. Meğerse çok büyük bir bilgi birikimi yapmışlar. Benim de torunum var, 14 yaşında. Bugün öğretmenlerine mitoloji

kü benim dört tane çok değerli yeğenim var. Ona böylece “Sana değer veriyorum” diyorum. “Lütfen şunları yap” diyorum. Yani “sen benim akrabamsın” diyorum. Bir empati, bir samimiyet kurmak istiyorum. Özellikle seçtim tabii. Aslından “oğlum” demek isterdim ama onu dünyaya getirecek yaşta değilim. Hep höt, zöt olmaz. Bazen empati çok işe yarayabilir. Ben hayatım boyunca empatinin faydasını gördüm. ■ Kürt sorunu, barış süreci ile ilgili “Devlet bana görev verirse Kandil’e gitmeye hazırım” demeniz Türkiye’de gündem olmuş, çok konuşulmuştu. Bütün annelerin aklından geçeni söyledim. “Konuşun” dedim. Ben bir sanatçı olarak barıştan, insanları sevmekten, sevgiden, barıştan, dürüstlükten yanayım. Bu canlara yazık değil mi? Ne oldu bilmiyorum ama o anda kendimi bunu söylemek ihtiyacında hissettim.

dersi verebilecek durumda. Neden? “Eco” (Age of Mythology) diye bir oyun var onunla oynamaktan. Biz onların gerisinde kalmışız. Gençler tabi özgürlük isteyecek, tabi bir şeyler isteyecek. Bizler vatandaşız. “Otobüs durağının yeri bile halka sorulacak” sözü en baştan söylenseydi, bu can kayıpları yaşanmayacaktı. ■ Olayların daha kötüye gidebileceğini düşünüyor musunuz? Umarım gitmez. Biz çok zengin bir ülke değiliz. Ekonomi allak bullak oldu. Herkes çok tedirgin. İşler güçler durdu. Umarım gitmez, umarım gitmesin. ■ Siz toplum tarafından çok sevilen bir sanatçısınız. Son zamanlardaki bu çıkışlarınız içsel tepkileriniz mi? Ben bir oyuncuyum. Benim kelime haznem çok geniş. Bütün kelimelerin iki anlamını da bilirim. Ben sanatçıyım ve dünyaya başka bir gözle bakıyorum.

» “BAŞBAKAN RAHATSIZ”

■ Peki Başbakan’a “yeğenim” diye hitap ederken, bu kelimeyi özellikle seçtiniz? Hedefiniz neydi? Evet, özellikle seçtim. Çün-

Peki sizce bu tavırla barış süreci devam edebilecek mi, bu sorun çözülebilecek mi? Ben AK Parti’ye oy vermedim, Başbakan’ı da korumuyorum. Zaten onun benim ko-

» ÖZELLİKLE SEÇTİM

rumama hiç ihtiyacı yok. Bir vatandaş olarak gördüklerimi söylüyorum. Başbakan rahatsız. Büyük bir rahatsızlık geçiriyor. Bu hastalığı kızım Elvan da çekti, çekiyor. Ama benim kızım göğüs kanseri ve daha iyi bir durumda. Yani onunki gibi ağır değil. Bakın benim kızımın rahatsızlığı ağır olmadığı halde inanın çok çile çektik. Başbakan’ın bu şekilde yaşaması doğru değil. Yani yorulmuyor mu? Zor bir hastalık. Ben umuyorum ki insan değişebilir, her şey değişebilir. Belki de ona eşi, çocukları birileri “Baba, efendi yapma!” diye bir şey diyecektir. ■ ABD’deki Türk toplumuna iletmek istediğiniz bir mesajınız var mı? Bakın Kuran’da bulunduğun şehre, ülkeye, yere uyum göster diyor. Hepsinden uyum göstermelerini rica ediyorum. Amerika’yı görmedim. Nasıl yaşadıklarını bilmiyorum. Ama oraya uyum gösterecekler. Kuran’da böyle diyor. Dünya’da sadece Türkler yok. Dünya da birçok insan var. İnsanları Türk, Kürt, Ermeni, Amerikalı diye ayırmak bana çok saçma geliyor. Tabi ki ülkelerini sevecekler. Ben de ülkemi seviyorum. Ben ülkemi sevmesem neden bu lafları edeyim.

Türkiye siber güvenlik tatbikatına hazırlanıyor

(ANKARA -ANKA) Türkiye'yi etkileyebilecek siber tehditlere karşı 7/24 müdahale edecek Ulusal Siber Olaylara Müdahale Merkezi (USOM) koordinasyonu oluşturulacak. Türkiye liderliğinde ilk Uluslararası Siber Güvenlik Tatbikatı'nın Mayıs 2014'te gerçekleştirilecek. Ulusal Siber Güvenlik Stratejisi ve 2013-2014 Eylem Planı'nda, bilgi ve iletişim sistemlerinin her geçen gün daha fazla kullanılır hale gelmesiyle bunların güvenliğinin sağlanmasının hem ulusal güvenliğin hem de rekabet gücünün önemli bir boyutu haline geldiği belirtildi. Planda, enerji, su kaynakları, sağlık, ulaşım haberleşme ve finansal hizmetler gibi kritik altyapı sektörlerinde faliyet gösteren kurum ve kuruluşlarda bilgi ve iletişim sistemlerinin yoğun olarak kullanıldığı belirtildi. Bilgi ve iletişim sistemlerinde bulunan güvenlik zafiyetlerinin, bu sistemlerin hizmet dışı kalmasına ve kötüye kullanıl-

masına, can kaybına, büyük ölçekli ekonomik zarara, kamu düzeninin bozulmasına veya ulusal güvenliğin ihlaline neden olabildiğinin altı çizildi. Siber güvenlikle ilgili olarak alınacak önlemleri belirlemek, hazırlanan plan, program, rapor, usul, esas ve standartları onaylamak amacıyla Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı’nın başkanlığında Siber Güvenlik Kurulu kuruldu.

» SOME OLUŞTURULACAK

Ulusal Siber Güvenlik Stratejisi'nin kamu ve özel sektörün taleplerine göre en az yılda bir kez olmak üzere ulusal düzeyde sağlanacak eşgüdümle yenilenecek. Stratejik siber güvenlik eylemlerinin en doğru şekilde belirlenebilmesi için siber güvenliğe yönelik risklerin gerçekçi bir biçimde belirlenmesinin önemine dikkat çekilen planda, bilgi ve iletişim sistemleri ile ilişkili başlıca risk unsurları sıralandı. Ulusal siber güvenliğin sağlanmasında göz

önünde bulundurulacak ilkelere de yer verilen planda, 2013-2014 döneminde gerçekleştirilmesi planlanan stratejik eylemlere yer verildi. Kısa vadede siber ortamda ortaya çıkan tehditlerin hızla belirlenmesi, yaşanabilecek olayların etkilerini azaltmaya ve ortadan kaldırmaya yönelik önlemlerin geliştirilmesi ve paylaşılması için ulusal ve uluslar arası düzeyde etkin şekilde çalışacak Ulusal Siber Olaylara Müdahale Organizasyonu (SOME) oluşturulacak. SOME, Türkiye'yi etkileyebilecek tehditlere karşı 7/24 müdahale edecek Ulusal Siber Olaylara Müdahale Merkezi (USOM) koordinasyonunda çalışacak.

» SİBER GÜVENLİK EĞİTİMİ

Kısa ve orta vadede tüm kurumların, kurumsal bilişim sistemlerinin siber güvenliğini destekleyecek geniş kapsamlı altyapı projeleri gerçekleştirilecek. İlk, orta ve lise öğretimi ve yaygın eğitim ile yükseköğretimde siber güvenlik konusunun

ADALET ve Kalkınma Partisi ilk kez iktidara geldiğinde önündeki ilk bariyer askerlerdi. Cumhuriyeti kuran askerler on yıllardır rejime doğrudan müdahale hakkını kendilerinde görüyorlardı. Zaman zaman siyasete çeki düzen vermek için başvurdukları anti-demokratik yollar bize darbeler, muhtıralar olarak geri döndü. Bu ülkenin insanları, etnik kimlikleri ne olursa olsun, bunun bedelini ağır ödedi. Ülke kaybetti. Sivilleşemedi ve dolayısıyla da demokratikleşemedi. AK Parti’nin iktidarı öncesinde elleri kolları bağlı olan siyasiler ise askerle yaşanacak hiçbir krizi göze alamadı. Kimileri ise zaten bunu tercih etmedi ve askerin yanında yer aldı. Sistemin en tepesinde yer alan askerleri eleştirmek, Atatürk’ü ve kurduğu cumhuriyeti eleştirmek anlamına geliyordu ve orası ülkenin kırmızı çizgisiydi. Dokunulmazdı. Tayyip Erdoğan iktidara geldiğinde askerin kışlasında kalmasının önemini biliyordu. Zira bu muhafazakar kesimin temsilcilerine karşı uygulanan haksızlıklara da dokunmak anlamına geliyordu. Bu da AK Parti’ye oy verenlerin vicdanlarında yer bulacak, bu cesur tavır sandıktan bir kez daha partinin güçlenerek çıkmasını sağlayacaktı. Öyle de oldu. AK Parti yakaladığı bu damardan beslenerek sadece muhafazakarların oyunu almakla kalmadı kendine oy verenlerin yelpazesini de genişletti. Askeri vesayete tepki duyan her kesimden oy aldı. Adalet ve Kalkınma Partisinin çözmesi gereken diğer sorun ise Kürt meselesiydi. Zira Kürtlere dokunmak ve onların dertlerine ortak olmak, bunu bir sorun olarak tanımlamak ve “Size haksızlık ettik” demek hiç alışılmadık bir durumdu. Türkiye için önemli bir adımdı. Tayyip Erdoğan zikzaklar çizerek de olsa, bunu da gördü. Bugün barış sürecinin yönü belli olmasa da, bir tabu yıkıldı, Kürt meselesi devleti yönetenler tarafından konuşulmaya, tartışılmaya başlandı ve bu halka da yansıdı. Zira AK Parti iktidarına kadar bunları dillendirenler vatan hainliğiyle suçlanabiliyor, haklarında davalar açılıyor ve ağır cezalara çarptırılıyorlardı. AK Parti yine kazandı. Tayyip Erdoğan durumu iyi okumuştu ve bu onun hanesine yine bir artı olarak yazıldı.

» EKONOMİ KIRILGAN DEĞİL

AK Parti iktidara gelinceye kadar bir türlü rayına oturmayan ekonomi ise yine Tayyip Erdoğan’ın gördüğü büyük sorunlardan biriydi. AK Parti iktidarının başında, ülke büyük bir krizin yaralarını sarmaya çalışıyordu. AK Parti döneminde izlenen maliye ve para politikalarıyla Türkiye krizden eskisinden güçlü biçimde çıktı. Artık ihracata yönelen bir sanayisi, daha güçlü bankaları, daha kontrollü bir mali durumu var. Dünya ekonomisinin dalgalanmaları karşısında eskiden olduğu kadar kırılgan değil.

» SERMAYE DOSTU

Evet, AK Parti her zaman sermaye dostu oldu. Ama bugün halktan yüzde 50 oy almasının en büyük nedeni sağlık, eğitim gibi konularda halkın üzerindeki yükü büyük ölçüde hafifletmiş olmasıydı. AK Parti kapitalist olsa da, son döneme kadar sosyal devlet anlayışına kendilerinden önceki yönetimlerden daha yakın durdu. Kendimizi kandırmayalım; halkın yaşam standartları düşmüş olsa, AK Parti’nin 2011’de seçimlerden her zamankinden yüksek oy oranıyla çıkması mümkün olmazdı. Referandum, çetelerle mücadele, dış politikada bugüne kadar söylenmeyenleri söyleyebilme ve Kasımpaşalılıktan gelen sokak adamı imajı da yukarı da saydıklarıma yardım ederek Tayyip Erdoğan’ı kimi hesaplara göre yüzde elli oy ile üçüncü kez iktidara taşıdı. Bugün geldiğimiz noktada Tayyip Erdoğan, hala bu başarılara imza atan Erdoğan. Erdoğan’ın son döneme kadar siyasetteki ustalığın her ne kadar teslim etmek istesem de, demokratikleşme sürecindeki ve en son Gezi Parkı olaylarındaki üslubunu ve tavırlarını bir ustanın us’uyla bağdaştıramıyorum. Halk artık Başbakan’ın amacının gerçekten demokratik bir Türkiye inşa etmek olmadığını düşünüyor. Dolayısıyla Erdoğan’ın ustalığı, her an aleyhimize kullanılabilecek bir silaha dönüşüyor. Hakkımızda hayırlısı…

yer alması için düzenlemeler gerçekleştirilecek. Teknik birikim, olanak ve kabiliyetlerin artırılmasının hedeflendiği plana göre, 2013-2014 döneminde 29 adet eylem maddesinin gerçekleştirilmesi planlanıyor. Türk Dil Kurumu tarafından 2014 yılında siber güvenlik terimleri sözlüğü oluşturulacak. Ulusal veya uluslararası niteliğe sahip Siber Güvenlik Tatbikatları 2 yılda bir düzenlenecek. Siber olayların delillendirilmesi için de bazı bakanlıklar ve kamu kurumları işbirliğinde gelecek yıl Mart ve Mayıs aylarında çalışma yapılacağı kaydedildi. Siber güvenlik altyapısının geliştirilmesi ile ilgili YÖK’te komisyon oluşturulacak. Siber güvenlik konusunda uzmanlaşmak isteyen öğrenciler için burs sağlanacak.


12

Güncel Politika

26 Haziran 2013 Çarşamba

GİZLİ BİLGİLERİ BASINA SIZDIRAN NSA GÖREVLİSİ SNOWDEN KAYIP ABD’nin tüm dünyada aradığı eski NSA görevlisi Edward Snowden’in nerede olduğu bilinmiyor. Snowden’in en son olarak Moskova-Havana seferi yapan bir uçakta yer ayırttığı öğrenilmişti (POSTA 212 Washington) ABD tarafından gizli bilgileri basına sızdırma suçundan aranan eski Ulusal Güvenlik Dairesi görevlisi Edward Snowden’in nerede olduğu bilinmiyor. Edward Snowden muhtemelen sığınma talebinde bulunduğu Ekvator’a gitmek üzere Moskova-Havana seferi yapan bir uçakta yer ayırtmıştı. Ancak Snowden'in Küba başkentine gitmek üzere havalanan uçakta bulunup bulunmadığı açıklık kazanmadı. Hindistan’da bulunan ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, Amerikalı yetkililerin Snowden’in nereye gideceğini bilmediklerini söyledi. Ekvator Dışişleri Bakanı Richard Patino ise Vietnam’da düzenlediği basın toplantısında Snowden’in nerede olduğu konusunda bilgi veremeyeceğini ancak hükümetinin Moskova ile temas halinde olduğunu açıkladı.

» AJANLIKLA SUÇLANDI

Ulusal Güvenlik Ajansı’nın (NSA) Amerikalılar’ın telefon ve internet verilerini topladığını basına sızdıran Edward Snowden, ajanlıkla suçlandı. Washington Post’un haberine göre Snowden hakkında federal savcılar tarafından suç duyurusunda bulunulması, hükümetin Washington Post ve Guardian Gazeteleri’ne NSA belgelerinin sız-

dırılmasına nasıl karşılık vereceğine dair sorulara yanıt vermiş oldu. Doğu Virginia bölgesinde yapılan duyuruda Snowden ajanlık, hırsızlık ve kamu malını üzerine geçirmekle suçlanıyor.

» HONG KONG’A KAÇTI

Snowden, NSA’nın Havai’deki merkezindeki işinden ayrıldıktan sonra belgeleri basına vermiş ve Hong Kong’a kaçmıştı. Bu arada İzlandalı bir iş adamı, ülkesinden sığınma talep eden Snowden’i Hong Kong’dan almak için özel bir uçağın her an hazır beklediğini açıkladı. Olafur Vignir Sigurvinsson, doğrudan Snowden’le görüşmediğini, onu temsil eden üçüncü kişilerle iletişimde üçüncü kişilerle iletişimde olduğunu söyledi. İzlanda İçişleri Bakanlığı Sözcüsü Johannes Tomasson ise Snowden’den resmi bir sığınma talebinin gelmediğini ve İzlanda’da bulunduğu takdirde bunu yapabileceğini duyurdu. Amerika Ulusal Güvenlik Dairesi’nin iletişim kayıtlarını gizlice toplama programını deşifre eden Edward Snowden hakkında hukuki işlem başlatan Washington Hong Kong’dan Snowden’ı gözaltına alarak iade etmesini istemiş ancak Hong Kong reddetmişti. Bu şartlarda Hong Kong’da kalacağını duyuran Snowden ise ABD

Adalet Bakanlığı’nın hakkındaki suçlamaları açıklamasından sonra Hong Kong’u terk etti. Snowden’ın İngiliz Guardian ve Amerikan Washington Post gazetelerine verdiği bilgilere göre Ulusal Güvenlik Dairesi, tüm dünyada telefon konuşma ve internet haberleşme kayıtlarını gizlice topladı ve

iletişim şirketleri de Ulusal Güvenlik Dairesi’yle işbirliği yaptı.

» GEREĞİNE İNANDI

Edward Snowden yurttaşların özel hayatını hedef alan kitlesel boyuttaki izleme programını açığa çıkarmanın gerekliliğine inandığını söylüyor. Öte yandan Snowden için

ABD merkezli “Progressive Change Campaign Committee” adlı bir örgüt tarafından para toplanıyor. Örgütün lideri Matt Wall, hukuki masrafları karşılamak için bugüne kadar 28 bin dolar toplandığını ancak bu paranın Snowden’in kişisel harcamalarında kullanılmayacağını söyledi.

AMERİKAN HALKI GÜVENLİK UĞRUNA ÖZEL HAYATIN İZLENMESİNDEN YANA (WASHINGTON – POSTA 212) Amerikan kamuoyunu uzun süredir meşgul eden Prizma skandalı, Amerikan Ulusal Güvenlik Dairesi (NSA) tarafından yürütülen faaliyetlerin mercek altına alınmasına neden oldu. Eski bir CIA çalışanı olan Edward Snowden, Prizma adı verilen bir program çerçevesinde telefon ve İnternet trafiğinin gizlice takip altına alındığını itiraf etmiş, hatta kimsenin özel hayatının korunaklı olmadığını vurgulamıştı. Bütün bu tartışmaların yoğunluğunda PEW araştırma merkezi Amerikalıların nabzını tutmak üzere bir çalışma yaptı. Amerikan halkının kültürel olarak özel hayatın mahremiyeti konusunda son derece hassas olduğu bilinmesine karşın, araştırma sonuçları toplumun hemen hemen iki kutuba ayrıldığını ortaya koydu.

A M E R İ K A’ D A K İ

TÜRKLERİN

GAZETESİ

26 Haziran 2013 Çarşamba

YIL: 1 SAYI: 6

SAHİBİ POSTA 212 PUBLISHING LLC ADINA

EKMEL ANDA

MEDYA GRUP BAŞKANI

CAN KAMİLOĞLU GENEL YAYIN YÖNETMENİ

YILMAZ SOYTÜRK

» KAMU YARARI VAR

PEW çalışmasına katılanların yüzde 49'u Ulusal Güvenlik Dairesi’nin "güvenlik" gerekçesiyle izinsiz ve habersiz biçimde telefonları dinlemesini ve İnterneti takip altına almasını "kamu yararı açısından kabul edilebilir" bulduğunu söyledi. Buna karşılık yüzde 44 oranında bu olayın "kabul edilemez" olduğu cevabı geldi. Öte yandan, Edward Snowden'in Prizma skandalını deşifre etmesi sebebiyle yargılanması gerektiğini savunanların oranı yüzde 54' ulaştı. Yüzde 38 ise Edward Snowden ile ilgili hukuksal bir yaptırıma gerek olmadığını düşünüyor. » WIKILEAKS – PRİZMA BAĞLANTISI Amerikan devletinin gizli belgeleri ve yazışmalarını kamuoyuna açıklayan Wikileaks üzerinden iki yıl gibi bir süre geçmesine rağmen, uzmanlar Wikileaks ile Prizma arasında bir bağlantı kuruyor ve her ikisini "Amerika'nın son dönemde karşılaştığı en büyük iki skandal" kategorisine sokuyor. Her iki skandalla ilgili PEW soruşturması gözönüne alındığında ise, Amerikalıların Wikileaks belgelerinin açıklanmasını ulusal güvenlik açısından Prizma'ya göre daha sakıncalı bulduğu anlaşılıyor. PEW aynı zamanda "Ulusal Güvenlik Dairesi sizin telefonlarınızı da dinlemiş olabilir mi" diye kişisel bir soru yöneltti. Cevaplar yüzde 39 oranında "sanmıyorum", yüzde 29 oranında "muhtemelen dinlemiştir" şeklinde oldu. Bununla birlikte "NSA yüzünden özel haya-

tımın ihlal edildiğini düşünüyorum" diyenlerin oranı yüzde 63 gibi yüksek bir rakama ulaştı.

YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ

AHMET RAVALI

HABER KOORDİNATÖRÜ HALDUN ARMAĞAN

GÖRSEL YÖNETMEN SÜLEYMAN PEROL

EDİTÖRLER MEHVEŞ KOÇAK ADNAN ONARAN ESEN ÜNAL ARDA SAYINER BİNGÜL SEVİMLİ TUFAN SEVİMLİ WEB EMRE EMİRGİL İDARİ MÜDÜR

MEHVEŞ SÖNMEZ REKLAM VE PAZARLAMA MÜDÜRÜ

SURHAN ÜNAL ADRES 31 – 00 47th Ave. Long Island City, NY 11101 TELEFON 718 732 08 57 ABONE SERVİSİ REKLAM SERVİSİ SERİ İLAN HABER MERKEZİ DAĞITIM

abone@posta212.com reklam@posta212.com seriilan@posta212.com haber@posta212.com dagitim@posta212.com

POSTA 212 GAZETESİ ANKA HABER AJANSI ABONESİDİR

POLİSE GÖRE ÖNCEDEN BİLGİ VERİLİRSE DİNLENEBİLİR (NEW YORK –POSTA 212) New York Emniyet Müdürü Ray Kelly, Prizma skandalına ilişkin tartışmalara ilginç bir yaklaşım getirdi. New York polisinin amirine göre, halka daha önceden bilgi verilerek telefonlar dinlenmesinde sakınca yok. Ray Kelly, böyle bir olay yokmuş gibi davranan Obama yönetiminin şimdi dinlemelerin deşifre olmasıyla kamuoyu nezdinde daha zor duruma düştüğünü savundu. Bu tür işlerin gizli saklı yapılması halinde, Prizma skandalında olduğu gibi insanların özel hayatın gizliliğinin ihlal edilmesinden huzursuz olacağını söyleyen Kelly, tezini şöyle savundu: "Kanımca, Amerikan halkına

önceden 'telefonlarınız kaydedilecek ve bilgiler hükümete gidecek' denilmiş olsa, insanlar bunu normal karşılar ve rahatsız olmazlar. Böyle bir dinleme programını NSA neden gizlilik altında yaptı anlayamıyorum." New York Emniyeti dinleme ve takip konularında belirli bir şöhrete sahip. New York polisinin müslüman kuruluşları gizlice takip ettiği, bu gruplar arasına gizlice sızarak bilgi topladığı, New Jersey'deki müslüman öğrencilerin faaliyetlerini kayıt altına aldığı 2012 yılında ortaya çıkmıştı. Ancak Emniyet yetkilileri yapılanların kanuna uygun ve şehrin güvenliğiiçin elzem olduğunu açıklamıştı.

Yrd. Doç. Dr.

Burak Küntay

Bahçeşehir Üniversitesi Öğretim Görevlisi

2015’e Az Kala ABD’deki Türk Lobiciliği FLORIDA Atlantic Üniversitesi’nde Siyaset Bilimi okudum. Senatör Bill Nelson’un Palm Beach ofisinde staj yaptım. Doktoramı Türkiye-ABD ilişkileri üzerine yaptım. Washington’da think thank’lerde çalıştım. 10 yıldır Bahçeşehir Üniversitesi’nin Amerikan Araştırmaları Merkezi Başkanıyım. Ama bunların hiç biri bana üniversite yıllarımda ABD’deki lobicilik ve karar mekanizmasına dair öğrendiğim bir şeyi öğrenmeme bu denli sebep olmamıştır. Florida Türk Öğrenci Dernekleri Genel Başkanı olduğum bir dönemde yine Ermeni tasarısı ABD meclisine geliyordu. Biz de Florida Eyaleti’nin dört bir yanından toplanan arkadaşlarım ile birlikte Floridalı Temsilciler Meclisi üyelerinin toplantılarına gidip baskı oluşturmaya ve bu tasarıya hayır oyu verdirmeye çalışıyorduk. Bir gün, bu yogun çalışmalarımızin stresi ve gerginliği ile bir Temsilciler Meclisi üyesine konuşması sırasında sert bir çıkış yaptım. Tepkimi siyasi bir üslupla geçiştirdi vekil. Toplantının ardından danışmanı olduğunu tahmin ettiğim biri yanıma gelip benimle konuştu. Uzun süren konuşmadan, en çok aklımda kalan unsur danışmanın söylediği bir kaç cümleydi. O zat bana dönüp “İstediğiniz kadar kalabalık olun ve tepki gösterin. Kaçınız ABD vatandaşı? Kaçınızın oy hakkı var?” dediğinde arkamdaki arkadaşlarıma baktım. Cevap netti hemen hemen hiç birimiz ne ABD vatandaşı ne de yeşil kart sahibiydik. Bir şey diyemedim. Danışman bana ABD siyasetinde belirleyici unsurun oy hakkı olan insanların talebi ve üstü kapalı olarak, finansal güç olduğunu söyledi. O gün benim için mühimdir. ABD sistemini gercek anlamda anlamaya basladigim gundur. Yıllar yılı Ermeni tasarısına dair hem bir Türk öğrenci lideri, sonra bir akademisyen olarak mücadele verdim. Tasarı süreçlerini ve Temsilciler Meclisi’nin Dış İlişkiler Komitesi’ndeki oyları iyi izleme fırsatım oldu. İlk yıllarda neredeyse sıfıra karşı tüm komitenin desteği ile geçen tasarı yıllar içinde dengelenmeye başladı. Bunun sebeplerini hep Türkiye bakış açısıyla incelemeye kalktık ki bu yanlıştır. Şüphesiz, Türkiye’nin ülke olarak güçlenmesi burada çok etkili oldu ama yıllar içindeki dengenin kurulmasına sebep olan asıl unsurların ABD’deki Türklerin lobiciliği ile alakalı olduğunu bilmek lazım. Öğrencilik yıllarımda sadece Washington’daki ATAA, New York’taki FTAA dernekleri ve eyalet bazlı Türk-Amerikan dernekleri mevcuttu. Şimdi bakıyorum da birbirinden farklı kültürel, ekonomik, siyasi dernekler ve öğrenci dernekleri kurulmaya başladı Amerika’da. Lobi bilincinin oturmasıyla daha organize olmaya başladık Amerika’da. Yıllar önce, ABD Kongresi’nde sayısı bizimkinden ezici bir üstünlükle fazla olan Yunan dostluk gurubunun sayısını yakaladık; hatta geçtik. Amerikalı vekilleri Türkiye’ye getiren dernek ve birliklerin sayısı arttı. İş adamlarımız ABD’de daha etkin yerlere gelip daha büyük kapitaller kontrol etmeye başladı. Belki de en önemlisi, Temsilciler Meclisi üyelerinin seçim kampanyalarını derinden etkileyen Political Action Commitee’ler (PAC) kuruldu. Hem de bolca. Kısacası gerçekten devletten beklemeden lobi yapmayı öğrendik. Peki, ne oldu; nasıl bir yol aldık? Yazımın başında da bahsettiğim gibi Temsilciler Meclisi’nden 90’larda ya da 2000’lerde ezici bir çoğunlukla geçen tasarı 2007 yılında 27-21 geçti. Belki de ilk kez tasarıya bu kadar vekil hayır demişti. 2010 yılında ise tasarı 23’e karşı 22 gibi bir sonuçla ve bir son dakika oyuyla Dış İlişkiler Komitesi’nden geçti. Bu rakamlardan da anlaşılacağı gibi her geçen dönem ABD’deki Türklerin gücü artmaya başlayınca ve daha organize daha bilinçli lobi yapılınca kongrede Ermeni diasporasının tasarıyı geçirme hayali de zayıflamaya başlıyor. Şüphesiz, Türkiye-ABD ilişkileri ve tasarının geleceği için en önemli dönemeç 2015 yılı. Türkiye bu süreçte, başta Washington Büyükelçiliği olarak üstüne düşeni hat safhada yapacaktır. Ama biraz evvelki rakamlardan ve yöntemlerden de anlaşılacağı gibi bu işe asıl dur diyecek olan ABD’deki Türk toplumudur. Git gide iyileşen lobi algımız sayesinde Türk toplumu 2015 için önemli yol alacaktır. Bilincin artması ile daha organize hareket sağlanabilir ve şu an bir çok derneğin yaptığı bu hareket ABD’deki Türk toplumunun geneline yayılabilirse 2015’de ermeni diasporasi hezimete uğrar. Yeter ki dernekler nezdinde başarıya ulaşmaya başlayan çalışmalar ve bilinç halkın her kesimince sahiplenilsin ve bu zihniyet tabana yayılsın. İşte o zaman Türkiye’nin, gerek ABD’deki gücü, gerekse genel diaspora gücü hat safhaya ulaşacaktır.

NSA: NEDİR, NASIL ÇALIŞIR? (WASHINGTON-POSTA 212) Ulusal Güvenlik Dairesi ya da orijinal adıyla National Security Agency, Amerikan devlet yapısı içinde en çok istihbarat toplayan kurum olarak biliniyor. Ulusal Güvenlik Dairesi’nin esas uzmanlık alanı ise kriptoloji. NSA ilk olarak 1952 yılında resmen kurularak teşkilatlandırıldı. Ulusal Güvenlik Dairesi yabancı ülkelerin iletişimlerini takip ederek bilgi toplamanın yanı sıra Amerikan Hükümeti'nin iletişimini yabancı teşkilatlardan korumakla sorumludur.

» 30 BİN ÇALIŞANI VAR

Ulusal Güvenlik Dairesi’nin çalışan sayısı net

ve resmi olarak açıklanmamakla birlikte, yaklaşık 30 bin çalışanı olduğu iddia edilmektedir. Kriptoloji uzmanlığıyla bağlantılı olarak çalışanların çoğunluğunun matematikçilerden oluştuğu ve NSA'nın dünyadaki en çok matematikçiyi barındıran kurum olduğu da ileri sürülmektedir.

» YASAYA UYAN YOK

Ulusal Güvenlik Dairesi, güvenlik veya başka bazı yasal gerekçelerle İnternet, telefon görüşmeleri ve e-postaları izlemeye alır. Ancak son skandalın ortaya çıkardığı gerçeklerin ışığında, herhangi bir yasal yetki ve mahkeme emri de olmaksızın insanların iletişimi kayda alınmakta ve telekomünikasyon şirketlerinden telefon kayıtları alınmaktadır.


Göçmenlik

26 Haziran 2013 Çarşamba

13

Türk mirasçılar furyası büyüyor Yaklaşık elli sene önce ABD’ye gelen dedelerinin mirasının peşinde olan Türklerin başvuruları araştırılıyor

GÖÇMEN POLİTİKALARINDAN HİÇ KİMSE MEMNUN DEĞİL ABD'de yapılan geniş kapsamlı bir kamuoyu yoklaması, mevcut göçmen politikalarından hemen hemen hiç kimsenin memnun olmadığını ortaya koydu (NEW YORK – POSTA 212) ABD’de Pew Araştırma Merkezi tarafından yapılan çalışmada, halkın yüzde 75'i mevcut göçmenlik yasalarının esaslı bir reforma ihtiyacı olduğunu söyledi. Buna karşılık "herşey sil-baştan yenilenmeli" diyenlerin oranı yüzde 35 oldu. Yasal göçmenlerle ilgili mevzuatın esaslı bir reforma ihtiyacı olduğuna inananların çoğunlukta olmasına karşılık, kaçak olan göçmenler konusunda toplumda henüz bir sağ-

lıklı uzlaşı bulunmadığı da dikkat çekti. Araştırmaya katılanların yüzde 73'ü gerekli koşuları yerine getirmek kaydıyla kaçak olan ama Amerika'da yaşayan göçmenlerin yasal hale gelmesine olumlu baktığını belirtti. Ancak sonradan yasal hale gelenlerin zamanı geldiğinde vatandaşlığa başvurmasına sıcak bakanların oranı yüzde 44'te kaldı. Bu kişiler sürekli oturum izni Green Card ile hayatlarına devam etsinler ve va-

tandaşlığa alınmasınlar diyenler ise yüzde 25.

» SİSTEM TAMAMEN DEĞİŞSİN

Araştırmadan çıkan bir başka ilginç sonuç ise Amerikan halkının eğitimden, sağlığa, güvenlik politikalarından vergi idaresine kadar bütün devlet mekanizmasının tepeden tırnağa yenilenmesi gerektiğine inandığını göstermesi oldu.

● Göçmen politikası tamamen yenilenmeli

yüzde 75 ● Vergi sistemi tamamen yenilenmeli yüz-

de 74 ● Eğitim sistemi tamamen yenilenmeli yüzde 66 ● Sağlık sistemi tamamen değişmeli yüzde 64 ● İç Güvenlik (Homeland Security) sistemi tamamen yenilenmeli yüzde44

Evlilik vizesi NEDİR…

ABD’de yaşayan biriyle evli ya da evlenmek üzere olanlar bu yazıyı mutlaka okuyun. Size ne tip vize gerekiyor. Evlilik vizesi hangi tip göçmen kategorisine giren vizeler arasında. Vizenin alınması halinde Amerika’da sürekli oturum hakkına sahip olur musunuz? İşte yanıtları…

(NEW YORK- POSTA 212) Eğer Amerika Birleşik Devletleri dışında yaşayan bir yabancı ile evliyseniz ya da evlenmek üzereyseniz size CR tipi evlilik vizesi gerekiyor. CR evlilik vizesi göçmen kategorisine giren vizeler arasındadır. Vizenin alınması halinde CR/K3 ile Amerika'da sürekli oturum hakkına sahip olur. B tipi (turist) vize verilen kişi nasıl Amerika'yı belli bir süre için ziyaret edip daha sonra ülkesine dönmek zorundaysa, CR vizesi tam tersine kişinin bu vize ile Green Card'lı olan birisinin yasal eşi olarak Amerika'da sürekli yaşamasını mümkün kılıyor. CR vizesine sahip kişinin doğal olarak Amerika'da belli bir süre kaldıktan sonra ülkesine geri dönmesi gibi bir zorunluluk ortadan kalkıyor.

» KİMLER BAŞVURABİLİR?

● Başvuruyu yapan kişi mutlaka Amerikan vatandaşı ya da Green Card sahibi olmalıdır ● Evlilik yoluyla vize isteniyorsa, evliliğin mutlaka yasal olması gerekir. ● Evli çiftlerin her biri evlili-

ğe yasal olarak uygun olmalı; ayrıca daha önceki evlilikler varsa yasal olarak boşanmış olmalıdır. ● İki eşlilik veya eşcinsel evlilikler için bu hak tanınmaz ● Başvuruyu yapanların 16 yaşından büyük olması gerekir. 16 yaşından küçük olanların ise anne babadan birinin onayı istenir. ● İlişkinin gerçek ve samimi olduğu konusunda yetkililerin ikna edilmesi gerekir ● Evlilik yoluyla vize isteniyorsa, tarafların birbirini tanımaları, birbirini görmüş olma şartı aranır. Vekalet yoluyla evlilik de kabul edilebilir. ● Başvuruyu yapan Amerikan vatandaşının veya Green Card sahibinin maddi olanakları konusunda gerek ve yeter şartlara sahip olması istenir. Konuyla ilgili başvurudaki süreç dört aşamalıdır. İlgili dosya ve belgeler, CR vizesi verilecek kişinin yaşadığı yabancı ülkenin Amerika Birleşik Devletleri Büyükelçiliği (veya Konsolosluğu), Amerikan Göçmenlik ve Vatandaşlık Dairesi, Ulusal Vize Merkezi ve İç Güvenlik Bakanlığı tarafından değerlendirilerek kesin sonuca varılır.

(NEW YORK-ANKA) Son yıllarda Amerika'da ortaya çıkan Türk mirasçıların sayısı giderek artıyor. Yaklaşık elli sene önce ABD topraklarına gelen dedelerinin mirasının peşinde olan Türklerin yaptıkları başvuruların gerçeği yansıtıp yansıtmadığı henüz bilinmiyor. Yaklaşık üç yıl önce basına yansıyan bir habere göre, 1949 yılında ABD'de bir tren kazasında hayatını kaybeden Yakub Kadri'den torunlarına 75 milyon dolar ile Teksas eyaletindeki bir petrol şirketinin hisseleri miras kalmıştı. Almanya'nın Darmstadt kentinde kuaförlük yapan Sevtap, Oya ve Nilgün kardeşlerin annesi Feride Geleç, Yakub Kadri'nin torunu olduğunu iddia etmiş ve Hürriyet gazetesinde dedesinin fotoğraflarını görünce gözyaşlarına hakim olamamıştı. Yine, Almanya'nın Ludwigsburg şehrinde oturan Binay G. ise, büyükdedesi Mahmut Oğlu Mehmet'in Teksas'taki arsanın dört ortağından biri olduğunu belirterek, söz konusu mirasta hak iddia etmişti. Fakat, geçen üç sene içerisinde, Yakub Kadri ile torunları arasındaki akrabalık bağı kanıtlanamazken, Kadri'nin akrabası olduğunu iddia edenlerin ve varis adaylarının sayısı giderek arttı. Konu ile ilgili ANKA muhabirine konuşan New Yorklu Avukat Cahit Akbulut, "Denizli ve Ankara başta olmak üzere, Türkiye'nin çeşitli yerlerinden Kadri'nin akrabaları olduğu iddia eden kişiler miras için başvuruda bulundu, fakat gerekli olan yasal belgeleri sunamadıkları için henüz bir sonuç alınamadı" dedi. Akbulut, "Nihayetinde söz konusu bir dede var, fakat mirastan yararlanmak isteyen kişiler, akrabalık ilişkililerini gerekli belgelerle ispatlayamadıkları için bu süreci ilerletemiyoruz" diye de ekledi.

HABER OLMAK İÇİN...

haber@posta212.com


Eğitim 14 Forbes, ABD’nin en iyi ünivesitelerini seçti 26 Haziran 2013 Çarşamba

Forbes Dergisi ABD’nin en iyi üniversitelerini açıkladı. Üniversitelerin yıllık ücretleri ise 100 bin ile 250 bin dolar arasında değişiyor Forbes Dergi’sini hazırladığı “ABD’nin En İyi Üniversiteleri” listesindeki ilk 30 okul şöyle 1. Princeton Üniversitesi 2. Williams Koleji 3. Stanford Üniversitesi 4. Chicago Üniversitesi 5. Yale Üniversitesi 6. Harvard Üniversitesi 7. Birleşik Devletler Askeri Akademisi 8. Columbia Üniversitesi 9. Pomona Koleji 10. Swarthmore Koleji 11. Frank Gehry’nin MIT Stata Merkezi 12. Notre Dame Üniversitesi 13. Amherst Koleji 14. Bowdoin Koleji 15. Washington ve Lee Üniversitesi 16. Wellesley Koleji 17. Pennsylvania Üniversitesi 18. California Teknoloji Enstitüsü 19. Brown Üniversitesi 20. Vassar Koleji 21. Wesleyan Üniversitesi 22. Northwestern Üniversitesi 23. Claremont McKenna Koleji 24. Duke Üniversitesi 25. Colby Koleji 26. Boston Koleji 27. Haverford Koleji 28. Harvey Mudd Koleji 29. Colorado Koleji 30. Davidson Koleji

ABD’de öğrenci kredi faizleri yüzde yüz artabilir ABD’de öğrenim kredisi alan 7 milyon öğrencinin 1 trilyon dolar borcu var. Bu kredilerin geri ödemesinde uygulanan faiz oranı da 3.4’ten 1 Temmuz’da 6,8’e çıkarılacak n (POSTA212) ABD’de öğrenim kredisi kullanan öğrenciler için kronik sorun haline gelen borçlarını geri ödemede kritik bir sürece girildi. ABD Kongresi devreye girmez ise kredilerin geri ödemesinde yüzde 3.4 olan faiz oranı 1 Temmuz itibariyle 6.8’e yükselecek. Geçtiğimiz yıl ABD Başkanı Barack Obama kongreye baskı yaparak faiz oranını yüzde 3.4 seviyesinde tutan tasarıyı son gün geçirmeyi başarmıştı.Mezun öğrencilerin kredi borcu günden güne artıyor. Öğrenciler ortalama 27 bin dolarlık borçla mezun oluyor. Yaklaşık 7 milyon öğrencinin toplam bir trilyon dolar civarında borcu var. Merkez Bankası (FED) New York Şubesi’ne göre öğrencilerin yüzde 3.1’nin 100’er bin dolar kredi borcu var. 7 milyon öğrenciden biri olan Kelly Mears 2015 yılında üniversitesinden 100 bin dolar borçla mezun olacak. New York’taki Union Ünivesitesi Siyaset Bilimi bölümüne 2011’de kayıt yaptıran Mears, ailesinin maddi durumunun yetersizliği nedeniyle öğrenim kredisi almak zorunda kaldı.

14 bin öğrenci hiperaktif Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı, hiperaktivite teşhisi konulmuş öğrenci sayısının 14 bin 50 olduğunu açıkladı n (ANKARA-ANKA) Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı, il-

kokulda 6 bin 627, ortaokulda 7 bin 327 ve liselerde 96 olmak üzere 14 bin 50 öğrenciye hiperaktivite teşhisi konulmuş bulunduğunu bildirdi. MHP Ankara Milletvekili Zühal Topcu’nun soru önergesini yanıtlayan Milli Eğitim Bakanı Avcı, MEİS sorgusuna göre 6 Mart 2012-Mart 2013 tarihleri arasında rehberlik araştırma merkezlerinde, dikkat eksikliği ve hiperaktivite eğitsel tanısı konulmuş 5-19 yaş grubunda 5 bin 69 kişinin bulunduğunu söyledi.

(NEW YORK-POSTA 212 ) Dünyanın ekonomi alanında en iyi dergisi Forbes, son sayısında ABD’nin en iyi üniversitelerini seçti. Çoğu öğrencinin ABD’de eğitimin pahalı olmasında yana olmadıklarını belirten Forbes, kendi hazırladığı “ABD’nin En İyi Üniversiteleri” listesindeki okullara kabul edilmeyi başaran öğrecilerin bu fiyatlara daha olumlu baktığını yazdı. Stanford gibi ABD’nin en saygın özel üniversitelerinde 4 yıllık bir eğitim almanın bedeli 250 bin dolar civarındayken, Willaim & Mary Koleji gibi prestijli devlet okullarında ise bu fiyat sadece 100 bin dolara kadar düşüyor.

Princeton Üniversitesi

Chicago Üniversitesi

Williams Koleji

Stanford Üniversitesi


Toplum

26 Haziran 2013 Çarşamba

15

WSJ ‘Duran Adam’ı Türkiye’nin ‘Yeni protesto ikonu’ ilan etti

Zuccoti Park'ta Türk ve Brezilyalılardan ortak protesto Gezi olaylarıyla birlikte New York’taki Türklerin protesto mekanı olan Zuccotti Park'ın yeni misafirleri Brezilyalı eylemcilerdi. Parkta Türk ve Brezilyalılar ortak eylem yaptı (NEW YORK – POSTA 212 ) Her hafta sonu Gezi Parkı’na destek protestolarının New York’taki adresi olan Zuccotti Park'ta bu hafta Türklere ABD’de yaşayan Brezilyalılar da destek verdi. Büyük bir dayanışma içinde gerçekleşen protestolarda Türkler ve Brezilyalılar birbirlerine kardeşlik mesajları verdiler.

» "HEPİMİZİN CANI YANIYOR" Prostestoların ilk gününden beri katılım gösteren New York doğumlu Mey Gevgilli, Gezi Parkı Direnişi'ne destek gösterileri ile ilgili, "Dünyanın her tarafında, herkesin aynı problemleri yaşadığının görüyoruz" diye kaydetti. Zucotti Park'ta hükümetlerini prostesto eden Türkleri ve Brezilayalıları kastederek, " Hepimiz kardeşiz. Birisinin bir yerde canı yandığı zaman, hepimizin canı yanıyor. Bu politik bir hareket değil, herkesin sesi duyulsun ve hakiki demokrasi gerçekleşsin. Kar-

Afrika’dan Çapulcu desteği ‘Biz de Çapulcuyuz!’ Güney Afrika’nın Johannesburg kentinde Mandela Köprüsü’nde bir araya gelen Gezi destekçileri, “Biz de Afrikalı çapulcularız” diyerek Türkiye’deki protestoculara destek verdiler (POSTA 212) Türkiye'deki Gezi Parkı Direnişi'ne Afrika'dan da destek geldi. Dünyanın bir çok yerinden Türkiye'deki Gezi Parkı Direnişi'ne destek mesajları yağarken, geçtiğimiz günlerde Güney Afrika'nın en kalabalık şehri olan Johannesburg'da da bir dayanışma yürüyüşü düzenlendi. Greenpeace önderliğinde bir araya gelen Türk ve Afrikalı destekçiler, Johannesburg'daki Mandela Köprü'sünde bir araya geldiler. Açtıkları pankartlar ve attıkları sloganlarla Gezi Parkı'nda ve sonrasında ülke genelinde yaşananları protesto eden eylemciler, " Biz de Afrika'daki çapulcularız" dediler.

şı olduğumuz tek şey insan haklarının görmezden gelinmesi. Sesimizin duyulmadığı sürece biz burdayız" diye ifade etti.

» KÜLTÜRLER FARKLI, AMAÇ AYNI Zucotti Park'a gelen Brezilyalı prostestoculardan Emerson Racha, Brezilya'daki kamu hizmetlerinin kötülüğününden ve Brezilya yüksek işsizlik oranından şikayetçi olduğunu söyledi. "Hükümetimiz Dünya Kupası için olağanüstü miktarda para harcıyor. Önceliğimiz bu olmamalı" diye belirtti. New York'ta yaşayan Brezil-

yalılar olarak, anavatanındaki vatandaşlara desteğini iletmek için Zuccotti Park'a geldiğini söyleyen Racha, hükümet geri adım atana kadar protesto etmeye devam edeceklerini ekledi. Aynı parkta gerçekleşen "Gezi Parkı Direnişi'ne Destek Gösterileri" için "Hepimiz beraberiz. Farklı ülkelerden ve kültürlerden geliyor olsak da, insan haklarına sahip çıkmak için burada birlikteyiz. Bu direnişin bir şeyleri değiştirmek için harika bir fırsat olacağına inanıyorum" diye konuştu.

(NEW YORK - ANKA) Wall Street Journal gazetesi, “Duran Adam”ı tanıttığı haberinde “Duran Adam”ı “Türkiye’nin yeni protesto ikonu” olarak niteledi.

» YANGIN GİBİ YAYILDI

ABD’nin çok satan gazetesi Wall Street Journal, 34 yaşındaki performans sanatçısı Erdem Gündüz’in Taksim Meydanı’nda başlattığı sessiz eylemiyle kısa bir süre içinde twitter’ın da başlıca konusu olduğunu anlatıyor. İki gün süren sert çatışmaların şokunu yaşayan insanların Gündüz’e katılmaya başladığına dikkat çeken gazete “Sonra bir göstericinin kurşunla ölümcül biçimde vurulduğu Ankara’daki Kızılay Meydanı’na Duran Kadın geldi. Ve pasif direniş vahşi yangın gibi yayıldı, yurt dışına, Paris ve Londra’ya bile” diyor. Eylemin, birçok kişi için, protestocuların “artan biçimde otoriterleşti” dedikleri Başbakan Erdoğan’a muhalefeti dile getirmenin barışçıl bir yöntemi olabileceğini kaydeden gazete, “Duran Adam protestosu bir temiz hava soluğu gibi geldi. Hafta sonunda gerilimler artarken göstericilerin çoğu yaratıcı, mizahi havasını kaybederek otoriterlerle mücadele etmek için barikatlara girmişlerdi” değerlendirmesinde bulundu.

» ÇOK YARATICILAR

WSJ, Gezi göstericilerinin Penguen ve Çapulcu örneklerinde olduğu gibi daha önce ortaya koydukları yaratıcılığa ve mizaha vurgu yaptığı haberinde “Duran Adam protestoların rotasını değiştirip Sayın Erdoğan’ın gelecekte karşı karşıya kalacağı barışçıl direnişin bir sinyali olabilir” sözlerini de kullandı.


EN BÜYÜK SANAT GEÇİDİ

Denizkızı Festivali’ne yüzbinlerce insan akın etti. Kendisini dünyanın en büyük sanat geçidi olarak tanıtan Mermaid Parade’de geçit arabaları, müzik ve gösterişli kostümler giymiş insanlar vardı. Brooklyn Belediye Başkanı Marty Markowitz , “Mermaid Parade demek, yazın gelip işlerin açılması demek” diye konuştu.

26 Haziran 2013 Çarşamba

YIL 1 • SAYI 6 HAFTALIK ÜCRETSİZ

Denizkızları New York’a yazı getirdi

Brooklyn’in ünlü sahili Denizkızı Festivaline 31’inci kez ev sahipliği yaptı. Sandy Kasırgası’nın vurduğu Coney Island, bu yaza merhaba geleneğiyle hasarı atlattığını da göstermiş oldu (NEW YORK-POSTA 211) Geçtiğimiz Cumartesi günü, New York’ta Coney Island’a giden trenler alışılmadık biçimde doluydu. Nedeni, bu yıl 31. kez düzenlenen Mermaid Parade, yani Denizkızı Festivaliydi. Çok değil, geçtiğimiz Ekim ayında Sandy Kasırgası’nın vurduğu Coney Island, bu yaza merhaba geleneğiyle hasarı atlattığını göstermiş oldu. Cumartesi öğleden sonra Brooklyn’in ünlü sahiline yüzbinlerce insan akın etti. Kendisini dünyanın en büyük sanat geçidi olarak tanıtan Mermaid Parade’de geçit arabaları, müzik ve gösterişli kostümler giymiş insanlar vardı. Mermaid Parade, 1983’ten beri her yıl, genellikle haziran ayının ikinci yarısında, okyanus temasıyla düzenleniyor ve yazın gelişini kutluyor. Festival ilk kez “Coney Island’ın Başkanı” diye bilinen ve Coney Island USA adlı sanat grubunu kuran Dirk Zigun tarafından düzenlenmiş.

» YÜZBİNLER KATILDI

Mermaid Parade, Coney Island’ın New York’lular için en büyük eğlence destinasyonu olduğu 20. yüzyılın başında burada düzenlenen Mardi Gras festivallerinin devamı niteliğini taşıyor. Mermaid ve Neptune Caddelerinde yaşayan hal-

ka yönelik yapılan geçide her yıl birkaç bin kişi katılıyor. İzleyicilerin sayısıysa, Coney Island’a denize girmek için gelenlerle birlikte yüzbinleri aşıyor. Mermaid Parade’i en iyi sıra dışı, gösterişli ve çoğu kez oldukça açık olan kostümler temsil ediyor. New York eyaletinde kadınların üstsüz dolaşması yasalara aykırı değil. Yine de görüntülere aldanmayın. Mermaid Parade temelde ailelere uygun bir festival. Etrafta da çocuk sayısı bir hayli fazla. Ailelerse çocuklarının geçitteki kostümlü katılımcılarla fotoğrafını çekmek için yarışıyorlar. Bu yıl geçitte ilk sırayı eski Amerikan otomobilleri aldı. Ardından Brooklyn Belediye Başkanı bir kamyonetin üzerinde halkı selamlayarak kısa bir konuşma yaptı ve güneşin altında dans eden katılımcıların kostümleriyle her tür deniz canlısının temsil edildiği okyanus temalı geçit başladı. Mermaid Parade’de her yıl bir King Neptune ve Queen Mermaid, yani Neptün Kralı ve Denizkızı Kraliçesi seçiliyor. Daha önce tacı kazanan isimler arasında David Byrne, Queen Latifah, Harvey Keitel, ve Moby gibi isimler var. Bu yılın kralı ve kraliçesiyse 30 Rock dizisinde oy-

nayan Judah Friedlander ile yazar Carole Radziwill oldu.

» DENİZKIZLARINI DA VURDU

Bu yıl Mermaid Parade, Sandy Kasırgası Coney Island USA’in binasını kullanılamaz hale getirmesi ve grubu büyük borca sokması nedeniyle az kalsın düzenlenemiyordu. Ama bu gelenek haline gelen bir festival için çok üzücü bir son olacaktı. Geleneğin devam etmesi için organizatörler 100 bin dolardan fazla para toplayarak, festivali güçlükle de olsa yaptılar ve yıkılmadıklarını gösterdiler. Nitekim ön planda süren eğlenceye rağmen, Coney Island’da Sandy Kasırgası’nın bıraktığı hasarın tamiri devam ediyor. Birçok New Yorklu için Coney Island, eğlence demek olsa da, burada insanlar yaşıyor ve hala evlerine giremeyenlerin olduğu söyleniyor. Daha yapılacak çok iş olduğunu, açılış konuşmasında “Coney Island’da kutlama yapıyoruz, ama en güzel günler henüz ileride” diyen Marty Markowitz de biliyor. Ama Mermaid Parade demek, yazın gelip işlerin açılması, ticaretin canlanması ve para kazanılması demek. Bu da yaraların sarılması için önemli.


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.