POSTA212 - SAYI 17

Page 1

ABD’DE TÜRKLER 29 EKİM HAZIRLIĞINDA

TÜRKİYE YENİ DÜZENDE YERİNİ ARIYOR

n ABD’deki Türk derneklerinin çatı kuruluşu olan Türk Amerikan Dernekleri Federasyonu (TADF), yayınladığı bir bildiri ile yaklaşan 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı kutlamalarına büyük bir coşku içinde hazırlanmak için bütün Türk derneklerine ve ABD’de yaşayan Türk vatandaşlarını göreve çağırdı. » 2’DE

n Brookings Enstitüsü, TÜSİAD ile yürüttüğü işbirliği çerçevesinde, Transatlantik Ekonomik Ortaklık Anlaşması’nın Türkiye’ye etkilerini konu alan bir raporu Washington’da düzenlenen bir panelde tanıttı. . » 5’TE

11 Eylül 2013 Çarşamba YIL 1 • SAYI 17

HAFTALIK ÜCRETSİZ

A M E R İ K A’ D A K İ

ODTÜ’NÜN TEPKİSİ BİR TÜRLÜ BİTMİYOR

n Cemaat taraftarları ile ‘yurt tartışması’ ve yol inşaatı protestoları ODTÜ’yü tekrar gündeme getirdi. . »11’DE

PROTESTOLARA POLİS MÜDAHALESİ n Gülen cemaati ile Cem Vakfı’nın projesi olan cami-cemevi tepkilere neden oldu. Protestolara polis sert müdahalede bulundu. » 11’DE

TÜRKLERİN

GAZETESİ

www.posta212.com

OBAMA’NIN KUMARI Herkes müdahalenin tarihini açıklayacağını sanarken ABD Başkanı Obama, geçtiğimiz hafta bütün dünyayı şaşırtarak Suriye’ye bir müdahale yapmak için Kongre’ye bir yetki tezkeresi almak için gideceğini açıklamıştı. Bu açıklama üzerine Washington’daki bütün hesaplar altüst oldu. Obama’nın Kongre’ye git- mesi kendi başkanlığı açısından oldukça büyük bir kumar niteliğI taşıyor. » 9’DA

1960’DAN BUGÜNE KADAR AMERİKA’NIN SAVAŞLARI »

16’DA

BİBER GAZI KAPSÜLÜ YİNE CAN ALDI » 11’DE

YATIRIMCI VİZESİ AL AMERİKA’YA YERLEŞ

TÜRKON HEDEF BÜYÜTTÜ n Türkon Line Amerika, Rus Fesco Line ile anlaştı ve Karadeniz’e kıyısı olan ülkeler ile Orta Asya ülkelerine hizmet vermek için çalışma başlattı. Mustafa Merç hedeflerini anlattı» 4’TE

SURİYE İÇİN KRİTİK HAFTA

n Amerikan yasaları, ülkeye 500 bin dolarlık yatırım yapan ve en az 10 kişiye istihdam sağlayan yabancılara oturmalarına olanak sağlıyor. » 13’TE

n Bir tarafta ABD Başkanı Barack Obama’nın Suriye için planladığı sembolik, kısa süreli bir hava harekatına ABD Kongresi’nin harcadığı mesai, diğer tarafta ise Rusya’nın savaşı durdurmak için yaptığı akılcı hamle. » 9’DA

İSTANBUL NEDEN KAYBETTİ

ORTAKLIK BATIYLA YAPILIR n EDAM Başkanı Ülgen, “ABD-Türkiye arasında, operasyonun niteliği ve çapı konusunda baştan beri görüş ayrılığı yaşandı.” » 10’DA

ABD’DEKİ TÜRKLERİN KONGRE RESEPSİYONUNA SURİYE DAMGASI » 16’DA

TÜRKİYE’NİN EKONOMİSİ ‘EN KIRILGAN’ ÇIKTI

n Yükselen piyasaların hangisinin daha riskte olacağı ölçüldü. Türkiye, en ‘kırılgan’ çıktı. » 8’TE

n Olimpiyatlar, ne vaad ederseniz edin sonuçta yaptıklarınız ve yapacaklarınızın bir yansıması... Bir güven meselesi... Adnan Onaran yazdı.

» 15’DE


2

Toplum Yaşam

11 Eylül 2013 Pazartesi

Mehveş Koçak mehveskocak@posta212.com

Olimpiyata koşan hangi Türkiye? KAYBETTİK... Üzgünüz ama bu kelimeye ülkece çok alışığız. Ne zaman Türkiye hakkında oylama olsa, ne zaman ülke olarak tam takım sahneye çıksak, kaybediyoruz... 2020 Yaz Olimpiyat ve Paralimpik Oyunları’na da ev sahibi olamadık. Yıllardır hayal ediyoruz, deniyoruz, nefesleri tutuyoruz ama olmuyor. Sonuç boğazımızda düğümlenip kalıyor... Türkiye, geçmiş yıllarda da fiziki şartları ve ekonomik kaynakları yeterli olmadığı için kaybetti. Tabii o dönemlerde olimpiyatlara önem veren yoktu. Sadece haltercilerimizi seyreder, onlarla gurur duyardık. Kimin umurundaydı olimpiyata ev sahipliği yapmak! Bu yıl gerçekten geçmiş yıllara göre çok güzel bir sunum oldu. Türkiye gelişti, İstanbul dünyanın en güzel şehirlerinden biri oldu. Dinamizmi, tarihi, kültürel yapısıyla Avrupa kentlerini geçti. Görsellik ve etkinlikler açısından İstanbul ile kendi dertleri ile uğraşan Tokyo ve Madrid kıyaslanamaz bile... İstanbul fiziki yönden olimpiyat adaylığını çoktan kazandı, kaybettiğimiz nokta siyaset oldu. Elemelerin siyasi bir oylama olmadığını düşünenler çok yanılırlar. Çünkü elemeler her türlü faktör düşünülerek yapılıyor. Olimpiyatlara ev sahipliği yapacak ülkede, huzur ve barışın sağlanmış olması gerekir ki milyonlarca insanın akın edeceği yerde güvenlikle ilgili sıkıntılar yaşanmasın. Özgürlük ve adalet kavramları ile sorunların aza indirgenmiş olması gerekir ki dünyaya reklam yapılan yerden yanlış mesajlar çıkmasın. Evrensel değerlerin, kadın ve erkek eşitliğinin sağlanmış olması gerekir ki Olimpiyat ruhu kirlenmesin.

CUMHURİYET BAYRAMI HAZIRLIKLARI BAŞLADI Türk Amerikan Dernekleri Federasyonu bir bildiri yayınlayıp, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı kutlamalarına hazırlanmak üzere Türk derneklerini ve ABD’de yaşayan Türkleri göreve çağırdı (NEW YORK – POSTA 212) ABD’de faaliyet gösteren Türk derneklerinin çatı kuruluşu olan Türk Amerikan Dernekleri Federasyonu (TADF) bir bildiri yayınlayıp, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı kutlamalarına hazırlanmak için Türk derneklerine ve vatandaşlara çağrıda bulundu. TADF tarafından hazırlanan bildiride şöyle denildi: “Ulu Önder Atatürk’ün önderliğinde kurulmuş olan Cumhuriyetimizin yıldönümü yaklaşmaktadır. Bu anlamda, eyaletlerde bildirilerin yayınlanması ve 29 Ekim’in tanınması son derece önemlidir. Türk Amerikan Dernekleri Federasyonu vatandaşlarımızın yaşadığı şehirlerde 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nın Türk Günü ilan edilmesi ve Belediye Başkanları’ndan kutlama bildirileri alınması için Amerika çapında vatandaş ve derneklere yardımcı olacaktır” denildi. Üç ana maddeden oluşan hazırlık pake-

tinde şu bilgiler bulunuyor… a) Proclamation nasıl alınır? b) Proclamation istenmesi için ön kapak yazısı c) 29 Ekim proclamation bildirge örneği TADF Başkanı Ali Çınar, milli ve dini günlerin önemli olduğunu ve Türk Amerikan Dernekleri Federasyonu olarak Türkiye’nin sesinin daha iyi duyurulması ve yerel yöneticiler ile ilişkilerin artması için çaba sarf ettiklerini açıkladı. Üye dernekler ile beraber bazı şehirlerde Türk Günü ilan edildiğini hatırlatan Çınar, bu çalışmaların tüm eyaletlere yayılmasını arzuladıklarını belirtti. TADF Başkanı Çınar, Connecticut Eya-

Şimdi bu saydıklarıma bakarsak 2020 Yaz Olimpiyat ve Paralimpik Oyunları’nda ev sahibi olmak için hangi fotoğrafı Türkiye’den gösterdik?

SELÇUK YULA ANILDI (NEW YORK – POSTA 212) New York merkezli Fenerbahçe USA , rahmetli futbolcu Fenerbahçeli Selçuk Yula’yı Bergen Camii ve Kültür Merkezi’nde andı. Anma programına TADF Başkanı Ali Çınar, TADF Başkan Yardımcılarından Cemil Özyurt , TADF Başkan Yardımcılarından ve FB USA Başkanı Ömer Ekinci ve FB USA Yönetim Kurulu üyeleri katıldı. FB USA Başkanı Ömer Ekinci, Selçuk Yula’nın çok değerli bir futbolcu olduğunu belirterek böyle bir anma programı yapmaktan mutlu olduklarını söyledi. Fenerbahçe USA Yönetim Kurulu Üyeleri’nin Selçuk Yula ile ilgili anılarını anlatmasının yanı sıra Bergen Camii’nde mevlüt programı da yapıldı.

let Senatosu’nda SNETACA (Güney New England Türk Amerikan Derneği) ile yıllardır Türk bayrağının bir hafta boyunca dalgalandığını hatırlatırken, başka eyaletlerde de bu çalışmaların artmaya başladığını dile getirdi. Birçok üye derneğin Cumhuriyet Bayramı kutlaması ile büyük şehirlerden kutlama bildirisi almaya başladığını belirten Çınar, herkesin elini taşın altına koyup, önemli günlerimize sahip çıkması gerektiğini belirtti. Çınar, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı hazırlıkları kapsamında bilgi almak isteyen vatandaşlarımızın info@tadf.org veya acil TADF Vatandaş hattı olan 1-888-352-9886 arayabileceklerini söyledi.

Chicago’da folklor sevgisi çığ gibi büyüyor

Ülke uluslararası barışı destekleyecek, dünyaya barışın hakim olması için adımlar atmış olacak ki olimpiyatın anlamı ortaya çıksın.

Barış ve huzur içinde yaşayan, adaleti kendine görev edinmiş evrensel hak ve özgürlüklerin geçerli olduğu bir Türkiye mi? Yoksa şiddetin kol gezdiği, adaletin ayaklar altına alındığı, özgürlük ve evrensellikle ilgili kavramların yok sayıldığı, sporda kadın-erkek ayrımının yapıldığı, batı dünyasına başkaldırmış, Arap dünyasında savaş çığlıkları atan bir Türkiye mi?

Chicago Atatürk Okulu yeni öğretim yılı için gün sayıyor

Rochester’da Türk Festivali coşkusu (ROCHESTER – POSTA 212) Geleneksel olarak Rochester’da yıllardır yapılan Türk Festivali bu yıl da coşkulu geçti. Türk Amerikan Dernekleri Federasyonu’na bağlı üye derneklerden olan Rochester Türk Amerikan Cemiyeti, iki gün boyunca Türk kültürü, mutfağı ve müziği ile hem üyelerine hem de Amerikalılara renkli bir festival yaşattı. New York Başkonsolo-

su Levent Bilgen’in de katıldığı programda DJ Serkan, şarkıcı Serra Yüksel ve New York Türk Günü yürüyüşünde muhteşem bir performans gösteren Winds of Anatolia da gösteri yaptı. Yaklaşık 5 bin Türk’ün yaşadığı Rochester’da 1969 yılında kurulan Türk Rochester Cemiyeti’nin yaptığı sosyal ve kültürel faaliyetler ile en çalışkan dernekler arasında olduğu biliniyor.

(CHICAGO - POSTA 212) Türk Amerikan Kültür Birliği (TACA), her hafta Pazar günü Chicago’daki TACA binasında çocuklar için folklor dersleri düzenliyor. TACA’nın direktörlerinden Tayyibe Yılmaz, uzun yıllar folklor yaptığını belirterek, “TACA’nın Atatürk Okulu’nda Türk kültürü, Türkçe, din dersleri veriliyorsa, aynı şekilde folklor çalışmaları oluşmuş ve süregelen bir olgudur” diyor. TACA Atatürk Okulu’nun bünyesinde 50’nin üzerinde öğrencinin folklor çalışmaları için

bu yıl kayıt yaptırmasını beklediğini belirten Yılmaz şunları söyledi: “Amacımız 9-14 yaş grubunda sıkı bir folklor ekibi başlatmak. Hatta folklor oynamak isteyen anne babalarla çalışmalara başlamayı da planlıyoruz. Bu sene TACA büyükler ekibi için de çalışmalar yapacağız.” Amerikalılara da folklor sevgisini aşılamak istediklerine dikkat çeken Yılmaz, “Amerikalılara da Türk folklorunu yavaş yavaş sevdiriyoruz. Folklor bir bayrak ve vatan aşkıdır. Hep gençlerin taşıyacağı bu bayrağı yere düşürmeyecek çocukları yetiştirmeliyiz” diyor.

(CHICAGO - POSTA 212) Chicago Türk Amerikan Kültür İttifakı (TACA) Atatürk Okulu yeni öğretim yılına başlıyor. 22 Eylül Pazar günü saat 10:00’da yeni öğretim yılına başlayacak olan Atatürk Okulu’nun dersleri saat 10:00-13:00 arası olacak. Normal okullarında yaş grupları 1.sınıftan 6. sınıfa kadar uygun olan çocukların başlangıç, orta ve ileri olmak üzere üç grup halinde sınıflara ayırılacağı yeni eğitim-öğretim döneminde, 4-6 yaş arası çocuklar için bir yuva/pre-school sınıfı olacak. Ayrıca, seçmeli olarak verilecek olan folklor ve din kültürü ile ahlak bilgisi kursları pazar günleri derslerden sonra başlayacak. TACA Atatürk Okulu’nun ilk dönemi 15 Aralık’ta bitecek olup, ikinci dönemi ocak ayının ikinci haftası başlayıp mayısın ikinci haftası bitecek. İlk dönem içerisinde Şükran Günü tatilinin olduğu hafta sonu ve 1 Aralık tarihlerinde ders yapılamayacak. Kayıtları ilk ders öncesi, 9:15-10:00 arası, 3845 N. Harlem Ave., Chicago, IL 60634 adresindeki, TACA Türk Evi’nde gerçekleştirilecek olan Atatürk Okulu’nun 2013-2014 öğretim yılı birinci dönemi için kayıt ücretleri ise aşağıdaki şekilde alınacak: 1.sınıf – 6. sınıf Yaş Grubu için: Üye aileden bir öğrenci için 135 dolar, aynı aileden iki ve daha fazla öğrenci için toplam 185 dolar. üye olmayan aileden bir öğrenci için 210 dolar, aynı aileden 2 ve daha fazla öğrenci için 260 dolar. Yuva/Pre-school (4-6 yaş) için: Üye aileden bir öğrenci için 125 dolar, aynı aileden iki ve daha fazla öğrenci için toplam 150 dolar. Üye olmayan aileden bir öğrenci için 150 dolar, aynı aileden iki ve daha fazla öğrenci için 175 dolar.


Güncel Toplum

11 Eylül 2013 Çarşamba

3

Doğan Uluç doganuluc@aol.com

İngiliz kadını baştan çıkaran erkek değil, ekmek YALIKAVAK’TA rutubet yok ama sıcağına da diyecek yok. Birden başımın üstüne bulut boyutunu aratmayacak bir gölge düşüyor. Gözlerimi açıyorum, karşımda orta yaşlı bir kadın, çift parçalı mayosu karın nahiyesinden dışarı taşmış. Arkadaşlarıyla bu plajda buluşacağını söyleyerek yandaki şezlonga ilişiyor. İri yapılı kadın hayli kilolu, tanımı şişman ile obez arası olmalı. İngiltere’de fen dersleri öğretmenliğinden emekliye ayrılmış. Yıllardır geldiği Bodrum için “Aşığım bu yere ben. Artık burada yaşayacağım,” diyor. Margot iki yıl önce Yalıkavak’ta gördüğü bir evi satın almayı planlıyor: ‘’Zaten bu maksatla geldim bu sefer.’’ Emekli hoca, yakın arkadaşlarının da beğenisini aldığı takdirde Yalıkavak’ta şahane manzaralı bir eve sahip olacak. Bir araştırmadan Türkiye’de en fazla konut sahibi olan yabancıların İngiliz olduklarını öğrenmiş.

TÜRK KONGRE RESEPSİYONUNA SURİYE DAMGASINI VURDU ATAA, Türk Kültür Miras Ayı’nın açılışı için Amerikan Kongre binasında bir resepsiyon düzenledi. Çok sayıda ABD’li tanınmış politikacının da katıldığı resepsiyona olası bir Suriye müdahalesi tartışmaları damga vurdu

(İLHAN TANIR / WASHİNGTON - POSTA 212) ATAA’nın (Türk Amerikan Birlikleri Asemblesi) bu yıl ikincisini düzenlediği Türk Kültür Mirası Ayı’nın açılışı, Amerikan Kongre binasında yapıldı. Türkiye’nin ABD Büyükelçisi Namık Tan ve eşi Figen Tan’ın da katıldığı resepsiyonda, ev sahibi olarak Washington, DC Belediye Başkanı Vincent C. Gray bulundu. ATAA açılış resepsiyonunu Kongre’nin Rayburn binasında yaparken, asemblenin Washington’daki yetkililerinden olan Demet Cabbar ve Gizem Salcıgil White’ın Posta212’ye ATAA’nın bu yıl Türk Ayı’nın daha

zengin bir biçimde kutlanacağını ifade ettiler. Posta212’nin de Medya Sponsoru olduğu Kongre’deki resepsiyona ek olarak, Türk Mirası Ayı çerçevesinde, Türk filmleri de Washington’daki farklı kültür merkezlerinde gösterilecek. Eylül ayının 13’ü ile 23’ü arasında ise, Amerikalıların büyük ilgi gösterdiği ve Türk mutfağına sahip restoranlarda uygulanan “Türk Restoran ve Mutfak Haftası’’ etkinlikleri içinde, Washington’daki Türk restoranlarında indirimli yemekler sunulacak. Eylül ayında Türk kültürünün tanıtımına gezici Türk kahvesi aracı, Türk genç caz

grubu konserleri ile devam edilecek ve Türk Kültür Mirası Ayı 29’unda da 11. Geleneksel Türk Festivali ile sonlandırılacak.

SURİYE GÖLGESİ Bütün dünyanın dikkatle izlediği Amerikan Kongresi’nde halen Suriye’ye müdahale için bir tezkere getirilip getirilmeyeceği bilinmiyor. Suriye toplantıları, istihbarat brifingleri ve başkan Obama’nın ardı ardına verdiği televizyon mülakatlarına denk gelen resepsiyon akşamına az sayıda Kongre üyesi katılabildi ve bir anlamda resepsiyon Suriye müdahalesinin gölgesinde geçti.

ULUSLARARASI HUKUK EĞİTİM FUARI DÜZENLENDİ ATA-DC ATATÜRK OKULU AÇILDI (WASHINGTON - POSTA 212) Washington DC Amerikan Türk Derneği (ATA-DC) Atatürk Okulu yeni döneme merhaba dedi. 5-10 yaş arası Türk-Amerikan çocukların Türkçeyi ve Türk kültürünü öğrenmelerini hedefleyen ATA-DC Atatürk Okulu Pazar günü açıldı. Pazar günleri saat 10:00-12:30 arasında yapılacak derslerin, Eylül ve Mayıs ayları arasında Virginia’daki McLean Lisesi’nde gerçekleştirileceği söylendi. Okulun ilk gününde bir araya gelen öğrenciler ve öğretmenleri yeni bir eğitim-öğretim dönemine başlıyor olmanın heyecanı içindeydiler.

Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı tarafından düzenlenen II. Uluslararası Hukuk Eğitim Programı Ankara’da yapıldı (NEW YORK - POSTA 212) Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı (YTB) tarafından düzenlenen II. Uluslararası Hukuk Eğitim Programı Ankara’da gerçekleştirildi. 20 ülkeden 75 hukukçunun katıldığı programda katılımcılar yaklaşık bir hafta süren yoğun seminer eğitiminden geçti. Programa, ABD’den de TADF Hukuk işlerinden Sorumlu Başkan Yardımcısı Avukat Ayhan Öğmen katıldı. Programda temel hakların uluslararası düzeyde korunmasını içeren “Uluslararası Hukuk” alanında bilgiler verilirken, “Yurtdışında Yaşayan Vatandaşlarımıza Yönelik Hukuki Çalışmalara İlişkin İşbirliği Protokolü” ve “Avrupa Birliği Leonardo da Vinci Projeleri” de imzalandı. Protokole, Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, Adalet Bakanı Sadullah Ergin, AB Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış ve Dışişleri Bakan Yardımcısı Sayın Naci Koru imza attılar. YTB Başkan Yardımcısı Dr. Gürsel Dönmez hukukçulara yönelik kısa bir konuşma yaparak, “Sizler bizim için çok kıymetlisiniz ama şöyle de bir durum var. Sizler orada yaşayan vatandaşlarımız için daha da kıymetlisiniz. Sizler bugün hukukçu olduysanız bu bileğinizin hakkıyla olmuştur. Bu yüzden sizler, arkadan gelen yeni neslin de rol modellerisiniz” dedi.

75 KATILIMCIYA SERTİFİKA VERİLDİ Programın son gününde akşam yeme-

ğinde bir araya gelen hukukçulara, II. Uluslararası Hukuk Eğitim Programı’na katıldıklarına dair sertifikalar verildi.

BİR SONRAKİ DURAK NEW YORK TADF’nin hukuk işlerinden sorumlu Başkan Yardımcısı Avukat Ayhan Öğmen, ABD’de bulunun Türk kökenli Amerikalı hukukçuları bir araya getirecek benzeri bir programın bu sene Kasım ayında New York’ta düzenleneceğinin müjdesini verdi.

Margot geçiş hazırlığında yeni vatanı hakkında araştırmalarda ilginç buluşlarla karşılaşmış. “Türkiye, yabancı kadınları baştan çıkarıyor.” Nasıl yani, çapkın Türk erkeklerinden mi bahsediyor?’ Hayır, erkek değil, ekmekten söz ediyor. “İlk geldiğimde elbiselerim 8 beden idi, şimdi 14. Artık eski kıyafetlerim içine sığamıyorum. Nedeni ise hamur işleri ve özellikle ekmek. Taze fırın ekmeği, francala, pide, simit ve hamur işlerine aşırı merak saldım. Londra’daki evime de minik bir fırın yaptırdım. Yalıkavak’taki mutfağımda da taş fırın olacak. Türk mutfağı enfes, ama benim tutkum ekmek. İştah açıcı kokusu dahi ekmeğe bağlılık için yeterli. Ekmek gurmesiyim ben.” Giyecek ölçülerinin tırmanışı Türk gıda ürünlerinin, Türk mutfağının cazibesinden caydırmıyor mu? Dudak bükerek yanıtlıyor: “Mutfak değil, ekmek beni baştan çıkaran. Artık eski kiloma dönüş yapmam kolay olmayacak. Buna rağmen pişman değilim” yanıtını veriyor. Değişik açıdan bakarsak Türk insanının ekmek bağımlılığı göz ardı edilmeyecek ölçüde gıda ihtiyacımızın temeline girmiş. 70 milyon nüfuslu ülkemizde günde 101 milyon somun ekmek üretiliyor. Türkiye’de günde 6 milyon, yılda 2.1 milyar somun ekmek harcanıyor. Yüzde 5.9’u hayvanlara gıda olarak veriliyor, gerisi çöpe atılıyor. Bu meblağ para değeriyle yılda 860 milyon dolar. Tüketim miktarı ise günde 95 milyon. Dünyada gıda artıklarının dörtte biri önlense 870 milyon yoksul insan açlığın sebep olduğu hastalıklardan kurtulur. Dünyada en çok ekmek tüketen ırk, kişi başına düşen ekmek hesabıyla Almanlar. Çinliler 80 kilo ile ikinci sırada.

TÜRK OKULU BATCS PAZAR GÜNÜ AÇILIYOR (KALİFORNİYA - POSTA 212) Kaliforniya’nın Los Altos şehrindeki Türk okulu BATCS’in (Bay Area Turkish Community School) 15 Eylül Pazar günü açılacağı duyuruldu. 3 ile 12 yaş aralığındaki çocukların Türkçelerini geliştirmeyi, onlara Türk kültürünü, tarihini ve geleneklerini aşılamayı hedefleyen ve TAACA’ya ( Kaliforniya Türk Amerikan Birliği) bağlı BATCS’in yeni eğitim-öğretim dönemine Pazar günü başlayacağı açıklandı. BATCS temsilcileri, saat 10:30’da kayıt ve tanışma programının olacağını, veliler tarafından okul ücretlerinin ödenmesinden sonra, öğrencilerin sınıflarının ayarlanacağını söyledi. Velilerin çek defterlerini yanlarında getirmelerinin gerektiğini hatırlattı. BATCS ile ilgili detaylı bilgi almak veya gönüllü olarak çalışmak isteyenler, batcs-abc@yahoogroups.com adresinden okul ile iletişime geçebilirler.


4

Gündem

11 Eylül 2013 Çarşamba

NSA SKANDALI BÜYÜYOR

ABD Ulusal Güvenlik Ajansı’nın (NSA) Brezilya ve Meksika cumhurbaşkanlarının iletişimlerini de takip ettiği ortaya çıktı (POSTA 212) Ulusal Güvenlik Ajansı’nın (NSA) istihbarat programı kapsamında Brezilya ve Meksika cumhurbaşkanlarının iletişimlerinin de gözetlendiği, hatta Meksika Cumhurbaşkanı Enrique Pena Nieto’nun e-posta içeriklerine seçimlerden önce erişim sağlandığı belirlendi. Brezilya-Rio de Janeiro’da yaşayan Amerikalı gazeteci Glenn Greenwald’a eski NSA çalışanı Edward Snowden’in sızdırdığı belgeler, Meksika Cumhurbaşkanı Enrique Pena Nieto’nun e-postalarının Haziran 2012’de, göreve gelmeden bir ay önce okunduğunu gösteriyor. Bu erişimlerin hala devam edip etmediği ise belli değil. Brezilya liderininse Nieto gibi e-postaları özel olarak incelenmemiş, ama iletişimi takip edilmiş. Haber üzerine Brezilya Adalet Bakanı Brezilya’nın O Globo Gazetesi’ne “Eğer raporda yazanlar doğrulanırsa, bu çok ciddi bir durumdur ve Brezilya’nın egemenliğinin açık bir ihlali olarak yorumlanır” diye konuştu. ve “Bu ABD ve Brezilya’nın sahip olduğu türden bir stratejik ortaklıktan beklenen güven standartlarının tamamen dışında” diye ekledi. O Globo Gazetesi, Latin Amerika’nın NSA programında en büyük hedef olduğunu ileri sürüyor.

TÜRKON LINE AMERIKA RUSLARLA ANLAŞTI Türkon Line Amerika Başkanı Mustafa Merç, Rus Fesco Line şirketiyle anlaştıklarını, Karadeniz’e kıyısı olan ülkeler ile Orta Asya ülkelerine hizmet vermek için de çalışma başlattıklarını söyledi DİLEK ESKİ BEZİRKAN (NEW JERSEY – POSTA 212) Denizcilik sektörünün köklü ailelerinden Kaşık Kalkavan ailesine ait olan ve Amerika’da faaliyet gösteren Türkon Line Amerika şirketinin Başkanı Mustafa Merç, Ruslar’ın Fesco Line şirketiyle geçtiğimiz hafta anlaştıklarını, bu şirket ile Karadeniz’de ortak taşımacılık yapacaklarını söyledi. Türkon Line Amerika’nın 1998 yılında kurulduğunu belirten Merç, grubun Amerika ve Kanada’daki faaliyetlerini yürüttüklerini ifade etti. Amerika’da New York Limanı, Norfolk ve Savannah limanlarına ayda ortalama dört kez uğradıklarını kaydeden Merç, Amerika ile Türkiye arasında Mısır’ın Aleksandra Limanı’na sadece kendilerinin direkt gittiklerini söyledi.

TÜRKİYE İLE TAŞIMACILIKTA İLK SIRADA

NSA AKILLI TELEFONLARA DA GÖZ DİKMİŞ ABD Ulusal Güvenlik Ajansı’nın (NSA) dinleme skandalına gün geçtikte yeni bilgiler ekleniyor (NEW YORK – POSTA 212) Alman Der Spiegel Dergisi’nin haberine göre NSA, akıllı telefonlardaki adres defterinden e-postalara ve lokasyon bilgilerine birçok veriye ulaşabiliyor. Haberde, NSA’in bunu yapabilmek için her telefon modeli için farklı ekipler oluşturduğu söyleniyor. Habere göre akıllı telefon izlemeleri genel değil, hedefe yönelik olduğu için birçok markanın bu durumdan haberi yok. Ayrıca NSA’in Blackberry’nin mesajlaşma güvenli olduğu için tercih edilen mesajlaşma fonksiyonunun şifresini kırdığı da belirtiliyor.

Amerika hattında çalışan 5 gemilerinin olduğunu ifade eden Merç, Türkiye ile Amerika arasındaki taşımacılıkta birinci sırada olduklarını söyledi. Merç, “Amerika ile Mısır arasında ise geçen yıl başlamamıza rağmen taşımacılıkta üçüncü sıradayız. Bunu kendi konteynerlerimizle yapıyoruz. New Jersey, Norfolk ve Savannah’da ofislerimiz var. Yaklaşık 38 kişi çalışıyoruz” dedi. Direkt ve süratli hizmet verdikleri için rakiplere göre daha avantajlı olduklarını kaydeden Merç, “Süratli mal nakliyesi yaptığımız ve aktarmasız çalıştığımız için, özellikle makina parçaları, patlayıcılar gibi aktarmada çok hassas olan ürünlerin taşınmasında

Türkiye’ye direkt giderek servis imkanı yaratıyoruz. Süratli servis yaptığımız için de Türk ihracatçılarının Amerika’ya mal taşımasında en iyi alt yapı hizmeti sunuyoruz” diye konuştu.

PAZAR PAYI HEDEFİ Amerika’dan Türkiye’ye yapılan ihracatta pazar paylarının yüzde 32, Türkiye’den Amerika’ya yapılan ihracatta ise paylarının yüzde 36 olduğunu ifade eden Merç, şu bilgileri verdi: “Türkiye’ye gidişte yüzde 35’e, buraya gelişte pazar payımızı yüzde 38’e yükseltmeyi planlıyoruz. Geçen yıl gemilerimizi büyüttük, buna bağlı olarak da artış göstereceğiz. Kalite ve fiyat da çok önemli. Amerika büyük ölçekte satın almalar yaptığından fiyat rekabeti de son derece yoğun. Türkiye’nin Arap ülkelerine, Afrika ülkelerine ya da diğer ülkelerle ticareti ikili ilişkiler ya da dostluklarla yürütülürken, Amerika ile ticarette fiyat çok önemlidir. O nedenle Türk Lirası’nın değer kaybetmesi, Türkiye’nin Amerika’ya olan ihracat şansını yükseltecektir. “

Orta Asya’ya yönelik aktarmalı hizmet vermek için de çalışma başlattıklarını söyledi. Denizcilik sektörüne ilişkin değerlendirmede de bulunan Merç, Türkiye’deki sektörde alt yapı çalışmalarının hızlandığını, yeni konteyner limanlarının yapıldığını ya da mevcut limanlarda da iyileştirme çalışmalarının sürdüğünü ifade etti. Amerika’daki sektörü eleştiren Merç, “Amerika’da uğrak yaptığımız limanlar, özellikle New York Limanı, Avrupa ve Uzakdoğu limanlarının çok altında bir verim ile çalışıyor. Bunda özellikle buradaki liman işçileri sendikasının yatırıma ve teknolojik gelişmeye

ağırlık vermemesi etkili oluyor. Çünkü ne kadar çok makinaya dönerlerse çalışan işçi sayısı azalacak. Dolayısıyla sendikal faaliyetler açısından zarar göreceklerini düşünüyorlar. Dolayısıyla Türkiye’deki verimlilik daha yüksek Amerika’dan” dedi.

Türkon Line Amerika Başkanı Mustafa Merç, müşterilerinin çoğunun Amerikalı olduğunu belirterek, süratli ve aktarmasız hizmet vermelerinin kendilerini rakiplerine göre daha avantajlı yaptığını söyledi.

SIRADA KARADENİZ’E KIYISI OLAN ÜLKELER VAR Karadeniz’e kıyısı olan ülkeler ile Ruslar’ın Karadeniz’de faaliyet gösteren filolarının olmadığını belirten Merç, Ruslar’ın Fesco Line şirketiyle anlaştıklarını, Karadeniz’de ortak taşımacılık başlattıklarını ifade etti. Merç, Karadeniz’e kıyısı olan Romanya, Bulgaristan, Ukrayna ile

HILLARY CLINTON’A ELTON JOHN ÖDÜLÜ ABD Eski Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, Elton John AIDS Vakfı ödülüne layık görüldü (WASHINGTON - POSTA 212) Elton John AIDS Vakfı, ABD Eski Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’a, eşcinsellere verdiği destek ve AIDS ile yapılan mücadeleye katkılarından dolayı ‘Onur Ödülü’ verdi. Onur ödülüne layık görülenler arasında Clinton’ın yanı sıra dünyaca ünlü aşçı

Sandra Lee, iş adamı Ronald Perelman ve Howard Rose da vardı. Elton John AIDS Vakfı Onur Ödülü sahipleri ödüllerini 15 Ekim’de CNN’in sunucusu Anderson Cooper’in sunucuuluğunu yapacağı yardım gecesinde alacaklar. Hillary Clinton, geçen mart ayında The

Human Rights Campaign (İnsan Hakları Kampanyası) örgütünün sitesinde yayınlanan videosu aracılığıyla eşcinsel evlilikleri desteklediğini açıklamış, eşçinellerin de de ülke vatandaşı olduklarından evlilik dahil, tüm vatandaşlık haklarına sahip olmaları gerektiğini vurgulamıştı.


Ekonomi Ticaret

11 Eylül 2013 Çarşamba

Türkiye yeni düzende KENDİ yerini arıyor

TÜSİAD’ın Türkiye’nin Transatlantik Ekonomik Ortaklık Anlaşması’na dahil olması için yaptığı çalışmalar çerçevesinde Brookings Enstitüsü tarafından yayınlanan rapor kamuoyuna tanıtıldı (WASHINGTON – POSTA 212) Brookings Enstitüsü, TÜSİAD ile yürüttüğü işbirliği çerçevesinde, Transatlantik Ekonomik Ortaklık Anlaşması’nın Türkiye’ye etkilerini konu alan bir rapor hazırladı. Brookings Enstitüsü TÜSİAD Kıdemli Araştırmacısı ve Türkiye Projesi Direktörü Prof. Dr. Kemal Kirişçi tarafından kaleme alınan rapor geçtiğimiz hafta Washington’da düzenlenen bir panelde tanıtıldı. ABD ve Avrupa birliği bu yaz başında, iki taraf için de rekabeti güçlendirecek, iş alanları ve büyüme potansiyeli yaratacak bir serbest ticaret anlaşması olan Transatlantik Ekonomik Ortaklık Anlaşması (TTIP) için görüşmelere başladı. Ancak TTIP, görüşme masasında bulunmadığı halde, Gümrük Birliği nedeniyle olası bir anlaşmanın bağlayıcı olacağı Türkiye için ciddi sorunlar teşkil ediyor.

» ANKARA DAHİL EDİLMELİ

Brookings Enstitüsü TÜSİAD Kıdemli Araştırmacısı ve Türkiye Projesi Direktörü Prof. Dr. Kemal Kirişçi, raporunda Türkiye’nin bu ortaklığa dahil edilmesinin Ankara ile Washington arasındaki ilişkiyi zenginleştireceğini ve Türkiye’nin transatlantik ittifaktaki yerini pekiştireceğini vurguluyor. Rapor, Türkiye’nin transatlantik ekonomik ortaklığına katılımının ekonomik, siyasi ve stratejik avantajlarını öne çıkarıyor ve bunun pratikte nasıl gerçekleştirilebileceği konusunda politika önerilerinde bulunuyor. “Türkiye ve TTYO: ABD ile Türkiye Arasında Model Ortaklığı Güçlendirmek” başlıklı rapor, Brookings Enstitüsü tarafından düzenlenen “ABD-Türkiye Forumu” kapsamında 3 Eylül 2013 Salı günü kamuoyuna sunuldu. Katılımın yoğun olduğu sunumda Kirişçi, Temmuz ayının ilginç bir ay olduğunu, aynı ay içinde Translatlantik Ekonomik Ortaklık Anlaşması’nın ilk tur, Transpasifik Ekonomik Or-

taklık Anlaşması’nınsa on sekizinci tur görüşmelerinin yapıldığını hatırlatarak söze başladı. “Bu ikisini 2012 istatistikleri ile bir araya getirdiğimizde, bu anlaşmalar dünyanın GSYH’sinin üçte ikisini ve dünya ticaretinin neredeyse yüzde 50’sini kapsıyor. Bu iki istatistiği bir araya getirdiğimizde Türkiye’nin TTIP’e katılmakla neden bu kadar ilgilendiği anlaşılabilir” dedi. Kirişçi, hükümet, bürokrasi ve iş dünyasının bu konuda aynı frekansta göründüklerini de sözlerine ekledi ve bu tarafların bugüne kadar anlaşmaya Türkiye’nin katılımı için yaptıkları çalışmalardan söz etti.

» “EKONOMİK NATO”

Sunumunda Türkiye’nin en başından beri Batı’nın ekonomik düzeni içinde yer aldığını ve son 2030 yıl içinde ticaretin ekonomide çok önemli bir rol üstlendiğini söyleyen Kirişçi, Türkiye’nin AB’nin iç piyasa kurallarının yüzde 55’ine uyduğunu ve burada iç piyasanın oyuncularından biri olduğunu vurguladı. Kirişçi, Türkiye’nin dış ticaret

hacminin 1975’ten beri 6 milyar dolardan 390 milyar dolara, aynı süreç içinde GHYH’deki payında yüzde 9’dan 50’ye çıktığını bildirirken, Türkiye’nin ve içine bulunduğu bölgenin Ocak ayından beri çalkantılı bir döneme girdiğini, ülke demokrasisinin darbe aldığını ve ufukta kriz olasılığı belirdiğini ifade etti.

» 20 MİLYAR DOLAR KAYIP

TTIP’nin “önümüzdeki on yılların ticaret kanunnamesi” ya da “ekonomik NATO” olarak nitelendirildiğini dile getiren Kirişçi, TTIP’in dahil olan ve dışında kalan ülkelere farklı sonuçlar getireceğini, Türkiye’nin Gümrük birliği nedeniyle, anlaşmanın bu haliyle “kaybedenlerden” biri olacağını, bu kaybın da 20 milyar doları bulacağını açıkladı. Anlaşmanın dışında kalması durumunda Türkiye’nin ticaret açığının artacağını belirten Kirişçi, AB’nin bu konuya tepkisiz kalması nedeniyle Türkiye’de bazı hükümet görevlilerinin AB hakkında olumsuz yorumlar yaptığını, hatta Başbakan Erdoğan’ın

Ocak ayında bir TV kanalına verdiği röportajda Türkiye’yi Gümrük Birliği’nden çıkartıp Şanghay İşbirliği Örgütü’ne dahil etmekten söz ettiğini hatırlattı. “Türkiye gerçekten AB’yi bırakır mı? Bu çok zor, ancak sıkıntılar var ve git gide daha şiddetli hale geldikleri de bir gerçek” dedi. » DEMOKRASİ ZARAR GÖRÜR Kirişçi, durumun böyle devam etmesi halinde Türkiye’nin bugün sözü edilen büyüme oranlarına ulaşamayacağını, iş kayıplarının olacağını ve ülkeden göçün başlayacağını, bunların aynı zamanda ülkenin daha az istikrarlı ve demokratik bir yer haline gelmesine yol açacağını söyledi. TTIP’in Transatlantik yönetim biçiminin dünyada egemen hale gelmesini sağlayacağı yorumunu yapan Kirişçi, sonucun iki tarafa da yakın bulunan Türkiye’nin hangi tarafa kayacağını ve yönetim biçimini etkileyeceğini söyledi. » ‘SÜRECİN TAKİPÇİSİYİZ’ Konuyla ilgili görüştüğümüz TÜSIAD Washington Temsilcisi

Barış Ornarlı, TTIP’in artık kendi başına ilerleyen bir mekanizma olduğuna ve ikinci görüşmelerin Ekim ayında Brüksel’de yapılacağına dikkati çekerek, Türkiye’nin buna dahil olması konusunda şu anda bir formül görülmediğini, TUSİAD olarak ülkeyi bir şekilde bu ortaklığın içine dahil etmenin formülünü aradıklarını söyledi. “Kemal Kirişçi’nin raporunda bunun için bazı öneriler var” diyen Ornarlı sözü edilen alternatifler arasında ABD ile bir serbest ticaret anlaşması imzalanması, Amerika’nın Pasifik ülkeleri ile müzakere ettiği ve genişletilebilir durumda olan TPP anlaşması üzerinden bir formül bulunması olduğunu ifade etti. “Türkiye’nin TTIP ortaklığının dışında kalmamasını sağlamak için iş dünyası olarak kamuoyu oluşturmaya gayret ediyoruz. Bu konuda toplantılarımız yapılıyor, bunların ilkini İstanbul’da yapmıştık ve AB’den katılım olmuştu. İkinci bir toplantı Ekim ayında Washington’da yapılacak”, diyen Ornarlı TÜSİAD olarak Brookings Enstitüsü’nü desteklediklerini, rapor sunumunun da TÜSİAD Amerika forumu çerçevesinde yapıldığının altını çizdi. Ornarlı “Bunun dışında TÜSİAD bir etki analizi çalışması yapacak. Sürecin takipçisi olmaya devam ediyoruz” diye konuştu. » MUAZZAM BİR DÜZEN Ornarlı “Türkiye’nin zaten Batı kurumlarıyla bütünleşmiş bir ülke olduğunu vurgulamaya çalışıyoruz. Ama TTIP’le bu biraz daha büyük bir boyuta taşınıyor. ABD ve AB muazzam bir ticaret bölgesi oluşturarak ticari ilişkilerin standartlarını belirleyecek ve dünya buna ayak uydurmak durumunda kalacak. Diğer yanda da TPP anlaşmasını müzakere eden benzer ideallere sahip ülkeler var. Muazzam bir ekonomik düzen kuruluyor ve Türkiye bu düzenin dışında kalmamalı” diye konuştu.

Ekonomik ortam Avrupa’dan iyi Dünya Ekonomik Forumu Küresel Rekabet Raporu’na göre; Türkiye yaşadığı olumsuzluklara rağmen bir çok Avrupa ülkesinden daha iyi olmaya devam ediyor (ORHAN AYSEZEN / ANKARA - ANKA) Türkiye, Küresel Rekabet liginde bu yıl bir sıra gerileyerek 148 ülke arasında 44’üncü oldu. Dünya Ekonomik Forumu Küresel Rekabet Raporu’nda “Türkiye rekabette geçen yılki önemli iyileşmenin ardından bir sıra düşerek 44’üncü oldu. Makroekonomik ortam artan mali açık ve iki haneye yaklaşan enflasyon ile biraz kötüleşti, bununla birlikte durum diğer birçok Avrupa ekonomisinden daha iyi olmaya devam ediyor” denildi. Rekabet endeksini oluşturmak için Türkiye hakkında görüşü sorulan iş âlemi temsilcilerinden sadece yüzde 1,7’si Türkiye’de “İstikrarsız hükümet ve darbe” seçeneğini “İş yapmanın önündeki en problematik faktörlerden biri” olarak işaretledi.

“ ‘Sosyal sürdürülebilirlik’ anlamında ülkenin görece yüksek genç işsizliği, büyük kayıtdışı sektörü ve sınırlı sosyal himaye düzeyi Türkiye’nin ana zorlukları olmayı sürdürüyor. Çevresel sürdürülebilirlik anlamında ise yüksek karbondioksit salınımları, tarımda yoğun su kullanımı ve korunan tarım alanlarının sınırlılığı ile birlikte uluslararası çevre anlaşmalarına karşı yetersiz taahhütler uzun vadeli rekabetçiliğin sürdürülmesinin azalmasına katkıda bulunuyor.”

» TÜRKİYE’NİN REKABETTE DERECELERİ

» TÜRKİYE’DE DARBE OLUR MU?

Endeksin oluşmasında kullanılan ankette, ilgili ülkede darbe olasılığının bulunup bulunmadığına ilişkin bir soru da yer aldı. Buna göre Türkiye’nin rekabet durumuyla anketi yanıtlayan iş alemi temsilcilerinin sadece yüzde 1.7’si, “Türkiye’de iş yapmanın önündeki en problematik faktörlerden biri” olarak “İstikrarsız hükümet/ darbe” seçeneğini işaretledi.

» RAPORDA TÜRKİYE

Raporda Türkiye’nin durumu şöyle yer aldı: “Türkiye (rekabette) geçen yılki önemli iyileşmenin ardından bir sıra düşerek 44’üncü oldu. Makroekonomik ortam artan mali açık ve iki haneye yaklaşan enflasyon ile biraz kötüleşti, bununla birlikte durum diğer birçok Avrupa ekonomisinden daha iyi olmaya devam ediyor. Türkiye’nin canlı iş sektörü, yoğun yerel rekabetle (15’inci) karakterize olan büyük iç

piyasasından önemli verimlilik artışı elde ediyor (16’ncı sırada). Türkiye özellikle yollar ve hava ulaştırma olmak üzere aynı zamanda makul gelişmiş altyapısından (49’uncu sırada) da yararlanıyor, ancak limanlar ve elektrik arz kesimi ek yükseltgeme gerektiriyor. Türkiye’nin rekabetini geliştirmek için daha iyi bir ilköğretim ve sağlık uygulaması (59’uncu sırada) ile yüksek eğitim ve öğretim (65’inci sırada), emek piyasasında verimlilik artışı (130’uncu sırada) ve kamu kurumlarının saydamlık ve verimliliğini güçlendirmek suretiyle, insan kaynakları tabanını oluşturmak üzerine yoğunlaşması gerekir.”

» TÜRKİYE’DEKİ PROTESTOLAR Küresel rekabet raporunda, ekonomik beklentilerdeki düşüşün kimi zaman “daha fazla siyasi katılım” talebiyle birleştiği ve bunun aynı zamanda Brezilya ve Türkiye’deki son olaylar örneğinde olduğu gibi protestoları harekete geçirdiği kaydedildi.

» GENÇ İŞSİZLİK VE KAYITDIŞI

Türkiye’nin “sosyal sürdürülebilirlik” sıralamasında orta, “çevresel sürdürülebilirlik”te ise kendisini 44’üncülüğe getiren puandan daha düşük bir puan elde ettiği belirtilen rapora şöyle devam edildi:

Küresel Rekabet Endeksi’nde Türkiye’nin “İş yapma konusunda en sorunlu faktörler” sıralandı. Buna göre rekabet endeksi oluşturulurken yapılan ankete Türkiye’de en sorunlu alanlar olarak şu yüzdelerle karşılık verildi: Vergi oranları (yüzde 14.8), Yetersiz eğitimli işgücü (yüzde 12,8), Verimsiz kamu bürokrasisi (yüzde 12,4), Finansmana erişim (yüzde 11,7), Vergi düzenlemeleri (yüzde 8,6), Yetersiz altyapı arzı (yüzde 7,8), Kısıtlayıcı emek düzenlemeleri (yüzde 7,3), Dış para düzenlemeleri (yüzde 5,9), Verimsiz inovasyon kapasitesi (yüzde 5), Ulusal emek gücünde zayıf çalışma ahlakı (yüzde 4,6), Yolsuzluk (2,4), Enflasyon (yüzde 2), Politikalarda istikrarsızlık (yüzde 1,8), Hükümet istikrarsızlığı/darbeler (yüzde 1,7), Kötü durumdaki halk sağlığı (yüzde 1,1), Adi suç ve hırsızlık (0,3).

» REKABET KOŞULLARI EN İYİ İSVİÇRE’DE

Küresel Rekabet Endeksi’nde geçen yıla göre ilk üç sıra değişmedi ve İsviçre, Singapur ve Finlandiya en rekabetçi ülkeler oldu. Üç ülkeyi Almanya, ABD, İsveç, Hong Kong, Hollanda, Japonya, İngiltere izledi. Rekabetçilikte son sıralarda yoksul Afrika ülkeleri yer aldı.

5

ABD’de işsizlik yüzde 7,3’e indi Amerika’da son istihdam verileri, ekonomik canlanmayla ilgili olumlu işaret verdi. Çalışma Bakanlığı’nın son raporuna göre, işsizlik oranı geçen ay yüzde 7,3’e düşerek, 2008 yılından bu yana en düşük seviyeye indi. Bakanlık istatistiklerine göre ağustos ayında 169 bin kişiye istihdam alanı açıldı. Son rakamlar Amerikan ekonomisinin iyi yönde ilerlediğini gösterse de, hala istenen canlanmanın görülmediğini de ortaya koyuyor. İstihdam oranı, Amerika Merkez Bankası’nın aylık 85 milyar dolarlık varlık alım programı açısından kilit niteliği taşıyor. Merkez Bankası, ekonomideki canlanmaya göre bono ve konut kredisine dayalı tahvil alımlarını kademeli olarak yavaşlatacağı sinyali verdi. Merkez Bankası yetkilileri iki hafta içinde toplandıklarında, hem temel faiz oranları hem de varlık alım programının geleceği konusunda karar alacak. (VOA)

CHOBANI YOĞURTLARINDA KÜF PANİĞİ (NEW YORK – POSTA 212) Chobani, belirli seri numarasına sahip ürünlerini geri çekiyor. Karar, bazı müşterilerden gelen şikâyetler üzerine alındı. Şirket, sorunun süt ürünlerinde sık rastlanan bir küften kaynaklanmış olabileceğini söylüyor. Etkilenen ürünlerin Idaho’da üretildiğini ve toplam üretimlerinin yüzde 5’ini oluşturduğunu açıklayan Chobani, 16-012 kodlu ve son kullanma tarihi 11 Eylül ile 7 Ekim arasında olan ürünlerini değiştirmek için perakendecilerle ortak çalışıyor. New Berlin, NY merkezli Chobani, kaç kutu yoğurdun ya da çeşidin durumdan etkilendiğini açıklamazken, durum toplum sağlığını tehdit etmediği için aslında resmi bir geri çekme çağrısı da yapmadı. Müşteriler, yoğurtların “endişe verici biçimde köpüklü” “aşırı sıvı” ya da “şarap tadında” olduğunu söylüyordu. Chobani, söz konusu kodlu yoğurtlardan alan müşterilerin care@chobani.com adresine e-posta göndererek değişim isteyebileceklerini açıkladı.

KRİZDEN OLDUKÇA YAVAŞ ÇIKILIYOR Raporda dünya ekonomisinin İkinci Dünya Savaşı sonrası yaşanan ve küresel ekonomiyi derin biçimde dönüştürerek yükselen piyasalar ve gelişmekte olan ülkelerin küresel ekonomide oynamakta oldukları rolün artan önemini vurgulayan en ciddi ekonomik krizden yavaş biçimde kurtulmaya devam ettiği bildirildi. Gelişmiş ekonomiler “motorlarını” hızlandırmanın yolunu ararken yükselen ve gelişmekte olan ülkelerin küresel ekonomik toparlanmanın önemli yönlendiricileri olduğu belirtilen raporda, “Sonuç olarak gelişmiş ekonomiler ve yükselenler arasındaki ilişkinin doğası evrim geçirdi ve yükselen ülkelerle gelişmekte olanlar aralarında daha güçlü bağlar oluşturdu. Yükselen ekonomilerde iki örnek ortaya çıkıyor: Avro bölgesine ilişkin beklentiler daha belirsiz, özellikle sıkı kredi koşulları iç talebi sınırlamaya devam ederken ABD, Kanada ve Japonya’nın uysal adımlarla büyümeleri bekleniyor. Yeni küresel ekonomik görünüm, gelişmiş ve yükselen ekonomiler arasındaki büyük ayrıma ilişkin yeni sorular ortaya atıyor, özellikle büyüme ve rekabet söz konusu olduğunda” denildi.


6

Ekonomi Para

11 Eylül 2013 Çarşamba

Gelişmiş ülkelerin ekonomisi canlanıyor (NEW YORK – POSTA 212) Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) son raporunda, gelişmiş ülkelerin ekonomilerinde canlanma görüldüğü buna karşın gelişmekte olan ülkelerde yavaşlamaya başladığını ortaya koydu. Merkezi Paris’te bulunan OECD, 17 üyeli Euro bölgesi ekonomilerinde canlanma olduğunun, aynı şekilde Japonya ve Kanada ekonomilerinde de büyüme görüldüğünün altını çizdi. Örgüt raporunda, Amerika ve İngiltere’de de büyümenin süreklilik gösterdiği kaydedildi. Bununla birlikte gelişmekte olan ülkelerde özellikle son haftalarda yatırımların azaldığına dikkat çekildi. Bunda da yatırımcıların daha fazla getiri alabilecekleri düşüncesiyle, Amerikan finans piyasalarına kayması etkili oldu. Yatırımcıların bu düşünceye varmasında Amerika Merkez Bankası’nın aylık 85 milyar dolarlık varlık alımlarını azaltma ve aşamalı olarak sona erdirme ihtimalini değerlendirmesi rol oynadı. Merkez Bankası gelecek hafta toplanıyor ve bazı ekonomi uzmanları bu toplantıdan varlık alımlarını azaltma doğrultusunda karar çıkacağı tahmininde bulunuyor. Aynı raporda Brezilya, Hindistan gibi son yıllarda büyük atak yapan gelişmekte olan ülkelerde yavaşlama görüldüğü Çin’de ekonominin normal seyre girdiği, Rusya’da ise ekonominin istikrar kazanma trendine girdiği belirtildi.

Sanayi üretimi arttı (ANKARA - ANKA) Mevsim ve takvim etkisinden arındırılmış sanayi üretimi 2013 yılı Temmuz ayında bir önceki aya göre yüzde 0.9 artışla 117.9, düzeyinde gerçekleşti. Arındırılmamış sanayi üretim endeksi geçen yılın aynı ayına göre yüzde 5.8 oranında, bir önceki aya göre yüzde 2.4 oranında artışla 122.8 oldu. Mevsim ve takvim etkisinden arındırılmış ana sanayi gruplarında en yüksek artış dayanıklı tüketim malı imalatında gerçekleşti. Ana Sanayi Grupları (MIGs) sınıflamasına göre, 2013 yılı Temmuz ayında bir önceki aya göre en yüksek artış yüzde 2.7 ile dayanıklı tüketim malı imalatında gerçekleşti. Dayanıklı tüketim malı imalatı endeksi 117.5 oldu. Ara malı imalatı yüzde 2.6 artışla 118.6 olurken, dayanıksız tüketim malı imalatı yüzde 0.2 azalışla 115.1, sermaye malı imalatı yüzde 0.8 oranında azalışla 129.1, enerji değişim göstermeyerek 109.5 düzeyinde gerçekleşti.

» MOTORLU KARA TAŞITLARI

Mevsim ve takvim etkisinden arındırılmış imalat sanayiinde en yüksek artış motorlu kara taşıtı, treyler (römork) ve yarı treyler (yarı römork) imalatında gerçekleşti. İmalat sanayi alt sektörleri incelendiğinde, 2013 yılı Temmuz ayında bir önceki aya göre en yüksek artış yüzde 10 ile motorlu kara taşıtı, treyler (römork) ve yarı treyler (yarı römork) imalatında gerçekleşti. Bu artışı, yüzde 7.7 ile elektrikli teçhizat imalatı, yüzde 7.7 ile fabrikasyon metal ürünleri imalatı (makine ve teçhizat hariç) takip etti.

ENFLASYONDAKİ DÜŞÜŞ SÜRECEK

Merkez Bankası, yıllık enflasyondaki düşüşün önümüzdeki dönemde de süreceği öngörüsünde bulundu (ANKARA - ANKA) Merkez Bankası, yıllık enflasyonun işlenmemiş gıda ve enerji fiyatları kaynaklı olarak Ağustos ayında azaldığını vurgulayarak, temel enflasyon göstergelerinin ise Türk lirasındaki değer kaybının yansımaları ile sınırlı bir oranda yükseldiğine dikkat çekti. Merkez Bankası, enflasyondaki düşüşün önümüzdeki dönemde de süreceği öngörüsünde bulundu. Merkez Bankası, Ağustos Ayı Fiyat Gelişmeleri Raporu’nu açıkladı. Raporda, Ağustos ayında tüketici fiyatlarının yüzde 0,10 oranında azal-

dığı ve yıllık enflasyonun yüzde 8,17’ye gerilediği vurgulandı.

üzere işlenmemiş gıda fiyatları belirleyici oldu.

» ENERJİ FİYATLARI ARTTI

» ÜFE 6,38’E GERİLEDİ

Rapora göre Ağustos ayında enerji fiyatları yüzde 0,33 oranında arttı. Bu dönemde uluslararası petrol fiyatlarındaki yükseliş ve Türk Lirasında gözlenen değer kaybı sonucunda yurt içi akaryakıt fiyatları yüzde 0,63 oranında yükseldi. Bu doğrultuda, enerji grubu yıllık enflasyonu özellikle tüp gaz ve akaryakıt fiyatlarındaki baz etkisiyle 2,14 puan azalarak yüzde 9,16 olarak gerçekleşti.

Ağustos ayında üretici fiyatları yüzde 0,04 oranında arttı ve grup yıllık enflasyonu yüzde 6,38’e geriledi. Bu dönemde imalat sanayi fiyatları yüzde 1,27 ile belirgin bir artış gösterirken tarım fiyatlarındaki yüzde 4,35 oranındaki düşüş üretici fiyatlarındaki yükselişi sınırladı. Tarım grubunda bitkisel ürünler ile meyve ve sebze fiyatları tüketici fiyatları paralelinde azaldı (yüzde 6,76), canlı hayvan fiyatları ise sınırlı bir oranda (yüzde 0,88) arttı. Ağustos ayındaki en belirgin artışlar sırasıyla yüzde 2,93 ve yüzde 2,36 ile giyim imalat fiyatları ve petrol ürünleri imalat fiyatlarında gözlendi. Bu dönemde petrol ve ana metal hariç imalat sanayii fiyatlarının yıllık artış oranı ise yüzde 6,53 ile önceki aya kıyasla yükseldi.

» GIDADA 10.25 ENFLASYON

Gıda ve alkolsüz içecekler grubunda yıllık enflasyon 2,47 puanlık azalışla yüzde 10,25 oldu. Grup yıllık enflasyonundaki düşüşte, taze meyvesebze kaynaklı olmak

Türkiye ‘finansal baskı’ altında IMF’nin G-20 liderler zirvesine sunduğu raporda Türkiye, ‘finansal baskı altındaki beş yükselen ülke’ arasında gösterildi (ANKARA - ANKA) IMF, St. Petersburg’da düzenlenen ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın da katıldığı G-20 liderler zirvesine sunulmak üzere bir rapor hazırladı. Raporda Türkiye, son küresel finansal gelişmeler karşısında yüksek finansal baskıya maruz kalan beş yükselen ülke arasında sayıldı. IMF’nin raporunda son küresel finansal gelişmeler özetlenirken “Finansal koşullar genel olarak daha sıkılaşmış durumda ve bazı yükselen ekonomiler için piyasa baskıları devam ediyor. FED’in ‘tahvil alımını azaltma’ açıklamasından en sert etkilenenler yükselen ekonomiler oldu ve dış finansman baskıları bazı ekonomilerde (örn. Brezilya, Hindistan, Endonezya, Türkiye ve Güney Afrika) yüksek gerçekleşti” denildi.

» İTME-ÇEKME FAKTÖRLERİ

IMF son finansal çalkantı ve devam eden piyasa baskısının kimi ekonomilerde “itme ve çekme faktörleri” tarafından yönlendirildiğinin görüldüğünü belirtti. Sermayenin kar arama yönünde ilerlemesi olan “itme” faktörünün parayı, faizlerin hafif yükseldiği gelişmiş ül-

kelere yönlendirdiği kaydedilen raporda “çekme” faktörünün rolü ise şöyle anlatıldı: “ ‘Çekme’ tarafında, bazı yükselen ekonomilerdeki bozulan temeller de rol oynadı. Son göstergeler daha zayıf iç ve dış talebin yönlendirdiği daha düşük bir büyümeyi işaret etti. Faiz oranlarındaki artışlar (örn. risk primi değişiklikleri) ve döviz kurunda değer kaybı baskıları; yüksek enflasyon ya da yüksek dış açık ekonomilerinin en fazla etkilenişiyle birlikte, ülkeler arasında değişiklik gösterdi. Kimileri artan piyasa baskıları görmeye devam etti. Durum özellikle, yükselen piyasa büyümesi ve var olan ya da artan iç finansal ve/veya makroekonomik kırılganlıklara ilişkin hayal kırıcı haberlerden (örn. yüksek enflasyon, ödemeler dengesi baskıları, Hindistan, Brezilya, Endonezya, Türkiye, Güney Afrika; hala hızlı kredi artışı, Brezilya, Çin, Türkiye) dolayı şiddetlendi.” Raporda 22 Mayıs’tan itibaren 10 yıllık tahvil faizlerinde görülen artışla ilgili, Türkiye’nin ilk sırada görüldüğü bir de çizelge yer aldı.

BAHŞİŞİN SONU MU GELİYOR? IRS’in yeni düzenlemeleriyle birlikte önümüzdeki yıl restoranların bahşiş uygulamalarında önemli değişiklikler oluyor

(NEW YORK – POSTA 212) Birçok restoran, özellikle de geniş gruplara hizmet verirken hesaba yüzde 15-20 bahşiş ekliyor. Ancak IRS’in (İç Gelir İdaresi) yeni gelir vergisi kuralları nedeniyle restoranlar ve garsonlar için cazibesini yitirecek olan bu uygulamanın sonu gelecek gibi görünüyor. Önümüzdeki ocak ayında devreye girecek değişiklikler, otomatik bahşişlerin standart bahşiş değil, servis bedeli olarak nitelendirilmesine neden olacak. Müşteri açısından hiçbir anlam taşımayan bu değişiklik, garsonların ve restoranların başını ağrıtacak. Bugün otomatik bahşişlerin tamamını garsonlar alıyor ve bu kazancın vergisinden kendileri sorumlu oluyorlar. Ancak bahşişler, ‘hizmet bede-

şişleri servis bedelinden ayırması ve ne kadarını garsonun saatlik ücretinden sayıp vergi uygulayacaklarını belirlemesi gerekecek.

» MODASI GEÇMİŞ BİR YÖNTEM

li’ olarak adlandırıldığında maaş yerine geçecek, dolayısıyla bordroya işlenmeleri gerekecek. Bu, garsonların cebine daha az para

girmesi ve gelirlerinin tamamını göstermeleri demek (çünkü garsonlar, çoğu zaman bahşiş gelirlerinin vergisini kuruşu kuruşuna ödemezler). Restoranlarınsa bah-

Darden Restaurants ve Texas Roadhouse gibi büyük restoranlar şimdiden büyük gruplar için otomatik bahşiş uygulamasını kaldırdılar bile. Az sayıda lüks restoran ise karışıklığı önlemek için bahşiş uygulamasını bırakıp, tüm müşterilere zorunlu servis ücreti uygulamasına geçti. Bazı restoranlarsa servis ücretini fiyatlara yansıtarak, bahşiş ve servis ücretini tamamen kaldırdı. Geçtiğimiz hafta New York Times Gazetesi’nin restoran eleştirmeni Pete Wells, bahşiş uygulamasının bitmesi gerektiğini, bunun mantıksız, modası geçmiş ve ayrımcılığa yol açan bir yöntem olduğunu yazmıştı.


Ekonomi Finans

7

11 Eylül 2013 Çarşamba

Petrol piyasaları diken üstünde Suriye’ye askeri müdahale olasılığının petrol fiyatlarını son iki yılın zirvesine taşıması, gelişmekte olan ülkeler için kötü bir döneme rastladı

S

uriye’ye yapılması planlanan askeri atak petrol fiyatlarını son iki senenin zirvesine taşıdı. New York’ta işlem gören ekim vadeli WTI kontratı Cuma günü 110 doları, Brent petrol ise 116 doları geçerek piyasanın bıçak sırtında olduğunu gösterdi. Suriye global petrol piyasaları için önemli bir üretici konumunda olmamakla birlikte büyük petrol üreticilerine stratejik olarak yakın olması, ülkedeki iç çatışmaları ve olası bir askeri harekatı daha önemli bir hale getirmekte. Suriye ayrıca önemli transit yollarına yakınlığı bakımından da önemli bir yerde. Örneğin Hürmüz Boğazı günde 17 milyon varil petrolün dünya piyasalarına çıkış kapısı niteliğinde. Suriye’nin diğer bir komşusu Irak şu anda dünya üretiminin yüzde 4’üne sahip. Petrolü Irak’tan Türkiye’de Ceyhan’a taşıyan petrol boru hatlarına yapılan ataklar son zamanlarda büyük bir artış gösterdi. Petrol fiyatlarındaki artışın zamanlaması da gelişmekte olan ülkeler için kötü bir döneme rastlamış bulunuyor. Fed’in parasal programda yapacağı küçülme, gelişmekte olan ülkelerden sermaye çıkışına ve bu ülkelerin kurlarında rekor düşüşlere neden olmakta. Örneğin Hindistan günde 3 milyon varil petrol ithal etmekte. Petrol fiyatlarının bu seviyelerde kalacak olması ihtimali bu ülkelerin ithalat faturalarına kuşkusuz büyük yük getirecek. Şunu da eklemek iş kapısı açtı. Beklentiler sagerekiyor ki Suriye’de yının 180 bin olacağı yönünkorkulan senaryonun gerdeydi. Buna ek olarak önceki çekleşmediğini düşünsek iki ayın istihdam rakamlabile petrol analistleri firı da aşağı doğru revize edilyatlarda büyük düşüşler di. İşsizlik oranı da yüzde 7,3 beklenmemesi gerektiolarak gerçekleşti. Bu ay yaESEN ğini belirtiyorlar. ÇünÜNAL pılacak olan Fed toplantısında esenun@gmail.com kü petrol fiyatlarının bono alım programı ile ilgili nason aylardaki çıkışısıl bir kararın çıkacağı üzerinde nı sadece Suriye’deki iç sahala tahminler yapılmakta. Bazı vaşa, komşularına sıçramaekonomistler yavaşlamanın bu ayki sı olasılığına ve petrol transit toplantıda açıklanacağına kesin gözüyle yollarının görebileceği zarara bağbakmakta. Nitekim ABD 10 yıllık devlet tahlamak eksik bir analiz olur. Arz tarafındaki villerinde faizler Temmuz 2011’den beri ilk problemler de petrol fiyatlarının bu seviyekez yüzde 3 sınırını aştı. Her ne kadar işsizlik lerde olmasına büyük katkı yapmakta. Libya’da liman işçilerinin grevleri ve boru hatla- raporu açıklandıktan sonra bu oran 2,90’lara gerilediyse de piyasaların beklentilerini yanrına yapılan sabotajlar, Nijerya’da ve Irak’ta sıtması açısından önem taşımakta. Son ayboru hatlarına yapılan ataklar, teknik arızalardaki istihdam rakamları arzu edildiği lar ve İran’a uygulanan ambargo göz önüne kadar güçlü olmasa bile ekonomide momenalındığında arz yönündeki büyük problemi tumun devam ettiğini göstermekte. Açıklagörmek zor değil. Bütün bunlara dünya ekonan diğer ekonomik verilere örneğin gecen nomisinin yavaş da olsa büyüdüğünü ve bu ayki motorlu araç satışlarına, İSM fabrika ivmenin 2014’te hızlanacağını katarsak, fiyatların çok aşağılara gitmesi zor görünüyor. endeksine baktığımız zaman son yılların en yüksek seviyelerine ulaştıklarını görüyoruz. Nitekim merkezi Paris’te bulunan UluslaraABD’de satın alma müdürleri servis sekrası Enerji Ajansı (IEA) dünyadaki yedek üretörü endeksi 2005 yılından bu yana en yüktim miktarının 2008 yılından beri en düşük sek seviyesine ulaşarak ağustos ayında 58,6 seviyede olduğunu belirterek arz tarafındaki olarak gerçekleşti. Analistlerin beklentisinin problemler sonuçlandırılmadan petrol fiyatçok üstünde gelen endeksin alt kategorileri larının bir müddet daha yüksek seviyelerde de ekonomik canlanma ile ilgili olumlu bekkalacağını söyledi lentileri güçlendirecek nitelikte. Avrupa Merkez Bankası ECB geçen hafta » ABD’DE İSTİHDAM BEKLENTİNİN ALTINDA yaptığı toplantısında faiz oranlarını beklenÇalışma Bakanlığı’nın verdiği bilgiye diği gibi değiştirmedi ve yüzde 0,50’de bırakgöre ekonomi ağustos ayında 169.000 kişiye tı. ECB başkanı Mario Draghi ihtiyaç olduğu

WALL STREET RAPORU

takdirde faiz oranlarında indirim yapmaya ya da piyasaya para sürmeye hazır olduklarını da dile getirdi.

yaptığı reformlar iç tüketimi cazip hale getirdikçe hizmet sektörünün önemi daha da artacaktır.

» ÇİN’DE HİZMET SEKTÖRÜ YÜKSELİŞTE

» G20 GÜNDEMİNDE FED VE SURİYE

HSBC Satın alma müdürleri hizmet sektörü endeksi (PMI) ağustos ayında son beş ayın zirvesine çıkarak 52. 8 olarak gerçekleşti. Birkaç ay öncesine kadar beklenenden fazla yavaşlayacağından korkulan Çin ekonomisi bu korkuların yersiz olduğunu kanıtlıyor gibi. Her ne kadar merkezi hükümetin aldığı bir dizi önlem ekonomideki yavaşlamayı durdurdu demek için erken olsa da açıklanan ekonomik veriler bu tezi kanıtlamakta. Hizmet sektörü 2012 yılında tüm ekonominin yaklaşık yüzde 45’ini oluştuyordu. Hükümetin aldığı önlemler ve

BIST 100 DOW JONES S&P 500 NASDAQ ALTIN (TL/GR) ALTIN (ONS/$) DOLAR/TL EURO/TL BRENT PETROL LIGHT CRUDE WTI

» DOLAR REKOR SEVİYEDE: 2. 08 Dolar bu hafta da çıkışını devam ettirerek tüm zamanların en yüksek seviyesine çıktı. Merkez Bankası’nın TL’deki düşüşü durdurmak için piyasaya sürdüğü 6 milyar dolar pek etkili olmadı. Suriye’de iç savaşın devam etmesi, ABD’nin müdahele için karar aşamasında olması ve Fed’in parasal genişleme programı ile ilgili eylül toplantısında bir açıklama yapması ihtimali dolara önümüzdeki haftalarda da destek verecek gibi görünüyor.

GELECEK HAFTANIN ÖNEMLİ EKONOMİK TAKVİMİ Tarih 9/8/2013

10/8/2013

PİYASA ÖZETİ Cuma Günlük Haftalık Haftalık Yılbaşından Kapanış Değişim Değişim Değişim % Bugüne % 67,232 517 -1313 -1.92 -14 14,922 -15 148 0.54 13.88 1655 0.09 17 1.04 16.06 3660 1.23 40 1.1 21.21 91.53 0.41 -0.0681 -0.07 -9 1386.5 13.5 -26.4 -1.85 -17.77 2.05 -0.0165 0.0235 1.16 14 2.7 -0.0135 0.019 0.71 16.8 116.56 0.86 2.11 1.84 9.83 110.53 2.16 1.73 1.61 18.09

Parasal genişleme programından çıkış planları ile Suriye G-20’nin gündemindeki

ana konulardı. Rusya’nın St. Petersburg kentinde bir araya gelen dünyanın en büyük ekonomilerini oluşturan G-20 grubu, Fed’in parasal genişleme programına son vermesinin özellikle gelişmekte olan ülkeleri etkileyeceği ve merkez bankalarının buna hazırlıklı olması gerektiği dile getirildi. Ayrıca gelişmekte olan ülkelerde son haftalarda görülen aşırı oynak kur hareketlerinin ekonomi ve finansal piyasalar üzerindeki olumsuz etkilerine de dikkat çekildi. Fed’in parasal program ile ilgili planını mayıs ayında ima etmesinden bu yana içinde Türkiye’ninde bulunduğu gelişmekte olan piyasalardan çok ciddi oranda para çıkışı ve kur hareketleri yaşanmakta. Sözkonusu ülkelerin para birimleri özellikle dolar karşısında rekor seviyelerde değer kaybına uğramış durumda. Toplantıda ayrıca uluslararası şirketlerin vergi ödemekten yasal olarak kaçınmak için başvurdukları yolları etkisiz hale getirmek için yeni vergi kuralları getirilmesi üzerinde anlaşıldı. Almanya’da sanayi üretimi temmuz ayında beklenenden daha büyük bir düşüş gösterdi. Alman ekonomi bakanlığının verdiği bilgiye göre sanayi üretimi temmuzda yüzde 1,7 oranında düştü. Haziran ayındaki güçlü yükselişten sonra böyle bir düşüşün normal olduğunu belirten ekonomistler haziran ayındaki performansı devam ettirmenin zor olduğunu söylediler. Ayrıca Alman Merkez Bankası Bundesbank ağustos ayındaki değerlendirme raporunda ekonominin yılın geri kalan kısmında normal ve sürdürülebilir bir büyüme trendinde olacağını tahmin ettiklerini belirttiler. 22 Eylül’de gerçekleştirilecek genel seçimler öncesi iktidardaki koalisyon partileri, Avrupa’nın büyüme motoru ve son yirmi yılın en düşük işsizlik oranına sahip olmanın verdiği avantaja sahip bulunmakta.

11/8/2013

12/8/2013

13/8/2013

Ülke Japonya Çin Çin Türkiye ABD Çin Çin Euro Euro Euro Türkiye Euro İngiltere ABD Japonya ABD Euro Euro Euro ABD ABD ABD ABD

Konu Gayrisafi milli hasıla (GDP) 2.çeyrek Tüketici fiyat endeksi(CPI) Yıllık Üretici fiyat endeksi (PPI) Yıllık Sanayi üretimi (Yıllık) Tüketici kredisi Sanayi üretimi (Yıllık) Perakende satışlar (Aylık) Fransa Sanayi üretimi İtalya Gayrisafi milli hasıla (GDP) Yıllık İtalya Gayrisafi milli hasıla (GDP) Aylık Gayrisafi milli hasıla (GDP) Yıllık Almanya Tüketici fiyat endeksi (CPI) Yıllık İşsizlik oranı Toptan satış envanteri Makine siparişleri İşsizlik Başvuruları Euro bölgesi sanayi üretimi Fransa Tüketici fiyat endeksi (CPI) İtalya Sanayi üretimi (Yıllık) Üretici fiyat endeksi (PPI) Aylık Üretici fiyat endeksi (PPI) Yıllık Perakende Satışlar Michigan Üniversitesi tüketici beklentileri endeksi

Beklenti % 0.9 2.6 -1.80 4.7 12.3B 9.9 13.2 0.60 -2.00 -0.20 1.5 7.8 0.3 7.6 330000 -0.10 -2.5 0.20 1.3 0.5 82

Önceki % 0.6 2.7 -2.30 4.2 13.8B 9.7 1.2 -1.40 -2.00 -0.20 3.0 1.5 7.8 -0.2 4.9 323000 0.30 -0.3 -2.1 0.00 2.1 0.2 82.1


8

Güncel

11 Eylül 2013 Çarşamba

EN KIRILGAN EKONOMİ: TÜRKİYE Economist Dergisi’nce yapılan yükselen piyasaların hangisinin daha riskte olacağını ölçen endekse göre Türkiye, 26 ülke arasında en “kırılgan” olanı… (LONDRA - ANKA) Türkiye’nin büyük cari işlemler açığı, kısa vadeli dış borçu ve hızlı kredi büyümesi gibi faktörler nedeniyle yükselen piyasalar arasında “en kırılgan” ülke ilan edildi. İngiliz Economist Dergisi’nce hazırlanan ve sermaye girişlerinin aniden durması durumunda hangi yükselen piyasaların daha riskte olacağını ölçen bir endeks derginin son sayısında yayımlandı.

sarı ve yeşil bölgeler” olarak ayrıldı.

» TÜRKİYE’Yİ KOLOMBİYA İZLİYOR Economist’in endeksinde dikkate alınan 26 yükselen piyasa arasında “en kırılgan” olarak Türkiye ilan edildi. 18 puan verilen Türkiye’yi 13 puan ile Kolombiya ve Güney

» KIRMIZI-SARI-YEŞİL

Aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 26 ülkeyi kapsayan endekste cari işlemler açığı, kredideki büyüme, kısa vadeli brüt dış borcun ve dış borç ödemelerinin rezervlere oranı ile finansal açıklık olmak üzere, dört kriter dikkate alındı. “Sermaye girişlerinde ani bir duruş, halen yükselen piyasaların çoğu için bir kaygıdır. Bazı ülkeler, diğerlerinden daha kırılgan” diyen Economist, en yüksek riskin 20 olarak ölçüldüğü endeksinde trafik ışıklarından esinlenerek ülkeleri, “kırmızı,

Afrika izliyor. “En büyük risk” içinde olan ülkelerin sıralandığı “Kırmızı Bölge”de ayrıca 12 puan ile Arjantin, Brezilya, Ukrayna ve Venezuella da yer alıyor.

“Sarı Bölge”de ise aralarında Hindistan, Meksika, Mısır ve Pakistan’in bulunduğu 14 ülke sıralanırken “Yeşil Bölge”deki beş yükselen piyasa arasında en az kırılgan olarak Çin ve Rusya ilan edildi.

» CARİ AÇIK BÜYÜK

Economist endekse ilişkin değerlendirmesinde Çin ile ilgili olarak cari işlemler fazlası ve büyük rezervlerine dikkat çekerken Türkiye konusunda ise “Kırmızı bölgedeki tüm ülkeler kırılgan gibi gözüküyor ama Türkiye, listenin başında” dedi. İngiliz dergisi Türkiye için şunları da yazdı: “GSYH’nın yüzde 6’sını aşan bir cari işlemler açığı var, kısa vadeli dış borcu ve borç ödemeleri ise, kullanılabilir rezerv varlıklarının yüzde 150’sinin üzerinde ve kredi 2009 yılından beri endekste yer alan diğer yükselen piyasalardan daha hızlı büyüyor. Türk lirası, bu yılın başlarından bu yana dolara karşı yüzde 13’den fazla düştü ve daha fazla batabilir.”

Türkiye ekonominin gözbebeğiydi Küresel ekonomik kriz döneminde uluslararası ekonomik arenanın gözbebeği olan Türkiye, 2012’den bu yana hızla düşüşe geçti. Dış borçların çığ gibi büyümesi, yabancı yatırımcı sıkıntısı ve buna benzer sorunlar Türkiye’nin ekonomisinin kırılgan bir döneme girmesine neden oldu

(NEW YORK – POSTA 212) ABD Bankacılık müfettişleri, Uzan Ailesi’nin Türkiye’den kaçırdığı devasa servetin izini buldu. Geçen yıl Standart and Chartered’la İran arasında yapılan milyarlarca dolarlık kara para trafiğini ortaya çıkartarak büyük üne kavuşan New York Bankacılık Otoritesi yetkililerinden Benjamin Lawsky, Ailenin servetinin tutarı belirlenemese de, Uzanlar’ın parasının bulunduğu düşünülen Ürdün’deki bir finans kuruluşuyla Avrupa’daki altı uluslararası banka arasındaki para transferlerini inceleme altına aldırtmayı başardı. New York’taki Devlet Bankacılık Düzenleme Kurumu, Uzan Ailesi’nin Motorola’ya 2,6 milyar dolarlık borcunu ödememek için, mal varlığının bir kısmını Ürdün Dubai İslam Bankası’nda sakladığından şüpheleniyor. Bu nedenle Ürdün Dubai İslam Bankası’yla bankayla işlem yapan altı Avrupa bankasından bilgi istedi. Bu bankaların BNP Paribas SA, Commerzbank AG, Credit Agricole SA, Deutsche Bank AG, Societe Generale and Standard Chartered olduğu açıklandı. Bu bankalardan ayrıca, Uzanlar’ın Motorola ile davası boyunca hazırlamaları istenilen tüm belgelerin de birer kopyası talep edildi. Standard Chartered sözcüsü konuya ilişkin yaptığı açıklamada, talep doğrultusunda hareket ettiklerini belirtirken diğer Avrupa bankaları herhangi bir yorum yapmayı reddetti. Motorola’nın avukatı Howard Stahl ise Uzan Ailesi’nin kendilerine halen ödemesi gereken 2,6 milyar dolardan fazla tazminat olduğunu iddia etti ve “Motorola bu parayı tahsil edebilmek için imkanlarını kullanacak” dedi.

CENK SİDAR

ABD, UZAN’IN ENSESİNDE

Küresel ekonomik kriz döneminde 2010 ve 2011 yılındaki hızlı büyüme rakamları sayesinde uluslararası finans dünyasının gözbebeği olarak gözüken Türkiye’nin bu iktisadi performansının sürdürülebilir olmadığı hem 2012 büyümesindeki hızlı düşüşle, hem de makroekonomik dengesizliklerinin artan küresel ekonomik ve jeopolitik risklerin ışığında iyice yükselmesiyle açığa çıktı. Ülke 2010 ve ANALİZ 2011 yıllarında yüksek hızda büyürken bile büyümenin ihracat ve inovatif/katma değeri yüksek üretim odaklı bir büyüme olmadığı, tüketim ve kredi artışıyla orantılı olduğu çok açık olmasına rağmen, hem Türkiye hem de ulusal finans medyasında birçok uzman bu gerçeği farklı neden ve motiflerle görmezden geldi ve bu kozmetik performansın gerçek olduğu yönünde yanıltıcı bir algı yarattı. Yaratılan bu yanlış algı da siyasi iktidar tarafından pragmatik bir şekilde siyasal zeminde kullanıldı, parti çıkarlarının ve kişisel çıkarların ulusal çıkarların önüne geçmesine neden olarak yapısal sorunların ertelenmesine yol açtı. Bugün ülke ekonomisi kırılgan ve bu durum sürdürülebilir değil. Enerji bağımlılığının tetiklediği yapısal cari açık problemi, kısa dönemli dış mali kaynaklara bağımlılık, Merkez Bankası’nın rezervlerinin düşüklüğü, üretim niteliğinin halen ithal girdilere bağımlı alt ve orta seviye teknolojik ürünlerden oluşması, gelir adaletsizliği ve yoksulluğun sosyal istikrarı tehdit etmeye devam etmesi gibi faktörler uzun vadede de Türkiye’nin ekonomik güvenliğini tehdit ediyor. Bu analizleri son yıllarda ülke içerisinde az sayıda ekonomi analisti yaparken maalesef çoğu zaman da bu saptamalarda bulunan analistler müesses nizam medya tarafından partizan davranmakla ve meselelere siyasi bakmakla eleştirildi.

Bu hafta “The Economist” dergisi ilginç bir çalışma yaparak küresel parasal genişleme operasyonlarının sona ermesiyle yaşanacak muhtemel bir sermaye girişi donmasından 26 gelişen ekonominin hangisinin daha çok etkileneceği yönünde bir analiz yaptı; dört temel parametreyi (cari açık, kısa dönemli toplam dış borç, kredi büyümesi, dış borç/rezerv oranı) matematiksel olarak değerlendirerek bir endeks inşa etti. Endekste Türkiye 26 ülke arasında listede sadece en tepede, en riskli ekonomi olarak yer almakla kalmıyor aynı zamanda risk metriğinde kendisinden hemen sonra gelen ülkelerin de sayısal olarak çok önünde duruyor. (Maksimum sayısal riskin 20 olarak belirlendiği endekste Türkiye 18 puanla en üstte hemen ardından gelen Kolombiya 13, Güney Afrika 13 ve Arjantin 12 seviyesindeler) Analizde de Türkiye’nin cari açığının Gayri Safi Milli Hasılaya(GSMH) oranının yüzde 6’nın üzerinde, kısa dönem dış borcun rezervlere oranla yüzde 150 fazla olmasına ve hızlı büyümeyi de tetikleyen kredi şişmesinin 2009’dan itibaren endekste değerlendirilen bütün gelişmekte olan piyasalara nazaran çok daha yüksek olduğuna dikkat çekiliyor. Türk Lirası’nın sene başından itibaren yüzde 13 değer kaybetmesi ve borsanın kaybının Mart ayından itibaren yüzde 30 eşiğine dayanması da meselenin ciddiyetini gösteriyor. Ayrıca Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı’nın bankayı faiz artışı yapmayacağı yönünde bağlayan açıklamaları da değer kaybeden ve rekor seviyelere erişen Türk Lirası’nı koru-

mak amacıyla sürekli azaltmakta olan merkez bankası rezervlerinin geleceği konusunda soru işaretleri yaratıyor. The Economist dergisinin endeksinde şaşırtan ve bilmediğimiz yeni bir veri yok ama derginin bu değerlendirmesi ekonominin halen iyi seyirde olduğunu düşünenleri uyandırabilir diye ümit ediyorum. Velhasıl Türkiye gayet riskli bir sürece giriyor. Ortadoğu’daki jeopolitik riskler artarken Türkiye bu çatışmaların ana öznesi olarak ateş çemberinin içerisinde yer alıyor. Amerikan ekonomisindeki düzelme emareleri Türkiye başta olmak üzere diğer gelişmekte olan ekonomilere hayat öpücüğü veren Amerikan Merkez Bankası’nın (FED) aylık 85 milyar dolar seviyesindeki parasal genişleme operasyonunun daha çabuk sona ermesine neden olacak. Gezi direnişiyle başlayan, hükümetin protestolara karşı otoriter tavrı ve eylemsel/ söylemsel şiddetiyle genişleyen son olarak da seçim dönemine girilmesiyle artacak iç siyasi tansiyonla beraber seçim ekonomisi süreci de ekonomi için risk faktörlerini güçlendiriyor. Bu sürecin ekonomiye en az zararla atlatılması için iktidarın bu risklerin farkına varması, yapısal sorunları ertelememesi ve hem iç hem de dış siyasette yapıcı davranarak siyasal tutumunu reforme etmesi gerekiyor. Ülke demokrasisi ve ekonomisinin sorunlarında dış mihrakları suçlayan yaklaşımın yapıcı olmadığı aşikâr. The Economist`in endeksi umarım meselenin ciddiyetini Ankara’ya hatırlatır, ulusal çıkarlar siyasal çıkarların önüne alınır. Türkiye ekonomi ve siyasetteki risk sarkacını ye- niden dengelemek zorunda. Aksi takdirde mevcut küresel konjonktürde ülkemize çok yüksek bir ekonomik ve siyasi fatura çıkabilir.

NATO: TÜRKİYE’Yİ KORUYACAĞIZ (MOSKOVA - ANKA) NATO’nun Suriye krizi konusunda Türkiye’yi korumak için çalışacağı ancak rolünü genişletmeyeceği bildirildi. NATO’nun Moskova’daki Enformasyon Bürosu Başkanı Robert Pszczel, NATO’nun Suriye kriz ile ilgili olarak üyeleri için bir tartışma platformunu sağlamaktan ve Türkiye’yi korumaktan başka bir rol üstlenmeyeceğini söyledi. Pszcel, “Suriye’nin komşuları olan NATO üyelerini korumak ve savunmak için her şeyi yaparız. Burada Türkiye’yi kastediyorum... Bunun için Patriotları Türkiye’ye konuşlandırdık” dedi.

» ÜNLÜ MÜFETTİŞ

New York Bankacılık Müfettişi Benjamin Lawsky, geçtiğimiz yıl New York’ta şüpheli işlemler yapan yabancı bankalara yönelik çalışmalar yürütmüş ve Londra merkezli Standard Chartered Plc’yi İran’la olan işlemleri nedeniyle 340 milyon dolar ödemeye mecbur bırakmıştı. Uzanlar’ın Ürdün’de emanetçi sistemi ile GSM operatörlüğü, çimento, inşaat, medya alanında dev şirketleri bulunduğu belirtiliyor. İddialara göre şirketler başkalarının üzerine kayıtlı görünüyor.

» FRANSA UZAN’I NEDEN KORUYOR?

2012 Temmuz’unda Fransa’nın ünlü mizah gazetesi Le Canard Enchaine, kırmızı bültenle aranan Cem Uzan’ın 2009 ‘dan bu yana Fransa’da yaşadığına dikkat çekmişti. Fransız gazetesi ‘Cem Uzan Fransa’da kimin himayesinde?’ diye sorguluyordu. Gazete, Fransa eski İçişleri Bakanı Claude Gueant’ın yıllardır Uzan dosyasıyla yakından ilgilendiğini belirterek, Uzan’ın, Ürdün’deki şirketiyle bağlantısı bulunan eski Bakan tarafından korunduğunu iddia etti. Interpol tarafından aranan ve Türkiye’nin iadesini talep ettiği Uzan’a ilticacı statüsü olmasa bile yakın zamanda Fransa’da ikamet etmesini sağlayacak “koruma” bile verildiğini yazdı.

G20 Zirvesi’nde müdahaleyi altı ülke desteklerken yedi ülke karşı çıktı (MOSKOVA - ANKA) Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in sahipliğiyle St. Petersburg kentinde gerçekleşen G20 Zirvesi’nde Suriye’ye askeri müdahaleyi altı ülke des-

teklerken yedi ülkenin karşı çıktığı açıklandı. Rusya’nın Sesi’ne göre, G20 Zirvesi’nde tartışmalar sırasında Suriye’ye operasyonun yapılmasını

ABD, Türkiye, Kanada, Fransa, Suudi Arabistan ve İngiltere destekledi. Askeri harekâta karşı olan ülkeler ise Rusya, Çin, Hindistan, Endonezya, Brezilya, Güney Afrika ve İtalya

oldu. St. Peterburg’daki zirve ardından konuyla ilgili açıklama yapan Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, BM Genel Sekreteri Ban Ki-moon ve Papa Francis’in de Suriye’nin

vurulmasına karşı olduğunu belirtti. Putin, “Ayrıca, Batılı ülkelerde halkın büyük bir kısmı Suriye’de askeri harekât düşüncesini desteklemiyor” dedi.


Güncel

11 Eylül 2013 Çarşamba

OBAMA’NIN BÜYÜK KUMARI Obama, Suriye’ye askeri bir müdahalede bulunulması gerektiğini ilan ederken, aynı zamanda Kongre’ye gideceğini ilan etti Kongre’den Suriye’ye askeri müdahale yapılması hakkında olumlu veya olumsuz sonuç çıkması Obama’nın başkanlığı adına çok ciddi riskler taşıyor (WASHINGTON- POSTA212) ABD Başkanı Obama’nın 31 Ağustos Cumartesi günü, herkesi şaşırtarak Suriye’ye bir müdahale yapmak için Kongre’ye bir yetki tezkeresi almak için gideceğini söylemesi, başkent Washington’daki hesapları birden değiştirdi. Obama’nın Kongre’ye gitmesi Suriye’ye olduğu kadar kendi başkanlığı açısında da oldukça büyük bir kumar niteliğinde. Öncelikle ABD Kongresindeki oylamanın sonucu şimdilik hiçkimse tarafindan tahmin edilemeyecek bir noktada. Kongre’nin Senato ve Temsilciler Meclisi’nde oylanması beklenen Suriye’ye saldırma tezkeresinin Senato’dan geçme şansı daha yük-

İLHAN TANIR NEW YORK

sek. Şimdiden Senato’nun Dışilişkiler Komitesinden geçen tezkere, önümüzdeki hafta, Senato’nun Genel Kurulu’nda oylanması halinde geçme ihtimali daha büyük.

» ‘EVET’ OYLARI AZALIYOR

535 üyeli Temsilciler Meclisi’nde durum ise çok daha zor görünüyor Obama yönetimi için. Yapılan anketlere göre şimdiden 120’den fazla Temsilciler Meclisi Milletvekili tezkereye karşı çıkacağını beyan etmiş durumda ve buna karşılık ise 30 civarinda Milletvekili de destekleyeceğini beyan etti. Bu şartlar altında, karar vermediğini söyleyen Milletvekillerinin hemen tümünü Obama’nın ikna etmesi gerekiyor.

» SURİYE TARTIŞMASI

Amerikan haber kanallarının önde gelenleri, haftasonu programlarının hemen tümünü Suriye konularına ayırdı. Örneğin cumartesi günü, CNN kanalı hemen

bütün gün, geçen hafta Amerikan Milli İstihbaratı tarafından Kongre üyelerine seyrettirilen ve kimyasal silah ile öldürüldüğü iddia edilen yaşlı, çocuk ve gençlerin videolarını yayınladı. Tartışma programlarında Amerika’nın önde gelen siyasi figürleri sürekli Suriye’yi tartışmakta. Sadece tartışma programları ile değil, Suriye konuları şimdilerde 2 milyonu bulmuş Suriyeli göçmenlerin hayatlarını ele alan programlarla da yine Amerikan haber kanallarında sıklıkla gösteriliyor ve bu yoğun ilgi hiç şüphesiz Amerikan kamuoyunu etkiliyor.

» OBAMA KENDİNİ KUTUYA HAPSETTİ Obama, Suriye Cumhurbaşkanı Esad’ın güçlerine bir müdahalede bulunulması gerektiğini ilan ederken, aynı zamanda Kongre’ye gideceğini ifade ederek, birçoklarına göre bir anlamda kendisini bir kutuya hapsetti. Özellikle Temsilciler Meclisindeki Obama yönetimi için oluşan karamsar tablodan sonra tezkereye yeşil ışık yakılmadığı takdirde, Obama’nın nasıl hareket edebileceği yönünde fikir jimnastiği yapılıyor.

Kongre’den çıkacak kararın getireceği riskler

1

TEZKERE GEÇMEDİĞİ TAKDİRDE: Başkana ilk veto olacak: Bu halde öncelikle Amerikan siyasi tarihinde daha önce savaş kararı içeriğindeki hiçbir tezkereyi reddetmemiş olan Kongre, ilk olarak Başkan Obama’ya bunu tattırmış olacak. Hiç şüphesiz sadece bu olay dahi başlı başına Obama’nın mirası adına büyük bir leke olacak. Yalnızlık: Uluslararası arenada, Suriye’ye karşı selefi Bush kadar dahi müttefik bulamamış olan Obama, dışarda yaşadığı yalnızlığı, Amerika içinde de yaşamış olacak. Caydırıcılığa darbe: Amerika’nın güveni ve caydırıcılığı büyük bir darbe alacak. Israrla Esad rejiminin kimyasal silah kullandığını iddia eden ve bundan dolayı cezalandırılması gerektiğini öne süren Obama yönetimi, bu kararını yerine getiremediği müddetçe, kararlılığı adına inanılırlığını kaybetmiş olacak. Topal ördeğe dönüşme: Obama, başkanlığının ikinci döneminin ilk yılını sonlandırmaya doğru gidiyor. Amerikan başkanları, ikinci dönemlerinin ikinci yılı sonunda yapılan ara seçimlerden sonra ‘topal ördek’ olarak görülür. Washington’daki siyasi dengelerin artık bir sonraki gelebilecek başkana göre yeniden dizayn edilmeye başlanması adettendir. Bu şartlarda, eğer bütün siyasi gücünü Suriye’ye bir müdahaleye tezkere çıkarmak için kullanmaya karar veren ve bunun için hem ABD içinde hem de uluslararası arenada destek arayışına çıkan

ABD’NİN HESAPLARI KARIŞTI

Obama yönetimi Kongre’den veto yerse, Amerikalı birçok uzmana göre, Beyaz Saray şimdiden topal ördek moduna girecek. Önündeki yasama yılında gündeminde bulunan borç tavanı, göçmenlik veya bütçe kesintileri gibi diğer önemli yasama mevzularında daha da güçsüz hale gelecek. Diğer düşmanlara taviz: Kongre’nin vetosundan dolayı Obama Esad’a saldıramadığı takdirde, yapılan bir başka yorum ise, ABD’nin bu şekilde K.Kore, İran ve diğer başka ülkelere, uluslararası normlara uymama noktasında taviz vermiş gibi görünecek.

2

TEZKERENİN GEÇMESİ DURUMUNDA: Güvenoyu: Suriye’ye müdahale tezkeresi Kongre’nin her iki kanadından geçtiği takdirde ise, Obama büyük bir güvenoyu kazanmış olacak. Seçim prensiplerine dönüş: Kendi başına Suriye’ye saldırıya geçmek yerine, Kongre’yi beklemiş olmakla, halkın temsilcilerine saygı gösterdiğini ispat ederek, Obama aynı zamanda seçim kampanyaları esnasında verdiği sözü tutmuş olacak. Risk paylaşımı: Suriye’de olası bir saldırı sonrasında beklenmeyen bölgesel negatif sonuçlar karşısında, Kongre’nin olurunu aldığı için daha rahat karşılık verme kapasitesine sahip olacak. Yabancı müttefiklere güven: Kongre’den al-

liler, ülkenin ve müttefiklerinin milli güvenlik çıkarlarını neden olarak göstererek, saldırıyı yapma yolunu seçmesi de var. Bu şekilde, özellikle müdahalenin beklenmeyen ölçüde negatif etkilere neden olduğu takdirde, büyüyen bir çatışmanın riskleri tümüyle Obama’nın sırtına binmiş olacak. Ayrıca, veto etmesine rağmen sözlerini dinlemeyen başkan Obama’ya karşı Kongre diğer yasama konularında Obama’ya daha da zıt bir pozisyon alma yolunu seçebilirler. Bu halde, Kongre vetosuna rağmen saldırmaya seçen Obama’nın tek duası, saldırının başarıyla sonuçlanması olur.

dığı destek sonrası, Avrupalı ve Arap müttefiklerini ikna etmekte elini rahatlatmış olacak. İç Siyasette rüzgar: Bunun yanı sıra, iç siyaset açısından da Kongre’den alacağı bir zafer Obama’nın diğer yasama öncelikleri için büyük bir moral olacak. Her iki partinin oylarıyla Senato’da geçen bir tezkerenin bir benzeri Kongre’nin Temsilciler Meclisi’nde geçtiği takdirde, partiler üstü bir başarıyı hanesine yazacak olan Obama, bu rüzgarla örneğin yeni atayacağı FED başkanı ve diğer yasama konuları hakkında harekete geçebilecek.

3

KONGRE’NİN BİR KANADIYLA SALDIRI Obama, Washington’da yapılan diğer bazı tahminlere göre, Senato’dan beklenen desteği aldıktan sonra Temsilciler Meclisi’nden veto yemek yerine, sadece Senato’dan da aldığı güçle müdahaleye girişebilir. Bu halde, Obama’nın Kongre’nin sadece bir kanadından destek almış olsa da, hiç destek almamış olmaktan daha iyi bir pozisyonda olacağını savunanlar bulunuyor.

5

4

TEZKERE BAŞARISIZ OLSA BİLE SALDIRMA SEÇENEĞİ Kongre’de başarısız olsa da, Obama yönetiminin yine de Suriye’ye saldırma ihtimali bulunuyor. Zaten böyle bir müdahalenin kendi yetki sınırları içinde olduğunu ileri sürmeye devam eden Obama ve diğer ileri gelen yetki-

RUSLARIN NÜKLEER TEKLİFİ Pazartesi günü bir anda ortaya çıkan ve Suriye yönetiminin ellerindeki bütün kimyasal silah stoğunu uluslararası gözetimcilere açtığı, kontrolünü devrettiği ve kimyasal silah sözleşmesine imza attığı bir senaryo da, Kongre senaryolarıne alternatif olarak eklendi. Kongre’de, tezkereyi geçirmekte oldukça zorlanacağı belli olan Obama için, Rusların öncülük ettiği bu teklifin, bir can simidi olarak tanımlayanlar da var. ABD Dışişleri Bakanlığı eski sözcüsü PJ Crowley, Pazartesi günü yazdığı bir twitte, Obama’nın bu teklifi kabul edebileceğini, Esad sözünü tutmadığı takdirde ise, Obama’nın Kongre’ye karşı daha güçlü bir dava ile yeniden tezkere için gelebileceğini kaydetti.

Suriye için kritik hafta

ABD Başkanı Obama’nın Suriye’ye yapmayı planladığı sembolik, kısa süreli bir hava harekatının önünü açacak karar oylaması için ABD Kongeresi mesaiye başladı. Ancak Rusya’nın savaşı durdurmak için yaptığı akılcı hamle her yönüyle tartışılmaya başladı… » DAVUTOĞLU: AYLAR ALACAK

(WASHINGTON / NEW YORK – POSTA 212) ABD Başkanı Obama’nın Suriye’ye yapmayı planladığı sembolik, kısa süreli bir hava harekatının önünü açacak karar oylaması için ABD Kongeresi mesaiye başladı. Ancak ABD Senatosu Suriye’ye karşı yapılacak olası askeri müdahalenin önünü açacak yetki tasarasının 11 Eylül Çarşamba günü yapılması planlanan oylamasını erteledi. Senato Çoğunluk Lideri Demokrat Harry Reid, yaptığı açıklamada, “Oylama yapmadan önce, Başkan Obama’nın davasını Senato ve Amerikan halkına sunma fırsatı olduğundan emin olmak istiyorum” ifadesini kullandı.

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu Suriye’deki son gelişmelere ve Rusya’nın önerisine karşı yaptığı açıklamada “Bugün böyle kozmetik bir yöntemle eğer geçmişte uygulanan o büyük suçu unutturmak adına nerede olduğunun tespit edilmesi bile aylar alacak olan, devri yine aylar alacak olan bir kimyasal silahlar envanterinin çıkarılması veya devri gibi konuyla zaman kazandırılmaya çalışılırsa Esad’ın bundan sonraki katliamlarına yeşil ışık yakılmış olur” dedi.

» OBAMA: GEÇİKTİRME TAKTİĞİ OLABİLİR

» LAVROV: SİLAHLARI İMHA EDİN!

Moskova’da Suriyeli Mevkidaşı ile biraraya gelen Rus Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Suriye’deki kimyasal silahların uluslararası kontrole açılmasını ve imha edilmesini önerdi. Şam’ın ise Rusya’nın bu teklifine sıcak baktığı yönünde gelen haberler var. BM Genel Sekreteri Ban Ki – mun ise açıklamasında, BM silah denetçilerinin yaptığı incelemelerin ardından kimyasal silah kullanıldığına yönelik sonuç çıkması halinde BM Güvenlik Konseyi’nden Suriye içinde bu silahların imha edileceği bir bölge oluşturmasını talep edeceğini söyledi.

» MUALLİM: RUSYA’NIN GİRİŞİMİNİ OLUMLU

» ESAD: EN KÖTÜSÜNÜ BEKLEMELİYİZ

Suriye Dışişleri Bakanı Velid el-Muallim, Lavrov’la konuşmasının ardından yaptığı açıklamada, “Suriye Arap Cumhuriyeti, Rusya’nın girişimini olumlu karşılamaktadır. Bunda Suriye yönetiminin vatandaşlarımızın can güvenliğinden ve ülkemizin güvenliğinden endişe etmemizin ve halkımıza karşı gösterilen Amerikan saldırganlığını engellemeye çalışan Rusya yönetiminin bilgeliğine olan güvenimiz etkili oldu” dedi.

Suriye Devlet Başkanı Esad, ABD’li gazeteci Charlie Rose’a verdiği röportajda kimyasal silah kullanıldığına dair iddiaları bir kez daha reddetti. Elinizde hiçbir kanıt yokken, nasıl olur da bir şeyden olmuş gibi bahsedersiniz diyerek tepki gösteren Esad, ABD’nin olası bir askeri müdahalesi durumunda neler olabileceğine yönelik soru üzerine “Her şeyi beklemelisiniz. En kötüsünü beklemeliyiz. Bu bölgedeki tek oyuncu hükümetimiz değil. Burada farklı partiler, farklı gruplar, farklı ideolojiler var” dedi.

Teklif üzerine ABD Başkanı Obama bunu “potansiyel olarak olumlu” bir gelişme olarak değerlendirirken, yine de temkinli yaklaşılması gerektiğini, bunun bir geciktirme taktiği olabileceğini de ekledi. Obama, ABD’nin Suriye’nin müttefiki olan Rusya ile ciddi bir sonuca varmak için çalışacağını söyledi.

» UFUKTA BİR KIRILMA MI VAR

Obama, Rusya’nın sunduğu diplomatik çözüm teklifinin arkasında, ABD’nin Kimyasal silah kullanımı karşısında Suriye’ye müdahale etme tehdidinin bulunduğunu da belirtti. Obama teklifin bir değişikliğe yol açabileceğini ancak bu sırada Kongre’den askeri müdahale için onay alarak baskıyı sürdürmeleri gerekeceğini de söyledi.

9

Barbaros Sayılgan barbarossayilgan@posta212.com

Başbakan’ın ODTÜ’yle kavgası ORTADOĞU Teknik Üniversitesi (ODTÜ) AK Parti iktidarı boyunca Başbakan Erdoğan tarafından hep eleştirildi ve hizaya getirilmeye çalışıldı. AK Parti’nin Dış Ticaret ve Gümrüklerden Sorumlu Eski Devlet Bakanı Kürşat Tüzmen bir röportajında “ODTÜ’de devrimcileri dövüp dövüp atıyorduk” demişti. Devrimcilikle özdeşleşen okulla en başından beri mütedeyyinlerin ve de sağcıların bir alıp veremedikleri vardır. Mütedeyyinlerin ODTÜ ya da diğer üniversitelerde başları kapalı olduğu için okuyamadıkları ve bunun onların hafızalarında, gururlarında zedelemeler yarattığını biliyoruz. Bu konuda ne kadar öfkelenseler haklılar. Eğitim hakları, başörtüleri yüzünden elinden alınan insanların mağduriyetini, ne üniversiteler ne de onların başındaki darbeden doğan ve hala yakamızı bırakmayan YÖK karşılayabilir. Ancak bu durum, Erdoğan’ın darbe kodlarını devam ettirerek üniversitelere polisle girip öğrencileri hizaya çekmesini haklı kılmıyor. Ne zaman ODTÜ’de bir olay yaşansa, öğrenciler ya da öğretim üyeleri demokratik protesto haklarını kullansalar, Erdoğan zamanında “kaldıracağım” diyerek oy topladığı ama iktidara gelir gelmez kendine bağladığı bu çağdışı kuruma “Sizde hemen gereğini yapın ha!” diye bir mesaj gönderiyor. Başbakan’ın “Türkiye’de sol hep ötekileştirmiştir” sözünden kasıt herhalde CHP olsa gerek. Zira bir zamanlar üniversitelerde ikna odaları kurarak öğrencileri hizaya çekenler şimdi ya da yakın tarihte mecliste CHP koltuklarında oturan muhteremlerdi. Ancak bizim sol algımızın içinde yer almayan CHP’yi bir kenara bırakırsak, Türkiye’de solcuların yaşadıkları ortada. Kaldı ki bu ülkede sol her zaman ötekileştirilmiş, üstelik AK parti gibi bu ötekileştirmeden nasiplenerek iktidara gelmeyi de başaramamıştır. Hep “gereğini yaparız” cümlesiyle karşısındakilere tehdit mesajları gönderen Sayın Başbakan bu rövanşist Kasımpaşalı rolünü ve gömleğini sırtından çıkarmadığı ve bir hesaplaşma kültürü geliştirdiği sürece kuşkusuz o beğenmediği insanların “diktatör” tanımlamasının muhatabı olmaktan da kurtulamayacak. Bu arada hatırlatmakta fayda görüyorum: Üniversite rektörlerinin görevi Başbakan’a övgüler, methiyeler, şanlar, şerefler düzmek değildir. AK Parti hükümetinin top yekûn ODTÜ’ye karşı başlattığı bu savaş tarihte başbakanın hanesine artı olarak yazılamayacağı gibi, bir eğitim kurumuna bu şekilde bir müdahale aynı zamanda hukuka da aykırıdır. Bir başbakanın yapacağı şey, üniversitelerin ortasından yol geçirmek değil üniversitelere ve öğrencilerine daha geniş alanlar yaratmaktır. Tabi bu arada şunu da önemle vurgulamak gerekiyor: başörtülü ya da örtüsüz, kimsenin diğerini ötekileştirme ve üniversiteden çıkartmaya hakkı yoktur. Bunun, gerçekten de görüldüğü gibi üniversiteye girmek için bahane yaratacak bir provokasyon olup olmadığını zaman gösterecek.

RUS RULETİ! Daha pazartesi gününe kadar Washington’daki Suriye tartışmaları tamamen Kongre’de yapılacak oylamaya bağlıydı. Pazartesi günü ise Rusya tarafından öne atılan bir teklifle bir anda Kongre’deki oy sayımına ek olarak bir senaryo daha eklendi. Rusların getirdiği teklife göre, Suriye yönetimi elindeki bütün kimyasal silah stoğunu uluslararası gözetimcilere açaçak, kontrolünü devredecek ve 189 ülkenin imza attığı Kimyasal Silah Sözleşmesine de imza atacak. Bunun karşılığında ise ABD’nin sınırlı saldırı tehdidi rafa kalkacak. Rusların bir son dakika hamlesiyle ortaya koyduğu bu teklif, Obama için hem risklere hem de bazı avantajlara sahip. Öncelikle Obama, 31 Ağustos Cumartesi günü, bütün dünyaya ABD’nin Suriye’yi cezalandıracağını dair söz verip, sonra da kendisinin Suriye’ye bir müdahale yapılması gerektiğini ilan ettikten sonra, şimdi bu sözünden dönmüş olacak. Rusya ise, bir kez daha, dünya diplomasisinde barışı kurtaran ve savaşı durduran en önemli aktör haline gelecek. Ayrıca, kendisinin Ortadoğu’daki son müttefiği olan Suriye’yi de bir kez daha saldırıdan korumuş olacak. Kimyasal silahların hangi zaman diliminde, hangi şartlarda Esad tarafından kontrolünün verileceği ise belki haftalar belki de aylar sürecek. Bu süreç içinde her zaman için Şam’ın işleri yavaşdan alması ve ertelemesi mümkün. Diğer taraftan, Kongre’de tezkereyi geçirmekte oldukça zorlanacağı belli olan Obama için bu teklifi bir can simidi olarak görenler de var. Örneğin ABD Dışişleri Bakanlığı Eski Sözcüsü PJ Crowley, Pazartesi günü yazdığı bir twitte, Obama’nın bu teklifi kabul edebileceğini, Esad sözünü tutmadığı takdirde ise, Obama’nın Kongre’ye karşı daha güçlü bir dava ile yeniden tezkere için gelebileceğini kaydetti. Obama, Rusların Nükleer teklifini kabul ederse bir anlamda kendi Suriye politikasını ve Ortadoğudaki güvenirliğini de Rusların eline teslim etmiş olacak.


10

Güncel

11 Eylül 2013 Çarşamba

ORTAKLIK BATI İLE YAPILIR

ORTADOĞU İLE DEĞİL Yale Üniversitesi profesörleri Suriye’ye müdahaleye karşı çıktı (NEW YORK - ANKA) ABD Başkanı Barack Obama’nın Suriye’ye gerçekleştirmek istediği askeri müdahale konusunda Senato’da yoğun görüşmeler yapılırken, ülke içinde müdahale karşıtı görüşler dikkat çekiyor. Yale Üniversitesi Hukuk Bölümü Profesörleri Oona A. Hathaway ve Scott J. Shapino, BM’nin onayı olmadan Suriye’ye müdahale edilmesine, uluslararası düzeni tehlikeye atacağı gerekçesiyle karşı çıkarken ne ABD’ye ne de NATO üyesi Türkiye’ye ‘doğrudan bir tehdit’in olduğunu söylediler. New York Times tarafından da yayımlanan makalede, dünyanın köşeye sıkıştığına, Suriye’nin kimyasal silahlar kullanarak uluslararası hukuku ihlal ettiğine, uluslararası barışı korumakla görevli BM’nin ise Rusya ve Çin’in uzlaşmaz tutumu nedeniyle felç olduğuna dikkat çekildi. Buna karşın ABD’nin BM Güvenlik Konseyi’nin izni olmadan Suriye’ye müdahale etmesi durumunda ‘Tüm uluslararası kuralların en temeli olan BM Güvenlik Konseyi onayı olmadan öz savunma dışında askeri güç kullanılması yasağına karşı geleceği’ uyarısı yapılırken, ‘Bu kural, dünyanın ve Amerika’nın güvenliği için kimyasal silahlar yasağından çok daha önemli olabilir’ görüşü dile getirildi. Bunun ardından Hathaway ve Shapino, makalelerinde, ‘Sayın Obama, Suriye’ye bir saldırı, ABD’ye doğrudan bir tehdit var diye haklı gösterilemez. Aynı zamanda, kolektif öz savunmaya dayalı bir saldırıyı haklı çıkaracak, NATO üyesi Türkiye’ye doğrudan bir tehdit de görünmüyor’ savlarına da yer verdiler. İkinci dünya savaşının ardından dünya devletlerinin tek başlarına hukuku uygulatmalarının yasaklandığına, tüm kusurlarına rağmen BM sisteminin daha barışçıl bir dünyayı sağladığı savunulduğu makaleye şu sözler ile noktalandı: ‘Kongre ve Sayın Obama’nın sormaları gereken soru, Esad’ın kimyasal silahları kullanımını cezalandırmak için güç kullanılarak 2. Dünya Savaşı’nın en anlamlı mirası olan kırılgan uluslararası düzeni tehlikeye sokmanın değip değmediğidir.’

İLHAN TANIR WASHINGTON

(POSTA 212) İstanbul’daki bağımsız düşünce kuruluşu EDAM’ın başkanı Sinan Ülgen, Obama’nın Suriye’ye müdahale etmeme kararını Posta212 için ve Türkiye açısından değerlendirdi… Ülgen’e göre, Obama’nın Kongre’ye gitme kararı, “Türkiye’nin beklentileri göz önüne alındığında” Ankara’yı tatmin etmeyen bir karar. Bu kararın Amerika’nın iç dengeleri nedeniyle alınmış olduğu için Türkiye Obama’nın kararını açıkça eleştirmese de, Ankara’nın mutlu olmadığını düşünüyor Ülgen. Kendisi aynı zamanda diplomatlık da yapmış olan Ülgen’e göre, Kongre’den yetki alma talebi kararı öncesinde de aslında Washington ile Ankara arasında, operasyonun niteliği ve çapı konusunda bir görüş farklılığı bulunmaktaydı. Ankara, amacın rejimin devrilmesi olması gerektiğinden bahsederken, Washington çok daha sınırlı bir operasyondan bahsediyordu ve rejim değişikliğinden geri adım attı. Bu ayrıca Suriye bağlamındaki politikaların da birbirinden ayrışmakta olduğunun bir ifadesiydi.

» TÜRKİYE VE ABD FARKLI DÜŞÜNÜYOR

Carnegie Endowment for International Peace adlı dünyaca ünlü düşünce kuruluşunun Brüksel merkezinde ziyaretçi araştırma görevlisi olarak da çalışmalar yürüten Ülgen, mülakatımız esnasında şunları söyledi: “Özellikle Genelkurmay Başkanı Dempsey’in, Esad sonrası dönemden şüphelerini belirttiği mektuptan da anlaşıldığı gibi, Washington ve Ankara, hem olabilecek bir operasyonun çapı hem de Suriye’nin geleceği üzerinde farklı düşünüyor. Kongre sürecine baktığımızda, Obama’nın Kongre’den olumlu bir netice alamama riski olduğunu görüyoruz. Bu açıdan Türkiye’nin iyice izole olma riski var. Türkiye, Suriye karşısında en sert tavır takınan ülke ve hatta BM kararı olmasa da bir müdahale istiyor. Gelinen noktada ise, İngiltere parlamentosu kararı ve Obama’nın da Ankara açısından riski bir yola girmesi sonrası, Suriye’ye karşı alınacak kararlarda ciddi bir belirsizlik oluştuğu-

EDAM’ın başkanı Sinan Ülgen, Washington ile Ankara arasında, operasyonun niteliği ve çapı konusunda başından beri görüş ayrılığı yaşandığını söylerken, Arap devrimleri ile Türkiye’nin Ortadoğu’daki ortaklıklarının çöküşüne dikkati çekiyor

bilir. Veya Türkiye’nin politik ve ekonomik gücünü demokratikleşme ile daha rahat yayma imkanı olduğunu düşünmesi de olabilir.

» ZEMİN ZAYIFTI

nu gösterdi.

» OPERASYONUN ÇAPI DARALABİLİR Onay alma durumunda dahi, Kongre süreci operasyonun niteliğini nasıl etkileyecek, buna bakmak lazım. Suriye’ye müdahale konusunda zaten fazlaca iştahlı olmayan Kongre, operasyonunun çapını daha da daraltmak zorunda kalabilir. Beyaz Saray’ın gönderdiği metin oldukça geniş yetkilere sahip ve bunun onay alacağını pek sanmıyorum. Bu da, yine uluslararası toplumun Suriye’ye vermesi gereken tepkiyi zayıflatan bir etki yapabilir. Bu da Ankara açısından olumlu değil. Üçüncü olarak da, her ne kadar Genelkurmay Başkanı Dempsey, askeri bir operasyonun Suriye’ye yapılmasının gecikmesinin askeri anlamda pek zorluk çıkarmayacağını söylese de, başka uzmanlar farklı görüşler belirtiyor. Zira gecikme, Suriye’ye kendini daha hazırlıklı hale getirmesi için imkan sağlayabilir.

» ESAD’A KOZ VERİLDİ

Türkiye için asıl olumsuzluk ise, Esad rejimine yeni bir koz daha verilmiş olması. Esad şimdi ABD'nin müdahalesine de karşı durdum diyerek, rejimin güçlenmesine neden olabilir. Bu rejim için bir moral olurken, muhalifler için de moral bozucu olacaktır. Dola-

Suriye halkı üzerine yeni yapılan bir araştırma, halkın yaşadığı trajedinin boyutunu gözler önüne seriyor ESİN EŞKİNAT (NEW YORK / WASHINGTON – POSTA 212) Gallup’un geçtiğimiz haziran ve temmuz aylarında Suriye’de yaptığı anket, halkın büyük bölümünün çatışmaların sona ermesi konusunda umutsuz olduklarını gözler önüne seriyor. Halkın yüzde 51’i çatışmaların en az iki-üç yıl daha devam edeceğini düşünürken, bir yıl içinde sona ereceğini umanların oranı yüzde 30. Suriye’de ulusal ve uluslararası insani yardım kuruluşları, anlaşmazlıkların ülke içinde 5 milyon Suriyelinin yer değiştirmesine neden olduğunu, ayrıca iki milyon kişininse başka ülkelere sığındığını tahmin ediyor. Eğer halkın yüzde 51’i haklı çıkar da çatışma sürerse, BM bu yılın sonunda sığınmacı sayısının 3,5 milyonu bulacağını, böyle-

ce Suriye’nin halkın en çok yerinden edildiği ülke olacağını tahmin ediyor. Araştırma, yetişkin Suriyelilerin yüzde 14’ü kendilerini “yerinden edilmiş” olarak nitelendirdiğini, bu kişilerin evlerinden uzakta ve ülkenin başka bir yerinde yaşamak zorunda kaldıklarını açıklıyor. Bu kişilerin üçte ikisi aynı il içinde yeni bir yere yerleşirken, üçte biri ise farklı bir kente taşınmak zorunda kalmış. Suriyelilerin yüzde 13’ü çatışmaların başından beri yakın aile bireylerinin aynı şehir içinde, yüzde 12’si ise başka illere taşınmak zorunda kaldıklarını söylüyor. Yüzde 5’in ise akrabaları ülke dışına sığınmış. Rakamlar toplandığında halkın yüzde 37’sinin kendisinin ya da yakın aile bireylerinin yerlerinden edilmiş olduğu ortaya çıkıyor.

» ÜLKEDEN GİTMEK İSTİYORLAR

Suriye’nin Türkiye gibi komşuları açısından en büyük problemse, halkın yüzde 47’sinin fırsatını bulursa ülkeden gitmek ve başka ülkelere sığınmak istemesi. Çatışmaların başladığı 2011 yılında yüzde 29 olan bu oranın iki yıl içinde arttığı dikkati çekiyor.

» SOSYAL DESTEK ÇALIŞIYOR

Ülkede yaşanan büyük ekonomik darboğaza rağmen, halkın yüzde 23’ü yerlerinden edilmiş başka aileleri konuk ediyor. Bu da ülkede sosyal destek mekanizmasının işlediğini gösteriyor. Halkın yüzde 7’si ise Suriye dışına göç etmiş tanıdıklarına para yardımı yapıyor.

» ORTAKLIKLAR ÇÖKTÜ

Türkiye’nin genel dış politikasında yalnızlaştığı iddialarına katılıyor musunuz? Türkiye’nin Ortadoğu bölgesindeki politikaları yürütmek üzere kurmuş oldukları ortaklıklar, Arap devrimlerinin beraberinde getirdiği değişimlere karşı duramadı ve bu ortaklıklar çöktü. Gerçekçi olmak gerekirse, bu ortaklıların zaten kısıtlı bir ömrü vardı kanaatimce. Şimdi bunu daha net görebiliyoruz. Farklı nedenler de olabilir ama nihayetinde Türkiye, bölgede demokratikleşme sürecine sıcak bakan bir ülke. Bunun altında, demokrasi sonrasında AKP'ye daha yakın partilerin o ülkelerde göreve gelmesi beklentisi de ola-

» ORTAKLIK BATI İLE

İster istemez Türkiye'nin kendisinin de demokratikleşmede adım atamaması, hatta tam tersi bazı olayların olması, Türkiye’nin Batı ile olan ilişkilere darbe vurdu. Türkiye algısı yara aldı. Bu ikisi yan yana geldiğinde, yani Batı’da Türkiye’nin demokrasisi ile ilgili olarak artan eleştiriler, diğer tarafta da Ortadoğu’daki ortaklıkların Arap coğrafyasındaki yeni dinamiklerden olumsuz etkilenmesi, Türkiye dış politikasını ister istemez daha sıkıntılı bir ortama yöneltti. Sonuçta, Türkiye’nin bu gelişmeleri bir an için durup, değerlendirmesi gerekirse, kurulabilecek sağlam ortaklığın Batı ile yapılması gerektiği otaya çıkıyor. Eğer değerler temelinde bir dış politika yapıyorsak ki hükümetin söylediği bu, bu değerlerin korunması bağlamında en sağlam ortaklık, bugün sıkça eleştirilen AB ülkeleri veya ABD ile yapılabilir. Ama bu tip bir ortaklığın Ortadoğu ülkeleri ile yapılamayacağını gördük.

500 bin Suriyeli sığınmacı (ANKARA - ANKA) Dışişleri Bakanlığı, Türkiye’de bulunan Suriyeli sığınmacı sayısının 500 bini geçtiğini açıkladı. Dışişleri Bakanlığı’nın resmi Twitter hesabından Türkiye’deki Suriyeli sığınmacılarla ilgili yapılan açıklamada, Türkiye’de halen 20 ildeki 20 geçici barınma merkezinde 200 bini aşkın Suri-

Suriyelilerin umutsuzluğu her geçen gün artıyor

yısıyla, Ankara’yı Suriye muhalefetini destekleme yolunda ilave zorluklarla karşı karşıya bırakacaktır. Türkiye'nin özel durumu, olabilecek bir operasyona katılıp, katılmayacağı meçhul. Ama siyaseten bu koalisyon içinde bulunacak. Suriye'nin Türkiye'ye mukabele etme riski var. Kitle imha silahlarından scud füzelerine, sınır bölgelerini vuracak farklı yöntemler ve riskler var. Orta vadede ise Suriye’nin asitmetrik karşılıklar vermesi mümkün. Bunların hayata geçmesi söz konusu olabilir.

Türkiye’nin Körfez bölgesinde ortaklık kurmuş olduğu ülkeler olan Suudi Arabistan, BAE, Kuveyt ve hatta Katar gibi ülkelerin ise demokratikleşmenin özüne karşı büyük bir problemi vardı. Bunu, Mısır bağlamında da daha rahat görüyoruz. Bu durumda aslında, Türkiye'nin Ortadoğu ortaklıklarının ne kadar zayıf bir zemin üzerinde bina edildiğini görmüş olduk. Kanaatimce buradan başlamak lazım. Türkiye’nin dış politika başarısı olarak gördüğü, kurulan bu ortaklıkların ilk önemli krizde çöktüğünü ifade etmek lazım. Bunun da nedeni, bölgenin geleceği açısından büyük önem taşıyan siyasi dönüşümlere bir yandan Türkiye’nin diğer yandan ortak gördüğü bu ülkelerin çok farklı bakış açıları.

yelinin misafir edildiği ve Türkiye’deki Suriyeli sığınmacıların sayısının toplamda 500 bini aştığı kaydedildi. Geçici barınma merkezlerinde bugüne kadar 5 bin 638 Suriyeli bebeğin dünyaya geldiği ve toplam 45 bin Suriyeli öğrencinin de eğitimlerine Türkiye’de devam ettiği bilgisi paylaşıldı.


A M E R İ K A’ D A K İ

TÜRKLERİN

Güncel

GAZETESİ

İlhan Tanır @Washingtonpoint

Suriye’de diplomasi mümkün mü? TÜRKİYE’DE olduğu kadar ABD’de de Suriye’ye müdahaleye destek ve karşı cepheler var. Her iki ülkede argumanlar farklılaşsa da, bazı temel çıkış noktaları aynı Bunlardan belki de en çok savunulanı, diplomasi ve siyaset yolundan vazgeçilmemesi. Tabi hemen sorulması gereken, 2011 yılının sonundan itibaren başvurulan önce Arap Ligi Barış Misyonu, sonra BM Eski Genel Gekreteri Kofi Annan’ın barış planı, Lahdar Brahimi’nin öncülüğünü yaptığı ve halen süregiden barış hamlesi ve dahi Cenevre 1 konferansı gibi diplomatik hamlelerin başarısızlığının neden gözardı edildiği. 2012’nin Haziran ayında yapılan Cenevre Konferansı’nda, ABD ve Rusya’nın öncülük ettiği taraflar bir bildirge üzerinde anlaşmış ve bir süreç çerçevesinde Esad’ın cumhurbaşkanlığını bırakacağını öngürmüştü. Üzerinden geçen bir yılı aşkın bir zamanda, şimdilerde 110 bine ulaşmış ölen insanların çoğu, sözümona süregiden bu diplomatik çalışmalar sürecinde hayatından oldu, toplam 7 milyon Suriyeli evini kaybetti, ülke tarumar oldu. Yine bu süreç içinde Esad kuvvetleri, Suriye içinde Hizbullah ve İran’ın daha büyük yardım ve yatırımları ile özellikle Hama, Humus, Şam, Daraa ve Lazkiye civarlarında güç kazanma telaşına girdi. Muhalifler de kendi içinde tek ses haline gelemezken, kuzeydeki Idlib, Halep ve doğu bölgelerinde toprak kazanmaya devam ettiler. Eğer romantizm ile gerçek dünyayı ayırmak istiyorsak, ABD başkanının 2.5 yıldır Suriye kaosundan nasıl da uzak durmaya çalıştığını görebiliriz. Sadece Obama ve Bush arasındaki farklar dahi, Irak ve Afganistan işgalleri ile Suriye arasındaki farklar için yeterli aslında. Şimdiki ‘savaş karşıtları’ cephesi, 2.5 yıldır Obama’nın Suriye gibi son yılların en derin kanamasının yaşandığı bir bölgede, nasıl en az şekilde muhatap olurum siyasetini izlediğini bilmemeleri mümkün değil. ABD Dışişleri Bakanlığı basın toplantılarının 21 Ağustos’daki kimyasal saldırı öncesindeki metinlerine bakıldığında, ABD’nin, Haziran 2013’de Suriye rejiminin kırmızı çizgiyi 11 kez aştığını ilan etmesine rağmen, Suriyeli muhaliflere söz verdiği ‘oyun değiştirici’ yardımı vermekten ısrarla uzak kaldığı görülür. Kısaca söylemek gerekirse, Obama yönetimi en son ilişmek istediği Suriye krizine zorlanarak süreklendi ve gecikmesinden dolayı da Suriyeli ılımlı muhalifler rüzgarlarını kaybettiler. Al Kaide ilişikli olanlar da dahil, radikaller ise çoğalarak bu boşluğu doldurma yoluna girdiler. 21 Ağustos kimyasal silah saldırısının verdiği en büyük mesaj şu olmuştur Obama’ya: Esad rejimi, kimyasal silah kullanımını giderek daha büyük çapta gerçekleştirmeye devam edecektir. Haziran ayında kimyasal silah kırmızı çizgisi aşılması 100 ila 150 Suriyelinin hayatına mal olmuştu. Obama yönetimi, bugun 1400 küsür kişinin ölümüne sessiz kalmanın, yarınlarda onbinlerce insanın gazlanmasına yeşil ışık yakmak anlamına geleceği kanaatine varmıştır. Esad’ın tek amacının iktidarda tutunmak olduğu ve bunun için tarihte Hitler ve Saddam’la birlikte kimyasal silah kullanan liderler arasına girmekte bir beis görmediği anlaşılmaktadır. İşte burada, gönülsüz savaşçı lakabını kazanan Obama dahi artık başını çevirememektedir. Kendi başkanlığı esnasında kimyasal gaz kullanılmasına yeşil ışık yakan bir başka ABD başkanı olarak tarihe geçmeyi göz alamamaktadır. Kimyasal saldırıları görüp, halen diplomasi diyen kimseler, şimdiki gibi binler yerine gelecekte olası onbinlerce insanın kimyasal silah saldırısına maruz bırakıldığında da diplomasi demeye devam edecekler mi? Kimyasal silahla ölümde bir sınır tanımaktalar mıdır? Herşeye rağmen, Obama’nın Suriye’ye sınırlı da olsa bir müdahale yapıp, yapamayacağı halen çok belirsiz. Kongre’nin özellikle Temsilciler Meclisinde tezkerenin geçip, geçmeyeceği belli değil ama şimdilik Obama yönetiminin önünde ciddi bir yokuş var. Zaten Obama’nın, önceki başkan Bill Clinton’ın Kosova’da yaptığı gibi önce saldırıyı başlatıp, sonra Kongre’ye gidip, ‘’askerimizi destekleyin’’ demek yerine, önce Kongre’ye gitmiş olması, üstüne sorumluluk almama çabasının bir başka göstergesi olarak kabul ediliyor. Sınırlı bir müdahalenin, Esad rejiminin askeri havaalanlarına ve hava gücüne saldırıyı da kapsadığında, bunun Esad’ın hava gücüne ciddi bir darbe vuracağı ve rejim ordu üyelerinin Esad’ı terketmelerini daha da hızlandırması ihtimaldir. Ama hiçbir müdahale yapılmadığında da Esad rejiminin ‘emperyalistlere karşı büyük zafer kazandık’ söylemiyle, daha büyük çapta operasyonlar yapması ve moralinin artması başka bir ihtimal. Ve diğer bazı ülkelere de, uluslararası normları hiçe saymanın cezasız bırakıldığı izleniminden yola çıkarak, insanlığa karşı daha ağır suçları işlemesine kapı açması. Müdahaleye karşı olanların sürekli bir şekilde, bir işgal savaşı olan Irak ve Afganistan’ı hatırlatıp, tarihin en büyük etnik temizliğinin yaşandığı Rwanda’ya müdahale edilmemesinin milyonu bulan maliyetinden bahsetmemesi, veya hava saldırıları yoluyla Kosova müdahalesi başarısını hatırlamamaları da seçici algı özelliği olsa gerek. Hatırlatmak gerekir ki, Kosova’da Miloseviç güçlerine yönelik NATO saldırılarına karşı çıkanlar, tarihe barış yanlısı değil, Miloseviç hayranı ve insan haklarına saygısızlıkları ile geçtiler.

11 Eylül 2013 Çarşamba

11

PROTESTOLAR YAYILIYOR Geçtiğimiz hafta Türkiye’nin bazı bölgelerindeki protestolarda polisin sert müdahalesi yeniden gündeme geldi

Gülen cemaati ile Cem Vakfı’nın 8 Eylül Pazar günü Ankara Mamak’ta temelini atmayı planladığı cami-cemevi projesini protesto etmek isteyen gruba polis müdahale etti. Mühadahale sırasında göstericilerden ve polislerden yaralananlar oldu. 16 kişinin gözaltına alındığı gösteriler sonrasında Alevi vatandaşlara seslenen Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Başkanı Kemal Bülbül, polis müdahalesini protesto etti. Bülbül, gözaltındaki göstericilerin serbest bırakılmasını istedi. Bu arada Sünni ve Alevilerin birlikteliğine önemli katkı sağlaması beklenen 'CamiCemevi Kültür Merkezi'nin temeli törenle atıldı. Temel atma törenine Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, Cem Vakfı Genel Başkanı Prof. Dr. İzzettin Doğan, CHP Milletvekili Sinan Aygün, bazı AKP milletvekilleri ile kalabalık bir halk kitlesi katıldı. Halk evlerinin yaptığı basın açıklamasında ise “Alevilerce asimilasyon girişimi olarak eleştirilen ve dün (7 Eylül) protestolara konu olan, İzzettin Doğan ve Fethullah Gülen’in “cami-cemevi” temel atma etkinliği için polis iki gündür Mamak Tuzluçayır’ı abluka altına almıştır. Dün gece geç saatlere kadar direnen Mamak Halkı bugün de (8 Eylül) tören

almayan gruba polis müdahale etti çok sayıda gösterici gözaltına alındı.

OKMEYDANI’NA DA MÜDAHALE

açılışının gerçekleşeceği alanda sabah saatleri itibariyle toplanmaya başlamış ve polisin gerek fiziksel gerekse sözlü saldırılarına maruz kalmıştır. Öğle saatlerinde müdahaleler başlamış, çok sayıda yaralı ve gözaltı olduğu haberleri alınmıştır. Çatışmalar sırasında kafasına gaz bombası isabet eden Halkevleri üyesi Örsan Karasakal, İbni Sina Hastanesi’ne kaldırılmıştır. Abidin Aktaş Sokak’da

bulunan Halkevi önündeki gezi direnişinde hayatını kaybedenlerin resmedildiği pankart polislerce kopartılmıştır.” denildi.

BİR MÜDAHALE DE İSTİKLAL CADDESİNDE 7 Eylül Cumartesi ODTÜ’deki eylemlere destek vermek için İstiklal Caddesi’nde toplanıp Taksim’e yürümek isteyen gruba polisten müdahale geldi. Dağılın uyarısını dikkate

9 Eylül Pazartesi günü Gezi Parkı olayları sırasında İstanbul Okmeydanı'nda polisin attığı gaz bombası fişeğiyle yaralanan 14 yaşındaki Berkin Elvan'a destek için eylem yapmak isteyen gruba polis müdahale etti. Halk Cephesi üyesi yaklaşık 100 kişi Berkin Elvan'ın yaralanmasına neden olan polislerin adalet önüne çıkarılması talebiyle, İstanbul Adliyesine "adalet yürüyüşü" düzenlemek istedi. Halk Cephesi imzalı "Umudun çocuğu Berkin Elvan" ve "Berkin Elvan için adalet istiyoruz" pankartları ardında toplanan göstericiler, Berkin Elvan maskeleri takarak sık sık "Katil polis mahalleden defol" ve "Diren Berkin Okmeydanı seninle" sloganları attı. Berkin Elvan, 12 Haziran'da Okmeydanı Mithatpaşa Caddesi’nde evinden çıkıp ekmek almaya giderken başından yaralanmıştı.Yaralanmasına polisin attığı gaz bombası fişeğinin yol açtığı belirtilmişti.Berkin Elvan 86 gündür yoğun bakımda tutuluyor.

‘ODTÜ’nün sesini kesemezler’ Geçtiğimiz hafta Ortadoğu Teknik Üniversitesi’nde bir kız öğrenci ile cemaat taraftarları arasındaki ‘yurt tartışması’nın ardından başlayan yol inşaatına karşı protestolar ODTÜ’yü yeniden gündeme getirdi. Olayları, ODTÜ Mezunlar Derneği Başkanı Himmet Şahin’le konuştuk... BARBAROS SAYILGAN ■ ODTÜ’de neler yaşandı? Kayıt anında cemaate bağlı örgütlerin ve AK Parti Gençlik kollarının üniversite içerisinde bir stant kurma isteği ve standı kurmak isteyenlerin başörtülü olmaları dikkati çekiyor. Başörtülü olmaları ODTÜ öğrencileri için olumsuz bir şey değil ancak ODTÜ’yü kötüleyen, “ODTÜ yurtlarında fuhuş yapılıyor”, “buraya çocuklarınızı vermeyin” gibi ODTÜ’yü küçültücü söylemlere ve sözcüklere karşı öğrenciler bir tepki gösterdi. Ve bu insanlar orada bulunmamaları gerektiği ve bir kısmının ODTÜ öğrencisi olmadığı söylenerek kampüsten çıkarıldılar.

TOPLUMSAL SORUNLARA DUYARLILIK Ancak bu durum toplumda başka türlü algılanıyor. ODTÜ öğrencileri aldıkları eğitimden dolayı toplumsal sorunlara ve çevreye karşı duyarlılar. ODTÜ’den Anadolu Bulvarı’ndan, Konya yoluna otoban şeklinde dört şerit gidiş, dört şerit geliş bir yol açılması ve başlaması projesi için ağaçların kesilmesi öğrencilerin tepkilerine yol açmıştır. Bu yol, 100. Yıl ve Çiğdem Mahallesi’ni de bölerek, hem bir mahalle kültürünün hem de sosyal dayanışmanın önünü kapatmaktadır. Bu nedenle öğrenciler tepki göstermiştir. Bu tepkiye polis müdahale etti. 14 öğrenci tutuklandı. Çıkarıldıkları savcılık tarafından saat 15 gibi serbest bırakıldılar. Ve bu uygulamaya karşı tepkiler ve protestolar devam ediyor. Melih Gökçek’e karşı, müteahhit firmaya karşı tepkiler devam ediyor. Müteahhit firma bütün yasal işlemleri tamamlamamış durumda. Projenin onayı da ellerinde yok.

HER KAYIT DÖNEMİNDE AYNI SENARYO ■ Baş örtülü tarafların yaptıkları bir provokasyon muydu? Yaşanan gerginlikte, yol inşaatının devamı amacıyla kampüse polisin girmesi için AK Parti’nin parmağı olduğu yönünde sosyal medyada tartışmalar yürütülüyor?

Bu söylenenler doğru değil. Her kayıt döneminde bu gibi eylemler yaşanıyor. Geçmiş yıllarda yapılan cemaate bağlı, tarikatlara bağlı yurtların öğrenci kapma çabaları her yıl yaşanıyor. Tabi ODTÜ’yü de kendilerine, kendi ideolojilerine yakın hale getirme çabaları tabi ki var, bunu herkes biliyor. Sadece Başbakan ve AK Parti değil, AK Parti’ye şu anda karşı olan cemaatler de bu olayın içerisinde. Gençliği kendilerine yandaş edebilmenin her türlü illegal eylemleri içerisindeler. Üniversitemizin konumu, geldiği noktadan, dünyanın 60. en iyi üniversitesi olması, mezunlarının politik anlamda, sosyal anlamda yapılanlara karşı duruşu, hükümetleri rahatsız etmekte. Bu ODTÜ birlikteliğinin, ODTÜ dayanışmasının öyle pek kolay yenilecek yutulacak bir yapı olmadığını zaten 18 Aralık olaylarında ortaya koymuştur. ■ Sayın Başbakan’ın ODTÜ ile bir sorunu mu var sizce? Başbakan bütün muhaliflere karşı sert ve acımasız bir duruşu var. Kendilerinin her alanda böyle bir yaklaşımı var. Sadece bu değil, 12 Eylül öncesi dönemini de hatırlayınız, sağın tamamı ODTÜ’yü bitirme çabası içine girmişlerdir. Bunun en canlı örneği Hasan Tan adlı ırkçı bir rektörün atanmasıydı. Bu atamayla başlayan ve üniversitenin 9 ay kapatılmasına kadar giden bir direniş ve tepkiyi yaşadık. ODTÜ’nün duruşu, bilimsel hayata ve yaşama bakışı, gerçek demokrasinin her zaman arkasında olması dolayısıyla rahatsız olacaklar ve olmaya devam edecekler. Çünkü ODTÜ’lüler bu bilinçte oldukları müddetçe seslerini kesmeyecekler, konuşacaklar ve korkmayacaklar.

DOLDURUŞA GELMEYİN ■ Bundan sonra neler olabilir? Tabi burada bir direniş söz konusu olacak. Ancak bunun Gezi olayları ile örtüşeceğini sanmıyorum. Yalnız buradan Cumhurbaşkanı ve Başbakan dahil bütün yetkililere sesleniyorum: Her şeyin doğrusunu öğrenin. Yandaş medyanın dolduruşuyla açıklayacağınız her sert sözcük, toplumda genel gerginliklerin yaşanmasına ve can kaybına neden olabilir. Burada çok dikkatli olmamız gerektiğini düşünüyorum.

PKK çekilmeyi durdurdu

PKK’dan yapılan açıklamada, çözüm sürecine ilişkin silahlı güçlerin Türkiye’den çekilme işleminin askıya alındığı, ateşkesin ise sürdüğü bildirildi

(POSTA 212) PKK, Türk Hükümeti Kürt sorununun çözümü için gerekli adımları atmadığı gerekçesiyle Türkiye’den çekilme sürecini durdurduğunu açıkladı. Bölgedeki Kürtlere yakınlığıyla bilinen Fırat Haber Ajansı aracılığıyla yapılan açıklamada, çekilme işleminin durdurulmasına rağmen ateşkes kararının süreceği de belirtildi. PKK açıklamasında, terörle mücadele yasasının yumuşatılması, seçim yasasında değişikliklere gidilmesi, Kürt haklarını savunan eylemcilerin serbest bırakılması, okullarda Kürtçe eğitime izin verilmesi çağrısı yinelendi. PKK barış süreci kapsamında Türk topraklarındaki militanlarını mayıs ayında Kuzey Irak’a çekmeye başlamıştı. Buna karşılık olarak Türk hükümetinden Kürtlerin haklarını tanıyan reform paketlerini uygulamaya sokması bekleniyordu. Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ Associated Press Haber Ajan-

sı’na verdiği demeçte PKK’nın açıklamasını reddederek, Türkiye’nin çözüm için gerekli adımları atmakta kararlı olduğunu söyledi. Türk hükümeti halen bir dizi reform paketi üzerinde çalışıyor.Ancak bu paketler henüz parlamentonun

onayına sunulmadı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan geçen ay, Türkiye topraklarındaki PKK’lıların sadece yüzde 20’sinin çekildiğini söyleyerek örgütü ülkeden geri çekilme sözünü yerine getirmemekle suçlamıştı.


12

Güncel

4 Eylül 2013 Çarşamba

WASHINGTONPOINT

“İRAN İHANET ETTİ”

212’NİN İKİ YAKASI

Haldun Armağan info@haldunarmagan.com

PAROLA SAVAŞ, İŞARETİ YALAN

İLHAN TANIR

SAVAŞIN artık bilgisayarlara yüklenen bir program haline gelerek sıradanlaştığı dünyamızda yaşanmış onca acıdan belki bir ders çıkartılmıştır umudu taşırken, Suriye krizi bir kez daha varsayılan ile gerçeğin birbirinden ne denli uzak olduğunu hatırlattı. Tamamen kurgulanmış gerekçeler üzerinden yürütülen ve dünya kamuoyunun alenen kandırıldığı Irak savaşının öncesi ve sonrası çıplak bir gerçek gibi burnumuzun dibinde dururken, anlaşıldı ki tahmin edilemez boyutta kan görme merakı devam etmekte! Bizzat kimyasal silahların kullanımı konusu bile pek çok soru işaretini beraberinde getirdi. Kendi sınırının güvenliği konusunda içaçıcı haberler yokken ve muhalif silahlı grupların kimyasal ürettiği haberleri ortada dolaşırken, Türkiye’nin daha ilk haberi alır almaz Esad yönetiminin yaptığına ikna olması bir tarafa, diğer NATO üyeleri de enteresan bir ikilem içinde bocaladı durdu. Doğrusu Batı dünyasının işi daha hiç kolay değildi; bir yanda Irak savaşının kitle imha silahları yalanıyla başlatılmış olması nedeniyle artık “kül yutmayan” bir kamuoyu, diğer tarafta ise heyecanla kazanç marjlarını yükseltmeyi bekleyen silah ve savunma sanayi lobisi. Bunca tartışma ve ikileme rağmen egemen güçlerin pusulası yine ve yeniden “savaş” istikametini işaret etti. Diplomasiyi kullanmak, ateşkesi mümkün kılmak, İran’ı devreye sokmayı deneyerek tarafların masaya oturacağı barış görüşmelerinin zeminini hazırlamak, daha açık anlamıyla söylersek, “kansız bir çözüm yolunun açılması” amacına hizmet etmek kimsenin önceliği olmadı. Bizler de “nasıl olursa olsun, yeterki geniş kapsamlı bir askeri müdahale olsun” politikasıyla tarihteki yerimizi aldık... *** Modern çağın imkanları hayata kattığı pek çok yeniliğin yanı sıra bilgiyi herkes için ulaşılabilir hale getirerek bizleri zenginleştirdi. Belki tuhaf gelecek ama kitlesel iletişimin gücü sayesinde değer verdiğimiz ne kadar çok kurum veya kavramın içinin ne denli boş olduğunu da gördük. Hemen herşeyin bir oyun ve yalandan ibaret olduğunu anlamak düşünsel bağlamda bizi fakirleştirdi. Bunların başında uluslararası siyasetin oyun planlarının bir bir deşifre olması ve politikanın “çoklu yalanlar” formatından ibaret olduğunun ortaya çıkması geliyor. Ne mutlu ki, bütün bunları en çarpıcı şekilde ifade etme konusunda sanatın hala eşsiz bir gücü var. Örneğin sinema bu konulara çoktan el attı. Kısa bir süre önce Amerika’da gösterilen, bu hafta ise Türkiye’de “Arınma gecesi” ismiyle vizyona giren “The Purge” filmi, yakın bir gelecekte başka ülkelerde savaş çıkartmanın bir kademe ötesine geçilerek, siyaset eliyle insanların birbirine kırdırılacağını öngörüyor. *** Çok uzak olmayan bir tarihte geçen filmin hikayesinde Amerika Birleşik Devletleri’nin farklı bir siyaset anlayışıyla yeniden kurulduğunu anlıyoruz. Yeni bir anayasa yazılmış ve tarihi miras bir kenara bırakılarak yeni kurucu liderlerin felsefesi hakim kılınmıştır. Yeni Amerikan düzeninde tüketim boyutunda değişen birşey olmamakla birlikte, siyasetin bütün oyunları “güvenlik” paranoyası üzerinden kurgulanmıştır. Artan nüfus, yoksulluk ve işsizlik gibi büyüyen sorunlara karşı hükümetin bulduğu temel çözüm “anayasal bir hak” olarak kayda geçirilen “arınma” gecesidir. Arınma gecesi, yılda bir gün akşam 7’den sabah 7’ye kadar cinayet başta olmak üzere her türlü suç işlemenin serbest bırakılmasıdır; yani insanlar 12 saat boyunca kimi istiyorsa öldürecek ancak herhangi bir ceza görmeyecektir. Ambulans ve polis hizmetleri tamamen devre dışı bırakılacaktır. Canının istediğini yoketme serbestliği elbette siyasetin yönetici kısmına uğramaz. Herkes arınma kapsamındadır, ama devlet adamları ve bürokratlar dışında! Ekonomi de bu siyasete paralel biçimde gelişir: Varlıklı kesim güvenlik sistemleriyle donatılmış sitelerde korunaklı biçimde yaşarken, “hayatta kalma şansını arttırmak” üzere yoksullara son model güvenlik sistemleri satılır. “The Purge” bu durumu bir metafor olarak da kullanır: Yaşadığı zengin çevrenin aslında kendisine en büyük tehdit olduğunu sonradan farkeden James Sandin (Ethan Hawke) başarılı bir güvenlik sistemleri pazarlayıcısıdır. *** “Bir millet nasıl olur da rahatlıkla birbirini öldürmeyi içine sindirebilir” gibi bir soru aklınıza geliyorsa yanıtı sinemanın hayal gücüne gerek kalmayacak kadar açık. “The Purge” filminin bir sahnesinde kamera odadaki televizyona odaklanır. Ekrandan konuşan bir toplumbilimcidir ve bilimsel bir eda ile “arınma” uygulaması sayesinde insanlarda birikmiş öfke, şiddet ve her türlü olumsuzluğun boşaltıldığını ve toplumun nasıl daha sağlıklı bir hale geldiğini anlatır. Bu sahneyi izlerken elimde olmadan, hergün televizyonlara çıkıp Suriye’de topyekün bir savaş çıkartılmasının ne kadar ciddi bir gereklilik olduğunu izah edenleri hatırladım!

A M E R İ K A’ D A K İ

TÜRKLERİN

GAZETESİ

11 Eylül 2013 Çarşamba

YIL: 1 SAYI: 17

SAHİBİ POSTA 212 PUPLISHING LLC ADINA

EKMEL ANDA

MEDYA GRUP BAŞKANI

CAN KAMİLOĞLU GENEL YAYIN YÖNETMENİ

YILMAZ SOYTÜRK YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ

AHMET RAVALI

YAYIN DANIŞMANI

HABER KOORDİNATÖRÜ

AHMET BUĞDAYCI

HALDUN ARMAĞAN

EDİTÖRLER ESİN EŞKİNAT – MEHVEŞ KOÇAK – ADNAN ONARAN ESEN ÜNAL – DİLEK ESKİ BEZİRKAN – EMRE EMİRGİL (WEB) WASHINGTON TEMSİLCİSİ İLHAN TANIR SAYFA TASARIM ERDAL ÖZBEK – FİLİZ ENGİN – SERHAN AYDEMİR – AYÇA KARATAŞ İDARİ MÜDÜR

REKLAM MÜDÜRÜ

MEHVEŞ SÖNMEZ

DUYGU CANİKLİGİL

REKLAM VE MÜŞTERİ TEMSİLCİLERİ

SURHAN ÜNAL – HİLAL PORSUK - YELİZ KARAFAZLI – ARZU ÇAKIRCI ADRES 31 – 00 47th Ave. Long Island City, NY 11101 TELEFON 718 732 08 57 – 347 730 42 36 ABONE SERVİSİ REKLAM SERVİSİ SERİ İLAN HABER MERKEZİ DAĞITIM

abone@posta212.com reklam@posta212.com seriilan@posta212.com haber@posta212.com dagitim@posta212.com

POSTA 212 GAZETESİ ANKA HABER AJANSI ABONESİDİR

WASHINGTON

Washington’da İran denildiğinde akla gelen ilk isimlerden olan Sadjadpour, Uluslararası Kriz Grubunda İran uzmanlığını yaptıktan sonra dünyaca ünlü Carnegie Endowment for International Peace adlı düşünce kuruluşunda İran üzerine çalışmalar yapmaya devam ediyor. ■ Yeni İran cumhurbaşkanından dramatik bir değişim beklemeli mi? İran İslam Cumhuriyeti’nin uzun dönemli stratejik prensiplerini düşündüğümüzde, anlamlı bir değişimi hayal etmiyorum. İran, Esad rejimine veya Hizbullah gibi gruplara desteği devam ederken İsrail’in varlığını reddetmeye devam edecektir. Ama Cumhurbaşkanı Ruhani döneminde örneğin oldukça kötüleşen özellikle Suudi Arabistan, Körfez ülkeleri ile ilişkilerin tamiri üzerine çalışılabilir. Bu iki güç arasında Irak, Lübnan veya Suriye gibi yerlerde vekâleten yürütülen savaşlar sürmekte. Bu bağlamda bu ilişkilerde bazı gelişmeler için uğraşılacaktır. Bununla birlikte İran’ın 30 yılı aşkın süren stratejik prensipleri aynı ve İran ile ABD arasındaki öncelikli tansiyon kaynaklarında gerçek bir değişimi hayal etmek güç. ■ Yeni cumhurbaşkanın en farklı yönü nedir? Ruhani, İskoçya’dan doktorasını tamamlamış bir kişi. Ahmedinecad’ın aksine -ki bütün ömrünü İran’da geçirmiş bir liderdi, Ruhani yurtdışında okudu ve dünyayı anlama adına daha sofistike bakışı var. Sanıyorum bu farklılık onun düşüncelerini de etkilemekte. Ruhani rejime bağlı olmakla birlikte pragmatik muhafazakarlık denen bir düşünce okuluna mensup. Bu okul, kısaca ekonomik çıkarları devrimci ideolojinin önünde tutma gayretindedir. ■ 2009’daki Yeşil Hareket protestolarından beri İran istikrarlı görülüyor… 1979 yılında İran demokrasisiz bir devrim sahibi oldu ve bugün devrim yapmadan bir demokrasiye ulaşmak azmindeler. Suriye ve Mısır’daki gibi isyanlar sanıyorum popüler bir ayaklanma adına sahip oldukları arzuya büyük bir darbe vurdu. Halk bir devrimden dolayı hayalkırıklığı yaşadı bile ve romantikleşip devrimlerden olumlu netice beklemekten vazgeçtiler. Kanaatim halen İran’da politik, ekonomik ve sosyal olarak derin bir değişim arzusu var. Bununla birlikte kan dökme ve karışıklıktan kaçınma gibi bir arzu da oldukça yaygın halkta. ■ İran, 3 Temmuz sürecinden beri Mısır’da olanları nasıl değerlendirdi? İran’ın bölgesel politikaları ABD ile olan ilişkilerinin bir anlamda bir neticesi. Biraz basitçe ele almak bu, ama İran rejiminin inanışı, eğer herhangi bir şey ABD için kötü ise, o zaman İran için iyidir şeklinde. Dolayısıyla da Mısır’da Mübarek düştüğünde, Müslüman Kardeşler’le dost olmadıkları halde, ABD bir müttefik kaybettiği için, İran bunun kendi çıkarına olduğunu düşündü. Ama son süreci (3 Temmuz Darbesi) ise kendileri için bir dezavantaj olarak gördüler. Çünkü son durumda olan bir anlamda statükoya, askeri hükümete dönüş. Mısır askerinin Amerika ile ilişkilerinin iyi olduğunun farkındalar. Dolayısıyla İran bu olanları pozitif olarak algılamadı. ■ Ankara ile Tahran arasındaki ilişkileri nasıl görmektesiniz? Bu ilişkiler Ruhani hükümeti için geliştirilmesi gereken bir başka ilişkiler önceliği. İlişkiler, önceki cumhurbaşkanı Ahmedinecad zamanında, özellikle Suriye’deki isyan başladıktan sonra oldukça kötüleşmişti. Yeni dışişleri bakanı Javad Zarif önderliğinde daha profesyonel bir dış politika ekibi eşliğinde Türkiye ile ilişkilerin tamiri yönünde bir çalışma yapılmasını bekliyorum. Bununla birlikte bazı temel anlaşmazlıklar sadece daha nazik bir dil ile çözülecek gibi de değil. İki ülke, örneğin, Suriye gibi bir problemde iki zıt kutuplarda ve olaylara ya hep ya hiç zaviyesinden bakmaktalar ve bunun ilişkileri etkileyeceğinden emin olunabilir. İran’ın dış politikasında birçok yönüyle ise bir devamlılık esastır ve birçok aktör seçimlerde olanlardan etkilenmez. Örneğin İran’ın Irak, Lübnan, Afganistan ve Suriye gibi yerlerde etkisini idare eden aktörler dışişlerine değil Devrim Muhafızlarına bağlıdırlar ve değişmezler. ■ İranlıların Türkiye’de giderek artan bir yatırımı, yeni işyerleri var ve bunların ambargoların etkisini kırmakta etkili olduğu söyleniyor? Uzun yıllar İran, ambargoları BAE’deki Dubai üzerinden kırdı. 2008’deki ekonomik

İran Uzmanı Karim Sadjadpour: Türkiye, İran tarafından ihanete uğradığını düşünüyor

krizde Dubai büyük bir darbe alınca Abu Dabi’ye kaydırıldı bu operasyonlar. Abu Dabi, hiçbir zaman Dubai kadar İran’a kolaylık sağlamadı ve giderek buradan da İran’ın hareket etmesi güçleşti. İranlılar alternatif bir ülke baktılar ve bakıldığında, istatistiki ve anekdotal olarak son yıllarda İran ile Türkiye arasındaki resmi ve gayri resmi ticaretin arttığını görebilirsiniz. Birçok İran şirketi ve işadamlarının Türkiye’de çalıştığını görüyoruz. Bununla birlikte bu işadamlarının hangisinin sivil ve İran askerine bağlı olup olmadığını tabi oldukça güç. Ayrıca, Türkiye, dünyada benzinin en pahalı satıldığı yer iken, İran ise en ucuz olan ülkelerden biri. Bundan dolayı sadece resmi değil gayri resmi rakamların da arttığını söyleyebiliriz.

■ Ambargoların İran’ın nükleer programını yavaşlattığını düşünüyor musunuz? Gördüğüm kadarıyla İranlılar aynı zamanda ayaklarını hem gaz hem de fren pedalına basmaktalar. Bir taraftan santrifüj sayılarını artırırlarken, daha sofistike santrifüj imal ederlerken aynı zamanda bunları yakıt rodlarına çevirmekteler. Neticede sonuca yaklaşmaktalar. Ambargoların hükümete ve halka acı verdiği kesin. Hatta, ambargoların İran’ın nükleer gelişimini yavaşlattığı da iddia edilebilir ama durduramadı. İran hükümeti taviz verip anlaşmaktansa, halkını ekonomik zorluğa sürmekte bir beis görmedi. Bu bağlamda, ambargoların İran’ı anlamlı bir nükleer tavizi verecek bir anlaşmaya zorlayamadığını kabul etmek gerekir.

■ Bu artan şirketlerin Türk politikalarını etkilediği argümanına ne diyorsunuz? Ben, İran lobicileri veya diplomatlarının Türk hükümetini daha yumuşak bir politika aldırma yönünde etkileyemediklerini düşünüyorum. Türkiye’nin İran ile enerji ilişkilerini artırması ve daha çok petrol ve gaz satın alması, Türkiye’nin ekonomik çıkarları ile siyasi çıkarları arasında bir tansiyon meydana getirmekte. Dolayısıyla, İran enerjiyi silah olarak Türkiye’ye karşı kullanacaktır. Kanaatimce Türk liderleri, özellikle Erdoğan ve Davutoğlu İran tarafından ihanet edildiklerini düşünmekteler ve kişisel bir güvensizlik problemleri var. Sanırım yeni İran hükümeti bu açıdan Türkiye’nin güvenini yeniden kazanmaya çalışacak.

■ Önümüzdeki dönemde İsrail veya ABD’nin İran’a saldırmasını ihtimal dahilinde görüyor musunuz? Amerikan Kongresi ve Beyaz Saray, Ortadoğu’daki Amerikan ağırlığını yavaşça azaltmak ve Amerika’nın içinde inşaya ağırlık vermek istemekteler. Hem halk hem de başkanlık seviyesinde Ortadoğu’da yeni bir savaş başlatmak istememekteler. Bence İran da nükleer programlarında oldukça kararlı bir yol izlemekte ve bir saldırıya izin verecek bahane yaratmamakta kararlı. Arabalarını 100 km hızla değil belki saatte 15 km hızla sürmekteler. Bundan dolayı, bugün ile 2016 arasında bir saldırının oldukça düşük olduğunu düşünüyorum.

■ ABD-Türkiye-İran Benim tecrübeme göre, 2010 yılında eğer Türk diplomatları ile ABD-İran tansiyonu konusunda görüşseydiniz, çoğu problemin büyük bölümünün çoğunun Washington’dan kaynaklandığını söylerdi, Tahran’dan değil. O zamandan bu yana bazı negatif tecrübeler oldu, özellikle Suriye ile ilgili. İddia edebilirim ki şimdi aynı soruyu sorduğunuzda Türklerin çoğu suçlunun Tahran olduğunu söyleyecektir. Bununla birlikte Türkiye ile ABD arasında da Suriye ve Mısır gibi konularda gerçek gerilimler var ve bunun da İran ile ilişkilerde etkili olacağına inanıyorum. Büyük resimde, İran etki ve ambargolara katılan aktörlerin sayısı bakımından tarihteki en ağır ambargolara maruz kalmış bir rejim. Bu ambargolar iki önemli kişi nedeniyle bu çapta oldu, biri Obama, diğeri Ahmedinecad. Bush’un zıddı olarak Obama İran ile diyalog kurmaya çalıştı ve dünyada pek çok ülke, Türkiye de dahil olmak üzere, Amerika’nın gerçek bir uğraşı verdiğini ve bunun karşılığında Ahmedinecad’ın cevap vermediğini düşündü. Ayrıca Ahmedinecad’ın provokatif tarzı nedeniyle birçok dünya lideri ile ayrı düştü. Hasan Ruhani’nin gelişi ve Javad Zarif gibi profesyonel diplomatlarla İran’ın önceki yıllardaki gibi izole olduğunu görmek daha güç olacaktır.

■ Esad’ı ayakta tutmak için İran’ın harcadığı kaynaklar ne oranda rejimi sarsıyor? Kesin olmamakla birlikte, gördüğüm bazı çalışmalara göre İran her ay Esad rejimine yaklaşık 700 milyon dolar harcıyor. Sanırım İran’ın ekonomik ve askeri yardımları olmasa, Esad bugün halen Şam’da bulunuyor olmazdı. İran’ın ekonomisi son yıllarda kötüleşti ve çoğu İranlının hayat standartları düştü. Bununla birlikte ekonominin bu kötü halinin ne ölçüde ambargolar yüzünden veya kötü ekonomi yönetiminden veya Suriye gibi dışardaki aktörlere para aktarmaktan kaynakladığını bilmiyoruz. Örneğin geçen yılki enflasyon krizi döneminde halkın attığı sloganlardan biri de ‘Suriye’yi boşver, bize bak’ idi. Dolayısıyla, popüler seviyede hiç şüphesiz birçokları, dışarıdaki bir diktatöre veya Hizbullah gibi gruplara para aktarmaktan dolayı rahatsızlar. Diğer taraftan petrol fiyatları hala tarihin en yüksek seviyelerinde, İran daha az petrol ihraç ediyor olsa bile. Iran, Irak ile savaş gibi çok daha zor dönemde dahi idare etmesini bildi ki o zamanlar bir

varil petrol 10 dolar civarında idi. Dolayısıyla, Suriye’deki durumun bellerini kırmayacağını düşünüyorum. Ama Suriye, kötü ekonomik yönetim ve ambargoların kombine şekilde bazı davranışlarını değiştirmesini bekleyebiliriz. ■ İran’ın Türkiye’deki hükümet ile PKK arasındaki müzakerelere etkisine ne diyorsunuz? Kanaatimce İran, tarih boyunca dışarıdaki Kürtleri kullandı ve içeridekileri ise ezdi. İran’ın nüfusunun %10’u Kürtlerden oluşuyor. Kürtlerin Irak, Suriye, Türkiye gibi ülkelerde kendi kendilerini yönetmelerinden kaygı duymaktalar ve kendi Kürt azınlıklarına etkilerinden dolayı kaygılanmaktalar. Diğer tarafta, İran Kürtleri dışarıda Saddam’a karşı silah olarak kullandı. İran’ın Türkiye’deki Kürtlerle ilgili ne yaptığı konusunda spekülasyon yapmak istemem ama diyebilirim ki, Kürt sorununa Türkiye içinde bir çözüm bulunması İran’a içeride kendi Kürt azınlığı ile ilişkilerinde avantaj sağlar. ■ İran’ın Kafkaslardaki rolünü nasıl görüyorsunuz? İran-Rusya ilişkilerine bakmak İran’ın Kafkasya’daki rolünü anlamak açısından önemli. Ve bu iki ülke arasındaki ilişkiler belki de tarihin en iyi zamanlarını yaşıyor. Bunun bir nedeni Rusya’nın İran’ı, Kafkaslarda kendi çıkarlarına veya etki alanına rakip olarak görmemesinin etkisi olduğunu düşünüyorum. ■ Şu an itibariyle İran ile Türkiye’nin bölgedeki etkilerini nasıl görüyorsunuz? Ben Ortadoğu’da üç farklı güç paradigması görüyorum. Bunlardan birisi İran’ın liderliğini yaptığı ‘direniş çizgisi’, diğeri Suudi Arabistan’ın liderliğini yaptığı ‘Sünni İslam’ çizgisi, üçüncüsü ise Türkiye’nin liderliği yaptığı ‘modern İslam’. Suriye’deki durum mezhepçilik damarını güçlendirdi. Suriye’nin demografisine bakıldığında, Sünni ağırlıklı olduğu görülür ve bu da Suudi Arabistan’ın bölgedeki etkisine faydalıdır. Daha istikrarlı ve daha büyük bir orta sınıfa sahip yerlerde ise Türk örneği daha çekici hale geliyor. Genel olarak da, Ortadoğu’da ABD ve İsrail’e kızgınlığın arttığı zamanlarda İran’ın popülerliği ve etkisi artmakta. Bu açıdan, Irak’ın tümüyle bir kana bulandığı ve İsrail’in Hizbullah’ı vurduğu 2006 yılının yaz aylarında İran’ın etkisi zirveye ulaştı. Ne zaman ki ABD Ortadoğu’daki rolünü azalttı ve bölgede istikrar oldu, Türkiye’nin etkinliğinin arttığını gördük.


A M E R İ K A’ D A K İ

TÜRKLERİN

Göçmenlik

GAZETESİ

Amerikan yasalarına göre ülkeye 500 bin dolarlık yatırımla ülkede en az 10 kişiye istihdam sağlayan yabancılar oturma izni alabiliyor

11 Eylül 2013 Çarşamba

13

YATIRIMCI VİZESİ AL AMERİKA’YA YERLEŞ (WASHINGTON) Washington eyaletinde öngörülen rüzgar enerjisi projesinin, Idaho’da bir altın madeninin, Las Vegas’ta yeni bir kumarhanenin ve de Vermont’ta bir kayak pistinin nasıl bir ortak yanı olabilir? Bunların hepsi Amerika’da yaşamak için yeşil kart almak isteyen kişilerin kullanabileceği yatırım araçları. Amerikan yasalarına göre ülkeye 500 bin dolarlık yatırımla ülkede en az 10 kişiye istihdam sağlayan yabancılar ülkede oturma izni alabili-

yor. Bu fırsatı değerlendirenlerden biri de Jordan Gagner olmuş. Gagner ve eşi Kanada’dan daha sıcak bir yere taşınmak istemiş. Ancak güney komşusuna taşınma fikri başlarda zor gözükmüş.

» HUZUREVİ AÇTILAR

Gagner, evdeki ofisinden çalışan bir portföy yöneticisi, eşi ise öğretmen. Bu iki meslek Amerika’nın en çok aradığı meslekler arasında ilk 10’da değil. Gagner yatırımcı vizesini duyduğunda birkaç diğer yabancı yatırımcıyla beraber Washington eyaletinin Bellingham kentinde bir huzurevi kurmaya karar ver-

miş. Gagner ekonomik kriz döneminde iş yarattığı için tüm ailesine yeşil kart kazanmış. Göçmenlik avukatı David Andersson da anlaşmaya ön ayak olmuş. Andersson, Amerika’ya yatırım yapmanın bu ülkede yaşamak gibi fazladan bir avantaj sağlaması durumunda birçok kişi için önceliğin yüksek kar olmadığını söylüyor. Andersson, gittikçe büyüyen bu eğilimin öncülerinden olmuş. Yatırımcılar ve krediye gereksinimi olanları buluşturan şirketlere “EB-5 bölge merkezi” deniyor. Bu isim göçmenlik yasasının yatırımcı vizelerini kapsayan madde-

sinden geliyor.

» RÜZGAR ENERJİSİ ÜRETİM MERKEZİ Ancak bazı Amerikalılar’ın programla ilgili kuşkuları var. Toprak sahibi Harland Radomske kendi toprağının yanında bir grup zengin Koreli’nin bir rüzgar enerjisi üretim merkezi kuracağını duyduğunda kendi arazinin değerinin düşeceğinden endişe duymuş. Radomske bir yandan Kongre’de göçmenlik reformu tartışmaları devam ederken, zengin yabancıların parayla vatandaşlık satın alabilmesini şaşırtıcı bulmuş. Rüzgar enerjisi projesinin mi-

marları görüşme taleplerine cevap vermedi. Ancak göçmenlikle ilgili anlaşmazlık sürmesine rağmen yatırımcı programı Kongre’de büyük destek görüyor. Programın sürekli hale getirilmesi de gündemde. Kaynak: (Amerikanın Sesi Türkçe Haberler Servisi)

ABD’de boşanırsam ne olur? 401K HAKKINDA BİLMENİZ GEREKENLER Spot yazılacak spot yazılacak Spot yazılacak spot yazılacak Spot yazılacak spot yazılacak Spot yazılacak spot yazılacak

Spot yazılacak spot yazılacak Spot yazılacak spot yazılacak Spot yazılacak spot yazılacak Spot yazılacak spot yazılacak

demeli olarak artırıyor. Ancak rahat bir emeklilik için yıllık gelirinizin yüzde 12-15’ini biriktirmeniz gerektiğini hatırlatalım.

» BİRİKTİRMENİN LİMİTİ VAR

IRS, bir 401K planı dahilinde biriktirebileceğiniz parayı sınırlandırıyor. Enflasyona göre belirlenen bu sınır, 2013 yılı için 17.500 dolar. 50 ya da üzeri yaştakiler bunun üzerine 5.500 dolar daha ekleyebiliyorlar. Maksimum miktarı biriktiremezseniz bile elinizden geleni yapmaya çalışın.

» BEDAVA PARA

ABD’de yeni bir işe başladığınızda karar vermeniz gereken şeylerden biri, şirketin 401K planından yararlanıp yararlanmamaktır. İşte karar verirken bilmeniz gerekenler: ABD’de 401K birikimine ne kadar erken başlarsanız, o kadar iyi. Ama kaç yaşında olursanız olun, 401K’nıza daha fazla katkıda bulunup gelecekteki refahınızı artırmanız için geç değil. Şirketlerin emeklilik planları hakkında bilmeniz gerekenler:

» VERGİ İNDİRİMLERİ

İsmini vergi kodundan alan 401K, ‘tanımlı katkı planı’ olarak bilinen bir emeklilik birikim hesabıdır. Gelirinizden kesinti, vergilendirilmeden önce yapıldığı için, vergilenebilir gelirinizim düşmesini sağlar. Örneğin, ayda 4000 dolar kazanıyor ve bunun 500 dolarını bi-

riktiriyorsanız, yalnızca 3500 dolarlık gelir üzerinden vergi ödersiniz. Ayrıca faiz kazançlarınızdan da vergi kesintisi yapılmaz.

» KAYITLI OLABİLİRSİNİZ

Artık birçok şirket çalışanlarını 401K planlarına otomatik olarak dahil ediyor, ancak çalışanlara sistemden çıkma hakkı veriyor. Genellikle sisteme giriş maaşın yüzde 3’ü ile başlıyor. Araştırmalara göre şirketlerin yüzde 46’sı otomatik kayıt yaptırırken, yüzde 55’i “otomatik yükselme” sistemini kullanıyor ve çalışanların aylık birikim miktarlarını ka-

Çoğu işveren, çalışanlarının birikim yapmasına yardımcı olur. Şirketler, çalışanlarının birikimlerinin belirli bir bölümüne katkı sağlar (örneğin, gelirinizin yüzde 6’sına kadar yaptığınız birikimin her 1 doları için 50 sent). Şirketinizin formülünü mutlaka öğrenin.

» ÜCRETLERE DİKKAT

Ne yazık ki emeklilik birikimleri bedava değil ve yüksek ücretlere tabii. Hatta yapılan bir araştırma, kişiler emekli olana kadar birikimlerinin yüzde 30’unun ücretlere gidebileceğini gösteriyor. Fonun gider oranına dikkat edin, yüzde 1 ve altı olan planlar makul kabul ediliyor.

» YATIRIMLARI SEÇEBİLİRSİNİZ

401K’da şirketler çalışanlarına yatırım seçenekleri sunar. Böylece birikiminizi hangi yatırım aracında değerlendireceğinizi seçebilirsiniz. 401K’lerde ortalama 19 yatırım seçeneği sunuluyor.

» PARANIZI ERKEN ÇEKMENİZ MÜMKÜN

401K’de biriken paraya emekli oluncaya kadar dokunmamalısınız ve para çekmenin yüzde 10 cezası vardır. Ancak 55 yaşından sonra bir işten ayrılırsanız, ceza ödemeden para çekmeniz mümkündür. Şirketler, çalışanlarının 401K hesaplarından borç almasına da izin verebilirler. Bu borçlar genellikle 60-90 gün içinde ödenmelidir.

(NEW YORK-POSTA 212) Çoğu kez bir Türk vatandaşı Amerika’da eşinden boşanmış ise medeni halindeki değişikliğin otomatikman Türkiye’de de geçerli olduğu veya olacağı varsayılıyor. Oysa Amerika Birleşik Devletleri mahkemelerinde eşine boşanma davası açan ve mahkemenin verdiği karar sonucu boşanan bir Türk vatandaşının bu işleminin hu-

kuken Türkiye’de de geçerli olabilmesi için Amerikan mahkemesinin aldığı boşanma kararının Türk mahkemeleri tarafından mutlaka tanınması şartı aranıyor.

» TANIMMA TENFİZ DAVASI

Yetkililerin tavsiyesine göre, söz konusu hukuki tanıma işlemi için Amerikan mahkemesinin kararıyla boşanan Türk vatandaşının Türkiye’deki yetkili mahkemeye “Tanıma/Tenfiz” davası açması yeterli. Tanıma/ Tenfiz davasının herhangi bir beklenmedik durum olmaması halinde en az 6 ay, en fazla 1 yıllık süre içinde sonuçlandığı kaydediliyor. Tanıma/Tenfiz davası açmak isteyen Türk vatandaşları, eğer Amerika’da yaşamaya devam ediyor ve bu iş için Türkiye’ye gitmek istemiyorlarsa, dava takibi için Türkiye’de baroya kayıtlı bir avukatı yetkilendirme imkanları bulunuyor.

» VEKALETNAME GEREKİYOR

Avukat yetkilendirilmesi işleminin vekaletname yoluyla yapılabildiğini hatırlatan yetkililer, vekaletnamelerin sadece Türk elçilik ve başkonsoloslukların noterlik bölümünde düzenlendiğini, bunun için de temsilciliğe şahsen başvuru yapılması gerektiğini söylüyor.


14

Eğitim

11 Eylül 2013 Çarşamba

BAN KI-MOON:

Bu yazıyı 773 milyon insan okuyamayacak BM Genel Sekreteri Ban Ki-moon, dünya genelinde 773 milyon yetişkin ve gencin okuma- yazma bilmediklerine dikkat çekti (ANKARA - ANKA) BM Genel Sekreteri Ban Ki-moon, dünya genelinde ilkokul çağında olup da okuma yazma bilmeyen çocuk sayısının en az 250 milyon olduğuna dikkat çekti. Ban Kimoon, “Dünya genelinde 773 milyon yetişkin ve genç bu mesajı okuyamayacak, çünkü onlar maalesef okuma yazmayı tam olarak öğrenememiş kişiler grubunda yer alıyor” dedi. BM Genel Sekreteri Ban Ki-moon Eylül Uluslararası Okuma Yazma Günü vesilesiyle bir mesaj yayımladı. Mesajında okuma yazma bilmeyen kişilerin karşılaştığı sorunlara değinerek, okuma yazma bilmeyen kişilerin iş başvurusu

için gerekli olan bir formu dolduramadığını, otobüs hareket saatlerini öğrenemediğini ya da çocuklarına masal okuyamadığını belirtti. Okuma yazma bilmeyenlerin üçte ikisini kadınların oluşturduğunu vurgulayan Ban, kadınların bu yüzden toplumsal yaşama tam olarak katılmadığını ifade etti.

KAPILAR AÇILIYOR Genel Sekreter Ban, bilgi temelli bir çağda, daha kapsayıcı ve sürdürülebilir bir dünyanın temelini okuryazarlığın oluşturduğunu belirterek mesajında, “Okur-yazarlık binyıl kalkınma hedeflerinin daha da ileri götürülmesini sağlıyor. Okur-yazarlık, insanların, sağ-

lıklarını koruması için gerekli olan bilgiye erişmesine imkan veriyor, gelir artırıcı fırsatları genişletiyor, iklim değişikliğinin yol açtığı değişikliklere uyumu kolaylaştırıyor ve bilinçli tercih yapılması için kapıları açıyor” ifadelerine yer verdi. Eğitim ve okuryazarlığa yatırım yaptığımızda, insan onuruna, kalkınmaya ve barışa yatırım yapmış oluyoruz” diyen Ban, başlatmış olduğu Önce Eğitim Küresel Girişimi’nin her çocuğun okula gitmesini sağlamayı amaçladığını vurguladı.

BÜYÜK SORUN Ban, dünya genelinde ilkokul çağında olup da okuma yazma bilmeyen çocuk sayısının en az 250

milyon olduğuna dikkat çekerek, ortaokulu tamamlamasına rağmen 200 milyon ergenin de okuma yazmayı tam olarak sökemediğinin tahmin edildiğini kaydetti. Tüm ülkeleri eğitim ve okuryazarlığı ulusal bir öncelik olarak belirlemeye ve bu hedefleri geliştirmek için toplumun farklı kesimlerinden gruplarla ortak çalışmaya çağıran Ban, “Başlatmış olduğum girişim sadece okullaşma oranının arttırılmasını değil aynı zamanda eğitimin kalitesini iyileştirmeyi ve küresel vatandaşlık anlayışını güçlendirmeyi de hedefliyor. Okuryazar oranını artırmak, milyonlarca insana kendi hayatlarını ve ortak geleceğimizi yeniden yazma fırsatı verecektir”

HARVARD’DA KOPYA ÇEKME SKANDALI Dünyanın en iyi üniversitelerinden Harvard’ın bazı öğrencileri kopya çektiklerini itiraf etti. Kopya skandalı tepkilere neden oldu (BOSTON - POSTA 212) Harvard Üniversitesi tarafından çıkarılan Crimson Gazetesi, hazırlık sınıfında okuyan öğrenciler arasında yapılan gizli bir anket sonucu, öğrencilerin ödevlerinde ve sınavlarında kopya çektiğini ortaya çıkardı. Gazete, “Okulumuza katılan bazı yeni üyeler şimdiden akademi suç işlemiş kişilerdir” diye yazdı. Harvard’ın, 2012 yılında “Introduction to Congress” dersinin yaklaşık 70 öğrencisinin dahil olduğu kopya skandalında bazı öğrenciler sınavlara nadiren hazırlandıklarını söylemişlerdi. Dünyanın en prestijli okullarından birinde bu tarz olayların yaşanması okul itibarını büyük anlamda zedelemişti. Geçtiğimiz günlerde Crimson Gazetesi’nin id-

dialarının doğru olması durumunda, üniversitenin aynı şekilde zarar göreceği düşünülüyor. Crimson’un anketine katılan 1300 hazırlık sınıfı öğrencisinin yüzde 42’si ödevlerinde, yüzde 17’si ise sınavlarında kopya çektiklerini söyledi. Anket sonucu ortaya çıkan başka bir sonuç da erkeklerin kızlara oranla daha fazla kopya çektikleriydi. Crimson Gazetesi’nin Yönetmeni Bobby Samuels, New York Post Gazetesi’ne verdiği demeçte her 10 hazırlık öğrencisinin 1’inin sınavda kopya çektiğini bilmenin dehşet verici olduğunu söyledi. Yine de, bu öğrencilerin Harvard bünyesine yeni katıldıklarını, bu nedenle “olgunlaşacaklarını” umduğunu dile getirdi. Aynı zamanda çalışmanın bir

Amerika’da iyi bir üniversitede öğrenim görmek için SAT sınavına girmek gerekir. Bu sınavda başarılı olmaları ABD’li öğrencilerden istenirken, Türk öğrenciler, iyi bir okulda okumak istiyorlarsa SAT sınavına girmelidir (POSTA 212) SAT, ABD’de üniversitelerin lisans programlarına başvuru yapmak için gerekli olan ve The College Board tarafından düzenlenen bir sınavdır. Bu sınav lisans eğitimi almak isteyen her ABD vatandaşından talep edilmekte ve bazı üniversiteler tarafından yabancı uyruklu öğrencilerden de istenmektedir. Türk öğrenciler, özellikle de iyi bir okulda okumak istiyorlarsa SAT sınavına girmelidir. SAT sınavı her biri 1 saat 15 dakika olan Sayısal ve Sözel bölümlerden oluşur. SAT niteliklerine göre ikiye ayrılmaktadır. SAT I 2,5 saat sürer ve öğrencilerin matematiksel ve sözel yeteneklerini ölçer. Test puanı 200 ile 800 arasında değişir. Bu sınavda ortalama puan 500’dür. SAT II ise 1 saat sürer ve öğrencilerin spesifik olarak bir akademik konu üzerindeki bilgilerini ölçmeyi amaçlar. Başlıca konuları şunlardır: Yazma, Edebiyat, Dünya, Matematik, Biyoloji, Kimya, Fizik, Fransızca, Almanca, İspanyolca, İtalyanca, Latince, Japonca, Çince. SAT TARİHLERİ 5 Ekim, 2 Kasım, 7 Aralık 2013; 25 Ocak, 8 Mart (Türkiye’de düzenlenmiyor), 3 Mayıs, 7 Haziran, 11 Ekim, 8 Kasım, 9 Aralık 2014

takım olumlu sonuçlarının da olduğunu belirten Samuels, “Öğrencilere spor etkinlikleri, sosyal ve akademik hayatlarınından hangisine öncelik verdikleri sorulduğunda büyük bir çoğunluk akademik hayatı seçti” diye ekledi. Anketin diğer tespitleri, Harvard öğrencilerinin yüzde 36’sının

TCA 2013 BURSLARI AYNI KİŞİLERE VERİLECEK (WASHINGTON - POSTA 212) Amerika Türk Koalisyonu (Turkish Coalition of America – TCA) tarafından verilen TCAdvance bursunu kazananlar açıklandı. TCA, TCAdvance Burs Programı’nın 7’nci yılında önceki bursiyerler arasında geniş çaplı bir performans değerlendirmesi yaptığını açıkladı. Kurum, bu yıl, Türk-Amerikan toplumu üyesi olan öğrencilerin her yıl kazanmak için birbiriyle yarıştığı TCAdvance bursunu, yeni başvuranlar yerine, burslarını yenilemek isteyen eski bur-

SAT HAKKINDA BİLMENİZ GEREKENLER

siyerlere vermeye karar verdiğini duyurdu. ABD’de kamu politikası, uluslararası ilişkiler, medya ve hukuk kariyeri yapan Türk-Amerikan toplumu üyesi öğrencilerin başvurabileceği, toplumuna sadık ve akademik açıdan başarılı yeni bir lider nesli yaratmak amacıyla verilen TCAdvance bursunu kazananların isimleri şöyle: Oya Aktaş, Natalia Semrin Aleckson, Zelda Elvan Elçin, Rabia Nur Oral, Altay Otun, Caroline Gizem Tunca ve İlker Uçaner.

bir hafta içerisinde yaklaşık 30 saat, yüzde 26’sinin 40 saat, yüzde 4’ünün ise 50 saatten fazla ders çalıştığıydı. Rutgers Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Lon McCabe, “Harvard neredeyse başarılı olmanın garantisidir. Bu anlamda bir takım baskı da yaratabilir” diye konuştu.

Uzmanlar ise, öğrencilerin bu tarz anketlerde çok fazla dürüst olmadıklarını belirtirken, Uluslararası Akademik Entegre Merkezi Direktörü Teresa Fishman, “Kopya çektiklerini söyleyen öğrencilerin bu konu hakkında da yalan söyleyebileceklerine inanmamız için geçerli sebeplerimiz var” dedi.

BAŞVURU SAT sınavına http://sat.collegeboard.org/ adresinden başvuru yapabilirsiniz. TÜRKİYE’DEKİ BAŞVURU VE SINAV MERKEZLERİ Ankara: Bilkent Üniversitesi, Türk Amerikan Derneği İstanbul: İstanbul Amerikan Robert Lisesi İzmir: Özel İzmir Amerikan Koleji Tarsus: Özel Tarsus Amerikan Koleji


ürdü

Güncel

11 Eylül 2013 Çarşamba

15

32. OLİMPİYAT OYUNLARINA TOKYO EV SAHİPLİĞİ YAPACAK

Tokyo, 2020 Yaz Olimpiyat ve Paralimpik Oyunları’na ev sahipliği yapacak şehir oldu. Oylamada İstanbul 36 oy alırken, Tokyo 60 delegenin oyunu aldı

(BUENOS AIRES - ANKA) Tokyo, 2020 Yaz Olimpiyat ve Paralimpik Oyunları’na ev sahipliği yapacak şehir oldu. Oylamada İstanbul 36 oy alırken, Tokyo 60 delegenin oyunu aldı. Uluslararası Olimpiyat Komitesi’nin (IOC) 125. Genel Kurulu’nda 2020 Yaz Olimpiyat ve Paralimpik Oyunları’na ev sahipliği yapacak şehir için final seçimleri yapıldı ve seçimlerin ardından düzenlenen seremonide seçimlerde galip gelen şehir açıklandı. Seçimler öncesinde şehirlere numaralandırmalar yapılırken, İstanbul’un 8 numarayla Tokyo’nun ise 2 numarayla seçimlere girdi. Elektronik ortamda gizli yapılan oylamada, IOC Başkanı Jacques Rogge ve2020 Yaz Olimpiyat ve Paralimpik Oyunları’na ev sahipliği yapmak için aday olan şehirlerin IOC delegeleri oy kullanmadı. 1. tur oylamada Tokyo finale kalırken İstanbul ile Madrid arasında bir eşitli yaşandı. Bu eşitliğin üzerine bir oylama daha yapıldı ve Tokyo ile finale İstanbul kaldı, Madrid elendi. Finale kalan şehirler arasında da oylama yapıldı ve sonuçları düzenlenen bir seremonide açıklandı. Seremonide, 2020 Yaz Olimpiyat ve Paralimpik Oyunları’na ev sahipliği yapmak için aday olan 3 şehrin yanı sıra bundan önceki olimpiyat oyunlarına ait tanıtım videoları gösterildi. Olimpiyat Marşı’nın çalınmasının ardından IOC Başkanı Rogge, 32. Olimpiyat Oyunlarına ev sahipliği yapacak şehri açıkladı. Kapalı bir zarfı alan Rogge, zarfın mührünü açarak içinden çıkan kağıtta yazan “Tokyo 2020” yazısını gösterdi. Oylamada, Tokyo 60 delegenin oyunu alırken İstanbul, 36 oy aldı. Sonucun ardından, Japonyalı heyetin büyük sevinci görülürken, Türk heyetine hüzün hakim oldu.

» “ONU BİRAZ DA ŞARTLAR BELİRLEYECEK TABİ”

Seremoni çıkışında gazetecilere açıklamalarda bulunan Başbakan Erdoğan, 32. Olimpiyat Oyunları’na ev sahipliği yapma noktasında umutlarının çok fazla olduğunu ifade etti. Ekibin buna inandığına ve ekibin çok iyi hazırlandığına işaret eden Erdoğan

şöyle devam etti: “Tabi benim tek üzüntüm şu; Daha önce olimpiyat organizasyonu yapmış olan ülkeye tekrar vermek. bu tabi özellikle yayılmacılık noktasında dünya bu değerlendirmeleri daha iyi yapabilirlerdi. Ama şuanda Tokyo’yu tercih ettiler, bu tercihlerine de saygı duymamız gerekiyor. Daha bunların benzeri, Atina’da da oldu, Londra’da da oldu. Ama gönlümüz tabi artık, farklı bir şeyi bekliyordu. İstanbul hele hele farklı kültürlerin, farklı medeniyetlerin buluştuğu bir şehir olması bakımından. Asya, Avrupa kıtaları-

nı bağlaması bakımından, çok farklı bir şehir. Özellikle de 7 yıllık program çerçevesinde çok daha farklı yatırımları yapmanın planlaması içerisinde olan bir şehir. Şuanda zaten, mevcut yatırımlarımız bir olimpiyat organizasyonu için her şeyi karşılıyordu. Alt yapı üst yapı itibariyle. Demek ki böyle uygun gördüler nasip değilmiş. Ama en azından finale kalmak bile bu konuda önemliydi. Bir başarıydı. Bundan sonrası çok daha farklı adımların atılmasına vesile olur. Kaldı ki, Türkiye Mersin Akdeniz Oyunlarında, Erzurum Kış Olimpiyat Oyunlarında,

Trabzon’da bir çok biliyorsunuz uluslar arası spor organizasyonlarında başarıyla gerçekleştirmiş bir ülke. Olimpiyatlar noktasında, mevcut komite, henüz daha hazır olmadığımıza karar vermiş olacak ki böyle bir karara vardılar. Hayırlısı olsun diyelim. 2024 Yaz Olimpiyat ve Paralimpik Oyunları’na Türkiye’nin aday olup olmayacağının sorulması üzerine Erdoğan, “Onu biraz da şartlar belirleyecek tabi. O günün şartları nedir, ne değildir onları göreceğiz. Ama bizim şu anda tek hedefimiz, olimpiyatlarda çok daha başarılı neticeler alabilmek.

Onlarda tabi bu işin önemli bir payıdır. Onun içinde olimpiyatlarda madalya sayılarını artırmanın da hedefi içinde olmak” cevabını verdi. Herkese çok teşekkür ettiğini belirten Erdoğan, Sultanahmet Meydanı’nda olimpiyata ev sahipliği yapacak ülkenin açıklanacağı anı bekleyen vatandaşları izlediğini söyledi. Erdoğan, oradaki tüm vatandaşlara da sevgi ve selamlarını gönderdi. Erdoğan, “İnşallah sonunda başaracağız” diyerek beraberindeki heyetle birlikte seremoninin yapıldığı salondan ayrıldı.

İstanbul neden kaybetti? ADNAN ONARAN

Olimpiyatları İstanbul kazanmalıydı

Dünyanın en çok tanınan gazetesi olan The Times, Olimpiyat adaylığını İstanbul’un kazanması gerektiğini “The Times”tan IOC’ye İstanbul tepkisi… Dünyanın en çok tanınan gazetesi olan The Times, Olimpiyat adaylığını İstanbul’un kazanması gerektiğini savundu. Gazetenin saygın spor yazarlarından ve baş spor editörü Simon Barnes, kaleme aldığı yazıda Olimpiyat adaylık yarışında kazananın İstanbul olması gerektiğine vurguda bulundu. Yazar, Nobel ödüllü Orhan Pamuk’un kitaplarını okuyarak İstanbul’u tanıdığını ve Pamuk’la İstanbul’da bir restoranda tanıştığını aktardığı yazısında İstanbul’dan da övgülerle bahsetti. Barnes yazısında şu ifadelere yer verdi: “İstanbul ‘mükemmel’ bir şehir. Uluslararası

Olimpiyat Komitesi için mesele, Japonya’daki radyasyon sızıntılarına karşı Türkiye’deki siyasi karışıklığının yanı sıra, muhalif siyasiler ve gazetecilerin hapse atılması arasında yapılacak bir değerlendirme meselesiydi. 2008 Olimpiyatları’nı Pekin’e verdiklerinde Çin’in insan hakları sicili konusunda bu kadar titiz değillerdi. Ama Çin daha güçlü bir millet o zaman sorun yok, öyle mi?” ‘Fayda sağlayacak değil, faydalanacak ülkeyi seçin’ Zamanında Çin’e de destek verdiğini kaleme alan Barnes yazısında, “Olimpiyat Oyunları’na en çok faydası olacak ülke değil, Olimpiyatlar’dan manevi olarak en çok faydalanacak ülke seçilmeliydi” eleştirisinde de bulundu.

MADRİT’TE ÜZÜNTÜ İSTANBUL’DA TEPKİ New York Times, 2020 Olimpiyat oylamasını kaybetmenin maliyetinin İstanbul’a göre Madrid için daha fazla olabileceğini savundu. Gazetede yapılan analizde, Madrid’teki halk üzüntüye boğulurken İstanbul’da zıt tepkilerin verildiğini belirterek Taksim Meydanı’ndaki adaylık karşıtlarının “kutlamaları”na vurgu yaptı. Gazete, İstanbul’daki tepkilere ilişkin şunları yazıyor: Türkiye’de son dönemde ortaya çıkan sosyal ayrışmalar, olimpiyat adaylığının başarısızlıkla sonuçlanmasında da kendini gösterdi. Sultanhamet’te toplananlar ağlarken, “Taksim’de toplanan ve adaylığa karşı çıkanlar gece geç saate kadar sonucu kutladı. Taksim, Haziran ayında bir parkın yok edilmesine ilişkin çekişmelerin on yıllık bir sürede en büyük hükümet karşıtı gösterilere evrilmesinden sonra bir savaş alanına dönüşmüştü.”

(NEW YORK – POSTA 212) İstanbul, 2020 Yaz Oyunları adaylığında finale kaldı ancak organizasyonu Tokya’ya kaptırdı. İstanbul, Madrid ve Tokyo’nun yarıştığı 2020 Yaz Oyunları için IOC son kararını Tokyo olarak belirledi. 600 kişilik kafileyle Arjantin’in başkenti Buenos Aires’e çıkartma yapan Türk heyeti sunduğu plan ve projelerin ardından büyük umutlarla sonucu beklemeye başladı ancak IOC’nin 100 kişilik heyeti Tokyo’da karar kıldı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan önderliğindeki 600 kişilik Türk heyeti nin çıkartma yaptığı IOC seçimlerinde kazanan taraf finalde İstanbul’u mağlup eden Tokyo oldu. 1964’un ardından ikinci kez Olimpiyatlar’a ev sahipliği yapacak olan Tokyo finaldeki 96 oyun 60’ini kazanırken Türkiye’nin Olimpik hayallerini de suya düşürmüş oldu.

» Güven projesi eksikliği

Olimpiyatlar, her şeyden önce ne vaderseniz edin sonuçta yaptıklarınız ve yapacaklarınızın bir yansıması… Tesisleriniz ne kadar hazır olsa, sunduğunuz proje ne kadar göz doldurucu da olsa her şeyden önce bir güven projesi. IOC temsilcileri tarafından adaylık sürecinin en kritik faktörleri: tesisler, bütçe, ulaşım ve spor kültürü… Aslında düz mantıkla bakıldığında Madrid’in 10, Tokyo’nun da 4 katı kadar yatırım vadeden Türkiye’nin seçimi kazanması pek de zor gözükmüyordu. Öyleyse neden olmadı? Kafalarımız komplo teorilerine gitmeden hemen önce mantıklı düşünürsek vadedilen bütçenin öneminden çok elde neyin olduğu da çok önemli.

Tesisler konusunda maalesef hem Tokyo hem de finale dahi kalamayan Madrid’in gerisindeydik. Elimizde olan tesislerin neredeyse tamamı maketti… Bütçe; bu konu en çok karmaşa yaratan unsur. Evet Türkiye 19 milyar $’lık bir bütçe kitapçığıyla IOC’nin karşısına çıktı çıkmasına fakat Japonya 4.4 milyar dolar olarak gösterdiği kaynağının tamamını bankada nakit olarak tutarak “Ne olursa olsun” kaynağın ‘Olimpiyat Ruhu’na harcanacağının iyi niyetini ortaya koydu. Ulaşım; Tokyo’da günde sadece raylı sistemle yolculuk eden insan sayısı 37 milyon… Hangi para birimi ya da parite böyle bir rakama 7 yıl içerisinde ulaşmanızı sağlayabilir… Spor kültürü; Akdeniz Oyunları’nda 30’dan fazla sporcumuzun dopingle yakalanması son Olimpiyatlar’da ülke tarihimizin atletizmdeki ilk altın madalyasını getiren Aslı Çakır Alptekin’in de doping nedeniyle 2 yıl men cezası almasının bu sürece katkıda bulunduğunu söylemek pek de doğru olmaz. Karşı tarafta ise Olimpiyat tarihi boyunca hiç; rakamla “0” dopingli sporcusu bulunan bir ülke bulunması seçimi Türkiye adına hiç de olumlu bir işaret değildi… Sonuç olarak Tokyo kazandı, İstanbul kaybetti… Artık önemli olan Olimpiyat için ayrılan bütçenin o ruha uygun bir şekilde harcanmasının sağlanması… Bu; belki Türkiye için gelecek Olimpiyatlar’ın kapısını aralar, belki aralamaz ancak ‘Olimpik Ruh’a hizmet edecek şekilde harcanırsa gelecek daha aydınlık olabilir fakat tıpkı 2000 ve sonraki adaylıklarda olduğu gibi bütçe başka kaynaklara aktarılacaksa finalde kaybetmeye alışmamız gerekiyor.


11 Eylül 2013 Çarşamba YIL 1 • SAYI 17

HAFTALIK ÜCRETSİZ

AMERİKA’NIN SAVAŞLARI Eğer Amerika Suriye’ye askeri operasyon başlatırsa, bu ülkenin uzun dış müdahaleler listesinin biraz daha uzaması anlamına geliyor. Sıra dışı olan ise Başkan Obama’nın bu müdahale için Kongre’nin onayını almak istemesi

(VOA) - Başkan Obama’dan önceki birçok ABD başkanı Kongre’ye ülkenin saldırıya uğramasına karşılık olarak savaş ilanı için gitmişti. Japonya’nın İkinci Dünya Savaşı’nda Amerika’ya saldırması bu duruma bir örnek. Ancak genellikle, Amerikan başkanları anayasanın kendilerini başkomutan ilan etmesinden yararlanarak kendi başlarına hareket etti. Bu yetkiyi kullanarak Kongre’nin desteği olmadan yurt dışına asker yolladılar, bombardıman emri verdiler ya da Amerikan ordu mensuplarını uluslararası müttefiklerle birlikte çalışmak için görevlendirdiler.

50’DEN FAZLA OPERASYON Hesaplamalar farklı olsa da Amerika, son yarım yüzyıl içinde 50’den fazla askeri operasyona katıldı. Bu her yıl başına

birden fazla operasyon anlamına geliyor. Bunlar arasında Vietnam, Irak, Afganistan gibi büyük ve önemli savaşlar kadar Kuveyt, Bosna, Pakistan, Libya, Granada, Haiti ve Panama gibi birçok uzak ülkede gerçekleştirilen ufak çaplı operasyonlar var. Bu rakam Amerika’nın bugünlerde el Kaide ve Taliban’a karşı düzenlediği insansız hava aracı saldırıları gibi müdahaleleri kapsamıyor.

HER ZAMAN BAŞARILI OLAMADI Amerika 237 yıllık tarihi boyunca sıklıkla askerlerini savaşa yolladı. Amerika iki dünya savaşından galip çıktı ancak deniz aşırı askeri girişimleri her zaman başarıyla sonuçlanmadı. BM bayrağı altında Kore’de savaşan Amerikan askerleri 1950’lerde ülkeyi ikiye bölünmüş durum-

da bıraktı. Bu denge bugün de gerginliklerin nedeni durumunda. Amerika 10 yıl kadar sonra 1975’te Vietnam’dan askerlerini çekerek ülkeyi komünist yönetime bıraktı. Tarih henüz Irak ve Afganistan savaşları konusunda kararını vermedi.

IRAK KAOSA SÜRÜKLENDİ 2003 ve 2011 yılları arasında süren Irak işgali Saddam Hüseyin’in devrilmesine yol açtı ancak müttefikler Saddam’ın depoladığını iddia ettikleri kitle imha silahlarını asla bulamadı. Amerika ve müttefikleri Afganistan’da isyancılarla savaşmayı sürdürüyor. Başkan Obama Amerikan askerlerini 2014 yılında ülkeden çekmeyi planlasa da ülkedeki karışıklık devam ediyor. Farklı araştırmalar Amerika’nın

askeri ve güvenlik harcamasının diğer ülkeleri kat ve kat aştığını gösteriyor ancak rakamlar farklı başkanların öncelikleri ve askeri operasyonların yoğunluğuna göre iniş çıkışlar gösterdi. Savunma harcamaları Vietnam Savaşı sırasında arttı. 1980’lerde Ronald Reagan’ın başkanlığı sırasında da bütçeden savunmaya daha büyük bir pay ayrıldı. 11 Eylül sonrasındaki 10 yılda da Amerika’nın savaş harcamaları büyük oranda arttı. Başka dönemlerde ise düşüşler gözlemlendi.

1960 ‘dan bugüne kadar Amerika’nın gerçekleştirdiği bazı önemli operasyonlar şunlar: 1961: CIA’in Küba’da Fidel Castro’yu devirmek için planladığı Domuzlar Körfezi Operasyonu başarısızlığa uğradı. Castro onlarca yıl ülkeyi yönettikten sonra 2008’de yönetimi kardeşi Raul’e bıraktı.

(1961-1975) Vietnam Savaşı’nda Amerika 58 bin asker kaybetti ve ülke yönetimini komünistlere bırakarak çekildi. Yüzbinlerce sivil ve asker Vietnamlı öldü. Vietnam Amerikalıların kullandığı turuncu etmen (agent orange) isimli kimyasalın savaş sonrasında yüzbinlerce kişinin ölümüne ve sakat kalmasına neden olduğunu iddia etti. Aynı kimyasal, cephede savaşan Amerikan askerlerinden bazılarında da ölüme yol açtı ya da uzun süreli etkiler bıraktı.

1973: Amerika destekli bir darbe, Şili’nin demokratik olarak göreve gelmiş cumhurbaşkanı Salvador Allende’yi devirdi.

1962: Küba Füze Krizi’nde Amerika, Küba’yı ablukaya aldı ve Sovyetler Birliği’nin ada ülkesine nükleer füze yerleştirmesini engelledi. Operasyon nükleer savaş korkularını alevlendirdi.

1961----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------1975

1980 - İran İran’da yapılan komando operasyonu rehin 52 Amerikan vatandaşını kurtarmayı başaramadı. Ancak Başkan Reagan başkanlığa geçtikten sonra tutsaklar serbest bırakıldı.

1981-1990 CIA Nikaragua’daki Sandinista hükümetini devirmek için ülke dışına kaçmış siyasi sığınmacıların işgallerine destek verdi ancak başarı kazanamadı.

1990-1991: Irak’ın Kuveyt’i işgali üzerine Amerika müdahalede bulundu ve kısa bir savaştan sonra Irak ordusunu çekilmeye zorladı.

1990 - Irak

1992-Yugoslavya

1992-1995: Amerikan askerleri NATO operasyonu çerçevesinde Balkanlar’a müdahale etti ve Yugoslavya’nın bölünmesinden sonra ortaya çıkan etnik çatışmaların bir parçası oldu.

2001: El Kaide’nin saldırısına karşılık olarak Amerika Afganistan’a savaş açtı.

2003-Irak

El Kaide

Amerika Irak’ta kitle imha silahları olduğu iddiasıyla bu ülkeyi işgal etti. Bu iddia yanlış çıktı. Ülkede binlerce Amerikan askeri ve 115 bin ile 125 bin arası Iraklı öldü.


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.