POSTA212 - SAYI 45 - EK

Page 5

Sağlık

26 Mart 2014 Çarşamba

ÇOCUKLARIN RUH

PSİKOLOG

Gülhan Akşit Şener

SAĞLIĞI BOZUK

glhan07@hotmail.com

TRAVMASIZ İNSAN OLABİLİR Mİ?

Depresyon, manik-depresif bozukluk ve psikoz teşhisiyle hastaneye yatırılan çocukların sayısı yüzde 2 arttı. ABD’de milyon çocuk ve ergenin, tanı konulabilir bir ruh hastalığı var NEW YORK - POSTA212

Y

apılan yeni bir araştırma, ABD’de hastaneye yatırılan her 10 çocuktan birinin ruh sağlığının bozuk olduğunu gösteriyor. Sadece depresyon teşhisi konan çocukların tedavilerinin hastanelere yıllık maliyeti ise

1.33 milyar dolar. UCSF Benio Children’s Hospital tarafından yayınlanan rapora göre, ruh sağlığı sorunlarından dolayı hastaneye yatan çocukların sayısı 2007-2010 yılları arasında yüzde 24 oranında yükseldi. Araştırmayı yürüten grubun başkanı Dr. Naomi Bardach, bu araştırmanın ülke genelinde çocukların ruh sağlıklarının neden bozulduğuna ilişkin yayınlanan ilk çalışma olduğuna dikkat çekerek ruh sağlığının, bir ülkeyi değerlendirmek için kullanılan en önemli veri olduğunu söyledi.

İLK ÇALIŞMA Pediatrics dergisinin nisan sayısında yer alacak olan çalışmaya göre, ABD’de 4 milyon çocuk ve ergenin, tanı konulabilir bir ruh hastalığı var. Hala çocukların ruh sağlıklarının neden bozulduğuna ilişkin fazla veri olmasa da araştırmacılar, depresyon, manik-depresif bozukluk ve psikoz hastalıklarının en yaygın ve tedavisi en pahalı tanı olduğuna dikkat çektiler.

3 ila 20 yaş arasındaki çocuk ve gençlerin hangi sıklıkla hastaneye gittiğinin incelendiği araştırmada, ruh sağlığı şikayetiyle hastaneye yatırılan çocukların genel hastanelerde serbest çocuk hastanelerine göre üç kat daha fazla olduğu tespit edildi.

DEPRESYON İLK SIRADA

Araştırmacılar, genel hastanelerin hastanede tedavi kapasitelerinin daha fazla olduğuna dikkat çekiyor. Hem genel hem de

çocuk hastanelerinde görülen en yaygın ruh sağlığı sorunu ise depresyon. Pediatri hastane kayıtlarına göre depresyon teşhisi konan çocukların oranı yüzde 44.1 ve bu çocukların tedavilerinin maliyeti 1.33 milyar dolar. İkinci en yaygın hastalık olan manik-depresif tanısı konan çocukların oranı yüzde 18.1, maliyeti ise 702 milyon dolarken psikoz hastalığının görülme sıklığı yüzde 12.1, maliyeti ise 540 milyon dolar.

Matematik korkusu genlerle ilgiliymiş ABD’deki Ohio niversitesinde yapılan bir araştırma öğrencilerin okul başarısını etkileyen matematik korkusunun genlerle ilgili olduğunu ortaya çıkardı

B

azı kişilerin matematikten korkmasının genlerle de bağlantılı olabileceği belirlendi. ABD'deki Ohio niversitesi'nden bilim adamları öğrencilerinin okul başarısını etkileyen matematik korkusunun nedenini araştırdı.Korkunun genlerle bağlantısı olup olmadığını anlamak için bilim adamları 9- 15 yaşındaki, 216'sı tek yumurta ikizi olan 514 ikiz kardeşin korku durumunu karşılaştırdı. Çocukların matematik korkusunu değerlendirmek için biri sorunun anlaşılması, diğeri çözümüne ilişkin iki test yaptı. Sonuçlar, korkuların yüzde 40'ının genlerle açıklanabileceğini gösterdi ancak bilim adamları, çevresel etkenlerin (aile, ilgi alanları, arkadaşlar...) ve eğitimin kalitesinin de çocukların mate-

matik algısında rol oynadığını belirtti. Araştırmaya imza atanlardan Stephen Petrill, ''Matematikten korkmaya genetik olarak yatkınsanız ve derslerde olumsuz hislere sahipseniz, öğrenmekte çok daha fazla zorluk çekersiniz'' ifadesini kullandı. Daha önce yapılan araştırmalar, matematik korkusunun beynin korkuya ilişkin bölgesindeki aktivitenin artmasına yol açtığını göstermişti. Ayrıca, söz konusu bölgenin sorun çözmeye ilişkin bölgenin aktivitesinin azalmasına neden olduğunu, bu nedenle bazı kişilerin matematik derslerinde zorluk çektiğini ortaya koymuştu. Araştırmanın sonuçları ''Journal of Child Psychology and Psychiatry'' dergisinde yayımlandı. (AA)

KADINLARDA KA P KRİ İNE DİKKAT

T

anı hatası nedeniyle, kadınların kalp krizinden ölme riskinin erkeklerinkinden daha fazla olabileceği belirlendi. Kanada'daki McGill niversitesi'nden bilim adamlarının araştırması, doktorların kadınlardaki kalp krizi belirtilerini endişe krizi sanabildiği, dolayısıyla yanlış tanının kadınlardaki ölüm oranının artmasına yol açabildiğini gösterdi. Araştırmaya Kanada, ABD ve İsviçre'de hastaneye kaldırılan 18-55 yaşındaki bin 123 kişi katıldı. Bu kişiler, hastaneye kaldırıldıktan 24 saat sonra bazı sorulara yanıt verdi. Kadınların diyabet ve yüksek tansiyon riskiyle daha fazla karşı karşıya kaldığı, ailelerinde kalp krizi geçmişi bulanan daha fazla kişinin bulunduğu, depresyon ve kaygıdan daha fazla etkilendiği saptandı. Araştırmacılar ayrıca, doktorların, hasta erkek olduğunda elektrogram ve defibrilatöre daha çabuk başvurduğunu, bunun da kadınların acil servise genellikle endişenin sebep olduğu ağrılar nedeniyle sık gelmesinden kaynaklandığını vurguladı. Kadınların bu ''alışkanlığının'' doktorların ağrıların kalp krizinden kaynaklandığından daha az şüphelenmesine yol açtığını belirten araştırmacılar, uzmanlara daha dikkatli tanı koyması önerisinde bulundu. Öte yandan dünyada her 3 kadından biri kalp hastalığı nedeniyle hayatını kaybediyor. (AA)

RAHİM KANSERİNE MANTAR M Amerikalı bilim adamlarının araştırması, Japon mantar özünün HP virüsunu yok ettiğini gösterdi. Bu mantar ayrıca tümörün büyümesini de yavaşlatıyor

A

BD'deki Teksas niversitesi'nden bilim adamlarının fareler üzerinde yaptığı araştırma, Japon mantar özünün rahim ağzı kanserine yol açan HPV virüsünü yok edebileceğini gösterdi. Araştırma, shiitake mantarından elde edilen Hexose bileşiminin (AHCC), bağışıklık sistemini harekete geçirerek HPV'yi 90 gün içinde yok ettiğini, ayrıca tümörün büyümesini yavaşlattığını ortaya koydu. Araştırmaya imza atanlardan Dr. Judith Smith, sonuçların cesaret verici olduğunu vurguladı. Bu mantarın özünün HPV aşısında alternatif olabileceğini gösteren araştırmanın sonuçları, kadınlarda görülen kanserlerin tartışıldığı Florida'da düzenlenen Jinekolo i-Onkono i Derneği'Nin 45. toplantısında sunuldu. (AA)

NE GÜZEL bir sözdür, “Herkes bir şeyler bekliyor; fakat herkesi de bir şeyler bekliyor.” İnsan olmak güzeldir, keyiflidir ve asla yorgunluk değildir bana göre. Ancak, ‘’sürpriz”lere her an hazırlıklı olmayı gerektirir. Gelecekte ne kadar mutlu, paralı ve sağlıklı olacağımızı hesaplarken, pür telaş içerisindeyiz çoğumuz. Bile bile lades diyerek, yaşamda iyi gittiğini zannettiğimiz, emek verdiğimiz bir çok şeyin aniden ters-yüz olabileceğini görmek ve düşünmek istemeyiz. Üstelik hepimize aynı koşullarda da gelmez hayat. Acı ve tatlı her zaman at başı gitmez. Kimileri doğarken tanışır “sürprizle “, kimileri yaşamın baharında. KAYIP VE ŞİDDET Bazılarımız da henüz kendimiz “var olamamışken”, kayıplar, acılar ve şiddet yaşayabiliyoruz. Aynı anda hem varolmayı hem de yok olmayı öğrenme zorunluluğu ciddi tecrübedir insan için. Hayat’ı ve ölüm’ü aynı an’da anlamlandırabilmek, “ apansız” büyümeyi, olgunlaşmayı gerektirir. Yapılacak hatalarınız vardır, saçmalayacağınız aşklarınız, çılgınlık krediniz hesapta kullanılmayı bekler.... Yapamazsınız Küçücük bedeniniz, büyükçe beyniniz olur, anlayamazsınız. Ne sizi anlar birlikte yaşadığınız kişiler, ne de siz onları. Aynı tastan çorba içersiniz, aldığınız tatlar bile farklı. TRAVMA NEDİR ? - Sevdiklerini kaybederek eksiklik hissiyle ve özlemle “tam olmaya” çabalayan kişilerin, - “şiddet” le tanışıp, uzun süre maruz kalanların, - veya ölümle burun buruna gelerek, ölümü yakınen hissedenlerin yaşadıkları bu duygusal çöküşe bilimsel lugatte “travma” deniliyor. Dinsel yaklaşımlar “travma”yı, Allah’a yakınlaşmanın bir vesilesi olarak görüyor ve inanç sisteminin kişide yüksek olmasıyla “alt edilebilir” bir olgu kabul ediyor. Ancak, bilim adamları herkesin travmayı aynı yöntemle ve teknikle aşamadığını biliyor ve çareler arıyor. İşi yalnızca inanç sistemine teslim etmiyor. Bu konuda çokça araştırma yapıldı, özellikle de savaş sonrası askerlerin yaşadıkları “travma”yı gözlemleyen uzmanlar tarafından. Savaş sonrası veya depremden kurtulan insanların düzelemeyen “ruh” sağlıklarının, topluma da zarar verdiğini ilk gözlemleyen Amerikan Psikiyatri Birliği’dir. Bugüne kadar “travma” ile ilgili yayınlanmış en güzel makalelerden birisi 2004 yılında Bonanno tarafından yazılmıştır ve uzun süredir okuduğum en güzel bilimsel yayınlardan birisidir. “Kayıp, Travma ve Insan Dayanıklılığı” konulu makalenin çok kısa bir özetini sizlerle paylaşmak isterim. ve yinelemek istiyorum, “acı ve tatlı her zaman at başı gitmez”. Bu makalede, merak edilen ve araştırılan şu: Travma yaşayan kişiler arasında “dayanıklılık” ve “iyileşme” arasındaki farklar nedir? Buradaki dayanıklılık (resilience), kişinin ne yaşarsa yaşasın psikolojik ve fiziksel “denge”sini koruyabilme yeteneğidir. Yani, yetişkin yaşlarda yaşanan -bir yakının ölümü -şiddet -hayati tehlikeye maruz kalma gibi olaylarda, kişinin yaşama karşı dimdik duruşu “yetenek” olarak kabul edilir. Oysa, biz yeteneği bugüne kadar enstrüman çalmak, şarkı söylemek, spor yapmakla vs sınırlandırdık. DAYANIKLILIK YETENEĞİ OLANLAR Şimdi, hiç kimse bu yeteneğe sahip olup olmadığını merak etmeyecek haklı olarak. Test edemeyecek. Bu yetenek, iş başa düşünce ortaya çıkacak bir şey. Ancak, çevrenizde “travması” olan ve kafayı yememiş kişiler var ise, “travma” ve “travma sonrası hayatta kalma” konularında ciddi farkındalığınız artacak. Çünkü onlara, dünya çapında iyi bir piyano virtüözüymüş gibi saygı duyacaksınız. Bonanno (2004) bu yetenekli kişileri şöyle tanımlıyor: “Travma sonrası normal işlevlerinde “geçici bozukluklar” yaşasalar da, yıllar içerisinde, kişilikleriyle tutarlı olarak sağlıklı yaşama dönerler. Yas tutarlar, ağlarlar, unutmazlar, acılarını yok saymazlar ama baş edebilirler.” DAYANIKLILIĞI SAĞLAYAN YOLLAR Bu özel Allah vergisi yeteneğe sahip olanlarla yapılmış çalışmalarda “farkında olmadan” yaptıkları becerilerin olduğu görülmüş. Travmayı aşamayan kişilerin (yeteneği olmayanların ), yaşama tekrar kazandırılması için “terapi” yöntemlerinde kullanılmaya başlanmış. Diğerleri gibi piyano çalamasalar bile, tuşlara basmayı öğrendikleri farkedilmiş. Bu yollardan ilki, “güçlülük”... İnsanın “güçlü” olup olmadığının ölçümü yapılabilir mi? Evet günümüzde fiziksel olduğu kadar artık manevi güçlülük de ölçülebiliyor. Kısaca üç başlık altında toplarsak, kişinin olumlu olaylardan olduğu kadar, olumsuz olaylardan da öğrenip gelişebileceğine inanması, ruhsal rahatsızlıklarla çalışanlar için güçlülüğünün göstergelerinden biri kabul ediliyor. Diğeri, kişinin çevresini ve olayların sonuçlarını etkileyebileceğine inanması, üçüncü gösterge de, yaşamda “anlamlı bir amaç edinme” ilkesine bağlılıktır. Çünkü insan düşünme ve planlamayı gerektiren bir iş yaparken üzülmek pek mumkün olmaz. İnsanların bazılarında bulunan bu üç özellik, yaşamda karşılaşılacak zor olaylarla daha iyi basa çıkacaklarının göstergesidir.... 2. YOL, “KENDİNİ YÜCELTME” DİR. Biraz narsistik gibi görünse de, zor olaylar karşısında “kendini yüceltme” insanın dayanıklılığını artırır. Çünkü kendini biraz fazla seven kişilerde, “yüksek özdeğer” vardır. Travma yaşayan kişi, bu özdeğerini korumak, sahip çıkmak ve yok olmasını engellemek için otomatik olarak olumlu taraflarını açığa çıkarır. Zor olaylar karşısında, farkında olmadan kişi kendi kendini tedavi eder. Benjamin Franklin demiş ki, yirmi yaşında istek, otuz yaşında zeka, kırk yaşında akıl önemlidir. Bu makaleden sonra iyi bir şeyler dilemek istersem sizler için ancak “kaderiniz” aklınızla beraber yürüsün diyebilirim.


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.