Konya Vizyon sayı 15

Page 194

SİNEMA

İTİRAF CENK TAŞBAŞLI

Nuri Bilge Ceylan’ın son filmi “Bir Zamanlar Anadolu’daki Recep İvedik benzeri karakterin başlattığı “metinlerarası gönderme” tartışması şu anki içeriği itibariyle, yani Şahan Gökbakar ile Ceylan, ‘acaba bilinçli bir biçimde kişisel anlamda birbirlerini iğnelediler mi?’ sorusu etrafında döndüğü sürece ciddiye alınabilir bir tartışma olmayabilir. Çünkü sanat yapıtı üreticilerinin kendinden daha önce üretilmiş eserlere, o eserlerdeki karakterlere yaptıkları atıflar, sanat tarihi göz önüne alındığında, sanıldığından çok daha fazla ve yaygındır. Başka bir deyişle yapıtların kendi aralarında konuşması sanatın tarihsel yolculuğu içinde tali değil aslidir.

Bu anlamda Türkiye’nin son 30 yılda yaşadığı toplumsal değişim ve bunun en geniş anlamda medyaya yansıması göz önüne alındığında Recep İvedik-3 ‘te Ceylan’ın “Uzak” filmine yapıldığına hükmedilen gönderme ile “Bir Zamanlar Anadolu” da ki İvedik’e benzediğine hükmedilen karakter, halihazırda, sanıldığından daha uzun süredir devam eden bir “aynı ham malzemeyi işleme” yöntem ve amaç farklılığının tezahürlerinden herhangi biri olma dışında fazla bir anlam taşımamaktadır. Şöyle ki: 1980’lerden itibaren dünyada ve Türkiye’de yaşanan sosyo- politik ve sosyo- ekonomik değişimler ve bunun medyadaki yansımaları kameranın yeri ve açısının değişmesi anlamında hayli köklü değişikliklere neden oldu. Başka bir deyişle, alt sınıfların, köşeye sıkışmışların, hayatla bir kavgası, ondan bir alacağı olduğunu düşünenlerin, durum, umut ve hayallerini iyi-kötü, kaliteli-kalitesiz, elit-avam, ama bir şekilde onların bakış açısından gösteren filmler belirleyiciliğini yitirdi. Bu da “Yeşilçam hissiyatı” biçiminde ifade edilebilecek bir ‘haleti ruhiye’nin kaybolup, yerini, bu hissiyatın tam da karşı cephesinde yer aldığını iddia etmekte tereddüt etmeyeceğim bir duyuş ve algılayış biçimine terk etmesine neden oldu. Hem izleyici profilinin hem de anlatı form ve tekniklerinin değişmesiyle birlikte kuşkusuz. “Yeşilçam hissiyatının karşı cephesinde yer alan bir duyuş ve algılayış biçimi”. Bu argümanı açıklamaya 90’lardan itibaren medyada belirleyici olan ana akım anlatı formlarının kendilerini dizi ve gerçek veyahut “psuedo”(sahte) gerçek kişilerin sorunlarına çözüm bulunmaya çalışılan, genellikle sabah ve öğlen kuşağında yayınlanan “reality show”lar biçiminde ifade ettiğini öne sürerek başlamak istiyorum. Bu iki formun 90’ların ve giderek günümüzün ideolojik atmosferi çerçevesinde içeriği yapılandırma tarzı kamerayı, ya varlıklı insanların yaşadığı mekânlara, onların bakış açısından hayatı gösterecek biçimde yerleştirmek ya da alt sınıfların yanına değil de karşısına koymak oldu. Pekiyi ya sonra? Kırılma noktası da burası oldu zaten. 80 öncesi onların bakış açısından onların hayallerini araştıran kamera bu

194 KONYAVİZYON ◆ EKİM 2011


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.