Anadolu Kıtası-Sayı 20

Page 1

anadolu kıtası • haftalık fikir dergisi • dilde, fikirde, işte birlik

HAFTANIN KONUSU

FARS EDEBİYATI

Derleyen: Eyüp AKTUĞ www.e-aktug.com Anadolu Kıtası Dergisi’nin Arşivi

EKİM 2012 / SAYI: 20


anadolu kıtası • haftalık fikir dergisi

İçindekiler Kaba Hatlarıyla Fars Edebiyatı…........….…..………….....3 Fars Hikayeciliği ve Mitler……………........................…….4 Fildişi Kule: Firdevsî…………………………………...............6 Bir Manzum Destanı: Şehname.……………….………...11  Şehnameden Seçmeler  Hu kumdar ve Hu kumdarlık  Allah  Şehname’nin Etkileri

Farsça’nın Tersi: Ali Şır Nevaı ……………………………15

KULLANIM HAKKI Bu derginin içeriği internet üzerinden derlenmiştir. Herhangi bir telif hakkı ihlali yapıldığını düşünüyorsanız veya yazılar üzerinde hak talep ediyorsanız iletişim adresimize bildirmeniz halinde söz konusu içerik silinecektir.

2


anadolu kıtası • haftalık fikir dergisi

Kaba Hatlarıyla Fars Edebiyatı ran halk edebiyatının başlangıcını, tek devlet halinde yaşayan Hint ve İran halkının milâttan önce 1500'lerde birbirinden ayrılmasın­dan sonraki yüzyıllara götürmek müm­kündür. İran halkının bugünkü İran yay­lasına göçü sırasında karşılaştığı olayla­rın göçe katılanlar tarafından anlatılma­ya başlanması İran halk edebiyatının do­ğuşuna yol açtı. Bir süre günümüz İran'ın­da coğrafî şartların birbirinden ayırma­dığı bölgelerde ortak olarak gelişen bu edebiyat, birbirine uzak veya farklı olaylara mâruz kalan bölgelerde farklı edebi­yatların doğuşuna sebep oldu. Bölgelerin tabii yapısı ve beşerî olaylar zamanla insanların hayal gücünü etkiledi ve göçün hâtıraları dilden dile aktarılırken de­ğiştirilmek ve eklemeler yapılmak suretiyle asıllarından uzaklaşarak yeni bir biçim kazandı. Muhtemelen başlangıçta siyasî, sosyal ve psikolojik bir gerçeği dile getiren olaylar zamanla masal şekline büründü. İran halk edebiyatının ilk örnekleri destanî dönem denilen bu dönemin ürünlerine dayanmaktadır. Bu ede­biyatta evvelâ yaratılışla ilgili efsaneler doğmaya başladı. Önce ilk insan, Cemşîd. Garşasp, Rüstem, Pişdâdiyân ve Keyânîler'le ilgili masal ve destanlar, daha sonra İran şahlarıyla ilgili efsaneler oluş­tu. Ağızdan ağıza, nesilden nesile sözlü olarak aktarılan bu efsaneler Sâsânîler döneminde Hudâynâme adlı bir eserde toplandı. İlk halk edebiyatı ürünlerini ihtiva eden bu eseri İslâmî dönemde Firdevsi'nin yine İran mitolojisi, halk inanç­ları, halk masalları, destanlar ve destanî halk hikâyelerinden faydalanarak yazdı­ğı. İslâm öncesiyle İslâmî dönem arasın­da bir geçiş niteliği taşıyan ünlü Şâhnâme'si takip etti. Sâmânîler devrinden ol­dukça zengin malzemeyi içine alan bu dö­nemden Câmâsbnâme, Artâk Virâznâme, Kârnâmei Erdeşîri Bâbekân, Âyâtkâr-ı Zerîrân gibi eserler günümü­ze kadar gelmiştir. Aynı dönemde nesir halinde de kahramanlık hikâyeleri veya İslâm öncesi konularını ihtiva eden halk hikâyeleri teşekkül etmiş, bunların çoğu daha sonra halk kitaplarına da girmiştir.

İ

3


anadolu kıtası • haftalık fikir dergisi

Fars Hikayeciliği ve Mitler

B

ir çok İran halk hikâyesi, İran'a bağlı bulunan Arap kökenli Lahmîler dönemin­de Arapça'ya geçti. İran halk edebiyatı­nın İslâm'dan sonra da Arap halk edebi­yatı üzerinde etkisi oldu. Nitekim Dîneverî, İbn Kuteybe. Taberî, Mes'ûdî, Seâlibîve Bîrûnfnin eserlerinde İran halk ede­biyatıyla ilgili malzeme vardır. Sâsânîler döneminde İran halk edebiyatı ürünleri arasına Pseudo Callisthenes'in İskendernâme'sinin Pehlevî versiyonu da girdi. İran halk edebiyatında sadece kaba güce dayanan kahramanlıklar değil Ferhad ve Şîrîn gibi aşk kahramanları da ele alınmıştır. Sâsânîler'in son dönemlerinde bu konular çok rağbette idi. Bu arada İran halk edebiyatına bütün İslâm ülkeleri ta­rafından benimsenen "Tâhir ile Zühre", "Behram ve Gülendam", "Yûsuf ve Züley-ha" gibi konular da girmiştir. İslâm dini kabul edildikten sonra "Semek u Ayyâr", "Hamzanâme", "Hâverannâme", "Sindbadnâme" gibi dinî konuları ihtiva eden eserlerin de halk edebiyatı ürünleri ara­sında yer aldığı görülmektedir. İslâm öncesinde destanlar hükümdar­ların etrafında oluşurken daha sonraki yüzyıllarda zulüm gören halkın hakkını aramak üzere veya doğrudan doğruya dağlara çıkan yiğitler yahut eşkıyalar İçin de destanlar söylendi. Böylece Ahmed Han, Avaz Han ve Çambül (Çambil) gibi ki­şilerin adları etrafında şekillenen destanlar ortaya çıktı. Ayrıca Mukanna, Ali Şîr Nevâî ve Nâsır-ı Hüsrev gibi ünlü kişiler için de destanlar vücuda getirildi. İran halk edebiyatı masallar bakımından da çok zengindir. Bu masalların ko­nularının bir kısmı diğer İslâm ülkeleri halk edebiyatlarına da geçmiştir. Ancak bu hususta henüz ciddi bir inceleme ya­pılmadığı için bu ülkelere geçen hikâye­ler ve bunların nisbeti belli değildir. İran masallarında bir yandan devler, periler, ejderhalar ve büyücüler yer alırken bir yandan da çok

4


anadolu kıtası • haftalık fikir dergisi defa hırsız ve kabadayı­larla ilgili günlük olayların ayrıntıları ile anlatıldığı görülür. Bu tür insanlar başa­rılı oldukları takdirde servetle veya bir kadınla ödüllendirilir. Masallar genellikle "semakkâl" adı ve­rilen bir kişi tarafından basit halk diliyle, dinleyicilere çekici gelmesi için de çeşitli jest ve mimiklerle anlatılır. Sade ve süssüz olan bu masalların çoğu aşk, savaş ve tabii felâketleri konu alır. Kahraman­larının hemen tamamı idealize edilmiş faziletli ve yakışıklı insanlarla sonunda cezalandırılan kötü kişilerdir. Kadınlar olağan üstü güzel bir şekilde canlandırılmıştır. Masalların konusunu eski halk rivayet­leri, güneş, ay ve bunların tutulması, çe­şitli hayvan türleri (maymun, yaban do­muzu, köpek, katır) oluşturur; onların gelişmesi ve nitelikleri, konuşmaları ve bunları anlayan Süleyman peygamber gibi kişilerden de söz edilir. Ayrıca şehir­lerin kuruluş ve yıkılışları, kaleler, köp­rüler, kuyu ve çeşme, burç. kule, su ben­di ve kervansaraylarla ilgili hikâyeler de önemli yer tutmaktadır. İran'ın kendine özgü masal koleksiyon­ları yanında Kelîle ve Dimne gibi Hint. binbir gece masalları gibi Arap kökenli sayılanlar da vardır. Bunlardan özellikle ikincisi, aslında erken çağlarda İran halk edebiyatından alınıp şekil değiştirdikten sonra tekrar İran'a dönen Hezâr Eİsâ-ne'den başkası değildir. Sindbâdnâme ve Hâtim-i Tâ'î de yabancı kaynaklardan tercüme yoluyla İran halk edebiyatına kazandırılmış hikâyelerdir. Halk edebiya­tı içinde şehzadelerle ilgili eğitici ve öğre­tici nitelikler taşıyan bir tür daha vardır ki bu türün içine Sâsânîler döneminden kalma enderz veya pendnâmelerle, kâ-bûsnâme ve siyasetnâmeler girer. Siyasî ve içtimaî şartlar İran'da halk hic­vinin gelişmesine de yol açmıştır. Nasreddin Hoca, Molla Müşfiki, Şeyh Behlûl-i Dânâ ve Cuhâ gibi şahsiyetlerle ilgili hikâyelerde yönetimi elinde bulunduranlar hicvedilir. Halk edebiyatı klasik ve modern İran edebiyatını da etkilemiş, çeşitli yazarlar hikâyelerinin konularında olduğu gibi dil ve üslûp bakımından da halk edebiyatın­dan faydalanmışlardır. Safevîler dönemin­de klasik edebiyatın dinî halk edebiyatı ve halk geleneğiyle ilişkileri arttı. Şiîlik ve Sünnîlik mücadelesinde Şiîlik üstünlük sağlayınca dinî yüksek zümre edebiyatı da gelişti. Dinî halk edebiyatı Hz. Ali ve Ehl-i beyt sevgisi etrafında güç kazandı. Hz. Ali'nin savaşları ve çocuklarının başı­na gelenler etrafında yeni destanlar oluş­tu ve bunlar halk dramının ilk safhasını teşkil etti. Bu arada birçok halk mersiye­si ve tâziyenâme yazıldı. İslâmiyet'in ilk dönemindeki dinî olaylar ve şahsiyetlerle ilgili hikâyeler temsiller haline getirildi. İran hikâye ve masal türlerinin yanın­da bir de "terane" adı verilen ve Türk halk şiirindeKi mânileri andıran dört mısralık anonim halk şarkıları vardır, flubâî-ler gibi iki beyitten oluştukları için bunla­ra "dûbeytî" adı da verilir. Özellikle köy­lerde ve kırsal alanda yaşayan aşiret, ka­bile veya diğer toplulukların hafızaların­da nesilden nesile varlıklarını sürdüren ve sevilen bu teranelerin derlenmesine başlanmıştır. Türk halk türkülerinde ol­duğu gibi kafiye düzeni "aaba" ve "aaab" şeklinde olan bu tür çok defa lirik duygu­ları yansıtır.

5


anadolu kıtası • haftalık fikir dergisi

Fildişi Kule: Firdevsı Firdevsî (Farsça: ‫ت و سی ف ردو سی اب وال قا سم ح ک یم‬, d. 940, Tus - ö. 1020 ay.), Samanîler ve Gazneliler dönemleri İran edebiyatının önde gelen Farsi şair. Başlıca yapıtı Şehnâme'yi (60.000 beyitten oluşur; ilk insandan III. Yezdigirt dönemine kadar İran tarihi anlatır) tamamlayınca 1010 yılında Gazneli Mahmut'a sunan Firdevsi, bağlanan aylığı az bulduğu için sultanı ağır biçimde hicvedince, Gazne'den göçmek zorunda kaldı. Bir süre Herat'ta ve Taberistan emiri Şehriyar'ın yanında kaldıktan sonra, Tus'a dönerek orada öldü. Firdevsi'nin soyca bir Dihkan ailesinden olduğu söylenir. Doğum yılı kesin olarak bilinmemektedir. Firdevsî, Gazneli Mahmut'un fikirler aldığı bilginlerden de bir tanesidir. Firdevsi gibi bilginlere Gazneli Mahmut maddi ve manevi yönden destek olmuştur. İran’ın en büyük şairlerinden biri, İran millî tarihi, milli rivayetleri ve kahramanlık anlatılarını sözlü rivayetlerden derleyerek yazıya aktarmasından dolayı 'İran millî şairi' olarak kabul edilen Hekim Ebu’l Kasım Mansur b. Hasan Firdevsî, Samanîler’in henüz Buhara merkezli egemenliklerini sürdürdükleri 940 yılında Tûs şehrine bağlı Taberân kasabasının Bac köyünde dünyaya geldi. Bir köylü çocuğu olan Firdevsî’nin babasının Tûs ırmağından ayrılan Abrahe Çayı kenarında bir dihkân/çiftlik sahibi olduğu bilinmektedir. İranlılar tarafından bir millî şair olarak kabul edilmesi ve olağanüstü derecede sevilmesinden dolayı, hayatıyla ilgili bilgiler, edebiyatçılar, tezkire yazarları, tarihçiler ve kendisini çok seven halk kesimlerinin yaygınlaştırdıkları güzel efsanelerle iç içe girmiş, bu yüzden gerçekler ile efsaneleri ayırmak oldukça güçleşmiştir. Firdevsî hakkında başta Nizâmi-yi Arûzî’nin (ö.1164), Çehâr Makâle, Muhammed-i Avfî’nin (ö. 629/1232), Lübâbu’l-elbâb; Hamdullâh-i Mustevfî’nin (ö.1349), Târîh-i Guzîde ve Devletşâh-i Semerkandî’nin (ö. 1494) Tezkiretü’şşuarâ adlı eserleri olmak üzere birçok kaynakta yer alan rivayetler efsanelerle iç içedir.

6


anadolu kıtası • haftalık fikir dergisi Adı çeşitli kaynaklarda birbirinden farklı olarak “Hasan”, “Ahmed” ve “Mansûr” olarak geçmektedir. Künyesi; “Ebu’l-Kâsım”, lakabı; “Fahruddîn” olan şairin mahlası; “Firdevsî”dir. Künyesi ve mahlası konusunda hiçbir görüş ayrılığı yoktur. Babasının, “Firdevs” adıyla bilinen bir bağın bahçıvanı olması sebebiyle bu mahlası almış olduğu aktarılır. Kaynakların önemli bir kısmı bu büyük şairden 'Firdevsî-yi Tûsî' olarak söz ederken bazı eserlerde mahlası “İbn Şerefşâh” şeklinde de görülür. Babasının adı ise 'Ali', 'İshâk b. Şeref Şâh' ve 'Ahmed b. Ferruh' olarak kayıtlıdır. Ancak hangisinin daha kesin olduğu konusunda bir tercih belirtmek oldukça zordur. Firdevsî, bir dihkân ailesindendi. Bac köyünün ileri gelen ailelerden küçük yöresel toprak sahipleri ve varlıklı aileler olan dihkânlar, aynı zamanda kendilerini, bulundukları bölgelerin mirasçıları, İran millî değerleri ve kültürünün koruyucuları olarak görüyor, çocuklarını İran gelenek ve göreneklerine göre yetiştiriyorlardı. Firdevsî de millî duyguların yoğun olduğu böylesine bir ortamda dünyaya gözlerini açtı ve daha çocukluk yıllarından itibaren İran kültürü ve geleneksel değerlerinin tutkunu olarak büyüdü. Yaşadığı çağın yaygın Fars, Arap ve Pehlevî edebiyatlarında, felsefe ve kelam başta olmak üzere diğer bilim dallarında ileri düzeyde eğitim almış son derece donanımlı bir kişilik olarak ortaya çıktı. Dihkân ailesinden oluşu, varlıklı ve toprak sahibi bir babanın çocuğu olarak refah içerisinde yaşaması birçok tezkirede dile getirilir. Vatanını seven, millî duyguları çok güçlü bir kişilik olduğu da yine hem kaynaklardaki kayıtlardan ve hem de eserinden çok açık bir şekilde anlaşılmaktadır. Özellikle yetiştiği ailenin konumu, onun eğitimine verdiği önemin de etkisiyle milletinin, atalarının tarihini öğrenme ve onu gelecek kuşaklara aktarma arzusu olağanüstü düzeydedir. Öyle ki, bu uğurda bütün mal varlığını bu yapıtı ortaya çıkarmak için çalıştığı otuz beş yıl süresince tüketmiş, öte yandan maddi sıkıntıya düşmesine rağmen sultan saraylarına yönelmemiş, onlardan yardım istememiştir. Firdevsî’nin öğrenim süreci ve hangi alanlarda eğitim aldığı kesin bilinmez. Ancak ünlü yapıtının değişik bölümlerinde anlatımı esnasında verdiği ipuçları ile hakkında yapılan çok sayıdaki araştırma ve incileşmeden; onun yirmi beş yaşlarına kadar hayatını eğitim ve öğrenimle geçirdiği, öğrenim döneminin hemen bütününe yayılmış bir şekilde tarih, İran tarihi ve rivayetleri konusunda derinlemesine çalıştığı, kendisinden önce yine ünlü şairler tarafından kaleme alınmış olan Şâhnâme ve Hudâyname gibi eserler üzerinde yoğun çalışmalar yaptığı anlaşılmaktadır. Bütün bu çalışmalarının temel hedefi de eski İran’ın, İran hükümdarlarının tarihini yazmaktı. Yine ünlü yapıtının içeriğinden hareketle Fars ve Arap edebiyatları konusunda ileri düzeyde öğrenim gördüğü anlaşılmaktadır. Onun İran kültür ve medeniyeti, İran tarihi, İslâmî bilimler, felsefe, yaşadığı çağın yaygın bilimleri konusunda son derece birikimli olduğu herkesçe bilinir. Firdevsî’nin yetiştiği dönemde, İran’ın İslâm öncesi devirlerinde Pehlevî dilinde kaleme alınmış bazı eserler ortaya çıkarılarak yeni Farsça’ya çevrilmeye başlanmış, özellikle III. Yezdicerd’in (salt. 632-651) derlenmesini sağladığı Hudâynâme’ye ya da Arapça çevirisine dayanılarak birtakım Şâhnâmeler yazılmıştı.

7


anadolu kıtası • haftalık fikir dergisi Diğer şairler gibi ilk dönemlerinde değişik amaçlarla gazel ve kasideler yazan Firdevsî, daha sonra yaşadığı çevrenin de etkisinde kalarak eski İran tarihi hakkında bilgi edinmek üzere Pehlevice yazılmış eserlere ilgi duymaya başladı. O döneme ait eserlerden faydalanabilmek için babasından ya da Zerdüşt rahiplerinden Pehlevice öğrenen Firdevsî, şiir yazacak kadar da Arapça biliyordu. Kırk yaşına kadar rahat bir hayat süren ünlü şairin daha sonraki dönemlerinin sıkıntı içerisinde geçmiş olduğu anlaşılmaktadır. Hem Şâhnâme’nin giriş bölümündeki dizeler hem de kendisiyle ilgili bilgilere yer veren eserlerdeki kayıtlar Firdevsî’nin Şiî dünya görüşünü benimsemiş olduğunu, aynı zamanda Mutezile mezhebinin inanç ve görüşlerine yakın durduğunu göstermektedir. Birtakım kaynaklarda özellikle de onun vatan sevgisiyle dopdolu bir milliyetçi oluşundan hareketle Zerdüşt inanışına bağlı olduğu doğrultusundaki aktarımların temeli yoktur. O, güçlü bir inanışa sahiptir, hayatı ve eserleri de açık bir şekilde bunu kanıtlamaktadır. Şâhnâme’de konuları mitolojik ve tarihî akışlarında aktarırken uygun yerlerde anlatımlarıyla son derece uyumlu olarak öğütler, öğüt verici pasajlar, özlü sözleri de yerleştirmiştir. Bu alıntıların önemli bir kısmı eski iran öğüt edebiyatı kapsamında yer alan çok önemli metinlerden aktarmadır. Örneğin Husrev Enûşîrvân (salt. 531-579)’ın ünlü veziri Bozorgmihr’in öğütleri bütün bunların başında yer alır. Firdevsî, başta doğup büyüdüğü şehir Tûs olmak üzere İran’ın değişik bölgelerinden birçok kişilikle dostluklar kurmuştur. Bunlardan bir kısmının adları Şâhnâme’de geçmektedir: bu dostlarından ve yakınlarından özellikle ünlü eserini kaleme alması, kaynak sağlanması ve daha başka konularda destek gördüğü önemli kişilikler şunlardır:  Hüseyn-i Kuteybe/Huyeyy-i Kuteybe: Tûs valisi. Şairin en büyük destekçilerinden biridir.  Alî-yi Deylem/Deylemî: Tûs’un dihkân ailelerinden olan Alî-yi Deylemî ve babası Bû Dulef de şairin kendilerinden destek gördüğü, dizelerinde övgüyle andığı kişiliklerdir.  Ebû Mansûr Muhammed b. Abdurrezâk-i Tûsî (öld. 350/ 961): Tûs valisi. Bu emirin direktifleriyle Şâhnâme-yi Ebû Mansûrî’nin konuları değişik yerlerden toplanarak Firdevsî’nin hizmetine sunulmuştur. Onun özellikle bu derlemeler konusundaki desteğini Firdevsî dizelerinde dile getirir.  Ebû Alî-yi Sîmcûr (öld. 388/998): Samanoğullarına bağlı Horasan emiri. Şâhnâme’nin yazımında şaire önemli destekler sağlamıştır.  Arslan Câzib (IV./X. yüzyıl): Sultan’ın nüfuzlu kumandanlarından biridir.  Nasr b. Sebük Tegin (ö. 412/1022): Sultan Mahmud’un kardeşi. Sultan ile Firdevsî arasında Şâhnâme’nin sunumu için aracılık yapmıştır.  Ebu’l-Abbâs Fazl b. Ahmed-i İsferâyinî (ö. 404/1014): Sultan Mahmud’un ilk veziri. 394-395/1003-1004 yıllarında Sultan ile Firdevsî’yi tanıştırmıştır. Şair son zamanlarında yoksulluk sıkıntısı çekerken yine onun yardımıyla Şâhnâme’yi Sultan’a sunmuştur. Dizelerinde onu övgüyle anar.

8


anadolu kıtası • haftalık fikir dergisi  Ahmed b. Hasan-i Meymendî (ö. 424/1033): Sultan Mahmud’un ikinci veziri ve yakın dostu. Firdevsî’nin muhalifleri ve hakkında dedikodu yaparak onu Sultan’a kötü gösterenler grubunda yer almıştır. Ancak sonraları Sultan’ın Hindistan seferine beraberinde giderken şairin yaptığı işin karşılığını vermesi konusunda sultanı ikna ederek onun destekçisi olmuştur.  İsmail-i Varrâk (ö. 476/1084): Ünlü şair Ezrakî-yi Herevî’nin (V. XI. yüzyıl) babasıdır. Firdevsî Sultan Mahmud tarafından iyi karşılanmayıp Gazne’den ayrılmak zorunda kaldığında altı ay onun evinde saklanmıştır. Firdevsî, tereddütsüz İran’ın en büyük kahramanlık şairidir. Gelişmeleri olağanüstü ifadelerle sahnelemesi, anlatımlarında seçtiği sözcükler, dizelerindeki alabildiğine uyumlu tamlamalar ve son derece ustaca kurduğu cümleler, konulara uygun tasvirler, anlatımları esnasında olayları okuyucunun somut olarak canlandırmasını sağlayan gerçekçi anlatım tarzı, bu türün diğer şairleriyle karşılaştırılamayacak kadar üst düzeydendir. Dizelerinde anlatımı zorlaştıracak kinayeler, kapalı ifadeler, okuyucuyu bıktırıcı, zor anlaşılacak kelimeler yer almaz. Firdevsî, kendisi kahraman yaratılışlı ve eseri de gerçekte kahramanlık anlatısıdır. Onun en önemli özellikleri arasında; özgürlük, yiğitlik ve dürüstlük ön sıralarda yer alır. Milleti ve ülkesinin tarihini, özgürlerin özgürlük mücadelesi çerçevesinde ele alıp yoğun ve heyecanlı duygularıyla dizelerine aktarırken de bütün bunları Rüstem ile simgeler. Özgürlük onun için hayatın temel amacı, namusun kalkanı, varlığın sebebidir. Devletşâh-i Semerkandî, Tezkiretü’ş-şuarâ adlı eserinde Firdevsî ve şiirinden söz ederken: “Hemen herkes, onun İslâm sonrası dönemde İran’ın en büyük şairi olduğu konusunda görüş birliğindedir. O, şairliğin, fesahat ve belagatın hakkını gerçekten vermiş bir söz ustasıdır.” Bunun yeterli ve en önemli kanıtı da ünlü yapıtı Şâhnâme’dir. Onun en büyük olduğunun bir kanıtı da şudur: Fars edebiyatının büyük kaside ustalarından Enverî’nin (ö. 583/1187) kasidelerine Hakânî’nin (ö. 595/1199) aynı türdeki şiirleri eşdeğer olabilir. Sadî’nin (ö. 691/1291) gazellerinin dengi olarak Emîr Husrev-i Dihlevî’nin (ö. 725/1324) gazelleri gösterilebilir. Ancak Şâhnâme’nin bir benzeri henüz yazılamamıştır. Muhammed-i Avfî de benzeri övücü ifadelerden sonra önce Dakikî’nin Şâhnâme yazmaya başladığını, ancak 20.000 beytini tamamladığı günlerde ansızın ölümü üzerine yarım kalan bu işi bitirmek için Firdevsî’nin 60.000 beyitlik bir Şâhnâme kaleme aldığını ve sözün hakkını en güzel şekilde verdiğini ifade eder. Sultan Mahmud döneminin en yetenekli şairi olarak kabul edilen Firdevsî, İran’ın Moğol dönemine kadar yaşamış en büyük şairi olarak bilinmektedir. Bundan da öte Gazneliler döneminin, aynı zamanda hem İran ve hem dünya edebiyatlarının en yetenekli, özgün tarzı olan şairlerinden biridir. İran edebiyatı tarihinde onun tarzı, ayrı bir yerde ve tamamen farklı özellikler taşıyan bir ekol olarak yer almaktadır. Samanîler döneminde yetişmiş olan Firdevsî, İran tarihine ve değerlerine karşı çok hassas bir şairdir. Yaşadığı devrede toplumu oluşturan

9


anadolu kıtası • haftalık fikir dergisi bütün kesimlerce yeniden millîleşme hareketleri başlatılmış olması da bu konuda şairi etkilemiştir. Akla çok önem veren, takiyyeyi asla sevmeyen Firdevsî, İranlı büyük sûfîlerce de son derece güzel ifadelerle övülerek anılır: Şeyh Ahmed-i Câm (ö. 536/1239), Ahmed-i Gazzâlî (ö. 520/1126), İmam Muhammed-i Gazzâlî (ö. 505/1111), Senâî-yi Gaznevî (ö. 545/1151) başta olmak üzere çok sayıda ileri gelen şair ve yazar onu “hekîm: bilge”, “ustâd: hoca ” ve “dânâ: bilgin” nitelemeleriyle övmüşler, büyüklüğünü ifade etmişlerdir. Ahmed-i Gazzâlî’nin, Kunûzu’l-hikme adlı eserindeki ifadelerine göre “O, Muhammed ümmetinin en büyük bilgelerinden biridir.” Öte yandan Fars şiirinin en büyük öncüleri Hâkânî-yi Şîrvânî, Enverî-yi Ebîverdî, Nizâmî-yi Gencevî gibi büyük söz ustalarının Firdevsî hakkındaki “hekîm: bilge”, “ustâd-i sohenâferin: söz ustası /ustad şair”, “hudâvend-i sohen: söz ustası”, “dânâ-yi Tûs: Tûs’un bilgesi”… gibi övgü dolu ifadeleri ve gerçekçi nitelemeleri son derece haklı, yaraşır ve önemlidir. Firdevsî, İran edebiyatında kahramanlık şiir tarzını zirveye çıkaran şairdir. Temelde kahramanlık hikayelerini esas alarak eski dünyanın kökleri çok eskilere dayanan bir milletinin efsanevî tarihini, klasik dönemin gerçek tarihsel seyrini konu almıştır. Firdevsî’nin diğer bir özelliği de bu işindeki samimiyetini, aşkını ve zevkini eserinin her dizesinde açıkça yansıtmasıdır. Firdevsî’nin ortaya koymuş olduğu eser, yaşadığı dönemin sosyal durumuyla ilgili önemli kesitler de aktarmaktadır. O, yaratılıştan sahip olduğu üstün yetenekleriyle hikaye, kahramanlık destanları, trajedi, aşk şiirleri, dekor, diyalog, hareket, tavır gibi ayrı ayrı dalların tamamını içeren, dünya edebiyatı tarihinde benzeri yok denecek kadar az olan bir şaheser yaratmıştır. Kahramanlık sahnelerini ve trajedileri anlatırken izlediği metot o kadar hassas ve dikkatlicedir ki, okuyucu ister istemez olayların yoğun etkisi altında kalır. Firdevsî’nin tasvir gücü de son derece yüksek ve engindir. Tiyatro yazarları gibi sahneleri tasvir ederek duygularını dizelerine döker. Birçok edebiyatçının ünlü Tus’lu bilge Firdevsî’ye vermiş olduğu “millî şair” gibi unvanlar venitelemelerin kendisine ne denli yaraşır olduğu, ünlü yapıtı Şâhnâme’de karşılıklarını bulmaktadır: Olmayacaksa İran olmasın benim için ten, Kalmasın bu topraklarda bir canlı ten. Vatanımız ve çocuklarımız uğruna, Namusumuz, küçük çocuklarımız ve yakınlarımız uğruna, Vatanımızı düşmana teslim etmekten, Daha iyidir hep birlikte gitmemiz ölüme. Firdevsî’nin ölüm tarihi konusunda birbirinden farklı rivayetler vardır. Ancak hem kendisinin Şâhnâme’deki ifadeleri hem de tezkirelerdeki kayıtlar göz önünde bulundurulduğunda 411/1021 yılında öldüğü görüşü yaygın olarak kabul edilmektedir. Şairin talihsizliği ölümünün ardından da yakasını bırakmamış, Râfızî olduğu gerekçesiyle bazıları onun Müslümanlar mezarlığına gömülmesine karşı çıkmışlar, bunun üzerine naşı kendisine ait bir bahçeye defnedilmiştir.

10


anadolu kıtası • haftalık fikir dergisi

Bir Manzum Destanı: Şehname Firdevsi'nin eski İran efsaneleri üzerine kurulu manzum destanıdır. İran edebiyatının en büyük eserlerinden biri olarak kabul edilir. 60.000 beyitten oluşur. Šāhnāmeh ya da Şehname, tarih öncesi zamanlardan başlayıp Sasani İmparatorluğu sonuna dek tüm eski İran krallarını inceler. Bunlar; Keyûmers (Orta Farsça:Kayômart), Hōşeng, Tahmûrâs, Cemşid, Zahhak, Feridūn, Menûçehr, Key Kubad, Key Kâvus, Key Hüsrev, Bahman, Dārā (III. Darius), Iskandar (Büyük İskender), Ardaschir I., Šāpūr I., Hormoz, Bahrām V., Chosrau, Yazdgird III. gibi krallar, ana tema Zabulistan prensi efsanevi kahramanı Rostam (Rüstem), Esfandiār (Goštāsp'ın oğlu) ve Afrāsiab gibi kahramanları ve suçluları içerir. Rivayete göre, Gazneli Mahmut, sarayında Firdevsî’ye tarihî, efsanevî bir çok resimlerle; av ve savaş silahlarıyla süslenmiş mükemmel bir mekân tahsis etmiştir. Firdevsî bunlardan esinlenmiş; özellikle ıssız bağlarda, zümrüt kırlarda gezerek; çimler ve serviler altında oturarak; suların çağıltısını, bülbüllerin ötüşünü dinleyerek bu destanı kaleme almıştır. Edebiyat ve tarih yetkeleri tarafından destan olarak nitelendirilen Şehnâme’nin içeriğinde masalımsı bir hava da sezilir. Bununla birlikte Şehnâme’de mitolojik unsurlar da bir hayli fazladır. Hemen hemen her milletin edebiyatında o milletin tarihiyle ilgili bilgiler veren anlatılar mevcuttur. Sözgelimi; Türk milleti; Oğuz Kağan, Türeyiş ve Göç Destanı gibi, olayları kesin olarak bilinmeyen zamanlarda meydana gelmiş birçok anlatıya sahiptir. Sümerlere ait

11


anadolu kıtası • haftalık fikir dergisi Gılgamış, Ruslara ait İgor, Britanyalılara ait Kral Arthur, Finlilere ait Kalevala, Hintlilere ait Ramayana, Antik Yunanlılara ait İliada ve Odysseia destanları buna dair başlıca örneklerdir.

Şehname’den Seçmeler 930'larda doğmuş, büyük TÜRK Hakanı GAZNELİ MAHMUD ile tanışmış, onun desteği ile TÜRK düşmanlığı yapan eseri Şehnâme'yi kaleme almış olan Firdevsi; bilgili bir zattır. Farsça, Pehlevice ve Arapça bilir. Müslümandır ama, geçmişe özlem duyar. Bu yüzden Fars hükümdarlarının dillerde dolaşan ve başkaları tarafından kaleme alınmış destanlarını toplamış, birleştirmiştir. En önemlisi bunu şiirle yapmış olmasıdır. Böylece ortaya 55.000 beyitlik muazzam bir eser çıkmıştır. Yalnız eserin bu boyuta ulaşmasında, şairin savaş hikâyelerini, mecazlarını birbirine benzer şekilde tekrarlamasının rolü büyüktür. İran'ı yeryüzündeki her şeyden üstün tutan ve bu suretle zamanımıza kadar yansıyan bir İran milli ruhu yaratan Firdevsi, bu tutumuyla övgüye lâyıktır. Bütün edebiyatçılarımız tarafından örnek alınmalıdır... Onunla boy ölçüşebilecek bir tek TÜRK şairi vardır, o da ALİ ŞİR NEVAİ'dir.(1441-1500)

Hükümdar ve Hükümdarlık (Padişah ve Padişahlık) Firdevsi’nin Şehnâmesi’nde padişahı ve padişahlığı yönetimin vazgeçilmez unsuru olarak görürüz. Firdevsi, hükümdarları sadece ülkeyi yöneten kişiler olarak değil aynı zamanda birer lider, önder ve rehber olarak da gösteriyor. İnsanca yaşamayı, giymeyi, yemek pişirmeyi, demirciliği, bina yapmayı, savaş silahları üretmeyi, toprağı işlemeyi topluma hükümdarlar öğretiyor. Hükümdarlar da yalancı dünyaya sahip olmak istiyorlar, ancak herkes gibi onlar da sahip olamıyor(lar). Firdevsi bunu çok sık tekrarlıyor eserinde. Zira dünya saltanatı geçici olduğundan hükümdarların hırsa kapılmamaları gerekiyor. Şehnâme’deki hükümdarlar (iyi ve kötü/düşman) belli nitelikleriyle ön plâna çıkarlar. Şehnâme’deki hükümdarların şu nitelikleri önemlidir:

12


anadolu kıtası • haftalık fikir dergisi • Hükümdar adil oluyor: "Adaletli olmaktan başka bir düşünce olmasın." • Hükümdar bağışlarda bulunuyor: Halkın refah ve mutluluğu için bağışlar yapıyor. Eğer böyle yaparsa Allah hükümdara daha çok yardım ediyor, onun işlerini kolaylaştırıyor. • İyi bir hükümdar aynı zamanda Allah’a iyi bir kul ve dindar oluyor: "Allah’ın dininden ayrılmamaya dikkat et. Çünkü din, insanda iyi düşünceler oluşturur." • Yalan söylememeli: "Yalan söylemek de bir padişaha yakışmaz." • "Konuşması güzel, yüreği aydın, yaratılışı temiz, her mecliste övülmeye değer" biri oluyor. • Hırs hükümdarlar için kötü görülüyor, ya da kötü hükümdarların özellikleri olarak veriliyor. İyi bir hükümdar eğer gururlanmaya başlarsa, bu talihinin ters döneceğine işaret ediyor. Hükümdarları bekleyen en büyük tehlike de bu: Zira bu Allah’a eş koşmaya kadar varabiliyor, bu durumdaki bir hükümdar büyüklük hissine kapılınca herkesin kendisine tapmasını isteyebiliyor, bu durumda da hükümdarın gücü bitiyor. Firdevsi bunu şöyle özetliyor: "Allah’a karşı benlik davasına kalkışınca her şeyi yıkıldı, her işi alt üst oldu." • Hükümdarın en önemli görevi dünyayı kötülüklerden temizlemek, iyiliği yaymak. • Dünyaya adaleti yaymak. Adaletin karşıtı olan zulmü de ortadan kaldırmak. • Hatta hükümdarlara, insanların ruhunu temizleme, kötülere kötülükten el çektirme, nurlandırma gibi görevler de veriliyor.

Allah Klâsik Şark-İslâm düşünce sistemine uygun olarak Şehnâme, akıl ve canı yaratan Allah adıyla başlıyor ve O’na övgü ile devam ediyor. Allah her şeyin üstünde görülüyor ve düşünülüyor. Zaten düşünce de O’nu kavrayamıyor. Allah her şeye gücünün yetmesi bakımından, önemli bir yardım kaynağı. Toplum iyilik ve adalet üzere olduğu, ya da hükümdarlar iyi ve güzel işler yaptıkları zaman Allah yardımı alıyorlar. Gururlanma, büyüklenme ve nankörlük etme gibi, Allah’ın hoş görmeyeceği duygulara kapılınca da hükümdarlardan bu yardımlar kesiliyor. İyiliğin kaynağı olarak Allah gösteriliyor: "Ey şu gökleri döndüren, ey aklın ve sevginin Sahibi! Yeryüzünde bütün iyilikler Senden gelir!" Hükümdarlığın simgesi olan taç ve taht da yine Allah’ın sayesinde yükseliyor. Şehnâme’de dönemin felsefesine uygun olarak Firdevsi’nin de Allah inancı ile ilgili bir tercih yaptığını görüyoruz. Bu tercih, dönemin düşünce sisteminde hangi konuların tartışıldığını göstermesi bakımından önemlidir:

13


anadolu kıtası • haftalık fikir dergisi Ey her zaman bilgiden dem vuran filozof! Ben senin ‘git’ dediğin yoldan gitmem. Allah’ı bir tanımaktan iyi bir inanış yoktur. Sen ister inan, ister inanma. Allah birdir, iyiliği yaratan Allah, senin gözünle gördüğün, aklınla düşündüğün ve yüreğinle duyduğun her şeyden sıyrılmıştır. İşte bu inanıştan şaşma. "Biz, şu kara topraktan, ta parlak güneşe varıncaya kadar, her yerde Allah’ın adaletinin akislerini görüyoruz."

Etkileri Şehnâme’nin Firdevsî tarafından 10. yüzyıl’ın sonunda kaleme alınmasından sonra, Doğu edebiyatlarında Şehnâme yazma geleneği başlamıştır. Pek çok şair, Şehnâme kahramanları etrafında oluşturdukları müstakil eserlerle bu geleneğin yerleşmesini ve devamını sağlamıştır. Türk edebiyatında, Arapça ve Farsça tercümelere dayalı hikâyeler anlatan meddah tipindeki hikâyecilere Firdevsî’nin Şehnâme’sinden hareketle “Şehnâme-hân (Şehnâme) anlatıcısı” denildiğini de görmekteyiz. Evliya Çelebi'de, Şehname'nin Bursa içindeki kahvelerde meddahlar tarafından ezberden okunduğunu anlatır. Osmanlı sahasına baktığımızda, Osmanlı şairlerinin de bu gelenekten oldukça etkilendikleri görülür. Özellikle Divan edebiyatının kuruluş ve gelişme yıllarında bu etki oldukça üst düzeydedir. Şiirde övülen kişiler Şehnâme kahramanlarıyla karşılaştırılmış; bu beyitlerin anlamsal kurguları, yine onlara telmihlerde bulunularak oluşturulmuştur. Şehnâme’nin Divan edebiyatı üzerindeki etkisi bununla sınırlı kalmamıştır. Bazı şairler, Şehnâme’yi manzum veya mensur olarak dönemin Türkçesine aktarmışlardır. Doğu kültürüne ait kimi mitolojik ögeler, imgesel değerleriyle, her devir Türk şiirine kaynak teşkil etmiştir. Özellikle Şehnâme’den etkilenme ve Şehnâmenin kahramanlarından esinlenme, Klasik edebiyatımız içerisinde daha yoğun olarak hissedilmekle birlikte; Halk edebiyatımızın çeşitli anlatım türlerinde (destan, masal, efsane vd.), Halk şiirimizin içeriğinde ve çağdaş Türk şiirinde de sıkça karşılaşılan bir olgudur. Şehnâme, tarihte yaşandığı kabul edilen İran-Turan savaşlarına ve ilişkilerine ışık tutması bakımından da önemli bir kaynaktır. Firdevsî’nin zaman zaman övdüğü, zaman zaman da kendi milletini yüceltme adına küçümsediği Efrasiyâb’ın İskit destan kahramanı olduğu pek çok kaynakta belirtilmektedir.İskitler çoğu araştırmacıya göre irani bir kavim ve Medler arasında absorbe olup kayboldular. 14. yüzyılın sonununda, her nasılsa, Firdevsî epiği, yerini çoğu kez daha kısa benzetme epiklere bırakmıştır. Çoğunlukla “ikinci“ veya “son“ olarak tanımlanan epikler ki bunlar Garšāsp-nāma, Borzu-nāma, Bahman-nāma ve Sām-nāma gibi epikler dahil edilir.

14


anadolu kıtası • haftalık fikir dergisi

Farsça’nın Tersi: Ali Şır Nevaı Nizamüddin Ali Şir Nevai veya yaygın adıyla Ali Şir Nevai Herat doğumlu Türk şairdir. Ali Şir Nevai'nin Çağatayca edebiyatının oluşmasında büyük bir rolü vardır. Çeşitli konularda yazılmış 30'a yakın eseri bulunmaktadır. Eserlerinden bazıları şunlardır: Çağatayca Divan (5 tane), Farsça Divan (5 tane), Çihil Hadis (Kırk Hadis) ve Muhakemet'ül Lugateyn (İki sözlüğün karşılaştırılması)'dır. On beşinci yüzyılda Çağataycanın (Çağatay Türkçesinin) klasik bir yazı dili olarak kimlik kazanmasında Ali Şir Nevai'nin önemi bilinmektedir. Nevai öncesinde ve Nevai’nin çağında, Timurlular devletinde Türkçe yazan sanatçılar azdır. Nevai, Türkçeyi edebi dil olarak kullanmayan, Farsça yazan çağdaşlarına çatar. Çağdaşlarının Farsçanın karşısında edebi dil olarak Türkçeyi yetersiz görmelerini eleştirir; eğer emek verilirse Türkçenin de Farsça kadar, hatta daha fazla anlatım inceliklerine sahip olduğunun görüleceğini belirtir. Bu görüşlerini Muhakemet'ül Lugateyn'de görürüz. Türk dili tarihinde Divân-ı Lügat-it Türk'ten sonra ikinci önemli kitaptır. Hamse sahibi ilk Türk şairidir (hamse 5 mesneviden oluşur). Tezkire sahibidir(günümüz edebiyattaki biyografi): "Mecalüs'ün Nefais". Şehrengiz:Doğup büyüdüğü "Herat" kentinin doğal güzelliklerini anlatır. Şiirleri yaşamının değişik dönemlerine göre sınıflandırıp kronolojik olarak divanında toplamıştır. Farsça'nın resmi dil olduğu, Türk aydınlarının bu dille eser vermeyi hüner kabul ettiği bir zamanda Nevai, Çağatayca'nın Farsçadan üstün bir dil olduğunu savunmuştır. Bunu da eserleri ile kanıtlamış ve kendinden sonrakileri bu yolda eserler vermeye teşvik etmiştir. Türkçe yazdığı şiirlerde kalem adı Nevāī (‫ ن وائ ى‬anlamı "ağlayan") adı altında, Ali Şir Nevai baş yazarların arasında, yazınsal Türk dilleri ailesi yararına büyük değişlik yapmıştır. Nevai kendisi başlıca Çağatay dilinde yazar ve 30 yıllık bir dönemin üzerinde 30 eser üretir, böylece Çağatayca Yazınsal dil olarak çok saygın ve önemli kabul edilmiştir. Nevai ayrıca Farsça yazdığı şiirlerde ise, Farsça dilinde (‫ ; ف ان ى‬Fāni kalem adı altında, anlamı Arapça "fena" sözünden: yok oluş; mecazi mânâsı ise Allah'ın aşkıyla kendinden geçme, yok olma veya

15


anadolu kıtası • haftalık fikir dergisi "gelip geçici"), Arapça ve Hintçe çok daha az bir sayıda eser yazmıştır. Ali Şir Nevai'nin en çok tanınmış şiirleri onun dört divan'nında, veya kabaca 50,000 şiir koleksiyonu bulunur. Bedâiü'l-Bidâye; Nevai bu ilk 842 şiir bulunan divanını 1470 yılında yazar. Bunlardan 585'i gazel, üçü müstezad, dördü muhammes, ikisi müseddes, üçü terci'-i bend, kırk dokuzu kıt'a, yetmiş sekizi rubâî, onu çistân, elli ikisi muamma, onu tuyuk, kırk altısı müfred'dir. Nevâdirü'n-Nihâye; 1476 - 1483 yıllarında yazdığı şiirlerini bu ikinci divanında topladı. Muhakemet-ül-Lügateyn (‫ال ل غ ت ينمحاك مة‬, Muḥākimāt al-luġatīn); 1499 yılında yazdığı bu kitabı, devrinde olduğu gibi bugün de Türk dünyası için önemli olan, Türk dilinin gücünü ve yerini anlatan büyük bir eseridir. Ghara’ib al-Sighar (Garâîbü's-Sığar) şairin 7-20 yaşları arasında yazdığı gençlik şiirleridir. Navadir al-Shabab (Nevâdirü'ş-Şebâb); 20-35 yaşları arasında yazdığı şiirlerdir. Bada'i' al-Wasat, ("Orta yaş harikaları"); Bedâîü'l-Vasat orta yaş, yani 35-45 yaşları arasında yazılmış şiirlerden meydana gelir. Fawa'id al-Kibar (Fevâyidü'l-Kibar) ise 45-60 yılları arasında yazılmış şiirlerdir. Mizan-ül-Evzan (‫االوزا ن م یزان‬, Mīẓān al-auẓān), (Vezinlerin Terazisi) aruz vezni hakkında eseri. Türkü sözcüğünün ilk olarak Ali Şir Nevâî’nin bu eserinde geçtiği bilinmektedir. Hamset-ül-Mütehayyirin (‫ال م تح يري نخم سة‬, Chamsat al-mutaḥirīn); Piri, üstadı ve dostu Nureddin Abdurrahman Cami hakkında "Hamsetü'l Mutehayyırın" ismindeki eserini 1492-94 yılları arasında yazmıştır. Târîh-i Mülûk-i ‘Acem ( ‫ارك‬

‫مل‬

‫ا س‬, Tārikh-e Muluk-e Adscham),

1488 yılında Astrabad valisiyken yazdığı "Târîh-i Mülûk-i ‘Acem" (İran Memleketleri Tarihi) kitabı, bunlardan biridir. Nevai, bu eserinde "Arjasp Binni Efrasiyab kim, Türk Padişahi erdi. şeklinde Alp Er Tunga'dan söz eder. Mecalis-ün-Nefais ( ‫ال م ل‬

, Majalis al-Nafais);

Bir derleme, 450 üzerinde çoğunlukla çağdaş ozanların (şairlerin) yaşam öyküsü (biyografik) kısa hikâyeleri içeren, çağdaş Timur kültürü tarihçilerine altın bir bilgi kaynağı oluşturur.

16


anadolu kıtası • haftalık fikir dergisi Divān-e Fānī, Farsça yazdığı şiirlerin toplandığı bu eseri gazel biçiminde yazılmış ve mısra sayısı 12 bindir.  Nazm-ül-Cevahir 1485 yılında,  Tuhfet-ül-Müluk (Farsça),  Münşeat (Türkçe); Hüseyin Baykara'ya ve başkalarına yazdığı mektupların toplandığı bu eserini 1498 yılında yazmıştır.      

Sirâcü'l-Müslimin 1488 yılında, Tarih-i En-biya ve Hükema (Türkçe), Mahbub-ül-Kulub fil-Ahlak 1500 yılında, Seyf-ül-Hadi, Rekabet-ül-Münadi, Mekârimü'l-Ahlâk;

Bu kitabında Nevai'nin yaptırdığı imaret, hânegâh, havuz, ribât (kervansaray) vb. eserlerin listesini veriyor. Hâlât-ı Pehlâvân Muhammed, Pehlivan Muhammed hakkında yazdığı eseri. Nevai ayrıca "Vaq-fiye" (1482), "Risâle-yi Tir Endâhten" eserlerinin de sahibidir. "Seb'at Abhur" (Yedi Deniz) adlı bir de sözlük yazmıştır.

17


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.