POSTA212 - SAYI 24

Page 1

AMERİKA’DAKİ TÜRKLER ATA’SININ ADINI UZAYA YAZDIRDI

ATATÜRK YILDIZI

■ TADF Sosyal Medya’dan

Sorumlu Başkan Yardımcısı Mustafa Turan, Türkiye Cumhuriyeti’mizin kuruluşunun 90. Yılı nedeniyle Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün adını evrendeki bir yıldıza vererek-

büyük takdir topladı

» 3’TE HAFTALIK ÜCRETSİZ

A M E R İ K A’ D A K İ T Ü R K L E R İ N G A Z E T E S İ

30 Ekim 2013 Çarşamba

www.posta212.com • YIL 1 • SAYI 24

ZEHIR ZEMBEREK RAPOR ABD’de ilk kez bir düşünce kuruluşu Amerikan yönetiminin Türkiye dış politikasını yeniden şekillendirme zamanının geldiğini vurguladı.

Raporda, Gezi sonrası AKP’nin İslami ve otoriter tavrına dikkat çekildi, El-Kaide’ye yapılan yardımın bardağı taşırdığı özellikle vurgulandı ■ Amerika’da ABD’nin iki eski

Ankara büyükelçisi Abramowitz ve Edelman’ın başkanlığındaki geniş bir ekibin “Bipartisan Policy Center (BPC)” düşünce kuruluşu için hazırladıkları “From Rhetoric to Reality-Reframing US Turkey Policy” adlı rapor konuşuluyor. Rapor Gezi olaylarından sonra ABD’nin Türkiye’ye yönelik kaygılarının ilk defa somutlaşması anlamında önem taşıyor. ABD dış politikalarının şekillenmesinde düşünce kuruluşlarının hazırladığı raporlar kritik bir öneme sahip. Raporu bu gözle mercek altına aldık. » 8’DE

ABD’nin eski Türkiye Büyükelçileri Eric Edelman (sağda) Morton Abramowitz (solda)

YEMEN’DE

Obama’dan REFORM ÇAĞRISI

Sandyzedeler hâlâ perişan ■ Bir yıl önce kasım ayında ABD’nin 23

eyaletini vuran Sandy Kasırgası bölgedeki Türkleri de olumsuz etkilemişti. Ancak aradan geçen bunca zamana karşın yaralar bir türlü sarılamadı » 15’TE

Mehmet Nuri Ezen’in vefatı üzüntü yarattı

» 2’DE

CAN DÜNDAR POSTA 212 YE KONUŞTU

‘Hayalim özgür bir TÜRKİYE’

■ Milliyet’ten ‘kovulan’ ve Cumhuriyet’te

yazmaya başlayan 34 yıllık deneyimli gazeteci-yazar Can Dündar, “İşimden oldum

ama özgürlüğümden olmadım” derken hayallerini de anlattı. » 11’DE

■ Sisteminin ‘bozuk’

olduğunu ve ‘tamir edilmesi’ gerektiğini söyleyen Obama, Göçmenlik Reformu’nu yıl sonuna dek onaylaması için Kongre’ye yaptığı çağrıyı yineledi. » 13’DE

» 11’TE ■ POSTA 212’den

New Yorklular sandığa gidiyor

Hüseyin Tuncer, farklı sosyo kültürel alışkanlıklara sahip iç savaşın hüküm sürdüğü Yemen’e girdi. » 9’DA

■ New York Belediye

Başkanlığı seçimlerine az bir süre kaldı. 5 Kasım’daki seçimlerde, son araştırmalara göre Demokrat aday Bill De Blasio açık ara önde. »10’DE

Finans dünyası yaralarını sarıyor » 7’DE

Öğrencilere ucuz Brodway şovu » 14’TE

Stratejik iş ortaklığı başlıyor » 6’DA

Ne aşkımız ne de nefretimiz bitiyor ■ Araştırmalar, ABD’ye karşı en olumsuz .

Kılıçdaroğlu kasım sonu Amerika’da

duyguları Türklerin taşıdığını gösteriyor. Ama Türkler yine de Amerika’ya özeniyor, ABD’ye kapağı atmak istiyor. ‘Aşk-nefret’ ilişkisini Cemil Özyurt araştırdı. » 8’DE

ABD’de İslamiyet yayılıyor

» 16’DA

Öğrenciler sanal aşk yaşıyor » 16’DA


2

Toplum Yaşam

30 Ekim 2013 Çarşamba

Mehveş Koçak

Doğan Uluç

mehveskocak@posta212.com

doganuluc@aol.com

Amerika'nın Cumhuriyeti olsa! AMERİKAN halkı, ulusal bayramları, devlet desteği ile büyük bir coşkuyla kutluyor. Devlet, vatandaşlarına, bayrak ve vatan sevgisini aşılamak için, Amerikan’ın bölünmez bütünlüğünü öğretmek için ulusal günlerde, milyon dolarlık masraflardan kaçınmıyor. Hollywood, kahraman Amerikan filmleri çekiyor, bu filimlerle Amerikanın gücünü, ulusal bağımsızlığını , dünya patronluğunun reklamını yapıyor Örneğin 4 Temmuz Bağımsızlık Günü’nü iple çeken herkes büyük şölene seyirci oluyor. Havai fişeklerle, törenlerle, festivallerle, barbekü partileriyle, fuarlarla, pikniklerle, konserlerle, futbol, bezbol ve kahramanlık filmleri ile özdeşleşen bu gün, kuşaktan kuşağa ancak böyle aktarılıyor. Dünyanın heryerinden Amerika’ya gelip yerleşen değişik dil, din, ırk ve milletten gelen milyonlarca insanı bu vatan aşkı etrafında toplamak gerçekten zor. O yüzden aslında Amerika iyi bir iş başarıyor. Herkesi bir bayrak altında topluyor, Amerikan Vatandaşı olmak isteyenleri Amerikan tarihi ve ingilizce sınavdan geçiriyor, ulusal marşını söylettiyor, ülkenin değerlerine sahip çıkman için yemin ettiriyor. Amerika bunu yapmaya mecbur yoksa halk bu ulusal günü kendi başına kutlamaz sadece tatilini yapar, mangaldaki hamburgerini pişirir, birasını içer, “Ulusal Gün” kuru kuruya ziyan olup gider. Eğer Amerikan devleti bu kadar özenmese, ulusal günleri Türkiye’deki gibi kutlasa, resmi bir geçit töreninde çalan bandoya, hepbir ağızdan söylenen marşa, göklere çekilmiş bayrağa, bağımsızlık günü kahramanlarına kimsenin vakit ayıracağı ve saygı göstereceği yok ! Bizler Türk Vatandaşı olarak bu konuda çok şanslıyız. Devletimiz ne milyonlarca lira para harcıyor, ne kahramanlık filmleri çektiriyor ne de büyük şölenler hazırlıyor. Aksine son yıllarda köstek oluyor, ulusal günleri kutlamayı yasak ediyor! Buna rağmen heryıl kalpleri vatan aşkı, Cumhuriyet sevdası, Atatürk’e özlemi ile yanıp tutuşan 7’den 70’e milyonlarca insan bir bayrak altında hep bir ağızdan “10. Yıl Marşını” söylüyor . Ne diyordu marşta “Türküz, Cumhuriyetin göğsümüz tunç siperi, Türk’e durmak yaraşmaz, Türk, önde Türk ileri...” Şimdi bazı çatlak sesler çıkmış, bazı gazeteciler, siyasiler bunu kendine hedef etmiş biz Türk değiliz, bizim bağımsızlık günümüz bu değil, bizim bayrağımız bu olmamalı diye vatanın bölünmez birlik ve bütünlüğüne başkaldırıyor. Bu nasıl bir tezattır birinde ulusal gün diye yanıp tutuşan Amerika diğerinde gün geçtikçe ulusal kutlamaları sadeleştiren ve yasaklayan bir Türkiye.... Amerika’da devlet zoraki eğlencelerle, partilerle, milyonlarca dolar harcayarak kahramanlık hikayeleri yazarak vatandaşına Amerikan vatandaşlığını, ulusal bilinci aşılıyor. Türkiye’de ise doğduğundan beri Cumhuriyet marşları ile büyüyen, vatandaşlarından, ulusal bilinci söküp almaya çalıyor. “Türk değilsin sen, o bayrak senin değil diye” vatandaşına baskı yapıyor. Eğer Amerika’nın kutlayacak bir Cumhuriyeti olsaydı bütün dünyaya patronluğunu değil imparatorluğunu ilan ederdi. Marşlar söyleyen, bayrağını dalgalandıran vatandaşıyla gurur duyar, Cumhuriyetini 1 gün değil günlerce şölenlerle kutlardı. Eğer Amerika’nın Türkiye gibi bir tarihi, Atatürk gibi kahramanı ve asıl bir Türk milleti olsaydı...Bir gün bile gam çekmezdi... hiçbir şeyden kaygı duymazdı.... korkmazdı....dünyaya tuzaklar hazırlamazdı....savaş yapmazdı...Amerika şunu çok iyi bilirdi ki ne yapsa arkasında korkusuz bir millet ve Cumhuriyetin yıkılmaz kalesi var. O yüzden Cumhuriyetimize sahip çıkalım, başkalarının özendiği, sahip olamadığı bu ulusal günü bütün engellere rağmen coşku ve sevinciyle kutlamaya devam edelim.

Uzaydan mesaj mı var?

Mahmet Nuri Ezen

Egemen Bağış

SAYGIYLA ANIYORUZ Yaptığı önemli hizmetler ile New York’taki Türklerde önemli hatıralar bırakan eski Başkonsolos Mehmet Nuri Ezen’in ölümü büyük üzüntü yarattı (NEW YORK – POSTA 212) Geçtiğimiz hafta vefat eden eski New York Başkonsolosu ve emekli büyükelçi Mehmet Nuri Ezen’in vefatı Amerika’da yaşayan Türk toplumunda büyük üzüntü yarattı BAŞKONSOLOS BİLGEN ‘BÜYÜĞÜMÜZÜ SAYGIYLA ANIYORUZ’ New York Başkonsolosu Levent Bilgen’in Emekli Büyükelçi Mehmet Nuri Ezen’in vefatı nedeniyle bir taziye mesajı yayınladı. Bilgen, mesajında ‘’ 1999-2002 yılları arasında New York Başkonsolosluğu görevinde de bulunmuş Emekli Bü-

yükelçimiz Sayın Mehmet Nuri Ezen’in vefatı haberinden Başkonsolosluk mensupları olarak derin üzüntü duyduk. New York’ta 1999-2002 yıllarındaki görevi sırasında, vatandaşlarımızın büyük sevgisini kazanmış olan ve 40 yılı aşkın bir süre ülkemize ve milletimize hizmet etmiş değerli büyüğümüzü saygıyla anıyoruz. Merhuma Allah’tan rahmet, ailesine ve yakınlarına sabır ve başsağlığı dileriz’’ dedi. TADF BAŞKANI ÇINAR ‘’ DEPREM KAMPANYASI İÇİN ÇOK ÇALIŞMIŞTI ‘’ Türk Amerikan Dernekleri Federasyonu (TADF) Başkanı Ali Çınar ," 1999-2002 yılında New York Başkonsolosu olarak görev yapan Mehmet Nuri Ezen'in vefatını üzüntü ile öğrenmiş bulunmaktayız. Türk Amerikan Dernekleri Federasyonu ile de çok yakın çalışmış olan diplomatımız, bilhassa 1999 yılında Türkiye’de yaşanan deprem sonrasında yardım kampanyası

için elele çalışılmış ve koordinasyon ekibinin başında bulunmuştur. Türk-Amerikan toplumu sorunları konusunda bizlere her zaman yardım etmiş olan eski New York Başkonsolosu ve emekli Büyükelçimiz Mehmet Nuri Ezen'e Allahtan rahmet, ailesine ve sevdiklerine başsağlığı diliyoruz" diye konuştu.

New York Başkonsolosu Levent Bilgen

Emekli Büyükelçi Mehmet Nuri Ezen’in görev yerleri: Mehmet Nuri Ezen

Paris Başkonsolosluğu, Şam, Tahran ve Rabat Büyükelçiliklerinde çeşitli mertebelerde görev alan Sayın Ezen, Hamburg ve New York’ta Başkonsolosluk, Kuveyt ve Meksika’da Büyükelçilik görevlerinde bulunmuştur.

ATA - DC'den festival gönüllülerine teşekkür yemeği (WASHINGTON – POSTA 212) Washington Türk Amerikan Derneği (ATADC) tarafından, 11. Geleneksel Türk Festivali’nin hazırlıkları ve devamı süresinde hizmet veren gönüllüler adına bir parti verildi. ATA-DC tarafınan organize edilen organize edilen partide, eylül ayında Washington DC'de gerçekleşen 11. Geleneksel Türk Festivali’nin gönüllü çalışanları ile ATA-DC temsilcileri bir ile araya gelerek keyifli sohbetler yaptılar.

‘DOAAAN.... Merhabaaa...Ben kimim biliyormusun?’ Nerden bileyim? Ahize kulağımda, arayanın kimliğini çıkarmaya çalışıyorum. Ses yakından geliyor ama hafızama aşina değil. Fazla oyalanmıyor ‘’Todori, Bakırköy’den.’’ Donup kalıyorum. Uzaydan mesaj mı var? Todori ile son temasım yarım asır önce. Bakırköy’den çocukluk arkadaşım. Sakızağacı’nda aynı sokakta doğmuş, ergenliğe birlikte adım atmışız. Babası Mösyö Eliya, kollarımı arkadan kavrayıp sünnetime yardımcı olmuş. İlkokula da, 49’uncu dönem askerlik için Ankara’ya da birlikte gitmişiz. Telefon sürprizinin önemi son kez 53 yıl önce konuşmuş olmam. Ortak tanıdıklar İngiltere, Amerika’da muhabirlik yaptığımı söylemişler. ‘’Şükürler olsun seni buldum. Yunanistan’da yaşıyorum ama sık sık Türkiye’ye geliyorum. Buluşurmuyuz?’’ Bir kaç çocukluk arkadaşımızı da getirecek.. İstanbul ziyaretlerimizi karşılıklı ayarlıyoruz. Bir Cumartesi Bakırköy-Ataköyü kavşağındaki Gelik’te öğle yemeğinde buluşmak için sözleşiyoruz. Çocukluk arkadaşım Sami Şalabi’nin geleceğini de öğreniyorum. Belleğimde sayfalar açılıyor. Mahallemizde babaları suculuk yapan Toma, Angelo sonradan Mısır Çarşısı’nda başlayıp Beyoğlu, Bebek, Ataköy’de kaliteli lokantalar işlettiler. Lui, Dodo, Sami Şalabi kardeşler milli forma giydiler. Beyoğluspor’da ben de bir kaç yıl Şalabi ve Holyafkim kardeşlerle voleybol oynadım. Lui’nin Fenerbahçe’de kale bekçiliği resimleri ‘’Uçan Kaleci’’başlığıyla manşetlerde yayımlandı. Todori, eşi Dina, Sami ile buluşma öncesinde heyecanlıydım. Gelik’te bize ayrılan masaya giderken ilk gözüme ilişen hafif göbekli, saçları iyice dökülmüş, tebessümü yaygın bir erkekti. ‘’Todori.’’demeye fırsat kalmadan beni kucakladı. Bir süre öyle kaldık. Ayrılıp birbirimizi süzdük. ‘’ Bak arkana’’deyince Sami Şalabi’yle yüzyüze geldik. Sarıldık birbirimize. Saçlarına kar düşmüştü. Yaşam, anı alışverişimiz uzun sürmedi. Sohbetimiz ana teması sağlık konuları oldu. Sami Kanada’ya göç etmişti. Evlenmiş, 40’ını aşkın iki çocuk babası. Yılın 6 ayını Büyükada’da geçiriyormuş. Yetişkin bir kız babası Todori, güneyde bir Yunan adasındaki evinde yaşıyor. Nasıl geçiyor hayatınız diye ortaya soru atıyorum, çehreler geriliyor. Bir ağızdan toplu yanıt geliyor: ‘’Türkiye başka, niye geldik buralara (Yunanistan), hala cevabını bilmiyorum.’’ 6-7 Eylül günlerinde İstanbul’da yaşıyor olsanız bu soru gereksiz olurdu. 6 Eylül gecesi açıkhava sineması Bakır’dan sonra Rum kültür klübüne gitmeye karar verdik. Sosyal klübün tek müslüman Türk üyesiydim.İnsan dolu bir kamyon klübe gelince kilitli kapıyı zorlayarak açtılar, ayağını kırarak gözümüz gibi baktığımız yeni ping pong masasını parçaladılar. Çocuk yaştakiler ağlayarak kaçtılar.Bazı kiliseler yakıldı. Beyoğlu’nda azınlık mağazaları yağmalandı. İstanbul Rumları gruplar halinde Yunanistan’a göç ettiler. Yıllar süregelirken İstanbul Rumları göçün gerekliğini soruşturmaya başladılar. Gelik’teki yemeğin eski dostlukları perçinlediğinden şüphem yok.Kardeş kadar yakınım Todori ve Sami’yle gelecek yaz kısmetse tekrar buluşacağız. Daha kalabalık bir katılımla. hurriyet.com.tr’den alınmıştır

Seattle’da gezici konsolosluk (LOS ANGELES – POSTA 212) Los Angeles Başkonsolosluğu’ndan yapılan yazıla açıklamaya göre, 13 ve 14 Kasım’da Seattle'da Gezici Konsolosluk uygulaması yapılacak. Başkonsolosluktan yapılan yazılı açaıklama şöyle: “Online randevu sisteminin teknik olarak mümkün olmamasından dolayı, Seattle'da gerçekleştirilecek "Gezici Konsolosluk Hizmeti"ne katılmak amacıyla randevu almak isteyen tüm vatandaşlarımızın e-mail adresine e-posta mesajı göndermesi gerekmektedir. Mesajlarınızda Konu/Subject bölümüne "Randevu talebi/İİ. Gezici Konsolosluk Hizmeti-Seattle" yazmanızı ve yaptırmak istediğiniz işlem/işlemler ile kişi sayısını mesajınızda belirtmenizi ve en önemlisi işlemi yapılacak her bir müracaat sahibine ait nüfus cüzdanının (arkalı onlu) bir örneğini pdf formatında ek olarak göndermenizi rica ederiz. Nüfus cüzdanı örneği gönderilmeyen başvurular, nüfus bilgilerine ulaşılamayacağı için randevu sistemine dahil edilemeyecektir" Müracaat edilebilecek konsolosluk işlemleri: -Askerlik işlemleri (Sadece ilk erteleme ve dövizle askerlik başvuruları alınacaktır.) -Vatandaşlık işlemleri -Nüfus işlemleri -Noter işlemleri (Söz konusu işlemlerin yapılması, sadece Seattle'a gelmeden önce düzenlenmeleri durumunda mümkündür. Mutlaka konuyu önceden Başkonsolosluğumuzun e-posta adresine detaylı olarak bildiriniz.) - Pasaport işlemleri Tarih ve Saatler: 13 Kasım, 2013 Çarşamba 12:00 p.m.-7:00 p.m. 14 Kasım, 2013 Perşembe 09:00 a.m. -4:00 p.m. Katılım İçin Kayıt: consulate.losangeles@mfa.gov. tr Yer: T.C. Los Angeles Başkonsolosluğu Ticaret Ataşeliği Seattle Ofisi 2033 Sixth Avenue STE 990, Seattle, WA 98121


Toplum

30 Ekim 2013 Çarşamba

TADF, ATATÜRK’ÜN ADINI BİR YILDIZA VERDİ Türkiye Cumhuriyeti’nin 90’ıncı kuruluş yıldönümünde en anlamlı hediye, Amerika’daki Türk derneklerinin çatı kuruluşu olan Türk Amerikan Dernekleri Federasyonu’ndan geldi (NEW YORK-POSTA212) TADF Sosyal Medyadan Sorumlu Başkan Yardımcısı Mustafa Turan, Türkiye Cumhuriyeti’mizin Kuruluşunun 90. Yılı vesilesiyle Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün adını evrendeki bir yıldıza verdi. Resmi Star Certificate’i (Yıldız Sertifikası) alan Mustafa Turan, yıldızın koordinatlarını belirten belgeyi, Türk Bayraklı ve Mustafa Kemal Atatürk portreli çerçeveyle birlikte, Cumhuriyet Bayramı’nin 90. Yıl Kutlamaları

vesilesiyle Türk-Amerikan toplumuna, Türk Amerikan Dernekleri Federasyonu olarak hediye ettiklerini açıkladı. Sertifika’ya özel yazdırılan yazının içeriğinde: “Kalbimizde hep bir ışık olarak kalacağı için 29 Ekim 1923’de Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Mustafa Kemal Atatürk’ün adı evrendeki bir yıldıza verilmiştir. Türk Amerikan Dernekleri Federasyonu.” TADF Başkan’ı Ali Çınar da bu tarzda farklı projelere imza atmaya devam edeceklerini söyledi.

Mustafa Turan

FENERBAHÇE USA 29 EKİM’İ KUTLADI (NEW YORK – POSTA 212) Fenerbahçe USA derneği 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı dolayısıyla bir kutlama mesajı yayınladı. Dernek Başkanı Ömer Ekinci tarafından kaleme alınan mesaj şöyle: “Türk Ulusu , Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde dünya tarihinde eşine az rastlanır büyük bir destan yazarak, en değerli varlığımız Cumhuriyeti, kurmuş ve Türk milleti emanet aldığı Cumhuriyeti 90 yıl büyük sevgi, saygı ve şeref ile büyüterek bugünlere getirmiştir. Başta Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk, Cumhuriyet’in kurulmasında emeği geçen vatanseverleri, tüm şehit ve gazilerimizi saygı ile anıyor, yurt içi ve yurt dışındaki ulusumuzun Cumhuriyet Bayramı’nı kutluyoruz.’’

GÜL VE ERDOĞAN’IN 29 EKİM MESAJLARI GÜL: CUMHURİYET TAÇLANDIRILDI

ATATÜRK İLKELERİYLE YETİŞECEKLER (NEW YORK – POSTA 212) Türk Amerikan Dernekleri Federeasyonu (TADF) Başkanı Ali Çınar, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramıyla ilgilli bir kutlama mesajı yayınladı. Çınar, mesajında şöyle dedi.’’ Cumhuriyetimizin 90. yıldönümünü kutlamanın mutluluğu ve gururunu yaşıyoruz. Ulu Önder Atatürk’ün liderliğinde , Kurtuluş Savaşımız’ın zaferle sonuçlanmasının ardından bağımsızlık mücadelesi ile Türk Milleti’nin esaret zincirini hiçbir zaman kabul etmeyeceğini tüm dünyaya ilan edilmiştir.. Amerika’daki Türk Toplumu olarak Cumhuriyetimize

3

sahip çıkarak, birlik ve beraberlik bilinci içinde çalışmalarımıza aralıksız devam etmekteyiz. Cumhuriyet Bayramı kutlamaları çerçevesinde, Amerika’nın çeşitli eyaletlerinde bayrak törenleri, önemli şehirlerde 29 Ekim’in Türkiye’nin Bağımsızlık Günü ilan edilmesi , Amerikan Kongre Üyeleri ve Belediye Başkanlarından ,Cumhuriyet Bayramı Kutlama Bildirilerin alınması ve üye derneklerimizle düzenledi . Cumhuriyet Bayramı programlarına destek ile Cumhuriyet Bayramımızı kutlamanın heyecanı içindeyiz.

‘EN BÜYÜK GÖREVİMİZ...’ Geleceğimizin çocuklarının Amerika da, Atatürk ilkeleri ile yetiserek, örf, kültür, dil, din ve milli değerlere sahip çıkan, vatan ve millet sevgisi ile büyüyen bir nesil yetiştirmek bizlerin en büyük görevleri arasındadır. Bu duygularla Cumhuriyet Bayramı’nın ülkemiz ve milletimiz için kutlu olmasını diler; başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, bu güzel vatanı bizlere armağan eden gazilerimize hürmet eder, şehitlerimizi rahmetle anarım.”

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Cumhuriyetin kuruluşunun 90’ıncı yıl dönümü dolayısıyla yayımladığı mesaja, Cumhuriyetin yıl dönümünü coşku ve kıvançla kutladığını belirterek, “En büyük bayramımızda, bu gurur gününde sizleri sevgiyle ve muhabbetle selamlıyor, hepinize en iyi dileklerimi sunuyorum” dedi.

ERDOĞAN: DEMOKRASİ OLMADAN OLMAZ Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Başbakan Erdoğan, “Demokrasi olmadan Cumhuriyet olmaz; demokrasi gelişmeden Cumhuriyet gelişmez” dedi. Cumhuriyetin kuruluşunun 90. yıl dönümünün büyük bir neşe ve coşkuyla kutlandığını belirten Başbakan Erdoğan, Gazi Mustafa Kemal ve silah arkadaşlarıyla birlikte tarihte eşine ender rastlanacak bir mücadele vererek, yurdu işgalcilerden kurtardığını ve bu toprakları tekrar vatan haline getirdiğini söyledi. Erdoğan, “Gazi Mustafa Kemal ve silah arkadaşları başta olmak üzere, canlarını feda ederek bu vatanı bizlere miras bırakan tüm şehitlerimizi, gazilerimizi rahmetle minnetle anıyorum. Güçlenen, büyüyen Cumhuriyetimizin 90. yıl dönümünü idrak etmekten dolayı büyük memnuniyet duyuyor, nice 90 yılları çok daha mutlu, çok daha coşkulu kutlayabilmeyi diliyor, vatandaşlarımın Cumhuriyet Bayramlarını tebrik ediyorum” diye konuştu.


4

Gündem

30 Ekim 2013 Çarşamba

Biber gazcı polis 38 bin dolar ile ödüllendirildi

BROOKLYN’DE VAHŞET

Brooklyn’deki evlerinde saldırıya uğrayan bir anne ve 4 çocuğu bıçaklanarak öldürüldü. Polis, ismini açıklamadığı bir şüpheliyi gözaltına aldı (NEW YORK – POSTA 212)- Bir anne ve dört çocuğu cumartesi gece geç saatlerde Brooklyn’deki evlerinde uğradıkları bıçaklı saldırı sonucu hayatlarını kaybettiler. Polis, bir kişinin gözaltına alındığını bildirdi. Olayla ilgili açıklama yapan polis, dehşet verici olay yerine gelen yetkililerin beş kurbanı da bilinçsiz ve tepkisiz bir halde bulduğunu söyledi. 1 yaşındaki William Zhuo ile birlikte 9 yaşındaki Linda Zhuo ve 7 yaşındaki Amy Zhuo olay yerinde hayatlarını kaybederken 5 yaşındaki Kevin Zhuo ve 37 yaşındaki anne Qiao Zhen Li’nin yaşamları hastanede son buldu. Polis olay yerinde bir bıçak bulduklarını belirtirken gözaltına alınan şüpheli hakkında açıklama yapılmadı. Olay yeri yakınlarında oturan Bob Madden, köpeğiyle dışarıda yürürken polis eşliğinde yalınayak, kot pantolon giyen bir adamın binadan çıkarıldığını gördüğünü söyledi.

Kaliforniya Üniversitesi’deki Occupy eylemlerinde göstericilere aşırı dozda biber gazı sıktığı için işinden atılan polis memuru ‘psikolojik yaralandığı’(!) için tazminat kazandı RAZİ CANİKLİGİL NEW YORK - HÜRRİYET

Bir anneyle 4 çocuğu bıçaklanarak öldürdüldü

TÜRKİYE EN FAZLA ABD’DEN ARANDI

MEDYADA TEPKİ VARSA DEMOKRASİ İŞLİYORDUR İstanbul’da seminer veren Harvard Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Vicki C. Jackson, “Medya aşırı güç kullanan polise tepki verebiliyorsa orada demokrasi vardır” dedi

Bayram tatili boyunca yurtdışından Türkiye'ye en çok arama, Turkcell verilerine göre Amerika Birleşik Devletleri'nden yapıldı. ABD'yi İtalya ile onbinlerce Türk hacının bulunduğu Suudi Arabistan takip etti. Turkcell kullanıcıları 12-20 Ekim arasında 2 milyar 293 milyon 663 bin 565 dakika telefon görüşmesi yaparken, aynı tarih aralığında 2 milyar 232 milyon kısa mesaj, 3 milyon 152 bin de görüntülü mesaj attı. Turkcell Şebeke Operasyonlarından Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Bülent Elönü, "Bayram boyunca 7/24 çalıştık. İletişim trafiğini iyi yönettik" dedi. (Turkavenue.com)

(İSTANBUL - ANKA) Harvard Hukuk Fakültesi öğretim üyesi Prof. Vicki C. Jackson, İstanbul’daki Kadir Has Üniversitesi’nde “Ana(Yasal) Düzenlemeler ve Yargı Kararlarında Ölçülülük İlkesi” başlıklı bir seminer verdi. Prof. Jackson konuşmasında, “Polisin aşırı güç kullanımına karşı medya özgür bir şekilde olayları sunabiliyorsa, kamuoyu hak ihlallerine karşı tepkili ise, yargı da üzerine dü-

şeni yapıyor ve anayasal hakları koruyabiliyorsa burada demokrasi işliyor demektir” dedi. Sadece Türkiye’de değil birçok ülkede polisin aşırı güç kullandığına dikkat çeken Jackson, 1970 ve 1971’de ABD’de üniversite öğrencilerinin Vietnam savaşını üniversite kampüslerinde protesto ettiğinde polisin aşırı güç kullanarak ölümlere neden olduğunu ancak basının, üniversitelerin ve kamuoyunun buna ciddi bir tepki

AMERİKA’NIN EN KÖTÜ HAVAALANLARI (NEW YORK-POSTA212) Travel + Leisure Dergisi’nin yaptığı ankette, Arkansas’taki Bill and Hillary Clinton Ulusal Havaalanı Amerika’nın en kötü havaalanı seçildi. New York’ın LaGuardia Havaalanı ise alış veriş, yemek ve check-in kriterleri açısından son derece düşük puanlar aldı. EN KÖTÜSÜ CLINTON HAVAALANI Dünyanın en prestijli seyahat dergilerinden Travel + Leisure, seyahat alanında çeşitli kategorilerde verdiği “Dünyanın En İyi Ödülleri 2013’de, Amerika’nın 67 havaalanını 6 kategoride değerlendirdi. Rötar yapma, havalanı tasarımı, yiyecek ve içecek, alışveriş, check-in ve havaalanının konumu gibi

kriterler bazında yolcularla kapsamlı bir anket çalışması yapıldı. Anket sonucunda Bill and Hillary Clinton Ulusal Havaalanı en düşük puanları aldı. Bill and Hillary Clinton Ulusal Havaalanı’nda yolcuların en çok yakındıkları konu güvenlik oldu. Havaalanı ayrıca, check-in, rötar, yiyecekler ve alış veriş alanlarından da çok kötü puanlar aldı. Ankette Amerika’nın en kötü ikinci havaalanı seçilen New York LaGuardia Havaalanı ise alış veriş ve yemek seçeneklerinde “acınacak” puanlar aldı.

LaGuardia, 67 iç hattın arasında en kötü check-in yapılan havaalanı oldu. Travel + Leisure, Amerika’nın diğer kötü havaalanlarını ise şöyle sıraladı: Montana’daki Billings Logan Uluslararası Havaalanı, Newark’daki Newark Liberty Havaalanı, Birmingham’daki Birmingham–Shuttlesworth Uluslararası Havaalanı, New York’taki John F. Kennedy Uluslararası Havaalanı ve Los Angeles Uluslararası Havaalanı.

verdiğini ve ABD Yüksek Mahkemesi’nin de müdahale kararı veren kamu makamlarının yargılanmasına hükmettiğini belirtti. Jackson, ”Basın ve medya özgür bir şekilde olayları sunabiliyorsa, kamuoyu hak ihlallerine karşı tepkili ise ve yargı da üzerine düşeni yapıyor ve anayasal hakları koruyabiliyorsa burada demokrasi işliyor demektir. Bu da geleceğe yönelik umut verir” dedi.

ABD’de 2011 yılında ülke geneline yayılan Occupy Wall Street eylemleri sırasında Kaliforniya Üniversitesi Davis kampüsündeki bir gösteride öğrencilere aşırı dozda biber gazı sıktığı için işinden kovulan polis memuru John Pike, gerçek kimliğinin yayınlanması üzerine psikolojik olarak yaralandığını ileri sürerek açtığı tazminat davasından 38 bin 56 dolar kazandı. Polis memuru John Pike, sıktığı biber gazının haksız ve mazeretsiz olduğunun tespit edilmesi sonucu üniversitedeki görevinden alınmıştı. Pike’ın biber gazına maruz kalan öğrenciler ise üniversite aleyhine açtıkları tazminat davasından 30’ar bin dolar almaya hak kazanmışlardı. Diğer polis arkadaşları tarafından yakalanıp yerde pasif halde oturan öğrencilere hiç gereği yokken biber gazı sıkarken görüntülenen polis memuru Pike, Youtube’da yayınlanan videoları ile internette alay konusu olmuştu. Yetkililer uzun süre Pike’ın kimliğini medyadan gizlemelerine rağmen, emniyetin bilgisayarlarını hack’leyen göstericiler, gereksiz yere, aşırı dozda biber gazı kullanan Pike’ı deşifre edip, sosyal medyada alay konusu yapmışlardı. Gerçek kimliğinin sızması üzerine okul yönetimine işçi tazminatı kanunundan yararlanarak geçtiğimiz aylarda dava açan Pike, işveren Üniversite yönetimi ile önceki gün 38 bin 56 dolar tazminat üzerinde anlaşmaya vardı. Ancak, biber gazcı polis kazandığı tazminata rağmen, kendisine yılda 128 bin dolar maaş kazandıran işini kaybetmiş ve bir başka iş bulamamıştı.


Ekonomi Ticaret

30 Ekim 2013 Çarşamba

BAKAN BABACAN ABD’DEN UYARDI

Başbakan Yardımcısı Ali Babacan ‘’Doların kıt olacağı bir döneme giriyoruz’’ dedi. Kredi kartı harcamalarına da dikkat çeken Babacan, kazanmadan harcamanın doğru olmadığını söyledi (LOS ANGELES – POSTA 212) ABD’de temaslarda bulunan Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, basın mensuplarının çeşitli sorularını yanıtladı. Babacan, FED’in uyguladığı politikalara ilgili sorulan bir soruya “Doların kıt olacağı bir döneme giriyoruz” değerlendirmesinde bulundu. Orta Vadeli Program çerçevesinde kredi kartlarına yönelik alınan tedbirlerin kararlılıkla uygulanaca-

ğını belirterek, kredi kartının borçlanma değil ödeme aracı olduğunu kaydetti. Kredi kartı harcamalarında kısıtlamaya gidilmesi için çalışmaların devam ettiğini, ancak hangi ürün gruplarında taksit erteleme ve limit koyma uygulanacağının netleşmediğini dile getiren Ali Babacan, etki analizi yapmadan karar vermek istemediklerini, taksitli kredi kartlarında çok artış olduğunu, vatandaşın taksitli kredi kartı borcunun son

1,5 yılda çok hızlı arttığını vurguladı. Kredi kartı sahiplerinin aylık geliriyle aylık taksit limitlerinin birbirine bağlanıp bağlanmama konusu üzerinde çalıştıklarını, örneğin konut kredisi alan bir kişinin aylık taksidine maaşına oranla belirli bir limit getirilmesi konuları üzerinde karar vermeye çalıştıklarını belirten Ali Babacan, kredi limitlendirmesinin önemi konusunda ABD’deki Mortgage krizini örnek verdi.

TURİZMDE EYLÜL BEREKETİ Türkiye’ye eylül ayında 4 milyon 266 bin turist geldi. Geçen yılın aynı dönemine göre turist sayısında yüzde 6,9 artış oldu

(ANKARA - ANKA) Türkiye’yi ziyaret eden yabancı sayısı 2013 yılı Eylül ayında geçen yılın aynı ayına göre; yüzde 6.9 oranında artışla 4 milyon 266 bin 133 oldu. 2013 yılı Ocak-eylül döneminde Türkiye’yi ziyaret eden yabancı sayısı geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 10.1 oranında artış göstererek 28 milyon 355 bin kişi düzeyinde gerçekleşti. Eylül ayında Türkiye’ye gelen 4 milyon 266 bin 133 yabancı ziyaretçinin 304 bin 371 kişiyle yüzde 7.13’ünü günübirlikçiler oluşturdu.

ANTALYA TERCİH EDİLDİ Eylül ayında Türkiye’ye gelen yabancı ziyaretçilerin en çok giriş yaptıkları sınır kapılarının bağlı olduğu iller sıralamasında ilk 5 il Antalya, İstanbul, Muğla, Edirne ve Artvin oldu. RUSLAR İLK SIRADA 2013 yılı Eylül ayında Türkiye’ye en çok ziyaretçi gönderen ülkeler sıralamasında Rusya yüzde 16.64 pay, 710 bin 31 ziyaretçi ile birinci, Almanya yüzde 14.47 pay, 617 bin 273 ziyaretçi ile ikinci, İngiltere yüzde 8.91 pay, yüzde 380 bin 165 ziyaretçi ile üçüncü sırada yer aldı. İngiltere’yi, 181 bin 286 ziyaretçi ve yüzde 4.25 pay ile Gürcistan, 159 bin 481 ziyaret ve yüzde 3.74 pay ile Bulgaristan izledi.

Sınır Kapıları

Ziyaretçi Yüzde

ABD Hazine Bakanlığı, risk yönetimi ve federal programlardaki kayıplara karşı korumaya yardımcı olması için bir kişiyi işe almak istiyor. İç Maliye Müfettişi Mary Miller’ın gönderdiği nota göre, ABD Hazinesi, küçük bir takımı denetleyecek ve kalıcı süreyle finansal risk yönetimi uzmanlığı yapacak bir Risk Genel Müdürü pozisyonu yaratmaya çalışıyor. Miller’ın 16 Eylül tarihli ve Bloomberg’in ele geçirdiği notu, “stratejik plan” olarak adlandırılıyor. Bakanlık, federal kurumlardaki zarardan ötürü sorumluluk almaya zorlanıyor. Mortgage finansmanı şirketleri Fannie Mae ve Freddie Mac, 2008’den bu yana Hazine bakanlığının vasiliği altında. Federal Konut Yönetimi geçtiğimiz ay temerrüde düşen mortgageların rezervleri eritmesinin ardından sigorta fonunu desteklemek için Hazine’den 1.7 milyar dolar çekti. Sigorta ve teminat programlarındaki zararların, Hazine bakanlığı için kredi riski taşıdığını belirten Federal Financial Analytics Inc.’in yöneticilerinden Karen Shaw Petrou, “O teminat ve kredi risklerine hakim olmak iyi bir fikir” yorumunda bulundu. (BLOOMBERG)

(MARMARİS-POSTA212) Marmaris Körfezi’ne giriş yapan Malta bayraklı “Celebrity Constellation”, Marmaris Limanı’nın büyük rıhtımına, Rodos’tan gelen Malta bayraklı “Azamara Journey” ise küçük rıhtıma yanaştırıldı. Gemilerde personelleriyle büyük bir çoğunluğu ABD’li yaklaşık 4 bin turist bulunduğu belirtildi. Gümrük işlemlerinin tamamlanmasının ardından karaya ayak basan yolcular, turizm sezonunun son günlerini geçiren ilçeye canlılık kazandırdı. Turistlerden bir kısmı günlük turlara katılarak koyları ve tarihi yerleri yakından görme şansını elde etti. Bazı turistler ise Marmaris Kapalı Çarşısı’nı gezerek alışveriş yaptı. Havanın sıcak olmasını fırsat bilenler, Yat Limanı’ndaki kafeterya ve restaurant’larda oturarak güneşin tadını çıkardı. Kruvaziyerlerden “Celebrity Constellation”ın Rodos Adası’na, “Azamara Journey”in ise Santorini Limanı’na gitmek üzere Marmaris’ten ayrıldı.

Sayısı

1- ANTALYA

39,06

1.666.419

2- İSTANBUL

23,61

1.007.171

3- MUĞLA

12,53

534.646

4- EDİRNE

5,62

239.859

5- ARTVİN

4,61

196.766

Türkiye’de şans oyunları düzenleme ve oynatma yetkisini elinde bulunduran Milli Piyango İdaresi’nden devlete aktarılan pay son 10 yılda 7,3 milyar TL’yi aştı

ABD Hazine Bakanlığı Risk Genel Müdürü arıyor

MARMARİS’E AMERİKALI TURİST BEREKETİ

En çok giriş yapılan sınır kapıları

Talih kuşu devlete kondu (ANKARA - ANKA) Bin bir umutla oynanan, “ya çıkarsa” diyerek tekrar tekrar denenen şans oyunları vatandaştan çok devleti sevindirdi. Türkiye’de şans oyunları düzenleme ve oynatma yetkisini elinde bulunduran Milli Piyango İdaresi’nden doğrudan ve dolaylı olarak kamuya aktarılan pay 10 yılda 7.3 milyar TL’yi aştı. ANKA’nın Milli Piyango İdaresi verilerinden derlediği bilgilere göre; Özel İşlem Vergisi, Şans Oyunları Vergisi ve Katma Değer Vergisi olmak üzere üç farklı verginin alındığı şans oyunlarından devletin 20032013 yılları arasındaki net kazancı 7 milyar 310 milyon TL oldu.

Şans oyunlarından sağlanan gelirin büyük bir kısmı Savunma Sanayii Destekleme Fonu, Tanıtma Fonu, Olimpiyat Oyunları Hazırlık ve Düzenleme Kurulu, Kredi ve Yurtlar Kurumu (KYK) ile Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu’na (SHÇEK) aktarıldı. 2003 yılında şans oyunlarından kamuya sağlanan toplam kaynak 580 milyon TL ile sınırlı kalırken, geçen sürede şans oyunlarının çeşitlenmesi ile bu rakam 2012’de 880 milyon TL kadar yükseldi. Kamuya doğrudan veya dolaylı olarak aktarılan kazanç ise yıllara göre şöyle: 2003’te 580 milyon TL, 2004’te 615 milyon TL, 2005’te 631 milyon TL, 2006’da 656 milyon TL, 2007’de 687 milyon TL, 2008’de 687 milyon TL, 2009’da

814 milyon TL, 2010’da 954 milyon TL, 2011’de 814 milyon TL ve 2012’de ise 872 milyon TL.

TALİH KUŞU SATILIYOR Özelleştirme İdaresi Başkanlığı (ÖİB), Milli Piyango İdaresi’ni yakın bir zamanda özelleştirmeyi hedefliyor. Yıl sonuna kadar ihale ilanının yayınlanması beklenilirken, daha sonra özelleştirme için teklifler alınacak. ÖİB, Milli piyango İdaresi’ne ait şans oyunlarının özelleştirilmesi çalışmalarında yardımcı olmak üzere Pglobal Küresel Danışmanlık ve Eğitim Hizmetleri ile bu yıl nisan ayında danışmanlık sözleşmesi imzalamıştı. İKİ YILLIK KAZANCINA SATILIYOR Milli Piyango için Mayıs 2009’da yapılan ilk özelleştirme ihalesi, tekliflerin ÖİB’nin belirlediği 1 milyar 622 milyon dolarlık başlangıç tutarının üstüne çıkmaması sebebiyle iptal edilmişti. Açık artırmanın ilk turunda, “DAF Araştırma Geliştirme A.Ş (Doğuş Holding/Alarko Holding/Fina Holding) - OPAP S.A Ortak Girişim Grubu” ile diğer katılımcı “Şans Oyunları Yatırım Holding A.Ş” teklif vermeyerek, açık artırmaya katılmamıştı.

UCUZ iPHONE SATMADI (NEW YORK - POSTA 212) Apple’ın ucuz fiyatla piyasaya sürdüğü iPhone 5C istenen satış rakamlarının çok gerisinde kaldı. Kullanıcılar bu telefona rağbet etmedi. Uzmanlar, ucuz telefonun satmama gerekçesi olarak, kullanıcıların bu modelle etrafındakileri kıskandıramıyor oluşunu gösterdiler.

ÖZENDİRME İSTEĞİ Yapılan son araştırmaya göre, kişilerin pahalı cep telefonu almalarındaki en büyük neden etrafındakileri özendirme isteği. Dolayıyla, iyi bir markanın en son model cep telefonuna sahip olmak isteyen kişi, o ürünün herkes tarafından satın alınabilir olması yerine yüksek bir fiyattan satılmasını tercih ediyor. “Ucuz iPhone” adıyla piyasaya giren söz konusu Apple ürününün diğer modellere oranla daha ekonomik bir alternatif oluşturması, ve dış kapağının plastik olması kullanıcıların “etrafındakileri kıskandırma” arzularına hitap etmiyor. Bu nedenle Apple’ın yıllardır hiç bir sekmeye uğramadan süregelen pazarlama taktiğinin ilk kez fiyaskoya uğradığı düşünülüyor.

WASHINGTON ZARARDA Özel bir statüye sahip olan başkent Washington federal hükümetin ve hükümete bağlı müzelerle turistik mekanların16 gün kapalı kalmasından ekonomik zarar gördü

(WASHINGTON) Hükümetin açılmasıyla birlikte, Washington rahat bir nefes aldı ama geçici bir çözüm bulunduğu için kaygılar devam ediyor. Turizmin en büyük gelir kaynağı olduğu başkentte devlet dairelerinin kapanması diğer kentlere göre daha çok hissedildi. Başkan Abraham Lincoln’un 1865’te suikaste uğrayıp öldürüldüğü Ford Tiyatrosu, Washington’un en popüler turist mekanlarından biri. Tiyatroyu her hafta 30 binden fazla turist ziyaret ediyor. Federal hükümetin kapalı olduğu süreçte iki hafta ziyaretçilere kapalı ka-

lan tiyatro, özel bir bağış sayesinde kapılarını açtı.

KENT RAHAT NEFES ALDI Belediye Başkanı Vincent Gray’e göre turizm Washington’un bir numaralı gelir kaynağı. Gray, Ekim başında otel rezervasyonlarının bir önceki yıla göre yüzde sekiz azaldığını, bunun da kente iki milyon dolara malolduğunu söylüyor. Hükümet çalışanları ve turistlerin yokluğu yüzünden başkentteki restaurantlar büyük zarar gördü. Belediye Başkanı Gray’e göre, başken-

tin refah ve kalkınması, federal hükümetle doğrudan bağlantılı: “Federal hükümetin bu kentin ekonomisinde ne kadar önemli bir rol oynadığına hiç kuşku yok.” Washington, Amerikan kentleri arasında özel bir statüye sahip. Federal bölge olması nedeniyle 50 eyaletten hiçbirine bağlı değil. Başkentin bütçesi hem Belediye Başkanı hem de Kongre tarafından onaylanıyor. Bu yüzden Kongre’de kriz yaşandığında Washington da bundan etkileniyor. Hükümetin kapanması belediye-

5

nin düşük gelirliler için sağlık sigortası ödemelerini durdurmasına neden olunca Stoddard Baptist bakımevi hastalara hizmet vermekte zorlandı. Bakımevinin müdürü Steve Nash, bütçelerinin yetersiz kalmasından ve gerekli ödemeleri yapamamaktan korktuklarını söyledi: “Hükümet daha uzun süre kapalı kaysaydı, verdiğimiz hizmet derinden etkilenecek, bu da çok ciddi sorunlara neden olacaktı. Durumun normale dönmesinden memnunuz ama maaşlarımızı ne zaman alacağımız konusunda hala en-

dişeliyiz.” Nash, bakımevi çalışanlarını üç ay sonra yaşanabilecek olası bir kapanmaya karşı hazırlamaya başladığını söylüyor: “Bu durum tekrarlandığında hazırlıklı olmalıyız, hastalarımız ve bizimle çalışan şirketlerle konuşmalıyız, böyle durumlarda hizmetlerimizin aksayacağını bilmeleri gerekir.” Nash ve Belediye Başkanı Gray, Washington’un bütçe kaygılarını gidermek için en iyi çözümün başkenti Amerika’nın 51’inci eyaleti yapmak olduğuna inanıyor. (VOA)


Ekonomi&Para

30 Ekim 2013 Çarşamba

TÜRKİYE İLE ABD ARTIK

STRATEJİK İŞ ORTAĞI ABD ile 5 ayaklı “ticaret devrimi” dönemi başladı. Bu kapsamda ilk olarak İstanbul’da Ortadoğu Diyalog Merkezi kurulacak. Mısır, Ürdün, Filistin, İsrail, ABD ve Türkiye işbirliği sekretaryası oluşturulacak

“JPMorgan’ın cezası siyasi” JPMorgan’ın 13 milyar dolarlık para cezasını değerlendiren Wall Street Journal gazetesi, cezanın siyasi olduğunu ileri sürdü Amerikan GWaltt Street Journal Gazetesi’ne

göre, hükümetin, mortgage varlıkları satışlarından ötürü başlatılan soruşturmada anlaşma yoluna gidilerek 13 milyar dolarlık para cezası kesilen JPMorgan Chase&Co’ya karşı başlattığı mücadele, adil olmayan bir siyaset oyununa işaret ediyor. JPMorgan’ın başına dert açan söz konusu varlıkların 2008’deki finansal krizden önce çıkarıldığını belirten gazete, birçoğunun Bear Stearns ve Washington Mutual’dan geldiğine dikkat çekerek, ABD’nin en büyük bankasının bu sorunlu kurumların varlıklarını kriz süresince, hükümetin talebi üzerine satın aldığını söyledi. Gazetedeki makalede, yetkililerin önce gerekli gayreti göstermeden bankadan ülke için bir şey yapmasını istediği, 5 yıl sonra da bunu yaptığı için cezalandırdığı ifade edildi. Wall Street Journal Gazetesi JPMorgan vakasının, hükümetin bu krizi, siyasi gücünü, en güçlü özel finansal şirketlere empoze etmek için kullandığını gösterdiğini ileri sürdü. (WALL STREET JOURNAL)

AÇLIK VE YOKSULLUK SINIRI AÇIKLANDI (ANKARA - ANKA) Türk-İş, çalışanların geçim koşullarını ortaya koymak ve temel ihtiyaç maddelerindeki fiyat değişikliğinin aile bütçesine yansımalarını belirlemek amacıyla 26 yıldan bu yana her ay düzenli olarak yapılan “Açlık ve Yoksulluk Sınırı Araştırması”nın Ekim ayı sonuçlarını açıkladı. Buna göre ekim ayında dört kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapması gereken gıda harcaması tutarı bin 64 TL oldu. Gıda harcaması ile birlikte giyim, konut, ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlar için yapılması zorunlu diğer harcamaların toplam tutarı ise 3 bin 466,65 TL oldu. Türk-İş’in araştırmasında, dört kişilik ailenin “insan onuruna yaraşır bir hayat” sürdürebilmesi için yapması gereken harcama tutarı 3 bin 466 TL iken, tek bir işçi için hesaplanan yaşama maliyetinin bu ay bin 170,92 TL olarak hesaplandığı vurgulandı.

MB REZERVLERİ 132,6 MİLYAR DOLARA ULAŞTI (ANKARA - ANKA) Merkez Bankası rezervleri 4-11 Ekim haftasında 3 milyar 305 milyon dolar artışla 132 milyar 562 milyon dolar düzeyine yükseldi. ANKA’nın Merkez Bankası Haftalık Para ve Banka İstatistikleri’nden yaptığı hesaplamaya göre; 4 Ekim haftasında 108 milyar 276 milyon dolar olan bankanın brüt döviz rezervleri 11 Ekim haftasında 3 milyar 440 milyon dolar artışla 111 milyar 716 milyon dolara ulaştı. Anılan bir haftalık dönemde altın mevcudu bir önceki haftaya göre 135 milyon dolar azalışla 20 milyar 846 milyon dolar düzeyinde gerçekleşti. Böylece altın ve brüt döviz varlıklarının toplamından oluşan Merkez Bankası rezervleri ise 3 milyar 305 milyon dolar artışla 132 milyar 562 milyon dolar oldu. Merkez Bankası’nın brüt döviz rezervi 11 Ekim itibarıyla 2012 yılı sonuna göre 11 milyar 396 milyon dolar artarken, altın rezervi 876 milyon dolar artış gösterdi. Bu dönemde Merkez Bankası’nın brüt rezervinde 12 milyar 272 milyon dolar artış yaşandı.

ABD’DE İŞSİZLİK AZALIYOR Amerika’da açıklanan son rakamlar işsizlik oranının son beş yılın en düşük seviyesine indiğini ortaya koydu. Geçen ay istihdam piyasasına 148 bin yeni iş alanı eklendi ve işsizlik oranı da yüzde 7,2’ye indi (NEW YORK-POSTA212) Amerika’da açıklanan son rakamlar işsizlik oranının son beş yılın en düşük seviyesine indiğini ortaya koydu. Geçen ay istihdam piyasasına sadece 148 bin yeni iş alanı eklenirken, işsizlik oranı yüzde 7,2’ye indi. Bu rakam, Ağustos ayına göre yüzde 0,1’lik bir artışa işaret ediyor. Son işsizlik oranı, 2008 mali krizinden bu yana en düşük işsizlik rakamı. Dünyanın en büyük ekonomisi olan Amerika, 2008’de, Büyük Buhran olarak adlandırılan 1930’ların depresyon döneminden bu yana en ağır ekonomik krizi yaşamıştı.

Ekonomideki düzelmeyi gösteren istihdam raporu, diğer yandan 16 gün süren hükümetin kısmen kapandığı dönem öncesinde ekonominin hız kestiğini da işaret ediyor. Hükümetin kapandığı dönemde, tahminlere göre, Amerikan ekonomisi 24 milyar Dolarlık kayba uğradı.

MERKEZ BANKASI BELİRLEYİCİ Geçen ayki istihdam artışı da inşaat, toptan satış, ulaşım ve depolama sektörlerinde kaydedildi. Ancak rapora zorunlu ücretsiz izine çıkarılan 800 bin kamu çalışanı dahil edilmedi.

Amerika’daki işsizlik oranı, özellikle Merkez Bankası’nın tahvil alım programında belirleyici unsur olduğundan dikkatle takip ediliyor. Banka yetkilileri gelecek hafta yapacakları toplantıda, aylık 85 milyar dolarlık tahvil alımı programının geleceği üzerinde karar alırken işsizlik rakamını da dikkate alacak. Daha önceki açıklamalarda Banka, tahvil alımlarını yavaşlatabileceği imasında bulunmuştu. Ancak hükümetin kısmen kapanması sonrasında yavaşlama kararının ileri bir tarihe atılacağı tahmin ediliyor.

AMERİKAN EKONOMİSİ YETERİNCE CANLANMADI WASHINGTON — Amerika’da istihdam piyasasına eylül ayında 148 bin yeni iş alanı eklendi. Beklentiler ise bu rakamın en az 180 bin düzeyinde olması yönündeydi. Ancak yine de işsizlik oranı ülke genelinde, son beş yılın en düşük seviyesine; yüzde 7,2’ye indi. PNC Yatırım’dan Gus Faucher’a göre; partiler arası siyasi anlaşmazlığın 17 yıldan sonra hükümetin yeniden kısmen kapanmasına neden olması da ekonomiyi olumsuz etkiledi. Faucher, “Özel sektörde işe alımlar yavaş, yeni sağlık yasasının işverenlere getireceği ek yük de bunda etkili oldu” dedi. Eylül ayında işe alımlar beklenenden az olsa da, daha az Amerikalı işsizlik maaşı için başvurdu. Bu da işsizlik oranını son beş yılın en düşük seviyesine çekti. İstihdam raporunun açıklanmasından sonra borsalar yükseldi. Muhafazakar American Enterprise Enstitüsü’nden Michael Strain, istihdam piyasası beklendiği

(İSTANBUL- WASHINGTON DC- POSTA 212 ) Türkiye-ABD ilişkilerinde ezber bozan bir sayfa açıldı. Bugüne kadar savunma sanayisi alanında işbirliği yapan askeri müttefik konumundaki iki ülke, ekonomide de stratejik ortak oluyor. İş dünyası inisiyatif aldı ve 5 ayaklı sessiz devrimi devreye soktu. Buna göre İstanbul›da Ortadoğu Diyalog Merkezi kurulacak. Mısır, Ürdün, Filistin, İsrail, ABD ve Türkiye işbirliği sekretaryası oluşturulacak. Amerikan Ticaret Odası ilk kez Türkiye temsilciliği açacak. DEİK’in karşılığında faaliyet gösterecek Amerika, Türkiye İş Konseyi faaliyete başlayacak.

BAŞKANLIĞI MUHTAR KENT YAPACAK Ekonomi yönetimi ve iş dünyası el ele verdi, Türkiye-ABD arasında ticaret ve yatırımın artırılması için önemli adımlar atıldı. Yatırım ziyaretlerini ve firmaları bir araya getirecek bir yapı kuruluyor. Bu yapıya Coca-Cola’nın CEO’su Muhtar Kent başkanlık edecek. Şirketlerin oluşturduğu bu kuruluşun görevi, Türkiye’nin serbest ticaret anlaşmasına dahil edilmesi için lobi faaliyetleri yürütmek. Planlar arasında Amerika Ticaret Odası’nın kendi bünyesinde Amerika- Türkiye İş Konseyi kurması ve ticari ilişkileri geliştirmesi de yer alıyor.

KESKİN İRADE GÜCÜ ( LONDRA - ANKA) İngiliz ekonomi gazetesi Financial Times tarafından yapılan analizde, Başbakan Erdoğan’ın 10 yıldır Türkiye’ye “hakim olduğu, keskin irade gücü ile demokrasinin üstünlüğünü tesis ettiği, ekonominin dönüştürüldüğü” vurgulandı.

GÜNEŞ PARLARKEN gibi artış sağlamadığı için FED’in tahvil alımlarını azaltmayacağı görüşünde: “Bence Merkez Bankası’nın tahvil alımını yavaşlatması sıfıra yakın bir ihtimal.” FED, aylık 85 milyar dolarlık varlık alımlarıyla faiz oranlarını düşük tutup tüketim ve yatırım harcamalarını hızlandırmayı amaçlıyor. Strain, bu durumun 2013’ün sonuna kadar değişmeyeceğini söylüyor. Strain, siyasi anlaşmazlıkların ekonomiyi etkilediği, ancak yavaşlayan istihdamın olumsuz etkisinin çok daha fazla olduğu görüşünde: “İstihdam verileri, hükümetin kapanmasından ve borçlanma limitinin yükseltilmesinden hemen önce toplandı. Dolayısıyla siyasi krizin etkileri asıl ekim ayı

rakamlarında açığa çıkacak.” Eylül ayında inşaat sektöründe 20 bin yeni işe alım oldu, bu da konut piyasasındaki düzelmenin devamına işaret ediyor. Kamu sektörüne ise geçen ay 22 bin işe alım oldu. Uzmanlar, Ekim ayı istihdam raporunun Eylül ayındaki rapordan daha kötü olacağını tahmin ediyor.

Gazete aynı analizde, “Ancak bu yıl yönetimine karşı kitlesel protestolar patlak vermesinin Erdoğan’ın gücünü tartışmalı haline getirdiği” görüşünü dile getirdi Gazete, “Yükselen Piyasalar, Güneş Parlarken” başlığı ile yayınladığı analizde kalkınmakta olan ülkelerin çoğunda, ekonominin hızla büyüdüğü yılların yapısal reformları gerçekleştirmek için kullanılmamasının yatırımcıları kaygılandırdığını, yükselen piyasalarda hükümetlerin ise ekonomilerinin artık dış şoklara daha az açık olduğunu savunduklarını kaydetti.

BÜYÜME YAVAŞLADI FT, Türkiye’de “büyümenin yavaşladığını, tasarruf oranının, G20 ülkeleri arasında en büyük gerileme gösterdiğini, GSYH’ye oranı olarak yükselen ülkeler arasında en büyük olan cari açığının da yüzde 80’ının portföy girişleriyle finanse edildiğini, istihdam ve eğitimin yetersiz olduğunu vurguladıktan sonra şu savları da dile getirdi: “Bu meydan okumaları göz önünde tutulduğunda birçok kişi, tek bir kişinin o kadar büyük bir güç elinde tuttuğu bir ülkenin başarının devamını sağlayacak değişiklikleri yapması olasılığının olup olmadığını sorguluyor.”


Finans

30 Ekim 2013 Çarşamba

Kriz sonrası ABD

İki haftadan fazla kapalı kalan ABD’de işler toparlanmaya çalışılıyor. FED ekonomik büyümenin hız kazanması için elinden geleni yapıyor ABD’de hükümetin 16 gün boyunca kapalı kalması eylül ayına ait tarım dışı istihdam raporunun geç açıklanmasına neden oldu. İşçi Bakanlığı’nın verdiği bilgiye göre ekonomi eylül ayında 148,000 kişiye iş kapısı açabildi. Analistler 185 bin civarında bir rakam bekliyorlardı. Hükümetin 16 gün boyunca kapalı kalmasından dolayı ekonomik verilerin zamanında değerlendirilememesi merkez bankasının parasal genişleme programında yapacağı değişikliği 2014 yılına ertelemiş gibi görünüyor. Fed ekonomideki büyümenin hız kazanması için elinden geleni yaparken Washington’da politik görüşlerdeki derin farklılık ekonominin önünde engel oluşturmakta. Bu senenin başında yürürlüğe giren bordro vergilerindeki artış,mart ayında başlayan hükümet harcamalarındaki zorunlu kesintiler, hükümetin iki haftadan fazla kapalı kalması ve borçlanma üst sınırının yükseltilmesi için son dakikaya kadar süren partizanlık ekonomik büyümenin önüne Washington tarafından konulan engellerden bazıları. Birçok ekonomist sıkı mali politikanın ekonomik büyümeye engel olduğu görüşünde hemfikir. ABD ekonomisinin 4. çeyrekte yüzde 2 , 2013’ün tamamı için ise sadece yüzde 1. 5 büyüyeceği tahmin ediliyor. Mart ayındaki harcama kesintileri olmasaydı şu anda ekonomide 1. 2 milyon civarında ek bir işgücü olacaktı. Bunun ekonomik büyümeye katkısı ise yüzde 1’den biraz daha fazla olacaktı. Son aylarda ekonomik büyümede zaten bir yavaşlama hissediliyordu. Son zamanlarda yüzüstüne iyice çıkan politik çatışmalar işleri biraz daha bozdu diyebiliriz. Tüm bu belirsizlikler Fed’in yeni başkanına ve politika yapıcılarına parasal genişleme programının ne kadar süreyle ve ne miktarda devam edeceği kararını tekrar değerlendirme zorunluluğu verecektir. Tahmin yarışları tekrar başlıyor...

dan biri ücretlerin reel olarak kayda değer bir artış göstermemesi. Bu yılın başlarında ayda orESEN talama 200,000 civaÜNAL rında istihdam yaratan esenun@gmail.com ABD ekonomisi, son aylarda ortalama 150 binden daha az iş yaratmakta. İşsizlik oranının bir miktar azalması bile,işgücüne katılım oranının azalması ile ilgili. Yani insanların değişik sebeplerden dolayı iş aramaktan vazgeçmelerinden Aslında işgücüne katılım oranı ekonomik büyümenin en önemli elementlerinden biridir. Çünkü bu oran düşük kaldıkça işverenlerin çalışanlarının ücretlerine zam yapması için motivasyonu kalmayacaktır. Çalışanlara zam yapılmaması ekonomideki tüketici harcamalarını olumsuz yönde etkileyecektir ki ABD ekonomisinin yüzde 70’nin tüketim harcamalarından oluştuğu-

nu unutmamak gerekiyor. Ekonomik krizin başladığı 2008 yılından beri ücretlilerin gelirlerinde anlamlı net bir artış olmadı. Gerçek bir ekonomik büyüme için sadece hisse senetlerinin değer kazanması yetmez. Bunun yanında ücretlerinde artması gerekir ki harcamayı olumlu yönde etkilesin. Harcamalar arttıkça şirketlerde daha çok istihdam yaratacak. Yani böyle bir döngü yaratılacak. ABD Kongresi’nin, hükümetin fonlanması ve borçlanma üst sınırının artırılması ile ilgili yaptığı anlaşma piyasalar tarafından coşkuyla karşılanıp hisse senetleri endekslerini rekor seviyelere taşımış olabilir. Ancak aynı sorunlar 2014 yılı başında tekrar hiçbir yere gitmemiş gibi karşımızda duracak. Nasıl çözüleceği ise kimsenin üzerinde tahmin yapamayacağı kadar zor. İşverenler, şirket sahipleri ve yöneticiler siyasi tablodaki bu bölünmüşlüğün ve anlaşmazlığın yarattığı belirsizlik yüzünden yapacakları yatırımları askıya alma eğilimindeler. Böyle bir durumda yeterli istihdam yaratmak

GElEcEk HAFTAnın ÖnEmlİ Ekonomİk TAkvİmİ Tarih 28 Ekim 2013

29 Ekim 2013

30 Ekim 2013

31 Ekim 2013

1 Kasim 2013

Ülke ABD ABD ABD Japonya Japonya Japonya ABD ABD ABD ABD ABD Japonya ABD ABD Euro Euro ABD ABD Türkiye Euro Euro Euro Euro Çin Japonya ABD ABD ABD Euro Euro İngiltere

genel işsizlik oranı yüzde 25’in üzerinde kalacak. TÜRKİYE’DE FAİZ ORANLARI DEĞİŞMEDİ. Türkiye’de Merkez Bankası son toplantısında faiz oranlarında herhangi bir değişiklik yapmadı. Gecelik borçlanma oranlarını yıllık bazda yüzde 7. 75’de, haftalık repo oranlarını da yüzde 4. 5’de bıraktı. Geçen ay ABD Merkez Bankası’nın gevşek para programında değişikliliğe gitmemesi, Türk merkez bankasının bu kararında etkili oldu diyebiliriz. Türk Lirası dahil olmak üzere birçok gelişen ülke para birimleri, Fed’in sürpriz kararından sonra dolar karşısında yaşadıkları değer kaybının birazını geri kazanmasına sebep olmuştu. Buna bağlı olarak da Türk merkez bankası faiz oranlarını artırmak için acele etmemeyi tercih etmiş olabilir. Bilindiği gibi TL’nin dolar karşısında değer kaybı yaz aylarında hızlanmış ve bu yıl için kayıp oranı yüzde 15’e yaklaşmış durumda. ÇİN’DE İMALAT SANAYİ HIZ KAZANIYOR. İmalat sektörü son yedi aydaki en hızlı genişlemesini yaşadı. Beklenenden daha güçlü gelen yeni siparişler imalat sanayini son 7 ayın en yüksek seviyesine taşıdı . Eylül ayındaki oldukça düşük ihracat rakamlarından sonra,toparlanmaya devam eden imalat sanayi ekonominin dengeye oturduğuna işaret ediyor. İmalat sanayindeki aktiviteleri ölçen ve ilk gösterge olarak kabul edilen “flash PMI” ekim ayında 50. 9’a çıktı. Geçen ayın son okuması (final reading) 50. 2 idi. 2013’un tamamı için yüzde 7. 5’lik bir büyüme hedefi bulunan Çin hükümetinin bu hedefi yakalaması oldukça kolaylaştı. Birçok gelişmiş ülke ekonomisi için imrenilecek bir oran olan yüzde 7. 5, Çin ekonomisi için son 23 yılın en düşük büyüme hızı olacak.

WALL STREET RAPORU

ANLAMLI BİR EKONOMİK BÜYÜME İÇİN REEL ÜCRETLERİN ARTMASI ŞART ABD ekonomisinin en büyük sorunların-

7

Konu Sanayi üretim(Aylık) Beklemedeki konut satışları (Aylık) Dallas Fed imalat sanayi endeksi Perakende satışlar (Yıllık) İşsizlik oranı Hanehalkı harcamaları(Yıllık) Üretici fiyat endeksi(Aylık) S&P Case-Shiller konut fiyatları endeksi Perakende satışlar(Aylık) İşletme stokları(Aylık) Tüketici güven endeksi Sanayi üretimi(Yıllık) Tüketici fiyat endeksi(Aylık) Fed faiz kararı Almanya tüketici fiyat endeksi(Yıllık) Almanya işsizlik oranı(Yıllık) İşsizlik Başvuruları Chicago PMI Dış ticaret dengesi Almanya perakende satışlar(Yıllık) Fransa üretici fiyat endeksi (Aylık) İtalya tüketici fiyat endeksi(Yıllık) Euro bölgesi işsizlik oranı Satınalma müdürleti imalat endeksi(PMI) Satınalma müdürleti imalat endeksi(PMI) Yerli oto satışları Toplam oto satışları İSM imalat endeksi Almanya PMI Fransa PMI Satınalma müdürleri imalat endeksi(PMI)

Beklenti 0.4% 0.0% 9 1.9

Önceki 0.4% -1.60% 12.8 1.1

0.50% 0.2% 0.7% 0.00% 0.30% 75 5.60% 0.2% 0-0.25 1.4% 6.90% 335000 55 (7) milyar $ 0.30% 0.20% 1.30% 12.00% 51.2

-1.60% 0.3% 0.6% 0.20% 0.40% 79.7 1.10% 0.1% 0-0.25 1.4% 6.90% 350000 55.7

11.9m 15.4 55

0.80% 0.30% 0.90% 12.00% 51.1 52.5 11.8 m 15.3 56.2

56.2

56.7

imkansız hale geliyorki ABD ekonomisinin ivme kazanması tamamen buna bağlı. Merkez Bankası bile parasal genişleme programına son vermek için iki şart üzerinde durmakta. İşsizlik oranının yüzde 6. 5 civarına düşmesi ve enflasyon oranının yüzde 2’nin üzerine çıkması... İşsizlik oranının düşmesiyle işgücüne katılacak olan insanların yaratacağı toplam talep enflasyonu zaten yüzde 2’ye çekecektir. Bu bakımdan Fed’in politika yapıcıları demeçlerinde genelde işsizlik oranından bahsetmekteler. Bazı analistlere göre ABD Kongresindeki katı partizanlık son üç yılda 2 milyon insanın iş bulmasına engel olmuş durumda. Amerikan şirketleri rekor miktarda nakit paranın üzerinde oturmakta. Bu paranın bir şekilde reel ekonomiye yönelmesi yani yatırıma dönüşmesi ve iş yaratması gerekiyor. Bunun önündeki en büyük engel ise malesef siyasi tablo. Sadece Fed’in para politikaları ile gerçek bir ekonomik büyüme imkansız. İSPANYA RESESYONA NİHAYET DUR DEDİ Avrupa’daki krizden en çok etkilenen ülkelerden biri olan İspanya iki sene süren resesyondan bu yılın üçüncü çeyreğinde çıktı. Gayrisafi milli hasıla bir önceki çeyreğe göre yüzde 0. 1 oranında arttı. Yüzde 26 oranında işsizlik ve resesyon içinde zor bir dönemden geçen İspanya’nın gelecek sene yüzde 2 civarında büyüyeceği tahmin ediliyor. Genel işsizlik içinde genç nüfusun işsizlik oranı yüzde 55’e ulaşan İspanya’da olumlu havanın işsizliği hemen eriticek durumda görünmüyor. Uluslararası Para Fonu IMF’ye göre 2018 yılına kadar

DÜNYA İHRACATINDAKİ YAVAŞLAMA TEDİRGİNLİK YARATIYOR Ülke ekonomileri krizlerden ya da durgunluklardan çıkarken dış ticaretleri de doğal olarak bundan etkilenecektir. İç ya da dış talep (bazen her ikisi de birden) arttıkça dış ticaret canlanacaktır. Global ekonominin şu andaki durumuna baktığımız zaman normal şartlarda dış ticaretteki hareketlilik daha hızlı olmalıydı. Dünyadaki ekonomik canlanma her bölgede ya da ülkede aynı olmadığı için canlanma da farklılıklar gösteriyor. Mesela Çin iç tüketim yerine ihracata yönelik büyüme modeline sahip olduğu için yuanın çok değerlenmesine izin vermemekte. Ya da Japonya durgun ekonomisini stimule etmek için agresif parasal genişleme programını devreye sokarak para birimi yen üzerinde büyük bir baskı oluşturdu ve ihracatına çok önemli katkısı oldu. Dünyadaki her ülkenin aynı anda dışarıdan satın aldığından daha çok ihracat yapamayacağını düşündüğümüz zaman bazı ülkeler fazla verirken diğerleri ticaret açığı verecektir. Örneğin Türkiye genelde ihracat rakamlarında sağladığı başarıyı ön plana çıkarır ama ihracatından daha yüksek olan ithalat rakamlarının üzerinde pek durmaz. Son günlerde açıklanan bazı analizler dünya ticaretinin istendiği seviyede olmadığını ve gelecek senede bu yıldan çok farklı olmayacağı tahmin ediliyor. Global ekonomideki tüm bu toparlanma ABD, Japonya, Avrupa merkez bankalarının normların çok dışında ekonomiye verdiği destekle gerçekleşmekte. Normal politikalara dönüldüğünde yani bu yapay desteğin ekonomilerden çekildiğinde nelerin olabileceğini tahmin etmek şimdilik zor.

PİYASA ÖZETİ BIST 100 DOW JONES S&P 500 NASDAQ ALTIN (TL/GR) ALTIN (ONS/$) DOLAR/TL EURO/TL BRENT PETROL LIGHT CRUDE WTI

Cuma Günlük Haftalık Haftalık Yılbaşından Kapanış Değişim Değişim Değişim % Bugüne % 79,272 426 394 0.5 -5 15,570 61 171 1.19 18.82 1760 7.7 15 0.82 23.39 3943 14.4 29 0.42 30.6 85.89 0.226 3.55 4.3 -13.1 1352 2 38 2.54 -20 1.98 0.002 -0.0045 -0.23 10.5 2.734 0.0035 0.0435 1.62 17.25 106.93 -0.06 -3.01 -2.75 2.02 97.85 0.74 -3.26 -3.23 4.8


8

Güncel

30 Ekim 2013 Çarşamba

İKİ ESKİ TÜRKİYE BÜYÜKELÇİSİ: ABD’NİN TÜRKİYE POLİTİKASI YENİDEN ŞEKİLLENMELİ

Büyükelçilerden ŞOK RAPOR FBI Başkanı James Comey, görevine başladı Federal Araştırma Bürosu (FBI) Başkanı James Comey, Washington’da düzenlenen törenle resmen görevine başladı. FBI Genel Merkezi’nde düzenlenen programa katılan Başkan Barack Obama, James Comey’i yeni FBI başkanı olarak takdim etti. Törende yaptığı konuşmada son yıllarda savunma harcamalarını azaltmak zorunda kaldıklarını belirten başkan Obama, bu kesintilerin FBI’ın işlevlerini olumsuz etkilediğini söyledi. Obama, programa katılan FBI çalışanlara, “Yaşanan bu kesintilerle mücadele etmeye devam edeceğim. Çünkü ülkemizin sizlerden çok beklentileri var.” diye seslendi. Obama, Comey’in eğitimi ve profesyonel geçmişi nedeniyle değil, neyin doğru neyin yanlış olduğunu bildiği için bu göreve seçildiğini ifade etti. FBI Başkanı James Comey ise kurumun öncelikle politik baskı ve isteklerden bağımsız hareket etmesi gerektiğini söyledi. Comey, bu göreve getirilmekten büyük mutluluk duyduğunu ve FBI’da görev yapan herkese önemli sorumluluklar düşeceğini ifade etti. Comey, yeni görevini 12 yıldır FBI Başkanı olan Robert Mueller’den devraldı. ABD yasalarına göre Comey’in görev süresi 10 yıl. Öte yandan savunma harcamalarının azaltılmasından sonra FBI’da görevli yüzlerce çalışanın önümüzdeki yıl işine son verilmesi bekleniyor. (Orhan Akkurt – Zaman Amerika)

Brahimi Suriye Barış Konferansına destek arıyor Birleşmiş Milletler ve Arap Birliği’nin Suriye Özel Temsilcisi Lakhdar Brahimi, gelecek ay Cenevre’de yapılması planlanan Suriye barış konferansına destek arama çabaları çerçevesinde gezisinin son durağı Şam’a gitti. Brahimi Pazartesi günü Suriye Dışişleri Bakan Yardımcısı Faysal el Mikdad ile görüştü. Brahimi bir yıldan beri Suriye’yi ilk kez ziyaret ediyor. Pazar günü Suriye’de savaşan radikal İslamcı gruplar yeni barış görüşmelerine karşı çıktı. Batı’nın desteklediği Suriye Ulusal Koalisyonu da görüşme önerisini çekinceyle karşıladı, Beşar Esat’ın çekilmesiyle sonuçlanmadıkça görüşmelere katılmayacağını bildirdi. Cumartesi günü Tahran’ı ziyaret eden Brahimi, Cenevre-2 adıyla anılan barış konferansına, İran’ın da katılmasının “doğal ve gerekli” olduğunu söyledi. Brahimi, BM Genel Sekreteri Ban Ki Moon ve Arap Birliği Genel Sekreteri Nebil el Arabi’nin de İran’ın bu görüşmeye katılması gerektiğine inandıklarını belirtti. Cezayirli diplomatın Tahran’da bir araya geldiği İran Dışişleri Bakanı Muhammet Cevat Zarif, Suriye krizinin diplomasi yoluyla çözülmesini arzuladıklarını açıkladı. Cenevre-2 barış konferansı Suriye’de bir geçiş hükümeti oluşturulmasını ve ülkeyi demokratik seçimlere hazırlayacak adımları atmayı hedefliyor. Suriye’de üç yıla yaklaşan iç savaşta 100 binden fazla kişinin öldüğü tahmin ediliyor. (VOA)

ABD’de ilk defa bir düşünce kuruluşu ABD-Türkiye ilişkilerinin sorunlarla dolu olduğunu ve ABD yönetiminin Türkiye dış politikasını yeniden şekillendirme zamanının geldiğini vurguluyor AHMET BUĞDAYCI (NEW YORK-POSTA212) Rapor, Türk hükümetinin Mısır’da Müslüman Kardeşler’e verdiği güçlü desteğin, İran’ın nükleer politikasına karşı ABD’ye verdiği desteğin yetersizliğinin ve son olarak da ABD’nin en sıkı müttefiki İsrail’i tamamen karşısına alan tavırlarından duydukları kaygıların altını çiziyor. Türkiye’nin Suriye politikasının, Hatay’da olduğu gibi kendi azınlıklarında da derin hoşnutsuzlar yarattığını ekliyor. Suriye’ye ilişkin takınılan bu sekter (katı) tavrın, Türkiye’nin bölgedeki etkinliğinin zayıflamasına yol açtığı ayrıca belirtiliyor. TÜRKİYE ZOR DÖNEME GİRİYOR “Sıfır problem” den ABD’nin çıkarlarıyla uyumsuz olan bu sorunlu dış politikaya geçiş yapan Türkiye’nin 18 ay içinde üç seçime gideceği hatırlatılırken, ülkenin siyasi direniş hareketleriyle karşılaştığı, kendi azınlıkları arasında huzursuzluğun yayıldığı ve ekonominin sendelediği bir dönemde olduğu vurgulanıyor. AKP’nin Gezi’den sonra her karar dönemecinde otoriter ve uzlaşmaz bir tutumu seçtiğini, dolayısıyla ABD’nin güçlü ve işbirliğine açık bir Türkiye’yi tercih ettiği bir dönemde,

Hazırlanan raporda, Gezi sonrası AKP’nin İslami ajandasına ve otoriter tavrına dikkat çekilirken, hükümetin ABD’nin desteği olmadan El-Kaideci terörist gruplara yaptığı yardımın bardağı taşıran son damla olduğu belirtiliyor

bu tavrın ülkenin bu rolünü azalttığı belirtiliyor. Rapor, Gezi sonrasında hızla değişen bu dinamiklerin ABD tarafından soğukkanlı bir şekilde değerlendirilerek, Türkiye’yi nasıl ele alacağı konusunun masaya yatırılması zamanının geldiğini belirtiyor ve ekliyor: “On yıldır Türkiye’nin Ortadoğu’daki önemine yapılan vurgudan vaz geçilmeli”. EL-KAİDE DESTEĞİNE TEPKİ Raporun en can alıcı noktası ise şöyle: “ Türkiye’nin bölgede Sünni yönelimli mezhepçi ve ideolojik politikasında Mursi’ye verdiği aşırı desteğin yanı sıra, herhangi bir uluslararası hatta ABD desteği olmadan Esad rejiminin yıkılması için sadece ana muhalefete değil, aynı zamanda El-Nusra gibi El-Kaideci terörist gruplara verdiği destek ise işin en kötüsü. “İç politikada AKP’nin giderek genişleyen İslami gündemi, Erdoğan’ın tüm karar mercilerinde söz sahibi olan gururlu ama dakikası dakikasına uymaz, kendine Türkiye’yi yeniden yaratma misyonu biçen otoriter tavrı, sivil muhalefete gösterilen aşırı hoşgörüsüzlük, basın özgürlüğüne direkt müdahale eden tavırlar ve medya kuruluşlarının sahipliğinin kendi taraftarlarına geçirilmesi gibi sorunlar çok önemli.” AKP’nin Gezi sonrası ülkeyi kutuplara

bölen politik ortamında, Türkiye’nin giderek yavaşlayan ekonomik büyüme, artan cari açık ve yabancı kaynaklı borçlanmanın büyümesi gibi problemlerle yüzleştiğine dikkat çekiliyor. “AKP ARTIK YENİLMEZ DEĞİL” Raporda, uluslararası yatırımcıların Türkiye’nin siyasi istikrarsızlığından duydukları kaygılar da bu arada not ediliyor: “İktidarın Türk siyasetinde belirsizliklerle dolu bir dönemi başlatması ve bunun da halkta daha fazla hayal kırıklığı patlamalarına yol açma olasılıkları ile AKP artık yenilmez ve ‘kaçınılmaz’ bir realite olarak gözükmüyor. Türkiye bir dönemeçte, ya demokratik sorunlarını giderecek ya da siyasi ve ekonomik istikrarsızlığın içine yuvarlanacak.” BU OYUN, GÜCÜNÜN ÜSTÜNDE İki ülke arasındaki bu anlaşmazlıkların üstüne, rapora göre, Türkiye-ABD ilişkileri açısından yepyeni bir dinamik ortaya çıkıyor: “Her iki partner açısından ihtiyaçlar, kapasiteler ve hırslar açısından bir uyumsuzluk söz konusu. ABD’nin Ortadoğu’da güvenilir bir partner ihtiyacı zirveye çıkarken,Türkiye’nin bölgeye kendi nüfuzunu yaymadaki siyasi etkisi zayıflıyor.” Ancak rapor, ABD

politika yapıcılarının, en azından bu “ayrışma’yı henüz kamuya açık bir şekilde dillendirmediğini de belirtiyor. Raporda, sadece Türkiye’nin değil, ABD yönetiminin de realiteyi sanki görmez gelir şekilde hala Türkiye’nin değerli bir ortak olduğu retoriğini sürdürdüğü vurgulanıyor. ABD GERÇEKLE YÜZLEŞMELİ Türkiye’nin bölgede Amerikan çıkarları açısından hala çok önemli bir role sahip olduğunu belirten rapor, ancak ABD yönetiminin bu söylemden uzaklaşarak Türkiye ile ilişkilerde gerçekçi değerlendirmelere doğru pozisyon değiştirmesini öneriyor. Rapor, bu çerçevede ABD yönetiminin, AKP’nin toplumsal ve ifade özgürlüklerine karşı otoriter tavrı, İslami gündemi gibi konularda Ankara ile açık bir şekilde yüzleşmesi, diyalog kurması gerektiğini belirtiyor. Diğer öneriler arasında ABD’nin Türkiye’nin demokratikleşme sürecine destek olması, sivil ve ekonomik özgürlüklerin çiğnenmesine karşı sesini yükseltmesi, toplumun azınlıklar, gençlik ve tüm partiler temelindeki gruplarıyla diyaloğa girmesi, AB üyeliğini desteklemesi, Türkiye’nin Atlantik Serbest Ticaret Bölgesi’ne alınması, Suriye’den gelen sığınmacılar konusunda Türkiye’ye yardım edilmesi gibi konular yer alıyor.

ABD İLE İLİŞKİMİZ: AŞK VE NEFRET Araştırmalara göre ABD’ye karşı en olumsuz duyguları Türkler taşıyor. Ancak yine de Amerika’ya özeniyor, Amerika’ya kapağı atmak istiyoruz. ‘Aşk-nefret’ ilişkisini Cemil Özyurt araştırdı. (NEW YORK-POSTA212) 2010 yılında unutamamıştır. Çin, yeni yükselen BBC World Service liderlik savaşında ABD ile tarafından yapılan Meksika, ‘’11 TÜRK çekişebilir. bir araştırma var. milyon insanımızı ucuza AVENUE çalıştırıp bizi sömürüyor,’’ Amerika’yı dünya üzerinde en fazla Pakistan, ‘’Talibanla seven ve nefret eden mücadele altında masum ülkelerin sıralaması insanlarımızı öldürüyor’’ yapılmış. Amerika’ya diye ABD’ye diş biliyor en fazla sempati olabilir. Peki Türk halkının besleyen ülke Başkan ABD’ye duyduğu nefretin Barack Obama’nın sebebi nedir? ‘’İlla babasının memleketi sevsinler,’’ demiyorum. Kenya. Kenyalılar’ın Sebebini merak ediyorum. yüzde 85’i Amerika’ya pozitif duyguyla AMERİKAN YAŞAM TARZINI turkofamerica.com yaklaşıyor. Amerika’dan @cmlzyrtcemil@ SEVİYORUZ en fazla nefret eden Tatillerde Türkiye’den ülke ise Pakistan. akın akın alışverişe gelen, (geçtiğimiz Pakistan’da dünyanın süper gücüne aylarda bir büyük şehrimizden gelen sempati besleyenlerin oranı sadece yüzde işadamı heyeti tam 652 adet iPhone ve 9. Dünya genelinde ABD’ye en fazla iPad aldı mesela) teknolojiyi ABD’de negatif duygu besleyen ülke ise yüzde 70 yaşayanlardan bile daha yakından oranla Türkiye. Bu oran Pakistan’da bile takip eden, sokaklarında caddelerinde yüzde 52. Amerikan özentisi mekanlar, işletmeler, zincirler açan bir ülke nasıl ‘hem deli gibi TÜRKLER NEDEN NEFRET EDİYOR özenip, hem de sonsuz bir öfke ile nefret Sıralamada son beş sırada en alttan edebilir?’ bunun cevabını arıyorum. üste doğru Pakistan, Türkiye, Meksika, Rusya, Çin ve Japonya alıyor. ABD’ye GREEN CARD’A REKOR BAŞVURU az sempati besleyen bizim dışımızdaki Bir iki rakam vereyim. Mesela ülkelerin tarihsel süreçte kendilerine göre Amerika’da yaşama ve çalışma hakkı geçerli sebeplere sahipler. veren ve her yıl kura ile belirli ülke Rusya’nın soğuk savaş yıllarından vatandaşlarına verilen Yeşil Kart’a (Green kalma bir kini vardır. Japonya, Card) Türkiye’den başvuranların sayısı Hiroşima’ya atılan atom bombasını bir milyonu geçmiş durumda. 2007-2012

Cemil Özyurt

yıllarındaki altı yıllık dönemde 676 bin 421 Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı Yeşil Kart alabilmek için çekilişe katılırken, başvuranların toplam sayısı aileleri ile birlikte 1 milyon 95 bin 885 kişiye ulaştı. En son yapılan loto çekilişinde 1,807 Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı Yeşil Kart sahibi oldu. 2012 yılında bir önceki yıla göre Türkiye’den Amerika’ya gelen turist sayısı da yüzde 13,4 oranında arttı. Her yıl ortalama 12 bin öğrenci öğrenim görmek üzere ABD’ye gelmeye devam ediyor. Türkiye hala ABD’ye en çok öğrenci gönderen ilk 10 ülkeden biri. Her yıl Türkiye’den binlerce hamile anne adayı çocuğunu ABD’de dünyaya getirmek için yeni kıtanın yolunu tutuyor. Sadece 9

günlük Kurban Bayram tatili sürecinde eşimin Türkiye direktörlüğünü yaptığı şirket Türkiye’den 400 tane turist getirdi. AMERİKAN DİZİLERİNİ SEYREDİYORUZ Türk televizyonlarda Amerika’dan formati aktarilan Dexter, Games of Thrones, The Newsroom dizileri, O Ses Türkiye, Survivor, Yetenek Sizsiniz yarışma programları seyirci rekorları kırıyor. Hollister, Abercrombie & Fitch, Tommy Hilfiger giymeyen dövülüyor! Peki nasıl oluyor da, bu kadar özenilen, takip edilen ülkeye aynı zamanda yüzde 70 oranında negatif duygular besleniyor? Ben çözemedim, anlayan biri izah etsin!


Güncel

30 Ekim 2013 Çarşamba

9

Ahmet Buğdaycı ahmetbugdayci@posta212.com

HERKESE EŞİT YURTTAŞLIK, “O KADAR” ABD’nin iki eski Ankara büyükelçisinin bir düşünce kuruluşu için hazırladığı rapor, ABD yönetimine Türkiye ile ilgili politikalarını yeniden şekillendirmesi için çağrıda bulunuyor. Raporla ilk defa Tükiye’nin Suriye’de terörist El-Kaidecilere yaptığı yardımın ve Müslüman Kardeşler’e verdiği desteğin ABD’nin çıkarları ile açıkça çeliştiği belirtiliyor. Ama asıl önemlisi AKP iktidarının ve Erdoğan’ın açıkça ifade ve sivil özgürlüklere karşı hoşgörüsüz, otoriter, İslami sekter eğilimi ortaya koyuluyor. ABD, AKP iktidarını artık “vazgeçilmez” olarak görmüyor. Ama AKP’ye seçenek olacak bir muhalefet alternatifi de henüz ufukta gözükmüyor. Diğer yandan Kürtlerle barış süreci giderek çıkmaza giriyor. Alevilerin hoşnutsuzluğu yükseliyor. Yabancı yatırımcıların iştahına bağlı ekonomiyi de zor günler bekliyor. Türkiye’yi içine girdiği bu çıkmazdan ancak yeni bir muhalefet çıkarabilir. Oysa muhalefet, ulusalcı, milliyetçi dalganın Erdoğan tepkisiyle sınırlanmış; bu da Gezi ile yükselen dalgayı boğuyor. Denklem aslında basit: Türkiye yeni bir muhalefet yaratamadığı sürece AKP iktidarı sahip olduğu mutlak güçle daha da otoriterleşecek, ABD ve Batı’dan uzaklaşacak, içe kapanacak. Yeni bir muhalefet ise ancak yeni bir zihin yapısıyla, Kemalist güçlerin ordu eliyle kirli, kanlı bir savaşa mahkum ettiği, Kürtçe’ye en ağır yasakları getirdiği Kürt sorununda barış sürecini başlatan, Kürtçeye kısmi açılımlar getiren Erdoğan’ı özgürlükler açısından aşabilmesiyle mümkün. Kürt deyince tüyleri diken diken olan, dindarlardan nefret dolu bir dille bahseden muhalif bir dilin alacağı oy oranı gelecek seçimlerde de değişmeyecek. Yeni bir dilin temel dayanağı ise “eşit yurttaşlık”ta düğümleniyor. O zaman sorun, AKP’yi CHP’yi aşıyor, tüm Türkiye’nin yüzleşmek ve aşmak zorunda olduğu kara bir deliğe dönüşüyor. AKP’lisi CHP’lisi, MHP’lisi, Kürtleri, Alevileri kendileriyle eşit vatandaşlar saymıyor. İmparatorluğun hakim milleti Türkler, diğer etnik, dini toplulukları kendileriyle eşit görmemede birleşiyor. Sessiz, üzerinde konuşulmayan bir müttefiklik bu. Bu tavrı biraz eşelediğimizde, “kendi egemenliğini, kanla, canla, bileğinin gücü ile kazanmışlık” çıkıyor. Bu gücü kazanan Türkler bu topraklarda yaşayan diğer etnik, dinsel topluluklara eşit bakmadı, bakmıyor. Kürtlere doğal haklarını tanımak, hemen “bölünme” korkusunu ateşliyor. Ama Türkler psikolojik olarak da “diğerleriyle” yanyana eşit bir statüde yaşamak istemiyor, bunu bir “aşağılama” olarak alıyor. Kürt sorununu doğuran, iki taraftan binlerce can alan zeminin, Kürtlerin eşit yurttaşlık talebini güç kullanarak bastırmak olduğunu kabullenmek Türklere zor geliyor. “Neleri eksik ki, Kürtlerden Cumhurbaşkanı bile oldu” diyerek itiraz ediyorlar. Kendi çocuğuna istediği ismi koyamayan, dilini özgürce konuşamayan bir Kürdün ancak asimile olmayı kabullenerek Türk toplumunda kendine yer bulabilmesini makul karşılıyorlar. Üstelik böyle diyenler kendilerine “sol” etiketi takmaktan hiç gocunmuyorlar. “Solcular” Kürtlere dillerini konuşma hakkının verilmesinin “emperyalist güçlerin” işine yarayacak bölünmeye yol açacağını düşünüyor. Değişimin, dönüşümün, yeni küresel dünyayı anlama talebinin aslında sol anlamına geldiğine kafa yoracak zahmeti göstermek kimsenin işine gelmiyor çünkü. Diğer yandan Alevilerin durumu bir yönüyle daha da vahim. Kürtler belki daha yoksul, daha çok canları yandı, ama hiç olmazsa siyasi bir davaları, partileri, gururları var. Sünni bazlı mezhep politikasını açıkça yoğunlaştıran AKP iktidarında Aleviler giderek ikinci sınıf vatandaşlığa doğru itiliyor. Hatay’da uğradıkları zulümle, üst düzey hiç bir devlet memurluğu pozisyonuna getirilmemeleriyle, Alevilerin temel hak ve özgürlükleri Sünni çoğunluğun onayına ve insafına bırakılıyor. Eşit vatandaş olmanın getirdiği haklar gıdım gıdım bir “lütuf” gibi sunuluyor. Aleviler, sokakta, okulda, kamuda, hayatın her alanında ayrımcılığa maruz kalıyor. İbadet yerleri dahi devlet nezdinde kabul görmüyor. Bir tarafta dilleri, özgürlükleri yasaklanan Müslüman Kürtler, diğer taraftan toplumun her kademesinde horlanan, aşağılanan, devletin inançlarını tarife yeltendiği Aleviler. Peki ya sayıları 50 binlere düşmüş Ermeniler, 2-3 binlere erimiş Rumlar, Yahudiler, Süryaniler... Onların eşitlik gibi bir talebi de yok zaten. Başlarına neler geleceğini çok iyi biliyorlar zira. Onlar Müslüman değil ki. ABD AKP iktidarına yönelik eleştirisinin dozunu artırsa da, mevcut durumu değiştirecek bir dinamiğin temeli yeni bir dil kurmakla mümkün. Bu dilin temeli de eşit yurttaşlık haklarını tüm kimliklere, inançlara koşulsuz tanımaktan ve bu durumu hazmetmekten geçiyor. Türkiye’nin ya da Türklerin en zor meselesi de eşitlikte ve adalette düğümlenip kalıyor. Kendiyle yüzleşmeyen, eşitliği sindiremeyen her türlü muhalefet ise Türkiye’nin yaşadığı krizi derinleştirmekten başka bir şeye yaramıyor. Başbakan Erdoğan, demokratikleşme paketinde, Kürtçeye özel okullarda kısmi özgürlük getirilmesini yeterli bulmayanlara “O Kadar da değil” derken, eşitsizliğin toplumsal yapının ne kadar derinlerine işlediğini ifşa ediyordu aslında. Ancak “O kadar da değil’i aşıp “O kadar” diyecek bir muhalefet Türkiye’nin önünü açacak.

İç savaşın hakim olduğu Yemen’de güvenlik güçleri yerleşim bölgelerinde asayişi sağlamak için silahın yanı sıra sopa da taşıyor. Ülkenin yoksul kesimlerinde ise her türlü zor şartlara rastlamak mümkün. Gat adı verilen uyuşturucuyu yetiştirmenin, satmanın ve kullanımının yasal olduğu ülkede her köşede bu tür görüntülere rastlamak mümkün.

POSTA 212 İÇ SAVAŞIN SÜRDÜĞÜ YEMEN’DE Toplumsal hafızamıza acı dolu türkülerle kazınan Yemen’de Kuzey Güney arasındaki iç savaş devam ediyor. POSTA 212 muhabiri Hüseyin Tuncer, eşsiz bir mimariye, farklı sosyo kültürel alışkanlıklara sahip olan, Gat uyuşturucusunun yasal olduğu tehlikelerle dolu bu ülkenin derinliklerine girdi HÜSEYİN TUNCER YEMEN

(SANA-YEMEN-POSTA212) Yemen deyince aklımıza hemen bu topraklar üzerine yakılan acı dolu türküler gelir. 1918 yılında Osmanlı’dan ayrılırken binlerce şehidimize yurt olmuş ve belki de binlerce tarihi eserimizi geride bıraktığımız bir yurt ve yürek parçasıdır Yemen. Toplumsal hafızamıza kazınmış anılarla ve acılarla yüklü bu coğrafyaya POSTA 212 adına fotoğrafçı Hüseyin Tuncer girdi. Halen iç savaşın ve kaosun egemen olduğu bu tehlikeli yolculukla ilgili Tuncer’in detaylı izleminlerini gelecek sayımızda sizlerle paylaşacağız. Yemen, Osmanlı sonrası Şeriatla yönetilmeye başlanmış, ardından İngilizler’in himayesine girmiş ve 1962 ‘deki ayaklanmayla bağımsızlığını kazanmış. Kuzey ve Güney olarak hayatına devam eden Yemen, 1997 yılında Güney’in Kuzey’le koşulsuz olarak birleşmesi ile bugünkü halini almış.

2011’DEKİ AYAKLANMA 2011 yılındaki Güney’in başlattığı ayaklanmada yüzbinlerce insan sokaklara döküldü. Ülke genelindeki silahlı gruplar, halen hükümet güçleri ile çatışıyor. Arap Baharı’ndan esinlenen isyanda ülke genelindeki aşiretlerin oluşturduğu “Yemen Aşiretleri İttifakı”na bağlı militanlar bazı kasaba ve semtleri kontrolü altında tutuyor. Şii-Sünni gerilimi yüzünden çıkan ayaklanma ülkeyi kaosa sokmuş. Güney, Kuzey’le birleşme esnasında haksızlığa uğradığı gerekçesiyle, yüzde 55 Şafi ve Sünni’lerden oluşan yönetimden ayrılmak için çatışmaları yoğunlaştırıyor. Posta212 adına Yemen’e giren gazeteci-fotoğrafçı Hüseyin Tuncer bu tehlikeli yolculuğu şöyle anlatıyor: “Gece yarısı, deniz seviyesinden 2350 metre yükseklikteki başkent Sana’ya vardık. Yaz- kış 20-27 derece sıcaklık ortalaması-

na sahip şehrin havasında, normalden yüzde 30 oranında daha az olan oksijen eksikliği hemen hissediliyordu.

ŞİŞ YANAKLI, ALINLARI SARILI ASKERLER Havalimanı dahil her yerde sigara içiliyor. Otele doğru rehber ve şoförümüzle buluşup yola çıktık. Havadaki ağır koku kaldırımlarda belki de yıllardır temizlenmeyen çöplerden geliyordu. Yaklaşık 2-3 kilometre sonra ilk polis-asker çevirmesi gerçekleşti. Yanakları şiş, alınları sarılı, silahlı askerleri görmek şaşırtıcı ve ürkütücü bir deneyim oldu benim için. Bu iç karışıklıklar nedeniyle başkent Sana’da pek çok noktada ve şehir dışındaki her kasabada kontrol noktaları oluşturulmuş. Yabancıysanız özellikle izin belgesi olmadan bir kasabadan başka birine seyahat etmeniz olanaksız. Bu nedenle mutlak suretle bir turizm acentasıyla anlaşmanız gerekiyor. “ Tuncer gelecek sayıda Yemen’in sosyo-ekonomik hayatını, ülkeyi büyük bir kaosa sürükleyen İç Savaş’ı ve tüm hayatı abluka altına almış ”Gat” uyuşturucusuyla ilgili fotoğraflarını ve izlenimlerini POSTA 212 okucularıyla paylaşacak.

“BURASI YEMENDİR”

POSTA 212 muhabiri Hüseyin Tuncer, Osmanlı’dan bu yana Türklerde derin izler bırakan Arabistan yarımadasının en ucundaki iç savaşın halen hüküm sürdüğü tehlikelerle dolu Yemen’e girdi


10

Güncel

30 Ekim 2013 Çarşamba

NEW YORKLULAR BAŞKAN

Selim Atalay twitter@SelimAtalayNY

ABD siyasetinde iç savaş daha yeni başladı AMERİKALI siyasilerin bütçe ve borç tavanı ile oynadıkları Rus Ruleti dünyanın yüreğini ağzına getirdi. Bu tehlikeli ve akıl dışı oyun toplu tabancada tek kurşunla oynanır, ABD siyaseti dolu şarjör ile oynamaya kalkıştı. Neyse ki son dakikada masadan kalktılar. O sayede kepenk açıldı, ABD devleti işlemeye başladı. Hazine iflastan kurtuldu. Ancak taraflar kumar masasına yeniden oturmaya sözleştiler. Ocak’ta devletin parası bitecek, Şubat’ta Hazinenin parası bitecek. Hazine belki Mart’a Nisan’a dayanır, ama her durumda zaman sınırlı. Burada belirleyici olan, Başkan Obama’nın sağlık sigortasını durdurmak için devletin bütçesini kesmeye çalışan muhalif Cumhuriyetçi Parti’nin durumu. Cumhuriyetçiler’in girişimi başarısız oldu. Tehditle istedikleri hiçbir adımı Obama atmadı, sonra da Cumhuriyetçiler Hazine temerrüde düşmeden teslim oldu. Ve halen Cumuriyetçi Parti’de ikilik çıktı. Parti tam bölünmese de -Eski kuşak statükocular- ile -Çay Partisi- denen militan, tutucu, evanjelist Hıristiyan motifli radikaller arasında paylaşılmaya başladı. Durumu -iç savaş- diye niteleyen de var... Cumhuriyetçi partinin ideolojik iç savaşa girmesi 2014 ara seçimi ve 2016 Başkanlık seçimini etkileyecek önemde. En kısa vadede dağınık partinin yine iflas şantajına girip girmeyeceği belirsiz. Muhalifler ‘kepenk kapanmasını’ sağladıkları için gururlular ve daha radikal tavrı seçmenin öldüllendireceğini düşünüyorlar. Yani: Cumhuriyetçilerin dağınık da olsalar yeniden Kepenk Kapamaya kalkışması mümkün. Tabii o zamana kadar duruma ve ortama bakacaklar. Bu durum piyasa, FED ve ABD siyaseti için -Belirsizlik- demek. Bu siyasi kargaşa, 2008 ekonomik krizinin ABD siyasetine yansıması. Obama’nın seçilmesi krizin ilk sonucuydu, ancak Obama siyasetinin krizden çıkışı sağlayamaması sonucu artçı sarsıntılar ve yeni volkanik patlamalar yaşanıyor. Siyasi kargaşanın FED politikalarını etkilememesi mümkün değil. Siyaset karıştıkça FED cömert kalacaktır. Olay şu: ABD krizden çıkamadı... İşsizlik hala yüksek... Gelir dağılımı berbat... Varlar-Yoklar uçurumu büyüyor. ABD’de her zaman en tepedeki en zengin yüzde 1’lik -elitler- ve yüzde 99 -diğerleri- vardı. ABD’de yüzde 1 olmak aslında at ve deve değil. En az 400 bin dolar yıllık gelir, ABD’de en zengin yüzde 1’e girmek için yeterli. Son üç yılda bu yüzde 1’in reel geliri yüzde 34 yükselmiş, yüzde 99’un reel geliri ise yüzde 0.4 yükselmiş... Zengin krizde çok daha zengin olmuş... Ekonomik iyileşme görmeyen çoğunluk seçmen Demokrat iktidara karşı Cumhuriyetçi muhalefete kayıyor. Seçmene iki soru var: Devlet herkese iş bulup yaşama standardını yükseltmeli mi? Yoksa devlet herkesi kendi girişim ve çabasında serbest mi bırakmalı?... Birinci soruya -evet- diyenler Demokrat, ikinciye -evetdiyenler Cumhuriyetçi... Birincisi kulağa hoş geliyor ama hem çok masraflı, hem de verimli değil... İkincisi zorlu, ürkütücü, ama girişimci yiğidin ortaya çıkmasını sağlıyor. İkinciye -evet- diyenler, -Benim cebimden ve benim vergimle kime ulufe dağıtıyorsun- diye birinciye kızıyor. ABD siyasetine öfke hakim. Star Gazetesi’nden alınmıştır

A M E R İ K A’ D A K İ

TÜRKLERİN

GAZETESİ

YIL: 1 SAYI: 24

30 Ekim 2013 Çarşamba

SAHİBİ POSTA 212 PUPLISHING LLC ADINA

EKMEL ANDA

MEDYA GRUP BAŞKANI

CAN KAMİLOĞLU GENEL YAYIN YÖNETMENİ

YILMAZ SOYTÜRK YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ

AHMET RAVALI

YAYIN DANIŞMANI

HABER KOORDİNATÖRÜ

AHMET BUĞDAYCI

HALDUN ARMAĞAN

EDİTÖRLER MEHVEŞ KOÇAK – ADNAN ONARAN - ESEN ÜNAL – DİLEK ESKİ BEZİRKAN – AYSEL TAPAN - EMRE EMİRGİL (WEB) WASHINGTON TEMSİLCİSİ İLHAN TANIR ANKARA TEMSİLCİSİ YILDIZ YAZICIOĞLU AVRUPA KOORDİNATÖRÜ DÜNDAR KEŞAPLI Largo Chigi N.5 00187 / Roma / İtalya OFİS TEL + 39 064 5449 780 CEP TEL + 39 338 5608 792 e-posta: dundarkesapli@posta212.com SAYFA TASARIM ERDAL ÖZBEK – TUNCAY TAPAR - SERHAN AYDEMİR - ERTAN BEZEN İDARİ MÜDÜR

MEHVEŞ SÖNMEZ

REKLAM GRUP DİREKTÖRÜ

DİLEK BİTNEL

ADRES 31 – 00 47th Ave. Long Island City, NY 11101 TELEFON 718 732 08 57 – 347 730 42 36 ABONE SERVİSİ REKLAM SERVİSİ SERİ İLAN HABER MERKEZİ DAĞITIM

abone@posta212.com reklam@posta212.com seriilan@posta212.com haber@posta212.com dagitim@posta212.com

POSTA 212 GAZETESİ ANKA HABER AJANSI ABONESİDİR

BILL DE BLASIO DİYOR New York Belediye Başkanlığı seçimlerine birkaç gün kaldı. 5 Kasım’da yapılacak seçimlerde önde. Son araştırmalara göre Demokrat aday Blasio açık ara önde. Blasio’nun arkasından Cumhuriyetçi Joe Lhota geliyor. AHMET BUĞDAYCI (NEW YORK - POSTA212) - New York belediye başkanlığı seçimlerine birkaç gün kala nefesler tutulmuş durumda. 5 Kasım’da yaplacak seçimlerde sadece Belediye Başkanlığı değil, aynı zamanda Kent Meclisi, bölge başkanları ve yönetimleri gibi yerel idareler halk oyuyla yeniden belirlenecek. Seçimlere çok az bir zaman kala Cumhuriyetçilerin adayı eski Kent Ulaşım Merkezi Başkanı Joe Lhota ve Demokratların adayı Kamu Avukatı Bill de Blaiso arasındaki yarış, Demokrat aday lehine sürüyor. Bağımsız aday Adolfo Carrion’un ise seçilme şansı yok.

BLASIO AÇIK ARA ÖNDE

Quinnipiac adlı bir araştırma şirketinin en son yaptığı kamuoyu araştırmasına göre, Gönüllü İnsan Hakları Avukatı Bill de Blaiso Cumhuriyetçi Joe Lhota’ya karşı yüzde 68’e yüzde 24 gibi açık bir oy farkıyla yarışı önde götürüyor. Bağımsız aday Carrion’un oy oranı ise yüzde 2 olarak tahmin ediliyor. Quinnipiac araştırmasının gösterdiği sonuçlara göre son 20 yıldır ilk kez bir Demokrat New York Belediye Başkanı olacak.

SİYAHLAR BLASIO DİYOR

Araştırmaya göre, kentteki beyazların yüzde 54’ü Blasio’yu, yüzde 42’si Lhota’yı destekliyor. Siyahlar ise yüzde 94’e yüzde 5 gibi ezici bir çoğunlukla Demokrat adayı tercih ediyor. Hispanik kökenlilerde ise bu oran Blasio lehine yüzde 79’a yüzde 10. New York’lu kadınlarda Demokrat Cumhuriyetçi tercihi, yüzde 71’e yüzde

21’le Blasio lehinde. Erkeklerde bu denge 65’e 29. Araştırmaya göre New Yorklular kararını çoktan vermiş gözüküyor. Sadece yüzde 5’lik bir kesim “kararsız” gözükürken, tercih belirten seçmenlerin yüzde 8’i kararlarını değiştirebileceğini söylüyor. Dolayısıyla bu seçmen grubu 5 Kasım’da

tamamen Lhota’ya yönelse bile, bu durum seçim sonuçlarını değiştirmeyecek.

YENİ BAŞKANDAN NE BEKLENİYOR

New Yorklular, araştırmaya göre, yeni başkandan en öncelikli olarak yeni iş alanları yaratmasını bekliyor. Seçmenlerin yüzde 32’si “istihdam” konusunu yeni

başkanın en öncelikli gündem maddesi olarak görüyorlar. New Yorklular’ın ikinci önceliği ise yüzde 24 ile eğitim. Yüzde 20’lik kesim kentte suç oranının azaltılmasını en önemli konu olarak görürken, zenginle yoksul arasındaki gelir dağılımının düzeltilmesini en önemli sorun olarak görenlerin oranı da yüzde 18.

NEW YORK’UN GÖRÜNÜMÜNÜ DEĞİŞTİREN ADAM: BLOOMBERG

AHMET BUĞDAYCI –(NEW YORK-POSTA212) New York Belediye Başkan’lığını bırakmaya hazırlanan Michael Rubens Bloomberg, 2001’den başlayarak üç dönem üst üste seçilerek kentin tarihine ismini unutulmaz bir yere yazdırdı. Bloomberg, kendinden önceki efsanevi isim Rudy Giuliani’nin 90’larda kenti suç çetelerinden temizleyen sert yönetiminden sonra başkanlığı devraldı. Demokrat kökenli olan, ama seçimlerde Cumhuriyetçi partiye geçen Bloomgerg 31 milyar dolarlık servetiyle aynı zamanda ABD’nin yedinci, dünyanın da 13. en zengin kişisi. Başkan, aynı zamanda maaşını almayı redderek, yılda “1” dolarlık” sembolik bir ücret almasıyla da tanınıyor. Bloomberg, 2007’de Cumhuriyetçi Parti’yi terkederek bağımsız aday olarak 2009’da üçün-

cü kez seçimleri kazandı. Bloomberg, 12 yıllık başkanlığında kentin yıkık dökük, mahallelerini dev kentsel projelerle dönüştürerek New York’un görünümünü radikal bir şekilde değiştirdi.

EĞİTİMİ REKABETE AÇTI

Bloomberg’in ilk reformlarından biri eğitime rekabetçi bir sistem getirmek oldu. NAEP’e göre, 2003-2012 arasında öğrencilerin söz konusu becerileri 11 puan yükseldi. Ancak Bloomberg’in eğitim reformu, özellikle düşük gelirli ve etnik grupların çocuklarının performanslarında bir farklılık koyamadığı gerekçesiyle eleştirilere uğradı.

SONUÇ BAZLI YÖNETİM

Bloomberg, kent yönetiminden sorumlu otoriteleri uzmanlık alanlarına göre seçip onlara karar alma açısından özerklik verdi. Belli bir sürenin sonunda, atadığı yetkilileri gösterdikleri performans rakamlarına göre değerlendirdi. İlgili alanlarda sorumluluğu uzmanlara delege edip sadece somut ilerlemelere bakan bu sistemin süreçlere getirdiği hız, aynı zamanda Belediye ofislerinde müdürlerin ve altlarındaki personelin “açık ofislerde” yanyana çalışması ile desteklendi.

NEW YORK’U TEMİZ BİR KENT YAPTI

2002 yılında TRAVEL+LEISURE dergisi New York’u Amerika’nın “en kirli şehri” seçmişti. Gerçekten de New Yorklular sokaklardaki dağ gibi çöp yığınları ve yoğun hava kirlilliğinden bunalmıştı. Baş-

kan “Daha Yeşil Bir New York” projesiyle kenti kısa sürede temiz bir kent haline getirdi. Global ısınmaya karşı savaş açarak, araçlarda daha temiz yakıt kullanımı teşvik etti. Kentteki parkların sayısını artırdı, pek çok alanı ağaçlandırıp çimlendirerek yeşil bölgelere dönüştürdü. Özellikle kentin su kıyısındaki bölgelerin yeşillenmesine önem verdi.

ULAŞIMDA YAPTIĞI YENİLİKLER

Bloomberg kent ulaşımına şu yenilikleri getirdi: - Kentte belediye otobüslerine özel şeritler açarak hızlı otobüs seferleri koydu. - Paslanmış demiryolu hattını dönüştürerek aşağı Batı Manhattan’da 1.6 km’lik bir demiryolu yolunun yeşillenmesine dayalı High Line’ı yılda

3.6 kişinin ziyaret ettiği kentin ve dünyanın en popüler mekanlarından biri haline getirdi. - Otomobile savaş açarak New York sokaklarına caddelerden kırparak açtığı 450 milden bisiklet yolu ekledi ve New York’u bir bisiklet cenneti haline getirdi. Bugün pek çok New Yorklu araba kullanmak yerine bisikletle ulaşımı tercih ediyor.

DEV EMLAK VE KONUT PROJELERİ

Ekonomik krize karşın Başkan, kendi döneminde kente 40 bin yeni bina ekledi. Ayrıca 170 bin yeni ev yapıldı. Harlem ve Bronx gibi siyahların ve yoksulların oturduğu bölgeler çok farklı, modern bölgeler haline geldi. Manhat-

tan’daki pek çok eski bina yenilendi. Brooklyn’in Williamsburg gibi pek çok bölgesi canlandı. Long Island City, Queens, Bushwick gibi bölgelerinde emlak projeleri ile hayat tümüyle değişti. Eskiden New York deyince sadece Manhattan akla gelirken, Bloomberg, dev emlak girişim projeleriyle kentin nüfüsunu yaydı ve hem konut hem ticari olarak pek çok noktayı popüler alanlar kıldı. Böylece nüfusun yoğun olduğu metro hatları boyunca girişimcilere yeni fırsatlar sundu. Beyaz, eğitimli kesimler, Harlem’e, Brooklyn’e taşındı. Ancak Bloomberg’in kentsel dönüşüm projeleri emlak değerlerini hızla artırarak yoksulları yerinden ettiği gerekçesiyle muhalifleri tarafından eleştirildi.


Güncel

30 Ekim 2013 Çarşamba

34 yıllık gazeteci ve yazar Can Dündar, “İşimden oldum ama özgürlüğünden olmadım” diyor. Özgür bir ülkenin özgür basının rahatça kalem ‘sürtebilmeyi’ düşleyen Dündar Posta 212’nin sorularını yanıtladı. OZAN ALİ AKIN (NEW YORK-İSTANBUL POSTA 212) O’nun ismi son zamanlarda kamuoyunda çok konuşuldu. İyi veya kötü kim ne yazarsa yazsın, ne çizerse çizsin, hiç şüphesiz Can Dündar hayata pek çok farklı pencereden bakabilen, kalemini gazetecilik ilkeleri ve özgür düşünceden ayırmadan kullanan bir yazar. Çektiği ‘Mustafa’ filmi yüzünden kendisini küfür ederek eleştiren bir vatandaşın yanına giderek; ‘Neden böyle düşündüğünü bilmek, elimden geldiğince fikirlerini aydınlatabilmek isterim. İşte telefon numaram, ne zaman istersen ara, buluşup tartışalım.’ diyebilecek kadar yürekli, alçakgönüllü ve eleştiriye açık. Can Dündar son günlerde Ankara’dan İstanbul’a taşınma ve yerleşme telaşındayken, onunla röportaj yapma isteğimizi kırmadı. “Henüz taşındığım evimdeki odamda, onlarca kolinin arasından yazıyorum” diyerek başladı soruları cevaplamaya. Gerçekten de pencere tarafındaki çalışma masasına ulaşmak, etrafa gelişigüzel bırakılmış kolilerin oluşturduğu labirentten başarıyla geçmeyi gerektiriyor. Can Dündar; kendisine Türkiye’nin gündemiyle ilgili sorduğumuz sorulara yarım saatte cevap vermiş olsa da, bizlere aktardığı bilgi ve düşüncesinin ardında 34 yıllık bir gazetecilik geçmişi, yani odasındaki kolilerin içerisindeki kitapları, yazıları ve anılarının birikimi var. Odasının beyaz duvarlarını güneşli tabloların doldurmasını dileyerek sözü Can Dündar’a bırakalım… ◗ Türkiye’de gazetelerin okunma oranlarının düşüyor olmasının sebebi sizce ne olabilir? Bütün dünyada yazılı basının tiraj

sıkıntısı var. Televizyondan sonra İnternet, daha da büyük bir rakip olarak gazeteleri eskitti. Onlar da yenilenmeyi başaramayınca gerilemeye başladılar. Ancak bu genel eğilimin ötesinde Türkiye’de gazetelerin tiraj kaybının en önemli nedenlerinden biri güven kaybetmeleri... Kaybolan tiraj, kaybolan güvenin bir sonucu... ◗ Her iktidar demokrasiden özgürlüklerden söz ediyor ama Türkiye’de her dönem gazetecileri cezaevlerinde görüyoruz… Sizce bunun sebebi nedir? Demokrasi kültürünün, hoşgörü geleneğinin gelişmemiş oluşu... İktidarların farklı fikirlere tahammülsüzlüğü... özgüvensizliği... hoyratlığı... Fikre karşı fikirlerle karşı koymak yerine, karşı fikri hapse tıkmanın adet haline gelmesi... ◗ Gazetecilik kimliğiniz önde olsa da köşeyazılarınızda bir edebi dil tadı var. Size edebiyatçı kimliği taşıyan son gazeteci diyebilir miyiz? Buna özen gösteriyorum; becerebiliyorsam ne mutlu... İlk olmadığım gibi, son olduğumu da sanmıyorum; bu, üstadlarımızdan devraldığımız bir gelenek... Devamı gelecektir elbet... ◗ Gezi Parkı olaylarında orada en çok bilgi toplayan, insanlarla konuşan, görüşen kişiydiniz. Size göre neydi

yaşananlar?

YETTİ ARTIK ÇIĞLIĞI Özgürlük talebi... Dar bir elbiseye hapsedilmeye çalışılan iri yarı bir gencin “Bana bu elbise dar” diye feveran etmesi... Zorla giydirilmeye çalışılınca da isyan etmesi... Devlete ve o devlet adına konuşan Başbakan’a, “Yaşam tarzıma, kaç kadeh içeceğime, kaç çocuk doğuracağıma, nasıl bir nesil olacağıma karışma” mesajı vermesi... İNSAN YAŞADIĞI YERE BENZER... ◗ Birand’ın habercilik anlayışınıza kattığı nedir? Gazetecilik iştahı... Ama tatilde, hatta uykuda bile durmak nedir bilmeyen bir iştah... Haber hırsı... Ama aynı zamanda bunu bir ekiple

paylaşmanın keyfi... Işin bir okula dönüşmesi... ◗ Ankara yerine İstanbul olsaydı farklı bir Can Dündar olur muydu? Mutlaka... “İnsan yaşadığı yere benzer” der Edip Cansever... Biz biraz da doğduğumuz kentlerin, içinde yetiştiğimiz çevrelerin, bastığımız çimenlerin, soluduğumuz havanın, bizi kuşatan evrenin eserleriyiz.

İŞİMİZİ ALDILAR ÖZGÜRLÜĞÜMÜZÜ DEĞİL ◗ Yazdıkça özgürleştiniz, özgürleştikçe yazdınız ama ana akım medya özgürlüğünüzü elinizden aldı. Ne düşünüyorsunuz? Bir köşe yazınızda belirttiğiniz gibi Türkiye’de yazarlık gerçekten ya hizmet etmekten ya da aç kalmaktan mı ibaret? Özgürlüğümüzü elimizden alamadılar henüz. Şimdilik sadece işimizi aldılar; ama özgürlüğünden olan meslektaşlarımı görünce halime şükrediyorum. Ne yazık ki gerçeği dillendirmenin cesaret sahibi olmayı ve bedel ödemeyi gerektirdiği bir dönemdeyiz. Yalana hizmet etmektense aç kalmak yeğdir elbette... ◗ Gönüllerden atılmaktansa Milliyet’ten atılmayı tercih eder misiniz? Tabii ki... Keşke Milliyet de gönüllerden atılmaktansa, Başbakan’ın akreditasyon listesinden atılmayı göze alabilseydi. ◗ Demokratik açılım paketini nasıl değerlendiriyorsunuz? Pakette makyaj niteliğinde düzenlemeler var. Oysa asıl Kürt sorununda kalıcı çözüme dönük radikal düzenlemeler bekleniyordu. Muhtemelen hükümet seçim öncesi bunları göze alamadı. ◗ Bugün neyin hayalini kuruyorsunuz? En çok özgür bir ülkenin... Ve tabii o ülkenin özgür basınında rahatça kalem sürtebilmeyi.

KILIÇDAROĞLU KASIM SONU ABD’YE GELİYOR 12 EYLÜL yargılanıyor

POSTA 212’nin ilk kez duyurduğu Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun ABD gezisi ile ilgili detaylar yavaş yavaş belli omaya başladı

Darbenin generalleri ağırlaştırılmış müebbet cezası istemi ile yargılanıyor

(WASHINGTONPOSTA 212) Geçtiğimiz haftalarda Posta 212 gazetesinin yazdığı özel haberinde ABD’ye geleceğini açıkladığımız CHP Genel Başkanı Kemal Kılçdaroğlu’nun ABD gezisinin detayları ortaya çıkmaya başladı. Geçtiğimiz hafta

ANKARA (ANKA) - Eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral Kenan Evren ile eski Hava Kuvvetleri Komutanı emekli Orgeneral Tahsin Şahinkaya hakkında, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istendi. 12 Eylül askeri darbesine ilişkin davanın duruşmasında Savcı Selçuk Kocaman, esas hakkındaki görüşünü açıkladı. Savcı Kocaman, emekli Orgeneral Kenan Evren ile emekli Orgeneral Tahsin Şahinkaya hakkında, 765 sayılı TSK’nın 146. maddesi uyarınca ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istedi.

KONFERANSA DESTEK ARIYOR Birleşmiş Milletler ve Arap Birliği’nin Suriye Özel Temsilcisi Lakhdar Brahimi, gelecek ay Cenevre’de yapılması planlanan Suriye Barış Konferansı’na destek arama çabaları kapsamında Şam’a gitti. Brahimi, pazartesi günü Suriye Dışişleri Bakan Yardımcısı Faysal el Mikdad ile görüştü. Cumartesi günü Tahran’ı ziyaret eden Brahimi, konferansa İran’ın da katılmasının gerekli olduğunu söyledi. Cenevre-2 barış konferansı Suriye’de bir geçiş hükümeti oluşturulmasını ve ülkeyi demokratik seçimlere hazırlayacak adımları atmayı hedefliyor. Suriye’de üç yıla yaklaşan iç savaşta 100 binden fazla kişinin öldüğü tahmin ediliyor.

HABER OLMAK İÇİN...

haber@posta212.com

sürpriz bir şekilde ABD’nin Ankara Büyükelçisi Frank Ricciardone ile baş başa yemek yiyen Kılıçdaroğlu, ABD Kongresi’nden gelen davet üzerine Kasım sonunda üç günlüğüne Washington’da olacak. CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun 30 Kasım – 3 Aralık’ta ABD’de olacağı öğrenildi.

ANKARA (ANKA) – Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, kendisine yönelik getirilen “diktatör” eleştirilerine partisinin Genişletilmiş İl Başkanları Toplantısı’nda bir kez daha yanıt verdi. “Şu anda bizi içeride ve dışarıda diktatör diye eleştirenlere hodri meydan diyoruz” diyen Erdoğan, “5 ay sonra seçimler var. Buyursunlar orada kozlarını paylaşsınlar. Şu anda bizi vesayet kurmakla itham edenlere

hodri meydan diyorum; buyursunlar 30 Mart’ta sandıkta kozlarını paylaşsınlar. Eğer bu ülkede bir diktatör varsa buyursunlar bu diktatörü sandık yoluyla indirsinler” diye konuştu. Erdoğan, “Yüzde 10 seçim barajı indirilmeli” şeklinde ken-

Osman Öztürk 21’nci yüzyılın Siber Hırsızları GÜVENLIK endüstrisi bir yandan büyürken diğer yandan da bir değişim ihtiyacının sancılarını yaşamaya başladı. Soğuk savaş senaryolarının bölgesel çatışmalara uyarlandığı bir stratejik iklim kuşağında terör yapılarının namluya sürüldüğü bir dünya gerçeğini yaşıyor gibiyiz. Bu gerçekte, sayısal büyüklüğe sahip ordulardan ziyade teknik, taktik ve teknolojik yetenekleri güçlü, siber algı ve bilgi toplama ağlarıyla uydulaştırılmış sistemler daha çok gündeme geliyor.Bu 21’nci yüzyıl gerçeğinde siber güvenlik alanı artık sıcak savaş enstrümanlarının yerine geçiyor. ABD’de istihbarat teknolojisinin ulaştığı devasa güç artık dünya coğrafyasının tüm iklimlerini şemsiyesi altına alacak büyüklüğe ulaşmış durumda. Nitekim bir çok ülkede gündeme gelen iddialar dikkat çekici bilgiler içermektedir. Artık bu yüzyılda sahip olduğun bilgi ve şirketsel sırları korumak ihtiyacı büyük önem kazanmakta ve bilgi güvenliği de çok önemli bir konuma yükselmektedir. Artık gizlisi saklısı yoktur hiçbir şeyin ve hiçbir sırrın. İşte bu noktada siber güvenlik olgusu devreye giriyor. Artık siber terörizm ve siber suç örgütleri tüm ülkelerin güvenliğini tehdit edici boyutlara ulaşıyor. Nitekim hackerlar ülkeleri, uluslararası şirketleri ve stratejik tesisleri tehdit etmeye başladılar bile. Yakın bir dönemde bunları ve olası riskleri konuşmaya başlarsak hiç şaşırmayalım. Yeni dünya düzeninde sahip olduğunuz sırları ve marka güvenliğini korumak bir maliyet ve özel kurumsal yapıların kurulmasını ve yeni yasal düzenlemeleri gerektiriyor. Türkiye’de Ulaştırma bürokrasisinin koordinasyonunda devam eden çalışmalar ve düzenlemeler olumlu çabalar olarak sayılsa da bu konuda daha kompleks yapıların düşünülmesi gerektiği de bir gerçektir. Siber güvenlik yapısı ve olası tehditler yaşanan olayların ışığı altında yeniden irdelenerek geleceğe ilişkin yeni yasal düzenlemeler ve projeksiyonlar yapılmalıdır. Türkiye’de bu alana yönelik olasılık ve risk analizleri yapılarak devlet ve güvenlik sektörü ortak bir akıl ve bakış geliştirmelidir artık. Yazılı ve görsel medyanın elektronik ortama taşındığı bir dünya gerçeğinde , bankacılık ve ticari faaliyetlerde bu ortamlarda yapılırken yeni Siber suç yöntemlerinde artışlar görülmeye başlandı. 21’nci yüzyılın yeni hırsızları olan hackerlar yeni yöntemlerle kişileri ve şirketleri dolandırmaya başladılar bile. Ülkemiz için de bunlar büyük bir sorun ve son zamanlarda bir çok dolandırıcılık olayı yaşanmaya başlandı. Polis kayıtlarına giren olayların ve mağdurların sayıları her geçen gün artıyor.Bu konuda bazı bilgiler verebilirim sizlere; Yeni nesil dolandırıcılık olaylarından biri daha Türkiye’ye sıçradı.Bir çok ülkede yaşanan dolandırıcılık tarzı Türk şirketlerini de hedef almaya başladı.Özellikle yurt dışıyla çalışan ve yüksek miltarlarda ödemeler yapan şirketleri hedef alan hackerlar,aslında oldukça basit yöntemlerle firmalarımızı zarara uğratıyorlar.

SİSTEM NASIL ÇALIŞIYOR?

Erdoğan: Hodri Meydan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, kendisine yönelik getirilen ‘diktatör’ eleştirilerine bir kez daha yanıt verirken, eleştirenlere de sandığı işaret etti.

11

dilerine yönelik yapılan açıklamalara değinerek, “Bizim 3 teklifimiz var. Bir mevcut seçim sistemi. İki yüzde 5 Türkiye barajı, beşli bölgeler sistemi. Daraltılmış bölge sistemi. Üçüncü teklifimiz var; o da dar bölge sistemi. Yani Türkiye 550 seçim çevresi-

ne bölünmek suretiyle seçimleri en fazla oyu alan o bölgede kimse milletvekili o olur. Hangisini beğeniyorsun? Al onu kullan, onu yapalım. Yok hala sesiniz çıkmıyorsa demek ki halden memnunsunuz, yolumuza böyle devam ederiz” diye konuştu.

Hedefini belirleyen bilgisayar korsanı firmanın bilgisayar sistemlerine girerek, genel ve detaylı bir tarama yapıyor. Şirketin diğer firmalarla resmi görüşmelerinde kullandığı e-mail adreslerini tespit ederek, bu e-mail adreslerini şifresini değiştirmeden takip etmeye başlıyor. Şirket gönderdiği ya da gelen tüm e-mailleri kontrol eden hacker ödemelerle ilgili olanları yakın takibe alıyor... Ödeme miktarı ve zamanı ile detaylı bilgiye ulaşan bilgisayar korsanları ödeme alacak firmanın e-mailinin ikizini kullanarak ödeme yapacak firmaya “Banka Hesap Detaylarının Değiştirilmesi, Güncellenmesi” isimli bir mail atarak yeni bir banka ve hesap numarası gönderiyor. E-mailin sürekli iş yaptığı firmadan geldiğini zanneden görevli ismi geçen şirketin banka bilgilerini yenileri ile değiştirip ödemeleri yeni hesaba aktarıyor. Kısa sürede bir terslik olduğu anlaşılsa da bilgisayar korsanları o parayı alıp ortadan kayboluyorlar. Yurt dışında yaşayan bilgisayar korsanlarının tespit edilmesi de neredeyse imkansız hale geliyor... Özellikle son dönemlerde sayısı oldukça artan “Banka Hesap Detaylarının Değiştirilmesi, Güncellenmesi” dolandırıcılığıyla ülkemiz yeni tanışsa da bu yöntemin birçok ülkede kullanıldığı, özellikle son dönemlerde Türk firmalarının yurt dışına açılarak işler yapmalarıyla Türkiye ye de sıçradığı söyleniyor.. Konu ile ilgili şikayetlerin artması üzerine Emniyet Genel mMüdürlüğü harekete geçti.Yapılan soruşturmalarda tüm eylemlerinin kaynağının yurt dışı olması soruşturmaların derinleştirilmesinin de önünü tıkadı. Bu konuda tüm kurum ve kuruluşlar ile internet ortamını kullanan herkesin belli güvenlik kurallarına uymaları çok önemli bir önlem olarak görülmektedir. Artık stratejik tesislerde ve kurumlarda Siber güvenlik elemanları gündeme getirilmelidir.


12

30 Ekim 2013 Çarşamba

212’NİN İKİ YAKASI

Haldun Armağan info@haldunarmagan.com

Avrupa Birliği raporu ileri demokrasiyi tarif ediyor AVRUPA Birliğinin en son Türkiye raporu, herşeyden önce şunu hatırlatıyor: Devletlerarası ilişkilerde temel prensipler ve karşılıklı yarar ilişkisi esas alınır. Duygusal çıkışlar veya öfke dolu söylemlerle ne biz AB’yi yola getirebiliriz, ne de Brüksel kinayeli konuşmalara bakıp bizi anlayabilir. Hatırlanacağı gibi, Gezi Parkı gösterilerinde hükümetin aşırı şiddete başvurmasına karşılık Almanya Başbakanı Angela Merkel Türkiye ile müzakare sürecinin yeniden canlandırılmasına karşı çıkmıştı. Şimdilerde “balık tutması umut edilen” Merkel’in seçimleri ezici çoğunlukla kazanıp, başbakan koltuğuna yeniden oturmasından sonraki süreçte ise güzel gelişmeler yaşanıyor. Artık 5 Kasım’da yeniden başlayacak müzakereler odaklanmak en doğrusu. Bu çerçevede Avrupa Birliği Komisyonu’nun 2013 yılı için açıkladığı Türkiye İlerleme Raporu, bu süreci gerçek anlamda taçlandırmak için bulunmaz bir fırsat sunuyor. Eski Sovyetler Birliği ülkelerinin bile “doğuya doğru genişleme ve işbirliği” çerçevesinde AB ile ilişkilerinde süratle yol aldığı bir dönemde, Türkiye’nin eksikliklerini tamamlayıp son noktayı koyması gerekir. Bunun için en son İlerleme Raporu yeterli bir referans aslında. Olumlu gelişmelerin yanı sıra adım atılması gerekli alanları dengeli bir yaklaşımla sıralayan raporda; Kürt sorununa çözüm sürecindeki siyasi irade başta olmak üzere, demokratikleşme yolundaki adımları olumlu bulunurken, Gezi Parkı olaylarında kullanılan şiddet, ifade ve basın özgürlüğü alanlarındaki sorunlar eleştiriliyor. AB Komisyonu ayrıca kurumsal bir özeleştiri yaparak, Türkiye’nin müzakere sürecine ilişkin tarama raporlarının üye ülkeler arasındaki anlaşmazlıklar nedeniyle sonuçlanmamasından şikayet ediyor. Türkiye’de toplanma ve gösteri hakkı ile güvenlik güçlerinin müdahalesiyle ilgili yasalar ve bunların uygulanması konusunda Avrupa standartlarına çıkılması gerektiği anlatılıyor. Rapor, Gezi Parkı süreciyle ilgili olarak, “Gösteriler bazı az sayıda saldırgan protestocuya rağmen genel olarak barış içinde bir havada gerçekleşmiştir. Polis birçok defa göstericilere karşı aşırı güç kullanmıştır” diyor. Bununla birlikte Gezi süreci, “Türkiye’de sivil toplumun demokrasinin önemli ve yasal bir paydaşı olarak algılanmamakta olduğunu göstergesi” olarak çok önemseniyor. Bu bölümde, “Hükümet, Mayıs ve Haziran aylarındaki gösteriler sırasında uzlaşıdan uzak, vatandaşlar, sivil toplum ve iş dünyasını kutuplaştırıcı bir tutum içinde olmuştur” ifadesi de kullanılıyor. Raporda, “Cumhurbaşkanı” başlığı altında Abdullah Gül’ün Gezi Parkı süreci de dahil olmak üzere “uzlaştırıcı rol oynamaya devam ettiği, kutuplaşmalardan kaçınılması için toplumu uyardığı, Gezi sürecinde barışçı amaçlı gösteri ve toplanma hakkını savunduğu, AB üyeliği hedefinde siyasi reformların sürdürülmesi çağrısında bulunmaya devam ettiği, Kürt sorununun çözümü için barış sürecini etkin bir şekilde desteklediği” anlatılıyor. Satır başlarıyle özetlersek, raporun “eksikler karnesindeki” en dikkat çeken hususlar şöyle: 1. “Güvenlik güçleri sivil otorite tarafından denetlemiyor”: Gezi olayları sırasında polisin göstericilere karşı “orantısız güç” kullandığının pek çok yerde vurgulandığı raporda, güvenlik güçlerinin denetlenmesi için “bağımsız bir kurum kurulması gerektiği” vurgulanıyor. 2. “Toplanma ve gösteri özgürlüğü yetersiz”: Raporda, yapılan reformlara rağmen gösteri ve toplantı özgürlüğünün sınırlı kalmaya devam ettiği, polisin göstericilere müdahalesinin “Avrupa standardında olmadığı” vurgulaniyor. Güvenlik güçlerinin bu çerçevede “eğitilmesi gerektiği” belirtilirken, kişisel verilerin korunması konusundaki yasaların yetersizliği vurgulanıyor. 3. “Hükümet kanunları kimseye danışmadan çıkartıyor”: Yasa yapılırken hükümetin diğer siyasi partiler ve ilgili sivil toplum örgütlerine yeterince danışmadığı vurgulanan raporda, alkol yasası örnek olarak veriliyor. 4. “Kamu harcamaları yeterince denetlenmiyor”: Parlamentonun kamu harcamalarını denetimi konusunda gelişme sağlanmadığı belirtilirken; Sayıştay’ın, güvenlik, savunma ve istihbarat harcamalarını yeterli ölçüde denetlemediği vurgulanıyor. 5. “Milletvekili dokunulmazlığı devam ediyor”: Yolsuzlukla suçlanan milletvekillerinin dokunulmazlık zırhında kalması eleştiriliyor. 6. “Siyasi partiler yapısal olarak Avrupa standartlarından uzak”: Siyasi partilerin kapatılması ve finansmanı konusundaki yasaların Avrupa standardının altında kaldığı vurgulanıyor. 7. “Kamu çalışanları liyakata gore terfi etmiyor”: Raporda liyakata bağlı olarak terfi yapılabilmesi için kamu çalışanları reformunun gerekli olduğu vurgulanırken, Bakanların bağımsız düzenleyici kurumlar üzerindeki güçleri eleştiriliyor. 8. “Bürokrat kademelerindeki suçlar”: Raporda Uludere olayı örnek verilerek, sorumluların hala bulunup cezalandırılmaması eleştiriliyor. 9. “Bakan ve Müsteşar Hakimler Savcılar Yüksek Kurulunda Olmamalı”: HSYK’da Adalet Bakanı ve Müsteşarının görev alması eleştiriliyor. 10. “Kadın-Erkek Eşitliğinde Ciddi Sorunlar ve Açmazlar”: Kadınların eğitim, iş dünyası ve siyasi temsile erişimlerinin sınırlı kaldığı kaydedilirken, kadına yönelik şiddetin sürmesi, kızların erken yaşta ve zorla evlendirilmesi en sorunlu alanlar olarak gösteriliyor. 11. “Eşcinsel Hakları Korumasız”: Raporda, kadın haklarının garantiye alınmasının yanı sıra, çocuklar, lezbiyen, gay, biseksüel, transseksüel bireylerin taciz, ayrımcılık ve şiddete karşı korunması gerektiği vurgulanıyor. Cinsel eğilim ve cinsel kimlik çerçevesindeki ayrımcılık ve şiddete karşı ek önlemler alınması gerektiği kaydediliyor. 12. “İfade ve Basın Özgürlüğü Sorunlu”: Rapor, “insan hakları savunucularına ve medyaya yönelik baskılar devam ediyor” derken, endişelerini şöyle sıralıyor: “Hükümet görevlilerinin basın üzerindeki baskıları, oto-sansür, eleştiri yapan gazetecilerin görevlerine son verilmesi, internet sitelerinin yasaklanması gibi uygulamalar sürmüştür. Yargı ve medya denetim kuruluşunun yaklaşımları nedeniyle ifade özgürlüğü ve medya özgürlüğü pratikte baskılanmıştır.” Raporda, medya dışında işleri ve habercilikten öncelikli çıkarları bulunan medya patronlarının yarattığı basın özgürlüğü sorunu ve buna bağlı oto-sansüre vurgu yapılması da dikkat çekiyor. Ana hatlarıyla oniki maddede yeralan hususlara “bizi yine beğenmemişler” gözlüğünü çıkartarak bakabilsek, Avrupa Birliği’nin atılmasını tavsiye ettiği adımların esasında “ileri ve çağdaş demokrasiyi” tarif ettiğini görebiliriz.

Güncel

ERDOĞAN NSA’NIN KULAĞINA TAKILDI MI?

NSA’nın 35 ülkenin liderini dinlediğinin ortaya çıkmasından sonra kriz giderek büyüyor. Erdoğan’ın ofisindeki böcekler dâhil Türkiye’ye verilen bir garanti de yok İLHAN TANIR WASHINGTON

(WASHINGTON-POSTA212) ABD’deki dinleme skandalı giderek derinleşiyor. Ulusal Güvenlik Ajansı (NSA) tarafından yapılan dinlemeler daha önce ABD içi skandallara ve tartışmalara yol açmıştı. Amerikan vatandaşlarının telefonları ve e-mailleri başta olmak üzere, özel hayatlarına yönelik olarak yapılan dinlemeler Amerikan basınında ele alınmış, ABD Kongresi’nde tartışmalara neden olmuştu. NSA’nın hayal edilenin çok daha ilerisinde ve çok sayıda Amerikalı’nın dinlendiğinin ortaya çıkmasıyla, skandalın boyutları tartışılmaya devam etmişti.

ERDOĞAN’I DA DİNLEDİLER Mİ? Geçtiğimiz aylarda dinleme skandalı iç politikadan çıkıp, yurtdışındaki yankıları ile devam etmeye başladı. Özellikle NSA’ya sözleşmeli personel olarak çalışan Edward Snowden’in, Booz Allen isimli bir danışma firmasından ABD’nin Milli Güvenlik Kurumları için verdiği hizmetler esnasında öğrendiği ve edindiği gizli bilgileri birer birer ifşa etmesiyle, ABD’nin dış politika alanında, skandalı ilgilendiren ülkeler ve bu ülke liderleri ile başı derde girmeye başladı. 35 LİDERİ DİNLEDİLER Snowden’in verdiği bilgiler ışığında, sırasıyla Rus, Meksika, Brezilya, Fransa ve en son olarak Alman lideri Angela Merkel’in telefonlarının, cep telefonları da dahil olmak üzere, dinlendiği ortaya çıktı. Snowden’in son ifşaatlarına göre, Amerikan Milli Güvenlik Ajansı dünya etrafında 35 civarında ülke liderini dinleyerek, bunlar hakkında bilgiler topladı. Önceki hafta bir radyo mülakatında konuşan Fransa Dışişleri Bakanı Bernard Kouchner, ‘’Amerikan Kurumlarının kullandığı dinleme çalışmalarının kapsamı bizi şok etti’’ dedi. Aynı konuşmada Kouchner, şunları da ekledi: ‘’Dürüst olalım, herkes dinleme yapıyor, biz de yapıyoruz. Ama ABD’nin sahip olduğu araçlar başka hiçbir ülkede bulunmadığı için bu herkesi kıskandırıyor.’’ İngiltere’nin Lübnan’daki Büyükelçisi Tom Fletcher ise geçen hafta attığı bir twitle, sadece ABD’nin değil dünyada birçok ülkenin dinleme yaptığını şöyle anlattı: ‘’6 veya fazla ülkenin telefonlarımı dinlediği düşüncesiyle hareket ediyorum. Diplomatların herhangi bir hassas bilgiyi telefonda konuşmaları artık giderek seyrek hale geliyor.’’ FRANSA’DA 70 MİLYON DİNLEME Geçtiğimiz hafta NSA’nın 70 milyon Fransız telefon konuşmasını dinlediğine dair haberlerin ifşa olmasına karşı Fransız hükümeti ciddi tepkiler göstermişti. Beyaz Saray bir açıklama yaparak, 70 milyon sayısının doğru olmadığını iddia etti ama bununla birlikte, herhangi bir başka sayı da vermedi. Onun yerine, ABD hükümetinin kendi dinleme faaliyetlerini gözden geçirdiğinin üzerinde durdu.

Kendi cep telefonun Amerikalılar tarafından dinlendiği haberleriyle birlikte, konuyla ilgili olarak Alman Şansölyesi Angel Merkel önce Obama’yı arayarak, tepkisini telefonda dile getirdikten sonra, Cuma günü, Alman istihbarat yetkililerini Washington’a göndererek, adeta hesap sormak istediğini göstermiş oldu.

MEHMET ŞİMŞEK’İ DE DİNLEDİLER Geçtiğimiz yıl, Edward Snow$en’in ifşaatlarını da genelde kamuoyuna duyuran isim olarak öne çıkan Glenn Greenwald’un çalıştığı gazete The Guardian, İngiliz Gizli dinleme ajanslarının, Türkiye’nin ekonomi bakanı olan Mehmet Şimşek’i de, Londra ziyareti esnasında dinlediğini ortaya çıkarmıştı. G20 zirvesi esnasında yapıldığı ortaya çıkan bu dinleme skandalına karşılık Ankara bazı tepkiler ortaya koymuştu. TÜRKİYE STRES KAYNAĞI‘ Yayınlanan belgelerin birinde Brezilya ve Türkiye’nin küresel sahnede yükselişi ABD tarafından ‘tehdit’ olarak algılanırken bir başka belgede Türkiye’nin de içinde yer aldığı bazı ülkeler, bölgesel istikrarda ‘stres kaynağı’ olarak belirtiliyor. İç yazışma niteliği taşıyan bir raporda ise Türkiye’nin de dahil olduğu 13 ülkenin ticari, askeri, dış politika yönünden takibe alındığı ve bu kapsamda ülkedeki diplomatik, idari, askeri, istihbari hedefler üzerinde tüm boyutlarıyla çalışıldığına yer veriliyor.’’ ‘HER OLAY FARKLIDIR’ ABD Dışişleri Sözcüsü Marie Harf, Perşembe günkü basın toplantısında konuyla ilgili olarak, şimdiye kadar Brezilya, Mek-

CHP’DEN “NSA” ÖNERGESİ

ANKARA (ANKA)- CHP İzmir Milletvekili Erdal Aksünger, bir araştırma önergesi vererek, NSA’nın tüm dünyada yaptığı iddia olunan telefon dinleme ve izlemeleri Türkiye’de de yapıp yapmadığının araştırılmasını istedi. Araştırma önergesinde, NSA’nın Türkiye’de çalışma ofisinin olup olmadığı, Türkiye’de yürüttüğü faaliyet alanlarının neler olduğu, hangi

teknolojileri kullandığı, faaliyetlerinin Türk yetkililer tarafından denetiminin yapılıp yapılmadığı, yapılıyorsa hangi kurumlar tarafından hangi kontrol mekanizmalarının işletildiği, özellikle NSA’nın tüm dünyada yaptığı iddia olunan dinleme ve izlemeleri Türkiye’de de yapıp yapmadığı konusunun detaylı olarak Maclis tarafından incelenmesi istendi.

sika, Fransa ve Almanya ile krize neden olan dinleme suçlamalarının her ülke için farklı bir boyut taşıdığını söylemişti. Harf, bu ülkelere verilen “Dinlenmiyorsunuz” garantisinin başka ülkeler için de geçerli olup olmadığı sorusuna, “Bakın bu konuşmalar, vaka bazındadır. Endişelerin olduğu her farklı ülkede bazen özel bazen diplomatik olarak bazen kamuoyu önünde olur. Herkesi kapsayacak bir açıklama yapmayacağım” dedi. Harf, “O zaman Merkel ve Hollande’a verdiğiniz garantilerin diğer NATO müttefikleri için bile geçerli olmadığını mı varsaymalıyız” şeklindeki soruya da, “Her vaka farklıdır” yanıtını verdi.

TÜRKLER ENDİŞELİ DEĞİL Harf, “Özellikle Başbakan’la (Erdoğan) ilgili olacak şekilde, Türkler Amerikalıların Türkiye’deki dinleme operasyonlarıyla ilgili size bir endişe dile getirdiler mi?”sorusuna, “Benim bilgim yok. Bu konuyu hiç gündeme getirdiler mi bilmiyorum ama benim bilgim dâhilinde değil. Böyle bir şey kesinlikle duymadım” dedi Geçen sene Ankara’daki Başbakanlık ofisinde bulunan böceklerle ilgili, “Örneğin bu türden dinleme faaliyetlerine Amerikalıların dâhil olmadığı garantisini Türklere verdiniz mi?” şeklindeki soruya da, “Tek tek bütün ortaklarımızla karşılaştığımız her olayın üzerinden gidip bu konuyu dönem içinde gündeme getirip getirmediklerine bakmak sanırım benim için imkânsız olur. Ben bunu duymadım. Ama bu konuda daha fazla bir bilgim olur mu bakmaktan mutlu olurum” dedi.

MÜTTEFİKLERİNİ DE DİNLİYOR Çıkan birçok haberle, ABD’nin sadece düşman veya rakip olarak gördüğü ülkelere karşı değil, bunun yanısıra, birçok Avrupalı müttefiklerine karşı da agresif bir dinleme ve izleme çalışması yaptığının ortaya çıkması, birçok konuda beraber hareket etmek zorunda olduğu bu müttefiklerinden Washington’ın gerekli yardım alamayacağı endişesini de beraberinde getiriyor. ABD Dışişleri Bakanı Kerry’nin, Avrupalı müttefiklerinden Fransız ve İtalyan yetkililerle görüşmelerinde, ABD’nin öncelikle dinleme skandalındaki davranış biçiminden dolayı özür ve açıklama yapmak durumunda kaldığını ortaya koydu. 2010 yılında da, Wikileaks sızıntıları esnasında diplomatik kriptoların ortalığa saçılması ile başı derde giren ve ciddi bir güven sarsıntısı yaşayan Washington, sadece 3 yıl sonra, bu kez dinleme skandalının bir çalışanının ifşa etmesiyle güç günler yaşıyor. ABD’YE GÜVEN SARSILDI Sadece bir dışarıdan sözleşmeli personelin ele geçirdiği bilgiler ışığında güvenilmez damgası yiyen ABD’nin, onbinlerce diğer güvenlik ajansı çalışanının yapabileceği ifşaatlar olayın riskini ortaya koyuyor. Almanya Şansölyesi Merkel’in son demeçlerinden birinde işaret ettiği konu da ABD’ye olan güven konusunda müttefiklerinin yaşadığı büyük kaygıyı dile getirmesi açısından önemli görülüyor. Merkel, son dinleme skandalından sonra müttefiklerin birbirine güvenmesi gerekir dedikten sonra, ABD’ye karşı ise ‘Bu güvenin şimdi en yeni baştan inşa edilmesi gerekir’ diyerek, konunun ciddiyetini ortaya koymuş oldu.


Göçmenlik

BOZUK SİSTEMİ ONARALIM

Obama’dan göçmenlik çağrısı Başkan Barack Obama, beklemede olan Göçmenlik Reformu’nu bu yılın sonuna dek onaylaması için Kongre’ye yaptığı çağrıyı yineledi (WASHINGTON DC) Başkan Barack Obama, Beyaz Saray’da yaptığı konuşmada, mevcut göçmenlik sisteminin “bozuk” olduğunu ve “tamir edilmesi” gerektiğini söyledi. Başkan, dünyanın en parlak beyinlerini eğitim görmeleri için Amerika’ya davet edip de onlara bu ülkede çalışma fırsatı vermemenin akıllı bir politika olmadığını savundu. Obama, bu şekilde bu kişilerin kendi ülkelerine dönerek iş kurduğunu, istihdam sağladığını ve

icatlarını başka yerlerde geliştirdiklerini belirtti. Bağımsız ekonomi uzmanlarının tahminlerine dikkati çeken Obama, Senato’da iki partinin üyelerinden de kabul gören göçmenlik reformunun Cumhuriyetçi Parti’nin çoğunlukta olduğu Temsilciler Meclisi’nden de geçip yasalaşması durumunda bunun önümüzdeki 20 yılda Amerikan ekonomisine 1,4 trilyon dolar getiri sağlayacağını söyledi. Beyaz Saray Senato’nun kabul ettiği Göçmenlik tasarısına destek veriyor. Tasarı, sınır güvenliği ve kaçak yabancılara 13 yıl sürecek bir vatandaşlık süreci başlatmak için milyarlarca dolarlık yatırım yapılması-

nı öngörüyor. Obama’nın konuşmasından sonra Temsilciler Meclisi’nin Cumhuriyetçi Partili Başkanı John Boehner’in ofisinden bir açıklama yapıldı. Sözcü, Boehner’in “Kimsenin anlamadığı devasa bir yasa tasarısına” karşı çıktığını bildirdi. Temsilciler Meclisi’ndeki Cumhuriyetçi üyeler, Obama’nın kapsamlı göçmenlik reformuna şiddetle karşı çıkıyor. Yasa ülkede bulunan 10 milyon aşkın kaçak yabancı sorununa toptan çözüm getirmeyi amaçlıyor. Temsilciler Meclisi’nin yasayı görüşse bile mevcut haliyle onaylayıp onaylamayacağı bile henüz bilinmiyor. (VOA)

Göçmenlik Reformu intikam aracı olmasın Hükümet krizi bitti ama sırada Göçmenlik Reformu var. Obama reformun yıl sonuna kadar yasalaşmasını isterken, Cumhuriyetçilerin kapanma krizinde aldıkları yenilginin acısını reformu bloke ederek çıkaracakları ileri sürülüyor (NEW YORK-POSTA212) Hükümet kapanması krizinde yenilgiye uğrayan Cumhuriyetçiler bunun acısını ülkenin en acil sorunu Göçmenlik Reformu’nu bloke ederek mi çıkaracaklar. Washington’ın politika kulislerinde en çok yankılanan soru bu. Cumhuriyetçiler, en çok da Obama’nın ve Demokratların kapanma krizi sırasında gösterdiği taviz vermez tavra içerliyorlar. Cumhuriyetçi liderlerden biri “Son birkaç hafta içinde Başkan’ın tepkileri ve tavırları ortamı zehirledi; bu şekilde herhangi bir mesele üzerinde beraber çalışmak daha da zor haline geldi.” “KAYBETTİK AMA PES ETMEYECEĞİZ” Kapatma savaşının izleri hala sürerken, tüm aciliyetine karşın reformun yasalaşma olasılığı çok düşük. Center for America Progress’ın direktörü Marshall Fitz, “Mutlaka bir ateşin düşmesi, soğuması dönemi olacak” diyor ve ekliyor: “Cumhuriyetçiler, ‘evet kaybettik,

ama yerlerde sürünmeyeceğiz’ şeklinde bir ruh haletindeler”. Geçtiğimiz Çarşamba günü imzalanan borç tavanının yükselmesi anlaşmasının daha mürekkebi kurumadan Başkan Obama, göçmenlik reformunu ABD’nin bir nu-

maralı konusu olarak ilan etmekte gecikmedi. Obama, “Bu problemin bir, iki yıl daha çözümsüz bırakılarak iltihaplanmasına izin vermeyelim. Bu yılın sonuna kadar bu işi bitirmemiz lazım.” Ancak bu yıldan geriye sadece 25 ya-

(WASHINGTON) Göçmenlik reformuyla ilgili tartışmalar Amerikan Kongresi’nde iki parti arasındaki siyasi anlaşmazlığı tırmandırıyor. Temsilciler Meclisi’nde Senato’dan geçen reform tasarısını oya sunmaya yanaşmayan Cumhuriyetçiler’in önceliği, Meksika sınırında güvenliğin artırılması. Demokrat milletvekillerinin, muhalefeti ikna turları son zamanlarda hız kazandı. Temsilciler Meclisi azınlık grup lideri Maryland milletvekili Steny Hoyer, Cumhuriyetçiler’i, reform paketini meclis gündemine getirmeye çağırdı, reformun ekonomik yararlarına dikkati çekti. Hoyer, “Reform konusunda yapılan her değrelendirme ekonomik büyümeye katkısı olacağını ortaya koyuyor. Ayrıca bu reform sayesinde, kişi başına düşen ulusal gelir artacak, Amerikalılar’ın yapılmasını istediği

herşeye katkıda bulunacak, yeni iş olanakları getirecek, kendi vatandaşlarımıza iş imkanı verecek yeni alanlar açılacak” dedi. Demokrat Kaliforniya Milletvekili Linda Sanchez de reformun en sert karşıtlarından Temsilciler Meclisi Başkanı Cumhuriyetçi John Boehner’dan bu yönde adım atmasını istedi. Sanchez, “Benim Boehner’a sorum şu: Ne bekliyorsunuz? Amerikan halkı konuştu ve kapsamlı göçmenlik reformuna hazır olduğunu söyledi. Yeter artık oylamaya geçelim.” diye konuştu. Göçmenlik reformu konusunda tüm gözlerin çevrildiği Cumhuriyetçi Temsilciler Meclisi Başkanı John Boehner ise reform tasarısını oya sunmaya fazla istekli görünmüyor. Boehner, “Göçmenlik reformunun hala ele alınması gereken önemli bir konu olduğunu düşünüyorum, bu konuda umut-

sama günü kalması, hem Senato’nun hem Temsilciler Meclisi’nin daha sonra tatillere gideceği göz önüne alınırsa, iki tarafın mutlaka uzlaşması anlamına geliyor. Göçmenlik reform tasarısı Demokratlar’ın çoğunlukta olduğu Senato’dan geçmiş, ancak hükümet kapanma krizini de yaratan Boehner’in başını çektiği Cumhuriyetçiler, yasanın Temsilciler Meclisi’nde görüşülmesini bile engellemişlerdi. Cumhuriyetçilerin Meclis’in çoğunluğunu eline geçirdikleri 2010 yılından beri, Senato ve Meclis arasındaki çatışma şu an göçmenlik reformunu da tıkamış durumda. Senato’da çoğunlukta olan Demokratlar’ın lideri Harry Reid, “Eğer yasa tasarısının Temsilciler Meclisi’nde görüşülmesine izin verilse, pek çok Cumhuriyetçi üyenin de desteğini alarak reformun ezici bir çoğunlukla geçeceğine inanıyorum. Amerikalılar bir an önce bu tasarının yasalaşmasını istiyorlar. Yasayla Amerikan ekonomisi trilyonlarca dolar kazanacak. Bunu yapmakta zaten çok geç kaldık” diye konuştu.

Cumhuriyetçiler anlaşmaya yanaşmıyor luyum” dedi. John Boehner’ın bu tutumunu protesto eden bir grup Demokrat Kongre üyesi, Boehner’ı tasarıyı meclis oyuna sunmaya çağırdı. Senato’dan onay alan kapsamlı göçmenlik reformunun yasalaşması için Cumhuriyetçilerin çoğunlukta olduğu Temsilciler Meclisi’nde de oylanması ve kabul edilmesi gerekiyor. Ancak borç tavanı ve hükümet bütçesi konusunda yenilgi yaşadıklarını düşünen Cumhuriyetçiler, Demokrat çoğunluğun geçirmek istediği tasarıyı meclis gündemine getirmeye yanaşmıyor. Cumhuriyetçiler’in bu uzlaşmaz tutumu da Amerika’da milyonlarca kişiyi etkileyen göçmenlik reformunun geleceği ile ilgili soru işaretleri doğuruyor. (VOA)

30 Ekim 2013 Çarşamba

13

AMERİKA, GÖÇMENLERİN CENNETİ (NEW YORK-POSTA 212) USA Today’ın yaptığı bir araştırmaya göre ABD, dünyanın en büyük göçmen topluluğunu barındırıyor. Rapora göre göçmen sayısının bu denli yüksek olması, dünyanın her köşesinden Amerika’ya yeni göçmenleri çekmekte ana motivasyonu oluşturuyor.

45.8 MİLYON GÖÇMEN YAŞIYOR Rapor halihazırda ABD’de 45,8 milyon göçmenin yaşadığını gösteriyor. ABD, ekonomik olarak dünyanın en büyük ülkesi ve dünya ihracatında da AB’den sonra ikinci sırada geliyor. Göçmenlerin yaşamak için ABD’yi tercih etmesinin en önemi nedenlerinden biri de ülkenin Gayri Safi Milli Hasıla açısından, kişi başına 50 bin dolarlık bir gelir düzeyine sahip olması gösteriliyor.

FEDERAL GELİRLER ARTACAK USA Today’in raporuna ilave olarak ABD Kongre Bütçesi ofisi, Sınır Güvenliği, Ekonomik Fırsatlar ve Göçmen Modernleştirme Yasası Kongre’den geçerse, ABD nüfusu 2023 yılına kadar 10.4 milyon artacak. Buna paralel olarak, bu orandaki nüfus artışının ekonomiye ciddi katkıları olacak. 2014 ve 2023 yılları arasında federal direkt harcamalar 262 milyar dolar artacak. Aynı dönemde federal gelirlerin 459 milyar dolar artacağı öngörülüyor. Bu tahmin, yeni göçmenlerin nüfusa katılmasıyla toplanacak vergi gelirlerinin artacak olmasına bağlı.

GÖÇMENLERE 9,9 MİLYON DOLARLIK FON AYRILDI (NEW YORK – POSTA 212 ) Amerika’da mevut göçmenlere yönelik olarak da, federal girişimlerin canlılık kazandığı görülüyor. ABD Vatandaşlık ve Göçmenlik Servisi (USCIS), 21 eyalette daimi yerleşim hakkı için vatandaşlığa hazırlama programlarına yaklaşık olarak 9.9 milyon dolarlık bir fon ayırdıklarını duyurdu. USCIS direktörü Alejandro Mayorkas, bu programların ülkedeki göçmenlerin İngilizce ve sivil haklarla ilgili bilgi düzeylerini artıracağını, bunun da daha eğitimli hale gelen göçmenlerin yaşama koşullarını iyileştireceğini söyledi.


14

Eğitim

30 Ekim 2013 Çarşamba

4 ÖĞRENCİYE UZAY BURSU (İSTANBUL - ANKA) Boeing ve Türkiye’nin önde gelen uzay ve havacılık mühendisliği ve teknoloji kurumu İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ), üniversitede iki yeni hibe programı duyurdu. Programlardan ilki lisans ve master öğrencileri için aeronotik alanında, ikincisi ise akademisyenlere yönelik uzay bilimleri için müfredat geliştirme alanında belirlendi. Her iki program da Boeing’in Türkiye’deki kapsamlı üniversite ilişkileri programını geliştirecek ve İstanbul Teknik Üniversitesi ile ortaklığını ilerletecek.

İTÜ VE BOEİNG İŞBİRLİĞİ Boeing bursları, üst düzey teknik beceri veya iş becerisi gösteren ve uzay ve havacılık alanına ilgisi yüksek olan iki lisans ve iki master öğrencisine verilecek. İTÜ Rektörü Prof. Dr. Mehmet Karaca konuya ilişkin açıklamasında, “Boeing tarafından yeni burs programlarının başlatılması, iki güçlü kurum olan İTÜ ve Boeing arasında kurulan sağlam ve sürdürülebilir bağların bir sonucudur. Boeing gibi köklü bir kuruluş ile güçlü bir işbirliği içinde olmak İTÜ için büyük bir onurdur” dedi. Boeing International Başkanı ve İş Geliştirme ve Strateji Kıdemli Başkan Yardımcısı Shep Hill ise yeni burs programlarının, Boeing’in Türkiye’de eğitim faaliyetlerine uzun süredir devam eden yatırım yapma geleneğine dayandığını belirterek, “2000 yılında ilköğretim okulları ve yüksek öğretime olan desteğimizin başlamasından bu yana, 80’den fazla eğitim kurumuyla işbirliği yaptık. Bugün, bu girişimle İstanbul Teknik Üniversitesi ile ortak olmaktan ve uzay ve havacılık bilgisi ve bilimini geliştirme yönünde ortak bir vizyona dayalı ilişkimizi kuvvetlendirmekten gurur duyuyoruz” dedi.

BROADWAY ŞOVLARINA ÖĞRENCİ TORPİLİ Ünlü Broadway gösterilerinin bilet fiyatları ürkütücü derecede yüksek. Ancak bir internet sitesi öğrencilere üyelik şartıyla biletlerde büyük indirim sağlıyor (ALİ OZAN AKIN – NEW YORK-POSTA 212) New York’un en çok turist çeken aktivitelerinden biri olan Broadway müzikalleri, her sene yaklaşık 10 milyon kişi tarafından izlenmekte. Biletlerinin yüksek fiyatları sebebiyle kimi zaman seyirciyi ürküten bu muhteşem şovlar, bir siteye üyelik koşuluyla Amerika’da okuyan bütün öğrencilere büyük kolaylık sağlıyor.

UCUZ BROADWAY BİLETİ Eğer Amerika’da okuyorsanız, tek yapmanız gereken www.tix4students.com’a girerek kaydolmak. Bu siteye üye olduğunuz takdirde, Romeo&Juliet, Operadaki Hayalet, SpiderMan gibi meşhur Broadway müzikallerinin biletlerine 30 ile 45 dolar arasında değişen uygun fiyatlara sahip olabiliyorsunuz. Üstelik yine öğrenci indiriminden fayda-

nalarak her müzikale 2’şer bilet alabilir, öğrenci olmayan herhangi bir arkadaşınızı veya aile bireylerinizden birini de davet edebilirsiniz. Eğer yerinizi birkaç hafta öncesinden ayırırsanız, istediğiniz Broadway müzikalini en önden bile izleyebilirsiniz. Amerika’da okuyor ve hala bir Broadway müzikali izlemediniz mi? Www.tix4students.com bu tecrübeyi yaşayabilmeniz için kaçırılmaz bir fırsat!..

Amerikalı öğrencilere Türkiye dersi Başbakan Yardımcısı Ali Babacan ve TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu, Los Angeles’daki UCLA Üniversitesi, Anderson İşletme Fakültesi’nde Amerikalı öğrencilere Türkiye dersi verdi

YABANCI ÖĞRENCİ YILDA 30 BİN DOLAR BIRAKIYOR (İSTANBUL - ANKA) Yapılan araştırmalar sonucu Türkiye’de yabancı öğrenci sayısının son 5 yılda yüzde 60 oranında arttığını ortaya çıkardı. Halihazırda Türkiye’deki üniversitelerde, 150 ülkeden 26 bini aşkın öğrenci öğrenim görüyor.

HER ÖĞRENCİ BİR ELÇİDİR Her öğrencinin birer elçi olduğuna dikkat çeken Bahçeşehir Üniversitesi (BAU) Mütevelli Heyeti Başkanı Enver Yücel konuya ilişkin açıklamasında, ortaya çıkan tablonun ekonomik boyutuna da dikkat çekerek, “Eğitim görmek için ülkemize gelen her yabancı uyruklu öğrenci Türkiye’ye ortalama 30 bin dolar bırakıyor. Bu rakamı her yıl gelen öğrenci sayısıyla çarptığımızda ülke ekonomisine sağladığı katkı ortaya çıkar. Eğitimin bir sektör olarak destek görmesiyle bu rakamların ve oranların çok daha yukarıya çıkacağını düşünüyorum. Üniversite olarak bu konuda üzerimize düşen ne varsa yapıyoruz, yapmaya da devam edeceğiz” dedi. BİNİ AŞKIN YABANCI ÖĞRENCİ İstanbul başta olmak üzere, Berlin, Washington DC, Boston, Silikon Vadisi, Hong Kong ve Roma’da kampüsleri bulunan BAU tüm dünyadan yabancı öğrenciler için bir çekim merkezi halini aldı. Avrupa’dan Amerika’ya, Ortadoğu ülkelerinden Kafkasya’ya kadar geniş bir coğrafyadan öğrencilerin lisans, yüksek lisans ve doktora eğitimi almak için tercih ettiği BAU İstanbul kampüsünde bini aşkın yabancı öğrenci eğitim görüyor. OLUMLU GELİŞME BAU Mütevelli Heyeti Başkanı Enver Yücel, “Türkiye’de her geçen gün yabancı öğrenci sayısı artıyor. Biz de BAU olarak bu durumun lokomotiflerinden biriyiz. Yurtdışı çalışmalarımız da devlet tarafından destek görmeye başladı, bu olumlu bir gelişme” dedi. ÇEKİM MERKEZİ OLDU Her yıl pek çok ülkede eğitim kurumlarını ve yurtdışında düzenlenen eğitim fuarlarını ziyaret ettiklerini belirten Yücel “Yıllardır tüm dünyaya Türkiye’yi ve Türk üniversitelerini anlatıyoruz. Bu stratejimiz artık meyvelerini vermeye başladı. Ülkemizin yabancı öğrenciler için bir çekim merkezi haline geleceğine inanıyorum” açıklamasında bulundu.

(LOS ANGELES) Başbakan Yardımcısı Ali Babacan ve TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu, Los Angeles’daki UCLA Üniversitesi, Anderson İşletme Fakültesi’nde Amerikalı öğrencilerle bir araya geldi. Babacan ve Hisarcıklıoğlu, Amerikalı öğrencilere Türkiye hakkında bilgi verdi. TOBB tarafından organize edilen etkinlikte konuşan Hisarcıklıoğlu, Türkiye’nin gelişimini anlatarak, özel sektör yatırımlarına ilişkin açıklamalarda bulundu. Hisarcıkoğlu, UCLA Global Yönetim Merkezi’nde düzenlenen programda, “Son dönemde, iç talepte büyüme limitlerine varırken, yükselen piyasalardaki büyüme de aşağı yönlü seyrediyor” dedi. İhracatın Türkiye için büyük önem arz ettiğini vurgulayan TOBB Başkanı Hisarcıklıoğlu, “Bununla birlikte Türkiye’nin en büyük ihracat ortağı olan Euro bölgesinin geleceği belirsizliğini sürdürüyor. ABD, (başkent Washington) DC’de malum meselelerden dolayı sıkıntılı bir dönem yaşıyor. Ortado-

ğu’ya baktığımızda, Arap Baharı’nı görüyoruz, ki beklediğimizden de daha uzun ve sancılı bir değişim süreci olacak” diye konuştu. Tüm bu olumsuz gelişmelere rağmen, bir girişimci olarak hala iyimser olduğunun altını çizen Hisarcıklıoğlu, “Tüm girişimciler iyimserdir ama ben niçin iyimserim onu açıklamak istiyorum: 1980’da, yani bundan yaklaşık 30 yıl önce Türkiye’nin ihracatı sadece 3 milyar dolardı ve bunun da yüzde 90’ını tarım ürünleri oluşturuyordu. Bugün ise ihracatımız 150 milyar doları geçti ve bunun da yüzde 94’ü üretimden geliyor” dedi. Hisarcıklıoğlu ayrıca Türkiye’nin turizm ve inşaat gibi sektörlerde kaydettiği “başarı hikayelerini” anlatarak, bu sektörlere ilişkin bilgiler verdi. Başbakan Yardımcısı Ali Babacan ise, Türkiye’nin son yıllarda gerçekleştirdiği reformlardan bahsederek, demokrasi ve özgürlük alanlarında atılan adımları anlattı. Babacan, “Türkiye, son 10 yılda çok

önemli bir değişim sürecinden geçen bir ülke. Birçok siyasi reformlar yapıldı. Gerçekleştirdiğimiz sosyal değişim de çok önemli. Ekonomiyi değiştiren birçok ekonomik reformlar yaptık. Kişi başı gelir 3,500 dolardan 10 bin 800 dolara çıktı. Satın alma gücü paritesine göre 17 bin dolar civarında” diye konuştu. Siyasi reformların Türkiye’nin başarısında kritik rol oynadığını ifade eden Babacan, bu reformların demokratik sistemi çok daha işlevsel hale getirdiğini, özgürlükler, insan hakları ve hukukun üstünlüğü konularındaki uygulamaları iyileştirdiğini söyledi. “Bunlar, bir ülkenin güçlü bir ekonomiye sahip olması için olmazsa olmazları” diyen Başbakan Yardımcısı Babacan, Türkiye’nin önünde siyasi reformlar olarak hala uzun bir listenin bulunduğunu kaydetti. Babacan ayrıca, “Sosyal reformlar da bizim çok önemliydi. Türkiye’de şu an 400’den fazla ulusal,

bölgesel, yerel çapta televizyon kanalı; 1.100 radyo istasyonu ve binlerce dergi ve gazete var” diye konuştu.

Amerikalılar matematikten çaktı Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü’nün (OECD) raporuna göre, Amerikalıların sadece yüzde 12’si edebiyat alanında en üst düzeyde puanlar alırken üçte biri matematik alanında en alt sıralara yakın puanlar aldı. Raporda, Amerikalılar matematikte “çok kötü” olarak nitelendirildi (NEW YORK - POSTA 212 – AYSEL TAPAN) -Araştırmacılar, on yıldan uzun bir süredir ABD’nin rakiplerine karşı gittikçe güç kaybettiği ve eğer daha fazla vatandaşına yeni ekonomik sistem için gerekli olan yüksek düzeyde matematik, bilim ve edebiyat becerileri sağlamazsa geride kalabileceği konusunda uyarıyor. Bu görüşe karşı çıkanlar olsa da son zamanlarda yapılan araştırmaların verileri, önemli beceriler açısından yabancı ülkelerdeki akranlarının gerisinde kalan Amerikalı öğrencilerin ve yetişkinlerin uzun dönemde tehlikeler yaratabileceğini gösteriyor. OECD’nin 24 ülkede 16-65 yaş aralığında olan kişiler üzerinde yaptığı araştırmada edebiyat, sayılardan anlama ve problem çözme becerileri incelenmiştir. Ekim ayının başlarında yayınlanan rapor, Ame-

rikalıların bu üç alanda da göreceli olarak zayıf olduğunu ortaya çıkarıyor. Araştırmada, yazılı materyalleri anlama ve yanıtlama becerisini içeren edebiyatta, Amerikalı yetişkinlerin yaklaşık yüzde 12’si en üst düzeyde puanlar aldı. Bu oran Finlandiya ve Japonya’da yaklaşık yüzde 22’dir. Rakamları ve matematik kavramlarını kullanma becerisinin ölçüldüğü sayılardan anlama alanında ise Amerikalılar “çok kötü” olarak nitelendirildi. Sadece İtalya ve İspanya’dan daha iyi bir performans gösteren Amerikalıların üçte biri, matematik alanında en alt sıralara yakın puanlar aldı. OECD raporuna dikkat çeken New York Times gazetesi, eğer ABD yakın bir zamanda bu konuda acil önlemler almazsa ülkenin uzun dönemli bir bedel ödeyebileceği uyarısını yapıyor.


Güncel

30 Ekim 2013 Çarşamba

15

YARALAR SARILAMADI Sandy Kasırgası geçen yıl kasım ayında ABD’nin 23 eyaletini vurdu. Kasırganın zararlarından ABD’de yaşayan Türkler de olumsuz etkilendi. Ancak aradan geçen bunca zamana karşın yaralar hala sarılamadı ZEYNEP ÖZ NEW YORK

(POSTA 212) Geçtiğimiz Kasım ayında Atlantik Okyanusu’nda oluşan ve Amerika tarihinde gördüğü en büyük kasırgalardan biri olan Sandy Kasırgası’nın ardından bir sene geçti. ABD’nin 23 eyaletinde şiddetli rüzgar ve şu taşkınlarına neden olan Sandy Kasırgası, özellikle New York ve New Jersey’de yaşayan Türkleri de olumsuz etkiledi.

TÜRKLER UYARILARI DİNLEMEDİ

Bir çok kişi fırtına nedeniyle evini terketmek zorunda kalırken, özellikle Brooklyn’in kıyı kenarında yer alan Türk iş yerleri tamamen sular altında kaldı. Sandy’den mağdurları, felaketin ardından bir yıl sonra hala yaralarını sarmaya çalışırken, kasırganın yarattığı hasarın bu denli büyük olması konusunda Türk toplumu arasında Sandy öncesi yapılan uyarıların hafife alındığı görüşüne varıldı.

“BİZE BİR ŞEY OLMAZ SANDIK”

Kasırgadan en ağır zarar gören Brooklyn’deki Emmons Avenue üzerindeki İstanbul Restaurant’ın sahibi Rıza Ataç, o büyük felaketi şöyle hatırlıyor: “Türklüğün vermiş olduğu ‘Bize bir şey olmaz düşüncesiyle, o akşam saat 6.30’a kadar restorandaydım. Birden fırtınanın şiddelenerek yükseldiğini gördüm. Arabama binerek olay yerinden uzaklaştım. Gece yarısı yağmur hafifleyince tekrar restorana geldim. Polisler yoları kapatmış, ağaçlar devrilmiş ve çatılar uçmuştu. Burası hayalet bir şehir gibiydi. Elektrikler gitmiş, soyguncular dükkanları yağmalıyordu. Bu manzara karşısında dehşete düştük. Restorana girmeye çalıştım. Kapı veya pencere kalmamıştı. Sandalyeler sele karışmıştı. Duvarlar yıkılmıştı.”

di akadaşları dışında hiç bir destek görmediğini belirtti. “Her şeyi kendi imkanlarımla hallettim” diye ekledi. 8 ay sonra, tamamen kendi çabalarıyla hizmete soktuğu İstanbul Restaurant’ın eskisine göre çok daha beğenildiğini söyleyen Sandy mağduru Rıza Ataç, “Müşterilerimiz restoranımıza geldiklerinde kendilerini İstanbul’da hissettiklerini söylüyorlar” diye belirtti.

FİLM SAHNESİNİ ARATMIYORDU

Bir diğer Sandy mağdurlarından, long Island’ın Merrick bölgesinde yaşayan New York Barosu avukatlarından Cahit Akbulut, kasırga anını sahil kenarından uzak mesafede yaşayan bir arkadaşının yanında geçirdiğini söyledi. Felaketten sonra evine giden Akbulut, gördüğü manzaranın bir film sahnesini aratmayacak nitelikle olduğunu anlattı. “Bütün eşyalar suyun altındaydı. Arka bahçenin duvarı yıkılmıştı. Herkes evinin önünde ne yapabileceğini düşünüyordu. Bir arkadaşımızın evinin üzerine başka bir ev yıkıldı. Başka bir arkada-

SANDY’DEN BİR YIL SONRA

lum Koordinatörlüğü görevini yürüten Türk polis Erhan Yıldırım ise, 2011 yılında meydana gelen Irene Kasırgası’nın ülkede çok büyük hasara yol açmaması nedeniyle,

HİÇ BİR MADDİ YARDIM ALAMADIM

Kasırgadan bir gün sonra New York Başkonsolosu Levent Bilgen’in kendisini ve bölgedeki diğer Türkleri ziyaret ettiğini söyleyen Ataç, “Sağolsun, ilk ziyarette bulunan Levent Bilgen’di.” Sonrasında, Belediye’den ve Federal Acil Durum Yönetim Kurumu’ndan (FEMA) görevlilerin restoranını ziyaret ettğini söyleyen İstabul Restaurant’ın sahibi Rıza Ataç, gerçekleşen görüşmelerin sonunda kendisine herhangi bir maddi yardım sağlanmadığını üzülerek belirtti. “Kasırgadan en çok ben zarar görmüştüm. Diğer restoranlar bir kaç ay içerisinde tekrar açıldı, fakat ben 8 ay resortanımı açamadım. Belediyeden veya sigortadan hiç bir yardım alamadım. Restoranımın bulunduğu binanın alt katında çalışma olmaması sebebiyle elektrik ve gaz sağlanamıyordu” şeklinde konuştu.

‘BİR MİLYON DOLARLIK ZARAR’

Rıza Ataç, Sandy sonrasında İstanbul Restaurant’ın toplamda 1 milyon dolarlık maddi zarara uğradığını söyledi. Maddi anlamda ken-

şımızın ise evi yarısına kadar su doluydu. 3 hafta elektriksiz kaldık” dedi.

HERKES HAZIRLIKSIZDI

Sigorta şirketlerinin uğradıkları hasarın bir kısmını karşıladığını söyleyen Akbulut, Sandy’ye sadece Türklerin değil, Amerikalıların da çok hazırlıksız yakalandığını belirtti. Akbulut, “Kimse bu kadar büyük bir su baskını olacağını beklemiyordu. İnsanların Sandy’yi ciddiye almamasından dolayı zararı bu kadar büyük oldu” diye ekledi. New York Polis Teşkilatı’nın Top-

Yaraları sarmak zaman aldı TADF Başkanı Ali Çınar, Sandy Kasırgası’ndaki yaraların sarılmasının zaman aldığını belireterek, “Özelikle Brooklyn’deki Türk esnaflarımızın toparlanması 8-9 ay sürdü” dedi.

ACİL VATANDAŞ HATTI

“Türk Amerikan Dernekleri Federasyonu olarak Sandy Kasırgasının olduğu gece itibarı ile 24 Saat Acil Vatandaş hattını devreye soktuklarına işaret eden Çınar, şöyle konuştu: ‘Şahsım ve ekibim ısıtıcı ve bebek ihtiyaçları dahil olmak üzere Sandy Kasırgası’ndan hemen sonra mağdur bölgelere giderek ziyaretlerde bulunduk. Ayrıca Elele ve AKUT kuruluşları ile yardım listesi belirlenerek belli bölgelere yardım edilmesini sağladık.

TADF Hukuk İşlerinden Sorumlu Başkan Yardımcısı Ayhan Ogmen, FEMA aracılığı ile New York ve New Jersey’de Sandy Kasırgası’nın hasar verdiği felaket bölgelerinde yaşayan ailelerin yardım alabilecekleri mevcut programları konusunda sürekli bilgiler vermeyi ihmal etmedik. Sandy sonrası tüm duyarlı sivil kuruluşlar ile düzenli koordinasyon toplantıları yapılması organize olduğunu söyleyebilirim. Kimse duyarsız kalmadı ve bizi bu mutlu etti. Bu tur felaketlere karşı daha sistemli ve önceden bir plan kurulması içinde ortak karar verildiğini tekrar belirtmek isterim.’’ TADF Başkanı Ali Çınar

TADF Başkanı Ali Çınar

Sandy Kasırgası öncesi yapılan uyarıların ciddiye alınmadığı görüşünde. Yıldırım, “ Sandy Kasırgası öncesinde hem polis teşkilatları, hem de belediye çok ciddi ihtarlarda bulundu. Fakat, bir önceki sene gerçekleşen kasırganın çok ağır sonuçları olmaması nedeniyle insanlar bu uyarıları ciddiye almadılar” diye konuştu.

HALA ÇOK GEÇ DEĞİL

Yıldırım, kasırgadan mağdur olanların devletten yardım alan bir takım özel kuruluşlara hala başvurabileceğini söyledi. Söz konusu yardım kuruluşlarından Council of People Organization’un (COPO) şu ana kadar 15 Türk aileye yardım ettiğini söylüyor. Kasırga sonrasında ABD’de yaşayan Türklerin başarılı bir şekilde organize olamadığına da değinen Yıldırım, Sandy mağduru Türkleri toplum olarak desteklememiz gerektiğinin altını çizdi.

TÜRKLERİ DESTEKLEYELİM

Sandy sonrasında, aylarca kapalı kalan Türk restoranlarının bir çok kişiye ekmek kapısı olduğuna değinen Erhan Yıldırım, “Yemeklerimizi oralarda yiyelim. Bu insanlar bizim toplumumuzun insanları. Belki maddi yardımda bulunmayabilirsiniz, fakat o restoranlarda yemek yiyerek, Türk toplumuna destek olduğunuzu gösterebilirsiniz” diye konuştu.

Dev kasırga Sandy’nin arkasından bir yıl geçti. New Jersey’de ve sahil kesimlerinde kazazedeler evlerine dönme uğraşı veriyorlar. Çok büyük yardımlar yapılıyor ama bürokrasi işleri yavaşlatıyor (NEW YORK-POSTA212) Amerika’nın doğu kıyılarınde 24 eyaleti vuran Sandy, yüzlerce cana mal olmasının yanı sıra 65 milyar dolarlık bir hasara yol açtı. New York’tan New Jersey’e son bir yıldır, insanlar sel basan evlerini, işyerlerini tekrar eski haline döndürmeye uğraşıyorlar. Selin getirdiği tonlarca çamurdan mahallerini, binalarını temizleme çabası hala sürüyor.

26 BİN KİŞİ EVLERİNE DÖNEMEDİ New Jersey’de 26 bin kişi hala kendi evlerine dönemedi. Sandy’nin evlerini yerle bir ettiği bu evsahipleri, bürokrasi yüzünden kendilerine söz verilen paraları alamadıklarını, bu yüzden evlerine dönemediklerini söylüyor. Eleştirilere karşın, eyelet yönetimi, yaşama mücadelesi veren kazazedelere 57 milyon dolarlık yardım kuponu dağıttıklarını ve bugüne kadar selden etkilenenlere yapılan federal yardımın 8 milyar dolara eriştiğini, ayrıca 17 federal yardım programının devreye girdiğini belirtiyor. YARDIM YAĞIYOR Diğer yandan Küçük Ölçekli İşletmeler Federasyonu, Sandy’de işyerlerini kaybeden girişimcilere yönelik 2.4 milyar dolarlık bir yardım paketini devreye soktu. Ulusal Felaket Yönetimi Merkezi (FEMA), kazazedelere, kiralarını ödeyebilmek ve boşalttıkları evlerinde aciliyet taşıyan onarımlar yapabilmek için 1.42 milyar dolar-

lık yardım yaptı. Kuruluş, ayrıca belediyelere sel enkazını temizleyebilmeleri kritik altyapıları onarmak ve hasar gören hastaneleri açabilmesi için 2.7 milyar dolarlık bir yardımda bulundu.

SORUNUN KÖKENİNE İNİLİYOR Sandy gibi olağanüstü bir kasırgaya yol açan asıl etkenin “iklim değişikliği”nden kaynaklandığı kamuoyunda yaygın bir şekilde kabul görüyor. Bunun için sahillerdeki yoğun nüfusu azaltmak amacıyla, sel baskınına uğrayan arazilerin kamulaştırılmasına dayanan 400 milyon dolarlık bir program başlatıldı. Sele karşı korumasız olan bu yerleşim bölgeleri, bu programla, “seli emme işlevini görecek” dev yeşil parklara, sulak alanlara dönüştürülecek. Hemen arkasından New York Belediye Başkanı Bloomberg, iklim değişikliğine karşı kenti daha dirençli kılacak ve doğa felaketlerini azaltacak PlaNYC adında 20 milyar dolarlık çok kapsamlı bir programı kamuoyuna sundu.


SANAL AŞK = YALAN AŞK Sanal alemdeki arkadaşlık sitelerini kullananların çoğunun kendilerini tanıtırken yalan söylediği ortaya çıktı

(NEW YORK - POSTA 212) Pew Araştırma Merkezi’nin geçtiğimiz günlerde gerçekleştirdiği “ İnternet & Amerikan Hayat Projesi” adlı bir çalışma, arkadaşlık sitelerini kullanan kişilerin yüzde 54’ünün dış görünüşleri, yaşları ve gelirleri ile ilgili yanlış bilgiler verdiğini ortaya çıkardı.

SAHTERKARLIK İLİŞKİNİN BİR PARÇASI Sahtekarlığın kadın-erkek ilişkisinin bir parçası olduğunu söyleyen ilişki uzmanı ve yazar Dan Slater, “Hayat küçük ve büyük yalanlar dizisidir. Özellikle bekarlar kendilerini daha çekici göstermek için bazen pembe yalanlar söyleyebiliyor. Ben barda bir kadınla tanıştığımda,

tabii ki boyum veya saç rengimle ilgili yalan söyleyemem. Fakat İnternet üzerinden gerçekleşen tanışmalarda, karşıdaki kişiyi görmediğiniz için doğru söyleyip söylemediğini bilemezsiniz” diye konuştu. Çöpçatanlık sitelerini kullanan bazı kişilerin yalan söylememeye özen gösterdiklerini de belirten ilişki uzmanı, kişilerin birbirlerine

resimlerini göndererek güvenilirliklerini arttırdığını ekledi.

İLK BULUŞMA HAYAL KIRIKLIĞI Sanal alemde tanışan kişilerin çoğunun ilk buluşmadan sonra hayal kırıklığına uğradığını tespit eden Pew çalışması, bunun nedenini kişilerin ilk buluşmada çok büyük beklentilere sahip olmaları ve yılladır hayalini kurdukları kişiyle karşılaşacaklarını sanmaları olduğunu belirtti.

30 Ekim 2013 Çarşamba YIL 1 • SAYI 24

HAFTALIK ÜCRETSİZ

ABD’de İslamiyet yayılıyor Amerika’da İslam hızla yaygınlaşıyor. Müslümanlar arasında doğum oranının yüksek olması, Müslüman ülkelerden göçün devam etmesi ve İslamı seçenlerin sayısındaki artış, bu gelişmenin ana nedeni olarak gösteriliyor ERTAN BEZEN NEW YORK

(POSTA 212) Amerika’da geçen yıl yaklaşık 30 bin kişi din değiştirerek Müslüman oldu. Ayrıca Müslümanlar arasında doğum oranın yüksek olması ve Müslüman ülkelerden göçün devam etmesi ABD’de bu nüfusu giderek artırıyor. Dünya genelinde Müslüman sayısının 1.5 milyarın üzerinde olduğu tahmin ediliyor. Bazı kaynaklara ve anketlere göre ABD’deki Müslüman nüfusu Yahudileri geçmiş durumda. Bu kaynaklar Amerika’da 6 mily-

onun üzerinde Müslüman olduğunu gösteriyor. Bununla paralel olarak Amerikan Devleti Müslüman toplumun ihtiyaçları doğrultusunda mahalli camiler, mescitler açıyor. Hatta artık bir çok iş merkezinin içinde de mescitler açıldığı görülüyor. Diğer yandan Müslümanların dini bayramlarının resmi tatil ilan edilmesi yönünde, Türk ve Müslüman toplulukları New York Belediyesi’ne yönelik girişimlerini sıklaştırıyor. Yine de yapılan anketler İslam dinine karşı hala önyargının ciddi bir şekilde sürdüğünü gösteriyor.

ESRAR SERBEST OLSUN! Gallup tararfından yapılan bir anket tarihte ilk kez Amerikalıların çoğunun marihuananın serbest olmasını istediğini tespit etti (NEW YORK-POSTA212) Gallup Araştırma Şirketi’nin düzenlediği bir ankete göre, Amerikalılar’ın yüzde 58’inin marihuananın yasallaşması gerektiğini düşünürken, yüzde 39’u yasak kalmaya devam etmesini istiyor. Gallup’un 1969 yılında gerçekleştirdiği ankette, Amerikalılar’ın yüzde 84’unun marihuananın yasallaşmasına karşı çıktığı tespit edilmişti. Yaklaşık 45 yıl içerisinde marihuana kullananlarının sayısını artmasının anketin yeni sonucununda büyük bir payı olduğu düşünülürken, bu yıl düzenlenen ankete katılanların yüzde 38’inin daha hayatlarında en az bir kere marihuana kullandığınını söylemesi bu tezi doğrular nitelikte oldu. Gallup’un anketi Demokratlar’ın yüzde 65’inin, Cumhuriyetçiler’in ise

yüzde 35’inin marihuananın yasallaşması gerektiğini düşündüğünü de ortaya çıkarırken, 2012 yılında düzenlenen bir başka ankette bu oran 61’e 33 olarak tespit edilmişti. Bu alanda, en büyük adımın bağımsızlar tarafından atıldığını iddia eden Gallup çalışmasında, 2012 yılında bağımsızların yüzde 50’sinin marihuananın yasallaşmasını istediği, bu oranın 2013 yılında yüzde 62’ye ulaştığı söylendi. Geçtiğimiz yıl Colorado’da ve Washington’da gerçekleşen marihuana destekli girişimlerin, ülkede marihuananın serbest olmasını isteyenlerin sayısının giderek artmasında büyük bir payı olduğu düşünülüyor.

ÖĞRETMENİNİ ÖLDÜRDÜ (MASSACHUSETTS - POSTA 212) Massachusetts’teki 14 yaşındaki bir öğrenci matematik öğretmeninin ölümünden sorumlu tutuluyor. Geçtiğimiz Perşembe günü ABD’nin Massachusetts eyaletindeki Danvers Lisesi’nde görev yapan matematik öğretmeni Colleen Ritzer (24) okulunun arka bahçesinde ölü bulunmuştu. Eyalet dedektiflerini yaptığı incelemeler sonucunda katilin Ritzer’in 14 yaşındaki öğrencisi Philip Chism olduğu ortaya çıktı. Öğrencileri tarafından çok sevilen Ritzer’in bir kaç gün işe gelmemesi üzerine okul yönetimi evini aramış, Ritzer’in ev telefonuna da yanıt vermemesi üzerine polise haber vermişti. Bunun üzerine alarma geçen polis bir süre sonra okulun arka bahçesinde Ritzer’in ölü bedenini buldu.

ÇÖP POŞETİNDE TAŞIDI Bu esnada, Ritzer’in öğrencilerinden Chism’in öğretmeni ile aynı günlerde kaybolması ve kendisine ulaşılmaya çalışılmasına rağmen haber alınamaması dedektiflerin kafasında soru işaretlerinin oluşmasına neden olmuştu. Matematik öğretmeni Ritzer’in nasıl ve neden öldürüldüğü konusunda herhangi bir açıklama yapmayan yargıç Blodgett, geniş çaplı bir incelemenin sonunda Ritzer’in katilini Chism olduğunu söyledi. Boston Globe gazetesine göre, Chism Ritzer’i öldürdükten sonra öğretmeninin cesedini mavi bir çöp poşetine koyarak okulun arka bahçesine taşımıştı. Olaydan sonra Denver Lisesi’ndeki öğrenciler tek tek sorguya çekilirken, Chism’in bazı arkadaşları bir kaç gündür okulun arka bahçesinde bir mavi poşet olduğunu fark ettiklerini fakat poşetin içinde ne olduğuna bakmadıklarını söyledi.

Attığı Twitter yüzünden Beyaz Saray’dan kovuldu Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi’nde nükleer silahsızlanma alanında görev yapan Jofi Joseph’in, iki yıl boyunca Twitter’da@NatSecWonk adıyla yüzlerce eleştirel mesaj gönderdiği bildirildi. Bir Beyaz Saray yetkilisi, Joseph’in artık bu görevde olmadığını, ancak konuyla ilgili yorum yapılamayacağını belirtti. Geniş bir takipçi ağına sahip hesabında Joseph, birlikte çalıştığı yetkililerin siyasi amaçları ve kariyer girişimleri hakkında yorumlarda bulunuyordu. Joseph’in mesajlarına hedef olan kişiler arasında Dışişleri Bakanı John Kerry, Başkan Barak Obama’nın danışmanlarından Ben Rhodes, bazı gazeteciler ve Cumhuriyetçiler de yer aldı. Bir Twitter mesajında Joseph, eski dışişleri bakanı Clinton’un “Orta Doğu’da pek az politik hedefi bulunduğunu ve hiçbir kazanımı olmadığını” ifade etmişti. Joseph, Libya’daki Amerikan konsolosluğuna yönelik saldırı için de Clinton’un “sorumluluk üstlenmeyen tutumunu” eleştiren bir mesaj göndermişti. İşten atıldıktan sonra Politico sitesine açıklama yapan Joseph, insanların güvenini kötüye kullandığı için pişmanlık duyduğunu belirterek hakaret ettiği kişilerden özür diledi. (BBC)


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.