POSTA212 - SAYI 20

Page 1

VE SONUNDA AÇIKLANDI...

JFK’DE BURDUR MERMERİ

■ Başbakan Erdoğan uzun zamandır merakla beklenen Demokratikleşme Paketi’ni sonunda açıkladı. Buna göre, kamuda başörtüsü yasağı kalkıyor, Kürtçe yasaklı harfler özgürleşiyor, 3 seçim alternatifi öneriliyor » 9’DA

■ JFK Havalimanı 1 nolu terminal Türkiye’den getirilen Burdur’un bej mermeri ile kaplandı. Mermerlerin ücreti, Eat&Go’nun sahibi işadamı Hasan Surözü tarafından karşılandı. » 3’TE

2 Ekim 2013 Çarşamba YIL 1 • SAYI 20

HAFTALIK ÜCRETSİZ

A M E R İ K A’ D A K İ

TÜRKLERİN

GAZETESİ

www.posta212.com

‘Çözüm süreci sadece siyasi değil’ ■ Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz, “Ülkemizin 10 yıllık tecrübesi ilgi çekiyor. 230 milyar dolarlık ekonomimizi 800 küsur milyar dolara çıkardık” dedi. BM’deki çalışmaların çok iyi geçtiğini söyleyen Yılmaz, POSTA 212’nin sorularını yanıtladı. » 9’DA

Ömer Önhon Suriye’yi anlattı ■ Eski New York Başkonsolosu ve eski Şam Büyükelçisi olan Dışişleri Müsteşar Yardımcısı Ömer Önhon, “210 bin insanın hayatını kaybettiği Suriye’de ‘Kimyasal silahlarla öldürmeyin ama başka silahlarla öldürün’ demek kabul edilemez” diyor. » 12’DE

‘ZAMAN ABD’DE LOBİ ZAMANI’ ■ POSTA 212’nin sorularını yanıtlayan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin, ABD’de yaşayan Türk topluma “Zaman lobi zamanı, bir ve beraber olma zamanı” mesajı verdi. » 2’DE

ABD’DE KRİZ

DÜNYA DİKEN ÜSTÜNDE Piyasalar Amerikan Merkez Bankası’nın aylık 85 milyar dolarlık tahvil alımını ne zaman azaltacağını tartışırken, şimdi de ABD’nin bütçe krizi ve borç tavanı yeni endişe kaynakları olarak ortaya çıktı.

“Suriyelilerin parası EN MUTLU Türkiye’ye akıyor” KENT ‘SAN ■ Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Başdanışmanı ve eski Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz, “Suriye’deki zenginler varlıklarını Türkiye’ye aktarıyorlar ve dolayısıyla Türkiye bundan faydalanıyor ama bu hoş bir şey değil” dedi. » 5’TE

34 YIL SONRA GELEN TELEFON ■ 1979’daki İran Devrimi’nden beri ABD ile İran arasındaki kopukluk 15 dakikalık sürpriz bir telefon görüşmesiyle sona erdi. İki devletin liderleri görüşmenin sonunda birbirlerinin dilinde “Allah’a emanet olun” ve “iyi günler” dedi.

» 8’DE

FRANCISCO’

■ Yapılan araştırmalarda San Francisco ABD’nin en mutlu, en sağlıklı ve en zinde kenti olarak öne çıkıyor. » 16’DA

Ancak bütçe kesintileri konusunda uzlaşmaya varılamadı ve hükümet iş yapamaz hale geldi. Milyonlarca kişi maaş alamama ve ücretsiz izne çıkma tehlikesiyle karşı karşıya kaldı.

Ve; İdari ve Bütçe Ofisi’nden 30 Eylül gecesi 12’ye 13 dakika kala federal bakanlık ve ofislere hükümetin kapanmasıyla ilgili planlarını hayata geçirmeleri emri verildi. » 6’DA

BELGESİZ GÖÇMENLER ARTIYOR

■ ABD’de finansal krizle birlikte 2007-2009 yıllarında görülen belgesiz göçmen sayısındaki hızlı düşüş en aşağı seviyeye ulaştıktan sonra yeniden yükselişe geçti. Son yapılan araştırmalarda belgesiz göçmen sayısının 11,7 milyon olduğu ortaya çıktı. » 13’TE

» 9’DA TÜRK MÜHENDİSİN BÜYÜK BAŞARISI

ÇİN FÜZESİ KRİZİ » 4’TE


2

Toplum Yaşam

2 Ekim 2013 Çarşamba

Mehveş Koçak mehveskocak@posta212.com

PAKETTEN TÜRBAN ÇIKTI GÜNLERDİR merakla bekliyoruz... Heyecanlandık, beklentiye girdik... Özellikle Gezi Parkı ve beraberinde yaşananlardan sonra haklar ve özgürlük adına işlenmiş büyük ayıplar kapatılacak diye düşündük. Vatandaşı her hareketinde rencide eden, suçlu gören, ötekileştiren anlayış belki bitecek diye hayale kapıldık. Daha paket açıklanmadan demokrasi ve eşitlikten fire verdi... Başbakanın paketi açıkladığı toplantı muhalif basına kapatıldı, akredite basın içeri girdi. Toplumsal barışı getireceği belirtilen demokrasi paketinin, davetli akredite basına açıklanması, geleceğe dair düşünce ve basın özgürlüğü açısından hayal kırıklığı yarattı. Basına ‘benden olanlar’ ve ‘olmayanlar’ gibi bir ayrım yapılması demokrasiye vurulmuş ağır bir darbe oldu. Özgürlüklerin genişleteceğinden söz edilirken özellikle ifade ve basın özgürlüğünü kullandığı için hapis yatan ve haklarında dava açılan insanların durumuna ise paketten bir çözüm çıkmadı. Eylem, gösteri düzenleme haklarında bir gelişme olmadı. Gösterilerle ilgili kararlar, idari amirlerin eline kaldı. Yani geçmişte ne yaşandıysa gelecekte de o olacak. Alevilerin beklentileri boşa çıktı. Cem Evleri’nin yasal statüye kavuşturulması, imar planı içerisinde yer alması, Alevi dedelere maaş bağlanması paketten çıkmadı. BDP’lilerin beklentileri de paketten çıkmadı. Başbakanın yaptığı konuşmada ‘Kürt’ kelimesini hiç kullanmaması, genel olarak sorunu ‘yaşayan diller’ kavramıyla ele alması, Kürt açılımındaki beklentileri boşa çıkardı. Ana dilde özel eğitim, Mor Gabriel Manastırı arazisinin Süryanilere iade edilmesi gibi maddeler iyi hoş, ama beklentilere göre devede kulak. Pakete genel anlamda bakıldığında iki önemli madde karşımıza çıkıyor. Biri ‘kamuda başörtüsü serbestliği’ diğeri ‘seçim sisteminde değişiklik’ Türban üniforma gerektiren yerler dışında kamuda başörtüsü serbest kalacak. Yani öğretmen, doktor, hemşire ve memur türbanı ile işine gidecek. Seçim sistemi ile ilgili madde önemli olumlu bir değişim. Çünkü 1980 yılından bu yana uygulanan seçim barajı değişecek. Ancak baraj ne kadar düşecek, sistem nasıl bu konular büyük tartışma yaratacak. Bu madde gelişmeden, seçim barajı belli olmadan beklentiye girmek yanlış olur. Sonuçta bu paketten ayağı yere basan hemen hayat geçirilebilecek tek bir madde çıktı o da ‘Türban’ Keşke tüm derdimiz ‘Türban’ olsaydı.

Cumhurbaşkanı Gül, Türklerle buluştu New York’ta bulunan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Türkevi’nde ABD’de yaşayan Türkler ile bir araya geldi (NEW YORK - POSTA 212) Birleşmiş Milletler 68. Genel Kurul toplantıları için New York’ta bulunan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, ABD’deki Türk sivil toplum kuruluşlarının faaliyetleriyle gurur duyduğunu belirtti.

»GÖZ KAMAŞTIRIYOR

Abdullah Gül, Türkevi’nde ABD’de yaşayan Türkler ile bir araya geldi. Toplantıda ilk olarak New York temasları hakkında bilgi veren Gül, Türkiye’yi ve tezlerini anlatabilmek için birçok yatırımcı ve iş dünyası temsilcisiyle toplantı yaptıklarını söyledi. Türkiye’nin ekonomik performansına herkesin gözünü kamaştırdığının altını çizen Cumhurbaşkanı Gül, “İnşallah bundan sonra da kamaştırmaya devam edecektir” diye ekledi. Türkevi’nde vatandaşlarla gerçekleştirdiği etkinlik öncesinde her yıl toplantı yaptığı ABD’deki Ahıska Türkleri ile de bir araya geldiğini ifade etti. Cumhurbaşkanı Gül,

sayıları 30 bine yaklaşan Ahıska Türkleri ile ABD’deki Türklerin daha güçlü bir hale geldiğini vurguladı. Sonrasında New York’taki çatı kuruluşu olan derneklerle bir araya geldiğini aktaran Gül, “Açıkçası her geçen sene ABD’deki Türk sivil toplum kuruluşlarının güçlenmesi, onların gönüllü olarak burada güzel çalışmalar yapmaları, uzaktan da olsa Türkiye’nin tezlerini savunmaları, Türkiye için, vatanları için, ülkeleri için yoğun bir çalışma temposu içinde olmalarından büyük bir gurur duyuyoruz.

Her zaman şunu söylerim, ‘Bizlerin çalışmaları muhakkak ki çok önemlidir ama Amerika gibi bir yerde, sivil toplum kuruluşlarının söyledikleri çok daha etki yapar, çok daha iz bırakır’. O yüzden bu alanda çalışmalar önemli. Türkiye’ye, ülkenize, anavatanınıza yapabileceğiniz en güzel hizmetlerden birisi bu alanda yapacağınız çalışmalardır. Dünya siyasetine ve dünya ekonomisine yön veren bir ülkede bu çalışmalar her zaman değerli olacaktır ve bunlar her zaman da desteklenecektir,” diye konuştu.

»ÖZVERİYLE ÇALIŞIYORLAR

Dışişleri Bakanlığının büyük bir özveriyle çalıştığının altını çizen Gül, eskiden ABD’nin uzak bölgelerinde yaşayan vatandaşlarımızın New York’a ve Washington’a saatlerce yol alarak geldiğini ve büyük zorluklar yaşadığını, bugün ise bilgisayar üzerinden hiç konsolosluklara gitmeden bütün işlerini halledebildiklerini söyledi.

FATMA ŞAHİN ‘ZAMAN LOBİ ZAMANI’ Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin, BM’nin 68. Genel Kurulu’na katılmak için geldiği New York’ta sorularımızı yanıtladı. Bakan Şahin ABD’de yaşayan Türk topluma “Zaman lobi zamanı, bir ve beraber olma zamanı” mesajı verdi BARBAROS SAYILGAN BİRLEŞMİŞ MİLLETLER

(POSTA 212) Bakan Şahin, ‘’ ABD’deki Türk toplumu bizim için çok önemli. Güçlüler, kendilerine yetiyorlar, buranın ve buradaki ekonominin bir parçasılar. Sosyal ve kültürel hayatın bir parçası olmuş durumdalar. Artık verecek bir şeyleri var’’ dedi. ■ Göreve geldiğinizden beri çalışmalarınız takdirle karşılanıyor. BM’yi sebebi ziyaretiniz nedir? Birleşmiş Milletler’in her yıl yapılan genel kuruluna katılmak için buradayız. 68. Genel Kurul’un şöyle bir farkı var; binyıl hedefle-

ri yapılırken engellilerle ilgili kalkınma hedefi içine koyulmamış. 2015’te 70. yılında kalkınma hedeflerine bakmışlar ki engelliler yok, Genel Kurul’dan bir gün önce ilk kez engellilerle ilgili özel oturum yapıldı. Bu bizim için çok önemli bir fırsat oldu. Engellilerle ilgili politikalarımız, engelli vatandaşlarımızla ilgili yaptığımız hukuki düzenlemeler, kurumsal alt yapı, verdiğimiz eğitim sağlık, istihdam hizmetlerimizi anlatma fırsatımız oldu. BM bunu daha yeni gündemine aldı ama biz iki üç yıl önce kalkınma planımızda, orta vadeli bir planla engelli vatandaşlarımızı kalkınmanın bir parçası yapmıştık. Daha önce hatırlarsanız dışarıdan birileri bize bir şeyler söyler bizde yapardık. Artık kendi ihtiyaçlarımızı belirle-

yip, kendi ihtiyaçlarımıza göre çözüm üretebilmeyi, kendi içimizde başarabiliyoruz ve uluslararası topluma da örnek olma pozisyonuna gelebiliyoruz. Bu bizler için sevindirici.

»ENGELLİLER YILLARCA İHMAL EDİLDİ

■ Geçenlerde engelliler konusunda yaptığınız bir açıklamada “Diğer ülkelerle kıyasladığımızda kendimizi daha iyi durumda görüyoruz” dediniz. Ne demek istediniz? Eksiklerimiz olabilir ama bardağın hızlı bir şekilde dolduğunu görüyoruz. Engelliler yıllarca ihmal edildi. Hızlı bir şekilde fırsat eşitliği verilerek nelerin başarabildiğini görüyoruz. Potansiyellerini kullandığımız zaman ülkenin daha hızlı bir büyüme gücüne ulaştığını görü-

Central Park HATIRASI (NEW YORK - POSTA 212) Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, New York izlenimlerini sosyal paylaşım sitesi twitter hesabından takipçilerinle paylaştı. New York gezisi sırasında çekilen fotoğraflarını da takipçileriyle paylaşan Gül, “Meşhur Central Park’ta biraz dolaştık. Üstelik bir de bankta oturup portremizi yaptırdık. New York’ta çok zengin kitapçılar var, vakti olan insan saatlerini geçirebilir” ifadelerini kullandı.

yoruz. Engellilerimiz yüzde 12 gibi çok önemli bir orandalar potansiyellerini hayata geçirmek istiyorlar ve biz de onların önünü açıp fırsat sunuyoruz. Gittikçe iyileşen bir süreç yaşıyor. Sadece engelli vatandaşlarımız için değil, ülkedeki cinsiyet ayrımcılığı, kadına uygulanan şiddet konusunda neler yapıyorsunuz? Şu anda en önemli çalışmamız erişilebilirlik. Aile odaklı kadın politikalarımız, aile odaklı engelli politikalarımız, çocuk politikalarımız bunların hepsini kendi içinde senkronize eden, koordine eden bütüncül bir bakışla bakıyoruz. Bütün dezavantajlı gruplara fırsat eşitliği vererek avantajlı hale getirmeye çalışıyoruz. Bütün bu konularla tek tek ilgilenerek mikro bir çalışmayla makro bir başarı sağlamaya çalışıyoruz. ■ Dezavantajlı dediğiniz gruplar dediğinizde bunların içine sadece engelli vatandaşlarımız girmiyor sanırım? Tabi girmiyor. Yaşlıların, çocukların, eğitim almayan sağlığa ulaşamayan kadınlar varsa bunların dezavantajı var. Dolayısıyla bunların hepsini hayata geçirerek güçlü yapısal değişikliklerden söz ediyorum. Kızlarımızın eğitilmesinde, sağlık hizmetlerine ulaşmalarında, anne bebek ölümlerinde AB standartlarını yakaladık. Eksikliklerimiz süratle tamamlamak iradesine de ülke olarak sahibiz.

»DAHA GÜÇLÜ BİR EYLEM PLANI

■ Otizmle ilgili çalışmalarınız ne durumda? Zira bu konuda bir çalışmaya başladığınız fakat sonra bunu durdurduğunuz söyleniyor? Otizm eylem planımızı hayata geçirdik. İlgili bütün bakanlıklarla bir eylem planı yapıyoruz bu ilk kez oluyor. Bu konuda ciddi sorunlar var. Down sendromlu, zihinsel engelli, otistik çocuklarla alakalı. Ama şu anda bu çocuklar eğitimin içine girmeye ve kendi yeteneklerini kullanmaya başladılar. Bunların hepsi bir süreç. Dolayısıyla bu sürecin her bir noktasını ileriye taşımak durumundayız. Ciddi bir şekilde eksiklerimizi giderecek alt yapıyı oluşturmak zorundayız. İyi bir çalıştay yaparak bir kaç hocanın aynı şeyleri tekrarlamasından çok bilim dünyasının, uluslararası toplumun otizmle ilgili geldiği noktayı masaya yatırmamız gerekiyor. Bu konuda çalışmalarımız devam ediyor, daha güçlü bir eylem planını hayata geçireceğiz.

»ZAMAN BİR VE BERABER OLMA ZAMANI ■ ABD’deki Türk toplumuna bir mesajınız var mı? ABD’deki Türk toplumu bizim için çok önemli. Güçlüler, kendilerine yetiyorlar, buranın ve buradaki ekonominin bir parçasılar. Sosyal ve kültürel hayatın bir parçası olmuş durumdalar. Artık verecek bir şeyleri var. Mutlaka bir araya gelmeleri lobi oluşturmaları, kendi içlerinde sen, ben ayrımı yapmadan Türk toplumu olarak “biz” diyebilmeleri gerekiyor. Bu şeklide ülkemize ait bazı sorunları çözebilme noktasına da gelebilirler. Zaman lobi zamanı, bir ve beraber olma zamanı.


Güncel Toplum

2 Ekim 2013 Çarşamba

JFK’NİN MERMERİ BURDUR’DAN JFK Havalimanı terminali Türkiye’den getirilen Burdur’un bej mermeri ile kaplanıyor. Mermerlerin nakliye ücreti, terminalde yiyecek içecek hizmeti veren Eat&Go’nun sahibi Hasan Surözü tarafından karşılandı (NEW YORK – POSTA 212) Burdur bej mermeri Adanalı işadamı Hasan Surözü’nün de 40 bin dolarlık nakliye ücretini karşılamasıyla JFK’in zeminine yerleştirildi. Türk mermerleri 1 numaralı terminale döşendikten sonra JFK Havalimanı idaresi de mermer hediyesine teşekkür etmek adına terminalin en görülür yerine hem bağışlayan ülkeye ait bir yazı hem de Türkiye’yi tanıtan Hezarfen Ahmet Çelebi ile Anadolu Medeniyetleri ile ilgili mermerden yapılan iki büyük boy rölyef koyma kararı aldı. Terminal 1’deki Türk mermerinin

beğenilmesi nedeniyle havalimanı yönetimi diğer terminallerinde bu mermerlerle döşenmesi kararını aldı. Türk mermerinin uluslararası alanda tanıtımına büyük katkı sağlayan ve JFK’de görücüye çıkan Burdur Bej Mermerinden havalimanı yönetiminin 1.5-2 milyon dolarlık sipariş vereceği belirtildi.

»TÜRKİYE’DEN GETİRİLDİ

Mermer sektöründe son dönemlerin en popüler mermeri olan Burdur Beji Çin ve ABD olmak üzere birçok ülkeye ihraç ediliyor. Yılda 50 milyon yolcunun geçiş yaptığı New York JFK

Tılsımlı ülke Amerika

Havalimanı’nda Türk mermerleri görücüye çıktı. Burdur bej mermerinin JFK’in ‘Terminal1’in zeminine döşenmeye başlanılmasıyla Türk doğal taşının uluslararası alanda tanıtımına büyük katkı sağlandı.

ŞİMDİLERDEKİ bilgi ve tecrübe donanımına artık dönüşü olmayan yıllarda sahip olsaydım Amerika’ya gelmek istermiydin diye sorduklarında daha kolay cevap verirdim. Son zamanlarda bu soruya soruyla yanıta yöneliyorum: ‘’Hangi Amerika’ya?’’

»EAT&GO’NUN KATKISI BÜYÜK

Yeni Dünya’da ilk yıllarda teknolojik gelişimi, ‘’’En yüksek bina benimki olacak.’’ felsefesiyle milyarderlerin gökdelen yarışını, gece-gündüz renk değiştiren binaların görkemi, yaşam refahı, rakam cümbüşü, tüketim bolluğundan herkes gibi biz de nasibimizi aldık.

Terminal de yiyecek içecek hizmeti veren Eat&Go’nun sahibi olan Adanalı İşadamı Hasan Surözü, terminaldeki yenileme çalışmaları kapsamında zeminin Türk mermerleriyle döşenmesi konusunu Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan’a anlattı.

BM Genel Kurul çalışmaları için New York’ta bulunan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu’na Amerikan Posta Servisi’nden onaylı Türkiye ve KKTC bayraklı posta pulları serisi hediye edildi

»EROĞLU: TADF’I TAKDİR EDİYORUZ

BM Genel Kurul çalışmaları için New York’ta bulunan KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu, TADF Başkanı Ali Çınar ve TADF Derneklerden Sorumlu Başkan Yardımcısı Dr Hakan Karalok’u,

BM KKTC Temsilciliği’nde kabul etti. Yaklaşık 1 saat süren görüşmede ABD’de yapılan çalışmalar olmak üzere birçok konu gündeme geldi. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin tanıtımı için hem Grand Central’da düzenlenen Türk Festivali’ne hem de 32’ncisi yapılan Türk Günü Yürüyüş ve Festivali’ne katılımlarından dolayı teşekkür eden Ali Çınar, KKTCnin lobicilik ve ülke tanıtımı için daha yakın çalışmak istediklerini KKTC Cumhurbaşkanı’na iletti. KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu da,TADFnin çalışmalarını takdir ettiklerini ve Kıbrıs konusundaki gayretleri için de Kıbrıs Türk Halkı adına teşekkürlerini ifade etti. Eroğlu, “Kıbrıs sorununu çözmek istemeyen Rum Kesimi’nin, AB’ye üyelik ve BM’de

Amerika rüyasını gemiden atlayıp lokantada bulaşıkçılık, ehliyetten önce araba sahibi olan, kar-kış altında benzin pompalayan, çek yazmasını bilmeden konut satın alanları görünce kaçak Türklerin hikayelerinin gerçekliğine kanaat getirdik. Sonraları renkli ışıklarla donanmış binaların giriş kapılarında kış soğuğunda karton ambalajlara sığınmış evsizlerin görünümü, lüks yaşamın bittiği yerde yoksullukla kıvrananları izledik. Kavşaklarda çöp sepetlerinden köfte-ekmek artığının nasıl kapışıldığını da gördük. Sonradan bu manzaralara gözümüz alıştı. İleri dönemde dört bir kıta gençlerinin düşlerini süsleyen bu şehirde kaygılı bir hayat sürdüğümüzü farkettik. New York taşı toprağıyla aynı New York, ama zamanla bize öğretilenleri biz de yeni gelenlere, genç öğrencilere aktarmaya başladık:’’ Kaldırımda ters istikametten gelenlere çarpmamaya bak. Yabancıyla gözgöze gelmemeye dikkat et. Caddelerde bağıra çağıra nutuk atanların yanından geçme. Metroda sırtını duvara yasla, tren beklerken, arkanda kim olduğuna dikkat et. Evinin dış kapısı asgari çift kilitli olsun. Kapını beklemediğin kimselere açma.’’

Kıbrıs’ı temsil eden kesim olmasından dolayı samimi olmayan bir ortam içindeyiz” dedi. Annan Planı’nın büyük bir fırsat olduğunu belirten Cumhurbaşkanı Eroğ-

lu, KKTCnin bağımsızlık ve resmi temsiliyeti için gece gündüz çalışmalara devam ettiklerini de belirtti. TADF Heyeti ayrıca KKTC Cum-

hurbaşkanı Eroğluna, ABD içinde ve yurtdışında posta pulu olarak onaylanmış ve kullanılmaya başlanan ‘KKTC Bayrakları Pul Seti’ni hediye etti.

TÜRK YARGIÇ CEYHUN KARAHAN’IN SEÇİM YARIŞI (CEMİL ÖZYURT / POSTA212) ABD’de adalet mekanizmasında görev yapan en üst düzey Türk olan Teksas eyaletinin Houston şehrindeki Harris County Crimal Mahkemesi’nde görevli yargıç Ceyhun (Jay) Karahan, yeniden seçilmek için 4 Kasım’daki seçimlere hazırlanıyor. Aynı mahkemede 1 Ocak 2003 tarihinden beri yargıç olarak görev yapan Karahan yeniden seçilmek için desteğe ihtiyacı var. Turkish PAC tarafından organize edilen bağış kampanyasında toplanan miktar Judge Jay Karahan seçim kampanyasına hibe edilecek. 1978 yılında Florida State University’den mezun olan ve 1983’te South Texas College’da hukuk okuyan Karahan, Teksas’ta farklı mahkemelerde görev

Doğan Uluç doganuluc@aol.com

TADF’DEN GÜL VE EROĞLU’NA SÜRPRİZ HEDİYE (NEW YORK –POSTA 212) Türk Amerikan Dernekleri Federasyonu (TADF) heyeti, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile geçtiğimiz hafta yapılan Sivil Toplum Kuruluşları toplantısı sonrası Amerikan Posta Servisi’nden onaylı ‘Türk Bayraklı Posta Pulları Seti’ni hediye etti. Hazırlatılan özel pulların hem Amerika içinde hem de uluslarası postada kullanabileceğini belirten TADF Başkanı Ali Çınar, yapılanların kalıcı ve sürekli olması için çalışmalara devam ettiklerini belirtti.

3

aldı. Texas’ta ceza hukuku alanında uzmanlık sertifikası bulunan Karahan, 1989’da Amerikan Başsavcısı tarafından farklı eyaletlerde böbrek hırsızlığı yapan bir çeteyi çökerttiği için özel ödülle ödüllendirildi. 1991’de kendi şirketini kurarak Huston merkezli Fortune 100 şirketlerine danışmanlık veren Karahan, 1987-1997 yılları arasında South Texas College’da ders verdi. 2000 yılında Houston Barosu’nda ceza hukuku bölümünün başkanlığını yapan Karahan, 2005’de Houston Barosu Adalet Komitesi eş başkanlığını yaptı. Amerika’daki adalet sistemi üzerine sayısız makelesi bulunan Karahan’a bağışta bulunmak isteyenler, www.turkishpac.org. donations yardımda bulunabilir. (www.turkavenue.com)

GENÇ TÜRK CAZCILAR WASHINGTON’I SALLADI (WASHINGTON -POSTA 212) Washington Türk Amerikan Derneği’nin (ATA-DC) 27 Eylül akşamı T.C. Büyükelçiliği rezidansında düzenlediği caz konseri büyük ilgi gördü. Yaklaşık 100 kişinin katılıldığı davet, Washington’daki 11. Türk Festivali’ne bağış toplamak amacıyla organize edildi. Hacettepe Üniversitesi’nde 2009 yılında Emre Kartari tarafından kurulan genç topluluk, devlet destekli ilk caz programı olma özelliğini taşıyor. ATA-DC Başkanı Gizem Şalcıgil White, Elçi Müsteşar Tugay Tunçer ve Meridian Uluslararası Merkezi Başkanı Büyükelçi Stuart Holliday’in birer konuşma yaptığı gecede müziğin ve kültürel öğelerin toplumları bir araya getirmesinin önemi üzerine vurgu yapıldı.

‘Güneşin Oğlu’ Madison’da (MADISON - POSTA 212) Madison Türk Öğrenciler Birliği (Madıson Association of Turkish Students) tarafından düzenlenen bir etkinlikte “Güneşin Oğlu” filmi sinemaseverlerle buluşacak. Haluk Bilginer ve Özgü Namal’ın iki aşığı canlandırdığı fantastik komedi filmi ‘Güneşin Oğlu’, Madison’daki “Türk Filmi Geceleri” etkinliği kapsamında İngilizce altyazı ile gösterime konulacak. Türk ve Amerikan izleyicilerin büyük bir katılım göstermesi beklenen film gösterimi, 3 Ekim’de saat 20.15’te Wisconsin–Madison Üniversitesi’nde yapılacak.

ORTADOĞU’DA ‘İSLAM VE ÇATIŞMA’ PANELİ (MINNESOTA – POSTA 212) Barış ve Özgürlük için Uluslararası Kadın Birliği’nin (WILPF) düzenlediği panelde Türk toplumunu Minnesota Türk Amerikan Birliği (TAAM) temsil etti. Geçtiğimiz hafta Minneapolis’te Barış ve Özgürlük için Uluslararası Kadın Birliği’nin ev sahipliğinde gerçekleşen “Orta Doğu’da İslam ve Çatışma” başlıklı panel-

de Türk toplumu TAAM tarafından temsil edildi. Van Cleve Toplum Merkezi’nde düzenlenen toplantıya, WILPF’in ve bir çok adalet ve barış organizasyonunun yanı sıra, TAAM Başkanı Ali Durgunoğlu da katıldı. Panelin moderatörlüğünü ise Minnesota Birleşmiş Milletler Derneği’nde uzun yıllar başkanlık yapan Zehra Avşar Keye yaptı.

‘’Akıl Hastalıkları Hareket Hattı’’ direktörü Dr. D.J. Jaffe, New York’ta yaşayan 33 bin evsizin 11 bininin ciddi akıl hastalığı çektiğini söylüyor. Dr. Jaffe New York resmi makamlarını ciddi şekilde uyarıyor: ‘’ Bu hastalar tedavi görmezse tünel ve metro istasyonlarında trenini bekleyen yolcuları raylara iterek ölümlere sebeb olacak. Cezaevlerindeki akıl hastaları, şizofren, psikopatların hastanelere götürülüp tedavie alınması lazım. Aksi halde trajik ölümlerin durması mümkün olmayacak. Otomatik silahla katliama yönelen genç öğrenciler de, kundakçılıkla öz ailesini, komşularını yakanlar da akıl hastaları. ‘’ İnsanlar kime güven duyacaklarını bilemiyorlar. Azılı caniler arasında çocuklu ev kadını, iş adamı, öğrenci ve polisler de var. Komşularının ‘’efendi, iyiliksever’’ diye nitelediği 28 yaşındaki polis Gilberto Valle küçük kızları kaçırıp iğfal ettikten sonra öldürüp etlerini yemeyi planladığı için cezaevine gönderildi. Altı yıllık polise yamyamlığında oto tamircisi Bolice Van Hise, üvey kızı ile 7 yaşındaki yeğenini de kurban etmeyi önermişti. İstatistiklerde öğrencilerin katledildiği okul baskınları ve silahlar birinci planda geliyor. 310 milyon nüfuslu Amerika’da insandan çok silah var. Cato Enstitüsü’nde araştırmacı Trevor Burrus ‘’Yasalara uyan Amerikalılar savunmak için silah kullandığında cürümleri önlüyorlar.’’ diyerek silah kullanımını destekliyor. Burrus, Adalet Bakanlığı’nda silahların 110 bin kere masum insanların can kurtardığının kayda geçtiğini belirtiyor.Araştırmacı, diğer kayıtlarda Amerikalıların yılda 830 bin ile 2.45 milyon kere silahların korunma amacıyla kullanıldığını ifade ediyor. Gene de beş kıta insanları buraya kapağı atmak için fırsat gözlüyor. Tılsımlı bir ülke, Amerika. Hurriyet.com.tr’den alınmıştır

ATATÜRK ŞİİR YARIŞMASI (NEW YORK – POSTA 212) Türk Amerikan Dernekleri Federasyonu (TADF), 10 Kasım Atatürk’u Anma Programı çerçevesinde bir şiir yarışması düzenleceğini açıkladı. Birinciye; Mini İpad, İkinciye; Digiturk Paketi, Üçüncüye; Hediye Çeki Ödüllerinin verileceğini duyuran Türk Amerikan Dernekleri Federasyonu, 7 Kasım’a kadar şiirleri e-mail yolu ile info@ tadf.org veya posta yolu ile “TADF-Ata-

türk Şiir Yarışması, 600 3rd Avenue, 2nd Floor, New York, NY 10016 “ yollanabilicegini, ilk 3’e giren yarışmacıların isimlerinin ise, 10 Kasım’da New York’ta gerçekleştirilecek, “10 Kasım Atatürk’ü Anma Günü Programı”nda açıklayacaklarını belirtti.

»YARIŞMANIN KURALLARI: ● Şiir Yarışmasına katılım yaş sınırı 6 ile 14

yaş arasıdır. ● Şiire katılım sadece Ame-

rika Birleşik Devletleri içinde geçerlidir. ● Katılım İngilizce veya Türkçe olabilir. ● Yarışmacılar posta veya email yolu ile yarışmaya katılabilirler. ● Yarışma için gönderilen şiirlerin yarışmadan sonra geri gönderilmesi mümkün değildir. ● İlk üçe giren şiirler beş kişilik bir jüri tarafından belirlenecektir.

ROCHESTER ATATÜRK OKULU YENİ DÖNEM EĞİTİME BAŞLADI (ROCHESTER - POSTA 212) Rochester Türk Cemiyeti Atatürk İlkokulu 2013-2014 eğitimöğretim yılına başladı. Bir süredir yeni sınıfları hazırlanan Atatürk Okulu geçtiğimiz yol yeni eğitim-öğretim yılına başladı. Okul yönetimi, henüz kayıt yaptırmayanlar öğrencilerin velilerinin bir an önce yönetim kurulu üyelerine başvuruda bulunması gerektiğini duyurdu.

HABER OLMAK İÇİN...

haber@posta212.com


4

Gündem

2 Ekim 2013 Çarşamba

ABD’DEN TÜRKİYE’YE ÇİN TEPKİSİ... ABD yönetimi, Türkiye’nin ABD’nin yaptırımı altındaki bir Çin şirketiyle füze anlaşması imzalama kararına tepki gösterdi (WASHINGTON - POSTA 212) Uzun menzilli füze savunma sistemi ihalesinde, Çin Halk Cumhuriyeti’nden CPMIEC firması ile sözleşme görüşmelerine başlanacak. Başbakan Erdoğan başkanlığında toplanan Savunma Sanayii İcra Komitesi, uzun menzilli bölge hava ve füze savunma sistemi projesi kapsamında Çin Halk Cumhuriyeti’nden CPMIEC kuruluşu ile değerlendirmeye esas teklif bedeli üzerinden, sistemlerin ve füzelerinin Türkiye’de ortak üretilmesi amacıyla sözleşme görüşmelerine başlanmasına

karar verildi. Reuters ajansının haberine göre, ABD Dışişleri Bakanlığı’ndan bir sözcü, “Türk hükümetinin ABD’nin yaptırım uyguladığı bir şirketle, NATO sisteminde ya da kolektif savunma kapasitesi içinde kullanılamayacak bir füze savunma sistemi için görüşmeler sürdürmesiyle ilgili ciddi endişelerimizi ilettik. Bu konudaki görüşmelerimiz sürecek” dedi. ABD sözcüsü böylelikle, Türkiye’nin Çin ile ortak üreteceği füzelerin NATO kapsamında kullanılamayacağını da açıkça ortaya koymuş oldu.

BBC: NATO’YA ‘ONE MINUTE’ Mİ? (LONDRA - ANKA) Türkiye’nin uzun menzilli füze savunma sistemi ihalesinde NATO ülkeleri yerine Çin’i tercih etmesinin Ankara’nın hem Washington, hem de Brüksel ile ittifak açısından “ciddi” soru işaretlerine neden olduğu belirtiliyor. BBC Türkçe tarafından yayınlanan bir analizde Çinli CPMIEC firmasının Suriye, İran ve Kuzey Kore’yi ilgilendiren “nükleer silahların yaygınlaştırılması anlaşmalarını ihlal ettiği gerekçesiyle Şubat 2013’ten itibaren ABD’nin yaptırım uygulanan firmalar listesinde olmasının “durumu daha da ciddileştirdiği” savunuluyor. ABD Dışişleri Bakanlığı’ndan ismi açıklanmayan bir sözcünün, Türk hükümetinin kararı açıklamasının hemen ardından Washington’un “ciddi kaygılarını” Ankara’ya aktardığını bildirdiği belirtilen analizde, sözcünün açıklamasında Türk hükümetinin ABD tarafından yaptırım uygulanan bir firmayla görüştüğüne dikkat çekilirken, söz konusu Çin füze savunma sisteminin NATO sistemlerine ya da toplu savunma kabiliyetlerine entegre edilemeyeceğinin de “açıkça” belirtildiği kaydediliyor. Analizde ayrıca, “Bu konudaki görüşmelerimiz sürecek” denilerek Washington’un bu “işin peşini bırakmayacağı” mesajını da verildiği yorumu yapıldı.

» ‘SİYASİ SONUÇLAR DA OLABİLİR’

Ankara’nın Çin firmasını tercih etmesinin “siyasi sonuçları”nın da olabileceği vurgulandığı analizde şöyle denildi: “Türkiye’nin Çin firmasını tercihi iki açıdan sorunlu. ‘Birincisi, Türk yetkililer bu alacakları sistemi NATO’ya entegre edemeyeceklerini biliyor olmalılar (…)‘İkinci soru; bu tercih Türkiye açısından müttefiklik ilişkisini gözden geçirme anlamına mı geliyor? NATO ülkeleri, geçen yıl Türkiye’nin başvurusu üzerine hemen Patriotlar yerleştirildi. Hükümetin bu tercihi tartışılacak bir gelişme.”

AHMET BUĞDAYCI

Erdoğan direksiyonu Çin’e mi kırıyor? Çinliler sistemleri teslim etmenin yanı sıra, Sabiha Gökçen Havaalanı’nın yanına dev bir teknoloji parkı kuracaklar ve uzun mesafeli füze-hava savunma sistemleri alanında Türkiye’ye teknoloji transferi yapacaklar. Dev ihaleye, Çinli devlet firması CPMIEC’in FD-2000 sisteminin yanı sıra, Amerikan Raytheon ile ANALİZ Lockheed Martin şirketlerinin ortak yapımı Patriot, Fransız-İtalyan ortak şirketi Eurosam’ın SAMT/T sistemi bazlı Aster 30 ve Rus devlet şirketi Rosoboronexport’un S-300 sistemleri katıldı. Amerikan şirketinin güvenlik riski nedeniyle teknoloji paylaşımına sıcak bakmaması, Avrupalıların teklifinin pahalı olması, ihaleden elenmelerinde temel neden oldu. Rus tarafı ise Rusya’nın Suriye’ye verdiği destek ve Suriye füze sistemlerinin mimarı olmasından ötürü, siyasi nedenlerle ihale dışı bırakıldı. NATO’nun ikinci büyük ordusuna sahip Türkiye’nin kendi askeri teknolojisini üretme arzusu Çinliler’in seçiminde etkili olurken, diğer yandan NATO’nun patronu ABD, ihalenin Çinli bir firmaya gitmesinden son derece rahatsız. Üstelik ABD, Çinli CPMIEC firmasını, İran, Kuzey Kore gibi ülkelere askeri teknoloji transferi yaptığı için, kara listeye almış durumda. Batı tarafından terorist sınıflamasında yer alan ülkelere yardım eden bir şirkete hava savunmasını teslim eden Türkiye’nin bu kararına ABD’nin nasıl bir tepki vereceği henüz belirsiz. FD-2000 teknolojik açıdan Amerikan Patriot füze sistemine şaşırtıcı derecede benziyor. Hatta bu benzerliğin, Çinlilerin bu teknolojiyi Amerikalılar’dan hacklediği söylentilerine yol açtığını ekleyelim.

Türkiye uzun mesafeli füzeler, hava savunması gibi unsurlardan oluşan dev askeri ihaleyi Çinli bir firmaya verdi. T-Loramids kod adlı 4 milyar dolarlık ihaleyi, 1 milyar dolarlık indirimle Çinliler 3 milyar dolara yapacak FD_2000’in kağıt üzerinde teknolojik olarak mükemmel durmasına karşın, henüz bir savaşta test edilmemesi sistemle ilgili en büyük soru işareti. Çin hükümetinin, belki de bu sistemi gerçek bir savaşta denemek ve elde edeceği datalara göre teknolojisini güncellemek amacını da – açıkça olmasa da- taşıyor olması muhtemel. Çin açısından bu ihale, dolaylı olarak Pekin’e yönelecek uzun erimli füzeler için de test anlamına geliyor. Fiyat, teknoloji paylaşımı gibi unsurlar açısından bakıldığında Erdoğan’ın seçimi akılcı gözüküyor. Ama bir yanıyla da Türkiye’nin NATO ve ABD’ye askeri bağımlılığı açısından bu karar bir kırılma noktası. Üstelik halen altı Amerikan Patriot bataryasını topraklarında barındıran Türkiye’nin bu kararının Suriye iç savaşının ortasında gelmesi, ABD’ye ve NATO’ya bir tür meydan okuma anlamına da geliyor. Her zaman NATO’nun en sadık müttefiklerinden biri olarak addedilen Türkiye, ilk defa NATO’nun iradesine karşı geliyor. İki yıldır Esad rejiminin bir an önce devrilmesini isteyen Başbakan Erdoğan’ın, ABD’nin Suriye ile ilgili müdahale isteksizliğinden ötürü son derece hayal kırıklığına uğramış olması da işin başka bir cephesi. Türkiye’nin Suriye’ye yönelik agresif tavrının, aynı zamanda Suriye’den gelebilecek bir kimyasal saldırı tehdidini de hep canlı tuttuğunu bir köşeye yazmak lazım. Ayrıca, Türkiye’ye yerleştirilen NATO anti-füze savunma sistem-

lerinin (Patriot) etkinliği konusunda da ciddi şüpheler var. Bu konunun uzmanlarından Sait Yılmaz, Today’s Zaman’a yaptığı açıklamada Patriot’ların Suriye’den yöneltilecek kısa mesafeli füzelere karşı etkin olamayacağını ileri sürüyor ve Türkiye’ye yerleştirilen altı Patriot bataryasının NATO’nun Türkiye’ye sembolik bir desteğinden öteye geçmediğini söylüyor. Diğer yandan, Suriye aslında Türkiye’nin füze savunma oyununda minör bir role sahip. Türkiye asıl tehdidi İran’ın uzun menzilli füzelerine karşı hissediyor. İhale kararının arkasında yatan nedenleri derinlemesine anlamak için 2011’e geri gitmek gerekiyor. 2011’de Obama yönetimi, Türkiye’nin NATO/ABD balistik füze sistemindeki rölünün sadece Malatya’da kurulacak bir radar istasyonuyla sınırlı olduğunu açıkladı. Tabii, radar istasyonunun temel işlevi İran’ın nükleer ve askeri haraketlerini izlemekti. İran,

kendisini izlemeye yönelik bu istasyonla, Türkiye’nin İran tehdidine karşı kendi kaderine terkedildiği şeklinde sert bir açıklama yapmaktan geri kalmadı. Daha da geriye, 2006’a gidersek, Türkiye’nin ABD ile sürtüşmesi netleşiyor. 2006’da Türkiye 50 saldırı amaçlı helikopter için ihale açtı. ABD şirketlerinin spesifik yazılım kodlarına israrla erişim isteyen Türkiye, güvenlik riski nedeniyle ABD tarafından reddedilince, 3 milyar dolarlık proje bir İtalyan firmasıyla ortaklaşa yapıldı. İşte, son iki yıldır tartışılan ihale sürecinde, Türkiye’yi FD-2000 sisteminin satın alınmasına getiren dinamikler böyle işledi. Türkiye böylece, radar istasyonunda NATO ile beraber hareket ederken, Çin füze sistemi ile de NATO’lu olmayan, İran açısından daha az rahatsız edici olabilecek bir stratejiye oynuyor. Rusya’nın BM yaptırımları nedeniyle İran’a S-300 sistemini vermekten vazgeçmesi ve İran’ın da FD-2000’i değerlendirmeye alması işi daha da ilginç hale getiriyor. Çin füze sisteminin NATO’nun mevcut sistemleriyle uyumsuz olabileceği tehlikesine dikkat çekenler, yine NATO’ya bağlı Yunanistan’ın Ruslardan satın aldığı S-300 sistemini sorunsuz bir şekilde entegre ettiğini gözden kaçırıyorlar. Uzmanlar işin bu kısmının ek yazılımlarla çözülebileceğini söylüyor. Erdoğan bu adımıyla kendisini savunmaya (Suriye’ye) isteksiz ve yakın tehlikelere (İran) açık bırakan NATO veya ABD’den bağımsızlaşmak istediğini açıkça gös-

teriyor. Askeri taraf böyleyken, AB’ye tam üye olma düşünü de bir kenara bırakan Erdoğan, artık Türkiye’yi Orta Doğu’da Avrupa’nın ön cephesi olarak konumluyor ve kendi savunma sistemlerine sahip olarak İran ve Suriye ile ilişkilerini ikili bir eksene çevirmek istiyor. Tabii, Çin de bu hamlesiyle Türkiye’nin NATO’nun füze sistemine entegrasyonunu engelliyor ve belki de orta dönemde siyasi olarak Avrupa’nın ve Orta Doğu’nun ön kapısını kendine yakınlaştıracak bir satranç oyununda taşları sabırla oynuyor. Direkt Amerikan çıkarlarını karşısına alan bir stratejik bir adım atıyor Türkiye. Ancak bu ihale bir savunma teknolojisi satın almanın teknik analizinin ötesinde, Türkiye’nin siyasi yörüngesini de yakından ilgilendiren bir sürecin kapılarını açacak anlamlar taşıyor. Erdoğan’ın bir süredir, Batı’nın dışında Çin ve Rusya eksenli otoriter bir dünyaya yönelebileceğinin işaretlerini vermesi önceleri pek ciddiye alınmamıştı. Şimdi, ABD’nin ve NATO’nun süreçteki yanlışlarla dolu payının inkar edilemeyeceği, bu askeri adımın siyasi açılımları da gündeme getirebileceği bir döneme giriyoruz. Gezi direnişleri sırasında önce Batı’yı direkt, sonra ABD’yi dolaylı olarak karşısına alan Erdoğan, Türkiye’yi bambaşka bir yöne götürebilecek bir yolculuğun altyapısını mı oluşturuyor? Giderek otoriterleşen rejim, liberal Batı’dan vazgeçerek otoriter bir dünyaya doğru mu yelkenlerini açmanın hesabını yapıyor? Acaba Erdoğan’ın demokratik dünya açısından sağduyudan uzak bulunan Gezi’deki otoriter tavrı, önceden tasarlanan bir sürece yönelik bilinçli bir tutum muydu? Üzerinde durulması, tartışılması gereken, Türkiye’nin yeni bir yöne girebileceğinin belki de en somut adımıyla karşı karşıyayız.

ABD’DE NÜKLEER GÜCÜN İKİ NUMARALI SORUMLUSU GÖREVDEN ALINDI ilk Nebraska’da bulunan Stratejik Komutanlık’ta çalışan ve ABD’nin nükleer gücünün iplerini elinde tutan iki numaralı komutan, kumar nedeniyle görevden alıntı (NEBRASKA – POSTA 212) ABD’nin iki numaralı nükleer komutanı kumarla ilgili iddialar sonucunda açılan soruşturmada görevinden alındı. ABD Stratejik Komutanlık’ta eşine rastlanmamış bu karar bir ay önce verildi ancak basına açıklanmadı. Stretejik Komutanlık’ın başındaki Hava Kuvvetleri Komutanı Robert Kehler, komutan yardımcısı Tümamiral Tim Giardina’yı, eylül ayı başında görevinden aldı. Giardina hala komutan olsa da, nükleer silahlar ya da güvenlik izni gerektiren konularda karar ve-

remiyor. Birlik sözcüsü Albay Pamela Kunze, Kehler’in Savunma Bakanı Chuck Hagel’dan Giardina’nın görevine dönmesini istediğini de açıkladı. Ancak soruşturma hala sürüyor ve Giardina’nın görevine iade edilip edilmeyeceğine henüz karar verilmedi. Soruşturma konusunda bilgisi olan, ancak isimlerini açıklamayan iki yetkili, sorunun kumarla ilgili olduğunu söyledi. Nebraska’da Omaha yakınlarında bulunan Stratejik Komutanlık, Amerikan Ordusu’nun nükleer savaş birliklerinin yönetiminden sorumlu. Geçtiğimiz ilkbaharda Kuzey Dakota’daki Minot Hava Kuvvetleri Üssü’ndeki nükleer füze birliğindeki sorunlu bir teftişin ardından 17 hedefleme kontrolü subayı ve eğitimden sorumlu yetkili görevlerinden alınmıştı. Ağustos ayında ise Montana’daki Malmstrom Hava Kuvvetleri Üssü’nde güvenlik teftişi başarısız olmuş, dokuz gün sonra güvenlik güçlerinden sorumlu bir yetkili daha görevinden alınmıştı.

kez oluyor


Ekonomi Ticaret

2 Ekim 2013 Çarşamba

5

SURİYELİ ZENGİNLERİN PARASI TÜRKİYE’YE AKIYOR

GELİR UÇURUMU DERİNLEŞİYOR Amerikan nüfusunun en zengin yüzde 1’lik kesimi, geçen yılki hane başına düşen gelirden son 80 yılın yüksek payını aldı. Zenginlerin payı sürekli artarken, geri kalan yüzde 99’luk kesimin gelirlerindeyse yüzde 1’lik artış bile olmadı (POSTA212) Yüzde 1’lik en varlıklı kesim, en son 1928’de, yani Büyük Buhran’ı tetikleyen borsa krizinden bir yıl önce ülke genelindeki gelirin yüzde 19’unu almıştı. Öte yandan Amerikalıların en zengin yüzde 10’luk kesimiyse 2012 yılında hane başına düşen gelirin yüzde 48’ini, yani neredeyse yarısını elde etti. Bu, konuya ilişkin istatistiklerin tutulmaya başlandığı 1917 yılından bu yana elde edilen en yüksek oran. Bu veriler, kısaca IRS olarak bilinen Amerika İç Gelir (Vergi) Da-

iresi’nin istatistiklerini değerlendiren bağımsız bir kaynaktan elde edilmiş. Verileri inceleyen uzmanlardan biri de Berkeley’deki Kaliforniya Üniversitesi’nden iktisatçı Emmanuel Saez. Saez, en zengin Amerikalıların gelirinin geçen yıl daha da arttığını söylüyor. Bunun nedeni, geçtiğimiz ocak ayında yürürlüğe giren ve sermaye gelirleri vergilerinin artırılmasını öngören yasa. Saez, yatırımcıların yasadan etkilenmemek için hisse senetlerini satmayı tercih ettiğini belirtiyor.

» GELİR ADELETSİZLİĞİ İktisatçı Emmanuel Saez, 20082009 ekonomik krizinden sonra toparlanmanın başladığı 2009-2012 yılları arasında, Amerikan nüfusunun en çok kazanan yüzde 1’lik kesiminin, ülke genelinde elde edilen gelirin yüzde 95’ini aldığına dikkat çekiyor. Saez, “ 2012’de en zengin yüzde 1‘lik kesimin gelirleri yüzde 20 oranında arttı. Geri kalan yüzde 99‘luk kesimin gelirlerindeyse yüzde 1‘lik artış bile kaydedilemedi” diyor. (VOA)

ABD’nin Onur Air’a İran asıllı ortak nedeniyle uyguladığı ambargo, İranlı yönetici Mahdi Shams’ın görevinden ayrılması üzerine kalkıyor

ABD Onur Air’e ambargoyu kaldırıyor (NEW YORK – POSTA 212 ) ABD Başkanı Obama ve İran Cumhurbaşkanı Ruhani görüşmesi ile 35 yılın ardından başlayan yeni dönemin etkileri ilk olarak ekonomik alanda görülmeye başlandı. ABD, İran asıllı yönetici Mahdi Shams nedeniyle Onur Air’a ambargo uygulamaya başlamış, bu nedenle de uçak yedek parçalarına el koymuştu. Yaklaşık 250 bin dolar bedelindeki yedek parçalar arasında uçak koltuk ekipmanları da vardı. Hürriyet gazetesi yazarlarından Sefer Levent’in konuyla ilgili yazdığı habere göre, ABD ambargonun kalkması için 3 şart öne sürdü. Bu şartlardan biri Onur Air’in İran asıllı ortağı Mahdi Shams’ın geçtiğimiz cuma günü görevinden ayrılması ile yerine getirilmiş oldu. Onur Air’in kesinlikle İran’a uçmaması ve İran’a sermaye transferi ve uçak başta olmak üzere her türlü malın aktarılmasının kesinlikle engellenmesi de diğer iki şartı oluşturuyor. Öte yandan Onur Air İran’a direkt uçmadığı ve Mahdi Shams’ın İran’a sermaye veya başka bir aktarımda bulunma-

yacağına ilişkin taahhüt de vermesi ile şartlar yerine getirilmiş oluyor. Dolayısıyla uzlaşmanın sağlanması halinde ABD’nin, Onur Air’e uyguladığı ambargonun sona ermesi ve yedek parçaların serbest bırakması bekleniyor.

» TÜRKİYE VE İRAN KAZANÇLI ÇIKACAK

Onur Air’a uygulanan ambargonun kalkmasıyla başlayan süreçte İran ve ABD’nin yanı sıra Türkiye de kazanacak. ABD’nin uy-

guladığı ambargo nedeniyle elindeki kaynakları yurtdışında değerlendirmekte zorlanan İran, Türkiye ve Dubai üzerinden giriş yaptı. Elinde 7-8 milyar dolarlık kaynak bulunduran Mahdi Shams’ın merkezinde bulunan fon, Türkiye’ye Onur Air ve Ulusoy’a giriş yaptı. Öte yandan Türkiye’nin başta doğalgaz olmak üzere İran’a önemli bir enerji borcu bulunuyor. İran’a uygulanan bazı ambargolar nedeniyle Tahran’a transferi mümkün değil. ABD’nin İran’a altın satışını yasaklaması

Bakan Çağlayan da devreye girmişti ABD’nin Onur Air’e uyguladığı ambargo son olarak 16 Eylül’de Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan’ın Washington ziyaretinde de gündeme gelmişti. Çağlayan, gazetecilere Onur Air’e İranlı ortağı nedeniyle ambargo uyguladığını, yedek parçalarına el koyduğunu belirterek, “Sorunu çözme yolunda adım attık. Onur Air’in Türkiye’de saygın bir havayolu olduğunu söyledik. Gerekirse ortaklık yapısını dahi gözden geçirebileceği teminatını da vurguladık” demişti.

nedeniyle de Türkiye’nin borcunu altın veya diğer emtialarla ödeme şansı da kalmadı. Dolayısıyla Türkiye bu fon ya da fonlarla borcunu ödemeyebilme şansı yakalarken, İran da Onur Air başta olmak üzere şirketlere satın alma yolu ile kaynak aktarabilecek ve yatırım yapabilecek. Sonuçta iran da Türkiye vu gelişmeden kazanmış oalçak.

» ABD SİPARİŞ YÜZÜNDEN KAZANACAK

Onur Air, Türkiye’de küçük bir şirket görünmesine rağmen İran fonlarının aktarılmasında kilit görevi görmesi nedeniyle oldukça önemli bir yatırım. Şirket önümüzdeki günlerde tıpkı THY ve Pegasus gibi çok yüklü uçak siparişleri verecek. Bu siparişlerin 7-8 milyar dolara ulaşması bekleniyor. Bu da bugünkü fiyatlar üzerinden yaklaşık 50 uçak demek. Onur Air’in böylesine önemli bir sipariş için kapısını çalacağı iki adres var. Birisi Avrupalı Airbus, diğeri ABD’li Boeing. Ben bu siparişlerin önemli bir bölümünde ABD’li Boeing’in tercih edileceği düşünülüyor.

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Başdanışmanı ve eski Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz BM Genel Kurulu için geldiği New York’ta Posta212’nin sorularını yanıtladı

BARBAROS SAYILGAN NEW YORK

■ Türkiye ekonomisinin bugünkü durumunu ve cari açığı değerlendirir misiniz? Şu anda Türkiye’nin ekonomisi son derece güçlü. Türkiye’nin çok güçlü bir kamu maliyesi var. Bankacılık sistemi son derece güçlü. Tek kırılganlığımız tasarruf oranlarımızın düşük olması. Tasarruf oranlarımızın düşük olmasının nedeni nüfusumuzun genç olup harcamaya yönelmesi. Yöneticiler bu konuda da bir kaç tedbir ortaya koydular, bireysel emeklilik gibi ama bunlar uzun vadeli tedbirler. Biz şu anda cari açığı yönetmekle sorumluyuz ve şu anda cari açık finansal istikrara zarar vermeden yönetiliyor. ■ Dünyada yeni bir ekonomik kriz bekleniyor mu? Sayın Ali Babacan’ın ABD’de gerçekleştirdiği toplantıda böyle bir izlenim edindik. Bu hangi pencereden baktığınıza bağlı. Bir pencereden bakarsanız dünyadaki bundan beş yıl önceki belirsizlikler giderek yerini belirliliğe bırakıyor gibi bir durum söz konusu. Diğer taraftan federal rezervin son dönemde aldığı kararlar ve bunun arkasından ortaya çıkan piyasa hareketleri ve dolayısıyla kur hareketleri, faiz hareketleri dünyanın yeni bir ortama gittiğini, bütün varlıkların yeniden fiyatlandığını gösteriyor. Dolayısıyla şu anda dünya artık riski, geçmiş beş yıllık döneme göre daha iyi yönetebilir hale geldi. Umarım bundan sonra da bir yanlışlık yapmaz. Ama dediğim gibi karar alma mekanizmaları özellikle gelişmiş olan ülkelerde çok ağır işliyor. ■ Suriye’de yaşanan olayların Türkiye’ye olan maliyeti nedir? Bu soru Cumhurbaşkanımıza da soruldu ve kendisi şu cevabı verdi, ben de aynı cevabı tekrar edeceğim: “İstenmeyen bir şey ama maalesef Türkiye bundan fayda görüyor” dedi Cumhurbaşkanımız. “Suriye’deki zenginler varlıklarını Türkiye’ye aktarıyorlar ve dolayısıyla Türkiye bundan faydalanıyor dedi ama bu hoş bir şey değil” dedi. “İnsanların varlıkları kendi ülkelerinde olmalı” dedi. Cumhurbaşkanımızın cevabı buydu.

SAMİ ALAN ONUR AİR KOKPİTİNE GEÇTİ Atlasjet’te İcra Kurulu Başkanı olarak görev yaparken sürpriz bir şekilde Onur Air’e transfer olan Sami Alan, önümüzdeki dönemde havacılıkta kritik bir rol üstlenecek. Alan, THY’de önce danışmanlık yapmış sonra da Gelir Yönetim Başkanlığı görevini üstlenmişti. THY’nin bir alt marka ihtiyacı olduğuna karar verilmesi ile birlikte Anadolu Jet’in kurucu genel müdürü olmuştu. Son bir yıldır Atlasjet’te görev yapan Sami Alan’ın Onur Air’e agresif büyüme planları nedeniyle transfer edilgi düşünülüyor. Şirkette İcra Kurulu Başkanı ve Genel Müdür olarak görev yapacak olan Sami Alan’ın havacılıktaki tecrübesi nedeniyle Onur Air’e yoğunlaşması sürpriz olmayacak.


6

Ekonomi Para

2 Ekim 2013 Çarşamba

EN YÜKSEK ASGARİ ÜCRET KALİFORNİYA’DA

Kaliforniya’da asgari ücretin saatini 10 dolara yükselten yasa, Vali Jerry Brown tarafından imzalandı

AMERİKA ESİR OLDU KEPENK KAPANIYOR

(KALİFORNİYA – POSTA 212) Kaliforniya Valisi Jerry Brown, geçtiğimiz hafta önümüzdeki üç yıl içinde asgari ücrette 2 dolar artışı öngören yasayı imzaladı. Eğer bu arada başka bir eyalet benzer bir yasa geçirmezse, Kaliforniya ABD’de asgari ücretin en yüksek olduğu eyalet statüsünü kazanacak. Eyalet Senatosu Başkanı Darrell Steinberg yaptığı açıklamada “Kalifornia’nın asgari ücretle çalışan işçileri için haftalık birkaç dolar artış, ailelerini geçindirmekte onlara çok fayda sağlayacak” dedi ve altı yılın ardından maaş artışı kararının doğru bir adım olduğunu vurguladı.

KADEMELİ ARTIŞ Asgari ücret birer dolarlık iki kademe halinde artacak. İlk kademede 2014 Haziran ayında ücret saatlik 8 dolardan 9 dolara çıkacak. Ardından Ocak 2016’daki ikinci kademede 10 dolara çıkacak. Ekonomik Politika Enstitüsü’nün verilerine göre Kaliforniya’da asgari ücretle çalışan 3 milyon kişi yaşıyor. Çalışanlar, asgari ücretteki artışın ardından fiyatların da yükseleceğinden endişe etseler de, Vali Brown yaptığı açıklamada aksine, eyalette tüketici fiyatları artarken ücretlerin aynı kaldığını söylüyor.

EKONOMİ GÜÇLENECEK Yine de asgari ücret 10 dolar olduğunda büyük ihtimalle enflasyona çoktan yenilmiş olacağı söyleniyor. Çalışma İstatistikleri Dairesi’ne göre 2016 yılında 10 dolar bugünkü 9,36 dolar değerinde olacak. Meclis sözcüsü John A. Pérez de ücret artışının ekonomiyi zora sokacağı fikrine karşı çıktı. Pérez “Asgari ücretin saatte 10 dolara çıkması yıllık kazancı 4000 dolar artıracak ve 2,6 milyar doları işçilere verecek. Bu para marketlerde, okul alışverişlerinde ve eğitimde kullanılacak. Böylece sonunda California’nın ekonomisi güçlenecek ve ülkenin geri kalanının önüne geçecek” dedi.

Obama’ya karşı yürütülen bütçe kavgası Washington’ı esir aldı. İdari ve Bütçe Ofisi (OMB) Direktörü Sylvia Burwell 30 Eylül gecesi 12’ye 13 dakika kala bütün federal bakanlık ve ofislere hükümetin kapanmasıyla ilgili planlarını hayata geçirmeleri emrini verdi (İLHAN TANIR / WASHINGTONPOSTA 212) Amerika bir kez daha federal devleObama’nın göreve başladığından beri üçüncü kez yaşanan bir başka bütçe tartışması Washington’ı esir almış durumda. Amerikan Kongresi, Obama yönetimine tanınan bütçe limitini aşan harcama yetkisinin uzatılmayacağına karar verdi. Sorunun mali yılın son günü olan pazartesi günü, 30 Eylül geceyarısına kadar çözümlenmemesi nedeniyle federal hükümet harcama yapamaz duruma düştü ve salı gününden itibaren çalışmalarını durdurmaya başladı. 30 Eylül gecesi itibariyle Kongre’deki Cumhuriyetçiler ile Demokratlar anlaşamamış olsa da, sonraki günlerde müzakereler devam ede-

cek. Ama ABD devletinin acil olmayan servisleri durmaya başlayacak. Bununla birlikte kepenk kapanmasından etkilenmeyen ‘’olağanüstü’’ kurum ve hizmetler de var. Bunlardan bazıları ulusal güvenlik, acil hizmetler ile bazı sosyal güvenlik servisleri ve sağlık ödemelerinin yapılması olacak.

» KEPENK KAPANMA

SONUÇLARI

Bir milyona yaklaşan sayıdaki federal hükümet görevlisinin çalışma günleri azalacak, bazıları işten geçici olarak çıkmış olacak ve diğer bazıları ise para ödenmeden çalışmaları istenecek. Cumhuriyetçilerin çoğunlukta olduğu Temsilciler Meclisi’nde geçen hafta yapılan oy-

Açlık sınırı bin 32 TL, yoksulluk sınırı 3 bin 361 TL Türk-İş’in Açlık ve Yoksulluk Sınırı Araştırması’na göre, eylül ayında dört kişilik bir ailenin açlık sınırı bin 32 TL, yoksulluk sınırı 3 bin 361 TL oldu

(ANKARA - ANKA) Türk-İş, çalışanların geçim koşullarını ortaya koymak ve temel ihtiyaç maddelerindeki fiyat değişikliğinin aile bütçesine yansımalarını belirlemek amacıyla 26 yıldan bu yana her ay düzenli olarak yapılan “Açlık ve Yoksulluk Sınırı Araştırması”nın eylül ayı sonuçlarını açıkladı. Buna göre eylül ayında dört kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapması gereken gıda harcaması tutarı bin 32 TL oldu.

» İNSANCA BİR YAŞAM

Gıda harcaması ile birlikte giyim, konut, ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlar için yapılması zorunlu diğer harcamaların toplam tutarı ise 3 bin 361 TL oldu. Türk-İş’in araştırmasın-

da, dört kişilik ailenin “insan onuruna yaraşır bir hayat” sürdürebilmesi için yapması gereken harcama tutarı bu iken, tek bir işçi için hesaplanan yaşama maliyetinin bu ay bin 148 TL olarak hesaplandığı vurgulandı. Bekar bir işçinin temel alınarak belirlenen net asgari ücretin halen 803,68 TL olduğuna dikkat çekilen araştırmada, “Sosyal koruma ücreti olması gereken asgari ücret bugün milyonlarca işçinin tek geliridir ve bu durum çalışanların içinde bulundukları geçim koşullarının ağırlığını ortaya koymaktadır” denildi. Araştırmada, dört kişilik ailenin yaşam maliyetinin yılbaşına göre 153 TL artış gösterdiği vurgulanarak, gıda harcaması tutarına dokuz ayın sonunda gelen ek yükün ise 47 TL olduğuna dikkat çekildi.

lamada, hükümetin bütçe limitinin üzerinde harcama yapabilmesine imkan veren bir tasarı 189 ret oyuna karşı 230 oy ile geçmişti. Ancak Cumhuriyetçiler bu olanağın sağlanmasını, “Obamacare” adı verilen ve Amerikalılara sağlık sigortası almayı mecbur bırakan planın iptal edilmesi şartına bağlamışlardı. Bu yasa önce Senato’da reddedilip, Temsilciler Meclisine geri gönderildi. Temsilciler bu kez 1 yıl Obamacare yasasını erteleme teklifiyle geri geldiler. Pazartesi günü öğleden sonra, geceyarısına sadece saatler kala ise Senato bir kez daha, Temsilciler Meclisinden gelen erteleme kararını reddedip, sadece bütçeyi onama yasasını Temsilciler Meclisi’ne geri gönderdi. Senato’daki 54 Demokratın tümü redde katılırken, 46 Cumhuriyetçi senatör ise karşı oy kullandı.

» OBAMA: TESLİM OLMAM

Diğer taraftan Başkan Obama, öğle saatlerinde İsrail başbakanı Netanyahu’yu Oval Ofis’de kabulü sırasında, ‘’federal devletin kepenklerini kapanacağına teslim olmuş değilim. Bütçe limitini uzattıktan sonra Cumhuriyetçilerle ödeme konularında müzakeye açığım’’ dedi. Limit’in son tarihi Pazartesi gecesi olsa da, Salı ve Çarşamba günleri Kongre liderleriyle müzakereye devam edeceğini ifade etti. Başkan Obama ayrıca ‘’Askerlerimize maaşlarını öde’’ yasasını imzalayarak, federal devlet kapansa da, bundan ABD savunma gücü askerlerinin etkilenmemesini sağladı.

» ‘ BUNU YAPAMAZSINIZ’

Başkan Obama mali bütçe yılının tamamlanmasına sadece birkaç saat kala Beyaz Saray’da ani bir açıklama yaptı. Basın odasında yapılan ve Amerikan TV’lerinden canlı yayınlanan açıklamada, Obama son bir kez Cumhuriyetçilere seslenerek, kepenk kapanması halinde ekonominin olumsuz etkileneceği uya-

rısı yaparak “Bunu yapamazsınız” dedi şunları ekledi: ‘’İşinizi yapmak için fidye isteyemezsiniz.’’ Hükümetin kapanması halinde Amerikan halkının bedel ödeyeceğini hatırlatan Obama, “Federal hükümet Amerika’daki en büyük istihdam sahibi. Bu Amerikalılar bizim komşularımız.Okula giden bizim çocuklarımız.”dedi. Çözümün çok kolay olduğunu söyleyen Obama, kendisinin ismiyle anılan ‘’Obamacare’’ sağlık sigortasının kaldırılması veya ertelenmesinin imkan dışı olduğunu söyledi.

» TEKSASLI CRUZ ŞOV YAPTI

Teksas’lı Senatör Ted Cruz, geçe hafta çarşamba günü tam 21 saat Senato kürsüsünde konuşarak, filibuster denen ve Senato’da herhangi bir yasanın gündeme alınmasını engelleyici bir etkinlik yaptı. Cruz’un yaptığı etkinlik televizyonlarda yer bulmasına rağmen, bir show olarak algılandı ve senatörün 2016 Başkanlık seçimleri öncesi kendisini tanıtma girişimi olarak etiketlendi. Diğer taraftan Senato çoğunluk lideri Demokrat Senatör Harry Reid ise, Temsilcilerdeki Cumhuriyetçilere karşı verecekleri mesajın, “Ya açık bir uzatma kararı verin ya da hükümeti kapatın” olacağını ve Obamacare planına karşı çıkanlara boyun eğmeyeceklerini söyledi. Savunma bakanlığı, federal hükümetin işlemez duruma düşmesinin sakıncalarını belirten bir uyarı yaptı.

» CNN ANKETİ:

CNN tarafından yapılan ve Pazartesi günü açıklanan ankete göre, Amerikalıların yüzde 46’sı Amerikan devletinin kapatılmasından Kongre’deki Cumhuriyetçileri sorumlu tutarken, yüzde 36 ise Demokratları sorumlu tutuyor.

» İKİNCİ KRİZ: BÜTÇE TAVANI

Diğer taraftan, ABD yönetiminin endişelenmesi gereken bütçe problemi sadece kepenk kapatma veya harcama yetkisinin uzatılması ile sınırlı değil. Ekim ayının üçüncü haftasında ABD’nin 16.7 trilyon do-

larlık borçlanma tavanının yükseltilmesi gerekecek. Bütçe tavanının yükseltilmesi için Cumhuriyetçiler taviz arayışında. Bütçe tavanını yükseltmeye evet demek için öne sürülen şartlardan bazıları Obamacare’nin uygulanmasının bir yıl ertelenmesi, vergi yönetiminde bazı reformların yapılması, Keystone XL olarak anılan petrol boru hattına onay verilmesi veya kömür sektörü ile getirilen bazı düzenlemelerin iptal edilmesi ve başkaları. Amerikan Hazine Bakanlığı, 17 Ekimi, bütçe tavanının yükseltimesi için son gün olarak belirledi. Bu tarihe kadar tavan yükseltilmediği takdirde, dünya piyasalarının Amerikan bonolarına güveni sarsılması veya ABD’nin borçlanma faizlerinin artması gibi negatif etkiler bekleniyor.

» HÜKÜMET NEDEN KAPANIR?

Amerikan Anayasası, Kongre’ye harcama ve ödeme yetkisini vererek, bütçe üzerinde söz söylemekten sorumlu kılmıştır. Amerikan sağ ve solunun arasındaki ideolojik farklar artıp, polarizasyon derinleştikçe, bu Kongre’de bir kilitlenme şeklinde ortaya çıkmaktadır.

» 1995-1996’DAN BERİ İLK

ABD hükümet son kez 1995 yılında, o zamanki başkan Clinton ile Cumhuriyetçilerin çoğunlukta bulunduğu Meclis sırasında bir hükümet kapanmasına şahit oldu. O zamanki kepenk indirimi 21 gün sürmüştü. Toplamda ise 1977 ile 1995 arasında Amerikan hükümet tam 17 kez kepenklerini indirdi.

» PARA YOK HERKES EVİNE

İlk yapılacak, Amerikan devletinde çalışanların ‘’hayati’’ ve ‘’hayati olmayan’’ çalışanlar olarak 2 sınıfa ayrılması olacak. Farklı kaynaklara göre 3.5 milyon civarında çalışan ‘’hayati’’ olarak görülürken, 1 milyona yakın Amerikalı ise ‘’hayati olmayan’’ çalışan kategorisine ayrılacak ve evde oturacak. Durumdan Beyaz Saray çalışanları dahi etkilenecek. Reuters’e göre, Beyaz Saray çalışanlarının üçte biri evlerinde kalacak. Müzelerde çalışanların büyük bir kısmı da işlerine gelmeyecek.

» HAYVANAT BAHÇELERİ BİLE

Bir veya birkaç günlük kepenk kapatma, uzmanlara göre ABD hükümetini büyük ölçüde etkilemeyecek. Ama, Kongre ve Beyaz Saray anlaşamaz ise, bunun ABD’nin ekonomik büyümesine negatif etkisi görülecek. Moody’s rating ajansına göre, kepenk kapanma iki haftalık bir süreyi kapsarsa, bu ABD’nin yıllık GDP büyümesine yüzde 0.3, eğer bir aylık bir kapanma yaşanırsa ise yüzde1.4’lük bir negatif etki yapacak. Öte yandan pazartesi günü Amerikan borsaları, ABD hükümetinin kapanması endişesiyle düşüş yaşadı. Ancak henüz panik yok.


Finans

2 Ekim 2013 Çarşamba

7

ABD’DE BÜTÇE SAVAŞLARI

ABD Hazine Bakanı Lew, 17 Ekim’den sonra iglobal piyasaları korkunç bir tablonun beklediğini söylerken, en büyük neden olarak da ‘keskin partizanlık’ı gösterdi ABD’de bütçe ve borçlanma üst sınırının yükseltilmesi ile ilgili başgösteren keskin partizanlık ve orta noktada buluşamama ülkeyi sonuçları oldukça kötü olabilecek bir noktaya taşıdı. Hazine Bakanı Lew, Kongre’nin gerekeni yapmaması halinde 17 Ekimden sonra ABD’nin borçlarını ödeyemiyeceğini ve global piyasaları korkunç bir tablo beklediği uyarısını yaptı. Böylece ABD tarihinde ilk kez borç yükümlülüklerini yerine getiremiyecek bir duruma düşme riski ile karşı karşıya. ABD’deki yasalara göre borçlanma üst sınırının yükseltilmesi Kongre’nin iznine bağlı bir durum. Normal şartlarda sıradan vatandaşların bu rutinden haberi dahi olmayacak bir durum Kongre’nin aşırı partizanlığı yüzünden şu sıralar kamuoyunun gündemine oturmuş durumda. Temsilciler Meclisi’nin Cumhuriyetçiler, Senato’nun ise Demokratlar tarafından kontrol ediliyor olması ve Cumhuriyetçilerin borçlanma üst sınırını Başkan Obama’nın ilk döneminde gerçekleştirdiği sağlık reformuna “kaynak sağlanmamasi” şartına bağlaması işleri içinden zor çıkılacak bir hale getirmiş durumda. Çünkü Başkan Obama her ne olursa olsun böyle bir yasayı veto edeceğini uzun zamandır söylemekte. 2011 yılında da aynı sorunlar başgöstermiş ve iki partinin anlaşmazlığı ABD’nin AAA olan kredi notunu kaybetmesine sebep olmuştu. Hatırlanacağı üzere Uluslararası Derecelendirme Kurumu S&P ABD’nin kredi notunu AA+ ya indirmiş, global piyasalarda hisse senetleri büyük değer kaybetmişti. ABD Ticaret Bakanlığı’nın verdiği bilgiye göre dayanıklı tüketim malları için siparişler ağustos ayında yüzde 0. 1 oranında arttı. En az üç yıl kullanılabilecek eşyalar kategorisine giren dayanıklı tüketim malları temmuz ayında yüzde 8. 1 oranında düşmüştü. Hükümetin bütçe kesintilerinden etkilenen savunma harcamaları dışarıda bırakıldığında siparişler, motorlu araçlara olan yüksek talep sayesinde yüzde 0. 5 gibi oldukça sağlıklı bir oranda yükseldi. ABD’de Ticaret Bakanligi’nin bildirdiğine göre ABD ekonomisi yılın ikinci çeyreğinde(nisan-mayıs-haziran) yüzde 2. 5 oranında büyüdü. Bu aynı zamanda geçen ay yapılan ilk tahminlerle aynı oranda gerçekleşti. ABD’de Ticaret Bakanliği’nin verdiği bil-

giye göre tüketici harcamaları ağustos ayında bir önceki aya göre yüzde 0. 3 oranında arttı. Hükümetin bütçe harcamalarında aylardır devam eden kesintilere rağmen tüketicilerin harcamalarına devam etmesi oldukça olumlu. Bunun yanında tüketiciler siyasi tablodaki karamsarlığı görmezden gelmiyorlar. Nitekim Michigan Üniversitesi tüketici beklentileri endeksi eylül ayında son beş ayın ESEN ÜNAL en düşük seviyesine gerileyeesenun@gmail.com rek 77. 5 olarak gerçekleşti Çin’de imalat sektörü büyümesini eylül ayında da sürdürerek son 6 ayın en yüksek seviyesine ulaştı ve ekonominin son aylarda kazandığı ivmenin kalıcı olduğunu gösterdi. HSBC PMI ağustos ayındaki 50. 1 seviyesinden eylül ayında 51. 2’ye çıktı. Böylece merkezi hükümetin 2013 yılı için hedeflediği yüzde 7. 5’lik büyüme oranını yakalayabileceği söylenebilir. Almanya’da iş dünyasının beklentilerini ölçen aylık endeks eylül ayında 107. 7 seviyesine yükselerek Avrupa’nın en büyük ekonomisinde ileriye dönük morallerin yerinde olduğunu gösterdi.

WALL STREET RAPORU

FITCH TÜRKIYE’NİN CARİ AÇIĞINA DİKKAT ÇEKTİ Uluslararası derecelendirme kurumu Fitch net sermaye girişinin yavaşlamasının Türk ekonomisinde yavaşlamaya sebep olacağını ancak bunun krize neden olacak nitelikte olmadığını söyledi. Sıcak paraya olan bağımlılık Türk ekonomisinin en zayıf noktasını oluşturmakta. 2012’de düzelir gibi olan cari açık 2013’te tekrar yükselişe geçmiş durumda ve gayrisafi milli hasılanın yüzde 6’sini geçmiş durumda. Bu büyüklükteki cari

Gelecek Haftanın Önemli Ekonomik Takvimi Tarih 30/09/2013 1/10/2013 2/10/2013 3/10/2013 4/10/2013

Ülke ABD ABD Euro Japonya Japonya ABD ABD ABD ABD Euro Euro Euro Euro ABD ABD Euro Japonya ABD ABD ABD Euro Çin Türkiye Türkiye ABD ABD Euro

Konu Chicago PMI Dallas Fed imalat faaliyetleri endeksi Almanya perakende satışlar(Aylık) Japonya Tankan Anketi (Büyük işletmeler) İşsizlik oranı Motorlu taşıtlar satışları ISM imalat endeksi PMI imalat endeksi İnşaat harcamaları (Aylık) Almanya işsizlik oranı Euro bölgesi işsizlik oranı Almanya PMI imalat endeksi Euro bölgesi PMI imalat endeksi ADP istihdam raporu Enerji Bakanlığı enerji stokları raporu Avrupa merkez bankası faiz beyanı PMI imalat endeksi İşsizlik Başvuruları Fabrika siparişleri(Aylık) İSM imalat dışı endeks Euro bölgesi perakende satışlar PMI imalat endeksi Tüketici fiyat endeksi(Yıllık) Üretici fiyat endeksi(Yıllık) Tarım Dışı İstihdam İşsizlik Oranı Almanya üretici fiyat endeksi

Beklenti % 54.40 6.00 1.00% 7 11.9m 55.00 52.90 0.40% 6.80% 12.10% 51.3 51.1 100000 0.5% 313000 0.30% 57.00 0.20% 51.5 184000 7.3% 0.1%

Önceki % 53.00 5.00 -1.40% 4 12.6m 55.70 53.10 0.60% 6.80% 12.10% 51.3 51 176000 0.5% 305000 -2.40% 58.60 0.10% 51 8.20% 6.40% 169000 7.3% 0.5%

açığın finansmanı yine sıcak paradan geçmektedir. Global piyasalarda mayıs sonunda başlayan sermaye kaçışı Türkiye için sorunu biraz daha zora sokmuş durumda. ABD Merkez Bankasi’nin bono alım programında şimdilik değişikliğe gitmeyeceğini açıklamasından sonra Dolar/TL 1. 95’lere kadar gerilemiş, hisse senetleri yükselmişti. Ancak geçen haftaki yazımızda belirttiğimiz gibi bu sadece geçici bir durum. ABD’de gevşek para politikasının sonuna gelindi. Bundan sonra Türkiye’ninde içinde bulunduğu gelişmekte olan ülkeler için ucuz finansman kapısı kapanıyor. Kolay ve ucuz borçlanma devri sona eriyor.

İRAN’LA OLASI BİR ANLAŞMA PETROL PİYASALARI İÇİN NE ANLAM İFADE EDİYOR? İran’ın yeni seçilen baskani’nin göreve gelmesinin üzerinden pek bir zaman geçmeden batıya zeytin dalı uzatması birçoklarına sürpriz oldu. Önceki başkandan çok daha farklı ve yumuşak bir üslup seçen yeni baş-

kan bu tavrının meyvesini cuma günü ABD Başkanı Barack Obama ile bir telefon görüşmesi yaparak aldı. Bu aynı zamanda iki ülke arasında 1979’dan beri gerçekleştirilen en üst düzeydeki ilk görüşme. Önemli bir petrol üreticisi olmakla beraber ambargo altında yaşayan Iran’ın nükleer programı ile ilgili Bati’nin kaygılarını giderecek, şeffaf bir yol izlemeye karar vermesi halinde enerji piyasalarının nasıl bir tepki vereceği merak konusu. Yıllardır nükleer çalışmalarının insanı ve tıp amaçlı olduğunu iddia eden İran, Bati’nin nükleer silah peşinde koştuğu fikrini değiştirememiş ve ağır bir petrol ambargosu altında yaşamaktadır. Ülkenin para birimi rial yüzde 50’ye yakın değer kaybetmiş ve enflasyon hayatı zorlaştırmış durumda. Petrol ve gaz ülkenin en önemli gelir kaynağı ve yaptırımlar yüzünden günde bir milyon varilden fazla petrol dünya piyasalarında değil. Bazı enerji analistlerine göre Bati’nin İran ile arasındaki jeopolitik gerginlik petrol fiyatlarına 10 dolarlık bir ek yük getirmiş durumda. Bu bakımdan olası bir anlaşma ya da yumuşama petrol fiyatları üzerinde kuşkusuzki bir baskı oluşturacak. Böyle bir durum Türkiye gibi enerji ihtiyacını tamamen dışarıdan karşılayan ülkeler için güzel bir fırsat olacak. Bunlar olumlu beklentiler ancak öteki tarafta siyasi realiteler varki bunların üstesinden gelmek kolay olmayacak, özellikle İran için. İran başkanının ülkesine dönüşünde bazı protestolarla karşılaşması yolun dikenli olacağını göstermeye yetiyor. İran’da hala büyük bir anti-Amerikan, anti-batı hisleri çok yaygın. İç dinamiklerin buzları ne kadar eriteceği ve nükleer programda ne ölçüde şeffaf olacağını tahmin etmek güç. Hem siyasi hem de ekonomik avantajları bakımından umut verici bir başlangıç olsada gerçekçi olmak gerekiyor.

PİYASA ÖZETİ BIST 100 DOW JONES S&P 500 NASDAQ ALTIN (TL/GR) ALTIN (ONS/$) DOLAR/TL EURO/TL BRENT PETROL LIGHT CRUDE WTI

Cuma Kapanış 74,772 15,258 1692 3781 87.15 1339 2.03 2.74 108.63 102.87

Günlük Haftalık Haftalık Yılbaşından Değişim Değişim Değişim % Bugüne % -846 -2036 -2.65 -16 -70 -193 -1.25 16.44 -7 -18 -1.06 18.6 -5.85 6.86 0.19 25.24 -0.3115 2.0737 2.44 -14.7 15 6.7 0.52 -20.6 -0.0025 0.048 2.43 13.5 -0.009 0.067 2.5 18.4 -0.58 -0.75 -0.53 3.2 -0.16 -1.88 -1.81 10


8

Güncel

2 Ekim 2013 Çarşamba

34 YIL SONRA GELEN SÜRPRİZ TELEFON ABD ile İran arasında 1979 yılından bu yana doğrudan temas sağlanmıyordu. İki devletin liderleri geçen pazartesi telefonla 15 dakika boyunca konuştu

(POSTA212) ABD ile İran ilişkelerinde tarihi günler yaşanıyor. 1979’daki İran devriminden beri doğrudan temas sağlamayan, birbirlerine “Haydut devlet” veya “Büyük şeytan” diye seslenen iki devletin liderleri 15 dakika telefonda konuştu. ABD Başkanı Obama, Beyaz Saray’da bütçe konusundaki açıklamasının başında sürpriz şekilde, “İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani ile biraz önce telefonda konuştum” dedi. Sonra Ruhani’nin twitter hesabında “İran ve ABD liderleri arasında telefon görüşmesinde Başkan Obama “Hüdahafız” (Allah’a emanet olun) Cumhurbaşka-

nı Ruhani ise “Have a nice day” (İyi günler) dedi” mesajı yayınlandı.

» BM’NİN YILDIZI OLDU

İran’daki genel seçimlerden sonra ilk BM Genel Kurulunda boy gösteren Cumhurbaşkanı Ruhani ve Dışişleri Bakanı Zarif, Genel Kurul toplantılarının hiç şüphesiz yıldızları oldular. BM’de en çok dikkati çeken, birçok Amerikan TV ve gazetelerine röportajlar veren ikili, İran’ın PR çalışması adına büyük bir başarı sağladı. BM binasında yapılması beklenen Ruhani ile Obama arasındaki el sıkışması İranlılar ta-

rafından ‘çok karışık’ diyerek geri çevrilse de, Ruhani ABD’yi terk etmeden Obama ile bir telefon görüşmesi yaparak, tarihi bir adım atmış oldu.

» NÜKLEERİ KONUŞTULAR

Obama, telefon konuşmasıyla ilgili şunları söyledi: “Telefonda İran’ın nükleer programı ile ilgili bir anlaşmaya varmayı konuştuk. Ruhani’ye ilerlemenin önünde engeller bulunmasına ragmen, kapsamlı bir çözüme ulaşabileceğimze inandığımı söyledim.” Obama, Dışişleri Bakanı John Kerry’yi İran Hükümeti ile diplomatik çabaları devam et-

İran ve Amerika Birleşik Devletleri liderlerinin 34 yıldan beri ilk kez temas kurduğu görüşme, birbirlerinin dilinde “Allah’a emanet olun” ve “iyi günler” dileyerek sonlandırıldı.

tirme konusunda görevlendirdiğini söyleyerek, “Çözüm için bir zemin olduğuna inanıyorum. İran dini lideri de nükleer silah geliştirilmesine karşı bir fetva yayınladı” dedi ve anlaşmaya son onayı verecek makama da işaret etmeyi ihmal etmedi.

» TEŞEKKÜR ETTİ

Görüşmenin ardından Ruhani de Twitter adresinden bir açıklama yaptı. Ruhani’nin danışmanları, Ruhani’nin resmi Twitter hesabından yazdıkları mesajlarda, iki liderin nükleer meseleyi çözmede karşılıklı iyi niyet ifade ettiklerini açıkladı. Ruhani,

daha sonra Obama’ya hitaben, “Misafirperverliğiniz ve telefon görüşmemiz için minnetlerimi ifade ediyorum. İyi günler Bay Başkan” dedi Amerika Dışişleri Bakanı John Kerry, New York’ta İranlı meslektaşı Zarif ile Tahran hükümetinin nükleer programıyla ilgili krizi görüştü. Karşılıklı yapılan görüşme, 30 yılı aşkın bir süredir diplomatik ilişkileri kesik iki ülke arasında bir ilk oldu. Amerika, 1979’daki İslam Devrimi’nden bu yana İran’la ilişkilerini kesmişti. Kerry, İran Dışişleri Bakanı Cevat Zarif’in New York’a gelerek dünya güçlerinin liderleriyle görüşmeler gerçekleştirmesin-

den memnun olduğunu açıkladı. Amerika Dışişleri Bakanı, İranlı meslektaşının “bazı olasılıklar sunduğunu” söyledi. Kerry, daha sonra CBS televizyonuna yaptığı açıklamada, İran nükleer programının incelenmesi konusunda şeffaf davranıncaya kadar Amerika’nın bu ülkeye yaptırımları kaldırmayacağını açıkladı.

» NÜKLEER SİLAHSIZLANMA Zarif ise görüşmesini yapıcı olarak tanımladı ve ilerleme konusunda umutlu olduğunu söyledi. İran’ın yeni Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, Washin-

gton Post gazetesine verdiği demeçte, krizi sona erdirmek için üç ila altı ay arasında bir anlaşmaya varmak istediklerini söyledi, ama görüşmeler için bir takvim belirlenmesi çağrısında bulundu. Ruhani BM Genel Kurul toplantılarındaki konuşmasında da hiçbir ülkenin nükleer silah sahibi olmaması çağrısı yaptı, “yanlış silahı kullanacak doğru el olmadığını” savundu. Ruhani ayrıca İsrail’i de Nükleer Silahsızlanma Anlaşması’na uymaya ve nükleer silahlarını uluslararası denetime devretmeye çağırdı.

İRAN ZAMANA OYNUYOR 1965 yılından beri İran’ın en büyük muhalif gücü olan Halkın Mücahitleri Örgütü geçtiğimiz hafta BM Genel Kurulu sırasında protesto için sokaktaydı. Örgütün ABD Temsilciliğini Moslem Eskandar-Filabi yapıyor

(BARBAROS SAYILGAN – DENİZ AVŞAR / NEW YORK – POSTA 212) Geçtiğimiz hafta BM’nin 68. Genel Kurul çalışmaları boyunca New York’ta sokak protestoları hiç ara vermedi. Ahmedinejat’tan koltuğu devralan İran İslam Cumhuriyeti’nin yeni Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani ile ABD Başkanı Obama’yı ilk kez BM çatısı altında buluşturan Genel Kurul sırasında İranlı muhalifler büyük bir protesto gerçekleştirdi. Bu protestoyu yapan İran’ın en büyük muhalif grubu olan Halkın Mücahitleri Örgütü 1965 yılından beri önce Şah rejimi ve ardından gelen Molla rejimine karşı insan haklarını savunuyor. Örgüt, 1998-2007 yılları arasında ABD tarafından terör örgütü olarak kabul ediliyordu. ABD Başkanı Obama’nın “İran’da rejim değişikliği istemiyoruz” dediği ve İran Cumhurbaşkanı Ruhani’nin nükleer silahları konusunda pazarlık masasına

İran’ın en ünlü sporcularından biri olan güreşçi Filabi, Ruhani’nin ABD ile görüşmelere yeşil ışık yakarak zaman kazanmaya çalıştığını, nükleer silahların bir yıldan kısa sürede hazır olacağını iddia ediyor

oturacağının işaretini verdiği gün, Halkın Mücahitleri Örgütü’nün ABD temsilcisi Moslem Eskandar-Filabi ile görüştük. Bir zamanlar İran’ın en ünlü sporcularından biri olan güreşçi Filabi, 1979 devriminden beri ABD’de yaşıyor. Filabi’ye göre İran’da insanlar özgür değiller ve İslam rejiminin amacı bütün Ortadoğu’yu esir almak. İran’ın yeni Cumhurbaşkanı Ruhani ise bu durumu düzeltebilecek bir lider değil.

» RUHANİ DE FARKLI DEĞİL

BM önünde düzenledikleri gösteriyi şöyle açıklıyor Filabi: “Bizler Ruhani’nin Ahmedinecad’dan bir farkı olmadığını düşünüyoruz. Bizce ikisi de aynı niyetleri taşıyan insanlar. Nükleer güce sahip olmak istiyorlar. Esad’ı destekliyorlar ve insan hakları ihlalleri halen devam ediyor. Nükleer silaha sahip olmak için zaman kazanmak istiyor. Bunu aynı zamanda seçim kampanyasında da kullandı. Kendi amaçlarına ulaşana kadar hiçbir şeyden vazgeçmeyecekler. Nükleer güce ulaştıklarında her şey çok farklı olacak. Bir yıldan az zaman kaldı.” Flabi, Ruhani seçildiğinden bu yana 255 insan asıldığını, bunlardan ikisinin 18 yaşın altında olduğunu söylüyor. Protesto alanında da, BM kararı olmasına rağmen bu ay başında Bağdat’taki Eşref

Kampı’nda öldürülen silahsız 52 Halkın Mücahitleri Örgütü üyesinin fotoğrafları yer alıyor.

» BÜTÜN MESELE PETROL

Filabi, ABD’nin Ahmedinejat’tan sonra neden Ruhani’ye inandığını anlayamadığını, İran’da yaşananlara gözünü para bürümüş insanların göz yumduğunu vurguluyor ve “Bütün mesele petrol” diyor. Filabi, İran hükümetinin nükleer silah üretmesi durumunda bütün Ortadoğu’yu esir alacağını savunuyor ve bölgedeki tüm terör organizasyonlarını da İran’ın desteklediğini iddia ediyor. Peki ya ABD’yle ülkesinin arasındaki buzların erimesine ne diyor? “Anlaşma iki medeni taraf arasında olur” diye yanıt veriyor bu soruya. Ya ABD İran’a müdahale etse? “Hayır bunu istemeyiz. Hep diyoruz ki İran’a saldırmanıza gerek yok. İran halkı mollalardan nefret ediyor. Mollalardan kurtulmalıyız sadece.”

ABD ve Türkiye aşırı uçlarla mücadele için fon kuruyor New York Times’a konuşan ABD’li yetkililer, Türkiye ile birlikte ‘cihatçıların ideolojik çekiciliğini azaltmak’ üzere 200 milyon dolarlık bir fon kurulacağını açıkladı (NEW YORK - ANKA) ABD ve Türkiye’nin, dünyanın çeşitli yerlerinde “şiddete başvuran aşırı silahlı unsurlar ile mücadele amacıyla 200 milyon dolarlık bir fon kuracakları belirtiliyor. New York Times gazetesine göre, ABD Dışişleri Bakanlığı yetkilileri, ABD ve Türkiye’nin Somali, Yemen ve Pakistan gibi ülkelerde “şiddete başvuran aşırı unsurlarla mücadele amacıyla “cihatçıların ideolojik çekiciliği ve insanı çekme gücünü azaltmak üzere 200 milyon dolarlık bir fon kuracaklarını söylediklerini yazdı. Yeni fonun ilk defa olarak hem hükümet hem de hükümet dışı oluşumları için finansman sağla-

yacağına işaret eden gazete, fonun aracılığıyla “terörist gruplardan gelecek çağrılarına kırılgan grup ve bireyleri hedefleyen yerel projelere kaynak aktaracağını anlattı. NYT, girişimin iki ülkenin Dışişleri Ba-

kanları John Kerry ve Ahmet Davutoğlu’nun New York’ta açıklanacağını kaydettiği haberinde ilk aşamada ABD’nin, Cenevre’de yönetilecek fona 2-3 milyon dolar katkısı yapmasının beklendiği, Türkiye’nin yanı sıra diğer olası donörlerin arasında ise AB, Kanada, Katar, Danimarka ve İngiltere’nin bulunduğuna dikkat çekti. ABD yetkililerinin, 10 yıllık bir süre içinde fona 200 milyon dolardan fazla sağlanmasını beklediklerini söylediklerinin ifade edildiği haberde “Amerikalı terörle mücadele yetkilileri, aşırılığa karşı programlardan en ömürlü olanların yerel sivil ve hükümet ortaklarınca yürütenler olduğunu söylüyorlar” denildi.

ESAD: BM KARARINA SAYGI DUYUYORUZ

» ORTADOĞU BİR ARAYA

GELMELİ

İtalyan televizyonuna özel demeç veren Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad, BM kararına saygı duyduğunu ve uyacağını söyledi

Filabi, Ortadoğulu bütün halkların bir araya gelmesi gerektiğine dikkat çekerek, “Suriyeliler, İranlılar, Türkler, Araplar, Azeriler, hepimiz bir araya gelmeliyiz. Eğer İran özgürleşirse bütün Ortadoğu rahatlar. Bütün Ortadoğu için demokrasi istiyoruz” diyor.

(ROMA - POSTA 212) Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad, BM Güvenlik Konseyi’nin kimyasal silahlar konusunda aldığı karara saygı duyduğunu ve uyacağını açıkladı. Esad, Suriye’de muhalefete silah bırakılması şartıyla yeşil ışık da yaktı. Esad, Şam’ın kimyasal silahları imha etme kararını BM Güvenlik Konseyi kararı yüzünden değil kendi iste-

ğiyle aldığını vurguladı. İtalyan televizyonu Rai News24’e demeç veren Beşar Esad, “İsyancılar silahlıysa, bunlar muhalefet değil teröristler. Teröristlerle görüşemeyiz. Ne El Kaide ve taraftarlarıyla ne de Suriye’ye askeri müdahale çağrısında bulunanlarla” dedi. Suriye lideri, “Silahı bırakırlarsa onlarla diyaloga hazırız.” diye de ekledi.


Güncel

2 Ekim 2013 Çarşamba

VE PAKET AÇIKLANDI... Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, uzun zamandır beklenen Demokratikleşme Paketi’ni Başbakanlık Yeni Bina’da düzenlenen basın açıklamasıyla duyurdu (ANKARA – POSTA 212) ‘Demokrasi paketi’nde 18 ayrı konuda düzenleme önerildi. Kamuda başörtüsü yasağı kalkıyor, Kürtçe yasaklı harfler özgürleşiyor, 3 seçim alternatifi öneriliyor, nefret suçlarına ağır ceza geliyor ve çok tartışılan öğrenci andı tarihe gö-

mülüyor. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın açıkladığı, üzerinde aylardır tartışılan ‘demokratikleşme paketi’nde yasaklı harflere, başörtüsü yasağına, Kürtçe propaganda yasağına son verilirken öğrenci andı kaldırılıyor, Kürtçe yer isimlerine özgürlük veriliyor.

Pakette nefret suçlarında cezaların ağırlaştırılması da bulunuyor. Yaklaşık 1 saat süren konuşmasında paketin 11 yıllık bir sürecin sonucunda hazırlandığını vurgulayan Erdoğan, “Paketle şehitlerimizin arzularını bir kez daha yerine

getiriyoruz. Terörün son bulması, akan kanın durması, gözyaşlarının dinmesi öncelikli olarak şehit ailelerinin, şehit yakınlarının arzu ve temennisidir” dedi. 20’yi aşkın maddenin yer alması beklenen pakette bulunan, yasal değişiklik gerektiren düzenlemeler şöyle:

İŞTE DEMOKRATİKLEŞME PAKETİ’NİN DETAYLARI: n PARTİLERE YARDIM BARAJI: Siyasi partilere devlet yardımının kapsamını genişliyor. Seçime katılan siyasi partilerden yüzde 3’ü aşan oranda oy alanlara da devlet yardımı yapılacak. Devlet yardımı için yüzde 7 olan mevcut oranı yüzde 3’e çekiliyor. n PARTİLERE ‘ÖRGÜTLENME’ KOLAYLIĞI: İlçede teşkilatlanma için, beldelerde teşkilat kurma zorunluluğu kalkıyor. n EŞ GENEL BAŞKANLIK: Siyasi partilerde eş genel başkanlığın önü açılıyor. Seçim Kanunu’nun 15’inci Maddesi’ne yapılan bir ekle tüzüklerinde yer almak ve iki kişiden fazla olmamak kaydıyla, partilere, eş genel başkan sistemini uygulama hakkı veriliyor. n SİYASİ PARTİLERE ÜYELİK: Siyasi partilere üye olmayı kısıtlayan bazı engeller kalkıyor. Artık oy verme hakkına sahip olan herkes, siyasi partilere de üye olabilecek. n FARKLI DİLLERDE SİYASİ PROPAGANDA: Artık farklı dil ve lehçelerde siyasi propaganda yapılabilecek. n NEFRET SUÇLARININ CEZASI ARTIYOR: Yeni süreçte, nefret, ayrımcılık, yaşam tarzına müdahale gibi suçlarla mücadele artıyor. Suçun nefret saikiyle işlenme si durumunda cezası daha büyük olacak. Nefret suçları, kişinin, dili, ırkı, milliyeti, rengi, cinsiyeti,

SİYASİEKONOMİK TEPKİLER

TOBB: OLUMLU BİR ADIM

Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu, Demokratikleşme Paketi’nde açıklanan maddelerin toplumun talep ettiği ve ihtiyaç duyduğu alanları kapsaması bakımından önemli bir adım olduğunu belirterek, demokratikleşme hamlesini yeni bir Anayasa ile de taçlandırmakta da büyük fayda gördüklerini belirtti. Demokratikleşme hamlesini yeni bir Anayasa ile de taçlandırmakta da büyük fayda gördüklerini de ifade eden Hisarcıklıoğlu, “Ayrıca bu maddelerin hayata geçirilmesine yönelik bir zaman çizelgesinin açıklanması da toplumsal destek açısından önemlidir” dedi.

TİM: 2023 HEDEFLERİNE ULAŞMAYA İVME KATACAK Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Başkanı Mehmet Büyükekşi, Türkiye’nin 2023 hedeflerine ulaşmasına yeni bir ivme katacağını vurguladı. Paketin Türkiye’nin demokrasi anlayışına yeni bir ruh getireceğini vurgulayan Büyükekşi, paketin siyasi partilerin daha rahat örgütlenmelerinin önünü açacağına, yeni seçim sistemi ile birlikte

İdari düzenleme gerektiren reformlar n KAMUDA BAŞÖRTÜSÜNE KISMİ SERBESTİ: Resmi elbise giymek zorunda olan Türk Silahlı Kuvvetleri mensupları, Emniyet mensupları ile yargıda hakim ve savcılar dışında, kamu çalışanlarına başörtüsü yasağı kaldırılacak. n ANDIMIZ KALKIYOR: İlkokullardaengelliliği, siyasi düşüncesi, felsefi inancı, dini veya mezhebi nedeniyle işlenen suçlar olarak tanımlanıyor. Kişinin, inançlarının gereğini yerine getirmesi dolayısıyla, belli haklarını kullanmasını, belli haklardan yararlanmasını engelleyenler de cezalandırılacak. Kamu makamları bu yöndeki ihlallerin giderilmesinden sorumlu olacak. n YAŞAM TARZINA KORUMA: Yaşam tarzına saygıyı, Türk Ceza Kanunu ile güvence altına alınıyor. Türk Ceza Kanunu’nda yapacağımız değişiklikle, dini inancın gereğinin yerine getirilmesinin, dini ibadet ve ayinlerin engellenmesi ceza kapsamına alınıyor. n GÖSTERİ VE YÜRÜYÜŞ HAKKI: 2911 Sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Hakkındaki Kanunda yapılan değişikliklerle, toplantı yer ve güzergahının belirlenmesinde, mülki Amir, ilgili Sivil Toplum Örgütlerinin görüşlerini al-

seçimlerin halkın tercihlerinin daha fazla yansıtılmasını sağlayacağına inandıklarını belirtti.

İSO: DEMOKRASİMİZİN KALİTESİ YÜKSELECEK İstanbul Sanayi Odası (İSO) Başkanı Erdal Bahçıvan ise, paketin demokrasinin kalitesini yükselteceğini belirterek, “Barış sürecini de pekiştirerek ülkemizin yarınlara daha büyük bir umut ve güvenle bakmamızı sağlayacaktır” dedi. Bahçıvan, Türkiye genelinde demokratik hak ve özgürlükleri bireysel temelde daha ileri bir noktaya taşımayı hedefleyen Demokratikleşme Paketi’nin, Türkiye’de demokrasinin kalitesinin yükselmesine önemli katkı yapacak adım olması itibariyle sevindirici bir gelişme olduğunu vurguladı. Bahçıvan, demokratik hak ve özgürlüklerin Türkiye’deki gelişimi açısından atılan bu adımların, ilk ve son adımlar olmadığını düşündüğünü ifade etti.

BAKAN DAVUTOĞLU: 10 YIL ÖNCE HAYAL EDİLEMEZDİ Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Demokratikleşme Paketi’ni Twitter’daki hesabından değerlendirdi. Bakan Davutoğlu, “Başbakanımızın açıkladığı demokratikleşme paketiyle daha demokratik güçlü bir Türkiye hedefliyoruz. Bu adımlar, 10 yıl önce hayal edilemezdi” ifadesini paylaştı.

ki öğrenci andı uygulaması kaldırılacak. n MOR GABRİEL İADE EDİLİYOR: Mor Gabriel, diğer adıyla Deyrulumur Manastırı arazisi, manastır vakfına iade edilecek. n ROMAN ENSTİTÜSÜ: Roman Dil ve Kültür Enstitüsü kurulacak. mak suretiyle, nihai kararını verecek. Açık yerlerde, güneşin batışından bir saat önceye kadar sürebilen toplantılar, güneş batmadan dağılacak şekilde; kapalı yerlerde saat 23’e kadar süren toplantılar da, saat 24’e kadar yapılabilecek. Toplantı ve gösteri yürüyüşlerinde, hükümet komiseri tarafından üstlenen yükümlülükler, artık Düzenleme Kurulları tarafından yerine getirilecek. Gösteri ve yürüyüş, kanuna aykırı hale gelirse, Düzenleme Kurulu, gösteri ve yürüyüşün sona erdiğini ilan edecek ve bunu kolluk

İNCE: BAŞBAKAN ÖNCE ABİ’SİNE SORSUN Başbakan Erdoğan’ın, demokratikleşme paketi açıklamasına ilk tepki CHP Grup Başkanvekili Muharrem İnce’den geldi. İnce Başbakan’ın paketini başlıklar halinde eleştirdi. Başbakan önce Hüsnü Tuna’dan özür dilesin, ilkokullarda ki andı Obama’ya sorsun, barajdan sen yararlanıyorsun, soru sordurmayan Başbakan, 10’a yakın Gazeteciyi basın toplantısına sokmayan demokrasi anlayışına sahip Başbakan, Mezhepleri seçim meydanlarında yuhalatan Başbakan” dedi.

MHP’Lİ ŞANDIR: PAKET PKK’NIN TALEBİ Paketin PKK’nın tehditleri ile hazırlandığını öne süren MHP Grup Başkanvekili Mehmet Şandır ise, “Bu paket PKK’nın tehditleri, şantajları, üzerine hazırlanmış bir paket. Daha bundan 1.5 ay önce Sayın Başbakan, ‘Ana dilde eğitim yok, özel okullarda da yok. Biz ülkemizi bölecek adımları atamayız’ diyor. Şimdi ne oldu da böyle bir paket hazırlandı? PKK’nın tehditleri sonucu hatta müzakerelerde varılan mutabakatlarda yapılması istenenler olarak hazırlandı. Türkiye’ye sınıf atlatacağız yalanıyla sunuluyor. PKK’ya verilen bir niyettir. PKK’lı teröristlerin tetikten ellerini çekmeleri karşılığında verilen bir rüşvettir” dedi.

HAMZAÇEBİ: İSMİNİ HAK ETMİYOR

amirine bildirecek. n Q,W,X KULLANILABİLECEK: Türk Ceza Kanunu’nda belirli harflerin kullanılmasına verilen cezai müeyyide kalkıyor. n ANADİLDE ÖZEL OKUL: Özel okullarda, farklı dil ve lehçelerde eğitim yapılabilecek. Bu kurumlarda eğitim ve öğretimin yapılacağı dil ve lehçeler Bakanlar Kurulu’nca tespit edilecek. Programlar Milli Eğitim Bakanlığı tarafından belirlenecek. Ayrıca bu okullarda da belirli dersler Türkçe olacak. n KÖY VE KENTLERİN İSİMLERİ DEĞİŞTİRİLEBİLECEK: Köy isimlerinin değiştirilmesinin önündeki yasal engel kalkıyor. Böylece köyler 1980’lere kadar kullandıkları tarihi isimleri yeniden alabilecekler. Köy isimlerinin değiştirilmesi, İçişleri Bakanlığının onayıyla olacak. İl ve İlçe isimlerinin değiştirilmesi yönünde talepleri hükümete iletilecek. n HACIBEKTAŞ-I VELİ ÜNİVERSİTESİ: Nevşehir Üniversitesi’nin ismini, Hacı Bektaş Veli Üniversitesi olarak değişiyor. n YARDIM TOPLAMA SERBESTİSİ: Yardım toplamada kısıtlamalar kalkıyor. Böylece kurban derisi, fitre ve zekat toplama konusunda tek yetkili Türk Hava Kurumu olmayacak ve yardımlar her yere verilebilecek.

CHP Grup Başkanvekili Akif Hamzaçebi de paketi, “Çok zayıf, çok güçsüz ve demokratikleşme ismini hak etmeyen bir paket” olarak nitelendirdi. Hamzaçebi, 11 yıldır iktidarda olan partinin, 11 yıllık beklenti sonucunda hazırladığı paketi, demokratikleşme paketi olarak sunduğunu söyledi.

KIŞANAK: BEKLENTİLERE YANIT VERMİYOR BDP Eşbaşkanı Gültan Kışanak ise, demokratikleşme paketini “malumun ilamı” olarak nitelendirerek, “Demokratikleşme paketinin beklentilerin hiçbirine yanıt vermediğini açıkça belirtiyoruz. Türkiye’nin demokratikleşme ihtiyacına yanıt veren bir paket değildir. Sorun çözen, yurttaşını olduğu gibi kabul eden bir paket değildir” diye konuştu. BDP Eşbaşkanı Kışanak, özel okullarda farklı dil ve lehçelerde eğitimi öngören düzenlemeyi yeterli bulmadıklarını da ifade etti. Kışanak, “x, w, q” harflerinin kullanılmasının önünü açan düzenlemeye ilişkin “Alfabede düzenleme yapılması lazım” dedi.

CHP’Lİ AKSÜNGER’DEN 140 KARAKTERDE ÖZET CHP İzmir Milletvekili Erdal Aksünger ise, Demokratikleşme Paketi’ni sosyal medyada 140 karakterde özetledi. Aksünger, twitter mesajında paketi, “Paketten; Alevilere üniversite ismi, Kürtlere 3 tane harf, Süryanilere 270 dönüm toprak, Romanlara enstitü çıktı.” şeklinde yorumladı.

9

Demokratikleşme Paketi dış basında büyük yankı buldu Türkiye’de merakla beklenen ‘demokratikleşme paketi’ne yabancı basının da ilgisi büyük oldu. Dünya basını paket haberini işte böyle verdi AFP: Başbakan Erdoğan, Türkiye’deki Kürt toplumunun haklarını zenginleştirecek reformlar açıkladı. Bu, barış süreci açısından kilit öneme sahip bir adım. “Bu tarihi bir an, önemli bir aşama” diyen Erdoğan, özel okullarda Kürtçe eğitim verileceğini söyledi. Erdoğan, kasabalara Kürtçe isim verilebileceğini ve Kürtçe harflerle ilgili yasağın da kalkacağını belirtti. Reuters: Erdoğan, seçim barajının indirileceği müjdesini verdi, Türkçe dışındaki dillere eğitim yolu açıldı. AP: Başbakan Erdoğan, Kürtçe’yle ilgili bazı kısıtlamaların ve İslami başörtü konusundaki yasağın kaldırılmasını içeren bir kanun teklifi paketi açıkladı. LIBERATION: Paketi internet sitesinin dünya sayfasında büyük puntolarla gören Liberation gazetesi, haberi “Kadın memurlara türban özgürlüğü” başlığı ile verdi. Le FIgaro: “Kamusal özgürlük reformu” başlığıyla vererek, Kürtçe eğitimle ilgili reformu ön plana çıkardı. Haberde, “Başbakan Erdoğan, özellikle PKK ile barış sürecinde, Kürt azınlık hakları açısından uzun süredir beklenen reformlar serisini açıkladı. Bugüne kadar yasak olan özel okullarda farklı dil ve lehçelerde eğitim yapılmasının yolu açılıyor” ifadesine yer verildi. Le Monde: “Erdoğan Kürtlere doğru adım attı” başlıklı haberinde, “Türk Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, özellikle tıkanan barış sürecinde ilerleme sağlamak için hazırlanan geniş reform paketini açıkladı. Pakette, bugüne kadar yasak olan ve Türkçe dışındaki dil ve lehçelerde eğitim yapılabilmesinin yolu açılıyor. Eylül ayının ortasında PKK geri çekilme sürecini reformların eksikliği nedeniyle durdurmuştu. Erdoğan ise PKK’yı taahhütlerini yerine getirmemekle eleştirmişti” ifadesini kullandı. DER SPIEGEL: Almanya’nın önemli siyasi dergilerinden Der Spiegel de internet sayfasında, demokratikleşme paketiyle ilgili haberini “Erdoğan kamu kurumlarında başörtüsü yasağını kaldırdı” başlığıyla verdi. Hakim, savcı ve askeri personelin başörtüsü takmasının ise, yasak olmaya devam edeceği belirtildi. DIE WELT: Almanya’da liberal eğilimli Die Welt gazetesi, Başbakan Recep Erdoğan’ın açıkladığı demokratikleşme paketine internet sayfasında geniş yer verdi. Erdoğan’ın demokratikleşme paketini Ankara’da açıkladığını belirten gazete, Türkiye’de kamu kurumlarında kadınların başörtüsü takmaları önündeki yasağın kaldırıldığını vurguladı. DAILY STAR: Lübnan gazetesi Daily Star da internet sayfasında Başbakan Erdoğan’ın açıkladığı demokratikleşme paketine geniş yer verdi. Haberde, Türkiye’de Kürtlerle yürütülen barış görüşmelerinin kilit adımlarından biri olan demokratikleşme paketinin Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından açıklandığı belirtildi. Daily Star reform paketinin, özel okullarda Kürtçe eğitim verilmesine imkan sağladığını belirtti. Demokratikleşme paketiyle, kamu kurumlarında başörtüsü yasağının da kaldırıldığı ifade edildi. BBC: ‘ACİL’ KODUYLA DUYURDU İngiliz yayın kuruluş BBC, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, Kürt ve diğer azınlıkları ilgilendiren siyasi reformları açıkladığını “acil” koduyla izleyicilerine duyurdu. Başbakan Erdoğan’ın, “Bu tarihi bir an, çok önemli bir adım” sözlerine yer veren İngiliz yayın kuruluşu BBC, il ve ilçelerin isimlerinin değiştirilmesi önündeki engellerin kaldırıldığını vurguladı. BBC, Erdoğan’ın AK Partisi için önemli bir hedef olan, kamu kurumlarında kadınların başörtüsü yasağının da demokratikleşme paketiyle ortadan kaldırılacağını belirtti.

AB PAKETE OLUMLU BAKTI AMA… BBC: AB’nin pakete bakışını değerlendirdiği haberinde şöyle denildi: “AB’nin son pakete bakışı olumlu olsa da bu her şeyin toz pembe olarak görüldüğü anlamına gelmiyor. Brüksel, ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü, terörle mücadele başta olmak üzere yapılması gereken yasal düzenlemeler, Heybeliada Ruhban Okulu’nun açılması, Alevilerin hakları gibi bazı önemli ve kronik sorunlar konusunda Ankara’dan ivedi adım beklentisi içinde olduğunu gizlemiyor”. EL PAIS: İspanya’nın en büyük gazetesi El Pais “Türkiye, Kürtler ve İslamcıların lehindeki demokratik reformları açıkladı” dedi. El Pais, pakette kadın memurlarının “başörtüsü” kullanmalarına izin verilirken “ne ifade özürlüğü ne de Haziran ayındaki hükümet karşıtı gösterilerden söz ediliyor” yorumunu yaptı. “Özel okullarda Kürtçe eğitimine izin verilecek ancak siyasi tutuklulardan söz edilmiyor” ifadesine de yer verildiği haberde reformların “PKK militanlarının Türkiye’den çekilmeyi durdurmasının sonra geldiğine” dikkat çekiliyor.


10

Güncel

2 Ekim 2013 Çarşamba

Aydoğan Vatandaş Çin'in yüksek stratejisi! GEÇEN hafta ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, bakanlık binasında Çinli meslektaşı Wang Yi Wang Yi’yi ağırladı. İkili öncelikli Suriye olmak üzere, İran ve Kuzey Kore konularını görüştüler. Kerry, özellikle kimyasal silah kullanımına karşı nasıl karşılık verilmesi gerektiği konusunda görüş ayrılıkları yaşadıklarınnı gizlemedi. İki ülkenin birbirlerini stratejik rakip görme tuzağına da düşmemeleri gerektiği söylemesi önemliydi. Çin Dışişleri Bakanı ise ABD ile yaşanan süreci Yeni Model olarak tanımladı. Çinli Bakan, Yeni Model’in içeriğini ise tanımlamadı. Çin Dışişleri Bakanı’nın bahsettiği yeni model neyin habercisi olabilir? ABD’nin hegemonik gücünün Rus-Çin ittifakıyla dengelendiği ya da uzlaşmaya mecbur edildiği bir model mi yoksa ‘uluslararası ilişkilerin demokratikleşmesini’ mi? Ülkelerin ekonomik, askeri ve siyasi güçleri kadar söz sahibi oldukları bir dünyada, uluslararası ilişkilerin demokratikleşmesi kuşkusuz önemli bir gelişme olurdu. Ancak, uluslararası sistemin demokratikleşmesi söyleminin aslında Çin’in ‘yüksek stratejisinin’ de bir parçası olduğunu anımsamak gerekiyor. Çinli lider Deng Xiaoping 90’lı yıllarda, ‘24 Karakter Stratejisi’nde bu yüksek stratejiyi şöyle tanımlamıştı: ‘Sakince gözlemle, pozisyonunu sağlama al, sorunların üstesinden sakince gel, kapasiteni gizle ve uygun zamanı bekle, düşük profilli gözük ve asla liderlik talebinde bulunma!’ (Yeri gelmişken belirtelim, Çin’in yukarda sözünü ettiğim yüksek stratejisinin tam tersinin, Türk siyasi eliti tarafından uygulandığını söylemek sanırım yanlış olmayacaktır.) 2007 yılında Çinli lider, Hu Jintao bu stratejiyi genişleterek şu kavramlar üzerinde durdu: ‘Çeşitlilik, eşitlik, sivil girişim ve uluslararası ilişkilerin demokratikleşmesi.’ Dolayısıyla, uluslararası ilişkilerin demokratikleşmesi Çin yüksek stratejisinin önemli bir parçasıdır. Çin bu yeni modelde aslında yüksek stratejisinde güvenle yürümeyi hedeflemektedir. Çin, ulusal güvenlik stratejisini, enerji ihtiyacını güvenli bir şekilde karşılama üzerine kurmuştur. Dolayısıyla Çin, Amerika’nın dış politika hamlelerini, enerji güvenliğine tehdit olarak görmektedir. Bu bağlamda, Suriye, Çin açısından sadece İran ve İran’daki enerji yatırımları açısından bir anlam taşımaktadır. İran Devlet Başkanı Ruhani’nin yapıcı ve ABD’yi yatıştırıcı söylemleri aslında bu enerji güvenliği denkleminde ABD’ye ‘uzlaşabiliriz’ mesajı içermektedir. Çin kuşkusuz Belgrad’daki büyükelçiliğinin NATO güçleri tarafından vurulduğu günden çok daha güçlüdür ve uluslararası sistemde daha fazla söz sahibidir. Uluslarası sistemin demokratikleşmesinden anladığı da aslında kendi çıkarlarını daha güçlü bir şekilde korumaktır. Çin’in büyümesi enerji devamlılığına bağlıdır. Çin enerji bağımlılığı konusunda ABD’den sonra ikinci sıradadır. Erica Strecker Down, 2000 yılında Rand Corporation için hazırladığı raporun son bölümünde, Çin’in enerji güvenliği konusunda ABD’yi en büyük tehdit olarak gördüğü, Çin’in enerji güvenliği politkalarının bu algıdan kaynaklandığını ve ABD’nin bu tehtidini minimalize etmeye dönük olarak dizayn edildiğini yazar. Suriye’deki gelişmelere, İran’la ilgili olası gelişmelere bu çerçeveden bakmak yerinde olacaktır.

‘ÇÖZÜM SÜRECİ SADECE SİYASİ DEĞİL’ BM’nin 68. Genel Kurulu için geçtiğimiz hafta New York’ta bulunan ve ikili görüşmeler gerçekleştiren Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz, Posta 212’nin sorularını yanıtladı. Yılmaz, “Ülkemizin 10 yıllık tecrübesi ilgi çekiyor. 230 milyar dolarlık ekonomimizi 800 küsur milyar dolara çıkardık” dedi BARBAROS SAYILGAN

■ Bu yıl Birleşmiş Milletler’de yaptığınız çalışmalar verimli geçti mi? Çok verimli geçti. Türkiye bu tür uluslararası platformlarda özellikle son 10 yılda yaptığı reformlar, kalkınma sürecinde geldiği yer ile iki açıdan ilgi görüyor. Ülkemizin bu son 10 yıllık tecrübesi cidden ilgi çekiyor. Türkiye 230 milyar dolarlık bir ekonomiyi 800 küsur milyar dolara çıkardı. Bunu yaparken sosyal dengeleri iyileştirdi, çevresel mevzuatını geliştirdi ve uluslararası anlamda etkinliğini artırdı. Bütün bunlar Türkiye'ye olan ilgiyi artırıyor. İkinci bir boyut ise, Türkiye'nin maddi imkânlarının daha da gelişmesiyle uluslararası kurumlar da, tek tek birçok ülke de bizden daha fazla beklenti içine girdiler. Geçen yıl itibariyle, Türkiye insanı yardımlar bakımından dünyada dördüncü oldu. Resmi kalkınma yardımlarında da dünya on beşincisi oldu.

altında yeni bir idare kurduk. Diğer taraftan Doğu Karadeniz için DOKAP idaresini kurduk. Konya ve etrafı için ise KOP idaresini kurduk. Yani bu dört bölge bizim için öncelikli. Çünkü, bunlar kalkınma bakımından ortalamanın altında kalmış bölgelerimiz. Biz bir yandan Türkiye'yi büyütmeye, 2023 vizyonu çerçevesinde dünyanın 10 büyük ekonomisi içine sokmaya çalışırken bir taraftan da Türkiye içindeki dengesizlikleri ortada kaldırmaya çalışıyoruz. Doğu ve Güneydoğu’ya yatırımların artması için huzur ortamı önemli, güven ortamı çok önemli. Malum, çözüm süreci

altına sokmak istemiyorlar mı? İyi bir hava var. O bölgeler için teşvik belgesi isteyenlere ve başvurulara bakarsanız çok hızlı bir artış var. Ama bu henüz sahada tam yansımasını bulmuş değil. Ben inanıyorum ki önünüzdeki dönemde bu huzur ve güven ortamı iyice pekiştiği zaman, özel sektör geleceğe tam bir güvenle baktığı zaman çok daha büyük bir ivme kazandığını göreceğiz.

» TÜRKİYE ENERJİ BAĞIMLISI BİR ÜLKE

Cari açık sorunu için ne gibi önlemler alınıyor? Şimdi cari açık Türkiye'de bugünün meselesi değil. Uzun zamandır cari açık meselesi

» SURİYE’DE TAHRİBAT YAŞANDI

■ Türkiye Suriye krizinde de önemli bir rol üstlendi. Son aşamada, Suriye'yle ilgili çözüm Türkiye'nin çıkarlarıyla örtüşüyor mu? Bu konularda biliyorsunuz epeydir çalışmalar yürüyor. ABD ile Rusya bir takım görüşmeler, anlaşmalar yaptılar, çabalar sarf ediliyor. BM'den çıkan nihai metin elimizde değil. Bu konuda müzakerelerin devam ettiğini biliyoruz. Biz BM Güvenlik Konseyi'nin çok iyi bir sınav vermediğini görüyoruz. 110 bin insan hayatını kaybetti, Suriye'de muazzam bir tahribat yaşandı . Maalesef dünya bu konuda hızlı ve gereken etkin tavrı alamadı. Bu durumun böyle devam etmesi ne bizim ne de bölgenin menfaatine. Dünyanın ve BM'nin bu konuda daha hızlı ve etkin bir karar alması gerekir. ■ Sayın Cumhurbaşkanımız “Maalesef Suriye'deki zenginlerin parası Türkiye'ye giriyor ve bize fayda sağlıyor” dedi. Suriye'deki zenginler, ülkelerindeki karışıklıktan dolayı paralarını Türkiye'ye transfer ediyor. Bunun Türk ekonomisine etkisi nedir? Bence Suriye'yle olan ekonomik ilişkilerimiz abartılacak boyutlarda değil. Suriye’nin ekonomik büyüklüğü belli zaten. Krizden önce de ekonomik büyüklüğü belli olan bir ülke. Büyük zenginlikleri olan bir ülke değil malum. O anlamda her hadisenin birtakım ekonomik etkileri olur ama böyle abartılacak bir etkisi olduğundan ben doğrusu bahsedemem. Suriye meselesinin insani etkisi daha ön planda tabii ki.

» KALKINMA İVME KAZANACAK

■ Kalkınma Bakanlığı olarak Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgeleri ile ilgili bakanlık olarak planlarınız nelerdir? Doğu ve güneydoğuda çok önemli planlar yürütüyoruz. Bir taraftan GAP Eylem Planı dediğimiz bir planı 5 yıl uyguladık, önümüzdeki 5 yıla ilişkin de yeni bir eylem planı hazırlıyoruz. Diğer taraftan GAP'a ilave olarak DAP dediğimiz Doğu Anadolu Programını uyguluyoruz. DAP Bölge Kalkınma İdaresi adı

nusunda birtakım çalışmalar yapıyoruz. Diğer taraftan yenilebilir enerjiye önem veriyoruz. Bunlar aslında cari açığı azaltıcı tedbirler. Bunun dışında tabii tasarruf oranını artırıcı çalışmalar yapmaya başladık. Özel sektörde özellikle tasarrufları artırmaya çalışıyoruz. Yeni bazı finansal enstrümanlar geliştiriyoruz. Mesela emeklilik gibi konularda adımlar attık. Tüketim her zaman kötü bir şey değil, ekonominin canlı olması açısından önemli ancak tüketimi aşırıya götürmemek önemli. Bu açıdan da tabii makro ihtiyat dediğimiz tedbirler alınıyor. Tüketici kredilerinden ziyade, ticari kredileri yatırım kredilerini cazip kılan bazı tedbirler alınıyor. ■ CHP'nin Sayın Ali Babacan'a bir soru önergesi oldu. 4.8 milyar dolarlık nereden geldiği belli olmayan bir para var. Bu net hata ve noksan dediğimiz bir durum. Hesaplarda net hata ve noksan olur. Bazen artı olur bazen eksi olur. Çünkü ticari alışverişle para ve alışveriş her zaman üst üste gelmez. Mesela malı bugün gönderirsiniz bazen parasını 3 ay sonra alırsınız. Bazen tam tersi olur. Bunun etkilerini 3-5 ay sonra yaptığınız analizlerde daha iyi görürsünüz. Ödemeler dengesini biliyorsunuz Merkez Bankası takip ediyor. Bu gerçekleştikten 6 ay sonra hesabı para kaynağı ve meblağı olarak daha iyi takip edebiliyorsunuz. Merkez Bankamız bu konularla ilgili bir süre sonra daha net açıklamalarda bulunacaktır.

» YATIRIM İÇİN TANITIM ŞART

devam ediyor. Çok şükür bu sene çok daha farklı bir ortam yaşandı. Bunun etkilerini şimdiden görüyoruz. Ama orta vadede bu çözüm süreci iyice pekiştiği zaman, huzur süreci iyice geliştiği zaman kalkınmanın da ivme kazandığını hep birlikte göreceğiz. ■ Çözüm süreciyle ilgili düşünceleriniz nedir? Bu çözüm süreci sadece siyasi bir olay değil. Ekonomiyle, refahla da çok yakından ilgili. Kamu yatırımları her durumda işliyor. Biraz belki gecikmeli oluyor, ama devlet olunca hedefinizi koyuyorsunuz ve gerçekleştiriyorsunuz. Fakat özel sektör ortamdan çok etkileniyor. Güven ve huzur ortamının olmayışı, bölgenin imajının yeterince iyi olmayışı özel sektör yatırımcıları için hep bir handikap oluşturdu. Tam arzu ettiğimiz ölçüde özel sektör yatırımları gelişmedi. Halbuki bu çözüm süreciyle birlikte yeni bir ortama giriyoruz. Yaklaşık 30 yıldır kullanılmayan bir potansiyeli bir anda kullanma imkanı ortaya çıkıyor. Bu hem ülkemizin hem de bölgemizin kalkınması açısından çok önemli.. ■ Batıda bulunan işadamları, Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu bölgesine yatırım yapmakta hala endişeliler mi? Ellerini taşın

var Türkiye'nin. Bu su anlama da geliyor aslında: Bazı tasarruflarımız bizim kendi yatırımlarımızı finanse etmemize yetmiyor. Hızlı gelişen bir ülke olarak Türkiye’nin dış dünyanın tasarrufuna ihtiyacı var Türkiye'nin. Bir taraftan da Türkiye enerji bağımlısı bir ülke. Cari açığımızın daha fazlasını biz enerji olarak ithal ediyoruz. Geçen seneye baktığımızda cari açığımız 47,5 milyar dolar, enerjiye ödediğimiz para 60 milyar dolar. Yani enerji ithalatına ödediğimiz para cari açığımızdan daha yüksek. Dolayısıyla Türkiye önümüzdeki yıllar için bu konulara yoğunlaşmış durumda. Çeşitli politikalar geliştiriyoruz. Cari açığı sıfırlamak pek mümkün değil; doğru da değil belki. Türkiye gibi ülkeler belli oranda cari açık vermek durumunda çünkü dünyanın tasarrufunu kullanıp daha hızlı gelişmemiz lazım. Bunun dozajı önemli tabii. 2011 yılında büyük bir artış yaşamıştı, 2012 yılında da büyük ölçüde düşürdük bu açığı. Yüzde 30’ların üstünde bir düşüş sağlandı. Bunu belli bir düzeyde tutmayı ve aşama aşama düşürmeyi düşünüyoruz. Burada enerji politikalarımız son derece önemli. Yerli enerji kaynaklarını da önümüzdeki yıllarda etkin kullanacağız kömür başta olmak üzere. Nükleer enerji ko-

■ ABD’de sayıları yüzbinlerle ifade edilen Türkler yaşıyor ve ekonomik olarak gerçekten çok üst seviyede insanlar yaşıyor. Bu insanların sermayelerini Türkiye'ye çekmek için bir çalışmanız var mı? Sadece sermayelerini değil kendilerini, bir kısmını da geri çekmemiz lazım. Beyin göçü dediğimiz mesele. Maalesef birçok gelişmekte olan ülke bu insanlarını gelişmiş ülkelere kaptırıyor. Yanlış anlaşılmasın, hepsi geri dönsün demiyoruz. İnsanlarımız da ABD’ye gelmeli, tanımalı, buradaki bilgi birikimini alıp bizim ülkemize taşıyabilmeli. Bu önemli bir politika alanı. Diaspora diyoruz, burada yaşayan Türkler diyoruz, çok başarılı insanlarımız var. Akademik dünyada, teknolojide belli birikimleri olan insanlarımız var. Bu alanda biliyorsunuz TÜBİTAK ile çalışmalar başlattık. Bu insanlarımızı geri kazanmak için bir ortam yaratmak lazım tabii ki. Bu insanların geri dönüp araştırma yapacakları, rahat iş kuracakları bir ortamlar oluşturmak lazım. Son yıllarda bu konuda önemli bir çaba var. Biz de 10. Plan hazırladık biliyorsunuz, 10. planımızın da önemli bir unsuru bu. Artık Türkiye dışarıdan beyin göçü sağlamak durumunda. Bütün dünyadan da yatırımcıları çekmek, Türkiye'de iş yapmayı cazip kılmak durumundayız. Yurtdışında kendinizi iyi tanıttığınızda bu insanları cezbediyorsunuz. Başbakanlığa bağlı yatırım promosyon ajansımız var biliyorsunuz. Kalkınma ajanslarımız var. Onlar buralara gelip nokta atışı yapıyorlar, sermayeyi cezbetmeye çalışıyorlar. Bir taraftan da yatırım ortamını iyileştirmeye dönük çalışmalarımızı devam ettiriyoruz.

YENİ ANAYASA DEĞİL, REVİZYON

(BARBAROS SAYILGAN / NEW YORK POSTA 212) Anayasa Mahkemesi eski Raportörü, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Anayasa Hukuku öğretim üyesi ve AKP Merkez Karar ve Yürütme Kurulu üyesi Prof. Dr. Osman Can, bir süredir Washington DC’de Woodrow Wilson Üniversitesi’nde Misafir Öğretim Üyesi olarak çalışıyor. POSTA 212 olarak, Osman Can’la anayasa çalışmalarını konuştuk. ■ Anayasa çalışmalarını nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu anayasa metni muhtemelen sadece AK Parti'nin dediği, öngördüğü şekilde çıkmayacak. Ya da sadece CHP'nin, MHP'nin, BDP'nin... Bunların hepsinin katılımı ve maalesef eski anayasa geleneklerinin de işin içine girmesi nedeniyle yepyeni bir anayasadan daha çok 1982'nin revizyonu gibi bir anayasa tablosuyla karşı karşıya kalacağız. Bence çok daha ileri bir anayasa, insan hak ve özgürlüklerinden ziyade devletin yetkiler-

ini sınırlayan bir anayasa daha iyi olurdu.

» İŞ SİYASETÇİLERE KALINCA…

■ 82 Anayasası sürekli revizyona uğrayan bir anayasa, sürekli oradan bir şeyleri yamalayarak anayasayı derleyip toplamaya çalışıyorlar. Anayasada bu yamalar ne olacak? Ne hale gelecek? İşte bunlar biraz daha tutarlı bir hale

getirilmeye çalışılıyor. Aslına bakarsanız şu anda yapılan 82 anayasasını şöyle bir masa üstüne yatırıp “bunun neresini değiştirelim” tartışması maalesef. Oysa tamamen toplum merkezli, toplumun taleplerini okumak suretiyle 61 ve 82 anti demokratik militer anayasaların bir kenara atılması suretiyle yeni bir düşünce üzerine bir anayasanın kurulması gerekiyordu. Aslında halk bunu bekliyordu. ■ Yeni bir anayasa oluşturulurken bütün STK'ların, muhalefetin ve diğer örgütlerin de fikrinin alınması gerekmiyor mu? Alındı mı? Evet ama bunlar yeni bir sistematik' yeni bir paradigma oluşturma yerine, paradigmayı düzeltmenin harcı olarak

kullanıldı.

■ Peki her gelen hükümet kendine göre bir anayasa mı tesis etmenin peşinde? Muhakkak her hükümet anayasayı ben yapmak isterim diyebilir. Ama anayasalar uzun vadeli metinler olduğu için de hangi inançtan hangi görüşten düşünceler, yaşam tarzından olursa olsun insanların üzerinde uzlaştığı, “Evet bu anayasa bana aykırı değil ben bu anayasayla yaşayabilirim” dediği bir metin olmalı. Anayasalar böyle hazırlanmalı. Çoğunluk partileri de azınlık partileri de, hiçbir partinin görüşünü benimsemeyen insanlar da aynı duyguyu paylaşmalı. Bu şu demek değildir. Bu herkesin isteklerinin anayasada yer alacağı anlamına gelmez. Bakın Amerikan anayasası 7 maddedir. İnsanların isteklerine bakarsanız, 320 milyon tane insan var burada. Bu isteklerin hepsini yansıtırsanız 1000 1500 maddelik bir anayasa olur. Ama bu 7 maddelik anayasa kimseyi dışarıda bırakmıyor.


A M E R İ K A’ D A K İ

TÜRKLERİN

Güncel

GAZETESİ

İlhan Tanır @Washingtonpoint

CHP’NİN WASHINGTON GEZİSİNDEKİ ARTI VE EKSİLERİ CHP son üç yıl içinde üçüncü kez bir heyet göndererek Washington’da kendini tanıtmaya devam etti. Kemal Kılıçdaroğlu’nun göreve gelmesinden sonra başlayan resmi heyet ziyaretlerinin bu yılki bölümü, CHP’nin genç milletvekillerinden ve Harvard Üniversitesi’nden doktoralı Aykan Erdermir’in buluşu olan ‘özgürlük’ temasıyla anıldı. San Francisco’da ‘medya ve iletişim özgürlüğü,’ Washington’da ‘poltik özgürlük’ ve Boston’da ‘akademide özgürlük’ temalarıyla konuşma ve görüşmeler yapıldı. Kasım ayının ikinci bölümünde ise bu ziyareti genel başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun takip etmesi bekleniyor. Eğer gerçekleşirse, CHP, tarihinde ilk kez bir genel başkanını Washington’a göndermiş olacak. Kasım ayında veya civarında bu ziyaret gerçekleşemezse, sonraki haftalarda Türkiye seçimler sath-ı mailine gireceğinden dolayı, bir daha gerçekleşmeme ihtimali oldukça büyük. CHP heyetinin Beyaz Saray, Dışişleri Bakanlığı, Savunma Bakanlığı ve Senato’da Senatör McCain tarafından ilgiyle karşılanması, Kılıçdaroğlu’nun ziyaret kararını pozitif şekilde etkileyeceği kesin. CHP heyetinin Amerikan muhatapları ile yaptıkları görüşmelerin içeriğini bilen bir kaynağın belirttiğine göre, Senatör McCain’e yapılan ziyaret, 30 dakika planlanmasına rağmen, 52 dakika sürdü ve senatör, Kılıçdaroğlu geldiğinde, bir grup senatör ile birlikte özel bir görüşme organize etmeye söz verdi. ABD Savunma Bakanlığı’ndaki görüşmede ise, üzerinde en çok durulan konuların başında, El-Kaide bağlantılı grupların Türkiye topraklarının kullanımı, Suriye’de bu tür grupların güç kazanması ve Türk hükümetinin bu konulardaki yaklaşımıydı. Diğer taraftan, CHP heyetinin yaptığı görüşmelerde, Gezi protestoları esnasında AKP hükümetinin bolca kullandığı uluslararası komplo teorileri sıkça açıldı ve Amerikalı muhataplar ‘müstehzi’ bir şekilde komplo teorilerinin üzerine gitti. Pentagon’daki toplantıda ise, özellikle şimdilerde Başbakan Erdoğan’ın başdanışmanlığına atanan Yiğit Bulut’un öne sürdüğü “Lutfhansa’nın Gezi protestolarının arkasında olduğu” komplo teorisi dile getirildi, ABD’li yetkililer “gülmekten kendilerini alamadı.” CHP’nin dışpolitika konularında en tecrübeli ismi olan Faruk Loğoğlu, Washington ziyaretleri sırasında ilk kez bu kadar derinlikli bir şekilde Amerikalı yetkililerin kendilerinin düşüncelerini öğrenmeye çalıştıklarını söyledi. Center for American Progress adlı düşünce kuruluşunda CHP heyetini konuşması için davet eden uzman Michael Werz’e göre, ‘’CHP’nin yaptığı ziyaret ileri atılmış büyük bir adım… görüşmeler CHP ile ilgili görüşlerin Washington’da ne kadar değiştiğinin bir göstergesi. Görüşmeler, Gezi protestoları sonrası muhalefete yapılan baskınların ışığında oldu ve CHP’nin Türkiye’deki hükümeti kazandığı takdirde ne kadar hazır olduğunu sorgulamak üzerine daha pratik tartışmalara odaklandı.’’ Kılıçdaroğlu’nun Washington geldiği takdirde, sunacağı vizyonun ne ölçüde global, ayakları yere basan ve Amerikalı muhatapları etkileyici olacağı görülecek. ABD ile CHP arasındaki bazı duruş farklılıkları da ziyaret esnasında kendisini gösterdi. Örneğin, ABD Başkanı Obama, BM’de Salı günü yaptığı konuşmada, BM’nin 21 Ağustos’da Şam’da yapılan kimyasal silah saldırısı hakkında yayınladığı rapor sonrası, halen Esad rejiminin bu saldırının arkasında olmadığını savunmanın akla hakaret olacağını belirtti. Bundan bir gün önce ise, Loğoğlu, BM raporunun kimyasal silah saldırısının kim tarafından gerçekleştirildiğini söylemediğini ileri sürmüştü. Washington Post, NY Times ve birçok silah uzmanının yazdığı itibarlı analizlere rağmen, Loğoğlu ikna olmamıştı.

CHP’nin yaptığı ziyaret Türkiye’deki muhalefetin ayakları yere basar bir yönde ilerlediği yönünde işaretler taşıdı. Özellikle genç yüzlerinin ABD’yi kompleks sahibi olmadan tanıdıklarını, global konuları analiz edebildiklerini gösterdi. Kılıçdaroğlu ziyareti gerçekleşirse, CHP’nin uluslararası vizyonunu Washington mihengine vurarak öğrenmiş olacağız.

11

Türklere Avrupa’ya vizesiz seyahat yok Avrupa Adalet Divanı, Türkiye açısından büyük önem taşıyan Demirkan davasında Türk vatandaşlarının hizmet almak için vizesiz AB'ye seyahat edemeyeceklerine hükmetti (POSTA 212) Avrupa Adalet Divanı, Türkiye açısından büyük önem taşıyan Demirkan davasında Türk vatandaşlarının hizmet almak için vizesiz AB'ye seyahat edemeyeceklerine hükmetti. Merkezi Lüksemburg'daki Avrupa Adalet Divanı, 2007 yılında 17 yaşındayken Almanya'da yaşayan üvey babasını ziyaret etmek için vize talebinde bulunan, fakat talebi reddedilen Leyla Ecem Demirkan'ın Almanya aleyhine açtığı davayı karara bağladı. Mahkeme, hizmet sunan Türk vatandaşlarına tanınan vize muafiyetinin turistler ve tedavi olmak isteyen hastalar gibi hizmet almak isteyenleri kapsamadığına karar verdi.

» DAHA ÖNCE ALINAN KARAR

Avrupa Adalet Divanı daha önce verdiği Türk vatandaşlarına vize muafiyetini ilgilendiren bir başka kararda, Türk vatandaşlarına hizmet sunumu için AB üyesi ülkelere girişlerinde vize şartı getiri-

lemeyeceğine hükmetmişti. Tır şoförleri Mehmet Soysal ve İbrahim Savatlı'nın yine Almanya aleyhine açtığı davanın 9 Şubat 2009 tarihli kararında, Türkiye ve Avrupa Ekonomik Topluluğu arasında imzalanan 23 Kasım 1970 tarihli Katma Protokol'ün 41'inci maddesinin, yürürlüğe girdiği tarihte vize yükümlülüğü bulunma-

ması nedeniyle "Türkiye'de kurulu şirketlerde çalışan Türk vatandaşlarına, hizmet sunumu için AB üyesi ülkelere girişlerinde vize şartı getirilemeyeceği şeklinde yorumlanması gerek-

dir" açıklamasını yaptı.

tiği" kararlaştırmıştı. Avrupa Birliği (AB) Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, AB Adalet Divanı'nın Türkiye aleyhine ka- rar verdiği Demirkan davasıyla ilgili olarak, "AB hukuku önyargılara ve gündelik siyasi hesaplara kurban edilmiştir. Sınırların kalkması fikrine dayanan Avrupa Birliği'nin temel değerleriyle de bu karar çelişmiştir. Yeni duvarlar örmekten,

» ERTUĞ'DAN TEPKİ

Avrupa Parlamentosu'nun Türk kökenli Alman üyesi Sosyal Demokrat Partili İsmail Ertuğ da Avrupa Adalet Divanı'nın kararını üzüntüyle karşıladığını belirterek, Türk vatandaşlarının AB içinde sadece vizeyle seyahat etmelerinin hukuken tartışmalı, siyasî olarak da yıkıcı olduğunu belirtti. Ertuğ, kararın Almanya ve Avrupa'daki çok sayıda mahkeme kararıyla da tezat oluşturduğunu kaydederek, AB Adalet Divanı'nın aktif ve pasif hizmetleri ayrı değerlendirmesinin alışıldık olmadığını vurguladı. İsmail Ertuğ, “Siyasî olarak yanlış yöne atılmış bir adımla daha karşı karşıyayız… AB'ye üye adayı ülkeler ve potansiyel adaylar arasında Türkiye, vizesiz seyahat için resmî bir takvim sunulmamış tek ülkedir. Bunun yerine üye ülkelerin kendi kararları ve şimdi de en üst düzey mahkeme kararı söz konusudur” diye konuştu.

yeni sınırlar üretmekten vazgeçilmeli, köprüleri atmak yerine yepyeni köprüler inşa edilmeli-

Sosyalist Entarnasyonel İstanbul’da toplanıyor Dünyanın sol partilerini bir araya getiren Sosyalist Enternasyonal’in Konsey Toplantısı ilk kez Türkiye'de toplanacak. CHP’li Oran, AK Parti’yi ‘gözlemci üye’ olarak kabul edebileceklerini belirterek, Başbakan Erdoğan’a gönderme yaptı (ANKARA - ANKA) 123 ülke ve siyasi partinin üyesi olduğu Sosyalist Enternasyonal’in Başkanlık Konseyi’nin 1 CHP’nin ev sahipliğinde İstanbul’da yapılması, geçtiğimiz hafta New York’ta gerçekleştirilen toplantıda kabul gördü. Konuyla ilgili olarak yazılı açıklama yapan CHP Genel Başkan Yardımcısı Umut Oran, “New York’ta 26 Eylül

Diğer taraftan, CHP heyetinde bulunan genç milletvekilleri Aykan Erdemir ve Faik Tunay’ın hem komplocu düşünüşe karşı koydukları tavır (Posta212’de yayınlanan mülakatları) hem de BM raporunun Esad rejimini, kimyasal silah saldırısının arkasında olduğunu açık şekilde gösterdiğini söylemeleri, CHP’nin ayakları yere basan dünyada iddia sahibi olduğunu gösteriyordu. Bunun gibi dış dünyayı yakından takip eden milletvekillerinin CHP’nin dış politikasında ne kadar etkili olabilecekleri, örneğin Kılıçdaroğlu’nun Washington gezisinde bulunup, bulunmayacakları dahi, CHP’nin nasıl bir yönde ilerlemek istediğinin işaretleri olacak. CHP heyetinin ziyaretlerinin sonunda yaptıkları basın toplantısında ise Beyaz Saray’daki görüşmelerde, muhataplarının, Genelkurmay eski başkanı Yaşar Büyükanıt konusunu dile getirdiklerini öne sürdüler. Umut Oran’a göre, Beyaz Saray yetkilileri, Büyükanıt 2007’de verdiği e-muhtıraya rağmen, Erdoğan ile içeriği gizli kalan ‘Dolmabahçe’ görüşmesi yapması ve itibarlı bir şekilde emekli edilmesi, AKP’nin ‘tutarsızlığı’ demişlerdi. CHP’nin Beyaz Saray’da yaptığı görüşmenin içeriğine vakıf olan bir Amerikan yetkili telefonla arayarak, CHP ile yapılan Beyaz Saray’daki görüşmede, Beyaz Saray tarafının, söylenenleri sadece dinlediklerini belirtti. Bu detayın ne anlama geldiğini CHP iyi düşünmeli.

2 Ekim 2013 Çarşamba

2013’te BM Genel Merkezi’nde yapılan Sosyalist Enternasyonal Başkanlık Divanı Toplantısı’nda Türkiye’yi ve bölgeyi ilgilendiren 4 önemli karar alındı” dedi. Oran, alınan kararlara ilişkin şu bilgileri verdi:

» 400 TEMSİLCİ GELİYOR

“Sosyalist Enternasyonal’in 101 üye, 22 danışman üye ve 30’un üzerinde gözlemci üyesinin katılacağı Konsey Toplantısı, yaklaşık 400 temsilcinin katılımıyla 10-12 Kasım 2013 tarihleri arasında İstanbul’da yapılacak. Sosyal demokrasinin en büyük çatı organizasyonunun bu büyük toplantısına CHP ev sahipliği yapacak. Konsey toplantısı sırasında Sosyalist Enternasyonal Başkanlık Divanı toplantısıyla, Etik ve Finans Komiteleri toplantıları da gerçekleştirilecek. Yine Konsey Toplantısı sırasında Suriye’yi ilgilendiren geniş katılımlı özel bir toplantı da gerçekleştirilecek. Konsey toplantısı sırasında

özgürlük ve demokrasi açığı uluslararası boyutuyla da ele alınacak. Geçtiğimiz aylarda tüm ülkede yaşanan Gezi Olayları da bu kapsamda ayrıca görüşülecek.”

» ‘AKP’Yİ GÖZLEMCİ ALABİLİRİZ’

Umut Oran, açıklamasında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a da şu çağrıyı yaptı: “Bir zamanlar Başbakan, CHP yerine kendilerinin Sosyalist Enternasyonal’e katılabileceklerini söylüyordu. Bunu tebessümle anımsıyoruz. CHP, Sosyalist Enternasyonal başkanlığına da seçildiğinde AKP’yi demokrasi, özgürlükler, insan hakları, hukukun üstünlüğü ve kuvvetler ayrılığı konularında açıklarını kapatmak üzere belki gözlemci üye olarak Sosyalist Enternasyonal’e kabul edebiliriz. Sayın Erdoğan da bu sayede uluslararası yapılarla barışçıl ve kalıcı ilişkiler kurmayı, özgürlükçülüğü, insan haklarına ve emeğe değer vermeyi de en iyi şekilde öğrenme fırsatı bulur.”

Türkiye’den Medeniyetler İttifakına bir milyon dolar (NEW YORK – POSTA 212) Dışişleri Bakanı Davutoğlu geçtiğimiz hafta eşbaşkanlıklarını Türkiye ile İspanya'nın yaptığı Medeniyetler İttifakı Dostlar Grubu toplantısına katıldı. Bakan Davutoğlu toplantıda yaptığı metni ekli konuşmada, İttifakın giderek genişleyen bir yelpazede etkin bir işlev gösterdiğini ve tüm dünyada hoşgörü ve anlayışın yerleşmesi için önemli bir rol üstlendiğini ifadeyle, bu toplantıda kabul edilecek olan Stratejik Plan sayesinde bu faaliyetlerin daha da gelişeceğini söyledi.

Türkiye olarak Medeniyetler İttifakı Sekretaryasına önümüzdeki yıl da 1 milyon dolarlık katkı yapacağımızı açıklayan Bakan Davutoğlu, İttifakın 6. Yıllık Forum Toplantısının 2014 yılında Endonezya'da yapılacak olmasından dolayı duyduğumuz memnuniyeti dile getirdi ve Endonezya'ya teşekkür etti. Toplantıda kouşam BM Genel Sekreteri de Türkiye ile İspanya'ya İttifak bünyesindeki liderlikleri için teşekkür etti ve İttifakın BM'nin misyonunu yerine getirmesinde hayati bir rol oynadığını ifade etti.

Polisin orantısız güç kullanımı yakın takipte Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, hafta içinde yaptığı değerlendirme sonrasında Türkiye’de polisin toplu gösterilerde aşırı şiddete başvurmasını yakın takibe aldı

(BRÜKSEL) Türk polisinin barışçıl gösterilere yönelik müdahalesi çoğu zaman uluslararası alanda Türkiye’nin başını ağrıtan sonuçlar doğuruyor. Aşırı güç kullanımı Avrupa Birliği’nin her yıl yayımladığı İlerleme Raporu’nda altı çizilen unsurlar arasında yer alırken Avrupa Konseyi’nin ilgili birimleri tarafından hazırlanan belgelerde de sıkça dikkat çekilen

bir olumsuzluk olarak öne çıkıyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin de bu konuda Türkiye aleyhine sonuçlandırdığı çok sayıda karar var. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından alınan kararların uygulanıp uygulanmadığını denetleyen kurum olan Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, hafta içinde yaptığı değerlendirme son-

rasında Türkiye’de polisin toplu gösterilerde aşırı şiddete başvurmasını yakın takibe aldı. “Yasadışı ama barışçıl” gösterileri dağıtırken polisin aşırı güce başvurması nedeniyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi gündemine taşınıp karara bağlanan 37 davanın uygulama sürecini masaya yatıran Komite, 2006’da bu konuda alınan ilk karara rağmen benzer nitelikli şikayetlerin Strasbourg’a ulaşmaya devam ettiğinin altını çizdi. Türkiye’de güvenlik güçlerinin toplu gösterilerde aşırı güç kullanmasının sistemik bir sorun haline geldiğini vurgulayan Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, bu konudaki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarını normal izleme sürecinden çıkarıp yakın takibe almayı kararlaştırdı. Bu karar doğrultusunda polisin aşırı güç kullanımıyla ilgili

olarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi gündemine taşınmış ve karara bağlanmış davalar bundan böyle Komite’nin üç ayda bir yaptığı değerlendirme toplantılarının gündeminde sürekli şekilde yer alacak. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, Türk hükümetinden barışçıl toplu gösterilere müdahale konusundaki yasal mevzuatı gözden geçirmesini de talep etti. Toplanma özgürlüğüne müdahalenin gerekliliğini değerlendirme zorunluluğu getirecek yeni bir yasal düzenleme de Komite’nin istekleri arasında yer aldı. Polisin biber gazı kullanımını düzenleyen kuralların da gözden geçirilmesini isteyen Avrupa Konseyi, Ankara’dan bazı konularda bilgi talep etti. Bunlar arasında aşırı güce başvuran polislerle ilgili yasal işlemler ile polisin güç kullanmasının makul, gerekli ve orantılı olup olmadığının kontrolüne yönelik süreci saymak mümkün. (GÜVEN ÖZALP – BRÜKSEL – VOA)


12

Güncel

2 Ekim 2013 Çarşamba

212’NİN İKİ YAKASI

Haldun Armağan info@haldunarmagan.com

Bıyıklı siyasetin yayıncılığa düşen gölgesi PUBLIC Broadcasting Service (PBS) Amerika’nın bütün eyaletlerini kapsayacak kapasitede televizyon-radyo ağına sahip, kazanç amaçlı yayıncılık yapmama ilkesini benimsemiş saygın bir kuruluştur. Bununla birlikte ticari bir işletme gözüyle bakıldığında, PBS kuruluş tarihi olan 1970 yılından beri düzenli olarak büyüyüp, gelişmiştir. Mevcut durumu itibariyle 354 yayın kuruluşunu bünyesinde barındıran, 380 milyon doların üzerinde bir bütçeyle kamu yayıncılığı faaliyetinde bulunan dev bir iletişim devine dönüşmüştür. PBS’in bu başarısının altında çok temel bir felsefe yatar: Kar amacıyla yayıncılık yapmamak, rating prensiplerine göre hareket etmemek, yayıncılığı sadece kamunun çıkarlarına göre biçimlendirmek, tarafsız ve dürüst habercilik ilkesinden asla şaşmamak. Kar amacı olmadığına göre bu denli dev parasal kaynak nereden geliyor diyecek olursanız; Amerikan kamuoyunun örnek alınacak bir yönüne ilişkin tesbitte bulunmak gerekir. Amerikan halkı kendi imkanlarını kullanarak, sırf tarafsız ve kamu adına yayıncılık yapsın diye PBS kuruluşunu maddi olarak desteklemektedir. Bir başka deyişle, PBS’in sahibi bizzat halktır, radyonun dinleyicisi, televizyonun izleyicisidir. Böylece beğenmedikleri bir habercilik tavrı karşısında veya yayın ilkelerinde sapma hissettikleri zaman, verdikleri parasal desteği çekebilir, tepkilerini doğrudan bu şekilde gösterebilirler. Elbette dünyada hiçbir kurumun dört dörtlük iş çıkardığını, hatalardan ve kusurlardan tamamen muaf olduğunu ileri sürmek zordur, hele ki işin içine ciddi boyutta parasal kaynaklar girmiş ise. Bununla birlikte tam 43 yıldan beri varlığını koruyup, halkın parasal desteğini alabildiğine göre, PBS’in en azından bazı şeyleri doğru yaptığı ve kamusal yayıncılıkta iyi bir örnek oluşturduğu rahatlıkla söylenebilir. Kamu yayıncılığının önemini anlamak için güncel bir örnekten yola çıkabiliriz. Örneğin PBS yöneticilerinden biri hoşlanmadığı bir Amerikalı şarkıcı kadına yönelik “aşufte” (bilmeyenler için not: kelimenin İngilizcesi “hussy”) sözünü kullansa, acaba o koltukta oturmaya devam edebilir mi? Kendisi oturmak isteyebilir kuşkusuz, ancak PBS bütçesine kaynak aktaran kamuoyu “bana rağmen orada oturamazsın” der mi, demez mi? Endişeniz olmasın, Amerikalılar böyle bir durum karşısında asla kayıtsız kalmaz ve kimse de hakaret içeren, ırkçı, veya ayrımcı söylemlerde bulunup, sonra hiçbirşey olmamış gibi koltuğunu korumaya devam edemez. Geçelim 212’nin karşı yakasına. Ülkemizde kamu yayıncılığı yapan kuruluşun tarihi aslında Amerika’nın PBS kurumundan daha eskidir. “Türkiye Radyo Televizyon Kurumu (kısaca TRT), Türkiye Cumhuriyeti’nin kamu yayıncılığı yapmakla görevli tek kuruluşudur. 1 Mayıs 1964 günü çıkan TRT yasasıyla kurulmuştur.” Bunlar bizzat TRT’nin kendisini tanımlamak için kullandığı sözler. Ancak idari tasarruflar ve kamu yayıncılığının anlamı konusunda PBS ile TRT arasında ne yazıkki tarifi epey zor bir uçurum var. Son günlerde bu endişeyi haklı çıkaracak o kadar çok şey yaşandı ki, “bıyıklı siyasetin” yayıncılığa düşen gölgesini görmezden gelmek artık iyice imkansız hale geldi. Hürriyet’ten Melis Alphan’ın bulduğu harika bir tanım olan “bıyıklı siyaset”, Türk siyasi hayatının içinde bulunduğu açmazı iki kelimede özetliyor. Kamu yayıncılığının nasıl olacağına karar verenler, ödediği vergi ve diğer kesinti paylarından TRT bütçesini oluşturan halk değil, siyasetçiler. Siyasetçiler de kadınların yok sayıldığı veya kadınlar adına erkeklerin karar verdiği bir ortamda yaşamaya devam ettiği için, her yere ve her kuruma “bıyıklı siyasetin” gölgesi düşüyor. Kadınları anlamama üzerine bir rehber yazmak gerekse, bizdeki bıyıklı siyaset en iyisini yapardı! Zaten şu anda yaşananlar bu sayılanlardan pek farklı boyutta değil. Halen kadınların neden çalışmaması gerektiği, en az kaç çocuk doğurmasının beklendiği ve neden erkekle eşit olmadığına ilişkin tezleri savunan ifadeleri hemen hemen her gün bir başka yetkiliden duymak mümkün. Ancak mesele kamu adına yayıncılık olunca işin rengi daha da olumsuz biçimde değişiyor. Şu anda TRT’nin en yetkili ismi kendisine yönelik bir eleştiriye cevaben bir kadın sanatçıya karşı açıkça “aşufte” demekten kaçınmıyor ve gayet normalmiş gibi davranabiliyor. Dahası kamu adına yayın yaptığını iddia eden bu kurum, “tasavvuf dünyası” adı altında program yaptırdığı şahsiyete “hamile kadın sokağa çıkmasın, ayıptır” veya “kadın erkek eşit olamaz, ben karıma “eşim” demem o ancak benim zevcem (izdivaç yapılan kişi) konumundadır” şeklinde fetva veren tarz söylemlerde bulunmasında da bir anormallik görmüyor. Üstelik kamu televizyonunda ve izleyiciyi tasavvuf üzerine bilgilendirmek adı altında! Aradaki fark tam da bu noktada belirginleşiyor. Gölgesini falan bırakın, siyasetin ta kendisi haline gelen, tarafsız yayıncılık ilkelerinin her saniye çiğnendiği bir kamu yayıncılığında kaynağı aktaran halkın tepki gösterip bütçeye katkıda bulunmama gibi bir şansı yok. Çünkü PBS modelindeki gönüllü kaynak aktarma sisteminin tam tersine, bizde TRT fonları herkesin elektrik faturasına otomatik olarak eklenen kesinti paylarından oluşuyor. Bize özgü kamu yayıncılığı da maalesef ancak bu kadar oluyor.

A M E R İ K A’ D A K İ

TÜRKLERİN

GAZETESİ

YIL: 1 SAYI: 20

2 Ekim 2013 Çarşamba

SAHİBİ POSTA 212 PUPLISHING LLC ADINA

EKMEL ANDA

MEDYA GRUP BAŞKANI

CAN KAMİLOĞLU GENEL YAYIN YÖNETMENİ

YILMAZ SOYTÜRK YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ

AHMET RAVALI

YAYIN DANIŞMANI

HABER KOORDİNATÖRÜ

AHMET BUĞDAYCI

HALDUN ARMAĞAN

EDİTÖRLER ESİN EŞKİNAT – MEHVEŞ KOÇAK – ADNAN ONARAN ESEN ÜNAL – DİLEK ESKİ BEZİRKAN – EMRE EMİRGİL (WEB) WASHINGTON TEMSİLCİSİ İLHAN TANIR

ASLA KAPATAMAYIZ Eski New York Başkonsolosu ve eski Şam Büyükelçisi Ömer Önhon Dışişleri Müsteşar Yardımcısı olarak BM’nin 68. Genel Kurul’una katılan heyetteydi. Ömer Önhon’a Suriye’yi ve BM’deki görüşmeleri sorduk. Önhon “Suriye’de 210 bin insan hayatını kaybetti. ‘Kimyasal silahlarla öldürmeyin ama başka silahlarla öldürün’ demek kabul edilemez” diyor BARBAROS SAYILGAN ■ BM’nin 68. Genel Kurulu’nu değerlendirir misiniz, Türkiye’nin temasları nasıl geçti? Toplantılarımız çok iyi geçti. Sayın Cumhurbaşkanımız ve Sayın Dışişleri Bakanımız karşıtlarıyla çok sayıda ikili görüşmeler yaptılar. Ortadoğu’dan Balkanlardan ve dünyanın dört bir yanında muhataplarıyla görüştüler. Özellikle Suriye konusu ve ikili ilişkiler ele alındı ve çok verimli geçti.

» TEK SORUN KİMYASAL DEĞİL

■ Suriye’nin elinde olduğu söylenen kimyasal silahların imhası konusunda neler konuşuldu? Türkiye’nin Suriye ile 911 kilometrelik bir sınırı var. Orada olan her şey bizi doğrudan etkiliyor. Bildiğiniz gibi şu anda Türkiye’de yarım milyona yakın Suriyeliyi misafir ediyoruz. Bunlardan 200 bini kamplarda 300 bini ise Türkiye’nin değişik yerlerinde yaşıyor. Türkiye dışarıdan çok az bir yardım alarak bu insanlara bakıyor ve çok büyük paralar harcanıyor. Bu bir yerde boyun borcu. Evlerini barklarını terk etmiş insanlara kapımızı kapayamayız. Tabi bizim temennimiz bir an evvel Suriye’de akan kanın durması, istikrarın yeniden sağlanması ve sadece Türkiye’deki değil Lübnan’daki, Ürdün’deki bütün Suriyeli sığınmacıların emniyetli bir biçimde ülkelerine geri dönmesi. ABD başta olmak üzere birçok ülkeyle bu konuyu görüşüyoruz. Her-

kes bizim durumumuzu anlayışla karşılıyor. Diğer ülkelerle tutumlarımız örtüşüyor. Kimyasal silahlar sözleşmesi çok iyi oldu tabi. Kimyasal silahlar hem Suriye halkına karşı kullanıldı hem de bölgede güven ve istikrarı tehdit ediyordu. Ama kimyasal silahlar anlaşması yapıldı her şey bitti diyemeyiz. Çünkü kimyasal silahlarla 1400 kişi öldürüldü ama kimyasal olmayan silahlarla 210 bin kişi öldürüldü. ‘Kimyasal silahlarla öldürmeyin ama başka silahlarla öldürün’ demek kabul edilemez. ■ ABD’nin Rusya ile anlaşması Türkiye’nin bölgedeki rolünü etkiler mi, devre dışı kaldığımızı düşünüyor musunuz? ABD ile Rusya bu konuda bir anlaşmaya vardılar tabi ama bizlere de danıştılar, konuştular, bilgimiz var. Bizim de telkinlerimiz var. Türkiye’nin devre dışı kalması mümkün değil. Suriye ile 911 km sınırı olan bir ülkenin Suriye konusunda devre dışı kalması söz konusu olamaz.

ERDAL ÖZBEK – SERHAN AYDEMİR – AYÇA KARATAŞ İDARİ MÜDÜR

REKLAM GRUP DİREKTÖRÜ

REKLAM MÜDÜRÜ

MEHVEŞ SÖNMEZ

DİLEK BİTNEL

DUYGU CANİKLİGİL

REKLAM VE MÜŞTERİ TEMSİLCİLERİ

HİLAL PORSUK - ÖZGE ŞEKER – ARZU ÇAKIRCA - SURHAN ÜNAL ADRES 31 – 00 47th Ave. Long Island City, NY 11101 TELEFON 718 732 08 57 – 347 730 42 36 abone@posta212.com reklam@posta212.com seriilan@posta212.com haber@posta212.com dagitim@posta212.com

POSTA 212 GAZETESİ ANKA HABER AJANSI ABONESİDİR

ği gibi İran da bunlardan biri. Şu anda pek olumlu addedemeyeceğimiz bazı işler de yapıyor ama eğer İran arzu ederse Suriye’deki krizin çözümü yönünde önemli bir rol üstlenebilir. Bu yönde de bazı işaretler görüyoruz. Bunu aktive etmek lazım. ■ Burada çok değerli hizmetleriniz oldu. ABD’ye yeniden gelecek misiniz? Heyetle geldik, heyetle gidiyoruz. Toplantılar için gelirim tabi ama bizim bir tayin sürecimiz var. Ben de merkezde belli bir süre geçirdikten sonra tekrar yurtdışına çıkacağım. Ama neresi olur, onu bilemem.

» İRAN ÖNEMLİ ROL ÜSTLENEBİLİR

■ Sayın Cumhurbaşkanımız “İran olmadan bu sorunu çözemeyiz” dedi. Bu konuda ne düşünüyorsunuz? Suriye konusunun çözümüne katkıda bulunacak ülkelerden biri de İran. Rejimi kimin destekleyip desteklemediğine değil, Suriye sorununun çözümüne hangi ülkelerin katkıda bulunabileceğine bakmak lazım. Sayın Cumhurbaşkanımızın da söyledi-

Gezi turizmi vurdu ama telafi edildi Kültür ve Turizm Bakanlığı Müsteşarı Özgür Özaslan, Gezi olaylarının turizmi haziran ayında İstanbul’da etkilediğini ama onu telafi ettiklerini belirterek, “İstanbul’da sadece belirli semtlerdeki otellerde konaklamalarda düşüş oldu” dedi (MOSKOVA - ANKA) Kültür ve Turizm Bakanlığı Müsteşarı Özgür Özaslan, Gezi olaylarının İstanbul’daki turizmi etkilediğini ancak bu etkileri telafi ettiklerini söyledi. İstanbul’un imajı açısından “bazı olumsuz görüntülerin hep akılda kaldığını” ancak bunu gidermeye çalıştıklarını anlatan Özaslan, “Şu anda Türkiye’nin artış oranı yüzde 10, dünya ortalamasının 2-2,5 katı bir artış var. Bu yıl yabancı ziyaretçi sayısının 33 milyonu aşmasını bekliyoruz” dedi.

RUSLAR TÜRKİYE’Yİ SEVDİ

SAYFA TASARIM

ABONE SERVİSİ REKLAM SERVİSİ SERİ İLAN HABER MERKEZİ DAĞITIM

SURİYELİLERE KAPIMIZI

Özgür Özaslan, Moskova’da yapılan Türkiye-Rusya turizm çalışma grubunun geçen hafta Moskova’da yapılan toplantısını Rusya’nın Sesi’ne değerlendirirken bu yılın ilk 7 ayında 19 milyonu aşkın yabancı Türkiye’yi ziyaret ettiğine, Rusya Federasyonu’ndan gelenlerin sayısının 2,3 milyonu bulduğuna dikkat çekti.

TURİZM YATIRIM FONU Müsteşar Özaslan, iki ülke arasında turizm eğitimi, turizm yatırımı alanında, eğitim alanında daha önceden işbirliğinin olduğunu anımsattıktan sonra İstanbul’da EMITT Fuarı öncesinde veya

sırasında bir turizm yatırım forumu düzenleyeceklerini belirterek forumda özellikle Türkiye’deki turizm yatırımcılarının Rusya’ya nasıl çekilebileceklerinin ele alınacağını kaydetti.

4 MİLYONU AŞACAK Özaslan mülakat sırasında ilk defa tarihinde Türkiye’ye Rusya’dan gelen ziyaretçilerin sayısının 4 milyonu aşacağını tahmin ettiklerini anlatırken de “Geçen yıl 3,6’dıydı. Bu yıl 4 milyonu aşacağını ümit ediyoruz. Bu önemli bir dönüm noktası. Tabi Rusya Federasyonu bence yakın gelecekte Almanya’yı zorlayacak hatta geçecek gibi gözüküyor. Birinci sırada yer alacak. İlişkilerimizi bu çerçevede kuruyoruz” dedi.

“PİYASAYA GÜVENİ AŞILADIK” Kültür ve Turizm Müsteşarı Özaslan, Gezi olaylarının ayında İstanbul’un belirli semtlerinde meydana geldiğine işaret ederek “İstanbul’da belirli semtlerdeki otellerde konaklamalarda düşüş oldu. Ancak rezervasyonlar iptal olmadı. Yeni rezervasyonlarda düşüş oldu. Bu tabi İstanbul’un haziran ayındaki doluluğunu etkiledi. Ama kıyı turizmini fazla etkilemedi” şeklinde konuştu. “

Dünyanın en büyük gazeteciler cezaevi (WASHINGTON - ANKA) Geçen yıl Türkiye’yi 'dünyanın en büyük gazeteci hapishanesi' olarak niteleyerek dikkat çeken New York merkezli Gazetecileri Koruma Örgütü’nün (CPJ) İcra Direktörü Joel Simon, “Aslında bugün durum, kapsamlı basın özgürlüğü raporunun yayınladığı Ekim 2012’den daha kötü” iddiasında bulunurken Adalet Bakanlığı’yla yapılan toplantıdan “biraz umutlandıklarını” da ifade etti. Joel Simon, Huffington Post tarafından yayımlanan “Küresel etkinliği ile Türkiye önemli” başlıklı makalesine “Türkiye, bir özgürlüğü cenneti pek sayılmaz ama ülkeyi o kadar heyecan verici yapan unsur, herhangi bir günde ürettiği haberler miktarıdır” sözleriyle girdi. Türkiye’de hem iç gelişmeler hem de bölge durumu açısından gazetecilik için taşıdığı öneme vurgu yapan Simon, “CPJ’nin Türkiye’yi dünyanın başlıca gazeteci hapishanesi olarak nitelemesi, geçen yılın manşeti idi” savını dile getirdikten sonra Türkiye’de “terörle mücadele yasalarını eleştirisel ifadeleri cezalandırmak için kullanmanın, Türk hükümetinin Kürt medyası ile solcu ve milliyetçi grupları bastırma stratejisinin kilit bir unsur olduğunu” iddia etti.

GAZETECİLER KORKUYOR Joel Simon “Aslında bugün durum, CPJ’nin kapsamlı ifade özgürlüğü raporunu yayınladığı Ekim 2012’den kötü” diye yazdığı makalesinde “Ancak ana akım gazetecilerinin çoğu, dövülmekten veya hapse girmekten korkmuyor, işlerini kaybetmekten korkuyor” savını da öne sürdü.


Göçmenlik

2 Ekim 2013 Çarşamba

BELGESİZ GÖÇMEN SAYISI ARTIYOR ABD’de ekonomik kriz sonrası belgesiz göçmen sayısında görülen düşüş eğilimi tersine dönmüş görünüyor. Yapılan bir araştırma ABD’de bulunan belgesiz göçmen sayısının 11,7 milyon olduğunuortaya çıkardı

(NEW YORK – POSTA 212) ABD’de finansal krizle birlikte 2007-2009 yıllarında görülen belgesiz göçmen sayısındaki hızlı düşüş en aşağı seviyeye ulaştıktan sonra yeniden yükselişe geçti. Pew Araştırma Merkezi’nin, ABD hükümeti verilerine dayanarak yaptığı ön tahmine göre Mart 2012 itibariyle ABD’de bulunan belgesiz göçmen sayısının 11,7 milyon olduğu bildirildi. 1990 yılından itibaren her yıl ortalama 500 bin kişi artan belgesiz göçmenlerin sayısının 2007’de 12,2 milyonla zirveye ulaştığı ve ardından

13

Kaliforniya’da evlerde çalışan göçmenler haklarına kavuştu (KALİFORNİYA – POSTA 212) Kaliforniya eyaletinin yeni “Ev Çalışanları Hakları Yasası”, eyaletteki evlerde uzun ve düzensiz saatlerde çalışan ev çalışanlarına dair düzenlemeler getiriyor. Kaliforniya Valisi Brown’ın geçtiğimiz hafta imzaladığı yasayla, ev çalışanlarına mesai ücreti uygulaması zorunlu hale geliyor. Yasaya göre ev çalışanı olarak tanımlanmak için bire bir hizmetin kişinin görevlerinin en az yüzde 80’ini oluşturması gerekiyor. Yasa, sendikal hakları bulunan aşçılar ya da bahçıvanları; kısa süreli çocuk bakıcılarını; eyaletin “Ev İçi Destek Servisi” (IHSS) kapsamında düşük gelirli bireylere ev hizmeti sunanları kapsamıyor.

100 BİN KİŞİYİ ETKİLİYOR

yıllardır devam eden yükseliş eğilimine son vererek 2009’da 11,3 milyona düştüğü tahmin ediliyor. Sonrasında ise göçmen sayısının arttığına dair göstergeler olsa da, istatistiki olarak 2012 tahmininden farkı bulunmuyor. Belgesiz göçmenlerin yüzde 60’ının yaşadığı Kaliforniya, Florida, Illinois, New Jersey, New York ve Teksas eyaletlerinde farklı eğilimler ortaya çıkıyor.

» TEKSAS HİÇ ETKİLENMEDİ

Bu altı eyalet arasından 2007-2011 yılları arasında belgesiz göçmen sayısında

hiçbir azalma görülmeyen tek yer Teksas. Florida ve Jersey’de ilk düşüşün ardından 2007-2011 döneminde yeniden yükseliş görülse de, Kaliforniya, Illinois ve New York bu dönemde de yalnızca düşüş yaşamış. 2007 yılı sonrasında görülen nüfus azalması en çok belgesiz göçmenlerin yüzde 52’sini oluşturan Meksikalılar arasında yaşandı. Ancak Meksikalıların azalma eğilimi 2010 yılında sona erdi. 2012 yılında ülkede bulunan 6,05 milyon Meksikalı belgesiz göçmen, 2007 yılından beri yaşanan 900 binlik bir düşüşü yansıtıyor.

Yasa taraftarlarına göre eyalette ev çalışanlarının büyük bölümünü Latinolar oluşturuyor ve bunların bir kısmı ABD’de yasadışı yollarla bulunuyor. 100 bin kişiyi kapsaması beklenen yasaya göre bir gün içinde 9 saat veya haftalık 45 saatlik çalışmanın ardından mesai ücreti devreye girecek. Yasanın imzalanmasının arından yasayı öneren San Francisco Şehir Konseyi üyesi Tom Ammiano şu açıklamayı yaptı: “Ev çalışanlarının büyük bölümünü göçmen kadınlar oluşturuyor. Bu insanların çalışmaları geçmişte saygı görmedi. Ama artık onlar da eyalette çalışan herkes gibi mesai ücreti alabilecekler.” Yasanın Ammiano’nun önerdiği versiyonunda yemek ve dinlenme araları da belirlenmişti. Ancak Vali Brown’ın o yasa tasarısını ev giderlerini çok fazla artıracağı endişesiyle veto etmişti. Kaliforniya, ev çalışanlarının çalışma şartlarına düzenleme getiren ilk eyalet değil. New York benzeri bir yasayı 2010 yılında, Havai ise geçtiğimiz ilkbaharda kabul etmişti. Ancak yasanın uygulanmasında hala pürüzler yaşanıyor. New York’ta yasanın devreye girmesiyle birlikte çocuk bakıcılarına mesai ücreti ödemeye başlayan ailelerin oranı yüzde 15’te kaldı. Birçok çalışan, işini kaybetme korkusuyla şikayette bulunamıyor. Kaliforniya’da çıkan yasanın yenilenmediği sürece 2017 yılında otomatik sona erme hükmü de bulunuyor.

ARİZONA OBAMA’YA KARŞI Arizona Eyaleti, Başkan Obama’nın Erteleme Hareketi’nden yararlanan göçmenlere ehliyet vermeyi reddediyor. Ancak diğer eyaletler Arizona’nın aksine Obama’ya destek veriyorlar ve yabancıların yasal statü kazanması için çalışma yapıyorlar (ARİZONA – POSTA 212) Arizona eyaleti hala yasadışı göçmenlerle savaşıyor, ancak bu kez savaşında yalnız görünüyor. Başkan Obama’nın 2012 yılında birçok genç belgesiz göçmene ülkede 2 yıl kalma ve çalışma izni veren Erteleme Hareketi’nin ardıından Arizona’nın cumhuriyetçi Valisi Jan Brewer taarruza geçmiş ve Obama’nın kararıyla koruma altına alınan kişilere Arizona eyaletinin ehliyet vermeyeceğini açıklamıştı. Brewer geçtiğimiz hafta daha da ileri giderek aile içi şiddet veya insan kaçakçılığı gibi nedenlerden dolayı erteleme alan kişilerin de ehliyet başvurularının reddedileceğini açıkladı. Arizona, iki yıl önce emniyet güçlerine rutin trafik kontrolleri sırasında göçmenlik statüsünü gösterir belge isteme hakkı veren bir yasayı kabul etmiş ve birkaç eyalete bu konuda örnek

olmuştu. Ancak belgesiz göçmenlerle savaşta ehliyet silahını kullanan tek eyalet Arizona ve Nebraska oldu. Öte yandan giderek daha çok sayıda eyalet, belgesiz göçmenlere ehliyet yolunu açmaya çalışıyor.

» DAVAYLA ORTAYA ÇIKTI

Arizona’nın belgesiz göçmenlerin ehliyet almasını engelleme çabası, Vali Brewer aleyhinde ayrımcılık suçlamasıyla açılan bir davanın dosyasında ortaya çıktı. Dava, Brewer’ın ehliyet konusundaki tutumunun ayrımcı olduğunu iddia ederken, Brewer federal hükümetin değil ama eyaletlerin kimin ehliyet alıp kimin almaya-

cağına karar verebileceğini ileri sürüyor. Ağustos 2012’de devreye giren Erteleme Hareketi’nin ardından birçok eyalet

ehliyet kurallarını gözden geçirmiş ve 45 eyalet hareketten yararlanan genç göçmenlere ehliyet vermeye başlamıştı. 2013 yılından önce yasal statüsü ne olursa olsun, Utah, Washington ve New Mexico’da göçmenler ehliyet alabiliyordu. Geçtiğimiz haftalarda ise 2,5 milyon belgesiz göçmenin yaşadığı Kaliforniya, bu kişilere ehliyet vermeye karar verdi. Bu arada Illinois, Colorado, Connecticut, Oregon, Maryland, Nevada ve Vermont eyaletleri de 2015 yılından itibaren ehliyet alma kurallarını belgesiz göçmenleri kapsayacak şekilde genişletti. Arizona’da valinin fikrini değiştirmek için kampanyalar düzenleniyor.

Colorado’da yasal olmayan göçmenler zor durumda (COLORADO – POSTA 212) İki hafta önce yaşanan sel felaketinin ardından Colorado’da evlerine ve karavanlarına dönen ABD’de yasadışı yollarla yaşayan göçmenler, sahip oldukları çoğu şeyin yok olduğunu gördü. Ama bu, henüz kabusun başlangıcıydı. Yasal olmayan ve sel sigortaları da bulunmayan göçmenler zararlarını karşılayamıyor, federal yardımlardan da faydalanamıyorlar. Şimdilik dostlarının ve tanıdıklarının evine sığınan, Kızılhaç, Salvation Army gibi yardım kuruluşlarından ve kiliselerden yardım alan bu göçmenler için bazı anonim bağışların de geldiği söyleniyor. Kısa vadeli ihtiyaçlarını bu şekilde karşılayan bu göçmenler belgesiz de olsalar ABD’de çalıştıkları, vergi ödedikleri ve ekonomiye katkıda bulundukları için bu yardımın karşılığını zaten ödedikleri ve federal hükümetten yardım alabilmeleri gerektiği tartışılıyor.


14

Eğitim

2 Ekim 2013 Çarşamba

Harvard benzeri ile mahkemelik oldu

(LONDRA – POSTA 212) Dünyanın en iyi üniversitelerinden biri olarak kabul edilen ABD’de nin Boston kentindeki Harvard Üniversitesi, İngiltere’deki Milton Keynes kentinde bulunan İngiliz Havard özel okulunu isim benzerliğinden kaynaklanan marka telif hakkı ihlalinden dolayı Londra’daki mahkemeye verdi. Harvard Üniversitesi yetkilileri, İngiliz özel okulun benzer isim kullanmasının kendi üniversitelerine zarar verdiğini öne sürdü. Yapılan ilk mahkemede İngiltere’nin Milton Keynes kasabasında bulunan İngiliz okulun yetkilileri ise telif hakkı ihlali iddiasını reddederek, karşı savunma yapacaklarını belirtti.

BAU’DA ÖRNEK ÇALIŞMA Bahçeşehir Üniversitesi öğrencileri, SosyalBen Sosyal Sorumluluk Derneği, çatısı altında ekonomik açıdan geri kalmış bölgelerde çocukların sosyal becerilerini geliştirmek için çalışıyor (İSTANBUL – POSTA 212) SosyalBen, 7-13 yaş çocukların sosyal becerilerini geliştirmelerini amaçlayan bir sosyal sorumluluk projesi. Proje kapsamında Bahçeşehir Üniversitesi’nin gönüllü öğrencileri, tatil dönemlerinde bir hafta süreyle çocuklara resim, müzik, dans, fotoğraf, tiyatro, satranç, teknoloji, masa tenisi atölyelerinde eğitim veriyor. Bir hafta sonunda, çocuklar öğrendiklerini velilerine ve davetlilere yapılan gösteride sergiliyor.

TAMAMI GÖNÜLLÜ ÖĞRENCİLER Projenin diğer sosyal sorumluluk projelerinden farkı, tamamı gönüllü üniversite öğrencilerinden oluşması ve hiç bir sabit gelirinin olmaması. Sponsorların verdiği destek ile atölye malzemeleri alınıyor, çocuklara program boyunca verilen yiyecek-içecek karşılanıyor, artan miktar da yine çocukların giyecek gibi ihtiyaçlarını karşılamada kullanılıyor. Ekip, 15 kişi olarak yola çıkıp

gönüllülerin artmasıyla 50 kişiye ulaştı. Gönüllü sayısıyla birlikte projenin kapsamı da arttı. Yılda iki saha projesi yapan ekip, artık 4 saha projesi ve 14 atölye ile 1000 çocuğa ulaşıyor. Bu arada SosyalBen, Bahçeşehir’den çıkıp başka üniversitelere de yayılmış durumda. 15 devlet ve vakıf üniversitesinde SosyalBen’in şubeleri var. Ekip, projeleri sayesinde bugüne kadar 9 ödül kazandı.

New York’ta anaokuluna kayıt kolaylaşıyor New York’ta anaokulu çağında çocukları olan ailelerin işi artık çok daha kolay (NEW YORK - POSTA 212) Çocuklarını New York’taki bir anaokuluna yazdırmak isteyen aileler için büyük bir değişim başlıyor. Daha önce büyük çaba gerektiren bu iş artık internet üzerinden yapılabiliyor. Şehir Okulları Başkanı Dennis Walcott, şehirdeki yuvalara kayıtların artık “Kindergarten Connect” adı verilen yeni bir sistemle yapılacağını açıkladı. Walcott “Kindergarten Connect, aileler için okullar üzerine daha fazla araştırma ve daha kolay başvuru yapma imkanı veriyor” diye konuştu. Geçtiğimiz yıl bazı okullar üzerinde denenen sistem Ocak ayında devreye giriyor. Başkan yardımcısı Marc Sternberg ise daha önce ailelerin anaokulundan önce bir yıllarını araştırmaya harcadıklarını, bu yeni sistemle çocuklarına daha fazla zaman ayırabileceklerini söyledi. Kindergarden Connect üzerinden yapılacak tek bir başvuruyla aileler önceliklerine göre sıralanmış seçeneklere ulaşabilecekler.

Wall Street Institute kimlik değiştirdi Dünyanın eğitim, medya ve yayıncılık devlerinden olan Pearson, İngilizce eğitiminin önde gelen sektörlerinden Wall Street Institute’u bünyesine katarak kimlik değişikliğine gitti

(NEW YORK - POSTA 212) Dünyanın eğitim, medya ve yayıncılık devlerinden olan Pearson, İngilizce eğitiminin önde gelen sektörlerinden Wall Street Institute’yi bünyesine katması ile kimlik değişikliğine giderek tüm dünyada Wall Street English(WSE) adıyla faaliyet göstereceklerini açıkladı. Wall Street English’in 28 ülkede 480’nin üzerindeki eğitim merkezinde yeni kimliği ve vizyonuyla İngilizce eğitimi alanında fark yaratmaya devam edeceği belirtildi. Wall Street English Türkiye Yönetim Kurulu Başkanı Dündar Uçar ve ekibinin ev sahipliğini yaptığı İstanbul Ritz Carlton Hotel’de gerçekleşen basın toplantısında Pearson’ın alanında bir güç olan WSE’yi bünyesine katmasının ardından, markanın dijital alandaki yatırımları, ekonomik verileri ve farklı ihtiyaçlara yönelik yeni ürünleri ele alındı. Yönetim Kurulu Başkanı Dündar Uçar, basın toplantısında yaptığı konuşmada şunları söyledi: “Pearson, 2012’de Wall Street English’in eğitim sistemine yönelik yenilikçi teknolojik projeleri için 17.2 milyon dolar ar-ge yatırımı yaptı. Wall Street English’in (WSE) ‘blended’ eğitim metodu, esnek ders saatleri, kişiye özel İngilizce ve benzeri özgün farklılıkları tüm bu yatırımlarla daha da zenginleştirildi. Diğer yandan da ForToday, Market Leader by WSE, English Pro, English Fit gibi akademik ve iş yaşamına yönelik yeni ürünler geliştirildi.” WSE’nin klasik sınıf öğreniminin getirdiği du-

varları bütünüyle yıktığını ifade eden Uçar, “ Wall Street English’in tüm dünyada 2012 cirosu 461 milyon dolar idi. İngilizceye yönelik talebi dikkate alarak, 2020’ye gelmeden ciromuzun 1 milyar dolara ulaşacağını öngörüyoruz. Dünyaya İngilizce öğretme hedefimize son derece kararlı adımlarla yürüyoruz” dedi.


Güncel

2 Ekim 2013 Çarşamba

15

NASA kasırgaları incelemeye aldı

TEK SORUMLU:

İNSAN

Felaket yüzyılı kapıda Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin son raporuna göre, küresel ısınma sonucu insanları deniz seviyelerinin yükselmesi, sel ve kuraklık gibi çok sayıda doğal afet bekliyor. Panele göre en büyük sorumlu insan

(NEW YORK – POSTA 212) İsveç’in başkenti Stockholm’de düzenlenen Küresel İklim Değişikliği Konferansı’nda, uzun zamandan beri üzerinde görüşmelerde bulunulan küresel ısınma konusundaki raporun ayrıntıları belli oldu. 20. yüzyılın ortalarından bu yana görülen küresel ısınmaya insanların yol açtığının “neredeyse kesin” olduğu sonucuna varılan raporda, sıcaklıkların bu yüzyıl içinde 0.3 ila 4.8 arasında artacağı tahmini yapılıyor. Sıcaklıklarda artışın ancak ve ancak hükümetler sera gazı emisyonunu azalttığı takdirde en düşük seviyede gerçekleşebileceği ifade diliyor. Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli yetkilileri, deniz seviyesinin ise 2100 yılına kadar 26 ila 82 santimetre arasında yükseleceği görüşünde. Nobel ödüllü grubun araştırmasında, son 60 yılda gözlemlenen ısınmanın çoğuna insanoğlunun yol açtığı “yüzde 95” gibi yüksek bir kesinlikle ortaya koyuluyor. 2007 yılında yayınlanan raporda, Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli yetkilileri insan faktörü konusunda “yüzde 90” rakamını açıklamıştı. Panel, 25 yıllık tarihi boyunca dört farklı rapor yayımladı.

Son çalışma, küresel ısınma ve etkilerini özetlemeyi içeren üç bölümlük bir raporun ilk bölümünü oluşturuyor. Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli yetkilileri, atmosferde daha fazla sera gazının birikmesi sonucu, dünyanın daha fazla ısınma ve daha fazla sıcaklık dalgası, sel, kuraklık ve deniz seviyelerinin yükselmesiyle karşı karşıya kalabileceği uyarısında bulundu. Okyanusların ise bazı deniz canlılarını tehdit edebilecek düzeyde daha asitli bir hale geleceği belirtildi.

»İKLİM DEĞİŞİKLİĞİYLE ALTERNATİF MÜCADELE

Küresel ısınmada insan etkisi ve acil harekete geçilme gerekliliğine şüpheyle bakanlar, artan sera gazı emisyonuna rağmen son yıllarda sıcaklık artışının

daha yavaş olduğu gerçeğini öne sürüyordu. Hükümetlerarası İklim Değişikliği Eş Başkanı Thomas Stocker ise “Karbondioksit emisyonu konusunda geçmişteki, şimdiki ve gelecekteki karbondioksit emisyonu beklentilerinin sonucu olarak, iklim değişimi ve etkilerinin karbondioksit emisyonu dursa bile yüzyıllarca devam edeceğine inanıyoruz” dedi. BM İklim Sekretaryası Başkanı Christiana Figueres, raporun küresel ısınmayla acil mücadele ihtiyacının altını çizdiğini söyledi. Figueres, hükümetlerin iklim konusunda küresel çapta ve hızlı bir şekilde harekete geçmesi ve bunu sağlamak üzere yeni antlaşma üzerinde uzlaşma sağlamaları çağrısında bulundu.

Amerika’da kasırga sezonu en yoğun döneme girerken Amerikan Havacılık ve Uzay Dairesi NASA, Atlas Okyanusu üzerinde yoğunlaşan fırtınaları incelemeye başladı. (WASHINGTON- POSTA 212) Washington yakınlarındaki NASA Goddard Uzay Uçuş Merkezi’nde görev yapan meteorologlar, kısaca HS3 olarak adlandırılan Kasırga ve Şiddetli Fırtına Gözcüleri projesini anlatıyor. Tropik fırtına ve kasırgalar; yükselen dalgalar, şiddetli rüzgar ve selle gelen hasar demek. Ulusal Okyanus ve Atmosfer Dairesi, bu yıl Atlas Okyanusu’ndaki kasırga sezonunun normalden çok daha hareketli geçmesini bekliyor. NASA, Atlas Okyanusu’nda oluşan fırtınaların üzerine çıkarak incelemeler yapıyor.

İki insansız Global Hawk aracının yapacağı ölçümler, kasırgaların geçirdiği değişimler hakkında uzmanlara ipuçları verecek. NASA’dan meteorolog Scott Braun, dairenin iki yıldır faaliyet gösteren Kasırga ve Şiddetli Fırtına Gözcüleri programını anlatıyor: ”Çevrenin ve Atlas Okyanusu üzerindeki kasırgaların iç yapılarının, kasırgaların oluşumunda nasıl rol oynadıklarını, birbirlerini nasıl etkilediklerini anlamaya çalışıyoruz.” Global Hawks araçları 20 kilometrelik irtifaya çıkabiliyor. Bu yükseklik, bir yolcu uçağının ulaşacağı yüksekliğin iki katı. Yüksek İrtifa Rüzgar ve Yağmur Radarı, uzmanların fırtınalarla ilgili bilgileri gökyüzünden toplamasını sağlıyor. Global Hawks araçları, fırtınaların etrafını tarayarak çevre koşullarının fırtına şiddetini nasıl etkileyeceğini inceleyecek, fırtınalara dair veri toplayacak. Araçlardan biri damla sondajı yapacak. Damla sondajı, gökyüzünden, fırtınaların içinden geçecek şekilde yeryüzüne atılan meteoroloji aygıtlarıyla yapılıyor.

Ömer Kalafatoğlu

Türk mühendisin büyük başarısı ABD’de yaşayan Türk mühendis ve ekibinin kasırgadan zarar görmüş mahalleler için geliştirdiği Wave Up projesi, ‘Halkın Seçimi’ ödülü için destek bekliyor (NEW YORK - POSTA 212) Geçtiğimiz ay New York’ta düzenlenen ‘Doğal Yetenek Tasarım Yarışması’nda Türk mühendis Ömer Kalafatoğlu’nun ekibi 30 ülkeden 210 takım arasında grup birinciliğini kazanarak dört finalistten biri oldu. Projenin, bir sonraki aşama olan ‘Halkın Seçimi’ ödülünü alması için, oylarınıza ihtiyacı var. ABD’de yaşayan Türk mühendis Ömer Kalafatoğlu ve ekibinin kasırgadan zarar görmüş mahalleler için geliştirdiği Wave Up projesi, ‘Halkın Seçimi’ ödülünü almak için desteğinizi bekliyor. ‘Wave Up’ adlı projenin direktörlüğünü yapan makine mühendisi Ömer Kalafatoğlu kariyerine 10 yıldır ABD’de devam ediyor. Sürdürebilir yapılar üzerindeki çalışmalarını sürdürmek amacıyla 2012 yılında faaliyete geçirdiği ve şu an genel müdürlüğünü yaptığı Ecobuild LLC şirketi bünyesinde, dördü mühendis altısı mimar olmak üzere toplam 12 kişi çalışıyor. 2009 yılında LEED AP sınavını geçerek Yeşil Bina Uzmanı olan Kalafatoğlu ‘Doğal Afetlere Dayanıklı Proje Yarışması’ öncesi geliştirdiği diğer projeleri şöyle anlatıyor: “Doğal afetlere dayanıklı yapılar konusuna, Amerika Yeşil Bina Konseyi’nin 2010 yılında, Katrina Kasırgası sonrası açmış oldu-

ğu ‘Doğal Yetenek Tasarım Yarışması’ ile ilgi duymaya başladım. Proje kaptanı olduğum bu tasarım ile üçüncülük ödülü aldık. Aynı yıl Filipinler’de meydana gelen ve birçok kişinin hayatını kaybettiği Ketsana Tayfunu için geliştirdiğimiz ‘Eco-Village’ projesi 150 takım arasından finale kaldı. Ayrıca, Amerikan Mimarlar Odası’nın Sandy Kasırgası sonrası, sahillerde fırtına tehlikesinde bulunan topluluklar için yeni imar planı oluşturmak için başlatmış olduğu ‘3C Comprehensive Coastal Communities” yarışması tecrübemizi paylaşmak için iyi bir fırsat oldu.” Bugün 5 mühendis, 3 mimar ve 1 sosyolog olmak üzere toplam 9 kişinin bulunduğu bir takımı yöneten Kalafatoğlu, yarışma için coney Island bölgesini seçmiş. “Coney Island, New York’un tarihi yerleşim yerlerinden biridir. Bu bölge bir yarımada olduğu için Sandy Kasırgası’ndan çok büyük hasar görmüştü” diyor.

» KASIRGADA ZARAR GÖRMEYECEKLER

Bu bölgedeki “townhouse” olarak tanımlanan bitişik nizamla inşa edilmiş müstakil evler için geliştirdikleri yöntemle ev sahiplerine çok cüzi bir ücret karşılığında,

bir sonraki kasırga karşısında hiçbir şekilde zarar görmeyecek bir çözüm ürettiklerini anlatan Kalafatoğlu, çalışmalara bölgenin topografik yapısını inceleyerek ve bölge halkına anketler yaparak başladıklarını, sonrasında elde ettikleri sonuçları bir araya toplaya-

rak, mahallenin görsel karakterini bozmayacak en uygun çözümü ürettiklerini ekliyor. ‘Wave Up’ı yarışmaya katılan diğer projelerden ayıran en büyük farkın geleceğe yönelik bir çözüm sunması olduğunu belirten Kalafatoğlu, “Sandy kasırgasının bu derece büyük hasara sebep olması-

nın en büyük nedeni olan ‘küresel ısınma’ tasarımımızda hedef aldığımız nokta oldu. Bu nedenle geçici değil, kalıcı bir çözüm üretmeyi uygun gördük. Bunun için de afete dayanıklı yapı tekniklerinin yanı sıra, toplum bilincini artıracak ve bölgedeki enerji tüketimini en aza indirecek tasarım öğeleri geliştirdik. Bunlardan en ilginci ‘Mutlu Sayaç’ diye adlandırdığımız görsel elektrik sayacı oldu. Çok basit bir çalışma prensibine sahip olan bu ünite ile her bir evin New York ortalamasının altında veya üstünde elektrik kullandığı evin dış cephesinde gösterilerek, uygulamanın yapılacağı sokakta toplu bir hareket başlatmayı ve böylece ufak da olsa küresel ısınmaya karşı bir bilinç aşılamayı hedef aldık” diyor. ‘Wave Up’ projesinin bir sonraki aşamayı geçerek ‘Halkın Seçimi’ ödülünü alması için herkesin desteğine ihtiyacı olduklarını belirten Kalafatoğlu, destek olmak isteyenlerin http://www.3ccompetition.org/ vote.html linkinden oy kullanabileceğini söylüyor. Kalafatoğlu, “Böylece, küresel ısınmaya karşı duran, afete dayanıklı bir kent inşa ederek, kasırga felaketinden zarar görmüş halka hizmet vereceksiniz” diyor.

Global Hawks araçları, son teknolojik donanıma sahip. Proje sorumlusu Scott Braun, bu araştırmada insansız araç kullanmanın yararlarını anlatıyor: ”Bu araçlarla 28 saat uçuş yapabiliyoruz çünkü ekibimiz uçağın içinde değil, yeryüzünde. Nöbet değişimi yapabiliyoruz. Bu da bir fırtına üzerinde insanlı bir araçla kalabileceğimizden çok daha uzun süre kalmamızı sağlıyor.” Toplanan veriler, derinlemesine incelenecek. Ancak Braun, hızlı bir analiz yapıp sonuçları kamuoyuyla hemen paylaşacaklarını söylüyor. Proje, uzmanların kafasını uzun zamandır karıştıran bir başka olguyu da inceliyor. Scott Braun, ”Rüzgar hızı ve yönünün yanı sıra fırtınaların çevresindeki hava sıcaklığıyla da ilgileniyoruz. Sahra Hava Katmanı’nı inceleyeceğiz. Sahra Hava Katmanı, Afrika’dan çıkan çok sıcak ve tozlu hava kütlesidir” diyor. Uzmanlar, Sahra Çölü’nden gelen tozun tropik fırtınaların şiddetini artırıp artırmadığını da araştırıyor.


Uçak yolculuklarıyla ilgili (NEW YORK - POSTA 212) Uçaktan korkanlar bu yazıyı okumasın! Uçak yolculuklarıyla ilgili az bilinen gerçekleri sizin için derledik… En çok kaza iniş ve kalkış sırasında oluyor. Araştırmalar uçak kazalarının yüzde 80’inin iniş ve kalkış sırasında gerçekleştiğini gösteriyor. Umarız, bir sonraki uçak yolculuğunuzda uçuş ekibinin talimatlarını daha ciddiye alırsınız. Çocuğunuz kucağınızdayken yolculuk yapmanız ölümünüze sebep olabilir. Ebeveynler genellikle iki yaşın altındaki çocuklarına, ücretsiz uçabildikleri için bilet almamayı tercih ediyorlar. Bu durumun hem çocuklar, hem de onların anne ve babaları için tehlikeli olduğu söyleyen ABD Ulaştırma Bakanlığı (FAA), çocuklar için uçuş anında en güvenli yerin çocuk güvenlik koltuklarının olduğunun altını çiziyor. Beklenmeyen bir türbülans anında ebeveynlerin çocuklarını güvenli bir şekilde tutamayabileceğini belirten FAA, “Çocuklar ani bir çarpma veya türbülans sırasında ebevnlerin kolları arasından fırlayabilir. Bu durumda çocukların yanı sıra anne-

1

2

10 KORKUTUCU GERÇEK

babalar da zarar görebilir” diyor. Türbülans daha kötüye gidebilir. Uçağınızın normalden daha fazla mı sallandığını düşünüyorsunuz? Hissettikleriniz hayal ürünü olmayabilir. Bilim adamları transatlantik uçuşlarda karbondioksit oranın yüzde 10 ile yüzde 40 arasında artmasından dolayı uçakların şiddetli türbülansa girebileceğini söylüyor. Uçağınız çok kirli olabilir. Çok sık uçuş yapan uçaklarda bazen uçuç öncesi temizliğine zaman bulunamıyor. Grip virüsü bulunduğu yüzeyde günlerce yaşayabildiği için uçakların mikrop yuvasına dönüşmesi işten bile değil. Bu nedenle, uçağınıza gir-

3

4

diğinizde ilk olarak koltuk ceplerinizin, tepsinizin ve battaniyenizin temiz olup olmadığını kontrol edin. Pilotlar uçuş anında uyuyakalıyorlar. Size şaşırtıcı bir istatistik verelim: İngiltere, Norveç ve İsviçre’deki pilotlar arasında yapılan anketler pilotların yüzde 43’ü ile 54’ünün uçuş sırasında uyuyakaldığını gösteriyor. Daha da kötüsü, uçuş anında uyuyakalan pilotların üçte biri, uyandıklarında yardımcı pilotlarının da uyuyakaldığını görmüş.

5

6

Bazı pilotlar çok az maaş alıyorlar. Havacılık danışmanı Kit Darby,

özel-

likle yerel havayolu pilotlarının çok az ücretle çalıştırıldıklarını söylüyor. Pilotların çoğu sadece uçtukları süreye göre ücret alıyorlar. Yani havaalanına gidiş süreleri, uçuş öncesi hazırlık aşamaları veya geciken uçuşlar için bekledikleri süre için herhangi bir mesai ücreti almıyorlar. Havayolları yakıt doldurma işlemini baştan savma yapıyor. İspanyol Sivil Havacılık Kazaları Soruşturma Komisyonu tarafından hazırlanan bir rapora göre, Ryanair başta olmak üzere, çoğu havayolu tasarruf yapmak amacıyla normalden daha az yakıtla uçuyor. Yanan bir uçaktan kaçmak için sadece 90 saniyeniz var. FAA’ya göre yangın anında yolcuların ve uçuş ekibinin 90 saniye içerisinde uçağı terk etmesi gerekiyor.

7

8

90 saniye sonra alevler uçağın tamamını sarabiliyor. Uçağın çıkış kapısına en yakın beş sırada oturmuyorsanız, risk altındasınız demektir. Time dergisinin hazırladığı istatiksel bir analize göre, uçak kazalarında en çok kurtulma şansı olanlar çıkış kapısına en yakın ilk beş sıradaki koltuklarda oturanlar. Türbülans ölümcül olmasa da tehlikelidir. Türbülans, ölümcül olmayan uçak kazalarının en önemli nedenlerinden biridir. Bu nedenle ikaz ışığı yanmıyorsa bile uçuş sırasında kemerlerinizin bağlı olduğundan emin olmanızda büyük yarar var.

9

10

2 Ekim 2013 Çarşamba YIL 1 • SAYI 20

HAFTALIK ÜCRETSİZ

EN MUTLU KENT SAN FRANCISCO Araştırmalara göre, organik yaşam tarzları, spiritüel merakları ve doğa sporlarına düşkünlükleriyle bilinen San Franciscolular, ABD’nin en mutlu insanları

Herkes bunu bir kez yapıyor (ANKARA - ANKA) Amerikan araştırma şirketi Pew Research Center, internet kullanıcıların yüzde 56’sının en az bir kere arama motorunda kendileri hakkında bilgi arattığını açıkladı. Araştırmanın ilk kez yapıldığı 2001 yılında bu rakam yüzde 22 civarındaydı. Rusya’nın Sesi’ne göre, haberi geçen Mashable sitesinin analiz uzmanı Mary Madden, “İşverenler, romantik partnerler ve üniversitelerin öğrenci kabul komisyonları, hakkınızda bilgi almak için giderek artan oranda arama sistemlerini kullanıyor. Bu nedenle online itibar yönetimi, dijital çağımızda birçok kişi için vazgeçilmez sosyal ve mesleki beceri haline geldi” yorumunda bulundu. İnternette yayınlanan veriler, vatandaşların gerçek hayatını daha fazla etkilemeye başladı. Örneğin, Rusya’da sosyal paylaşım sitelerinde uygunsuz resimler ve açıklamalar yüzünden çalışanların işten kovulması ile ilgili birkaç skandal yaşanmıştı. Rus haber portalı Digit.ru, çalışanların sosyal ağları kullanmasının kontrolünün işverenler arasında küresel eğilimlerinden bir haline geldiğini yazdı. Geçen yıl Batı medyası, ABD’de Facebook hesapları bilgilerinin talep edildiği iş mülakatları sayısının arttığını bildirmişti. İşverenler, iş başvurusunda bulunanların Facebook hesabına hangi içeriği yüklediğini kontrol etmek istiyor. Apple ve Microsoft gibi büyük uluslararası şirketler de sosyal paylaşım sitelerinde uygunsuz açıklamalarda bulunan çalışanlarını şirketten uzaklaştırıyor. Kilise temsilcileri de sosyal ağlarda iletişimin potansiyel risk taşıdığını defalarca dile getirmiş, neden olarak ise evli kişilerin Facebook’ta eski sevgilerini bulması yüzünden ailelerin dağılması gösterilmişti.

sal sanat da her yerde: 2004 yılında San Francisco Hastanesi’nin daveti üzerine tüm şehir kalplerle kaplandı. Son olarak bir park yeri büyüklüğünde mini parklar da şehrin her yerini sardı. Şehrin ortasında bile olsa yeşil alanlarda bulunmak beyni meditasyon haline geçiriyor ve kent sakinlerinin fiziksel aktivitesini artırıyor.

(SAN FRANCISCO – POSTA 212 ) San Francisco araştırmalarda ABD’nin en mutlu, en sağlıklı ve en zinde kenti olarak öne çıkıyor. Bloomberg ve Businessweek de San Francisco’yu Amerika’nın en mutlu kenti seçti. San Francisco’nun en mutlu kent olmasının nedenlerini sizin için derledik. İşte San Franciscoluların daha mutlu olmasının 11 nedeni:

» AÇIK ALANLAR HER YERDE

» SEBZE DOSTU OLMASI

PETA tarafından ABD’nin en sebzesever kentlerinden biri seçilen San Francisco bir vegan ve vejetaryen restoran deryası olmasının yanı sıra, sıradan restoranları da veganlara uygun yiyeceklerle dolu. Bu kentte parklardaki ağaçlardaki meyveleri toplayı yemeniz bile mümkün. Körfezin hemen karşısında yer alan Berkley de bir vegan cenneti olduğu için, et yemeyenlerin seçeneklerinin tükenmesi imkansız. Kültür merkezlerindeki Doğu dinleri çalışmaları nedeniyle meditasyon, Yoga ve Doğu felsefesi bu kentin genlerinde var. Ama inancınız ne olursa olsun, spiritüel dünyaya önem vermenin stresi azalttığı ve sağlığa iyi geldiği bi-

liniyor. San Francisco ülkenin en eski Budist tapınağına da ev sahipliği yapıyor.

» HER ŞEY ORGANİK

San Francisco, Organic Authority dergisi tarafından organik yaşamaya en uygun kent seçildi. Şehirde pazarlar, kooperatifler, organik restoranlar ve çiftlikler rahatlıkla bulunuyor. Organik bir beslenme, geleneksel gıdalardan gelen yapay gübre, pestisid, antibiyotik ve hormonlardan korunmamızı sağlıyor. Bu bileşenlerle sağlık arasında bağlantı kesin olmasa da, araştırmacılar uzun vadede zararlı olabileceklerini söylüyor.

» EN GÜZEL PARKLARA SAHİP Golden Gate Park’tan Presidio’ya ya da Dolores’e San Francisco’nun parkları geçtiğimiz yıl ülkenin en iyileri seçildi. Kamu-

Açık hava aktiviteleri ve spor imkanları San Francisco’yu Amerika’nın en zinde yedinci metrolopü yapıyor. İster Washington Square Park’ta Tai chi yapın, ister Ocean Beach’te sörf, burada herkese uygun bir aktivite var.

luğu ve Mount Tamalpais Eyalet Parkı gibi birçok doğal alan bulunuyor.

» YOGA HER YERDE

San Francisco’da yoga stüdyoları en az kahve dükkanları kadar yaygın. Hatta San Francisco uluslararası Havalimanında bir yoga odası bile bulunuyor.

» KÜLTÜR ETKİNLİKLERİ ZENGİN » BİSİKLET İÇİN ÇOK UYGUN Bu kentte yılın her döneminde canlı müzik, sanat, tiyatro ya da edebiyat etkinlikleri var. Araştırmalar kültürel etkinliklere katılmanın tansiyonu düşürdüğünü ve depresyonu engelleyerek akıl sağlığını desteklediğin gösteriyor.

» DOĞAYA YAKIN

Doğada zaman geçirmenin stresi azalttığı ve mutluluğu artırdığı biliniyor. San Francisco’da şehir içindeki yeşil alanlar ve plajların yanı sıra, kısa bir otomobil yolculuğu mesafesinde Marin Headlands, Point Reyes Ulusal Kıyısı, Muir Koru-

ABD’nin bisiklete en uygun sekizinci kendi olan San Francisco’da sürücüler bisikletlilere alışık. 2010 yılından beri kente 20 yeni bisiklet yolu, 25 bisiklet park alanı ve bisiklet sürücüleri için trafik ışık-

ları eklendi. Hatta Bay Bridge’deki 500 milyon dolara malolan asma bisiklet yolunun dünyada bir benzeri yok. Araştırmalar, işe bisikletle gelip gitmenin sağlığa çok büyük faydası olduğunu söylüyorlar.

» ŞARAP İÇİYORLAR

Napa ve Sonoma’da bulunan dünya çapında üzüm bağları şarabı Kuzey Kaliforniya kültürünün önemli bir parçası yapıyor. Günde bir bardak şarap içmek obeziteyi engellerken, kırmızı şarapta bulunan Resveratrol maddesi kötü kolesterolü düşürüyor.

» KÖPEK DOSTU BİR KENT

2007 nüfus sayımı sonuçları San Francisco’da çocuktan çok köpek olduğu söylentilerini doğruladı. Köpek otelleri, köpeklerin girebildiği kokteyl partileri, hayvan mezarlıkları ve köpek kakalarını enerjiye çevirme planlarıyla San Francisco, bu açıdan özel bir kent. Hayvan sahibi olmak stresten ve hafif depresyondan kurtulmayı sağlarken kalp sağlığını güçlendiriyor.


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.