Profil Dergisi 15. Sayı

Page 1



EDİTÖRDEN Rengarenk ve dopdolu 15. sayımızla yeniden sizlerle buluştuğumuz sevgili okuyucular, merhaba! Hayatımızın en önemli virajlarından biri olan üniversite hayatımızın kendimizi keşfettiğimiz, çocukluktan beri hayallerini kurduğumuz, hedeflerimize ulaşma yolunda büyük adımlar attığımız bir dönem olduğu su götürmez bir gerçek. Hayata atılmaya çalışan bir birey için de Yıldız İşletme Kulübü ailesinin bir parçası olmanın insanın karşısına çıkabilecek en önemli fırsatlardan biri olduğunu düşünüyorum. Umutların ekip ruhuyla bezendiği bir üniversite kulübünün prestij dolu yayın hayatında Profil dergisinin 15. sayısında editörlük yapma şerefine nail olduğum için kendimi çok şanslı hissediyorum. Sayfalarında gezinirken gözlerinizin kamaşacağını ve okurken alacağınız hazzı şimdiden his-

seder gibiyim. Şüphesiz ki böyle önemli bir dergiyi hazırlamak hiç de kolay olmadı. Birazdan tecrübesiz bir şekilde başlayan Yıldız İşletme Kulübü serüveninde yıllardır dergi hazırlıyormuşçasına verdiğimiz emeğin, genç yaşımızın verdiği heyecanın, en iyisini yapma hırsımızın, beraber yaptığımız beyin fırtınalarının, en önemlisi de ekip ruhunun bir ürünün sayfalarında gezintiye çıkacaksınız. Hayallerinize ulaşırken size yardımcı olmak, yeni kapılar aralamak ve belki de gittiğiniz yoldan başka yollara rotanızı çevirmenizi sağlamak için hayatımızdan ciddi fedakarlıklar yaparak dergimizi bir kez daha hazırladık. Hayal gücü ve gerçekliğe dayalı fikirlerin büyük bir dikkatle sentezlendiği başta Basın & Yayın Departmanı’nın, ardından Yıldız İşletme Kulübü bünyesindeki her bir bireyin emekleri sonucu ortaya çıkan Profil Dergisi 15. yaşını kutluyor. İçeriği ve tasa-

rımıyla adeta yeteneğini, bilgisini, emeğini halıya işleyen bir nakkaş gibi ortaya çıkardığımız bu dergide; alanında tartışılmaz isimlerle gerçekleştirdiğimiz röportaj ve söyleşileri, etkinliklerimizi, sanatı, sporu, edebiyatı, teknolojiyi, tarihi büyük bir merakla inceleyebileceğiniz içeriği siz değerli okuyucularımıza sunuyoruz. Sizleri sayfalarımızla baş başa bırakmadan önce bu zorlu süreçte bizleri yalnız bırakmayan ekip arkadaşlarımıza, her türlü desteğiyle arkamızda olan 17. Dönem Yönetim Kurulu’na ve dergimizin hazırlanma sürecinde büyük emeği olan Basın & Yayın Departmanı’na, zevkli tasarımlarıyla görsel içeriğin mimarı olan Grafik & Tasarım Departmanı’na teşekkürü borç biliriz. Keyifli okumalar dilerim!

Baran Büyükbingöl Profil Dergisi Editörü


İÇİNDEKİLER

MEETWORK

4 10 14 18 22 24

İŞLETME VE EKONOMİ ZİRVESİ

26

AYAKÜSTÜ KARİYER KARİYER PANAYIRI

29 30

TANIŞMA TOPLANTILARI TANIŞMA PARTİSİ

34

SOSYAL SORUMLULUK PROJELERİ

35

TALAŞPAŞA ORTAOKULU ZİYARETİ

36

ÇANAKKALE ZİYARETİ

37 38 39

YILIN YILDIZLARI CV’Nİ GÜNCELLE

YILDIZ İŞLETME KULÜBÜ ETKİNLİKLERİ

EKMEK ARASI KARİYER DIGITAL Z NOSTALJİK

KAFA SÖYLEŞİSİ ERDEM YENER SÖYLEŞİSİ

BAHRI ŞAHIN RÖPORTAJI

40

AKDENIZ TURU

44

SÜER SÜLÜN RÖPORTAJI

48

GLOBALLEŞEN DÜNYADA MARKA YÖNETIMI

52

CROWN YURTDIŞI EĞITIM RÖPORTAJI

54

BARIŞ ÖZCAN RÖPORTAJI

58

KAHVE ÇEKIRDEĞINDEN KAHVE ZINCIRINE

60

HAYDAR YENIGÜN RÖPORTAJI

62

EVRENIN KEŞFI KOZMOS

66

ÖZGÜN RÖPORTAJI

70

BAŞARMAK ZOR VE ENGEBELI BIR YOLDUR

74

HÜSEYIN ÖZDILEK RÖPORTAJI

78

ETKIN BIR CV NASIL HAZIRLANIR

82

ÜMIT KARAN RÖPORTAJI

84

FRANCESCO TOTTI

86


CEDI OSMAN RÖPORTAJI

90

HAYAT KISA KUŞLAR UÇUYOR

92

HALIL SEZAI RÖPORTAJI

96

GITARIN EINSTEIN’I JIMI HENDRIX

100

SİMGE SAĞIN RÖPORTAJI

104

MARVEL VS DC

106

BERRAK TÜZÜNATAÇ RÖPORTAJI

110

EYFEL KULESİ

114

SARP AKKAYA RÖPORTAJI

116

GOLDEN STATE WARRIORS

120

ZAKKUM RÖPORTAJI

122

FRIDA KAHLO

126

MERİÇ ARAL RÖPORTAJI

128

2017’NİN YAŞATTIKLARI

130

Editör Baran Büyükbingöl Görsel Yönetmen Ali Tolga Erel Eren Karakılıç Reklam & Sponsor Alara Demir Alihan Ögeer Asena Şaşmaz Furkan Dinç Kaan Geçimli Kaan Gür Musa Ocak Nevruz Söylemez Oğuz Kağan Yalçın Okan Çelik Said Mirza Çelik Zeynep Ayşe Cengiz İmtiyaz Sahibi Özge Demirkan Baskı İstanbul Ofset 0212 501 01 90


ETKİNLİK

Yıldız İşletme Kulübü tarafından 12 Ocak 2017’de düzenlenen ve bu yıl 15.’si gerçekleştirilen, “Türkiye’nin En Prestijli Öğrenci Ödülleri” olarak anılan ve Marka Tescil Belgesi ile tescillenen ödül törenine 500 Yıldızlı öğrenci ve birçok davetli katıldı. Yılın Yıldızları Ödül Töreni, Davutpaşa Kampüsü Kongre ve Kültür Merkezi’nde 35.000 Yıldızlı’nın oylarıyla seçilen ünlü isimleri ağırladı.

4

Profil Dergisi


ETKİNLİK

Profil Dergisi

5


ETKİNLİK

2016’NIN YILDIZLARIYLA GÖKYÜZÜNÜN GÖRKEMİ YERYÜZÜNDE! Kokteyl ile başlayan geceyi Grup Yirmi7 muhteşem sahne performansıyla renklendirdi. Geceye Acun Ilıcalı, İlber Ortaylı, Toygar Işıklı, Rıdvan Dilmen, Soner Sarıkabadayı, Ahu Türkpençe, Kenan Sofuoğlu, Cüneyt Başaran, Fikret Orman ve Nazlı Çelik gibi birçok ünlü isim katıldı. Sunuculuğu ile geceye renk katan Yunus Günçe, gecenin başında bu organizasyonu sunmaktan büyük keyif alacağını belirterek Yıldız İşletme Kulübü’nün özverili çalışmasına birebir tanık olduğunu söyledi. Yılın Yıldızları Ödül Töreni, Yıldız İşletme Kulübü Yönetim Kurulu Başkanı Enes Aydın’ın konuşmasıyla başladı. Konuşmasında Atatürk ilkelerine bağlı kalarak iş ve kariyer alanında yaptıkları etkinliklerden ve aynı zamanda Türkiye’nin En Prestijli Öğrenci Ödül Töreni’ni gerçekleştirdiklerinden söz eden Aydın, Yılın Yıldızları gecesi için tüm Yıldız İşletme Kulübü ailesine teşekkürlerini sundu. Ardından Yıldız Teknik Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Bahri Şahin, tüm davetlileri ve basın mensubunu selamlayarak konuşmasına başladı. Yıldız Teknik Üniversitesi’nin 1911’de dört mezunla başlayıp 1923’te mezun sayısının kırka çıktığını ve bugün kırk bin kişilik bir bilim ordusu haline geldiğini belirten Şahin, 1923’ten itibaren de Cumhuriyetimizin ilk yıllarındaki kalkınma mücadelesine destek verildiğinden bahsederek hız kesmeden eğitim ve AR-GE çalışmalarına da destek verileceğinin altını çizerek konuşmasını sonlandırdı.

6

Profil Dergisi


ETKİNLİK

“En Beğenilen Kültür & Sanat Programı’’ ödülü Gel Zaman Git Zaman programıyla İlber Ortaylı’ya sunuldu. Konuşmasında ödül için öğretim görevlilerine ve öğrencilere teşekkürlerini sunan Ortaylı, böyle bir programın devamlılığını diledi. Medya ödülü almışken de Türkçe’yi doğru kullanmanın öneminin altını bir kez daha çizdi. “En Beğenilen TV Kanalı’’ ödülü ise TV8’e verildi. Ödülü alan Acun Ilıcalı, konuşmasında Yılın Yıldızları Ödül Töreni’nde aldığı her ödülün ayrı öneminin olduğunu ve ödüllerini sakladığını dile getirdi. Öğrencilere ise tavsiye vermeden konuşmasını bitirmeyen Ilıcalı, üniversitede kurulan güçlü ve samimi arkadaşlıkların öneminden bahsetti. “En Beğenilen Spor Programı’’ %100 Futbol seçildi. Ödülü almak üzere sahneye çıkan Rıdvan Dilmen, teşekkürlerini belirttikten sonra aldığı ödülü yakın zamanda kaybettiği annesine ve tüm annelere adadığını söyledi. “En Beğenilen Dizi-Film Müziği” İçerde dizisininmüziklerini yapan Toygar Işıklı’nın oldu. Işıklı, yıllardır yaptığı bu işte hala takdirlerini alabildiği için Yıldızlı öğrencilere teşekkürlerini sundu. Yıllardır yaptığı işten hala ödül alabilecek kıvamda olmasının onu mutlu ettiğinden ve çok heyecanlandırdığından bahsetti. Soner Sarıkabadayı’ya ise 15. Yıl Özel Ödülleri kapsamında “Ömür Boyu Yıldızlı’’ ödülü sunuldu. Sarıkabadayı, Sanat ve Tasarım Fakültesi’nin ilk öğrencilerinden biri olduğunu ama okulu bitiremediğini ancak çok zevk aldığını söyleyip teşekkürlerini sunarak sahneden ayrıldı. “En Beğenilen Sporcu’’ dalında Red Bull Sporcusu Kenan Sofuoğlu seçildi. Yıldız Teknik Üniversitesi’yle olan bağlarını anlatarak teşekkürlerini sundu. Uzun yıllar önce okuldaki pistte antrenman yaptığından ve okulun öğrencilerinin yaptığı F1 aracının da sürücüsü olduğunu belirtti.

Profil Dergisi

7



İŞTE 2016’NIN YILDIZLARI! İş Kadını: Arzuhan Doğan Yalçındağ İş Adamı: Bülent Eczacıbaşı Ekonomisti: Cüneyt Başaran Şirketi: Türkiye İş Bankası Dizi – Film Müziği: İçerde – Toygar Işıklı Şarkısı: Yankı – Simge Sağın Müzik Grubu: Athena Kadın Şarkıcısı: Sıla Gençoğlu Erkek Şarkıcısı: Murat Boz Tiyatro Oyunu: En Kısa Gecenin Rüyası Kadın Tiyatro Oyuncusu: Didem Balçın Erkek Tiyatro Oyuncusu: Erdal Beşikçioğlu TV Kanalı: TV8 Haber Spikeri: Nazlı Çelik Sinema Filmi: Dağ 2 Kadın Sinema Oyuncusu: Aslı Enver Erkek Sinema Oyuncusu: Çağatay Ulusoy Gazetesi: Hürriyet Yazarı: Buket Uzuner Dizi Filmi: İçerde Kadın Dizi-Film Oyuncusu: Burçin Terzioğlu Erkek Dizi-Film Oyuncusu: İlker Kaleli Reklam Filmi: THY - Memleketin Her Yeri Şimdi Ne Güzeldir Sporcusu: Kenan Sofuoğlu Spor Programı: %100 Futbol Radyo Programı: Matrax Sabah Haber Programı: İsmail Küçükkaya ile Çalar Saat Kültür Sanat Programı: Gel Zaman Git Zaman Show Programı: Güldür Güldür Show Sosyal Sorumluluk Projesi: Darüşşafaka – Olmasa da Olur Sivil Toplum Kuruluşu: LÖSEV Dergisi: National Geographic


ETKİNLİK

Yıldız Teknik Üniversitesi İşletme Kulübü, bu yıl 11.’sini düzenlediği CV’ni Güncelle etkinliği ile büyük ilgi topladı. 22-23-24 Kasım tarihlerinde Davutpaşa Kampüsü’nde gerçekleşen etkinlikte, lider firmaların üst düzey yöneticilerinin katılımlarıyla üç gün boyunca toplamda dokuz oturum gerçekleşti. 10

Profil Dergisi


ETKİNLİK

MÜCADELEYİ HAYAT OLARAK GÖRÜN

FARKLI OLMAYA ÇALIŞIN

SELÇUK YÖNTEM SÖYLEŞİSİ

Birinci günün ilk oturumunda Özdilek Holding’in Yönetim Kurulu Başkanı Hüseyin Özdilek, CV’ni Güncelle’deydi. Konuşmasına Özdilek Holding’in başlangıçtan bugüne kadar olan birikimini ve tecrübelerini katılımcılara aktaran bir video gösterimiyle başlayan Hüseyin Özdilek, belirledikleri hedeflerden ve şirket yapısından da bahsetti. “Mücadeleyi hayat olarak görün” diyerek çalışmanın ve mücadelenin önemini vurgulayan Özdilek, çok para getiren işin değil severek yapılan işin önemi üzerinde durdu. Son olarak “Neydim, ne oldum, ne olacağım?” sorusunu kendimize sormamız gerektiğini hatırlatıp katılımcılara Türkiye Cumhuriyeti’nin refahını artırmak için severek çalışmaları gerektiğini vurgulayarak sunumunu sonlandırdı. Proje Lideri Dilara Akbulut’un fidan bağış belgesini takdimiyle oturum sona erdi.

Etkinliğin ilk gününün ikinci oturumunda Eczacıbaşı Holding Grup Başkanı Sedat Birol öğrencilerle buluştu. Konuşmasına Eczacıbaşı’nda geçen yirmi altı yıllık kariyerinden bilgiler ve eğitim hayatıyla ilgili tüyolar vererek başlayan Birol, liderlik tanımı yaparak konuşmasına devam etti. İş hayatında kişileri nelerin yükselteceğinden bahsettikten sonra Eczacıbaşı’nın bünyesine dahil edilecek kişilerden neler beklediğinden söz etti. Birol, katılımcılara sık sık hayata mutlu olmak için geldiklerini ve anın tadını çıkarmaları gerektiğini öğütledi. Kariyer planlanmasında dil eğitiminin, iş görüşme ve sunum tekniği gibi konuların öneminden söz ettikten sonra “Farklı olmaya çalışın. Çünkü hayat rekabetçi.’’ diyerek konuşmasını sonlandırdı. İkinci oturum, Proje Lideri Zeynep Erden’in Sedat Birol’a fidan bağış belgesini takdimiyle son buldu.

İlk günün son oturumunda başarılı sunucu ve oyuncu Selçuk Yöntem, katılımcıların yoğun ilgisi ile etkinliğe damgasını vurdu. Söyleşiye soru-cevap şeklinde başlayan Yöntem; tiyatroya başlangıcını, “Şöhret olamazsam ne yaparım?” tarzında düşünmeyip hayatında kuralların yeri olmadığını, daima işinde en iyisini yapmaya çalıştığını ve görevinin insani değerleri topluma aşılamak olduğunu açıkladı. Kendisine yöneltilen bir başka soru üzerine Anadolu’daki tiyatro oyunlarının yetersizliğine ve toplumca bu konudaki özensizliğimize dikkat çekti. Katılımcılardan gelen son bir “ ‘Aşk-ı Memnu’ dizisinin son sahnesi olan ‘Bihter’ karakterinin ölümüne yorumunuz ne oldu?” sorusuna “ ‘Bihter’e oh olsun!’ dedim.” cevabıyla salonu kahkahaya boğdu. Basın & Yayın Koordinatörü Seray Kasabalı’nın fidan bağış belgesini takdimiyle söyleşi sona erdi.

Profil Dergisi

11


ETKİNLİK

DEĞİŞİMLE GELEN DEĞİŞİM

MARKA HAVUZUNUZU GÜÇLENDİRİN

OTOMOTİV SEKTÖRÜNDE LİDER OLMAK

İkinci günün birinci oturumunda Türkiye Petrolleri Genel Müdürü ve Yönetim Kurulu Başkanı Besim Şişman katılımcılarla buluştu. Konuşmasına Türkiye Petrolleri’nin devlete ait bir şirket olduğunu hatırlatarak başlayan Şişman; topluma, insana ve çevreye saygı yaklaşımıyla çalışmalarını geniş bir coğrafyada sürdürerek Türkiye’deki mevcut petrol şirketleri arasında en çok yatırımı kendilerinin yaptığını belirtti. Aynı zamanda iş ahlakına değinen Şişman, “Sadakat, liyakatten öndedir.” ifadelerini kullanarak iş hayatında sadakate vurgu yaptı. Teknolojinin gelişmesine bağlı olarak hayatın sürekli değişmesinden bahsederek öğrencilere kendilerini sürekli yenilemelerini ve geliştirmelerini tavsiye etti. Proje Lideri Dilara Akbulut’un fidan bağış belgesini takdimiyle oturum sona erdi.

İkinci günün ikinci oturumunda HP Ülke Müdürü Filiz Akdede, yeni neslin ne kadar şanslı olduğundan bahsederek söze başladı. Gelişen teknolojiye ve sosyal mecradan yararlanmanın geçmişe oranla fazla olduğuna dikkat çeken Filiz Akdede, teknolojiden anlamanın ve bilgisayar kullanımının önemine değindi. Gelecekte teknoloji sayesinde şu anda adı hiç duyulmamış birçok meslek olacağını da sözlerine ekledi. İş hayatına atılacak insanların marka havuzunu güçlendirmekten çekinmeyen, atılgan ve özgüvenli bireyler olması gerektiğini vurgulayıp blog yazmanın, önemli firmaları ve firma yetkililerini yakından takip etmenin, farklı kültürler tanıyıp orada iş yürütebilmenin önemini de belirtti. Oturum, Proje Lideri Dilara Akbulut’un fidan bağış belgesini takdimiyle sona erdi.

İkinci günün son oturumunda Jaguar Genel Müdürü Simay Alsan CV’ni Güncelle’de katılımcılarla buluştu. Konuşmasına kariyerinden ve Borusan’dan bahsederek başladı. Katılıcımlardan birinin “Neden yıllardır aynı şirkette çalışıyorsunuz?” sorusuna “Uzun yıllar aynı şirkette kalmamın sebebi farklı fonksiyonlarda çalışmış olmamdır.’’ diyerek yanıtladı. Teknik ve pazarlama kısımlarında çalışan Alsan, pazarlamanın bambaşka bir dili olduğunun üzerinde durdu. Sunumun ilerleyen dakikalarında Otomotiv sektöründen ve gelişiminden bahseden Alsan, otomotivdeki ürünlerin çerçevesinin değişeceğini söyleyerek gelecekte bizleri nelerin beklediğine dair fikirlerini sundu. Proje Lideri Dilara Akbulut’un fidan bağış belgesini takdimiyle oturum sona erdi.

12

Profil Dergisi


ETKİNLİK

HEDEFİNİZ OLMAZSA HİÇBİR RÜZGAR SİZE ETKİ EDEMEZ

HAYAL ETMEYECEĞİNİZ HİÇBİR ŞEY BAŞINIZA GELMEYECEK

Üçüncü günün ilk oturumunda TurkishWIN Kurucusu Melek Pulatkonak, katılımcılarla bir araya geldi. Konuşmasına TurkishWIN hakkında bilgi vererek başlayan Pulatkonak, 2015 yılında kurduğu BinYaprak’ı anlatarak devam etti. Melek Pulatkonak, bu kız kardeşlik platformu ile birlikte kadınların sesi olmayı ve kadınları bir araya getirerek tek güç haline gelmeyi hedeflediklerini söyledi. Bu platformda kadınlara cesaret vererek onları hayata kazandırmayı amaçladıklarını belirtti. “Hedefiniz olunca hiçbir rüzgar size etki edemez.” diyerek katılımcılara hayatlarında kendilerine bir hedef koyarak bunu yapabileceklerine inanmalarını istedi. Pulatkonak, “Hedefiniz bol, rüzgarınız çok olsun.’’ diyerek konuşmasını bitirdi. Proje Lideri Dilara Akbulut’un fidan bağış belgesini takdimiyle oturum sona erdi.

Üçüncü günün üçüncü oturumunda Accenture Türkiye Tüketim Grubu Lideri Özlem Kestioğlu Özel katılımcılarla buluştu. Başarıya ulaşmanın yollarından bahseden Özel, mutluluğun çalışmış olduğumuz işle çok alakası olduğunu ve insanın kendini tanıyıp mutlu olmadığı bir işi yapmaması gerektiğini söyledi. İkinci bir dil olmasa da iyi düzeyde İngilizce bilmenin öneminden bahseden Özel; hayal etmenin çok önemli olduğunu, “Hayal etmeyeceğiniz hiçbir şey başınıza gelmeyecek!” sözleriyle belirtti. İşin tutkuyla yapılması gerektiğini söyleyen Özel, kişilerin kendilerine inanmasını belirterek konuşmasını noktaladı. Oturum, Proje Lideri Dilara Akbulut’un fidan bağış belgesini takdim etmesiyle etkinlik sona erdi.

İNANMADIKÇA BAŞARI GELMEZ Üçüncü günün ikinci oturumunda BinYaprak’ın Organizasyon Müdürü Hilal Gerçek katılımcılarla bir araya geldi. Konuşmasına BinYaprak ile tanışma hikayesini anlatarak başladı. BinYaprak ile birlikte birçok kadının hayallerin peşinden gittiğini söyledi. “Başarı bizim için seni kendinin dışına çıkarmaktır. Bir şeyin peşinde koşmaya inanmadıkça başarı gelmez.” diyerek konuşmasına devam etti. Gerçek, “Kendinizi dinleyin, kalbinizin sesi her zaman kulağınızda olsun. Bu sizin doğru yolunuzu bulmanıza yardımcı olacaktır.” diyerek sunumunu sonlandırdı. Proje Lideri Dilara Akbulut’un fidan bağış belgesini takdimiyle oturum sona erdi.

ÖNDE GELEN FİRMALARIN DÜZENLEDİĞİ ÇEŞİTLİ WORKSHOPLAR, CV’Nİ GÜNCELLE’DEYDİ! CV’ni Güncelle’de diğer yıllardan farklı olarak Workshoplar da etkinliği renklendirdi. Microsoft, P&G, Philip Morris, Kariyer.net ve 2013 Türkiye Barista Şampiyonu Serkan İpekli’nin düzenlediği Kahve Workshopu katılımcıların yoğun ilgisiyle karşılandı. Kariyer.net Workshopuyla etkili CV hazırlama taktiklerini öğrenen katılımcılar, kendilerini ne konuda geliştirmeleri gerektiği konusunda bilgilendirildiler. Katılımcılar, Microsoft Workshopu sayesinde bilgisayar ve yazılım alanında kafalarında oluşan sorulara yanıtlar bulurken P&G Workshopuyla staj ve işe alım konusunda bilgi sahibi olma fırsatını yakaladılar.

Profil Dergisi

13


ETKİNLİK

Yıldız Teknik Üniversitesi İşletme Kulübü, bu yıl 10’uncusunu gerçekleştirdiği Ekmek Arası Kariyer ile üst düzey yöneticileri Balmumcu Mercure Hotel’de 25-26-27 Ekim’de öğrencilerle buluşturdu.

16 14

Profil Dergisi


ETKİNLİK

GENÇ ÇALIŞANLARLA PARLAK FİKİRLER Birinci günün ilk oturumunda KPMG İşe Alım Müdürü Elif Yıldırımbulut katılımcılarla buluştu. Konuşmasına eğitim hayatını anlatarak başlayan Yıldırımbulut, KPMG’nin her yıl yüzlerce yeni mezun çalışan aldığını ve bu sayede çalışanlarının yaş ortalamasının yirmi dokuzun üstüne çıkmadığını belirtti. Konuşmasına KPMG’nin eğitimlerinden ve amaçlarından bahsederek devam eden Yıldırımbulut, iş hayatında ast-üst ilişkilerinde saygının önemine değindi. Konuşmasını sonlandırırken katılımcılara iş görüşmesi hakkında da ipuçları vermeyi ihmal etmedi. Elif Yıldırımbulut’a oturum sonunda Proje Lideri Merve Güngör tarafından fidan bağış belgesi verildi.

TUTKULU ÇALIŞMA VE YARATICILIK

AKBANK’TA NELER YAPIYORUZ?

Etkinliğin ilk gününün ikinci oturumunda CCI Yetenek Kazandırma Yöneticisi Esra Çelik ve ona eşlik eden Semih Köseoğlu katılımcılarla bir araya geldi. Uzmanlar, konuşmalarına kurucu firmanın tarihinden kesitler ile başlayıp sonrasında toplantının ana gündemi niteliğinde CCI’nın genel stratejilerini, kariyer ve fırsat olanaklarını sundular. Çelik, yeni çalışma arkadaşlarını aralarına katarlarken en çok dikkat edilen özelliğin; tutkulu çalışma, yaratıcılık ve ilham örneği oluşturmadan geçtiğine yönelik örnekler dile getirdi. Uzmanların ortak bir dille öğrencilere vermiş olduğu mesaj ise tutku ve sevginin harmanlaştığı işte başarının mutlak elde edilebileceği oldu. Proje Lideri Merve Güngör’ün fidan bağış belgesini takdim etmesiyle oturum sona erdi.

Ekmek Arası Kariyer’in ilk gününün son oturumunda Akbank İnsan Kaynakları Organizasyonel Gelişim Bölüm Başkanı Kayhan Yavaş katılımcılarla buluştu. Yavaş, konuşmasına bulunduğu noktaya hangi basamaklardan geçerek geldiğinden bahsederek başladı. Tecrübelerine dayanarak verdiğimiz hiçbir kararın hayatımızı belirlemeyeceğini, her zaman farklı yollar olduğunu vurgulayan Yavaş, “Akbank’ta neler yapıyoruz?” başlığı altında Akbank’ın finansal yapısından, kampüs etkinliklerinden, gençlik çalışmalarından ve MT-ST programından bahsederek öğrencileri bilgilendirdi. İş hayatındaki başarının temelinde iletişim olduğunu belirten Yavaş, sorgulamanın öneminin de altını çizdi. Oturum, Proje Lideri Merve Güngör’ün fidan bağış belgesi takdimiyle sona erdi.

Profil Dergisi

15


ETKİNLİK

TÜKETİCİLER, MÜŞTERİLER VE ÇALIŞANLAR

ZAMANI VERİMLİ DEĞERLENDİRMEK

Etkinliğin ikinci gününün ilk oturumunda Henkel İnsan Kaynakları Genel Müdürü Fatma Özbayburtlu, katılımcılarla buluştu. İlk olarak kendinden bahseden Özbayburtlu, staj serüveninde yaşadığı zorlukları katılımcılarla paylaştı. Daha sonra Henkel’in tarihçesine değindi. Birçoğumuzun bildiği Vernel, Pril, Persil, Pritt, Diadermine gibi markaların Henkel bünyesine ait olduğunu belirten Özbayburtlu, ‘’Henkel Şirketi yönetim anlayışında odak noktası tüketiciler, müşteriler ve çalışanlardır.’’ sözleriyle önem verdikleri noktaların altını çizdi. Proje Lideri Merve Güngör’ün fidan bağış belgesini takdim etmesiyle oturum sona erdi.

Ekmek Arası Kariyer etkinliğinin ikinci gününün ikinci oturumunda Rönesans Holding İnsan Kaynakları Yöneticisi Pelin Acar ve HR Supervisoru Sevde İsteyin katılımcılarla buluştu. Şirketin nasıl kurulduğundan ve sektöre hangi kanaldan girdiklerinden bahseden İsteyin, her yıl birçok yeni mezunu işe aldıklarını belirtti. İşe alım süreçlerinde nasıl ilerlediklerine kısaca değinen Acar, üniversitede geçirilen dört yıl içerisinde çeşitli aktivitelere katılıp kulüplerde görev alınmasının işe alım sürecinde önemli bir rolü olduğunun altını çizdi. Oturum, Proje Lideri Merve Güngör tarafından fidan bağış belgesinin kendilerine takdim edilmesiyle sona erdi.

16

Profil Dergisi

MARKANIN GÜCÜ İkinci günün son oturumunda Hewlett Packard Enterprise yöneticileri Metin Şenkal ve Merden Kahvecioğlu katılımcılarla buluştu. Konuşmasına katılımcılara kısa sorular sorarak başlayan Şenkal, HP’nin vizyoner yapısına değinerek herkesin dolaylı olarak HP kullanıcısı olduğunu ve günlük hayatta kullandığımız onlarca aletin yazılımının HP üzerinden geliştirildiğini belirtti. Oturumun devamında sözü alan Kahvecioğlu, ‘’Markanın Gücü’’ konusu üzerinde durdu. Sektörlerin oldukça hızlı değiştiğini belirten Kahvecioğlu, beklenti seviyesinin iyi ayarlanması gerektiğini vurguladı. Sunumun sonunda çekiliş ile katılımcılardan bir şanslı kişiye dizüstü bilgisayar hediye edildi. Proje Lideri Merve Güngör’ün fidan bağış belgesini takdim etmesiyle oturum sona erdi.


ETKİNLİK

STRATEJİ, DEĞERLER VE İNSAN KAYNAKLARI

HATALARINIZDAN DERS ALIN!

İŞ YERİNDE STAJYERİN ÖNEMİ

Üçüncü günün ilk oturumunda pladis firmasının Yetenek Kazanımı Müdürü Murat Yıldız katılımcılarla buluştu. Yıldız, konuşmasına Yıldız Holding ve pladis ilişkisinden bahsederek başladı. CV yazma teknikleri hakkında katılımcıları bilgilendiren Yıldız, mülakat simülasyonu ile bu bilgilerini kalıcı hale getirdi. Katılımcılara mülakatlara giderek, staj yaparak ya da part time işlerle uğraşarak özgüven arttırmalarının öneminden bahsetti. ’’Kendinizi test edin. Hata yapmaktan korkmayın. Onlardan ders çıkarın.’’ diyerek katılımcıları motive etti. Murat Yıldız’a oturum sonunda Proje Lideri Merve Güngör tarafından fidan bağış belgesi verildi.

Ekmek Arası Kariyer’in son gününün ilk oturumunda P&G İşe Alım Müdür Yardımcısı Merve Karaca katılımcılarla bir araya geldi. Konuşmasına P&G‘nin dünya çapındaki yerine değinerek başlayan Karaca, Türkiye ve yurt dışında yüz seksen farklı ülkede etkinliklerini sürdürdüklerini belirtti. Stajyerlerin normal çalışanlar kadar aktif rol aldıklarını, stajyerlerine güvenip yönetmeleri için proje verdiklerini, başarılı olan stajyerlere firmada çalışma imkanı sunulduğunu anlatan Karaca, çalışanlarının çoğunu bu şekilde firmanın kendisinin yetiştirdiğini belirtti. Proje Lideri Merve Güngör’ün fidan bağış belgesini takdim etmesiyle oturum sona erdi.

Üçüncü günün son oturumunda Eczacıbaşı Holding İnsan Kaynakları Müdürü İlke Kılıç ve İnsan Kaynakları Uzmanı Ceyla Durgun Akdağ katılımcılarla buluştu. Kılıç, Eczacıbaşı’nın vizyonunun iş dünyası ve insan yaşamının gereksinimleriyle doğanın sürdürülebilirliği arasında denge kurabilmekten geçtiğinin altını çizdi. Eczacıbaşı Holding’in kendi içinde yapı, tüketim, dağıtım, sağlık ve diğer hizmet grupları şeklinde ayrıldığından bahseden Kılıç, şirketlerini farklı kılan üç temel unsurun strateji, değerler ve insan kaynakları olduğunu belirtti. Son olarak İnsan Kaynakları Sorumlu Uzmanı Ceyla Durgun Akdağ, ‘’Kariyer Test Sürüşü’’ etkinliği anlattı. Proje Lideri Merve Güngör’ün fidan bağış belgesini takdimiyle etkinlik sona erdi.

Profil Dergisi

17


ETKİNLİK

Yıldız Teknik Üniversitesi İşletme Kulübü, bu yıl ilk kez düzenlediği Digital Z ile dijital dünyanın popüler isimlerini Davutpaşa Kampüsü’nde 14-15 Mart’ta bir araya getirdi.

18

Profil Dergisi


ETKİNLİK

TÜRKİYE’DE E-SPOR’UN GELİŞİMİ

SEO İLE GİRİŞİMCİLİK

KAFALAR SÖYLEŞİSİ

Birinci günün ilk oturumunda Kaan Kural ve HWA Gaming LoL E-Spor takımı öğrencilerle buluştu. Kaan Kural ve HWA takımının ortak noktası olan League of Legends Yıldız Teknik Üniversitesi’nde geniş bir kitle tarafından oynandığı için yeterli ilgiyi gördü. E-Sporun gelişiminin ve popülerliğinin sırlarını anlatarak konuşmasına başlayan Kural, yıllardır başarılı bir şekilde yaptığı basketbol yorumculuğundan League of Legends sunuculuğuna geçiş sürecini anlattı. Yeni mesleğine kolay alışmasında profesyonel bir analizci ve yorumcu olmasının fayda sağladığını belirtti. Kaan Kural’dan sonra HWA Gaming oyuncularına yöneltilen sorularla eğlenceli bir sohbet ortamı sağlandı. Oturumun sonunda Kaan Kural ve HWA Gaming oyuncularına fidan bağış belgeleri, Proje Lideri Okan Çelik tarafından takdim edildi.

Digital Z etkinliğinin ilk gününün ikinci oturumunda Webtures ve SEO şirketlerinin kurucusu Kaan Gülten katılımcılarla buluştu. Girişimcilik hakkında kısa bilgiler vererek konuşmasına başlayan Gülten, bu işe nasıl başladığından bahsetti. Çeşitli markaların nasıl kısa sürede büyüdüğüne değinen Gülten, reklamların algı üzerindeki etkisi üzerinde durdu. Web sitelerinin arama motorlarında nasıl üst sıralara çıkarılabileceğine, bunu yaparken hangi kelimelerin daha çok kullanıldığına ve başka nelere dikkat edilmesi gerektiğinden bahsetti. Bir işe başlarken nasıl daha çok para kazanırım diye düşünerek değil, o işi en iyi nasıl yapabilirim diye düşünülmesi gerektiğinin altını çizdi. Oturumun sonunda katılımcılara kendi yazdığı iki kitabı hediye eden Gülten’e Proje Lideri Okan Çelik tarafından fidan bağış belgesi verildi.

Birinci günün üçüncü oturumunda YouTube’un yeni trendi Kafalar kanalından Atakan Özyurt, Fatih Yasin ve Bilal Hancı katılımcılar ile buluştu. Sözlerine takipçi sayılarını artırma sürecinden bahsederek başlayan Özyurt, Yasin ve Hancı: “Biz sosyal medyada belirli bir başarı yakaladık. Başlarda yedi saniyelik Vine videoları çekiyorduk. Ardından Instagram’da etkin olmaya başladık. Otuz saniyelik ve bir dakikalık videolar çektik. Anlatacaklarımızı en iyi şekilde aktarmaya çalıştık.” dedi. Katılımcılardan gelen, “İleride film çekmeyi düşünüyor musunuz?” sorusuna: “Şu an hamız. Biraz daha piştikten sonra yaz mevsimine bir film düşünüyoruz.” yanıtını verdiler. Son olarak YouTube videolarının ilginç ve enteresan olmasının gerekliliğini vurguladılar. Oturum, Proje Lideri Tayfun Dirinda’nın fidan bağış belgelerini takdimiyle sona erdi.

Profil Dergisi

19


ETKİNLİK

KENDİNİ KEŞFET VE SEVDİĞİN İŞİ YAP Birinci günün dördüncü oturumunda Microsoft Orta Doğu ve Afrika Pazarlama Uzmanı Juyka Cangül Akar katılımcılarla buluştu. Konuşmasına bireylerin ERKEKLER kendilerini tanımalarının ne kadar önemli olduğu konusu ile başladı. “Kendi değerlerimiz ve yeİÇIN HAZIR teneklerimiz bizi bir yerlere getirir.” dedi. Ne KOMBINLER istediğimizi bilip onun peşinden koşmamız gerektiğini söyledi. Kendisi hakkında ise, Birinci günün son Yeditepe Üniversitesi mezunu olduğuoturumunda Altınyıldız nu ve öğrencilik döneminde kulüp Kurumsal İletişim Uzmanı kurduğunu bu kulüp ile mezunlar Emre Elmacık katılımcılarla yemeğine gittiklerini ve orada buluştu. Emre Elmacık, erkek birçok bağlantı edindiklerinklasik giyimde öncü olduklarını den bahsetti. Çalıştığı firmave Boyner Holding’in bir firması nın işe alım aşamalarını olduklarını söyledi. Erkekler hakkınanlattı. Oturum sonunda “Erkekler modayı takip etmezler, da, Proje Lideri Tayetseler bile pek belli etmezler. Bu yüzden fun Dirinda fidan onlar için hazır kombinler oluşturuyoruz.” bağış belgesini dedi. 2011 yılında En İyi Sosyal Medya KulAkar’a takdim lanımı ödülünü aldıklarından bahsetti. Oturuetti. mun sonlarına doğru ise katılımcıların sorularını cevapladı. Katılımcılara atkı, gömlek ve kravat hediye eden Elmacık’a proje lideri Tayfun Dirinda’nın fidan bağış belgesini takdim etmesiyle oturum sonlandı.

20

Profil Dergisi


ETKİNLİK

SİNAN GÜLER VE MELEK YATIRIMCILIK

İNSANLAR ARTIK TELEFONLARINA BAKIYOR

AKILLI REKLAM SIZI MARKA YAPAR

İkinci günün açılış oturumunda konuk, milli sporcu olmasının yanında melek yatırımcı kimliği de bulunan Sinan Güler’di. Sinan Güler, spor hayatındaki başarısının yanında özellikle son yıllarda internet sektöründe hem girişimci hem yatırımcı olarak var olduğunu söyledi. Yatırım yaparken kendi ilgisini çekip katkı verebileceği, fikir sunabileceği ve mentorluk yapabileceği girişimlere öncelik verdiğini söyledi. lastikpabuc.com’un ilk yatırımı olduğunu söyleyen milli basketbolcu bu şirketin kapanmasından dersler çıkardığını ve buradan kazandığı tecrübeyi yeni yatırımlara aktardığını söyledi. Katılımcıların sorularını cevapladıktan sonra proje lideri Okan Çelik’in fidan bağış belgesini takdim etmesiyle oturum sona erdi.

Etkinliğin ikinci gününün ikinci oturumunda gittigidiyor.com’un Dijital Pazarlama Yöneticisi Burak Arslan, Digital Z etkinliğindeydi. İnternetin en büyük online alışveriş merkezi E-Bay tarafından satın alınan gittigidiyor.com’un 16 milyondan fazla üyesi olduğunu ve daha fazla kişiye ulaşmak için kullanılan dijital pazarlama kurallarından bahsetti. “İnsanlar artık televizyona reklam geldiği zaman telefonlarını eline alıyor veya yolda metrobüsle giderken sürekli telefona bakıyor ve yoldan geçerken billboardlar görülmüyor. Dolayısıyla reklam sektörü dijitale doğru yöneliyor.” diyerek mobil reklamcılığa vurgu yaptı. Oturumun sonunda Burak Arslan’a fidan bağış belgesi, Proje Lideri Tayfun Dirinda tarafından takdim edildi.

İkinci gününün son oturumunda n11.com’un SEO Yöneticisi Uğur Eskici, Yıldızlı öğrencilerle buluştu. Mobili artık yaşadığımızı ve giderek de kullanımın arttığını belirterek dijital pazarlamanın öneminden ve etkili kullanımından bahsetti. “Çok reklam değil, akıllı ve doğru reklamlar sizi marka yapar.” diyerek başarılı e-ticaretin sırlarını açıkladı. Ana branşı SEO olan Uğur Eskici, SEO’nun amacının arama motorlarında üst sıralarda listelenmek olduğunu söyleyerek Türkiye’de çok tanınmamış olan bu alanla ilgili bilgiler verdi. Son olarak da şirketin ikinci yıl videosunu izleterek bizlere iş ortamındaki samimiyeti ve beraberliği gösterdi. Oturum sonunda Uğur Eskici’ye fidan bağış belgesi, Proje Lideri Okan Çelik tarafından takdim edildi.

Profil Dergisi

21


ETKİNLİK

Yıldız Teknik Üniversitesi İşletme Kulübü’nün bu yıl dördüncüsünü düzenlediği ve geçmişteki trendleri tekrar yaşatmak için gerçekleştirilen Nostaljik Günler, her yaştan katılımcıyı bir araya getirdi. Eski dizilerden oyuncuları ağırlayan etkinliğin ardından organize edilen nostaljik konseptteki parti, bu yıl da büyük ilgi gördü. 22

Profil Dergisi


ETKİNLİK

ÇİÇEK TAKSİ SÖYLEŞİSİ Nostaljik Günler etkinliğinin ilk oturumunda döneminin popüler dizisi Çiçek Taksi’nin oyuncuları Bekir Aksoy ve Deniz Erkanat ağırlandı. Çiçek Taksi projesinin nasıl başladığını, o dönemle şimdiki dizi piyasası arasındaki farklardan bahseden oyuncular, katılımcılardan gelen soruları cevapladı. “Günümüzdeki dizileri nasıl buluyorsunuz?” sorusuna Bekir Aksoy, “Günümüzdeki dizilerde şiddet hakim. Her dizide mafya rolleri var. Mevcut dizilerini Türk kültürüne aykırı buluyorum.” cevabını verdi. Konuşmanın ilerleyen bölümlerinde Deniz Erkanat, oynadığı Yeşilçam filmlerinin çekim esnasında yaşadığı olayları anlatarak katılımcılara keyifli dakikalar yaşattı.

FARAH ZEYNEP ABDULLAH SÖYLEŞİSİ Farah Zeynep Abdullah, 27 Nisan 2017’de Yıldız İşletme Kulübü’nün düzenlemiş olduğu NostaljİK etkinliğinde öğrencilerle buluştu. Heyecanı ve neşesi gözlerinden belli olan güzel oyuncu, öğrencilerden soru sormalarını istedi. Öğrencilerden gelen “Oyuncu olmasaydınız ne olurdunuz?” sorusuna “Müziğin içinde yer almak isterdim ya da çevirmenlik de yapabilirdim.” dedi. Yer aldığı projelerin hepsinden gurur duyduğunu ve hepsinin onun için çok özel olduğunu söyledi. “Çekerken en çok zevk aldığınız filminiz hangisiydi?” sorusuna ise “Unutursam Fısılda, benim için çok başkaydı. Ekip çok iyiydi. Ekşi Elmalar’da bir platonun içinde çekildi film ve gerçekten çok güzel vakit geçirdik.” diyerek yanıtladı. Yetenekli oyuncu, bir internet dizisi projesinde yer alacağının müjdesini ilk defa Yıldız Teknik Üniversitesi’nde verdi.

SINEVIZYON GÖSTERISI Etkinliğin ikinci oturumunda sinevizyon gösterisi yapıldı. 90’ların dizi, çizgi film ve reklam kesitlerine yer verildi. Katılımcıların çocukluk günlerine bir anlık da olsa döndükleri yüzlerinden okundu. Eski pop şarkıların gösterimi yapılırken bütün katılımcılar şarkılara eşlik ederek eğlenceli dakikalar yaşadı.

NOSTALJIK GÜNLER PARTISI Nostaljik Günler etkinliğinin ardından 28 Nisan’da senenin tüm etkinliklerini taçlandırmak ve nostaljik temayı devam ettirmek adına Taksim Eskici Nostalji’de gerçekleştirilen Nostaljik Günler Partisi’nde Yıldız İşletme Kulübü, 90’ların hit şarkılarıyla eğlenceyi doruklarda yaşadı.

Profil Dergisi

23


ETKİNLİK

Yıldız Teknik Üniversitesi İşletme Kulübü, bu yıl ikinci kez düzenlediği MeetWork etkinliğinde İstanbul, Ankara, İzmir ve Kocaeli’nden Türkiye’nin en başarılı öğrenci kulüplerini İstanbul’da buluşturdu. Öğrenci kulüplerinin temsilcilerin tanışması ve fikir alışverişi yapmaları amacıyla düzenlenen etkinlik Nerde İçek ve Pernord Ricard sponsorluğunda gerçekleştirildi. 24

Profil Dergisi


ETKİNLİK

ÖĞRENCİ KULÜPLERİ İSTANBUL’DA BULUŞTU! 25 Ağustos Cuma günü Taksim Dam’da gerçekleşen etkinlikte Türkiye’nin öncü iş ve kariyer kulüplerinin bir araya gelmesi amacıyla dokuz öğrenci kulübü İstanbul’da buluştu. Temsilciler yaptığı faaliyetleri birbirine aktarırken gelecek projeler için fikir alışverişinde bulundu. Eğlenceli dakikalara sebep olan bu etkinlikte temsilcilerin tanışıp kaynaşmasıyla samimi bir birliktelik oluşturuldu.

2016 yılında ilk kez gerçekleşen MeetWork’ün bu yıl da beklentinin üstünde bir organizasyon olması, ilerleyen tarihlerde de kulüplerin önünü açacağı tezini güçlü kılıyor. Yıldız İşletme Kulübü’nün öncülüğüyle MeetWork’ün ilerleyen yıllarda da kulüplerin yer almak isteyeceği bir organizasyon olması bekleniyor.

Yıldız İşletme Kulübü’nün ikinci kez gerçekleştirdiği ve öncülüğünü yaptığı MeetWork, birçok stratejik ortaklığa ve proje partnerliğine de ön ayak oldu. Benzer projelerdeki faaliyetleri sürdüren kulüpler birçok projede beraber hareket etme kararı aldı. Kulüplerdeki sistematik işleyişler ve görev dağılımları hakkında kulüpler arası bilgi aktarımı yapıldı.

Profil Dergisi

25


ETKİNLİK

Yıldız Teknik Üniversitesi İşletme Kulübü’nün bu yıl ilk kez düzenlediği İşletme ve Ekonomi Zirvesi ekonominin önemli isimlerini Davutpaşa Kampüsü’nde 7-8 Aralık’ta bir araya getirdi.

26

Profil Dergisi


ETKİNLİK

MEZUN OLMADAN KENDİ İŞİNİZİ KURUN Birinci günün ilk oturumunda katılımcı olan Türkiye Cumhuriyeti Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek, İşletme ve Ekonomi Zirvesi’ndeydi. Türkiye’deki çalışan nüfusun oranları üzerinde durarak yapısal reformlarla yatırımları artırmayı ve buna paralel olarak çalışma sektörünün de artabileceğini amaçladıklarını belirtti. Doların yükselişinden ve ülke ekonomisinden bahseden Şimşek, üniversitelerdeki harçlıkları kaldırdıklarını ve ihtiyaç güdüsüyle tasarruf alanını daralttıklarını sözlerine ekledi. Son olarak öğrencilere, üniversiteden mezun olmadan önce iş kurmaları tavsiyesinde bulunarak sunumunu sonlandırdı ve Proje Lideri Asena Şaşmaz’ın fidan bağış belgesini takdimiyle oturum sona erdi.

HAYATA FARKLI AÇILARDAN BAKIN

TERCİHLERİNİZDEN PİŞMAN OLMAYIN

Birinci günün ikinci oturumunda Halkbank Yönetim Kurulu Başkanı Recep Süleyman Özdil, katılımcılarla buluştu. Konuşmasına “Meslek nedir?”, “Bir insan ne için çalışır?” sorularını yanıtlayarak başlayan Özdil, “Hayatta hepimizin bir amacı var. Çalışmayı sadece para kazanmak olarak görürseniz, zamanla yaptığınız iş ahlaksızlaşır.” diyerek mesleği “İnsanın dünya ile ilişkisini belirleyen araç” olarak tanımladı. İşimize dört elle sarılmamız gerektiğini belirterek yeteneklerimiz ölçüsünde en iyi yapacağımız işi seçmemizin altını çizdi. Gençlere hayata farklı açılardan bakmaları tavsiyesinde bulunarak dünya gündemini takip etmeleri gerektiğini söyledi. İktisadın klasik tanımından ziyade yeni tanımının insan merkezli olarak yapılmasını belirtti ve Proje Lideri Asena Şaşmaz’ın fidan bağış belgesini takdimiyle oturum sona erdi.

İkinci günün ilk oturumunda Türk-Alman Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dekan Vekili Aykut Kibritçioğlu, İşletme ve Ekonomi Zirvesi’ndeydi. Konuşmasına özgeçmişine kısaca değinerek çalışmış olduğu ve 2010 yılında kurulan Türk-Alman Üniversitesi’nden bahsederek başlayıp katılımcılara mesleki tavsiyelerde bulundu. Almanların İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra yaşadığı kalkınma sayesinde iş konusunda disiplinli olduklarına ve onlarla çalışanların dakik, aynı zamanda düzenli olmaları gerektiğine değindi. “Tercihlerinizden dolayı asla pişman olmayın, tahmin ettiğiniz gibi uzun yaşamıyoruz. Anlık başarısızlıklar sizi yıldırmasın. Ayağa kalkıp ilerlemekten korkmayın.” Sözleriyle konuşmasını sonlandırdı ve Proje Lideri Asena Şaşmaz’ın fidan bağış belgesini takdim etmesiyle oturum sona erdi.

Profil Dergisi

27


ETKİNLİK

BİLGİYE YATIRIM YAPMAYA DEVAM EDİN

DÜNYADAKİ EKONOMİK DALGALANMALAR

LİDER UFKUN ÖTESİNİ GÖREBİLENDİR

İkinci günün ikinci oturumunda Ekonomi Yazarı Çetin Ünsalan ve Ekonomist Erkin Şahinöz, katılımcılarla buluştu. Ünsalan, dünyada gerçekleşen ekonomiyle ilgili olayları gerekçeleriyle açıkladı. Meselelere farklı bakmakta fayda var. “Dünyada yaşananların temelini anlamak için geçmişe bakmak gerekiyor.” diyerek sözlerini sonlandırdı. Sözü devralan Erkin Şahinöz, Türkiye’nin tasarruf açığı üzerinde durduğunu belirtti ve kullanmış olduğu grafik ve tablolarla ülke ve dünya ekonomisi hakkındaki sayısal verileri katılımcılarla paylaştı. Türkiye ekonomisinin büyütülmesi isteniyorsa yabancılarla aranın iyi tutulması gerektiğinin altını çizdi. “Sürekli pazarlamak ve etkilemek zorundayız. Bilgiye yatırım yapmaya devam edin.” dedi ve Proje Lideri Tayfun Dirinda’nın fidan bağış belgelerini takdim etmesiyle oturum sona erdi.

İkinci günün üçüncü oturumunda Cüneyt Başaran da İşletme ve Ekonomi Zirvesi’ndeydi. Konuşmasına 2016 yılının ekonomik açıdan genel bir değerlendirmesini yaparak başladı. Son aylarda dünyada olan olayların ekonomik akışı da çok değiştirdiğini belirten Başaran, Ekim ayında yaptığı ekonomik değerlendirme ile şu an yaptığı değerlendirmenin arasında çok ciddi farklılıklar olduğunun altını çizdi. Amerika’daki seçimlerde beklenenin aksine Trump’ın seçilmesinin ekonomik açıdan dünyaya etkilerinden bahsetti. Ülkemizdeki ekonomiyi değerlendirdi. Siyasetin ve dünya olaylarının ekonomiyi çok büyük ölçüde dalgalandırdığı bir dönemden geçtiğimizi de sözlerine ekledi. Türkiye ekonomisini artıları ve eksileriyle değerlendirdi. Proje Lideri Asena Şaşmaz’ın fidan bağış belgesi takdimiyle oturum sona erdi.

İşletme ve Ekonomi Zirvesi etkinliğinin ikinci gününün son oturumunda Türkiye İş Bankası Yönetim Kurulu Başkanı Ersin Özince, katılımcılarla buluştu. Sözlerine sıra dışı bir ekonomi tanımı yaparak başlayan Özince, finansal okuryazarlığın her meslek dalında şart olduğunun altını çizdi. “Finansal yetenekleri sizlerden iyi olanlar, sizi istismar edebilirler.” diyerek konuşması boyunca ekonomi ve iş hayatındaki finansal okur-yazarlığın öneminden bahsetti. Deneyimlerini katılımcılara paylaşan Ersin Özince, ekonominin insan vücuduna benzerliğine değindikten sonra kolektif çalışmanın öneminden de söz etti. Konuşmasını, Mustafa Kemal Atatürk’ün “Lider ufku değil, ufkun ötesini görebilendir.” sözüyle sonlandırdı ve Proje Lideri Asena Şaşmaz’ın fidan bağış belgesini takdim etmesiyle oturum sona erdi.

28

Profil Dergisi


ETKİNLİK

COCA-COLA İÇECEK GENEL MERKEZİ Yıldız İşletme Kulübü, Ayaküstü Kariyer etkinliği kapsamında gerçekleştirilen kariyer gezilerine bu yıl, Coca Cola İçecek Genel Merkezi ile başladı. 29 Aralık Perşembe günü Ataşehir’deki genel merkeze gidildi. Güzel bir öğle yemeğinin ardından toplantı odasında başlayan ofis gezisi, Yetenek Kazandırma Yöneticisi Esra Vatan’ın sunumuna Coca Cola İçecek’ten bahsetmesiyle başladı. Sözü devralan Yetenek Kazandırma Yetkilisi Semih Köseoğlu; Coca Cola’nın tarihini, değerlerini, projelerini ve bünyesindeki departmanların çalışma biçimlerini kapsayan konuşması ile sunuma devam ederek işe alım süreci ve staj hakkında katılımcıları bilgilendirdi. Katılımcılar, “Career Talks Yildiz Technical University Students” adı altında yedi ayrı departman yöneticisinin bulunduğu alana yönlendirildi. Her bir departman yöneticisinin ayrı masada oturarak aperatif yiyecekler eşliğinde sıcak temas kurabileceği rahat bir ortam oluşturuldu.

TÜRK TELEKOM GENEL MERKEZİ Ayaküstü Kariyer etkinliğinin ikinci etabında Yıldız Teknik Üniversitesi İşletme Kulübü, 10 Mart’ta Türk Telekom Genel Müdürlüğü’ndeydi. Türk Telekom’un tarihi hakkında katılımcılara bilgi verildi. 4.5G Projesi hakkında detaylı bilgiler veren Hatice Uğur, gençlere yönelik Start programından bahsetti. Projenin 10.000’den fazla öğrenciyle iletişim halinde olduğundan, 2 milyon sosyal medya kullanıcı tarafından takip edildiğinden ve 28.259 online başvuru yapıldığından bahsedildi. Projenin “Start Yeni İşim” ve “Start Stajım” olmak üzere iki programa ayrıldığını belirten Uğur, sektörlerin inovatif hareketlerinin kariyer için çok önemli olduğunu vurguladı. Katılımcılar, Türk Telekom Veri Merkezi’ni ve Servis Yönetim Merkezi’ni gezdi. Veri Merkezi’nde 3 temel hizmet verildiği aktarıldı. Yöneticilerle birebir konuşma imkanı bulan katılımcılar akıllarındaki soru işaretlerini gidermek için fikir alışverişinde bulundu.

Profil Dergisi

29


ETKİNLİK

Yıldız Teknik Üniversitesi İşletme Kulübü’nün kariyer anlamındaki en büyük organizasyonu olan Kariyer Panayırı, 28-29-30 Mart tarihlerinde Davutpaşa Kampüsü Taş Bina önünde 1200 metrekarelik bir çadırda, kurumsal firmaların yanı sıra ürün, medya, iletişim ve ulaşım sponsorları ve sivil toplum kuruluşlarının da katılımlarıyla panayır havasında gerçekleşti. Öğrencilere iş ve staj imkânları sunan etkinlik, sosyal aktivitelerle de katılımcıların eğlenceli dakikalar geçirmesini sağladı. Farklı üniversitelerden de öğrencilerin katılımıyla gerçekleşen etkinlik, üç gün boyunca birçok firma ve katılımcıya ev sahipliği yaptı. KATILIMCI FİRMALAR Altın Katılımcı olarak Türk Havayolları’nın, Gümüş Katılımcı olarak ise Arçelik A.Ş.’nin aralarında bulunduğu; Akkök Holding, Allianz, AvivaSA, AkçanSA, Grundfos, General Mobile, Belgin, Havelsan, Teksan, Decathlon, EnerjiSA, Karaca, BDO, RDC Partner, Çimtaş, ÇimSA, Sodexo, Fibabanka, MTU, Kone, Zaimoğlu Holding, TEI Tusaş, Mercedes Benz, Zingat, BOSCH, Topkapı Grup, Softtech, L’oreal, Deloitte, Anadolu Grup, Ford Otosan, Etiya, Mazars Denge, Garanti, Albaraka, Göl Yatırım Holding ve English Time olmak üzere sektöründe öncü firmaların katılımıyla üç gün boyunca öğrenciler iş ve staj başvurularında bulunarak firmaları yakından tanıma şansını elde etti.

30

Profil Dergisi

SPONSOR FİRMALAR Ürün sponsorları olarak Elvan, Kervan, O Ses Çiğköfte, Gagoz, Çiğköfteci Sait, Nescafé, Ülker, Penguen; medya sponsorları olarak Best FM, etkiNNlik, İstanbul Büyük Şehir Belediyesi, Öğrenci Kariyeri; iletişim sponsoru olarak Kariyer.net; ulaşım sponsoru olarak ise Zipcar etkinliğe destek verdi. SİVİL TOPLUM KURULUŞLARI VE SOSYAL SORUMLULUK PROJELERİ JCI Bahçeşehir, SERÇEV, Türk Kızılayı, Genç TEMA ve LÖSEV; sosyal sorumluluk bilincini oluşturmak ve kuruluşlarını tanıtmak adına öğrencilerle buluştu.


ETKİNLİK

İçerde dizisinde Eylem karakterini canlandıran Damla Colbay, Kariyer Panayırı’nın ilk söyleşisinde bizlerleydi. Colbay, ilk olarak son zamanlarda adından sıkça söz ettiren İçerde dizisinden bahsetti ve bu projede, bu kadroyla çalışmaktan gurur duyduğunu belirtti. Oyunculuk hayatına nasıl başladığını paylaştıktan sonra katılımcılardan gelen sorulara cevap verdi. Hayata karşı bakış açısının hep olumlu olduğunu söyleyen Colbay, imkânsız diye bir şey olmadığına inandığını belirtti. Ünlü olmaktan çekinmediğini ve fikirlerini daha geniş kitlelere yaymak istediğini söyledi. Son olarak her şeyden mutlu olmayı ve anı yaşamayı çok önemsediğini belirten Colbay’a söyleşi bitiminde fidan bağış belgesi takdim edildi.

Etkinliğin ikinci gününün ilk söyleşisinde Serdar Gökalp öğrencilerle buluştu. Soru-cevap şeklinde ilerleyen keyifli sohbette Gökalp, ilk yayınını anlattı ve herkesin aksine televizyondan başlayıp sonradan radyoya geçişinden bahsetti. Ünlü radyocu ‘’Hiç konuşacak bir şey bulamadığınız oldu mu?’’ sorusuna “Hiç olmadı. Ben mizah yapıyorum. Çok takıldığım olmuyor açıkçası, hatta beni arayanlar benden daha komik oluyor.’’ şeklinde yanıt verdi. Son olarak yaptığı komik telefon şakalarını anlatan Serdar Gökalp’e söyleşi bitiminde fidan bağış belgesi takdim edildi.

Profil Dergisi

31


ETKİNLİK

Kariyer Panayırı’nın ikinci gününün ikinci söyleşisinde Paramparça dizisiyle tanınan Alina Boz’la keyifli bir sohbet gerçekleştirildi. Kısaca hayatından bahseden genç oyuncu, okurken oyunculuk yapmanın zorluklarını anlattı. Yaşça diğer oyunculardan küçük olmanın sette ne gibi sorumluluklar getirdiğini katılımcılarla paylaştı. Sonrasında oyunculuğa nasıl başladığından bahseden Boz, Paramparça setini anlattı ve canlandırmış olduğu Hazal karakterinin ne kadar zor olduğuna değindi. Oyunculuğun hayatını değiştirmediğini, her zaman sorumluluklarının farkında olduğunu belirtti. Katılımcılar arasından yetenekli bir hayranının portre hediyesini de kırmadı. Fidan bağış belgesi takdimiyle söyleşi sona erdi.

Hayat Şarkısı dizisinde Hülya rolünü canlandıran güzel oyuncu Burcu Biricik, Kariyer Panayırı’nda katılımcılarla buluştu. Yıldız Teknik Üniversitesi’nde büyük yankı uyandıran ünlü oyuncu, bütün heyecanı ve enerjisiyle katıldığı ilk üniversite söyleşisi olduğunu belirtti ve bunun için öğrencilere minnettar olduğunu söyledi. Yoğun katılım gösterilen söyleşide kendi kariyerinden, oyunculuk deneyimlerinden ve çabalarından, sette geçen güzel anılarından bahseden Biricik, katılımcılardan birinin “Sizi işinizde en çok ne mutlu eder?” sorusuna “Her iş benim için bir öncekinin tesadüfü olmadığını kanıtlamalı.” diyerek yanıt verdi. Son olarak öğrencilere “Kalbinizin sesini dinleyin, hisleriniz sizi doğru yere götürecektir.” telkininde bulunan ünlü oyuncu, fidan bağış belgesinin takdimiyle söyleşiyi sonlandırdı.

34 32

Profil Dergisi


ETKİNLİK

Profil Dergisi

33


ETKİNLİK

YILDIZ İŞLETME KULÜBÜ TANIŞMA TOPLANTILARI

Yıldız İşletme Kulübü, 13 Ekim Perşembe günü saat 11.00’de ve 14.00’te olmak üzere iki oturumda Davutpaşa Kampüsü Elektrik – Elektronik Fakültesi Konferans Salonu’nda, 14 Ekim Cuma günü ise saat 14.00’te Beşiktaş Kampüsü Makine Fakültesi B-402 sınıfında düzenlediği tanışma toplantıları ile bünyesine yeni katılan üyeleri ile bir araya geldi. Yoğun ilgi gösterilen toplantılarda, gerçekleştirilen etkinlikler ile kulüp işleyişi hakkında detaylı bilgi edinen üyeler, kulübün en aktif işleyen yapısı olan departmanlara kayıt yaptırdılar.

GELENEKSEL TANIŞMA YEMEĞİ & PARTİSİ

Her yıl geleneksel olarak kulüp üyelerinin tanışması ve kaynaşması amacıyla düzenlenen tanışma yemeği ve partisi bu yıl Beyoğlu’nun en gözde mekanlarından Marrakech Pera’da gerçekleşti. 14 Ekim Cuma günü gerçekleşen etkinlikte, son dönemin popüler isimlerinden DJ Cihan Kula, DJ kabinindeki performansı ile geceye renk kattı. Sadece Yıldız İşletme Kulübü üyelerinin girebildiği Marrakech Pera, eğlenceli anlara tanık oldu.

15. GELENEKSEL YILIN YILDIZLARI FASILI

‘‘Türkiye’nin En Prestijli Öğrenci Ödül Töreni’’ olarak anılan ve bu yıl 15’incisi gerçekleştiren Yılın Yıldızları Ödül Töreni’nin ardından etkinliğin yorgunluğunu atmak için tüm ekibin bir araya geldiği Geleneksel Yılın Yıldızları Fasılı, bu yıl da keyifli anlara tanık oldu. Nişantaşı Mezze Restaurant’ta gerçekleşen ve geleneksel olarak ‘‘Yıldızların Altında’’ şarkısıyla başlayan fasılda ekip, eğlenceli dakikalar yaşadı.

34

Profil Dergisi


ETKİNLİK

YILDIZ İŞLETME KULÜBÜ VE SOSYAL SORUMLULUK PROJELERİ Öğrencilerin gelişimine ve hayata atılmalarına yardımcı olmak için kurulan Yıldız Teknik Üniversitesi İşletme Kulübü, 2017 yılında da sosyal sorumluluk alanında yaptığı eğitim ve çalışmalara devam ediyor. Kulübün Sosyal Sorumluluk Departmanı’nın gerçekleştirdiği ziyaret ve eğitimlere bu yıl da ilgi büyüktü.

İŞARET DİLİ EĞİTİMİ Bu yıl beşinci defa Bakırköy Belediyesi sponsorluğu kapsamında gerçekleştirilen ve toplamda altı hafta süren sertifikalı bir eğitimdir. Davutpaşa Kampüsü’nde Türkiye Sağırlar Milli Federasyonu’na bağlı İşaret Dili Eğitmeni Ayşe Tiltay tarafından verilen eğitimde, farkındalık yaratmak ve engelli bireylerin toplum içinde anlaşılmalarını sağlamak amaçlanmıştır. Eğitimi başarıyla tamamlayan katılımcılara Türkiye Sağırlar Milli Federasyonu tarafından Milli Eğitim Bakanlığı onaylı sertifika verilmiştir.

HAYVAN BARINAĞI ZİYARETİ Yıldız İşletme Kulübü, 23 Ekim Pazar günü Yedikule Hayvan Barınağı’ndaki sevgiye ve bakıma muhtaç hayvanlarla buluştu. Getirilen mama, makarna, gazete, süt ve battaniyeler barınak yönetimine teslim edildikten sonra katılımcıların güvenli bir şekilde barınak sakinleri ile buluşması sağlandı. Katılımcılar, ilgiye muhtaç hayvanlar tarafından büyük sevgi ile karşılandı ve karşılıklı verilen güven ile keyifli vakit geçirildi.

HUZUREVİ ZİYARETİ

PAYLAŞIM KUTUSU

3 Kasım Perşembe günü Yıldız Teknik Üniversitesi İşletme Kulübü olarak Bakırköy Şefkat Huzurevi’ne bir ziyaret gerçekleştirildi. Huzurevi sakinleri ile katılımcılar bir salonda buluştu ve Yıldız İşletme Kulübü ile geçmişteki güzel anılarını, tecrübelerini paylaştılar. Duygusal anların da yaşandığı ziyarette, huzurevi sakinlerinin mutlulukları gözlerinden okundu.

Yıldız İşletme Kulübü tarafından Bakırköy Belediyesi sponsorluğunda her yıl uygulanan paylaşım kutusu projesi, yardıma muhtaç insanlar için Davutpaşa Kampüsü yemekhane binasının önünde yer aldı. Üç bölümden oluşan kutuda kitap, kıyafet ve oyuncaklar ihtiyaç sahipleri için toplanıp gerekli kişilere ulaştırılıyor.

HER KATILIMCIYA BİR FİDAN Yıldız İşletme Kulübü olarak yapılan her etkinlikte konuşmacılar adına TEMA’ya bir fidan bağışlandı. Doğayı ve sahip olduğumuz tüm güzellikleri korumak adına farkındalık yaratmayı amaçladığımız bu girişim, her katılımcıdan takdir aldı.

Profil Dergisi

35


ETKİNLİK

TALATPAŞA ORTAOKULU ZİYARETİ Bakırköy Belediyesi aracılığıyla 5 Mayıs 2017 tarihinde Yıldız İşletme Kulübü üyeleri, Tekirdağ’da bulunan Talatpaşa Ortaokulu’nu ziyaret etti. Tekirdağ’a gidilmeden önce sponsorlar aracılığıyla yardım için toplanan kırtasiye malzemeleri, futbol ve basketbol topları, çeşitli oyuncaklar ve kulübün tanıtım ürünleri paketlendi. Erken saatlerde başlayan yolculuğun ardından üyelerimiz ders saatinde Talatpaşa Ortaokulu’na giriş yaptı. Talatpaşa Ortaokulu öğretmenleri Yıldız İşletme Kulübü üyeleri için kahvaltı hazırlamıştı. Bu güzel jest karşısında şaşkınlığını gizleyemeyen kulüp üyeleri, öğretmenlere teşekkürlerini sundu. Öğrencilere sürpriz yapmak için paketler rehberlik sınıfına yerleştirildi. Teneffüs vaktinde Talatpaşa Ortaokulu öğrencileriyle keyifli dakikalar yaşandı. Öğrencilerle futbol, voleybol, basketbol, yakar top oyunları oynandı ve içten sohbetler edildi. Derse giriş zilinin çalmasının ardından sıralarına yerleşen öğrenciler, birden sınıfa giren üyelerin ellerindeki hediye paketlerini görünce mutluluklarını gizleyemedi. Bir sonraki teneffüs vaktinde öğrencilerle yarışmalar yapıldı. Öğrencilerden kulübün tanıtım ürünlerine talep o kadar fazlaydı ki ürünler bütün öğrencilere yetmedi ve yarışmaların kazananlarına Yıldız İşletme Kulübü’nün bandanaları, tişörtleri ve bileklikleri verildi. Üyelerle kardeşlik ilişkileri kuran öğrenciler, bol bol fotoğraf çekilmeyi de ihmal etmedi. Okul ziyaretinin ardından Tekirdağ Muratlı’da Mustafa Kemal Atatürk’ün kaldığı ev ziyaret edildi.

36

Profil Dergisi


ETKİNLİK

MASMAVİ DENİZİN YEŞİLLE BİRLEŞTİĞİ YERDE ŞEHİTLERE SAYGI Ziyaretin ikinci gününde Çanakkale Destanı Tanıtım Merkezi’yle günü açan üyeler, kanlı mücadelelerin yaşandığı Çanakkale’de geçen I.Dünya Savaşı hakkında bilgi aldı. Eski savaş kıyafetleri, eski silahlar, el yazmaları, askerlerin kullandığı eşyaların sergilendiği müzede keyifli vakit geçirildi. Ardından tamamı I.Dünya Savaşı’nda şehit olan 57. Piyade Alayı Şehitliği ziyaret edildi. Şehitlik hakkında bilgi alan üyeler arasında duygu dolu anlar yaşandı. Savaştaki cepheler, savaştan kalma eşyalar ve anıtlar katılımcılar tarafından dikkatle incelendi.

Profil Dergisi

37


ETKİNLİK

Kafa Dergisi’nden Candaş Tolga Işık, Cem Davran, Celil Nalçakan, Can Yılmaz ve Zafer Algöz 11 Nisan’da Davutpaşa Kampüsü’nde katılımcılarla keyifli bir söyleşi gerçekleştirdiler. Konuşmaların başında Yıldız Teknik Üniversitesi İşletme Kulübü’nün söyleşiye gösterdiği yoğun ilgiye teşekkür ettiler. Kafa Dergisi’nin kurcusu olan Candaş Tolga Işık, kısaca derginin çıkışından ve çalışma düzenlerinden bahsetti. Ardından Yıldız Teknik Üniversitesi Elektrik Mühendisliği mezunu olan Cem Davran, üniversite yıllarından bahsetti ve öğrencilere tavsiyelerde bulundu. Usta oyuncu Zafer Algöz, Şubat ayında çıkan kitabından bahsedip öğrencilere bol bol dergi ve kitap okumaları için telkinlerde bulundu. Algöz’den sonra sözü alan Can Yılmaz, esprili bir şekilde dergide Beşiktaşlılık hegemonyasından yakınıp “Dergideki Beşiktaşlıları kovalasan üç kişi kalıyor.” dedi. ‘’Gerçekten çok uğraşıyoruz, çok çalışan bir ekibiz.’’ diyen beşli tüm söyleşi boyunca birbirlerine takılarak izleyicileri kahkahaya boğdu. Sonrasında soru-cevap şeklinde ilerleyen söyleşide bir katılımcının Zafer Algöz’ü kastederek Osman Alagöz demesi salonda kahkaha tufanına neden oldu. Kendilerine ikram edilen yiyecekleri seyircilerle paylaşan Kafa Dergisi ekibi, seyircilere unutamayacakları bir gün yaşattı. Dergide aynı konuları işlememeye dikkat ettiklerinden, dergi arşivlerindeki önemli isimlerden ve edebiyat dergilerinin popüler kültürün içinde kaybolmayacağından bahsettiler. Bu keyifli söyleşi seyircilerin de isteği üzerine Celil Nalçakan’ın şarkı söylemesiyle devam etti. Basın & Yayın Koordinatörü Gamze Emine Pehlivan’ın fidan bağış belgesini takdimiyle söyleşi sona erdi.

38

Profil Dergisi


ETKİNLİK

ERDEM YENER SÖYLEŞİSİ Sadece iş ve kariyer alanında değil, düzenlediği eğlenceli etkinliklerle de tanınan Yıldız Teknik Üniversitesi İşletme Kulübü, bu yıl Erdem Yener Söyleşisi ile keyifli etkinliklere bir yenisini daha ekledi. Erdem Yener, 26 Aralık 2016 Pazartesi Günü İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Konferans Salonu’nda öğrencilerle buluştu. İskenderun’da doğup büyüyen Erdem Yener, ergenliğinde fanatik Michael Jackson hayranı olduğunu ve ilk defa onu izlerken sahne işleriyle uğraşmak istediğini anladığını açıklayarak söyleşiye başladı. Bu amaçla üç arkadaşı ile birlikte kurdukları ’’+4’’ isimli bir müzik grubundan bahseden Yener, bu grubuyla 2002’de ‘’Sing Your Song’’ adlı şarkı yarışmasında yer aldıklarını belirtti. İlk albümü Kirli’yi 2008’de çıkartan şarkıcı, konserlere başlayacağı sırada geçirdiği küçük bir kazayla konserlere ara vermek zorunda kaldığını, ardından yeni bir albüm yapmak için hazırlanırken Avea’dan teklif geldiğini ve kabul etmesi ile oyunculuk hayatının başladığını açıkladı. Ünlü şarkıcı, ’’Küçükken evde bağlama vardı ama telleri yoktu. Müzikle ilgilenen yoktu evimizde. İskenderun Yıldırım Mahallesi’nde tüm çocuklar top oynarken bir çocuk ’Ben Michael Jackson olacağım.’ diyor. Sizce nasıl bir ortamdaydım?’’ diyerek katılımcıları kahkahalara boğdu. Ailesinin ilk başlarda müzikle uğraşmasına tepki gösterdiğini fakat sonradan bu durumu kabullendiklerini belir-

ten Yener, ’’Onları ikna etmek için çok çabaladım. Zaten daha sonra benim yaptıklarımı görmeye başlayınca onlar da kabul edip benim mutluluğumla mutlu olmaya başlamışlardı.’’ sözleriyle durumu açıkladı. Uzun süre ekranlarda yer aldığı Güldür Güldür Show’u ‘‘Baktığınız zaman bir grup deli görüyorsunuz ama işin aslı gerçekten çok stresli. Üç dört saatlik bir gösteri için kısa bir çalışmayla seyircilere fark ettirmesek bile sinirli, yorucu ama bir o kadar da keyifli zaman geçiriyoruz’’ sözleriyle anlattı. Katılımcılardan gelen ’’Skeçlere hazırlanırken süreç nasıl ilerliyor?’’ sorusunu, ’’Skeç elimize geliyor ve bir gün okuma molamız oluyor. Daha sonra aramızda karakterlerin fiziksel özellikleri gibi konuları tartışıyoruz ve provalara başlıyoruz. Son gün ise kamera karşında kostümlü provamızı alıp akşam sahneye çıkıyoruz.’’ şeklinde yanıtladı. Oyunculuk deneyimleri ile ilgili son olarak bu işin en zor kısmını ise ‘‘Uçlarda yaşıyor olmamız. Bugün insanlar bana gülerse buradan çıktıktan sonra evime mutlu gideceğim ama eğer gülmezlerse diğer güne kadar günüm berbat geçecek.’’ diyerek özetledi. Boş zamanlarında boksla uğraştığını ve ilginç maketler yaptığını da anlatan Erdem Yener, katılımcıların merak ettiği tüm sorularını yanıtladıktan sonra onları konserine davet etti ve bu kötü günlerde kendilerine iyi bakmalarını öğütledi. Basın & Yayın Koordinatörü Gamze Emine Pehlivan’ın fidan bağış belgesini takdim etmesiyle söyleşi sona erdi.

Profil Dergisi

39


RÖPORTAJ

PROF. DR. BAHRİ ŞAHİN RÖPORTAJI Asena Şaşmaz asena.sasmaz@yildizik.com

"Yıldız Teknik Üniversitesi’ni fabrika ayarlarına döndürdük. Hedeflerimizi koyduk. İlkelerimizi koyduk ve deklare ettik." Öncelikle Yıldız Teknik Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Bahri Şahin’i tanımak isteriz. Bize kendinizi anlatır mısınız? Lisans eğitimimi Gazi Üniversitesi Makine Bölümü’nde tamamladım. Daha sonra Yıldız Teknik Üniversitesi’nde de lisansüstü enerji Makine Anabilim Dalı Enerji Opsiyonu’nda tamamladım. Doktora eğitimimi de 1979 yılında başladığım İstanbul Teknik Üniversitesi Nükleer Enerji Enstitüsü’nde 1985 yılında tamamladım. Doktora eğitimim İstanbul Teknik Üniversitesi’nde devam ederken Yıldız Teknik Üniversitesi’nde de asistanlık

40

Profil Dergisi

görevini sürdürüyordum. Yani 1979 yılından beri ben Yıldız Teknik Üniversitesi’nin mensubuyum. Yıldızlıyım. 1979 yılında Makine Mühendisliği bölümünde asistan olarak başladım. 1983 yılında öğretim görevlisi oldum. Ders vermeye başladım. O zaman böyle bir imkan vardı. İhtiyaç da vardı. 1986 yılına kadar öğretim görevlisi olarak 3 sene devam ettim. 1986 yılında Gemi İnşaatı Mühendisliği yeni kurulmuştu. 1986 yılında Makina’dan Gemi’ye yardımcı doçent olarak geçtim. Geçiş o geçiş. Hala Gemi İnşaatı ve Denizcilik Fakültesi öğretim üyesiyim. 1986 yılından itibaren orada 15

sene Anabilim Dalı Başkanlığı yaptım. 10 sene Bölüm Başkanlığı görevi sürdürdüm. Daha sonra 2009 yılında Bölüm Başkanı olarak bölümü fakülte haline getirdik. Yani Gemi İnşaatı ve Denizcilik Fakültesi Kurucu Dekanıyım. Her şeyden önce öğretim üyesiyiz ve her şeyden önce de eğitim öğretim hayatımızda da azami katkıyı sunmuş olmamız lazım. Öğrencilerle dolu bir üniversiteyi yönetiyorsunuz ve deyim yerindeyse siz de bu sıralardan geçtiniz. Öğrencilik yıllarınızı ve şu anki imkanları nasıl tanımlarsınız?


RÖPORTAJ Bizim öğrencilik yıllarımızla şimdiki zaman çok farklı. Bizim zamanımızda çok imkansızlık vardı. O yıllarda cebimizde çarpma bölme trigonometri hesabı yapmak için bir hesap cetvelimiz vardı. Eski Mısır döneminde ortaya çıkan bir cetveldi bu. Kullanmaya hakim değilseniz küsuratları hesap edemiyordunuz. Bize önce hesap cetvelini kullanmamız için ders verdiler. Hesap makinesiyle üniversitenin son yıllarında tanıştık. Bilgisayarlarla hiç tanışmadık o yıllarda. Ben doktora yaparken bile Türkiye’de bilgisayar yoktu. İmkanlar arttıkça öğrenciler daha savurgan oluyor. İmkansızlığı görenler elde ettiği imkanların kıymetini çok daha iyi biliyor. Ben doktora yaparken İngiltere’den bir makale istemiştim 6 ayda gelmişti. Şimdi her şey elimizin altında. Rektörlüğe bir yıl önce geldiniz. Bu bir yılda okulumuzdaki faaliyetleri nasıl buluyorsunuz? Neler gerçekleştirdik, neler gerçekleştireceğiz? 1 yıllık rektörlük sürecinde üst yönetime güveni oluşturduk. Bu beni rahatlatıyor. Herkes bize destek veriyor. Bu bir yılda huzuru ve barışı sağladık. Yıldız Teknik Üniversitesi’ni fabrika ayarlarına döndürdük. Hedeflerimizi koyduk. İlkelerimizi koyduk ve deklare ettik. İnternette adımı aratırsanız Bahri Şahin’in koyduğu ilkeler bellidir. Hatta her videoda projeleri kendi sesimle anlattım. Ben 23 büyük projeden bahset-

miştim. Benim dönemimde 4 yılda 23 proje. Bunlardan birisi de akıllı raylı sistemdi. Bu sene başlıyor. Bilgi-işlem altyapısı bu sene başlıyoruz. Kongre binasının yanındaki tarihi koğuş binası otel oluyor. Fakat aslına uygun olarak yapılıyor şu an çalışmalar başladı. Daha çok uluslararası etkinlikten gelen misafirleri ağırlamak, dışarıdan gelen hocaları ağırlamak için Yıldız Teknik Üniversitesi’nin uluslararası alanda tanınırlığını artıracak bir proje olacak. Kütüphaneyi büyütüyoruz. Yıldız Teknik Üniversitesine layık İstanbul’un en büyük kütüphanelerinden birini burada yapacağız. Sadece Yıldızlı kızlarımızın kalacağı 1000 kişilik bir yurt yaptırmayı düşünüyoruz. Büyük bir AVM yaptıracağız. Öğrenci girdiği zaman terzisinden kuaföründen sinemasına kadar faydalanabileceği büyük bir projeyi daha hayata geçireceğiz. Şu anda etütlerini yapıyoruz. Kısacası Davutpaşa’yı canlandırıyoruz.

Davutpaşa Kampüsü tarihi dokusu olan bir kampüs. Göreve geldiğiniz süre zarfında da kampüste yapılan birçok çalışmaya şahit olduk. Yeni binaların inşasında ne gibi yöntemler izliyorsunuz? Davutpaşa’yı tarihi dokuyu koruyarak Avrupa’nın en yeşil kampüsü yapacağız. Yeşil kampüs sıralamaları var ona müracaat ettik. Yenilenebilir enerjiye ağırlık veriyoruz. Raylı sistemin enerji ihtiyacının da bir kısmını güneş enerjisiyle sağlamayı düşünüyoruz. Şimdi otoparklar yapılıyor. Otoparkların ışıklarını da güneş enerjisi karşılayacak. İspark’la anlaştık. Okulun içindeki otoparklardan elde edilecek gelir öğrenciler arasındaki dengeyi sağlamak için burs olarak verilecek. Öğrencilerimiz arasında adaleti sağlamak zorundayız. Adaleti sağlayamazsanız öğrencilerin, hocaların size güveni kalmaz. Güveni kalmayınca da burada başarılı olma şansınız

Profil Dergisi

41


RÖPORTAJ

yok. İdareci önce güven telkin edecek. Üniversitemizin Ar-Ge çalışmalarını nasıl değerlendiriyorsunuz? Biz şu anda Türkiye’deki Ar-Ge çalışmalarında ilk 19’un içindeyiz. Muhtemelen 10 asil 5 yedek olacak. Bunlardan birine Yıldız Teknik Üniversitesi de girecek ama biz istiyoruz ki 10 asilin içinde yer alalım. Ar-Ge konusunda çok önemli atılımlar yaptık. Bütün hocalarımızı kümelendirdik. Birim ayrımı

yapmadan aynı alanda çalışan hocalar için ortak laboratuvarlar oluşturuyoruz. Şu an 18 alanın 4’ünde Yıldız Teknik Üniversitesi önde. Öne çıkan alanlarda teşviğimizi artıracağız. Ar-Ge altyapımızı Teknopark ile birlikte oluşturuyoruz. “Yıldız Teknik Öğrencisi” profilini nasıl tanımlarsınız? Yıldız Teknik Üniversitesi ilk %10’luk dilimi okula alıyor. Çoğu fakültemiz ilk 3’te. Bana göre profilimiz iyi. Tercih edilebilirlik olarak da Yıldız Teknik Üniversitesi iyi durumda. Anketlere göre de iş bulma oranında da okulumuz ilk 6’da. Biz bunu ilk 3’e çıkarmayı planlıyoruz. Dünya sıralamasında da Türkiye’de ilk 1000’e giren 16 üniversiteden biriyiz. Bizim önümüzdeki yıl hedefimiz ilk 500’e girmek. Sizce “Yıldızlı” olmanın ülkemize ve sosyal hayata katkıları neler olmuştur? Biz kulüplerimizle, öğrenci kon-

42

Profil Dergisi

seyimizle, hocalarımızla, endüstrimizle, sanayimizle bir aileyiz. Sanayide oldukça fazla Yıldız Teknik Üniversitesi mezunu var çünkü 106 yıllık bir üniversite burası. Türkiye’nin kalkınmasına en büyük desteği Yıldız Teknik Üniversitesi vermiştir. Osmanlı’nın son dönemlerinde, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yıllarında Yıldız Teknik Üniversitesi mezunları elini taşın altına koymuştur. Fabrikalar kurmuşlar, atölyeler kurmuşlar, makinalar üretmişler. Bizzat siyasette söz sahibi olmuşlar, sanatta söz sahibi olmuşlar. Hala üniversitemizin ülkenin kalmasında çok önemli bir yeri var. Yıldız Teknik Üniversitesi’nde birçok öğrenci kulübü mevcut. Öğrenci kulüplerinin çalışmalarını nasıl değerlendiriyorsunuz? Öğrenci kulüplerinin büyük bir kısmı ham durumda. Kulüpler kurulmuş fakat fazla gayret sarf edilmemiş. Ama sizin gibi kulüpler beklediğimizin üzerinde performans gösteriyor. Bizim amacımız bunları desteklemek ve diğer kulüplere de örnek olmasını sağlamak. Başarılı olan kulüpleri destekleyeceğiz. Her samimi olan kulübe de destek vereceğiz. Kulüpler çıktıları bana gösterecek ben daha fazla destek vereceğim. Bu ülkeye katkısı olan her türlü faaliyetin arkasındayız. Amacımız kulüpler vasıtasıyla öğrencilerin sosyal yönlerini geliştirmek, özgüvenini artırmak. Görüyorum, kulüp faaliyetlerinde bulunan arkadaş-


RÖPORTAJ ların özgüvenleri daha yüksek oluyor. Öğrencilerin en çok önem verdiği şeylerden biri de not ortalamaları. Ancak son yıllarda “Ortalama önemli değil öğrencinin üniversitede ne yaptığı önemli.” gibi bir algı var. Siz bu algıyı destekliyor musunuz? Destekliyorum. Kendi çocuğumuzun nasıl yetişmesini istiyorsak sizlerin de o şekilde yetişmenizi istiyoruz. Sosyal alanda başarılı olamayanın notu ne olursa olsun ileride sıkıntı çektiğini 40 senedir gözlemliyorum. Not da önemli fakat her şey değil. Sadece nota odaklanan kişilerin de ileride başarılı olamadığını görüyoruz. Hepsi bir bütün aslında. Ben şuna inanıyorum sosyal yönü kuvvetli olanın diğer yönü de kuvvetli olur çünkü bunlar birbirilerini tamamlayan şeyler. Hayat bir dengedir bu dengeyi bozamazsınız. Bunun için de Öğrenci Dekanlığını kurduk. Öğrenci Dekanlığının görevi de öğrencilerin sosyal yönünü geliştirmek. Psikolojik problemi olan öğrencilere psikologlarımız Öğrenci Dekanlığında yardımcı olacak. Öğrencinin önce mutlu olması lazım. Mutlu olamayan öğrenci nasıl başarılı olacak ki? Öğrencilerin ruh sağlığını korumak zorundayız. Benim için öğrencilerin ruh sağlığı not ortalamasından daha önemli.

başarısı yadsınamaz. Bu başarıyı daha da yüksek hedeflere taşımak için ne gibi faaliyetlerde bulunmayı düşünüyorsunuz? Biz sadece Erasmus’u değil Mevlana’yı da önemsiyoruz. Uzak Doğu’ya da Avrupa’ya da öğrenci göndermek istiyoruz. Erasmus’ta sayı olarak Türkiye ortalamasının üzerindeyiz. Giden öğrencimiz fazla ama politikamız gelen öğrencileri artırmak. Çünkü Yıldız Teknik Üniversitesi’nin yurt dışındaki üniversitelerden üstün yönleri var. Özellikle araştırmacı olarak okulumuza gelen öğrencilerin yüksek kalitede olmasını istiyoruz. Japonya, Güney Kore, Endonezya, Malezya ve Bangladeş’le iş birliğimiz devam ediyor bu konuda. Yıldız Teknik Üniversitesi’ni hem doğuya hem batıya götürmek istiyoruz. Yaklaşık 36.000 öğrencinin rektörü olarak öğrencilerinize ne söylemek istersiniz? 36.000 öğrencimiz var. Memnuniyetle söylemek isterim ki bunun 10.300’ü lisansüstü

öğrencisi. Bu Yıldız Teknik Üniversitesi için büyük bir başarıdır. Yıldız Teknik Üniversitesi, hem öğrenci hem de akademisyen yetiştirmektedir. Öğrencilerimiz kendilerine güvensinler. “Yıldızlı” olmak bir ayrıcalıktır. Zaten piyasaya atıldığı zaman iş hayatında bunu görecekler. Ahlaki ve etik açıdan kuruma yakışır şekilde davransınlar. Yönetimle görüşerek her türlü konuyu çözebilirler. Ben öğrencilerimi kendi çocuklarımdan hiç farklı görmüyorum. Hepinize teşekkür ediyorum.

Yıldız Teknik Üniversitesi’nin Erasmus konusundaki

Profil Dergisi

43


GEZİ YAZISI

İTALYA Bu yazıda her yerinden tarih fışkıran ve hayranlık uyandıran mimari yapılarıyla insanları büyüleyen İtalya’dan bahsedeceğim. Sanki yaşamak için değil de özel bir fotoğraf çekimi için düzenlenmiş hissi uyandıran bu ülkeden etkilenmemek elde değil. Pisa Neredeyse İtalya’nın simgesi olarak bilinen Pisa Kulesi müthiş bir mimari örneği. 1173 yılında yapımına başlanan kule tamamlanmadan eğilmeye başlamış. İnşaatı ise 1350 yılında tamamlanmış. Herhangi bir zarar gelmemesi için düzenli olarak restore edilip desteklenen bu

44

Profil Dergisi

kule sürekli çok kalabalık ve tüm turistlerin odağı oluyor. Aynı bahçe içinde hem Pisa Kulesi hem Pisa Katedrali hem de müzesi olması gelenlere çok büyük avantaj sağlıyor. Pisa’ya gelmişken bu üç mimari harikayı görmeden gitmeyin derim. Ne yazık ki Pisa Kulesi’ni tüm dünya biliyorken ve tüm turistlerin ilgi odağı oluyorken Pisa’nın bir şehir olduğunu çoğu kişi hala gözden kaçırıyor. Bu güzel ve küçük şehirde görmeniz gereken bir de Arno Nehri var. Şehri ikiye ayıran bu nehir sadece doğal bir güzellik değil, insanları buluşturan bir meydan özelliğini de görüyor. Özellikle sene içinde buraya gelecekse-

niz nehir kenarında oturacak yer bile bulamayabilirsiniz. Boş zaman bulan her yaştan bütün insanlar arkadaşlarıyla bu nehrin kıyısında toplanıp saatlerce hatta sabahlara kadar burada vakit geçirip, eğleniyorlar. San Gimignano Unesco Dünya Mirasları listesinde bulunan San Gimignano, İtalya’nın tarihini daha da fazla yansıtan bir yer. Orta Çağ’dan kalma surlarla çevrilmiş bu kasaba hala eski görüntüsünü koruyabilmekte çok başarılı. “Orta Çağ’ın Manhattan’ı’’ diye adlandırılan San Gimignano eskiden krallar ve soylular gibi önemli kişilerin gelip, alışveriş yaptığı bir bölge olarak biliniyor. Eski


GEZİ YAZISI zamanların zenginlik simgesi olan bu kasabada Orta Çağ’dan beri ayakta kalan 14 adet kule bulunuyor. Siena iline bağlı olan San Gimignano daracık sokaklardan, avlulardan ve sizi güler yüzle karşılayan birçok hediyelik eşya dükkânlarından oluşuyor. Küçük taş evlerin arasında yürürken tarihin kokusunu alabildiğiniz bu yerin en meşhur ürünü ise beyaz şarapları. Ayrıca Orta Çağ’ın izlerini bir hayli taşıyan bu kasabada eski işkence yerlerinin müzeleştirilmesi çok popüler bir şey. Üç işkence müzesi bulunan bu kasabaya gelmişken en az birini gezilmeli. Floransa Gezmeye başlayacağınız anda Floransa’nın bir sanat şehri olduğunu anlamamak mümkün değil. İtalya’nın her yerinde olduğu gibi mimarisi her şehrin konusunu ele veriyor. Rönesans’ın beşiği olarak nitelendirilen Floransa İtalya’nın en önemli duraklarından biri olmayı sonuna kadar hak ediyor. Ayrıca bu şehir Leonardo Da Vinci, Michelangelo ve Dante Alighieri gibi çok önemli eski sanatçıların yetiştiği yerdir. Floransa’da gidilmesi gereken en önemli yerler ise Piazza del Duomo yani Duomo Meydanı ve Duomo Katedrali. Katedral

meydanın tam ortasında güzelliğiyle tüm dikkatleri üstüne çekiyor. En önemli üç yerin yine yan yana olması önemli bir avantaj sağlıyor. Giotto’nun Çan Kulesi, Duomo Katedrali’nin tam yanında yer alıyor. Şehrin simgesi olan Ponte Vecchio Floransa’daki en popüler ve en eski köprü. İki farklı sarayı birbirine bağlayan bu eser 1345 senesinde inşa edilmiş. Harika bir görsel sunan köprü günümüzde birçok kuyumcuya ev sahipliği yapıyor. Son olarak şehrin en etkilendiğim yeri ise tüm Floransa manzarasını tepeden izleyebildiğiniz Michelangelo Tepesi. Özellikle güneş bakarken orda olmanızı şiddetle tavsiye ederim. Eşsiz görüntüsüyle tüm şehri ayaklarınızın altına seren bu tepede Floransa’yı daha da seveceksiniz. Milano Modanın merkezi olarak bildiğimiz Milano diğer İtalya şehirleriyle aynı havayı taşıyıp, aynı mimariyi korusa da çok popüler olmanın hezimetinden kaçamamış diyebiliriz. Tüm dünya için önemli bir nokta olan Milano, tarihi İtalya havasını hala taşısa da diğer şehirlerin yanında daha

bir modern kalıyor. Milano’da görülmesi gereken en önemli yerlerin başını Duomo di Milano çekiyor. Dünyanın en güzel katedralleri arasında sayılan bu sanat eseri büyüklüğe ve genişliğe rağmen tüm duvarlarındaki en ufak ayrıntı işlemeleriyle dahi dikkat çekiyor. Fakat şöyle bir zorluk var ki Duomo’nun içine girmek ya da tepesine çıkmak isteyen insanları hiçbir zaman azalmayan bir sıra bekliyor. Duomo’dan çıktığınızda ise hemen sağ tarafta kalan Galleria Vittorio Emanuele’yi göreceksiniz. Tarihteki en eski alışveriş merkezi olan bu yer içinde en pahalı mağazaları ve restoranları barındırıyor. Ayrıca şıklığıyla tüm insanların dikkatini çekiyor. Bir de Milano’ya gelmişken dünyanın en büyük sahnesini görmeden gitmeyin derim. Dünyanın en önemli opera binalarından biri olan La Scala’nın inşaatı 1778 yılında tamamlanmış. Sahnenin programı ise yıl boyu web sitesinden takip edilebiliyor. Görkemiyle dikkat çeken bu sahnede güzel bir opera yakalayabilmeniz dileğiyle…

Profil Dergisi

47 45


Yaz gelirken içinizdeki yurt dışı merakını giderecek yerler arasında yakınlığıyla, ucuzluğuyla ve de tanıdık olmasıyla ilk sıralara yerleşen Yunanistan’ı sizlere anlatacağım. Turkuaz renkli koyları, lezzetli yemekleri, eğlenceli Ege akşamlarıyla tatilinizi geçirip mest olmadan geri dönmeyeceksiniz. GÜMÜLCİNE Türk nüfusunun yoğunluklu yaşadığı modern Yunan kafeleriyle 16.yy Osmanlı mimarisinin ortak bir çalışması gibi duran bu cana yakın, içten şehir size dışınızı yakan Akdeniz sıcağına ek olarak içinizi ısıtan bir soydaş tanıdıklığıyla yaklaşıyor. Şehir içinde ise sürekli bir kafe meşguliyetinde insanlar. Neredeyse tüm gün oturup frappe ve limonata içiyorlar. Bunlara ek olarak modernlikten uzaklaşıp arka sokaklara girdiğinizde işte aradığınız tanıdık simayı buluyorsunuz; Yeni Camii(1585) ve Tarihi Saat Kulesi(1885). Saat kulesi II.Abdulhamit’in fermanıyla yaptırılmış Tarihi Saat Kulesi’ni selfie çeken insanlarla birlikte geride bırakarak yakınlarda bulunan daha çok kalesi

ve yürüyüş yoluyla ilgiyi üzerine çeken Nimfea’ya doğru ilerlemeye başladığımızda huzur yavaşça hissediliyor, doğayla iç içe olan bu yerde uzun yürüyüş yolları, sakin bir orman, yavru sokak köpekleri ve Gümülcine’yi tepeden gören bir manzara var. KAVALA Yunanistan’ın kuzeyindeki şehir içi ulaşımının kolay olduğu şirin bir sahil kentidir Kavala. Gezecek yerinizin bol olduğu bu yerde antik kentlerden kalelere, hareketli caddelerden müzelere kadar keşfedeceğiniz sayısız mekan bulunmakta. Şehrin tam merkezinde ve biraz yükseklerde bir şey dikkatinizi çekebilir Kavala ziyaretinizde. Büyük bölümünün 15. yüzyılda yapıldığı, 14. yüzyıldaki kale yıkıntılarından tekrar doğan bir Bizans Kalesi. Kalenin duvarlarının çoğu hala ayakta ve harika bir manzara sunmaktalar size. Bütün Kavala’yı ve denizi izlerken ayrıca kalenin içinde bulunan hediyelik dükkanlarında ve restoranlarda vakit geçirebilirsiniz. THASSOS Yunanistan’daki birçok yerden feribotlarla makul ücretlere ge-

çebileceğiniz ve yanınızda araç da olmasını tavsiye ettiğim bir ada. Adaya ulaşırken sürdüğünüz deniz sefasını çok da abartmayın, adadaki oteller, sahildeki barlar ve sahilleri sizi daha çok etkileyecek. Bütün adayı aracınızla gezmek 4 saatinizi alıyor. Bu yolda gördüğünüz sahiller ise sizi ister istemez duraklatıyor. Psili Ammos Beach, Golden Beach, San Antonio Beach ve daha nice plaj her türden insanı kucaklayacak şekilde. Lüks isteyenler, huzur isteyenler, ucuzluk arayanlar ve eğlence peşinde koşanlar bu sahillerde gece partilerine katılabilir, gündüz gözlerden uzak kalabilir ya da lüks içeceğini yudumlarken muhteşem Ege sularının keyfini sürebilir. SELANİK Tarih kitaplarından aşina olduğumuz atamızın evi için Yunanistan’da biraz daha yol kat edip Selanik’e ulaşmak sizi tanıdıklığa daha çok yaklaştırıyor. Her evin balkonu ve balkonlardaki çeşit çeşit çiçekleriyle İzmir’i anımsatan bu şehir merkezine yakın bir konumda Atatürk’ün evini bulunduruyor. Şehirde inceden bir beton yığını havası hakim


olmakla beraber evler şehir içine yaklaştıkça daha bitişik bir görüntü veriyor. İlk görüşte aşık olacağınızın sözünü veremem ama Selanik tek günde gezilecek bir şehir olmadığının farkına varacaksınız. Neredeyse her kartpostalda veya her etkinlik afişinde göreceğiniz bir Selanik temsili olan White Tower(Beyaz Kule) meşhur sahil şeridinde tüm heybetiyle yer alıyor. Yerlileri tarafından Kanlı Kule olarak da biliniyor. Apostolou Pavlou Sokağı, 17 numarada 6-7 yaşlarından beri duyduğunuz bir cümlenin kanıtları bulunuyor. 3 katlı bu evin her katında Atatürk’e ait bilgiler keşfedeceğiniz, giriş katında video tanıtımı ve evin o yıllardaki maketinin olduğu bahçeli bir tarih kutusundasınız sanki. Üst katlara çıktığınızda atamızın bir balmumu heykeli ve karşısında doğduğu odayı görebilirsiniz. Bu şehirde gezebileceğiniz birçok dini mekan var. Çoğu camii-kilise arasında gidip gelmiş yerler olmasına rağmen tarihlerini korumuş ve UNESCO tarafından korumaya alınmışlar.

Saint Dimitrios Kilisesi, Agia Sofia Kilisesi(Ayasofya’nın örneği alınmış) ve Roton’da bahsettiğimiz yerlerden birkaçı. Roton’un Roma’daki Pantheoun’u hatırlatan silindir yapısını görmek isteyenler şehrin yokuşlarının tadına bakıyorlar ve araç olmadan çıkması Akdeniz sıcağında zor iş. Her yerini ülkemizden bir yere benzetme hastalığımız daha geçmemişken oraların Taksim Meydanı diyebileceğiniz bir Aristotelous Meydanı var ki görsel olarak muhteşem olmayan Selanik’in en güzel yerlerinden biri. Şehrin tam anlamıyla göbeğinde ve Yunanistan’ın en büyük meydanlarından biri sayılıyor. ATİNA Atina da Selanik gibi bir güne sığdırılabileceklerden değil aslında. Gezip görmek isteyeceğiniz onca yer arasında kararsızlığa düşmenize gerek yok çünkü hayat geceleri de devam ediyor. Geziyi anlatmaya başlamadan kulağımıza fısıldadıkları bir sırrı size de verelim. Eğlencesi dorukta bir Atina hayal ediyorsanız Paskalya’yı bekleyin.

Atina’da merkeze yakın, yüksek rakımda, orada, burada çok fazla yer var bizden diyebileceğiniz. Gitmek isteyeceğiniz yerlerin neredeyse hepsine yürüyerek ulaşabileceğinizden otel tavsiyemiz şehir merkezine yakın Plaka, Monastraki’deki uygun aile otelleri olabilir. Beyaz taş renkli evleri ve renkli pencereleriyle görebileceğiniz sayılı bölgelerden biridir Anafiotika. Akropolis’e tırmandığınızda içinizden geçtiğiniz bu bölge yukarıya doğru taş basamaklarla gökyüzüne çıkan merdiveninin yanlarına doğru dizilmiş kafe, restoran ve şaşırtıcı mekanlar bulunmakta. Propyiaia ana kapısından geçtikten sonra Parthenon adındaki sütunlu, büyük bir yapıya ulaşabliyorsunuz. Ayrıca etrafta Erekhtheion ismindeki kadın figürlü Karyatid heykelleri ve kendinden pek bir şey kalmamış işlevi büyük, kendisi küçük Nike tapınağı var. Akropolis’in eteklerinde hala aktif birkaç Yunan tiyatrosu bulunmakta. Akropolis’ten ayrılırken Athena’ya ve manzaraya tutulu kalmamanız dileğiyle...


RÖPORTAJ

Mercedes-Benz Türk’ün ilk Türk Direktörler Kurulu Başkanı Süer Sülün ile eğitimden iş dünyasına, otomotiv sektöründen liderliğe uzanan bir röportaj gerçekleştirdik. Mercedes-Benz Türk’ün ilk Türk Direktörler Kurulu Başkanı olarak bir ilke imza attınız. Böyle büyük bir başarıya imza atmak size nasıl hissettirdi? Bir önceki CEO’muz Britta Seeger’in Almanya’daki göreve atanmasıyla Mercedes-Benz Türk Direktörler Kurulu Başkanı olarak ilk kez bir Türk atanmış oldu. Bu karar, bizden beklentilerinin ne doğrultuda olduğunu da gösteriyor ve tabi ki böyle büyük bir başarıya imza atmak beni oldukça gururlandırıyor. Yaptığınız bir açıklamada şu an Aksaray’da 113-115 milyon Avro yatırımınız olduğunu ve kapasite olarak ikiye katlayacağınızı söylediniz. Gün geçtikçe artan yatırımların alt yapı süreci nasıl gerçekleşiyor? Mercedes-Benz Türk olarak nasıl bir çalışma pren-

48

Profil Dergisi

sibine sahipsiniz? 2016’nın Şubat ayında Aksaray Kamyon Fabrikamız için 113 milyon Avroluk yatırım planımızı açıkladık. Bu yeni yatırımla Aksaray Kamyon Fabrikamızda oluşturacağımız yeni tesisler ve üretime dâhil edeceğimiz yeni makine ve ekipmanlar sayesinde üretim kapasitemizi ikiye katlayacağız. Yeni yatırımlarımızla üretimde kendi rekorlarımızı kırmayı hedefliyoruz. Gün geçtikçe yatırımlarımızı çoğaltıyoruz. 12 Mayıs 2017 tarihinde de Aksaray Kamyon Fabrikamızda yeni AR-GE merkezimizin temelini attık. İyi bir lokasyon ve potansiyelin yeni yatırımlar için önemi nedir? Türkiye otomotiv sektöründe oldukça büyük bir pazar ve oldukça fazla potansiyel barındırıyor. İyi bir lokasyon ve potansiyelin

Sena Güven senaguven34@gmail.com yeni yatırımlar için öneminin en güzel örneklerindeniz. Burada yapılan işler yurt dışına da sirayet ediyor çünkü belirli bir hacmi burada yakaladıktan sonra yan sanayici olarak diğer fabrikalara da parça vermeye başlıyoruz. Dolayısıyla bir çarpan etkisi var bunun. Mercedes’in Türkiye’deki elli yıllık tarihinin tam otuz yılına tanıklık ettiniz. MercedesBenz Türk kariyerinizdeki yükselen başarınızı neye borçlusunuz? Üniversiteyi bitirdikten sonra profesyonel kariyerime Mercedes-Benz Türk’te başladım. Yarım asırdır Türkiye’de var olan şirketimizin 30 yılına tanıklık etmek beni oldukça gururlandırıyor. Mercedes-Benz Türk’te ilk olarak Mali İşler çalışmaya başladım. Kariyerimdeki yükselişimi tek bir departmanda yıllarca


RÖPORTAJ çalışmamaya borçlu olduğumu düşünüyorum. Bir insanın kariyer hayatı boyunca farklı departmanları da görüp oralarda da çalışıp kendini geliştirmesinin önemli olduğunu düşünüyorum. Mercedes’in geçtiğimiz yıl Türkiye’de beş yıl aradan sonra Alman BMW’yi geçerek otomobilde yeniden liderliği ele geçirdi. Sizce liderlikte ve sektörde başarılı olmak için sahip olunması gereken prensipler ve özellikler nelerdir? Liderlikte ve sektörde başarılı olmak için müşteri memnuniyeti ve büyüme odaklı olmak ve motivasyonu her zaman üst seviyelerde tutmak gerekiyor. Mercedes-Benz Türk olarak hiçbir zaman müşterilerimizin yorum ve beklentilerini kulak arkası etmedik. Sektörün bizden beklentilerini her zaman karşılamaya çalıştık. Türkiye’deki yarım asırlık varlığımız boyunca her zaman buna önem verdik ve önem vermeye de devam edeceğiz. Hedefimiz mükemmel müşteri deneyimini her alanda gerçekleştirmek oldu ve bu yolda yürümeye de devam ediyoruz. Üniversitelerdeki yurt dışı eğitim programlarını faydalı buluyor musunuz? Bu tür programların öğrencilere katkılarını yorumlar mısınız? Üniversitelerin yurt dışı programlarını kesinlikle faydalı buluyorum. Bir dili en iyi öğrenmenin yolunun o dilin konuşulduğu ülkelerden birin-

de en az 6 ay kalmak olduğuna inanıyorum. Günümüzde artık sadece İngilizce’yi çok iyi bilmek yetmiyor, artık firmalar ikinci bir yabancı dil daha istiyor. Bu nedenle üniversitelerdeki yurt dışı eğitim programlarından kesinlikle faydalanılması gerektiği kanaatindeyim. Yanınızda çalışan kişilerde olmasını beklediğiniz özellikler nelerdir? İş hayatınızda sizin için en önemli ölçütler hangileridir? İş hayatında en önemli şey istekli, öğrenmeye açık, hevesli ve kendini geliştirmeye açık olmak diye düşünüyorum. Kendini geliştirmeye açık olan kişiler her zaman iş hayatında daha hevesli ve istekli oluyorlar. Aslında bu kendileri için de çok önemli bir konu. İş hayatında rekabet oldukça fazla. Kendilerini iş hayatında kanıtlayabilmeleri için hevesli olduklarını da göstermeleri gerekiyor. Başarılı bir iş adamı olarak genç girişimcilere ne gibi tavsiyelerde bulunursunuz? Öncelikle gençlerin iş hayatına atılmadan önce hangi işi yapmak istediğine çok iyi karar vermesi gerekiyor çünkü bir işi severek yapmak kadar önemli bir şey yok. Günde 10 saatimizi geçirdiğimiz bir ofiste sevmediği bir işi yapıp mutsuz olmak çok kötü bir şey. Kısacası ilk önce hangi işi yapmak istediğinize karar verin.

kan olmanızın Alman otomotiv devinin Türkiye’ye verdiği önemin ve duyduğu güvenin bir göstergesi olduğunu belirtmiştiniz. Mercedes-Benz Türk’e duyulan güvenin en önemli ve büyük nedeni neler? Türkiye, özellikle ticari araçlarda Mercedes-Benz markasının en yüksek pazar payına sahip olduğu ülkelerden biri konumundadır. Özellikle ticari araçlarda Daimler’in en büyük fabrikalarından ikisine sahibiz ve operasyonlarımızın hepsini yıllardır başarıyla yürütüyoruz. Bu yüzden Daimler, Mercedes-Benz Türk’e güveniyor. Mercedes-Benz Türk’ün devamlı kendini geliştirme ve yenilemede öncü olduğunu görüyoruz. Devamlı yenilenme ve değişimin önemi nedir? Günümüzde artık her şey çok hızlı değişiyor. Gelişen teknoloji ile birlikte her an her türlü bilgiye erişebiliyoruz. Mercedes-Benz Türk olarak da bu duruma ayak uydurmamız gerekiyor. Piyasada rekabet çok fazla ve bizler kendimizi sürekli yenilemezsek, değiş-

Elli yıllık Mercedes-Benz Türk tarihinde ilk Türk baş-

Profil Dergisi

49


RÖPORTAJ tirmezsek rekabette geri kalırız, zamana ayak uyduramayız. Mercedes-Benz Türk, Ses Getiren Otobüs ve Kamyon Lansmanlarıyla ACE of M.I.C.E. Ödülleri’ni Aldı. Uluslararası alanda başarılı olan Mercedes-Benz Türk’ün başkanı olmak size nasıl hissettiriyor? Başarımızın arkasında Mercedes-Benz’in kalite, güvenlik ve konfordan ödün vermeyen üstün mühendisliği ve teknolojisi, Mercedes-Benz Türk olarak Hoşdere Otobüs ve Aksaray Kamyon Fabrikalarımıza yaptığımız toplam 1 milyon Avroyu aşan yatırımlarımız, AR-GE çalışmalarımız ve çalışanlarımızın emeği yatıyor. Üretimde mükemmeli yakalamak için en ufak detay üzerinde yaptığımız titiz çalışmalarımızı ürünlerimizi tanıtırken aynı şekilde özen gösteriyoruz. Üniversite hayatında ne tür çalışmalarda bulunmak iş hayatına avantajlı başlamayı sağlar? Üniversite hayatınız boyunca nereden baksanız kendinizi ve ufkunuzu daha da geliştirmek için 5 seneniz var. Sivil toplum örgütlerinde gönüllü olarak çalışabiliriz, bu sayede hem topluma katkılı bir davranış sergilemiş olur hem de iş hayatınızda da avantaj sahibi elde edebilirsiniz. Yapacağınız stajların yanında mutlaka gönüllülük işlerinde de yer almanızı tavsiye ederim.

50

Profil Dergisi

Otuz yıllık bir çalışma hayatınız var. Bu yıllar içinde hiç pişmanlığınız oldu mu? 30 yıl sizlerin kulağına belki de çok uzun bir süre gibi geliyor fakat benim için Mercedes-Benz Türk’te geçirdiğim bu 30 yıl göz açıp kapayıncaya kadar geçmiş gibi. İlla ki benim de çalışma hayatında zorlandığım bazı dönemler oldu ama hiçbir zaman bu 30 yıl içerisinde bir pişmanlık yaşamadık. Sizlere de tavsiye ettiğim, sevdiğiniz işi yapın derken aslında bunu demek istiyorum. Esas pişmanlığımı üniversite dönemimde ekonomi bölümüne geçiş yapmasaydım yaşardım çünkü kendi ideallerimin peşinden gitmemiş olurdum. Son olarak çoğunluğunu iş hayatına adım atmaya hazırlanan öğrencilerin oluşturduğu Profil dergisi okuyucularına tavsiyeleriniz neler? Zaman çok çabuk geçiyor. Bir bakmışsınız ki mezun olmuşsunuz ve iş hayatında kariyer basamaklarını tırmanıyorsunuz. Zamanın kıymetini bilin ve zamanınızı en verimli şekilde geçirmeye çalışın. Yapacağınız işin seveceğiniz iş olmasına önem verin. Dediğim gibi zaman çok hızlı geçiyor ve bu zamanı güzel değerlendirmek sizin elinizde. Kendinizi geliştirin, ikinci bir yabancı dil öğrenin, mezun olmadan önce yapabildiğiniz kadar staj yapın. İş hayatına başlamadan ne kadar pratik bilgi edinirseniz, bir sıfır daha önden başlarsınız.



EKONOMİ

GLOBALLEŞEN DÜNYADA MARKA YÖNETİMİ Sena Güven senaguven34@gmail.com

Günümüzde hızla önemi artan markalaşmayla birlikte pazarlamanın yapı taşlarından olan marka yönetiminin de ön plana çıktığını görüyoruz. Peki, marka yönetimi nedir? Marka stratejileri nasıl belirlenir? İyi bir marka yöneticisi nasıl özelliklere sahip olmalıdır? Müşterilerin zihninde kalıcı bir etki yaratarak firmanın rakipleri arasından ayırt edilmesine yardımcı olan bir tür pazarlama yöntemi olan marka, rekabette sürdürülebilir bir avantaj sağlar. Unutmamalıyız ki pazarınız, ürünleriniz ve rakipleriniz sürekli bir değişim içindedir ve siz bu değişime ayak uydurmazsanız bu başarınızın önüne büyük bir engel olarak geçer. İşte bu süreç içerisinde markayı doğru yönetmek ve pazarlama sürecini eksiksiz olarak tamamlamak gerekir. Bunun için ise marka yönetimini tam olarak kavramalı, ona göre bir stratejik plan geliştirmelisiniz. Peki bu dikkat edilmesi gereken hususlar neler? Öncelikle marka

52

Profil Dergisi

adınızla marka mesajınız birbirleri ile uyum içinde olmalıdır çünkü uyumsuzluk çelişkileri de beraberinde getirir ve bununla beraber gelişme ve büyüme sürecinizi olumsuz yönde etkilenir. Diğer bir husus ise rakiplerinizi tanımalı, izlemeli ve ona göre strateji geliştirmelisiniz. Markalarınızın öne çıkan noktalarını göz önünde bulundurarak onları ön planda tutmalısınız. Marka yönetiminde dikkat etmeniz gereken en önemli hususlardan bir tanesi ise tutarlılıktır. Her mecrada benzer mesajlar verip, daima tutarlılığınızı korumalısınız. Marka mesajınızı net, sade ve kolay anlaşılır kılmalısınız ki hedeflenen mesaj hedeflediğiniz kitleye daha kolay bir şekilde ulaşsın. Bunun içinde mevcut ve potansiyel müşterilerinizi iyi tanımalı ve tam olarak ne istendiğini bilmelisiniz. Marka stratejisi, markanın sunduğu yararlar ve hedef tüketicilere bağlı olarak kurum stratejileri doğrultusunda ele alınmaktadır. Marka yöneticilerinin

ürünleri için seçebileceği dört temel strateji bulunmaktadır. Bunlar; kişisel marka adı, bütünleştirici ürün grubu adı, ayrı ayrı ürün grubu adı ve kişisel ürün adı stratejileridir. Tüm bunları ele aldığımızda marka yönetiminin kapsamlı bir alan olduğunu ve marka yöneticisine çok fazla görev düştüğünü görüyoruz. O zaman gelin marka yöneticisi hangi özelliklere sahip olmalı inceleyelim.


EKONOMİ

Marka Yöneticisinin;

1

Girişimci karakterli olan

5

Görsel renklerle arası iyi olan

2

Teknolojiyle arası iyi olan

6

Pazarlama bilen

3

Empati kurabilen

7

Reklam konularına hakim

4

Ekonomiden anlayan

8

Halkla ilişkilerde iyi olan

9 10

İngilizce bilen Son olarak ekleyecek olursak çalışmaların her aşamasında raporların düzenli şekilde hazırlayan biri olması gerekir.

Profil Dergisi

53


RÖPORTAJ

Kaan Gür kaan.gur@yildizik.com

Crown Yurtdışı Eğitim Genel Müdürü Şenol Kaya ile yurt dışı eğitim ve şirketlerinin işleyişi üzerine keyifli bir röportaj gerçekleştirdik. Crown Education neler yapmakta, neleri hedeflemektedir? Kurumunuzdan kısaca bahsedebilir misiniz? Crown Yurtdışı Eğitim; merkezi Kanada, Toronto’da olup, yurt dışında orta öğretim sonrası öğrencilere uluslararası eğitim alanında destek sağlayan bir danışmanlık merkezidir. Kuruluşundan bu yana da Orta Doğu’da ve özellikle Türkiye’de sağlam bir çevre oluşturmuş, kısa zamanda öğrenci kabulünde en çok tercih edilen kuruluşlardan biri olmuştur. Merkezimiz birçok ülkenin önde gelen eğitim kurumlarını temsil etmekte ve bu kurumlar ile ortak projeler yürütmektedir. Geleceğin liderlerini yetiştirmeyi

54

Profil Dergisi

misyon edinen Crown Yurtdışı Eğitim; Toronto’da bulunan genel müdürlüğü ve İstanbul ile Lahore’da konumlanan ofisleriyle her yıl daha fazla öğrencinin içindeki cevheri keşfetmelerini ve vizyon sahibi bireyler olarak ülkelerine katkıda bulunmalarını hedeflemektedir. Yurtdışı eğitim olanakları şüphesiz kendini geliştirmek isteyen her birey için büyük bir önem teşkil etmektedir. Crown Education olarak insanlara ne gibi olanaklar sağlamaktasınız? Kişisel gelişimin en önemli basamaklarından biri şüphesiz ki dış dünyayı tanımaktır ve yurt

dışında eğitim almak bunun önemli bir parçasıdır. Bizler kurumumuzda öğrencilerin başvurularından mezuniyetlerine kadar ihtiyacı olan bütün servisleri kendilerine sunuyor ve olanaklardan faydalanmalarını sağlıyoruz. Yurtdışı dil okulları, lise değişim programları, üniversite, yüksek lisans, MBA ve burs başvuruları, yurt içi-yurt dışı kültür turları, yaz kampları ve akademik gezi gibi alanlarda verdiğimiz hizmetlerde öğrencilerin dünyaya açılmaları noktasında en büyük destekçileri oluyoruz. Crown Yurtdışı Eğitim olarak akademik eğitimi ön planda tutarak dünyanın seçkin eğitim kurumlarına öğrenci yer-


RÖPORTAJ leştirmeyi sürdürüyoruz. Kurumunuzun verdiği hizmetler sadece öğrencileri mi kapsamaktadır? Bir kişisel gelişim ve kariyer merkezi olarak Crown Yurtdışı Eğitim, kurumsal olarak okullara çözüm ortaklığı sunmaktadır. Kurumsal partnerlerimizin kampüslerine açtığımız “Uluslararası Eğitim Ofisleri” ile öğrencilere hizmet sunmanın yanı sıra merkez ofislerimizde her meslek ve yaş grubundan bireylere de danışmanlık hizmeti sunmaktayız. Günümüzde dil eğitimi, lisans ve yüksek lisans gibi alanlarda eğitim alma hususunda belirli bir yaş sınırı olmadığı için verdiğimiz hizmetler her kesimi kapsamakta ve beklentilerini en iyi şekilde anlayarak onlara en uygun programı bulmayı içermektedir. Yurtdışı eğitimin insanlara sağladığı faydaları kısaca anlatır mısınız? Öğrenimleri için yaşadıkları ülkeden farklı bir destinasyon seçen öğrenciler ise dünyaya açılmak, deneyim kazanmak, çevre edinmek, yeni kariyer yolları keşfetmek gibi bir çok olanağa sahip olmaktadır. Yurtdışında eğitim almak öğrencilere farklı kültürel ortamlarla öğrenimini harmanlama ve kimliklerine yeni katmanlar ekleme fırsatını vermektedir. Bu fırsatlar onlara yaşam boyu, her ortam ve şartta farklılıklarla uzlaşma becerisini edindirir. Ufkunu geliştirerek kendi ayakları üzerinde durmayı

öğrenen bireyler dünyanın neresine giderse gitsin sıfırdan hayat kurabilirler. Bizler öğrencilerin bu olanaklardan faydalanmaları ve kendilerine yeni bir hayat kurarken doğru adımlar atmaları için destek sağlamaktayız. Crown Education, Türkiye merkezli bir şirket olmakta olup, Türkiye dışındaki ülkelerdeki insanlara da hizmet sunmaktadır. Kurumunuz bu hizmeti nasıl sağlamaktadır? Crown Yurtdışı Eğitim; Kanada, Amerika, İngiltere ve Avrupa’nın sayılı eğitim kurumlarıyla ortak çalışmakta ve yalnızca Türkiye değil tüm dünyadan öğrencilerin bu eğitim kurumlarında alacakları eğitimler için hizmet sunmaktadır. Örneğin Pakistan’da bulunan ofisimiz aracılığıyla Ortadoğu’dan yüzlerce öğrenci Crown Yurtdışı Eğitim aracılığıyla dünyaya açılmaktadır. Her yıl katıldığımız uluslararası eğitim fuarları ile dünya çapındaki partner ağımızı genişlemekte ve daha çok öğrenciye hitap etmekteyiz. Yurtdışına gönderdiğiniz öğrencilerin sadece dil eğit-

imleriyle mi ilgileniyorsunuz? Hayır yalnızca dil eğitimi değil yurt dışı üniversite, yüksek lisans, MBA ve lise değişim gibi birçok programda danışmanlık hizmeti vermekteyiz. Öğrencilerimizin program kayıt ve başvurularının yanı sıra konaklama, vize, havaalanı transfer, uçak biletleri, okul öncesi oryantasyon, 7/24 telefon desteği, sağlık sigortası gibi alanlarda da yanında oluyor ve kendilerine eğitim öncesinden mezuniyetlerine kadar tüm konularda destek oluyoruz. Vize işlemlerinde sağladığınız kolaylıklar nelerdir? Vize başvuru alanında uzman ekibimiz eksiksiz bir şekilde öğrencilerin vize başvurularını tamamlamaktadır. Gerekli vize evraklarının toparlanması için yönlendirme ve doğru zamanda başvuru hususunda titiz davranan ekibimiz, öğrencilere tüm başvuru sürecinde destek sağlamaktadır. Ayrıca, her yıl yüzlerce öğrencinin vize başvuruları Crown Yurtdışı Eğitim tarafından gerçekleştirildiği

Profil Dergisi

55


RÖPORTAJ en doğru şekilde yardımcı olmak ile başlamaktadır.

için kurumumuz vize başvuru merkezleri ve konsolosluklar ile sıcak iletişim halindedir. Başvuru işlemlerinde herhangi bir problem yaşanması durumunda ekibimiz en kısa zamanda çözüm üretip öğrencilere yardımcı olmaktadır. Yurtdışı eğitimde yeni trendler nelerdir? Genellikle hangi ülkeler tercih ediliyor? Yurtdışı eğitim alanında son yıllarda yabancı dil eğitimi, lisans ve lisansüstü programlar yoğunlukla tercih edilmektedir. Günümüz dünyasında yabancı dil bilmenin artık bir ayrıcalık değil gereklilik haline gelmesi neticesinde binlerce öğrenci dil eğitimlerini yerinde öğrenmek için yurtdışını tercih etmektedir. Ayrıca kariyer alanında sağlam adımlarla ilerlemek ve deneyim kazanmak isteyen öğrenciler lisans ve yüksek lisans programları için yurtdışını tercih etmekte ve bu öğrencilerin sayısı her geçen yıl artmaktadır. Yurtdışında aldıkları eğitimin yanı sıra

56

Profil Dergisi

yaşantıları sırasında edindikleri referanslar ve network profesyonel gelişimlerini de doğrudan etkilemektedir. İngilizce’nin anavatanı olması ve köklü eğitim sistemiyle İngiltere, dünya çapında tanınan prestijli okullara ve şirketlere ev sahipliği yapmasıyla Amerika ve çoklu kültürel yapısı ile hoşgörünün hakim olması ve eğitim sonrası öğrencilere sunduğu fırsatlar ile Kanada öğrenciler arasında yoğun olarak tercih edilen ülkelerin başında geliyor. Öğrencilere eğitimleri için hangi ülkeleri tercih etmelerini önerirsiniz? Crown Yurtdışı Eğitim olarak dünyanın her noktasına öğrenci göndermekteyiz. Uzman akademik danışman kadromuz öğrencilerimize kendilerine ihtiyaçları doğrultusunda en uygun programı belirleyerek ilgili programa göre ülke tercihi hususunda önerilerde bulunmaktadır. Eğitim danışmanlık sürecimiz öğrenciyi doğru analiz etmek ve kendisine

Öğrencilere yurt dışında ne gibi konaklama imkanları sunuyorsunuz? Konaklama imkanları çeşitlilik göstermekle birlikte genellikle aile yanı konaklama, öğrenci yurtları ve okullara bağlı apart daireler öğrenciler tarafından tercih edilmektedir. Ayrıca gidecekleri ülkede standart konaklamaları değil ev kiralamayı tercih eden öğrencilere de danışmanlarımız yardımcı olmakta ve gerekli yönlendirmeleri gerçekleştirmektedir.



RÖPORTAJ

BARIŞ ÖZCAN RÖPORTAJI Zeynep A. Cengiz zeynep.cengiz@yildizik.com YouTube tarafından dünya çapında seçilen 12 değişim elçisinden biri olan Barış Özcan ile keyifli bir sohbet gerçekleştirdik. Üniversite hayatınız nasıldı, nasıl bir öğrenciydiniz? Bize kendinizden kısaca bahsedebilir misiniz? Derslerimi takip etmekle birlikte ders dışı aktivitelerle daha çok ilgilenen bir öğrenciydim. Radyoculuk, metin yazarlığı, ses ve müzik kurgusu gibi eğitim aldığım alanlardan çok farklı konularda amatör olarak çalışmalar yapardım. Hukuk fakültesinde olduğum için kalın kitapları okumak bizim için adeta bir yaşam tarzıydı. Bunları öğrenmek için değişik teknikler geliştirmeye çalışırdım. Örneğin ders notlarımı sesli olarak okuyup o zamanın teknolojisi olan kasetlere kaydeder sonra da toplu taşıma araçlarında okula gidip gelirken bu kayıtları dinlerdim.

60 58

Profil Dergisi

Storyteller kime denir ve amaçları nelerdir? Storyteller hakkında bizi biraz bilgilendirir misiniz? Temelde hikâye anlatıcı kişiye ‘’storyteller’’ deniyor. Ancak bu şekilde dilimize çevirince “hikâye” kelimesinin uğradığı anlam kaymasından ötürü yanlış anlaşılmalara yol açabiliyor. Nedense ‘’Bize hikâye anlatma.” gibi deyimlerle bu kelimeye olumsuz çağrışımlar yüklemişiz. Öte yandan hikâyeyi sadece edebi bir tür olarak algılamayıp en geniş anlamıyla düşünmek gerekiyor. YouTube ile tanışmanı hikâyenizi anlatır mısınız? Kendi kanalınızı açma fikri nasıl oluştu? Sosyal medyayı aktif olarak kul-

lanan bir kişi olarak 2007 yılında bir YouTube hesabı açtım. O zamanlar çok fazla kullanmadım. Yıllardır aklımda olan kişisel belgeseller yapma fikrini nihayet 2015 yılında hayata geçirebildim ve bunları yayınlamak için en uygun platformun YouTube olabileceğine karar verdim. Birkaç video denemesinden sonra kendimi ifade edebileceğim en doğru konsepti yakaladığımı düşünerek kanalımda düzenli içerik yayınlamaya başladım. Kanalınız kısa zamanda çok sayıda abone kazandı. Bu başarınızı nasıl değerlendiriyorsunuz? Aslında başarıyı abone sayısından ibaret görmemeye çalışıyorum. Bu tür göstergeler yanıltıcı olabiliyor. Kalite ve kantite terazisinde en başından beri tercihimi kaliteli içerik üretiminden yana kullanmaya çalışıyorum. Karmaşık gibi görünen bilimsel, teknolojik, sanatsal ve felsefi kavramları aktarmama rağmen bunlara gösterilen ilgi az önceki terazi metaforumu alt üst ediyor. Bu da beni oldukça şaşırtıyor. Videolarınızda her zaman beyaz arka plan ve beyaz tişört kullanıyorsunuz. Beyazın sırrı nedir? Eğer söylersem sır olmaktan çıkmaz mı? Şaka bir yana herkes kendine göre bir yorum yapıp anlam çıkarabilir. Tüm renkleri içinde barındıran, buna rağmen sade görünen bir ekran olsun istedim izleyicinin karşısında.


RÖPORTAJ

Her video boş bir tuval ve bunu sözlerimizle boyuyoruz. İçerik üreticisi olabilmek için neler yapmalıyız, fikirlerimizi nasıl hayata geçirebiliriz? Üretici olmak için önce iyi bir tüketici olmak gerekiyor. Yazmak için önce bol bol okumak gerekir. İyi bir içerik üreticisi olmak içinse seçerek okumak lazım. Okumayı en geniş anlamıyla kullanıyorum. İzlemek ve dinlemek de bu sürecin bir parçası. Bunları düzenli olarak yapan kişi bir noktadan sonra içerik üretmeden duramaz hale geliyor zaten. Suyla dolan bir bardağın bir müddet sonra taşmaya başlaması ne kadar doğalsa, seçerek okuyan birinin yazmaya ya da içerik üretmeye başlaması da o kadar doğal oluyor. Hedefe ulaşmakta en önemli adım sizce nedir? Hedefe giderken her insanın adım atmaktan yorulduğu bir an vardır. Hedef bulanık hale gelir. Vazgeçmek ya da daha cazip görünen başka hedeflere yönelmek çok kolaydır. İşte o an geldiğinde vazgeçmeyip hedef yönünde atılan yeni adım en önemli adımdır. Başarılı olmak fedakârlığı gerektirir mi? Hangi açıdan ve neden? Herkesin kendine göre farklı bir başarı tanımı var. Ben kendi koyduğum hedeflere yürümeyi başarı olarak kabul ediyorum. Bu yürüyüş elbette fedakârlık ge-

rektiriyor. Kendinizden, ailenizden, sevdiklerinizden fedakârlık edip yola devam ediyorsunuz. Ancak bu konuda ölçülü olmak gerektiğini düşünüyorum. Yaptığınız fedakârlıkların hayatınızdaki değerleri kalıcı olarak elinizden almasına izin vermemelisiniz. Yaratıcılığı kendi sözcüklerinizle tanımlayabilir misiniz? Günümüzde bize ne tür katkıları olur? Bana göre yaratıcılık önceden beri bilinen iki şeyin daha önce hiç görülmemiş bir şekilde bir araya getirilmesidir. Tıpkı hayatta olduğu gibi... Fikir bebeklerinin doğabilmesi için iki farklı ebeveyn olması gerekiyor. İnsanlar için beslenmek, barınmak, üremek kadar doğal bir ihtiyaçtır yaratıcı fikirler üretmek. Bazen sorumluluklarımız ve isteklerimiz arasındaki dengeyi kurmakta zorlanıyoruz, siz bu gibi durumlarda ne yapıyorsunuz? İsteklerimizin hiç bir zaman bitmeyeceğini düşünüyorum. Sorumluluklarımız ise sınırlı. O yüzden önceliği hak ediyorlar.

Bunlar bazen beklentilerinizin de ötesine geçebiliyor ve sizi daha büyük hedefler koymaya teşvik ediyor. “Zinciri Kırma, Oku” gibi projeler yürütüyorsunuz. Bu projelerin gördüğü ilgi sizi şaşırttı mı? Bu ilgiyi neye bağlıyorsunuz? Gördüğü ilgi beni gerçekten şaşırttı. Aslında bu fikirlerin bir projeye dönüşmesini sağlayan şey gördüğü ilginin büyüklüğü oldu diyebilirim. Sanırım adı konulmamış bir ihtiyaca parmak basmış oldum. Kitap okumak herkesin yapmak istediği ama maalesef az kişinin alışkanlık haline getirebildiği bir konu. Yaptığım projeler bu ve benzeri alanlarda bir şeyler yapmak isteyenlere farklı bir perspektif sundu. Farklı bakış açıları insanlara motivasyon kazandırabildiği için ilgi görüyor. Son olarak çoğunluğunu öğrenci kitlesinin oluşturduğu Profil dergisi okuyucularına tavsiyeleriniz nelerdir? Öğrenciliğin kıymetini bilip keyfini çıkartmak lazım. Mezun olduktan sonra da hayat okulunun öğrenicilerine dönüşmek...

Biz gençlerin motivasyona çok ihtiyacı oluyor, motive olmak için ne yapmalıyız, siz ne yaparsınız? Motive olmak için kendime küçük ve ulaşılabilir hedefler koymaya çalışıyorum. En büyük motivasyonum bu hedeflere ulaştıktan sonra oluşan sonuçlar.

Profil Dergisi

61 59


BAŞARI HİKAYESİ

Kaan Geçimli kaan.gecimli@yildizik.com

Hepimizin bildiği gibi Starbucks günümüzün en kaliteli, en taze, aynı zamanda da en pahalı kahve çeşitlerini satan oldukça ünlü bir marka. Peki, bayıla bayıla içtiğimiz bu kahve markası nasıl bu kadar başarılı oldu? Başarı hikayesi bir film senaryosunu andıran Starbucks’ın bu güne gelmesini sağlayan azimli, inatçı ve oldukça çalışkan bir adam var: Howard Schultz. Aslına bakılırsa Howard Schultz, tamamen inatçılığı ile Starbucks’ı meydana getirdi.

Howard Schultz fakir bir ailenin en büyük çocuğuydu. Okul hayatı onu o kadar zorluyordu ki masraflarını karşılamak için kanını sattığı zamanlar bile oluyordu. Zorluklara rağmen üniversiteye kadar gelmiş üniversiteyi de bir futbol okulunun bursu ile tamamladı. Okul hayatı bittikten sonra New York’ta Xerox isimli bir şirkette satış temsilcisi olarak işe başladı. Hayatındaki ilk tecrübelerini kazandığı bu şirketten çıkarak mutfak gereçleri satan İsveçli Hammerplast isimli bir şirkette çalışmaya devam etti. Howard Schultz’un kahve tutkusu tam da bu zaman başladı. Bu şirkette kısa sürede mutfak gereçlerinden sorumlu genel müdür olan Schultz, Seattle’a küçük bir şirketin sürekli aynı filtre kahve gereçlerini sipariş etmesi için gidiyor. Bu olay Howard’ın Starbucks ve onun ilk kurucuları ile tanışmasını sağlı-

60

Profil Dergisi

yor. Biri yazar, diğerleri tarih ve İngilizce öğretmeni olan 3 kişi, 1971 yılında tamamen kahveye olan sevgileri ve insanların en iyi kahveyi içmesi için Starbucks’ı kuruyor ve hiçbir ticari amaç gütmediklerini belirtiyorlar. Tahmin ettiğimizin tam tersine burası kahve içilen bir mekanın ötesinde taze kahve çekirdeği satılan bir yer oluyor. Howard da girdiği bir Starbucks dükkanında suratına çarpan bir Sumatra ile kahveye aşık oluyor.


BAŞARI HİKAYESİ

Kurucular 4 tane Starbucks dükkanına sahiptiler. Ortamın büyüsüne kapılan Howard, bu kişiler ile ortak olmak istiyor. Kurucular onu çok sevmedikleri için ortaklık kurmak istemiyorlar fakat Howard asla vazgeçmiyor. Tüm varlığını kaybetme riskini alarak çabalıyor ve sonunda hayal ettiği şirkette pazarlamadan sorumlu yönetici olarak işe başlıyor. Howard’ı bir süre çalıştıktan sonra aklına taze kahve fikrini daha fazla insana ve daha fazla ülkeye tanıtmak geliyor. Howard’ın fikrinin 2 dükkanda ilgi çekmiş olmasına rağmen ortaklar bu işin riskli olduğunu ayrıca bu dükkanın sadece kahve çekirdeği satan bir yer olduğunu, kahve pişirilemeyeceğini söylüyorlar. Bunun üzerine Howard Starbcuks’tan ayrılıp kendi şirketini kurmaya karar veriyor. Bu konuda

ortaklar da onu destekliyor ve Giornale isimli bir marka ortaya çıkarıyor. Bu markada İtalyan kültürünü biraz fazla kaçırınca bir değişikliğe gitmek istiyor. 1987 yılında ortaklar Starbucks’ı satma kararı alıyorlar. Tabi o zamana kadar Howard 3 tane Giornale dükkanı sahibi oluyor. Tüm varlığını satıp göz kırpmadan 4 milyonu Starbucks’ı almak için topluyor. O günden itibaren onun için yepyeni bir hayat başlıyor. Fikirlerini değiştirmeden uygulayan Howard, Starbucks’ın bugünkü temellerini atıyor ve en büyük prensibini şu şekilde dile getiriyor: “Biz bir marka yaratmak için çaba harcamadık. Hedefimiz, kaliteli ürünleri ve tutkulu çalışanlarıyla tek bir amaç için ayakta duran iyi bir şirket yaratmaktı.”

Profil Dergisi

61


RÖPORTAJ

Ford Otosan Genel Müdürü Haydar Yenigün ile iş hayatı hakkında bir röportaj gerçekleştirdik. Ford Otosan kariyerinizdeki yükselen başarınızı neye borçlusunuz? Herhalde çalışmak. Özel hayatımda her zaman çalışkan birisi olarak adlandırıldım. Çalışmanın çok değerli olduğunu, üretmenin çok değerli olduğunu düşünüyordum, artık biliyorum. Bir açıdan baktığımızda da sen istediğin kadar çalışsan yöneticin, patronun, arkadaşın seni görmese, senin ürettiklerini takdir etmese sen hayatın boyunca çalışırsın. Dolayısıyla benim eğer başarılıysam başarımın altında iki tane şey var: Birincisi çok çalışmak, ikincisi başarıyı takdir eden bir habitatın içinde olmak. Ford Otosan ve tedarikçilerinin her yıl bir araya geldiği Geleneksel İmalatçılar Zirvesi, bu yıl 31 Mart tarihinde ‘Yarına Yön Ver’ teması altında gerçekleştirildi. Ford Otosan olarak geleceğe yö-

62

Profil Dergisi

nelik yatırım yaparken neleri dikkate alıyorsunuz? Bir şirketin gelecekle ilgili bir kararı verebilmesi için önce kendini tanıması lazım. Biz kimiz diye baktığımız zaman, biz çok kuvvetli bir şirketiz. 1959 yılında kurulmuşuz ve o günden bugüne de sürekli üretiyoruz. Her şeyi üretiyoruz. Araç üretiyoruz, mühendislik üretiyoruz, fikir üretiyoruz. Dolayısıyla az önce kendim için söylediğim şeyi Otosan için de söyleyebilirim. Otosan çok çalışkan bir şirket.

Sena Güven senaguven34@gmail.com Çok çalışıyor, dolayısıyla bir şey yaratıyor. Dünyayı ve dünyanın trendlerini tanımak gerekiyor. Türkiye’de çok ciddi bir potansiyel var. Ama sadece buna bakarsak hata yaparız. Gelecekle ilgili yatırımları yaparken ilk önce geçmişe bakman lazım, sonra cebinde ne var, neye yatkınsın ona bakmak lazım, daha sonra dünyayı izlemek lazım, son olarak da trendlere bakmak lazım. 2017’ye ÖTV zammı ve kur artışıyla başlayan otomotiv


RÖPORTAJ

sektörü, ihracat ve üretimde rekor beklese de iç pazardaki daralmadan tedirgin. Şubat ayında %11 oranında daralmanın yaşandığı sektörde kan kaybının sürmesi bekleniyor. Özellikle ticari araç pazarındaki durgunluğa dikkat çekildi. Bu süreç içerisinde sektörde ne gibi önlemler alınmalı? Bu süreç en iyi nasıl atlatılabilir? Bilsem zaten hemen talimatı vereceğim. Bunun çaresi yok. ÖTV oranları yükseldi kademelendirme geldi. Buna nasıl bir önlem alacaksın? Arabaları ucuzlatman lazım. Bu o kadar kolay bir şey değil, zaten bir kısmı yurtdışından geliyor. Eş zamanlı olarak dolar ve euro arttı. Dolayısıyla böyle bir dünya yok, burada sadece matematik olarak yok. Pazarlama yöntemini değiştireceksin. Ford Otosan’ın “Bal Arıları Mühendis Oluyor” projesi, Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK) tarafından düzenlenen Kurumsal Sosyal Sorumluluk Ödülleri’nde “İyi Uygulama Ödülü”ne layık görüldü. Başarılı bir iş adamı olarak genç girişimcilerin böyle projelerde yer alması hakkında neler düşünüyorsunuz? Zamanımızda şirketlerin bu tür sosyal sorumluluk projelerine önem verdiğini mutlulukla görüyorum. Otosan önceki dönemlerde de bu konuyu çok iyi yapardı. Özellikle eğitim konusunda çok ciddi girişimlerimiz

var. Onun üzerine Koç Vakfı ile her yıl 12 üniversite öğrencisini bizim bursumuzla okutuyoruz. Yani birçok alanda yıllardır yaptığımız sosyal sorumluluk projeleri var. Bal arıları ise kendi başımıza yaptığımız en büyük bütçeli ve en uzun proje. Burada bence önemli kısım sonunda doğrudan Ford Otosan’a bir katkı oluşmayacak olması. Tamamen memleket için yaptığımız bir proje. Orada motive ettiğimiz arkadaşlarımız eğer mühendis olurlarsa muhtemelen bir yerlerde çalışacaklar. Bize geleceklerinin garantisi yok. Ama özellikle kız öğrencilerin mühendislik tarafına yönelmeleri için çok önemli bir şey. Kocaeli ile Eskişehir’deki üç ayrı fabrikada binek ve ticari araç üreten kuruluşlardan Ford Otosan, geçen yıl seksen üç ülkeye 257 bin 246 araç ihraç etti. Ford Otosan’ın seneler geçtikçe artan bir başarıya sahip olduğunu görüyoruz. Geleceğe yönelik planlar yaparken en çok dikkat ettiğiniz noktalar ve kriterler neler? Bir iş yaparken kurduğunuz işin iş modeline çok özen göstermeniz lazım. Bugün Türkiye iş piyasasında işler iyi gidiyor. Bizim üretimimizin %82’si yurtdışına gidiyor. Bizi şu an memnun eden Avrupa’da işlerin çok iyi gitmesi. 80 küsur ülkeye araç satıyoruz. Dolayısıyla iş modelini doğru oturtursanız ekonomik sorunlardan da kurtulursunuz. Otuz yıllık bir çalışma haya-

tınız var. Bu yıllar içinde hiç pişmanlığınız oldu mu? Olmuştur herhalde. Her şey mükemmel olamaz. Mertebesinin ne sorulduğunu bilmiyorum ama ben pişmanlığı şöyle tarif ediyorum: Ben bugüne kadar yaptığım birçok işte proje bazlı çalışmayı seviyorum. Hep yeni bir şeyler yapmak, devreye almak, büyüme projeleri yapmak istedim. Bunların hepsini yaparken de oradaki çalışma prensibim çalışkanlık üzerine kuruluydu. Ben insanın performansının sonsuz olduğuna inananlardanım. Her zaman daha iyisi vardır, her zaman da daha iyisini yapabilecek kişinin de kendim olduğuna inanırım. Dolayısıyla her projenin sonunda esasen de daha iyi yapabilirdim derim. Pişmanlık dediğin buysa hemen hemen her gün, her projede bunu yaparım. Üniversite hayatında edinilen teorik bilginin iş haya-

Profil Dergisi

63


RÖPORTAJ

tında ne kadarı kullanılıyor? Pratik bilginin önemi nedir? Üniversiteden mezun olan insan iş hayatına sıfır olarak başlar ve her şeyi iş hayatında öğrenir. Dünyada her şeyin çözümü vardır. Yeter ki o problemi nasıl çözeceğini bil. “Yabancı dilim yok, param yok”la olmaz. Eğer istiyorsan yapacaksın, öğreneceksin. Her şeyin çözümü vardır. Bunu inanarak söylüyorum, doğru olduğunu da biliyorum. Vizyonu belirle, kafana bir şey koy, gerisi gelir. Üniversitede öğrendiğiniz teorik bilgilere antenlerinizi sonuna kadar açın. En arkada oturmayın, orası çok eğlenceli, öyle olmaması lazım. Hocanın ağzından çıkanı yakalayın. Zaten ondan sonra ders çalışmana bile gerek kalmaz. Yıldız Teknik Üniversitesi Makina Mühendisliği Bölümünden 1987 yılında mezun

oldunuz. Siz de bir Yıldızlısınız. Üniversitemizin hayatınızda size kattıkları nelerdir? Üniversitede sana öğretilen şey o ekosistemde olabileceğini, artık kendi işini kendin yapman gerektiğidir. Dolayısıyla üniversite gidilip bitirilmesi gereken bir okul süreci değil. Farklı fikirlerin olduğunu öğrendiğin, fikirlerinin yeşerdiği yerdir. Koç ailesinin bir üyesi olmak nasıl bir duygu? Bu ailenin bir parçası olmak ne gibi sorumlulukları beraberinde getiriyor? Türkiye’de Koç ailesinin üyesi olmak mükemmel bir şey. Çünkü biliyoruz ki Koç ailesinin en çok önem verdiği şey etik değerler. Bizim şirkette çalıştığınız zaman tamamen şeffaf olduğumuzu görüyorsunuz. Herkesin kulaktan kulağa yaydığı torpil dedikoduları bizim şirkette çalışmaz. Herkes bileğinin hakkıyla bir yere gelir. Benim ailem esnaf ailesi. Ben tamamen heves ile girdim. Referans alacağım biri, camiadan tanıdığım biri yoktu. Ben bu şirkete en alt seviyede bir mühendis olarak girip şuan yönetici oluyorsam sistemin doğruluğu, kurumsallığı görünür. Son olarak çoğunluğunun öğrenci kitlesi olduğu Profil dergisi okuyucularına tavsiyeleriniz nelerdir? Çok güzel, çok kaliteli bir dergi yapmışsınız, bravo! Her şey var, magazin de var. Yılın Yıldızları’na beni de davet etmiştiniz ama burada değildim.

64

Profil Dergisi



ARAĹžTIRMA

Gamze Pehlivan gamze.pehlivaan@gmail.com

66

Profil Dergisi


ARAŞTIRMA Kelime anlamı “olmuş veya olan ya da olacak her şey” olan Kozmos, çeşitli gök cisimlerini barındıran ve sonsuz olduğu var sayılan uzayda yer alan her şeyin toplamıdır. İlk çağ Yunan felsefesinde bu terim; evren, evrenin düzeni ve özellikle de evrenin uyumlu birliği anlamlarında kullanılmıştır. Aynı zamanda Kozmos, karmaşa anlamına gelen “Kaos” kelimesinin de karşıtıdır. Bugün bizler için kesinleşmiş olan gerçekler, eski zamanlarda evrenin akılalmaz sırları olarak adlandırılıyordu. İçinde yaşadıkları dünyayı öğrenmeye çalışan İlk Çağ insanları, farklı yöntemlerle bu sırları çözmeye çalışsalar da dönemin şartları doğrulara ulaşmayı zorlaştırıyordu. Gerek alışılmış göreneklere saygıdan olsun gerek bilim ve teknoloji eksikliğinden olsun, bu sırları çözmek o dönem insanları için oldukça zaman almıştır. Kendi yaşadıkları evren dışında yaşam olan veya olmayan başka gezegenlerin de olduğu gerçeği, kalıplaşmış fikirleri olan dönemin insanları tarafından uzun süre yadırganmış ve kabul edile-

memiştir. Hepimizin de bildiği gibi dünyanın yuvarlak olduğunu söylediği için idama mahkum edilen Galileo Galilei örneği önlerindeyken bilim adamlarının işi hiç kolay olmamıştır. Bütün buluşlar ve keşifler, hayal gücü ve merak sayesinde gerçekleştirilmiştir. Hayal etmek, insanları bilinmeyen diyarlara götüren tek yol olduğundan bilinmeyeni öğrenmenin en önemli yolu hayal edebilmektir. Kozmos, sınırsızdır. Kozmos’un zaman ve mekan kavramı her birey tarafından kolayca anlaşılamaz. Evreni yalnızca kendi yaşadığı Dünya ile sınırlı tutan düşünce biçimine sahip olmak kuşkusuz Kozmos’un sınırsız zenginliğine hakaret etmek olacaktır. Kozmos’ta bir seyahate çıkacak olsak, bir gezegene rastlama olasılığımız on milyar trilyonun trilyonunda birdir. Günlük yaşamda bu tür sayılara zorlama sayı denir. Bu ihtimalin bu denli imkansıza yakın olmasının sebebi, Kozmos’un çok büyük bir çoğunluğunu evrenin uçsuz bucaksız boşluğunun dolduruyor olmasındandır.

Profil Dergisi

67


ARAŞTIRMA

Uzaktan bakıldığında uzay dalgaları üzerine yayılmış köpük biçiminde dalgalanan hafif ışıltılar, galaksilerdir. Bazıları tek başına, bazıları kümeler halinde dolaşan galaksiler; gazdan, tozdan ve milyarlarca yıldızdan oluşurlar. Kozmos’ta yüz milyar kadar galaksi, her galakside ise ortalama olarak yüz milyar yıldız bulunmaktadır. Tüm galaksilerde yıldızları dışında gezegenlerin de bulunma ihtimali oldukça yüksektir. Bu denli büyük bir evrende sadece Dünya üzerinde hayat olduğuna inanmak istemeyen bilim adamları, teknolojinin onları götürebileceği son noktaya kadar çalışmalarını sürdürmekteler.

68

Profil Dergisi

Bazı yıldızlar tek başınayken bazıları kalabalık grup halindedirler. Güneş, tek başına olan bir yıldızdır ve gezegenimizin yaşam kaynağıdır. Bazı genç yıldızlar (süpernovalar) bağlı bulundukları galaksiler kadar parlaktır. Kara delikler olarak adlandırılan yıldızlar ise birkaç kilometre uzaktan bile görünemezler. Bazıları sürekli olarak parıltıdır, bazıları ise ne yapacağına karar verememiş gibi yanıp sönerler. Kimileri yavaş bir hızda dönerken, kimileri de öyle hızlı döner ki, kutupları yassı bir görünüm alır. Mavi yıldızlar genç ve kızgındır; sarı yıldızlar orta yaşlıdır ve birçok yıldız bu kategoriye girer; kırmızı yıldızların çoğuysa yaşlı ve ölmeye yüz tutmuştur; siyah ya da beyaz yıldızlar ise ölümün eşiğindedirler. Yıldızların büyük bir çoğunluğu gözle görülebilir kızılötesi ışık çıkarırlar. Bazıları aynı zamanda parlak X-ışınları ya da radyo dalgaları kaynağıdırlar. Samanyolu’nda dört yüz milyara yakın yıldız bulunur.


ARAŞTIRMA

Kozmik takvim, 1 Ocak’ta evrenimizin doğuşuyla başlar ve o zamandan bugüne kadar gerçekleşmiş olan her şeyi kapsar. Bu ölçekte, her ay yaklaşık bir milyar yıl uzunluğa denk gelmektedir. Her gün yaklaşık olarak 40 milyon yılı temsil etmektedir. Takvimin son gününe, hatta son dakikası olan 23:59’a baktığımızda oldukça şaşırmamız mümkün. Evrenin zaman ölçeğine göre o kadar genciz ki kozmik yılın son 60 saniyesine yani bundan yaklaşık 30 bin yıl öncesine gelene kadar henüz bırakın yazı yazmayı ilk resimlerimizi bile yapmamıştık. Gece yarısına 14 saniye kala yani yaklaşık 6 bin yıl önce yazıyı icat ettik. Buda 6 saniye önce, Hz. İsa 5 saniye önce, Hz. Muhammed ise 3 saniye önce doğdu. Yine bu takvime göre 1 Ocak’ta Big Bang’in gerçekleşmesinden sonra 10 Ocak’ta ilk yıldız

ışımaları gerçekleşmiştir. 13 Ocak’ta ise yıldızlar bir araya gelerek ilkel galaksileri yani bir diğer adıyla kuasarları oluşturdular. Samanyolu Galaksisi ise 11 milyar yıl önce yani kozmik takvime göre 15 Mart’ta oluştu. Takvimler 31 Ağustos’u gösterdiğinde ise Güneş, diğer yıldızların küllerinden doğmuştu. Üç buçuk milyar yıl önce yani 21 Eylül tarihinde Dünya’da yaşam başlamış oldu. Yaşamın başlamasından sonra mikroorganizmalar gelişmeye gösterdi ve 9 Kasım’da bu canlılar; nefes almaya, beslenmeye ve çevreye tepki göstermeye başladılar. Bu milyon yıllık takvimin sonuna doğru yaklaşırken, 28 Aralık tarihinde, ormanlar oluştu ve dinozorlar çok uzun bir süre boyunca Dünya’nın tek hakimi olarak hüküm sürdüler. Yaklaşık 80 milyon yıl sonra yani takvim 30 Aralık’ı gösterdiğinde dinozor-

ların nesli tükendi. Dinozorları tarih sahnesinden silinmesine sebep olan olay ise gezegenimize bir göktaşının çarpmasıydı. O göktaşı Dünya’ya çarpmasaydı şu an dinozorlar halen yaşıyor olacak, bizler ise hiç olmayacaktık. Biz insanların bu takvimde ortaya çıkması ise 31 Aralık günü saat 23.00’e denk geliyor. Kendimizi Dünya’nın tek hakimi olarak görsek bile kozmik takvimde yalnızca bir saattir bu evrendeyiz. Saatler 23.59’u gösterdiğinde gece yarısına tam 14 saniye kala yani yaklaşık 6000 yıl önce yazıyı icat ettik. Kozmostaki yerimizi anlayabilmemiz ve evrenin sonsuzluğunu çözmemiz ise kozmik takvimin son saniyesinde yer alıyor. Galileo’nun ilk kez teleskop ile bakmasının üzerinden yalnızca 400 yıl geçmiştir ve bu süreçte gelişen teknoloji bizleri ayda ayak izimizi bırakmamıza kadar götürmüştür.

Profil Dergisi

69


RÖPORTAJ

ÖZGÜN

RÖPORTAJI Özgün Uğurlu ile kariyeri hakkında keyifli bir röportaj gerçekleştirdik. Baran Büyükbingöl baran.buyukbingol@yildizik.com

Müzik maceranız 11 yaşındayken başlamış. O yaşta müzik yapmaya nasıl karar verdiniz? İlkokulda Anadolu Üniversitesi çocuk korosuyla başladı müzik yolculuğum. Öğretmenlerimin yönlendirmesiyle Hacettepe Üniversitesi Ankara Devlet Konservatuvarı sınavını kazandım ve Viyola Bölümü’ne kabul edildim. Müzik zaten böyle bir şey. İnsanın doğduğu anda içinde alevlenmeye başlıyor. O yüzden hangi müzisyene sorsanız hep çok küçük yaşlarda diye başlar

cümlelerine. Benim de öyle oldu. Henüz 16 yaşındayken sahnelere adım atmışsınız. İlk sahneye çıktığınız an neler hissettiniz? Bugün yaşadığınız heyecanla o gün yaşadığınız heyecan arasında farklılık var mı? Ben çok utanmıştım. Çok heyecanlanmıştım. İnsanların yüzüne bakamıyordum. Zamanla alıştım tabii. Şimdileri daha farklı bir heyecan oluyor. Sabırsızlanıyorum. Bir an önce sahneye çıkmak istiyorum. O kuliste beklenen zaman geçmek bilmiyor. Hayatınızdaki en önemli kişinin dedeniz İlyas Küçükcan’ın olduğunu söylüyorsunuz. Her çocuk için dede figürü önemlidir. Sizin hayatınızda dedenizin nasıl bir rolü oldu? Dedemin yeri bende de çok farklıdır tabii. Fakat hayatımda-


RÖPORTAJ

ki en önemli kişi demek eksik bir cümle olur. Hayatımdaki en önemli kişilerden biridir demek daha doğru sanırım. Dedem gerçekten hayatını okumaya, yazmaya, araştırmaya, öğrenmeye ve öğretmeye adamış biri. Seksenli yaşlarında ama hala gece gündüz yazar, okur, öğrenmek için çabalar. Keşke onun gibi olabilsem. Çok iyi bir örnektir dedem. Ankara Devlet Konservatuvarı Viyola bölümünde okudunuz. Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nda çalıştınız. Neden pop müziğini tercih ettiniz? Uzun bir süre ikisini birlikte götürmeye çalıştım. Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nda sözleşmeli olarak çalıyordum. Asıl kadrom üniversiteydi. Pop müzik daha eğlenceli ve cezbediciydi. Hele ki o yaşlarda hemen hemen herkesin hayalidir herhalde meşhur olmak. Beni de çok heyecanlandırmıştı. Özellikle Elveda’yı yazdıktan ve gece çalıştığım kulüplerde insanlarla paylaştıktan sonra daha da bir heveslenmiştim bu işe. 2005 yılında ilk albümümle birlikte görevimden istifa edip, İstanbul’a taşınmak durumunda kaldım. Birçok başarılı besteye ve şarkıya imza attınız. Şarkılarınızı yaparken en çok nelere dikkat ediyorsunuz? Neler size ilham veriyor?

Bir anlam ifade etmesi gerek öncelikle. Sadece kafiye olsun diye yapmamaya çalışıyorum. Her şey etkiler beni ve şarkılarımı. Yaşadıklarım ya da yaşananlar... Ama mutlaka tetikleyen bir olay olur kalemi elime aldıracak. Müzik piyasasında sessiz, sakin fakat sağlam adımlarla ilerliyorsunuz. Bu özellikle tercih ettiğiniz bir şey mi? Ben içimden geldiği gibi yaşayıp hareket ediyorum. Sonuçları da bu oluyor. Yani özel bir dikkatim ya da taktiksel bir yaklaşımım yok. Ben kadere inanırım. Kaderci değilimdir ama kadere inanırım. İşimi iyi yapmaya çalışıyorum. Sonuçları da yaşadığım hayat oluyor. Son single parçanız Gelmiyor Musun’un oluşum sürecinden ve video klibinizden bahsedebilir misiniz? Şarkının sözleri Gözde Ançel’e, bestesi Buray ve yine Gözde’ye ait bir şarkı. Şarkımızın aranjörü Bahardır Tanrıvermiş, benim çok eski bir dostum ve aynı zamanda Buray’ın iki albümünde de çok güzel işlere imza atmış bir isim. Kendisi ile konuşmamızın üzerine dört şarkı yolladı ve içinden en çok Gelmiyor Musun dikkatimi çekti ve çok etkilendim. Sonrasında hemen

üzerinde çalışmaya başladık. Klibimizi de son beş klibimde olduğu gibi yine Burak Sesli ile çektik. Şarkının mevcut olan hikayesini destekleyen bir video klip çalışması oldu. Çok keyif aldım. Klibin bence en güzel tarafı menajerimden kuaförüme akrabalarımdan ortağıma basın danışmanlarımdan stilistime kadar 15 çok yakın dostumun bana eşlik etmesi oldu.

Yazın etkilerini hissetmeye başladığımız günlerde yaza damgasını vuracak şarkılar da birer birer geliyor. Sizin yeni bir projeniz var mı?

Profil Dergisi

73 71


RÖPORTAJ

Üzerinde çalıştığımız bir şarkı var ama ne zamana yetişir bilemiyorum. Oğlunuz Ediz’in hayatınızın merkezinde olduğunu biliyoruz. Babalık serüveni nasıl gidiyor? En çok neleri yapmaktan keyif alıyorsunuz? Onunla her saniye çok değerli. Beraber vakit geçirmek çok keyifli. En çok sırtıma ya da omuzlarıma çıkmaktan mutlu galiba. Sizce Türkiye’de down sendormlu çocukların farkındalığı için yapılan çalışmalar yeterli mi? Daha fazla ne yapılabilir? Daha fazla hayatımıza sokmamız lazım, normalleştirmemiz lazım durumu. Bizlerde elimizden geleni yapmaya çalışıyoruz. Bunun bir hastalık olmadığını, genetik bir farklılık olduğunu… Tabii daha yapacak çok işimiz var. Çalışmaya ve anlatmaya devam...

72

Profil Dergisi

Sosyal medya paylaşımlarından da anladığımız kadarıyla spora olan ilginiz oldukça yüksek. Ne tür sporlar yapıyorsunuz? Vücudunuzdaki bu değişimden dolayı Reebok, Türkiye’de ilk defa bir sanatçıya yani size sponsor oldu. Bununla ilgili neler söylemek istersiniz? Genelde fitness yapıyorum. Ağırlık da çalışıyorum. Cross fit çalışmalarım da oluyor. Kendi vücut ağırlığımızla antremanlar yapıyoruz. 4 yıldır antrenörüm Tufan Kaya ile beraber çalışmalarımızı hep çeşitlendirerek idmanlarımıza sıkı bir şekilde devam ediyoruz. Fit kalmaya, formda ve sağlıklı olmaya aynı zamanda da düşük bir yağ oranıyla hayatıma devam ediyorum. Reebok ile ilgili sponsor olması konusu ise bana çok onur veren bir iş birliği diyebilirim. Reebok markası yaptığımız disiplinli spordan dolayı vücudumdaki değişimi gözlemleyerek güzel bir birliktelik sağladı.

Eşiniz de sizin gibi müzisyen, aynı sektörde olmanın keyifli ve zor yanları neler? Aynı dili konuşuyor olmak güzel. Birbirinizi anlıyoruz ve birbirimize anlayış gösteriyoruz. Zor bir yanı yok. Son olarak öğrencilere söylemek istersiniz? Tüm genç arkadaşlarıma en büyük tavsiyem hayatta bıkmadan usanmadan çalışmalarına devam etsinler. Düştüklerinde tekrar kalkıp yürümeye devam etsinler. Pes ettiklerinde hayal ettiği şeyleri başkalarının hayatında gördükleri zaman pişman olmamaları için hayallerinin peşinden gitmeleri. Hayatınız rüyanızın ifadesidir. Bu yüzden hayal ettikten sonra bu hayalleri gerçekleştirmek adına fazlasıyla çalışmalarıdır.



BAŞARI HİKAYESİ

74

Profil Dergisi


BAŞARI HİKAYESİ

Başarmak

Zor ve Engebeli

Bir Yoldur

Furkan Dinç furkan.dinc@yildizik.com

Başarmak zor ve engebeli bir yoldur. Bu yolda karşımıza çıkan bütün zorluklar yolun sonunda bizi karşılayacak olan başarının ışıltısını artırır. Başarı olgusu doğası gereği güllük gülistanlık bir ortamda yeşermez. Başarmak için darbeler yemek gereklidir. Bu darbeler bizi olgunlaştırır. Bu hasar psikolojik, fiziksel ya da maddi bütün etkenlerdir. Nietzsche bu konuyla alakalı ‘Beni öldürmeyen şey güçlendirir.’ demiştir. Bir amaç uğruna çekilen çileler kutsaldır. Amaçlarımıza ulaşmak için elimizden geleni yapmalıyız. Bazı insanlar da başarıyı edebiyatla yakalamıştır. Edebiyat içe dönük bir kurtuluş

yoludur. Yazarlar da bu yolu kullanarak travmalarını, yaşadıkları olayları bu şekilde edebiyatla dışa vurmuşlardır. Umberto Eco’nun da dediği gibi “Mutlu insanların hikayesi olmaz..”. Belki de başarının sırrı çekilen sıkıntılardır. Tabi ki başarı bu kadar basite indirgenemeyecek komplike bir şeydir. İsterseniz bazı yazarların başarı öykülerini, çektikleri çileleri ve başarı merdivenlerinden nasıl yükseldiklerini inceleyelim. Birçok yazar yaşadığı dönemde gereken değeri görmemiştir. Ancak verdikleri ölümsüz eserler günümüzde ve daha öncesinde olması gereken yere gelmiştir.

Profil Dergisi

75


BAŞARI HİKAYESİ

Dostoyevski

Rus roman yazarı Dostoyevski ciddi sorunların içine doğmuştur. Annesini küçük yaşta kaybetmesiyle hayatın zorlukları onun için başlamıştır. Dostoyevski yetenekleri dışında okullarda okumak zorunda bırakılmıştır. Bu yüzden eğitim hayatının sona ermesinin ardından mesleğini yapmak yerine yazarlık hayatına başlamıştır. Döneminde yazarlıkla para kazanmak zor olduğu için geçimini sağlamak adına çeviriler yapmıştır. Yazarlığı sevmesi ve bu alanda devam edebilmesi için çeviri yapmak zorunda kalmış olması onun bu işte çok başarılı olmasını sağlamıştır. Ona büyük bir motivasyon sağlamıştır. Hayatının geri kalanı da pek iç açıcı geçmemiştir. İdam cezasına çarptırılması, sürgüne gönderilmesi ve orada yaşadığı devirde tedavisi çok zor olan hastalıklara yakalanması gibi büyük zorluklarla karşı karşıya kalmıştır. Böyle bir yaşamın ardından Suç ve Ceza, Karamazov Kardeşler ve Yer Altından Notlar gibi muazzam psikolojik analizlerin ve halkın içinden gelerek hayatı boyunca yaptığı analizlerin en güzel şekilde sentezlenmesiyle insan duygularının derinliğine inen eserler ortaya çıkarmıştır. Bu eserleri çıkarmasında yaşadığı zorlukların ve hayat tecrübelerinin çok büyük etkisi olmuştur. Hiçbir başarı tesadüfen gelmez.

76

Profil Dergisi

J.K. Rowling

Olağanüstü bir hayal gücüne sahip başarılı bir yazar olan Rowling, saygın bir yazar statüsü kazanmadan önce birçok zorlukla karşılaşmıştır. Yazar, 26 yaşında tek başına Portekiz’e İngilizce öğretmeni olarak taşınmıştır. Portekiz asıllı gazeteci eşiyle burada tanışmış ve evlenmiştir. Çift çocukları Jessica’nın doğumunun hemen ardından boşanmıştır. Bu süreçte Rowling’in yalnız bir anne olarak şiddetli bir depresyon yaşadığı ve intihar etmeyi düşündüğü söylenir. Ancak Rowling bunun da üstesinden gelmiştir ve kız kardeşi Di’ye yakın olabilmek için İskoçya’ya taşınmıştır. İşte tam bu zamanlarda Harry Potter ‘wizard’ romanını yayınlamaya karar vermiştir. Genellikle sıcak bir ortamda yazabilmek için kızıyla beraber restoranlarda yazmıştır. Birkaç reddedilişten sonra 4000$ gibi bir ücretle Harry Potter ve Felsefe Taşı’nı satmıştır. Bu kitabının yayıncısı Bloomsbury genç erkeklerin kitabın yazarının kadın olduğunu öğrendiklerinde okumayacaklarını düşündüğünden ismi erkek ismine benzesin diye J.K Rowling şeklinde kullanmıştır. Bu süreçte doğrultusunda pes etmeyişiyle, bütün zorlu şartları kabullenip hayata devam etmesiyle dünyaca tanınan bir yazar olmayı başarmıştır.


BAŞARI HİKAYESİ

Franz Kafka

Özgün bir yazın yakalayabilmiş modernist yazar 6 çocuklu bir ailenin ilk çocuğudur. Kafka özellikle babasının baskıcı politikaları yüzünden babasına her zaman mesafeli yaklaşıyordu ve ona karşı hep bir nefret besliyordu. Babasının üzerinde yarattığı baskı onun kendini eleştirmesine ve kendinden nefret etmesine neden oldu. Yazar liseyi bitirir bitirmez ilk eserlerini vermeye başlamıştır. Yazarlık yaparken aynı zamanda hukuk eğitimi de almıştır. Hayatını emekli olana kadar Bohemya Krallığı, İşçi Kazaları Enstitüsü’nde geçirmiştir. Bu onun üzerinde bürokrasinin ve genel olarak hayatın anlamsız olduğu duygusu uyandırmıştır. Kafka hayatı boyunca sosyal anksiyete ve depresyondan muzdarip olmuştur. 1924 yılında akciğer kanseri nedeniyle daha 41 yaşında hayata gözlerini yumdu. Çocukluğunda babasıyla olan sorunlu ilişkileri Kafka’nın psikolojisinde travmatik bir etki yaratmıştır ve bu durum eserlerinde açıkça gözlenebilmektedir. Örneğin Dönüşüm adlı kitabında despot babanın ölmesiyle birlikte ev sakinleri huzura kavuşmuştur. Böyle bir kurgunun oluşmasında yaşadıklarının çok büyük etkileri vardır. Babası tarafından gördüğü baskının neticesinde kendini ifade edebilmek için edebiyatı seçmiştir.

Yasar , Kemal

Nobel Edebiyat ödülüne aday gösterilen ilk Türk yazar olan Yaşar Kemal, ailesinin; o küçük yaşlardayken göç etmesi sonucu travmalarla dolu çocukluğunu Adana’da geçirir. Üç buçuk yaşlarında iken kurban kesimi sırasında gözüne gelen bir bıçak darbesiyle sağ gözü görme yetisini kaybeder. Dört buçuk yaşına geldiğinde babası camide namaz kıldığı sırada besleyip büyüttüğü evlatlığı tarafından öldürülür. Bu olay sonrasında yazar 12 yaşına kadar kekemeliğe tutulur. İlerleyen yıllarda geçimini arzuhalcilik yaparak sağlamaya başlar. Ancak 1950 yılında komünizm propagandası yaptığı gerekçesiyle tutuklanır. Bir yıl cezaevinde tutuklu kaldıktan sonra 1951 yılında esaretten aklanarak kurtulur. Ancak ilçesi Kadirli’de ona ekmek olmadığını anlar ve İstanbul’a gitmeye karar verir. İstanbul’a vardığında para kazanamaz ve onun için sefalet günleri başlar. Topkapı Sarayının büyük kapısının önünü kendine mekan tutar. Hatta ‘evinde’ Orhan Kemal’i bile ağırlar. Derken Arif Dino onun için Cumhuriyet gazetesi sahibi Nadir Nadi ile görüşmeye gider. Öyküsü Cumhuriyet’te yayınlanır. Ardından İnce Memed’i yazar. Yaşar Kemal’in çocukluk döneminde acıklı olaylar yaşaması, gençlik dönemlerinde fikirleri nedeniyle engellerle karşılaşması ya da sefaletle karşı karşıya kalmış olması onun başarısını engelleyememiştir.

Profil Dergisi

77


RÖPORTAJ

HÜSEYİN ÖZDİLEK

“Her şeyden önce hayatın gerçeklerini görmeye bakın.” Gamze Pehlivan gamze.pehlivaan@gmail.com yaratmış. Yani mücadele eden insan her zaman daha faydalı oluyor ve zamanın nasıl geçtiğini anlamıyor. Hiç mücadele etmeyip kenarda oturmayın. Problem kurarsınız, hastalık hastası olursunuz. Bu yüzden mücadele şart.

İlkokulda çakmaktaşı satıp ailenize destek olurken şimdi Özdilek Holding’in Yönetim Kurulu Başkanı’sınız. Karşılaştığınız zorluklar, bu duruma gelirken bu süreçte aldığınız kararlardan ve mücadelelerinizden bahseder misiniz? İnsanlar hayatı mücadele değil, mücadeleyi hayat olarak görmek zorundalar. Mücadeleyi yaşamın bir parçası olarak görmelisiniz. Mücadele ettiğiniz zaman adrenalin salgılanıyor, sonrasında kendinizi sağlıklı hissediyorsunuz. Hal böyle olunca Allah, insanın yapısını bu şekilde

78

Profil Dergisi

Peki, öğrencilik hayatınız nasıl geçti? Öğrencilik hayatım, hep arkadaşlarımızla sosyal ilişkiler içinde geçti. Ben ortaokulda on beş yaşından sonra geceleri okuduğum için imtihan sürelerinde birlikte ders çalışıyorduk. Arkadaşların evinde yemek yapıyorduk, aynı yatakta yattığımız günler oldu ama et alıyorduk, kuşbaşılı tas kebabı, pilav yapıyorduk, çay yapıyorduk, ders çalışıyorduk, matematik, borçlar hukuku, medeni hukukunu çalışıyorduk. Bu şekilde okuduk. Özdilek Holding’in başarısını neye bağlıyorsunuz? İnsan sevgisine bağlıdır. İnsana yatırıma, kurumsallaşmaya, dürüstlüğe ve vefaya bağlı. Görev tanımının iyi anlaşılmasına bağlı. Birlikte çalıştığınız insanlara karşı yükümlülüklerinizi

Seray Kasabalı seraaykasabali@gmail.com harfiyen yerine getirmenize bağlı. Söz konusu maaş bir gün aksamamıştır. Üç bin tane bize mal tedarik eden insan var, firma var. Bir gün ödemeleri gecikmemiştir. Pazarlık yapılır, fiyatlarda anlaşılır. Ödeme günü gelince gelir parasını alır veya banka hesabına yatırılır. Bir gün bile aksatılmaz. Hal böyle olunca firma marka oluyor. Firmanın marka olması çok önemli. Eğer marka değilseniz bir girişimci olarak kimseye güvenmiyorum, her şeyi ben yapacağım derseniz, hırs mantığın önüne geçer. Hırs mantığın önüne geçerse markalaşamazsınız. Yetki ve sorumluluğu ben İşletme okuduğum için “Kişi gider, kişi gelir, işletme yine devam eder.” prensibiyle hareket ediyorum. Ayrıca kesinlikle kapasiteli kişiyi de işten çıkarmamak ve işe bağlanması için her türlü alt yapıyı o işletmede hazırlamak ve sunmak zorundasınız. Sosyal imkânlarını tanımak zorundasınız ve bunu sürdürülebilir şekilde devam ettirmek zorundasınız ve işe göre adamı almak zorundasınız. Adama göre iş veremezsiniz. Hal böyle olunca bu işletme bütçe-


RÖPORTAJ ler idare edilebiliyor. Bütçesiz olmaz. Kırk altı yıllık bir iş hayatınız var. 1971’de işe atıldınız. Bu elli bir yıl içerisinde yaşamış olduğunuz pişmanlığınız veya aldığınız çok önemli bir kararınız var mı? Astsubay okulu için imtihana girmiştim. Sözlüyü kazandım ama beden eğitiminden kaybettim. Atlamada yetersizdim, atlayamadığım için de geçemedim. Çünkü Anadolu’da kısadan evine ocağına para götürmek vardı. O zaman astsubay okulları lise oluyordu ve kısadan hayata atılıyordun. O zaman ki şartlar öyleydi. Kısmete inanacaksın. İngiltere’ye üniversiteyi okumak için ikinci sınıfa geçtiğimde gidemedim. O zaman çalışarak okumak yoktu, paran varsa okunurdu ve bu sebeple beni geri gönderdiler. O da ayrı bir hikaye. Dolayısıyla buradan baktığınızda ne kadar mücadele ederseniz ediniz, mücadele sonunda bazı şeyleri başaramadığınız zaman mevcut şartlarla hayata devam etmek zorundasınız. Devam derken de hiçbir zaman hayata küsmeyeceksiniz. Çünkü hayata küserseniz hayatın mücadelesini takip edemiyorsunuz demektir. Hayata pozitif bakmak lazım. Negatif bakmak için bir neden yok. Mustafa Kemal Atatürk dört bin beş yüz tane kitap okumuş, çok güzel vecizeleri var. Diyor ki: “Yorulmadan, çalışmadan, üretmeden rahat yaşamanın yollarını alışkanlık haline getirmiş milletler; evvela

haysiyetlerini sonra hürriyetlerini sonra da bağımsızlıklarını kaybetmeye mahkumdurlar.” Nerede karşılıklı sevgi ve saygı varsa diyor, orada disiplin vardır. Disiplinin olduğu yerde huzur, huzurun olduğu yerde güven, güvenin olduğu yerde başarı vardır. Dolayısıyla karşılıklı sevgi ve saygıyı kaybetmeyeceğiz. Hırs mantığın önüne geçmeyecek ve lüks yaşamayı hedeflemeyeceğiz, marka peşinde koşmayacağız, bütçemize göre hareket edeceğiz. Çünkü borçlandığımız zaman o borcu ödemesi gereken biziz ve o borcun ödenmesi zorlaşınca kesinlikle altından kalkılamaz ve hayatı kendimize zehir ederiz. Çalışma hayatınızda benimsediğiniz ilkeler neler? Dürüstlük, sevgi, herkese saygı, kendinle barışık olmak, Türkiye Cumhuriyeti’ni sevmek, kayıt içinde kalmak. Kayıt dışı olduğunuz zaman kesinlikle kurumsallaşamazsınız. Yetki

ve sorumluluğu kimseye veremezsiniz, kimseyi denetleyemezsiniz ve devletin payını ödemek zorundasınız. Devletin vergisini kesinlikle bir gün dahi geciktirmemek ve ondan sonra rakipleri iyi gözlemlemek gerek. “Daha iyisini nasıl verebilirim?”i sağlamak ve kazancı önce bakım onarıma harcamak ondan sonra borçları ödemek ondan sonra da borcu da bir plan içinde alarak faizleri ödemek sonra da yatırım yapmak lazım. Yatırım demek; istihdam demek, kalkınma demek. İnsanların beğenisini daha fazla kazanmak demek. Şu anda 48 milyon müşteri giriyor Özdilek’e. Sekiz bin beş yüz kişi istihdam ediyor bir yıl sonra. Sekiz bin beş yüz kişinin 100-225 milyon Türk lirasını personel üretiyor. 130 milyon direkt vergi ödeniyor. İş hayatında aktif ve önde gelen bir isim olduğunuz kadar eğitim ve sağlık alanın-

Profil Dergisi

79


RÖPORTAJ

daki çalışmalarınızla sosyal aktivitelere destek gösteriyorsunuz. Eğitimi çok seviyoruz. Çünkü baraka okullarda okudum ve teneffüse çıkmak için bir alanımız bile yoktu. Bu sebeple eğitimin önemini biliyorum. Sekiz tane okul yaptırdık. Beş yüz tane öğrenci okuyor Türkiye’nin çeşitli yerinde. Antalya’da var ticaret lisesi, Bursa’da üç tane Anadolu teknik lisesi var, ilkokul Kocaeli’nde, Tokat’ta var doğduğum yerde. Gemlik’te var, İstanbul’da var, İnegöl’de sağlık ocağı var, Eskişehir’de de kültür evi var ve İzmir’de de karakol var. Türkiye’deki eğitim sistemini nasıl değerlendiriyorsunuz ve yurt dışının eğitime olan katkılarına nasıl bakıyorsunuz? Türkiye’deki eğitim sistemi, teorik bilgiler kadar uygulamalı olmalı. Uygulama olması için de üniversite sanayi ile iş birliği

80

Profil Dergisi

içinde olmalı. Hangi konuda ihtisas yapıyorsanız üniversitede mühendislik hizmeti alıyorsanız o alanla ilgili çalışmaları ders içinde de deneyimlemeniz lazım. Tabiat bilgisi derslerinde bazen laboratuvara giderdik hep beraber orada bazen tutturamazdı hoca deneyi. Tutturamamasının nedeni aslında yanlış olmasından değil, pratiğin az olmasından kaynaklanıyor. Bunların hepsini iyi planlarsanız ve görerek teoriyle pratiği birleştirirseniz daha hızlı yetişirsiniz. Daha hızlı yetişirseniz hangi alanda iş hayatına atılıyorsanız o konuda meslek bilginizde erkenden tecrübeleriniz olur. Tecrübe arttıkça beğeniniz artar, beğeni arttıkça hayatınız kolaylaşır ve iş hayatınız düzenli olur ve düzenli olduğu zaman hobilerinize de zaman kalıyor. Müzik dinlemek, dans etmek, sinemaya gitmek… Bunların hepsini plan içerisinde yapmalısınız. Bunları çok seviyorum deyip işi ikinci plana bırakırsanız, bütçeyi aşan hareketlerde bulunursanız sadece paranız değil zamanınız da gidiyor. İşi ikinci planda bırakmamanız lazım. Ona da yeterli zamanı ayarlamanız lazım ve ailenize de,

uykuya da. Bu da önemli çünkü. Hep uykusuz kalırsanız enerji toplayamazsınız, ertesi gün de verimden düşersiniz. Tatilde bile sportif faaliyetleriniz olmalı. Yüzeceksiniz, koşacaksınız, yürüyeceksiniz, sohbet edeceksiniz, dinleneceksiniz. Bunların hepsini yapacaksınız ve mutlu olacaksınız. Mutlu olmamak için hiçbir neden yok. Peki, siz yoğun bir iş temposunda çalışıyorsunuz, bunlara zaman ayırabiliyor musunuz? Ayırıyorum, bilardo oynuyorum, bilardo salonumuz var fabrikanın içinde ve spor salonumuz var, arkada da meyve bahçeleri. O meyve bahçelerinde yürüyorum her gün beş kilometre. Ek olarak spor yaparım, tavla da oynamayı seviyorum. Saunaya girerim, dinleniriz o şekilde eve gideriz. Kendimize vakit ayırmak mecburiyetindeyiz. Ayırmazsak stres yaparız. Hep iş hep iş olmaz. İşkolik olmayalım. Ben yüzmeyi de çok severim. Tatilde mesela denize girdiğimde üç saat yüzdüğüm oluyor, bilhassa Ege denizinde, Akdeniz suyunda… Bunlar güzel şeyler. Bunlardan


RÖPORTAJ haz alırsanız, hayata daha pozitif bakarsınız. Bakmamanız için de bir neden yok. Özdilek Holding’in çalışma alanları nelerdir? Üç tane sektör var. Sanayi sektörü havlu ve nevresim takımları üreterek kırk yedi yıldır aktif. 2005 yılında da boya fabrikası kuruldu. İplik fabrikası kurarak ödül aldık dünyada. İplik fabrikasının ürettiği ipliği %10 daha verimli şekilde üretmeyi tespit ettik ve patentini aldık, diğer iplik fabrikalarında da bunu uygulatıyoruz ve o şekilde yolumuza devam ediyoruz. Hizmet sektöründe alışveriş merkezleri ve oteller mevcut. 48 bin müşteri de onun için geliyor. Türkiye’nin yirmi bir çeşitli yerinde Özdilek var. İki tane oteli var. Biri İstanbul’da, biri İzmir’de. Bir de tarım sektöründe de hayvancılık yapıyoruz. Üç bin baş hayvan yetiştiriyoruz, besi çiftliğimiz var. İki yüz kiloluk hayvanları alıyoruz. Bunların arpasını, yemini kendimiz hazırlıyoruz ve yoncayla besliyoruz. Böylelikle etin kalitesi çok yüksek oluyor ve verimle bütün işletmelerimiz de kar ediyor. İnsanlarımız da bizden memnun, çalışanlarımızdan memnun. Sabah kalktığımızda elimizin, ayağımızın tuttuğunu görmek ve sağlıklı olduğumuzu bilmek kadar güzel bir şey yok. İş hayatınızda kendinize örnek aldığınız çalışmalarını takdir ettiğiniz iş adamı veya iş kadınını sebepleriyle söyler misiniz?

Hüsnü Özyeğin mesela hizmet sektöründe globalleşen dünyada çok yetenekli bir insan ve Çin’de, Romanya’da, Moldovya’da alışveriş merkezi var. Ahmet Nazif Zorlu, Vestel mega fabrikaları var. Koç Holding; kurumsallaşmanın, Türkiye’nin duayenidir. Çok güzel çalışmalar yapıyor her dalda. Eczacıbaşı, fevkalade güzel. Bülent Bey’in önderliğinde Faruk Bey ile beraber çalışmalar yapıyorlar. Güler Sabancı Hanım gayet başarılı, hırslı, çaba sarf ediyor. Rahmetli Sakıp Sabancı, Allah rahmet eylesin, benim iyi dostumdu. İş adamı o kadar çok ki, bunların hepsi gece gündüz ülkenin kalkınması için ellerinden geleni yapıyorlar. Mesela Çeçen grubu var, gayet güzel işler yapıyorlar. Hamdi Akın var, yurt dışına havaalanları yapıyor. İnşaat sektöründe Çin’den sonra dünyada sayılı ülkelerden biriyiz, bunlar güzel şeyler. Dünyada çeşitli sektörlerde yerimizi ön sıralarda almanın güzel şeylerden biri olduğunu belirtiyorsunuz. Peki, Özdilek Holding yurt dışında neler yapıyor? Şu anda Teksay adında Almanya’da %55’i Özdilek’e ait bir şirket var. On yıldır hizmet veriyor. Toptancılık yapıyor. Otuz tane de Alman personel çalışıyor. Sizce geleceğin mesleği ne? Endüstri Mühendisliği güzel mesela. İktisat ve Siyaset Bilimi de güzel. Siyaset çok zor bir iş. Dış İşleri Bakanlığında görev alabilirsiniz ama o da uzun ince

bir yol. Ama özel sektöre girecekseniz, bir defa kurumsallaşmış bir şirket olup olmadığına bakın. Kesinlikle İngilizce’yi ana diliniz gibi öğrenin. İngilizceyi öğrenmezseniz mutlaka geliriniz düşer. İngilizce’yi öğrendiğiniz zaman uluslararası kapılar da size açılır. Ne yapın edin en az bir dil öğrenin, özellikle de İngilizceyi ve öğrendikten sonra iş yerine müracaat ettiğinizde ileri derecede İngilizce bildiğiniz zaman öncelikli olursunuz. Mesela Eczacıbaşı’nda veya Özdilek’te Muhasebede veya İnsan Kaynaklarında yükselebilirsiniz. Zaten şef adayı olarak göreve alıyoruz, iki bin lira maaşla başlatıyoruz. Son olarak çoğunluğunu üniversite öğrencilerinin oluşturduğu Profil dergisi okuyucularına tavsiyeniz veya tavsiyeleriniz nelerdir? Her şeyden önce hayatın gerçeklerini görmeye bakın.

Profil Dergisi

81


KARİYER

Kaan Gür kaan.gur@yildizik.com

84 82

Profil Dergisi


KARİYER

Her insanın amaçları arasında olan iyi bir iş sahibi olmak bilindiği üzere kolay adımlardan geçmemektedir. Birçok insan iş yerlerine başvurular yaparak, mülakatlarına girerek bu amaçlarına önemli adımlar atarlar. Fakat bunlarla beraber etkin bir özgeçmiş hazırlamak zorundadırlar. Yapılan araştırmalar işverenlerin ilk bir kaç saniye içerisinde sizin hakkınızda bir fikre sahip olduklarını gösteriyor. İşte bu noktada hazırlamış olduğunuz özgeçmiş büyük önem kazanıyor. İşverenin önüne koyacağınız özgeçmişinizin amaca yönelik olması en önemli etkendir. Özgeçmişinizde hayatınıza dair kısa bilgilere yer vermeye önem gösterirken istediğiniz pozisyon ile ilgili işvereni etkileyebileceğinizi düşündüğünüz bilgileri yazmalısınız. Bu yüzden başvuru yaptığınız iş yeri ve pozisyonla alakalı önceden bilgi sahibi olmanız sizi bir adım daha ileri götürecektir. Bir özgeçmiş hazırlayıp her şirkete göndermek yerine her şirket için ayrı bir özgeçmiş hazırlamak sizin avantajınız haline gelecektir. Özgeçmişinizde başvurduğunuz pozisyona uygun bir ön yazı hazırlamalısınız. Genel başvuru yapıyorsanız, ön yazınızda hangi alanda çalışmak istediğinizi belirtmelisiniz. Özgeçmişinizi hazırlarken mutlaka imla kurallarına dikkat etmelisiniz. Ne kadar küçük detay olarak görünse de işverenler bu hususları göz önünde bulundururlar. Özgeçmişinizdeki cümleleri ve paragrafları kısa tutmalı ve en fazla 2 sayfa şeklinde hazırlamalısınız. Desteksiz

olarak kendinizi övücü cümlelerden uzak durun. “Çok başarılı ve zeki bir araştırmacıyım” yerine “İki büyük araştırma projesini tamamladım” tipi anlatım tarzını tercih edin. Özgeçmişinizi A4 kağıdı üzerine Times New Roman, Arial ya da Helvetica yazı tiplerinden herhangi biri ile 14 yazı boyutu şeklinde hazırlamanızı tavsiye ederim. Eğer tasarım hakkında bir bilginiz varsa ya da ulaşabileceğiniz bir tasarımcı, kendi özgeçmişinizi kendiniz tasarlayın bu da diğer özgeçmişler arasında fark yaratmanıza yardımcı olacaktır. Özgeçmişinizde başta iletişim bilgileriniz olmak üzere eğitim bilgilerinizin, mesleki deneyimlerinizin, referanslarınızın, varsa almış olduğunuz eğitim ve sertifikalarınızın, kullanabildiğiniz bilgisayar programlarının, bildiğiniz yabancı dillerin, hobi ve aktivitelerinizin olmasına dikkat edin. Fotoğraf özgeçmişinizin vazgeçilmez unsurudur. Fotoğraflarda erkek adayların kravatlı, takım elbiseli olması daha fazla tercih edilirken kadınlar ise yine resmiyet içeren kıyafetle fazla makyajdan uzak fotoğraf tercih etmelidirler. Özgeçmiş eğer iyi yazılmamışsa ve çekici görünmüyorsa ihmal edilebilir. Unutmayın ilk elemelerde bir özgeçmiş okumak için ayrılan ortalama süre 10 saniyedir. O yüzden okuyucuyu ne kadar çok etkilerseniz o işe alınmanız o kadar kolay olur.

Profil Dergisi

83


RÖPORTAJ

ÜMİT KARAN

RÖPORTAJI

Sena Güven senaguven34@gmail.com

Eski Galatasaraylı futbolcu Ümit Karan ile keyifli bir sohbet gerçekleştirdik. Futbol kariyerinizi sonlandırdıktan sonra neler ile meşgul oldunuz? Futbol adına bir şeyler yapmayı düşünüyor musunuz? Futbol adına tabi ki bir şeyler yapmak istiyorum. Bununla ilgili Kuşadası’nda Ümit Karan Akademi’yi kuruyoruz. Yazın çalışmalara başlayacağız. Daha çok küçük yaş grubuna hitap eden bir proje olacak. Sonrasında anlaşabilirsek büyüklerle ilgili de bir çalışma yapmak istiyorum. Avrupa’da ve Türkiye’deki genç yetenekler arasından en çok beğendiğiniz isim hangisi? Başarılı ve tecrübeli bir futbolcu olarak genç futbolculara tavsiyeleriniz nelerdir?

84

Profil Dergisi

Tabi tabi var. Mesela Emre Mor. Emre Mor gerçekten yetenekli bir oyuncu ve şu anda O’na verebileceğim en büyük tavsiye Türkiye’ye gelmemesi olur. Türkiye’ye gelirse harcanır, yok olur. Genç yetenekler antrenmanlarını iyi yapmalı. Başta yapacağınız iki yıllık bir antrenman sizi ileriki maçlara, ileriki pozisyonlara hazırlar. Futbol oynadığınız dönemde takip ettiğiniz ve rol model olarak gördüğünüz bir futbolcu var mıydı? Yok, yoktu. Çünkü benim kendime has bir oyun tarzım vardı, kimseye özenmiyordum. “Şunun gibi yapayım, olayım” demedim. Fantezi futbolu seviyordum. O zamanlar Maradona, Van Bas-

ten gibi oyuncular vardı. Onları takip ediyor, onlara hayranlık duyuyorduk. Ama dediğim gibi öyle örnek aldığım, takip ettiğim başka bir futbolcu yoktu. Futbol hayatınız boyunca sizi en çok heyecanlandıran ve unutamadığınız maç hangisi? En unutmadığım maç… 9 yaşındaydım o zaman bizi Almanya’dan İspanya’ya Nou Camp’a götürdüler. İşte Barcelona-Atletico Madrid maçını izliyoruz. Aşağı bakmak mümkün değildi böyle çok yüksek bir yerdeydi. Zaten oyuncular da nokta kadar gözüküyorlardı. Ama yine de çok güzel bir histi orada olmak. Ve o gün dedim ki “Bir gün bu sahada gol atacağım.” Attım da… 2001-2002 sezonunda


RÖPORTAJ

oynanan Barcelona-Galatasaray maçında bir gol attım. O maç kazanamamıştık ama ben çok mutlu olmuştum. Çocukken ettiğim yemini, hayali gerçekleştirdim. 100. golünüzü Beşiktaş’a karşı attınız. Maç öncesinde bir şeyler konuşuldu mu? Herhangi bir totem yaptınız mı? Nasıl hissettiniz? Şöyle bir şey… O gün benim oğlum doğdu ve o güne denk geldi. Bu onun için büyük bir hediye oldu. Peki, Ümit Karan futbolcu olmasaydı ne olmak isterdi? Muhasebeci olurdum, para sayardım ne olacak. Yani şimdi o zamanlar ne olabilirdik ki üniversite okuyorduk. Ekonomi okuyordum ama bitirmedim tabi. Sokaklarda olabilirdim, Adana’da olduğum mahalle de belliydi; Hürriyet mahallesinde büyüdüm. Yani mafya bile olabilirdim. Belli olmazdı her şey olabilirdim. Ama dediğim gibi muhtemelen bitirseydim bölümüm ile ilgili bir şey olabilirdi. Muhasebe- finans işleri ile ilgilenebilirdim.

Galatasaray bu sezon beklenen performansı gösteremedi. Bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz? Sizce bunun nedeni nedir? Yönetim. Yani şu an da teknik direktör sorunu var. Gidip sezon ortasında teknik direktör değiştirdiniz ve gittiğiniz Karabükspor’un teknik direktörünü aldınız. Bir kere bu bana göre etik değil. Galatasaray, Karabükspor’un teknik direktörüne mi kaldı, başka adam mı yoktu? Dediğim gibi sıkıntı yönetimde. Türk Milli Takımı’nın şimdiki durumu hakkında ne düşünüyorsunuz? Sizce 2018 Dünya Kupası’na gidebilmek için gruptan çıkabilecek miyiz? Çok zor. Yani tabi umut edebiliriz biz biraz şanslı bir takımız ama bir maç bile kaybedilmemesi lazım. Hırvatistan ile oynayacaklar. Hırvatlar çok iyi takım. Yani kolay kolay da yenilmezler ki en iyi birinciler ve ikinciler gidiyor. Çok zor yani ben imkânsız olarak görüyorum. Önümüzdeki sene tekrar bir Survivor Allstar yapılabileceği söyleniyor. Survivor’a tekrar gitseniz neleri farklı yaparsınız? Teklif gelse tekrar gider misiniz? Hiçbir şeyi farklı yapmam, eskisinde nasılsam öyle yaparım. Ben hiçbir zaman kendimi değiştirmedim ki. Yani bakalım şu anki bitsin de bir. Ben geçen sene de All Star’a çağırıldım, ben vardım zaten ama ben iptal

ettim 2 hafta kala. Altıeylül Belediye Başkanı Zekai Kafaoğlu’nun davetlisi olarak Balıkesir Özel Eğitim Uygulama Merkezi tarafından düzenlenen Dünya Otizm Farkındalık Günü etkinliğine katıldınız. Bu tür etkinlikler sizin için ne ifade ediyor? Manevi huzuru ifade ediyor. Ben oraya gittiğim zaman bir gülümseme beni mutlu ediyor. Bundan daha değerli bir şey olduğunu düşünmüyorum. Bunları parayla satın alamazsın. Manevi anlamda çok huzur veriyor. O anlık da yaşasan bana huzur veriyor. Onların yanında olmayacağız da kimin yanında olacağız? Seviyorum bu tarz şeyleri. Elimizden geldiği kadar da katılmak istiyoruz, katılıyoruz da. Son olarak çoğunu öğrencilerin oluşturduğu Profil dergisi okuyucularına hangi tavsiyelerde bulunursunuz? Hayatta başarılar diliyorum ama tabi başarılı olmak için ilk çaba göstermek gerekir. Maalesef bizim ülkemizde bazı insanların yapısı değişmediği sürece zor. İnşallah değişir.

Profil Dergisi

85


BİYOGRAFİ

Baran Büyükbingöl baran.buyukbingol@yildizik.com Futbolun sadece bir topun peşinde koşup topu 3 direğin arasından geçirme oyunu olmadığının en büyük kanıtlarından biri de bayrak adam kültürüdür. Futbol lügatında kariyerine başladığı kulüpte futbol kariyerini sonlandıran futbolculara bayrak adam denir. Günümüzde de bayrak adam adaylarının aklı Çin, Katar ve Arap kulüpleriyle çeliniyor. Örneğin bir kulübe 20 yıl emek veren futbolcu futbolu

88 86

Profil Dergisi

yüksek maaş veren alt klasman futbol ülkelerinde tamamlıyor. Para daha cazip geldiği için son yıllarını kalitesi düşük, bol dolarlı kulüpleri tercih etmeyen tek bir bayrak adam kaldı. Roma’nın hükümdarı, beşikten mezara bir efsane, “Grande Capitano Francesco Totti”.

futbolla başladı. Topa vururken Francesco, bir diğer Roma efsanesi Giuseppe’nin adını sayıklıyordu. Arkadaşları onu Giuseppe olarak çağırıyordu. Annesi Fiorella, Frencesco’nun futbol oynamasından şikâyetçiydi. Çünkü ne yemek yiyor ne de ödevlerini yapıyordu.

1976 yılının yağmurlu sonbaharında, Eylül’ün 27’sinde Fiorella Totti bir kahraman doğurdu. Roma’nın fakir sayılabilecek mahallelerinden biri olan Metronia’da başlayan bu kahramanın hayatı sokağa ilk çıktığı günden itibaren

Çocukluktan gençliğe geçiş döneminde Francesco günlerini yemek yiyerek, uyuyarak, futbol oynayarak ve Roma’nın maçlarına giderek geçiriyordu. Anne Fiorella 1984 yılında Francesco ve abisi Riccardo’yu semtin takımı olan Fortituda’ya yazdırdı. Burada bir yıldız gibi parlayarak İtalyan devi Milan’ı peşine takmıştı. Ancak Fiorella’nın oğlunu küçük yaşta Milano’ya yollama niyeti yoktu. Ardından Roma’nın iki büyük kulübünü peşine taktı. Roma ve Lazio! İkisinden birini seçecekti. Francesco Totti bu dönemi şöyle anlatıyor: “Annem ve babam Roma ya da Lazio’dan birine gidebileceğimi söyledi. Ardından annem tuttuğum takım olan Roma’yı seçti. Eğer Lazio’yu seçseydi sanırım onu asla affetmezdim!”


BİYOGRAFİ

1989 yılında Roma’nın altyapısına kaydını yaptırdı. Burada modern futbolda 10 numara adı verilen serbest mevkide oynadı ve parlak bir performans sergiledi. Takvimler 1992’yi gösteriyordu. 16 yaşında Totti’nin rüyaları gerçek olmuştu. Yugoslav teknik adam Vujadin Boškov, altyapıda parlayan bu kumral saçlı parlak çocuğu A takıma almıştı. Ancak 16 yaşındaki bir çocuk için, üstelik yıl da 1992’yse, kadroya girmek çok zordu. Çok çalışması, güçlenmesi gerekiyordu. Boškov onda bir gelecek görmüş olmalı ki, 16 yaşında küçücük bir çocuğu 2 maçta oynatıp ona bir şans tanıdı. Bir sonraki sezonda da 17 yaşındaki bu körpe çocuk 4 maç oynadı.

istiyordu. Teknik direktör Mazzone de taraftarları da kırmadı ve 1994/1995 sezonunda tam tamına 21 maça çıkıp 4 golle tamamladı. Francesco artık doğuştan aşık olduğu takım olan Roma’nın iskeletinin önemli bir parçasıydı. Büyüdükçe genç ve yakışıklı bir erkek olan birden İtalya’nın başkentinde ilgi odağı oldu. Röportaj teklifleri, reklam filmleri, moda çekimleri

derken Totti artık İtalya’nın en popüler isimlerinden biriydi. Takvimler artık 2000’i gösteriyordu ve yeni bir çağ başlıyordu. Totti yeni yüzyıla Roma kadrosunun en önemli parçası olarak giriyordu. 10 numarayı sırtına geçirmiş, takımın en önemli gol silahı olmuştu. O güne kadar İtalya’da yaklaşık 70 sezon oynanmış ve Roma sadece 2 kez şampiyon olmuştu. Totti gollerini birer birer sıralıyor, Roma’da bayram havası esiyordu. Artık şampiyonluğa oynama vakti gelmişti. Totti ve Batistuta Roma’yı

1994 yazında Roma yönetimi, Boškov’la yollarını ayırmaya karar verdi. Yerine gelen Carlo Mazzone, Totti için çığır açıcı kararlar verecekti. 1994/1995 sezonunun ilk maçında 4 Eylül Pazar günü Totti hayatı boyunca unutamayacağı bir haber alacaktı. 18 yaşında bıyıkları yeni terleyen bu genç, Roma adına sezonun ilk maçına ilk 11’başlayacaktı. Totti adeta rüya görüyordu ve bu rüya kolay kolay bitmeyecekti. Dakikalar 30’u gösterdiğinde ceza sahasında seken bir topu yerden sert bir vuruşla ağlarla buluşturan kumral saçlı bu çocuk, yüreğindeki o büyük heyecanla tribünlere koştu ve taraftarları kucakladı. Taraftarlar artık bu genç çocuğu daha fazla yeşil çimlerde görmek

Profil Dergisi

87


BİYOGRAFİ sırtlıyor ve 75 puanla, Juventus’un 2 puan önünde sezonu şampiyon tamamlıyordu. Totti bu şampiyonlukla Roma için efsanevi bir karakter haline gelmişti. Posterleri basılıyor, şehrin dört bir yanında top koşturan çocuklar, tıpkı Totti’nin çocukluğunda Giuseppe’nin adını sayıkladığı gibi, Totti’nin adını sayıklıyordu. Sadece şehirde değil, İtalya’da hatta tüm dünyada Totti ismi yankı yapmaya başlamış, Francesco tüm dünya devlerini peşine takmayı başarmıştı. Francesco’nun Roma’dan ayrılmaya niyeti yoktu. Spekülasyonlara son vermek için şu sözleri söyledi: “Bir gecede 6 kızla dışarı çıktım. Hepsini birbirileriyle aldattım ama Roma’yı asla aldatmadım.”

88

Profil Dergisi

Büyük kaptan, günümüzdeki son bayrak adam, annesinin yaramaz çocuğu, Roma’lı genç kızların sevgilisi, 10 numara, Francesco Totti’nin bu sezon Roma’daki yirmi beşinci ve son sezonu. Geçtiğimiz günlerde sezon sonu futbolu bırakacağını açıklayan Grande Capitano, hiçbir zaman paraya, güce, daha çok gole, daha iyi kadrolara aldanmadı. O’nun yüreği doğduğundan beri altın sarısı ve kan kırmızısı Roma forması için attı. Önüne dünyaları serdiler ama O’nu Roma’dan koparamadılar. Ne kadar zaman geçerse geçsin, Totti her zaman Roma taraftarının yüreğinin hükümdarı olarak yaşayacak.



RÖPORTAJ

Öncelikle röportaj teklifimizi kabul ettiğiniz ve bu yoğun tempoda bize vakit ayırdığınız için teşekkür ederiz. Kendinizi bize ve okurlarımıza tanıtabilir misiniz? 1995 yılında Makedonya’nın Ohrid şehrinde doğdum. 4 sene orada yaşadım ve 1999 yılında Bosna Hersek’in Saraybosna şehrine taşındık ve orada yaşamaya başladık. Ağabeyimle beraber okula başladık. Basketbola da orada başladım. 2007-08 sezonunda ağabeyimle beraber Anadolu Efes tarafından keşfedilerek Türkiye’ye geldik ve benim için Efes macerası başladı.

90

Profil Dergisi

Sena Güven senaguven34@gmail.com Şu an Türkiye Basketbol Süper Ligi’nde ortalama 14.8 sayı kaydederek takımınızın sayı liderisiniz. Bu başarınızın sırrını neye borçlusunuz? Yıllar geçtikçe her gün daha da çok çalışarak kendimi geliştirmeye devam ettim ve önümde de çok yüksek hedeflerim olduğu için bir yerden başlayarak sorumluluk almak zorundayım. Sorumluluk alıp takımıma en iyi şekilde yardımcı olmaya çalışıyorum.

Sizin gibi ağabeyiniz Caner Osman’ın da basketbolcu olmasının basketbol hayatınıza başlamanıza etkisi oldu mu? Tabi ki oldu. Ama ağabeyimden önce annem ve babam da geçmişte basketbol oynamış. Ağabeyim başladıktan sonra ben de basketbola yazıldım. Euroleague’de 28.haftayı geride bıraktık. Forma giydiğiniz 15 karşılaşmanın 14’ünde sahadan en az bir üç sayılık basket kaydederek ayrıldınız ve forma giydiğiniz son beş karşılaşmada sahadan çift haneli skorlar üreterek


RÖPORTAJ

ayrıldınız. Bu, gün geçtikçe yükselen başarı grafiğini nasıl yakaladınız? Sezon başında aramıza yeni oyuncular katıldı. İlk başta iyi başlamasak da sezon ortasına doğru takım toparlanmaya başladı ve tek bir yumruk olarak çok önemli maçlar kazandık ve bu ivmemizi devam ettirdik. NBA ile Euroleague arasındaki en belirgin farklar nedir sizce? Euroleague’de savunma daha fazla ön plana çıkıyor. NBA’de ise tam tersi hücum ön plana çıkıyor. Ama özellikle NBA play off ’larında savunmalar daha da sertleşiyor. Genç yaşınıza rağmen Avrupa Şampiyonası’nda en değerli oyuncu unvanına layık görüldünüz. Bu yaşta bu başarıyı yakalayan çok az insan var. Sizi onlardan ayıran en temel özelliğinizin ne olduğunu düşünüyorsunuz? Avrupa Şampiyonası’nda en değerli oyuncu olmak benim için çok büyük bir gururdu. Çok çalıştım ve kendime güvendim. Ayrıca takım arkadaşlarım da bana çok yardımcı oldu. Çünkü basketbol bir takım oyunudur ve takım arkadaşlarım olmasaydı bunu başaramazdım. Basketbol hayatınızda sizi şu ana kadar en çok heyecanlandıran karşılaşmanız hangisiydi? Bizimle paylaşır mısınız? Aslında birçok maç oldu ama

benim küçüklüğümden beri kendime örnek aldığım oyuncu Dirk Nowitzki ile 2015’te Berlin’de Avrupa Şampiyonası’nda karşılıklı oynadık. Benim için en heyecan verici maçlardan bitiydi. Bir de 2014’te İspanya’da düzenlenen Dünya Şampiyonası’nda Stephen Curry’li Amerika’ya karşı oynadığımız maç... Hayatınızda ilham aldığınız ve rol model olarak gördüğünüz birisi var mı? Dirk Nowitzki

Maçlardan önce gerçekleştirdiğiniz bir toteminiz var mı? Varsa bizimle de paylaşır mısınız? Soyunma odasına en son girerim ve maça en son çıkarım. Çoğunluğunu öğrenci kitlesinin oluşturduğu Profil okuyucularına tavsiyeleriniz nelerdir? Her spor dalı güzeldir, spor ile ilgilenin. Ayrıca Euroleague’deki Olympiacos maçlarında bizi yalnız bırakmayın.

Basketbolcu olmasaydınız seçeceğiniz meslek ya da kariyer ne yönde olurdu? Pilot Antremanlardan arta kalan zamanlarda boş vakitlerinizi nasıl değerlendiriyorsunuz? Özel olarak ilgilendiğiniz bir hobiniz var mı? Çok fazla dışarı çıkan biri değilim, genelde evde olmayı seviyorum. Sinemaya gitmeyi seviyorum.

Profil Dergisi

91


EDEBİYAT

Hayat Kısa, Kuşlar Uçuyor Esra KADI esrakadi97@gmail.com

94 92

Profil Dergisi


EDEBİYAT

Beni Öp Sonra Doğur Beni Asıl adı Cemalettin Seber olan Süreya, edebiyatımızda şiirleriyle tanınan usta şairlerden biridir. 1931 yılında Erzincan’ın Pülümür ilçesinde beş kişilik bir ailenin en büyük çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. Çocukluğu zor şartlar altında şekillenen şairlerimizden biri olan Süreya, 4 yaşındayken erkek kardeşi Kemal’i kaybetmiş, annesini de 7 yaşındayken Bilecik’te kaybetmiştir. Küçük yaşında büyük acılarla karşılaşmış, yaşıtları sobelemece oynarken, uçurtma uçururken Süreya hem yetim kalmış hem de yaşanılan olaylardan dolayı evden dışarı çıkamamıştır. Annesinin ölümünden etkilenen Süreya, sevdiği bütün kadınlarda annesinin arayışına girmiş ve annesinin ölümünden duyduğu acısını “Annem çok küçükken öldü, beni öp sonra doğur beni” dizelerinde anlatmıştır. Okul Hayatı İlkokula Bilecik’te başlamış ve daha sonra İstanbul’a babasıyla birlikte amcasının yanına geçmiştir. Fakat sürgünden izinsiz ayrılmaları üzerine evlerine baskın yapılmış ve tekrar Bilecik’e gönderilmişlerdir. Bu sıralarda babası başka bir kadınla evlenmiş fakat Süreya bu evlilikten hiç memnun kalmamıştır. Üvey annesi olan Esma Hanım Süreya’yı çok kez zehirlemeye kalkmış, yiyeceklerine cam parçacıkları katmıştır. Lise eğitimi için parasız yatılı okul olan

Haydarpaşa Lisesi’nde eğitimine devam etmiştir. Bu sıralar babası Esma Hanım’dan ayrılmış ve bir süre sonra başka bir kadınla evlenmiştir. Yeni üvey annesi olan Refika Hanım ise Esma Hanım’ın tersine annesinin yaralarını kapatmaya çalışan, Süreya’ya merhametli davranan ve onu seven bir kadındı. Sonrasında üniversite için Ankara’ya giden Süreya burada Maliye ve İktisat bölümünü okumuş ve burada Sezai Karakoç, Muzaffer Erdost, Nihat Kemal Eren ve Hasan Basri ile tanışmış, çok yakın arkadaş olmuşlardır. 1954 yılında üniversiteden mezun olan Süreya, Maliye Başkanlığında müfettişlik yapmaya başlamıştır. Daha sonra görevinden ayrılmıştır ve kuruculuğunu yaptığı Papirüs dergisini yeniden çıkarmaya ve yaptığı Fransızca çevirilerle geçinmeye başlamıştır. Sizin Hiç Babanız Öldü mü? Babasının ölümünden çok etkilenmiş ve acısını “Sizin hiç babanız öldü mü? Benim bir kere öldü. Kör oldum.” dizeleriyle dile getirmiştir. “Şiir Anayasaya Aykırıdır” İkinci yeninin en tanınmış şairlerinden ve kurucularından olan Süreya, kendine özgü yoğun imgeli ve çarpıcı bir dille başarılı eserler vermiş , çevresini toplumsal gerçekliğe açık bir dille ironik bir şekilde anlatmıştır. “Şiir anayasaya aykırıdır.” diyerek ironik bir bakış açısıyla şiirin hiçbir antik ve düzene

uymayacağını belirtmiştir. “Acıların adını Ağustos koymalılar.” Cemal Süreya’nın ilk aşkı ortaokul yıllarında tanıştığı Seniha’ydı. Ortaokuldayken sınıfın en güzel kızlarından olan Seniha’ya aşık olmuş ve tahtaya Seniha’yı anlatan Kızıl Mısralar başlıklı “Seni sevdiğim anda her şeyim kızıl oldu, Masmavi defterime kızıl satırlar doldu…” şiirini yazmıştı fakat sınıftaki arkadaşlarının komünist suçlaması gelir diye uyarmasıyla şiiri “Seni sevdiğim anda her şeyim yeşil oldu, Masmavi defterime yeşil satırlar doldu.” diye değiştirmiştir. Cemal Süreya, Seniha ile aylarca mektuplaştıktan sonra evlenmiştir. Hatta aşkın tanımı nedir sorusuna “aşk aynı masada mektuplaşmaktır” diye cevap vermiştir. Seniha’yla birbirilerine “gibi” kelimesini yasaklamışlar ve aralarında “gibisi olmayan yar” ve “gibisi olmayan adam” olarak hitap etmişler birbirlerine. Fakat ilerleyen dönemlerde vergi dairesinde çalıştığı sıralarda Süreyya gizemli birine aşık olmuş. Gizemli derken gerçekten de Süreya okurlarından gizli tutmuş tanıştığı, tutkulu aşk yaşadığı kızı, ne ismini bilen var ne kendisini. Süreya kıza Üvercinka olarak isimlendirmiş kendince, Süreya’nın hayatında bir sır olarak kalmış Üvercinka. Adına yazdığı şiirle şöhreti yayılmış Süreya’nın. “Senin bir havan var beni asıl saran o, onunla daha bir değere biniyor soluk almak.”

Profil Dergisi

93


EDEBİYAT

Fakat bu noktada karar verme zamanı gelmiş. Çok sevdiği, değer verdiği karısı mı yoksa gizemli aşkı mı? Üvercinka ile birlikte üzülerek karısıyla ayrılık kararı almış bir Ağustos günü Süreya “Acıların adını Ağustos koymalılar.” sözleriyle beraber Üvercinka’da bırakmış ilk aş-

Yalnızlığım ve ben, seni çok bekledik.

Hayat kısa, kuşlar uçuyor.

Mutluluk nasıl dayanıksız.

94

Profil Dergisi

kının ardından kalan acıların izlerini. Birçok Defa Değişen İsmi Asıl ismi Cemalettin Seber olan şairimiz, küçüklüğünde büyük şairlerin üç isimli olduğunu keşfetmesi üzerine kendi ismini de değiştirmeye karar vermiş, Cemalettin’ini Cemal olarak değiştirmiş ve yanına Süreyya’yı eklemiştir. İsmi Cemal Süreyya Seber olmuştur. Fakat sonraki dönemlerde Üvercinka diye adlandırdığı aşkı ile girdiği bir telefon numarasını hatırlama konulu iddia üzerine Süreyya’daki “y”lerden birini iddiada ortaya koymuş ve iddiayı ve ismindeki y harflerinden birini kaybetmiştir. Tomris Aşığıydı. Tomris Uyar için büyük aşk beslemiş fakat bir tartışma sonrası sinirlenerek birbirlerine yolladıkları mektuplar yırtmışlar ve Süreya, Tomris ile gittiği hiç bir mekana bir daha gitmemiştir. “Çok kadın sevmiş Süreyya” Çok kadın sevmiş, çok evlilik yapmış Süreya fakat mutlu sona ermemiş evlilikleri çoğu zaman,

hep birtakım nedenlerden sona ermiş. “Her düğmesini dikenle evlenir.” denilse de arkasından evliliğe karşı hep kuşkulu yaklaşmıştır Süreya. 1967 yılında dönemin ileri gelen dergilerinden olan Yelken dergisi çalışanlarından Zuhal Tekkanat ile ikinci evliliğini gerçekleştirmiş. Zuhal Hanım’ın ve Süreya’nın birbirilerine olan gereksiz kıskançlıkları yüzünden evlilikleri bitmiş fakat bir süre sonra tekrar evliliği deneme kararı almışlardır. 1975 yıllarında ise Cemal Süreya, Güngör Demiray ile üçüncü evliliğini gerçekleştirmiş. Fakat Süreya’nın yaptığı her evlilik gibi bu da sona ermiştir. Son olarak Birsen Hanım’la evlenmiş Süreya, Birsen Hanım’da anne şefkatini bulmuş, hayatını düzenlemiş, aile saadetini bulmuştur. Huzurlarını bozan tek şey Süreyya’nın oğlu Memo’nun davranışları olmuş. Memo başarısız bir öğrencilik dönemi geçirmiş, aşırı şişman, asosyal, şiddete eğilimli ve uyumsuz bir çocukmuş. Memo ile başa çıkmak günden güne zorlaşmış, Memo hapse girip çıkmış ve Süreya Memo’nun yarattığı sıkıntılardan uzaklaşmak için kendini alkole vurmuş, yaşadığı stres ve alkol komasının etkisiyle 9 Ocak 1990 tarihinde hayatını kaybetmiştir. Türk şiirine katkısı büyük olan Cemal Süreya’nın şiirleri gibi hayatı da sürrealist çizgide ilerlemiş ve sona ermiştir. Ölümüyle sonsuzlaşan, şiirleriyle yaşamaya devam eden şairlerimizden biridir.



RÖPORTAJ

Kaan Gür kaan.gur@yildizik.com

Tiyatro ve beyaz perdede oyunculuk yaptınız ve yapmaya devam ediyorsunuz. Aynı zamanda şarkıcı kimliğinizin yanında söz yazarlığı yaptığınızı da biliyoruz ve bir dönemde 64 adlı mizahi derginin 2 sayısında yazınız yayımlandı. Bu çok yönlü oluşunuzu neye borçlusunuz? Eğer sanatın herhangi bir dalına sevdalıysanız ve sanatın birçok dalında denemeleriniz insanlar tarafından karşılık görüyorsa çok yönlü bir insan olduğunuz konuşulabilir. Yaptığınız herhangi bir şeyin manevi anlamda karşılık görmesi sizi daha fazla şey yapmaya yönlendirebilir. Yazı yazmak, şiir yazmak, resim yapmak, tiyatro ve sinema oyunculuğu yapmak, şarkı

96

Profil Dergisi

yazmak ve söylemek tamamen karşılıklı paylaşıma yönelik bir gelişme. Yaptığınız yemeği büyük bir zevk ve keyifle yiyen insanlar, sizi bir sonraki yemeğinizi daha büyük şevkle yapmanız için motive eden unsurdur. İncir Reçeli, Türk sinema tarihinin en çok izlenen ve başarılı filmleri arasında yer aldı. Aynı zamanda filmin içinde seslendirdiğiniz “İsyan” şarkısıyla akıllara kazındınız. Böyle büyük bir başarıya imza atmak size nasıl hissettirdi? Bu süreçten sonra hayatınızda ne gibi değişiklikler oldu? Aklımızın erdiği günden bu yana yetiştiğimiz kültür itibariyle de başarılı olmamız konusunda yönlendiriliyor

ve motive ediliyoruz. Bu kimi zaman hayal ettiğiniz, kimi zaman hayallerimizden çok uzak başarılar ya da hayal kırıklıkları olabiliyor. Kendi adıma, başta ailem olmak üzere, sevgiyi paylaştığımız insanlar, başarı olarak gördükleri sürecimi gururla karşıladılar. Onların mutluluğu ve gururu doğal olarak beni de mutlu etti ama her zaman bilinmesi gereken şey, başarıyı yakalamanın öneminden çok devamını getirebilmek bu yüzden değişmek değil gelişmek gerek. Hayrettin, Ahmet Parlak ve daha birçok isim şarkılarınızı seslendirdi ve seslendirmeye devam ediyor. Özellikle “İsyan’’, uzun bir dönem dillerden düşmeyen bir şarkı


RÖPORTAJ

haline geldi. “İsyan” şarkısını yazarken bu kadar büyük bir kitle tarafından sevilip dinleneceğini düşünüyor muydunuz? Yazdığım bir şarkı birilerine küçük de olsa bir şey hissettiriyorsa, benim acıyan yerlerim ya da mutlu anlarım bir ortaklık yaratmış demektir. Bunun büyüğü küçüğü planlanıp hayal edilemez. Ya da ben etmiyorum diyelim… Genelde sizi melankolik ve duygusal parçaların adamı olarak tanıdık. Bu tarza yönelmenizin herhangi bir nedeni var mıydı? İleride farklı tarzlara yönelmeyi düşünüyor musunuz? Bazı insanlara bazı ruh halleri doğuştan gelen bir durumdur. İnsanların içinde yaşadıkları duygularını ifade etmek için çeşitli yöntemleri vardır. Ben de kendimi bu şekilde

ifade edebiliyorum. “Dur şöyle yapayım sonra şunu yaparım” demek kendinize yaptığınız haksızlık ve samimiyetsizlikten başka bir şey değildir. 2003 yılında Hacettepe Üniversitesi Konservatuvar tiyatro bölümünden mezun oldunuz. Hem oyunculuk hem de müzik çalışmalarınız ile sanat hayatınıza devam ediyorsunuz. Bu dönem içerisinde ilham aldığınız ya da kendinize rol model olarak seçtiğiniz biri ya da birileri oldu mu? Muhakkak olmuştur. Çocukluktan beri müziğin eksik olmadığı bir ortamda büyümüşseniz bilinçaltınızda muhakkak o kalıntılar vardır. Oyunculuğa gelince, etrafınızdaki her canlı size rol model olabilir ilham kaynağı yaratabilir. Son olarak yayınladığınız

“Ervah-ı Ezel’’de usta isimlerin seslendirdiği eserleri farklı ve kendinize özgü yorumunuz ile yeniden müzik severlerle buluşturdunuz. Böyle bir projeye imza atmaya nasıl karar verdiniz? Böyle bir projenin içinde yer almanızdaki en büyük etken neydi? Ervah-ı Ezel albümünü yapmamın en büyük etkeni yine insanlar tarafından, denemem konusunda motive edilmemdir. Çocukluğumda dinlediğim, yıllardır mırıldandığım, türkü ve şarkıların bazılarını seçip insanlarla paylaştık. Yaklaşık olarak 12-13 senelik bir sanat hayatına sahipsiniz. Bu dönem içerisinde hiç pişmanlığınız oldu mu? Pişmanlık, daha doğru kararlar almamız için, yaşamamız gereken ve karşımıza sürekli çıkan bir duygu. Benim de kendimi eğitmem ve doğru kararlara yö-

Profil Dergisi

97


RÖPORTAJ nelmem için hayatımdan eksik etmediğim bir duygu. Daha az pişmanlık yaşadığını görmek doğru yolda olduğunun bir göstergesidir. Şu ana kadar yer aldığınız projeler arasında en çok içinde olmaktan keyif aldığınız hangisiydi? Rol aldığınız sinema, dizi ve tiyatro oyunlarında kendinize en yakın hissettiğiniz karakter hangisi oldu? Keyif almadığınız bir projenin içinde yer almak hem seyirciye hem kendinize büyük haksızlık olur. Böyle bir durumdan sürekli kaçınmaya çalışıyorum. Oynadığınız karakterleri başarılı ve samimi bir şekilde karşı tarafa geçiriyorsanız, bu zaten sizin içinizdeki bir duygu toplamının

dışa yansıması olur. Yani yansıttığınız yine sizsinizdir. Karakterin sizdeki karşılığıdır. İnsanın en yakını yine kendisidir... Söz yazarı ve besteci olarak yazdığınız şarkıları nasıl bir süreçten geçiriyorsunuz ve nasıl bir ortamda gerçekleştiriyorsunuz? Özel olarak bazen özel bir ortama ihtiyacınız olsa da genelde kendiliğinden ve ‘an’ da olan şeyler… Kitap okumanın hayatınızın vazgeçilmez hobilerinden bir tanesi olduğunu biliyoruz. Kitap okumanın size ne gibi faydaları oldu? Hayatınıza nasıl yön verdi? Kitap okumak hayatıma nasıl bir yön verdi bilemiyorum ama şu

bir gerçek ki, bilinç düzeyinizin yükselmesine ve hayal dünyanızın sınırlarının gelişmesine büyük katkısı oluyor ve bu muhteşem bir deneyim... Kendinizi üç kelime ile tanımlamak isterseniz bu üç kelime ne olurdu? İnsan iyi ya da kötü, kendini 3 kelimeye sığdıramaz, sığdırmamalı… Bizler neresinden bakarsanız bakın çok özel ve güzel varlıklarız. Doğada yaşayan her canlı için geçerli bu... Haluk Bilginer, Nevra Serezli gibi usta isimlerle aynı projelerde yer aldınız. Bunun size nasıl bir katkısı oldu? Usta dediğimiz insanlarla birlikte aynı ortamı paylaşmak, ister sanatın bir dalında olsun ister 2 kelimelik bir muhabbette olsun size gelişim yolunda aydınlatıcı tüyolar verebilir. Son olarak çoğunluğunun öğrencilerin oluşturduğu Profil dergisi okuyucularına ne gibi tavsiyelerde bulunursunuz? Tavsiye vermek kendini bir yerde görmek anlamına gelir. Ben o yere ulaşamadım henüz...

98

Profil Dergisi



BİYOGRAFİ

GİTARIN EINSTEIN’I Jimi Hendrix Alihan Ögeer alihan.ogeer@yildizik.com Nasıl Leyla’sız Mecnun, internetsiz telefon ve trafiksiz İstanbul olmuyorsa, aynı şekilde gitarsız Jimi, Jimi’siz de blues ve rock olmaz. O olmasaydı Rock’n Roll, blues, funk, soul gibi müziklerin alın yazısı farklı olacaktı. Belki de heavy metal diye bir müzik olmayacak, ya da doğumu epey bir ertelenecekti. “Müziğin Tanrısı” ve “Gitarın Einstein’ı” lakaplarıyla anılan, bir ressam edasıyla gitar tellerine fırça darbeleri vurarak insanları müziğin içine hapseden ve gitarı vücudunun bir organı bellemiş efsanevi müzisyen Jimi Hendrix’ten bahsedeceğim biraz sizlere... Jimi Hendrix (Johnny Allen Hendrix) 27 Kasım 1942 yılında Seattle’da doğmuştur. 9 yaşındayken annesi ve babası ayrıl-

100

Profil Dergisi


BİYOGRAFİ mış ve babası Al ona tek başına bakmak zorunda kalmıştır. Bu nedenle ilgiden uzak ve parasız bir şekilde büyümüştür. Ailesi, özellikle de babası Jimi’nin hiçbir zaman hayatta başarılı olmayacağını düşünür dolayısıyla Jimi’de sürekli bir kaçma dürtüsü doğar ve sürekli evden ve okuldan kaçar. 14 yaşındayken sokaktan bulduğu eski püskü kopuk telli bir gitarı sahiplenerek ilk gitarını sahiplenmiş olur ve o yaşlarda gitar her ne kadar kullanışsız olsa da Jimi’de gitara karşı büyük bir ilgi başlar. 15 yaşında gitara olan ilgisinin artmasıyla babasının bir arkadaşından ucuza bir akustik gitar alır. Sonrasında babası Jimi’deki bu gitar hayranlığını ve aşırı ilgiyi fark eder ve oğluna bir Supro Ozark alır. Bu Supro Ozark, Jimi’nin ilk elektro gitarıyla tanışması olur. Gitarda sürekli kendini geliştiren ve kendini bulan Jimi, talihsiz bir şekilde 16 yaşında annesini kaybeder. Bu olay Jimi için her ne kadar bir dram olsa da gitara olan bağlılığını asla etkilemez.

Munzur çocuk Jimi, iki araba çaldıktan sonra önüne iki seçenek çıkmıştı; ya Amerikan ordusuna katılacak ya da hapse gidecekti. Jimi Amerikan ordusunu seçti fakat orası hiç beklediği gibi değildi. Nöbetlerde sürekli uyuyan ve silahla pek alakası olmayan Hendrix, komutanların ısrarıyla ordudan ayrılmak zorunda kaldı. Askerlikte kazandığı tek güzel şey arkadaşı bas gitarist Billy Cox’tu.

Ortaokulu bitirdikten sonra liseye devam eden Jimi, liseden mezun olamamıştır. Bunun nedenini okulda çok fazla ırkçılık yapıldığı ve kendisinin siyah olduğu için başarısız olduğu şeklinde açıklamıştır. Bu her ne kadar büyük bir etken olsa da asıl sebeplerden biri de Jimi’nin zaten okula pek ilgisinin olmamasıdır. Onun için artık hayatındaki en büyük iş, en büyük eğlence, en büyük eğitim gitar ve müziktir.

İlerleyen yıllarda Cox ile grup kurup bir süre orada çalmış, ardından birçok grupla ufak tefek barlarda sahne almışlardır. Para kazanamadıklarını fark eden ikili Nashville’e taşınıp müzik hayatlarına orada devam ederler. Kendini gitarda, vokallikte ve ritimde bir hayli geliştiren Hendrix, birçok tecrübe kazanmıştır. Biraz daha ilerleyen zamanlarda New York’a yerleşir, cafe ve barlarda çalmaya devam ederken The Animals’ın menajeri ile tanı-

şır, onun isteği üzerine “Hey Joe” şarkısının rock coverını yapar, çok beğenilir ve kendi albümünü yapmaya karar verir. Jimi’nin kariyeri nasıl sıra dışıysa kişiliği, toplumdaki yeri, yetenekleri de bir o kadar sıra dışıdır. Hendrix solak olmasına rağmen sağ eliyle de gitar çalarken müthiş performanslar sergileyen biridir. Ters, düz, eğri, doğru her şekilde gitarı mükemmel şekilde çalan Hendrix, eliyle yetinmeyip dişleriyle de müthiş sololar atar. Chuck Berry, Elvis Presley gibi sanatçıları dinleyerek ilham alan Hendrix’i de tüm dünya ilham almış ve taklit etmeye çalışmıştır. Hendrix bir sözünde der ki; “İnsanlar parçalarımı o kadar bire bir aynı çalmaya çalışıyorlar ki hatalarımı bile kusursuz taklit ediyorlar.” Hendrix, ne kadar bestelemede ve müzisyenlikte iyiyse, söz sanatında da çok derin ve yaratıcı bir insan olmuştur. Şarkı sözleri de besteleri

Profil Dergisi

101


BİYOGRAFİ kadar derin. “Imagination is the key to my lyrics. The rest is painted with a little science fiction...” diyen Jimi, bir saniyenin aslında ne kadar uzun bir süre olduğunu ve o süre zarfı içerisinde bastığı 6 notayla öğreten üstad, müziğin büyük devrimcisi olarak kabul edilir. Ne yazık ki henüz 27 yaşında iken, 8 Eylül 1970’te, Londra’daki Semerkand Hoteli’nin zemin katında ölü bulunur. Amerika’ya çıkacağı yolculuk öncesi gün boyunca uyumak için yüksek dozda uyku ilacı aldığı söylenir. Menajeri tarafından her 10 yılda bir anısına konserler düzenlenmektedir. Ölmüş olsa da kalbimizde 74 yaşına yeni bastı sayılır

102

Profil Dergisi

Jimi. Yıllar geçmesine rağmen hala müziğiyle herkesi şaşırtır ve kendine hayran eder. Hendrix’in tarzını ve müziğini iyice anlamanız için mutlaka şarkılarını dinlemenizi ve sahne kayıtlarını izlemenizi tavsiye ederim.

Hep hareket halinde olacağız. Zira, bu hayatta ne istiyorsan onu yapman lazım. Zihnini ve hayal gücünü serbest bırakmalısın, bırak aksın, bırak kanatlansın, özgürce uçsun.



RÖPORTAJ

SİMGE SAĞIN RÖPORTAJI

Baran Büyükbingöl baran.buyukbingol@yildizik.com

104 106

Profil Dergisi


RÖPORTAJ

Son tekliniz “Prens & Prenses” şarkısının hikâyesini bizlerle paylaşır mısın? Prens & Prenses’in söz ve müziği Ersay Üner’e ait. Aranjesini Ozan Bayraşa yaptı. Şarkıyı üç sene önce Ersay’dan almıştık ve üç senedir bekliyordu. Bir sabah Ersay’dan gelen bir mesajla şarkıyı dinleyici ile buluşturmaya ve klibini çekmeye karar verdik. Aldığımızdan beri bizi çok heyecanlandıran bir şarkıydı. Yankı ile beraber çıkartmak istemiştik ama biraz düşününce ayrı olarak sunmak istedik. Şarkı kadar klibi de çok beğenildi. Klibin hikâyesinden de bahsedebilir misiniz? Klibimizi Murat Joker çekti. Şarkının ruhuna ve duygusuna çok uygun bir klip çektiğini düşünüyorum. Zaten Murat da şarkıyı duyduğu zaman çok heyecanlandı. Depresyonu, yalnız kalan kadını, hikâyedeki duyguyu çok iyi gösterdi. Fanus sahneleri, suya düşme sahneleri, yataktan yükselme sahneleri ve klibin bütün aşaması Murat Joker’in yaratıcı ve güzel fikirleriydi. İstanbul Beyoğlu’nda tarihi bir binada çekildi. Çok keyifli bir çalışma oldu. Yaz dönemi için yeni şarkı müjdesi var mı? Şu anda uzun zamandır ve büyük emeklerle üzerinde çalıştığımız çok güzel bir şarkımız var. Yaz döneminde dinleyicilerle buluşturmayı planlıyoruz. Müzisyen olmasaydın hangi mesleği yapmak isterdin? Büyük ihtimalle iç mimar olurdum.

Kendinize örnek aldığınız bir isim var mı? Sezen Aksu var tabii ki. Yurtdışından ise Beyonce’yi çok başarılı buluyorum ve takip ediyorum. Simge’nin bir günü nasıl geçer? Konserimin ve işimin olmadığı günlerde sabah ilk olarak uyanır uyanmaz bir kahve içerim. Arkasından 1 saat spor yaparım, pilatese giderim. Sonra güzel bir duş ve kahvaltı… Sevdiğim insanlarla buluşurum. Ama işimin olduğu günler yoğun tempo ile geçiyor o yüzden konser günleri kendime pek fazla zaman ayıramıyorum. Sahne hazırlığı yapıyorum. Hiç oyunculuk teklifi gelmiyor mu? Oyunculuk yapmayı düşünüyor musunuz? Evet, teklifler geliyor fakat bir işe başlayacaksam o işin hakkını vermem gerek. Oyunculuk kendi başına büyük mesai isteyen bir iş… Şu anda oyunculuk yapmak gibi bir planım yok fakat ilerleyen zamanlarda senaryosunu beğendiğim, güvendiğim bir projede yer alabilirim belki. Neden olmasın? Son olarak Profil dergisi okuyucularına neler tavsiye etmek istersiniz? Bu güzel röportaj için öncelikle size çok teşekkür ederiz. Öğrencilere tavsiyem hayallerinin peşinden giderek, kararlı bir şekilde hem eğitim anlamında tam donanımlı olmaları hem de çok çalışmaları gerekli. Bir şeyi çok istersen oluyor ama bunun için öncelikle çok emek vermen gerekli. Elinden gelenin fazlasını yaparsan gerisi de gelir muhakkak.

Profil Dergisi

105


SİNEMA Alihan Ögeer alihan.ogeer@yildizik.com Eren Karakılıç eren.karakilic@yildizik.com Furkan Dinç furkan.dinc@yildizik.com Musa Ocak musa.ocak@yildizik.com

Hayal dünyamızdaki süper kahramanlar hayatımıza nasıl girdiler? Yaşınız gençse ve de çizgi romanlara aşina değilseniz muhtemelen cevabınız çizgi diziler veya filmlerdir. Oysaki bunların hepsinin kökünde çizgi romanlar vardır. Çizgi romanlar çok ilginçtir ki gazetedeki küçük çizgi bantlardan doğmuşlardır ve zamanla basılan galip gelmiştir, çizgi romanlar... Bütün bunlardan bahsederken eğer az da olsa ilginiz varsa aklınıza Marvel ve DC evrenlerinden kareler gelmiştir. Yazının bu tarafında Marvel hakkında çok da kulağınıza değmeyen bazı gerçekler ve evrenin kartvizitini sizlere sunacağız. MARVEL Evreni Bu koskoca süper kahramanlar evreninin tohumları çizgi romanlarda atıldı ve iki evrenin ilk müsabakaları da DC ile yapılan 4 bölümlük seride oluşturuldu. Bu seride DC’nin ilk kahramanı Superman’den Marvel’ın ilki Namor olmak üzere iki dünyanın da ilk çocukları

106

Profil Dergisi

savaştırıldı ve kazananlar fanların oylamasıyla belirlendi. Bundan sonra işler büyütüldü ve “Peki ya grup halinde olsalar?” denerek Marvel’ın ilk süper kahraman birliği Fantastic Four kuruldu, ardından muhtemelen adını duyduğunuz Avengers... Şimdi gelelim koskoca Marvel evrenin en önemli parçası olan “Avengers” ekibine. Çizgi roman serilerine göre Avengers ekibinin ilk kuruluşu 1963 yılında Avangers#1 çizgi roman serisinin ilk kitabı ile başlar. Şu an Avengers filmlerinden bildiğimiz kadrodan daha farklı bir kadroya sahiptir başlangıcı. İlk ekipte Iron-Man, Hulk, Thor, Ant-Man ve Wasp bulunmak-

tadır. Fakat ilerleyen Avengers çizgi romanlarında hem ekip hem kurgu giderek değişmiş ve çeşitlilik kazanmıştır. Örnek verecek olursak “Avengers Secret Wars”ta ekipte şu isimler yer alır; Ms.Marvel, Captain America, Nova, Vision, Woman Thor, Iron Man ve Spider Man. Secret Wars’ta karakterler ne kadar farklı gelse de, kurgu bildiğimizden pek farklı değildir. En ölümcül canilerin birbiriyle bağlantıları olduğunu anlayan Nick Fury, hayatının en büyük kumarını oynayıp A.B.D. Hükümetinden gizli, kahramanlardan ve mutantlardan oluşan bir ekip toplar.


SİNEMA Bir diğer örnek ise Avengers Dissasembled serisidir. Bu seride Avengers ekibi değiştirir hatta değiştirmekten çok bir hayli genişletir. Avengers’ın güncel ekibinine ek olarak X-Men ve Guardians of Galaxy serilerindeki karakterlerden pek çoğu da bulunmaktadır. Bu şekilde onlarca kişilik bir Avengers ekibi kurulmuştur bu seride. Çizgi roman serilerinden bahsetmeye devam edersek bu yazıyı asla sonlandıramayız. Bu sebeple şimdi çizgi romanların dışına çıkıyor, herkesin daha hakim olduğu ve daha güncel olan Avengers serisinin filmlerinden bahsetmek istiyoruz. Avengers’ın ilk filminde S.H.I.E.L.D. örgütünün başındaki isim Nick Fury, dünyaya karşı büyük tehdit oluşturan düşmanlara karşı, dünyayı felaketten kurtarmak için bir ekip kurmaya karar verir. Ekibinde süper kahramanlara yer verir. Dünyanın farklı farklı yerlerinde yaşayan bu kahramanları (Thor, Hulk, Iron Man, Hawkeye, Kaptan Amerika ve Kara Dul) teker teker görüşerek bir araya getirir ve düşmanlara karşı savaşırlar. Tabi kimi zaman da kendi aralarında… Avengers da diğer Marvel filmleri gibi espri dozajını iyi tutturmuş bir filmdir. Yine diğer Marvel filmleri gibi Stan Lee’nin filmde 3-4 saniyelik bir kısımda kendini göstermiş olduğu dikkatlerden kaçmıyor. Şimdi geldik asıl can alıcı kısma. Avengers Age of

Ultron. Bu Avengersın 2. filmi olarak vizyona girmiş ve girdiği gün itibari ile patlamıştır. Bu filmde, ilk filmdeki karakterlerin üstüne Quicksilver ve Scarlet Witch, yani Maximoff ikizleri ve Ultron katılmıştır. Bu yeni katılan karakterler hakkında söylemek istediğimiz bazı şeyler var… İlk olarak Maximoff ikizlerinden bahsedelim. Normalde biz Quicksilver ve Scarlet Witch karakterlerini X-Men serisinden biliyoruz. İkisi de birer mutanttır. Peki bu ikisinin Avangers da ne işi var ve neden Wolverine ya da Magneto gibi isimleri de göremedik? Açıkça söylemek gerekirse X- Men’in film hakları Marvel’da değil Fox’ta bulunuyor. Hugh Jackman’in açıklamasına göre Avengers’ta Wolverine’i görmeyi çok istemiş, fakat haklardan dolayı mümkün olmamıştır. Yani haklar Marvel’da olsaydı Avengers Age of Ultron filminde Wolverine’i görebilirdik. Peki Quicksilver ve Scarlet Witch nasıl oldu da AoU (Age of Ultron)‘da bulunmayı başardı. Aslında biraz zoraki oldu. X-Men’dekinin aksine birer mu-

tant olarak değil de “geliştirilmiş” olarak gösterildiler ve mutant isimleri yerine insan isimleri kullanıldı. Fox da bunu bir şekilde kabul etmiş. Diğer yeni üyemiz de Ultron. Ultron her ne kadar Avengers ekibine dahil olsa da, başlangıçta onlara düşman olarak yaratıldı. Yani aslında Ultron’un eseri kendisi. Ultron kendine yardımcı yapmak için Vision’ı yaratmaya başlar fakat tamamlayamadan Avengers tarafından engellenir ve çalınır. Ardından Bruce Banner ve Tony Stark Vision’ın bedenini yaratır ve Thor da son dokunuşu yaparak Mjolnir’den çıkardığı kıvılcım ile Vision’a hayat verir. Aslında bu olay kafalarda bulunan bir diğer sorunun cevabıdır. Hiç kimsenin kaldıramadığı Mjolnir’i Vision nasıl kolayca kaldırabiliyor? Aslında akla gelen cevaplardan biri, başında bulunan sonsuzluk taşlarından biri olan zihin taşı olsa da, biz bunun Thor’un onu canlandırırken kendi Asgard gücünü kullanmış olduğundan kaynaklandığını düşünüyoruz. Bu arada şunu da ekleyelim, Vision’ı canlandıran kişi hepimizin bildiği meşhur Jarvis’i ses-


SİNEMA lendiren Paul Bettany. Son olarak 27 Nisan 2018 tarihinde çıkacak olan Avengers Infinity War filmini ele alalım biraz. Henüz film hakkında hiçbir fikrimiz yok. Tek bildiğimi büyük düşman Thanos’un sonunda kapıya dayandığı. Ayrıca kadromuz da bir hayli genişliyor. AoU’da gördüğümüz kadronun üstüne Guardians of Galaxy üyeleri, Dr. Strange, Ant Man, Spider Man, Kış Askeri (Bucky), Kara Panter ve Kaptan Marvel eklenecek. Bizim burada asıl bahsetmek istediğimiz konu ise sonsuzluk taşları nerede? Hangileri Thanos’un elinde? Biliyorsunuzdur ki her taş ayrı bir güce sahip ve Thanson bunları toplamaya çalışıyor. Topladıkça da gücü fazlasıyla artıyor. Fakat şuanda bildiğimiz üzere 6 taştan biri zihin taşı ve Vision’un kafasında. Uzay taşı ise Tesseract’ın içinde ve o da şu anda Asgardda Loki’nin avuçları arasında bulunmakta. İstediği zaman ve mekana portal açabilmesini sağlı-

108

yor. Gerçeklik taşını ise Thor Karanlık Dünya filminde Aether’ın içinde bulunduğunu görüyoruz fakat tam olarak yeri belli değil. Gerçekliği bükmeye yarayan bir taş bu. Güç taşı ise Guardians of Galaxy filminde karşımıza çıkıyor. Nova Corps’ta bulunmakta. Son olarak yerini bildiğimiz taş ise zaman taşı ve o da Dr. Strange’in kolyesinde bulunmakta. Geriye yerini bilmediğimiz tek bir taş kalıyor ve o da ruh taşı. Sanırım o taşı da ilk Infinity War’da göreceğiz. Thanos bunlardan kaçına sahip olacak, sonsuzluk eldivenine kaç tanesini dizecek ve bunları nasıl kullanacak hepsini bu filmde göreceğiz. Merakla bekliyoruz… DC Evreni Çizgi roman serüvenlerinde yeni bir çağ oluşturan kahraman toplulukları şüphesiz en çok ilgi çeken çizgi roman türlerinden oldu. Bu akım DC’nin Justice League’i ile başladı. Marvel’ın Fantastic Four’u ve onun ardından Avengers ile kıyasıya bir yarış başladı. DC’yi Marvel’dan daha fazla sevmek veya Marvel’ı DC’den fazla sevmek olağan durumlar. Bazı karakterler, bazı durumlar hoşunuza gidebilir fakat DC ile Marvel’ın ayrılmaz bir ikili olduğu su götürmez bir gerçek. Rekabet olmasaydı eminim durum şu an olduğu gibi olmazdı. DC

kahramanları, Marvel kahramanlarına kıyasla daha önce oluşturulmuştur. Tabii bu durum hepsi için geçerli değildir. DC 1960’lıların başında çıkardıkları Justice League Amerika adlı dergilerinin ilk sayısında Justice League Starro adlı dünyayı ele geçirmeye çalışan dev bir uzaylı denizyıldızıyla savaşırlar. Bu size tuhaf gelebilir ama sonuçta ilk savaştan bahsediyoruz ayrıca daha sonraki yıllarda Starro’nun yenilenip oldukça ciddi bir tehdide dönüştüğünü söyleyebiliriz. Justice League genelde 7 ana karakterden oluşuyor. Bunlar Batman, Superman, Flash, Wonder Woman, Green Lantern, Aquaman, Martian Manhunter’dan oluşmaktadır. İşin ilginç tarafı DC’nin en popüler 2 karakteri olan Batman ve Superman’in Starro ile olan savaşa hiç dahil olmamaları, öylece gelip benim işim var diğerleri ilgilenir deyip gitmeleridir. Bu ikili sadece bu olayla kalmayıp Justice League yayınının başlarındaki olaylara katılmıyorlar ama neyse ki sonradan bizim popüler 2 karakterimiz daha var bunları neden kullanmıyoruz deyip bu iki karakteri de


SİNEMA dahil ediyorlar. Daha sonrasında da bu 7 karakterle sınırlı kalmayıp DC evrenindeki diğer karakterlerde yeri geldikçe gelip, yardım edip sonrasında gidiyorlardı. Dilerseniz yazımıza hepinizin merakla beklediği Justice League filmi ile devam edelim. DC yakın zamanda Justice League’in 17 Kasım’da çıkacağını duyurdu. Hepimiz fragmanı izledik. Sizlere fragmandan ve hikayesinden çıkardığımız teorileri aktarmak isteriz. Öncelikle Dawn of Justice filminde Superman’in öldüğünü biliyoruz. Batman büyük bir eksikliğinin farkında ve Batman, Dawn of Justice filminin sonunda böyle bir ekip toplanması gerektiğini düşünüp süper güçleri olan insanları takip etmeye başlıyor. Justice League filminde de Batman, Wonder Woman’la beraber takip ettiği insanları bir ekipte toplamaya çalışır. Bu konuda da en büyük sıkıntıyı Aquaman yaratır. Bunun nedenini biz Aquaman’in egosuna bağlıyoruz. Sonunda Batman, Wonder Woman’la beraber Flash’ı Aquaman’i Cyborg’u ikna eder ve ekip bir araya gelir. Şimdi de hepsinin güçlerinden bahsedelim. Aslında Batman diğerleri gibi doğa-

üstü güçlere sahip değil fakat üstün zekâsı ve kaynaklarıyla bir insanın çıkabileceği en üst potansiyele erişebiliyor. Batman hazırlıklıysa alır(!). Wonder Woman, DC evreninde Zeus tarafından kilden yaratılmış olan bir yarı tanrıdır. Zeus’un oğlu olan Ares’e (Savaş Tanrısı) karşı önlem olarak yaratılmıştır. Çünkü Zeus, Ares’in dünyada çok büyük tehdit oluşturacağının farkında olduğu için böyle bir önlem almıştır. Gücünü Zeus’tan aldığı için Wonder Woman kolay kolay durdurulamaz. Şimdi ise size hızlı bir arkadaşımızdan bahsedeceğiz. Flash’ın farklı evrenlerde birçok hali var. Bunlar arasında en çok bilinen 3 karakter şunlardır: Barry Allen, Wally West, Jay Garrick. Justice League hakkında konuştuğumuz için Barry Allen’dan bahsedeceğiz. Flash, filmde gerçek potansiyelinin farkında değildir. Flash, Speedforce’a* ulaşabilen tek karakterdir. Filmde de Flash, Speedforce’a ulaşıp Superman’i geri getirmeyi deneyebilir fakat biz bunun çok olası olduğunu dü-

şünmüyoruz. En azından ilk filmde. Biraz da size kayıp Atlantis’in kralından bahsedelim. Aquaman, okyanusun altındaki yüksek basınca dayanabilen bir karakterdir. Bundan dolayı yeryüzüne çıktığı zaman ne kadar güçlü olabileceğini ve neler yapabileceğini tahmin edebilirsiniz. Seneye çıkacak olan Aquaman’in ilk filmine ilgi yaratmak için bu filmde üzerine düşeceklerini düşünüyoruz. Bu nedenle Aquaman’e kendinizi hazırlayın çünkü bol bol göreceksiniz. Cyborg, diğer bilinen adıyla Victor Stone. Yarı insan yarı makineden oluşan bir süper kahraman. Bir makine olarak insani konularda zorlanabiliyor ama öte yandan bu onu inanılmaz derecede güçlü kılıyor. Filmde Wonder Woman’ın kavga ettiği Ares daha güçlü bir şekilde ekibimizin karşısına çıkıyor. Ekibimizi artık tanıyorsunuz. Bu derece güçlü bir ekibin durduramayacağı kimse olmadığını tahmin edebiliyorsunuzdur. *Speedforce, DC’de bir hız birimidir. Bu hıza ulaştığınız zaman farklı evrenler arasında geçiş yapabilirsiniz.


RÖPORTAJ

Zeynep A. Cengiz zeynep.cengiz@yildizik.com

Sinema ve dizi oyuncusu Berrak Tüzünataç ile kariyeri ve dizi-film sektörü hakkında keyifli bir röportaj gerçekleştirdik. Öğrencilik hayatınızı üç kelime ile tanımlayacak olsanız bu kelimeler neler olurdu? Keşke yapsaydım ya da yapmasaydım dediğiniz şeyler var mı? Mecburiyet, keşif, cesaret... Üniversitedeki tercihlerimde annem çok baskındı. Keşke psikoloji okusaydım. Şu anki işimde de çok etkisi olurdu. Ama o dönem kontrolü elime alamamıştım. Bu benim için bir “keşke”dir. İşletme mezunusunuz. Bu işe başlama fikri nasıl oluştu? İşletme okurken staj dönemimde CNN Türk’e girmiştim. CNN’de mülakatta o dönemin müdürü

110

Profil Dergisi

Başar Bey vardı ben İngilizce İşletme okuyorum deyince sanırım İngiliz Dili ve Edebiyatı okuyorum sandı. Ben ekonomi beklerken beni afişe yani kültür sanat programına verdi. O vesileyle Yılmaz Erdoğan’la tanıştım beni bir workshopa davet etti. BKM’nin yaklaşık bir yıl süren bir workshopı... O workshopta olan herkes sonra organize işlerde oynadı. Muhabirlik, sunuculuk, mankenlik, oyunculuk... Sizin için bu alanların hepsi ayrı mıydı yoksa şu an bulunduğunuz yer için birer basamak mıydı? Mankenlik değil de fotomodel-

lik... Benim avantajım bunların hepsini çok erken yaşta denemiş olmam. Çünkü kaybedecek bir şeyin yok, cesursun, vakit kaybı algın yok… Bu yaşlarda kaybedecek şeyler artıyor, mantık güdüden ağır basıyor. Yanlış bulsam da böyle oluyor. Benim için bu alanlar ayrı değildi o yüzden, akışta hayatın karşıma çıkardığı şeylerle gitme haliydi o dönem. İlerleyen dönemlerde işletmeyle alakalı bir iş yapmayı düşünüyor musunuz; girişim, yatırım... Yoksa sonuna kadar oyunculuk mu? Yok, hayır asla düşünmüyorum. Yani hiç ilgimi çekmiyor ve ben-


RÖPORTAJ ce bir insan için en büyük trajedi sevmediği bir işi yapmak. Belki iyi bir yatırımcıyla çalışmayı düşünebilirim ama… Bundan 20 yıl önceki Berrak Tüzünataç bu günleri hayal ediyor muydu? O zamanki beklentileriniz gerçekleşti mi? Meslek olarak belki bu kadar spesifik bir şey hayal etmiyordum ama ileri yaşta bir servisle işe gidip gelmeyeceğimi çok iyi biliyordum. En yaygın olan hayat formatı dışında bir hayat formatı kuracağımı çok iyi biliyordum diyebilirim. Oyunculuk eğitimi için Amerika yolunu tutanlardansınız. Amerika size ne kattı? Başka yerlere de gittim ama New York’ta en uzun kalışımı yaptım. Çünkü oyunculuk eğitimi çok derin yerlere kadar inmeyi gerektiriyor, artık corporate hayatta yöneticilerle vs. kişisel gelişimle ilgili bir sürü workshoplar veriliyor. Aslında hepsi temelde aynı şey sen kendini geride tutan şeylerle yüzleşirsen kendini gözlemlersen ve bununla ilgili bir yol alırsan kendi potansiyeline doğru gidebiliyorsun bunu yapmazsan hep bir yerde sıkışıp kalıyorsun. New York özelinde söylüyorum, orası çok kozmopolit bir şehir. O yüzden gerçekten kendiyle ilgili bir şey keşfetmeye, bir inancı olana “ben burada barınabilirim” iddiası olana göre bir yer fakat bunun yanı sıra çok hızlı

bir dayanışma var, “Hoş geldin, ne yapmak istiyorsun? Yapmak istediğin şey için neler düşündün?” diyorlar hemen. Gerçekten çok kendimle yüzleştiğim bir tecrübeydi, o yüzleşmeler hiçbir zaman çok keyifli olmuyor ama sonrası çok ödüllü oluyor bunu öğrendim. İşinizi yaparken olmazsa olmazlarınız var mı? Çalıştığım insanlara güvenmeliyim. Çünkü oyunculuk teslimiyet gerektiren bir iş ve bir yerden sonra hiçbir yetkiniz yok. Belki bir sahne on kere çekiliyor, siz kendinizi birinde iyi hissediyorsunuz ama başkası tercih edilebiliyor, bir sürü faktör var ve yapabileceğiniz hiçbir şey yok. O yüzen her manada birlikte çalıştığım insanlara güvenmeliyim, benimle aynı özeni gösterdiklerini görmeliyim. Kariyerinizin hangi evresinde olduğunuzu düşünüyorsunuz, bir sonraki adım ne olmalı? Düşünmeyi bıraktığım bir şey bu aslında, bu biraz sabote ediciydi kendi adıma ama son yaptığımız ve yapmaya devam edeceğimiz iş benim için çok özel ve büyük bir şans. Çok zevk alarak oynadığım bir rol. Bunun sadece oyuncu olarak kalırsanız hayatınızda sürekli karşınıza çıkabilecek bir fırsat olmadığını öğrenecek kadar mesai harcadım o yüzden iyi hissettiğim bir dönemdeyim. Sizce kariyerinizdeki doyum

noktası ne olacak? Neyi başardığınız zaman kendinizi “tamamlanmış” hissedeceksiniz? Doyum noktası olursa başka bir şey araması gereken bir ruhum ben. Doyumla atağım bitti diyebilecek, mutlu olabilecek biri değilim galiba şu an. Ama mesela böyle bir röportaj teklifi aldığımda, özellikle üniversitelerden mutlaka evet diyelim diyorum. Çünkü dünya bazlı çok zor bir öğrencilik hayatı geçiriyorsunuz, benim dönemim böyle değildi. Gittiğim konferanslarda vs. bir çökmüşlük görüyorum. Şu an beni en iyi hissettiren şey kendi üzerimde deneyimleyip çözümlediğim ve beni yükselttiğine şahit olduğum şeyleri sizlerle paylaşmak. Beni mesleğim hari-

Profil Dergisi

111


RÖPORTAJ cinde mutlu eden şeyler olmaya başladı hayatımda, bu çok güzel çünkü öbür türlü insan mesleğine obsesif ve sadece meslekten ibaret gibi oluyor, iş iyiyse iyisin, kötüyse kötü. Bu durumdan biraz bağımsızlaştım. Belki o doyum noktası denilen şey bütün bunların bir yansımasını kolektif bir şekilde görmek demek, o da çok ütopik bir şey zaten o yüzden belki de hiç olmayacak.

karakterin içinde kişinin kendisi mutlaka olur. Sonuçta aynı karakter. Yönetmen seçer seni, o rolün içinde kimi görmek istediğine o karar verir. Dolayısıyla her oynadığın rolde sen, sen olduğun için olursun biraz. Benden bir sürü şey var Özge’de ama tamamen ben değil, mesela ben o kadar kendimi adayamam işime. Biraz daha hayattan keyif almak isterim.

Düştüğünüz zamanlarda kalkmak için motivasyonunuz nedir? Çok sıkça düştüm. Hep iki opsiyon olur böyle zamanlarda çünkü hayattan kriz çıkmıyor. Ya dibe vurup dipte kalacaksın ya da o kriz anında olduğundan daha iyi bir hale geleceksin. O çöküş zamanlarında üçüncü bir opsiyon yok, aynı yere dönemezsin. Gördüm ki başıma gelen şeylerde dibe vurma meyilim çok, fakat gerçek zeka öbürünü yapabilmek.

Türkiye’de dizi-film sektörünü nasıl buluyorsunuz? İnternet dizileri yavaş yavaş televizyonu öldürür mü dersiniz? Ölecek tabi, başladı hatta. Devamı gelmemesi imkansız bu global bir durum. İnternette istediğin saatte istediğin aygıttan izleyebiliyorsun. Şimdi bütün insanlık bireysel gittiği için artık kolektif olarak “Hadi bakalım 80 milyon aynı saatte televizyonu açalım.” mantığı bizim y jenerasyonu ile başlayıp siz z jenerasyonuyla devam eden o zincir kıran jenerasyonların ruhuna uygun değil.

Hayata hangi pencereden bakmayı tercih ediyorsunuz? Hayata biraz geniş bakmaya çalışırım hep. Olayları kişisel almak yerine olayın nelere götürebileceğini görmek, gözlemlemek ve dışardan bakmak Özge Egeli karakterini başarıyla canlandırıyorsunuz. Özge Egeli’nin içinde ne kadar Berrak Tüzünataç var? Bu role hazırlık süreciniz nasıl gelişti? Bir rolü hepimiz oynarız, hepimiz aynı şeyi oynarız ama o

112

Profil Dergisi

Son olarak çoğunluğunu üniversite öğrencilerinin oluşturduğu Profil dergisi okuyucularına tavsiyelerinizi alabilir miyiz? Çok güzel bir cümle kalıbı duymuştum bir keresinde, “Kendimi eğitirken...” diye başlıyordu. Yani eğitimin sadece okul hayatından ibaret olmadığını, biraz kişisel gelişimle, kişisel yolculukla alakalı meselelere yer ayırmanızı tavsiye edebilirim.



ARAŞTIRMA

Baran Büyükbingöl baran.buyukbingol@yildizik.com Her yıl milyonlarca turistin ziyaret ettiği, filmlere, şarkılara, şiirlere konu olan günümüzün romantizm sembolü Eyfel Kulesi, ilk önce Barselona’da gerçekleşecek fuar için yapılması planlanan bir kuleydi. Kulenin yapımına 26 Ocak 1887’de başlandı. İnşası 2 yıl sürdü. Tasarımını ismini soyadından

114

Profil Dergisi

aldığı Fransız inşaat mühendisi Gustave Eiffel yapmıştır. İnşaatı sırasında büyük sorunlarla karşı karşıya kalan kule, mimarı Eiffel’in yoğun ısrarı ve fedakarlıkları sonucu 1889 yılında tamamlanmıştır. Toplam uzunluğu 324 metredir ve yapımında 7.000 ton çelik ve 18.000 ton metal parça kullanılmıştır. Yapımı yaklaşık olarak 8 milyon Frank’a

mal olmuş ve bu ücretin önemli bir kısmını Gustave Eiffel kendi cebinden ödemiştir. Uyluk kemiğindeki kafes örgüden ilham alınarak inşa edilmiş, bu sayede havalandırma problemi ortadan kalkmıştır. Yapının aydınlatması 1985 yılında mühendis Pierre Bideau tarafından yapılmıştır. Işıklandır-


ARAŞTIRMA ma sayesinde kulenin ziyaretçi sayısı katlanarak artarken Eyfel, geceleri de büyüleyici bir görünüme kavuştu. Ziyaretçiler ilk iki kata, üç asansörle kuzey, batı ve doğu kanatlarından ulaşıyor. İlk katta Eyfel Kulesi’nin tarihinin anlatıldığı bir sergi, iki ve üçüncü katlarda ise lokantalar bulunuyor. En üst kata ulaşmak için ikinci katta aktarma yapılıp başka asansöre geçiliyor. En üst katta hem çatılı hem de üstü açık bir alandan Paris şehri izlenebiliyor. Paris şehrinin simgesi haline gelen Eyfel kulesi 300 metre yüksekliğindedir ve ağırlığı 10 bin tondur. Eyfel kulesinin tepesine asansörle çıkış mevcuttur ancak merdivenle çıkılmak istendiği takdirde 1665 basamak çıkılması gerekmektedir. İlk inşa edildiğinde bordo iken zaman içinde değişerek bronz rengini almıştır. Paris’te yaşayanların “Demir Leydi” olarak adlandırdığı kule tüm dünyada eşi benzeri olmayan nadide bir eser olarak görülmektedir. 1800’lü yılların sonunda halkın büyük tepkisine maruz kalmış,

yıkılması istenmiştir. Sanatçılar, yazarlar ve ülkenin önde gelen aydınları kulenin Paris’in doğal güzelliğini bozduğunu iddia ederek tüm yazılı organlardan tepkilerini göstermiştir. Alınan tepkiler sonucu kulenin sadece 20 yıllık olacağını, 1909 yılında söküleceğini iddia ederek kamuoyunun nabzını düşürülmüştür. Ancak takvimler 1909’u gösterdiğinde devasa yükseklikte olduğundan kıtalararası haberleşmeye imkan tanıdığı için kalmasına izin verilmiştir. Tarihte önemli olaylara tanık olan bu koca demir yığını, 1.Dünya Savaşı’nda radyo frekanslarını keserek Almanların ilerleyişini durdurmuştur. Üzerinden atlamaya çalışan birçok paraşütçünün ölümüne vesile olmuş, 1920’li yıllarda dünyanın en büyük reklam billboardu olarak kullanılmıştır. Şu ana kadar 400 kişinin intihar etmek için kullandığı bir araç haline gelmiştir. Eyfel kulesi popüler kültür etkisiyle sinema dünyasında da bolca yer bulmuştur. 1925 yapımı Paris Uyuyor’da insanları

oldukları yerde donduran bir ışının keşfiyle Paris’in zamanın duruşunu anlatırken Eyfel Kulesi başroldeydi. 1939 yapımı Ernst Lubitsch’in yönettiği Gülmeyen Kadın’da Greta Garbo Paris’te görevlendirilen ve Eyfel Kulesi’ni merak eden bir Sovyet ajanını canlandırdı. 1985’te James Bond filmlerinden Öldüren Manzara’da Bond kızı Grace Jones, paraşütle Eyfel kulesinden atladı. Son olarak Şirinler 2’de Gargamel, Eyfel kulesini enerji üreten bir anten olarak eve dönmek için kullandı. Dünya ülkeleri ve şehirleri doğal güzellikleriyle öne çıkarken Paris beşeri bir yapıyla kendi şehrinin sembolünü oluşturdu. Kentin bir ikonu haline gelen bu yapı, birçok filme, aşka, tarihe ve olaylara tanıklık etti. İnsanoğlu tarih boyunca dünyanın güzelliklerine sıfatlar taktı, ta ki kendi inşa ettiği, aşkın ve güzelliğin kulesi dediği bu yapıya kadar…

Profil Dergisi

115


RÖPORTAJ

Alara Demir alara.demir@yildizik.com

İlk başta bize biraz kendinizden bahsedebilir misiniz? Otuz yedi yaşındayım, oyunculuk yapıyorum. Kışları sevmem daha çok yazları severim. Genel olarak bunları söyleyebilirim. Onun dışında herkesin bildiği şeyler var. Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuarı mezunuyum. 2001 senesinde mezun oldum. Sınıf arkadaşım Onur Bayraktar’la beraber Stüdyo Drama grubunu kurduk. Sonra Ayça da gruba dahil oldu. En son Tiyatro Adam’ın kadrosundaydım. Televizyon işleri çok zaman aldığı için maalesef bir süredir tiyatro yapmıyorum. Ama tekrar yapmak istiyorum.

116

Profil Dergisi

Oyunculuğu nasıl tanımlıyorsunuz? Çok zevkli. Ek olarak oyunculuk yapmakla oyuncu olmak farklı şeyler. Benim oyunculuğa bakışım bu noktada diğer fikirlerden ayrışabiliyor. E tabi ben de bir giysim söküldüğünde veya bir düğmem koptuğunda dikiyorum. Fakat bu beni terzi kılmıyor. O yüzden bence oyunculuk yapan herkes oyuncu değil. Bu bir meslek. Mesleğin tanımı da zaten yazılıdır. Seyircilerin bunu bilgisel olarak ayırdığını çok zannetmiyorum. Sadece his olarak birini beğeniyorlar. Profesyonel bir oyuncu iyi bir iş çıkardığı zaman takdir ediyorlar.

Profesyonel oyuncu olmayan ve iyi iş çıkarmayan kişileri de görüyorlar ve beğenmiyorlar. Hissen böyle bir ayrım var fakat maalesef bence bilgisel olarak Türkiye’de böyle bir ayrım yok. Ezel’in senaryosunu ilk okuduğunuzda tepkiniz neydi? Hiç bu kitleye ulaşacağını düşünmüş müydünüz? Düşündüm çünkü Ezel’in senaristi çok iyi bir senarist. Çok çalışmak istediğim de bir senaristtir Kerem Deren. Tekrar çalışmak istediğim de bir senarist. Okuduğum zaman çok etkilenmiştim ve beğenmiştim. İyi ki bu projenin içindeyim


RÖPORTAJ demiştim. İyi ki de içindeymişim hakikaten. Üç kardeş aynı meslekte olmak nasıl bir duygu? İlk başta aileniz buna nasıl tepki verdi? Açıkçası ailem Kaya ile bana çok bir tepki vermedi. Çünkü ablam bizden yaşça büyük ve biz girmeden önce konservatuar mezunu olmuştu. Zaten profesyonel tiyatrocuydu. O zaman Antalya Devlet Tiyatrosu’nda çalışıyordu galiba ya da hemen onun sonrasındaydı. O yüzden ailem tecrübeliydi kız çocuklarının konservatuarda okumasından dolayı. Bize yapmayın etmeyin gibi bir şey hiçbir zaman söylemediler. Hep teşvik ettiler. Babam ne iş yapıyorsan sevdiğin iş olsun, severek yap demişti. Ben de bu işi severek yapacağım demiştim. Oldu da. Oynadığınız karakterlerin izleyicileri çok etkilediğini biliyoruz. Bu karakterleri nasıl bu kadar samimi canlandırıyorsunuz? En başta çok şanslıyım çünkü iyi senaristlerle çalıştım. Ezel olsun Suskunlar olsun. Suskunlar da Pınar Bulut’un yazdığı bir diziydi. Ezel zamanı da Pınar, Kerem’in asistanıydı. Yani beraber çalışmaya başladılar sonra zaten. İyi senaryo olduğu zaman zaten oyuncu heyecanlanıyor ve o karakteri anlamaya çalışıyor. Sonra da nasıl oynayacağını yaratmaya başlıyor. Kötü bir senaryo ise iyi bir his bırakmıyor. Ben de iyi bir oyunculuk çıkaramıyorum.

Bunlar birbirleriyle biraz bağlantılı şeyler. Elbette yönetmenin payı bu işi pişirmek hatta en büyük pay yönetmenin. Çünkü o bu dünyayı yaratıyor. O sizin beğendiğiniz, sizde bırakılan o güzel hissi yaratanlardan biri de o tabii. Bu bileşenler benim oyunculuğumu iyi yönde etkilediyse etkilemiştir. Şanslı olmak diyebilirim ya da iyi iş yapanların etrafında olmak. Onlarla olduğunuz zaman zaten siz de işi otomatikman iyi yapmaya endeksleniyorsunuz, çalışmaya endeksleniyorsunuz ve şuna çok inanırım ben özellikle sette başrol nasılsa set öyledir. Yani çalışkan bir başrolün varsa setteki her oyuncu çalışkandır veya çok tembelse herkes tembele sarar. Bu belki de her yerde böyledir. Benim gözlemim bu şekilde. Oyuncu olmasaydınız hangi meslekte olurdunuz? Neden? Enstrümanist olmayı çok isterdim. Hala da istiyorum aslında. Biraz geç ama enstrüman çalabilmeyi ve o konuda iyisi olmayı çok isterdim.

Sizce sette olmakla tiyatro sahnesinde olmak arasında bir fark var mı? Elbette var. Biri o anda işleniyor biri ise pişire pişire sindire sindire hatta içine sinmediğinizde tekrarı olabilecek şekilde çalıştığınız bir disiplin. Öyle ki tiyatro hadi dendiğinde oyun başladıktan itibaren tek nefeste bitirmek zorunda olduğunuz bir performans. Farklı disiplinler ve farklı çalışma biçimleri var ikisinin de. Ama ben tiyatro oyunculuğu eğitimi aldım. Dolayısıyla tiyatronun kalbimdeki yeri çok başka. Karakterinizi üç kelimeyle tanımlayabilir misiniz? Tanımlayamam gerçekten. En çok öne çıkan özelliklerimi arkadaşlarım söyler. Bu cevabı onlardan almak her zaman daha iyi olur. Oynarken çok zorlandığınız bir sahne oldu mu? Üstesinden nasıl geldiniz? Oluyor zaman zaman tabii ki. Ezel’de kardeşimi vurma sah-

Profil Dergisi

117


RÖPORTAJ

nemde çok zorlanmıştım. Çünkü hem Tefo’nun hikayesinin belirmeye başladığı zamanlardı ve bu sorumluluğu üstümde baya büyük hissediyordum. Onun gerginliği vardı, sahne acayip önemli bir sahneydi. Bir daha böyle bir sahne oynayamayabilirdim. Onda çok zorlandığımı hatırlıyorum. Cem Karcı çekmişti o sahneyi. Cem’in de sayesinde iyi bir sahne olmuştu. Hayatta en değer verdiğiniz şey nedir? Galiba en değer verdiğim şey huzur. Ülkemizde seslendirme diğer sanatlar kadar popüler değil. Bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz? Antalya Televizyon Ödülleri’nde ilkinde biz Ezel’le katılmıştık galiba o zaman. Her dalda ödül veriliyordu. Orda da röportaj yaparken de söylemiştim ‘Neden en iyi dublaj sanatçısı veya en iyi dublaj yönetmeni yok?’ diye. Çünkü Türk dizilerini yıllarca

118

Profil Dergisi

dublajcılar sırtında taşıdı. 20082009 yıllarına kadar hemen hemen bütün diziler dublajlıydı. Ben de 96 yılından beri yerli dizilerde seslendirmeler yaptım. Birçok oyuncuyu konuşturdum. Sanki o insanlar hiç bu işi yapmıyorlarmış gibi dublaj yönetmenleri hiç olmamış gibi dublajcılar seslendirmeciler hiç yaşamamış gibi yok görülüyorlar. Hâlbuki dediğim gibi Yeşilçam’ı ayakta tutan seslendirmecilerdir. Dediğim gibi dublajcılara, seslendirmecilere yeterince önem verildiğini düşünmüyorum. Şu an sadece reklam seslendirmeleri yapıyorlar, orijinal filmleri konuşuyorlar. Sanatın size kattığı en önemli şey nedir? Sanatın benim hayatıma kattığı en önemli şey farklı bakış açıları, perspektiftir. Kabul etmediğiniz için pişman olduğunuz bir senaryo var mı? Ya da keşke oynasaydım dediğiniz bir dizi veya film oldu mu? Kabul etmediğim için pişman olduğum bir dizi yok. Keşke oynasaydım dediğim diziler oldu

ve oynadım. Ezel ve Suskunlar mesela bu projelerde olmasaydım bunlarının adını verirdim. Ama böyle dediğim bir proje olmadı. Çok şanslıydım. Muhteşem Yüzyıl’ın son sezonunda oynadım. O da müthiş bir deneyimdi benim için, çok keyifliydi. Dediğim gibi ben şanslı oyunculardanım. Kariyer açısından kendinizi daha nasıl geliştirmeyi düşünüyorsunuz? İyi işlerin içinde olarak, çalışarak, yaptığım işlerin hakkını vermeye çalışarak, ahlakıyla ve disipliniyle çalışarak yapmayı hayal ediyorum. Kariyerimi de inşallah bu yönde geliştiririm. Onun dışında nerden ne iş geleceği belli olmaz tabii kısmet. Profil Dergisi okuyucularına önerileriniz nelerdir? Okuyun ne olur, okumaya da devam edin. Her şeyi okuyun, sevemediğiniz şeyleri de sevdiğiniz şeyleri de okuyun. Karşıt görüşte olan eserleri de okuyun. Sadece okuyun yani. Çünkü eğer şu anda bile Türkiye’de herhangi bir şeyden mutsuzsak zamanında okumadığımız içindir.



SPOR

Mirza Çelik mirza.celik@yildizik.com Tartışmasız son yılların en büyük başarı hikâyesi. Yaptığı hatalar ve yanlış tercihlerle taraftarını basketbola küstüren bir takımdan süperstarlarla dolu şampiyon bir takıma evrilmenin hikayesi Golden State Warriors... 1976’dan bu yana final dahi göremeyen Golden State Warriors, 2014’te takımın başına Steve Kerr’i getirerek dönüşümün fitilini ateşledi. Majestelerinin olduğu bir takımda öne çıkmak imkansız olsa da 92-95 Chicago’sunun önemli oyuncusuydu. Micheal Jordan, Scottie Pippen ve Dennis Roodman gibi süperstarlarla oynamak ona çok şey katmış olacak ki ortalama oyunculardan süperstarlar yarattı. Bunların başında Splash Brothers geliyor. Stephen Curry 1. tur 7. sıra ve Klay Thompson 1. tur 9. sıradan seçilirken kimse onların bu seviyeye geleceğini tahmin bile edemezdi. Steve Kerr henüz koçluk kariyerinin başında olmasına rağmen adını

120

Profil Dergisi

Phil Jackson, Greg Popovich’in yanına yazdırdı. Takım olma olgusunu ve elindeki minimum imkânla maksimum verim elde etmeyi ve bunu istikrarlı bir şekilde yapmayı tüm takımlara gösterdi. Bir sezonda 72 galibiyet alıp Chicago’nun kırılması zor rekorunu egale etmesi bunu açıkça gözler önüne seriyor. Peki Steve Kerr bunu nasıl başardı? Arka planda birçok etken vardır yönetimin başarısı burada elbette ki yadsınamaz ama buradaki en önemli nokta koçun oyuncusuna duyduğu güven.


SPOR Golden State Warriors’ta herkes hata yapma hakkına sahip ama günün sonunda herkes işini yapmış oluyor. Draymond Green’in pivottan power forvete, sonrasında small forvete kayması, ardından zaman zaman 2 numara oynamasının başka hiçbir açıklaması yok. Ancak bu kaymalar takım içi rotasyonu artırdı ve birçok sistemi oynatma şansı doğdu. GSW’nin şansı var ki elinde ki yetenekli oyuncular çalıştı ve gelişti. Curry’nin zaten var olan top sürme ve asist yapma becerisine bir de üçlük ve oyun kurma eklenince Curry’i çok tehlikeli bir silah haline getirdi. Thompson ile birlikte mesafe tanımaksızınn attıkları şutlar Golden State Warriors’ı ister istemez bir adım öne çıkarıyor. Bu emeklerinin karşılığını yavaş yavaş

almaya başlayan GSW ilk olarak 2014-2015 finallerinde LeBron’lu CAVS’i geçerek şampiyonluğa ulaştı. Bir sonraki sene de aynı son olacağını düşünürken Steve Kerr ve öğrencileri LeBron gerçeğiyle yüzleşti. LeBron 4 final kaybetmiş de olsa ligi açık ara tek başına domine ediyordu. Buna efsane oyuncuların lige veda etmesi de neden olabilirdi ama taraflı tarafsız herkesin kabul ettiği bir performans ortaya koyuyordu. Her ne kadar sistemli bir takım olsanız da uzun ve atletik bir oyuncu tüm dengeleri alt üst edebilir üstelik bu LeBron James ise… Yarı sahadan atılan üçlüklere bir çare bulmak zorundaydı. Cleveland’ın üçlüklerine ne yapsalar engel olamıyorlardı; el üstünden, geriden her koşulda üçlük atabilen bir ikili vardı karşılarında ve Green’in bunaltıcı savunması. Buna çare olarak oyunun akıcılığını bozup, şut yüzdesini düşürdü ve buna ek olarak Kyrie Irving’in muazzam performansı eklenince şampiyonluğu GSW’nin elinden çaldılar. Zaten var olan oyun düzeninin dışında bir oyun tarzıyla oynayan GSW bir sonraki sezon artık basketbolun kurallarını yeniden koyuyordu. Sistemin artık

değişeceği çok açık. Yeni sistemde Shaq tipi pivotlar tarih oluyor. Takımlar şut atan ve hareketli uzunları takımına dâhil etmeye başladı bile. Hatta son olarak Dwight Howard’ın önümüzde ki sezon için üçlük deneyeceğini açıklaması bunu herkesin kabullendiğini gösteriyor. Ama GSW buna ek olarak sürpriz bir transferle takımına NBA’in en enteresan oyuncusunu dahil etti ve OKC ile özdeşleşen Durant’i Westbrook’undan kopardılar. Bu birçok tartışmayı da beraberinde getirdi. Kimi benche oturtacak? Durant benchte oturtulacak oyuncu mu? Durant pivot mu oynayacak? Bu soruların hepsine sezon başladığında cevap veren Kerr, Durant’i belki de en doğru şekilde kullandı ama asıl amacı LeBronu durdurmak olduğu çok açıktı ki Durant’e finallerde verdiği sorumluluk ve Durantin fişi çekmesi tüm tartışmaların sonunu getirdi. Daha finaller devam ederken diğer oyuncuların tripleri ve şikayetleri başladı. LeBron’un önümüzde ki sezon takıma yıldız istemesi, diğer takımların GSW’nin adil olmadığını açıklamaları, kıskançlıklarını ortaya koyuyor. Umarım bu bir inat haline gelmez ve basketbolun o amatör ruhu ve heyecanı kaybolmaz. Fakat atladıkları nokta GSW yıldızları almadı, elindeki oyuncuları yıldız yaptı. GSW’nin başarısı devam edecektir en az 3 yıl lige ambargo koyacakları kesin. Bakalım önümüzdeki sezon bizi neler bekliyor...

Profil Dergisi

121


RÖPORTAJ

Musa Ocak musa.ocak@yildizik.com Her yaştan dinleyicisi olan ve çok sevilen Zakkum’u ya da daha doğrusu Raindog’u oluşturan neydi? Nasıl bir araya geldiniz? EMRE: Ben, Raindog kurulduktan üç yıl kadar sonra gruba katıldım. Raindog Ankara-Gölge Bar’da cuma günleri sahne alıyordu, ben de Shuffle isimli başka bir grupla aynı barda Cumartesi günleri çalıyordum. Raindog Ankara’da kendini duyurmuş, benim de hayranlıkla takip ettiğim bir cover grubuydu. Daha sonra yollarımız kesişti ve 2002 yılından bu yana beraberiz.

122

Profil Dergisi

EREN: Hepimizin üniversite yılları Ankara’da geçti. Bu dönemde Ankara’da aslında canlı rock müzik dinlemekten hoşlanan gençlerin bulunduğu belirli mekanlar vardı. Bir şekilde Yusuf, Cem ve ben bir araya geldik ve çalışmaya başladık. Bundan çok kısa bir süre sonra da Emre aramıza katıldı ve kemik kadro oluşmuş oldu.

gruplardanız ve 18 yıldır beraberiz. Herkes kendi hamuruyla geliyor ve ilk günden itibaren dört kişi kendi hamurunu diğerlerininkiyle karıştırıyor. Yıllarla beraber bu hamuru bir potada eritmeyi öğrendik sanırım. 18 yıl süren evliliklere bile pek rastlanmıyor artık. Biz bir şekilde bu uzun evliliği müzikal olarak başardık.

1998’te ayrı ayrı çalan kişilerken sizleri bunca yıldır grup olarak bir arada tutan kilit taşı nedir? YUSUF: Dağılmayan nadir

Grubunuzun isminin herhangi bir hikayesi ya da felsefesi var mı? EREN: Albüm çıkartma fikri kafamızda olgunlaşınca, Türkçe


RÖPORTAJ bir ismin bize daha uygun olacağını düşündük ve bir çok alternatif arasından Zakkum ismine karar verdik. Bunun için birkaç nedenimiz vardı. Zakkum kendi içerisinde bir çok zıtlığı barındıran bir bitki bir yandan zehirli, bir yandan ciddi hastalıkların tedavisinde kullanılıyor. Bu iki zıt ucu aynı anda içinde barındıran bir isim olması çok hoşumuza gitmişti. Bunun dışında ilk albümümüzde Teoman’la düet olarak seslendirdiğimiz Zehr-i Zakkum adında bir parçamız olması ve fonetik olarak kulağımıza hoş gelmesi de diğer faktörler… Şarkılarınızın genelinde karamsarlık ve hüzün var. Ankara için genelde sisli, boğucu ve durgun derler. Hislerinizin dinleyiciye böyle aktarılmasında Ankara’nın veya başka bir şeyin etkisi var mı? CEM: Önce Raindog, sonra da Zakkum’un tüm kilometre taşları, tüm önemli dönüm noktaları bu şehirde. Zakkum bütünüyle bir Ankara grubu. Ankara’da kurulduk, beş albüm yaptık ve hala Ankara’dayız. Bu, yirmili ve otuzlu yaşlarımızın bu şehirde geçmiş olması demek. Elbette şehir bize, kimyamıza ve şarkılarımıza da nüfuz etti. Sisli ve durgun demişsiniz Ankara için. Zakkum şarkıları da genellikle sisli ve durgundur. Güzel bir şey bu.

dinleyicileriniz üstünde nasıl bir etki bıraktı? YUSUF: ‘Bir Gece Yarası’, öncekilere göre daha akustik bir albüm. Özel bir çaba sarf etmedik böyle olması için. Bittiğinde öyle olduğunu fark ettik diyelim. Elbette yüksek enerjili dokunuşlar da barındırıyor. Bir albümün nabzını en iyi tutacağınız yer, konserlerdir ve ‘Bir Gece Yarası’ çok iyi tepkiler aldı. Almaya da devam ediyor. Sosyal medyayı çok iyi kullanan bir grupsunuz. Kendinizi sosyal medyada ne konumda görüyorsunuz? EREN: Günümüzde artık sosyal medyanın ne kadar önemli olduğunu konuşmaya gerek yok. Sosyal medya, büyük kitlelere ulaşmak, kendi sesini duyurmak isteyen her sanatçının mutlaka yakından takip etmesi ve iyi kullanması gereken bir iletişim aracı. Sosyal medyada Zakkum genel anlamda çok takip edilen ve beğenilen bir konumda. Bunda direkt olarak konserlerden seyircilerimizle

beraber interaktif olarak çekilen videoların paylaşımı, tüm güncel durumların sosyal medyaya anlık olarak yansıtılması, kendi youtube kanalımızda da bize ait farklı videoların paylaşılması ve kişisel hesapların da aktif olarak kullanılmasının rolü olduğunu düşünüyorum. Önceleri belirli izleyicisi olan bir gruptunuz. Şimdilerde ise listelerde zirvedesiniz. Konserleriniz, turneleriniz anılarla doludur muhtemelen... Bunlar arasında sizleri en çok etkileyen anınız nedir? EMRE: Çok zor bir soru. Çünkü her konserimizde bizleri derinden etkileyen bir olayla karşı karşıya gelebiliyoruz. Sahneye iki yaşında bir çocuğun fırlaması, konserimizde yapılan evlilik teklifi, yetmişli yaşlarında bir dinleyicimizin bağıra çağıra şarkılarımızı söylemesi… Zakkum ilk zamanlardan beri tarzıyla ve sahne şovuyla fark yaratan bir grup. Bunu sağlayan püf nokta nedir?

Stüdyo çalışmanız olan sözlerin Cem Senyücel’e, bestelerin Yusuf Demirkol’a ait olduğu ‘’Bir Gece Yarası’’

Profil Dergisi

123


RÖPORTAJ YUSUF: Sahneye alışığız. Bu işi çok uzun zamandır yapıyoruz ve ışıklar açılıp, kendimizi binlerce kişinin önünde bulduğumuzda rahat ve ‘evimizde’ hissediyoruz. Onca sözü yazıp insanları derinden etkileyebiliyorsunuz. Size ilham olan, esinlendiğiniz insanlar var mı? CEM: Şarkı sözü yazarken asla kendime ait anılarla/duygularla kısıtlamıyorum kendimi. Diğer hayatları da anlamaya çalışıyorum. Tanık olduğum her şeye ayrı bir mercekle bakmaya özen gösteriyorum. Bir parçası da bende kalsın ve günü geldiğinde onu da anlatabileyim diye. İlham olan şey hayatın kendisi yani. Ama asla sadece kendi hayatım değil. Sizlere gelecekte kendinizi nerede görüyorsunuz diye sorulduğunda daha fazla müzik diye yanıtlıyorsunuz genelde. Bu ideale ulaşamamak gibi bir korkunuz var mı? EREN: Bahsettiğiniz korku benim içimde var. Bu korkunun nedeni grubumuz içinde yaşanabilecek herhangi olumsuz bir durum değil. Giderek sanatçının ve sanatın değersizleştiği, bilgili ve bilinçli olmanın bir değerinin

124

Profil Dergisi

olmadığı, bakış açılarının çeşitliliğinin azalarak tek bir bakış açısına döndüğü bir topluma evrimleşmek ve “daha fazla müzik” olsa dahi bunu paylaşabileceğiniz kimsenin olmaması… Müzik paylaştıkça daha anlamlı hale gelen ve güzelleşen bir şey.

lümünü kapsıyor. Diziler, kitaplar dışında modaya da ilgim var.

1999’da ilk koyduğunuz taştan itibaren Ankara’da yaşamaktasınız. Sizi hala orada tutan ve İstanbul gibi daha aktif bir şehire getirtmeyen sebepler nelerdir? EMRE: İlk albümümüz Zehri Zakkum’un kayıtları için 2007 yılında kısa bir süre İstanbul’da kaldık. Kayıt ve video klip çalışmalarımızı İstanbul’da tamamladık. Bizim için çok yorucu bir süreç oldu. Daha sonra gördük ki Ankara’da da albüm hazırlık çalışmalarımızı çok daha rahat şekilde ve aynı kalitede tamamlayabiliyoruz. İstanbul her ne kadar daha aktif ve renkli bir şehir de olsa, biz Ankara’da, evimizde daha mutluyuz.

EREN: Ben doğayı çok seven bir insanım. Bu nedenle doğa ile ilgili her aktiviteyi çok seviyorum. Yüzmek, yürüyüş yapmak ve doğanın tadını çıkarmak beni en çok rahatlatan aktivitelerden. Bir yandan “popüler bilim” olarak adlandırabileceğimiz konular da çok ilgimi çektiği için, ilginç bilgiler içeren kitapları okumayı çok seviyorum.

Müzik dışında uğraştığınız hobileriniz nelerdir? YUSUF: Durmayı sevmiyorum. Sürekli hareket halinde olmak hoşuma gidiyor. Bu yüzden de seyahat etmeyi çok seviyorum. Müzik, hayatımın büyük bir bö-

Son olarak Profil dergisi okuyucularına neler tavsiye etmek istersiniz? Ne kadar zorluk ve engelle karşılaşırlarsa karşılaşsınlar, ideallerinin peşinden gitmeyi asla bırakmasınlar. Sevgi ile üzerinde yoğunlaşılan her fikrin mutlaka hayatta pozitif gelişmelere yol açacağını unutmadan, çok çalışarak ve her zaman daha iyisini yapma motivasyonunu koruyarak yollarına devam etmelerini tavsiye ediyorum.

CEM: Edebiyata ilgim var ve sanırım bu bir sır değil. Tarih ilgimi çekiyor. Takip ettiğim diziler var. Ve elbette ki, yazmaya da geniş bir vakit ayırıyorum.

EMRE: Seyahat etmek; boş vakitlerimde hem ülke içinde hem yurtdışında farklı yerler keşfetmeye, tanımaya çalışıyorum. Yazları rüzgar sörfü yapıyorum. Bir de yeni bir motorsiklet aldım, onu kullanmayı öğreniyorum.



BİYOGRAFİ

Zeynep A. Cengiz zeynep.cengiz@yildizik.com Magdalena Carmen Frida Kahlo Calderon, görüşleri, acıları, aşklarıyla tarihe adını kendi kanıyla kazımış bir kadındı. Sürreailst denilmesine rağmen o kendi hayallerini ve gerçekliğini resmettiği konusunda ısrarcıydı. Resmettiği her şey hayatla olan mücadelesini ve acısını anlatıyordu. “Babam Guillermo Kahlo, çok ilginçti. Davranışları, yürüyüşü oldukça zarifti. Sakin, çalışkan, yılmak bilmez bir adamdır.” diyerek tanımladığı babasıyla altı yaşındayken yaptığı bir gezinti sırasında ayağı ağaç köklerine takıldı ve yere düştü Frida. Bu olay sonrası çocuk felci geçirdi ve bir ayağı topal kaldı. Acı ilk o zaman girdi vücuduna, sonra da bir türlü terk etmedi. Artık lakabı “Tahta Bacak Frida” idi. Bacağını saklamak için hep uzun etekler giydi ama bu durum onu hayattan soyutlamadı çünkü o yılmayacak kadar güçlüydü. Daha sonra dönemin en iyi eğitim veren kurumlarından Ulusal Hazırlık Okulu’na kaydolan

ilk kadın öğrencilerden biri oldu. Tıp eğitimi alacaktı. Tabir-i caizse Frida okul yıllarında kendini buldu. Politik ve kültürel hayata yakınlaştı, önemli dostluklar ve bir de aşk edindi; Alejandro Gomez. Alejandro ile hayatlarını kökten değiştirecek bir anıya ortak olacaklarını

nerden bilebilirlerdi ki? 17 Eylül 1925, henüz 18 yaşında olan Frida sevgilisi Alejandero ile okuldan eve dönerken bindikleri otobüs tramvayla çarpıştı ve bir demir çubuk Frida’nın sol kalçasından girip leğen kemiğinden çıktı. Kazadan geriye birçok kırık kemik ve bir daha asla çocuk sahibi olamayacak bir Frida kaldı. Kırıkları nedeniyle bir süre vücudunun büyük bir kısmı alçıya alındı, daha sonra da alçılar yerini demir korselere bıraktı. Bu daha çok acı ve yatağa bağımlı olmak demekti, işte Frida resim ile bu yatakta tanıştı. Tavandaki aynalar kendisini görmek içindi, o aynaya bakarak otoportreler yaptı. Resim onu tamamlamaya başladı. Kullandığı en iyi ilaç belki de resim yapmaktı. Kaza sonrası 32 ameliyat geçirdi. Sayısız kere doktora göründü, acıları için çeşitli ilaçlar kullandı. İki yılın ardından yeniden ayağa kalkmayı başardı. Resim yapıyor, arkadaşları ile çeşitli partilere katılıyordu. Bu partilerden birinde okulunda duvarlara resim yapan, o resimleri yaparken Diego’nun o dönemdeki


BİYOGRAFİ

eşini rahatsız etse de oturup saatlerce izlediği ve hatta ona küçük suikastlarda bulunduğu, döneminin ünlü ressamı Diego Rivera ile görüşme fırsatı buldu. Ona karşı hayranlık besliyordu. Tıpkı partideki diğer tüm kadınlar gibi. Diego silahını çıkarıp etrafa ateş ediyor, hikayeler anlatıyor, çevresine bir sürü insan toplayıp onları büyülüyordu. Frida ise bulunduğu ortama canlılık ve sıcaklık getiren bir kadındı. Dikkat çekmemesi imkansızdı. Frida bir gün, işinin başında olan Diego’dan resimlerine bakmasını istedi, Diego’ysa tablosunu bırakmasını ve eğer yetenekli olduğunu düşünürse evine diğer tabloları görmeye geleceğini söyledi. Frida’nın tabloları göz ardı edilebilecek gibi değildi; özgündü, gelecek vaat ediyordu ve bir hayatı anlatıyordu. Diego tabloları görmeye gitti ve kaçınılmaz ilişkinin temelleri atıldı. “Senin çirkin olduğunu söyleyen annemden nefret ettim. Sana benim gibi bakamayan herkesten. Senin güzelliğini görememelerini anlayamadım hiç…” dediği Diego ile olan ilişkisi etrafı tarafın-

dan hoş görülmüyordu. Hatta bu ikiliyi Frida’nın annesi “Fil ile Kumru” diye tanımlıyordu. Bu ilişki Frida için dönüm noktası olacaktı. Diego ile Frida büyük bir aşk yaşadılar ve kısa süre sonra evlendiler fakat evlenirken birbirlerine sadık kalma sözü vermediler, birbirleriyle sadece bağlılıklarını yitirmemek üzere anlaştılar. Diego kariyerinin en parlak dönemlerinden birindeydi ve aldığı resim siparişleri nedeniyle bir süre ABD’ye taşınması gerekti, Frida’yı da yanında götürdü. Frida bu dönemde de resim yapmayı sürdürdü. Fakat ABD günleri ilişkilerine, bu ilişki de Frida’ya sadece aşk ve mutluluk getirmedi. Meksika’ya döndükten sonra Frida’yı çok acı bir sürpriz bekliyordu. Diego’yu belki de en sevdiği kız kardeşi Cristina ile birlikte yakaladı. Cristina diğer kadınlar, modeller veya mankenler gibi değildi. Frida’nın kaldıramayacağı bir sadakatsizlikti bu. Evlilikleri bu darbeyi kaldıramadı ve ayrıldılar. Ayrıldıktan bir süre sonra Diego Frida’dan boşanma kararı aldı. Ancak ne yaşanırsa yaşansın Frida Diego’yu sevmekten vazgeçemiyordu ve birbirlerinden kopamıyorlardı, nihayetinde tekrar bir araya geldiler. Frida, sonraları bu ilişkiyi tanımlamak için “Hayatımda iki büyük kaza geçirdim; biri Diego’ydu ve diğerinde ise bir tren az daha beni öldürüyordu. Diego kesinlikle çok daha yıkıcıydı.” cümlelerini kuracaktı. Hayat Frida’ya çok istemesine rağmen dünyaya getiremediği iki çocuk, iki tarafında

birbirlerini defalarca aldattığı bir ilişki, demir korseler, büyük ayrılıklar, bunalım ve tabi ki acı verdi ama her şey kötü değildi. Yaşarken elde edilen uluslararası ünü ve acının gölgeleyemediği güzelliği görebilmesi, yaşamdan zevk alabilmesi belki de hayatın bir hediyesiydi ona. Hayat ile mücadelesini asla bırakamayan Frida’nın sağlığı 1950’li yıllarda gittikçe kötüleşti, aylarca hastanede yattı. Yurtdışında sergiler açmış bir ressam olarak en çok istediği şey ülkesinde bir sergi açmaktı. Ancak ülkesindeki ilk sergisini 46 yaşında açabildi. O dönem yataktaydı ve kesinlikle yataktan çıkmaması gerekiyordu. Ancak Frida, kendi ülkesindeki ilk sergisinin açılışını kaçıracak biri değildi. Yatağından çıkmaması gerekiyordu o da yatağıyla açılışa gitti. Ancak birkaç ay sonra sağ bacağını kaybetti. Çok geçmeden de hayatını… O hayatı sevmeyi hiç bırakmadı. Son tablosunun adı olan “Viva La Vida (Yaşasın Hayat)” buna bir kanıttı. Elveda rengi giyen kadın!

Profil Dergisi

127


RÖPORTAJ

Oğuz Kağan Yalçın oguz.yalcin@yildizik.com Hayatınızda dönüm noktası olarak nitelendirdiğiniz bir durum ya da olay var mı? Varsa bizimle paylaşır mısınız? Tam olarak bu şekilde tarif ettiğim bir olay yaşamadım şu ana kadar. Ama bir tane belirtmek gerekirse ilk oyunculuk deneyimim olan Sultan dizisine başladığım anı söyleyebilirim. Ama şu da olabilir belki: Avukatlık stajımı bitirip yeni sinemacıların yanında çalışmaya başladığım anı da sayabiliriz.

faktör de mutlu olmak isteğiydi. Canlandırmış olduğunuz karakterlerden en çok hangisiyle kendinizi özdeşleştiriyorsunuz? Canlandırdığım bütün karakterlerde kendimden bir şey buluyorum. En son oynadığım Ece karakterine de çok yaklaştığım yerler vardı ama aynı zamanda çok alakasız yönlerimiz de vardı. Bu canlandırdığım Hale karakteri için, Ece karakteri için ve Mediha karakteri için de geçerli. Bu sebeple şununla en yakınım diyebileceğim bir karakter olmadı.

Sizi oyunculuğa yönelten faktör nedir? Her zaman mutlu olacağım bir işi yapmak istemiştim. Bu sebeple beni oyunculuğa yönelten

İsminden başarıyla söz ettiren Medcezir dizinde kötü karakter Hale’yi canlandırdığınız zamanki duygu-

128

Profil Dergisi

larınızı anlatır mısınız? Bence kötü orada çok göreceli bir kavram. Aslında Hale de nefret dolu bir insan değildi. Sadece çok aşık olduğu ve duygularını çok yoğun yaşadığı için başkalarının duygularını pek önemsemiyordu. Zaman zaman ipin ucunu kaçırsa da kendi istekleri ve arzuları uğruna hareket ediyordu. Bu noktada benim duygularım da ondan bağımsız değil. Çünkü o rolü oynayabilmek için ben de ona inanmak zorundaydım. Hale orada ne hissettiyse ben de onu hissediyordum. Oyunculuk kariyerinizdeki hedefiniz nedir? Bir projede ortak olarak yer almayı


RÖPORTAJ

istediğiniz sanatçı isimler var mı? Aslında buna sayabileceğim çok fazla isim var. Ben aktörleri, aktrisleri, yönetmenleri ve işini emekle ve severek yapan herkesi çok takdir ediyorum. Bu yüzden bir isim vermemek daha doğru olur diye düşünüyorum. Ama Şener Şen ile karşılıklı oynamayı çok isterim. Onunla oynarken belki de heyecandan bayılabilirim.

asında konuşuluyor. Stilinizi kısaca tanımlar mısınız? Ben, çok sade giyiniyorum. Abartıdan da çok fazla hoşlanmıyorum. En sade ve en iyi hissedebileceğim şekilde giyinmeyi çok seviyorum. Mesela; hep çizgili, puantiyeli, siyah beyaz, gri ve özellikle kırmızı giyiniyorum. Özetlemek gerekirse basic beni çok iyi yansıtıyor diyebilirim.

Hesapta Aşk filmi özellikle bizim jenerasyonumuzdan büyük beğeni ve ilgi gördü. Bunu neye bağlıyorsunuz? Galiba bizi çok iyi anlattığı için ve daha önce bizim jenerasyonumuzu böyle bir dille anlatan bir gençlik filmi olmadığı için de insanların ilgisini çekti. İzleyen insanlara da gerçekten farklı bir şey izlemiş olduklarını hissettirdiğini düşünüyorum. Oyunculuğa adım atmasaydınız, avukatlık mesleğini icra eder miydiniz? Ailem hukukçu olduğu için babam özellikle benim de hukuk okumamı çok istedi. Onun da kendine özgü haklı sebepleri vardı ve bana da hukuk okumak çok mantıklı geldi. Ama bu seçimleri çok küçük yaşta yaptığımız için meslek olarak pek bakmadım. Bu yüzden çok mecbur kalmadıkça avukatlık yapmazdım. Ama yine de hukuk okuduğum için pişman değilim ve iyi ki okumuşum diyorum. Stiliniz, hayranlarınız ar-

dığım zamanlarda böyle şeyler yapmayı seviyorum diyebilirim. Herhangi bir sosyal sorumluluk projesinde yer almak ister miydiniz? Merakımıza verin lütfen… Çözüme kavuşturulmasını istediğiniz bir problem var mı? Bence, hayat da sosyal sorumluluk projesi gibi bir şey. Samimiyetle inandığım bir projenin içinde olmayı tabii ki de isterim. Bunu da zaten ekstra bir görev gibi düşünmem. O kadar çok problem var ki… Benim için en önemli problem, her zaman kadın meselesidir ve bunun da toplumsal bir değişimle çözülebileceğini düşünüyorum. Son olarak çoğunluğunu öğrencilerin oluşturduğu Profil dergisi okuyucularına tavsiyeleriniz nelerdir? Çok sevmek olabilir. Önce kendini sevmenin sonra da yaptığın her şeye sevgiyle yaklaşmanın çok önemli olduğunu düşünüyorum. Bu yüzden sevin!

Boş zamanlarınızı ne şekilde değerlendiriyorsunuz? Boş zamanlarımda bir şeyler okurum. Bir şeyler yazarım. Bir şeyler çizerim. Mutlaka müzik dinlerim. Müzik hayatımın bir yerinde hep olur. Çiçeklerle ilgilenirim. Kedilerle onamayı severim. Bol bol yürürüm. Plates’e gidiyorum zaten. Dans ve Yoga ile de ilgileniyorum ve bunları da boş zamanlarımdan saymıyorum. Çünkü bunlar benim hayatta yapmayı en çok sevdiğim şeyler. Ama çalışma-

Profil Dergisi

129


2016-2017

2017’NIN YAŞATTIKLARI Baran Büyükbingöl baran.buyukbingol@yildizik.com

Ramil Guliyev’den Tarihi Zafer! Azerbaycan kökenli Türk atlet Ramil Guliyev, İngiltere’nin başkenti Londra’da düzenlenen 16. Dünya Atletizm Şampiyonasında erkekler 200 metrede birinci oldu. Elde ettiği 20.09’luk derecesiyle Türkiye’ye atletizmde ilk dünya şampiyonluğunu yaşattı. Milli sporcu İstiklal Marşı’nın okunduğu esnada duygu dolu anlar yaşadı.

Donald Trump 45. Amerikan Başkanı Oldu Sekiz yıldır Beyaz Saray’da oturan Barack Obama’dan görevi Donald Trump devraldı. Kongre’de yemin ederek ABD’nin 45. Başkanı olan Trump’ın göreve gelişi, dünya ekonomisinde büyük etki uyandırdı.

130

Profil Dergisi

Kayaalp 3. Kez Dünya Şampiyonu! Paris’te düzenlenen Dünya Büyükler Grekoromen Güreş Şampiyonası 130 kiloda ülkemizi temsil eden milli güreşçi Rıza Kayaalp, Estonyalı rakibi Heiki Nabi ile çıktığı müsabakadan 2-1 üstünlükle ayrılarak altın madalyayı kazanan isim oldu. Kayaalp, kariyerinde 3’üncü kez dünya şampiyonu oldu.

Euroleague Şampiyonu Fenerbahçe! Fenerbahçe Erkek Basketbol Takımı Euroleague finalinde Sinan Erdem Salonu’nda Yunanistan ekibi Olimpiakos’u mağlup ederek şampiyon oldu. Tarihte ilk kez Euroleague kupasını Türkiye’ye getiren Fenerbahçe, Obradovic önderliğinde 3 sezon peşinde koştuğu kupayı kaldırıp mutlu sona ulaştı.

Yeşilçam’ın Büyük Kaybı Yeşilçam’ın usta oyuncularından Bülent Kayabaş, uzun süredir kolorektal kanser tedavisi görüyodu. Daha önce 2010 yılında kolon kanseri tedavisi görmüştü. İkinci kere kansere yakalanan usta oyuncu İstanbul’da tedavi gördüğü hastanede 72 yaşında hayata gözlerini yumdu.

Yeşilçam Efsanesini Kaybettik Hababam Sınıfı’nın Güdük Necmi’si olarak hafızalara kazınan usta sinema sanatçısı Halit Akçatepe 79 yaşında hayata gözlerini yumdu. Doktoru Osman Arıkan, Akçatepe’nin kalp krizi sonucu hayatını kaybettiğini söyledi.


2016-2017

Türk Bilim İnsanları Gezegen Keşfetti! Ankara Üniversitesi ve Ege Üniversitesi’nde görevli öğretim üyesi üç Türk bilim insanı, bir doktora öğrencisi ve diğer araştırmacıların yaptığı araştırmalar sonucu Güneş sisteminden 212 ışık yılı uzakta Jüpiter benzeri bir “öte-gezegen” keşfetti.

Bitcoin’de Zirve! Dünyaya hızlı ve anonim olarak para taşıyabilen web dijital para birimi olan Bitcoin, ilk kez 2008 yılında ortaya çıktı. 2010 yılında 0.06 ABD dolarıyla piyasaya girdi. 2017 yılında değerini 10 milyar dolar artıran Bitcoin’in Pazar değeri 65 milyar dolara yaklaştı. Değerini 4 kat artırdı. Günümüzde yaklaşık 100.000 satıcı tarafından internet alışverişlerinde kullanılıyor.

Ünlü Gazeteci Hayata Gözlerini Yumdu 2007’den itibaren UNICEF Türkiye İyi Niyet Elçisi olan, yıllardır sunduğu “Bam Teli” programıyla tanınan ünlü gazeteci Tayfun Talipoğlu İzmir’deki evinde fenalaşıp hastaneye kaldırıldı. Yapılan tüm müdahalelere rağmen kurtarılamayan Talipoğlu, 55 yaşında hayatını kaybetti.

Rock’n Roll Efsanesine Veda Roll Over Beethoven ve Johnny B.Goode gibi hit şarkılara imzasını atmış, Rock’n Roll efsanesi Chuck Berry 90 yaşında hayata gözlerini yumdu. ABD’nin Missouri şehrinde yaşayan müzisyen, görevlilerin beyanına göre evinde hayatını kaybetmiş bir şekilde bulundu. Rock müziğin popülerleşmesinde en etkili isimlerden olan Berry, sayısız ödül ve başarılı bir hayatı geride bıraktı.

Ünlü Oyuncu Ayberk Atilla Yaşamını Yitirdi Ayberk Atilla uzun süredir mesane kanseri teşhisi sonrası gördüğü tedavi sonuç vermeyince usta sanatçı hayata gözlerini yumdu. Bir Demet Tiyatro’daki “Asım Abi” karakteriyle hafızalarda yer eden Atilla, hayatını kaybetmeden önce yakalandığı kanserin yayılmaya hevesli olduğundan ve kemoterapi tedavisi görmeye sıcak bakmadığından bahsetmişti.

Bir Daha Yaşanmamak Üzere… Geride bıraktığımız yılda ülkemizdeki terör saldırılarında kaybettiğimiz güvenlik güçlerimizi ve vatandaşlarımızı saygıyla anıyor, aile ve yakınlarına başsağlığı diliyoruz. Tüm terör örgütlerini lanetliyor, bir daha böyle şeyler yaşanmamasını diliyoruz.

Profil Dergisi

131





Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.