— Ona mı gülüyorlar bu herifler?.. — Ona! — Sür de sıyrılmaya bakalım! Cemil, sarhoş deniz erlerinin'çarşafı farkedip edep sizlik edebileceklerini düşünerek, elini tabancasına attı, güven tetiğini acarken arabd dikkati çekmeden kalaba lığı sıyırdı. Boğaz'ın burdan görünen parçası düşman teknele riyle doluydu. Tipi dinmiş, bulutlar yükselmişti. Denizin kat kat kurşuniliklerine ıslak bir şubat akşamı iniyordu. Patriyot, dalgın, so rd u : — Nereye gidiyoruz? . •— Erenköy'üne... — Kimin evi? — Doktor Münür'ün... — • Münür'ün mü? Ne münasebet? — Ahbabımdtr. — Gördün mü son zamanlarda? — Bugün... — Nerde gördün? — Evine gittik 'M aksutla... — «Patriyot’u getireceğim» dedin... «Olur» mu dedi?, — Evet... — Şaşılacak şey... Duraklamadı mı? Bir şey söyle medi mi hiç? — Ne gibi? — Bilmem... Evde başka kim yar? — Halil Paşa... — Gördünüz demek... Ben götürdümdü, oraya... — Yok canimi.. — Ne yaptı,' bizim deli Arap «Patriyot'u Münür'ün evinde saklayalım» deyince? — Kıyametleri kopardı. Sonuna kadar direndi. Şim di bile, Halil Paşa’yı gördüğü halde, yüreği kuşkudadır, eminim! — Ben de az direnmedim... Paşa sonunda, tersledi bizi...