OBJEKTIF 12.2011

Page 1

Objektif

Aralık / Décembre 2011 * N° 66

info@objektifgazete.fr

Gazete

100€

Hediye Çeki

Herkesin yanında ve herkese eşit mesafede

Haber ve duyurularınız için : +336 81 48 55 39 İlan vermek için : +336 25 94 20 29

ASKERLİK MUAMMASI !

Dövizli askerlikle ilgili yapılan son düzenlemeler gurbetçileri kızdırdı. Bedel artmadan başvurmak isteyen vatandaşlar konsolosluklar önünde izdiham yarattılar.

Her Ay Bir Hediye Kampanyası

Sayfa 18’de

Fransa’da 2012’de Seçim Var

Geniş bilgi sayfa 30’da

Seçmen Kütüklerine Yazılmayı İhmal Etmeyin

Biz de varız diyebilmek için mutlaka oy kullanmak gerekiyor Bunun da ilk adımı seçmen kütüklerine yazılmak Dikkat ! Son tarih 31 Aralık 2011

Başkonsolos Sibel ALGAN’dan

Anlamlı Mesajlar Sibel Algan vatandaşlarımızı seçmen kütüklerine yazılmaya ve Türk Sinema Günleri’ni desteklemeye çağırdı

Objektif Gazete okurları için önemli mesajlar içeren söyleşi sayfa 12’de

Türk Sinema Günleri

7 Aralık’ta Başlıyor

2005 yılında yayın hayatına başlayan gazeteniz OBJEKTİF, 2011 Eylül sayısıyla altı yaşını tamamlamış oluyor. Bu vesileyle, gazetemize her zaman teveccüh göstermiş bulunan okuyucularımıza teşekkür edebilmek amacıyla, 2011 yılının sonuna dek sürecek “Her ay bir hediye” kampanyası düzenledik. >>>>> 30

Kazananlar Belli Oldu “6. Yılımızda Her Ay Bir Hediye” kampanyamızın ikinci talihlilerini açıklıyoruz sayfa >>>> 30

23. Türk Sinema Günleri ile ilgili Faruk Günaltay ‘la konuştuk

Geniş bilgi Objektif 2’de

Şevval SAM Rüzgarı Sevilen şarkıcının Strasmed Akdeniz Festivali açılış konserinden haber ve fotoğraflar Sayfa 36 ve Objektif 2’de

Türküleri bir de O’ndan dinleyin Bağlama ustası İsmail Kartal ile yaptığımız söyleşi

İbrahim Meral 2012 Olayını yazdı Objektif2 sayfa >>>> 4

Sayfa 38’de

Her türlü altın alınır ve değiştirilir

22,18,14 ayar - set - bilezik Zincir - yüzük - künye - küpe...

Düşük Fiyatlı Ulusal ve Uluslararası Aramalar İçin Ön Ödemeli Sim Kartı Hauptstr. 115 D-77694 Kehl (ana cadde) TEL: +49 7851 48 55 79 CEP: +49 151 240 118 79

Pazar hariç her gün 10:00 - 19:00 arası açık

ELİT KUYUMCUSU


O

2

Objektif Gazete | Aralık / Décembre 2011 * N° 66

info@objektifgazete.fr


info@objektifgazete.fr

O bjektif Gazete TEL: +33 681 485 539 info@objektifgazete.fr www.objektifgazete.fr Aralık / Décembre 2011 * N° 66 *Aylık haber, ilan ve reklam gazetesi /Journal mensuel d’infos, d’annonces et de publicités.

5, impasse des Prunelles 67820 Wittisheim *İmtiyaz sahibi/Edité par: FZ SERVICES SARL *Genel Yayın Yönetmeni /Directeur de la Publication: Fahri EKMEKCI fekmekci@objektifgazete.fr Tel. : 00 336 81 48 55 39 *Haber Müdürü: Ömer AYDIN oaydin@objektifgazete.fr Tel. : 00 336 25 94 20 29 *Grafik-Dizayn: Ömer AYDIN *Dağıtım/Distribution: FZ SERVICES SARL

TEMSİLCİLERİMİZ

HAGUENAU-BISCHWILLER ve çevresi için Emel SARMAŞIK +33 6 47 45 77 65 Saint-Die, Epinal, Nancy ve çevresi Mustafa GÜÇLÜ Tel : +33 6 07 61 09 24 KARLSRUHE ve çevresi: Hasan BELLİKLİ Tel : +49 1795 592 171 MANNHEIM ve çevresi: Şahismail KAYA Tel : +49 1797 843 183 SAVERNE-SARREGUEMINESLUNEVILLE-BOUXWILLERWISSEMBOURG ve çevresi Kemal ERGÜL Tel : +33 6 70 47 09 02 METZ ve çevresi: Recep GÜNEŞ Tel : +33 6 67 11 87 89 PARIS ve çevresi: Gizem KABADAYI +33 6 30 21 45 03 VÖLKLINGEN-SAARBRÜCKEN ve çevresi Bedreddin AKCA + 49 160 94 68 68 66

*Baskı adedi/Tirage:15000 *Baskı/Imprimé par: ROTOCENTRE, 348, rue Marcel Paul F-45770 SARAN *Objektif Gazete basın meslek ilkelerine uymaya söz vermiştir. /Objektif promet à respecter les principes et les lois concernant le métier de presse. *Objektif Gazete’de yayımlanan yazı, haber ve fotoğraflardan kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir. /Toute reproduction de nos articles, textes d’annonces ou publicités parues dans notre journal est libre sous l’obligation de citer le nom du journal.

*Dépôt Légal: Décembre 2011 *BANQUE POPULAIRE D’ALSACE: Code Banque: 17607 Code Guichet: 00001 N° Compte: 70214495865 Cle RIB: 61 *IBAN: FR76 1760 7000 0170 2144 9586 561 *Adresse SWIFT(BIC): CCBPFRPPSTR

Objektif Gazete | Aralık / Décembre 2011 * N° 66

O


O

4

Objektif Gazete | Aralık / Décembre 2011 * N° 66

info@objektifgazete.fr


info@objektifgazete.fr

Objektif Gazete | Aralık / Décembre 2011 * N° 66

5O


O

6

Objektif Gazete | Aralık / Décembre 2011 * N° 66 cak şekilde Fransız İstihdam politikasının ana hatları 10 temel öncelik üzerine oturtulmuştur. Genel olarak ; -Tam istihdam, -İstihdam kalitesi ve istihdamda verimliliğin geliştirilmesi, -Sosyal birlik ve bütünlüğün güçlendirilmesi olarak 3 temel hedeften yola çıkarak hazırlanan istihdam eylem planının ana hatlarını aşağıda belirtildiği şekilde özetlemek mümkündür :

Arif KOPUZ

Strazburg Bşk. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Ataşesi

Fransız Ulusal Eylem Planı ve Ekonomide Girişimcilik Değerli vatandaşlarım, Bu yazımda sizlere, Fransa’da son yıllarda uygulanan istihdamı arttırmaya yönelik Fransız Ulusal Eylem Planı’nın ana hatları ile ekonomide girişimcilik yasasından söz etmek istiyorum. Fransa’da İstihdamla İlgili Ulusal Eylem Planı Avrupa Birliği Komisyonu’nun genel hedeflerine ve temel niteliklerine uygun olarak tüm Birlik üyesi ülkelerden istenen geleceğe yönelik istihdam politikalarının çizilmesi kapsamında Fransa’da istihdama yönelik ulusal eylem planının ana hatlarını çizen rapor, Avrupa Komisyonu’na sunulmuştur. Avrupa Birliği normlarına uyum yükümlülüğü çerçevesinde 2009-2011 yıllarını kapsaya-

-Çalışmayan ve işsiz nüfusu azaltmaya yönelik önleyici ve aktif tedbirler almak, -İş arayanlara bireysel olarak refakat etmek suretiyle iş bulacak yönlendirme hizmeti vermek, -Sosyal hayata giriş, istihdam dayanışma, işletmelerde gençlerin istihdamı gibi sözleşme türleriyle, uzun süreli ve kalıcı bir istihdam yaratmak, -Aktif Dayanışma Geliri (RSA) gibi yaratılan yeni bir kaynakla iş arayan işsizlere yönelik dayanışma yardımı yapmak,

info@objektifgazete.fr

içinde 1 milyon yeni işletmenin ülkede faaliyete geçmesi öngörülmüştür. Sözkonusu Ekonomide Girişimcilik Yasası ile ; -Mevcut gelişmelere ayak uydurmak için uyarlanabilir olmayı ve iş piyasasında hareketliliği geliştirmek, -Ekonomide yaşanan değişimleri anında takip etmek, -İşletmelerdeki sosyal bilinci ve sorumluluğu geliştirmek, -İşin düzenlenmesinde gerekli uyumu sağlamak ve işi değerli kılmak için 40 saat uygulamasında yumuşamaya gitmek, -İş ilişkilerinde hukuki boyutu güvenilir kılmak ve sözleşme hukukunu güçlendirmek, -Yeni istihdam türlerini ve iş düzenini yükseltmek, -İstihdamdaki çekiciliği dürtecek sınıflandırmayla ilgili görüşmelere eşlik etmek, -İşçi sağlı ve iş güvenliğini geliştirmek, -Ulusal ve yerel düzeydeki mesleki eğitim ve istihdamda şeffaflık uygulamak,

-Kamuya ait istihdam bürolarının modernizasyonunu sağlamak,

-Yaşam boyu mesleki eğitimi ve insan varlığının gelişimi için yatırımları arttırmak,

-İşletmeciliği teşvik etmek ve istihdam yaratmak.

-Mesleki eğitimdeki sorumluluğunu belirginleştirmek ve insan kaynaklarına yönelik yapılacak yatırımları güçlendirmek,

Ekonomide Girişimcilik Yasası Fransa’da yine son yıllarda uygulama alanı bulan ekonomide girişimcilik yasası ile 5 yıl

-İstihdam arzını ve aktif yaşlılığı geliştirmek, -Erken emeklilik başvurularını azaltacak önlemleri almak, -50 yaş üstü yaşlı kesimi istihdam edecek düzenlemeleri yapmak, -Yaşlı kesimin istihdamı için iş piyasasını canlandırmak, -Kadın, erkek eşitliğini sağlamak, -Genç kızların özellikle bilimsel ve teknolojik alanlardaki mesleki tercihlerini genişleterek istihdam edilmelerini arttırmak, -Kadınların iş piyasasına katılımlarını arttırıcı önlemleri almak ve istihdam koşulları ile aralarındaki açığı azaltmak, ( hedef ; bir yılda % 5 oranında işsiz kadın nüfusu istihdam etmek) -Kadınlar ile erkekler arasındaki ücret eşitsizliğini azaltmak, ( hedef ; 2011 yılına kadar, 3/1 oranında azalma kaydetmek) -Ev hayatıyla iş hayatı arasındaki uyumu geliştirmek ( hedef ; 2010 yılına kadar % 90 oranında 3 yaş ila okuma yaşındaki çocuğun ve % 33 oranında 3 yaş altındaki çocuğun işyerlerinde bakımını sağlamak) -Her türlü ayırımcılıkla mücadele etmek, gelir düzeyi düşük kesimlerin uyum ve toplumla bütünleşmesini sağlamak gibi tedbirlerin uygulanması öngörülmüştür. Sevgi ve saygılarımla.

-İş deneyimi sonucu elde edilen kazanımı geçerli kılmak ve eğitimsizlikle mücadele etmek,

Muhabirimiz Olmak İster misiniz ? Gazetemiz için muhabirlik ve dağıtım yapacak elemanlara ihtiyaç vardır. Gazetemizin dağıtım alanını kapsayan Fransa’nın Doğu’sunda, hem muhabirlik yapacak hem de gazeteyi bulunduğu bölgede veya şehirde / kasabada dağıtacak elemanlar alınacaktır. Sizin de yazma hevesiniz veya gazetecilik cevheriniz varsa, şimdi bunu göstermenin tam zamanı !

Ayrıntıları öğrenmek için gazetemizi arayabilirsiniz. 06 81 48 55 39 / 06 25 94 20 29


info@objektifgazete.fr

YAZIYORUM

Ali BAŞARAN Eğitimci - Yazar alibasaran@voila.fr

VURUN ABALIYA ! Aba, yünün dövülmesiyle yapılmış kalın ve kaba kumaştan oluşan, çobanların giydiği bir cins pardösüdür. Çobanlar dağlarda sürülerini yayarken üşümemek için giyerler, sarılıp uyurlar. Çobanlar köyün fakirleridir. Bu nedenle aba giymek fakir olmaktır. Fakirlerin sözü pek geçerli değildir. Çoğu zaman olabilecek sorunların (sürüyle ilgili ya da ilgisiz) sorumlusu olarak da onlar gösterilir. Bu nedenle herhangi bir ko-

Objektif Gazete | Aralık / Décembre 2011 * N° 66

nuda suçlu arandığında en savunmasız durumda olanlar kolaylıkla suçlanırlar. « Vurun abalıya » deyimi de savunmasız, hatta zavallı insanların gereksiz yere suçlanması, sorunun nedeni olarak gösterilmesi anlamında kullanılır. Geçtiğimiz günlerde Fransa Cumhurbaşkanı ve hükümeti de « vurun abalıya » politikasıyla, toplumun en örgütsüz ve savunmasız sayılabilecek dar gelirlileri hedef tahtasına koyarak orta sınıfı kendi yanlarına çekme seferberliği başlattılar. Suçluyu ilan ettiler; sahtekarlık yapanlar sosyal haklardan faydalanan dar gelirlilerdir !. Fransa Sosyal Sigortalar Kurumu’nun tasarruf yapabilmesi için hükümet, «sahte doktor raporları» ile «gereksiz» rapor alanları bahane ederek halk kesimini eleştirdi. Son dönemlerde Fransa Cumhurbaşkanı ve hükümet yetkilileri ekonomik kriz söylevleriyle ortalıkta suçlu aramaktadırlar. Bunu da aynı konulara sürekli vurgular yaparak halkı bıktırıp teslim alma noktasına vardırmaktalar. Bir yandan Sosyal Sigortalar açığını azaltmak için «yeni önlemler» e vurgu yapan, bu konuda «mutlaka» ekonomi yapılması gereğini ön planda tutan hükümet, Fransa’nın bütçe açığının birkaç bin milyara ulaşmasını (2003’te bin milyar euro’dan fazlaydı) neredeyse olağan karşılayabilmektedir. Nedeni ise, kendi savurganlıkları ve de büyük patronlara tanıdıkları vergi indirimlerinden kaynaklanan ulusal bütçe açığını geri planda tutarak, dar ve orta gelirli « halk

TÜRK HALK KÜLTÜRÜ KONUSUNDA İLK DEFA FRANSIZCA-TÜRKÇE ÇİFT DİLLİ KİTAPLAR.

tabakasına» Sosyal Sigortalar açığının suçunu yıkmaktır ve var olan sosyal haklarda kısıtlamalar yapmanın zeminini hazırlamaktır. Cumhurbaşkanı Sarkozy «sosyal haklarda sahtekarlık yapanlara karşı» savaş ilan ederken, bakanı M.Wauquiez, RSA (asgari geçim) alanların zorunlu «askerlik» gibi devlet kurumlarında belli saatler çalışmalarını önermekte ve de işsizlerin «sosyal konutlardan dışlanmaları» nı önermektedir. Bir dahaki etap CMU (zorunlu-asgari sosyal sigorta güvencesi) lerin kaldırılması olmasın ? Şüphesiz dar gelirli kesim içinde sosyal haklar ve sigorta konusunda «sahte»cilik yapanlar yok değil, ancak bunların oranı resmî rakamlara göre %1’i geçmiyor. Esas olarak «mafya» türu örgütlenmelerin bu işleri yaptığı biliniyor. Bu, Cumhurbaşkanı’na tüm halkı, özellikle sosyal güvenlik sistemini suçlama, güvenirliğini fütursuzca eleştirme hakkı vermez. Bir cumhurbaşkanının üst düzey gelir sahiplerinin çıkarlarını korumaya çalışmasını anlayabiliriz, hele de o kesimin temsilcisiyse, ancak orta sınıfı da yanına çekmek için dar gelirli yurtaşları bu denli aşağılaması ve orta sınıfla arasında çatışma körüklemesi ülke barışı açısından sorumlu yöneticilikle bağdaşmaz. Kaldı ki, içinde bulunulan ekonomik krizi yaratanlar günümüzdeki yöneticiler ve büyük işverenlerin (bankalar,sigortalar, finans kurumları,..) kendileridir. UMP (Sarkozy’nin ve hükümet partisi) «Oui, au travail, non à l’assistanat-İşe

7O

evet, sosyal yardıma hayır» diye bir kampanya başlattı. Kulağa çok hoş gelen bu slogan, aslında doğru yoldakiler ve çalışanlar bizdenler, çalışmayanlar, sosyal yardım alanlar ise kabul edilemez insanlar diyor. Kriz dönemlerinde kolaylıkla eleştirilebilecek, parmakla gösterilerek toplumsal «suçlu» konumuna konulabilecek «işsizleri» başlarını doğrultamayacakları oranda yerin dibine batırmalı ki, sosyal haklarını kıstıklarında sesleri çıkamasın. Hazırlamak istenen işte budur. Oysa ki, bugünkü sosyal haklar Fransa tarihinin belli dönemlerinde yürütülen mücadelelerle kazanılmış ve yasalarla güvence altına alınmış temel haklardandırlar. Çalışan herkes aylıklarından kesilen ödeneklerle işsizlik kasasına, aile yardım fonuna, sosyal sigortalara para ödemektedirler ki ihtiyaçları olduğu zaman bu ödemelerinin karşılığını alabilsinler. Yani işsiz kalan biri, çalıştığı sürece yaptığı ödemelerden dolayı işsizlik hakkını elde etmektedir, verdiği paraları « dar » gününde geri almaktadır. Hem de kendisinin hiç de sorumlu olmadığı ekonomik sorunlar nedeniyle işini kaybetmekte, iş bulamamaktadır. İşsizliğin sorumluları, karar vericiler bir de onu işsiz olmak, ödediklerini geri almakla suçlayacak kadar yüzsüzleşmektedirler ! Kriz dönemlerinin yükleri hep toplumun en zayıf halkasına yüklenir, o da dar gelirli, politik arenada pek etken olmayan halk kesimidir. Abalı kendi hakkını savunabilecek konumda olmadığı sürece, vurun abalıya !

Anne-babaların çocuklarıyla paylaşabilmesi, Gençlerin kültürlerini ögrenebilmesi Fransızların kültürümüzü tanıyabilmelerine katkı olsun diye …

KİTAPCILARDAN SİPARİŞ VEREBİLİRSİNİZ YA DA YAZARA alibasaran@voila.fr adresiyle kontak kurabilirsiniz.


O

8

Objektif Gazete | Aralık / Décembre 2011 * N° 66

info@objektifgazete.fr


info@objektifgazete.fr

Objektif Gazete | Aralık / Décembre 2011 * N° 66

9O


O 10

Objektif Gazete | Aralık / Décembre 2011 * N° 66 kaygı durumunda daha fazla yemeğe yönelebiliyorlar.

Şişmanlık Psikolojisi Dünyada şişmanlığın son dönemlerde arttığı biliniyor. Şişmanlığın tedavisinde diyet, hipnoz, ilaç tedavisi ve spor yapmak her zaman istenen sonuca ulaşmayı sağlamıyor. Yapılan psikolojik görüşme ve değerlendirmeler çoğu zaman fazla ve sağlıksız besin tüketiminde duygu durumla ilgili sorunların ve bireysel çeşitli özlemlerin etkili olduğunu göstermektedir. Kişiler yaşamlarındaki sıkıntıların yarattığı duygu durum değişimleri ve olumsuz duygulanımla başa çıkmada fazla besin tüketimine yönelebiliyorlar. Mesela kişiler

Bununla ilgili iki hipotez kurulabilir. Birincisi, bu kişilerin ebeveynleri kendileri henüz bebekken gösterdikleri sıkıntı belirtilerini sıklıkla açlık olarak algılamış ve her ağladıklarında beslemeye yönelmiş olabilirler. Bu bebekler yetişkin olduklarında yaşadıkları duygusal sıkıntıların yarattığı kaygı ve üzüntü anlarını açlık anlarından ayırmakta zorlanır hale gelmiş olabilirler. Bir diğer olasılık da bu kişilerin kaygı ve üzüntü uyandıran durumlarla başa çıkmada kendilerini rahatlatabilecek bir şeye yani yemeğe yönelmeleri olabilir. İnsanda açlık ve tokluk hissiyle yemeğe yönelme süreçleri vücudumuzdaki farklı algılama noktalarının farklı besin

Soru - Cevap Cinsellik konusunda korkuyorum ve birleşemiyorum. Sebebi nedir sizce? Muhtemelen psikolojikdir. Anksiyete durumundan ötürü meydana gelebilir ve destek önerilir.

Psikolog Erdinç Üstündağ’ın Seminerleri Devam Ediyor « Kadına Şiddete Son » Konulu Seminerler Büyük İlgi Topluyor Avrupa Psikoloji Merkezi sahibi psikolog Erdinç Üstündağ’ın organizesinde Avrupa’nın farklı şehirlerinde yapılan « Kadına Şiddete Son » seminerleri devam ediyor. Strasbourg’daki Fuar Oriyantal Expo’daki seminerinden sonra, Stuttgart Esslingen’de gerçekleştirilen seminere, konuşmacı olarak Erdinç Üstündağ’ın yanısıra, milletvekili Memet Kılıç, avukat Fatma Civelek, Esllingen Belediye Başkanı, Esslingen sosyal hizmetler uzmanı Ülkü Hanım da katıldılar. Seminerde şu konular ve kararlar ele alındı :

ALMANCI

BAYRAKLI BABA EFSANESİ Bu hüzün ve gurur dolu, kahramanlık hikayesi Türkler’in Avrupa’daki ilk şehri olan Gelibolu’da tarihe kan rengiyle yazılmış.

Mesut AYDOĞDU Yeminli Tercüman

mesutaydogdu66@hotmail.com

25 Mart 1354 yılında, İstanbul’un fethinden evvel, Gazi Süleyman Paşa Gelibolu’yu Bizanslılar’dan alarak Türk halkını Avrupa’ya taşımış. Ne var ki İslam ve Türk halkını ne Avrupalılar ne de Hıristiyanlar bir türlü hazmedebilmişler ve bu stratejik ve çok güzel bir şehir olan Gelibolu’yu tekrar ele geçirip Türkler’i de Asya’ya geri göndermek için senelerce planlar kurup fırsatlar beklemişler. Çünkü bundan en çok zararı Kiliseler ve Papa’lık görür. Biliyorlardı ki onların Ortaçağ’daki acımasız ve baskı dolu saltanatları darbe alacaktı. Bununla birlikte Avrupalılar da, daha insani ve höşgörülü İslamı tanıyacaklardı.

info@objektifgazete.fr

değerlerini algıladığı ve bu bilgiyi hormonlar aracılığı ile farklı organlara ilettiği oldukça karmaşık ve incelikli bir içsel denge sistemiyle belirlenir.

ÖNCE SAĞLIK

Ağızdaki algılayıcılar sindirim sistemimizin başlangıç noktasında açlık tokluk algısına hizmet ederken mide, oniki parmak bağırsağımız ve karaciğerimiz glikoz, yağ ve aminoasitlerin hücre içlerinde ve kan dolaşımındaki değerlerini algılayarak bu algıya katkıda bulunur. Son olarak beynimizdeki hipotolamus vücut ısı kontrolu ve sıvı düzenlemesi yanında açlık tokluk algısında ve besin kontrolünde önemli görev üstleniyor. Psikolojik destek sürecinde kişinin geçmiş ve mevcut aile yaşantısındaki ilişkilerin niteliği, edinilmiş alışkanlıkları, öğrenilmiş kuralları, kendinden ve başkalarından beklentileri ve olumsuzluklarla başa çıkışları araştırılır.

Erdinç ÜSTÜNDAĞ

Değişim için hedeflenen görünüm, durum ve yaşantı için nelerin değiştirilebileceği, hangi iç ve dış kaynakların kullanılabileceği araştırılır.

Psikolojik Danışman / Kehl

info@kekeleme-psikoloji.de TEL: 0049 7851 496 15 03

Öğrenilebilecek farklı düşünme ve davranma biçimleri ve edinilen yeni bakış açılarıyla kişinin başa çıkışları değişir. Seanslarda istek önemlidir.

Bayanlara siddete sonStopp Gewalt gegen Frauen 1. Seminerlerde toplumun her kesiminden uzmanlar bulunacak Die Seminare werden von unterschiedlichen Fachleuten geleitet 2. Seminerler daha fazla bayanlara yönelik olacak

5. Cinsel istismar, sözlü taciz, zorla cinsellik, dayak ve şiddet Sexueller Missbrauch, psychische und physische Vergewaltigung, häusliche Gewalt gegen Frauen

Die Seminare sind für Frauen-Männer können dennoch teilnehmen 3. Namus ve töre cinayetlerinin sebebi Gründe für Ehrenmorde 4. Hangi durumda evlilik devam ettirmeli, hangi durumda bitmeli In welchem Fall soll die Ehe weitergeführt werden? Wann soll man eine Ehe beenden?

7.Bayanlarda eğitimin önemi ve nerede kurs imkanlari bulabilirler Sinn und Recht auf Bildung Bildungsorte vor Ort finden Recht auf Information

Nitekim 1361 senesinde Kiliseler ve Ortaçağ’ın diktatörleri beraber bir Haçlı Seferi düzenleyerek 30 000 kişilik bir donanmayla denizden Gelibolu’yu geri almak için hücuma geçtiler. 15 000 kişi Bolayır’dan 15 000 kişi de Gelibolu’dan saldırdı. Bu sırada asıl askeri gücü Trakya yollarında olan Osmanlılar Gelibolu’da sadece karakol görevi yapan küçük bir birlik bırakmıştı. İşte bu fıstattan yararlanan Haçlılar bütün bölüğü kılıçtan geçirdiler. İşte BAYRAKTAR BABA denilen, aslen Bursa Karacabeyli olan kahraman da bu saldırıda şehit oldu. Gelibolu birliğinde Sancaktarlık yapan bu kahraman, yaralandıktan sonra Sancağını düşmama kaptırmaktansa zaten yaralı olan göğsününün derisini bıçakla yararak sancağı göğsünün içine gömer ve orada saklar. Her tarafı kanlar içinde yüzükoyun yatan bu kahraman sancaktar bu vaziyette iki gün daha bayrağı göğsünde tutar ve son nefeslerini alıp verirken Osmanlı Ordusu yetişir ve Gelibolu’yu

6. Erken evlilik, zorla paraya el koymak gibi konular Frühe Heirat und existentielle/finanzielle Erpressung

8. Bayanlara kanuni ve piskolojik hakları anlatılacak Information über rechtliche und psychologische Unterstützungsmöglichkeiten

Haçlılar’dan temizler. Ölüler toplanırken bir ölünün başında durmadan kişneyen, ayaklarıyla toprağı eşeleyen bir atın yanına geldiklerinde henüz ölmemiş bu Türk askerini bulurlar. Sırtüstü çevirince göğsündeki sancağı bulur ve Kumandana teslim ederler . Ama onu şehit olmaktan kurtaramazlar. Sancaktar Karacabey vasiyeti üzerine şehit düştüğü yere defnedilir ve sancağı da hep yanında dalgalansın diye yanına dikilir. Gelibolulular da oraya onun türbesini yapıp adını da BAYRAKTAR BABA TÜRBESİ koyarlar. Hem Osmanlı döneminde hem Türkiye Cumhuriyeti dönemindeki Bayrak Kanunu’nun çeşitli kısıtlamalarına rağmen, bu türbeden bayrak hiç eksilmez ve yarıya çekilmez. Bu kahraman Türk askerinin ziyareti her zaman herkese açık ve gerekli !!! Ruhu şad olsun.


info@objektifgazete.fr

Objektif Gazete | Aralık / Décembre 2011 * N° 66

11 O


O 12

Objektif Gazete | Aralık / Décembre 2011 * N° 66

Başkonsolosumuz Sibel ALGAN’ın Objektif’e Özel Yıl Sonu Mesajları « Vatandaşlarımız mutlaka seçimlerde oy kullansınlar, Türk Sinema Günleri’ni desteklesinler »

info@objektifgazete.fr

kullanma konusunda da göstermek zorundalar.

kelinde kalıyorlar, tüm topluma mâl olamıyorlar.

Bana göre Türk seçimlerinde olan ilgi, dil ile alakalı çünkü dil konusunda sorunu olmayan vatandaşlarımızın hepsi Fransa’nın siyasetine daha ilgili, hattâ siyasete girenler var. Tabii yurt dışındaki vatandaşlarımızın Türkiye ile ilgilerinin bu kadar sıcak tutmaları bizim için ancak bir mutluluk nedeni olabilir. Ülkelerinden, milletlerinden, geleneklerinden uzaklaşmıyorlar ve bu çok güzel bir şey. Bunu yaparken kendi yaşadıkları ülkelere de daha çok ilgi göstermeleri, oraya da biraz daha fazla ruhsal ve entelektüel yatırım yapmaları bence iyi olur. Siyasette olmak, vatandaşların kendi yaşadıkları yerlerde, kendi istedikleri şartlara erişebilmeleri için bir yoldur. Bir kitle olarak siyasette söz sahibi olmak, söylediklerinin kaale alınmasını sağlar. Oy kullanmak bir hak ve aynı zamanda bir yükümlülüktür, vazifeni yerine getirmek gerekir. Bu, aynı zamanda, dışlanmaya karşı kendini empoze etmeyi sağlayacak bir mekanizmadır.

Türk Sinema Günleri’ne destek

Pasaport konusu Biyometrik pasaporta ilgi büyük ; Konsolosluk olarak günde 80 randevu verme hakkımız var ve bu genelde doluyor. Fakat, randevu alıp da gelmeyen vatandaşlarımız var. Gitmeyeceğiniz belli olursa bunu değiştirme imkânınız var ama vatandaşlarımız bunu yapmıyor.

Bu arada, kesin karar 8 Aralık’ta verilecek olsa da, Faruk Günaltay başkanlığındaki grubun Odyssée’yi yönetmeye devam edecek olması da hem Türk toplumu hem de bölgedeki diğer toplumlar açısından ve bu sinemanın geleceği için çok sevindiricidir. Buradaki Türk toplumunun tüm bireylerinin de Faruk Bey’i desteklemesi gerekir. Ama ben herkesin ona sahip çıkmadığını düşünüyorum. Yani bölünmüşlüğümüz bunu da etkiliyor. Kendisi de zaten, Fransa vatandaşı olsa da, her yerde Türklüğünü gurur duyarak vurgulayan, bunu hasır altı etmeyen ; bu nedenle hattâ bazı haksız saldırılara uğrayan bir insan. Böyle bir insanın, görüşleri ne olursa olsun, bütün Türkler tarafından takdir edilmesi ve desteklenmesi gerekir. Onun desteklenmeyebileceği düşüncesini çok garip karşılıyorum. O nedenle, vatandaşımızın bu günlere sahip çıkmasını, açılışa çok sayıda katılmasını ve salonu tıklım tıklım doldurmasını diliyorum. Yeni yıl mesajları

Yeni sistem her aşamada bilgi veriyor. T. C. Strasbourg Başkonsolosu Sibel ALGAN, 21 Kasım 2011 tarihinde makamında kabul ettiği Objektif Gazete muhabirlerine, gündemdeki konulara ilişkin görüşlerini açıkladı.

Yılbaşında harçların değişikliliği ile ilgili bir bilgimiz yok, ama her yıl değişiklik oluyor ; bu yukarı doğru da olabilir aşağı doğru da.

Vatandaşlarımızın merak ettiği çeşitli konulara değinen ALGAN, kısa süre sonra başlayacak 2012 yılı için de çok güzel temennilerde bulundu.

Bölgedeki Türk toplumumun durumu

Aşağıda, başlıklar halinde, Sibel ALGAN’ın gazetemize verdiği demeci okuyabilirsiniz. Yeni Konsolosluk binası Yeni binanın durumu normal süreç içinde ilerliyor, Ocak 2012’nin ortasında inşaat izninin alınması söz konusu. Dosyamız Temmuz’dan bu yana Belediye’de ama 6 aylık bir bekleyiş süresi var ve bu zaman içerisinde birkaç düzeltme yapıldı. AB mevzuatının getirdiği zorunluluklar var, halka açık bir bina olduğu için itfaye ve sağlık birimlerinin de istekleri oluyor. İzin çıkınca, 2-3 ay sitin oraya asılacak ve itiraz süresi de geçtikten sonra, inşaat için ihale yapılacak. Bu durumda binamızın 2014’te açılması planlanıyor diyebiliriz ve bu tarih Konsolosluğun açılmasının 40. yılı olacağından, ayrı bir anlamı olacak. Fransa seçimleri Önümüzdeki dönemde vatandaşları en çok ilgilendiren konu, 2012’nin ilkbaharındaki Fransa cumhurbaşkanlığı seçimi. Bunun, Fransız vatandaşı olan bütün Türk kökenlileri de ilgilendirmesi gerekiyor. Halkımızın seçimlere gerektiği kadar ilgi göstermedikleri kanaatindeyiz. 31 Aralık’a kadar yazılıp, seçmen kartlarını almaları gerekiyor. Bu konu üzerinde durmakta yarar var çünkü vatandaşlığın getirdiği sorumluluklardan bir tanesi de oy kullanmadır. Vatandaşlarımızın Türk seçimlerinde gösterdikleri duyarlılığı, bulundukları ülkenin seçimlerinde oy

Türk Milletvekilleri Strazburglu Gazetecilerle Biraraya Geldi

Genel olarak, Alsaz-Loren ve diğer Konsolosluk görev bölgesindeki Türk toplumunun durumunun başka yerlerde gördüğüm Türk toplumunun durumundan birçok konuda daha iyi olduğunu farkediyorum. Bu kadar ırkçılıktan bahsedilen ve gerçekten ırkçılığın tırmandığı bir yer olmasına rağmen, Türk toplumunun genellikle çoğunluklu yaşadığı yerlerde, Fransız makamlarıyla, belediyelerle ilişkileri çok iyi. Siyasette, bir çok yerde kendilerine yer sağlamışlar. Bütün gittiğim belediye başkanlarına, valilerle bulunduğum temaslarımda ve diğer yetkililere Türk toplumunun durumunu soruyorum. Hepsi özellikle sorunsuz ve suç oranı düşük bir toplum olduğunu söylüyorlar. Bununla çok gurur duyuyorum, çok hoşuma gidiyor ama mutlaka kırmamız gereken bir şey var, o da bölünmüşlüğü engellemek, biraraya gelmek. Çok bölünmüş durumdayız. İdeolojik düzeyde bölünme de var ve bu derneklere ve dernek sayılarına aksediyor. Gördüğüm kadarıyla bu bölünmüş kitleler, birlikte hareket edemiyorlar. Bunu en son Türkiye’de ki terör olaylarında çok iyi gördüm ; vatandaşlarımız haklı olarak tepki gösterdiler ama bütün kitleler biraraya gelip ses getiremediler, küçük gruplar halinde kaldılar. Bunu mutlaka bir şekilde Türk toplumunun aşması gerekiyor çünkü aksi takdirde hep ikinci planda kalmaya mahkum olur. Bu bölünme sanatçı, sporcu gibi toplumu alıp götürebilecek önderler için de söz konusudur ; onlar da belirli grupların te-

Sibel ALGAN’ın açılış ve hoşgeldiniz konuşmasından sonra söz alan Afif DEMİRKIRAN, Anayasa, AB hedefi, THY’nın bölgeye dönüşü, Kıbrıs, ekonomi gibi ana gündem maddeleri hakkında bilgi verdi. Hazırlanan büfenin etrafında kümelenen grupların sohbeti sonrasında gazetecilerin sorularına milletvekillerinin, özellikle de Afif DEMİRKIRAN, Oğuz OYAN ve Haluk ÖZDALGA’nın cevap vermesiyle devam eden toplantı, keyifli bir havada son buldu.

Avrupa Birliği Karma Parlamento Komisyonu üyesi altı milletvekili, Başkonsolos Sibel ALGAN’ın rezidansında düzenliği toplantıda, bölgede görev yapan gazetecilerle biraraya geldi. Heyet başkanı AKP Siirt milletvekili Afif DEMİRKIRAN ve diğer beş milletvekili ( 3 AKP, 1 CHP ve 1 MHP ), gazetecilerle önce sohbet ettiler, sonra da onların sorularını yanıtladılar.

Toplantıda, milletvekilleri ve gazeteciler dışında, Büyükelçilik ve Konsolosluk görevlileri ile Avrupa Parlamentosu Nezdinde TBMM Temsilcisi Fuat KÜÇÜKAYDIN da hazır bulundular.

Yeni yılda bütün vatandaşlarımıza sağlıklı, mutlu, başarılı ve esenlik dolu bir 2012 diliyorum. 2011, Türkiye ve dünya için üzücü geçti. Hem çok insanın öldüğü, çok acımasız olayların yaşandığı hem de umutlarla gelen bir yıl olmuştu (Ocak’ta Tunus’ta başlayan Arap Baharı gibi). Türkiye bu ilginç ve sonuçları henüz bilinmeyen bir yılı çok acılı bitiriyor ; Van’daki deprem ve benzeri bütün doğal affetler olabilecek en kötü şey çünkü olup hemen bitmiyor ve binlerce insan evsiz-çaresiz, herkes yıkımın karşısında umarsız kalıyor. Türkiye’nin bütün bunları en kolay şekilde atlatmasını diliyorum, umarım millet ve dünya olarak bir daha böyle üzüntüler yaşamayız. 2012’de herkese aileleriyle, sevdikleriyle esenlik dolu günler diliyorum.


info@objektifgazete.fr

AZICIK

Objektif Gazete | Aralık / Décembre 2011 * N° 66

Oysa hiç büyünmez ki ; ya koca bir çocuk olursun ya da içindeki çocuk hiç ölmez. Hele ki anan-baban hayattaysa, sen hep çocuk olarak kalırsın.

Çok daha hızlı.

Yazı Köşesi

Sen hâlâ annenin sıcaklığını, babanın dağ gibi koskoca güvenini, kardeşlerinin sevimli dayanışmasını arar ; hattâ mümkün olsa da ana rahmine geri dönebilsem dersin. Dünyanın en güvenilir yeri ana rahmidir ; gerisi tarifsiz bir tuzak…

Bilen bilir… Hele ufacıkken, daha kanatlarını açamamış, ayaklarının üzerinde durmayı öğrenememişken gurbete düşmek. Zor zenaattir.

Yaşam sürer. Erkenden ölmezsen eğer, yaşam sürer. Ve, sen yine gurbetlerdesindir…

Bilen bilir…

Yaşam seni yine gurbetlere sürmüş, oralarda süründürür olmuştur.

Daha ana kuzususundur, ana-baba sıcaklığına muhtaçsındır, doğduğun yerlerin büyüsü ve buğusu seni çeker durur ama gurbete gitmek zorundasındır.

Anasını sattığımın hayatı, ağzına tükürdüğümün yaşamı seni azat etmiştir evinden, yurdundan, yuvandan.

Okul derler, gelecek derler, iyi bir eğitim derler, hayata hazırlanmak derler ; koparırlar seni baba ocağından, ana kucağından. Gözlerinde oluk oluk yaş, için kan ağlar ; sen gidersin. Aklın geride kalır, boğazına bir yumruk takılır ; sen gidersin. İsyan etsen de, bağırıp-çağırsan da, ne denli yırtınsan da ; sen gidersin…

Sonra bir gün okul biter, büyürsün. Güya…

Alevi Meclisi Strasbourg’ta Toplandı Başkan Durak ARSLAN Sorularımızı Yanıtladı Alevi derneklerinin geleneksel Meclis’i, bu sene 12 Kasım 2011 tarihinde Strasbourg Alevi Kültür Merkezi’nde yapıldı. Fransa Alevi Birlikleri Federasyonu (FUAF) tarafından organize edilen Meclis görüşmeleri esnasında, Federasyon’un şu anki Başkanı ve gazetemiz yazarı Durak ARSLAN ile sizler için bir söyleşi yaptık. Sayın Durak Arslan, siz FUAF Başkanısınız, isterseniz bugünkü toplantınızdan başlayalım konuşmamıza… Bugünkü toplantımız, Fransa Alevi Dernekleri Federasyonu’nun son altı yıldan bu yana gelenek haline getirmiş olduğu yıllık bileşimimiz, yıllık buluşmamız yani; adına Alevi Meclisi diyoruz. Fransa’da bulunan 50 civarındaki Alevi derneğinin başkanlarının ve yönetim kurulu üyelerinin biraraya geldiği, geçen dönemde neler yapıldığının, gelecek sene neler yapılacağının, planlar, projeler

Acıdır çalması, anlarsın.

Diğerleri seni büyümüş sanırlar ; ah okulları bitirip işlere girmişsindir, ah evlilik çağı gelip çatmıştır, ah artık hayata atılmak zamanıdır derler.

fekmekci@objektifgazete.fr

Gurbet ne zordur.

Bir gün bir telefon gelir.

Gurbette, çok daha çabuk anlarsın.

Oysa sen bilirsin ki, içten içe bilirsin ki bunlar yalandır ; hayata, dünyaya, evrene, insanlığa söylenmiş birer kuyruklu yalan.

« Ben gurbette değilim Gurbet benim içimde »

Gidersin. Def(n)olup gidersin.

Ve, bunu yalnızca sen bilirsin.

Fahri EKMEKÇİ

Bu kez, doğduğun değil doyduğun yer kuralı işlemiş, sen büyümüş sanılan ama küçücük bebek, el bebek gül bebek, bu kez de aslanın ağzındaki somunu kapabilmek uğruna, yani bir hiç uğruna yine sevdiklerinden uzakta yaşamak zorunda kalmışsındır. Ver elini Almanya, ver elini Fransa demişsindir ama o el hep bir yandan da memleketindeki sevdiklerinin elleri arasında kalmıştır. Bırakmazlar o eli sevdiklerin, bırakılmaz o el ; bir gün elbet dönüp gideceğin memleketindeki o köklü ağaç, o eli bırakmaz. O memleket senin sevdandır ; o insanlar, o diyarlar, o yaşanmışlıklar. Gurbetlik zor zenaattır…

nelerdir gibi detayların konuşuldugu bir meclis. Toplantıyı yapmaktaki amacımız bu. Altı yıldan bu yana yapılan bu geleneği yerine getirmiş oluyoruz. Son bir yıl içinde FUAF ne yaptı ve gelecek yıl için neler var? Bundan önceki toplantımız Lyon’da yapılmıştı; orada alınan kararların hayata geçirildiğini gördük. Bunların içinde en önemlisi şu: Fransa’daki Alevilerin cenaze hizmetlerini Alevi inanç ve felsefesine göre yapıp, canlarımızı bu şekilde uğurlamayı hayata geçirmek. Bu bizim için önemli bir konuydu. Bunu uygulamaya koyduk. FUAF Cenaze Fonu kuruldu ve hizmet vermeye başladık. Üyelerimiz de her geçen gün artıyor. Maalesef ölüm hayatın bir gerçeği. Biz Aleviler de bu konuda mağdurduk ne yazik ki; insanca doğup, Alevice yaşıyorduk ama, ölüm anındaki ritüellerimizi yerine getiremiyor, hatta bu konuda ithamlara da maruz kalıyorduk. Başvurabileceğimiz bir kurum yoktu, ne mutlu ki bu sıkıntımızı bertaraf ettik. Gelecekte ne gibi projeleriniz var? Aleviler olarak kurumsallaşma adına büyük adımlar atıp pekiştirmek istiyoruz. Bu konuda kararlar alındı. Bu arada son altı ay içinde

13 O

Çok daha derinden. Babandır. Belki anan. Kardeşin. Bir dost. Bir arkadaş. Eski bir yavuklu. Bir akraba. Bir yakın. Bir insan… Bir insan kaybetmek gurbette çok zordur. Son anlarına yetişemez, son bir kez canlı göremezsin. Mahzunlaşırsın. Hüzün sarar her yanını. Hazan. Güz. Sonbahar. Gurbete sahiden de en yakışan sonbahardır. Nasıl ki memlekete ilkbahar yakışır, gurbetin rengi sonbahardır.

Yeni ve bu sefer hiç bilinmeyen bir gurbete gidersin.

Velhasıl hiç bitmez bu gurbet. Bu gurbetlik. İnsanın yakasına bir yapışmayagörsün, bir daha bırakmaz yakasını. Doğduğunda ana rahminden doğrudan bir sırra düşmekle başlayan gurbet, öldüğünde de diğer bir sırra yolculuğa çıkmanla devam eder. Keşke, bu son gurbet, yine doğrudan ana rahmine olsa dersin. Çünkü en güvenli, en güvenilir, en emin, en sıcak, en içten yuva orasıdır. Çünkü, orada geçirdiğin dokuz ay on günün sonrası bir bilinmezlik, bir sır, bir esrar, bir bilmece, bir tuzak, bir hasrettir. Yani gurbettir…

Sonbahar. Son bahar. Son. Son… Son… Son…

Bu yazı, elli yıldır memleketinden uzakta olanlara adanmıştır.

Belki de son nefesini gurbette verirsin.

Onlar ki gurbet denen zor zenaatin en ağır işçileri olarak elli senedir bana mısın demeden çalışıp çabalamıştır, yazımız onlara adanmıştır.

O zamanda memleketteki sevdiklerin senin yanında olamazlar. Yollar uzaktır. Bilet pahalı. Vize ulaşılmaz.

Onlar ki suda balık gibi çokturlar ve hâlâ ve her daim çocukturlar, gurbetlik onlara helâl kılınmıştır. Helâl kılınmıştır. Helâl kılınmıştır.

Koyarlar seni bir teneke kutuya, yollarlar memlekete. Son uçak yolculuğunu yaparsın.

Ah bir de rakı şişesinde balık olabilseler.

Buradaki sevdiklerini bir kısmı, oradaki sevenlerinin ve sevdiklerinin bir kısmıyla tutarlar yasını.

Yani, ana rahmine dönebilseler…

Ağlarlar. Ağıt yakarlar. Üzülürler.

( Azıcık köşesinde ilk kez bir yazı başlığı kullanıldı. Mânidardır…)

Defnederler. 5 adet yeni Alevi derneğimiz açıldı. Üye sayınız ne kadar ? 15-20 bin arasında aktif üyemiz var. Dernekleriniz etkinliklerinde özgürler mi ? Yoksa bir etkinlik öncesi mutlaka merkeze soruluyor mu ? FUAF’ın 12 adet komisyonu var, her komisyonun da bir alanı var. Etkinlik hangi alana giriyorsa, koordinasyon, işlerin kolaylaştırılması, bilgi alış-verişi, resmiyet açısından mutlaka ilgili komisyona haber veriliyor. Bu anlamda karşılıklı diyalog var, olması da gerekiyor. FUAF, Fransa’nın çatı örgütü; sizin de üyesi olduğunuz daha büyük bir dünya veya Avrupa örgütü var mı? Avrupa’da en üst çatımız merkezi Almanya’da bulunan Konfedarasyon : Avrupa Alevi Birlikleri Konfedarasyonu. Baska ülkelerde birlikleriniz var mı? Avrupa’da hemen hemen her ülkede var. En büyüğü Almanya. Sonra Fransa geliyor. Türkiye’de ise 400’e yakın şube var. Bunun dışında geçen yıl Amerika’da bir dernek kuruldu. Kanada’da, Kıbrıs ve Balkan ülkelerinde de derneklerimiz bulunuyor. Bir de şöyle bir gerçek var : Artık günümüzde, ülkeler ve kıtalar arası derneklerin küresel bir çatı altında toplanması gerekiyor, hayat bunu bize

dayatıyor zaten. Bu konu da bugünkü toplantımızın gündeminde. Yeni bir küresel Alevi Birliği projemiz var. Kaç yıldan beri başkansınız ve bunu bir sınırı var mı? 3’er yıllığına ve en fazla iki defa seçilebiliyoruz. Ben 6 ay kadar sonra görevi devrediyorum. Altı senem doluyor. Alevi olan-olmayan vatandaşlarımıza vermek istediğiniz bir mesajınız var mı? Alevi olan-olmayan tüm vatandaşlarımızın ortak problemlerimizi çözmek için biraraya gelmemiz lâzım. Sonuçta hangi kanaldan, hangi koldan geliyor olsak da hepimzin ortak adı “göçmen”. Göçmeniz yani, gurbette yaşıyoruz ve bu konumumuzdan dolayı da problemlerimiz var, bunlar hepimiz için aynı. Bu konulardan doğan sorunlar için yanyana gelmemiz gerekiyor.


O 14

Objektif Gazete | Aralık / Décembre 2011 * N° 66

info@objektifgazete.fr

Le spécialiste des commerces, Café, Restaurant, Sandwicherie, Boulangerie, Boutique etc.

Güveninizin Eseri PROCOMM

Affaires en Liquidations Département de la Moselle et Meurthe & Moselle 10 000 € à 40 000 € Boulangeries Restaurants Cafés

www.procomm.fr Mr. Chenel A. TEL.: 06 68 09 58 80

Yeni Yerimize Taşındık ! Centre d'Affaires de METZ (Parking Coislin) - 2e Etage 1, Place du Pont-à-Seille - 57000 METZ

Satılık Garaj ve Ev

Satılık Araba

Ste Marie Aux Mines’de, 146 rue Clemenceau ardesinde bulunan Garage du Col satılıktır. Toplam 1 650 m2 : Atölye 280 m2 + Ev 130 m2 + Ön park 700 m2 + Bahçe 500 m2. Garajda Kabin + Boya Laboratuarı + Tamir için tüm araç gereçler tamamdır. Ekipman yeni, garaj ve evin bütün tamiratları yapıldı, her şey yeni. 7 000 nüfuslu kasabadaki tek garaj. 20 yıllık tecrübe. Müşteri sorunu yok. Sağlık nedeniyle satılıktır.

Snack kamyoneti olarak kullanılan, havalandırmalı, buzdolaplı, 2 adet fritözü ile plağı ve ızgarası olan, 1989 model ve 250 000 km.’deki kamyonet satılıktır. Fiyatta anlaşılabilir. Tel : 06 13 71 34 21

Tel : 03 89 58 79 07 06 80 14 33 89

TRANSPORT VE LIVRAISON İŞİ ARIYORUM ALSACE BÖLGESİ ‘NDE TRANSPORT / LIVRAISON İŞİ

İş Arıyorum

İş Arıyorum

Fırın ustasıyım ; ekmek, etli pide, lahmacun, pizza, simit, açma, su böreği, kuru pasta ve benzerleri konusunda ustayım. Tel : 07 86 93 32 36

Ağır vasıta şoförüyüm, 5 yıllık tecrübem var. Bir firmada da çalışabilirim. Tel : 06 10 76 84 64 / 03 88 92 07 53

( Ciddî olanlar arasınlar lütfen )

Satılık Evler

Strasbourg’a 20 km uzaklıktaki Marlenheim’ın merkezinde sahibinde acil satılık. 405 m² üzerinde iki sokaktan girişi olan ve yeni inşa için tüm olanaklara sahip olan evler, Bas-Rhin bölgesinin gözde yerleşim merkezlerinden biri olan Marlenheim’ın merkezinde Rue du Noyer ile Place de la Liberté sokakları arasında bulunmaktadır.

ARIYORUM. FRANSA’DA 9 PLACE 3.5 TON ARAÇ KULLANMA

PERMIS 1988 VAR BİRTAT DÖNER KEBAP DAĞITIM, MC CAIN FRITES, SIMEXAL PARIS GİBİ YERLERDE ÇALIŞTIM. HAZIR DÖNER, FRITES VE TRANSPORT TECRÜBEM VAR. FRANSA DIŞINA DA GİDEBİLİRİM. GECELERİ DE ÇALIŞIRIM.

TEL : 06 46 59 42 93

Satılık Fond de Commerce

Mulhouse’da bulunan Au Soleil d’İstanbul isimli restaurantın fonu satılıktır. 70 kişilik + 70 kişilik teras. İyi işler durumda, müşterisi hazır, lisenin ve iş alanlarının olduğu bölgede. 3-6-9 kira kontratı 2008’in 7. ayında yenilendi. Kirası 864 € ( şarjlar hariç ). Fiyatı : 115 000 € ( tartışılabilir ).

Tel : 03 89 32 26 80 Aşçı Aranıyor

Onarılması veya tümüyle yeniden yapılması halinde şu anki değerini en az ikiye katlayacak müstakil evler, alacaklar için ileriye dönük iyi bir yatırım olabilir. Satış fiyatı 250.000 €. + noter giderleri. İletişim : 06 12 23 01 70

Satılık fond de commerce + Mur Haguenau’da, çok işlek caddede, iyi işler durumda ve müşterisi hazır olan SOFRA RESTAURANT fon ve/veya mülk olarak satılıktır. 200 metrekare, içerde 85 + terasta 30 kişilik yer, odunlu fırını var, profesyonel yepyeni malzeme. Tel : 06 21 05 03 43 / 03 88 80 90 57

Satılık Bar – PMU – Snack

Haguenau’da, işlek cadde üzerinde, müşterisi hazır, 200 m2 .Ciddi olarak ilgilenenlere

tel : 06 17 40 32 14

Fond a vendre

Boulangerie – Patisserie – Salon de the

30 places, 140 m2, matériel récent, plus un véhicule neuf, dans quartier Europe à Obernai. Prix : 150 000 €

Tel : 06 75 13 28 53

Satılık Fond de Commerce Turistik Obernai şehrinde, 40 kişilik, müşterisi hazır, işlek yerde bulunan, 100 m2’lik dönerci, tüm malzemesiyle birlikte satılıktır.

Tel : 06 08 84 11 77 / 03 88 50 31 38

Türk mutfağından anlayan, işinde titiz, tecrübeli ve ciddî olarak çalışacak aşçı aranıyor.

Tel : 06 13 71 34 21


Objektif Gazete | Aralık / Décembre 2011 * N° 66

info@objektifgazete.fr

SATILIK

Küçük İlanlarınızı bu

Mulhouse şehir merkezinde satılık Ephese Döner. 45 kişilik terası, 80 kişilik salonu bulunan + lisans (4) Tel : 06 98 80 28 64 ( Saat 14’den itibaren ciddi olanlar arasın lütfen )

sayfalarda değerlendİrİn

Fonds de commerce

Satılık İŞ YERİ

Normal küçük ilan : 25€

Besançon'da Restaurant, 120 m2 ( 90 m2 / 44 kişilik + 30 m2 / 20 kişilik ), 24 kişilik teras, klimalı ve su arındırıcılı, şehir merkezinde, yaya yolu üzerinde, lise-kolej ve hastane yakınında, kısa süre içinde yakına ticaret merkezi açılacak, fiyatı 200 000 € anlaşılabilr.

SatılıkFond de commerce

Fransa’nın Almanya ve İsviçre sınırındaki Huningue şehrinde bulunan elbise mağazası, içindeki terzi eşyası ile birlikte satılıktır. 130 metre kare içerisi, terası 30 metre kare. Köşe başı, tam merkezde. Sağlık nedeniyle satılıktır.

İrtibat tel : (00 33) 06 82 11 68 67

Resimli veya renkli çerçeveli : 50€

Fond de commerce

Tel : 06 89 27 22 96

Satılık fond de commerce Döner + Oyun salonu Molsheim’da, Merkez Tren İstasyonu’nun hemen yanında, işlek yerde, müşterisi hazır, 150 metrekarelik dönerci + oyun salonu + 25 metrekare cave, iş değişikliği nedeniyle satılıktır. Tel : 03 90 40 90 98

Lahr’da bulunan Bayram Market Satılıktır. 161 m²’lik işler durumdaki market, yalnızlıktan dolayı satılıktır. İlgilenenlerin 078212750345 numaralı telefonu aramaları gerekmektedir.

15 O

Satılık fonds de commerce Bakkal – Snack – Traiteur Strasbourg’da çok iyi bir semtte, cirosu yüksek, her türlü işe elverişli, bir çift veya bir aile için ele geçirilmez bir fırsat. Tel : 06 73 16 50 51

Kiralık Dükkan Kehl’de, merkez tren istasyonu ve şehir merkezi yakınında bulunan, her türlü işe elverişli dükkan kiralıktır. Kirası 1 000 €.

Tel : 0049 7851 481 699

Kiralık İşyeri - Depo Strasbourg’un yanıbaşındaki Reichsett’te, 1 rue de l’Artisanat adresindeki 360 metrekarelik, her işe müsait işyeri / depo kiralıktır.

Ciddi olarak ilgilenenler için tel : 03 88 29 14 84

Brumath’da Satılık Fonds de Commerce : Döner Dükkani Ana cadde üzerindeki Döner Dükkanı satılıktır. İyi işler durumda ve müşterisi hazırdır. Tél : 06 73 53 15 56

Marangoz YILDIRAY Her türlü marangozluk işiniz itina ile yapılır. Arayın, memnun kalacaksınız ! Tel : 03 69 78 51 74

ASSISTANTE MATERNELLE AGREE TÜRK ÇOCUK BAKICISI - DİPLOMALI VE DENEYİMLİ

Satılık fond de commerce Colmar merkezde bulunan Le Cappadoce isimli Restaurant & Grill, emeklilik nedeniyle satılıktır.

Tel : 03 89 23 69 36

Satılık Fond de commerce

Schwindratzheim'da Döneristan, işlek caddede, halen çalışır vaziyette, müşterisi hazır, 40 otoparklı, 100m², teras + 30 kişilik

salon tüm malzemeleriyle satılıktır.

TEL.: 06 77 79 79 64

Satılık fond de commerce Wittenheim’da çalışır vaziyette, müşterisi hazır, 11 yıllık döner restoran özel sebeplerden dolayı satılıktır.

Tel : 06 24 54 17 60 Satılık veya Kiralık Petrol İstasyonu ve İmbiss Kehl Neumehl’de bulunan, iyi işler durumda ve müşterisi hazır olan istasyon ve imbiss, tüm malzemeleriyle birlikte satılık veya kiralıktır. Tel : 00 49 / 170 73 073 77

Satılık fond de commerce – Market Haguenau’da, iyi işler durumda, merkezî yerde, müşterisi hazır market satılıktır. 300 metrekare, kirası 630 € TTC. Tel : 06 17 82 85 27

Çocuklarınıza tecrübeli, güvenilir, hijyenik bir ortam arıyorsanız, gözünüz arkada kalmadan gidebilirsiniz ! Hafta içi her gün veya Cumartesi - pazar kendinize özel bir gün ayırmak istediğinizde, çocuklarınızı bırakacak yer bulamıyorsaniz, beni arayın ! Her yaşta çocuklara bakılır ve beslenme dahildir. Çocuklarını bakıcıya vermek isteyen aileler, allocations familiale’dan yardım alabiliyorlar.

Koenigshoffen sektörü, Parc des Poteries. İrtibat için : cep : 06.03.46.58.46 / ev : 03.88.30.16.28

Satılık fond de commerce

Strasbourg merkezde, işlek yol üzerinde, iyi işler durumda, tüm malzemesi hazır, Market, Traîteur, Sandviççi ailevî nedenlerden dolayı satılıktır. Kasap reyonu eklemeye de elverişlidir. Fiyatı : 150.000 €

Tel : 06 71 43 66 39

Devren satılık mülk

Strasbourg’da, Place des Halles’in hemen yanında, 11 rue de Bouxwiller adresindeki 51 metrekarelik lokal satılıktır. Kira geliri aylık net 800 €’dur.

Fiyat : 149 000 €

Tel : 06 08 28 89 68


O 16

Objektif Gazete | Aralık / Décembre 2011 * N° 66

info@objektifgazete.fr


info@objektifgazete.fr

Objektif Gazete | Aralık / Décembre 2011 * N° 66

Satılık fond de commerce Fransa-Almanya sınırındaki Huningue’de bulunan La Feuille d’Or isimli market sağlık sebebiyle satılıktır. 80 m2, tüm malzemesi tamam, çok iyi cirosu var, teras, meyve ve sebze için raflar, kirası 625 € ( changes dahil ).

Tel : 06 79 37 12 47 03 89 89 95 50

Mulhouse’da Satılık fonds de commerce 45 m2, 30 kişilik oturma yeri, Cezaevi ve Mahkeme’ye, Allocation Familial’e çok yakın, işlek yerde, müşterisi hazır, 7 yıllık döner dükkânı ailevî nedenlerle satılıktır. Kirası : 700 € Tel : 06 33 97 12 55 / 03 89 59 39 20

17 O

SATILIK Fonds de commerce Brumath'da, tam merkez'de, ana cadde üzerinde, müşterisi hazır, tüm malzemeleri yeni, iyi çalışan ve çevresinde otopark alanı olan döner dükkanı yalnızlıktan dolayı acilen satılmaktadır. Kira: 600€ TTC Charges dahil. Fiyat: 55000€ (fiyatı konuşulabilir). Tel: 06.09.30.36.95

SATILIK ÇOK TEMİZ SNACK

ELEMAN ARANIYOR Bilgisayar ve cep telefonu deblokajından anlayan eleman aranmaktadır. İş için ilgilenenlerin, Yılmaz Saz Evi, 14 Rue Faubourg National 67000 Strasbourg adresine şahsen başvurmaları ya da 03 88 52 07 67 nolu telefonla irtibata geçmeleri rica olunur. YILMAZ SAZ EVİ STRASBOURG

BISCHWILLERDE, ŞEHİR MERKEZİNDE, İŞLEK YERDE, MÜŞTERİSİ HAZIR PIZZERIA 1.SINIF MALZEME SÜPER MEKAN MASRAFSIZ 100M2 ARTI 20M2 TERAS.YALNIZLIKTAN SATILIKTIR FİYAT : 62 000 € OTOMOBIL İLE TAKAS DA MÜMKÜN

TEL : 06 65 67 23 78

Satılık Sandalye Kılıfı

Tüm düğünler, özel günler ve organizasyonlar için, kaliteli, hazır sandalye kılıfları satılıktır. Tel : 06 20 61 67 14 / 06 17 77 65 10

Kuaför aranıyor Brevet Professionnel’i olan kuaför aranmaktadır. Ciddî olarak ilgilenenler için irtibat : 06 11 47 86 31

SATILIK

Fond de commerce Restaurant Strasbourg Grand rue’de, çok işlek, yaya bölgesinde, müşterisi hazır, yüksek cirolu, 20 kişilik + 26 kişilik terası olan restoran satılıktır. Restoranın bitişiğindeki fırını da satın almak mümkündür.

Tel : 03 88 21 81 06 ( 11h00 – 23h00 arası )

Satılık Retouche Atölyesi

Colmar’da bulunan, çok iyi çalışır durumdaki, 17 senelik, 58 m2, tam şehir merkezindeki rötuş atölyesi sağlık sorunları nedeniyle satılıktır. Kirası : 430 € Tel : 06 81 17 77 41

SATILIK FOND DE COMMERCE Haguenau’da restaurant-snack fonu satılık, 40kişilik, teras, iyi işler durumda, işlek cadde üzerinde, üniversite, gare, mediatheque ve okulun sokağında, 3-6-9 kira kontratlı, pizza, döner, mutfak ve salonun bütün malzemeleri yeni. Fiyatı pazarlıklı 80 000 € Tel : 06 72 85 25 24 – 06 22 60 70 20

MULHOUSE’DA DEVREN KİRALIK TERZİ DÜKKANI 2 yıllık faaliyette olan, oturmuş müşteriye sahip terzi dükkanı “hamilelik nedeniyle” devren kiralıktır. İrtibat : Prestige Couture 5 9 r ue d e S t r a s b o ur g 6 8 2 0 0 M ulh o us e Tel : 0 3 8 9 4 3 0 8 8 1

06 33 18 05 64


O 18

Objektif Gazete | Aralık / Décembre 2011 * N° 66

DÖVİZLİ BEDELLİ ASKERLİK ÇİLESİ Hasan KARAKAYA / Strasbourg

yan eski yasanın yeni yasayla tamamen değişecek olması, yani hem yirmi bir günlük temel eğitimin kalkması hem de ödenecek miktarın 10 000 euro’ya çıkması olasılığı nedeniyle gurbetçiler kara kara düşünmeye başladılar. Birçok gurbetçi 21 günlük temel eğitimin kaldırılmasını istiyordu ancak miktarın bu kadar zamlanacağını tahmin etmiyordu. Avrupa’nın ekonomik darboğazda olduğu bu günlerde bu kadar meblağın nereden bulunacağı konusu hem çalışanlar hem de burada artan işsizlik sorunuyla karşı karşıya olan gençlerin en büyük problemi.

Birkaç gündür Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin gündeminde olan bedelli askerlik çalışmaları Başbakan Recep Tayyip ERDOĞAN tarafından Grup konuşmasında açıklandıktan sonra hem Türkiye’de hem Avrupa’da fırtına yarattı. Cuma gününden beri yoğun bir talebe karşı cevap vermeye çalışan konsolosluk yetkilileri de zor anlar yaşıyor. Bu çıkacak olan kanun yürürlüğe girmeden şimdi geçerli olan kanundan yararlanmak üzere gurbetçi gençler konsolosluklara akın etti. Daha önce dövizle askerlik adı altında 5112 euro ödeyerek 21 gün temel eğitim alan, otuz sekiz yaşına kadar da uzatma şansı ve yine bu yaşa kadar 4 taksitte ödeyebilme imkânı tanı-

Konsolosluklara gelen vatandaşların en büyük sorunu bir seferde tüm işlemleri yapamamak. Strasbourg’a uzaktan gelenler, önce ön doldurulmuş belgeleri almak zorunda. Doktor muayenesi ve ilk taksiti ödemek için de çizelge gerekiyor. Bu belgeleri alabilen vatandaşlar, bunları geri vermek için tekrar gelmek zorunda. Bu nedenle vatandaşlar, bu soruna bir çözüm bulunmasını, hatta internetten belgelerin indirilebilmesini istiyorlar. Yoğunluk üzerine ek önlemler alan ve fazla mesai yapan Konsolosluk çalışanları adına gazetemize bir açıklama yapan Strasbourg Konsolos Yardımcısı Nevzat Erdem ATILGAN, Konsolosluğun elinde olan bütün imkânları kullanarak vatandaşın işini en uygun şekilde yapmaya çalıştıklarını belirtti. Ayrıca bu

info@objektifgazete.fr

yoğunluk boyunca sadece askerlikle alakalı işlemlerin yapılacağını, diğer Doğum, Pasaport, Nüfus, Noter gibi tüm işlemlerin askıya aldığını da bildiren ATILGAN, “Bu konuyu vatandaşlarımızın anlayışla karşılayacağını biliyorum” diyenrek şu anki haliyle yeni yasa ile ilgili bilgi verdi. “Elimizden geldiği kadar bütün başvurulara cevap vermeye bunun içinde gece geç saatlere kadar mesaiye devam ediyoruz” diyerek vatandaşlarımızı internet sitelerini takip etmeye davet eden ATILGAN, özellikle yanlış bir algının olmaması için de 21 günlük temel eğitim hakkında bilgi verdi. Bazı gazetelerin gurbetçilerin 5112 € ödeyerek temel eğitimden muaf tutulacağı bilgisinin yanlış olduğunu, Burdur’un 2012 sonunda kapatılacağını ancak Erzincan’ın açılacağını bildirdi. Yeni yönetmelik ile ilgili de bilgi veren ATILGAN şunları söyledi : “TBMM Genel Kurul’unda bir değişiklik olmazsa en az 3 yıldır yurt dışında yaşayan vatandaşlar için, 10 000 € bedel karşılığında 21 günlük temel eğitim kalkacak ve askerlik yapılmış sayılacak. Bu rakam 38 yaşının sonuna kadar 1 peşin ve 3 taksitte ödenebilecek. 38 yaş sınırını geçenler ise bir seferde ödeyecek.” Ancak bu konuda bir belirsizlik var. 38 yaşını geçenler ödememele-

ri durumunda ne olacak? Yaş sınırı kalktığına göre “60 yaşına kadar ödemesek ne olacak” diyen vatandaşlar aynı zamanda çıkacak yasaların içeriğini bilememekten şikâyetçi. Yasanın yürürlüğe girme tarihi ise Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün imzasından sonra başlayacak. Gül yaptığı açıklamada 15 gün inceleme hakkını kullanacağını bildirmişti, bu durumda yeni yasanın 14 Aralık civarında yürürlük kazanması bekleniyor. Gerekli bilgiler için şu internet adreslerine başvurulabilir : http://strasbourg.cg.mfa.gov.tr/ConsularServices.aspx http://www.konsolosluk.gov.tr/fr/tr/Dovizle_askerlik_basvurusu_Taksit_odemesi.aspx http://www.e-konsolosluk.gov.tr


info@objektifgazete.fr

MİZAH

Gürsel EKMEKÇİ

hiç büyümeyen yiğit evin önündeki sokakta veya apartmanın arka bahçesinde arkadaşlarıyla oyun oynayan çocuğu, pencereden seslenerek eve çağıran anne sesi, dünyanın her yerinde hemen hemen aynı lezzettedir.. biraz kızgın, biraz meraklı, biraz aceleci, biraz sevecen.. mutfaktaki fırından yeni alınmış cevizli kek ne ise, bu sesin rengi de odur.. sıcacık, tarçın kokulu, nazenin.. ehh, annelik de böyle bişi diğil midir zaten.. oysa, oyunun en mühim, en zevkli yeridir büyük ihtimal, annenin pencerede göründüğü o beklenmedik an.. tam da ortalığın iyice kızıştığı, en eve çağrılınmaması gereken zaman dilimidir

Objektif Gazete | Aralık / Décembre 2011 * N° 66

tahminen uzayın.. evladına karşı yaşamın hiçbi evresinde merhamet duygusunu eksik etmeyen anne, yalnızca pencereye çıktığı vakitlerde azgın bi gladyatöre dönüşür.. bi çocuğun gönlünde oyun oynama kültürünün ne denli önemli olduğunu sorgulamaz olur artık.. sanki o penceredeki kadın direkt olarak ‘’anne’’ olarak dünyaya gelmiş, ömründe hiç çocuk olmamıştır.. **** **** kimi zaman yemek vaktidir de çağırılır eve çocuk, kimi zaman bakkala-fırına falan gönderilecektir.. misafir gelecektir, manava meyve almaya örneğin.. en kara bahtlısı, akşamın o vakti annesi tarafından yüncüye nefti yeşil orlon almaya gönderilen çocuktur.. orlon nedir, nefti ne de nefret edilesi bişidir.. saklambaç yarım kaldı ulan.. anneler her şeyi nasıl da lüzumsuzca bilir hep, matematik yazılısı vardır çocuğun yarın, zaten ilk sınavdan zayıf alınmıştır, henüz ilkokul 3’te olunmasına karşın bu sınav hayattaki son şansıdır, çalışılması nasıl da şarttır diye çağrılır.. adeta, o velet o gece matematik çalışmazsa, iki kere iki bi daha asla dört etmeyecek gibidir.. hava soğumuştur kimi kez.. akşam olup her taraf kararmıştır da üstelik.. baba eve gelmiş ve çok kızmıştır; ‘’ bu çocuk neden halaa sokakta, eve gelip kitaplarının başına geçse de yarın sabaha bilim adamı olarak uyansa ya’’ fikrindedir.. sana ne denmez, baba her zaman babadır.. arkadaşlarına ve o güzelim sokak oyunlarına homurdanarak veda edip, evi-

ne döner çocuk.. henüz küfür etme çağı diğildir, bi bilse nasıl da sövecek garibim; babasına, dedesine, soyuna-sopuna, okyanusta ilk evrilen tek hücreli canlıya, toptan düz gidecek.. **** **** yiğit de bunlardan biri.. nasıl olabiliyo çözebilmiş diğilim, ben kendimi bildim bileli, oturduğum her apartmanda yiğit diye bi çocuk da ikamet ediyo mutlaka.. hayır, tanıdık bildik bi çocuk diğil, hiç şahsen görmüşlüğüm yok.. mesela, zamanında ben de ufakken, yiğit adında bi arkadaşım hiç olmadı.. özel biri diğil, yiğit deyu bi takıntım, geçmişten kalan bi kuyruk acım falan da söz konusu diğil.. şimdi büyüdüm, iki hızan babasıyım, şöyle yanağından makas aldığım, geçerken saçını şefkatle okşadığım yiğit diye bi ufaklık da girmedi asla apartman yaşantılarıma.. yalnızca, pencerden ‘’yiğiiiit’’ diye bağıran bi anne sesi sayesinde biliyorum varlığını.. yazması ayıp, yurdumuzun pekçok ilinde ikamet etmiş bi insanım.. istanbul’u ayrı, giresun’u ayrı.. ne bileyim, denizli’si ayrı, ordu’su ayrı.. aynı kent içerisindeki çok sayıda taşınmalarımı da düşünürsek, tahminen 20 ayrı apartman görmüş şu bünyem.. bunların tümünde de yiğit adında bi velet nasıl yaşıyo olabilir, akıl-sır erdirilecek gibi diğil.. benzeri anca korku filmlerinde görülür.. kaba hesap 25 yıldır, ülkemizin muhtelif illerinde, sabahları ‘’yiğiiiit’’ diye bağıran bi anne sesiyle uyanmak her faninin tadabileceği bi duygu mudur.. hiç büyümeyen, asırlardır ölmeyen esraren-

giz, doğaüstü bi çocuk beni takip ediyo gibi bi hisle yaşıyorum içimde.. **** **** sözün gerçeği, epeycedir unutmuştum bu keratayı.. en son bu sabah, yeni taşındığımız evimizde aynı anne sesiyle uyanınca, ilk önce ‘’eyvah’’ diyerek kulaklarıma yastıkla bastırdım.. daha sonra ‘’kim ulan bu çocuk’’ diyerek pencereye fırladım, ama yetişemedim.. gri bi pantolon gördüm yalnızca, siyah bi ayakkabı bi de, giriverdi apartmandan içeri, kim olduğunu yine göremedim.. yahu hiç mi büyümezsin yıllardır be yiğit.. beni kocattın, sen hâlâ aynısın, annen yine seni çağırıyo.. bi işe gir, askere git, evlen mevlen, bişiler yap, bırak yakamı artık be koçum, ne diyim ki başka sana.. **** **** behice konusuna ise hiç girmiyim şimdi, girip de kimseleri üzmiyim.. bi de o derdim var uzun yıllardır süregelen.. kulakları çınlasın, artık gençliğimde kalmış iki eski flörtümün ‘’behice abla’’ adında birer akrabaları vardı.. isimlerini duyardım, ama nedendir bilmem, tanışmak hiç nasip olmadı bu iki ayrı behice abla’larla.. unutup gitmişim.. biraz önce eşim demez mi; ‘’yaa gürsel, behice ablalar giresun’a gelmiş, bi gece yemeğe alalım’’.. ulan yine mi behice.. ne yapacağımı şaşırmış durumdayım.. bu sefer kararlıyım, kesin tanışacam..

Bu eskimiş, yıpranmış mavi gezegeni yıkayıp sıksanız kan damlar bütün evrene. İçinde insan yaşayan tek gezegen olması her şeyi açıklamaya yeter sanırım. Kimsenin ölmediği bir dünyayı tasavvur etmek, yaşım ilerledikçe benim ütopyam olmaktan çıkıyor artık.

ryüzünün göğünden göğsüne ölü yağıyor adeta. Omuzlarda taşınan genç ölü bedenler kondukları yerde toprağın göğsünü emiyorlar anne sütü gibi.

yana haberlerden okuduğum dördüncü cinayet haberi...Şimdi lokmalar, insan olanın boğazına dizilmez mi? İki gün önce, cuma günü bir gazetenin manşetinde, sırtında neredeyse sonuna kadar girmiş bir bıçakla eli yüzü morluklar içinde, eski eşi tarafından öldürülmüş bir kadın ölüsüyle karşılaşmak, bu haberi evinde çocuğun olduğu için ona göstermeden gizli gizli okumak psikolojik olarak insanda başka farklı duygu hissettirebilir mi?

Bu kaos sürdükçe; gözyaşı, kan hep hükmünü sürdürecekmiş geliyor. Mavi gezegeninin maviliğinin sembolü olan insanlar da var elbette ve iyi ki varlar, dünyayı yaşanır kılmaya çabalıyorlar, durumu dengelemeye yetmese de nefes alabilecek hava kalıyor en azından...

Nurbanu KABLAN BU NE DÜNYA KARDEŞİM ÖLDÜREN ÖLDÜRENE

24 Kasım Öğretmenler Günü’nde MAXIMAL KUMPİR’den Anlamlı Jest Ülkemizde kutlanmakta olan 24 Kasım Öğretmenler Günü’nde, Strasbourg’ta bulunan MAXIMAL Kumpir ve Gözlemecisi’nden çok anlamlı bir jest geldi. Bilgisine başvurduğumuz firma yöneticisi Ülkühan SARI, amaçlarının bu güzel günü Fransızlar’a tanıtmak olduğunu dile getirirken, başlarda tedirginlik yaşayan Fransız öğretmenlerin, niyetin onlara gül satmak değil gül sunmak olduğunu anladıklarında mutlu olduklarını ifade etti. Ülkühan SARI sözlerine şöyle sürdürdü : «24

19 O

Bu kaotik durumun çözümü var mıdır? Varsa «düzensiz duyarlı insan davranışlarının kaotik farkındalığı» ne kadar çözer bilmiyorum ve korkuyorum, umudumu kaybetmekten korkuyorum. Bu gezegenin, toprakları kızgın coğrafyasında bulunan ülkemin haberleri de ölüm ağırlıklı hep. Parlak yüzü solan güzün, ye-

Kasım 2011 akşamı, tanıdığımız ve çevremizde bulunan öğretmenlere mekânımızda yemek verdik. Bunun öncesinde de, gündüz, civardaki okullardan üç tanesine gül ve buket dağıttık. Bunlar ; Lycee Ost’a 20 gül ve bir buket, College de l’Esplanade’a 20 gül ve bir buket, Ecole de Jacques Strumm’a da 20 gül ve bir buket şeklinde oldu. Bunları Fransız öğretmenlere sunduk. Akşamki yemek davetimize de önemli sayıda öğretmen katıldı ; kendilerine kumpir, gözleme, tatlı ve çay ikram ettik. Biz bu etkinliği beş yıldır yapıyoruz. Çıkış noktamız, eski Eğitim Ataşemiz Mustafa Gürleyik’in teşviki ve yönlendirmesiyle oldu. Mustafa Bey’in uyardığı kişilerden

Bir çoçuk nasıl yetiştirilir, nasıl büyür, bir anne ve bir eğitimci olarak en iyi bilenlerden biri olarak, evladı ölen bütün anneleri anlıyorum demek bile hissettiklerimin yanında çok hafif kalıyor. Korkuyorum, güzün solan yüzünden gözyaşları yerine ölüler akıtıp toprağı kurutmasından korkuyorum. Pazar günü yapılacak iş değil ölülerle masaya oturup, internetin başına geçmek... Kahvaltı masasındayken, hayatın en güzel tadlarından biri olan bir bardak çayı yudumlarken, tatsız bir ölüm haberiyle karşılaşıyorsanız, nedense bu dinlence gününde hayata gülümsemek gelmiyor içinizden.

Çaresizlik beni kadınlığımdan ve insanlığımdan utandırıyor. Bu soruna çözüm için daha kaç kadın çoçuklarının gözleri önünde caniler tarafından öldürülecek.. Korkuyorum, bu kadın cinayetlerini toplum olarak kanıksamaktan korkuyorum... Korkuyorum anne ; ölülerden değil de, en çok öldürenlerden korkuyorum.... 09/10/2011

Bir kadın cinayeti daha, hatta iki günden bu

yalnızca Babam Mehmet SARI uygulamaya karar verdi, ben de gerçekleştirdim. Önceleri sadece gül verme şeklinde olan bu faaliyetemize bu sene yemek de eklenmiş oldu. Amacımız gelecek yıllarda daha da büyük organizasyonlarda bulunmak. Öğretmenlerimiz bize anababalarımızdan sonra en yakın olan kişiler ; onlardan çok şey öğreniyıoruz, onlara çok şey borçluyuz, onlar örnek almamız gereken insanlardır. » ( MAXIMAL Kumpir / 7, cour de Bath 67000 Strasbourg / 09 50 899 144 )


O 20

Objektif Gazete | Aralık / Décembre 2011 * N° 66

info@objektifgazete.fr


info@objektifgazete.fr

Objektif Gazete | Aralık / Décembre 2011 * N° 66

21 O


O 22

Objektif Gazete | Aralık / Décembre 2011 * N° 66

info@objektifgazete.fr


info@objektifgazete.fr

Objektif Gazete | Aralık / Décembre 2011 * N° 66

23 O


O 24

Objektif Gazete | Aralık / Décembre 2011 * N° 66

info@objektifgazete.fr


25 O

Objektif Gazete | Aralık / Décembre 2011 * N° 66

03 90 23 93 24 RESTAURANT ve SNACK EKIPMANLARI Mehmet ŞEFTALİ

İhtiyacınız olan tüm restaurant ekipmanları

239 route de Schirmeck 67200 STRASBOURG www.gastro-pro.com Mail : info@gastro-pro.com

Reklam vermiyoruz;

info@objektifgazete.fr

hizmet veriyoruz

Hayırlı ramazanlar dileriz...

Buz Makinası 00€ ‘dan başlayan . fiyatlar

745

Bulaşık Makinası 00€ ‘dan başlayan . fiyatlar

900

tasarım ve uygulama

e-mail: akabeay@free.fr


O 26

Objektif Gazete | Aralık / Décembre 2011 * N° 66

info@objektifgazete.fr


info@objektifgazete.fr

Objektif Gazete | Aralık / Décembre 2011 * N° 66

27 O


O 28

Objektif Gazete | Aralık / Décembre 2011 * N° 66

GÜLE GÜLE BÜLENT Uzun boylu, açık renkli, zarif yapılı, kısa saçlıydı ilk tanıştığımda. Yıl 1982’ydi, babası ağır hastaydı, onun yanında olmak için Akhisar’dan yola çıkmış ve sağlığında yetişememişti. Kardeşi Bircan, yakında «Abim gelecek » demişti ve geldiğinde de bizleri tanıştırmıştı. Türkiye zorlu yıllar yaşıyordu. 1980’de iktidara el koyan generaller cuntası, anayasayı askıya almış, partileri ve sivil toplum örgütlerini kapatmıştı, Türkiye’de iş bulamadığı için Avrupa’ya gidip de hayatını kurtarmaya çalışan onca insanın yanısıra « devlet terörü »ne uğramaktan korkan çok sayıda insan da yurtdışına çıkmanın yollarını arıyordu. O da bu koşullarda geleceğini kardeşinin yanında görmüştü artık. Bir derneğimiz vardı. Bir yandan cunta koşullarındaki Türkiye’de bir an önce demokrasiye geçilmesi, insan haklarına saygı gösterilmesi, cezaevlerinde işkencelere son verilmesi.. gibi insanlığın temel haklarının güvence altına alınması için yoğun çaba sarfederken, bir yandan da yaşadığımız Fransa’da biz Türkiye kökenlilerin insanî koşullarda eşit yurttaşlar olarak yaşayabilmesinin kavgasını veriyordu. Hem de yaptıkları işe inanmış, kararlı ve militan ruhlu insanlardık. Strasboug’a geldiğinde o da bu çabanın bir parçası oldu. Bir yandan evraklarıyla uğraşıyor, dil sorununa rağmen geçinebilmesini sağlayacak iş peşinde koşturuyor ve yol arkadaşlarıyla demokrasi ve insanca yaşam mücadelesi yürütüyordu. Bircan’ın çalıştığı « cafe »de Patricia ile tanıştığında oldukça coşkuluydu.

Alsace’ta Bir İlk : “Dinlerarası Diyalog Oturumu” (Le Dialogue Interreligieux) Haber / Fidan KARAYEL

info@objektifgazete.fr

Onu ilk tanıştırdıklarından oldum. Sonra Patricia’nın Strasbourg merkezindeki evinde yerleştiklerinde ortak sofralarda acımızı, neşemizi paylaşmaya devam ettik. 1984-85 yılarında evlendikten sonra eşlerimizle ortak sofradayken, içinde sakladığı gizemi açıklama gereği duymuş ve sevinçle « Size bir müjdemiz var » diye başlamıştı söze. Sonra da « Yakında bir çocuğumuz olacak, Patricia hamile » demişti. Büyük coşkuyle onları kutlarken Pelin’le karşılıklı bakışıp biz de « bombayı » patlatmıştık : « Bizim de çocuğumuz olacak, Pelin hamile. » Ne mutluluktu, ne coşkuydu. ! Bir daha kalkıp öpüşmüştük. Birkaç zaman sonra yine biz bizeyken, ikimizin de birer erkek çocuğu olacağı bilgisini paylaşmıştık. « Adını ne koyacaksınız ? « diye sorduğunda, benim Pelin’le sürmekte olan tartışma noktamıza parmak bastığının farkında değildi tabii. Anlattık, « Henüz kesin kararı vermedik, birçok isim yazdık, onları eleye eleye iki isimde kaldık. Pelin Engin ben de Ozan adlarını istiyoruz » demiştim. Patricia ile henüz bir ad bulamadıklarını anlatmış, arkasından da « Siz ister koyun ister koymayın Ozan benim çok hoşuma gitti. » demişti. Doktarlara göre Pelin de Patricia da 1 Mart’ta doğum yapacaklardı. Birkaç ay sonra bizim Ozan’ımız doğmuş, bir hafta sonra da senin Ozan’ın doğmuştu. Buralara hayatımızın en güzel çağlarında gelmiştik. Ailelerimizden, sevdiklerimizden, doğup büyüdüğümüz ve burnumuzda tüten topraklarımızdan uzaklarda, sürgün yaşıyorduk. Evlenmiştik, çocuk sahibi olmuştuk, ama ideallerimiz uğruna koşturmaktan vazgeçmiyorduk. İş dönüşü koşturma içinde hazırladığımız kaset ve haberlerle yaptığımız canlı radyo yayınlarını, hatırlıyor musun ?

Biliyorum, senin yapında ne karamsarlık, ne de hayata yüz çevirmek vardı. Öylesine bağlıydın ki yaşama, dostluğa, arkadaşlığa. Bir de dost sofrasında yeyip içmeye, güzelim Anadolu türkülerini birlikte söylemeye ve de bir İzmir havasıyla şöyle sallanarak efece oynamaya. Sen hayattın, neşeydin, her şeyden önce adam gibi adamdın. Çalıstın hep, ailece rahat yaşayabilecek bir yuva kurdun, Patricia, Ozan ve Devrim’le rahat edebilecek bir çağa, ortama geldin ki amansız kanser akciğerini yok etti.

den oluşan konseyleri biraraya getirdi.

mizden geldiği kadarıyla çaba gösterip huzur ve barış içinde yaşamaya özen göstermeliyiz. Bu, gerek kendi cemaat ve vatandaşlarımız arasında gerek diğer din kardeşlerimizle. Yeterince dernek ve bilhassa Camii saldırılarına mâruz kaldık, kimi zaman bilindik şehirlerde

« Dinlerarası diyaloğun » amacı apaçık ortada : tüm dinlerin ve cemaatlerinin huzur içinde kozmopolit bir bölgede, Alsace’da yaşayabileceğini göstermektir. Alsace bölge Başkanı Philippe Richert de bu konuda « Alsace’ımız çok zengin bir bölgedir, tüm dinleri ve birçok kültürlerin birarada huzur ve barış içinde yaşayabilmesi için bugün burada bulunmaktan gurur duyuyoruz » dedi.

« Kavga şimdi başlıyor » diyordun, « Onu yeneceğim » diyordun. Kâh hastanede kâh evde iki yıl savaştın ; acı çekiyordun, uyuyamıyordun, yorgundun ama bizlere moral veriyordun, onların üstesinden mutlaka geleceğini söylüyordun. Acını, derdini annenden sakladın hep. Bilmesin, üzülmesin istedin, ta ki son günlerde Türkiye’den gelen biricik kız kardeşin Serpil’le birlikte biraraya gelinceye değin. O günden sonra da hastaneden çıkmadın bir daha, ne yemek borun, ne de ciğerlerin görevlerini yapıyorlardı artık . Annen, Serpil, Patricia, Ozan, Bircan nöbetleşe gece gündüz hep yanında oldular. Dostların, yol arkadaşların seni yalnız bırakmadılar. Yemek yiyemiyordun, çok özlemiştin kuru fasulyeyi. Serpil’e « Ziyarete gelenlerin adlarını kaydet, çıkınca hepsini biraraya getirip topluca yemek yiyeceğiz » diyordun. Yaşama öylesine bağlıydın ki, bizi bırakıp gideceğini düşünemedik. Son anlarına kadar güler yüzlüydün, umut dolu gelecek projelerin vardı. Daha iki gün önce Nazım’ın « Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür, bir orman gibi kardeşçesine » şiirini istemiş ve hastane odanda karşındaki çerçeveye koydurmuştun. Evet, kardeşce, insanca birarada yaşayacağımız bir toplum düşledin, onun

Alsace bölgesinin ilk « Dinlerarası Diyalog » oturumları 21 Kasım’da Région Alsace meclisinde toplandı. Alsace bölgesindeki tüm şehirlerin kendi aralarında oluşturdukları tüm din ve mezhepler-

loglardan güzel faaliyetlerin doğması ve bizim açımızdan, İslam dinine yönelik önyargıları kaldırıp, dinimizi ve kültürümüzü daha güzel bir sekilde aydınlatmaktır.”

Etkinlikte Grup Turquoise da Yer Aldı

Haguenau konseyinde Ulu Camii derneğinin yanı sıra, El Fath Camiisi (Kuzey Afrika cemaatinden oluşan), St Nicolas ve diğer kilise Din adamları, Sinagog Hahamı ve tüm bunları biraraya getirip bu konseyi kuran Haguenau Belediyesi ve belediye başkanı Sayın Claude Sturni de yer almaktadır. « Dinlerarası diyalogundan Haguenau’daki vatandaslarimiz ve herkes için çok güzel faaliyetler doğacagına gönülden inanıyorum » diyen Kadin Kolları Başkanı Fidan Karayel sözlerine da şöyle devam etti “Gurbetten artık geri dönüşümüz yok sılamıza, vatanımıza, buralara kök saldık, 3. hattâ 4. nesili görür olduk. Dolayısıyla eli-

kavgasını verdin. Farklı ırk, dil ve inanıştan gelen insanların, insanlığın temel değerleri etrafında birarada, dostça yaşayabileceğinin örneklerini verdin yaşamında. Anadolu’dan kendi dil ve kültürüyle gelen sen, Strasbourg’lu başka dil ve kültürden Patricia ile güzel ve uyumlu bir çift oluşturarak, onun ailesince de sevilen bir aile üyesi oldun. Ne sınır ne de ön yargı vardı, çünkü « biz »i varetmiştiniz. Son gün konuşmadın, konuşamadın, kavganın keskin noktasındaydın ve 53’üncü yaşgününden üç hafta sonra, 1 Ekim sabah saat 5.45’lerde bizden ayrıldın. Ailen ve Astu’lü dostların hep başucunda oldular. Serpil’in listesi yüzü çoktan aştı. Hepimiz biraraya geleceğiz, seninle birlikte paylaşacağız yemeklerimizi, türkülerimizi. Güle güle güzel insan. Sen rahat uyu sevgili Bülent. Güneşin sofrasında buluşacağız. Ali Ekber BAŞARAN, 1 Ekim 2001

Dinlerarası Diyalog oturumlarının sonrasında, akşam verilen yemek esnasında sahne alan Grup Turquoise da, katılımcılara hoş ve zevkli dakikalar yaşattı.

kâbristanlara haince saldırıp zarar verdiler. Bu tip olaylar çok üzücü ve bir o kadar da düşündürücü : Bizler çocuklarımıza nasıl bir gelecek vaadedeceğiz ? İşte tüm bu olay ve düşüncelerden yola çıkarak bizim de bu konseye katılıp yer almamız gerektiğini düşündük. Temennimiz, bu Diya-

Mehmet Kaba, Barış Ayhan, Soner Ulukaya, Selma Deveci ve Marie-Annic Guillemin’den oluşan grup, çaldıkları sevilen parçalarla dinleyicilerin keyfili bir akşam geçirmesini sağladılar.


info@objektifgazete.fr

Objektif Gazete | Aralık / Décembre 2011 * N° 66

29 O


O 30

Objektif Gazete | Aralık / Décembre 2011 * N° 66

info@objektifgazete.fr


info@objektifgazete.fr

Selen ATEŞ

ates.selen@hotmail.fr

Ölüm halleri 23 Ekim tarihinde meydana gelen 7.2 büyüklüğündeki Van depreminde kesin olmamakla birlikte, yaklaşık 700 kişi tonlarca betonun altında kalarak yaşamını yitirdi. Yardım çalışmalarına katılmak amacıyla binlerce kilometre uzaktan Van’a gelen Japon doktor Atsushi Miyazaki ve asgari ücretten biraz fazla aldıkları ‘karın tokluğu’ maaşın hakkını vermeye çalışan iki gazeteci arkadaşı-

US KIRWILLER SPOR’A YARDIM GECESİNDE EĞLENCE DORUK YAPTI

Haber / Basri ÇİÇEK 2011 -2012 sezonunda amatör ikinci kümede mücadele eden Kırwiller spor kulübü, her yıl organize ettiği gecelerden birini daha gerçekleştirdi.

Talihliler İkramiyelerini Almaya Başladılar

Objektif Gazete | Aralık / Décembre 2011 * N° 66

mız daha artçı depremde öldü. Ölüm nedenlerinin, enkaz altında aşırı strese bağlı kalp yorulması olduğunu okuduk gazetelerden. Her türden barış çağrısına kulak tıkamış Türk milliyeti ile sıralı-sırasız her ölüme kirve olmuş Kürtlerin değişik ölüm biçimleri okunuyor gazetelerde sadece. ‘Sürç-i lisan’ eyleyip “ölenler doğudan da olsa” diyen Habertürk spikeri Duygu Canbaş’dan, içindeki caniyi göremeyip, bir iki emekli polis bozuntusuyla varoşlarda cinayet zanlısı arayan Müge Anlı’ya, “bu Kürtlerin değil Türklerin trajedisidir” denebilecek bir dönemi geride bırakıyoruz. Ve o günlerde…. Altı yaşındaki Deniz Olgun, kaldığı naylon çadırda, soğuk havaya daha fazla dayanamayarak zaatüreden hayatını kaybeti. Kar yağışı altında, yazlık çadırlarında ısınmaya çalışan bir aileden üç çocuk, sobadan sıçrayan alevlerden çadırın alev alması sonucu, Bahar (8), İsmail Tolukan (4) ve Elif (7) kardeşler yanarak can verdi. Depremde hasar gören 6 kişilik Vural ailesi, kaldıkları çadırda sobadan sızan karbonmonoksit gazından zehirlendi. Olayda iki kardeş hayatını kaybetti. Aynı günlerde Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı depremzedelere Ağustos ayını bek-

lemelerini ilan etti. Başta İsrail olmak üzere yapılacak birçok yardımı sanki depremzedelere değil kendisine yapılıyormuş edasıyla geri çevirdi. Bu yazıyı yazdığım saatlerde Van Merkez Halilağa Mahallesi’nde Cemil-Pakize Örgün çiftinin, 6.5 yaşındaki kızları Öznur, yetersiz beslenme, aşırı sıvı kaybı ve soğuk algınlığından hayatını kaybetti. Aynı günlerde Erkan-ı devlet, 10 Kasım anma törenlerini düzenledi. Boğazı papyonlu, omuzu yıldızlı bir sürü ciddi adam, Kurtuluş Savaşı komutanının yaşından kaynaklı “doğal ölümü” karşısında perişan, üzüntülü, derbeder haldeydiler! Hepsi bir şaka dükkanından ısmarlanmış şaşırtmacılık ve komiklik amaçlı kişiler olamaz. İçlerinden bir tanesi olsun ciddidir. O bir kişiyi Van depreminin yıkımı karşısında göreve çağırıyoruz. Ve yine aynı günlerde bu ölümler karşısında üzüntüsünü gizleyemeyen Zaman gazetesinin ekonomi sayfalarında şu haber yayınlandı: “Yurtdışında başarılı projeler gerçekleştiren Enka İnşaat’ın Yönetim Kurulu Başkanı Sinan Tara, Van depreminde yıkılan binaların Türkiye’nin ve Türk müteahhitlerin dışarıdaki imajını zedelediğini söyledi.” Haberin devamında, İstanbul’a üçüncü köp-

Geceye katılan ikiyüz davetli gönüllerince eğlendiler. Kulübün lokalinde yapılan gecede, kulüp başkanı dahil antrenöründen futbolcusuna yönetimde bulunan herkes canla başla gelen misafirlerine hizmet etmede adeta yarıştılar. Gecede Türk ve Fransız misafirler birarada doyasıya eğlendiler.

sorlardan finanse etttiğini açıklayan sayın ZIVALI, ayrıca geceye sponsorluk yapan Türk ve Fransız işadamlarına teşekkürlerini sundu. Kendisi de işadamı olan ZIVALI, bu ve bunun gibi organizelerin devam edeceğini açıkladı.

Kulüp başkanı sayın İsmail ZIVALI kulüp hakkında yaptığı açıklamalarında, dört yıldır yürütmekte olduğu başkanlığı döneminde Kırwiller ve çevresindeki iş adamlarının katkıları ile buralara kadar gelindiğini, kulübün birinci ve ikinci takımlarında toplam elliye yakın futbolcu olduğunu, bunların yarısından fazlasının Türk kökenli olduğunu, amaçlarının gençlerin sporla uğraşmalarını, Türk, Fransız ve diğer yabancı gençlerin birarada kardeşçe spor yapmalarını sağlamak, onlarla abi kardeş ilişkisi içinde, bu kulubü en üst seviyelere taşımak olduğunu belirtti. Kulübün yıllık giderinin yirmibin Euro kadar olduğunu, bunun tamamına yakınını spon-

Bu iki talihliden Salih BİRGÜL henüz çekyatını almaya gelemediğinden, kendisiyle ilgili haberi gelecek sayımızda yayımlamayı umuyoruz. Halit ARAZ ise, kazandığı uçak biletini almak üzere Strasbourg’tan Selestat’a, İZMİR VOYAGES bürosuna kadar geldi ve biletini teslim aldı. O gün Objektif de oradaydı ve hem kazananın hem de ikramiyeyi veren firma yetkilisinin hislerine tercüman oldu…

Gazetemizin kuruluşunun 6. yılı münasebetiyle Ekim ayından bu yana yapmaya başladığımız çekiliş kampanyalarımızın ilk talihlileri geçen ay belli olmuştu. İZMİR VOYAGES’tan Türkiye’ye uçak bileti kazanan Halit ARAZ ile MEUBVET’ten çekyat kazanan Salih BİRGÜL ilk şanslı Objektif okuyucuları olmuşlardı.

Halit ARAZ : « Öncelikle bu çekilişi düzenlediğiniz için size ve bileti veren İZMİR VOYAGES şirketine teşekkür ediyorum. Gazetenizi sürekli takip ediyorum ; bir önceki sayınızda kuponunuzu gördüm, kuponunuzu doldurarak posta yoluyla size gönderdim. Çekilişte de bana çıktığını öğrenince çok sevindim ; tekrar teşekkür ediyorum. Benim bir de bir hikâyem var, bunu da sizlerle paylaşmak isterim. 2006-2011 yılları arasında iki evladımı kaybettim. 2006’da 12 yaşında, 2011’de ise 15 yaşında iki kız çocuğum vefat ettiler. Benim üç çocuğum da ilik problemi

31 O

rü ve nükleer tesis yapmaya aday olan Sinan beyin ABD elçiliğini yaptığını öğreniyoruz. Ne sandınız? Çocuk yuvası ya da şiddet gören kadınlar için sığınma evi mi yapacaklardı. Yazıda depremin yaralarına dair tek bir satır yok. Mesajı aldık. O kadar çok şey yapabiliyorsan, Van’a bir iki prefabrik konut yap diyeceğim ama varmıyor dilim. Hangi imaj? diye sormuyorum bile. Mesele imaj ise insanlık hiçbir şey diyor bize bu gazete kağıdında yazıcı olarak çalışan kişi. Yakından izliyorum bu gazetenin yazarlarını. Ortadoğu’da her savaş patlak verişinde, petrol fiyatlarındaki değişimi tespit etmekte muktedirler kendileri! * * * Kasım ayında 10 Kasım dışında iki anma töreni daha vardı. Dersim’in isyancısı Seyid Rıza ve Dersim’in damadı Ahmet Kaya. Sırrı Süreyya Önder’in deyimiyle, bu halkın koçlarıydı onlar. Koç başı bıçak içindiler, egemenlere ve zalimlere verdiğimiz kurbanlardır onlar… * * * Sahi geçen ay kurban bayramıydı. Geçmiş bayramınızı kutlar, verdiğimiz bunca kurban yetmedi mi diye sorarım hepimize?

Kulup antrenörü sayın EIDMAN Carol ise daha iyi yerlere gelmemiz için çok çalışmalıyız, bunu da yapıyoruz, başaracağız dedi. Gecede Roman müzik grubu klarnet ve davul şovdan sonra, dj 52 Yunus sahne aldı. Türkçe ve Fransızca şarkılar eşliğinde eğlenen misafirleri ağırlayan Aşçı Ali ve Hasan Hüseyin misafirlere hazırladıkları kuskus mönüsüyle güzel bir ziyafet sundular. Ingwiller Türk İşçileri Yardımlaşma Derneği Başkanı Mehmet Ali SİVAZ ve Başkan Yardımcısı Mehmet ERBUCU’nun da hazır bulunduğu gece geç saatlere kadar devam etti. Gazetemiz ve futbol adına başarılarının devamını dileriz.

nedeniyle ilik nakli oldular ama maalesef ikisi iyileşemediler. Çocuklarım burada vefat ettiler ama onları Türkiye’de defnettik. Şu anda da işsiz olduğumdan, bu biletle gidip yavrularımı ziyaret etme imkânı bulacağım. Ben Yozgat / Sorgunlu’yum. 1994’ten beri Strasbourg’ta yaşıyorum. On sene kadar kamyon şoförlüğü yaptıktan sonra aynı firmada satış elemanı oldum. » Hüseyin KOCA ( İzmir Voyages ) : « Biz İZMİR VOYAGES olarak bu sene bu tip beş-altı kampanyaya katıldık ; Objektif’le olan bu işbirliği 2011 yılının son destek hareketi oluyor. Biletimiz Halit Bey’e çıktığı için çok mutlu olduk ; kendisine hayırlı uçuşlar diliyoruz. Önümüzdeki senelerde de bu tür kampanyalara katılmaya kararlıyız ; dernek, cami gibi kurum ve kuruluşların taleplerine açığız. » Biz de talihli okuyucularımızı tekrar kutluyor, destek veren firmalara teşekkür ediyoruz.

Yeni Talihliler Belli Oldu Çekilişimizin Kasım ayı talihlileri de belli oldu. EVİM Ev Malzemeleri ve Mobilya ile CALIFORNIA CUIR’den 100’er €’luk hediye çeki kazanan okuyucularımız şöyle belirlendi : EVİM : Mevlüt GÜZEL ( 67480 Leutenheim ) CALIFORNIA CUIR : İbrahim ÖZDEMİR ( 67380 Bouxwiller ) Kazanan şanslı okuyucularımız bizimle irtibata geçerlerse, hediye çeklerini almaya gittiklerinde yanlarında olarak bu güzel ânı haber yapıp ölümsüzleştireceğiz.


O 32

Objektif Gazete | Aralık / Décembre 2011 * N° 66

BİR SÖZDEN BİR ÖZDEN

Hasan KARAKAYA BİR BAŞKASINA BENZEMEK İçinde yaşadığımız toplumun problemlerinden birisi de bir başkasına benzemek, diğer kişinin yaptıklarını taklit ederek ona yakınlaşmak, onun yaptıklarını yapmak, bir diğer ismiyle özenmektir. Özenti kendi kültüründen, örf ve âdetlerinden, gelenek ve göreneklerinden taviz verip sahip olduğun değerlerden vazgeçip başka kültürlerin, başka örf, gelenek ve göreneklerin sahibi olmak, içinde yaşadığın toplumdan görünüp onlarla tamamen farklı bir yaşantı sürmek, ne ait olduğun toplumdan olmak ne de benzediğin topluma uyum sağlamak, sadece düşüncelerini ve nefsini tatmin edebilmek açısından kullandığın yozlaştırılmış ne toplumun kabul görmesi ne de senin o topluma faydalı birer birey olamayışın bir göstergesi. Mesela birkaç örnek vermek gerekirse, Müslümanların iki büyük bayramıdan birisi

Ramazan Bayramı, birisi de Kurban Bayramı. Bu bayramlara ve bu kültüre uzak olan insanlar veya bazı toplumlara hoş görünme adına Ramazan Bayramı’mıza şeker bayramı diyenlere eyvallah diyerek neredeyse artık birçok gazetede ve dergide televizyonda artık şeker bayramı geldi geliyor gibi abuk sabuk isimlerle hem müslümanları rencide ediyorlar hem de kendisinin yabancı kaldığı bir kültürü nasıl bozarım’ın çabası içerisine giriyorlar.

Kerim’inde bakın ne buyuruyor (Bakara suresi, Ayet 120 ) :

İkincisine gelince.. Daha bir ay kadar önce idrak ettiğimiz Kurban Bayramımız. Beni adeta beynimden vurulmuşa döndüren mesele şu : Adıyla markasıyla ünüyle takvasıyla ünlü bir mağazalar zinciri olan mağazalardan birinde şöyle yazıyordu : LA FETE DU MOUTON,

Ayrıca sünnet adı altında bu toplumun çığırdan çıktığını görmemek kör olmak demek.

yani Koyun Bayramı. İnsanın bir kez düşünmesi gerekmiyor mu bu reklamı yazdırıp afişlere asarken. İslama ve insana ALLAH’ın kullarına vermiş olduğu bu mübarek güne hakaret ediliyor mu edilmiyor mu acaba, ne kadar doğru yazdık ne kadar yanlış yazdık diye, tahlil etmeden, incelemeden nereden ne kadar para kazanacağını ön plana çıkararak böyle bir hataya nasıl alet oluyorlar… Yarın biri de çıkar da inek bayramı derse, birisi çıkar boğa bayramı derse ve bu kültür de bozularak geriden gelen nesline tedavisi bulunmayan bir yara açarak bırakırsan bunun hesabını kim verebilir. Yarın Mahşer günü Allah’ın huzurunda nasıl hesap vereceğinizi hiç düşündünüz mü ? Söz başkasına benzemekten açılmışken, evimizde yetiştirdiğimiz çocuklarımız neden sürekli yabancıları taklit etme hastalığına tutuluyor, giyim kuşamları değişiyor, traşları makyajları değişiyor, konuşma dilleri değişiyor ; bunun önüne de geçilemiyor. Eğer böyle giderse geleceğimiz inanın tehlike altında, onun için İslam kültürüne karşı ilgimiz daha çok dikkat etmemiz gereken en büyük konulardan birisi, çünkü Yüce Allah Kur’an-ı

rörle mücadele, Trabzonspor’un Avrupa başarısı, CHP, Arap Baharı, Suriye, dünyayı saran ekonomik kriz…

Adem GÜRSAL

a.gursal@hotmail.com

TÜRKİYE VE DÜNYADAN KISA KISA NOTLAR Bir konuya değinip uzun uzadığınca düşüncelerimi dile getirecektim ama geçtiğimiz 2 hafta içinde (genelini düşünürsek) ülke gündemi de o kadar değişti ki, farklı konular ele alınıp tartışılmıştı. Hatta dünya gündeminde zaman zaman yeni konular da dikkat çekmişti. Bundan dolayıdır ki siz değerli “Objektif Gazetesi” okuyucularımıza tüm konular hakkında kısaca düşüncelerimizi dile getirmek istedik. Avrupa ve Türkiye, özellikle de yanı başımızdaki bölgeler, Ortadoğu, tarihi bir süreçten geçiyor. Kürt meselesi, te-

info@objektifgazete.fr

Yarınları belirleyecek konu başlıkları. - Kürt Meselesi-Terörle Mücadele Türkiye’ye Kuzey Iraklı Kürt liderlerin biri geliyor diğeri gidiyor. BDP ’li milletvekilleri Erbil’i komşu kapısı yaptı. Başbakanlık’ta ard arda terör zirveleri düzenleniyor. Ne kadar doğru bilemiyorum ama PKK ile yeniden masaya oturulabileceğine ilişkin konuşmalar da fısıldanıyor kulaklarda. BDP’li milletvekillerinin tutumu düşündürücü. ”Kartepe” adlı deniz otobüsünü kaçıran PKK mensubu Menzur Güzel’in kız kardeşi Şeyma Güzel’in Sebahat Tuncel tarafından Diyarbakır’a kaçırılırken yakalandığı öğrenildi. BDP milletvekili Tuncel neden Pkk mensuplarını koruyor, kolluyor, hatta devletten kaçırıyor? Sonra da çıkıp demokrasi mesajları veriyorlar. Önce siz bir düzelin… Meclis’te yeni Anayasa için kurulan komisyon çalışıyor, Kürt Sorunu ve diğer değişiklikler için çözümde en önemli “viraj” olarak görünen komisyonda ise daha başlarken umutsuzluk rüzgarı esiyor, öyle gözüküyor. Parti liderleri “Yeni Anayasa yapılamazsa toplumda hayal kırıklığı yaşanır” diyor çünkü seçim meydanlarında yeni Anayasa değişikliğini dile getirmişlerdi, ama daha şimdiden görülen “partilerin bir metin üzerinde anlaşmalarının zor olduğu” yönünde. - Ortadoğu - Suriye – Arap Baharı

Sen dinlerine uymadıkça, ne Yahudiler ve ne de Hıristiyanlar asla senden razı olmazlar. De ki: “Allah’ın yolu asıl doğru yoldur.” Sana gelen ilimden sonra, eğer onların arzu ve keyiflerine uyacak olursan, bilmiş ol ki, Allah’tan sana ne bir dost, ne bir yardımcı vardır. İşte ayet açık ve net.

Çocuklarına düğün yapan müslümanlar yaptıkları işlerle kıyametin alametlerini de ortaya koyduklarını gösteriyorlar. Sünnet adı altında adeta ALLAH’a ve Peygamberine isyanda yarışır hale geldiklerini herkes görüyor, biliyor. Biz yine konumuza dönersek, başkalarına benzeme konusunda bakın İslam’ın insanlığın Peygamberi ne buyuruyor, Hadis-i Şerif’lerde de bu konunun ehemmiyetle üzerinde durulduğunu müşahade ediyoruz. Bu bölümdeki üç Hadis-i Şerif’ten birbirine benzemeye çalışan erkek ve kadınlara Rasulullah’ın lanet ettiğini, kılık kıyafetle cehennemlik oldukları belirtilen insan çeşitlerini öğreneceğiz. İbni Abbas radıyallahu anhümâ şöyle dedi: Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, kadınlaşan erkeklere ve erkekleşen kadınlara lânet etti. Buhârî’nin bir başka rivayetinde de «Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, kadınlara benzemeye çalışan erkeklere ve erkeklere benzemeye çalışan kadınlara lânet etti» denilmektedir. Ebû Hüreyre radıyallahu anh şöyle dedi: Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem kadın gibi giyinen erkeğe, erkek gibi giyinen kadına lânet etti.

Müslüman ülkelerdeki halkın isyanı, demokrasi hayali, direnişler, zülümler vs… hepsini izledik, dinledik ve adı da “Arap Baharı” konuldu. Suriye’de halk ayakta. Her gün onlarca ölüm haberi geliyor. Dünya, eşi görülmemiş bir baskı uyguluyor, Türkiye de Suriye’ye bu baskıyı uyguluyor. Başbakan her seferinde Esad’a “çekil, git” diyor. Halkın yanında olduğunu dile getiriyor, yapılan bu zülüme de «dur» diyor, bu konuda Başbakanımız haklı, katılıyorum, bu masum insanlara yapılan zülüm bitmeli. Yüzlerce kilometrelik sınır hattında tampon bölge kurulup kurulmayacağı konuşuluyor. Suriyeli muhalifler Türkiye’yi mesken tutmuş durumda. Mısır, Tunus, Kuveyt ve diğer Arap ülkelerini de, yönetimlerini de korku sarmış. Libya’da ise Kaddafi devri bitti, halk hayal ettiği demokrasisine kavuşacak mı?... Henüz belli değil. - Dünya Ekonomisindeki kriz İspanya , Yunanistan , İtalya ve hatta Fransa akşamdan sabaha başlarına yıkılabilecek bir ekonomi ile yaşıyor. Avrupa bu krizden kendisini kurtarmaya çalışıyor. Amerika, ekonomisini ayakta tutmanın yollarını arıyor, umutsuz gibi. Ekonomideki kriz nedeniyle güç dengeleri değişiyor, Türkiye ekonomisi ise Avrupa’dan iyi, bu sefer Avrupa’daki kriz bizi de vurur mu ? - CHP CHP sizce ne düşünüyor? Dersim tartışmalarıyla içindeki bölünmeyi engellemeye, AKP’ye laf yetiştirmeye ve İstanbul’a İl Başkanı atamaya çalışıyor.

Yine Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: « Cehennemliklerden kendilerini dünyada henüz görmediğim iki grup vardır: Biri, sığır kuyrukları gibi kırbaçlarla insanları döven bir topluluk. Diğeri, giyinmiş oldukları halde çıplak görünen ve öteki kadınları kendileri gibi giyinmeye zorlayan ve başları deve hörgücüne benzeyen kadınlardır. İşte bu kadınlar cennete giremedikleri gibi, şu kadar uzak mesafeden hissedilen kokusunu bile alamazlar. » Çağdaşlık ve modernlik sanılan çağımızın hastalıkları cümlesinden olan moda evleri ve yaptığı işlevler, mankenler ve görevleri, TV kanalları ve sergilenen ahlaksızlıklar, renkli basın ve kepazelikleri, kum torbası misali giyinme şekilleri ve vücud çorabı giyercesine giyinmiş fakat çıplak görünümlü kadınların sokaklara döküldüğü şu günümüzdeki durumlara 14 asır önce Rasûlullah’ın dilinden lanet edildiğini görüyoruz. Yine zamanımızda yeryüzünün değişik dilimlerinde özel ceza timleri ve işkence vasıtalarıyla insanlara yapılan zulüm ve işkenceler de gözlerimizin önündedir. Ayrıca saçlarını deve hörgücü misali yaptıran kimseler sokakları doldurmuş vaziyettedir ki değil cennet, kokusunu bile duyamayacakları bildirilmektedir. Sadece İslam’a ters düşen giyinmeler değil, bir de İslam’a isnad edilerek giyilen örtü tipleri de bu kategoride. Rabbim bizleri giyimine kuşamına dikkat eden müminlerden eylesin, başkasına değil kendi öz gelenek, görenek ve âdetlere uymayı ve dinin emirlerini yaşamayı nasip etsin. Bir sonraki yazımızda belki Batılılar’ın deyimiyle yılbaşını geride bırakmış olacağız, ancak yine ne yuvalar yıkılacak ne ruhlar talan olacak ! ALLAH toplumumuza ve inanan müminlere şuur versin. Hepinizi ALLAH’a emanet ediyorum.

Hatta AKP’nin ülkesi için yaptığı çoğu hizmetine de muhalefet oluyor . CHP’li Tunceli milletvekili Hüseyin Aygün Dersim tartışmasını başlattı. CHP bu konuda bile net bir tavır alamadı. Doğruları aramak, yüzleşmek yönünde bir mesaj veremedi. Arşivler açılsın demeliydi, Meclis’in bu konuyu araştırması gerekir demeliydi ama denilmedi. Tunceli milletvekili için CHP’li olamadığını söylediler. Kemal Kılıçdaroğlu’na muhalif isimler basın açıklaması yaptılar, Kılıçdaroğlu kızarak parti disiplinini konuştu, artık neye yararsa ; kısacası CHP’nin kendi meseleleriyle mücadele etme zamanı gelmiş gibi gözüküyor. - TRABZONSPOR Fırtına esecekti ama durdu. Tam 28 yıl sonra evinde INTER’i konuk etti ve beraberlikle ayrıldı. INTER’i evinde 1-0 yenmeyi başaran Karadeniz fırtınası Avni Aker’de beraberlikle yetindi. B grubunda 2. sıraya yerleşen 6 puanı bulunan TRABZONSPOR son maçınıda Fransa’nın LILLE takımıyla oynayacak, tüm Türkiye bu son maçını yenerek tarih yazmanı ister, adını tekrar Şampiyonlar Ligi’ne yazdırmanı umut eder. Gönlümüzün seninle, duamız da seninle, inşallah bu son maçından da puanla ayrılmasını temenni ederiz. Karadeniz fırtınasını Fransa’da da estirin, başarılar. Yeni yılınız kutlu olsun, nice yeni yıllar dileğiyle…


info@objektifgazete.fr EURO 2012 Rüyamız...

faruk.beyaz@hotmail.fr

Evet maalesef EURO 2012 sevdamızı yitirdik, yitirmekle kalmayıp birçok şeyi de kaybettik. 2008’de kendimizi Avrupalılar’a hatırlattık derken, kendimizi tekrar unutturduk ; yazık, çok yazık… Bu kadar basit miydi 3 gol yemek, hele de Hırvatistan gibi bir takımdan ? Halbuki yıllar olmuştu böyle bir mağlubiyet görmeyeli…

Objektif Gazete | Aralık / Décembre 2011 * N° 66 Biz halen kendi yetiştirdiğimiz yerli hocaların değerini bilemedik, bilemeyiz. Geçen sayıki yazımda da belirtmiştim, Hırvatlar bizi yıkmaya geliyorlar diye, nitekim de öyle oldu. Hırvatistan teknik direktörü kurada Türkiye çıkınca dersini iyi çalışmış ve bizi çözmüş. Hiddick her zamanki gibi kadroda hata yaptı. Yine kalede heyecanını yitirmiş Volkan, sağ kanatta yürümekte zorluk çeken Gökhan , stoperde canlı bombalar Egemen ve Giray, sol kanatta Baltacı Hakan, ortada modası geçmiş Emre, kendini tanıyamayan Arda, asabi çocuk Sabri, hata üstüne hata Selçuk, alternatifsiz Burak, tek başına koşuşturan Hamit, gelecek vaadeden Gökhan Töre. Hiddick gider ayak en büyük golü bizim kalemize oyuncularımızı yanlış yönlendirerek attı. Futbolcularımızı biz yeniden kazanmak istiyoruz ; heyacanlı, kararlı, istekli, azimli, dinç ve daha disiplinli topçuları sahalarda göreceğimiz günleri bekliyoruz. Maçtaki en büyük hata ! belki gözünüzden kaçmış olabilir : Hırvatlar’ın teknik direktörü kafasına geçirmiş bir şapka, basketbol koçu gibi, saha kenarında oyuncularımızla hakemle ge-

33 O

rilim yarattı, psikolojik baskı kurdu ve başardı da. Bizimkiler yenik durumda iken kulübenin içine çakılı kaldılar, oyunu seyrettiler, saha kenarına gelip de bir taktik veya strateji uygulamadılar. Yazık, halbuki 80 milyon onlardan galibiyet bekliyordu, olmadı ; Hırvatları tebrik ediyorum. Yanlış strateji yüzünden bir kez daha çimlere gömüldük. Hiddick Ruslar’dan sonra bizi de yaktı. Umarım yerli hocamız bize 2014 Dünya Kupası’na hak kazandırır. Abdullah Mucip Avcı ilk basın toplantısında 2014’e kesinlikle şartlar ne olursa olsun katılacağız mesajı verdi. Bu kelime bile bize ümit verdi. Tek kelimeyle bekle bizi Brezilya TÜRKİYE geliyor. Hayatın kıyısında, sahanın ortasında altın harflerle yazılmaya geliyoruz…

BEYFA MENAJERLİK’TEN BİR İLK DAHA 2012 OCAK AYI TRANFER DÖNEMINDE GURBETÇİ YETENEKLERİ TÜRKİYE LİGLERİNE GÖNDERECEĞİZ. GENÇLERE KENDİLERİNİ GÖSTERMELERİ İÇİN BİR ŞANS SUNACAĞIZ... BU ORGANİZASYONDA SADECE VE SADECE YETENEKLİ, LİSANSLI, KENDİNE GÜVENEN, HİÇBİR SAĞLIK PROBLEMİ OLMAYAN KİŞİLER DİKKATE ALINACAKTIR... İZLEME KOMİTESİNİN RAPORU DOĞRULTUSUNDA FUTBOLCU ADAYLARI TÜRKİYE LİGLERİNE SUNULACAKTIR. EĞER SİZ DE YETENEKLERİNİZE GÜVENIYORSANIZ, TEK YAPACAĞINIZ CV, CD, MAÇ KASETLERİNİ VS. E-MAİL ADRESİMİZE GÖNDERMEKTİR. BİZE ULAŞACAĞINIZ E-MAİL ADRESİMİZ AŞAĞIDADIR. beyfamenajerlik@hotmail.fr

Şahismail KAYA sahismail@web.de 00.49 / 179.784.31.83

İŞADAMLARIMIZIN ÖRNEK OLMASI

Değerli Objektif Gazetesi okurlarımız, Bugün sizlere biraz sitem ederek, biraz da haddim olmayarak, kul hakkından bahsetmek istiyorum. Öncelikle hakkıyla çalışarak bir yerlere gelmiş, geçmişinde en ufak kara lekesi bulunmayan işadamları, bir yandan da servetine servet katan, çalıştırdığı işçilerin hakları üzerinden nemalanıp bir yerlere gelmiş, zavallı iş adamları. Bir tarafta kul hakkını gasp etmeyen, devlete adam gibi vergisini veren örnek işadamları, bir tarafta da hiçbir özelliği bulunmayan ama malı mülkü olan, bunları da çalıştırdığı işçilerin haklarını vermeyerek, kul hakkı yiyerek elde eden, kendini işadamı zanneden, sözüm ona işadamları. Bugün yaşadığımız toplumda kaç arkadaşımız etrafındaki insanları yanlış yaptıklarında uyarmış ya da yaptıklarının yanlış olduğunu, kibar dille ifade etmiştir. Bulunduğunuz toplumda kişi ne iş yaparsa yapsın, dürüst çalışanı onore etmek, tebrik etmek nasıl bir görevse, bunun tam

Etrafımızdaki Sessiz Olaylar

Yakınlarımızdaki olan birçok olayı çoğu zaman maalesef duyamıyoruz. Duymak zorunda olduğumuz olaylar ibretlik olduğu için duyulması gerekiyor. Kimsenin özel hayatının ayrıntıları değil yitip giden, gençlerin sessiz sedasız felâket çarklarında yok olmaları. Bunlar az zaman içerisindeki benim bildiğim ve sizin de çoğunuzun yakınında olduğunuz olaylar.

Mahmut BİLEN mbilen@web.de

Bundan iki ay kadar önce Almanya’nın Achern şehrinde olan bir olay bu ; 20’li yaşlarda bir genç bir Alman’la evlenmek istemiş ve aileler tarafından ve kendi aralarında bazı anlaşmazlıklar olmuş. 20’li yaşındaki genç kendini asmaya kalkmış ve Allah’tan ipi kesmişler de canı kurtulmuş ve sakat kalma ihtimalinden de mucize bir şekilde kurtulmuş. Hastanede doktorlar ölmez ise sakat kalır

tersi, işçilerine, cemaatine, bulunduğu cemiyete karşı haksızca bir tutum içinde olanları da uyarıp, gerektiğinde dışlamak da görevlerimiz arasında bulunması gerekmez miydi? Değerli okurlarımız; şimdi ben etiktir, ahlak kurallarıdır, uluslararası normlardır, bunlarla bu işlerin pek ciddiye alındığına inanmıyorum. Ben bunların ötesinde daha ciddi bir şey söylemek istiyorum. Kim ahiret gününe inanıyorsa, Peygamberimizin şu sözüne kulak vermesi gerekir, sadece bu söz bile, adam olana, işadamı olması, gerekmez, yetmez mi? Efendimiz buyuruyor ki; ALDATAN BİZDEN DEĞİLDİR. Şimdi hep birlikte bu hadisi sade bir Türkçe ile anlamaya çalışalım. Aldatan, kandıran, yalan söyleyen, dolandıran, kul hakkı yiyip gasp eden, emanete hıyanet eden, bizden değildir, yani biz kimiz, Müslümanız, ne demektir bu, Müslüman değildir. Bunu ben söylemiyorum, insanlığın medar-ı iftiharı, sultanlar

demişlerdi, Allah’tan kurtuldu. Başka bir olay 2 hafta önce Karlsruhe’de yaşandı ; 19 yaşında bir genç evinde ölü bulundu. Merhumun kalbi durmuş ama tam neden öldüğü kesinleşmedi, sadece yanında normal saç spreyi bulunduğu söyleniyor. Arada sırada biraz esrar içtiği söyleniyor. Uyuşturucu bağımlısı değilmiş ama biraz yaklaşmış. Ama merhumun hayatı tam bir tradejiydi. Yaşıtlarının anlattıklarına göre bunalımdan çıkmak için çok çırpınıyordu. Daha önce annesi ve babası ayrılmışlar. Anne gitmiş, ablası da gitmiş. 16 yaşındaki kardeşiyle babası ile kalıyorlarmış. Babası çocukların başındaymış, annesi Mannheim’da kalıyormuş. Merhum annesinin yanına gitmiş, anneden yeteri kadar alaka görmeyince geri babasının yanına gelmiş. Daha önceki kaldığı yerden, bazı kötü arkadaşlardan kurtulmak için Karlsruhe’ye

sultanı, iki cihan serveri Hz. Muhammed Mustafa söylüyor. Müslüman kimliği ile övünen, sözüm ona sözde işadamları, biraz bunlara kulak verelim ve kendimize gelelim. Örnek işadamları, hakka son derece rivayet eden işadamlarına her zaman saygı duyar, onları şükranla, minnetle anarım. Bütün bunları niçin dile getirdim dostlarım biliyor musunuz? O kadar çok yer geziyor ve programlara katılıyorum ki, halkı dinlediğimde son dönemlerde, çok fazla olumsuzlukları dinlemekte ve de karşılaşmaktayım. Dünyaya medeniyet götürmüş bir milletin torunlarının, yaşanan bu kadar olumsuzluklarla dedelerinin kemiklerini sızlattığınızın farkında mısınız? Unutmayalım; Aldatanlar bizden değildir. Hoşça kalın, dostça kalın. Her zaman Objektif Gazetesi’nin bir okuru olarak kalın...

gelmiş ve bir babasıyla kardeşiyle geçinip gidiyorlarmış. Bunları niye yazıyorum ve neden duymamız gerektiğini söylüyorum ? İnanın önceki yaşanan acıyı gazetelere yazsa idik sonraki hayatının baharındaki genci belki kayıp etmezdik. Duyar okur da belki kendisine bir önlem alırdı. Daha neler duyup neler yaşıyoruz. anlatılacak çok. Muhabir arkadaşlara burada olay var dediğimizde ya da kendimiz yazmak istediğimizde ailelerin tepkisiyle karşılaşıyoruz. Aman yazmayın diyorlar. Muhabir arkadaşlar olayları tepkiler yüzünden yazmaya ve varıp sormaya çekiniyorlar. Aileler o anda ve sonrasında sağlıklı düşünmeleri mümkün değil. Allah kimselere vermesin ama ailenin yakınında olanların muhabir arkadaşlara yardımcı olmaları gerekir. Başka acılar yaşanmaması için. Yoksa bu sessiz felâket dişlisi çok gençlerimizin canını alır ya da felâketlere sürükler.


O 34

Objektif Gazete | Aralık / Décembre 2011 * N° 66

Hasan ALAKUŞ

TIME’da Bir Türk Ünlü Amerikan dergisi TIME, Kasım sayısında Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ı anlatan yazısında bakın

Konuk Yazar

Arif KARABACAK Valentigney Selimiye Camii Din Görevlisi arif-karabacak10@hotmail.com

GÜLE ÇIKTIM GÜLMEDİM GÜLDEN DÜŞTÜM ÖLMEDİM Nazım Hikmet 1953’te Rusya’da yazdığı vasiyet adlı şiirinde şöyle der : ‘’……. Anadolu’da bir köy mezarlığına gömün beni. …… Traktörlerle türküler geçsin altbaşından mezarlığın, ‘’ Bir başka türkü hikayesi ki, çok daha trajik ; Aytmatov’un unutulmaz romanı ‘Beyaz Gemi’de, dedesi, adsız çocuğa bir efsane anlatır. Yakıcı bir öyküdür bu : «Geçmiş zamanların birinde bir han, başka bir hanı esir almış. Bu han esirine: ‘Eğer istersen benim kölem olarak yanımda kalır, uzun zaman yaşayabilirsin. İstemezsen en büyük arzunu yerine getirir, sonra da seni öldürürüm.’ demiş. Esir olan han düşünüp cevap vermiş: ‘Köle olarak yaşamak istemiyorum, beni öldür daha iyi. Ancak öldürmeden önce ülkemden herhangi bir çobanı buraya getirmeni istiyorum.’ ‘Ne yapacaksın o çobanı?’ ‘Ölmeden önce ondan bir türkü dinlemek istiyorum.’ ‘İşte böyle’ diyor dedesi çocuğa, ‘vatanlarının bir türküsü için canlarını feda eden insanlar varmış. http://www.zaman.com.tr/yazar. do?yazarno=1026 Geçtiğimiz günlerde genç arkadaşlar türkü gecesi düzenlemişler. Bizi de davet ettiler, memnuniyetle gittik. Sizin için ne çalalım hocam dediler. ‘’Bugün bize pir geldi’’. Bir Alevi türküsüdür ama ne türkü, her dinlediğimizde

info@objektifgazete.fr

neler demiş. İstedim ki Başbakanımızı anlatan yazının ayrıntılarını sizinle paylaşayım. Amerikan TIME dergisi yazısında, “Eğer Erdoğan, anayasal süreci, öncelikle dini gündemi devreye sokmak ve iktidar tabanını güçlendirmek için kullanırsa, hem Kürtleri hem de laik liberalleri kendinden uzaklaştırır ve Türkiye’nin liberal İslami demokrasi modeli olmasını imkansız kılar. Ama eğer, insan hakları ve bireysel özgürlüklere odaklanabilirse, Türkiye’yi gelişmesinde yeni aşamaya çıkaran kişi olarak hatırlanır. Her halükarda da dünyanın gözü üzerinde olacak” ifadelerini kullandı. Dergi, “(Başbakan Erdoğan) Türkiye’de Halkın Adamı” başlığıyla yayımladığı Rana Foroohar imzalı yazının girişinde, Başbakan Erdoğan’ın, “reformcu mu, sert lider mi olacağı” sorusunu sordu. Yazıda, Erdoğan’ın, okuduğu bir şiirden dolayı 1999 yılında 10 ay hapse mahkum edilmesinin ardından son seçimlerde yüzde 50’ye yakın oy toplayarak art arda üçüncü kez iktidara gelmesi “şiirsel adalet” olarak nitelendirildi.

Erdoğan’ın, kendi döneminin en popüler ve en başarılı politikacısı, Mustafa Kemal Atatürk’ün 1923 yılında modern Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmasından bu yana ülkedeki en dönüşümcü lider olarak görüldüğüne işaret edilen yazıda, Başbakan’ın özellikle ekonomik alanda kaydettiği başarıların, partisinin seçim zaferinde belirleyici etken olduğu yorumu yapıldı.. Türk ekonomisinin ulaştığı noktadan, rakamlar verilerek övgüyle bahsedilen yazıda, Arap Baharı’nın, Türkiye’yi, tam olarak nasıl bir yükselen güç olmak istediği yönünde sorularla yüzleşmeye zorladığı görüşü dile getirilerek, “Nihayetinde ya siyasi hırslarını büyütmek için ekonomik gücünü kullanarak, milliyetçi ve kendi çıkarlarını düşünen Çin’e benzeyebilir ya da çok taraflı diplomasinin ve bölgesel liderliğin zorluklarını üstlenmeye hazır olabilir” denildi. Yazıda ayrıca, AK Parti’nin Anayasa’nın yeniden yazılması niyetine işaret edilerek, ancak partinin, seçimler sonucunda par-

lamentoda, muhalefete danışmadan tek başına bu işi yapacak sandalye sayısına sahip olamadığına dikkat çekildi. Yazıda Başbakan Erdoğan’dan övgüyle söz edilirken, O’nu tanımlarken şu ifadelere yer verildi. “57 yaşındaki eski futbol oyuncusu, İstanbul’un sıkı Kasımpaşalısı, dindar bir Müslüman, başörtülü eşe sahip, Anadolu’daki kitleler arasındaki dindarlara hitap eden, hem kentsel işçi sınıfında hem de küçük ve orta ölçekli milyonlarca işadamı arasında popüler, bilgili bir ekonomik idareci ve bazılarına göre Türkiye’nin küresel sahnede çok daha büyük ekonomik ve siyasi rol oynamasını isteyen bir reformcu...” Dileriz ki ülkemiz özlediği şahlanışı bir an önce gerçekleştirir…

gönül telimiz tir tir titrer. Biz de solist arkadaşa kısmen eşlik ettik. Bu türkü, Hz. Muhammed (sav) ve Hz. Ali sevgisinin Müslüman Türk’ün literatürüne folkloruna girdiğinin en çarpıcı örneklerinden biridir. Sonra solistle beraber ‘’huma kuşu’’nu düet yaptık. Orada ne der, ‘’sen ağlama kirpiklerin ıslanır, ben ağlayım ki, belki gönül uslanır’’. ‘’Gönülü uslandırmak’’ tam da bir tasavvuf terimidir. Solist arkadaşımızla yine ‘’Yemen Türküsü’’nü düet yaptık. Yemen türküsünün dini ve milli boyutu zaten tartışılmaz sanırım. Arkadaş bir ara Ege’nin meşhur Haticem türküsünü söyledi. Orda da mesela ‘’uyan uyan sabah oldu, namazını kıl Haticem’’ der. Bunları niçin anlatıyorum ? Bu yazımda türkülerimizdeki dini boyuttan bahsetmek istiyorum. Türkülerimiz tamamen dini duygularla mı söylenmiştir ? Elbette hayır. Ancak türkülerimizdeki duyguyu belirleyen en büyük etken dindir ve din duygusudur. Dini sözleri olmayan türkülerde bile, Anadolu insanının inancı bir şekilde güfteye yansımıştır. Örneklemdirmek gerekirse ;

var, ne kadar dini unsur ve motif var, ona bakalım : Oynanan oyunlar, o ayak oyunları, o koreografi yüzlerce yılda vücuda gelmiş ve her bir figür bir külte işaret eder. Bir manayı ifade eder. Türk toplumunun tarihini ve kültürünü bir halayda bir zeybekte özetini ve sinevizyonal bir görüntüsünü izlersiniz adeta.

Çiçekli bir sahnede bir beyaz kelebeğin; Bizim de kalbimizi kımıldatır yerinden Toprağa diz vuruşu dağ gibi bir zeybeğin dediği yer burasıdır.

Yine Ege’nin meşhur türküsü ‘’Şerfem’in şu sözlerine bakalım. ‘’Güle çıktım gülmedim, gülden düştüm ölmedim’’ diye başlar. Bu tamamen tasvvufi bir hayat görüşüdür. Yunus Emre’mizin ; ‘’Ne varlığa sevinirim, ne yokluğa yerinirim / Aşkın ile avunurum, bana Seni gerek Seni ‘’ mısralarında ifadesini bulan düşüncedir ki, bununla ilgili birçok hadis ve ayet de vardır. Şerfe’ye kavuştum, başım göğe ermedi, Şerfe’den ayrıldım kötü bir şey de olmadı. Dünya hayatının geçiciliğini kanıksamışlık ve dünyevi olan şeyleri umursamamak vardır burda. Dünyayı aşmışlık ve istiğna duygusu bu ifadelerle anlatılmış olur. Yine Ege’nin meşhur türküsü Ümmüm de ‘’kadir mevlam kısmet etmiş ölümü’’ der ki, bu oryantalistlerin zannetttiği bayağı bir kadercilik değil, ölüm realitesine karşı dini teslimiyettir. Ölen ölmüş, geri getirmek mümkün değil, ölenle ölünmez, hayata devam etmek gerek. Ölümü öldüremeyeceğimize göre, ona teslim olmaktan başka, onu Allah’tan bilmekten başka yol yoktur Anadolu için. Ölüme isyan ölümü engellemez. Bir Urfa türküsünde ‘’yarim giymiş beyaz azye, Cuma namazından gelir’’ der. Bunlar türkülerde geçen dini sözlere birkaç örnek idi. Peki halk oyunlarına ne demeli. Oyunların çoğunda söz yoktur, dert ve meram vücut hareketleri, yani dansla, figürlerle ve yüzyıllar içinde oluşmuş, şekillenmiş bir kareografi ile anlatılır. Bunlarda ne kadar din

İç Anadolu ve Doğu’nun halayları Orta Asya’dan göçü sembolize eder. Tarihtir bu. Halay başı, kervan başıdır. Her bir ayak hareketi, o yol sırasındaki bir tarihi, bir tecrübeyi sembolize eder. Bir acıya parmak basar. Bir aşkı, bir ölümü, bir ayrılığı anlatır. Doğu ve İç Anadolu’nun halaylarının adı, Batı’da, Ege’de, ‘’alay’’dır. ‘’Düğün alayı’’ oynayarak gelin almaya gidilir. Oynayarak gelin getirilir. Oyun oynayan alay, hem ilerler hem oynar. O oyunlar, geline damat tarafından bir güvencedir. Korma biz güçlü bir aileyiz, demektir o. Bak böyle büyük bir tarihimiz ve geleneğimiz var demektir. Zira her figür tarihten bir hikayedir. Alaylar ve Halaylar Türk toplumunun toplumsalcı olduğunun ve ortak bir sosyal hayat yaşadıklarının da göstergesidir ki, din müslümanlardan toplumsal olmalarını ister. Dinin, cemaatle namaz, zekat, fitre, oruç, hacc ve yardımlaşma vurgusu hep toplumu ayakta tutmaya yönelik emir ve uygulamalardır. Topluca oynanan halk oyunları bu dini toplumsalcılığın folklora yansıyan yönüdür. Siz daha iyi biliyorsunuz ki, Batı toplumlarında böyle bir şey yok. Ayrıca bireysel oynanan oyunlar da vardır ki, bunun en karakteristik örneği Ege zeybekleridir. Zeybek ve efe oyunları sadece savaş figürleri zannedilir. Halbuki onun içinde de tüm hayat ve tabii ki din de vardır. Efe, savaşçı demekdir. Efendi, gönül insanı dindar ve ahlaklı, ahi (kardeş) kimse demektir. ‘’Alperen’’ diye bir terimimiz var ki, alp savaşçı, eren de derviş, ermiş, veli insan anlamındadır. İşte zeybek ve efe oyunları Türk müslümanlığının bu iki yönünü içinde barındırır. Oyunlara iyi bakın lütfen. Koreografide bazan balerin gibi zarif hareketler vardır. Tek ayak üstünde aynı noktada 360 derece dönülür. Mevlevi gibi. Bu dünyanın dönmesinden tutun da, bedendeki hücrelerin dönmesine kadar kozmosdaki tüm dönenlere partnerlik etmek anlamına geliyor olabilir. İşte burası bir dervişin karıncayı incitmek istemeyen zarif ve merhametli yönüdür. Bazı figürler gayet sert ve haşindir. Dizlerini yere vururlar ki, büyük şair Faruk Nafiz ÇAMLIBEL’in; Sen raksına dalarken için titrer derinden

Koreografideki, bu iniş-şıkış, bu naiflik ve sertlik müslümana özel bir keyfiyetin ifadesinden başka bir şey değildir. O da Kur’an’da şöle ifadesini bulur : “Muhammed, Allah’ın Resulüdür. Onunla beraber olan (Müslüman)lar kafirlere karşı şiddetli, birbirlerine karşı ise merhametlidirler.” (Feth: 29) İşte o zeybeklerin zarif hareketleri, dindarlıklarını, dervişliklerini, merhamet ve zerafetlerini sembolize eder. Sert ve haşin figürler de düşmana karşı haşinliklerini, kahramanlıklarını ve savaşcı yönlerini anlatır. Hem halk oyunlarımız hem türkülerimiz, bizim kültümüzün özü ve özetidir. Gurbet elde bu kültürü yaşamak ve yaşatmak bizim daha sağlam basmamızı, kimliğimizi korumamızı sağlayacak en büyük yardımcı etkenlerden olacaktır. Burada otantik kültürler festivalleri oluyor. Geliyor Afrikalı adamlar, Latin Amerikalılar, halk oyunları oynuyor, Fransızlar ağzı açık izliyorlar. Niçin bizim bir halayımız, zeybeğimiz orda oynanıp kültürümüz temsil edilmiyor? Bakınız, Rönesans’tan sonra batıda folklor ve otantizm kalmamıştır. Valentigney’de yaşayan bir Fransız’la Paris’te, Londra’da yaşayan adamın mantalitesi ve yaşam tarzı arasında fark yoktur. Bu farksızlık tektip bir insan ortaya çıkarmış. Otantik kültür ve folklor Avrupa’dan silinmişitir. Dolayısıyla Afrikalıları ve Latinleri öyle gıpta ile imrenerek izliyorlar. Buralarda olmalıyız. Bu festivallere Türk dernekleri eğittikleri gençlerle katılmalıdır. Bizim folklorumuz hiçbir kültürde yok. Ama bunu yaşamıyor ve yaşatmıyorsak, o da bizi bırakacaktır. Ondan koptuğumuz zaman ne kadar yaşabiliriz, kendimize soralım. Yazımın başındaki iki örneğe dönecek olursak; öyle sanıyorum ki, insan yurtdışına çıkınca türküleri daha iyi anlıyor ve daha çok seviyor. Fransa’ya geleli, hasbelkader, öylesine dinleyip geçtiğimiz türkülerden daha çok etkilenmeye başladım. Kendimi ve hasret kaldığım Anadolu’yu türkülerde buldum diyebilirim. Türkülerdeki biziz. Yaşamak istiyorsak onları gönlümüzde yaşatmalıyız. 26/11/2011


info@objektifgazete.fr ÇOCUK DÜNYASI

Hatice YILDIRIM Araştırmacı

e-mail: akabeay@free.fr

DÜNYA ÇOCUK KİTAPLARI HAFTASI

(Kasım Ayının ikinci Pazartesi Günü Başlayan Hafta) Okuma alışkanlığı kazandırmak ve kitap sevgisini arttırmak için, her yıl Kasım ayının ikinci pazartesi günü ile başlayan hafta, “Çocuk Kitapları Haftası” olarak kutlanır. Bu haftanın kutlanması ilk kez Amerikan izcileri kitaplık yöneticileri önermiş ve 1919 yılından itibaren kutlanmaya başlanmıştır. Ülkemizde ise 1947 yılından beri kutlanmaktadır. Kitap Haftası içinde, kitap sergileri düzenlenir. Kitap sipariş mektuplarının nasıl yazıldığı

Gizem Kabadayı

gizem.kabadayi@gmail.com

Avrupa’da Radikal Sağcı Görüş ve İslamofobi Başta Fransa ve Almanya olmak üzere Avrupa’nın birçok ülkesinde Müslüman ve/veya göçmenlere karşı İslamofobik ve ırkçı şiddet olayları son yılllarda iyice başgöstermekte. Öyle ki geçtiğimiz Temmuz ayında Avrupa’nın suç oranı açısından en sakin ülkesi olarak görülen Norveç’te yaşanan, aşırı sağcı Breivik tarafindan düzenlenen bombalı silahlı saldırılar Avrupa’daki İslamafobi ve ırkçılık konusunda dikkatleri çekti ve sorunun boyutlarını ve ciddiyetini iyice gözler önüne serdi. Peki, Avrupa halklarının toplumunlarında oluşan, büyüyen bu aşırı sağcı ya da başka bir deyişle radikal sağcı gruplar nasıl bu kadar gürleşip toplu katliamlara, açık tehditlere kadar geldiler ? Bu gibi eylemlerin sıklaşmasına ve Avrupa’da yaşayan azınlıkların üzerinde bu denli baskı oluşturabilmelerinin sebepleri üzerinde düşünmek önemli.

Objektif Gazete | Aralık / Décembre 2011 * N° 66

öğretilir. Arkadaşlar birbirlerine kitap armağan ederler. Kitapsever öğrenciler hafta içinde kitaplıklarına çeki düzen verirler. Bu haftanın düzenlenme amaçları: - Çocuklara kitap okuma sevgisi kazandırmak. - Daha çok ve kaliteli çocuk kitabı yazılmasını sağlamak. - Anne ve babaları, çocukları için kitap almaya yönlendirmek. - Çocuklara, evlerinde, kendi kitaplıklarını kurmaya teşvik etmek. - Okul ve sınıf kitaplıklarını zenginleştirmek. - Çocuk kütüphanelerinin sayısını arttırmak. - Ders kitapları dışındaki kitapların da okunmasını sağlamak. - Kitap okuma, not ve özet çıkarma teknikleri hakkında çocukları bilinçlendirmek. - Yeni çıkan çocuk yayınlarının takibini sağlamak. - Yazarlarla çocukları imza günlerinde buluşturmak. * KİTABIN YARARLARI: Kitap, bize bilmediklerimizi öğretir. Görmediğimiz yerleri tanıtır. Kitap okunduğu zaman göze, dinlendiği zaman kulağa seslenir. Kitaplar zamanımızı değerlendiren birer arkadaştır. Kitaplarla arkadaşlık küçük yaşta başlarsa bu güzel alışkanlık büyüyünce de sürer gider. Kitaplar doğruyu, güzeli, iyiyi, yararlıyı bulmamıza yardım eder. Kitaplar yaşamı sevdirir. Dünyayı güzelleştirir. İçimizi aydınlatır. Yazarlar, kitaplar aracılığıyla yüz binlerce insana seslenirler. Yazarın düşünceleri, kitaplar aracılığıyla ülkeden ül-

keye yayılır. Bilgiler en uzak yerlere ulaşır. Yazarla okuyucu arasında bir bağ kurulur. Bir yakınlık sağlanır. Kitapların satıldığı yere kitabevi, konulduğu yere kitaplık denir. Herkesin yararlanması, okuması, başvurması için kurulan ve içinde kitaplar bulunan yere “kütüphane” denir. Her tür kitabı kolaylıkla bulabileceğimiz kütüphaneler bizleri beklemektedir. Ödünç kitap veren kütüphaneleri sık sık ziyaret etmeli; haftada en az iki üç kitap okumalıyız. Okuduğumuz ve ödünç aldığımız kitaplardan başka insanların yararlanacağını da unutmadan, onları iyi korumalıyız. Kitap sevgisini bir yazarımız şöyle anlatıyor. “Dünyada hiç bir dost, insana kitaptan daha yakın değildir. Sıkıntımızı unutmak, donuk hayatımıza biraz renk, ışık vermek, daracık dünyamızda bulamadığımız şeyleri yaşamak için tek çaremiz kitaplara sarılmaktır. Düşünüyorum da, şu dünyada kitaplar yok oluverse, yaşamak ne denli güçleşir, çekilmez bir ağırlık olur. Dünyamızı nasıl insansız düşünmezsek, insanı da kitapsız düşünemeyiz. Beyinde, düşüncenin kıvılcımının parladığı ilk andan beri, insan düşündüğü ve duyduğunu türlü şekillerle, eline ne geçirdiyse ona yazmaktan, çizmekten kendini alamamıştır. Okuyan kişi için kitaplığın yanı başından daha rahat bir yer olabileceğini sanmıyorum. Ben kendi hesabıma, kitaplarım arasında duyduğum rahatlığı hiç bir yerde duyamamışımdır. Odamdan dışarı çıktığım zamanlar, yanıma küçük bir kitap almayı hiç unutmam. Ne

İçinde yaşadığımız dünya sisteminin en temel teorilerinden biri olan Modernleşme teorisinin yani büyüyen bireysel özerklikler, değişkenlik ve esneklik barındıran toplumsal durumlar, toplumda devam eden işlevsel farklılaşma, bölünme ve toplumun alt sistemlerinde artan özerklik durumlarının gösterdiği kavramsal olarak yerleşmiş kriterler Avrupa demokrasisinin temelini oluşturmakta. Modernleşme teorisinin ışığında aşırı sağcı grupların bakış açısı, ulusal olarak görülen toplumlardaki sosyal değişimlere ve toplumdaki geleneksel duruş ve rollere sahip bireylerin, geleneksel yapılarından ayrılıp bireyselleşmesine olan karşı görüşlere sahip olarak bilinmekte. Modernleşmenin getirdiği dünya anlayışıyla, yani sanayileşme sürecinden sanayileşme-sonrası sürece geçiş dönemi, kültürel değerler temelinde yaşanan bölünmeler ve yeni siyasi dinamiklere bağlı yeni siyasi hareketlerin ve partilerin oluşumu döneminde, 1968’lerin başında aşırı sağcı düşünce kendi içinde değişimler yaşamıştır.

kültürel değişimleri endişe içinde izlerler ve yaşadıkları toplumun güvensizleştiğini düşünerek, yaşanan bu değişimleri yavaşlatma ve bu değişimlerin etkisini azaltma çabasındadırlar. Bunun yanı sıra toplumdaki azınlıklar, göçmenler, solcular, feministler ve toplumda var olan diğer bütünlüğü zedeleyeceği düşünülen farklı gördükleri grupları günah keçisi olarak ilan ederler. Boylece kendilerinden görmediklerini ayırarak toplumda bölünmeye sebebiyet verirler.

Yeni oluşan aşırı sağcı görüş, eskisi gibi sadece muhafazakar bakış açısından yelpazenin radikal uçlarına doğru yayılmaktan öte oluşumlarını siyasi platformda devam ettirmek ve siyasi aktörlerin oluşumunda yer almak ve diğer dış aktörlerin belirlenmesinde söz sahibi olma konumundalar. Yeni aşırı sağcı görüşü eskisinden ayıran bir diğer farklılık ise yumuşayan anti-demokratik açıklamaları ve oyunu kuralına göre oynama kararları ve eskiden savundukları klasik biyolojik rasizm yerine etnik merkezciliği koymalarıdır. Bu yeni görüşün destekçileri ve takipçilerinin düşünce yapısını tanımlamak gerekirse, toplumda yaşanan sosyal ve

Son yıllarda Avrupa’da yaşanan ve giderek artan ekonomik sorunlar, Avrupalı siyasilerin bu oluşan ekonomik krizlere yeterli çözümler bulamaması Avrupa Birliği’ni temellerinden, yani Avrupa’nın en önemli olguları olan demokrasi, barış ve birlik olgularını sarsmaya başlamıştır. Yunanistan’da yaşanan büyük ekonomik krizden sonra Euro bölgesinde ciddi bir dalgalanmaya yol açmıştır; bunun sonucunda Avrupa toplumlarında işsizlik oranında artış, vergilerde artış, devletin sosyal yardımlarında oluşan azalma Avrupa halkları toplumunda, toplumun kendi içinde bulunan diğer azınlık gruplara karşı bir tepki oluşmasına yol açmış ve kültürel farklılıklara karşı hoşgörüsüzlük ve “xenophobia” yani yabancılara karşı duyulan korku başgöstermiştir. 2005’te yapılan istatistiksel ölçümlere göre Avrupa nüfusu 459.488 olarak kaydedilmiş ve bunun sadece yüzde 8.6’sı Avrupa ülkeleri dışında doğmuş göçmenlerden oluşmakta. Buna bağlı olarak Avrupa’da Katolikler ve Protestanlardan sonra İslam Avrupa’da yaşayanların inandıkları üçüncü sıradaki din olarak yerini alıyor. Tabii burada İslam dininin bu kadar büyük bir paya sahip olmasının Avrupa’daki göçmen nüfusa ya da göçmen kökenli nüfusa bağlı olduğunu belirtmek lazım. Bu yukarıda belirttiğim korku zamanla belki de farklılıkların

35 O

olacağı bilinmez ki. Kalabalık içinde insanın içine ansızın bir yalnızlık çökebilir.” (Kaynak: www.gozlemci.net- www.memocal.com) KİTAPLARIM Sizlersiniz bana yoldaş, Kitaplarım, kitaplarım. Hem dost bana, hem arkadaş, Kitaplarım, kitaplarım. Bin bir fikir içinizde, İlim, irfan, her şey sizde. Çiçeksiniz kalbimizde, Kitaplarım, kitaplarım. Ayrılmayın benden sakın, Mutlu olur size yakın. Akın, yüreğime akın, Kitaplarım, kitaplarım. Sayfanızı açıp her an, İlme yakın olur insan. Eskimeyen, solmaz ferman: Kitaplarım, kitaplarım. Rafta tozlu kalma e mi! Hasta ruha ver merhemi. Ve aydınlat her gecemi, Kitaplarım, kitaplarım. Rıfkı Kaymaz

en çok göze battığı Müslümanlara karşı dönmüş ve “İslamafobi” formuna bürünmüştür. Öte yandan 1945’den sonra savaştan yeni çıkmış ve yıpranmış Avrupa’nın yenilenmesi için Avrupa kapılarını göçmenlere açtı. Sadece para kazanmak için gelen bu göçmenler zamanla geldikleri ülkelere alıştılar ve buralara yerleşme kararı aldılar. Avrupa’da son yıllarda artan aşırı sağcı grupların düzenledikleri saldırı ve bu gibi hareketler ile ilgili elbette sivil yönetimlere çok büyük sorumluluklar düşüyor; doğru göçmen politikaları oluşturup onların entegrasyonunu hayatın her yönüyle kolaylaştırmak açısından. Sivil yönetimlerin yetersiz kaldığı ya da başarısız olduğu yerlerde bireysel sorumluluk devreye girmeli, bireyler kendi içlerindeki radikalleri elimine edip, yaşadıkları toplumda kendilerini en iyi şekilde ifade edecek sşekilde yetiştirmeli ve toplumun kendilerine sunduğu siyasal, sanatsal ve bu gibi birçok platformda kendilerini en iyi şekilde ifade edip kendilerinin ya da kendilerinden önceki nesillerin göç ettikleri toplumdaki oluşan korkuların aslında korkulacak bir şey değil, çeşitliliğin renkleri olarak algılanması sağlanmalıdır. Sonuçta, hiçbir ülkenin bayrağı tek renk değil ki, neden toplumdaki insanlar tek renk olma konusunda baskı yapıp, baskı görsünler? Ama tabii ki, bunun zor bir süreç olacağı kesin; dedikleri gibi, cahile söz anlatmak deveye hendek atlatmaktan daha zordur...


O 36

Objektif Gazete | Aralık / Décembre 2011 * N° 66

Şevval SAM Strasbourglular’ı Mest Etti

Bu yıl 7.’si düzenlenen Strasmed festivali çerçevesinde, açılış konserini vermek üzere Strasbourg’a gelen ünlü sanatçı Şevval SAM, 26 Kasım 2011 tarihinde Cité de la Musique’te düzenlenen konser öncesi gazetecilerin sorularını yanıtladı. Genç, sevimli, sempatik ve enerjik tavırları ve tabii ki müthiş yorumlarıyla dinleyicileri mest eden Şevval SAM’ın sorulara verdiği yanıtlar şöyle. Kâzım Koyuncu, Leman Sam ve Zülfü Livaneli isimleri sizde ne çağrıştırıyor ? Öncelikle Kâzım’ı söyleyeyim : Bu dünyada onun gibi bir ruha sahip olan birisi ile karşılaştığım için kendimi mutlu

addeden birisiyim. Bir dostumdu. Çok erken kaybettik. Siyasetin kirli yüzünü görmüş, dünyanın anlamını keşfetmiş ve bu uğurda savaşabilecek ender insanlardan biriydi. Ama bu yük gerçekten ağır bir sorumluluk. Kimbilir belki de bu kadar çok acının yükünü çekmeyi içine sindiremediği için erkenden aramızdan ayrıldı. Leman Sam’a gelince, çocukluğumu bilir ! Tabii ki sahip olduğum her şeyi ona borçluyum : Hayata karşı duruşum, kalıtsal olarak bana da geçtiğini düşündüğüm yeteneklerim, hayatta kendi ayaklarım üzerinde durabilme gücüm ve yani her şeyimi ona borçluyum. Onun çocuğu olabilmek ; bu da benim için başka bir büyük şans. Zülfü Livaneli’nin ise bende bir karşılığı yok. O zaman yanıldık demek ki… Zülfü Livaneli en iyi yorum yapanlardan biri. Leman Sam onu çok sever, yani annemden dolayı bir aşinalik olabilir. O kadar. Birçok alanda çalışıyorsunuz ; film, dizi, televizyon programı, reklam, album çalışmaları, konserler vb. Yorulmuyor musunuz ? Ve sizi en çok tatmin eden, yapmaktan en çok zevk aldığınız alan hangisi ? Sanat ve ifade biçimim hangisine denk geliyorsa, hangisi ile daha iyi anlatabiliyorsam, kendimi orada şanslı hissediyorum. Tabii buna televizyon programını dahil etmiyorum. Oyuncu-

info@objektifgazete.fr

luk ve müzik benim hayatımı anlamlandıran iki uğraşı. İkisini de seviyorum. Sevdiğim için de, bunlarla meşgul olmak yormuyor beni, aksine güç veriyor. Yüksek sanatın doğada olduğuna inanan birisiyim. Bu sanatın doğada var olduğuna, bizim de o sanatı dile getirenlerden olduğumuza inanıyorum. Bunun bana da denk gelmiş olmasından dolayı da şanslı görüyorum kendimi. Son zamanlarda müziğe daha çok zamana ayırdım ve ayırıyorum. Oyunculuğu da özledim ama müzikte daha özgürüm. Oyunculuk daha kollektif çalışma gerektiren bir iş, doğru zamanda, doğru proje ve insanlar ile çalışmak gerekiyor. Var mı bir projeniz ? Üzerinde konustuğum, konuşulan birçok proje var ama bakalım ne getirir gelecek günler? Pop müzikle ilgilendiniz mi? Sanat ve Halk Müzikleri’ne olan bu dönüşümünüz nasıl oldu? Ben hiç pop müzik söylemedim. Ama pop müzik biliyorsunuz aynı zamanda popüler müzik de demek. Bu anlamda yaptığım işleri popüler hale getirdim diyebilirim. Kimsenin aklında yokken sanat müziği albümü yapmayı ben düşündüm. Alt yapısını ben hazırladım yani. Farklı müzik tarzlarını denemeyi çok seviyorum. Her farklı müzik ses kaslarını farklı biçimde etkileyip geliştiriyor. Bu nedenle önümüzdeki günlerde tango albümü yapmak için stüdyoya gireceğiz. Ön çalışması içindeyiz, tangonun da farklı bir yapısı, tınısı var, farklı bir ifade biçimi. Niçin bu çeşitlilik? Çünkü “farklı müzik” diye ayrım yapmaktansa “iyi veya kötü müzik” diye bir ayrım yapmak bana göre daha doğru. Bu nedenle hepsinin iyi örneklerini yapmak istiyorum, birisini yaparsam, diğerinde aklım kalıyor. Müzik bir bütün bence, bu arada kendimi de keşfediyorum, tekdüzelikten hoşlanmıyor olabilirim. Değişiklik beni mutlu ediyor. Sizi hep festivaller sanatçısı olarak görüyoruz. Bunun özel bir nedeni var mı? Bu kurgulanmış, stratejik bir şey değil. Yabancılara, festival düzenleyenlere ilginç gelen şu olabilir: Türkiye coğrafyasındaki müziğimiz çok çeşitli, çok zengin. Bir sanatçıdan bütün bu müzik çeşitlerini, farklı renklerini bir kerede dinlemiş oluyorlar. Bu nedenle davet ediyor olabilirler. Ben de festivallerde söylemeyi çok seviyorum, keyif alıyorum. Gelenler müzik dinlemek için geliyorlar, bir barda, gece klübünde söylemek gibi değil festivallerde söylemek. Oraya gelen insanların enerjisi bana geçiyor ve çok mutlu oluyorum söylerken ve iki taraf da mutlu oluyor böylece. Festival programında “Barış için şarkılar” başlığı ile tanıtılmışsınız… Evet, bu onların öngördüğü bir başlık, ama ben de her zaman barış için söylediğimi, müzik yaptığımı belirtirim her yerde. Bunu bildiklerinden bu başlığı uygun görmüşler, ben de çok memnunum bu seçimden. Var olduğum sürece şarkılarımı barış için söyleyeceğim zaten. Sizce barış gelecek mi dünyaya, inanıyor musunuz? Hayır, inanmıyorum ama bu benim barış için çalışmamı ve adım atmamı engellemiyor, engellememeli. Umudu kaybetmemek lâzım. Dünyayı bir hapishane olarak gördüğümden, bu dengeyi biraz

35

barıştan yana değiştirebilirsek, burasının cehennem değil, cennet olduğunu görebilirsek ne mutlu bize. Bunun için de hem yakın, hem uzak, insana, toprağa, kültürlere, hayvan, bitki, kısacası tabiata ulaşabildiğimiz ve uzanabildiğimiz ölçüde acıları da azaltmış, insanın bilinç evrimine katkıda bulunmuş oluruz.

Strasmed Festivali Başladı 1999’dan bu yana, her iki senede bir yapılmakta olan Strasbourg-Mediterranee festivallerinin yedincisi, 26 Kasım 2011 tarihinde yapılan açılış organizasyonuyla başladı. « Exils » ( Gurbet, sürgün ) konusuna ayrılan bu yılki festivalin açılış resepsiyonu, geniş bir davetli katılımıyla, salle de la Bourse’ta yapıldı. 26 Kasım-10 Aralık tarihleri arasında Strasbourg ve civar illerde düzenlenecek olan etkinlikle ilgili olarak açılışta yapılan konuşmalarda, sırasıyla dernek Başkanı Muharrem KOÇ, Sanat yönetmeni Salah OUDAHAR, Strasbourg Büyükşehir Belediye Başkanı Roland RIES, Bölge ve İl Genel Meclisi yetkilileri ile Vali Yardımcısı festivalle ilgili bilgiler verip tüm aktörlere teşekkür ettiler. Festivalde, gazetemiz dağıtıma çıktıktan sonra gerçekleştirlecek olan Türkiye ve Türkler’le ilgili etkinliklerden bazıları şunlar : 6 Aralık’ta Salle de la Bourse’da gerçekleştirilecek Ajda Ahu GİRAY konseri. Saat 20.30’da başlayacak konserde Ajda Hanım Türkçe ve Fransızca şarkılar seslendirecek. İsmail YILDIRIM’ın « Sivas, Türkiye, 2 Temmuz 1993 » isimli heykel ve resim sergisi. 30 Kasım – 17 Aralık arası, Pazartesiden Cumartesiye, saat 15.00-19.00 arası, Espace Insight Strasbourg’da. Bunun dışında, festival çerçevesinde ASTU’nün etkin olarak katılacağı iki adet de konferans gerçekleştirilecek : Kadınlar ve Sürgün, Arap Baharı ( Samim Akgönül ).

Grup TURQUOISE da 9 Aralık’ta Strasmed’de Strasmed Festival’i çerçevesinde yapılacak olan etkinliklerden birisi de, biri Arap, diğeri Türk ( Groupe Turquoise ), iki farklı kültüre ait müzikleri biraraya getirecek olan Strasbourg Café Müzik Gecesi. 9 Aralık günü saat 20h30’da Salle de la Bourse’da gerçeklesecek olan dinletide, iki kültürden 6 müzisyen biraraya gelerek, kendi geleneksel müzikleri dışında, ortak özelliklere sahip olan şarkılar da çalıp söyleyecek. Evet, iki kültür kardeşlik ve eğlence için buluşuyor. Hepinizi katılmaya davet ediyoruz.


34

Objektif Gazete | Aralık / Décembre 2011 * N° 66

info@objektifgazete.fr acısını sen çekersin. Ruh da ona cevap vermiş: - Sen yeter ki sev ! “

Emel SARMAŞIK

Seviyorum.. Seviyorsun.. Seviyor... “Kalp ruha demiş ki : - Ben severim, aşık olurum ama nedense

Ben sevginin dünyayı ayakta tutan en güçlü duygularından biri olduğuna inananlardanım . Buna inanıyor olmam beni ayakta tutuyor. Her bireyin birer dünya olduğunu göz önünde bulundurursak, benim dünyam da içinde olmak üzere gerçek anlamda sevgi dünyayı ayakta tutuyor. Her şeyi, herkesi seviyorum. Sevmeyi seviyorum. Sevdikçe seviyor, kendimi daha güçlü hissediyorum. Sonra da bir anda sevgi pıtırcığına dönüşüyorum şekilde g örüldüğü gibi. Ve daha da güzeli bu beni çok mutlu ediyor. O halde basit bir düz mantıkla mutlu olmak isteyenlere küçük bir öneri : kendinizden başlayarak herkesi, her şeyi sevin. Sevginin gücü sizi mutlu edecektir. Sevgi güçlü olduğu kadar çok geniş bir kavram. Neyi ne kadar seviyorsak onunla dolar içimiz. İyiyi güzeli sevmek en kolayı. Peki birini her şeyiyle, olduğu gibi sevmek ?? Kusurlarıyla birlikte kabul edip bir insana değer vermek ? İşte bunu herkes başaramıyor. Kendinde olan kusurları sevmeyi

Bayram Mangal Başında Kutlandı

37 O

başaramıyor ilk önce. Bunları takıntı haline getirip göz ardı edebilmek için baş kalarıyla kıyaslamaya başl5ıyor kendini. Örtbas etmek için de karşısındakinde kusur arıyor. Böylece karşısındakini de sevemiyor. Bu böyle uzayıp giderken hırçınlaşıyor ve herkese, her şeye öfkeyle, aşağılayıcı bi tavırla yaklaşıyor. Lanet eder duruma geliyor, hayata küsüyor. Karamsarlık batağından çıkmaksa hiç kolay değil.

Hayat sürekli seçimlerle doludur. Gözünüzü açtığınız anda başlarsınız seçim yapmaya. Ya yeni bir güne başlamanın sevinciyle yatağınızdan kalkar, aynadaki yansımanıza içten bir gülümseme atar ve hâlâ nefes alabiliyor olduğunuz için şükredersiniz, ya da misal, havanın kötü olmasını bahane eder, günü kendinize zehredersiniz. Her ikisi de sizin elinizde. Mutluluksa sandığımız kadar uzak değil...

Bir söz var doğruluğuna inandığım ve bu yüzden çok sevdiğim : “Kendini sevmeyen hiç kimseyi sevemez.”. Hayatta hiç kimse bizim kendimize yaptığımız kötülükten daha büyük bir kötülüğü bize yapmayı başaramaz. Hiç kimse bize kendimizin zarar verdiğinden daha fazla zarar veremez. Bu nedenle önce kendimizi sevmemiz gerekir ki başkalarını da sevebilelim. Kendini sevmek kendini beğenmek anlamına gelmez hiçbir zaman. Ya da kendinden başkasını sevme demek değil kastım asla. Bir insan kendine değer vermezken başkalarının onun gözünde değerli olması mümkün mü ? Hiç zannetmiyorum. Tam da bu sebepten baslangıcı kendimizde yapmak zorundayız.

Seçiminizi sevgiden yana kullandığınızda ise bu hemen fark edilecektir. Etrafınıza yaydığınız o müthiş enerji sizi tanıyanlara da geçecek ve durgun bir gölün ortasında atılan taş sonrası oluşan dalgalar gibi büyüdükçe büyüyecek, halkalar halinde herkese ulaşacaktır.

Saint Die Des Vosges - Mustafa GÜÇLÜ Mehmet Akif Ersoy Camisi’nde Türk Fransız Dostluk derneği yönetimi, Kurban Bayramı dolayısıyla Saint Die ve çevredeki vatandaşlara mangal partisi düzenledi.

“Sevgi dolu bir yüreğin sahibi olduğunuz gün güneşi bile fethedebilirsiniz.” Sevginin bütün dünyayı istisnasız sarması dileğiyle.. Seviyorum.. Seviyorsun.. Seviyor...

İnsanlarımız bayramlaşmak için günden güne başkalarının evine gitmekte zorluk çekiyor. Böyle bir organizasyonla bayramlaşmalarını sağlıyoruz“ dedi.

Cemiyetin önünde, Cuma cıkışından sonra vatandaşa mangal ziyafeti yapıldı. Vatandaşlar etkinliğe yoğun ilgi gösterdi. Cemiyet Başkanı açılış konuşmasında Müslüman alemin Kurban Bayramını kutladı ve davete katılanlara geldikleri için teşekkür etti. „Aynı zamanda insanlar buraya gelerek bayramlaşıyor.

Karateci Nuri TAŞ Yine Ödüller Aldı Saint Die Des Vosges - Mustafa GÜÇLÜ Karateci Nuri TAŞ yine ödül üstüne ödül alıyor. Katıldığı karate şampiyonalarından eli boş dönmüyor, rakiplerine meydan okuyor ve başarıdan başarıya koşuyor. Karate Vosges Şampiyonası’nda Nuri TAŞ dört madalya birden kazandı ; senyor kategorisinde birinci – takım olarak da birinci –, Veteran ve kata kategorisinde ikinci oldu.

Ayrıca karatecimizin bu başarısına sponsorluk ederek katkıda bulunmak isteyenler Objektif gazetesinden bilgi alabilirler (mustafaguclu@live.fr). Objektif gazetesi olarak Nuri TAŞ ( ve aynı derecede yetenekli olan oğlunu ) tebrik eder, başarılarının artmasını dileriz.

Bununla da bitmiyor : Vosges Karate Komitesi Nuri TAŞ’a başarılı sonuçlarından dolayı birincilik ödülü verdi.

CİHAN BİRCAN Acil serviste bir gün…

Tarih: 10 Kasım 2011, saat 9:00. Bir haftalık aradan sonra tekrar hastanedeyim. Doktor ve hemşire arkadaşlarla selamlaşıp konuşuyoruz, ellerindeki kahveleri ile nö-

betleri esnasında başlarına gelen ilginç hikayeleri anlatıyorlardı. Bu vesileyle bizleri bazen güldüren, bazen üzen, bazen düşündüren, bazen de ibret ve ders veren hikayelerdi aslında bunlar. Bunun yanısıra meslektaşlarla konuşmak ister istemez birbirimizide rahatlatıyor. Çünkü konuşmak, stres atmak için bazen en güzel çözümdür. Kısacası bulunduğumuz ortam stresli ve sorumluluk gerektiren bir ortam, çünkü sonuçta insan hayatı, bu yüzden her gün acil serviste her an her şeyle karşı karşıyayız. O gün Travmatolojide çalıştığım için futbol maçında yaralananlar, bıçakla ellerini kesenler, bir yanda güçsüz ve yalnız oldukları için yere düşen yaşlı insanlar diğer yanda küçük oldukları için düşen bebeklere bakıyordum vs… Yine her zamanki gibi acil serviste sıradan bir gündü. Saat 11:00. Hastanenin telefonu çalıyor. METZ’deki SAMU bizi arıyor. Travmatoloji’deki doktor hastane dışında müdahale edilmesi için arıyor. Bazen kalp krizi için bazen de büyük trafik kazaları için. Bu kez 40 yaşlarında bir adam intihar etmiş, solunum yetmezliğinden kalbi durmuştu. İtfaiyeciler yanında, bizleri bekliyorlardı.

Hastane ambulansına hemen bindik, 10 dakikalık yol bitmek bilmiyordu. Gelir gelmez evin bodrumuna doğru yöneldik. Hasta yerde yatıyordu, etrafında itfaiyeciler ve polisler vardı. Durumu bir itfaiyeciden öğrendim. Adamın 7 yaşındaki oğlu iki ay önce kanserden ölmüş ve bu yüzden depresyona girmiş. Kendisini asmış. Eşi yukarda, 4 yaşındaki diğer erkek çocuğu ile korku ve şok içinde sevindirici bir haber bekliyordu. Kalp masajı devam ederken, serum takıp adrenalin verdik. Müdahaleler toplam 1 saat sürdü. Ama hastanın kalbi bir daha çalışmadı. Ölü görmek çok zor bir deneyimdir, bazıları için ise hiç kolay olmayan bir durumdur. Ama görevimiz gereği zamanla her şeye alışıyoruz ve alışmak zorundayız. Fakat bizim için kolay olmayan, bu üzücü durumları aileye bildirmek. Ölüm haberini vermek karşındaki insan için en acı bir durum. İki aylık bir zaman içinde hem çocuğunu ve hem eşini kaybeden bir kadının durumunu düşünün!.. O 4 yaşındaki çocuğun aklından neler geçiyordu bilmiyorum. Ama çok üzgün olduğu belliydi, konuşmuyordu. İtfaiyecilerin kamyonunun resmini çiziyordu . O yüz ifadesini

unutmak kolay olmayacak…. Uzun bir süre orada kaldık. Teselli etmeye çalıştık ama nafile. Herkes sesli sesli ağlıyordu. 4 yaşındaki çocuğa baktım. Hâlâ sessizdi ve odasında resim yapıyordu. Gitmemiz lazımdı. Hastaneye tekrar geldiğimizde hastalar bizi bekliyorlardı. 1-2 saat sonra hastaneye intihar eden adamın eşi geldi. O da intihar etmeye kalkışmış! Fakat son anda engellenmiş. 4 yaşındaki çocuğunu düşündüm, şu anda ne yapıyordur diye. Aklıma 4 yaşına girecek olan oğlum geldi. İki saat bir yoğunluğun ardından hastaneye gelenlerin sayısı azaldı. 24 saatlik nöbet sakin bir şekilde bitmek üzereydi… Tarih: 11 Kasım 2011, saat 8:50. Nöbetin bitmesine az kalmıştı. Meslektaşlarıma nöbeti devretmeyi bekliyordum. Fakat telefon yine çaldı. Çıkmam gerekiyordu. Kalp krizi geçiren 70 yaşında bir hasta için… Forbach’tan Metz’e götürmemiz gerekiyordu… O 4 yaşındaki çocuk hâlâ aklımdaydı. Sonuçta acil serviste sıradan bir gündü…


O 38

Objektif Gazete | Aralık / Décembre 2011 * N° 66

Sanatçı İsmail KARTAL Sorularımızı Yanıtladı

bilgilerimizi verdi. Erdal Erzincan değildi değil mi?

info@objektifgazete.fr

Avrupa’da türkü bar dendiğinde aslında türkü bar değil halay bar var demek daha doğru olur bence. Burda isim vermiyeceğim ancak çok barda çaldım söyledim, orada insanların bir yarım saat bile türkü dinlemeye tahammülleri yok. Doğrudan hemen halay! diyorlar. Buna bir anlam veremiyorum açıkçası. Ancak ne yazık ki piyasa müziği ekmek parası için yapılıyor. Ekmek davası yani. Tüm sanatçılarımız maalesef türkü barlara rağbet etmek zorunda kalıyorlar.

Ne zaman piyasaya çıktı?

Örnek aldığınız sanaçılar var mı hem saz hem söz olarak?

Albümde hangi besteler var. Öncelikte kendi bestem dediklerinizden başlayarak isimlerini söyler misiniz?

Tabii ki; Arif Sağ hoca, Erdal Erzincanlı hoca birer yol gösterici bizler için. Onların çok etkisi oldu bu kültürün ve geleneğin sürmesi ve yayılması ve gençlere birer örnek olmak bakımından.

Albümde bana ait “Deli Gönül” ısimli parça ile anadilim olan Zazaca’da yazdığım besteler var.

İdolünüz kim? Şu benim idolüm dediğiniz tek bir isim ya da birkaç isim var mı?

Bölgemizin sevilen genç sanatçılarından İsmail KARTAL’ın yaşam ve sanat öyküsünü kendi ağzından dinleyerek sizlere aktarmak istedik.

Yok hayır o değil. İzmir’de 30 kişilik sınıfta eğitim alıyorduk ve hocamız bazı aylar gelmiyordu ve fakat bende büyük bir öğrenme hırsı vardı. İşte o hırsın sayesinde şimdiki noktaya gelebildim.

Kısa süre içinde önce bir çocuğu, sonra da bir albümü olan KARTAL’ı kutluyor, başarılarının devamını diliyoruz.

Sizde de bir yetenek ve sevda varmış demek ki?

Sayın İsmail Kartal, genç bir müzisyen olarak kendinizi kısaca tanıtır mısınız ? Ben aslen Erzıncan Tercanlı’yım, orada doğdum ve büyüdüm. 1985 doğumluyum, 10 yaşına kadar Erzincan’daydım. Ben ilkokulu bitirdikten sonra ailece İzmir’e taşındık. Ortaokul birinci sınıfta ‘bir bisiklet sevdası yüzünden’ bağlama çalmaya başladım. Bisikletle saz arasında nasıl bır bağlantı var, biraz açıklar mısınız ? İzmir’de iken, tabii köyden henüz gelmişiz şehre, orada çocuklar bisiklete biniyordu, fakat benim bisikletim yoktu, o zamanlar da halamgilllerde kalıyordum. Halam bana ‘Baban izin vermiyor bisiklet almana, sana bir saz alalım onunla oyalan’ dedi. Ben de yakındaki derneklere giderek saz çalmasını öğrenmeye başladım. Yani saz sevdam 10 yaşındayken başladı. Hangi okulu bitirdiniz ? Liseye İzmir’de gittim ve orada tamamladım. Sonrasında konservatuara hazırlık sürecine girdim. İzmir’de Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı Yelin Kültür Sanat Merkezi’nde eğitimime devam ettim. Bu sırada aynı zamanda Ege, Gaziantep’teki konservatuar sınavlarına girdim. Antep’teki sınavı kazanmama rağmen torpilim olmadığı için oraya yerleşemedim. Sonrasında İzmir’deki eğitimim devam ederken, eğitimimi yarım bıraktım ve evlenip Haziran 2008’de Fransa’ya Strasbourg’a yerleştim. Strasbourg’da müzik dışında bir iş yapıyor musunuz? Üç yıldır burada saz dersleri veriyorum. Bu çevredeki yani Fransa, Almanya ve İsviçre’deki türkü barlarda sahne aldım. Bağlama derslerim devam ediyor. Burada Strasbourg Alevi derneğinde, Mulhouse Alevi derneğinde Almanya’da Mülaker’deki Alevi derneğinde ders vermeye devam ediyorum. Sadece Alevi derneklerinde değil, diğer derneklerde de çağırdıklarında ders veriyorum. Geçimimi böyle sağlıyorum, yaklaşık 130-140 öğrencim var.

Albüme geçmeden önce, sanat anlayışınız nedir anlatır mısınız? 10 yaşında sanat yaşamım başladı dediniz, sonra nasıl gelişti ? Bu tür sanat faaliyetleri dernekler çatısı altında ilerliyor. Ben de İzmir’de Hacı Bektaşı Velı Kültür ve Sanat derneğinde başlamıştım eğitimime. Yani bağlama dersleri almaya. Orada soyismini unuttuğum Erdal hocamız bize ilk

35

İdolüm değişiyor zamanla; bu iş öyle bir şey ki, bazen dersin ki bu, sonra başkası birisi. Yani zamanla değişiyor. Kim karşındakine bir duyguyu geçirebiliyorsa benim idolüm odur. İlk albüme gelmeden önce hedefiniz nedir? 5-10 yıl sonra sazınızla sözünüzle sanatınızla varmak istediğiniz yer neresidir, biraz anlatır mısınız?

Birkaç hafta oldu. 11. ayın ilk haftalarında piyasaya çıktı ve Türkiye’de dağıtımı yapıldı. Avrupa’da ise yolda, çok yakında geliyor. Televizyonlarda çıkıyor mu, klip var mı? Yurdum TV’de ve Cem TV ‘de dönüyor. Klip de var. Ekin TV ve Yol TV’de dönmeye yakında başlayacak.

Diğer eserler hangileri, özellikle meşhur olanları? Klibi Önder Bilal tarafından hazırlanan, benim aynı zamanda kayınbiraderim ve ağabeyim olan sevgili Önder Güler’in iki tane eseri var. Bunlar “Vefasız Yar” ve “Halay” parçaları. “Vefasız Yar” a klip çekildi. Televizyonlarda gösterimde olan o. Orhan Yalçın’dan iki eser var. Sevgili Mehmet Erköse amcamdan iki eser var. Bunlar hep türkü, değil mi?

Benim için önemli olan geride bir şeyler bırakmak. Kendi yorumumla bunu yapmak isterim. Benim de kendi albümümde okuduğum birkaç bestem var. Fakat kendimi daha çok yorumcu hissediyorum. Başkalarının eserlerini yorumlamak istiyorum. Sonuçta onlar bizlerin yaşantılarını, duygu ve düşünclerini yansıtıyorlar.

Evet bunların hepsi türkü formunda. Burada bilinen Sevgili Aşık Divane amcamızdan bir tane eser var. Türkiye’den Turgay Bozkurt adlı bir arkadaşımız var, onun bir eseri var.

Yok hayır, şimdi bisikletten nefret ediyorum!

Ama bestecilik yönünüzü de geliştirmek istemiyor musunuz?

Bizim sorularımız bunlardan ibaret. Sizin ayrıca söylemek istediğin şeyler varsa bunlar nelerdir?

Devam edelim. Erdal hocadan ilk ivmeyi aldınız; ya sonra nasıl gelişti sanat yaşamınız?

Olabilir yani. Tanınmak, bilinmek iyi. Fakat benim için yorumculuk daha önemli.

Müzik sevdası bende hiç bitmedi; bu yolda sürekli kendimi geliştirdim.

Gelelim ilk albümünüze. Albümün ismi nedir?

Bana bu albümde destek olan sevgili Destina moda evinin sahibi Ali Renklitepe’ye özellikle çok teşekkür ediyorum. Çünkü o her zaman bana güvendi ve desteklerini hiç esirgemedi. Onun dışında Sevgili Özgür Fırat abime teşekkür ederim. Saray Kuafor’ün sahibi Mustafa abiye, yine Paşa Döner Salonlarının sahibi Ulaş beye sponsor olup desteklerini esirgemedikleri için sonsuz minnet duyuyorum.

Ben o zamanlar bende bir yetenek olduğunu bilmiyordum. Sadece içimde bahsettiğim bisiklet sevdasından doğan bir hırs vardı. Ben de sonradan bir yeteneğe sahip olduğumu farkettim. Hâlâ içinizde o bisiklet sevdası sürüyor mu?

Konservatuara kadar başka kurslara gittiniz mi? Evet konservatuar hazırlık kurslarına gittim. Konservatuara hazırlanana kadar ise kendi kendimi geliştirmenin yollarını aradım. Liseden sonra TC’ye bağlı yeni bir Kültür Sanat merkezinde kursa başladım. Burada 3 yıl boyunca sevgili hocam Hakan Akmaz ile çalıştım. İçimde de sürekli bu yönlü bir aşk ve heyecan vardı. Dediğim gibi sonrasında okulu bıraktım, evlendim ve buraya geldim.

Sanat anlayışınız hakkında neler söylemek istersiniz? Sanat benim için çok özel ve çok farklı. Hani böyle barlarda söylemek değil de bu kültürü sürdürebilmek için, ilerisi için bir şeyler yapabilmek adına çok önemli benim için. Sanat anlayışı dediğiniz şey de kişiden kişiye değişiyor. Örneğin piyasa müziği, duyguyu öldürüyor. Para için yapılıyor çünkü. Örneğin

İkinci albümü kendi kafamda 2015, 2016 yıllarında çıkarmayı tasarlıyorum.

Vatandaşlarımıza neler söylemek istersiniz? Herkesin albümü alıp dinlemesini istiyorum. Çünkü hem müzikal anlamda hem de yorum olarak çok beğeneceklerine inanıyorum. Çok güzel bir çalışma oldu. Yolumuz açık olsun diyor, sizlere de çok teşekkür ediyorum.

Sadece Alevi türküleri mi çalıyorsunuz, yoksa her yöreden çalmaya gayret ediyor musunuz? Çok geniş kültür ve topraklara sahip Anadolu’nun her yöresinden her tarzda türkü söylemeye çalışıyorum. Türkü sonuçta bir taraftan evrensel bir müzik. Bir de piyasa müziği yaptığımız için, sadece Avrupa’da değil Türkiye’de de öyle, her kesimden gelen insanların seni dinlemesi için değişik yörelerin müziklerini de bilmek gerekiyor. Her taraftan insanlar seni dinlemeye geliyor, onların da kendilerine göre istekleri var; bu yönde kendini geliştirmen de gerekiyor.

İkinci albüm ne zaman, bir planınız var mı?

Albümün ismi benim kendi istediğim bir isim oldu. Çünkü okuduğum eselerin hepsini çok severek, içimden gönlümden geldiği gibi hissederek okudum yani. Başkalarının yorumunu katarak şöyle olsun böyle olsun diyerek değil, kendi içimden nasıl geldiyse öyle icra ettim. Bu nedenle de Gönülden Nağmeler koydum adını. Kaç parça var? 10 tane eser var. Hangi şirketten çıktı albüm? Sevgili Erkan Çınar yönetmenliğinde ve yine sahibi olduğu Anadolu Müzik stüdyolarında kaydını yaptık. Basım ve dağıtım ise Türkiye’de EMA müzik amblemi altında yapılıyor.

Bu arada albümle ilgili birkaç bilgi daha vermek isterim. Albümümüzün tanıtım gecesi, 10 Aralık 2011 tarihinde Strasbourg Alevi Kültür Merkezi’nde olacaktır. Oraya sanatçı dostlarımız da katılıp destek verecekler. Bunlar arasında Metin Karataş, Orhan Yalçın, Hıdır Kutan, Erkan Çınar ve Grubu, Seyhan Atay, Önder Güler ve sürpriz sanatçılar bulunmaktadır.

Vatandaşlarımız albümümüzü Almanya Kehl’de Desdina Fashion, Kayseri Market’te, Strasbourg’ta Saray Kuaför, Yılmaz Müzik’te, Haguenau’da Le Passage Restaurant ve Divana Kuaför’de bulabilirler. Fiyatı 10 € olacak. Son olarak benim için uğurlu bir yıl olan 2011’de doğan oğlum Devran’a ve eşim Sonay’a sevgilerimi yollamak istiyorum. Sizin aracılığınızla da tüm vatandaşlarıma esenlikler diliyor, sevgi ve saygılarımı sunuyorum. Biz de size teşekkür ediyor, başarılar diliyoruz.


34

info@objektifgazete.fr

Objektif Gazete | Aralık / Décembre 2011 * N° 66

39 O


O 40

Objektif Gazete | Aralık / Décembre 2011 * N° 66

info@objektifgazete.fr

35


34

info@objektifgazete.fr

Objektif Gazete | Aralık / Décembre 2011 * N° 66

41 O


O 42

Objektif Gazete | Aralık / Décembre 2011 * N° 66

A Ta Turquie Derneği’nin « Türkiye Renkleriyle Sonbahar » Festivali Çok Başarılıydı Söyleşi / Haber : Aylin ÖZTÜRK

risini tanıyorum ve buraya getirmek istiyorum fakat pasaport için 3000 euro gerekiyor, bu ücreti göndermem gerekiyor mu gibi sorular geliyor. Bir nevi danışma bürosu gibi olduk fakat o kadar yeterli gücümüz yok

info@objektifgazete.fr

tanesi üyelik aidatını veriyor. Sanırım gurbetçilerimiz de git gide belli kimliklerde kapanıp kalmak üzereler. Örneğin ; Aleviler Alevi , Kürtler Kürt , Sünniler Sünni, Erzurumlular Erzurumlu… Festival konusuna gelirsek ; dernek bünyesinde böyle bir etkinlik nasıl, niçin ve ne zaman düşünüldü ?

Fransa’nın Nancy şehrinde bulunan A ta turquie derneğinin, 25 Ekim-28 Kasım arasında düzenlediği « Türkiye Renkleriyle Sonbahar » isimli festival, özellikle Fransızlar’ın yoğun ilgisine mazhar oldu. Bu başarılı derneğin başarılı ve çalışkan yöneticisi, dernek Başkanı Murat Vasıf ERPUYAN, açılışını Başkonsolosumuz Sibel ALGAN’ın yaptığı festival çerçevesinde düzenlenen Grup Turquoise’ın « Aşkın Nefesi » dinletisi öncesinde, Objektif’in sorularını yanıtladı. Sayın Murat Erpuyan, öncelikle bize A ta Turquie derneğinden bahseder misiniz ? 1989’dan beri faaliyette bulunan A ta Turquie derneği, etkinliklerini dört ana kolda sürdürüyor. Birincisi, kuruluş amacımız da olan Türkiye’nin kültürel zenginliklerini özellikle de Fransızlara tanıtabilmekti. İkincisi, bize destek veren Fransız kuruluşlar bizi sosyal yardımlaşma konusuna da yönlendirdiler, bu nedenle entegrasyon ve uyum sorunlarının yanısıra sosyal alanda yaşanan sorunlarla da ilgileniyoruz. Örneğin ; kendine iş kurmayı planlayan kişilere yardımcı olup şirket kurmalarında destek oluyoruz. Üçüncü olarak, biliyorsunuz bir de ‘OLUŞUM/GENESE’ adlı dergimiz var ; 1989 yılından beri yayınına devam eden dergimiz 126. sayısına ulaştı. Dördüncüsü de, dernek ve derginin yanısıra bir süredir yayıncılık alanında da faaliyet sürdürmekteyiz ; buradan kazandığımız bütçelerle kitaplar basıyoruz. Son bastığımız kitaplardan biri de Pir Sultan Abdal kitabıdır... Ayrıca A ta Turquie derneği iletişim konusunda da oldukça etkili bir dernek. Biliyorsunuz bir internet sitemiz var ki Fransa’da Türkiye ile ilgili konularda en çok izlenen ve tıklanan sitelerden biridir. Bu yüzden biz de bir şekilde Marko Paşa haline döndük ; örneğin diyorlar ki vize alamadım ya da Türkiye’de çok iyi bi-

Bu dernekte kaç kişi çalışıyor ? Yönetim kurulu dışında 4 kişi maaşlı olarak çalışıyor ama bütçemiz çok yetersiz olduğu için, yani artık sübvansiyonlar kesilmeye başlandığından, üçe ineceğiz gibi. Bu işin en kötü tarafı da zaten Türk kökenlilerin sivil bir örgüt oluşturup derneklerine sahip çıkmıyor oluşları. Örneğin bu yüzden Paris’te ELELE gibi çok etkin bir dernek kapandı. Biz de zaten etiketimizi belli edemediğimiz için kenarda kalan bir dernek haline geldik. Gelirleriniz nerelerden sağlanıyor ? Birinci planda sübvansiyonlar vardı

Biz yıllardır kültürel etkinlikler yapmaktayız fakat örneğin mayıs ayında bir ekim ayında daha başka bir etkinlik yaparken dağılmaya başladığımızı farkedince hepsini bir süreye toplama ihtiyacı hissettik ve kalıcı bir isim bulduk ; Automne aux couleurs de Turquie yani Türkiye renkleriyle sonbahar. Biz festival kelimesini pek sevmiyoruz, etkinlik, 19. yılına ulaştı. Bu derneğe ünlü isimlerden de katılım oldu mu ? Biz bu etkinliğe yıllar önce Esin Avşar’la başladık, Timur Selçuk’la devam ettik. Daha sonra Burhan Öcal ve Ahmet Özhan kilisedeki konserleriyle etkinliğimize katıldılar. Hatta Ahmet Özhan beni çok etkiledi. Çoğu

Bana göre Türklerin katılımı git gide etkisiz hale geldi ve azalan bir seyir izledi. Bu durumu neye bağlıyorsunuz ? Ben bu durumu kamplaşmaya bağlıyorum. Kamplaşma hep keskinleşiyor. Alevi topluluğu yapsaydı Aleviler katılırdı gibi mi ? Böyle bir geceyi başka derneklerle de yapmayı düşündüm, hatta Pir Sultan Abdal olduğu için özellikle Nancy Alevi Kültür Merkezi’ni davet ettim fakat bana cevap bile gelmedi. Örneğin Pir Sultan Abdal hakkında bir kitap da bastırdık ; o da yok satmıyor yani !... Başka etkinlikler de var mıydı ? Tabii, bir etkinliğimizden daha bahsetmek isterim ; Rencontres et Prix des Turcophiles. Bu etkinliğin başlangıcı olayı şöyle oldu ; bir gün bir bayan telefon etti, Türkiye’yi çok seviyorum , gidiyorum, konuşuyorum fakat ben konuşurken insanlar bana sanki suç işliyormuşum gibi tuhaf tuhaf bakıyorlar, bu durum beni çok üzüyor dedi. Biz de bundan yola çıkarak Türkiye’yi sevenler adına böyle bir etkinlik oluşturduk ve Rencontres böyle başladı. Nasıl gidiyor etkinlik, devam ediyor mu ? Evet, devam ediyor. İlk 2 yıl Nancy’de yaptık. Daha sonra aklımıza sembolik bir ödül olan Prix des Turcophiles’i oluşturmak geldi. Bu ödüle ilk Gilles Martin Chauffier ( Roman de Constantinople’un yazarı ) ile başladık, daha sonra Paris’te devam ettik. Sonra ünlü çizer Plantu’ya ödül verdik. Plantu buraya geldi ve kendisi ile Türkiye karikatürleri ile ilgili bir sergi yaptık. Ardından Türkiye’yi çok iyi tanıyan ve ülkemiz için gerçekten iyi bir yorum yapan Alexandre Adler ve onun ardından politikacı Michel Rocard’a verdik. Tekrar bu seneki festivale gelirsek..

ama devlette para olmadığı için sübvansiyonlar azaltılıyor. Bizim bunun dışında tabii ki aidat gelirlerimiz de var ama bu devede kulak sayılır. Bizim aidatlar çok fazla değil ; yıllık 30 euro, öğrenci ve işşizler için de 10 euro.

sanatçılar geldi ve konserlerini verdiler ama insanlarımız daha sonra dediler ki neden konser kilisede oluyor. Genco Erkal, Mehmet Ulusoy da aklıma ilk gelenlerden…

A ta Turguie derneği kaç üyeden oluşuyor ?

Konserlerde belli cüzi ücretler alıyoruz ; ama temel amaç tabii ki insanlarımız gelsinler ve katılsınlar idi.

Resmi kayıtlarda görünen 500 üyemiz var. Fakat bu üyelerin sadece 80-90

19 yıllık süreçte Türkler’in festivale katılımları nasıldı ?

Yaşar Kemal üzerine açılan sergiyle başlayan festivalimize Başkonsolosumuz Sibel Algan da katıldı. Sağolsunlar, Sibel Hanım 2 yıldır bize destek oluyor. Festivalde her yıl mutlaka bir sergi oluyor. Nancy’deki Belediye salonunu 2-3 haftalığına alıyoruz ve sergimizin açılışıyla başlıyoruz.


info@objektifgazete.fr Bu sene Yaşar Kemal üzerine sergi dışında bir de Saygı Gecesi yapıyoruz. Onun dışında Grup Turquoise konseri var. Ardından seçim zamanları olduğundan çifte vatandaşlığı tartışacağımız bir toplantımız olacak .Daha sonra Nancy’deki Association Interculturelle’le birlikte bir Cine Club Turc yapmayı düşünüyoruz. Burada Sibel Kekilli’nin Yabancı’sı ile Bir Zamanlar Anadolu’da yer alacak. Hatta her ay bir film programlamayı düşünüyoruz. Tekrar etkinlikler-sübvansiyon bağlantısı konusuna dönelim mi ? A Ta turquie derneği bugüne dek Fransa hükümetinin verdiği desteklerle ilerledi ve yaşadı. Türkiye’den bir-iki kere cüzi destek geldi yıllar önce ve sonra kesildi ; ya da, biz bilmiyoruz diyelim nasıl isteyeceğimizi… Fransa’da da bütçe kısıtlamaları olduğu için, en kolay kısıtlanacak yerler genelde bizimki gibi kültürel dernekler oluyor. Kültüre kimse ağlayıp sızlamıyor… Bu bakımdan son yıllarda sübvansiyonlarımız git gide azaldı ve bu yıl itibariyle tamamen kesildi. Biz 20 yıldır Nancy kökenli bir derneğiz, burada yaşıyoruz ama Fransa’nın tümü ve Avrupa’da da tanınıyoruz. Örneğin geçtiğimiz günlerde ben Berlin’de idim. Berlin’deki bir vakıf entegrasyon ve aile

Objektif Gazete | Aralık / Décembre 2011 * N° 66

buraya getirdik, en iyi salonları kiraladık ama baktık ki Fransızlar kuyruğa giriyor, Türkler’den ise 30 kişi gelirse harika diyoruz ! Fransızlar’ın yanında Türkler’in olmayışı gücümüzü azaltıyor. Türkiye’mizi çok seviyoruz, aslan-kaplan Türkiye diyoruz da, bunun yanında ne yapıyoruz sorusunu sormak lâzım. En azından, bazen beğenmesek de, dayanışma için destek olmalıyız diye düşünüyorum. Örneğin burada 5060 kişiden oluşan bir Yunan derneği var ; konferanslar yapıyorlar, bir bakıyorum 60’ı da konferanstalar. Ben bu durumu sorduğumda; her birimiz farklı görüşlere sahip olsak da bu dernek Yunan halkı için kuruldu, onun için buradayız diyorlar. Biz de işte bunu becerebildiğimiz gün daha ileriye gidebiliriz. Biz ne yapıyoruz ; kendi içimizdeki

1978 yılında Ankara’da Siyasal Bilgiler’i tamamlayınca Avrupa ekonomisi üzerine okumak için, bir seneliğine geldim. Geliş o geliş… Direkt Nancy’ye geldim ve tezi de yazalım filan derken burada kök salmaya başladım… Bir yandan dernek işleri sürerken, diğer yandan da buranın en eski, iki yüzyıllık lisesi olan Henri Poincare’de Türkçe dersleri de olsun dedik ve kabul ettirdik. Kim öğretecek derken iş benim üzerime kaldı. 15 senedir bu işi çok severek yapıyorum. Ayrıca üniversitedeki derslerim de devam ediyor. Paris’te INALCO’da 2 dersim var ; birincisi Türkçe ticaret ve hukuk dili, ikincisi ise Türkiye Ekonomisi. Evliyim, bir kızım var…

Grup Turquoise’dan Nancy’de Muhteşem Performans

birleşimi üzerine bir kollok yapmış, bizi de davet ettiler. Bir kaç sene önce İspanya’da Cartahane festivaline çağrılıydık…

Buralara kadar referanssınız fakat devlet yıllıklarınızı kesiyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz ? Evet, mesela bundan 5 yıl önce İspanya’ya OLUŞUM/GENESE’i ve Türk kültürünü, Türk göçünü tanıtmaya gittik. Ama, bu kadar etkinliğin olduğu yerde ne yazık ki Fransızlar’ın desteğinin yanında Türkler’in ilgilenmemeleri acı bir durum oluyor. Pekiyi, bu konuda ne yapmak gerekiyor ? Birinci çare kamplaşmanın ortadan kaldırılması olsa gerektir. Size bir örnek vereyim ; biz Konya Mevlevileri’ni iki kez

43 O

iletişimi kesiyor ve kamplaşıyoruz, sonra da bizi sevmiyorlar diyoruz… Mesela politikacılar bazı gruplar için kimi kararlar alıyorlar ; bu onların kara kaşı-gözü için mi, hayır oy için, onlar birlikte hareket ettikleri için. Biz de yapalım, buradayız diyelim… En azından gelecek yılki seçimler için seçmen kütüklerine yazılmakla başlayalım… Son olarak Murat ERPUYAN’ı tanıyabilir miyiz ? Balıkesir doğumluyum, Babam jandarma subayı olduğu için Türkiye’yi gezme fırsatım oldu. Bu benim için iyi oldu, Türkiye’yi tanıdım. Galatasaray Lisesi mezunuyum ; bu lisede öğrenim gördüğüm için Fransız kültüründen geliyorum. Buraya ne zaman geldiniz ?

A ta turquie derneğinin düzenlediği « Türkiye Renkleriyle Sonbahar » festivalinde, 4 Kasım 2011 tarihinde Nancy’deki Salle Chepter’de sahne alan Grup Turquoise, hem seçtiği eserler hem de sahne perfonmansıyla izleyicileri adeta büyüledi.

« Aşkın nefesi » isimli Yunus Emre ve Pir Sultan Abdal’ın şiir ve türkülerinden oluşan repertuar, iki dilli sunumuyla dinleycilerden tam not aldı. Çoğunluğunu Fransızlar’ın oluşturduğu katılımcılar geceden büyük bir keyifle ayrılırken, grubun şefi Mehmet KABA da grup arkadaşlarının performansından duyduğu memnuniyeti dile getirdi. Dernek Başkanı Murat ERPUYAN’a da gazetemiz aracılığıyla bir kez daha teşekkür eden KABA, Turquoise olarak çok çalışıp en iyiyi, en kaliteliyi yapmaya çalıştıklarını belirtti. Grup Turquoise kadrosunda, bu dinletide şu müzisyenler yer aldı : Mehmet Kaba, Ragıp Ege, Aytekin Babayiğit, Barış Ayhan, Selma Deveci, Serenay Keçiş, Soner Ulukaya, Marie-Annick Guillemin ve Liliane Zaccaro.


O 44

Objektif Gazete | Aralık / Décembre 2011 * N° 66

info@objektifgazete.fr


Objektif Gazete | Aralık / Décembre 2011 * N° 66

info@objektifgazete.fr

/"$))*-'&

45 O

","%&.*&

"WSVQB 1TJLPMPKJ .FSLF[JOJO ,VSVDVTV 6[NBO &SEJOÎ ÃTUàOEBǘ LBUL T ZMB

&Ɨƞ5ƞ. ","%&.ƞ4ƞ IJ[NFUF HJSJZPS #BǷBS .PUJWBTZPOV .PUJWBTZPO CBǷBS Z HFUJSFDFL 1SPGFTZPOFM ,BMJUFMJ #JMJNTFM WF #JSFZTFM EFTUFL WFSJZPSV[

e d ´ L

S U H 4 KE JO F I 3

0LVM %FSTMFSJOEF CBǷBS Z HFUJSJZPSV[ #J[ HFMJZPSV[ ÎàOLà &ǘJUJNEFLJ CBǷBS T [M ǘ HÚSàZPSV[ WF OFEFOMFSJOJ CJMJZPSV[ 4J[JO ÎPDVLMBS O [ O CBǷBS T [M ǘ OB HÚ[ ZVNBNBZ [

'SBOTBEB LFOEJOJ LBO UMBN Ƿ PMBO ½ǘSFUJN ÃZFMFSJ ÎPDVLMBS O [B EFST WFSFDFL

)&3Ʒ&: %")ƞ-

.PUJWBTZPO ,POTFOUSBTZPO EFTUFǘJ 1TJLPMPKJL ZBSE N %FST BOMBNB UFLOJLMFSJ ½[HàWFO TFBOTJ .BUFNBUJL 'SBOT [DB "MNBODB ƞOHJMJ[DF EFST ZBSEJNMBSJ

6[NBO &SEJOÎ ÃTUàOEBǘ (àWFODFTJZMF

XXX OBDIIJMGF BLBEFNJF DPN


O 46

Objektif Gazete | Aralık / Décembre 2011 * N° 66

info@objektifgazete.fr

35


34

info@objektifgazete.fr

Objektif Gazete | Aralık / Décembre 2011 * N° 66

47 O



erçevesinç li a iv t s fe d e lenen Strasm n e z ü d i .’s 7 ıl ourg’a gelen y b s a Bu r t S e r e z ü erini vermek s n o k rihinde a ış t ıl 1 ç 1 a 0 , 2 e d ım s a SAM, 26 K l a v v e Ş ı ç t a n konser n e a n le n e ünlü s z ü d e ’t la Musique e d é it C g r u b z Stra nıtladı. a y ı ız ım r la u r öncesi so vilen şare s a d n lo a s u ğ doldurdu in in iş k kuyucuo in b e t e ık z ş a G if Yakla t k Sam, Obje n e ir d n r verdi. le la s p e a s v ı e c ç in kıların g söyleşide il ız ım ığ t p a y ları için

Ob j e k t i f www.objektifgazete.fr

Gazete

TÜRK KUYUMCUSU Bijoutier Cadorar

Altın alınır - satılır 73, Grand rue 67700 SAVERNE Tel.: 03 88 91 35 88 - 03 88 71 42 18 Port. : 06 24 56 40 04 E-mail : cadorar@gmail.com

info@objektifgazete.fr

Herkesin yanında ve herkese eşit mesafede

Aralık / Décembre 2011 * N° 66


O

2

Objektif Gazete | Aralık / Décembre 2011 * N° 66

info@objektifgazete.fr


info@objektifgazete.fr

Objektif Gazete | Aralık / Décembre 2011 * N° 66

3

O

Fuar Oryantal Expo Strasbourg’da Yapıldı Imag’in firmasının organize ettiği Foire Orientale Expo, 11-12-13 Kasım tarihlerinde Strasbourg’un Zenith salonlarında gerçekleştirildi. Bölgedeki Türk, Faslı, Tunuslu ve Cezayirli şirketlerin katılımcı oldukları fuarı üç gün boyunca en az on bin kişinin ziyaret ettiği bildirilirken, Türk firmalarından özellikle Desdina Fashion düzenldiği defile ve sponsor olduğu güzellik yarışmasıyla göz doldurdu. Doy Doy firması fuarın gastronomi işini üstlenirken, gazetemiz Objektif de açtığı standda gazeteyi ve yayınlarını tanıtı. Bilhassa Ali Başaran’ın kitaplarına halkımız büyük ilgi gösterirken, vatandaşlarımız da gazeteyi daha yakından tanıma olanağı buldular. Fuarın açılışında bir knuşma yapan Başkonsolosumuz Sibel ALGAN, özetle şunları söyledi : « Öncelikle bu fuarı düzenleyelere ve katılımcılara teşekkür etmek ve onları kutlamak istiyorum. Ben de buraya çok mutlu bir şekilde geldim. Buradaki ortamın sıcaklığından da çok memnun oldum. Burada da çok güzel şeyler gördüm. Bu birinci fuar için düzenleyenlere başarılar dilerim. » Fuarın düzenleyci firması olan Imag’in adına konuşan Mösyö Haakim de bu fuarın heyecanı içinde tüm katılımcılara teşekkür etti.

Hatice YILDIRIM da Fuar’daydı Fuar’da üç gün boyunca bir kitap standı açan eğitimci, gazetemiz yazarı Hatice YILDIRIM da, standına çok ilgi olduğunu söyleyerek, şu gözlemlerini dile getirdi : « Uzun zamandır böyle bir etkinlik yapmayı düşünüyordum. Fuar’da, anne babaların çocukları için «çocuk kitaplarına» ilgi göstermesi beni çok mutlu etti. «Bir resim çizer misin ?» isimli çalışmamda, çocukların çizmiş oldukları resimleri incelediğimde çok ilginç ve güzel çocuk profilleriyle karşılaştım. Umarım böylesi etkinliklerle daha çok aileye ve çocuklara ulaşabilirim. » « Dernek, cami ve kuruluşların davetiyle katıldığım programlarda da «TURUNCU ADIMLAR» diye adlandırdığım konular üzerine konuşmalar yapmaktayım » diyen YILDIRIM’a biz de projelerinde başarılar diliyoruz.

KARŞI KÖŞE

Şükran Bahar AKBULUT bahar-akbulut@hotmail.com

Yaşasın Yemek Yemek! Aman yarabbi yine mi acıktım? Gözümün önünden ekşiler, bol yeşillikli, kırmızılı salatalar, rengarenk zeytinler, envai çeşit peynir, fırın kokuları, ızgara kokuları, hamur kokuları, zeytinyağlıların tabakta süzülüşü, binbir çeşit tatlılar geçip gitmekte, adeta bir film şeridi gibi, tadıyla, kokusuyla, dokusuyla adeta yanıbaşımdalar.. Hadi o zaman, yiyelim, içelim, güzelleşelim.. Naapalım, hayatla midemiz yoluyla bağlantıya geçelim, tüm alamadağımız tatların hırsını

yiyerek çıkaralım, zahmetsiz, içgüdüsel, suya sabuna bulaşmadan hadi kendimize ayırdığımız keyfin alanını büyütelim .. Böylece midemiz genişlerken, göbeğimiz büyüyüp salınırken biz de şöyle bir endamımızı gösterelim aleme karşı.. Biz de varız , hem de alanımız her geçen gün genişliyor, amma da yer kaplıyoruz günden güne.. Bir bakmışız bir hayli ilerlemişiz bu yolda, bedenimiz günden güne ağırlaşıp, hantallaşmış, bizim hoyrat, arsız, hıncahınç yükümüzü taşımaktan yorulmuş, bir yandan sağlığımız bozulurken, aynalara zarar birine dönüşüvermişiz… Sonra gelsin her gün yeni diyet formülleri, binbir çeşit öldüreni de dahil olmak üzere zayıflama hapları, bir sürü bitkisel, kimyasal yöntem, egzersizlerin biri bin para, sektöre katkıda bulunmak gerek tabii di mi, diyet sektörü!... Günümüz şartları bizleri hareketsizliğe, kolaycılığa iterken, doğal yaşamın bir parçası olan ademoğlu’nun yaşamını daha rahat sürdürsün diye ürettiği teknoloji, koşarak, coşarak, hareket ederek yaşamını sürdürmeye programlanmış bu canlıyı dar bir köşeye sıkıştırmıyor mu? Modern insan bu köşecikte hayatını kazanmaya çabalarken, bu kısıtlı alanda gün boyu hareketsiz, abur cubur’la bir nebze kendini eylemiyor mu? Sonra yine iş çıkışı, evine yürüyerek kaç kişi gidiyor? Koca şehirde tabii ki bu namümkün..Gündüz otur, gece otur, sonra gelsin kilolar.. Önce sistem doğallığı,özü bo-

zuyor, sonra düzeltmek istediğinizde size para harcatıyor, kapitalizmin temel taşı da bu değil mi zaten?... Çocukluğumda hiç böyle şeyler hatırlamıyorum ben.. Şimdilerde herkes diyette, herkesin kilo sorunu var, en zayıfımızın bile hatta.. Bombardıman halinde, özellikle kadın vücudu, dişiliği, güzelliği metalaştırılıp, provoke edilirken, herkes ağzı, burnu, yanağı, gövdesi bir ve benzer olma uğraşında, oysa başkalarının kusur diye tabir edebileceği bir şeye bir diğeri aşık bile olabilir Bir yanda sıfır beden olma uğruna, anoreksiya, bulimia gibi zayıflığın mitleştirilmesi sonucunda insanlar kendilerini harap edip, bazıları hayatlarını kaybederken, diğer yanda fast food, bilgisayar veya TV karşısında geçirilen uzun saatlerle kazanılan, üstüste eklenen kilolar.. Neden? Çünkü kimse doğallığıyla yaşayamıyor kendini.. Belki de hiçbir zaman ulaşamayacağımız o manken veya modellerle, sıfır bedenlerle aramızdaki mesafe açıldıkça, inadına, umutsuzca yiyoruz. Oysa belki de biz az biraz kilolu da gayet hoş olabiliriz, herkesin fit’i, güzelliğinin kıvamı kendine.. Özensizce hominigırtlak yaşamak, hayattan beklentimizi lokma boyutuna indirgemek değil bahsettiğim ama eziyet boyutunda aç kalmadan yaşama-

dan, meselenin derininde başka açlıklarımızı, yoksunluklarımızı, tatsızlıklarımızı gidererek dengelemek ruhumuzu ve onu taşıyan bedenimizi.. Midemiz ruhumuzun çöplüğü değil... Yaşam alanımız daralıp, yapabileceklerimize inancımız azaldıkça, gençlik ruhumuzu yitirip, yaş aldıkça midemize mi yüklenir olduk acaba? Yaşam yorup,tatsızlaşıp, rutine bağlandığında inadına inadına, hızla ve hırsla çarçabuk tat almak dürtüsüyle yaşamı hırsla ısırılıp, koparılan ademin elmasına mı dönüştürdük? Aslında insan olabilmenin keyiflerinden biri tabii ki yemek yemek ama üretken, dolu dolu yaşamasını becerebilen birinin yaşamdan beklentisini sadece yemek yemek’ten alacağı haz’la sınırlandırdığını, ömrünün amacı edindiğini düşünemeyiz di mi? Yaşamımız zenginleşmeyip, her geçen gün daha da monotonlaşıp, ruhumuz aç kaldıkça bizi hangi sofra doyurabilir ki ? Binlerce diyet formülü, TV’lerde hergün ahkam kesen bir ton insan, meselenin bu boyutunu, olayın ruhunu hiç önemsemezken, sadece yüzeysel ve geçici çözümlerle bize yeni sınırlar üretmekten başka ne söylüyorlar ki? Ben doğallığıyla yaşayan, yeni doğan günden beklentisi yüksek olan, yaşamı doyasıya ve keyifle kucaklayan birinin kilo sorunu olacağına inanmıyorum, gerçekten sağlık sorunu olanları ayrı tutarak… Lezzet dolu bir yaşama eşlik eden, keyifli sofralar dileklerimle…


O

4

Objektif Gazete | Aralık / Décembre 2011 * N° 66

İbrahim MERAL

Saint-Dizier ve çevresi Türkçe ve Türk Kültürü Dersleri Öğretmeni www.saintdizierturkokulu.com ibrahimmeral@hotmail.com

2012 OLAYI… Birçoğunuzun farkında olduğu gibi; son yıllarda 2012 olgusu sürekli olarak gündemimize getiriliyor ve bazı senaryolar beyinlerimize işlenmeye çalışılıyor. Bu konuda; devlet temsilcilerinden, bilimsel kuruluşlardan, bilim ve din adamlarından resmi ya da gayri resmi açıklamalar duymaktayız. Yıllardır takip ettiğim bu konuyu, 2012’ye girmeden yazmanın doğru bir zamanlama olduğunu düşünüyorum. Yanılmıyorsam 2003 yılıydı. Abdurrrahman Dilipak bir makalesinde; eski medeniyetlerde yer alan ve adı Marduk ya da Nibiru olan bir gezegenden bahsetmişti. Araştırmayı seven biri olarak, o makaleyi okur okumaz internetten araştırmaya dalmış ve bazı inandırıcı sonuçlara ulaşmıştım. Bu makalede adı geçen gezegenin 12. gezegen olduğu, farklı bir yörüngeden elips şeklinde hareket ederek galaksi sistemimize girip çıktığından bahsediliyordu. Bu gezegenin 6666 senede bir tur tamamladığı, Jupiter ile Mars arasından geçtiği, son geçişinde dünyamıza etkisinin buzul çağının sona ermesi ve Nuh Tufanı’nın gerçekleşmesi şeklinde olduğu iddia edilirken; bu kez geçiş tarihi olarak 21 Aralık 2012 hesaplanıyordu. Gezegenin çok büyük olmasının geçiş esnasında meydana getireceği yerçekimi kuvveti ile de tsunami ve deprem gibi afetler olacağı

DİPKÖŞE

ve insanoğlunun çıkış noktası olan Ortadoğu bölgesi dışında kalan ABD, Avustralya, Japonya ile Avrupa, Asya ve Afrika kıyılarının sular altında kalacağı öngörülüyordu. Bu habere delil olarak da; 4500 yıl öncesinden günümüze ulaşan taş tabletlerde yer alan 12. gezegen Nibiru’nun resimleri ve Rus bilim adamı Zekeriya Sitchin’in çözdüğü Sümer takvimi gösteriliyordu. Bu gezegenin yaklaşmasıyla oluşması muhtemel etkilerin ise; Nisan 2004 yılından itibaren görüleceği ve bu etkiyle de ekvatorda kayma meydana geleceği iddiaları beni çok heyecanlandırmıştı. Çünkü birkaç ay sonra Tv’de bilim adamlarından ekvatorun kaydığını ve bu yüzden iklimlerin değiştiğini duyuyor, ardından NASA’nın bu gezegenin varlığını resmen kabul ettiğini öğreniyordum. Hatta 1998 yılında bu gezegenin gelişi üzerine Armageddon diye hepimizin bildiği bir film bile çevrilmişti. Fakat ben o filmde geçen senaryonun bu olaydan alındığını sonradan anlamış oluyordum. Filmdeki senaryoda yer aldığı gibi ABD daha sonra uzaya Plutonyum yüklü bir uzay aracı gönderdi ve bu aracın ne yapacağı hakkında kamuoyu bilgilendirilmedi. Bütün bu olaylar benim merakımı artırırken konuya daha fazla eğilmemi sağlıyordu. Devamında sürekli gündeme gelen küresel ısınma haberleri –her ne kadar aksini iddia edenler olsa da-; buzullardan ya da Patagonya’dan kopan dev buz parçalarıyla tüm dünyaya ispat edilmeye çalışılıyordu. Ozon tabakasında oluşan delinme ve kara delik haberleri ise hep gündemdeydi… Fakat bir zaman sonra ne olduysa oldu, esrarengiz gezegenimiz Nibiru gündemden düşürüldü. Onun yerine 2012 yılının felaketlerin başlangıcı olacağı haberleri beyinlerimize işlenmeye başladı. Dikkat çekici nokta ise; yöntem ve sebepler farklı olsa da tarihin tıpatıp aynı olmasıydı. Bu sefer ki senaryoda; Sümerler yerine Mayalar vardı. Ortadoğu’dan Güney Amerika’ya uzanıyorduk. Bilim adamlarının anlattığını göre; Mayaların kullandığı takvim çözülmüş ve 21 Aralık 2012’de takvimin sona erdiği ortaya çıkarılmış. Mayalar o gün güneşte meydana gelecek devasa bir patlamayla dünyanın manyetik dengesinin değişeceğini saptamışlar. 26 bin yılda bir gerçekleşen güneş sistemi tergeler bakımından hali hazırda elimizde mevcut, “güvenilir” verilerle, olabildiğince “güncel” bir Türkiye fotoğrafı çekmeye çalıştım. 10 Aralık 1948 yılında imzalanan Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’ne istinaden, her yıl Aralık ayının 10. gününü içine alan hafta, “İnsan Hakları Haftası” olarak “kutlanmaktadır”. Ben de şimdiden sizinkini kutluyorum.

Seçkin Bilgen GÜLTAN

Bir Türkiye Fotoğrafı Bu yazının okunduğu günlerde takvimler Aralık ayı yapraklarını savuruyor olacak ; ben de bu vesileyle, dipte köşede kalmış bazı gös-

İnsan hakları demişken, Birleşmiş Milletler Kalkınma Örgütü’nün 2011 Kasım ayında yayınladığı, 187 ülke verisini içeren “İnsani Gelişme Endeksi Listesi”nde Türkiye’nin 92’nci sırada yeraldığı ortaya çıktı. 2000 yılında durum neydi diye baktığımızda 80. sırada olduğunu gözlüyoruz. Ama haksızlık etmemek adına belirtmeliyim ki, geçtiğimiz 11 yılda listeye 34 yeni ülke eklenmiş ve bunların 17’si -yani tam yarısı- Türkiye’yi aşağı sıralara itmiş. Bunlar arasında bence ilginç olanlar Azerbeycan, Libya ve Lübnan olarak sıralanabilir. Aynı 187 ülkenin “Kişi Başına düşen Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (GSYİH (Satın alma Gücü Pari-

info@objektifgazete.fr

yörüngesinin, Samanyolu’nun merkezine denk gelişini de ayrı bir felaket habercisi olarak yorumlamışlar. NASA raporlarına göre de, güneşte oluşabilecek büyük bir “taç fışkırması”, etkinleşen plazma topları yüzünden dünyadaki enerji şebekelerini çökertebilir. Güneş korona uzanması manyetik alana zarar verebilir ve alt yapısı çöken bir dünya, ilkel iletişim konumuna gelebilir. 1859 Carrington Olayının bilinen en son güneş etkisi olduğunu biliyoruz. Böylesi bir manyetik girişimin dünyaya ulaşması halinde; bütün iletişim aygıtlarının yayınlarının kesilmesi, cep telefonu ağlarının çökmesi, suların kesilmesi ve alt yapının hasar görmesi söz konusudur. Kısaca belirtmek gerekirse; Mayalara göre dünyamızın sonu, hayat kaynağımız olan güneşten gelecekmiş. Biliyorsunuz 2012 adında bir de film çekildi. Filmde insanlar yaşanacak felaketlerden habersizken, ABD yönetimi önceden yaptığı bilimsel çalışmalarla olacakları biliyor ve bu yüzden Himalayalar’da büyük kurtuluş gemileri inşa ettiriyordu. Seçilen bir kısım insan ile parası olan zenginler, felaket yayılmaya başladığında bu gemiler sayesinde tüm dünyayı saran tsunamilerden kurtulmuş oluyorlardı. Anlayacağınız dünya adeta yeni bir Nuh Tufanı yaşıyordu. Bazıları bu film senaryosunun aksine, alternatif yaşam gezegenleri araştırıldığı yönünde haberlerde yapıyor. Ünlü fizikçi Hawking de bunlara katıldı ve ‘’Önümüzdeki 100 yıl felaketlerle dolu olacak. Çare başka gezegenlerde yaşam oluşturmak” dedi. Yine filmin aksine o gün yaşanabilecek en kötü senaryolar; kapsamlı olarak yapılan araştırmalarla ne hikmetse bizzat ABD ve BM tarafından açıklanıyor. Sanki birileri insanları korkutmaya çalışıyor ve büyük bir kargaşaya hazırlıyor. Her iki senaryoda dikkate şayan olan şey; insanoğlunun ilk çıktığı noktaya tekrar toplanacağının öngörüsüdür. İddia edilen felaket senaryoları Nibiru sonrası ile de benzeşiyor. Aşırı sıcaklar, depremler, tsunamiler, seller, şiddet olayları ve açlık beklentisi… Dünyada yaşanabilir alanların azalması, emlak fiyatlarının, suyun ve gıda maddelerinin aşırı değerlenmesi sonucunu doğuracağı vesaire… Bütün bu sayılanların gerçekleşmesi halinde ise; acil ihtiyaçlarımız olan emlak, su, gıda ve enerji gibi ihtiyaçlatesi, $ değeri)” değerlerine bakıldığında ise, memleketimizin yeri 67’incilik. “Dünyanın en büyük 16. ekonomisi” olarak övündüğümüz bu dönemde -ki bu hiç de beklenmedik bir başarı değil aslında, zira nüfus bakımından da en kalabalık 18. ülkeyiz zaten- nüfusu bizimkinden az olduğu halde bizden fazla ekonomik güce sahip 6 ülke mevcut. Tam tersini irdelediğimizde ise, yani ekonomisi bizden küçük ama daha kalabalık ülkeler listesini vereyim ben size, yorumu size bırakayım: İran, Filipinler, Mısır, Vietnam, Pakistan, Bangladeş, Nijerya ve Etiyopya. Her hal ve kârda, ekonomik büyüklüğümüz, insani gelişmişliğimize kıyasla çok iyi bir konumda. Amma velakin, ülkenin küresel rekabet bakımından durumuna baktığımızda 139 ülkenin bulunduğu bir diğer listede yerimizin 61’ncilik olduğunu görüyoruz. Demografik yapı olarak bize en benzer ülkelerden biri olan İran’ın insani gelişmişlik sıralamasında bizden 4 kademe yukarıda olduğunu ve bu ülkenin eğitime ayrılan kaynaklarının GSYİH’sına oranının da bizden yüksek olduğunun altını çizmekte fayda var. Bir diğer ilginç örnek, refah standardı olarak

rımızın şimdiden kimlerin kontrolünde olduğu da ayrıca düşünülmesi gereken bir konu. Yazılan çizilen tüm senaryo ve haberlerin büyük bir kısmının; kıyamet alametleriyle ve başta Peygamberimizin hadisleri olmak üzere din âlimlerinin malumatlarıyla örtüştüğü de sıkça dile getirilen bir mevzudur. Dünyayı tekelden yönetmek ve sömürmek adına oluşturdukları medya ve internet ağıyla dünyamızı örümcek ağı gibi saran sermaye grupları; ürettikleri diziler ve filmlerle bilinçaltımıza hitap ederek bizi şekillendiriyor, Facebook, Msn ve Twitter gibi sosyal ağlarla da özel hayatımızı elde ederken, maalesef siyasete bile yön veriyorlar. Bir yandan bölgemizin 2012 yılından itibaren daha da ısınmaya başlayacağı, karmaşa ve kargaşanın had safhaya ulaşacağı beklenirken; diğer taraftan bölgemizde Arap Baharı gibi projelerin de ardı arkası kesilmiyor. Her şeyden önemlisi ilahi senaryo da son sürat gerçekleşmeye devam ediyor. Evet, hep birlikte yaşanacakları göreceğiz. Ne mutlu bu dönemi önceden şuurları açık şekilde görebilenlere ve uhrevi âlemleri için yatırım yapabilenlere! Yoksa görünüşe aldanıp, beyinlerine işlenenlerle hareket eden ve dünyalarını mamur etme peşinde koşanların şuurları açıldığında, büyük bir hüsran yaşayacakları muhakkaktır. Her iki amaç peşinde koşanların ortak noktası; kaçınılmaz bir son var ve bu son da hepimize sonsuzluğu getirecek… Sonuç olarak; bir kısmının muhtemelen senaryo olduğu bir kısmının da gerçek olduğundan şüphe duymadığım 2012 olayını, kısa da olsa önemli noktalarıyla sizlerle paylaşmaya çalıştım. 2012’ye girerken bu senaryoları bir kenara bırakıp, sizlere ve sevdiklerinize 2012 yılının huzur, mutluluk ve başarı getirmesini diliyorum. Görünüşe göre ilerde buna hepimizin çok ihtiyacı olacak… Sağlıkla kalın. Saint-Dizier, 21 Kasım 2011

niteleyebileceğimiz, “Kişi başına satın alma gücü” bakımından 2.5 kat daha kuvvetli olduğumuz Gürcistan’ın, insani gelişmişlik sıralamasında 75’inci sırada olması. Özetle ve neticede, kişilerin satın alma gücü bakımından bizden daha kötü durumda olduğu halde, sıralamada bizim üzerimizde yer alan ülke sayısı 28 olarak raporlanıyor. Nitekim, örgütün ekonomik durumdan bağımsızlaştırılmış sıralamasına bakıldığında yerimizin daha da kötüleyerek 122’inciliğe düştüğümüz ortaya çıkıyor. Biz dahil 34 ülkenin üyesi olduğu OECD istatistiklerine gelirsek ; 15-64 yaş aralığındaki kadınların işgücüne katılım payı bakımından 90’lı yıllarda da son sırada imişiz, 2000’lerin sonunda da.. Yalnız bir farkla, ki bu kanaatimce çok önemli, kadınların istihdam edilme oranı 1999’da % 29 iken, 2009’da % 24’e inmiş. SONUÇ: Artık kadınlarımız evinde oturuyor ya da eskiye nazaran daha ziyade kayıt dışı istihdam ediliyorlar. Nitekim, Dünya Ekonomik Forumu “2010 Küresel Cinsiyet Eşitsizliği Endeksi” sonuçlarına göre, 134 ülke arasında Türkiye’nin yeri 126’ncılık. (Devamı karşı sayfada)


info@objektifgazete.fr

Objektif Gazete | Aralık / Décembre 2011 * N° 66

yandır. - Bir Âlim, bir şehirden gelip geçse, âlimin o yere ayak basmasının hürmetine, oradaki kabristandan kırk gün azap kaldırılır.

Meryem Şenocak

TRT Türk Halk Müziği Ses Sanatçısı meryem.senocak@gmail.com

İlmin Önemi ve Öğretmen Hakkı Saygıdeğer Öğretmenimiz, Bugün siz değerli Öğretmenlerimizin en güzel ve kutsal olan “Öğretmenler Günü`dür.” Bakın değerli İlim insanları ve Yüce Allah`ımızın çok kıymetli Kitabı Kur `an-ı Kerim’de bu konuya ilişkin neler buyuruluyor. Dinimizde ilmin önemi ve Öğretmenin hakkı çok büyüktür. Yaratılış gayesine uygun yaşamak, dinimizin emrettiği faydalı işleri yapmak için ilim sahibi olmak lâzımdır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: İlim öğrenmek kadın, erkek her Müslümana farzdır. - Hikmet, (fen ve san`at) müminin kaybettiği malıdır. Nerede bulursa alsın! - Beşikten mezara kadar ilim öğreniniz, çalışınız! Kur`an-ı Kerim’de buyuruldu ki: - Allah iman edenleri yüceltir; bunlardan kendilerine ilim verilmiş olanları ise, kat kat derecelerle yükseltir. - Âlimler (Öğretmenler) Peygamberlerin varisleridir. - De ki, hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Bilen elbette kıymetlidir. - Kulları arasında Allah-ü tealâdan en çok korkan Âlimlerdir. - Yer ve gök ehl-i, alim için Allah`tan mağfiret diler. Bir alimin ölmesi, bir şehir halkının ölümünden daha büyük bir ziVerisi bir miktar eski de olsa, bir diğer ilginç OECD istatistiği, gençlerimize ilişkin. 1997 yılında 15-19 yaştaki gençlerin % 30’u herhangi bir eğitim ya da öğrenim görmez ve kayıtlı herhangi bir işte çalışmazken ve ülkemiz OECD ülkeleri arasında bu alanda sonuncuyken, bu oran 2007’de % 36’ya çıkmış maalesef ve önemli olumsuz bir eğilime işaret ediyor. SONUÇ: Her geçen gün, daha fazla gencimiz öğretilmiyor, eğitilmiyor ve meslek edindirilemiyor ya da yine kayıt dışı istihdam edildiğinden, istatistiklerde görünmüyor. Bu arada, 0-17 yaş aralığındaki çocuklarımızın % 24’ünün de yoksul koşullarda yaşıyor olduğu rapor ediliyor zaten. Bebek ölümlerinde bu ülkeler arasında en kötü durumda olmamız ise maalesef yeni bir durum değil ve süreklilik arzediyor. Her ne kadar dünyanın en büyük 16. ekonomisiyiz diye övünsek de, 80’li yılların ortasından 2000’li yılların ortasına yoksulluk oranlarımız artmış. Gayri safi yurtiçi hasıladan (GSYİH) sağlığa ayrılan pay bakımından OECD

İlim, Cennete giden bir yol, gurbette arkadaş, yalnızlıkta sırdaştır. İlim, iki cihanda kurtuluş, düşmana karşı siperdir. İnsan için haya, gözler için ziya (ışık) dır. İlim öğrenmek ve öğretmek çok mühimdir. Kur`an-ı kerimde buyuruldu ki: - Allahü teâlâ ilim verdiği Âlimlerden de Peygamberlerden aldığı misâk gibi, ilimlerini saklamayıp insanlara açıklamaları için, söz almıştır. Bir öğrencinin ilim öğrenebilmesi ve doğru yolu bulabilmesi için, bir öğreticiye ihtiyacı vardır. Çünkü hadis-i şerifte, İlim üstâddan öğrenilir, buyuruldu. Irmak kenarında yürüyen bir âmânın, rehberine tutunduğu gibi, öğrenci de öğretmenine sarılmalı ve her haliyle onun sözünü dinlemelidir. Öğretmen hakkı Ana - Baba hakkından üstündür. - İki şey sizde varsa hiç üzülmeyiniz! Biri, bu parlak dînin sahibine uymak, ikincisi, ilim öğrendiğiniz zâtın büyüklüğüne inanmak ve onu sevmek. Öğreten zâta uymak, insanı çok şeylere kavuşturur. Ana-Baba çocuğunu dünya ateşinden koruduğu gibi, Peygamber Efendimiz de ümmetini âhiret ateşinden korur. Âhiret ateşinden korumak ise daha mühimdir. Bu sebeptendir ki , Öğretmen hakkı, Ana-Baba hakkından üstündür. Ana Baba geçici olan şu hayatın varlığına, Öğretmen ise, ebedî saâdetin teminine vesiledir. Öğretmen demek, ilimleri öğreten kimse demektir. Öğretmenin hakkı çoktur. Öğretmenini görünce hürmet etmeli, önünden yürümemelidir. Ondan önce söze başlamamalı, yanında sesini yükseltmemeli ve lüzumsuz şeyleri konuşmamalıdır. Hastalanınca evine gidip hâl ve hatırını sormalı, ziyaretini terketmemelidir. Hizmetini severek yapmalıdır. Öğrencinin, malı makâmı, şöhreti öğretmeninkinden çok olsa da, yine ona karşı tevâzu göstermelidir. Kısaca her yerde rızâsını gözetmelidir. Kendisini azarlarsa nasihat bilmeli, incinmemelidir. Yakınlarına ve akrabalarına da hürmet etmelidir.

ülkeleri arasında Meksika’dan sonra, % 6 ile sondan ikinci, eğitimde ise % 3.8’lik oranla son sıradayız. Her 1000 kişi başına düşen doktor sayısı bakımından ise, maalesef en kötü durumdaki ülkeyiz. GSYİH’dan bilim ve teknolojik alana ayrılan kaynaklara baktığımızda % 1’in altında kalan iki ülkeden biri yine biziz, merak ettiyseniz diğeri Polonya.

Bir yerde öğretmenini kötüleyen olursa, mümkünse onları susturmalıdır. Öğrenci ilmi ile kibirlenmemeli, bilgiçlik taslamamalıdır. Her zaman Öğretmenini sevmeli, onun öğütlerini, bir hastanın uzman doktorunu dinlemesi gibi, dinlemeli ve kabul etmelidir. Dâima öğretmenine karşı mütevâzı olmalı, ona hizmeti bir şeref bilmelidir. Hazret-i Ali`nin “Bana ilimden bir harf öğretenin kölesiyim” buyurması, öğretmene hürmetin önemini göstermektedir. Bir harften maksat, ilimden bir meseledir. Âlimler buyuruyor ki: İlim öğrencisi, ilme ve ilim öğreten Öğretmenine hürmet etmedikçe, öğrendiği ilmin faydasını göremez! Ulu önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk de, eğitim öğretime büyük önem vermiş ve kadın erkek demeden herkesi okumaya ve ilim yolunda ilerlemeye yönlendirmiştir. Karanlık çağlardan gelen ülkelerin çağdaş yaşama ve ilme verdiği değer ve gelişme karşısında, ülke olarak bizim daha da ileri gitmemizi, onlardan geri kalmamızı istemiştir. Eskiye yönelik bilgi ve yaşam biçimini, çağdaş bir eğitimle birleştirerek daha da zenginleştirmek gibi yüce ve gerçekçi, bir o kadar da gerekli hamleler yapmış, insanımızın yolunu açmıştır. Bu algısı ve yeteneği yüksek bireylerimizi eğitime yönlendirerek öğretmenler önderliğinde yeni ufuklar açmışlardır. Atatürk, Öğretmenler! Yeni nesil, Sizlerin Eseri Olacaktır ! diyerek de bu sorumluluğu onların omuzlarına yüklemiştir. Saygıdeğer ve sevgili Öğretmenimiz, İşte böylesine yüce ve kutsal bir Tanrı mesleğine sahip olan siz değerli Öğretmenlerimizle her zaman iftihar ediyor, gurur duyuyor, Sizi çok seviyoruz. Daha nice değerli ilim insanları yetiştirmeniz dileğiyle Yüce Allah`tan sabır, kuvvet, sağlık ve mutluluklar temenni ediyor, Öğretmenler Gününüzü tüm içtenliğimle kutluyorum.

5

O

Ağabeyciğim, bu önemli günde bu iletiyi göndererek duygularını bizlerle paylaştı. Ben de hiç değiştirmeden sizlerle paylaşmak istedim. Yazıma birkaç özdeyişle son veriyorum. Hayatınızdan bilgi hiç eksik olmasın, sağlıcakla kalın.

Bir millet irfan ordusuna malik olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlar zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin yaşayacak neticeleri vermesi, ancak irfan ordusuyla kaimdir. (Atatürk) Dünyanın her tarafında öğretmenler, insan topluluğunun en fedakar ve muhterem unsurlarıdır. (Atatürk) Eğitimdir ki bir milleti ya hür, bağımsız, şanlı, yüksek bir topluluk halinde yaşatır; ya da milleti esaret ve sefalete terk eder. (Atatürk) Öğretmenler! Cumhuriyet sizden, fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller ister. (Atatürk) Yeryüzünde öğretmenlikten daha şerefli bir meslek tanımıyorum. (Diyojen) Dünyada her şeye değer biçilebilir, ama öğretmenin eserine değer biçilemez. Çünkü, onun eseri her şeydir ve hem de hiçbir şeydir. (Socrates) Öğretmen bir kandile benzer, kendini tüketerek başkalarına ışık verir. (Atatürk) Yeter derecede eğitime sahip olmalısın ki, çevrende insanları gereğinden büyük görmeyesin; fakat bilgeliği sağlayacak kadar da eğitimin olmalı ki, onları küçük görmeyesin.

Metin Şenocak (Ögrenciniz)

(M.L. BOREN)

40 yıl önce ( 17 yaşında) maden işçisi olarak gittiği Almanya’da kendi azmi ve çabalarıyla okuyup, Maden Yüksek Mühendisi olan ve çalıştığı yerde yönetici konumuna geçen çok sevgili kuzenim Metin

Heykeltıraş mermere ne ise; öğretmen de çocuğa odur.

lemlerinden biri olan “İşsizlere ayrılan pay” verilerinde ise Türkiye, sadece binde 3 gibi bir oranla, maalesef yine en son sırada, ilk sıradaki Belçika’nın oranı ise % 3’ün üzerinde.

alıyor. Benzer bir şekilde, “Sınır tanımayan Gazeteciler” örgütünün “Basın Özgürlüğü” kriteri sıralamasında 2010 yılında 178 ülke arasında 138’inci sıraya düşen Türkiye geçtiğimiz 10 yılda bundan daha kötü bir sonuç almamış. SONUÇ: Basın özgürlüğünde içinde bulunduğumuz durum, “ileri demokrasi” iddiasında olan bir ülke için hiç de iç açıcı değil. Basınla ilgili bir diğer sıralama ise gerçekten memleketimiz adına yüz kızartıcı, zira Türkiye’nin dünya birincisi olduğu alan, “halen tutuklu bulunan gazeteci sayısı”. Evet ülkemiz 65 tutuklu gazetecisiyle İran ve Çin’in bile önüne geçmiş durumda.

OECD’nin her yıl yenilediği bir istatistik daha var ve kanımca çok önemli göstergelere işaret ediyor. PISA adındaki araştırma sonuçlarına göre Türkiye, matematik ve fen alanlarında öğrencilerin başarısı açısından sondan ikinci sırayı İsrail ile paylaşıyor, en kötü durumdaki iki ülke ise Meksika ve Şili.

Son olarak, başka bazı kuruluşların yayınladığı son derece ilgi çekici kimi verileri burada paylaşmadan geçemeyeceğim. Uluslararası Saydamlık Örgütünün “2010 Uluslararası Yolsuzluk Algılama Endeksi” verilerine göre, Türkiye, 10 puan üzerinden 4.4 ile, 178 ülke içinde 56. Sırada yer alıyor. ‘’2011 Rüşvet Ödeyenler Endeksi’’ne göre ise, 28 ülke arasında 19. sırayı Tayvan ve Hindistan ile paylaşıyor ki bu da sicilinin pek de parlak olmadığını gösteriyor.

GSYİH’dan sosyal alanlardaki harcamalara ayrılan kaynakları incelediğimizde Türkiye’nin % 10’luk oranı ile, Meksika ve Kore’nin ardından sondan üçüncü ülke olduğunu, en çok kaynağı ayıran Fransa’da bu oran % 28 iken, OECD ülkeleri ortalamasının % 20 olduğunu görüyoruz. Sosyal harcama ka-

Demokrasi yolunda en önemli göstergelerden biri olan “Basın Özgürlüğü”nü ele aldığımızda, Freedom House isimli örgütün «Basın Özgürlüğü 2011: Küresel Medya Bağımsızlığı Araştırması» raporunda Türkiye, 196 ülke içinde 54 puanla 112’inci sırada ve maalesef «yarı özgür» kategorisinde yerini

(Addison)

Yaşama ve özgür olma hakkı başta olmak üzere, tüm insan haklarımızın teslim edildiği ve korunduğu yeni bir yıl dileği ile...


O

6

Objektif Gazete | Aralık / Décembre 2011 * N° 66

FRANSA GÜNDEMİ

Fatih KARAKAYA karakaya.fatih@gmail.com

twitter.com/fkarakaya

Türkiye’den selam getirdim! Bir Kurban Bayramı’nı daha geride bıraktık. Zaman hızla akıp gidip gidiyor. Şöyle bir geriye döndüğümüzde yılların kaybolduğunu fark ediyor insan. Ama sonra tekrar ileriye bakıyor ve unutuyor her şeyi. En son 2010 yazında gittiğim Türkiye’ye bayram vesilesi ile geçen hafta gittim. Bu vesile ile bir kez daha gördüm değişen Türkiye’yi. Belki orada yaşayanlar o kadar farkında değiller ama gerçekten de Türkiye epey yol katetmiş durumda. Aslında bu büyük değişimi görebilmek için Kemal Sunal filmleri de tarihi bir bel-

Fatih Karakaya haberleri

Hırsız tahripçi yakalandı! Fransa’da sürekli meydana gelen Müslüman Mezarlığı tahribi olaylarında bir türlü failler bulunamıyor. Ocak ayında domuz derilerini Müslüman mezarlığına bırakan bir Fransız aynı zamanda DNA izlerini de bırakmıştı. Ancak veritabanında bulunamayan tahripçi, 1 yıl sonra bir hırsızlık olayına karışınca yakalandı. Evine baskın düzenleyen polise karşı hemen teslim olan ve suçunu itiraf eden 48 yaşında ki adam aynı za-

ge olarak kullanılabilir. Hani o filmlerde her gün yapılan zamlar, her gün ekmek, gaz, tüp kuyrukları falan var ya, işte o filmleri artık yapabilmek çok zor. Eskiden gurbetçiler olarak izine gittiğimiz gün ile döndüğümüz son gün arasında bile fiyatlar değişiyordu. Döneceğimiz zaman Türk lirasını son kuruşuna kadar harcıyorduk ki gelecek sene bir değeri kalmaz diye. Ama artık öyle olmuyor, biliyoruz ki bu para 3 yıl sonra da aynı değerde kalacak. 2010’dan önce 2008’de gitmiştim. Gördüğüm kadarı ile fiyatlarda fazla değişim yok, su hâlâ 50 kuruş, mısır hala 1TL! Bazılarınız diyebilir gel bir de kiraları, emlak fiyatlarını sor. Maalesef kapitalist – liberal düzende bu değişmeyen kural Türkiye’yi de vuruyor. Fransa’da son 10 yılda emlak fiyatları %500 artmış durumda. Eskiden Frank döneminde 1 milyon franga yani 150 bin €’ya bir müstakil evi rahatlıkla alabiliyordunuz. Bugün aynı evi 400 bin €’ya alabiliyorsunuz, o eski fiyata da kenar mahalleden 75m² daire düşüyor. Tabii Paris’ten bahsetmiyorum. Çünkü o fiyata Paris’te ancak bir stüdyo alırsınız. Fransa son 5 yıl içinde 24 yeni vergiyi yürürlüğe koymuş, eski vergilerin zammını geçtik. Her 6 ayda bir gaz ve elektriğe zam yapılır. Maaşlar dondurulmuş durumda. Burada yaşayan gurbetçiler biraz daha cesaret etse hepsi dönecek. Türkiye’ye izine gidip gelen hep aynı şeyi söylüyor: “Valla biz buralarda sürünüyoruz, asıl kral gibi yaşayan onlar!” Türkiye’dekiler bu şansı iyi değerlendirip manda aşırı sağcı parti militanı çıktı. Yaptıkları ile gurur duyduğunu ifade eden ve hiç bir pişmanlık duymayan ırkçı adam Fransa’yı İslam işgalinden kurtardığını belirtti. Diğer yandan bir açıklama yapan Ulusal Cephe Partisi yetkilileri olayı kınadıklarını ve militanın partiden atıldığını belirttiler. Bu tür saldırıları asla tasvip etmediklerini ve parti prensiplerine aykırı bulduklarını söylediler. Ancak 2012 Cumhurbaşkanlığı seçimleri yaklaştıkça Müslümanlara karşı üslup da giderek sertleşiyor. Fransa’da İslamofobi hâlâ suç sayılmıyor.

Çöpleri deşmek yine serbest Nogent-sur-Marne Belediye Başkanı’nın aldırdığı bir karar insan hakları derneklerini ayağa kaldırmış ve olay mahkemelik

Trabzonspor 7 Aralık’ta Lille’e Konuk Oluyor Şampiyonlar Ligi 1. Tur B Grubu’nda mücadele eden Trabzonspor, gruptaki son maçında Fransa’nın Lille şehrine konuk olacak. 7 Aralık 2011 tarihinde saat 21.45’te Lille’de oynanacak karşılaşma, Trabzonspor için Şampiyonlar Ligi’ne devam ya da tamam maçı olacak. Şu anda grubunda ikinci sırada olan ve avantajlı bir konumda bulunan Trabzonspor’a, Lille karşısında

info@objektifgazete.fr

biraz daha ileriye yönelik düşünmeliler. Her çıkışın bir inişi vardır. Mesela öğretmen atamalarını bir türlü anlamıyorum. Senede 50 binden fazla öğretmen atanıyor. Fransa’da her sene emekliliğe ayrılan 2 memurdan birinin yerine tekrar memur alınmıyor. Sırf seçim gayesi ile bu kadar memur alınırsa yarın zor günlerde ne olacak? Aynı şekilde üreticilere destek politikası gibi. Fındık üreticisi devlete yüksek fiyata fındık satıyor, devlette yüksek fiyata tüketiciye! Bir insan hem üreticiye destek diye bağırıp, hem fiyatlar niye bu kadar yüksek diye sorabilir mi? Kurbanlıklarda yaşanan tartışmalara ne demeli? Adam kurbanını satamıyor, Et balık-Kurumu aynı fiyata alsın diye yolu kapatıyor! Böyle olursa fiyatlar hiç düşer mi? Yarın araba satıcıları arabamızı satamıyoruz diye yol kapatıp devlet arabalarımız alsın dese ne deriz? Neyse cevabını vermeyeyim. Türkiye’de birçok alanda rekabet yok denecek kadar az. Bu da otomatik olarak fiyatlara yansıyor. Akaryakıtta vergi kıyaslaması yaptım. Arada o kadar fark yok. Fark Avrupa’da rekabetin daha kolay olduğu. Çünkü Avrupa ülkeleri bu konuda güzel adımlar atmış. Mesela Telekom alanında France Telecom’a (Türk Telekom gibi devlet şirketi idi özelleştirildi) diyor ki sen uzun dönemden beri varsın o halde fiyatlarını yüksek tutacaksın ki yeni gelenler senden ucuz yapıp rekabeti oluşturacak! Rekabet konusunda Türkiye’nin Avrupa’dan kopyalayabileceği yasalar çok. Ekonomik gelişmede ise Avrupalılar Türkiye’yi örnek alsın.

olmuştu. UMP’li Belediye Başkanı “toplumun sağlığı” açısından evsizlerin çöpleri deşerek yiyecek toplamalarını yasaklatmış, aksi halde 38 € ceza kesilmesini kararlaştırmıştı. Ancak muhalefetin ve insan hakları derneği LDH’ın kararı mahkemeye taşımasıyla yürütme şimdilik kaldırıldı. LDH yaptığı açıklamada olayı popülist bir politika olarak değerlendirdi ve bazı insanların sırf bu sayede geçinebildiklerini aktardı. Ancak UMP’li Belediye Başkanı karara itiraz edeceğini duyurdu.

Ana okulunda linç edildi! Paris bölgesinde Cergy şehrinde akıllara durgunluk veren bir olay yaşandı. 2,5 ya-

bir beraberlik yetecek. Lille şehrine yakın veya uzak yerlerde oturan tüm Türkler’i ve futbolseverleri Trabzonspor’u yalnız bırakmamaya ve desteklemeye davet ediyoruz. Haydi Trabzonspor, yolun açık, şansın bol olsun…

Tabii bir de insani yönlerimiz var ki hâlâ niye düzelmiyor anlamış değilim. Trafik zaten başlı başına bir sorun. Tek şeritli bir yol nasıl 2’ye çıkıyor, 2’li 4’e çıkıyor anlamıyorum. İnsanlar o kadar sabırsız ki 1 saniye kazanacağım diye hayatını riske atıyor. Eğer bir ülkede bu kadar çok kaza oluyorsa orada bir sorun var demektir. Eskiden yolların kötülüğünden şikâyet ederdik, ya şimdi? İnsanlar artık kendi sorumlu hissetmeli. Ben yalnız değilim, ailem, akrabam dostum varsa başkalarının da var. Ne olur sanki 1 dakika geç gitseniz. Ne olur sanki yeşil yanar yanmaz kornaya basmasanız? Ben daha Türkiye kadar freni patlayan kamyon vakası duymadım. Nereden kaynaklanıyor bu çürüklük anlamıyorum. Türkiye’de gördüğüm diğer bir canlılık da yardım dernekleri idi. Her yerde onları görebiliyorsunuz. Van’a da koşuyorlar, Somali’ye de! Her ne kadar birileri bu milletin yardımseverliğini öldürmek istese de, her ne kadar birileri çamur atmaya devam etse de buralardan giden Kurban paraları fakirler için can kaynağı oluyor. Evet Türkiye’de hayat var. Hangi AVM’ye gitsek hepsi doluydu. İnsanlar hayatlarından memnun gibi. Hayat devam ettiği için de biz gurbete günlük yaşantımıza geri döndük. Orada yaşadığımız Kurban Bayramı ile burada yaşadığımız kurban arasında pek fark göremedik. Aslında bayramları bayram yapanın aile ve dostlar olduğunu anladık. Tek fark orada bol kan ve aynı gün elinize ulaşan et. Burada ne kurbanlığınız görürsünüz ne de ilk gün eti. Yoksa gerisi aynı, onu anladık!

şında ana okuluna giden Oceane adlı bir kız çocuğu yine aynı okulda 5 yaşındaki 4 erkek çocuk tarafından linç edildi. Kızın babası tarafından yapılan açıklamaya göre teneffüs saatinde 4 oğlan kıza “saldırın” diye bağırarak bir köşeye sıkıştırdı ve şiddetli tekme ve tokat attı. Olayı son anda fark eden öğretmen yetişse de iş işten geçmişti. Her tarafı şişen ve moraran kız şoktan ağlayamamıştı bile. Kızının gece kabuslar gördüğünü, yalnız yatmayı reddettiğini ve tuvaletini tutamadığını anlatan baba, Akademiye de kızgın. Kendisine iletilen mesajda kızının istediği okula gidebileceğini söylediklerini söyleyen baba, “Benim değil onların gitmesi gerekir” diyor. Bu yaşta bu çocukları bu kadar acımasız bir şiddete iten sebebin ne olduğu çözülmüş değil.


Objektif Gazete | Aralık / Décembre 2011 * N° 66

info@objektifgazete.fr

geçiyorlar. Sen de çalış, bak yoksa kulaklarını çekerim! Söz ağızdan çıkmıştır bir kere, geri dönüşü yoktur. Öğretmen:“Eyvah, böyle bir hatayı nasıl yaptım” der içinden. Dilinden çıkan ok karşısındaki küçücük sabiyi nasıl da yaralayacaktır şimdi. Pişmanlık içinde tam kendini suçlayacakken çocuk başlar kıkır kıkır gülmeye. Genç öğretmen, çocuğun bu söze gösterdiği tepki karşısında hayrete düşmüştür. Şaşkınlık içinde sorar: - Neden gülüyorsun?

Salih BİRCAN

Birinci sınıf öğrencisi tüm doğallığı ve saflığı ile halen kıkırdarken:

Dersleri Öğretmeni s.bircan1@hotmail.com

- Çok komik, der. Minik öğrencisinin kulak çekmenin bir şiddet olduğunu henüz bilmediğini anlayan öğretmen bir nebze rahatlar ve gülümseyerek:

TOUL Türkçe ve Türk Kültürü

AZADI BEKLEYEN HUYLAR İlköğretim birinci sınıfa giden öğrenciyi öğretmeni çağırır. Bir önceki gün verdiği okuma ödevlerini yazarak okumasını ister. Öğrencilerini bir an önce okumaya geçirmenin heyecanı içinde olan genç öğretmen, çocuğun okumakta her zamanki gibi çok zorlandığını görür. Kendini tutamaz ve şöyle der: -Yine çalışmadan gelmişsin çocuğum. Arkadaşların çok çalışıyorlar ve onlar okumaya

Özgür Köşe

Mustafa KAYA Deprem Gerçeği ve Bazı Sorular Değerli okurlarımız, Bugünkü yazımızda deprem ve yapmamız gerekenleri ele alıp, hep beraber el ele

- Evet, gerçekten komik, der ve öğrencinin velisine bir not yazar. Eğitimin bir sacayağı gibi olduğunu, öğretmen- öğrenci - aile üçlüsünün onun üç temel ayağını oluşturduğunu bilen öğretmen aileyle temasa geçer. Çocuğun öğrenme sürecini zamana yayar. Çocuk sevgi, hoşgörü ve ilgi ortamında sene sonuna kadar okuma yazmayı başarır.

Ben bir öğretmenim bu sevda benim” dörtlüğünü yazar. Bahsedilen o beyaz sayfa çocuktur. Üzerine her gün resim çizdiğimiz, hangi renklere boyamışsak o renklerle dolacak temiz bir sayfadır çocuk. Ailesi olarak boyarız onu, öğretmeni olarak boyarız, arkadaşları olarak boyarız, çevre ve toplum olarak boyarız… Gün gelir bizim tablo çıkacaktır ortaya. Ne çizmiş, ne boyamışsak elbette onu seyredeceğiz tablomuzda. Sınıflarımızda öğrencilerimizin hepsi şen şakrak, barışçıldır. Kimi suskun, içe kapanıktır, kimi konuşkan ve atılgan. Bir bakıyorsunuz en ufak bir çıkmazda ağız dolusu küfürler. Aman Yarabbi! El kol hareketleri gırla gidiyor. Ummadığınız çocuklar dışarıda kavgaya tutuşuyor. Kötülük nedir aslında bilmiyorlar, hele ettikleri küfrün gerçek manasını bileceklerini hiç sanmıyorum. Araştırıyorsunuz. “Senin elin armut mu topluyor, sen de vur.”diyen öğütler, çocuğun yanında rahatça edilen küfürler, izlenen izlettirilen filmlerin içeriği hepsi aile ortamında öğreniliyor ve çocuğun davranışlarına yansıyor.

Bu anıyı asla unutamayan öğretmen, zamanla

İnternet oyun salonlarına uğrayıp bir göz atınız. Çoğu çocuk yaşta olan yeni yetmelerin

olalım istedim. Deprem herkesin bildiği gibi doğal bir afettir, buna kimse engel olamaz, elimizden bir şey gelmez. En son kısa bir süre önce Van’da olan depreme gelince; önce Van’daki depremde ölen tüm vatandaşlarımızın acısını yürekten paylaşıyorum. Hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah rahmet eylesin…Yaralıların bir an evel sağlıklarına kavuşmasını dilerim. Van’daki deprem ilk deprem değil. 1976’da yine Van’da bir deprem olmuştu ve malesef 3840 kişi hayatını kaybetmişti, biliyorsunuz 1939’da Erzincan depreminde 33.000 vatandaşımız hayatını yine kaybetmişti. 1999’da Marmara’daki depremde on binlerce vatandaşımız hayatını kaybetmişti, bunlar sadece birer örnek. Yine 2003’te Bingöl depreminde 300 vatandaşımız hayatını kaybetmiştir. Bingöl depreminde yatılı bir okul yıkılmış ve 80 tane çocuğumuz o okulda hayatını kaybetmiştir. Van’daki en son depremde 100’ün üzerinde öğretmen hayatını kaybetti. Şimdi tam da burada sormak lazım neden ilk once kamu binaları yıkılıyor burada açık ve ne görülüyor ki kamu binalarına yeterli önem verilmiyor. Kimi zengin vatandaşlarımız babasının ve ailesinin ismini taşıyan okullar yaptırıyor,

Allah hayırlarını kabul etsin de, bu okullar depreme dayanıklı olsun, depremlerde ilk olarak bu okullar yıkılmasın. Devlet vatandaşlarını korumakla mükelleftir, ama ne kadar koruyor? Ortada oy kaybetmeyeyim diye yandaş kayırma adam kollama ölmüş inşaat mühendislerinin adını kullanıp binalarına sağlam raporu alanları korumak devlete yakışmaz ve böyle bir devlet böyle yöteciler, bu milleti asla koruyamazlar ve koruyamayacakları da açık ve net ortada. 1999 depreminde müteahhit bir Veli Göçer vardı; onun gibi binlercesi vardı da Veli Göçer’i yargılayıp birkaç yıl cezaevine attılar, ne oldu esas sorumlulular dışarıda keyif sürdü. Van’daki depremde villası sapasağlam ayakta kalan müteahhit Salih’in yaptığı binalar birçok kişiye mezar oldu ama aynı müteahhit Salih’e ve daha bir sürü müteahhite Erciş’te üstün hizmet madalyası verilmişti devletin valisi ve kaymakamı tarafından. Şimdi ben bir vatandaş olarak soruyorum : Van’daki 100 öğretmen başta olmak üzere çürük yapılardan dolayı ölen vatandaşlarımızın hesabını kim verecek? 2003’te Bingöl’de 80 öğrencinin bir okulda ölmesinin hesabını kim verecek? Hesap belli; birkaç günah keçisi bulup Veli Göçer gibi, Salih gibi, İzzet Erişen gibi birkaç kişinin

Baden Bölgesi’de Türk Günleri Etkinliği Öncesi Girişimler Yoğunlaştı Karlsruhe / Hasan BELLİKLİ

mesleğine aşık olur, çocukları tanıdıkça onları daha çok sevmeye başlar ve: “Beyaz bir sayfa karşımda derim Her gün bir resim çizer giderim Gün olur tabloda belirir rengim

Baden Württemberg Eyaleti Başbakanı Winfried Kretschmann, 23 Kasım tarihinde Karlsruhe’ye bir bölge ziyaretinde bulunmuş ve Belediye Sarayı’nda bir konuşma yaparak vatandaşlar tarafından yöneltilen soruları yanıtlamıştır. Başbakan Kretschmann’ın Belediye Sarayı’nda yaptığı toplantı ve resepsiyona Başkonsolosluğumuzu temsilen Muavin Konsolos Mahmut Niyazi Sezgin katılmıştır. Resepsiyon sırasında Başbakan Kretschmann’la görüşen Muavin Konsolos Sezgin, Başkonsolosluğumuzun ve Baden Eyalet Müzesi’nin desteğiyle, Baden bölgesi Türk toplumu tarafından düzenlenen ve 2012’de altıncısı yapılacak olan geleneksel Türk Günleri etkinliğine Başbakan Kretschmann’ı davet etmiş ve etkinliğin açılışını Başbakan Kretschmann’ın yapmasından memnuniyet duyacağımızı belirtmiştir. Türk Günleri’nin açılışını yapmaktan memnun olacağını belirten Kretschmann, tarih ve saat konularında konusunda Başbakanlık ofisiyle irtibat halinde olunmasını istemiştir. Türk Günleri etkinliğinin açılışının Başbakan Kretschmann

7

O

bilgisayar ekranlarında silahlar patlıyor, bombalar ölüm saçıyordur. Sanal aleme dalan çocukların oyunlarda insan öldürmenin zevki ile tatmin olduklarını göreceksiniz(!) İnsan hayatının hiçe sayıldığı, öldürmenin sıradanlaştığı, insanların robotlaştırıldığı, vicdan kelimesinin adının bile anılmadığı oyunlarla neyi öğreniyorlar dersiniz. Bunların yerine merhamet ve vicdan kelimelerini öğretsek çocuklarımıza. Kutsal aile ocaklarımızda onlara kuşların, arıların, karıncaların, balıkların ve böceklerin dünyasını izlettirsek filmlerle. İnsan ve hayvan sevgisi uyandırmaya çalışsak olmaz mı? Akvaryumda beslediği bir balık, saksıda her gün su verdiği bir çiçek olamaz mı? Ve soramaz mı insan, iç dünyasında ne tür renkler var? Dönüp bakamaz mı kendisine? Küfre mi, şiddete mi, sigaraya mı sarılır, içkiye mi bir sıkıntıya düştüğünde, yoksa kimselerin bilmediği gizil bir davranışa mı? Dalgaların sahile bıraktığı kokuşmuş atıklar gibi içimizde birikmiş kötü huylar var. Biz de bir yerlerden öğrenmişiz, alışkanlık edinmişiz mutlaka. Bir aciz anımızda kıyımıza vuruyor, pis kokusunu etrafına salıyor, can yakıyor ve zararı kendimize, yakınlarımıza oluyor, en çok da çocuklara. İçimizde gerçekten azadı bekleyen kötü huylar var. İzlediğim eğitim konulu bir seminerde konuşmacının söylediği şu söz kulaklarımdan asla silinmemiştir. Paylaşıyorum. “Hiçbir yanlışı çocuklarınıza örnek olarak dahi göstermeyiniz.” Hoş bakınız zatınıza. Sevgiyle kalınız.

üzerine yıkıp bitirirler. Oysa esas sorumlular olarak Salih’e madalya verenleri yargılamak lazım. Bir de Van’daki son depremde bazı kendisini bilmezler, çıktığı televizyon kanallarında şimdi ağlama sırası onlarda (vs) laflar ettiler; bunlar yeni değil, eskiden beri var, fazla detayına inmek istemiyorum ama şunu da söylemeden geçemeyeceğim: Türkiye’de yaşayan, aynı devlete vergi ödeyen, aynı vatana askerlik yapan Türk, Kürt, Alevi, Sünni, Ermeni, Yahudi, Laz, Çerkes ve diğer ne kadar azınlık varsa herkes eşit vatandaşlık hakkına sahiptir, hiç kimse bu ülkeyi öbüründen fazla sevemez. Tüm duyarlı kurum kuruluşlarla vatandaşlarımızda diğer depremlerde olduğu gibi dayanışma, kardeşlik. eşitlik ön planda olmalıdır. Ayrıca sorulması gereken bir şey de neden Van Valisi, Van Belediye Başkanı ortak hareket etmiyor, halkın seçtiği bir yetkili belediye başkanını devlet neden dışlıyor? Diğer bir soru ise 1999’da yasalaşan deprem vergisini hükümetimizin bakanı açıklıyor, deprem bütçesini duble yola harcadık diyor; neden? Nasıl yapıyorlar? Böyle bir şeyin yorumunu sizlere bırakıyorum… Sevgiyle kalın. m.kaya27@laposte.net

tarafından yapılması hususu takip edilmekte olup, açılışın Başbakan düzeyinde yapılmasının etkinliğin prestijine büyük katkı sağlayacağı değerlendirilmektedir. Öte yandan Karlsruhe Büyükşehir Belediye Başkanı Heinz Fenrich’le de görüşen Sezgin, Türk toplumunun, Belediye Başkanını etkinliklerde görmek istediğini belirtmiş ve Fenrich’i de ayrıca Türk Günlerine davet etmiştir.


O

8

Objektif Gazete | Aralık / Décembre 2011 * N° 66

info@objektifgazete.fr


info@objektifgazete.fr

En guzeli sizin olsun

>>> 06 25 94 20 29

Objektif Gazete | Aralık / Décembre 2011 * N° 66

9

O


O

10

Objektif Gazete | Aralık / Décembre 2011 * N° 66

info@objektifgazete.fr


info@objektifgazete.fr

Objektif Gazete | Aralık / Décembre 2011 * N° 66

11

O


O

12

Objektif Gazete | Aralık / Décembre 2011 * N° 66

info@objektifgazete.fr


info@objektifgazete.fr

Objektif Gazete | Aralık / Décembre 2011 * N° 66

13 O


O

14

Objektif Gazete | Aralık / Décembre 2011 * N° 66

info@objektifgazete.fr


info@objektifgazete.fr

Objektif Gazete | Aralık / Décembre 2011 * N° 66

15

O

Organizasyon Hizmetlerimiz

DJ - Orkestra - Limuzin - Kamera - Fotoğraf Yemek - Dekor - Servis i h Salon Düzenleme ve Temizlik İla u

b Gru

Ücretsiz Palyaço ve Çay - Kahve İkramı

“Organizasyon uzmanlık ister” www.facebook.com/sirma.dekor sirmadekor@hotmail.fr

06 20 61 67 14 ou 06 17 77 65 10


O

16

Objektif Gazete | Aralık / Décembre 2011 * N° 66

info@objektifgazete.fr


Objektif Gazete | Aralık / Décembre 2011 * N° 66

info@objektifgazete.fr

YAYLACIM -Ozan Yusuf Yaylacı’ya ithaf olunur-

Bir ayak vermedin kelam etmedin Nasıl anlatayım sözle yaylacım İlim meclisinde irfan gütmedim Nasıl anlatayım gözle YAYLACIM Bir dostum var gurbet elde yalınız Arı gibi petek petek balınız Unutmaz aslını dostça kalınız Yurdum aynı aynı köyler YAYLACIM Yanmış bağrı düşmez sazı elinden Hak aşığı hakkın sözü dilinden Sever dostu seven dostun gönlünden Her gittiği yerde söyler YAYLACIM Küçük yaştan beri elinde sazı Alnına yazılmış gurbetçi yazı Engin gönüllüdür edemez nazı Saygıda sevgide beyler YAYLACIM Anlaşılmaz her insanın dünyası Yaşamaktır hayatının aynası Hazreti Adem’den toprak mayası Sonunda her işi düzler YAYLACIM

BELLİ DEĞİL

Fani Dünya

Bilmiyom ne biçim zamana kaldık Kalleş belli değil mert belli değil Yeter artık yeter hadinizi bilin Vatan belli değil yurt belli değil Vatanı sevenler hayli telaşta Sever vatanını herkes her yaşta Terk et vatanını gurbete düş de Koyun belli değil kurt belli değil Gurbette vatan acısı başka Sevsene vatanı boşluğa uçma Gel güzel kardeşim haddini aşma Umut belli değil düş belli değil Deve karıncaya bindi gidiyor Hain yine hainliğin ediyor Vatanı sevenin sabrı bitiyor Sabır belli değil zor belli değil Her gün eyvah ile geçiyor günler Bak sana kırk yıldır yabancı derler Vatanı sevenler çektiğini beller Sabır belli değil düş belli değil Ahmet Eraslan’ım yazdım bunları Düşünsene geçip giden günleri Ne de tez unuttun hain dünleri Rota belli değil yol belli değil

Engelleri aşar yürür hak yolda Ne sağında kalır ne de solunda Haykırıyor sesli sessiz sonunda Hak yolunu sonsuz izler YAYLACIM

KARA HABER

Yiğit insan memleketim evladı İçte dışta hep birliği sağladı Geceleri rahman için ağladı Narda kalmaz asla gözler YAYLACIM

Köye kara haber düştü Duydum büyük kaza olmuş Dağda iki çiçek solmuş Felek tam kökünden yolmuş

Alnın açık olsun dik dursun başın İnsan-ı kamilsin olgundur yaşın Gözlerin dolunay hilaldir kaşın Cemalin solmasın özler YALACIM

Köye kara haber düştü Beş kişiden üçü kalmış Sorun kalan bu fertlere Diğer ikisi ne olmuş

Sen ise mevkide mertebedesin Kıdemle yükseldin ol rütbedesin Çağırsam yok demez gelip gidesin Nasıl anlatayım yüzler YAYLACIM

Köye kara haber düştü Bir şoför tünele dalmış Uyan be yüreksiz Fidan Yüreğine kanlar dolmuş

Yanmışsa bir kerre hakkın ateşi Kıyamete kadar bitmez neşesi Vatanda yakılan hakk meşalesi Kıyamete kadar közler YAYLACIM

Fidan ÇOLAK

Şairin saygısı sonsuzdur sana Seni de beni de doğuran ana Bu nasıl ne imiş kızmayın bana Seni anlatamaz sözler YAYLACIM Hasan KARAKAYA 12 06 2011

Ahmet ERASLAN Volgelsheim-Fransa

Furkan Beyaz Futbol Akademisi’nde BEYFA Menajerlik’in sahibi genç menajer Faruk BEYAZ’ın kardeşi Furkan BEYAZ, oynadığı futbolla göz dolduruyor.

17 O

Ölümlüdür bu fani dünya Elbet bitecek bir gün bu rüya Bazi insanlara cennetmiş o güya Ama benim gönlümü almadı Onun işi gücü hep eğlence Güya odur solmayan bir gonca Yardım etmeyen bir varlıktır bence Çünkü dertlere derman olmadı İnsan kul olmazsa mevlasına Maruz kalır dünyanın masivasına Onun dipsiz olan deryasına Kimileri daldı kimileri dalmadı Uymayalım dünyaya o yalana Ruhları çaresizliğe salana Sevdiklerimizi elimizden alana Çoğu onun hayırsız olduğunu bilmedi İnsanı boş heveslere bağlatan Güya her şeyi güzel anlatan Fakiri ağlatan mazlumu ağlatan Çoğu insanın yüzüne gülmedi Dünya fakirin kalbini yakmadı mı? Kötü hallere onu sokmadı mı? Onları mahzun sahipsiz bırakmadı mı? İmdadına ve yardımına gelmedi Dünya güçlü olanları seçti Zayıf olanları hep ezip geçti Mazlumun kanını akıtıp içti Dostu sildi düşmanı silmedi Doğru gerçek olanı yok eder Hakkı kabul etmez reddeder Onun yolunu düşünmez terkeder İnsan onunla aradığını bulmadı Aşık Abdullah dünyaya aldanma Söylediklerine sakın inanma Onun için ağlayıp ateşte yanma Bu dünya hiç kimseye kalmadı Abdullah KELEŞ / 25.11.11 / Lahr / Schwarzwald

Kendisini 3 aydır takip eden teknik adam Giray BULAK tarafından Futbol Akademisi’nin izleme komitesinden geçer not alan Furkan BEYAZ, Akademi’ye girmeye hak kazandı. Forvet hattında oynayan genç golcü, kategorisinde gol krallığına aday durumda. Şu an

oynamakta olduğu klüpte 10 golü bulunan Furkan’ın özellikle sol ayağını iyi kullanması dikkatleri çekiyor. Biz de kendisine başarılar diliyor, yolun açık olsun diyoruz…


O

18

Objektif Gazete | Aralık / Décembre 2011 * N° 66 etkinlik bu sene iki bölümden oluşacak : Yeni Filmler ile Sinema ve Toplum. Yeni Filmler’de izleyeceğimiz yapımlar arasında Mithat Bey’in Saatleri ( Pelin Esmer’in filmi ), Kaybedenler Klübü ( Tolga Örnek filmi ), Oğul ( Atilla Cengiz’den ), Mavi Pansiyon ( Nezih Ünen filmi ), Yavuz Özkan’dan üç film ( İlkbahar Sonbahar, İstanbul’da Aşk, 72. Koğuş ), Gölgeler ve Suretler ( Derviş Zaim filmi ) ve Nuri Bilge Ceylan’ın Bir Zamanlar Anadolu’da isimli filmi.

Türk Sinema Günleri 7 Aralık’ta Başlıyor

desteğe davet ediyoruz

Tolga Örnek’in Labirent isimli filmi Türkiye’de 28 Aralık’ta gösterime girecek ; biz de bunu Aralık sonundan itibaren gösterime sokma olanağı bulacağız.

Strasbourg’un en önemli kültürel etkinliklerinden olan Türk Sinema Günleri’nin 23. versiyonu, 7 Aralık 2011’de tarihî Odyssée Sineması’nda başlıyor.

Bir de, Çağan Irmak’ın Dedem’in İnsanları filmi var getirmek istediğimiz ; bunu da başaracağımızı umuyorum ama henüz netleşmedi.

Bu güzel olayı, her sene olduğu gibi, yaratıcısı ve sinemanın Müdürü Faruk GÜNALTAY ile konuştuk.

Sinema ve Toplum kategorisinde ise Can Dündar’dan 4. Nesil ( Dinin dönüşü isimli belgesel ), Hoşçakal yarın ( Reis çelik ) ve Nefes ( Levent Semerci ) var.

Tüm vatandaşlarımızı

Bu arada, sinemanın yönetimiyle iglili gelişmeleri de birinci ağızdan dinleme şansına kavuştuk.

Bu son filmi özellikle Fransızlar için tekrar göstereceğiz bu yıl. Burada seyircilerin yüzde otuzu Fransız oldu, bundan da çok memnunum. Tabii ki daha da fazla Türk izleyici gelirse daha sevindirici olacak.

İşte Faruk GÜNALTAY’ın anlattıkları… Sinema Günleri Biliyorsunuz Alsace’ta bir Türk düşmanlığı furyası başlamış, hatta arabaların yakılmasına kadar iş ilerlemişti ama geçen sene Türk Sinema Günleri’ne beklenen ilgi ve destek olmamıştı. Bu düşmanlığa karşı biz de geçen yıl bir ay sürdürdük bu filmleri, bu sene de böyle yapacağız. Eskiden anonim, gizli mektuplar gelirken, artık tepkiler açık ve net olmaya; bize gelen kimi Fransızlar « Neden kötü filmleri ( Türk filmlerini kastederek ) büyük salonda oynatıyorsunuz ? » demeye başladılar. Tabii tüm bu mücadelemizde benim ismim örneğin Jean olsaydı, aynı tepkiler olmazdı ! O nedenle ümit ederim ki, böylesi bir konjonktürde, Türk kökenli insanlar bu etkinliğimize yoğun olarak katılırlar. 7 Aralık 2011 – 7 Ocak 2012 tarihleri arasında 23.’sü gerçekleştirilecek olan

En guzeli sizin olsun

Strasbourg’a gelip izleyiciyle buluşacak isimler arasında Can Dündar, Berhan Şimşek ( Hoşçakal Yarın ), Yavuz Özkan, Derviş Zaim, Fadik Sevin Atasoy’u ( Mavi Pansiyon ) zikredebilirim. Şunu da anımsatayım ki buradaki sinema etkinliği, Türk sinemasıyla ilgili dünyadaki en eski etkinliktir ; 23 senedir sürüyor. Odyssée Mücadelesi Eğer benim içinde buluduğum grubun yönetimine devam kararı çıkarsa ( nihaî karar 8 Aralık’ta Belediye Meclisi’nde verilecek ), demektir ki Odyssée kültürel çeşitliliği ve çokluğu savunmaya devam edecek. Bu mücadele çok seviyesizce sürdürüldü karşıtlarımızca ; programasyonla ilgili bir gerekçe bulamadıklarından, başka yönlerden saldırmak istediler. Benim yapabi-

>>> 06 25 94 20 29

info@objektifgazete.fr

leceğim tek yorum, bir Çin atasözünü hatırlatmak olacak : Bilgin ayı gösterdiği zaman, salaklar parmağa bakar… Yani bizim yaptığımızı eleştiremedikleri için, olayı kişiselleştirmeye, kökenime çekmeye uğraştılar. Fransa’nın ve Strasbourg’un genel kültür, hümanist ve Avrupa imajına ters düşen bir davranış bence bu. Bize karşı olanlar çok aktivist ama azınlık bir görüş mü yoksa toplumun değişmesinin bir önayağı mı, göreceğiz… İnanıyorum ki Türk sinemasına yönelik bir pencere açık durmaya devam edecek. Dileğim, Türk kökenli insanların da buna katılmasıdır : hem iyi ve kaliteli film izlemek hem de Odyssée’nin editoryal çizgisini desteklemek için. Kimse zannetmesin ki Türk filmlerinin gösterilmesi kolay bir biçimde kabul ettiriliyor ; hatta bu ortamda gittikçe daha fazla mırın-kırın eden, örtülü bir şekilde karşı koyan güçler aktifleşiyorlar ; bu bilinsin. Odyssée’nin mücadelesine tekrar gelirsek.. Üç tane aday vardı ; bunlardan bizimkisi (Rencontres Cinématographiques d’Alsace), 19 senedir belirli bir tecrübeye ve programasyon politikasına sahip bir dernek. Diğer taraftan, 2010 yılında mevcut olmayan, sırf buraya aday olabilmek için 2011 başlarında kurulmuş diğer iki dernek ( le Troisieme Souffle ve les Toiles de Strasbourg ). Açıkça söylüyorum ki bu iki dernek paravan dernekler ; birinin arkasında Star sinemaları var ( ki şehir merkezinde monopolistik bir durumda olan özel sektöre ait, ticarî mantık güden bir işletme ), diğerininin arkasında ise Paris’te kurulu ama Strasbourg kökenli insanlarla çalışan iki dağıtım şirketi bulunuyor. Star’ın amacı belli : 22 salonluk UGC grubuna karşı 17 salon elde etmek ; kültür kavgası gibi sözler hep paravan. Dağıtım şirketleri ise, dünyanın en eski sinema salonlarından, prestijli, belli bir imaja sahip bir sinemayı müthiş bir değerlendirme platformu olarak kullanabilirler. Durum bu ; şaşırtıcı olan, belli bir düzeyde bir yarışma olacağına, kişiselleş-

tirilerek, çamur atılarak bir mücadele verilmesi. Bunun nedeni olarak da diğer derneklerin sırf kâr peşinde olmalarını görüyorum. Noel ve yılsonu dönemi yaklaştığından, durumu çocuklara has bir masal gibi özetlemek gerekirse, şunu diyebilirim : yaramaz bir çocuk ( eşit özel sektör) bu mekânı oyuncak olarak kullanıyor, bu oyuncağı kırıyor ( yeterince rantabl olmadığından ), 1986’da burası ticarî sebeplerle kapatılıyor ve oyuncağı kültürel bir dernek eline alıp tamir ediyor, hayatiyet kazandırıyor 1992’den itibaren, bir mucizeye imza atıyor. 19 sene sonra, aynı yaramaz çocuk, değişik yüz ve isimlerle, bu oyuncak benim hakkım diye en hafif deyimle arsızca ve seviyesiz şekilde oyuncağı geri almak istiyor ; durumun özeti budur… Türkiye’nin Avrupa’da yeri yok denilen bir ortamda, Odyssée, ki buraya can veren en önemli etkinliklerden biri de Türk sinema Günleri’dir, özel sektörün doymayan kâr hırsına karşı kültürel bir savaş veriyor. Buna tüm Türk kökenlilerin destek vermesini bekliyorum.

Grup TURQUOISE 18 Aralık’ta Odeyssée’de Bölgenin sevilen ve başarılı müzik grubu TURQUOISE da, 18 Aralık akşamı, Can Dündar’ın belgesel filminin galası öncesi, sinema ve müzikseverlere bir dinleti sunacak. Ğrubun şefi Mehmet KABA, Odyssée müdavimleri için çok güzel ve sürpriz bir repertuar hazırladıklarını belirterek, o akşam tüm vatandaşlarımızı sinema ve müzik keyfini birarada sürmeye davet ettiklerini söyledi.


info@objektifgazete.fr

Objektif Gazete | Aralık / Décembre 2011 * N° 66

19 O

SERİ KATİLLER VE SERİ KATİLLER 2 KİTAPLARININ YAZARI FİKRET TOPALLI'DAN GERÇEK SERİ KATİL YAŞAM ÖYKÜLERİ... yoktu ellerinde. Birkaç parmak izi bulundu ancak hiçbir sabıkalınınkiyle uyuşmuyordu. Bölgede yaşayan Katolik cemaati bu korkunç saldırıyla sarsılmıştı. 65 yaşındaki Peder Tomei İkinci Dünya Savaşı’nda Fransa’da Direniş örgütlerinde Nazilere karşı çarpışan bir kahramandı. Cemaat içinde sevilen ve sayılan din adamını kimin ne sebeple böyle vahşice öldürdüğünü herkes merak ediyordu. Bazıları katilin siyah giysilerinden ötürü bu saldırının şeytana tapan bir tarikatın işi olacağından bile şüphe ediyorlardı. Rahibin cenazesine California Eyaletindeki önemli din adamları katıldı. Büyük bir tören düzenlenmişti.

HERBERT MULLIN (4)

“DEPREMİ ENGELLEYEBİLMEK İÇİN ÖLDÜRMEM LÂZIM!” Bir süre sohbet ederek gittiler, yumuşak bir ses tonuyla konuşan Mullin kızın tüm gerginliğini yok ettiğini anladıktan sonra arabayı tenha bir yolda kenara çekti. Bagajdan bir şey alacağını söylemişti. Kendi kapısından indikten sonra kızın tarafına dolaştı, kapısını açtı ve şaşkınlıkla kendisine bakan Mary Guilfoyle’nin göğsüne elindeki büyük avcı bıçağını sapladı. Acıyla öne doğru eğilen kızın sırtına bir kez daha soktu bıçağı. Genç kadın artık hareket etmiyordu.

Herbert Mullin rahibi öldürmekten dolayı pişmanlık duymuyordu ancak babasının bu olayı gazetelerden öğrendiğinde çok üzüldüğünün farkındaydı. Onu teselli etmek istiyordu; bu yüzden bir süre iyi çocuk oldu. Babasının dediklerini yapmaya çalıştı. Martin

Karısı Joan duş almakta olduğu banyodan sesleri duyarak telaşla çıkmıştı, neler olduğunu anlayamadan o da kocasının akıbetini paylaştı. Ancak yeni silahını deneme fırsatı eline geçmedi, Çünkü babası askere yazılma şansını Deniz Kuvvetleri’nde bir kez daha denemesi için ısrar ediyordu. Bu defa karşısına çıkan görevli çavuş Mullin’in tavırlarından rahatsız olduğu için genç adamı kabullenmekte gönüllü değil gibiydi. Ancak Mullin o kadar ısrarcı oldu ki çavuş biraz da başından savmak için başvurusunu onayladı. Çavuş, formun notlar bölümüne de başvuru sahibi gencin son derece istekli, zeki ve motivasyonu yüksek olduğunu belirtmişti. Deniz Kuvvetleri’ne kabul edilmek Mullin için müthiş bir moral kaynağı oldu. Yerine getireceği ödevler olduğuna inancını koruyordu. Şimdi bunları çok daha iyi bir mevkide gerçekleştirebilecekti.

Mullin kiliseye girdiğinde bir hayli sarhoştu. İçerisi boş gibiydi ancak kulak kabarttığında günah çıkartma hücrelerinden birinin içinde rahibin beklediğini fark etti.

Arabayı çalıştıran Mullin tepelere doğru sürdü ve ıssız bir yoldan içerilere saparak boş bir araziye park etti. Kadının cesedini yere uzattı, giysilerini çıkarttı ve boğazından kasıklarına dek av bıçağıyla yardı. Kurbanının iç organlarını çıkartarak bir kenara yığan Mullin dehşet verici “sanatsal otopsi”sini burada uygulamaya başladı. Gördüklerini hafızasına kazıyordu. Herbert’in arazide öylece bıraktığı parçalanmış ceset aylar boyunca bulunamayacaktı, bulunduğunda ise tanımlanabilecek halde değildi.

William Mullin’in en büyük arzusu oğlunun asker olması ve disiplin altına girmesiydi. Belki bu sayede yaşamı düzelir umudunu taşıyordu. Bu yüzden Herbert sırf babasını mutlu etmek adına Sahil Güvenlik merkezine giderek başvuru formları doldurdu. Ancak Aralık ayında yapılan psikoloji testinde başa-

Çavuş, formun notlar bölümüne de başvuru sahibi gencin son derece istekli, zeki ve motivasyonu yüksek olduğunu belirtmişti. Deniz Kuvvetleri’ne kabul edilmek Mullin için müthiş bir moral kaynağı oldu.

2 Kasım’da tüm Katolik dünyasının önemli yortularından olan “ All Souls Day - Bütün Ruhlar Günü” kutlanır. Herbert Mullin o gün erken saatlerde Santa Cruz’un tepelerinde yer alan Los Gatos kasabasındaki bir kilisenin kapısını araladı. St. Maria adlı küçük kiliseye gelme nedeni kendi ifadesiyle “Tanrının bana bir daha öldürme gücü vermemesi için dua etmekti”. Mullin kiliseye girdiğinde bir hayli sarhoştu. İçerisi boş gibiydi ancak kulak kabarttığında günah çıkartma hücrelerinden birinin içinde rahibin beklediğini fark etti. “Eh, madem oradasın, sanırım seni öldürmem lazım..” dedi kendi kendine ve hücrenin kapısını zorlayarak açtı. Yanında getirdiği avcı bıçağını şaşkın gözlerle kendisine bakan rahip Henri Tomei’ye saplamaya başladı. Rahip Tomei daracık hücrede kaçacak yer bulamadığı için Mullin’in acımasız bıçak darbelerinden kurtulamadı, kalbine rastlayan bir darbeyle olduğu yere cansız çöküverdi. Cemaat üyesi bir yaşlı kadın kilisenin kapısın açtığında içerideki kargaşayı gördü, arkası dönük saldırgan elindeki büyük bıçağı rahibe saplıyordu. Kadın can havliyle çığlıklar atarak dışarı fırladı ve yardım istemeye başladı. Yardıma koşanlar içeri girdiklerinde saldırgan ortadan yok olmuştu. Polis, görgü tanığı kadından fazla bir şey öğrenemedi. Siyahlar giyinmiş genç bir adamdan başka bir bilgi

rısız olunca paranoyaları yeniden ortaya çıktı. Deniz Kuvvetleri de kendisine karşı kurulmuş olan komplonun bir parçası olmuştu. Hippileri ve savaş karşıtlarını da suçluyordu, onu alıştırdıkları ilaçlar, kafasına soktukları fikirler yüzünden beyni yıkanmış ve savaş karşıtı olmuştu, bu yüzden de askerler onu istemiyorlardı. Beyninin içinde çınlayan sesler yine artmıştı, “Şimdi sırada yaşamımı mahvedenler vardı: tüm o çiçek çocuklar, barış yanlıları, kafamı yıkayan bu adamlardan intikam alma zamanım gelmişti.” Mullin hedef olarak eski arkadaşı John Hooper’i seçmişti. Hooper hippi felsefesine yakın duran, muhafazakar baskıları takmayan ve kendisi gibi uyuşturucu müptelası bir gençti. Mullin Hooper’in evine büyük avcı bıçağıyla gitti, ancak evde tam dokuz kişi olduğunu görünce yöntemini değiştirmesi gerektiği kararını verdi. Bir silah dükkanına giderek tabanca satın aldı. Formalite icabı doldurulan formun akıl sağlığıyla ilgili sorularına da gerçekleri yazmadı.

Bu moral motivasyonunu etkisi ile 15

kısa bir süre önce şehir merkezine taşındıklarını söyledi ve adreslerini verdi. Mullin tekrar Santa Cruz’a dönüp Western Avenue’daki evi buldu. Oldukça lüks görünümlü bir apartmanın en üst katındaki dubleks daireye taşınmışlardı. Mullin merdivenleri hızla çıkıp zile ısrarla basmaya başladı. Kapıyı açan Jim Gianera eski dostunu karşısında görünce sevindi ve içeriye davet etti. Mullin daha salona girer girmez paltosunun cebindeki tabancayı çıkarttı ve “Bana bir dolu yalan söyledin, beni kandırdın!” diye haykırarak şaşkınlıkla kendisini izleyen arkadaşına ateş etmeye başladı. Gianera yaralanmasına karşın koşarak merdivenleri tırmanıp üst kata kaçmayı başardı. Yatak odasına girmeye çalışıyordu, orada bulundurduğu silahı alıp kendini korumayı düşünüyordu ancak Mullin peşinden geldi, kafasına sıktığı tek kurşunla Jim Gianera’yı öldürdü. Karısı Joan duş almakta olduğu banyodan sesleri duyarak telaşla çıkmıştı, neler olduğunu anlayamadan o da kocasının akıbetini paylaştı. Gianeraların kafalarına sıkılan kurşunlarla ölmüş olmaları Herbert .Mullin’i rahatlatmamıştı, avcı bıçağını çıkarttı ve cesetlere defalarca sapladı. Gianeraların kanlar içindeki cesetleri aynı akşam evlerine gelen Joan’ın annesi tarafından bulunacaktı.

Kadın can havliyle çığlıklar atarak dışarı fırladı ve yardım istemeye başladı. Yardıma koşanlar içeri girdiklerinde saldırgan ortadan yok olmuştu.

Ocak 1973 günü yapılan fiziksel ve psikolojik testleri başarıyla geçti. Ancak iş, geçmişte üç kez uyuşturucu kullanmaktan göz altına alınmış olduğunu onaylayan bir kağıdı imzalamasına gelince bozuldu. Mullin kağıtta yazılanlar gerçek bilgiler olmasına karşın inatla imzalamıyordu. Bu kağıt imzalanmadığı sürece kendisini kabul etmeyecekleri ortadaydı. KATLİAMLAR

Deniz Kuvvetleri’ne katılma arzusu sonuçsuz kaldığında yıkılan Mullin yeniden ailesini suçlamaya başladı. Kendisini doğru düzgün yetiştirmedikleri için onları hakarete varan sözcüklerle eleştiriyordu. Babası artık bu kadarına katlanamayacağını söyleyerek evden ayrılmasını istedi. 19 Ocak günü evden ayrılan Herbert Mullin deniz kenarında kirası ucuz , eski bir apartman dairesi buldu. Yeniden tek başınaydı, içinde biriken öfke giderek kabarıyordu. Ve kafasının içindeki sesler daha yüksek çınlıyordu şimdi. “Barış yanlılarının en tepesindeki herif” diye algıladığı eski okul arkadaşı Jim Gianera’yı öldürmeye karar verdi. Mullin’in karmakarışık mantığıyla Gianera’yı o anda yaşadığı her kötülüğün nedeni olarak görüyordu. Kendisini uyuşturucuyla ilk tanıştıran o olmuştu, bu yüzden beyninin ayarı sık sık bozuluyordu; savaş karşıtı söylemlerle kafasını dolduran da Gianera’ydı, bu yüzden toplumda herkes tarafından dışlanmıştı. Bunlar ve kafasında yarattığı diğer pek çok nedenden ötürü kendisini aldattığına inandığı Gianera’yı öldürmekte kararlıydı. Gianera ve ailesinin Santa Cruz’un dağlarındaki Mystery Point denilen bir bölgedeki ahşap dağ evlerinde yaşadığını biliyordu. 25 Ocak 1973 günü silahını aldı ve arabasına atlayarak dağ evine gitti. Kapıyı Gianera’nın uyuşturucu satıcısı arkadaşı Bob Francis’in eşi Kathy açtı. Karşısındaki adama Gianera’ların

Jim ve Joan Gianera’yı öldürdükten sonra sakince dışarı çıkan Mullin içinin bir türlü rahatlamamış olmasına şaşırıyordu. Ama birden bunun nedenin keşfetti. Sabah Mystery Point’te gittiği kulübede konuştuğu, Gianeraları sorduğu Kathy Francis bu suçlarla ilgili potansiyel bir görgü tanığıydı! Karmaşık kafasında böyle “mantıklı” bir sonuca ulaşması Mullin adına bir başarıydı. Yakalanmamak için geride tanık bırakmamalıydı. Tekrar dağ yoluna çıkmaya karar verdi. Kapıyı açan Kathy Francis Mullin’i tekrar karşısında, üstelik elinde tabancayla görünce korktu. Ancak kaçacak yer yoktu, Mullin kadına ateş etmeye başladı, göğsünden ve kafasında vurulan kadın cansız yere düştü. Aynı anda arka odadan ağlama sesleri ve çığlıklar gelmeye başlayınca evde çocukların da olduğunu anladı. Hiçbir tanık bırakmamalıydı, bu yüzden seslerin geldiği odaya girdi ve ranzalarının üzerinde birbirlerine sarılmış ağlayan 9 yaşındaki David ile 4 yaşındaki Deamon’u da acımasızca vurdu. Yine gözü kararmıştı, öldükleri kesin olmasına karşın kurbanlarına defalarca bıçak saplamayı da ihmal etmedi. Her taraf kan içindeydi, sessizce dışarı çıktı ve arabasına atlayıp kente doğru sürmeye başladı. ( Devam edecek )


O

20

Objektif Gazete | Aralık / Décembre 2011 * N° 66

S i z d e n b i r i...

Bu yıl da, bekleme salonuna kurduğumuz uzun masayı çam dallarıyla süsleyip, araya da iyiliksever kişi ve kuruluşların yılsonu sebebiyle armağan ettikleri reçel veya bredele (Noël pastaları) poşetlerini serpiştireceğiz. Arkasından sıcak bir yemek... ne olursa olsun, yeter ki sıcak olsun.

Albera Meynioğlu Bir yıl da böyle geçti... Yeni yılı daha dün gibi kutlamıştık. Eskidi bile. Yenisini karşılamaya da şunun şurasında bir ay kaldı. Çoğunluğumuz yeni yılı nasıl karşılayacağı telaşına şimdiden girmiş durumda. Kimimiz renkli, müzikli televizyon programları eşliğinde ailece veya dostlarıyla, kimimiz de özel yılbaşı programlarının düzenlendiği otel ve restoranlarda sabahlara kadar dans ederek karşılayacak 2012’yi. Mesleğim gereği, yeni yılı birkaç yıldır iş arkadaşlarımla karşılıyorum. Bünyesinde çalıştığım ve evsiz-barksızların barındırıldığı sosyal kuruluşta haftasonu, bayram veya yılbaşı tatili zaten olmadığından bize de bayram günlerinde çalışmak düşüyor. Böylesi bir günü ailesi ve dostlarıyla kutlama imkânı hiç bulunmayan bu şanssızların yılsonu programını biz çalışanlar, eldeki imkanları zorlayarak olabildiğince güzel bir şekilde hazırlamaya çalışıyoruz her defasında. Alışılagelen yemek saatlerinden farklı, biraz daha renkli, biraz daha sıcak bir ortamda oldukça sade bir şekilde.

ÇİÇEK PASAJI

Basri ÇİÇEK

cicekbasri@hotmail.fr

GURBET + BEDELLİ = OLDU İKİ MİSLİ BEDEL

Sayın okurlarım,

Daha önce bütün Türk milleti için geçerli olan önce vatan sözü tarih oldu. Hadi gözümüz aydın. Onun yerini önce otuzbin aldı. Buraya kadarını anladık da ben eşitlik ilkesini anlamadım. Anayasanın 72nci maddesi. Fukara ile zengin ayrımı oldu. Nerde eşitlik? Bedelli askerlik için, biraz öncelere dönelim. Seksenli yılların başında o zamanın hükümetleri tarafından sadece Avrupa’da üç yıl çalışma ve oturma iznine sahip olan Türk gençlerine kolaylık sağlanması ve çalıştıkları işlerini kayıp etmesinler, yurtlarından ayrı kaldılar, bari evli olanlar için söylüyorum, çocuklarından

Belki inanılması zor gelebilir ama, çoğunluk yılın tek sıcak -iki- yemeğini yalnızca bu dönemde yer. Eğer şanslıysalar... hayırsever bir-iki müzisyen eşliğinde müzik dünyasına bir de yolculuk yaparak.

info@objektifgazete.fr

Victor Hugo Aile ve Sosyal Merkezi yoneticileri, bana: “Türkler nerede, neden faaliyetlerimize katılmıyorlar?” diye sormuşlardı.

Ünlü Fransız filozof, yazar ve ansiklopedisti Diderot (1713, Langres/1784, Paris) felsefenin temel amacı nedir sorusuna şu yanıtı getirmiş :

“Türkleri yapılan sosyal ve kültürel faaliyetlere getirmek için iyi metodlar kullanmamışsınız anlaşılan!” yanıtını vermiştim.

«İnsanları bir düşünce alış-verişiyle ve karşılıklı yardımlaşma yoluyla birbirlerine yaklaştırmak»

Çok geçmeden haklılığım ortaya çıktı. Türk yurttaşlarımız düzenlenen mutfak atölyelerine, toplantılara, müzikli ve şiirli gecelere koşarak geldiler.

Karşılıklı yardımlaşma...

Hatırlıyorum, bundan birkaç yıl önce değerli saz ve söz sanatçımız Hıdır Kutan beni kırmayıp böylesi bir programa katılmayı kabul etmişti.

Ecrivains Mahallesi’nde yasayan Türkler birkaç yıldır, yaşadıkları muhitte neler olup bittiğiyle yakından ilgileniyorlar. Bunda hiç şüphesiz hem düzenlediğimiz sosyal ve kültürel faaliyetlerin içeriği, hem de iletişimin kalitesi önemli rol oynuyor.

Program arasında, boynuna taktığı kravatı dinleyicilerine göstererek : « Aslında ben kravat takmayı seven biri değilim ama, bu akşam bu kravatı sizler için özellikle taktım... » demişti, içtenlikle ve onlara ne denli değer verdiğinin altını çize çize...

Bugün, yaşadıkları ortamın sosyal ve kültürel etkinliklerinden haberdâr olmayı ve yeni etkinliklerin düzenlenmesini istiyorlar. Fikrimce bu, yabancı kökenliler için yurttaşlık alanında atılan en büyük adımlardan bir tanesi.

Hıdır arkadaşımız, elinde bağlamasıyla bir hayli gözyaşı döktürdü o akşam. Orada bulunan herkesi müziğin kanatlarında Anadolu’ya taşıdı adetâ.

Derneğimizin gönüllü kadınları sayesinde bügün, Schiltigheim/Bischheim Ecrivains Mahallesi’nde Anadolu gözlemelerini bilmeyen neredeyse kalmadı (Mahallenin en aktif kadınları diyebileceğim Döne ve Derya Sarıyıldız’a değerli çalışmaları için, burada özellikle teşekkür ediyorum).

….............. 20 Kasım Pazar günü Victor Hugo Aile ve Sosyal Merkezi’nde kültürlerarası bir kahvaltı vardı. ADERSCIS her zamanki gibi peynirli ve kıymalı gözlemeleriyle kahvaltıya gelenleri sevindirdi. Derneğimizin gönüllü kadınları Pazar günü sıcacık yataklarını bırakıp sabahın 8’inde işe koyuldular her defasında olduğu gibi. Schiltigheim Belediye Başkanının ve ekibinin de bulunduğu kahvaltı hiç bu kadar rağbet görmemişti.

Grup Turquoise, sevgili Mehmet Kaba arkadaşımızın önderliğinde kültür merkezlerine, Bölge Meclisi’ne ve hatta kiliselere kadar girip, Anadolu’nun felsefe ve müziğini oldukça güzel bir şekilde tanıtıyor. Yunus Emre, Pir Sultan Abdal, Hacı Bektaş gibi Anadolu ozanlarının kardeşlik ve sevgi mesajlarını Fransızlara kendi dillerinde iletiyor. Bundan daha etkili bir tanıtma programı olabilir mi?

Karşılık beklemeden zamanından, emeğinden ve ekmeğinden bölüp vermek ve paylaşmak. Bunu bir tarikat, mezhep, din veya milliyet adına değil de “insanlık” adına yapmak. Ve, böylesi asîl bir amaç için kendi kişisel ve ailevî sorunlarını bir kenara bırakıp yorulmaksızın çalışan gönüllüler... 5 Aralık 2011, Dünya Gönüllüler Günü. Bu özel gün vesilesiyle, başkalarının imdadına koşan, kardeşlik, barış ve sevgi üzerine kurulu bir toplum için uğraş veren tüm gönüllü çalışanlara kocaman bir TEŞEKKÜR etmek istiyorum. Toplumsal hayatın bu kanatsız melekleri varoldukça, insanlık kelimenin tam anlamıyla “insanca” yaşamaya devam edecektir. .............. Eski yılı geride bırakıyoruz. Yeni yıl ? Onun için endişelenmeyin, o nasıl olsa gelecek. Fikrimce önemli olan, yeni yıla nasıl girdiğimiz değil eski yılı nasıl bıraktığımız. Siz ne dersiniz ?! Sağlıcakla kalın. Aralık 2011

Ecrivains Mahjallesi’nde gönüllü olarak çalışmaya başladığım ilk zamanlarda, ayrı kalmasınlar diye bir kanun çıkardılar. Bence günün şartlarına göre olması gerekeni yaptılar, 10 bin Mark karşılığı ( diğer ülke paraları mark tutarı kadar) ve yine de 52 gün kadar temel eğitim, ardından askerliği yapmış saydılar. Daha sonra bu süreyi 21 güne indirdiler. Euro cinsinden bugüne kadar geldi. Şimdi ne oldu da Avrupa’dakilere bu miktar iki misli olarak giydirildi. Ya da şöyle diyelim. Mücahit ve müteahhit, bürokrat çocukları ölmesin diye çıkarılan bu kanuna Avrupa’dakiler niye dahil edildi ? Eşitlik ilkesi için olsa gerek… Hani bizlere bir katkıları olsa gam yemeyeceğiz. O da yok. Vermeden almak Allah’a mahsus. Fakat buldular bir yol, mahalle ağzıyla söyleyeyim Amarika’dan iyi. Nasıl olsa bakanlar milletvekilleri açıkladılar bugüne kadar sizlere para makinası olarak baktık, sizleri ihmal ettik diye. Sakıncası yok onu da sineye çektik. Sıkı durun eşitlik ilkesine gelince, Türkiye’dekilere niye 30 bin de size 25 bin kadar. Kanun koyucu iyi düşünmüş. Bu adam kalkıp bu fiyatı protesto etmesin. Olur ya Avrupa’da bir yerlerde denk geliriz de gösteri ve protesto ile karşılaşırsak, polisin orada tutuklama ve gözaltı yapma olasılığı olmadığından, gençler konuşursa savunmamızı yaparız. Sizi gözettik işte Türkiye’dekiler hep otuzbin ödüyor diye. Şimdi soralım sayın kanun koyuculara, vicdan-ı ret olacak, olmayacak derken, sayın Başbakan açıkladı, gündemimizde yok. Bu sefer eline silah almak istemeyenler dahil bakaya kalanlar otuzbini verdiklerinde, git-

mek istemeyenler zaten gitmeyecek. Zengin çocukları nasılsa bir yolunu bulup bir şekilde bahaneler veya öğrenim durumu alıp otuzunu bekleyecek. Türkiye’de olmasa bile bütün imkanlarını kullanıp yurt dışında köfteden bir okula kayıt yaptırdı mı! olay tamam. Bu durumda cemmaat okulları zaten devrede olmayacak mı? Ben olasılıklardan bahis ediyorum. Peki onları kurtarmak için gerçek gurbetçilerin bedelini ikiye katlamak hangi akıl işidir anlamış değilim. Aloo, Euro kalmadı. Kat karşılığı olsa olmaz mı? Yeşil sermaye hepsini tokatladı. Kaldı ki şimdiki Avrupa o bildiğiniz Avrupa değil artık. Bir genç onbin Euroyu evliyse biriktirmesi güç de, evli değilse en az üç senede ancak o da sıkı bir bütçe uygulamasıyla. Hani hep gelen devlet büyükleri asimile olmadan entegre olun diye söylüyorlardı. Bu durumda ben vatandaşlıktan hep çıkıyorum derse nasıl olacak. Nasıl olsa çoğunun çift pasaportu var. Buyurun burdan yakın. Her şeye maddî olarak bakmak zorunda mıyız ? Bir de manevî yönü düşünülemez mi? Kapitalist düzen her gün başka gelir kapısı nasıl olsa bulur. Eşitlik ilkesi olarak 9 ay önceki döviz kuruna bakarsak şu anda yüzde otuzlara varan döviz kurundaki artış nasıl olsa 9 ay sonra bir yüzde otuz daha artırılarak eşitlenir, merak buyurmayın. Ha bu arada biraz internetten vatandaşın ne düşündüklerine takıldım. 30 bine üniversite diplaması da verirler mi? Nasıl olsa çakma proflar çoğaldı! neden olmasın. Her fukara asker doğar. Sen şehit oğlusun incitme atanı,

ver otuzbin lira fukara kurtarsın vatanı. İki kişi bir bedelliye girsek olmaz mı? Otuz bin çok yüksek, o paraya altı tane öküz alıp çalıştırsak iki mislini kazanırız. Bankalar bonus karta altmış taksit yapar mı? Hayatı kurtarmak için son şans. Neyse geçelim bunları, işin ciddiyeti daha vahim. Her gelen şehit cenazesinde bağrı yanık anne « Yoktu oğlum otuz bin ne yapalım, fukaralığın gözü çıksın » derse, bugün yasaya evet diyen politikacıların o anda ne yapacakları da merak kornusu. Ben iddia ediyorum, eğer akan kanı durdursunlar. Onların telaffuz ettiği 400 bin rakamı değil, kırkbin bulamazlar. Ne yapacaksın büyüklerimiz ne yapsa bizler için yaptığından bahseden bir toplumda bunlar artık olağan hale geldi. Olan gurbetçi ile Burdur esnafına oldu. Kışladan kantin alanlar, fotoğrafçılar, kısaca tümü kepenkleri kapamak zorundalar. Her Burdur’a giden gurbetçi bedellinin hiç bırakmasa 500 Euro bıraktığını hesaplarsak, bu da senede 4 dönem olarak hesaplandığında, dönemde ortalama beşbinden etti mi sana yirmi bin bedelli, bunu da 500 Eurodan hesaplarsak yılda on milyon Euro gelir kapısından mahrum oldular. Yandı gülüm keten helva. Bir sonraki sayıda buluşmak üzere hoşça kalın.


info@objektifgazete.fr

Objektif Gazete | Aralık / Décembre 2011 * N° 66

21 O


O

22

Objektif Gazete | Aralık / Décembre 2011 * N° 66

info@objektifgazete.fr


info@objektifgazete.fr

Objektif Gazete | Aralık / Décembre 2011 * N° 66

23 O


O

24

Objektif Gazete | Aralık / Décembre 2011 * N° 66

info@objektifgazete.fr


info@objektifgazete.fr

Objektif Gazete | Aralık / Décembre 2011 * N° 66

25 O


O

26

Objektif Gazete | Aralık / Décembre 2011 * N° 66

info@objektifgazete.fr


info@objektifgazete.fr

Objektif Gazete | Aralık / Décembre 2011 * N° 66

27 O


28

Objektif Gazete | Aralık / Décembre 2011 * N° 66Önemli Telefon Numaraları info@objektifgazete.fr Fransa ve Almanya’daki

T.C. Strasbourg Başkonsolosluğu

Servislerimizin doğrudan(direkt) numaraları (14:00 - 17:00 arası)

Santral N° Fax N°

03 88 36 68 14 03 88 37 97 39

Danıșma

03 88 36 68 14 03 88 24 74 44

Pasaport ișlemleri

03 88 24 77 33 03 88 24 77 31

Nüfus ve Doğum ișlemleri

03 88 24 77 35

Cenaze ișlemleri

03 88 24 74 06

Askerlik ișlemleri

03 88 24 74 09 03 88 24 74 06

Noter ișlemleri

03 88 24 77 32

Çifte Vatandaşlık ișlemleri

03 88 24 74 06 03 88 24 74 09

Doğum, Evlenme, Ölüm, Kayıt ve Ehliyet

03 88 24 77 32

Vize ișlemleri

03 88 24 74 43

Tebligat-Kasa

03 88 24 74 42

Eğitim Ataşeliği

03 88 52 97 09

Çalışma Ataşeliği

03 88 37 14 27

Din Hizmetleri Ataşeliği

03 88 36 86 44

T.C. Paris Büyükelçiliği

01 53 92 71 12

T.C. Paris Başkonsolosluğu

Av. Kons. Nezdinde Türkiye Daimi Tems. Fransa’nın İstanbul Başkonsolosluğu Fransa’nın Ankara Başkonsolosluğu

01 56 33 33 33 03 88 36 50 94

0090/212 334 87 30 0090/312 455 45 45

T.C. Lyon Başkonsolosluğu

Santral

Passport(Düzenleme) Passport5Uzatma) Askerlik

04 72 83 98 40 04 72 83 98 45 04 72 83 98 51 04 72 83 98 46

Evlenme

04 72 83 98 53

Nüfus

04 72 83 98 47

Güvenlik

04 72 83 98 55

Kasa

Çalışma Ataşeliği Eğitim Ataşeliği

Din Hizmetleri Ataşeliği

Appel d'Urgence Européen

04 72 83 98 52 04 72 74 26 73 04 78 24 33 00 04 78 65 01 21 112

SAMU SOCIAL

115

Enfance Maltraitée

Turizmle İlgili Birimler

119

Strasbourg Turizm Bürosu

03 88 52 28 28

Mulhouse / Basel Havaalanı

03 89 90 31 11

Entzheim Havaalanı S.N.C.F. ( Tren )

C.T.S. ( Otobüs ve Tramvay )

Acil Numaralar

03 88 64 67 67 36 35

03 88 77 70 11 18

Polis

17

Jandarma

03 88 37 52 99

Elektrik

03 88 18 74 00

S.A.M.U. Gaz

Eğitim Ataşeliği

15

03 88 75 20 75

Vatandaşlarımız, karşılaştıkları hukuki ve adli sorunlara ilişkin olarak Başkonsolosluğumuz bünyesinde görev yapmakta olan Hukuk Danışmanımıza Çarşamba günleri 09:00 – 13:00 saatleri arasında bizzat müracaat edebilirler. BİLGİSAYARINIZDAN DOSYALARINIZ MI SİLİNDİ ?

Bozulan PC ve Laptoplarda kalan dosyalar, resim ve videolar geri yüklenir. Format atılan disklerden dosyalar geri alınır. >>> 06 25 94 20 29

0 721-98 44 00

0 721-98 44 027

Çalışma Ataşeliği

T.C. Mainz Başkonsolosluğu

Santral Numaraları Eğitim Ataşeliği

T.C. Stuttgart Başkonsolosluğu

Santral Numaraları Eğitim Ataşeliği

Çalışma Ataşeliği

Merkez Hastaneler

Klinikum Mannheim Klinikum Karlsruhe Klinikum Stuttgart

0 6131-98 26 00

Mannheim Valiliği

Karlsruhe Valiliği

Belediyeler

Mannheim Santral Karlsruhe Santral

Turizmle ilgili Birimler

Mannheim Turizm Bürosu

Karlsruhe Baden-Baden Havaalanı Acil Numaralar

Mannheim

Karlsruhe

İtfaiye

TERCUME, FOTOKOPI TASDİKİ. (Beher sayfa)

11,00 €

0 711-24 07 10

TESPİT VE TUTANAK HARÇLARI

24,00 €

0 621-383-0 0 711-253-00 0 621-293-93 00 0 711-216-25 54 0 621-293-0 0 711-216-0 0 621-10 10 11

DÜZELTME HARCI(İMZA BAŞINA)

RES’EN SENET, BABALIĞI TANIMA SEN. KONSOLOSLUK

0 1805-94 84 44

110

0 711-289-0

0 721-599-0

T.C. STRAZBURG BAŞKONSOLOSLUĞU

hafta içi her gün 08:30-13:00 / 14:00-17:00 saatleri arasında açıktır. Vatandaş kabulü saat 12:00’ye kadar yapılmaktadır.

E-mail: turkcons.strasbourg@mfa.gov.tr

75,00 €

HARÇLARI

İMZA VE MÜHÜR TASTİKİ

14,00 €

İMZA VE MÜHÜR TASTİKİ METNE ŞAMİL

28,00 €

KANUNLARA UYGUNLUK HARCI

14,00 €

BELGE, TUTANAK, ŞERH HARCI (1. SAYFA)

14,00 €

TEREKE MÜHÜRLENMESİ

35,00 €

PASAPORT

HARÇLARI

6 AY UZATMA

25,00 €

1 YIL UZATMA

36,00 €

2 YIL UZATMA

59,00 €

3 YIL UZATMA

83,00 € 117,00 €

4 VE 5 YIL UZATMA DEĞERLİ PASAPORT CÜZDAN BEDELİ NÜFUS CÜZDANI

Stuttgart

4,00 € 10,00 €

MÜKAVELE FESİH HARCI

0 7229 -66 20 00

Stuttgart EnBW-Elektrik ve Gaz

Strasbourg ve çevresi: 06 88 75 14 49 Colmar ve çevresi: 06 03 97 98 58 Mulhouse ve çevresi: 03 89 43 40 43 Metz ve çevresi: 03 87 80 36 43 Mannheim ve çevresi: 06 21 15 32 95

24,00 €

0 711-26 40 57

0 621-290-0

ÇİLİNGİR

14,00 €

GENEL VEKALETNAME(Beher imza)

ÜCRETSİZ

Mannheim MVV-Elektrik ve Gaz

Karlsruhe Stadtwerke-Elektrik ve Gaz

ÖZEL VEKALETNAME(Beher imza)

ACTE DE MARİAGE, ACTE DE NAİSSANCE

0 711-16 66 70

112

Polis

17,00 €

ÜCRETSİZ

0 721-133-0

Stuttgart Santral

Tutarı

İŞLEMİN CİNSİ TAAHHÜTNAME,MUVAFAKATNAME,İMZA TASDİKİ

DOĞUM KAYIT BELGESİ,EVLENME KAYIT BELGESİ

0 721-133-10 10

Stuttgart Valiliği

Stuttgart Havaalanı

0 6131-98 26 027

0 721-974-0

İdari Birimler

EURO ÜLKELERİ T.C. BAŞKONSOLOSLUKLARINDA 2011 YILINDA UYGULANAN HARÇ MİKTARLARI

0 721-85 77 87

0 6131-98 26 031

Çalışma Ataşeliği

04 72 83 98 54

Noter

İtfaiye

T.C. Karlsruhe Başkonsolosluğu

Santral Numaraları

SIHHİ TESİSATÇI İBRAHİM CEYLAN Kanalizasyon ve boru tıkanıklıklarında ve acil durumlarda 24 saat hizmet! Her türlü su tesisat işleri / KAPI AÇMA TEL.: 06 88 75 14 49

O

ULUSLARARASI AİLE CÜZDANI

KAĞITLAR

27,00 € 3,00 € 22,00 €

NOTER KAĞITLARI

3,00 €

VEKALET, PROTESTO, RESEN SENET KAĞITLARI

5,00 €

BEYANNAME

3,00 €

SÜRÜCÜ BELGELERİ

29,00 €

Konsolosluk evinize taşınıyor:

2010 yılında uygulanan harç miktarları dahil her türlü detaylı bilgiyi edinebileceğiniz adres

www.e-konsolosluk.net

En guzeli sizin olsun

>>> 06 25 94 20 29


info@objektifgazete.fr

Objektif Gazete | Aralık / Décembre 2011 * N° 66

29 O


O

30

Objektif Gazete | Aralık / Décembre 2011 * N° 66

info@objektifgazete.fr


info@objektifgazete.fr

Objektif Gazete | Aralık / Décembre 2011 * N° 66

31 O



Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.