POSTA212 - SAYI 18

Page 1

91 YAŞINDA YİNE GURURUMUZ OLDU

ABD’YE ZEYTİNYAĞ İHRACATINDA REKOR ARTIŞ Türkiye’de rekoltenin artması ve İspanya’daki kuraklık, Türk zeytinyağı sektörüne yaradı.

» 5’TE

■ Yıllarca kulak-burun-boğaz uzmanlığı yapan Naci Yıldız, ilk kez 81 yaşında milli formayla tanışıp 300 madalya ile kupanın sahibi oldu. ABD’deki Türklerin ‘Doktor Naci Abi’si, 91 yaşında da 23. Balkan Şampiyonası’nda 3 madalya birden kazandı . » 3’TE

CUMHURBAŞKANI GÜL’ÜN AT SEVGİSİ ■ Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Türkmenistan Cumhurbaşkanı Gurbanguli Berdimuhamedov’un hediye ettiği “Arkadaş” isimli atını ziyaret etti ve fotoğraflarını da Twitter hesabından paylaştı. » 9’DA

18 Eylül 2013 Çarşamba YIL 1 • SAYI 18

HAFTALIK ÜCRETSİZ

A M E R İ K A’ D A K İ

TÜRKLERİN

GAZETESİ

www.posta212.com

LEVENT BİLGEN: HER ŞEY VATANDAŞ İÇİN

■ Türkiye’nin New York Başkonsolosu Levent Bilgen, ABD’de yaşayan Türkler’in ayağına hizmeti götürmeyi hedeflediklerini söyledi » 2’DE

FED İÇİN KARAR HAFTASI » 7’DE

ABD - RUSYA ANLAŞTI DÜNYA ‘OH’ DEDİ

■ Bütün dünya Amerika’nın Suriye’yi vurmasını beklerken, aniden ABD ve Rusya anlaştı. Suriye ‘zafer’ ilan etti. Bütün dünya ise derin bir nefes aldı » 8’DE

WASHINGTON’DA KANLI PAZARTESİ ■ Beyaz Saray’a 4 kilometre uzaklıktaki donanmayaait bölgeye silahlı saldırı düzenlendi: 13 ölü, 8 yaralı. » 9’DA

YASADIŞI GÖÇMENLERE

EHLİYET MÜJDESİ Geçtiğimiz hafta eyalet meclisi Kaliforniya Valisi’nin önüne bir yasa tasarısı gönderdi. Buna göre yasadışı göçmenler ehliyet alabilecek. Binlerce göçmenin kimlik yerine de geçen ehliyet için Kaliforniya’ya akın etmesi bekleniyor. »13’TE

COLORADO SELE TESLİM ■ Colorado’da bir yıl içinde yağması gereken yağmur son bir haftada yağınca felakete neden oldu. 8 kişi sulara kapılıp öldü, binlerce kişi de evsiz kaldı, bine yakın kişi ise kayıp. » 15’TE

DÜNYANIN EN MUTLU ÜLKELERİ

» 16’DA

Krizin beşinci yılında ABD’lilerin beşte biri aç ■ ABD’nin en büyük bankacılık kurumlarından biri olan Lehman Brothers’ın 15 Eylül 2008’de çökmesi sonucu Amerika tarihinin en büyük ekonomik krizine girmişti. İyileştirmeler ve alınan önlemlerle ekonomi biraz düzelse de halen her beş Amerikalıdan biri yemek parası bulmakta zorlanıyor. » 6’DA

NEW YORK’U » 15’TE BEKLEYEN TEHLİKE

SALMAN SHAIKHT ‘Suriye’yi birlikte tutmak gerekiyor’ ■ Brookings Enstitüsü’nün Doha’daki merkezinde direktörlüğün yanısıra Ortadoğu ve Körfez ülkeleri özelinde çalışmalar yapan eski diplomat Salman Shaikh, Posta 212’ye konuştu. » 10’DA


2

Toplum Yaşam

18 Eylül 2013 Çarşamba

Mehveş Koçak mehveskocak@posta212.com

İbadet özgürlüğü AMERİKA’NIN güzel taraflarından biri ibadetin özgürlüğü.... Peki bu ne anlama geliyor? İbadetin istendiği gibi yapılması mı? Hayır sadece bu değil. Sizi sonuna kadar özgür bırakıyor. Yani ne para ne de yer veriyor. Kuruş destek çıkmıyor. Yap-işlet ama herşeyinle sen ilgen, bizden sana sonsuz özgürlük diyor. “Biz sana karışmayalım ama sen de bizden isteme” diyerek, her cemaati ayrım yapmaksızın kendi halindeki bütçesiyle bırakıyor. Protestanlar, Katolikler, Mormonlar, Ortodokslar, Museviler, Budistler, Müslümanlar, Hindular, Üniteryen Üniversalistler, Paganlar, Vikanlar, Duridler ve tabi bu dinler bağlı çok farklı mezhepten gelenlerin destekleri ile dini hizmeti veren ibadet yerleri ayakta kalıyor. Tabi bu yerlerde sadece ibadet edilmiyor. Okul, evlilik, cenaze, haftasonu toplantıları, dersler ve buna benzer etkinliklerle yapılıyor. Böylece hem cemaat kaynaşıyor ve din kuşaktan kuşağa öğretiliyor hem de bu etkinlikler sayesinde ihtiyaç olan para toplanabiliyor. Hatta din görevlilerinin parası da aynı kasadan ödeniyor. Türkiye düşünüldüğünde büyük tartışma yaratacak bir konu. Halkın desteğiyle ayakta kalacak bir Diyanet İşleri Başkanlığı düşünebiliyor muyuz? Ülkemizde dini hizmetler, devletin baş görevleri arasında geliyor. Hatta eğitimden daha fazla bütçe ayrılan Diyanet İşleri Başkanlığı yurdun dört bir yanına kesintisiz hizmet veriyor. Daha geçtiğimiz günlerde Akdeniz’in küçük bir dağ köyünde aileden biri Cuma namazına dağ başındaki camiye gitti. “Niye burası?” diye sorunca, öğrendim ki meğer Cumadan Cumaya bir kaç kişi dışında kimse gelip gitmiyormuş bu camiye. O da sevap diye, camiyi ve din görevlisini yalnız bırakmamak için kendine görev edinmiş bu camiye gitmeyi. Caminin etrafında dağ tepe toplasan 10 hane var. Çoğu da yazlıkçı. Üzüldüm yazık olmuş onca emeğe. Üstelik dağdaki evlerin şehir suyu bile yok! Belediye, henüz suyu, kanalizasyon kanallarını bağlamamış dağbaşına. Caminin yapıldığı yeri köyden biri bağışlamış, bir kaç kişinin koyduğu para ve devletin desteğiyle de cami yapılmış. Devlet, din görevlisini hemen atamış, ama ne acıdır ki camiye gidecek nüfus yok dağbaşında! Şimdi yıksan yıkamazsın, hizmeti kezsen atıl bırakamazsın. Mecbur cami de din görevlisi de hizmet vermeye devam edecek orda. Belki zamanla bölgede nüfus artacak ama o da imkansız bölge orman arazisi! “Ziyan” dinimizce de günah değil mi? Diyanet İşleri Başkanlığı bütçesinin kabarmasının sebebi bunlar değil mi? Gurur duyuyoruz Müslüman bir ülkeyiz diye ama hala kendi bütçesiyle yetinemeyen bir Diyanet İşleri Başkanlığımız var. Lafa gelince herkes dindar ama söz konusu destek olunca kaçan kaçana. Öyle büyük paralarda değil, herkes kesesine göre destek çıkacak. Sonuçta gönül işi, kalbinden ne koparsa...

TED mezunları ‘Kurufasulye Günü’nde buluştu (NEW YORK - POSTA 212) TED USA Derneği New York’ta Geleneksel Kurufasulye Günü’nü düzenledi. Etkinliğe New York ve çevresinde yaşayan TED Koleji mezunları ve aileleri katıldı. TED USA Derneği, New York’ta A La Turka restoranda düzenlediği Gelenkesel Kurufasulye Günü’nde TED Koleji mezunlarını buluşturdu. Kendisi de TED mezunu olan New York Başkonsolosu Levent Bilgen himayesinde düzenlenen Kurufasulye Günü’nde TED USA Başkanı Doğa Kayalar Polat ABD’de yaşayan TED mezunlarının çok iyi konumlara geldiklerini ve onları bir araya getirerek destek vermeye devam edeceklerini kaydetti.

NBA’DE TÜRK ŞOVU

TADF’nin girişimleriyle NBA takımlarından Brooklyn Nets ile Utah Jazz arasında 5 Kasım’da oynanacak basketbol maçı öncesi Türk gecesi yapılacak (NEW YORK – POSTA 212) Amerikan Profesyonel Basketbol ligi (NBA) takımlarından Brooklyn Nets ile Türk Amerikan Dernekleri Federasyonu (TADF) arasında ortak program düzenlenmesi konusunda anlaşmaya varıldı. Brooklyn Nets yöneticileri ile görüşen TADF Başkanı Ali Çınar, başkan yardımcıları Cemil Özyurt ve Hicri Ataş, Türk Amerikan Dernekleri Federasyonu’nun 5 Kasım’da Barclay Center’da oynanacak Brooklyn Nets ve Utah Jazz maçında Türk Gecesi yapılacağı müjdesini verdi. Gecede ayrıca Utah Jazz için oynayan Enes Kanter’e de destek verilecek.

aliyetlerin olması NBA’e daha çok renk getiriyor’’ dedi.

» NBA GECESİ TÜRK GÜNÜ OLACAK

» BARCLAYS ARENA KIRMIZI BEYAZ

Maç başlamadan kısa bir süre önce Türk kültürünü tanıtan dans gösterilerinin yanı sıra, 40 çocuk Brooklyn Nets ve Utah Jazz oyuncularyla ‘Hi-Five’ yapacak. Gecede Türk Amerikan Dernekleri Federasyonu’nun organize ettiği ‘Turkish Night’ için anonslar ve dijital olarak sinevizyon gösterilerinin olacağını belirten TADF Başkan Yardımcılarından Cemil Özyurt, programın detayının yakın zamanda açıklanacağını bildirdi. Tribünde belli bölümlerin Türk taraftarlara ayrılarak kırmızı-beyaza bü-

rünmesi amaçlanıyor. Bilet satışı ile ilgili detayları ise önümüzdeki günlerde Federasyonun web sitesinden anons edilecek.

» NBA MAÇLARINA RENK GELECEK

Maçın oynanacağı Barclay Center, NBA takımları için de en yeni basketbol arenalarından biri. Geçtiğimiz yıl eylül ayında hizmete açılan Barclay Center, 1 milyar dolara mal oldu. 18 bin kişilik merkez, konser ve hokey maçlarına da ev sahipliği ya-

pıyor. Brooklyn Nets Direktörü Frank Sullivan, ‘‘Türk dostlarımızı 5 Kasım’da saat 19.30’da başlayacak maçta ağırlamaktan memnun olacağız’’ dedi. Diğer etnik grupların da bu tür kültür geceleri için başvuruda bulunduğunu kaydeden Sullivan, Türk toplumunun bu yıl için Brooklyn Nets ile temasa geçen beş etnik gruptan biri olduğunu vurguladı. Brooklyn Nets Pazarlama Müdürü Erin Cauthen da, ‘’Bu tür kültürel fa-

TADF Başkanı Ali Çınar, Türk Amerikan Dernekleri Federasyonu’nun ülkemizin tanıtımına katkıda bulunacak bu faaliyetin ayrıca birlik ve beraberlik için önemli olduğunu vurgulayıp, ‘‘New York ve çevre eyaletlerdeki vatandaşlarımızla kırmızı ve beyaz bayraklarımızı alarak geceyi tam Türk Günü’ne çevirmeyi hedefliyoruz’’ dedi. Brooklyn Nets takım değeri 530 milyon dolar, Utah Jazz takımının değeri ise 432 milyon dolar civarında. Brooklyn Nets’i efsane oyuncuları Jason Kidd çalıştırırken bu yıl Kevin Garnet gibi NBA’ in yıldız oyuncularından biri de Nets için ter dökecek.

Hizmet ayağa gidecek New York Başkonsolosu Levent Bilgen, geçici yeni ofis ve çalışmaları hakkında bilgi verdi ve hizmeti ABD’de yaşayan Türkler’in ayağına götürmeyi hedeflediklerini söyledi (NEW YORK-POSTA212) New York Başkonsolosu Levent Bilgen, geçen hafta “Başkonsolosluk geçici ofisinin tanıtım” programında Türk basın mensupları ile bir araya geldi. Basın mensuplarına geçici ofisi

gezdiren Bilgen, yeni ofis ve çalışmalar hakkında bilgi verdi.

» ‘İNSANLARIMIZ KÜSMESİN’

Başkonsolos Levent Bilgen, “Görevimiz geniş düşünüp hamuru yo-

ğurmak. İnsanlarımızın küsmesini istemiyoruz. Takım ruhuyla, emek yoğun çalışıp, ABD genelinde vatandaşlarımızın ayağına hizmet götürmek istiyoruz” dedi. Basın mensuplarına ekip arka-

daşlarını tanıtan Başkonsolos Bilgen, resmi rakamlara göre ABD’de 350 bin Türk vatandaşının yaşadığını, ABD genelinde yer alan beş konsolosluğa bir yenisini eklemek için çalışmalara başlandığını açıkladı. Bilgen, “Florida’da 30-35 bin, Tampa’da 5-6 bin vatandaşımız yaşıyor, orada yaşayan vatandaşlarımıza da hizmet ulaştırmak ve onları yormamak istiyoruz” dedi.


Güncel Toplum

18 Eylül 2013 Çarşamba

PİSTLERİN İHTİYAR DELİKANLISI

TADF’DEN KUTLAMA MESAJI Naci Yıldızhan’ın başarısı üzerine Türk Amerikan Dernekleri Federasyonu da bir mesaj yayınladı. Mesajda “Amerikadaki Türk toplumu içinde sevilen ve SNETACA derneği olmak üzere Federasyonumuzun toplantı ve çalışmalarına uzun yıllar katılan 91 yaşındaki Dr Naci Yıldızhan 23. Balkan Veteranlar Atletizm Şampiyonası’na katılarak üç günde altı rekora imza attı, üç madalya kazandı. … 4 kez bypass ameliyatı geçiren Yıldızhan, “yaş 70 iş bitmiş” anlayışının doğru olmadığını, kendisi 91 yaşında olmasına rağmen her gün antrenman yaptığını dile getirdi. Türk Amerikan Dernekleri Federasyonu olarak Dr Naci Yıldızhan’ı canı gönülden kutlar, başarılarının devamını dileriz” denildi.

ABD’deki Türklerin ‘Doktor Naci Abi’si, 91 yaşında girdiği ve 6-8 Eylül tarihlerinde yapılan 23. Balkan Veteranlar Atletizm Şampiyonası’nda 3 madalya birden kazandı BARBAROS SAYILGAN NEW YORK

(NEW YORK – BODRUM – POSTA 212) Amerika’daki Türk toplumunun üyesi olan 91 yaşındaki Dr. Naci Yıldızhan 23. Balkan Veteranlar Atletizm Şampiyonası’na katılarak üç günde altı rekora imza attı, üç madalya kazandı.

» REKOR KIRDI

Evli 2 çocuk, 4 torun sahibi Yıldızhan, 6- 8 Eylül’de düzenlenen yarışmaların ilk gününde 90- 95 yaş kategorisinde 100 metrede 19.94’lük derecesiyle birinci olup, Balkan ve Türkiye rekoru kırdı. Yıldızhan ikinci gün 400 metrede 2.58.65, son gün ise 200 metrede 53.88’lik derecesi ile hem birinci oldu, hem de Balkan ve Türkiye rekorlarını kırdı. Yıldızhan 70 senedir koşuyor. 1975 – 85 yılları arasında 22 maraton koşan 91 yaşındaki Yıldızhan, 52 yaşındayken Boston ma-

ratonunu 3 saat 15 dakikada tamamlamış. ABD’de yaşayan Türklerin Doktor Naci abisi elde ettiği son başarısıyla Türk medyasının ilgi odağı haline geldi. Başarısı çok sayıda gazete ve internet sitesine flaş haber oldu, televizyon kanalları özel röportaj yapmak için sıraya girdi. Amerika’daki Türklerin Doktor Naci Abisi, Amerika’daki Türklerin gazetesi Posta 212’ye konuştu. ■ Bunu nasıl başarıyorsunuz? Biraz talih, biraz gayret. Benim ailemde herkes genç yaşta, 60-65 yaş aralığında kalp rahatsızlığından vefat etti. Ben ise bir tarihi eser olarak bu yaşa geldim. Ben 16 yaşından beri koşuyorum, spor yapmamım çok faydası oldu. Sigara hiç içmedim. Bu arada 1991 yılında bir kalp-damar ameliyatı oldum. Onu da atlattım. Ondan sonra da müsabakalara ka-

tılmaya devam ettim. Yılda 4-5 kez koşulara katılıyorum. 100, 200 ve 400 metre koşuyorum. Bu mesafelerde koşan benim yaşımda insan pek yok. Olanlarla bir araya geliyoruz. Müsabakalarda çoğu zaman ben onları geçiyorum bazen de onlar beni geçiyor. ■ Bir gününüz nasıl geçiyor? Haftada iki defa 3000 metre koşuyorum, çok yavaş. Haftada iki kez spor salonuna gidip ağırlık çalışıyorum. Haftada iki defa da stadyumda sürat çalışması yapıyorum. Yemeğe dikkat ederim. Az yağlı ve haşlama yerim. Kızartmadan uzak dururum. Et çok az yiyorum. ■ Gençlere ne öneriyorsunuz? Şanslı olan ve uzun yaşayan ailelerden gelenler uzun yaşıyor. Gençler spor yapmalılar. Bazıları küçük yaşta spora başladığı halde 16-17 yaşına geldiğin-

de sporu bırakıyor, devam etmiyor. Sporun bütün hayat boyunca devam etmesi lazım. Ağır olması da şart değil. Gün aşırı yarım saat ya da 45 dakika yürüyüş bu işi halleder. Daha fazla yapsanız daha da faydalı olacağı kanaatindeyim. Türk yemeklerini çok daha iyi buluyorum. Kahvaltı çok önemli. Domates, peynir, zeytin, zeytinyağı, çay veya kahve kahvaltı için yeterli. Öğlenleri ufak bir sandviç beyaz peynirli, kaşar peynirli ve yanında meyve, elma, erik gibi... Akşamları da arzu ettiğiniz şekilde yiyebilirsiniz. Aslında bunu yiyeceğim bunu yemeyeceğim diye kendinize hayatı zehir etmenin bir manası yok. Tabi kilonuzu aşağıda tutmanız lazım. Göbeğe dikkat etmek lazım. Senede bir iki defa doktor muayenesinden geçmek gerek. Kan tahlili yaptıracaksınız. Kolesterolünüzün normal limitlerde olması lazım. Hayatın iyi taraflarını görmek lazım. Herkesi ve her şeyi affetmek lazım. Bunun büyük faydasını görürsünüz. Bütün bunlar stresi aşağı bir seviyede tutar. Uzun hayat için bu da lazım.

81 YAŞINDA MİLLİ OLDU Yıllarca kulak-burun-boğaz uzmanılığı yapan Yıldız, ABD’de yaklaşık 300 madalya ve kupa kazandı. Yıldız, 2004 yılında yaşlı atletler dalında Türkiye’de düzenlenen 4’üncü Balkan Yaşlılar Atletizm Şampiyonası’nda da 200 metredede Balkan rekorunu kırdı ve 81 yaşında ilk kez Türk milli formasıyla tanıştı Mesleğine 14 yıl önce son veren Yıldız, 80 yaşından sonra yaklaşık üç yıl Housatonic İletişim ve Teknik Üniversitesi’nde sanat tarihi eğitimi aldı. 2 kız babası Yıldız, 32 yıldır Füsun Hanım’la mutlu bir evlilik sürdürüyor.

» GÜNE KOŞUYLA BAŞLIYOR

New York’un yaklaşık 120 kilometre kuzeyinde, Connecticut eyaletinin Stradford kentinde göl kenarında çam ağaçlarıyla çevrili villasında yaşayan Yıldız, haftalık programı çerçevesinde güne orman koşusuyla başlıyor. Antremanlarını disiplinli bir şekilde jimnastik, ağırlık ve pistte sürat koşularıyla sürdürüyor. Yaz aylarındaysa bu antremanlara evinin kenarındaki gölde 2 kilometrelik yüzme ekleniyor.Yaz tatilerini de Bodrum’da geçiriyor. Naci Yıldız atletizme 1940’ta Kaba-

taş Lisesi’nde öğrenciyken başlamış ve ilk madalyasını 800 metrede 2’nci olarak kazanmış. Tıp fakültesindeki derslerin yoğunluğu onu atletizmden koparsa da 55 yıl önce geldiği ABD’de ilerleyen yaşına aldırmadan bu çok sevdiği spora yeniden başlamış ve kır koşuları, 5 bin metre, 10 bin metre ve maraton koşmaya başlamış.

» EVİ MADALYA DOLU

Girdiği her yaş grubu kategorisinde madalyaları toplayan Yıldız, madalya, kupa ve plaketlerle evini bir spor müzesine çevirmiş. 1975 ve 1985 arasında 10’u Boston maratonu olmak üzere 22 maratonu bitiren Yıldız, daha sonra kısa mesafelerde yarışmaya başlamış. 100- 200-400 ve 800 metrelerde ABD’de birçok yarışta birinci olmuş. Bu yıl da Haziran, Temmuz ve Ağustos’ta düzenlenen yarışmalarda 10 birincilik ve iki ikincilik

kazanmış.

» MİLLİ OLMA ŞEREFİ

İlk kez milli olduğu 81 yaşında katıldığı Balkan Şampiyonası’nın ardından duygularını şöyle izah ediyor: “Böyle bir hadiseyi 60-70 yıldır beklemekteydim ve çok sevindim. Yarışmada 200 ve 400 metrelerde şampiyon oldum, 200 metredeyse Balkan rekorunu kırdım. Artık eskisinden daha çok çalışıyorum. Milli formayı giydiğimiz için üzerimizde daha fazla mesuliyet oluyor, bu büyük bir şeref, askere gitmek gibi. Türk insanının eski tabirleri diye nitelediği `yaş yetmiş, iş bitmiş’ lafının yanlış bir felsefe olduğunu söyleyen Yıldız, “Hayatta kaldıkça yaş ve iş bitmez. Sıhhatli kaldığınız müddetçe yaşlılığın güzel meyvelerinden istifade etmek gerekir. Yaşlı insanlar spor yapmaktan çekinmesin. Günde

yarım saat-45 dakika oturma odalarında, bahçelerinde spor yapabilirler. Başladıktan 3-6 ay sonra olumlu neticelerini görecekler’’ dedi.

» ÇOK İYİ PİYANO ÇALIYOR

Doktor Naci Yıldız ilerleyen yaşına ragmen on parmağında on marifet olan bir kişiliğe sahip. Tam bir müzik tutkunu ve çok iyi piyano çalıyor. Arkadaşlarıyla Türk sanat müziği korosu kurmuşlar ve evlerindeki çay toplantılarında prova yapıyorlar. Ayda bir kez Connecticut eyaletinde, yılda birkaç kez de çeşitli eyaletlerindeki turnelerde sahne olan koro, performanslarının tüm gelirini de Türkiye’ye göndererek eğitime katkıda bulunuyor. Yıldız, uzun süre başkanlığını yürüttüğü Türk-Amerikan Doktorlar Birliği’nin de kurucusu.

Doğan Uluç doganuluc@aol.com

İnekler niye çalınmıyor? CHRIS Brown Las Vegas’ta ilgi görmeyen şovuna ‘yenilerle’ çıkıyor. Şarkılar, CD’ler, dansörler, müzik, kıyafetler hep yeni. Gene de paralı izleyici sayısı az, haftalar önceden yer ayırtmaya gerek yok. Hırslı rapçi ne yapıyor derseniz cevabı var: Alkış toplamak için erkek striptizi. Chris gömleğini yukarı, pantolonu aşağı çekerek yeni dövmelerini teşhir ediyor. Göğsü, kolu, göbek üstü, kalça üstü dövmeyle kaplı. Boynunun sağındakini davul temposu eşliğinde gösterirken klüpte ses kesiliyor. Dövmenin adı ‘Dayak Yiyen Kadın’. 2009’da rapçinin dayağıyla gözleri kapanmış, ağzı-burnu kan içinde yanaklarına çürükler basmış pop şarkıcısı Rihanna’nın ikizi gibi. Salondakiler ‘yuha’ çekiyor, Brown gösteriyi kısa kesiyor. Kadın milletini anlamak güç. Rapçinin kamyon çarpmışa benzettiği uzatmalı sevgilisi hala 4 yaş küçük sevgilisine toz kondurmuyor: ‘‘Boynuna görüntümü kazıtarak ayrılmazlığımızı vurguluyor. Benim en büyük aşkım Chris’’ diyerek konuyu noktalıyor. Dövme’nin (tattoo) geçmişi bin yıl öncesine dayanıyor. Beş kıtanın her yerinde dövmecilik var. Tattoo, Polinezya (Ta- vurmak) ve Tahiti (Tatau) sözcüklerinden gelmiş. 1991’de İtalya ve Avusturya arasında dağda donmuş bulunan iki bin yıllık Buz Adam’ın vücudunda 57 dövmeye rastlandı. Japonlar, güney Asya yerlileri, Maori’ler, Kuzey Afrika’da Berber’ler, daha çok yüz dövmelerine meraklı.Hristiyanlık öncesi Cermen ve

Kelt’ler, Orta ve Kuzey Afrika kabileleri dövmelere ilgi göstermişler. Julius Ceasar araştırmaları kitap yaptırmış, Kral 5.inci George ile 7’inci Edward Orta Doğu seferine çıkarken kollarına ‘Kudüs Haç’ı kazıtmışlar. Fransız doktor Maurice Benchon dövmenin sebeb olduğu tıp sorunları hakkında kitap yazdı, akabinde Fransa deniz ve kara kuvvetleri dövmeciliği yasakladı. Deriye delik açarak desen yerleştirme Meksika ve Mayan uygarlığında cesaret sembolü idi. Çin’e ipek yolu kanalıyla yayıldı. Uzak Doğu yerlileri tahta oymacılığı daha sonra dövmeye taşıdılar, sanat eseri sayılan deri altı işlemeleri yaptılar. Hz. Musa yahudilerin Mısır’da özgürlüğünü vurgulamak için dövme yaptırmalarını önerdi. Sibirya’da 2,500 yıl öncesine ait mumyalarda dövmeler bulundu. Günümüzde dövme merakı katlanarak gelişiyor. Lucky Diamond Rich 2006’da vücudu yüzde yüz dövmeyle kaplı unvanıyla rekorlar kitabına geçti. Elaine Davidson adlı bir İngiliz kadın ise 6925 ile ‘En Delikli Kadın’ unvanı kazandı. Spor, müzik alemi ünlüleri vücutlarını aşk, dostluk, birliktelik mesajları, çeşitli desen ve figürleriyle donatmak için yüklü meblağlar ödüyorlar. Amerikan futbol, beyzbol ve basketbolcuları arasında dövmesiz sporcu bulmak nerdeyse imkansız. Meraklıların dövme harcaması yılda 1.65 milyar dolar.Amerika’nın güney eyaletlerinde deri üstü dövmecilik uzun yıllardır süregelen bir gelenek.Onlarca bin inek besleyen çiftlik sahipleri sürüleri meraya çıkmadan önce aile sembolleriyle sığırlarının derilerini dağlayarak çalınmalarını önlüyorlar. Amerika’nın güney ucu Key West’te çoğu turist kuyrukta. Karslı iki erkek kardeş turistlerin koluna bacağına dövme işliyorlar... Hurriyet.com.tr’den alınmıştır

SOKAK FESTİVALİ’NDE TÜRKİYE TANITIMI

LATAA SONBAHAR SEZONUNA HIZLI GİRDİ

(NEW YORK – POSTA 212) 92y Sokak Festivali, geçtiğimiz hafta sonu New York’ta Lexington Avenue üzerinde düzenlendi. 92y adlı kar amacı gütmeyen kültür merkezinin düzenlediği festival, her yıl olduğu gibi bu yıl da ülke stantlarına, konserlere, çocuklar için özel etkinliklere ve sanat derslerine ev sahipliği yaptı. Festivalde Türkiye’nin yanı sıra American Turkish Society de bir stant açtı. American Turkish Soci-

(LOS ANGELES - POSTA 212) Son yıllarda yapmış olduğu birbirinden farklı etkinliklerle Los Angeles’ta yaşayan Türk - Amerikan toplumunu bir araya getiren Los Angeles Türk Amerikan Derneği (LATAA) bu yıl sonbahar sezonuna çok hızlı giriyor. Geçtiğimiz gün yönetimin kurulu toplantısından sonra yapılan açıklamaya göre 21 Eylül Cumartesi günü Playa Del Rey’de yaz sezonuna veda anlamında bir “Beach Picnic” düzenlenecek. Piknikte plaj volleybolu, plajda futbol, tavla oyunu gibi etkinliklerin yanı sıra çocuklar için çeşitli eğlenceler olacak. LATAA’nın her ayın geleneği haline gelen, Los Angeles çevresinde yaşayan Türk ve Ame-

New York’ta düzenlenen 92y Sokak Festivali’nde Türkiye’nin tanıtımı yapıldı. Büyük ilgi gören Türkiye standını ziyaret edenlere tanıtım malzemeleri ve promosyon ürünleri dağıtıldı ety’nin Program Direktörü Doğa Kayalar Polat, “American Turkish Society’den 92 ve Lexington Avenue üzerindeki 92y çok büyük bir sanat kurumu. Biz onlarla geçen sene tanıştık

ve bu yıl bizi davet ettiler. İlgiden çok memnunuz. Yüzlerce insan standımıza geldi ve çok büyük ilgi gördük,” diye konuştu. Festivaldeki Türk standında da Türkiye ile ilgili tanıtım malzemeleri ve promosyon ürünleri dağıtıldı.

MÜZİSYENLER SAHNEDE Türkiyeli müzisyenler Sinem Saniye ve Temi Hason da 92y Sokak Festivali’nde sahne alarak üçer şarkı seslendirdiler.

3

rikalıların bir araya getirildiği “LATAA Networking Event” önümüzdeki ay 3 Ekim Perşembe akşamı gerçekleştirilecek.

5 EKİM’DE AÇILIYOR Ayrıca LATAA son yıllarda daha da önemi artan Los Angeles Türk Okulunun açılışını bu yıl 5 Ekim Cumartesi günü gerçekleştirecek. LATAA yönetiminden Göksen Savaş’ın genel direktörlüğünü yaptığı Los Angeles Türk okuluna bu yıl katılı-

mın üst düzeyde olması bekleniyor. LATAA, 19 Ekim Cumartesi gününde ise bir “Kurban Bayramı” etkinliği düzenleyerek Los Angeles Türklerinin bu anlamlı günde bir araya gelmesini sağlayacak. Etkinlikte Türk ve Amerikalılara Anadolu müziğini canlı bir şekilde dinlemelerini sağlayacak olan LATAA misafirlerine Kurban Bayramı için bir gelenek haline gelen et kavurması ikram edecek.


4

Gündem

18 Eylül 2013 Çarşamba

DÜNYANIN EN YAŞLI ADAMI NEW YORK’TA ÖLDÜ ‘Dünyanın en yaşlı adamı’ 112 yaşında yaşamını yitirdi. Grand Island’da bir bakım evinde yaşayan Salustiano Sanchez-Blazquez eskiden kömür madeninde çalışıyordu (NEW YORK – POSTA 212) Guiness Rekorlar Kitabı’na ‘dünyanın en yaşlı adamı’ olarak geçen Salustiano Sanchez-Blazquez, geçtiğimiz hafta 112 yaşında hayatını kaybetti. Blazques bu unvanı, 116 yaşındaki Jiroemon Kimura’nın bu yıl 12 Haziran’da ölmesinden sonra kazanmıştı. Grand Island’da bir bakım evinde yaşayan Salustiano Sanchez-Blazquez eskiden kömür madeninde çalışıyordu, müzisyendi ve iskambil oyunlarına meraklıydı. 1901 yılında doğmuş olan ihtiyar adam başka insanlardan daha uzun yaşadığı için bir şey başarmış gibi hissetmediğini söylüyor, uzun yaşamasını her gün bir muz yemeye bağlıyordu.

Kokain bağımlısı Knicks oyuncuları maç satmış FBI muhbirleri 1981-1982 NBA sezonunda New York Knicks oyuncularının, bahis oynayan uyuşturucu satıcıları için oyun ayarladıklarını ileri sürdü

11 EYLÜL KURBANLARI ANILDI...

11 Eylül saldırılarının üzerinden 12 yıl geçti. Saldırılarda yaşamını yitirenler için ABD’nin pek çok eyaletinde törenler düzenlendi (NEW YORK – POSTA 212) 11 Eylül 2001 terör saldırılarının 12’nci yıldönümünde New York, Washington ve Pennsylvania’da yaşamını yitirenleri anmak üzere törenler düzenlendi. El Kaide teröristlerinin giriştiği saldırılarda yaklaşık 3 bin kişi hayatını kaybetmişti. New York’ta ölenlerin yakınları, Dünya Ticaret Merkezi’nin ikiz kulelerinin bulunduğu noktada toplandı. Washington’daysa Başkan Obama ve diğer üst düzey yetkililer, kaçırılan ilk uçağın Dünya Ticaret Merkezi’ne çarptığı saat olan 8:35’te saygı duruşunda bulundu. Bir başka tören de Pennsylvania eyaletinin Shanksville kasabası yakınlarında düşen United Hava Yolları’na ait uçakta yaşamını yitiren 33 yolcu ve yedi kişilik mürettebat için düzenlendi.

Meksika çeteleri Amerikalı askerleri kiralıyor Meksikalı uyuşturucu çetelerinin Amerikalı askerleri kiralık katil olarak tuttukları ortaya çıktı. Uzmanlar, işsiz kalan yüzlerce savaş gazisinin kiralık paralı asker olarak Meksika çetelerine üye olmalarından endişe ediyor

Brian Tuohy’nin “Larceny Games: Sports Gambling, Game Fixing and the FBI” adlı kitabında yer alan FBI belgelerine göre polis “ağır kokain bağımlısı” oldukları ileri sürülen üç oyuncunun ve “Doğu yakasının en büyük uyuşturucu satıcısı” olan kişinin peşine düşmüş. Satıcı genellikle oyun başına 300 dolar yatırırken, muhbirlere göre 1982 yılında Knicks maçlarına 10 bin dolar yatırmaya ve kazanmaya başlamış. Mart ayına kadar uyuşturucu satıcısı girdiği yedi bahisten altısını kazanmış. Aynı dönemde muhbirler, bu üç oyuncunun da kendi takımları aleyhine bahislere girdiğinden şüphelenmişler. Ancak kitapta, bir itirafa ya da delile ulaşamayan polislerin davayı kapatmak zorunda kaldıkları iddia ediliyor.

(TEKSAS - POSTA 212) Meksikalı uyuşturucu kartellerinin Amerikalı askerlere ülke içindeki rakiplerini ve muhbirleri öldürmeleri için binlerce dolar ödedikleri ortaya çıktı. Bunun en bilinen örneği, Meksika’nın ünlü Juarez Karteli’nin üyelerinden olan ve ABD Göçmenlik ve Gümrük Dairesi adına muhbirlik yapan Jose Daniel Gonzalez-Galeana’ı öldürerek ömür

boyu hapse mahkum edilen Michael Apodaca. Teksaslı eski bir asker olan ve Afganistan’da savaşan 22 yaşındaki Apodaca 2008 yılında bu iş için kartelden 5000 dolar almış. Geçtiğimiz eylül ayında da Colorado’da Fort Carson’da görevli iki asker şiddet olayları ile tanınan Los Zetas uyuşturucu çetesinin uzantılarından, hem cinayet işlemek hem de çete

üyelerine eğitim vermek için para aldıklarını kabul ettiler. Uzmanlar, Afganistan ve Irak’tan sonra sivil işler bulmakta zorlanan eğitimli askerlerin bu tür yasadışı işlere yönelmesinden endişe ediyorlar. En yeni istatistikler, Meksika’da 53 çetenin ABD Ordusu mensuplarıyla bağlantılı olduğunu gösteriyor.

TIMES MEYDANI’NDA PANİK New York Polisi, Times Meydanı’nda elinde silah varmış gibi yapan akli dengesi bozuk bir adamı etkisiz hale getirmeye çalışırken iki masum kadını vurdu (NEW YORK – POSTA 212) New York’ta polis, en kalabalık olduğu sırada Times Meydanı yakınında elinde silah varmış gibi doğrultan bir adama ateş açtı. Ancak mermiler hedefe değil, 35 ve 54 yaşlarında iki kadına isabet etti. Akli dengesi bozuk ve zaten silahsız olan saldırgan gözaltına alındı. New York Emniyet Müdürü Raymond Kelly, olay sonrasında yaptığı açıklamada Times Mey-

danı’ndan bir blok ötede akli dengesi yerinde olmayan 35 yaşında bir kişinin, polise silah doğrultur gibi yaptığını, bölgede görevli iki polis memurunun da saldırganı etkisiz hale getirmek isterken etrafta bulunan iki masum kişinin hedef olduğunu söyledi. Bacağından vurulan 54 yaşındaki kadın Bellevue Hastanesi’ne, kalçasından vurulan 35 yaşındaki kadınsa Roosevelt Hastanesi’ne kaldırıldı.


Ekonomi Ticaret

18 Eylül 2013 Çarşamba

Zeytinyağı ihracatında rekor kırıldı, ABD ilk sıraya oturdu İspanya’daki kuraklık ve Türkiye’de rekoltenin artması, Türk zeytinyağı sektörünün ABD’ye olan ihracatında rekor kırmasına neden oldu. ABD, Türk zeytinyağı sektörünün en fazla ihracat yaptığı ülke konumuna geldi DİLEK ESKİ BEZİRKAN (POSTA212) Türkiye’de zeytinyağı sektöründeki rekolte artışı ile dünyanın en büyük zeytinyağı üreticisi ve ihracatçısı olan İspanya’daki kuraklıkla birleşince ihracatçı rekor kırdı. 2011 yılının kasım ayından geçen yılın ağustos ayına kadar olan dönemi kapsayan ihracat sezonunda ABD’ye zeytinyağı ihracatı yüzde 913 artarak 81 milyon 61 bin dolar oldu. Aynı dönemdeki zeytinyağı ihracatındaki miktar artışı ise yüzde 950 olarak gerçekleşti. Dünyada 9.6 milyon hektar alanda 20 milyon ton zeytin üretilirken, Türkiye sof-

ralık zeytin üretiminde İspanya’dan sonra ikinci sırada, zeytinyağı üretiminde ise ilk 5 ülke arasında yer alıyor. Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Başkanvekili ve Ege Zeytin ve Zeytinyağı İhracatçıları Birliği Başkanı Ali Nedim Güreli, dünyada önemli bir konuma sahip sektörde ihracat artışının süreceğini söyledi. ABD’nin dünyanın en büyük gıda ithalatçısı ülkeleri arasında yer aldığını kaydeden Güreli, “Amerikan halkında fast food yemek yeme alışkanlığından kurtulma ve sağlıklı gıda tüketimi isteği var. Zeytinyağı tüketimi her geçen yıl artıyor. Üretimi tüketimini karşılamaktan çok uzak. Türk zeytinyağı sektörü açısından ABD pazarını önemli bir hedef pazar olarak görüyoruz” dedi Güreli. Türkiye’den ABD’ye zeytinyağı ihracatının 2012/2013 sezonunda, 2011/2012 ihracat sezonuna göre yüzde 913’lük artış gösterdiğini ve ihracatın 8 milyon 2 bin dolardan, 81 milyon 61 bin dolara çıktığını kaydetti. Buna paralel olarak ihracat miktarında da artış olduğunu ifade eden Güreli, “Türkiye’den ABD’ye yapılan zeytinyağı ihracatımız 2012/13 sezonunda geride kalan 10 aylık dönemde 2 bin 485 tondan, 26 bin 70 tona yükseldi.

ABD’ye zeytinyağı ihracatımız miktar bazında ise yüzde 950 artış gösterdi. ABD, Türk zeytinyağı sektörünün en fazla ihracat yaptığı ülke konumuna geldi” diye konuştu.

İHRACATTA 85 -90 BİN TON HEDEFİ Türkiye’de 2007/08 sezonunda yaşanan kuraklık sonrasında uzun bir süre kaliteli hammadde temini sorunu yaşandığını anlatan Güreli, bu nedenle son 5-6 yıldır Türkiye’nin zeytinyağı ihracatı gerilediğini ifade etti. Ancak 2012/2013 sezonunda Türkiye’de zeytinyağı rekoltesindeki artışın ve dünyadaki en büyük üretici ülke İspanya’daki rekolte düşüşünün birleşmesiyle Türkiye’nin ABD’ye zeytinyağı ihracatında rekor artış meydana geldiğini kaydeden Güreli, şunları söyledi: “Türk zeytinyağı sektörü olarak 1 Kasım 2012 – 31 Ağustos 2013 döneminde 81 bin 783 ton zeytinyağı ihracatı gerçekleştirdik. Önümüzdeki iki aylık süreçte yapılabilecek ihracatla sezon sonunu 85 – 90 bin ton aralığında kapatmayı hedefliyoruz. Türkiye’nin geçtiğimiz sezonlarda 100 bin tona ulaşan ihracat rakamlarına ulaştığını dikkate aldığımızda söz konusu ihracat rakamlarının çok yüksek olmadığı anlaşılacaktır. Dünya genelinde sağlıklı beslenme olgusunun güç kazandığı, zeytinyağı tüketiminin Çin, Japonya, ABD başta olmak üzere büyük artışlar gösterdiği bir süreçte Türkiye Dahilde İşleme Rejimi’nin (DİR) serbest bırakılması halinde 2023 yılında 3.8 milyar dolar ihracat potansiyeline ulaşabilecektir. Türkiye İhracatçılar Meclisi’nin (TİM) yaptığı ‘2023 Türkiye İhracat Stratejisi Projesi’nde bu rakama ulaşabileceğimiz net bir şekilde ortaya konuldu.

duğunu kaydeden Güreli, bu konuyla ilgili şu açıklamalarda bulundu: “Türkiye’den ABD’ye zeytinyağı ihracatımızın markalı olması ve süreklilik arz etmesi kaliteli hammadde teminine bağlıdır. Kaliteli hammadde temini yurtiçinden sağlanamadığında, yurtdışından Dahilde İşleme İzin Belgesi ile temin edilmesi bir yöntemdir. Türk zeytinyağı ihracat sektörü olarak, uzun yıllardan beri Dahilde İşleme Rejimi talebimizi tekrarlıyoruz. Bu talebimiz karşılanmadığı takdirde Türkiye spotçu konumundan öte gidemeyecektir. Dünya genelinde zeytinyağı üretim ve ihracatında Türkiye’den ileride olan İspanya, İtalya, Yunanistan başta olmak üzere zeytinyağı üretimi olan ülkeler arasında Dahilde İşleme Rejimi’nin yasak olduğu tek ülke Türkiye. DİR’in onu açılmadığı takdirde Türkiye’nin ABD pazarında arzu edilen seviyede gelişmesi mümkün değildir.” TİM Başkanvekili ve Ege Zeytin ve Zeytinyağı İhracatçıları Birliği Başkanı Ali Nedim Güreli, bu sezon zeytinyağı ihracatının 81 milyon 61 bin dolar olarak gerçekleştiğini belirterek, ABD’nin Türk zeytinyağı sektörünün en fazla ihracat yaptığı ülke konumuna geldiğini dile getirdi.

DAHİLDE İŞLEME REJİMİ TALEBİ Zeytinyağı sektöründeki en önemli sorunlar arasında markasız satış ol-

REKOLTE TARTIŞMASI Sektörde bir yandan ihracatta rekor ile yüzler gülerken, bir yandan da tüm ilgi kasım ayında başlayacak olan yeni sezon öncesi rekolte sonuçlarına ve İspanya’dan gelecek haberlere yöneldi. Sektör yetkilileri, son 10 yılda dikilen 90 milyon zeytin ağacının olduğunu belirterek, bu ağaçların ürün vermesiyle birlikte 600 bin tonun üzerinde rekolte beklediklerini dile getirdiler. Rekoltenin yüksek olmasının ihracatı da olumlu etkilediğini kaydeden sektör temsilcileri, bu miktarda bir üretimle Türkiye’nin, İspanya’dan sonra ikinci sıraya yerleşeceğini belirttiler. Öte yandan sektörde önümüzdeki günlerde Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ile Ulusal Zeytinyağı Konseyi ve İzmir Ticaret Borsası’nın ayrı ayrı rekolte tahmin çalışması yapacak olmasının zeytinyağında rekolte tartışmasını beraberinde getireceği konuşuluyor.

SURİYE’DEN KAÇAK GİRİŞ ÖNLENMELİ

TÜRKİYE ÇİN’İ GEÇTİ G20 ekonomileri arasında Türkiye yüzde 2.1 ile ikinci çeyrekte en güçlü büyümeyi kaydetti ve Çin’i geçti. Türkiye ilk çeyrek-

JAPONYA YAVAŞLADI Diğer yandan Japonya’da büyüme ilk

(NEW YORK – POSTA 212) Forbes dergisi, geçtiğimiz 6 yıl içinde küçük işletmelerle ilgili topladıkları istatistikleri bir araya getirdi. Şaşırtıcı sonuçlar, Amerika’da küçük işletmelerin dünyasını gözler önüne seriyor: Küçük İşletmeler Birliği “küçük işletme”yi “500 kişiden az çalışanı olan işyeri” olarak tanımlıyor. ABD’de 28 milyon küçük işletme bulunuyor. Bunların 22 milyonunda işletme sahibi dışında çalışan bulunmuyor. “Çalışanı bulunmayan” statüsünde olması için işletmelerin yıllık 1000 dolardan fazla fatura kesmesi ve federal gelir vergisi ödemesi gerekiyor. ABD’deki işletmelerin yüzde 75’i bu statüye giriyor. ● Çalışan nüfusun yüzde 50’den fazlası küçük işletmelerde çalışıyor. ● Küçük işletmeler 1995’ten beri yeni istihdamın yüzde 65’ini oluşturdu. ● Her ay yaklaşık 543 bin yeni işletme açılıyor (ancak daha fazlası kapanıyor). ● Yeni kurulan işyerlerinin 10’da 7’si iki yıldan uzun süre, yarısı en az 5 yıl, üçte biri 10 yıl ve dörtte bir 10 yıldan fazla hayatta kalıyor. ● Küçük işletmelerin yüzde 52’si ev merkezli. ● Serbest çalışanlar arasında en hızla büyüyen iş alanları ayakkabı tamircileri, güzellik salonları ve kuru temizlemeciler. ● Çalışanı bulunmayan işletmelerin toplam geliri 2011 yılında 989 milyar doları geçti. ● Çalışanı bulunmayan işletmelerin ortalama yıllık geliri 44 bin dolar oldu. ● 2011 yılında çalışanı bulunmayan işyerlerinin yüzde 80’i, yani 18 milyon işyeri, 50 bin doların altında gelir beyan etti.

CHOBANI’DEN FDA’YA 89 HASTALIK RAPORU (IDAHO - POSTA 212) Chobani yoğurtlarını tüketen kişilerin hastalandığı haberleri günden güne artıyor. Ürünler ile söz konusu hastalıklar arasında kesin bir bağ kurulmuş değil. Amerikan Gıda ve İlaç Kurumu (FDA), Idaho’nun Twin Falls şehrinde 89 kişinin Chobani yoğurtlarını yedikten sonra hastalandığını söyledi. Sözü geçen hastalıkların gerçekten Chobani yoğurtları ile doğrudan alakalı olup olmadığı tam olarak açıklanmazken, FDA temsilcisi Tamara Word, The Times- News’e yaptığı açıklamada bu kişilerde kişilerde mide bulantısına ve kramplara rastlandığını açıkladı. Chobani şirketi geçtiğimiz hafta bir takım marketlerin yoğurtları iyi bir çekilde muhafaza edemediğini ve bu nedenle 16-012 kodlu ve son kullanma tarihi 11 Eylül ile 7 Ekim olan 35 çeşit yoğurdun bozulduğunu ve içinde küf oluştuğunu söylemişti. Sağlık görevlileri yoğurtun halk sağlığına bir tehdit oluşturmadığını savunurken, şirket küflenen yoğurdun bağışıklık sistmeini bozun bir mikroba dönüşebileceğini açıklamıştı.

OECD’nin açıkladığı rakamlarına göre Türkiye yılın ikinci çeyreğinde gerçekleştirdiği yüzde 2.1 büyüme ile G20 üyesi ülkeler arasında en güçlü büyümeyi sağladı

te yüzde 1.5 büyüme sağlamıştı. Türkiye’yi yüzde 1.1 ile Kore takip etti. Kore de ilk çeyrekte yüzde 0.8 büyüme elde etmişti. İngiltere ve ABD’de GSYİH büyümesi sırasıyla yüzde 0.7 ve yüzde 0.6’ya çıkarak hızlandı. İki ülkenin ilk çeyrekteki büyümesi yüzde 0.3 idi. Almanya ilk çeyrekte büyüme sağlayamamış iken ikinci çeyrekte yüzde 0.7 büyüdü. Fransa’da ise GSYİH artışı yüzde 0.5 oldu. Fransa ilk çeyrekteki yüzde 0.2 daralmadan çıkarak büyümeye geçiş yaptı.

ABD’DE KÜÇÜK İŞLETMELERLE İLGİLİ ŞAŞIRTICI İSTATİSTİKLER

Sektörün en büyük sorunlardan birisinin de kaçak getirilen zeytinyağı olduğunu belirten sektör temsilcileri, özellikle Suriye’den ciddi miktarda yağ girişi olduğunu savundular. Sektör temsilcileri, “Zeytinyağında doğrudan, yasal bir ithalat yok. Ancak, Suriye’den kaçak olarak ciddi miktarda yağ girişi var. Tespitlerimize göre Suriye’de krizin başladığı, iç çatışmaların yoğunlaştığı dönemden bu yana Türkiye’ye kaçak yollardan en az 50 bin ton zeytinyağı girdiği tahmin ediliyor. Kaçak zeytinyağı iç piyasayı olumsuz etkiliyor. Üreticinin sattığı ham zeytinyağı fiyatı artmıyor’ diye konuştular.

Türkiye Dünya büyüme şampiyonu

(ANKARA - ANKA) OECD, yılın ikinci çeyreğine ilişkin büyüme rakamlarını değerlendirdiği açıklamasında G20 üyesi ülkelerin bu yılın ikinci çeyreğinde ortalama yüzde 0.9 büyüme sağladıklarını bildirdi. Birinci çeyrekte G20 büyüme ortalaması yüzde 0.6 oldu. Büyüme, dünyanın büyük ekonomilerinin çoğunda hızlandı ancak Kanada, Japonya ve özellikle Meksika’da yavaşladı.

5

çeyrekteki yüzde 1’lik seviyeden yüzde 0.9’a inerek yavaşlama gösterdi. Kanada da yüzde 0.5’lük büyümeden yüzde 0.4’e marjinal bir düşüş gördü. Meksika’da ekonomi 0.7 daralma gösterdi. İtalya birbiri ardına sekizinci çeyrekte de daralmaya devam etti, ancak daralmanın adımları yavaşladı. İtalya ilk çeyrekte yüzde 0.6 daralırken, ikinci çeyrekte rakam yüzde 0.3 oldu. Büyüme Brezilya’da yüzde 0.6’dan yüzde 1.5’e yükseldi. Güney Afrika ilk çeyrekteki yüzde 0.2 rakamından yüzde 0.8’e çıkarken, Hindistan yüzde 0.4’ten yüzde 0.6’ya yük-

seldi. Büyümede Türkiye’nin ardından ikinci çeyrekte G20 ve dünya ikincisi olan Çin’de büyüme ilk çeyrekteki yüzde 1.6’lık orandan yüzde 1.7’ye yükseldi. Büyüme Endonezya’da yüzde 1.4 rakamla durağan kaldı. 2012’nin ikinci çeyreğiyle kıyaslandığında G20 ülkelerinin ortalama GSYİH’sı yüzde 2.6 artış sağladı. 2012-2011 ikinci çeyrek artışı yüzde 2.2 idi. Yıldan yıla hesaplamada ise G20 ülkeleri arasında Çin yüzde 7.5 ile en fazla büyüme oranını yakalayıp şampiyon oldu. İtalya ise yüzde 2.1’lik daralmayla en kötü sonucu elde etti.


6

Ekonomi Para

18 Eylül 2013 Çarşamba

Yerli haberleşme uydusu geliyor GÖKTÜRK-2 ve RASAT’ı uzaya fırlatarak önemli bir başarıya imza atan TÜBİTAK, şimdi de yerli haberleşme uydusu için çalışmalara başladı Bu amaçla Kamu Kurumları Araştırma ve Geliştirme Projelerini Destekleme Programı (1007 Programı) kapsamında “Yerli Haberleşme Uydusu Geliştirilmesi ve Üretimi” konusunda çağrı duyurusu yayınlandı. “TÜRKSAT 6A” olarak adlandırılan uydunun tasarımı tamamen yerli olacak ve bütün entegrasyonları Türkiye’de yapılacak. Azami ölçüde yerli imkanlarla geliştirilmesi amaçlanan TÜRKSAT 6A haberleşme uydusu sivil, ticari ve askeri kamu kuruluşlarına da hizmet verecek.

» Anahtar teslim uydu yapılacak

Yerli haberleşme uydusu hakkında açıklamalarda bulunan Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün, TÜBİTAK tarafından açılan çağrı ile milli uydulara bir yenisinin daha ekleneceğini söyledi. Bu amaçla yüksek bütçeli projelere yüzde 100 Ar-Ge desteği verileceğini belirten Ergün, kamu Ar-Ge birimleri, üniversiteler veya özel sektör kuruluşlarının çağrıya başvuruda bulunabileceğini kaydetti. Geliştirilecek haberleşme uydusunun yörüngede çalışır halde teslim alınacağını ifade eden Ergün, “Uydunun özgün tasarımı, platformu ve uydu üzeri yazılımları, proje kapsamında yerli olarak geliştirilecek. Diğer bileşenlerin hangilerinin yerli olarak geliştirileceğine, projeyi yürütecek kuruluşlar karar verecek ancak geliştirilecek bileşenler azami ölçüde yerli olacak” dedi. Bakan Ergün, TÜRKSAT 6A uydusunun proje sözleşmesinin 2014 yılında yapılarak, çalışmalara başlanacağını belirterek, uydu tasarımı, entegrasyon ve testlerinin ECSS, NASA ve uygulanabilir MIL standartlarına göre gerçekleştirileceğini söyledi.

AMERİKALILARIN BEŞTE BİRİ YİYECEK PARASI BULAMIYOR Amerika 5 yıl önce tarihinin en büyük ekonomik krizine girmişti. Yapılan iyileştirmeler ve alınan önlemlerle ABD’de ekonomi biraz düzelse de halen her beş Amerikalı’dan biri yemek parası bulmakta zorlanıyor ESİN EŞKİNAT

Serbest ticaret umudu (WASHINGTON) Amerika ile Avrupa Birliği arasında serbest ticaret ve yatırım alanı oluşturmayı hedefleyen Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı (TTIP) ile ilgili müzakereler geçen ay başladı. 8 Temmuz günü yapılan ilk tur müzakereler uzun ve zorlu bir sürecin ilk adımı oldu. AB ile gümrük birliği anlaşması olan Türkiye bu süreci yakından takip ediyor. Gümrük Birliği anlaşması gereğince Türkiye, AB üyelerine sunduğu ayrıcalıkları birliğin anlaşma yaptığı üçüncü ülkelere de sağlamak durumunda kalıyor. Bu nedenle de üçüncü ülkeler mallarını kolaylıkla Türk pazarına sokabiliyor. Buna karşın, bu ülkeler aynı ayrıcalığı Türk mallarına tanıyabilecek paralel bir serbest ticaret anlaşması imzalama konusunda istekli davranmayabiliyor. Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırmaları Vakfı (TEPAV) Ticaret Çalışmaları Merkezi Direktörü Bozkurt Aran, Amerika’nın sadece Atlantik değil Pasifik ülkelerini de kapsayan iki farklı anlaşmayı hedeflediğine dikkat çektiyor. ABD ile Türkiye arasında serbest ticaret anlaşması imzalanması konusuna ihtiyatlı iyimserlikle yaklaşan Aran, “Amerika, bu konuda bazı olumlu işaretler vermiş olsa dahi, bir taraftan Atlantik bir taraftan da Pasifik’te iki büyük serbest ticaret anlaşması yapmayı hedeflediği bir ortamda ayrı bir kanal açıp da Türkiye ile ayrı bir anlaşma yapar mı o konuda emin değilim,” diyor. (Melek Çağlar- VOA)

(NEW YORK -NEW JERSEY – POSTA 212) ABD’nin en büyük bankacılık kurumlarından biri olan Lehman Brothers’ın 15 Eylül 2008’de çökmesi, küresel bir ekonomik küçülmenin yanı sıra, Amerikan halkının ekonomiye güveninde de hızlı ve keskin bir düşüşü başlatmıştı. Amerikalıların ekonomiye güveni beş yıl içinde geri döndü, hatta Lehman öncesi dönemin üzerine bile çıktı. Ama tüm göstergelerin eskiye döndüğünü söylemek güç.

» EKONOMİYE GÜVEN ARTTI

Araştırma kuruluşu Gallup’un en az 2008’den beri gözlediği 10 ekonomi odaklı ölçek arasında ‘Gallup Ekonomik Güven Endeksi’nde özetlediği Amerikalıların ekonomiye dair genel görüşleri Lehman’ın çöküşünden beri en büyük gelişmeyi gösterdi. Lehman’ın iflasından önce hayli düşük olduğu gözlenen (-39) endeks, çöküşten sonraki ay daha da düşmüştü (-65). Bir yıl sonra -23 puana yükselen endeks eylülün ilk haftası itibariyle -16 puandaydı. Buna paralel olarak ülkenin “en önemli

problemi” olarak ekonomiyi işaret eden Amerikalıların oranı 2008 Eylül ayında Lehman’ın çöküşünden önce yüzde 41 iken, bir ay sonra yüzde 47’ye yükselmişti. Ertesi yıl yüzde 29’a inen bu oran bugün yüzde 21’de. Ayrıca Lehman’ın iflasından sonraki bir yıl içinde 13 puan kaybederek 12 puana inen yaşam standardı endeksi, bugün 38 puanla başladığı yerden daha iyi durumda.

» İŞSİZLİK KORKUSU GÜÇLÜ

Düzelmeyen tek gösterge ise halkın iş fırsatlarına bakışı. Amerikan halkının yüzde 70’i hala iş bulmak için kötü bir dönemde olduklarını düşünüyor. Ayrıca ülkenin en büyük sorununun işsizlik olduğunu düşünenlerin oranı da yüzde 17 ile 2008’dekinin bir hayli üzerinde. Ayrıca çalışanların işini kaybetme korkusu da krizin en yoğun döneminde olduğu kadar yüksek.

» HARCAMALAR ESKİYE DÖNEMEDİ

Tüketiciler bu yıl Eylül ayının başında günde ortalama 86 dolar harcadıklarını bildirdiler. 2008 yılında aynı hafta bu rakam ortalama 113 dolardı. Ortalama günlük harcama krizden bir ay sonra 85 dolara düşmüş, bir yıl sonra ise 60 dolara kadar inmişti. Harcamalar artmış olsa da, hala norm sayılan 90 dolar seviyesini aşa-

bilmiş değil.

» AÇ KALANLARIN ORANI DEĞİŞMEDİ Geçtiğimiz bir yıl içinde yiyecek alacak parayı bulamadığı olan Amerikalıların oranı ise bu ay yüzde 20’ye çıktı. Ekim 2011’den beri ilk kez bu kadar yükselen bu oran, krizin yaşandığı 2008 yılı Eylül ayında yüzde 20,4’tü. Ayrıca, temel ihtiyaçlarını karşılayamayan Amerikalıların da oranı krizden beri iyileşme göstermedi. Gallup’un anketinin yazarları, bu durumu açıklamak için Wall Street Journal’ın Çalışma bakanlığı verileri üzerindeki analizinden yararlanıyor. Buna göre özel sektörde, yöneticilik dışı işlerde çalışan işçilerin fiyat artışlarına göre düzenlenmiş saatlik maaşı krizin sonu sayılan 2009 Haziran ayından beri 8.85 dolardan 8,77 dolara düşmüş görünüyor. Maaşların düşmesi, tüketimin azalarak ekonomik iyileşmenin yavaşlamasına neden olurken aynı zamanda daha çok Amerikalının temel ihtiyaçlarını karşılayamamasına neden oluyor. Araştırmada yiyecek kuponu uygulamasının önümüzdeki Kasım ayında azaltılmasıyla birlikte Amerikalıları ileride daha zor günlerin beklediğine dikkat çekiliyor.

TÜRKİYE YÜZDE 3 BÜYÜR Standart And Poor’s, Avrupa’daki yükselen ekonomileri incelediği raporunda Türkiye’nin kırılganlıklarına dikkat çekti, seçim takviminin bütçe açığını GSYH’nin yüzde 3’üne yaklaştırabileceğini bildirdi (ANKARA - ANKA) Standart and Poor’s, faiz oranlarındaki tedrici yükselme, kredi artışında zayıflama ve TL’nin değer kaybının büyüme tahminlerinde aşağı yönlü risklere işaret ettiğini belirterek, Türkiye için bu yıl yüzde 3, gelecek yıl için ise yüzde 3.6 oranında GSYH artışı öngördü. Standart and Poor’s, “Yükselen Avrupa Ülke Dereceleri Mali ve Siyasi Baskılara Karşı Kırılgan Kalıyor” başlıklı raporunda Türkiye’de zayıflayan büyüme görünümü ve genişleyen cari işlemler açığıyla birlikte seçim takviminin, 2013 ve 2014’te bütçe açığının GSYH’nın yaklaşık yüzde 3’üne doğru kötüleşeceği tahmininde bulundu. Türkiye için ekonomik görünümü özellikle değişken olarak tanımlayan Standart and Poor’s, reel faiz oranlarında tedrici artış ve kredi artışlarında zayıflamanın, para biriminin değer kaybıyla birlikte, 2013 ve 2014 için büyüme tahminlerinde aşağı yönlü risklere malzeme oluşturduğunu belirterek bu yıllar için sırasıyla yüzde 3 ve 3.6 büyüme öngördü.

S&P, Türkiye’nin FED’in genişlemeci para politikası duruşundan çıkışına da özellikle duyarlı olduğunu kaydetti. Raporda Romanya ve Bulgaristan gibi yükselen Avrupa ülkelerinde cari işlemler açıklarının daraldığı, Hırvatistan ve Macaristan’da ortadan kalktığı, bunun büyük bölümünün tüketim talebindeki azalmayla başarıldığı kaydedildi. Raporda, “Yeniden dengelemede ana istisnalar cari işlemler açığının GSYİH’nın yüzde 5’inden yüksek olduğu Türkiye, Sırbistan ve Bosna’dır” denildi. Türkiye’de 2009’dan bu yana cari işlemler açığı finansmanının net doğrudan yabancı yatırım akışından dış borç birikimine kaydığı da kaydedildi.

Bunun kısa vadede bankaların dışarıdan finansmanının iç tüketimi ateşlediği ve inşaat patlamasının yaşandığı Türkiye’nin dış kırılganlığını artırdığını belirten S&P, “Ancak Türkiye’de bile cari işlemler açığında, önemli döviz kuru değer kaybını yansıtan bir daralma görmeyi umuyoruz, ve tahminimiz büyümesi 2013’ün kalan bölümünde hız kesmesi” dedi. Yükselen Avrupa çapında özellikle de Balkanlarda, rekabette kısıtlılıkların devam ettiğini kaydeden S&P, bu yörede ekonomilerin tarihsel olarak büyük mamul madde ticareti açıklarıyla işlediğini, bunun sadece kısmen çok yüksek işçi dövizi fazlasıyla fonlandığını kaydetti.


Finans

7

18 Eylül 2013 Çarşamba

FED için karar haftası ABD Merkez Bankası FED, bono alım programında yapacağı değişikliği bu hafta yapacağı toplantılarla belirleyecek. Bu durum baskı altındaki altını da rahatlatacak

A

ylar süren tahminler,analizler,kafa yormalardan sonra ABD Merkez Bankası Fed’in bono alım programında yapacağı değişiklik nihayet bu hafta yapılacak iki günlük toplantının sonunda belli olacak. Bildiğiniz gibi FED’in nasıl bir strateji izleyeceğinin net bir şekilde bilinmemesi gelişen ekonomilerden sıcak para çıkışlarına, aşırı kur oynamalarına, hisse senetlerinde büyük değer kayıplarına sebep olmuştu. FED büyük bir olasılıkla parasal genişleme (QE) programında nasıl bir değişiklik yapacağını bu haftaki toplantısında açıklayacak. Son beş yıl içerisinde bono alım programı sayesinde FED piyasalara yaklaşık 3 trilyon dolar büyüklüğünde bir parayı piyasalara sürmüş durumda. Bu olağanüstü para miktarı sayesinde hisse senetleri büyük getiriler sağlarken, konut kredi faizleri tarihteki en düşük seviyelerine geldi ve emlak piyasalarının tekrar toparlanmasındaki en etkili silah oldu. Ayrıca düşük faiz sayesinde tüketiciler de cüzdanlarını açtı ve ekonomik toparlanmaya büyük katkı sağladılar. Ekonomistler ve piyasa analistleri FED’in yapacağı kesintinin büyük olmayacağını tahmin etmekteler.Büyük bir sürpriz beklemeyen piyasalarda genel kanı, her ay yapılan 85 milyar dolarlık bono alımından 10 milyar dolarlık bir kesinti olacağı yönünde. Beklenmedik bir kararın yolaçacağı panik ve türbülans kimsenin konuşmak istemediği bir konu. Aslında piyasalar mayıs ayından bugüne yavaş yavaş zaten hazırlanıyorlardı. ABD 10 yıllık tahvillerin faizleri son iki yılın en yüksek seviyesinde.Hisse senetleri de ağustos ayında ulaştıkları rekor seviyeden bir miktar gerilemiş durumda. Diğer bir deyişle FED’in kararını açıklamasına gerek kalmadan piyasalar tepkisini vermiş durumda. Tekrar, bu tepki programda büyük bir küçülmeye gidilmeyeceği beklentisini içermekte. FED,özellikle son birkaç toplantısında, ekonominin istenen büyüme ve enflasyon hedeflerine ulaşmadan programda büyük bir değişiklik yapmayı planlamadıklarını defalarca dile getirmişlerdi.Son günlerde gelen ekonomik veriler karşımıza karışık bir tablo çıkarmakta. Ağustos ayı istihdam rakamları ve perakende satışları beklendiği kadar iyi değildi. Ayrıca eylül ayına ait tüketici beklentileri de yükselmeye başlayan faiz oranları yüzünden azda olsa olumsuz etkilenmiş durumda.Her nekadar bir aylık bir veri genel trendi açıklamak için yeterli olmasa bile bu kadar büyük bir parasal genişleme programının getirilerinin daha büyük olmasını beklemek haksızlık olmaz. Sonuç olarak, FED’in agresif bir tavır içinde olacağı ihtimal dahilinde bulunmamakta; en azından bu toplantısında. Yinede olabilecek kötü bir sürprize yakalanmamak için hisse senedi yatırımcıları pozisyonlarını S&P 500 put opsiyonları ile

sene değerinden yaklaşık yüzde 18 kaybeden altın iki sene önce ulaştığı tarihi seviyeye (1900 dolar) ulaşacak ortamı tekrar bulacak gibi görünmüyor. Üçüncü çeyrekte ekonominin ivme kaybetmesi, FED’in bono alım programında yapacağı küçülmeyi küçük ölçekli tutabilir. Bu da altını biraz çekici kılabilir ama sonuçta faiz oranları arttıkça altın eski günlerine dönmekte zorlanacaktır.

Tüketici Beklentileri üzdü ABD’de tüketici beklentilerini ölçen endeks eylül ayında son beş ayın en düşük seviyesine geldi. Şimdiki ve gelecekteki ekonomik atmosferi ölçmeye çalışan endeks, ağustos ayındaki 82.1 seviyesinden düşerek eylülde 76.8 olarak gerçekleşti. Ekonomistlere göre mayıs ayından bu yana artış gösteren 30 yıllık konut kredi faizleri bu düşüşte büyük rol oynamış durumda. Ekonomistler tüketici harcamalarının yönünü belirlemesi açısından, tüketici beklentilerinin nereye gittiğine özellikle dikkat ederler. hedge etmekteler. Piyasalar FED’in sadece devlet tahvillerinde azaltmaya gideceğini, konut kredisi (mortgage- backed securities) fazilerine dayalı programda herhangi bir değişiklik yapmaESEN ÜNAL yacağını bekliyorlar. Çünkü esenun@gmail.com konut sektörünün hala toparlanma sürecinde olduğunu düşünürsek FED’in bunu riske atmak isteyeceğini zannetmiyoruz. Gelişen piyasaların kur ve hisse senetlerinde haftalardır süren satışlar (her nekadar bu hafta sakin geçsede) Fed’in düğmeye basmayı planlamasıyla ilgili. Türk Lirası, Hindistan rupisi (rupee), Brezilya reali dolar karşısında rekor seviyelere düştüler. Beklenenden daha büyük bir ayarlamanın bu paniğin ve satış baskılarının tekrar yaşanmasına ayrıca sıcak paranın daha büyük ölçeklerde kaçmasına sebep olabilecegini unutmayalım. Ayrıca Fed bu toplantısında yavaşlamanın eylülde değilde ileriki aylarda başlayacağını söylemesi yada ima etmesi halinde özellikle emtiaların (petrol,altın,gümüş,bakır) Fed’in gölgesinden çıkacağını,arz ve talep dengelerine göre işlem görmeye başlayacağını söylemek mümkün. Sonuç olarak toplantıdan

WALL STREET RAPORU

PİYASA ÖZETİ BIST 100 DOW JONES S&P 500 NASDAQ ALTIN (TL/GR) ALTIN (ONS/$) DOLAR/TL EURO/TL BRENT PETROL LIGHT CRUDE WTI

Cuma Günlük Haftalık Haftalık Yılbaşından Kapanış Değişim Değişim Değişim % Bugüne % 71,635 -1087 -137 -0.19 -19 15,376 75.4 453 3 17.3 1688 4.57 33 2 18.4 3722 6.22 62 1.7 23.3 86.07 -0.3832 -5.54 -6.05 -15.45 1308 -21.9 -26.4 -1.85 -17.77 2.03 0.012 -0.0235 -1.14 13.2 2.7 0.005 -0.009 -0.33 15.08 111.7 0.17 -2.72 -2.37 6.14 108.21 -0.39 -2.32 -2.08 15.61

çikacak karara kadar pozisyonları küçük tutmakta ve aşırı riskten kaçınmakta fayda var. Not: Hisse senedi,forex yada emtia piyasalarında pozisyon taşıyıp risklerini “hedge” etmek isteyen yatırımcılar opsiyon piyasalarından faydalanabilirler. Daha fazla bilgi için email adresimden bana ulaşabilirler.

altını baskı altında tutan en önemli iki unsur oldu. FED’in parasal genişleme programının sonuna gelindiğinin sinyalini vermesiyle büyük değer kaybına uğrayan altın, bu sene yatırımcılarına ciddi paralar kaybettirdi. Bu

ALTIN YİNE SATIŞ BASKISI ALTINDA Altın cuma günü son beş haftanın en düşük seviyelerine düştü.New York Emtia Borsa’sında (New York Mercantile Exchange) işlem gören aralık 2013 vadeli altın kontratının onsu 1308 dolara kadar düştü. Suriye’ye askeri atak olasılığının ortadan kalkması ve ABD Merkez Bankası Fed’in bu haftaki toplantısından çıkacak kararın ne olacağının bilinmemesi

Apple bu sefer heyecanlandırmadı. Wall Street Apple’ın yeni iphone modellerine olumlu tepki göstermedi. Yeni modellerin piyasalara tanıtıldığı gün şirketin hisse senetleri yüzde 5.4 oranında düştü. Daha önce Apple hisse senetleri, ürünlerinin tanıtıldığı gün bu türlü bir düşüş yasamamıştı.Yeni CEO Tim Cook’a olan güven ve yeni ürünlerin kalitesi hayal kırıklığının sebepleri arasında sayılabilir. Ayrıca ürünlerin tanıtımından hemen sonra üç büyük yatırım bankası şirketin hisseleri için öngördükleri fiyatı düşürdüler. Gerekçe olarakta Iphone 5C modelinin beklenenden daha pahalı olması dolayısıyla Çin ve Hindistan piyasalarında beklenen pazar payına ulaşamayacağını öne sürdüler.

Gelecek Haftanın Önemli Ekonomik Takvimi Tarih 16/9/2013 17/9/2013 18/9/2013 19/9/2013 20/9/2013 21/9/2013

Ülke ABD ABD Euro Türkiye ABD ABD Euro İngiltere İngiltere Türkiye Japonya ABD ABD İngiltere ABD ABD ABD ABD ABD Kanada Çin

Konu NewYork Eyaleti imalat endeksi Sanayi üretimi (Aylık) Euro bölgesi tüketici fiyat endeksi(Yıllık) İşsizlik oranı (2.çeyrek) Konut piyasası endeksi Tüketici fiyat endeksi CPİ (aylık) Almanya ZEW anketi Üretici fiyat endeksi PPİ (yıllık) Tüketici fiyat endeksi CPİ (yıllık) Faiz oranı beyanı Sanayi endeksi Yeni konut başlangıçları Faiz oranı beyanı Perakende satışlar (Yıllık) İşsizlik başvuruları Cari Denge Öncü Göstergeler Konut satışları Philly Fed iş ortamı anketi Tüketici fiyat endeksi CPİ (yıllık) Satın alma müdürleri imalat endeksi

Beklenti % 9.0 0.5 1.30 59 0.1 46.00 1.80 -0.20 1.5 915000 0.25 3.10 341000 -96.7 0.6 5.255M 10 1.00

Önceki % 8.24 0.0 1.30 8.8 59 0.2 42.00 2.10 -0.20 4.5 1.5 896000 0.25 3.10 292000 -106.1 0.6 5.39M 9.3 1.30


8

Güncel

18 Eylül 2013 Çarşamba

SURİYE’DE DİPLOMASİ MOLASI

Ahmet Buğdaycı ahmetbug@gmail.com

En zor insanlık sorusu: Suriye SURİYE’DE insanlık trajedisi her geçen dayanılmaz boyutlara erişiyor. TV ekranlarından, YouTube’dan yayılan akıl almaz vahşet görüntüleri tüm dünyayı şoke ediyor. Kanlı iç savaş, Türkiye’yi ve bölge ülkelerini içine alabilecek sınırsız bir şiddeti körüklüyor. Sayıları yüz bine ulaşan mülteciler Hatay’dan Anadolu kentlerine yayılıyor. Hükümet bir an önce müdahale istiyor, ama tüm Batı kamuoyu ve hükümetleri bu konuda isteksiz. Putin’in önerisiyle Suriye’nin kimyasal silahlarını bırakması gündeme geliyor. Putin, Obama’yı bu hamlesiyle köşeye sıkıştırıyor ve liderlik bayrağını ele alıyor. Obama’nın ve ABD’nin prestiji dibe vuruyor. Erdoğan, rejimin katliamlarına son verilmesi için müdahalenin bir insanlık vazifesi olduğunu söylüyor. Suriye muhalefeti Batı’yı kendilerine sırt dönmekle suçluyor. Türkiye müdahaleyi isteyenler ve müdahaleye karşı çıkanlar olarak ikiye bölünüyor. Dışardan bakıldığında tablo bu.

Geçtiğimiz hafta tüm dünya ABD’nin Suriye’ye müdahalesini tartışırken, geçtiğimiz pazartesi günü tüm dengeler değişti. İki süper güç anlaştı, bütün dünya rahat bir nefes aldı. Suriye ise ‘zafer’ ilan etti.

Yakın tarihteki hiç bir sorun, Mısır bile, Suriye kadar çetrefilli bir mesele olmamıştı. Maalesef Türk kamuoyu, birçok konuda olduğu gibi taraf olmanın kolaycılığına kapılıp, derinden anlama çabası gerektiren Suriye’yi doğru okuyamıyor. Ülkenin dinamiklerine yakın bir bakış, iç savaşın başından beri Esad’ın kısa sürede gideceğini savunmanın içi boş bir argüman olduğunu gösteriyor. Suriye, Mısır, Libya gibi diktatörlüklerden milliyetçilik duygusu gelişmiş, “Suriyeli” bir ulusal kimliğin olmasıyla farklılıklar gösteriyor. Nusayriler, Sünniler, Hristiyanlar, Kürtler ve Dürzilerden oluşan kentli, eğitimli sınıfların hakimiyetindeki çok mezhepli toplumsal yapı, Baasçıların taviz vermez otoriter sekülerliği sayesinde, bir arada yaşama kültürünü diğer Arap ülkelerine kıyasla canlı tutmayı başardı. Kentli kesimin dışında, Bedeviler ve kırsal kesimde yaşayan köylülerin toplumsal etkinlikleri ise son derece zayıf. Nusayriler iktidarı elinde tutsa da, kentli, zengin, güç sahibi Sünnileri, Hristiyanları ve diğer mezhepleri kapsayarak bir anlamda ekonomik tabanı olan bir ittifak kurarak iktidarlarını sağlamlaştırdılar. Başka bir açıdan Lübnan’da Hizbullah, İsrail-Filistin, ilişkileri, Irak’taki Şii nüfus, Kürtlerin varlığı, Şii İran ve Rusya ile müttefiklik, Suriye’nin jeopolitik konumunu dikkate alınması gereken bir unsur haline getiriyor. Toplumsal koalisyonun, Sünni Suudiler tarafından silahlandırılan El-Kaide ve benzeri radikal İslamcıları kendi varlıklarına, tarihsel arka planı da olan, bir tehdit olarak görmesi ve bu hassas jeopolitik durum, rejimin tüm dış baskılara karşı dayanıklı olmasını sağlıyor. Ekonominin kendine yeter bir yapıda olması, uluslararası ticaretle bağlarının zayıf olması, ambargoların etkisini minimize ederken, savaşa rağmen devlet hizmetlerinin ve mekanizmasının aksamadan sürdürülmesi de Esad rejimini ayakta tutuyor. Muhaliflerin bölünmesi de bu dayanıklılığa katkı sağlıyor. Tabii ki, Suriye’nin Irak gibi zengin doğal kaynaklara sahip olmaması Batı’nın müdahale isteksizliğinde bir etken. Ama asıl mesele, Batı’nın Libya ve Mısır deneyimlerinden sonra, Suriye’deki karmaşık ortamın tüm bölgeye yayılabilecek bir mezhepler savaşı bataklığı olduğunu kavramalarında yatıyor. Ayrıca, iç savaşın başından bu yana, Suriye’nin tüm dünyadaki El Kaide benzeri radikal İslamcıların buluşma noktası haline gelerek, uluslararası İslamcı terörün, Afganistan örneğini kat be kat aşan, bir potansiyeli barındırmasını da akıldan çıkarmamak gerekiyor. Muhaliflere destek vermenin ülkeye demokrasi getirmeyeceğini artık herkes kabul ediyor. Irak işgalinin Amerikan toplumunda yarattığı travma ve aradan geçen on yılda ABD kamuoyunun askeri müdahalelere karşı ciddi bir tavır alan sosyolojik değişimi de müdahaleyi zorlaştırıyor. Arap Baharı’nın kaos, şiddet ve radikalizme yol açması, son halka Suriye’nin sonu gelmez bir karmaşaya bürünmesi, tüm dünyaya gerçeğin karanlık yüzünü gösteriyor. Hepsi bir Batılı sömürge olan bu ülkelerde hiçbir halk, kendi rejimini, Batı’da olduğu gibi kendi elleriyle kurmadı. Başa gelen otoriter rejimler - Türkiye’de de olduğu gibi- halka bir kimlik, bir ideoloji giydirdi. Bir diğer deyişle, toplumsal yapı hep tersine bir akış izledi. Bu ters yapıyı anlamadan, demokrasi gibi Batılı kavramlar hep boşlukta kalmaya mahkum oluyor. Kısacası otoriter diktatörler, tarihsel ihtilafları barındıran çok mezhepli yapıları cebren bir arada tuttu. Ne zaman ki diktatörlükler çökmeye başladı, Pandora’nın kutusundan tarihsel çatışmalar, nefret dolu bir şiddetle ortaya saçılmaya başladı. Suriye’deki bu tablo Esad’ın olumlanması anlamına da gelmiyor. En ufak bir sivil direnişe, politik herhangi bir eleştiriye tahammülü olmayan, henüz kanıtlamasa da, kendi halkına kimyasal saldırı dahil her türlü katliamı gözünü kırpmadan uygulayabilen bir rejim var karşımızda. Birleşmiş Milletler Güvenlik Kurulu’nda askeri müdahaleyi Rusya ve Çin’in veto ettiğini, dolayısıyla müdahalenin yasal bir zemini olmadığını da dikkate almak gerekiyor. Ancak, şimdi yasal olmayan müdahaleden vazgeçildiği, ama Suriyeli sivillerin rejimin katliamları karşısında çaresiz bırakılmasının getirdiği ahlaki sorumluluğun tartışıldığı bir döneme giriyoruz. Yasal olmayan, ama ahlaki olanın yerine getirilmesi ise kamuoylarının demokratik desteğini almaktan geçiyor. Bu açıdan müdahale isteyen Obama’nın Kongre desteğini araması önemli bir gelişme. Her ne kadar ilk bakışta, Suriye krizinde ABD ve Batı inisiyatifi Rusya’ya kaptırmış gözükse de, kamuoylarının sesini dinlemeye başlamaları evrimsel bir adım olarak görülebilir. Esad’ı yerinden edecek bir çözümün imkansızlığını ABD de isteksizce de olsa kabul ediyor. Sivilleri koruyacak tek çözüm ise silahlanmanın durması ve ateşkesin sağlanması. Esad’ı devirme umuduyla muhaliflerin silahlanması, daha fazla kanın akmasından başka bir şeye yaramıyor. Suriye’nin Putin’in önerisiyle kimyasal silahlarını teslim etmeyi kabullenmesi ise siviller lehine olumlu bir adım. Esad’ın ilk defa kimyasal silah stokunu kabullenmesi ve plana uyacağını açıklaması, bir yanıyla da pasif kalan ABD ve dolayısıyla İsrail’i rahatlatacak bir gelişme. Diğer taraftan Esad’ın tarafları oyalayacağı ve kimyasal stoklarının sadece bir bölümünü teslim edeceği gibi bir oyun peşinde olabileceği de uzak bir ihtimal değil. Ancak, her şeye karşın, çözümün ABD, Batı ve Rusya arasında İran ve Türkiye’yi de kapsayan bir uzlaşmadan geçtiği, böylece elinden kimyasal silahları alınmış Esad’ı, müdahale kartını diplomatik hamlelerle oynayarak, muhaliflere karşı şiddetten uzaklaştırmaktan başka yol yok gibi gözüküyor. Ancak bu sürecin işlemesi için de muhaliflerin silahlandırılmasının da durması gerekiyor. Yine de her şeye karşın, bu karmaşık satranç oyununda, en kötü hamleleri Türkiye’nin yaptığı her geçen gün daha aşikar hale geliyor. AKP süreci tamamen yüzeysel bir şekilde okumanın bedelini, son gelişmelerden sonra Suriye’de temel aktörlerden biri olmaktan çıkarak ödüyor. Ayrıca Rusya ve İran’la arasını kötüleştirdiği gibi, Batı’dan da beklediği sempatiyi, Sünni İslamcılara koşulsuz desteğinden ötürü, alamıyor ve Ortadoğu’da iyice tecrit oluyor.

edecek. Yine takvime göre, 2014’ün ilk altı ayında, bu silahlar ya ülke dışında, ya da ülke içinde etkisiz hale getirilecek. Uzmanların verdiği bilgiye göre, kimyasal silahların yok edilmesi için oldukça farklı yöntemler var. ABD’nin kimyasal silah anlaşması ile ilgili olarak gösterdiği bir başka başarı ise Suriye’nin tarihinde ilk kez, dünyadaki 190. ülke olarak, 1992 Kimyasal Silahlar Konvansiyonu’na üye haline gelmesi. BM Genel Sekreteri Ban Ki-moon, Cumartesi günü Suriye’den resmi başvurunun geldiği ve Ekim 14, 2013 yılında Suriye’nin üyeliğinin resmiyet kazanacağını ifade etti.

İLHAN TANIR WASHINGTON

(POSTA 212) 21 Ağustos’ta Şam’ın doğu bölgesinde meydana gelen ve binin üstünde Suriyelinin hayatını kaybettiği kimyasal saldırı sonrasında beliren ABD’nin Suriye’ye askeri müdahale ihtimali şimdilik görünür olmaktan çıktı. Daha bir hafta öncesinde başkent Washington’da, Obama’nın Kongre’den müdahale tezkeresi alıp, alamayacağı tartışılırken, pazartesi günü ortaya çıkan kimyasal silah anlaşması ile birlikte, Suriye tartışmaları tamamen yön değiştirdi.

RUSYA: PROFESYONEL ANLAŞMA

ABD: OLAĞANÜSTÜ BİR ADIM Başkan Obama, Kongre’deki kendisi aleyhine yükselen müdahale karşıtı dalgaya kulaç atmaya devam ederken, birçok Washington uzmanına göre, büyük bir yenilgiye doğru gidiyordu. Ruslarla yapılan anlaşma sonrası ise, diplomatik yolu kullandığını göstererek, kendi tabanından destek buldu. İsrail gibi müttefiklerinin eskiden beri görmek istediği bir gelişme olarak Esad’ın kimyasal silahlardan arınması yolunda adım attığı izlenimi yaşandı. ABD Dışişleri Bakanlığı yetkilileri, Ruslarla yapılan kimyasal anlaşmasını, verdikleri brifinglerde, “başarılan ileri doğru atılmış olağanüstü bir adım” olarak tanımladılar. Yine ABD Dışişleri yetkililerinin 14 Eylül’de Cenevre’de yaptığı ve daha sonra Dışişleri Bakanlığınca yayınlanan brifinge göre, Suriye rejimi, bir hafta içinde elinde bulunduğu kimyasal silah deposu ve madde ağırlıklarını detaylı bir şekilde teslim

Rusya da, yapılan anlaşmayı takdirle karşıladı. Rusya, ABD’nin askeri müdahalesine karşı hem kendi müttefiki Esad yönetimine kalkan oldu, hem de bir askeri müdahaleyi önleyen bir aktör olarak, dünya diplomasisinde öne çıktı. Rusya, ABD ile birlikte Suriye diplomasisinde de ön planda olmaya devam edecek. Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov, ABD Dışişleri Bakanı Kerry ile beraber Cenevre’de yaptığı basın toplantısında, diplomatik çalışmaları, “konsensus, müzakere ve profesyonellik” içinde yürütüldüğünü ifade etti.

SURİYE: ZAFER İLAN ETTİ Esad yönetimi, diplomasiden en karlı çıkan bir başka aktör oldu. Daha bir hafta önce elinde tuttuğu başkente yönelik ciddi bir askeri müdahale ile karşı karşıya olan Esad, kimyasal diplomasi ile birlikte, profilini yükseltti. Obama, Salı akşamı, Suriye ile ilgili yaptığı bir konuşmada, ilk kez, Esad gitmeli şeklinde bir çağrıda bulunmadı. Bundan sonra, kimyasal silah muhteviyatını Suriye içinde veya dışında saf dışı bırak-

mak için, uluslararası toplumun Suriye yönetimine ihtiyacı sürecek. Bununla birlikte, Suriye yönetimi yetkilileri, diplomasi sonunda ortaya çıkan kimyasal silah anlaşmasını ‘’zafer’’ olarak ilan ettiler. Suriye Milli Uzlaşma Bakanı Ali Haydar, Rus Devlet Haber ajansına verdiği demeçte, ‘’anlaşmalara hoşgeldiniz diyoruz,’’ dedi. Haydar’a göre, anlaşmalar sayesinde ‘’bir tarafta Suriyeliler krizden çıkarken, diğer tarafta Suriye’ye karşı bir savaşın önüne geçildi.’’

İRAN: ANLAŞMADAN MEMNUN İran’dan resmi olarak ülkenin ruhani lideri veya yeni hükümeti bir açıklama yapmamakla birlikte, Suriye rejiminin en güçlü destekçilerinden biri olarak, ABD’nin askeri müdahalesinin önüne geçilmesinden memnun. Ayrıca Tahran, daha önce Saddam’ın İran-Irak savaşı esnasında kendilerine karşı kullandığı kimyasal silahlara karşı prensip olarak karşı durduğunu birçok kez ifade etti.

FRANSA: SURİYE YAPTIRIMLARA UYSUN İngiltere Parlamentosu ABD’nin Suriye’ye müdahalesini veto ettikten sonra, Fransa, Suriye rejimine karşı en sert çıkışları yapan ülke olarak ortaya çıktı. BM Güvenlik Konseyi’nde halen Fransa, Suriye kimyasal anlaşmanın yaptırımlarına uymaması halinde, askeri gücü mümkün kılacak bir önerge çıkarma gayretinde. Diğer taraftan, geçtiğimiz Cuma günü, bir taraftan ABD ile Rusya Cenevre’de kimyasal silah anlaşması üzerinde müzakereleri sürdürürken, Fransa’nın başkenti Paris’te, Suudi Arabistan, BAE ve Ürdün liderleri bir araya gelerek, Suriyeli muhaliflere daha çok yardım etme kararı aldılar. Fransız Cumhurbaşkanı Hollande ve üç

Suriye Sürecinde Türk Büyükelçi Kilit Rolde ABD ile Suriye’nin vardığı anlaşma gözlerin sürecin teknik sorumluluğunu yüklenecek olan Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü’ne (OPCW) çevrilmesine neden oldu. OPCW Genel Müdürü Büyükelçi Ahmet Üzümcü süreçte kilit bir role sahip olacak (BRÜKSEL) Suriye’de 21 Ağustos’ta gerçekleştirilen kimyasal silah saldırısının ardından askeri müdahale opsiyonu öne çıksa da Rusya’nın diplomatik manevrası, müdahale konusunda sıkıntıları bulunan ABD’nin esnek davranması ve

Moskova’nın telkiniyle olası bir askeri müdahaleden kurtulmak için geri adım atmayı tercih eden Şam’ın yaklaşımları sorunu farklı bir boyuta taşıdı. Washington ile Rusya arasında varılan uzlaşı doğrultusunda süreçte en önemli rollerden biri Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü’ne (OPCW) düşecek. Örgütün başında da 2010’dan bu yana genel müdür olarak görev yapan Türk Büyü-

kelçi Ahmet Üzümcü bulunuyor. Hem Birleşmiş Milletler hem de NATO deneyimi olan, Türk Dışişleri’nin önemli isimlerinden olan Üzümcü yönetimindeki OPCW, gerekli hazırlıklara başladı. Son olarak dokuz kişilik bir ekiple Suriye’deki

Birleşmiş Milletler soruşturmasına katılan OPCW bünyesindeki uzmanlar, ikili anlaşma bağlamında gündeme gelecek talep ve adımlar için bir yol haritası hazırlıyorlar. Bu konunun önümüzdeki hafta örgütün yönetim kurulu tarafından masaya yatırılması amacıyla bir toplantı düzenlenmesi de gündemde. OPCW Genel Müdürü Büyükelçi Ahmet Üzümcü yaptığı açıklamada, Rusya Dışiş-

leri Bakanı Sergey Lavrov ile ABD Dışişleri Bakanı John Kerry arasında Cenevre’de yürütülen görüşmelerde sağlanan anlaşmadan memnuniyet duyduklarını belirtirken, bu anlaşmanın Suriye’nin katılmak için başvurduğu Kimyasal Silahlar Sözleşmesi’ne uymayan yükümlülüklerini tam olarak yerine getirmesini kolaylaştıracağını umduklarını ifade etti. OPCW Yürütme Kurulu’nun toplantısının ardından Suriye’nin kimyasal silah stokunun, üretim unsurlarının ve diğer ilgili yeteneklerinin tamamen ortadan kaldırılması için gerekli önlemlerin alınması ve hızlandırılmış bir program çerçevesinde harekete geçilmesi öngörülüyor. Suriye, Dışişleri Bakanı Walid al-Muallem imzası taşıyan bir mektubu 12 Eylül’de Üzümcü’ye ulaştırarak ülkesinin Kimyasal Silahlar Sözleşmesi’ne taraf olma isteğini iletmişti. 13 Eylül’de de Bakan Yardımcısı Faisal Mekdad, Üzümcü’yü telefonla arayarak OPCW’den teknik destek talep etti. OPCW’ye üye devlet sayısı 189. İsrail ve Mynamar, Kimyasal Silahlar Sözleşmesi’ne imza atıp onaylamayan iki ülke olarak dikkat çekerken Angola, Mısır, Kuzey Kore ve Güney Sudan bu belgeyi imzalamayan ülkeler konumunda. Geçen hafta başvuru yapan Suriye de bu son grupta yer alıyor. (Güven Özalp- VOA)

ülke dışişleri bakanlarının katıldığı bu zirve sonrasında Hollande’ın yaptığı ve dört ülkenin üzerinde mutabık kaldığı açıklamaya göre, ‘’ülkeler Başar Esad rejimine karşı demokratik muhaliflere yapılacak uluslararası desteğin sağlamlaştırılması’’ kararını aldılar. Fransa, Suriye rejiminin kimyasal silah ile ilgili anlaşmayı kabul etmesinin yeterli olmadığını ileri sürdü.

TÜRKİYE: ESAD ZAMAN KAZANDI

Ankara, kimyasal silah anlaşmasına karşı hoşnutsuzluğunu en başından beri gösterdi. Başbakan Erdoğan önceki haftalarda beklenen sınırlı bir müdahale yerine ABD’nin, daha kapsamlı ve Esad rejimini yerinden edici bir müdahalede bulunmasını talep etmişti. Kimyasal silahla ilgili anlaşma sonrasında ise Başbakan Erdoğan’ın, bu anlaşmanın Esad’ın zaman kazanmak için bahane olarak öne sürdüğünü söyledi. Erdoğan yaptığı konuşmada konuyla ilgili şunları söyledi: “Esad rejimi daha önce verdiği hiçbir sözü yerine getirmedi ve sadece daha çok katliam yapmak için zaman kazandı. Kimyasal silahlar hakkında verdiği sözleri tutacağından da şüphe ediyoruz.”Uzmanlara göre ise, Suriye’nin gerçekten de kimyasal silahları devretmesi Türkiye’nin çıkarları açısından oldukça bir pozitif bir gelişme olacak. Kimyasal silahları, roket başlıklarına takarak, uzun menzilli olarak kullanma teknolojisine sahip olduğu bilinen Suriye, bu açıdan Türkiye’nin milli güvenliğine tehdit oluşturuyor.

ANLAŞMA BİR ZAFERDİR Suriyeli Bakan Ali Haydar, ABD,Rusya ve Suriye arasında yapılan kimyasal silah anlaşmasını ‘zafer’ olarak tanımlayıp savaşa engel olduğunu söyledi (ANKARA -ANKA) ABD ve Rusya arasında Suriye’deki kimyasal silahların tasfiye ve imhasına ilişkin yapılan anlaşma Beyaz Saray ve Şam yönetimi tarafından memnuniyetle karşılandı. Suriye’de Uzlaştırma görevini üstlenen Bakan Ali Haydar Rus haber ajansı Ria Novosti’ye yaptığı açıklamada, anlaşmayı ‘zafer’ olarak tanımlayıp savaşa engel olduğunu söyledi. BBC Türkçe’nin yansıttığı habere göre, “Anlaşmayı memnuniyetle karşıladıklarını” belirten Suriye Ulusal Uzlaşma Bakanı Ali Haydar, “Bir yandan Suriye’ye krizin içinden çıkması için yardımcı oluyor, diğer yandan Suriye’ye karşı savaş açılmasına engel olup savaş isteyenlerin argümanlarını zayıflattı” yorumunu yaptı. Suriyeli Bakan Ali Haydar, “Bu, Suriye için Rus dostlarımız sayesinde başarılmış bir zaferdir” dedi. ABD Başkanı Barack Obama da, Suriye’nin kimyasal silahlarını 2014 yılının ortasına kadar imha veya tasfiye etmesi konusunda Rusya ve ABD’nin vardığı anlaşmayı memnuniyetle karşılayıp “önemli bir adım” olarak niteledi. Beyaz Saray’dan yapılan açıklamada ABD, Suriye’yi ‘verdiği sözleri tutması’ konusunda da uyardı.


Güncel

18 Eylül 2013 Çarşamba

9

Selim Atalay twitter@SelimAtalayNY

İÇ SAVAŞ DEĞİL VEKALETEN SAVAŞ SURİYE’DE içsavaş var - söylemini Washington çok sevdi. İç savaş deyince, -başkasının derdi- oluyor... Bizim karışmamız uygun olmaz, şeklinde. Halbuki daha gerçekçi teşhis: Suriye’de iç savaş yok, vekaleten yürütülen bölgesel güç savaşı var. Dolaylı savaş var... Şam, İran denetiminde ve Moskova himayesinde. İran’a bağlılık, mezhepten... Moskova’ya bağlılık eski alışkanlık. Sovyetler Birliği zamanından. İran Hizbullah üzerinden ve Lübnan’ı da riske atacak biçimde Suriye’de taraf. ABD’nin Direnişçilere desteği Tahran ya da Moskova kadar kararlı değil. Arap ülkeleri ve Türkiye’nin desteği, bölgesel kaygılardan. Direnişçiler MoskovaABD pazarlığı içinde harcanmaktan, ihanete uğramaktan kaygılılar. ABD silah ve malzeme desteği belirli gruplara sürüyor. O grupların zamanla direnişe hakim olmaları umuluyor. Suriye’de zaman- demek, daha çok kan dökülmesi, demek ABD-Rusya’nın Şam kimyasal anlaşması daha ‘tamam’ değil... BM Güvenlik Konseyi’nde sürecin tescili gerek... Üstelik anlaşma Beşar’ı taraf olarak tanıyor, BM karşısında muhatap oluyor. Gerçi Obama -Beşar Esad zaten meşru değildi, bundan sonra da meşruiyet kazanamaz- deyip tavrı sürdürüyor. Ancak anlaşmaya uymamanın Beşar’a şimdilik bir yaptırımı yok. Hatta Moskova’dan -Aferin- bile alabilir. Konsey’den bir karar çıkacaksa da Moskova Şam’a yaptırım kapsamında askeri harekatı önlemeye kararlı. Şimdilik Beşar’ın nerede hata yapacağı beklenecek. Bu bekleme de daha çok kan dökülmesi demek Asıl etki, diplomasi ve küresel güç dengesinde. Rusya’nın son manevralarla ön alması, ABD ile eşit hale gelmesi, ağır bir darbe... Cumhuriyetçi Parti muhalefeti Rusya’nın bu başarıyı Obama’nın hataları sayesinde yakaladığını söyleyip, veryansın ediyor... ABD Rusya karşısında gerilerken, diğer müttefikler de yaralandı. İngiltere hükümeti, Obama’ya destek olsun diye öne atıldı, iç kargaşaya yenik düştü. Fransa da aynı biçimde bombardıman için öne atıldı, sonra açığa düştü. Türkiye yanında Suudi Arabistan ve Arap Birliği de ABD’ye harekat için destek verdi... Ürdün ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin -harekatı destekleriz, ama açıkta bunu söyleyemeyiz, iç siyasetimiz karışırdediklerini ABD medyası yazıyor. Şu noktada Washington’un hasımları değil, müttefikleri nezdinde kredibilite sorunu var. ABD Şam kimyasal sürecinin İran’a nükleer konuda ders olması gerektiğini söylese de, İran’ın bu durumdan alacağı ders şu: Rusya arkanda sağlam durursa, birşey olmaz... Bu arada ABD-Rusya anlaşmasının Suriye’yi Rusya’ya tamamen teslim ettiği ve Şam’ın Küba gibi, Kuzey Kore gibi dokunulmaz bir kukla devlet olduğu- tartışılıyor. İlk bakışta çok yanlış değil. Küba ya da Kuzey Kore’ye kimse dokunamıyor. Silah ve malzeme destekleri tamam ve sınırları kapatıp keyfi rejimi sürdürmekteler. Bu ülkeler hanedan ailesinin elinde. Ancak Küba-Kore statüsü Şam’a ağır gelir. Küba, okyanusta bir ada, Suriye ise komşularla çevrili bir ada ve çevreye istikrarsızlık saçmayı sürdürüyor...Şam bir süre daha çevreye rahatsızlık verecektir. Suriye’de sorun şimdlik donmuş gibi, ama bu durum geçicidir, bölgede birşey donmaz. Zamanla sorunun ağırlığı anlaşılacak. Ve tekrar: Zaman, Suriye’de daha çok kan dökülmesi demek. twitter.com/selimatalayny stargazete.com’dan alınmıştır.

Washington’da Kanlı Pazartesi

Beyaz Saray’a yaklaşık 4 kilometre kadar uzaklıkta bulunan ABD Donanma Kuvvetleri’ne ait bölgede düzenlenen silahlı saldırıda 13 kişi öldü. 8 kişi de yaralandı (WASHINGTON DC – POSTA 212) Washington’ın güneydoğusunda yer alan ve Potomac Nehri’nin kıyısında bulunan Donanma Üssü’ne pazartesi günü öğle saatlerinde silahlı bir saldırı oldu. Siyahi bir Amerikalı olan 34 yaşındaki Aaron Alexis, elindeki silahla askeri bölgede rastgele ateş ederek 13 kişiyi öldürdü, 8 kişiyi de yaraladı. Alexis, saldırının ardından polislerle girdiği çatışmada öldürüldü. Teksas’ın Fort Worth kasabasından olan saldırgan, 2007 ile 2011 arasında tam zamanlı Donanma Kuvvetleri yedek askeri olarak görev yapmış. Alexis, 2011’de evinde silahını ateşlediği için tutuklanmış ve yedek askeri personel statüsüne son verilmiş. Saldırgan Alexis’in saldırıyı hangi nedenlerle işlediği bilinmiyor. Wall Street Journal gazetesine konuşan federal yetkili-

lere göre, olayın terörizm ile ilgisi yok gibi görünüyor.

» OBAMA: ONLAR VATANSEVERDİ

Olayla ilgili kısa bir açıklama yapan ABD Başkanı Barack Obama ise mağdurların vatansever olduğunu belirterek “Çalışma ekibimden, soruşturmanın kusursuz bir şekilde yapılmasını istedim. Onlar vatanseverdi, yurt dışında hizmet ederken tehlikelerin farkındaydılar ama bugün hayal edemeyecekleri bir şiddetle kendi evlerinde hayatlarını kaybettiler’’ dedi. Başkan Oba-

TÜRK JETLERİ SURİYE HELİKOPTERİNİ VURDU

ma ayrıca Amerikan bayraklarının bütün federal binalarda ve yurtdışı temsilciliklerinde yarıya indirilmesini emretti. Washington Post’a konuşan güvenlik güçleri yetkilileri, saldırganın elinde bulunduğu silahla ilgili farklı bilgiler verirken, askeri bölgeye nasıl girebildiği ise halen açıklığa kavuşmuş değil. NBC’nin haberine göre Alexis, girdiği çatışma sonrasında öldürdüğü kurbanlarında bulunan silahları alarak, polislerle çatışmayı sürdürdü. Üste yaklaşık 3 bin Donanma Kuvvetleri personeli çalışıyor. Çalışanların çoğu silah taşıyor. Görgü tanıkları ilk silah seslerinin binanın dördüncü katından geldiğini ve çalışanların büyük bir panik yaşadığını ifade etti.

NEW YORK’TA ÖN SEÇİMLER YAPILDI

De Blasio ve Lhota baş başa New York’ta üç dönemdir belediye başkanlığı yapan Michael Bloomberg’den boşalacak koltuğa oturacak ismi belirleyecek yarışta ön seçimler yapıldı (DENİZ AVŞAR / NEW YORK – POSTA 212) New York Belediye başkanlığı yarışında ön seçimler yapıldı. Üç dönemdir Belediye Başkanı olarak görev yapan Michael Bloomberg’den boşalacak koltuğa kimin oturacağını belirleyecek seçimlerin ilk turunda Cumhuriyetçi kanatta üç aday arasından sıyrılan John Lhota oyların yüzde 52,2’sini toplayarak adaylığı-

Türkiye, dün bir Suriye helikopterini, hava sahasını ihlal ettiği gerekçesiyle vurdu. Düşürülen askeri helikopterdeki pilotların durumu bilinmiyor (POSTA 212)-Suriye’ye ait bir Mi 17 askeri helikopteri, geçen pazartesi günü hududumuzun Hatay Yayladağ Güveçci bölgesini ihlal etti. Bunun üzerine Suriye askeri helikopterine defalarca ikaz yapıldı. Ancak helikopter bu ikazları dinlemedi. Bunun üzerine Malatya’dan havalanan iki jet, helikopteri füze ile vururarak düşürdü. Suriye topraklarına düşen helikopterdeki pilotların durumu hakkında bilgi edinilemedi.

nı kesinleştirdi. %40,2 oy alan Demokrat Bill de Blasio’nun adaylığı, sayılmayan oylar nedeniyle kesin olarak netleşmezken, ikinci sırada yer alan William C. Thompson Jr., belediye başkanlığı yarışından çekildiğini duyurdu. Thompson’ın yarıştan çekilmesi, de Blasio’yu daha önce MTA başkanlığı yapmış olan cumhuriyetçi aday Joseph J. Lhota’yla baş başa bıraktı. Demokrat aday seçimlerinde Thompson oyların sadece yüzde 26 sini alarak yüzde 40 oy alan de Blaio’nun ardından ikinci olmuştu. Ancak şehir kanunları adayların yüzde 40 oy alamaması halinde beraberliği çözücü yeni bir seçim yapılmasını öngörüyor ve Thompson oy makinesi sonuçlarının bir daha kontrol edilmesini ve de sayılmayan on binlerce kağıt oyun da de Blaio’yu yüzde 40’ın altına itebileceği umudunu dile getiriyordu. Bunun üzerine seçim kurulu hafta sonu çalışmasıyla ilk seçimde, seçim makinelerinde kullanılan 5000’den fazla oyu

değerlendirerek, düzenlemesi yapılan oyların pazartesi günü açılanacağını duyurmuştu. Kurul ayrıca pazartesi günü kağıt oyların da değerlendirilmeye başlanacağını açıklamıştı. Ancak Thompson yakınlarının ona de Blasio’yla yeniden seçime girseler bile şansının zayıf olduğunu söylediğini beyan ederek yarıştan çekildiğini açıkladı. Thompson 4 yıl önce girdiği belediye başkanlığı adaylığı seçimlerinde yine kendi partisinden aday olan demokrat Michael Bloomberg’e karşı siyahi Amerikalıların oylarını alamayarak kaybetmişti.

CUMHURBAŞKANI GÜL, ‘ARKADAŞ’I GÖRMEYE GİTTİ (ANKARA - ANKA) Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Türkmenistan Cumhurbaşkanı Gurbanguli Berdimuhamedov’un hediye ettiği “Arkadaş” isimli atı görmeye gitti. Cumhurbaşkanı Gül, Twitter hesabından yazdığı mesajda, geçen Mayıs ayında Türkmenistan ziyareti sırasında Cumhurbaşkanı Berdimuhamedov’un kendine bir at hediye ettiği hatırlattı. Atın fotoğraflarını da paylaşan Gül, “Safkan bir Ahal Teke olan atın adını da ‘Arkadaş’ koymuştu. Sağolsun Türkiye Binicilik Federasyonu Arkadaş’ı İstanbul’a getirdi ve bakım sorumluluğunu üstlendi. Ben de ‘Arkadaş’ı görmeye gittim. Gördüğünüz gibi maaşallah keyfi yerinde” ifadelerini kullandı.


10

Güncel

18Eylül 2013 Çarşamba

WASHINGTONPOINT

Öcalan: Karşılıklı ateşkes durumunun korunuyor olmasına anlam biçiyorum (ANKARA- ANKA) Abdullah Öcalan, “Bir yıl önce başlattığımız diyalog sürecini bundan böyle yeni bir formatla yani anlamlı bir müzakereye evrilterek, derinleştirerek sürdürmek gerektiğini düşünüyorum. Karşılıklı ateşkes durumunun korunuyor olmasına anlam biçtiğimi belirtmek istiyorum” dedi. BDP Eşgenel Başkanı Selahattin Demirtaş ve BDP Grup Başkanvekili Pervin Buldan İmralı’da Abdullah Öcalan ile görüştü. Görüşmenin ardından BDP’den yapılan açıklamada, Öcalan’ın, bir yıl önce başlatılan “diyalog sürecini” bundan böyle yeni bir formatla yani anlamlı bir müzakereye evrilterek, derinleştirerek sürdürmek gerektiğini söylediği bildirildi. Anlamlı bir müzakere için gerekli olanak ve araçları devlete de Kandil’e de ilettiğini belirten Öcalan, şöyle konuştu: “Özellikle devletin, derinlikli bir müzakere için yeterli araçları ve imkanları yaratması sürecin ilerlemesi için elzemdir. Çözüme gidecek yolların ancak bu şekilde açılacağı gerçeğinden hareketle hükümetin de konuyu ciddiyetle ele almasını umuyorum. Bu aşamada karşılıklı ateşkes durumunun korunuyor olmasına anlam biçtiğimi belirtmek istiyorum. Hepimiz, sürecin çok anlamlı olduğunun farkındayız. Ancak anlamlı olduğu kadar zor ve çetin geçeceğini de hepimiz biliyoruz. Önerilerim ve düşüncelerim doğrultusunda zorlukları aşmayı başarırsak, yeni bir formata evrilmiş, derinlikli bir müzakere ile yola devam edebiliriz.” Açıklamada, görüşmeyle ilgili kapsamlı değerlendirmelerin daha sonra kamuoyuna iletileceği kaydedildi.

Amerika’da işçi alımları hızlanabilir (POSTA 212) Amerikalı işverenler arasında yapılan son bir anket birçok işyeri sahibinin ekim-aralık döneminde işe alımları hızlandıracaklarını ortaya koydu. İstihdam piyasasındaki durum, gelecek hafta Amerika Merkez Bankası (FED) yetkililerinin alacağı kararlarda kilit öneme sahip. Banka, ekonomideki canlanma ve istihdam piyasasındaki istikrarlı büyümeye göre 85 milyar dolarlık varlık alımlarını azaltmaya başlayacağının sinyalini vermişti. Bu nedenle gelecek Salı ve Çarşamba günleri yapılacak FED toplantılarından çıkacak bir karar finans ve ekonomi çevrelerinde ilgiyle bekleniyor. ManpowerGroup adlı kurumun 18 bin işveren arasında yaptığı araştırmaya göre şirketler yüzde 13 oranında daha fazla yeni işçi almayı planlıyor. Bu oran, son altı yılın en iyimser öngörüsü olarak değerlendiriliyor. Dünyanın en büyük ekonomisi olan Amerika’da istihdam sektörü tam bir istikrara kavuşmuş değil. Son Çalışma Bakanlığı raporu da, işe alımların son aylarda yavaşladığını ortaya koydu. Rapordaki yüzde 7,3’lük işsizlik oranı, son beş yılın en düşük seviyesi olsa da hala Amerika için alışıldık seviyenin üzerinde. Ayrıca, işsizliğin yüzde 7,3’e düşmesinde, bazı işsizlerin aktif olarak iş aramayı bırakması etkili oldu.

KAĞIT ÜZERİNDE DAHA BAŞARILI! Salman Shaikh, dünyaca ünlü Brookings Enstitüsü’nün Doha’daki Merkezinde Direktör. Ortadoğu ve Körfez ülkeleri özelinde çalışmalar yapıyor. Aslen Pakistanlı olan Shaikh, Brookings’de çalışmadan önce, Birleşmiş Milletler bünyesinde 10 yıllık diplomatlık yapmış. Shaik, Suriye üzerine yazdığı incelemelerle dünya çapında bilinen bir isim. Shaikh ile Washington’a yaptığı birkaç günlük ziyaret esnasında, kaldığı otelinde yüzyüze görüştük İLHAN TANIR WASHINGTON

n ABD Dışişleri Bakanı Kerry ve Rus Dışişleri Bakanı Lavrov arasındaki anlaşmayı nasıl buluyorsunuz? Kağıt üzerinde önemli bir başarı. Sadece bir hafta önce böyle bir sonucu kimse tahmin edemezdi. Ama ihtimal ki Esad bazı erteleme taktiklerine başvurabilir ve Suriye durumu yeniden karışık bir hal alabilir. Bir anlamda bu anlaşma ‘kola tenekesini yolun ilerisine tekmeleme’ olarak da algılanabilir. 6 ay sonra yeniden Suriye krizi ile uğraşmak zorunda kalabiliriz. Anlaşma ayrıca güvenilir bir askeri güç kullanma tehdidinin etkisini gösterdi bize (Esad’ı anlaşmaya zorlamasıyla). Benim beklentim ise, bu anlaşmanın Suriye içinde, aynen Cenevre 1 müzakereleri sonrasında olduğu gibi, çatışmaları artırması. Bir başka yönü ise anlaşmanın, ABD’nin Esad’a, bu anlaşmayı yürütme için bağlı olması. Hatta bir yönüyle Esad rejimini yeniden meşrulaştırma yolunda da işlev görebilir.

» ‘TEPKİYİ ENGELLEDİ’

n BM’nin beklenen Kimyasal Raporu ile ilgili ne türlü etkiler yapar bu anlaşma? Bu anlaşma, BM’den çıkacak o raporun etkisini zayıflatır. Rapor, 21 Ağustos’da Şam’da meydana gelen o kimyasal saldırının faili olarak Easd rejimini işaret ederek daha güçlü bir uluslararası koalisyonu meydana getirebilirdi. Şimdi ise ABD Esad ile yürümeyi kabul etmiş oldu ve böyle bir uluslararası tepkiyi engellemiş oldu. n Suriye için ideal bir diplomatik çözüm nasıl olabilirdi? Güvenilir bir çözüm için askeri, diplomatik, siyasi ve hatta insani yardım stratejilerini içinde barındıran kapsamlı bir stratejiye ihtiyaç var. Aslına bakılırsa bu son kimyasal silah konusunda bir tesadüf eseri (başkan Obama) kesin hedef koydu ve sonrasında güvenilir güç kullanma tehdidi masaya geldi. Ardından bir uluslararası koalisyon kurma girişimleri yapıldı ve bazı neticeler alındı bununla. Obama istediği herşeyi başaramadı ama Suriye krizi ile nasıl başetmesi gerektiği adına önemli dersler öğrendi. Ama eklenmeli ki Obama’nın aklı Suriye olayında halen çok karışık.

dığı en büyük fırsat hangisi idi? Bir açık taksik olan, geçen yıl bu zamanlarda, tüm Milli Güvenlik danışmanlarının tavsiyesinin aksine, Suriye muhalif güçlerine yardımdan sakınması idi. Eğer o zamandan başlayarak 10, 20 veya 30 bin Suriyeli muhalifin emir-komuta yapısını oluşturma adına yardım etmiş olsa, özellikle güney bölgelerinden Suriye muhaliflerin momentumu kazanması adına oldukça etkili olurdu. Ve bugün Suriyeli muhalifler hakkında sahip olduğumuz korkular çok daha farklı olurdu.

» ‘KİMYASAL TEHDİT ÖNEMLİ’

n Şu anki BM’deki süreçten umutlu musunuz? Bence hem ABD hem de Rusya iki Cenevre sürecinin bir araya gelerek, daha büyük ve kapsamlı bir stratejinin parçası olmasını istemekte. Kanaatimce bu kimyasal teklif iyi ve önemli görüşmeleri kapsıyor. Sanırım oldukça kısa bir sürede bu konuda partilerin ne kadar ciddi olduğunu öğrenmiş olacağız. Bununla birlikte, herhangi bir teftiş misyonunda, müfettişler ülke içinde kimyasal madde arama ve bulma çalışması yapmamalı. Esad rejiminin bunu gönüllü olarak yapması gerekir. Tabi ki ülkedeki güvenlik ortamı ciddi sorun olarak ortada. Bizim Esad’ın kimyasal silahlarını gönüllü olarak vazgeçtiğine hazır olduğuna inanmamız gerekir. n Şu anda kapsamli bir stratejinin oluştuğunu görüyor musun? Hayır, halen bölük pörçük. Ama pozitif bir gelişme ve üzerinde çok durulmamış yeni bir durum olarak ABD Dışişleri Bakanlığının Suriye’nin komşuları, Suriye içindeki muhalif-

anlatmaya devam ediyor, halbuki biliyoruz ki ülkedeki mezhepsel çatşmanın fitilini yakan kişi de o. Suriye’de, Esad gittiğinde kaçınılmaz bir değişim olacak ve çoğunluğun beraber çalışacabileceği etkili bir güç paylaşım formülüne ihtiyaç olacak. Bu formülde Suriye devletini, Suriyelilerle birlikte tutacak bir vizyon gerekiyor -ki bu halen ortada yok.

» ‘ya ben ya kaos’

n Müdahale olduğu takdirde 3. Dünya Savaşı çıkma olasılığını savunanlar var Bunların çoğu gösteriş (posturing) denebilir. Büyük ülkelerin sağlam pozisyon alma gayretleri.. Anladığım kadarıyla İranlılar dahi, özelde Esad’ın (geleceğinden) oldukça endişelendiler. Esad her zaman için ‘ya ben, ya da kaos’ tehdidini yaptı. Bundan dolayı da kolay ve sessiz gitmek istemiyor. Bir askeri saldırı ile ilgili olarak da mümkün olduğunca riski artırmak niyetinde. Bu, tabi ki bir sarmal halinde, komşu devletlere de sıçrayabilir. Hepsi ters tepkilere maruz kalabilir. Bununla birlikte bunun, Esad ve Rusların bizi inandırmaya çalıştığı şekilde, otomatik şekilde olacağına inanmıyorum. n Eğer Ankara’da olsaydınız Suriye hakkındaki yaklaşımınız ne olurdu? Ben Türkiye’nin, muhaliflerin Yüksek Askeri Konseyi lideri Selim İdris’e ve onun çalışmalarına doğrudan yardım ederek, diğer kanallarla çalışmamasını tavsiye ederdim. Türkiye bir dönemde oradaki farklı birçok gruba karşı başını başka yere çevirerek, gözmezlikten geldi. Türkiye, desteğin sadece İdris’e gitmesi konusunda garanti edici bir rol oynayabilir. Son aylarda Türkiye’nin, özellik-

» ‘ÇÖZÜM UĞRAŞI GEREKTİRİR’

n Neden? Çünkü Obama, Suriye problemini üzerine almak istemiyor. Denediği şey ise Suriye krizinin ABD’nin ve müttefiklerinin mili güvenlik çıkarlarına etkisini idare etmek. Ama bilmesi gereken, Suriye krizini idare edemezsiniz, çözmek için uğraşı vermeniz gerekir. n Kafa karışıklığında danışmanlarına güvenmemesi etkili mi sizce? Birçokları bu Amerikan yönetiminin dış politika düşünürlerinde diğer ABD yönetimlerine göre derin bir tecrübeye sahip olmadığında hemfikir. Ve eğer etrafa bakılırsa bu eleştirinin doğru olduğu görülür. Bu durumun doğrudan Obama ile ilgili olduğu, onun dünyaya bakışı, Irak ve Afganistan savaşlarından etkilenmesi veya uluslararası normlar hakkındaki yaklaşımının ve iç politik endişelerin kritik etkileri var. Bununla birlikte Suriye’nin son kriz hali ise Obama için çok zamansız bir şekil aldı. Çünkü karşı karşıya bulunduğu Suriye krizi, korku ifade ettiği, bölgesel müttefikleri, radikalleşme tehlikesi, kimyasal silahların yanlış ellere düşmesi veya İsrail’in güvenliği gibi, milli güvenlik çıkarlarına meydan okuyor.

lerle daha sıkı çalıştığını, yerel gönetimleri güçlendirme ve geniş bir siyasi strateji oluşturma adına koordine ettiğini görüyoruz. Diğer taraftan askeri açıdan ise iç politikadan da etkilenmesiyle oldukça yavaş işleyen, gerek askeri güç kullanmak gerekse muhalifleri eğitmek, desteklemek ve silahlandırmak noktasında kararsız yürüyen bir çizgi devam ediyor. Tabi Suriye muhalefeti de kendini güvenilir bir alternatif olarak ortaya koyamadı. Bunun da en büyük işareti, Suriyelilerin çoğunun halen bu muhalefeti desteklememesi. Suriyelilerin çoğu ortada bir yerlerde bekliyor ve bunları muhalefete çekebilmek için gerekenler yapılamadı. Hatta büyük Suriye şehirlerinde yaşayan güçlü Sunni elit dahi çekilemedi. Nusayri, Hristiyan ve Dürzü topluluklardan katılımla ve milli bir platform oluşturulamadı. Bu sadece ABD’nin değil ama daha büyük, uluslararası toplumun başarıszlığı. Bir metod başarısızlığı var ortada. Bireylere, Suriyeliler arasındaki diyalog sürecinden daha fazla önem atfedildi. Olması gereken, çıkarları olan farklı köklerden gelen Suriyelileri biraraya getirerek, bir gelecek vizyonu kurmak idi.

» ‘SORUNLAR KATLANARAK SÜRER’

» ‘laik devletin koruyucusu’

n Suriye’nin ABD’nin Milli Güvenliği için önemli olmadığını baştan beri savunanlar vardı Evet, birçokları kendi kendilerinin sırtlarını sıvazladılar. Ama zaman bunun yanlışlığını gösterdi. Geçtiğimiz 30 ayki negatif sonuçlar, önümüzdeki 30 ayda katlanarak devam edeceğini gösteriyor, eğer tedbir alınmazsa. İnandığım şu, önümüze baktığımızda, Suriye krizinin Obama’nın başkanlığını bir tren kazasına dönüştüreceği. Bunun Esad rejimi hakkında bildiklerime dayanarak söylüyorum. n Sizce Obama’nın Suriye konusunda kaçır-

n Kim yapabilirdi bu diyalogu? BM yapmalıydı. Özellikle Lahdar Brahimi enerji ve dikkatini ABD ve Rusya arasındaki büyük diplomatik ve stratejik oyuna sarfetti. Bence günün sonunda olması gereken, Suriyeliler liderliğinde yapılacak bir süreç. Nedeni ne olursa olsun, bugünkü Suriyeli muhalif çokca Sunni gözüken ve Sunni devletlerce desteklenen bir yapı. Suriyenin farklılığının üstüne bina edilemeyen bir yapı görüntüsünde. Ayrıca laik devlet anlatımını Esad’dan koparıp, alamadı. Esad halen kendisini azınlıkların ve laik devletin koruyucusu olarak

le Amerikalıların tavsiyesine uyarak, bu yolda yürüdüğünü görüyoruz.

» ‘suriyeliler çaba harcıyor’

n Suriye’yi birarada tutmak için çok mu geç kalındı? Hayır, hiçbir zaman çok geç değildir. Esad Suriye’nin toplumsal kumaşını yırtmaya çalışssa da, Suriyeliler beraber kalmak için çaba harcıyor. Milli bir kontrat için gayretlerin şimdiden başlaması gerekiyor. Neden beklenmeli ki? Bu mekanizma için BM’nin geçmişten daha çok çalışması gerekiyor. Farklı köklerden gelen Suriyelilerin biraraya getirilmesi, ve bölgesel aktörlerin Batı ile birlikte bu gayretleri desteklemesi, geleceğin Suriyesinin köşe taşlarının döşemek için. Bütün halkın korunması ve güvenliği, yönetim zaman çizelgesi, ekonomik konular ve toprak hakları ve dahi Suriyelileri ilgilendiren bütün konuların tartışmaya açılması gerekiyor. Suriye asla eskisi gibi küçük bir azınlık tarafından yönetilen bir ülke olmayacaktır ve büyük bir değişim olacaktır. Bu değişimin müzakereler yöntemiyle olması en iyisidir. Komşularını tehdit etmeyecek bir Suriye’yi komşuları da destekleyecektir. Bu açıdan Suriyeliler kendilerini federal devlet mi, her ne olursa olsun, nasıl organize edeceklerini karar vermeleri gerekir. n Suriye’deki Radikaller ne kadar ağırlıkta? Bu grupların problem yaratmayacağını söylemek bana göre bir sorumsuzluktur. Bununla birlikte, hem askeri hem de yeniden inşa gayretlerine, dışarıdan ciddi bir yardım yapılmadıkça da, bu radikal grupların gerçek güçlerini bilemeyeceğiz. Ben her zaman için aşırılığın Suriyelilikle, zeytinyağı ve su gibi birbirine karışmayacağına inandım. Tabi Esad rejimince yapılan bunca kötü tecrübe ve kandan sonra, halkın durumu çok daha peri-

şan. Ve ortam, aşırılığı daha çok izin veren bir hale geldi. Ama Suriye içinde olanlara baktığımızda, halkların bu aşırılıktan kaçtığını, Rakka ve Der az-Zour gibi şehirlerde görüyoruz. Gerekli yardım yapıldığında bu halkların aşırılıkla mücadele edeceğine inanmaktayım. Diğer türlü ise, radikallik devam edecek.

» ‘üç yönlü çatışma’

n Esad rejimi yıkılırsa Radikallerin yönetimi ele geçirme tehlikesi nedir? Bundan daha fazla korkutucu olan gerçek, tümüyle bir kaos halinin ve Suriye içindeki bazı bölgelerin radikallerce kontrollerin devamıdır. Şimdiden radikallerin Hasakah, Rakka gibi şehirlerde kontrol ettiği bölgelerde, hatta rejimle de işbirliği yaparak, petrolden gelen gelirle, yardım çalışmalarını dahi yürüttüğünü görüyoruz. Esad yarın birgün gittiğinde bu grupların devam ettiğini göreceğiz. Doğru. Özellikle son altı ayda, Suriye’deki çatışmaların Rejim-Suriye ılımlı muhalifleri-Radikaller arasında üç yönlü bir çatışma haline geldiğini görüyoruz. n Ankara, görev yaptığınız Doha’dan nasıl görünüyor? Türkiye, iki yıl öncesine göre çok daha fazla probleme sahip. Bunun en önemli nedeni de, hiç şüphesiz Suriye krizi ve Esad rejimi. Esad’ın ülkesindeki değişime yaklaşımı, bütün komşularını da etkiledi. Bununla birlikte, Erdoğan’ın çok sesli bir şekilde Esad’a karşı çıkışı, bir anlamda Türkiye’yi de hikayenin bir parçası haline soktu ve eleştiriler için adeta bir paratoner oldu. Bu konuda özellikle Mısır örneği çok daha açıklayıcı. Örneğin Mısır’da olanlara Katar ve Türkiye’nin yaklaşım farklılıkları çok dikkat çekici. Bazıları Türkiye’nin bu yaklaşımının gerçekten en bilge yaklaşım olup olmadığını sorgulamaktalar. Özellikle Türkiye’nin başarısı öyküsünün ekonomik gelişmişliğe ve bölgede herkesle konuşarak, iş yapabilmesine bağladığımızı düşündüğümüzde. n Birçokları Türkiye’nin, Suriye’nin silahlı militanlarına yardım etmesini bir hata olarak görüyor.. Benim Ankara’nın Suriye politikasına eleştirim, beraber çalıştığı Suriyelilerin dar bir kesimi kapsaması. Bu, Türkiye’nin daha komforlu hissedeceği insanlarla çalışması, Suriye muhaliflerini de daha dar bir hale getirdi. Bunu yapan sadece Türkiye değil, başka ülkeler de var. Bununla birlikte, Türkiye’nin, tarihin doğru yerinde durduğundan ötürü gurur duyması gerektiğine inanıyorum. Esad ile dost olmalarına rağmen, çıkan isyan sonrası onu ikna etmeye çalıştılar ama olmayınca, büyük ölçüde Suriye halkının yanında olmak için Esad’a karşı durmayı göze aldılar. Şimdi Türkiye’nin yapması gereken tüm Suriyelileri desteklemesi ve Suriyelilerin kendi kaderini çizmesine izin vermesi. Bu denge politikası oldukça zor, çünkü, bu tür durumlarda neticeyi etkilemeye çalışmak oldukça cazip gelir ülkelere. Bu cazibeye karşı direnç göstemeliler.

» ÇOK SESLİ PROTESTOLAR

n Birçok eleştirmen, AKP’nin, Suriye, Mısır ve diğer ülkelerdeki isyanlara Müslüman Kardeşleri desteklediği için arka çıktığını ileri sürüyor. Açıkçası Türkiye, giderek Müslüman Kardeşlerin en büyük destekçisi olarak görülmeye başladı. Belki gerçek böyle olmayabilir ama özellikle Mısır’da olanlara karşı Ankara’nın ortaya koyduğu çok sesli protestoları oldukça büyük bir dikkat çekti. Özellike, MK’nin en büyük destekçisi olan Katarlıların dahi sessiz yaklaşımları ile karşılaştırıldığında. n 2.5 yıllık Arap Baharı İsyanları sonrası Türkiye’nin Bölgedeki Duruşu Nasıl? Türkiye iki yıl, hatta bir yıl öncesi kadar iyi bir durumda değil. Bununla birlikte Arap Baharı herkese meydan okuyor ve bu değişimden süper iyi çıkan, bölgesel veya uluslararası bir aktör de yok. Bunun nedeni de oldukça tahmin edilemez seri halindeki dinamiklerin olması ve bu ortamda değişim aktörünün de halkların olması. Herşeye rağmen, Türkiye büyük bir ülke ve kültürü ile gururlu. Sonunda eminim ki, belki 5, 10 veya 15 yıl sonra, bölgedek en büyük oyunculardan biri olarak değerlendirilmeye devam edecek.


A M E R İ K A’ D A K İ

TÜRKLERİN

Güncel

GAZETESİ

İlhan Tanır @Washingtonpoint

AKP ÇIKARLARI VE TÜRKİYE ÇIKARLARI SURİYE krizinde bir bölümün daha sonuna geldik. Bu acı mücalenin daha kaç bölümü var bilen yok. Ama acımasız real politik bazında, hemen her bölümün kazananları ve kaybedenleri var. Suriye strancının bir sürekli kaybedeni var, o da Suriye halkı ve ülkesi. Esad rejimi, hiç şüphesiz son kimyasal anlaşma ile en kazançlı çıkan aktör. Esad, sahip olduğu Şam’a yapılabilecek bir ABD askeri müdahalesini önlerken, Batı’nın yeniden meşru olarak muhatap aldığı bir rejim profiline evrilme sürecine girdi. 2014’ün ortasında teslim edeceği varsayılan kimyasal silahlar anlaşması sayesinde, bir anlamda kendisini garantiye almış oldu. ABD ve Rusya arasında yapılan anlaşmaya göre, kimyasal silahları ile ilgili bilgi ve belgeleri bu hafta teslim etmesi bekleniyor. Kimyasal rezervinin ne kadarını deklare edeceği bir yanda, BM silah müfettişlerinin gelişini erteleyecek birçok nedeni olacak Şam’ın önümüzdeki yıl. Esad yönetimi, Khan Assal kasabasındaki kimyasal saldırı iddialarını araştırmak üzere görevlendirilen BM araştırma ekibini, tam 5 ay boyunca ülkeye sokmadı. Çatışmaların Şam’ın merkezine yakınlığı düşünüldüğünde, bu güvenlik ortamında, çok büyük çaptaki kimyasal silahların devredilmesi ve etkisiz hale getirilmesi çalışması yılları bulur beklentisi hakim. Batı tarafından daha önce muhatap alınmayan Esad rejimi, şimdi diplomatik kanallardan, kimyasal silahların devredilmesi sürecinde, muhatap alınacak. ABD yönetimi şimdiye kadara yaptığı belki de en güçlü şekilde, Esad’ın, kimyasal silah kullanmamak kaydıyla, görevine devam edebileceğini ilan etmiş oldu. Başkan Obama’nın Suriye’den uzak kalmak istediğini artık bütün dünya biliyor. Ruslarla yapılan Suriye’nin kimyasal silahları ile ilgili anlaşma, Kongre’de ve Amerikan kamuoyundaki müdahaleye karşıtlık sonrası Obama için adeta bir can simidi oldu. Obama bu bölüm sonunda, hem hiç istemediği askeri harekatı durdurdu, hem de sonucu aylar, belki yıllar boyu bilinemeyecek bir diplomatik süreci başlatan bir aktör imajını yakaladı. S.Arabistan, Katar, BAE gibi diğer Körfez ülkeleri ile birlikte, Türkiye de Suriye krizinin bu bölümünde, kaybedenler listesinde yerini aldı. Müdahale ihtimali belirdiğinde, ‘’olası müdahale, Ankara’nın lehine olacak’’ dediğimiz gibi, müdahalenin olmadığı şimdiki Suriye’de, Ankara’nın resmi düşmanı Esad rejimi moral kazanacak, diplomasi alanında profilini yükseltecek, İran ve Rusya da bölümün kazançlıları olarak, Esad rejimine yardıma devam edecektir. Bir başka kazanan ise, Suriye içindeki radikal elementler. Suriye’deki kaos ortamının devamıyla, radikal sayısı artışının yanısıra Suriyeli muhaliflerin daha da radikalleşmesi sürecek gibi. Türkiye, geçen hafta da, uluslararası arenada, müdahaleyi isteyen en şahin ülke olarak gözüktü. Kendi başına ne diplomasi ne de askeri anlamda Suriye krizine bir etkide bulunamayacak halde bulunan Ankara’nın, karar mekanizması tümüyle kendisinden bağımsız gelişmekte olan ABD müdahalesine bu açıklıkta ve keskinlikte taraf olması, şimdilerde kaybedenlerin en önde görünen ülkesi olmasında önemli rol oynadı. Bu saatten sonra, Türkiye’nin, bu hafta mülakat yaptığımız Salman Shaikh’in ifade ettiği gibi, meşru ve ılımlı Suriyeli silahlı muhaliflerin lideri olan Yüksek Askeri Konseyi başkanı Selim İdris kanadının organize edilmesine vakit harcaması ve Suriyeli siyasi muhaliflerin de, mümkün olan en geniş şemsiyeye sahip olması için çalışması gerekiyor. Liberal Demokrat Parti lideri Cem Toker’in bana dedigi gibi, bugün AKP hükümeti, Ortadoğu’nun nabzının attığı merkezler olan Bağdat, Şam, Tel Aviv, Ramallah, Gazze, Kahire ve Amman şehirlerini ziyaret edemeyecek biçimde ilişkileri bozmuş durumda. Ankara, Mısır’a büyükelçiyi geri göndererek, bazı realiteleri anladığını mecburen gösterdi. Ama, darbeden sonra haftalarca kullandığı sert dil nedeniyle, ne hükümetin yüksek seviyedeki yetkilileri ne de başbakan Erdoğan, gereken esnekliği göstererek, devirdiği çamları onarma yolunda gayret gösteriyor. Suriye gelişmeleri ile ilgili olarak, kimyasal silahları devir anlaşmasının bir sonuca ulaşacağı noktasında şüpheler çok yoğun olsa da, şu an itibariyle Ankara’nın yapabileceği hiçbir şey yok. Ne bir uluslarası koaliyon oluşturma kabiliyeti, ne de Fransa gibi bazı ülkelerle birleşerek, kendi başına askeri müdahale yapabilecek bir alternatif askeri güç. Daha kısa zaman önce bölge ve uluslararası aktörleri yaptığı yurtdışı ziyaretlerinin sıklığıyla övünen Erdoğan, artık uluslararası zirveler dışında yurtiçinde. Bir de Türkmenistan gibi diktayla yönetilen ülkeleri ziyareti ile konu oluyor. Washington ziyaretinde, Gazze’ye gitme hususunda ABD’yi karşısına almayı göze alan Erdoğan, şu an Mısır’la ve aynı zamanda İsrail ile ilişkilerin kötülüğü yüzünden, zaten Gazze’ye gidemiyor. Bu demektir ki, Türkiye hükümeti, Beyaz Saray ile yapılan tartışmaların bir kısmını oluşturan Gazze meselesinde boşuna siyasi krediyi (political capital) ve enerjiyi, aslında yapması kendinden doğan problemlerden dolayı mümkün olmayan bir gezi için harcamış. Ülke içinde dünya liderliği iddiasında, sınır dışında ise giderek dökülen bir başkent diplomasisi ve profili var. Seçim yılında içte protestolara karşı, dış politikada da içteki hesaplara dayalı, duygusal, ötekileştirici politikalarda değişim beklemek gerçekçi değil gibi. Ülkenin çıkarları ise bunu gerektiyor. AKP kendi çıkarlarını, ülke çıkarlarının önüne alır mı? Soru bu.

18 Eylül 2013 Çarşamba

11

NÜKLEER - KİMYASAL SİLAH SATIŞLARI... (NEW YORK – POSTA 212)-Günümüzde kitle imha silahlarının üretimi gizli yollardan ya da açıkça devam etmekte. Uzun süren savaşları çok daha kısa sürede sonlandıran kitle imha silahları insanlık için çok büyük tehlike. Zira bu silahları kullananlar “toplu yok etmeyi” amaçlıyorlar. Nükleer silahlar ilk kez ABD tarafından “Manhattan Projesi” adı verilen bir program çerçevesinde üretildi. İki türde üretilen bu silahların ilki plütonyumlu bir atom bombasıydı. ABD plütonyumlu ilk atom bombası demesini 16 Temmuz 1945 yılında Meksika sınırına yakın Alamogordo çölünde gerçekleştirdi. Bu çok etkili denemenin ardından ABD, 6 Ağustos 1945 yılında bu kez uranyumlu atom bombasını Japonya’ya karşı kullandı. Hiroşima’ya atılan atom bombası ilk anda 68 bin kısa bir süre içinde de 200 bin insanın ölümüne neden oldu. ABD üç gün sonra 9 Ağustos 1945 yılında bu kez plütonyumlu atom bombasını Japonya’nın Nagazaki kentine attı. Sonuç yine tam bir felaketti. 1949 yılında bu kez Sovyetler Birliği ilk nükleer denemesini gerçekleştirdi. Sovyetlerin bu denemesi ABD’nin nükleer silah tekelini sonlandırdı. Ardından sırasıyla 1952 yılında İngiltere, 1960 yılında Fransa ve ardından 1964 yılında Çin nükleer silah bulunduran kervanına katıldı. Bu silahlar bir daha asla yok edilmemek üzere dünya sahnesindeki yerini aldı. BM Güvenlik Konseyi’nin beş daimi ülkesi yasal olarak nükleer silaha sahip ülkeler olarak kabul ediliyor ve bunların dışındaki ülkelerin nükleer silahı yasal kabul edilmiyor. Günümüzde Pakistan, Hindistan, İsrail, Kuzey Kore, İran, Almanya, Japonya gibi ülkelerin ellerinde nükleer silahlar olduğu biliniyor.

Dünyadaki tüm ülke yöneticilerinin karşı çıktığı nükleer ve kimyasal silahlar, günümüzde de üretilip yasal veya yasadışı yollardan satılmaya devam ediyor

» KİMYASAL SİLAHLAR

ya savaşı süresince Japonlar, İngilizler, Fransızlar, Ruslar, Amerikalılar ve Almanlar kimyasal silahları mükemmelleştirmeye çalışsalar da bunları çatışmalarda kullanmadılar. Günümüzde çok sayıda ülkenin bu silahlara sahip olduğu biliniyor. Sorun ise bu kimyasal silahların nasıl yok edileceği. Bugün Suriye’de kullanılan “Sinir gazları”, aslında Almanların dünyaya bir armağanı. 1936-38 yıllarında Alman kimyager Gerhard Schrader tarafından bulunan ve öldürücü olan ‘Tabun ve Sarin’ gazları 1991 yılında BM tarafından kitle imha silahı olarak tanımlanmış ve bu gazların üretimi ve bulundurulması yasaklanmıştı. Sarin gazı bugüne kadar pek çok yerde kullanılmış ve binlerce insanın ölümüne neden olmuştu. 1988 yılında Saddam Hüseyin iktidarı tarafından Halepçe`deki Kürt sivil halka karşı da kullanılan sarin gazı, orada beş bine yakın insanın ölümüne neden olmuştu. Kimyasal silah üretiminin basit olması, bu silahların yanlış ellere geçmesini de beraberinde getiriyor. 30 Mayıs 2013 tarihinde Adana Emniyet Müdürlüğü’nün El Kaide ile irtibatlı El Nusra’ya yönelik yaptığı operasyonda 2 kilo sarin gazı ele geçirildiğini hatırlatalım. Kimyasal silahların imhası ise doğal hayata ve çevreye büyük zararlar veriyor. Kimyasal silahlar, denize atılsa, gömülse, hatta yakılsa bile çevreye ve canlılara zarar vermeye devam ediyor.

Kimyasal silahlar ilk olarak 1.Dünya Savaşı’nda ortaya çıktı. Almanlar klorin dolu kutuları rüzgara doğru açıp yayılmasını sağlayarak basit bir kimyasal silah kullanma metodu keşfetti. Yine Almanlar 1917 yılında Hardal gazını ilk kez kullandı. 2. Dün-

BM: ‘Kimyasal silah kullanıldığı kesin’

BM denetçileri Suriye’de kimyasal silah kullanıldığına ilişkin ‘açık ve inandırıcı’ kanıt bulunduğunu açıkladı. Ancak yüzlerce kişiyi öldüren kimyasal silahı kimlerin kullandığı belirlenemedi (BİRLEŞMİŞ MİLLETLER - POSTA 212) Haber ajansları, denetçilerin toplanan çevresel, kimyasal ve tıbbi örneklerin 21 Ağustos’ta Şam’ın Guta bölgesinde sarin gazı yerleştirilmiş karadan karaya atılan roketler kullanıldığını gösterdiğini söylediklerini bildiriyor. Denetçiler sadece kimyasal silah kullanılıp kullanılmadığını belirlemekle görevlendirilmiş, kendilerinden bu silahları kimin kullandığını belirlemeleri istenmemişti. Obama yönetimi geçen ay 1.400’ü aşkın kişinin öldüğü saldırıyı Suriye ordusunun düzenlediğini bildirirken Şam hükümeti saldırıdan isyancıların sorumlu olduğunu öne sürüyor.

» ÖNEMLİ BULGULAR VAR

Prof. Dr. Ake Sellström ve diğer iki uzmanının imzasıyla verilen bilgilerde, 21 Ağustos'ta Suriye'nin başkenti Şam'ın Guta bölgesinde meydana gelen olaya ilişkin incelemelerde bulunulduğu belirtildi. Raporda, "Guta bölgesindeki incelemelerden edinilen deliller ışığında Suriye'deki iç savaşta ‘nispeten büyük miktarda’ kimyasal silah kullanıldığı sonucuna varılmıştır. Kimyasal silahlardan siviller ve çocuklar da etkilenmiştir. Toplanan çevresel, kimyasal ve

tıbbi örnekler, Guta'daki Tarma, Moadamiye ve Zamalka bölgelerinde, sarin gazı içeren karadan karaya roketlerin kullanıldığına ilişkin açık ve ikna edici deliller sunmaktadır. Bu sonuç bizi derinden endişelendirmektedir" ifadelerine yer verildi.

» İDRAR VE KAN ÖRNEKLERİ TAHLİL EDİLDİ

Raporda çalışma yöntemine ilişkin de bilgiler verilerek, saldırıdan etkilenenlerle görüşmeler yapıldığı, kullanılan mühimmat örneklerinin toplandığı, hayatta kalanlarda görülen semptomların değerlendirildiği, kıl, idrar ve kan örneklerinin tahlil edildiği kaydedildi. İnceleme sırasında bütün işlemlerin şeffaflık adına kayıt altına alındığı belirtilen raporda, toplanan delillerin mühürlendiği ve aynı özenle raporlarda bilimsel standartlar içinde değerlendirildiği ifade edildi. Raporda hastalarda görülen belirtilere de yer verilerek, bu belirtilerin, nefes almada zorluk, kusma, denge kaybı, görmede bulanıklık, halsizlik, bilinç kaybı, bulantı, gözlerde tahriş ve burun kanaması olduğu vurgulandı. Saldırıdan etkilenenlere ilk müdahaleyi yapmaya gidenlerde de benzer belirtilerin görüldüğü kaydedilen raporda, ilk-

yardım yapmaya çalışanların anlatımına göre, saldırının kurbanlarının ilk anda öldüğünü ya da bilincini kaybettiğinin anlaşıldığına yer verildi. Raporda sağlık görevlileri ile yapılan mülakatlara da yer verilerek, görüşülen doktor ve hemşirelerin, yoğun bir hasta başvurusu olduğunu, harici yara olmamakla birlikte hastaların birçoğunda solunum zorluğu ve bilinç kaybı gördüklerini anlattıkları kaydedildi. Raporda, 21 Ağustos'ta bölgedeki hava koşulları dolayısıyla rüzgar olmadığı ve yerden yükseğe hava sirkülasyonunun da olmaması nedeniyle sığınaklarda bulunanların bile gazdan etkilendikleri belirtildi.

» KARADAN KARAYA ROKET ATILDI

Raporda, saldırıda kullanılan silahlara ilişkin yapılan tespitlere de yer verilerek, "İnceleme bölgesinde kimyasal madde taşıyabilen çok sayıda karadan karaya roket tespit edildi ve kayıt altına alındı. Buradan alınan roket parçalarında yapılan incelemelerde sarin gazı tespit edildi" ifadeleri kullanıldı. Bölgede yapılan incelemede 80 hasta ile görüşüldüğü, bu hastalardan seçilen 34'ünden kıl, kan ve idrar örnekleri alındığı belirtilen raporda, bu örnekler üzerinde yapılan testler sonucunda bütün hastaların sarin gazına maruz kaldıklarının tespit edildiği vurgulandı. Raporda, diğer kimyasal silah saldırısı iddiası bulunan bölgelerde de inceleme yapılacağı ve nihai raporun bu incelemelerden sonra hazırlanacağı bildirildi.

ANONYMOUS ABD’DEN ÖNCE DAVRANDI

(NEW YORK – POSTA 212) Suriye Elektronik Ordusu’nun (SEO) haber örgütlerine yaptığı bir dizi siber saldırının ardından aktivist hacker kolektifi Anonymous’ın misilleme yaparak örgüte ait bilgileri sildiği ve bazı üyeleri ifşa ettiği iddia ediliyor. Ancak Suriye yönetimini ve Beşar Esad’ı destekleyen SEO, bu söylentileri reddediyor. Suriye’de iç savaşın başladığı 2011 yılından beri SEO, Twitter, New York Times, Associated Press, Washington Post, Reuters ve Huffington Post gibi hedeflere saldırılar düzenledi. Örgüt resmi olarak hükümetin desteğini almasa da, saldırılarını Suriye’deki çatışmaları haber yapan medya kuruluşlarından “intikam almak” olarak nitelendiriyordu. Dört ila dokuz lideri bulunduğu tahmin edilen grup, 10 binden fazla üyesinin olduğunu iddia ediyor. luslararası haber sitesi Global Post, geçtiğimiz hafta SEO’nun nisan ayı ortalarında hacklendiğini yazdı. Anonymous’la bağlantılı olduğu tahmin edilen bir hacker ise Motherboard adlı teknoloji sitesine SEO’ya ait 140 e-posta adresini ve şifresini ele geçirdiklerini açıklamıştı. Ancak Anonymous’un kimyasal silah saldırısından önce gizli tuttuğu bu veriler, geçtiğimiz hafta internette yayınlandı. SEO’nun liderinin Hatem Deeb adlı bir genç olduğu iddia edildi. Ancak SEO’nun sözcüsü, grubun hacklendiği iddialarını reddetti ve yayınlanan isimlerle fotoğrafları tanımadıklarını öne sürdü. Geçtiğimiz mayıs ayında VICE Dergisi’ne konuşan aktif bir Anonymous üyesi, “SEO ile Anonymous arasında o kadar uzun zamandır bir savaş sürüyor ki, yapılan tüm bağlantıların detaylarından bir kitap çıkar” demişti.


12

Güncel

18 Eylül 2013 Çarşamba

212’NİN İKİ YAKASI

Haldun Armağan info@haldunarmagan.com

“GRİNİN ELLİ TONUNA” TÜRK KATKISI GENEL bir “toplu akıl tutulması” sendromu içinde olmadığımızı iddia etmek zaten epey zor bir iş, ama bu ortamın aşırılığında bile “yok artık, bu kadarı olamaz” dedirten örnekler birbiri ardına gelmeye devam ediyor. Son olarak İngiliz yazar E.L. James’in tüm dünyada en çok satan kitaplardan biri olan “Fifty Shades of Gray/ Gri’nin Elli Tonu” serisine Türkiye’den müthiş bir katkı yapıldı. Bir sokağın merdivenlerine renk katmak ve semte canlılık getirmeyi amaçlayan masumane bir merdiven boyama çabasının, birdenbire “gökkuşağı renklerine karşı gri boya” temelinde bir siyasi meseleye ve kutuplaşmaya dönüşmesi başka türlü nasıl açıklanabilir? Önce Fındıklı-Cihangir arasındaki bir yokuşta bulunan epey uzun bir sokak merdiveni, orada yaşayan bir vatandaş tarafından gökkuşağı renklerine boyandı. “Her gün o merdivenlerden çıkarken ne kadar sıkıcı olduğunu düşündüğüm için mahallemize biraz renk getirmeye çalıştım” diye açıklıyor, bu “hain eylemi”(!) yapan kişi. Ancak unutmayalım ki, burası Türkiye. Başka bir yerde tebrik ve teşvik edilecek, üstüne üstlük sokak sanatının en güzel örnekleri diye turistik olaya bile dönüşebilecek basit bir eylem anında otoriter tahammülsüzlük ve iç kararmışlığı duvarlarına çarpıveriyor. Sonuç olarak belediye görevlileri gece yarısından sabaha kadar çalışarak (bir başka deyişle, yangından mal kaçırırcasına) yüzlerce metrelik merdiveni baştan sona griye boyamayı başarıyor! Yani, insanların hayat dolu tavrına karşılık verilen cevap “ruhsuzluğun elli tonu” bağlamında gri renkten başkası olmuyor, olamıyor. Hemen her ülkenin boyacı jargonunda renklerin farklı tonunu anlatmak için belirli imgelere referans yapılır; sigara paketi rengine işaret eden “parliament mavisi” ya da “şampanya sarısı” gibi. Şimdi bunlara “merdiven grisi” eklemenin ne yazıkki tam zamanı! Yaşadığımız mahallede merdivenleri gökkuşağı renklerine boyamak suç unsuruna dönüşmüş ise, sözün bittiği yerin de ötesine geçme noktasına dayanmışız demektir. Kısa bir süre önce Adapazarı’nda yaşanan bir manzara belgesellere konu olabilecek nitelikteydi: Bir grup genç sokak merdivenlerini farklı şekilde renklendirmek için boya kovalarıyla beklerken, polisler merdiven önünde barikat kurup yolu kesmişti... Türkiye’de sosyal algılarla adeta oyun oynanıyor. Bir merdivenin boyanması konusun vardığı yer sosyal kutuplaşma ve siyasi gerilimden ötesi olamıyorsa, iyiden iyiye dünyanın gerisine itelendiğimizin farkına varmak durumundayız.

BAŞBAKAN BASKI İLE YENİ MEDYA DÜZENİ YARATTI Başbakan Erdoğan’a ‘gazetecilerin kovulması için baskı yapıp yapmadığını’ soran CHP İzmir Milletvekili Aytun Çıray, Hükümet-Medya ilişkilerini Posta 212’ye anlattı » AKP’NİN ŞEFFAFLIĞA TAHAMMÜLÜ YOK

BARBAROS SAYILGAN (POSTA-212) Son yıllarda Türkiye’de medya ve hükümet ilişkisi sürekli gündeme geliyor. Bu sadece AK Parti hükümeti döneminde değil, daha önceki iktidarlar döneminde de tartışılan konuların başındaydı. Bugün de Türkiye’de muhalefet partileri medyayı “otoritenin yanında saf tuttuğu” yönünde eleştiriyor. Başbakan Erdoğan’ın medyaya yön verdiği yönünde iddialar sürekli gündeme geliyor. Geçtiğimiz hafta CHP İzmir Milletvekili Dr. Aytun Çıray meclise verdiği soru önergesinde Başbakan’a “Ertuğrul Özkök, Yılmaz Özdil ve Mehmet Yılmaz’ın Hürriyet gazetesinden kovulmasını isteyip istemediğini sordu. CHP İzmir Milletvekili Dr. Aytun Çıray Posta 212’nin sorularını yanıtladı.

» MEDYA ÜZERİNDEN DARBE YAPILACAK

Meclis’e sunduğunuz soru önergesinde Başbakan’a “Ertuğrul Özkök, Yılmaz Özdil ve Mehmet Yılmaz’ın Hürriyet gazetesinden kovulmasını isteyip istemediğini sordunuz dikkat çekmek istediğiniz nokta nedir? Asıl dikkat çekmek istediğim nokta medya üzerine yapılan baskılardır. Bu baskıların eskiden 4. Kuvvet şimdilerde 1. Kuvvet denilen medya üzerinden darbe yapılacağına dikkat çekmek istiyorum. Eğer 28 Şubat Başbakan’ın dediği gibi bir darbe ise, darbeciler medyaya da baskı yapmış olmalı, değil mi? Örneğin; 12 Eylül darbe yönetiminin medyaya baskı ile yaptırdığı işler hakkında darbeye iştiraktan dava açamazsınız? Bana göre Başbakan da bugün “Yeni Medya Düzeni”ni yarattı. Nasıl? Baskı ile… Demek ki 28 Şubat’ta askerin yaptığını bugün o yapıyor. Medyayı iktidarı için baskılıyor ve şekillendiriyor.

Soru önergenizin dikkate alıncağını düşünüyor musunuz? CHP olarak Türk siyasetini şekillendireceğinizi düşündüğünüz konularda meclise verdiğiniz soru önergelerinizin akibeti ne oluyor? Başlangıçta soru önergelerime geçiştirilerek cevap veriliyordu, sonra verilmemeye başlandı, son zamanlarda ise işleme konmadan iade ediliyor. Muhtemelen bu da iade edilecek. Bu da AKP’nin şeffaflığa tahammülü olmadığını gösteriyor. Dolayısıyla işleme dahi alacaklarından şüpheliyim. Muhtemelen TBMM meclis başkanından dönecektir. Bunu neye dayanarak söylediğimi sorarsanız, uzun zamandır aynı şeyi yaşıyoruz. Önemli konularda , çok önemli konularda eğer Türk siyasetini şekillendiren sorular varsa bunlar geriye gidiyor.

» ALGI YAPILANDIRILMASI İÇİN MEDYA KONTROLÜ ŞART!

Türkiye'de medyayı yakından takip ediyor musunuz? Sizce AK Parti döneminde medya ne durumda? 12 Eylül’den beter. Bin beteri yaşanıyor. Çok sayıda gazeteci işsiz kalmıştır. Türkiye’de bütün muhalifler sesler susturuluyor. Bunlar bir gelenek ve düzen oluşturmak için yapılıyor ve başbakanın bütün bu operasyonları yapmasının nedeni iktidar süresini uzatmak. Halkın haber alma özgürlüğünü engelliyor. Doğru haber alamayan insanların kararlarını doğru vermesi de kolay değildir. Algı yapılandırması için medya kontrolü şarttır. ODTÜ’de yaşananları da işte bu çerçeve içinde değerlendirmek zorundayız. Üçüncü sınıf Holywood ve think thank mukallitleri akıllarınca kendi saflarını sıklaştırmak için yeni gerekçelere yaratma pe-

şindeler.Bakın her seçim yaklaştığında, Başbakan her sıkıştığında nedense bir ‘başörtüsü’ olayı, bir darbe olayı veya bir hukuk olayı patlak veriyor. Bu kez hedefe ODTÜ’yü aldılar: bugüne kadar üniversitelerde öğrenciler arasında hiçbir şekilde gerilim unsuru olmamış olan başörtüsü bir anda gündemin merkezine yerleştirilmeye çalışılıyor. Tam da Suriye’deki kimyasal katliamın aslında El Nusra ve El Kaide canilerinin bir provokasyonu olduğuna dair işaretlerin artmaya başladığı sıralarda. Tam da Başbakan ve AKP’nin bütün politikalarına kendiliğinden bir tepkinin yükseleceği ve bunun seçim sonuçlarını etkileyebileceği ortaya çıkarken. Bu olayları iyi takip etmeliyiz.Sözkonusu olayların AKP zulüm rejiminin tahkimine alet olmalarını engellemeliyiz.

patronlarının hükümetten gelen bir baskıya direnebilmeleri mümkün müdür? Kolay değil. Ama bir an için bunun olmadığını düşünüyorum; AKP için farketmezdi… Batıramıyorsa tutukluyor. Metal İş sendikası başkanı, Tuncay Özkan, Mehmet Haberal muhalif TV’leri nedeniyle tutuklandılar bence. Özellikle büyük medya patronlarına karşı hangi vergi denetimlerini yaptıklarını, nasıl baskı yediklerini biliyoruz.

» NASIL BASKI YEDİKLERİNİ BİLİYORUZ

Sizce dünyada sermayemedya ilişkisi devam ettiği sürece medya

ODTÜ’LÜ 45 ÖĞRENCİYE 6’ŞAR YIL HAPİS İSTENDİ

Oysa New York kenti bu konuda ne güzel bir örnektir. Duvar boyama ve duvar yazısı zaten 1980’lerde New York’ta başlayıp, süratle bütün dünyayı etkileyen bir sokak sanatı akımıdır. Halen New York’un özgür sokak sanatçıları, duvar yazılarıyla olsun, boyama desenleriyle olsun, diğer ülke sanatçılarına esin kaynağı olmaya devam etmektedir. Tıpkı New York’ta olduğu gibi, Avrupa ve Amerika kıtasında pek çok belediye kent duvarlarını sokak sanatına özellikle tahsis eder. Örneğin Meksika bu konuda dünya çapında tanınan eserlere sahiptir. Böylelikle sanatçılar galeriye, bienale veya herhangi bir ticari kaygıya bağlı olmaksızın tamamen özgür biçimde ortak yaşam alanı olan sokaklarda, bina duvarlarında, merdivenlerde kendini ifade etme imkanı bulur. Evet sokak sanatçıları asidir, otoriteye sıcak bakmaz; ama sanatsal yaratıcılık sürecinde kimseye eyvallah dememek adına. Madem duvar sanatından yola çıktık, köşenin başında ve sonunda yeralan fotoğraflar sanırım sayfalar dolusu yazıdan çok daha etkileyici ve açıklayıcı olacaktır. New York Spring Street

A M E R İ K A’ D A K İ

TÜRKLERİN

GAZETESİ

YIL: 1 SAYI: 18

18 Eylül 2013 Çarşamba

SAHİBİ POSTA 212 PUPLISHING LLC ADINA

EKMEL ANDA

MEDYA GRUP BAŞKANI

NBC News tarafından yayımlanan, dünya gençliğine ilişkin bir dizide Türkiye’de laik gençlerin “marjinalleştirilmiş” hissettikleri iddialarına yer veriliyor

CAN KAMİLOĞLU GENEL YAYIN YÖNETMENİ

YILMAZ SOYTÜRK YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ

AHMET RAVALI

YAYIN DANIŞMANI

HABER KOORDİNATÖRÜ

AHMET BUĞDAYCI

HALDUN ARMAĞAN

EDİTÖRLER ESİN EŞKİNAT – MEHVEŞ KOÇAK – ADNAN ONARAN ESEN ÜNAL – DİLEK ESKİ BEZİRKAN – EMRE EMİRGİL (WEB) WASHINGTON TEMSİLCİSİ İLHAN TANIR SAYFA TASARIM ERDAL ÖZBEK – SERHAN AYDEMİR – AYÇA KARATAŞ İDARİ MÜDÜR

REKLAM GRUP DİREKTÖRÜ

REKLAM MÜDÜRÜ

MEHVEŞ SÖNMEZ

DİLEK BİTNEL

DUYGU CANİKLİGİL

REKLAM VE MÜŞTERİ TEMSİLCİLERİ

HİLAL PORSUK - ÖZGE ŞEKER – ARZU ÇAKIRCA - SURHAN ÜNAL ADRES 31 – 00 47th Ave. Long Island City, NY 11101 TELEFON 718 732 08 57 – 347 730 42 36 ABONE SERVİSİ REKLAM SERVİSİ SERİ İLAN HABER MERKEZİ DAĞITIM

GENÇLER, İSLAMCI ETKİ KORKUSUYLA POLİTİZE OLUYOR”

(ANKARA – POSTA 212) ODTÜ’de Göktürk-2 uydusunun uzaya fırlatılması törenine katılan Başbakan Erdoğan’ı protesto eden 45 öğrenci için 6’şar yıla kadar hapis istendi. İddianamede “Grubun, önlem alan polislere, sırt çantalarından çıkardıkları molotoflar, soda şişeleri ve sapanla bilye attıkları; sopalar ve havai fişeklerle saldırdıkları” belirtildi.

abone@posta212.com reklam@posta212.com seriilan@posta212.com haber@posta212.com dagitim@posta212.com

POSTA 212 GAZETESİ ANKA HABER AJANSI ABONESİDİR

(NEW YORK - ANKA) Yaz aylarında Türkiye’yi “sarsan” Gezi gösterilerinden sonra gençlerin “daha politize” olduğu savunulurken gençlerin tutumunda “İslamcı etki korkusunun” rol oynadığı, “laik gençlerin marjinalleştirilmiş hissettikleri” öne sürülüyor. ABD’nin önde gelen TV gruplarından NBC’nin haber kanali NBC News, dünyanın çeşitli yerlerinde ergenlik çağına gelen gençlerin meydan okuyan küresel ekonomiye geçişinde nasıl baş ettiklerinin incelendiği bir dizinin kapsamında Türkiye’deki gençlerin üzerinde durulduğu bir bölümü de yayınladı. “Türkiye’nin gençleri, İslami etki korkusu nedeniyle politize oluyor” gibi bir savın dile getirildiği program sırasında şöyle denildi: “Türkiye’de genç insanlar, yaz aylarında ülkeyi sarsan hükümet karşıtı kitlesel protestolardan sonra daha politize

oldu. Genç birçok Türk vatandaşının, önemli üniversitelere giriş sınavlarında İslamcı öğrencilerin avantajlı oldukları inancının sokaklara dökülmelerine neden oluyor.” Bu çerçevede görüşleri yansıtılan bir öğrenci gibi, “genç insanlar için sınavlara ilişkin tartışmalar, laik gençlerin, Türkiye’nin İslamcı hükümetince gelecekte gündemini ilerletecek olan dindar gençlerin lehinde ne denli marjinalleştirildiğinin bir örneği-

dir” savı dile getirildikten sonra şu görüler de öne sürülüyor: “Bu inanç, kökleri siyasi İslam’da olan iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) tarafından tehdit edilmiş hisseden laikler arasında yaygındır. Son yıllarda AK Parti, Türkiye’nin geleneksel olarak laik olan devleti üzerindeki kontrolü elde etti ve dinin rolü, kamu alanında arttı.” NBC News, Mustafa Kemal Atatürk’ün laik bir politikayı teşvik ettiğini, bunun sonucunda da nüfusunun büyük bir çoğunluğu Müslüman olan Türkiye’nin Ortadoğu’daki komşularına kıyasla daha az muhafazakar olduğunu belirtirken de “Ancak birçok laik, Türkiye’nin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bu eğilimini değiştirmekte olduğuna inanıyor” dedi.

EUROVISION’DA RÜŞVETLE OY … TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin’in puanlama sisteminde değişiklik yapılmadığı takdirde Türkiye’nin Eurovision’a bu yıl da katılmayacağını açıklamasının ardından Eurovision’da rüşvet ve oy satın alma iddiaları gündeme geldi. Avrupa Yayın Birliği’nin (EBU) jüri oylarının satıldığıyla ilgili iddialar üzerine soruşturma başlattığı bildirildi.

HABER OLMAK İÇİN...

haber@posta212.com


A M E R İ K A’ D A K İ

TÜRKLERİN

Göçmenlik

GAZETESİ

18 Eylül 2013 Çarşamba

13

BELGESİZ GÖÇMENLERE EHLİYET ŞANSI

KALİFORNİYA’YA HÜCUM 61 YIL SONRA GELEN VATANDAŞLIK Zofia Dubicka 3 yaşındayken ailesi ile birlikte ABD’ye göç etti. Babası ABD vatandaşı olan Dubicka, okula gitti, değişik işlerde çalıştı, evlendi. ABD vatandaşı olmadığını 66 yaşına geldiğinde öğrendi ve şok oldu (NEW YORK - POSTA 212) Polonyalı Zofia Dubicka’nın ABD vatandaşı olma hikayesi diğer göçmenlerinkine göre daha ilginç. 3 yaşındayken ailesiyle ABD’ye göç eden Dubicka’ya, göç ettikten bir süre sonra ABD vatandaşı olan babası, “Artık sen de buranın vatandaşısın. İstediğin her şeyi yapmakta özgürsün!”demiş. Bu yüzden yıllarca ABD vatandaşı olduğunu zanneden Dubicka, acı gerçeği ancak 66 yaşına geldiğinde öğrenmiş.

Kaliforniya eyaletinde, yasadışı göçmenlerin ehliyet almasına yakında izin çıkıyor. ABD’de diğer eyaletlerde yaşayan belgesiz onbinlerce göçmenin Kaliforniya’ya akın etmesi bekleniyor (KALİFORNİYA – POSTA 212) Geçtiğimiz hafta eyalet meclisi Kaliforniya Valisi’nin önüne göçmenlik reformu yanlılarının uzun zamandır beklediği bir yasa tasarısını gönderdi. Tasarı, eyalette yasadışı göçmenlerin ehliyet alabilmesini öngörüyor.

» SÜRPRİZ KARAR

55’e 19 oyla alınan sürpriz kararla Kaliforniya’da göçmenlerin yıllardır çıkmasına çalıştıkları yasanın hayata geçirilmesine bir imza kaldı. Sponsor Meclis üyesi Luis Alejo “Bu yıllar sonra bile hatırlayacağımız tarihi bir an” diye konuştu. Oylamadan hemen sonra yayınlanan bir açıklamada Vali Edmund G. Brown Jr. “Bu yasa milyonlarca insanın işlerine güvenle ve yasal olarak ulaşmasını sağlayacak” diyerek, tasarıyı onaylayacağının işaretini verdi. Brown, bu yasanın Washington’a da göç reformunun zamanının çoktan geldiğini hatırlatacağını umduğunu ifade etti. Eyalet senatosu uzun zamandır terk

edilmiş olan tasarıyı 28 ‘Evet’ oyuna karşı 8 ‘Hayır’ oyuyla Meclis’e yeniden gönderdi. Oylamanın önümüzdeki yılbaşında yapılması beklenirken, Los Angeles Şehir Konseyi Üyesi Gil Cedillo ve Kaliforniya Latino Yasa Kongresi üyelerinin son anda yaptığı baskıyla yasa tasarısı bitiş çizgisini geçti.

» FATURA BİLE YETERLİ

Yeni yasayla evlilik belgesinden, kolej karnesine ya da Kaliforniya’da vergi ödediğine dair bir belgeye, herhangi bir belgeyi yetkililere sunan kişilere ehliyet alma hakkı verilecek. İstenilen diğer belgeler arasında kişinin kendi ismine konsolosluktan kimlik kartı, doğum belgesi ve kira kontratı ya da ev faturası bulunuyor. Alejo, belgesiz göçmenlere ehliyet sunarak Kaliforniya eyaletinin yola çıkan herkese koruyucu bir şemsiye açtığını, böylece göçmenlerin tutuklanmaktan, ağır cezalardan ve otomobillerinin bağlanmasından kurtulacaklarını söyledi.

Yasaya son anda eklenen maddeler arasında bu belgelerde ayırt edici bir işaret bulunması da yer alıyor. Yasayı destekleyenler ayrımcılığa yol açacak bu maddenin son anda eklenmesinin talihsiz olduğunu söyleseler de, bu önemli adımın atılması için değer olduğunu da eklediler.

» AKBULUT: RAHATLATICI BİR YASA

New York Barosu göçmenlik ve ticaret avukatı Cahit Akbulut konuyla ilgili Posta 212 gazetesine yaptığı açıklamada “Federal hükümetin göçmenlik yasası-

nı onaylamada gecikmesi eyaletleri, yasadışı göçmenlerin yaşamlarını rahatlatıcı yeni yasalar çıkarmaya yöneltiyor. Buna örnek olarakda Kaliforniya eyaletinin bu yeni yasasını gösterebiliriz. Eminim diğer eyaletlerde bu tür yasalar çıkarıp yasadışı göçmenlerin sorunlarını görmezden gelmeyeceklerini göstereceklerdir. Bu tür yasalarlada aynı zamanda eyaletlerinde ehliyetli ve sigortalı sürücülere sahip olmasından dolayı kazançlı çıkacağını söyleyebiliriz.” dedi

» BAŞKA ÜLKEYE HİÇ GİTMEMİŞ Dubicka, Sosyal Güvenlik için başvuru yaparken aslında vatandaş olmadığını öğrendiğini belirterek, “Yetkililer bana ABD vatandaşı olmadığımı söylediler. Böyle bir şeyin olamayacağını söyledim. Ben Amerika’dan başka bir ülkeye hiç gitmedim. Burası benim vatanım. Ben babam ABD vatandaşı olunca ben de otomatikman vatandaş oldum sanıyordum. Bugüne kadar da hiçbir engelle kaşılaşmamıştım” dedi.

» 16 YAŞINDA ÇALIŞMAYA BAŞLADI

Genç göçmenlerin hayali gerçek oldu

ABD’de sadece kaçak göçmen gençleri kapsayan yasadan 455 bin kişi yararlandı ve yasal statü kazandı. Bu yasa ülkeye küçük yaşta giren belgesiz göçmenlere vatandaşlık yolunu açıyor

(WASHINGTON – POSTA 212) İç Güvenlik Bakanlığı’nın verilerine göre, DREAMERS olarak bilinen ve ülkeye küçük yaşta girdiği halde kaçak statüsünde olan gençlerin sınır dışı edilmemeleri için çıkartılan DACA programından ilk 13 ay içinde 455 bin genç

yararlandı. Ülkeye küçük yaşta giren belgesiz göçmenlere vatandaşlık yolunu açacak olan, “Kalkınma, Yardım, Eğitim ve Yabancı Gençler Yasası” ya da İngilizce baş harfleriyle DREAM Yasası’nın Kongre’den uzun süre geçememesi nedeniyle Başkan Barack Obama Haziran 2012’de bu kişilerin sınır dışı edilme riski olmadan iki yıl ülkede rahatça kalmalarını sağlayacak “DACA” adlı erteleme programına başvurabileceklerini açıklamıştı. Programa başvurular 15 Ağustos 2012’de başladı. Veriler, 30 Ağustos 2013 itibariyle programa başvuran 588.725 kişiden 455.455’inin kabul aldığını gösteriyor. Bu statüyü kazanmak genç kaçak göçmenlerin ehliyet alabilmesini ve çalışabilmesini sağlıyor. Yalnızca 2 yıl süren bu programda eğer kişi suç işlerse statüsü elinden alınabiliyor. Ancak Göçmenlik Reformu’nun Kongre’den geçmesinin daha uzun sürmesi halinde DACA programının uzatılması gündeme gelebilir.

ABD’de16 yaşında çalışmaya başlayan Dubicka’nın sosyal güvenlik numarası ve ehliyeti var. Eğitimini tamamlarken herhangi bir problem de yaşamamış. Evli ve çocuku olan Dubicka Dubicka yıllardır sadece Göçmen Kayıt kartını kullanarak bütün işlemlerini halletmiş. Aslında vatandaş olmadığının anlaşılması üzerine Göçmen Bürosu memuru Patricia Smith, Dubicka doğduğunda ailesinin Almanya’da göçmen işçi kampında olduğunu ortaya çıkarmış. Yani yasalara göre Almanya’da doğsa bile Alman vatandaşı kabul edilmeyen Dubicka bunda yıldır aslında Polonya vatandaşıymış. Dubicka geçtiğimiz günlerde gerçekleşen bir törenle 61 sene sonra ABD vatandaşı oldu.

HABER OLMAK İÇİN...

haber@posta212.com


14

Eğitim

18 Eylül 2013 Çarşamba

Dünyanın en iyileri arasında ODTÜ var ‘Dünyanın en iyi 800 Üniversitesi’ listesi 10 Eylül’de açıkladı. Listeye Türkiye’den en yüksek dereceyle giren üniversite ODTÜ oldu (ANKARA - ANKA) İngiltere merkezli Quacquarelli Symonds (QS) kuruluşu, 2013 yılı için ‘Dünyanın en iyi 800 Üniversitesi’ listesini 10 Eylül’de açıkladı. Listeye Türkiye’den en yüksek dereceyle giren üniversite ODTÜ oldu. Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nden (ODTÜ) yapılan açıklamaya göre, ODTÜ, eğitim ve araştırma faaliyetlerini yürüttüğü tüm alanlarda Türkiye’deki üniversiteler arasında en yüksek dereceleri elde etti. Bu yıl listenin 431440 bandına yükselen ODTÜ, geçen yıl listenin 451-500 bandında yer almıştı. (QS), 2013 listesinde Bilkent Üniversitesi 431440, Boğaziçi 461-470, Koç ve Sabancı Üniversiteleri 501-550, İTÜ 551-600, Hacettepe Üniversitesi 601-650, İstanbul Üniversitesi 651-700 ve Çukurova Üniversitesi 701-800 bandında yer aldı.

MÜHENDİSLİK VE TEKNOLOJİ QS kuruluşu, 2013 yılı üniversite sıralama sonuçlarını 5 farklı bilim alanı içinde ayrı ayrı ilan etti. En iyi 400 üniversitenin belirlendiği her alandaki sıralama, dünyadan seçkin akademisyen ve işverenlerini kapsayan anket çalışmasından elde edilen “saygınlık verileri”, “öğrenci başına düşen öğretim üyesi sayıları” ve “uluslararası öğrenci-öğretim üyesi oranları” kullanılarak oluşturuldu. Mühendislik ve Teknoloji alanında ODTÜ 177. sırayı elde ederek, tüm alanlarda en iyi 200 dünya üniversitesi içerisinde yer alan tek Türk üniversitesi oldu.

Bilim sıralamasında Türkiye’den 6 üniversite İNGİLTERE’de Quacquarelli Symonds (QS) firması tarafından açıklanan, dünyanın en iyi üniversiteleri bilim alanı sıralamasına Türkiye’den 6 üniversite girdi. Sıralamada, akademik saygınlık, işveren anketleri, yayın başına düşen atıf sayıları ve H-indeksi göstergesi değerlendirildi. “QS Bilim Alanı Bazlı Dünya Üniversite Sıralaması” 30 bilim alanında dünyanın en iyi 400 üniversitesini sıralıyor. Buna göre, Türkiye’den ODTÜ 12, İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) 7, Bilkent 5, Boğaziçi ile İstanbul 2 ve Hacettepe Üniversitesi 1 bilim alanıyla sıralamaya girmeyi başardı.

ABD'NİN EN İYİ OKULU PRINCETON ÜNİVERSİTESİ US News’ın hazırladığı bir rapora göre ABD’nin iyi okulları sıralamasında Princeton Üniversitesi, Harvard ve Yale üniversitelerini geçerek birinci oldu

(NEW YORK - POSTA 212) US News tarafından 1.800 okulun kabul edilme oranı, sınıf büyüklükleri, harç ücretleri, mezun oranı gibi verileri göz önünde tutularak hazırlanan bir rapor, New Jersey'de yer alan Princeton Üniversitesi’nin lisans, yüksek lisans ve doktora programın bakımından ABD'deki en iyi üniversite olduğuna karar verdi. "US News ABD'nin En İyi Üniversiteleri" sıralamasında yer alan "En İyi Sosyal Bilimler Üniversiteleri" kategorisinde ise Massachuesetts'de yer alan Williams College birinci oldu. Lisans eğitimine odaklanarak, İngiliz Dili ve Edebiyatı, İktisat ve Sosyoloji gibi bölümlerde eğitim sağlayan Willams College 4 sene önce Amherst College'ın tacını elinden almıştı. "En İyi Sosyal Bilimler Üniversiteleri" sıralamasında Amherst College şu an ikinci sırada yer alıyor. Bölgesel En İyi Okullar Listesi'nde, New York'taki Cooper Union, North Carolina'daki High Point Üniversitesi, Indiana'daki Taylor Üniversitesi ve Montana'daki Carroll College ülkenin Kuzey, Güney, Ortabatı ve Batı bölglerinde, Nebraska'daki Creighton Üniversitesi ve Texas'taki Trinity Üniversitesi de kendi bölgelerindeki en iyi üniversiteler seçildiler.

"US News ABD'nin En İyi Üniversiteleri" listesinde ilk sıralarda yer alan üniversitelerin sıralamasında önceki yıllara oranla çok büyük değişikliler yaşanmazken, ilk 20 dışındaki sıralamada büyük kaymalar yaşanadı. Pennsylvania State Üniversitesi 46'inci sıradan 9 basamak ilerleyerek 37'inci sıraya gelirken, California'daki Pitzer College 43'üncü sıradan 35'inci sıraya yükseldi. Üniversite seçiminde sıralanın yanı sıra okul ücretlerinin de önemli olduğunu belirten New York Daily News gazetesi, Başkan Obama'nın iyi bir eğitim sunan okul bulmanın ne kadar önemli olduğunu söylediğini hatırlattı. Öğrencilerin "US News ABD'nin En İyi Üniversiteleri" sıralamasında göz atarak, maddi imkanları doğrultusunda en iyi eğitimi hangi okulda alabileceklerini anlayabileceklerini söyledi. "Bu listedeki okulların fiyatları hesaplı olmayabilir. Bu yüzden öğrencilerin okulların bu etiket fiyatlarından ötesini görmesi gerekir. "En İyi Sosyal Bilimler Üniversiteleri" kategorisinde 6'ıncı sırada yer alan Vassar College'ın 2012-2013 yıllarında konaklama dahil harç ücreti 59.860 dolar olarak görünürken, bu okul öğrencilerine çok büyük oranda burs veriyor. Senelik 40.390 dolar olarak görünen okul ücreti, burs yardımından sonra 19.470 dolara düşüyor" diye yazdı.

İşte U.S. News'e göre ABD'deki EN İYİ 10 ÜNİVERSİTE: Sıra Okul (Eyalet) 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10

Kayıt

Princeton University (NJ) Harvard University (MA) Yale University (CT) Columbia University (NY) Stanford University (CA) University of Chicago Duke University (NC) Massachusetts Institute of Technology University of Pennsylvania California Institute of Technology

8.010 19.726 11.906 23.168 18.217 12.508 15.386 11.189 21.339 2.243

2013-2014 Ücretleri 40.170 dolar 42.292 dolar 44.000 dolar 49.138 dolar 43.245 dolar 46.386 dolar 45.476 dolar 43.498 dolar 45.890 dolar 41.538 dolar

Eyaletlerin eğitime ayırdığı ödenek azaldı ABD’deki 48 eyaletten 34’ü, eğitime ayırdığı ödeneklerde büyük çaplı kısıntıya gitti. Yapılan araştırmada, bu yıl için ayrılan finansmanın 2008 yılından bile daha az olduğu belirlendi (NEW YORK - POSTA 212) ABD’de 2008 yılında başlayan ekonomik durgunluğun etkisi 34 eyalette eğitim alanında çok büyük çapta hissedildi. Bütçe ve Politika Öncelikleri Merkezi (CBPP) tarafından yayınlanan rapora göre, 34 eyalet, yeni eğitim ve öğretim yılında okullara ayırdığı finansmanda önemli ölçüde kısıntıya gitti. “Eyaletlerin bütçe problemleri hafiflemesine rağmen öğrenciler çok daha az maddi yardım alıyorlar” diye konuşan CBPP Finansal Araştırmalar Başkanı, “Öğrencilere sağlanan yardımların azaltılmasını bir şekilde telafi edemiyoruz. Bu da eğitim yılının kısalmasına ve geçici işten çıkarmalara yol açıyor” dedi.

» EKONOMİK DURGUNLUK

2008 yılında ekonomik durgunluğun başlamasıyla Güney Carolina ve New Mexico eyaletleri okul ödeneklerini yüzde 10 azalttılar. Oklahoma ve Alabama eyaletlerinin eğitime yaptıkları harcamalarda da yüzde 20’lik bir azalma yaşandı. Bu eğitim yılında, New Mexico geçtiğimiz yıllardan kalan öğrenci başına 900 dolarlık borcundan dolayı eğitim fonunu kişi başına 72 dolar arttırdı. Yine de, bu artış eyaletin eğitim harcamalarını karşılamasına yetmedi.

» 324 BİN KİŞİ İŞİNİ KAYBETTİ

CBPP’ye göre, yerel okul bölge yönetimleri kaybedilen fonları telafi etme baskısıyla karşı karşıya kalmış durumda. Birçok eyaletin, maddi gelirini ve satış vergisinden elde ettiği karı artırmaya çalışırken, söz konusu fonları telafi etmesi daha çok zorlaşıyor.

Rapora göre, ekonomik durgunluğun etkisiyle, ülke çapında yerel eğitim alanında görev alan 324 bin kişi işten çıkarıldı. Aynı zamanda bu durum okul bölgelerinin yeni reformları yürürlüğe koyma olanağının da azalttı. Eyalet ödeneğiyle anaokulu öncesi eğitim veren 40 eyaletten 27’si öğrenci başına yaptığı yardımı azalttı,

diğerleri ise bu okullara yeni öğrenci kaydı yapılmasına son verdi. Ülkedeki en fakir eyaletler de bu durumdan çok etkilendi. 2010 yılından itibaren düşük gelirli ailelerin çocuklarına yapılan yardımda 2 milyar dolarlık bir azalma yaşandı. Özel eğitim programlarına ayrılan ödeneklerde de yüzde 11’lik bir azalma gözlemlendi. Öte yandan da, bu yıl büyük bir ekonomik sıçrama yaşayan Kuzey Dakota’nın da aralarında bulunduğu 29 eyaletin ekonomik durgunluktan sonra eğitime ayırdığı ödenekte öğrenci başına 1000 doların üzerinde bir artış yaşandı.


Güncel

18 Eylül 2013 Çarşamba

15

NEW YORK TEHLİKE ALTINDA Uzmanlara göre; New York’u yeni bir fırtınanın vurması durumunda, şehrin büyük bir bölümü sular altında kalabilir

(NEW YORK - POSTA 212) Ulusal Meteoroloji Hizmetleri (National Weather Service) ve Amerikan Ordu Mühendisleri Birliği’nin (U.S. Army Corps of Engineers) ortaklaşa yayınladığı bir araştırma, 2100 yılında Sandy gibi yeni bir kasırganın çıkması durumunda, New York’un beş bölgesinin çoğunun sular altında kalacağını gösteriyor. “Küresel ısınmadan dolayı sulardaki yükselme, New Yorklulara çok tehlikeli bir gelecek hazırlıyor “ yorumunun yapıldığı çalışmada, 6 sene önce Uluslararası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) 2100 senesinde kadar deniz seviyesinin en fazla 60 cm yükseleceğine işaret ettiği, IPCC’nin bu yıl hazırladığı raporda ise deniz seviyesinin

180 cm’ye kadar yükseleceğini açıkladığından söz ediliyor.

» SULAR YÜKSELECEK

“Geçtiğimiz yıllarda Grönland ve Batı Antartika’da buz kütlelerindeki erimenin çok hızlandığını gözlemledik” diyen Columbia Üniversitesi’ne bağlı araştırmacılardan Radloy Horton, “Sorun şu ki, eğer bu hızlanma 21’inci yüzyılın sonuna kadar devam ederse, sularının 60 santim yerine 180 santime kadar yükselmesine şahit olacağız” diye ekledi. New York Belediye Başkanı Michael Bloomberg, su-

ların yükselmesine karşı önlem almak amacıyla 19.5 milyar dolarlık bir harcama yapılmasının gerektiği söylerken, Stony Brook Üniversitesi denizbilimcilerinden Malcolm Bowman, “Şehir bir gün söz konusu kötü senaryo ile karşı karşıya kalacak, çünkü bu problem giderek daha da büyüyor” diye konuştu. “Bir an önce ne yapacağımıza karar vermeliyiz, aksi takdirde hem geleceğimizi hem de gelecek nesli çok büyük tehlikeye atmış oluyoruz” dedi. Nature Climate Change adlı bilimsel derginin en son yayınladığı çalışmaya göre, New York şehri 2050 yılına kadar gerçekleşecek su taşkınlarından ötürü, yılda 2 milyar dolarlık maddi zarara uğrayacak.

ÖNCE SANDY SONRA YANGIN VURDU…

COLORADO’DA YÜZYILIN SELİ Colorado’da normalde bir yıl içinde yağan yağmur miktarının son bir haftada düşmesi felakete yol açtı. 7 kişi sulara kapılıp yaşamını yitirdi. 12 bin kişi evlerini terk etti. Bine yakın kişi ise kayıp...

(COLORADO – POSTA 212) Colorado eyaletinde yaşanan sel felaketinde son belirlenen rakamlara göre en az 7 kişi hayatını kaybetti, 12 bine yakın kişi de sel korkusuyla evlerini tahliye etmek zorunda kaldı. Tahliye edilen yerler arasında Colorado Üniversitesi’nin Boulder kampüsü ve yurdu da bulunuyor. Colorado’da geçtiğimiz hafta günlerce süren şiddetli yağışlar nedeniyle, eyaletin ünlü manzarasını oluşturan su kaynakları öldürücü birer akıntıya dönüşerek birkaç kasabayı yok etti.

Boulder’da mahzur kalan ve yollar su altında kaldığı için ulaşılamayan bin kadar kişiyi kurtaramaya odaklanan yetkililer, henüz hasar tespit çalışmalarına başlayamadı, ancak kriz yönetimi yetkilileri 17 bin 500 evin hasar gördüğünü, 1500 evin ise tamamen yıkıldığını açıkladılar. Kesin rakam açıklanmasa da bölgede binlerce işyeri de sele kapıldı veya hasar gördü. Boulder County yetkilileri bölgede bine yakın kişinin kayıp olduğunu ama bunun öldükleri anlamına gelmediğini de söyledi.

Geçtiğimiz hafta New Jersey’deki ünlü Seaside Park kaldırımının ve civarındaki işletmelerin büyük bir kısmını tahrip eden yangının kundaklama sonucu çıkmış olmasından şüpheleniliyor

(NEW JERSEY – POSTA 212) Geçtiğimiz hafta New Jersey’de meydana gelen yangın, önceki sene Sandy Kasırgası’nın simgelerinden olan Seaside Park kaldırımının büyük bir kısmını ve civardaki işletmeleri tahrip etti. NY Daily News’un haberine göre yangın Kohr Brothers Frozen Custard standının içinde başladı ve rüzgar nedeniyle hızla yayıldı. Yangın, altı blok boyunca ünlü kaldırımın en az yüzde 80’ini ve civardaki 50 işyerini tahrip etti. Yangını 400’den fazla itfaiye görevlisi ancak saatler sonra kontrol altına alabildi.

» YARAYA TUZ BASTI

Savcılık tarafından soruşturulan ve tam da yaz sezonu sonunda ve gün ortasında nedensiz yere başlayan yangında kundaklama olasılığından şüpheleniliyor. Kohr Brothers’ın sahibi Bruce Kohr, çalışanlarının alevlerin dükkanın içinden değil, kaldırımın döşemesinin altından geldiğini fark ettiklerini söyledi. Kohr, Sandy Kasırgası’nın etkilerini henüz atamamışken başlarında gelen bu yangının yaraya tuz basmak gibi olduğunu söyledi.


BALONLA ATLANTİK OKYANUSU’NU GEÇTİ Amerikalı 39 yaşındaki Jonathan Trappe, 370 uçan balonu bir araya getirip, 4 bin kilometre yol aldı ve Atlantik Okyanusu’nu geçti (KUZEY CAROLINA - POSTA 212) Kuzey Carolina’da yaşayan bir adam, helyum gazıyla doldurulmuş 370 balonu bir araya getirerek yaptığı araçla 4 bin kilometre uçtu. ABD yapımı ünlü animasyon filmi Up’ta (Yukarı Bak) geçen benzer hikayeden esinlendiği düşünülen Jonathan Trappe (39), İngiliz Daily Mail Gazetesi’ne yaptığı açıklamada, “Hava en büyük tehlike faktörü. Fakat aynı zamanda beni karşıya geçiriyor, yine de kötü koşullar olması durumunda hayatım

çok büyük bir tehlikeye girebilir” diye konuştu. 370 balonlu aracıyla Maine’den uçmaya başlayan Trappe, 6 günlük yolculuğunda en fazla 8 kilometre yüksekliğe ulaştı. Trappe, maceraya başlamadan önce meteoroloji uzmanlarından oluşan bir takımla birlikte çalışarak, onlardan tavsiyeler aldığını söyledi. Balon yolculuğu Trappe’nin ilk macerası değildi. Trappe, 2010 yılında yine bir balon takımıyla İngiliz Kanalı ve Alpler üzerinden de uçan ilk kişi olmuştu.

18 Eylül 2013 Çarşamba YIL 1 • SAYI 18

HAFTALIK ÜCRETSİZ

EN MUTLU ÜLKELER

Birleşmiş Milletler, dünyanın en mutlu ülkelerini seçti. Sıralamada Danimarka birinci olurken, Türkiye 77’nci oldu (NEW YORK - POSTA 212) Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Çözümleri Ağı (UNSDSN) dünyanın en mutlu ülkelerini seçti. En mutlu ülkelerin kuzey Avrupa ülkeleri olduğunu tespit eden çalışmada, Danimarka birinci sırada yer alırken, Türkiye 77’inci oldu. 2013 Dünya Mutluluk Raporu’nda dünyanın en mutlu ülkelerinin Danimarka, Norveç ve İsviçre olduğu açıklandı. Raporda Kuzey Amerika ülkeleri arasında Kanada 6’ncı sırada yer alırken, ABD 17’nci oldu. 2013 Dünya Mutluluk Raporu, British Columbia Üniversitesi’nden John F. Helliwell, Londra Ekonomi Okulu’ndan Richard Layard ve Columbia Üniversitesi’nin Dünya Enstitüsü Başkanı Jeffrey D. Sachs’ın

aralarında bulunduğu araştırmacılardan oluşan koalisyon tarafından bu alanda yayınlanan ikinci rapor oldu. Raporda geçtiğimiz üç yıl içerisinde 156 ülkedeki sağlık koşulları, va-

tandaşların kendi hayatları hakkında karar verme özgürlükleri ve hükümetten aldıkları sosyal destek gibi kriterler dikkate alındı. Huffington Post Gazetesi geçtiğimiz yıla oranla 2013 Dünya Mut-

luluk Raporu’nun çok daha detaylı bir analize yer verdiğini ve siyasetçilerin karar alırken vatandaşlarının mutluluğunu göz önünde bulundurmalarını söyleyen bir rehber niteliğinde olduğunu yazdı. Dünya Enstitüsü Başkanı Jeffrey D. Sachs, “Dünya çapında siyaset kavramı giderek insanların kendi mutluluklarını tanımlarken aslında neyin önemli olduğu anlamına geliyor” diye belirtti. 2013 Dünya Mutluluk Raporu bu ayın sonunda gerçekleşecek olan 68’inci Dönem Birleşmiş Milletler Genel Kurulu toplantılarında sunulacak.

JURASSIC PARK GERÇEK OLABİLİR Mİ? Manchester Üniversitesi uzmanlarının araştırması ‘Fosiller içinde dinozor yaratılabilecek DNA bulunur mu?’ sorusuna yanıt ararken çarpıcı bilgileri gün yüzüne çıkardı. 1993 yılında gişe rekorları kıran ‘Jurassic Park’ filmi, DNA’dan dinozor yaratan bilim insanlarının hikâyesini anlatıyordu. Araştırmacılar, bir kehribar içinde yüzlerce milyon yıl öncesine ait fosilleşmiş sinekte dinozor kanı bulmuş, bunun DNA’sını kullanarak dinozor yaratmıştı. Manchester Üniversitesi’nde çalışmalar yapan Profesör Terry Brown ve ekibi, bu senaryo üzerine yaptıkları yeni bir araştır-

manın sonuçlarını ‘PLOS One’ adlı akademik dergide yayımlandı. Uzmanlar, kehribar içinde saklı kalan böcekler üzerinde yaptıkları incelemelerde, bunların bugün artık DNA taşımadıklarına dair bulgular elde et-

tiklerini açıkladı.

‘SADECE HAYAL ÜRÜNÜ’ Uzmanlar yeni geliştirilmiş modern araştırma tekniklerini kullanarak yaptıkları çalışmada, 10 bin yıl önce var olan bir arı türü üzerinde yoğunlaştı. Araştırmacılar çalışma sonucunda, milyonlarca yıl önce var olmuş ve başka canlıların bünyesinde bulunması olası olan DNA’ların bugüne kadar kalamayacağı sonucuna vardı. Araştırma ekibinden uzman David Penney, ‘Sezgisel olarak, tamamen bir reçine içinde ölen böceğin DNA’sının burada korunmuş olmasının mümkün olduğu söylenebilir. Fakat bulgularımıza göre böyle bir durum söz konusu değil’ derken, “Jurassic Park’ın maalesef sadece hayal dünyası ürünü olduğunu söyleyebiliriz” şeklinde konuştu. (Deutsche Welle Türkçe)

Dünyanın en mutlu 10 ülkesi: 1. DANİMARKA 2. NORVEÇ 3. İSVİÇRE 4. HOLLANDA 5. İSVEÇ

6. KANADA 7. FİNLANDİYA 8. AVUSTURYA 9. İZLANDA 10. AVUSTURALYA


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.